ZEKÂT VE SİYASET Cemaleddin Hocaoğu (Kaplan) İslam Dininin hem ibadet hem siyaset, hem din hem devlet, hem dünya hem ahiret olduğunu çeşitli vesilelerle gordük. Bu itibarla İslam Dinini şöye tarif edebiliriz: İslam; “insanın insanca yaşaması için ne lazımsa onu getiren, onu emreden, insanca yaşamasını engelleyen, gölgeleyen, zedeleyen, mani olan ne varsa onu da yasaklayan, kerih gören bir nizamdır.” Bir başka tarif: İslam; “Allah tarafından gönderilen insan ruhuna, insan tabiatına, insan hayatına, insan mantığına, insan mefküresine tıpatıp uyan ilahî bir talimattır, bir kanundur.” Daha başka bir tarif: İslam; “Allah tarafından vazedilen öyle bir kanundur ki, insanoğlu gönül rızasıyla ona uyduğu takdirde bizzat onu ebedi saadete götürür. (Dünyada da ahırette de mezarda da onu rahat ettirir.)” Zekâta gelince: Zekâtı da bu kategorinin dışında düşünmek mümkün değildir. Zekât demek; belli miktarda malvarlığına sahip bir müslümanın malının belli bir kısmını, Allah emri olarak, ibadet niyyetiyle, fakir bir müslümana vermesi, ona mülk kılması, demektir. Evet, zekât bir Allah emridir Zenginin malında fakirin hakkıdır. Allah, zengine senede bir sefer bu hakkı fakire vermesini emretmiştir. İslamın iktisadi hayatı bu noktada da beşerin uydurduğu iktisat sistemlerinden ayrıdır. Zira; Kapitalizmde mal ferdin, Komünizmde mal devletindir. İslamda ise mal Alla’ındır malı kazanmada kulun kesbi varsa da gelir kayaklarını tesbitte ve işletmede, elde ettiği malı harcamada tam tasarruf hakkına sahip değildir, her iki yönde de İslamın izin vermesine bağlıdır. Kıyamet gününde kişi, malı nereden kazandı ve nereye harcadı, sorulacaktır. Teferruatını fıkıh kitaplarına bırakarak, şu kadarını söyliyelim: Zekat, beş devede bir koyun, yirmibeş devede belli yaşta bir deve; otuz sığırda belli yaşta bir sığır, kırk koyuda bir koyun, kırk lirada bir lira olmak üzere senede bir sefer çok yakın akrabalarının (yani usul ve füruunun) dışındaki ihtiyaçlara verilecektir. Burada bir nokta daha bilinmelidir: Şerit; malı, zahiri (görünür), batıni (görünmez) olmak üzere ikiye ayırmıştır. Hayvanların zekatı ile toprak mahsullerinin zekatı zahiri mal cinsinden olup bunların zekatını devlet alır. Altın, gümüş gibi paraların zekatı ise ikinci kısma girer. Bunlar da mal sahibi serbesttir, istediği fakire verebilir. Devlet buna karışmaz. Burada devlet derken tabiatıyla İslam devleti kastedilmektedir. Anayasası Kur’an, kanunları Şeriat olan devlettir. Anayasası Kur’an, Kanunları Şeriat olmayan bir devlete zekat verilmez. Çünkü böyle bir devletin dini yoktur, dinsiz bir devlettir. Dinsize de, ister fert olsun, ister devlet olsun zekat verilmez. Görüldüğü üzere, zekat; ilk bakışta zenginin fakire yardım etmesinden ibaret ise de aslında ve esasında içtimai bir yardımlaşmadır, bir devlet işidir, bir siyaset işidir. Ve, bir Allah emrini yerine getirmenin yanında, içtimai ve siyasi bir hizmeti de yapmaktan ibarettir. Zira: Zekat; zenginin malını temizler, fakirin ihtiyacını giderir. Zekat; zenginden cimrilik töhmetini kaldırır, fakirin göz dikme hırsını dindirir. Zekat; zengin ile fakir arasında iktisadi dengeyi sağlar, kominizmi önler. Zekat; İslamın, yaratana tazim, yaratıklara şefkat esasına dayanır. Zekat; zengin-fakir arasında saygı ve sevgi meydana getirir ve bundan içtimai ve siyasi birlik doğar. Zekat; fakirde de zenginde de gönül rahatlığı ve gönül huzuru sağlar, onlara tatlı bir hayat yaşatır. Ve nihayet zekat; zengin fakir arasında iman bağlarını daha da kuvvetlendirir, dolayısıyla içtimai hayatta bir kardeşlik havası eser. Kur’an’ın; “Onların mallarından bir miktar sadaka (zekat) al ki, onları temizleyesin!...” mealindeki ayeti, Efendimiz (s.a.v.)’in, “Zekat İslamın köprüsüdür” şeklindeki hadisi bu söylediklerimizin veciz ifadeleridir. Rabbimizden dua ve niyazımız odur ki, her iki tarafa da bu şuuru ihsan etmesidir.