1 13 -Seferi Namazı Bu gün mevcut fıkıh kitaplarında seferi namazı ile ilgili olarak; “her ne kadar ulaşım vasıtaları iyileştiği için insanlara eskisi kadar yorgunluk ve sıkıntı vermese de, mutlaka yolculuğun kendisine has bir takım zorlukları vardır. İşte bu nedenle İslam, misafirlere bir takım kolaylıklar ve ruhsatlar tanımıştır. Namaz ile ilgili yolcuya sağlanan bu kolaylıklardan, dört rekatlı farz olan namazları iki rekat olarak kılınmasıdır. Buna göre yolcu, yani seferi olan insan, ikamet ettiği mahallin dışına çıktığı andan itibaren öğle, ikindi ve yatsı namazlarının dört rekat olan farzlarını iki rekat kılabilir. Yolculukta iken kazaya kalan dört rekatlı farz namazlar, yolculuk bitiminde de kaza edilirken yine iki rekat olarak kılınır. “Hanefi mezhebine göre, insanının yolcu sayılabilmesi için 90 km ve daha uzak mesafeye, orada 15 gün ve daha az bir süre kalmak niyetiyle yola çıkması gerekir.” denilmektedir. Bu konuda asırlar önce alınan kararın dayanağı olan Ayet’i ve o günün şartlarında yeryüzünde yaşananları açısından değerlendirilmiştir. Hemen hemen yeryüzünün tamamında güvenlik açısından tehlike var ve ulaşımda ciddi zorluklar vardır, büyük ölçüde yolculukta yürüyüş esastır. Bundan dolayı konu ile ilgili olan Ayet, insanlara bir ruhsat, yani Allah tarafından getirilen bir kolaylıktır. Yolculuk esnasında dört rekatlık namazları, yani öğle, ikindi ve yatsı farz namazlarını iki rekat olarak kılmak da namazları birleştirmek gibi bir ruhsat, yani bir kolaylıktır. Sabah ve akşam namazları ise yolculukta da tam kılınır. Bilhassa şehirler ve ülkeler arası kara, hava veya deniz yolculuklarında, namazları normal vakitlerinde kılmakta sıkıntı doğduğunda veya ihtiyaç duyulduğunda dört rekatlık namazları kısaltarak iki rekat olarak kılmak mümkündür. Bu kolaylık bir ruhsat olduğundan isteyen bu kolaylıktan yararlanır, isteyen ise namazlarını normal olarak tam kılar. Bu kısaltma için ilmihal kitaplarında bir takım mesafeler, Şiilikte 20 km, Sünnilikte 90 km şart koşulmuşsa da, bunların Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’ten kesin delillere dayandığı söylenemez. Tam aksine ilmihallerde yaygın olan mesafelerden daha kısa mesafeli yolculuklarda da Hz. Peygamber (s.a.v)’in namazlarını kısalttığına dair pek çok rivayet vardır. (Prof. Dr. M.Hayrı Kırbaşoğlu, “Ahir Zaman İlmihali”, s. 316) Ancak seferi namazının dayanağı olarak kabul edilen ayette açıkça, yolculuk halinde gelebilecek herhangi bir tehlike karşısında dört rekatlı namazların, iki rekat olarak kılınacağına dair bir kolaylık görülmektedir. Tehlikenin gelebileceğine karar verecek olan kişinin kendisidir veya bulunulan bölgenin genel durumudur. Tehlike söz konusu değilse, kesinlikle namazı kısaltmak doğru değildir. Günümüzde olgunlaşan ve kolaylaşan hayat şartları ve insanın sahip olduğu imkanlara karşı, tehlike söz konusu değilse, farz olan namazları kısaltarak kılmanın dini ve akli dayanağı yoktur. Kaldı ki, farz namazları kısaltarak kılmak ve o vakte ait Sünnet namazlarını tam olarak (kılınması halinde sevap, kılınmamasında günah olmayan) kılmanın sağlıklı bir yol olmadığı gibi, ayrıca bir çelişkidir. Doğru, iyi ve güzel olanın ise; tehlike, korku ve endişe söz konusu değilse, farz ve sünnet namazlarını tam olarak kılmaktır. İslam dininin de bizlerden istediği budur. Yüzlerce yıl önceki şartlara göre verilen fetvaya uygun oluşan bir uygulamayı, bu günün şartlarında, ortada ayette ifade edilen gerekçe mevcut değilken, devam ettirmek, dayanak olarak kabul edilen ayeti, bugüne göre anlamamak anlamına gelir. Eğer gerçekten tehlike varsa, elbette ki, ilahi iradenin sağladığı kolaylıktan yararlanarak, dört rekatlı farz namazları, iki rekat olarak kılabiliriz. (Mehmet Bozkurt, “Sünnilik Şiilik Alevilik Vehhabilik Nedir?”, s. 170) Bu ruhsattan yararlanmak, şartlar gerektiriyorsa insanın iradesine bırakılmalıdır. Ancak olağanüstü bir durum yoksa, fazla secde etmek ve namazları normal kılmak daha iyidir. Oysa yolculukta namazı kısaltmak, bir tehlikenin geleceğine yönelik ruhsat, yani kolaylıktır. Ayrıca Allah, namazı kısaltın diye emretmemektedir. Kısaltılması halinde bir günaha girilemeyeceğine dair bir ruhsattır, yani hayatı kolaylaştırmaktır. Konu ile ilgili olarak, herkesin çok rahatlıkla anlayabileceği kadar açık olan uygulamanın dayanağı olan Ayet’te Allah: “Yeryüzünde sefere (yolculuğa) çıktığınız zaman kafirlerin (inkar edenlerin) size kötülük etmelerinden endişe (korkarsanız) ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin açık düşmanınızdır.” (Nisa, 4/101) “Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah’ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz mü’minler üzerine vakitleri belli bir farzdır.’’ (Nisa, 4/103) 2 Seferi olanlara tamamen ruhsat ve kolaylığın gerekçesi olan fiilen gerçekleşecek sıkıntı, darlık ve zorluk değil, bunun muhtemel olmasıdır. Böyle olmasaydı yolcu, varacağı yere gidip, bazen evinden daha rahat yaşamaya başladığında seferi olmaktan çıkardı, namazları tam kılması gerekirdi şeklinde ortaya konulan görüşler de mevcuttur. Ancak gideceği yerde muhtemelen yaşanacak sıkıntıyı, kendi evinde de yaşamak mümkündür. Konu ile ilgili detaylı bilgi, “Sünnilik Şiilik Alevilik Vehhabilik Nedir? adlı kitabımızda mevcuttur. Konu hakkında araştırmamızı zaman içinde daha da derinleştirmek isterim. Ama şimdilik bu kadarı ile yetinelim. Araştırmamız bizi bu sonuca götürdü. En doğrusunu Allah bilir. (İslam Hıristiyanlık Yahudilikte İnanç ve İbadetlerin Felsefi ve Sosyolojik Boyutları) adlı kitabımdan, s.356-358 Eğitimci, İlahiyatçı Araştırmacı Yazar Mehmet BOZKURT www. mehmetbozkurt.com.tr