BEN Finallere çalışamıyorum. Çorabımı çıkarıp sol ayak baş parmağımın köşesinde, deriyle tırnağın arasında topaklaşmış tiftikle oynuyorum. Gözüm bir sola kayıyor. İşaret parmağımın üzerindeki bende yeni bir ben çıkmış, ben kendi benliğini kazanmış, gözlerini açıyor. Kirpikleri parıldıyor. Sedef sağ yanımda dikilmiş, “Ders çalış!” diyor. Sedef benim stresim, vicdanım... Derimi üzen hastalıktan çok daha ağırı, üzerimdeki baskı Sedef. Ağzımın az önce kulaklarımda olan iki kenarını iki cümlesiyle omuzlarıma düşürüp yüküme yük katan, hayallerimin kadırgasını batırırken çizmesinin konçlarına su değdirmeyen gedikli subay o. Çırpı bileklerime sanki bilerek iki şerit çizmiş, ne var ki ayaklarımda sanatçılığını gösterememiş. Tarak kemiklerimde dağılmış, tel tel olmuş. Az da parmaklarıma yayılmış, ama en çok sol ayak işaret parmağıma. İşte, bu parmaktaki benimin beni, kavurucu bir yaz gününde aniden şimşekler çakmış, fırtınalar kopmuş, bulutlar buz kaplı pamuk kütlelerine dönüşmüş de her yerden gelen dev dalgalardan kaçıp okyanusun ortasında kalakalmış bir gemide direğin ucuna tırmanmış, tir tir titreyen –biraz soğuktan, biraz korkudan– bahtsız bir tayfa sanki, dikkatimi ayaklarımdan alıp deftere kitaba verecekken çığlığıyla beni engelliyor. Kopuyor ben. Kara gemi tek tayfasıyla okyanustan çıkmış, başka bir diyara doğru yol almak istiyor. Dalga dalga sedef peşinden gelemez artık ama uzak da değil. Benimin beninin endişeden kirpikleri dökülüyor, az sonra yeniden, bu kez daha gür ve kuvvetli filizleniyor. Gözlerinin altına bir burun yerleşiyor, deliklerinden içeri koku zerrecikleri ilk kez girerken sızlatıyor, yakıyor. Kaçmak istiyor artık, uzaklaşmak istiyor; atlamaya karar vermek için beyin ortaya çıkıyor. Ayakları da oluşunca zıplayıp iniyor benimden. Ayaklarla beynin arasında kan pek hızlı akmıyor, gruba kalp ve damarlar da dahil oluyor. Ayaktaki derinin güzelliğinden kalp de etkileniyor, beyinle anlaşıyor, düzgün bir cilt yapıyor. Et yığını oluştu, ama ayakta duramıyor. İskelet meydana geliyor, göğüs kafesini koyuyor vücuda, kalbin etrafına. Göğüs kafesi içine ve etrafına iç organları çağırıyor. Akciğer çalıyor sazını, veriyor coşkulu havayı. Şenliğe herkes katılıyor: altta nar nektarlı göbek, uzun, düzgün bacaklar; arada am ve göt var, yukarısı memeler. Bir labioplasti operasyonu, biraz da silikon ortamı güzelleştiriyor. Hava sıcak oluyor, yanıyorum, benim kaynıyor. Eriyor ben, beniyle bütünleşiyor, benliğini kaybediyor. Saça boya oluyor, bacaklara ve sırta birkaç dövme yapıyor. Gözlerin mavisini okyanustan çalıyor. Kendisi de kalıyor merkezde: sağ memenin üstünde, kalbin gölgesinde bir başka dövme oluyor. Sedef tırnağıma basıyor, beni acılara gark edip gerçek dünyaya döndürüyor. Julia1 benden çıkıyor, bilgisayarı kapatıyorum; çorabımı ve ayakkabılarımı giyip, defteri kitabı toplayıp derse gidiyorum. 1 Julia Ann