38> 38 > İnceleme Ortadoğu’nun en gelişmiş demokrasisi olduğunu iddia eden İsrail, işgal ettiği topraklardaki insanların temel hak ve hürriyetlerini hiçe sayıyor. > İnceleme Yrd. Doç. Dr. Nezir AKYEŞİLMEN Selçuk Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölümü İSRAİL VE İŞGAL EDİLMİŞ TOPRAKLAR: GÜVENLİĞİN GÖLGESİNDE İNSAN HAKLARI Israel and the Occupied Territories: Human Rights in the Shade of Security Abstract Israel that is considered as a free democracy according to the Freedom House data, is perceived as one of the countries where human rights are violated the most, in the world public opinion. As she gives weight to the security in the democracy-security and freedom-security equation, even her democratic feature cannot keep her out of the violations. Israel denies the high standards of living, freedom, security that she makes available to the Jewish citizens to the non-Jewish citizens and to the Palestinians, living in the Occupied Territories. The tyranny on the Occupied Territories, the democracy dilemma in the country have severly damaged the international image of Israel and has condemned her to world public opinion conscience. In order to avoid this dilemma and to dignify her democracy, Israel should make new democratic, moral and humanitarian resolutions both for her non-Jewish citizens and for the Palestinians, living on the Occupied Territories. Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 > 39 İnceleme İsrail sadece Yahudilerden oluşan bir ülke olmuş olsaydı yüksek yaşam standartları, çoğulcu demokratik yapısı ve ileri bir insan hakları rejimiyle sadece bölgede değil, dünyada örnek bir ülke olabilirdi, fakat öyle değil. Giriş İnsan olması hasebiyle sahip olunan temel hak ve özgürlükler, Evrensel İnsan hakları Beyannamesi’nin (EİHB) Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edildiği 1948 yılından itibaren hep uluslararası gündemin üst sıralarında –özellikle ihlaller nedeniyle- yer almıştır. Dünyada insan hakları ihlallerinin bu kadar yoğun tartışılmasında, yine aynı yıl BM kararıyla kurulan ve çoğulcu parlamenter demokratik bir ülke olarak kabul edilen İsrail’in etkisi/rolü nedir? Tıpkı insan hakları gibi, kurulduğu günden itibaren uluslararası politikanın(Filistin ve diğer komşu ülkelerle sorunları nedeniyle) önemli bir gündem maddesi olagelen İsrail, bir yandan, başta işgal edilmiş topraklardaki, insan hakları ihlalleri nedeniyle dünya kamuoyunda eleştirilirken, öbür yandan ülkede demokratik ve çoğulcu yapısını korumaya çalışması, sivil-asker ilişkilerinde demokratik standartlardan taviz vermemesi ve azınlık haklarına riayet etmesi yönüyle de takdir toplamaktadır. Bu kısa değerlendirmede, İsrail’in insan hakları karnesini detaylı bir şekilde incelemek zor olduğundan, işkence ile din ve vicdan özgürlüğü etraflıca analiz edildikten sonra, diğer haklara yapılacak kısmi bir referansla bu kısa değerlendirme sonuç bölümüyle bitirilecektir. İnsan Hakları ve Egemenlik İnsan hakları, sadece devlet otoritesine karşı bireyi koruyan bir mekanizma olmayıp, devlet egemenliğinin ve demokratik meşruiyetinin de kaynağıdır. John Locke, devletin ana görevinin insanın temel hak ve özgürlüklerini korumak olduğu, bunları ihlal eden bir devletin meşruiyetini kaybedeceğini iddia eder ve ihlal durumunda vatandaşın da direnme hakkı olduğunu ileri sürer. Aynı şekilde, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin(EİHB) giriş bölümünde “insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğu”1 vurgusu yapılmaktadır. Bu nedenle, İnsan haklarını koruma ve yayma, devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesi ilkesiyle kurulmuş olan Birleşmiş Milletler’in (BM) dört ana amacından birisi olarak sayılmış2 ve sistematik ihlaller durumunda BM’ye ilgili ülkenin egemenliğini ihlal etme pahasına müdahale hakkı tanınmıştır. İnsan haklarını korumayı dünya barışının teminatı olarak gören BM, insan hakları ihlallerini barbarlığın alameti olarak değerlendirmektedir. EİHB’nin giriş bölümünde, “İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu, insan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığı”3 vurgulanarak, ihlalci ülkeleri barbarlık ve vicdansızlığa karşı uyarmaktadır. İnsan haklarını daha iyi korumak ve yaygınlaştırmak için hangi yönetim biçimlerinin uygun olduğu tartışması da literatürde yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bir sebep-sonuç ilişkisi olmamasına rağmen, demokrasi-insan haklarının korunması arasında sıkı bir korelasyon olduğu ileri sürülmektedir. Teorik düzeyde, demokrasi ve insan hakları, özellikle, demokratik gücün özgürlükler, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı gibi mekanizmalarla sınırlandırılması konularında bir uyuşmazlık ve anlaşmazlık sürerken, uygulamada ise, insan haklarını en iyi düzeyde yine demokrasinin koruduğu düşüncesi yaygındır. Hal böyle iken ve dünya demokrasilerinin özgürlük durumlarını değerlendiren en önemli Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 > 40 İnceleme İsrail işgal altındaki topraklarda yaşayan insanların özgürlüklerini büyük ölçüde kısıtlamış durumda. kuruluşlardan Freedom House İsrail’i tam özgür bir ülke olarak görüyorken4, -aynı kuruluşa göre Türkiye yarım özgür bir ülke5- başta Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü olmak üzere, birçok uluslararası insan hakları kuruluşuna göre, İsrail en çok insan haklarını ihlal eden ülkelerden biri olarak sayılmaktadır. Bu kapsamda, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan hakları raporlarına bakmak yeterli olacaktır. İnsan Hakları Kimin İçin? İsrail’in insan hakları karnesine bakıldığında çok ilginç durumlar ortaya çıkabilmektedir. Ülke sadece çok dilli ve çok kültürlü değil, aynı zamanda çok hukuklu bir yapıya sahiptir. Toplum hayatında dinin çok belirleyici ve etkin olduğu bir ülke olmasına karşın, din ve vicdan özgürlüğünün – sadece Müslüman ve Hristiyanlar’a yönelik değil, farklı Yahudi gruplarına karşı da - en çok ihlal edildiği ülkelerden biridir. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, yaşama ve emniyet özgürlüğünün ihlali ve ayrımcılığın günlük işlerden olduğu ülkede insan hakları ihlallerinde İsrail ve İşgal Edilmiş Topraklar’da farklı uygulamalar mevcuttur. Ahlaken ve vicdanen en kabul edilemez nokta ise, dünyanın hiçbir yasal düzenlemesinde var olmayan ve bütün insan hakları belgelerinde vurgulanan ve kimi uzmana göre tek “mutlak hak” olarak kabul edilen işkence görmeme hakkı, İsrail’de uzun bir müddet(1987-1999) yasal bir uygulama ile ihlal edildi. Bu nedenle, İsrail işkenceyi kabul eden tek hukuk sistemi, işkencenin yasal olduğu tek ülke ve işkence istatistiklerinin de olduğu yegâne devlet olarak tarihe geçmiştir. Demokratik bir yapıya sahip olmasına rağmen, insan hakları ihlallerinin yoğun olduğu İsral’in demokrasi-güvenlik ya da özgürlük-güvenlik denkleminde güvenliğe ağırlık vermesinden kaynaklandığı ileri sürenlerin sayısı az değil. İsrail’in insan hakları performansı değerlendirilirken, İsrail ve İşgal edilmiş Topraklar diye kategorize edilebileceği gibi, İsrail’in Yahudi ve Yahudi olmayan vatandaşlarına karşı uyguladığı ayrı muameleler şeklinde de kategorize edilebilir. Tom Head aynı nokta üzerinde durarak İsrail’in çok partili liberal bir demokrasi ve bağımsız bir yargıya sahip olduğunu vurgular. Ayrıca, İsra- Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 > İnceleme İsrail’de Yüksek Mahkeme’nin birçok alanda vermiş olduğu özgürlük ve hak temelli kararlarına rağmen, güvenlik bürokrasisi başta olmak üzere bürokratlar, siyasetçiler ve radikal Yahudi gruplar sertlik yanlısı politikaların devamından yana olmuşlardır. il Bağımsızlık Deklarasyonu’nun(1948) bütün vatandaşlar için temel hakları garantilemesine rağmen, İsrail’in, İşgal Edilmiş Topraklardaki Filistinlilere6 ve yine kendi içindeki Yahudi olmayan vatandaşlarına karşı ayrımcı davrandığını ileri sürer. Vatandaşlar arasında uygulanan en bariz ayrımcılıklardan birisi Yahudi ve Dürzîlere askerliğin zorunlu, Müslüman ve Hıristiyanlara ise zorunlu olmamasıdır. Bu uygulama, Müslüman ve Hıristiyanlar için bir pozitif ayrımcılık gibi görünmesine karşın, temelde devletin Müslüman ve Hıristiyan vatandaşına güvenmemesi yatmaktadır. Aynı şekilde başka bir ayrımcılık ise, Ulusal Çocuk Konseyi(NCC) verilerine göre, 2009 itibariyle büyük bir çoğunluğu Kudüs’te oturan Filistinli aile çocuklarının oluşturduğu 146 bin çocuğun nüfus cüzdanları – yani İsrail vatandaşlığı yoktur.7 Paralel bir hak ihlali de, eğitim alanında yapılmaktadır. Arapça eğitim devlet desteğiyle yapılmakta, fakat Arap okullarına ve çocukların eğitimine ayrılan kaynaklar hem daha az hem de daha düşük kalitede olduğu ileri sürülmektedir.8 Bu tür ayrımcılıklar, ülkede yaşayan etnik ve dini toplumlar arasındaki güvensizliği ve sorunları giderek derinleştirmektedir. Din ve Vicdan Özgürlüğü: Ortodoks Olmayan Yahudiler de Mağdur EİHB’nin 18. maddesiyle güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğü din değiştirme dahil, uygulama, eğitim ve ibadeti kapsamaktadır: “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını, tek başına veya topluca ve kamuya açık veya özel olarak öğretme, uygulama, ibadet ve uyma yoluyla açıklama serbestliğini de kapsar.”9 ABD Dışişleri Bakanlığı İsrail’de Din Özgürlüğü raporuna göre, İsrail’in bir anayasası yok, fakat temel hak ve özgürlükleri belirleyen uluslararası düzenlemelerin yanın- da ulusal bir takım temel yasalar da vardır.10 İsrail 2010 istatistiklerine göre 7,6 milyon nüfusa11 sahip olup%76.6’sı Yahudi ve %23,4’ü ise Yahudi değildir. Azınlıklar temelde Müslüman, Dürzî ve Hıristiyanlardan oluşmakta olup12 hepsine genellikle İsrail Arapları denmektedir. Dini grupların oranları ise şöyle; %75,4’ü Yahudi, %16,8’i Müslüman, %2,1’i Hıristiyan, %1,7’si Dürzî ve %3,9’u diğer topluluklardan oluşmaktadır.13 Temel Yasaya göre, “demokratik ve bir Yahudi devleti” olarak tanımlanan İsrail’de Yahudiolmayan vatandaşlar din dâhil değişik ayrımcı politikalarla karşılaşmaktadır.14 Aynı noktaya değinen Jewish Virtual Library 2009 İsrail İnsan Hakları Raporu, Arap vatandaşlara(Müslüman, Hıristiyan ve Dürzîler), Filistinliler, Ortodoks olmayan Yahudiler ve diğer dini gruplara yönelik kurumsal, sosyal ve yasal ayrımcılık olduğunu vurgulamaktadır.15 İsrail bazı dini grupları kanun ile tanıyarak onlara hem mensupları üzerinde birtakım otorite kullanma yetkisi vermekte hem de dini ve eğitim faaliyetleri için fon ayırmaktadır. İsrail 10 tanesi Hıristiyan gruplar olmak üzere16 toplamda 14 dini grubu tanımaktadır: Doğu Ortodoks, Latin (Roman Katolik), Gregoryan-Ermeniler, Ermeni-Katolik, Süryani(Katolik), Süryani Ortodoks, Keldani(Uniate), Yunan-Katolik Melkite, Maronil, Evangelikal Episkopal Kilisesi, Ortodoks Yahudilik, İslam, Dürzîlik ve Bahailik.17 Bunların yanında tanınmayan bir dizi dini gruplar da vardır ki bunlar genelde ibadetlerini yapmakta ve dini kurumlarını kurmakta serbest olmasına rağmen, din hizmetleri için devletten yardım alamamaktadırlar. 1970’ten beri hiçbir yeni dini grup tanınmamıştır. Ortodoks olmayan Yahudiler ve birçok Protestan Hıristiyan grup bunlardan bazılarıdır.18 Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 41 > 42 İnceleme İsrail hapishanelerindeki binlerce Filistinlinin akıbeti bilinmiyor. Tanınma konusundaki ayrımcılığın yanında neredeyse bütün dibi gurupların şikayetçi olduğu diğer bir konu ise, dışarıdan getirilen din görevlileri için vize alımı ve daimi ikamet sorunlarıdır. Tanınan ve tanınmayan dini gruplar din adamlarına vize almada sıkıntı çektiklerinden şikâyetçiler. Daha önce 10 yıllık verilen vizeler, özellikle 2007 yılından beri başvurular ya reddediliyor ya da bir-iki yıllık vizelerle sınırlandırılıyor.19 Din ve vicdan özgürlüğü bağlamında hak ihlalleri sadece Yahu-olmayan vatandaşla sınırlı olmayıp aynı zamanda Ortodoks olmayan Yahudi cemaatlere yönelik devletçe tanınmama gibi de ciddi bir ayrımcılık ve insan hakları ihlalleri vardır. Din alanındaki diğer bir ayrımcılık ve hak ihlali ise, 1967 tarihinde yürürlüğe giren Kutsal Yerlerin Korunması Yasası, Yahudi olsun olmasın bütün dinlere ait kutsal yerleri korumayı garantilerken, hükümetler sadece Yahudilere ait kutsal yerleri koruma ve geliştirmeye tabi tutmakta, Hıristiyan ve Müslümanlara ait yerleri kaderine terk etmektedir. Yüksek Mahkemenin aksi kararlarına rağmen, hükümetler ve ilgili kurumlar bu EİHB’nin beşinci maddesi “Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz”21 diyerek, işkenceyi meşru kılacak herhangi bir nedenin olamayacağının altını çizmektedir. İnsan hakları literatüründe işkence hiçbir nedenle meşrulaştırılmayan tek mutlak hak olarak kabul edilmektedir. Örneğin, nefs-i müdafaa durumunda yaşama hakkı dahi ihlal edilebilir, fakat işkence hak ihlallerini sürdürmekte ısrar etmektedir.20 İşkence Bir Zamanlar Yasalmış Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 > 43 İnceleme İsrail güvenlik merkezli toplum düzeni ile ne kendisine ne de bölgesine barışı getirebilmiştir. İsrail artık bir paradigma değişikliğine gitmeli ve Türkiye’nin son yıllarda yaptığı gibi hak ihlallerine karşı “sıfır tolerans” ve “komşularla “sıfır sorun” politikası gibi yeni açılımlar yapmalıdır. hiçbir şart altında kabul edilemez. Yeryüzünde hiçbir yasal düzenlemede de işkencenin legal bir eylem olarak kabul edildiği vaki değildir. Fakat İsrail’de 1987’den 1999 yılına kadar kurulan bir komite kararına dayanarak Genel Güvenlik Hizmeti (GSS) birimi yasal olarak işkence yapabilme yetkisine sahip olmuştur. Bu uygulama, insan hakları tarihinde koca bir kara lekedir. şı araçların” kullanımı yasaktır. İnsanlık onuru aynı zamanda sorgulanan şüphelilerin de onurunu kapsamakta olup…bu yasak ‘kesin’dir. Sorguda olanlar istisna olamaz ve dengeleyici diye bir neden ileri sürülemez. Daha doğrusu, bir şüphelinin vücuduna ya da ruhuna yöneltilen şiddet doğru bir sorgu uygulamasının bir parçası olamaz.27 1980’lerin sonlarında İsrail’de GSS’in sorgu metotları ve ilkeleri ülke çapında yoğun bir şekilde eleştirilmeye başlandı. İsrail Hükümeti 1987 yılında eski Yüksek Mahkeme Başkanı Moshe Landau başkanlığında GSS sorgu metotlarını araştırmak amacıyla bir “Landau Komitesi” kurdu. Komite, bir bölümü kamuoyuna açıklanan (açıklanmayan bölümde sorguda kullanılan işkence metotları ile ilgilidir)22 iki bölümden oluşan bir rapor hazırladı. Ve bu raporla, Komite sorgu sırasında gerekli olduğunda etkili koruma için GSS üyelerinin ılımlı fiziki baskı araçlarını (işkenceyi) kullanabileceğine karar vererek işkenceye resmen onay vermiş oldu.23 1990’larda bu karara yönelik eleştiriler ve Yüksek Mahkemeye yapılan başvurularda İsrail’in işkenceyi yasaklayan İşkence ve Diğer Zalimane Gayrıinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (CAT)24 ile Uluslararası sivil ve Siyasal Haklar Anlaşmasına (ICCPR)25 taraf olduğu gerekçesiyle Komite kararının iptali istendi. Yüksek Mahkeme hep hükümetin acil durumlarda önemli bilgileri elde etmek için fiziki baskının gerekli olduğu fikrini destekledi.26 Fakat 12 yıl sonra, 1999 yılında Yüksek Mahkeme işkenceyi yasal hale getiren Landau Komitesi’nin kararını bozdu ve işkencenin yasal olamayacağına karar verdi. Mahkeme kararında şöyle denildi ; Yüksek Mahkeme vermiş olduğu bu hak-temelli karar ile İsrail Genel Güvenlik Hizmetleri (GSS) birimin gözaltında ya da tutuklu olan kişilere işkence yapmasını illegal bir hale getirmiştir. Public Committe Against Torture in Israel( İsrail’de İşkenceyle Mücadele Kamu Komitesi) isimli İsrail merkezli insan hakları örgütüne göre, 1999 Mahkeme kararına kadar her yıl İsrail güvenlik güçlerinin binlerce Filistinliyi işkenceden geçirdiğini iddia eder. Ve bu süre zarfında sorguya alınan her kişinin en az bir işkence türü ile tanıştığını ileri sürmektedir.28 Fakat Mahkeme kararı ile işkence uygulamasının bıçak gibi kesilmediği ve GSS ile ilgili işkence iddiaları hem yerel hem de uluslararası insan hakları örgütleri tarafından raporlanmaktadır.29 Ayrıca daha 2004 yılında Washington Post Gazetesi’nde yayımlanan bir yazıda İsrail’de işkencenin devam ettiğini verilen Anan Labadeh örneğiyle vurgulanmıştır.30 Doğru bir sorguda işkenceye, zalimane, insanlıkdışı davranışa ve hiçbir aşağılayıcı muameleye yer yoktur. Sorguda ‘zalimane ya da insalıkdı- Güvenlik Her Şeydir, İnsan Hakları… İsrail’in güvenlik kaygısının toplumda ve devlette, özellikle Yahudi-olmayan İsrail vatandaşlarına karşı oluşturduğu algı, beraberinde sadece insan hakları ihlallerini getirmiyor, aynı zamanda bu ihlallere karşı Yahudi toplumunda (tabi ki duyarlı olan insan hakları STKları, özgürlükçü ve demokrat kesimler var) bir duyarsızlık hatta bir hak verme duygusu oluşturuyor.31 Bu algı, hem ihlalcileri cesaretlendiriyor, hem de kararalma mekanizmasındaki siyasiler üzerinde büyük bir kamuoyu baskının oluşmasını engelliyor. Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 > 44 İnceleme Bu genel görünüme rağmen, toplumsal, siyasal ve hukuksal yapının çoğulcu yapısı nedeniyle insan hakları örgütleri ve özgürlükçü kesimler zaman zaman toplumda güçlü bir duyarlılık oluşturabilmekte ve önemli bir denetim görevi görebilmektedir. Yüksek mahkeme’nin 1999 yılında işkenceyi yasaklayan kararı buna güzel bir örnektir. İsrail’de özellikle ulusal güvenlik sözkonusu olduğunda demokrasinin can damarı olan basın özgürlüğünün kısıtlanması yaygın bir uygulamadır.32 1966 tarihli bir kanun Hükümete ulusal güvenlik - özellikle işgal edilmiş topraklar ile ilgili konularda sansür uygulama hakkını vermektedir. Filistinlilere ait gazeteler reklamları dâhil hergün sabah saat 4.00’den önce bütün nüshayı askeri sansür birimine teslim etmek durumundadır. Yabancı gazeteciler bazı haber ve fotoğrafların sansürlenebilmesi için bir anlaşma yapmakla yükümlüdürler.33 Bütün bu uygulamaların demokratik bir ülkede olması, ifade ve basın özgürlüğü açısından önemli bir handikap ve hak ihlalidir. Daha vahimi sansür uygulamasında bile Yahudi ve Filistin ayırımının yapılması, bu ihlale bir de ayrımcılık boyutu katmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2010 yılı İnsan hakları raporunda İşgal Edilmiş Topraklar’da İsrail’in insan hakları uygulamaları çerçevesinde dile getirdiği bazı insan hakları ihlalleri şunlar: Gazze’ye uyguladığı blokajın neden olduğu birçok insan hakları ihlalleri, Batı Şeria’da ikamet edenlerin seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, keyfi gözaltına almalar, askeri mahkemelerin bölgede yargıyı oluşturması hatta çocuk yaşta Filistinlilerin askeri mahkemelerde yetişkin muamelesi görmesi ve işgal edilmiş topraklarda Yahudi yerleşim yerlerinin kurulması…34 Uluslararası Af Örgütü 2010 İsrail-İşgal edilmiş Topraklar İnsan Hakları Raporuna göre ise, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te Filistinlilerin evleri yıkılıp, kamulaştırma yoluyla el konurken,, illegal Yahudi yerleşimlerine izin verilmektedir. 2009 yılı boyunca İsrail güvenlik güçleri Filistinli sivillere yönelik aşırı güç kullanmıştır. Filistinli tutuklulara karşı kötü muamele ile ilgili şikayetler sürmüş, ve bu şikayetlerin çok azı araştırılmak- tadır. Yüzlerce kişi de idari olarak alıkonmakta ve önemli bir kısmı da adil olmayan askeri yargı kanalıyla cezalandırılmaktadır. Filistinlilerin insan haklarını ihlal eden yerleşimciler ve askerler güçlü bir şekilde korunuyor ve dokunulmuyor.35 Aynı rapora göre, İsrail Gazze saldırında insanlığa karşı suç işlemiş, ayırım edilmeksizin sivillere saldırmış, sağlık personelini öldürmüş, Filistinli sivilleri “insan kalkanı” olarak kullanmış ve fosfor silahı dahil sivil yerleşim yerlerini bombalamış, taramıştır. 330’u çocuk olmak üzere 1380 kişi katledilmiş, Gazze’nin altyapısı yıkılmış, ekonomi felç edilmiş ve binlerce Filistinli evsiz bırakılmıştır. Aynı şekilde İsrail İşgal edilmiş Topraklarda Filistinlilerin seyahat özgürlüğünü kısıtlamış ve gerekli olan kaynaklara, bağ ve bahçelerine ulaşmaları engellenmiştir. Gazze blokajı ile 1,5 milyon insan açık bir hapishaneye terk edilmiş ve bir insanlık dramına neden olunmuştur. Bütün bunlara rağmen Gazze’ye insani yardımların girilmesi kısıtlanmış, engellenmiş, hatta tıbbi malzemenin girişi bile kısıtlanmış ve bu nedenle hayatını kaybedenlerin sayısının 28 olduğu ileri sürülmüştür.36 Sonuç Niyetine Çok partili parlamenter demokratik bir ülke olarak kabul edilen İsrail, insan hakları yönüyle ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. İsrail sadece Yahudilerden oluşan bir ülke olmuş olsaydı yüksek yaşan standartları, çoğulcu demokratik yapısı ve ileri bir insan hakları rejimiyle sadece bölgede değil, dünyada örnek bir ülke olabilirdi, fakat öyle değil. İsrail’in yaklaşık ¼’ü Yahudi değil ve buna ek olarak İşgal edilmiş Filistin toprakları ve Golan tepeleri var. Ciddi insan hakları ihlalleri, toplumsal, siyasal ve kurumsal ayrımcılıkların büyük bir kısmı da zaten bu insanlara ve/ya bölgelerde meydana gelmektedir. İsrail’in kuruluş süreci, kuruluş felsefesi ve en önemlisi yüzyıllardır dünyanın değişik bölgelerinde Yahudilerin karşılaştıkları gayri insani muameleler neticesinde oluşturulan yüksek rakımlı güvenlik algısı ve ötekileştirme politikaları nedeniyle ulusal ve uluslararası insan hakları STKları raporlarına referans verilecek yukarıda bahsi geçen insan hakları ihlalleri, haber bültenlerinde Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 > 45 İnceleme verildiği üzere günlük uygulamalar olmuş ve giderek dünya kamuoyu da hassasiyetini kaybetme sürecine girmiştir. İsrail’de Yüksek Mahkeme’nin birçok alanda vermiş olduğu özgürlük ve hak temelli kararlarına rağmen, güvenlik bürokrasisi başta olmak üzere bürokratlar, siyasetçiler ve radikal Yahudi gruplar sertlik yanlısı politikaların devamından yana olmuşlardır. Toplumda çoğunluğu oluşturmamasına rağmen çoğunluk adına konuşan ve hareket eden bu güç odakları ülke çapında ve İşgal edilmiş Topraklar’da insan hakları ihlallerinin devamını ve sürdürülebilir bir hal almasına neden olmuşlar. Fakat bu politikalar nereye kadar sürdürülebilecek onu hep beraber göreceğiz. Bugünün küreselleşmiş dünyasında ülkelerin en önemli medeniyet, demokratikleşme ve dolayısıyla prestij göstergesi şüphesiz ki insan hakla1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 rına gösterdiği saygı ve insana verdiği değerde gizlidir. İsrail kuruluşundan beri sürdürdüğü bu güvenlik merkezli toplum düzeni ile ne kendisine ne de bölgesine barışı getirebilmiştir. İsrail barış ve demokrasi, insan hakları ve istikrar istiyorsa bir paradigma değişikliğine gitmeli ve Türkiye’nin son yıllarda yaptığı gibi içerde işkence ve insan hakları ihlallerine karşı “sıfır tolerans” ve “komşularla “sıfır sorun” politikası gibi yeni açılımlar yapmalıdır. Bu tür politikalar tabi ki tek taraflı olarak uygulandığında başarılı olmayabilir, fakat bu yönde bir irade beyanı ve politikalar tarafları birbirine yakınlaştıracak belki de sürdürülebilir bir barış ortamı doğuracaktır. İsrail gibi demokratik ve çoğulcu bir yapı arzeden bir ülkeye yakışan da budur. Aksi uygulamalar bu demokratik özelliğini de gölgelemektedir. Hiçbir ülke sonsuza dek bir savaş halini sürdüremez, hele kendi vatandaşına karşı asla… EİHB, giriş bölümü. BM şartı, Mad. 1. EİHB, giriş bölümü. Freedom House, 2010 Map of Freedom in the world-Israel, http://www.freedomhouse.org/template.cfm?page=363& year=2010&country=7845 (01.01.2011). Freedom House, 2010 Map of Freedom in the worldTurkeyl, http://www.freedomhouse.org/template.cfm?page=22&y ear=2010&country=7937(01.01.2011) Head, Tom, Human rights in İsrael and Occupied Territories, http://civilliberty.about.com/od/internationalhumanrights/p/ israel101.htm(22.12.2010) Jewish Virtual Libraray(2009), Report on Human Rights Practices for 2009-Israel. a.g.e. EİHB, 18. mad. US State Department, (2000), Reports on Religious Freedom in Israe in 2000, http://www.state.gov/g/drl/rls/irf/2001/ index.cfm?docid=5697 (23.12.2010). Freedom House, 2010. CIA, CIA Factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/is.html (01.01.2011) a.g.e. US State Department, Reports on Religious Freedom in Israel in 2000. Jewish Virtual Libraray, Report on Human Rights Practices for 2009-Israel, http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/History/Human_Rights/hrisrael09.html(01.01.2011). US State Department(2000), Reports on Religious Freedom in Israel in 2000. Jewish Virtual Libraray(2009), Report on Human Rights Practices for 2009-Israel. a.g.e. a.g.e. a.g.e. EİHB, mad.5. Public Committe Against Torture in Israel, http://www.stoptorture.org.il/en/skira90-99 (01.01.2011). Meydani, Assaf, “Security and Human Rights Policy: Israel and the Interrogation Case of 1999”, Contemporary Security Policy, 28/3 (2007), ss.580-581. Anlaşma metni 10 Aralık 1984 yılında BM Genel kurulu tarafından kabul edildikten sonra 26 Haziran 1987 yılında 20 ülkenin taraf olmasıyla yürürlüğe girdi. 2010 itibariyle taraf ülkelerin sayısı 147’dir. Anlaşma metni 16 Aralık 1966 yılında BM Genel kurulu tarafından kabul edildikten 23 Mart 1976’da yürürlüğe girdi. 2010 itibariyle taraf ülke sayısı 167’dir. Meydani, 2007,s.581. 6 Aralık 1999 yılında karara bağlanan Mahkeme yargılamasının tüm metnine aşağıdaki adresten ulaşılabilir. http:// graduateinstitute.ch/faculty/clapham/hrdoc/docs/terrorisraeljudgment.pdf adresinden (01.01.2011). Public Committe Against Torture in Israel, 2011. Public Committe Against Torture in Israel , http://www.stoptorture.org.il/en/skira1999-present(01.01.2011). Frankel, Glen, “Prison Tactics A Longtime Dilemma For Israel”, Washington Post, Foreign Service, 16 Haziran 2004, s. A=1. Head, 2010. a.g.e. US State Department, Country Report on Human Rights-Israel and Occupied Territories-2009, http://www.state. gov/g/drl/rls/hrrpt/2000/nea/index.cfm?docid=794 (02.01.2011). Human Rights Wtach, Israel/Occupied Palestinean Territories,Country Summary-2010, http://www.hrw.org/en/ node/87711(02.01.2011). Uluslararası Af Örgütü, Dünya İnsan Hakları 2010 Raporu-Israel s.182-185., http://thereport.amnesty.org/sites/default/files/AIR2010_AZ_EN.pdf#page=129 (02.01.2011). A.g.e., s.182. Ortadoğu Analiz Ocak’11 Cilt 3 - Sayı 25 DİPNOTLAR