ıv- uluslararası çifte vergilendirmeyi ortadan kaldırma yöntemleri

advertisement
ULUSLARARASI ÇİFTE VERGİLENDİRME
Prof.Dr.Billur Yaltı
I-
ULUSLARARASI ÇİFTE VERGİLENDİRME KAVRAMI
1. Tanım
Çağdaş dünyanın en önemli özelliklerinden biri,
ülkeler
arasındaki mal, sermaye ve insan akışının giderek yoğunlaşması
nedeniyle ortaya çıkan ekonomiler arası etkileşimdir. Bugün,
artık, ne sermaye ve teknolojinin ne de insan gücünün tek bir
devletle bağından söz edilebilmektedir. Yabancı sermayeli
şirketler, çok uluslu holdingler, yabancı ülkelerde kurulan
şubeler ve hatta bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile
birlikte yabancı bir ülkeye fiilen gitmeksizin elektronik
ortamda ticaret yapan kurumlar, gündelik hayatın bir parçası
haline dönüşmüştür.
Para, mal ve insan gücünün uluslararası hareketi, kişi ve
kurumların birden fazla devlette gelir elde etmeleri ile
sonuçlanır. Bu sonuç, söz konusu ekonomik ilişkilerden doğan
gelirin
hangi
devlette
vergilendirileceği
sorusunu
da
beraberinde getirir.
Her devlet, ülkesi üzerindeki egemenliğinden kaynaklanan
vergilendirme yetkisinin kapsamını serbestçe belirler ve bu
yetkisini kendi egemenlik alanı içinde bağımsız bir biçimde
kullanır. Bir devlet ve bu devletin egemenliği altında bulunan
mali olaylar arasındaki ilişki kaynak esasına dayanabileceği
gibi,
ikametgah
veya
uyrukluk
esasına
da
dayanabilir.
Dolayısıyla, vergi yükümlüsünün elde ettiği gelir, bir
devlette sırf o devletin ülkesinde elde edildiği için, diğer
bir devlette ise yükümlü ile o devlet arasında ikametgah veya
uyrukluk
esasına
dayalı
bir
ilişki
bulunduğu
için
vergilendirilebilir.
Bu
durumun
doğal
sonucu,
vergi
yükümlüsünün
elde
ettiği
aynı
gelir
unsurunun
çeşitli
devletlerin vergilendirme yetkisine konu olabilmesidir.
Uluslararası çifte vergilendirmenin (international double
taxation) ayırt edici unsuru, vergilendirmenin birden fazla
devlette yapılmasıdır. Uluslararası çifte vergilendirmenin iki
türü
bulunmaktadır.
Uluslararası
çifte
vergilendirme,
uluslararası
hukuksal
çifte
vergilendirme
(international
juridical double taxation) ve uluslararası ekonomik çifte
vergilendirme (international economic double taxation) olarak
ikiye ayrılır. Uluslararası hukuksal çifte vergilendirmede,
aynı vergi yükümlüsü, aynı vergi konusu için iki farklı
devlette aynı veya benzer vergilerle vergilendirilir. Buna
1
karşılık, uluslararası ekonomik çifte vergilendirmede, aynı
vergi konusu farklı vergi yükümlülerinin elinde ve iki farklı
devlette vergilendirilmektedir.
Uluslararası hukuksal çifte vergilendirme, bu konuda çok
geniş çalışmalar yapan ve bu çalışmaları Model Vergi Anlaşması
metinleriyle somutlaştıran iki uluslararası örgüt, Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (The Organisation for Economic
Co-operation and Development - OECD) ve Birleşmiş Milletler
(United Nations - BM) tarafından da tanımlanmıştır. OECD’nin
tanımı,
neredeyse
resmi
tanım
olarak
nitelenebilecek,
everensel olarak kabul görmüş bir tanımdır. Bu tanım,
Birleşmiş Milletler’in çalışmalarında da benimsenmiştir:
“Uluslararası çifte vergilendirme iki (veya daha fazla)
devletin, aynı vergi yükümlüsünü, aynı vergi konusu ile
bağlantılı olarak ve aynı vergilendirme dönemi için benzer
vergilerle vergilendirmesidir”.
2. Terim
Uluslararası çifte vergilendirme kavramı terim açısından
değerlendirildiğinde, literatürde aynı olguyu karşılamak üzere
“çifte” vergilendirme ve “mükerrer” vergilendirme terimlerinin
kullanıldığı görülür.
“Çifte
vergilendirme”
terimi
İngilizce’de
“double
taxation” sözcükleriyle ifade edilir. Terimin Fransızca’daki
karşılığı ise “double imposition”, Almanca’daki karşılığı ise
“doppelbesteurung”
sözcükleridir. Eski Türkçe’deki “muzaaf”,
günümüz Türkçe’sinde ise “çifte” sözcükleri ile bunların Batı
dillerindeki karşılıkları (doppel, double) “ikilik” durumunu
belirtir.
Buna
karşılık,
“mükerrer”
terimi
“yinelemeli”
“tekrarlı” anlamına gelir; dolayısıyla bu terim hem en az
ikiyi hem de ikiden fazlayı içerir. Mükerrer vergilendirme
terimi, İngilizce karşılığı olan “multiple” terimine uygun
olarak, ikilik (çifte) durumunu da içeren, ama ikiden fazlayı
da betimleyecek şekilde “çoklu vergilendirme” anlamındadır. Bu
durumda, mükerrer vergilendirme terimi çifte vergilendirmeyi
de kapsayan bir üst terimdir ve ifade ettiği kapsam daha
geniştir.
Dolayısıyla,
çifte
vergilendirme
terimi
kullanıldığında,
birden
fazla
ve
fakat
sadece
iki
vergilendirme, yani iki devletin vergilendirme yetkisinin
çakışması ile ödenen iki vergi ifade edilmektedir. Mükerrer
vergilendirme ise, en az iki ve fakat aynı zamanda ikiden
fazla (üç, dört) devletin vergilendirmesini ifade eder.
2
II- ULUSLARARASI
DAYANAĞI
ÇİFTE
VERGİLENDİRMENİN
HUKUKSAL
Uluslararası çifte vergilendirme kavramı açıklanırken “iki
devletin vergilendirme yetkilerinin çakışması”ndan bahsedilir.
O halde bu çakışmanın neden ve nasıl meydana geldiği
açıklanmalıdır.
1. Vergilendirme Yetkisinin Kapsamı
İki devletin vergilendirme yetkisinin çakışması, bu
devletlerin iki ayrı “egemen” devlet olmasından kaynaklanır.
Devlet egemenliği, vergilendirme yetkisinin kaynağı, verginin
var oluş nedenidir. Vergilendirme yetkisi, devletin ülkesi
üzerindeki egemenliğinin mali alandaki görünümüdür. Bu yetki,
egemenlik ile aynı zaman ve yerde var olan, egemenliği doğal
olarak takip eden, fakat aynı zamanda egemenlikle sınırlı olan
bir yetkidir. Dolayısıyla, egemenliğin sınırları aynı zamanda
vergilendirme yetkisinin de sınırıdır.
Egemenlik, devlete, uluslararası hukuk kuralları ile
çerçevelenmiş bir iç ve dış bağımsızlık tanır. Devlet
egemenliğinin içeriği ve bir devletin ulusal yasalarının ne ve
kim üzerinde ve nerede uygulanabileceği uluslararası hukukça
belirlenir. Diğer bir ifade ile uluslararası hukuk, devletin
yetkilerini
düzenler
ve
sınırlar.
Devlet
egemenliğinin
sınırları bir kez bu şekilde belirlendikten sonra, devlet bu
alan içinde egemenliğini özgürce kullanır.
Uluslararası hukukun iki ilkesi, devletin yer ve kişi
bakımından (rationae loci ve rationae personae) yetkisinin
çerçevesi ve niteliği konusunda bir düzen getirir:
Birincisi, bir devlet egemenliğini ancak “ülkesi üzerinde”
kullanabilir. Devlet yetkilerinin yer itibariyle sınırını
gösteren
bu
ilke
“ülkesel
egemenlik”
(territorial
jurisdiction)
olarak
adlandırılır.
Aksini
öngören
bir
uluslararası hukuk kuralı (anlaşma veya örf ve adet kuralı)
bulunmadıkça, devlet egemenliği ülke dışında kullanılamaz.
Ülkesel egemenlik, bir ulusal hukuk düzeninin o ülkede bulunan
bütün kişi ve şeylere ya da olaylara uygulanabileceğini
gösterir.
İkincisi, bir ulusal hukuk düzenine dahil kuralların
“kişisel egemenlik” (personal jurisdiction) altında bulunan
kişilere
uygulanabilmesidir.
Devletin
kişisel
egemenliği
altında
bulunan
kişiler,
devlete
uyrukluk
(tabiiyet
=
vatandaşlık = yurttaşlık) bağıyla bağlı olan kişilerdir. Bir
devletin
kişisel
egemenliği,
gerçek
ve
tüzel
kişiler
üzerindeki hükümranlığını ifade eder. Devlet bu kişileri,
3
nerede bulunurlarsa bulunsunlar,
kapsamına alma hakkına sahiptir.
kendi
hukuk
kurallarının
Bu kurallar çerçevesinde, devletler, gerek ülkesel gerekse
kişisel egemenliklerine dayanarak, vergi konuları ve vergi
yükümlüleri üzerinde vergilendirme yetkilerini kullanabilir.
Şimdi vergi yasalarının uygulama alanını belirleyen bu
ilkelerin
vergilendirme
ilkelerine
nasıl
dönüştüğünü
belirleyelim.
a. İkametgah İlkesi (residence principle)
İkametgah ilkesine göre vergilendirme, bir devletin
“ülkesel egemenliği” altında ikamet eden kişilerin dünya
çapındaki
gelirlerini
vergilendirmesidir.
Vergilendirmeye
temel olan ölçüt ikametgâhın bulunduğu yerdir. Bu açıdan
ülkesellik genişleyerek kişisellik kazanır. Buradaki hukuksal
ilişki “kişisel bağ” (personal link) temeline dayanır ve
kaynağını
“kişisel
anlamda
ülkesel
egemenlikten”
(territoriality in the personal sense) alır.
Devletin, ülkesel egemenliği altındaki kişilerin dünya
çapındaki gelirlerini vergilendirerek yükümlünün mali gücünü
bütünüyle yakalaması halinde, ülkesel sınırlarını aşması ve
sınır ötesindeki vergi konularına uzanması söz konusudur. Bu
durumda, vergilendirme yetkisini kullanan devlet ile ülkesel
bağ içinde olan vergi konusu değil, vergi yükümlüsüdür.
Vergilendirme
yetkisine
konu
olan
gelir
veya
servetin
sahibinin
ikametgahının
o
devlet
ülkesinde
bulunması
vergilendirmenin meşru temelini oluşturur.
İkametgah ilkesinde geçen ikametgahtan kasıt, vergi
hukukunun
kendine
özgü
kavramlarından
biri
olan
mali
ikametgahtır
(fiscal
residence).
Mali
ikametgah,
özel
hukuktaki devletle kişi arasında hukuki bir bağ yaratan ve
kişinin yer ile ilişkisini tanımlayan ikametgahtan daha geniş
bir kavramdır. Vergilendirme bakımından mali ikametgah, özel
hukuktaki ikametgahı da kapsayan çeşitli ölçütleri içerir. Bu
açıdan mali ikametgah yükümlünün belirli bir ülkede oturduğu,
bulunduğu veya işlerini yürüttüğü yerdir. Bu yer, gerçek
kişiler için ikametgah (domicile), ev (residence), işyeri
(permanent establishment); tüzel kişiler için yasal merkez
(legal seat), yönetim merkezi (place of management) veya
benzer nitelikli bir yer olabilir. Dolayısıyla mali ikametgah
terimi yerleşme yeri anlamında, bir ülke ile kişisel ilişki
kurulmasının çeşitli ölçütlerini içeren bir üst kavramdır.
İkametgah ilkesine dayanan vergilendirmede kişinin hem
yurt içi gelirleri hem de yurt dışı gelirleri vergilendirilir.
Buradaki yükümlülük türü tam yükümlülük olarak adlandırılır
(full tax liability).
4
Bir çok ülke, ikametgah ilkesini uygulayarak ülkesinde
yerleşik (mukim) kişilerin (resident) hem ülke içi hem de ülke
dışı kaynaklardan elde ettiği gelirleri vergilendirmektedir.
Türkiye’de de gelir ve kurumlar vergilerinde tam yükümlülük bu
çerçevede düzenlenmiştir.
Gelir Vergisi Kanununun (GVK) 3.maddesinin 1.bendinde,
Türkiye’de “yerleşik” gerçek kişiler tam yükümlü olarak
tanımlamıştır. Yerleşme ölçütü, 4.maddede “ikametgah” ve
“oturma süresi” olmak üzere iki esasa bağlanmıştır. Buna göre,
ikametgahı Türkiye’de bulunanlar ve ikametgahı Türkiye’de
bulunmasa dahi bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı
olarak altı aydan fazla süre ile oturanlar Türkiye’de yerleşik
sayılır ve ister vatandaş ister yabancı olsun, yurt içi ve
yurt dışı gelirleri üzerinden Türkiye’de vergilendirilir.
Türkiye’de
oturma
süresine
bağlı
tam
yükümlülüğe
bazı
istisnalar getirilmiştir. GVK’nın 5.maddesine göre, belli ve
geçici görev veya iş için Türkiye’ye gelen iş, ilim ve fen
adamları, uzmanlar, memurlar, basın ve yayın muhabirleri ve
durumları bunlara benzeyen diğer kimseler, tahsil veya tedavi
veya dinlenmek veya seyahat amacıyla gelenler, tutukluluk,
hükümlülük
veya
hastalık
gibi
elde
olmayan
nedenlerle
Türkiye’de alıkonulmuş veya kalmış olanlar, Türkiye’de altı
aydan fazla kalsalar dahi, Türkiye’de yerleşmiş sayılmaz.
Kurumlar Vergisi Kanununda (KVK) ise gelir vergisindeki
yerleşme
kavramı
yerine
kurum
merkezi
kavramına
yer
verilmiştir. Kurum merkezinin çeşitleri, “yasal merkez” ve “iş
merkezi”dir.
Yasal
merkezi
ya
da
iş
merkezinden
biri
Türkiye’de bulunan kurumlar, tam yükümlü kurumlardır ve gerek
Türkiye’de gerekse yabancı ülkelerde elde ettikleri kurum
kazançları üzerinden vergilendirilirler (KVK, m.3).
b. Kaynak ilkesi (source principle)
Kaynak ilkesine göre vergilendirme, bir devletin “ülkesel
egemenliği” altında bulunan vergi konuları ve vergi doğurucu
olayları
vergilendirmesi
esasına
dayanır.
Bu
ilkede
vergilendirmeye temel olan husus, gelirin doğduğu veya
malların bulunduğu yerdir. Kaynak ilkesi, bir devletin vergi
yasalarını, ülkesinde bulunan yerli ya da yabancı herkese ve
bütün hukuksal işlemlere uygulaması anlamına gelir. Bu ilke
kaynağını “kişisel olmayan anlamda ülkesel egemenlikten”
(territoriality in the real sense) alır. Buradaki hukuksal
ilişki “ekonomik bağ” (economic link) temeline dayanır, vergi
yükümlüsünün ikametgahının yeri veya uyrukluğu önem taşımaz.
Kaynak
yükümlüsünün
ilkesine
dayanan
vergilendirmede,
vergi
sadece
ülke
içi
gelirleri
vergilendirilir.
5
Buradaki
yükümlülük
türü
dar
liability) olarak adlandırılır.
yükümlülük
(limited
tax
Kaynak ilkesi, bütün devletler tarafından vergilendirmeye
esas alınan bir ilkedir. Türkiye’de de gelir ve kurumlar
vergisinde
ikametgah
ilkesi
tam
yükümlüğün
temelini
oluştururken, dar yükümlülükte kaynak ilkesi benimsenmiştir.
GVK’nın 6.maddesinde dar yükümlüler tanımlanmıştır. Buna
göre, Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler sadece
Türkiye’de elde ettikleri gelirler üzerinden vergilendirilir.
KVK’nın 3.maddesi çerçevesinde, bir kurumun yasal merkez
veya iş merkezinden her ikisinin de Türkiye’de bulunmaması,
kurumun
sadece
Türkiye’deki
kazançları
üzerinden
vergilendirilmesine, yani dar yükümlülüğe neden olur.
c. Uyrukluk İlkesi
Uyrukluk
ilkesine
göre
vergilendirme,
vergilendirme
yetkisini kullanan devletin “kişisel egemenliği” altındaki
vatandaşlarının
dünya
çapındaki
gelir
ve
servetlerini
vergilendirmesidir.
Uyrukluk,
bir
devlet
ile
vatandaşı
arasındaki siyasi bağı (political link) ifade eder. Uyrukluk
ilkesi, bugün çok az ülke tarafından uygulanan bir ilke
niteliğindedir.
GVK, tam yükümlülükte uyrukluk ilkesini çok sınırlı bir
alanda kabul etmiştir. GVK’nın 3.maddesinin 2.bendinde, resmi
daire ve müesseselere veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül
ve teşebbüslere bağlı olup adı geçen daire, müessese, teşekkül
ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı ülkelerde oturan
Türk vatandaşları tam yükümlü olarak tanımlanmıştır. Bu
kişiler, bulundukları ülkede elde ettikleri gelirler üzerinden
gelir vergisine veya benzeri bir vergiye tabi tutulmuşlar ise,
Türkiye’de
bu
gelirler
üzerinden
ayrıca
vergilendirilmemektedir.
2. Vergilendirme Yetkilerinin Çakışması
Vergilendirme yetkisini kullanan devletler, gelir vergisi
sistemlerini ikametgâh, kaynak veya uyrukluk ilkelerinden
herhangi
birine
dayalı
olarak
kurabilir.
Vergilendirme
ilkelerinden hangisinin seçileceği ekonomik tercih meselesidir
ve devletler vergi sistemlerini ulusal ya da uluslararası
çıkarlarına göre, birbirinden farklı ilkelere dayandırabilir.
Bu farklılık, kişilerin tek bir devletle hukuki ilişki içinde
olmaları halinde sorun yaratmaz. Buna karşılık, kişilerin
birden fazla devletle ilişki içinde olmaları nedeniyle birden
fazla vergilendirme yetkisinin kapsamına girmeleri halinde
6
çifte vergilendirme sorunu ile karşılaşılır. Hatta aynı
vergilendirme ilkesine dayalı sistemlere sahip devletlerde
bile, kavramların farklı yorumlanması, aynı yükümlünün veya
konunun çeşitli vergilendirme yetkileri ile karşılaşmasına
neden olur.
Bir yandan vergilendirme ilkelerinin seçimi, diğer yandan
seçilen ilkenin uygulamada ve yorumlamada aldığı şekiller,
çeşitli devletlerin vergilendirme yetkilerinin aynı ekonomik
olgu üzerinde çakışmasına sebep olur. Bu çakışmadan doğan
çifte vergilendirme üç halde ortaya çıkar. Şimdi bunları
inceleyelim.
a. Tam Yükümlülükler Arası Çakışma
Tam yükümlülükler arası çakışma halinde, iki devlet aynı
kişiyi dünya çapındaki gelirleri üzerinden tam yükümlüğe tabi
tutmaktadır. Bu çakışma şu şekillerde olabilir:
-
-
uyrukluk ilkesini uygulayan bir devlet ile ikametgah
ilkesini
uygulayan
diğer
devletin
vergilendirme
yetkilerinin çakışması,
iki ikametgah ilkesinin çakışması,
iki uyrukluk ilkesinin çakışması.
Birinci durumda, devletlerden biri vatandaşını dünya
çapındaki gelirleri üzerinden, diğeri ise aynı kişiyi mukimi
olduğu gerekçesiyle hem iç hem de dış gelirleri üzerinden
vergilendirir. İkinci durumda, devletlerden biri ikametgahın
kendi ülkesinde olması, diğeri ise yükümlünün ülkesinde altı
aydan fazla süre ile kalması sebebiyle, aynı kişiyi tam
yükümlüğe tabi tutmaktadır. Üçüncü durumda, her iki devlet de
aynı kişinin kendi vatandaşı olması nedeniyle dünya çapındaki
gelirlerini vergilendirmektedir. Bu üç durumda da sonuç
uluslararası hukuksal çifte vergilendirmedir.
b. Tam Yükümlülük ile Dar Yükümlülük Arası Çakışma
Bu durumda, devletlerden birinin mukimi olan bir kişi
diğer
devletten
gelir
elde
etmektedir.
İkamet
devleti
ikametgah ilkesi dolayısıyla, kişiyi yurt içi ve yurt dışı
gelirleri üzerinden tam yükümlülük esasında vergilendirir.
Diğer devlet ise kaynak ilkesi çerçevesinde, kaynak ülkesi
sıfatıyla, ülkesinde doğan geliri dar yükümlülük esasına göre
vergilendirir. Uluslararası çifte vergilendirmenin en sık
rastlanan şekli budur.
c. Dar Yükümlülükler Arası Çakışma
Bu durumda,
kişiyi, gelirin
her iki devlet, kendi mukimi olmayan
ülkesinde elde edilmesi dolayısıyla
7
bir
dar
yükümlülüğe tabi tutarak vergilendirir. Mukim olmayan bir
kişinin, devletlerden birindeki işyerinin diğer devletten
gelir elde etmesi halinde iki devletin de kaynak ilkesi
uyarınca vergilendirme yapması bu duruma bir örnektir. Kaynak
ilkelerinin çakışması, devletlerin her birinin, seçtikleri
farklı ölçütler nedeniyle kendisini kaynak ülkesi olarak
nitelendirmesinden de doğabilir.
III- ULUSLARARASI ÇİFTE VERGİLENDİRMENİN SONUÇLARI
Bir vergi yükümlüsünün birden fazla ülkede faaliyette
bulunmasının sonucu olarak elde ettiği gelirler üzerinden
birden fazla devlette vergi ödemek durumunda bırakılması, hem
hukuksal hem de ekonomik sonuçları olan patolojik bir
durumdur.
Vergi koyma yetkisinin bir iç hukuk meselesi olması, vergi
adaletinin uluslararası alanda da gözetilmesi gereğini ortadan
kaldırmaz.
Uluslararası
çifte
vergilendirme,
vergi
yükümlülerinin
mali
güçlerine
bağlı
olarak
eşit
vergilendirilmesi ilkesi ile çatışan, vergi adaletine ters
düşen bir olgudur. Şöyle ki, vergi adaletinin özünü teşkil
eden eşitlik ilkesi, vergisel açıdan eşit koşullarda olan
vergi yükümlülerinin eşit işleme tabi tutulması, koşulları
farklı olan yükümlülerin de farklı vergi ödemeleri anlamına
gelir. Vergide eşitliğin ölçüsü mali güçtür. Bu çerçevede,
mali gücü aynı olanların aynı, farklı olanların ise farklı
vergilendirilmesi
gerekir.
Bir
vergi
yükümlüsü
üzerinde
çakışan vergi sistemleri, tek başlarına ele alındıklarında
vergi yükümlüsünün mali gücüne göre vergilendirilmesi ilkesini
gözetiyor
olabilirler;
ancak
uluslararası
çifte
vergilendirmenin ortaya çıktığı durumlarda aynı ekonomik
koşullardaki vergi yükümlülerinin eşit işleme tabi tutulması
ilkesi yerine getirilemez. Aksine, yabancı kaynaklı geliri
olan vergi yükümlüsü ek vergi külfetine katlanır. Bu nedenle,
uluslararası çifte vergilendirme, ulusal mükellefiyetlerle
karşılaştırıldığında, yabancı yatırım faaliyetlerine karşı
ayrımcılık yaratır. Bu nedenle de ortadan kaldırılması gereken
bir olgu olarak değerlendirilir.
Uluslararası çifte vergilendirmenin bir diğer sonucu
ekonomik
etkilerinde
görülür.
Çifte
vergilendirmeden
kaynaklanan vergi yükü maliyetleri arttırır ve dolayısıyla
fiyatlara yansır.
Uluslararası piyasada faaliyet gösteren
vergi
yükümlülerinin
rekabet
güçlerini
tahrip
eden
uluslararası çifte vergilendirme, küresel planda mal, sermaye,
teknoloji ve insan hareketini olumsuz yönde etkiler. Bu
açıdan,
çifte
vergilendirme,
uluslararası
ekonomik
faaliyetlerin önünde bir engel ve ortadan kaldırılması gereken
bir olgu olarak değerlendirilir.
8
IV- ULUSLARARASI
ÇİFTE
KALDIRMA YÖNTEMLERİ
VERGİLENDİRMEYİ
ORTADAN
Bu
aşamaya
kadar
açıklanan
konulardan
şu
sonuca
varılabilir: Devletler, kaynak veya ikametgah ilkelerinden
herhangi birini oy birliği ile uygulanacak tek vergilendirme
ilkesi olarak kabul etseler ve bu ilkenin uygulanması
bakımından tanım ve yorum farklılıklarını ortadan kaldırsalar,
uluslararası çifte vergilendirme bertaraf edilebilir. Sadece
kaynak
ilkesinin
uygulanması,
devletleri
yalnızca
kendi
ülkelerinde doğan geliri vergilendirmelerine; sadece ikametgah
ilkesinin uygulanması ise, devletlerin sadece mukimlerini
vergilendirip, mukim olmayan ve fakat ülkelerinde gelir elde
eden kişilerin bu gelirlerini vergi dışı bırakmalarına neden
olacaktır. Ancak, ülkelerin ekonomik gelişmeleri, kültürel ve
ideolojik
yapılanmaları
nasıl
vergi
sistemlerinde
farklılıklara
neden
oluyorsa,
vergilendirme
ilkelerinin
seçiminde de farklılıklara yol açar. Bir diğer ifade ile,
vergilendirme ilkelerindeki farklılığın altında ülkelerin
farklılığı yatar. Bu nedenle, tekil vergilendirme ilkesine
dayalı küresel bir vergilendirme sistemi, en azından yakın
tarihler için, pek olanaklı değildir.
Uluslararası
sermaye
hareketine
olumsuz
etkisi
ve
vergilendirmenin
temel
ilkelerine
aykırılığı
nedeniyle
önlenmesi gereken bir durum olarak nitelendirilen uluslararası
çifte vergilendirmenin ortadan kaldırılması için çeşitli
çözümlere
başvurulabilir.
Bunlar
hem
ulusal
hem
de
uluslararası düzeyde olabilir.
1. Ulusal Yöntemler
Uluslararası çifte vergilendirmenin ortadan kaldırılması
için alınan önlemlerden ilki, devletlerin tek taraflı olarak
yabancı kaynaklı gelirler üzerindeki vergilendirme yetkilerini
yasal düzenlemelerle sınırlandırmalarına dayanır. Bu önlemler
vergiyi veya matrahı ölçüt alarak oluşturulabilir. Vergiyi
temel alan önlemler, mahsup yöntemi ve vergi oranının indirimi
olarak adlandırılır. Matrahı esas alanlar ise istisna ve
matrahtan indirim yöntemidir.
a. Vergi Oranının İndirimi Yöntemi
Bu yöntemde, uluslararası çifte vergilendirmenin ortadan
kaldırılması amacıyla, gelirin tamamına veya bir kısmına
uygulanan vergi oranları indirilir. Bu yöntem, devletler
tarafından tek taraflı olarak uygulanabileceği gibi karşılıklı
olarak da uygulanabilir; ancak, vergilerin ve oranların
çeşitliliği
nedeniyle,
bu
yöntemin
uluslararası
çifte
vergilendirmeyi ortadan kaldırması tesadüfe bağlı bir şans
olarak değerlendirilmektedir.
9
b. Matrahtan İndirim Yöntemi
Bu yöntemde, yabancı ülkede ödenen vergilerin dahili
vergiden değil, toplam matrahtan indirilmesi öngörülür. Bu
durumda, yurt dışında ödenen vergiler, yurt dışındaki yatırıma
ilişkin bir maliyet unsuru gibi indirilebilir bir gider olarak
kabul edilir. Bu yolla, uluslararası çifte vergilendirme
tamamen değil ancak kısmen ortadan kaldırılabilmektedir.
c. Mahsup Yöntemi (credit method)
Bu yöntemin ayırt edici yönü, ikametgah ülkesinin, dış
ülkede
ödenen
vergiyi
yurt
içinde
ödenecek
vergiden
indirmesidir. Bu durumda, ikametgah ülkesi yabancı vergiye
kendi ülkesinde ödenmiş bir vergi gibi muamele yapar. Dış
vergi oranı iç vergi oranından düşük olduğu zaman, ikametgah
ülkesine iç verginin dış vergiyi aşan kısmı ödenir. Dış
verginin iç vergiden yüksek olması halinde ise, ikametgah
ülkesi herhangi bir vergi tahsil etmez, fakat fazla kısım da
iade edilmez. Mahsup yöntemi, dahili yatırımcılarla yabancı
ülkede yatırım yapanlar arasında vergilendirme bakımından
eşitlik, dolayısıyla “sermaye ihracında adalet” sağlayan bir
yöntemdir.
Türk gelir vergisi sisteminde, tam yükümlülerin yurt
dışında elde ettikleri kazançlar bakımından ortaya çıkabilecek
uluslararası
çifte
vergilendirmenin
ortadan
kaldırılması
amacıyla mahsup yöntemi kabul edilmiştir. İkametgah esasına
dayalı tam yükümlülükte kabul edilen mahsup yöntemi normal
mahsup yöntemidir.
GVK’nın 123.maddesine göre, tam yükümlülerin yabancı
ülkelerde
elde
ettikleri
kazanç
ve
iratlar
üzerinden
ödedikleri benzer vergiler, Türkiye’de tarh edilen gelir
vergisinin yabancı ülkelerde elde edilen kazanç ve iratlara
karşılık olan kısmından indirilir. İndirilecek tutar, gelir
vergisinin yabancı ülkelerde elde edilen kazanç ve iratlara
karşılık olan kısmından fazla olduğu takdirde aradaki fark göz
önüne alınmaz. Gelir vergisinin yabancı ülkede elde edilen
kazanç ve iratlara isabet eden kısmı, bunların gelire olan
oranı üzerinden hesaplanır.
Kurumlar vergisi sisteminde de, gelir vergisinde olduğu
gibi, yabancı ülkelerde ödenen vergilerin mahsubu ilkesi
benimsenmiştir. KVK’nın 33.maddesine göre, yabancı ülkelerde
elde edilerek Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal
ettirilen kazançlar üzerinden bu ülkelerde ödenen benzeri
vergiler
Türkiye’de
tarh
olunan
kurumlar
vergisinden
indirilebilir, ancak indirilecek miktar, yabancı ülkelerde
elde edilen kazançlara KVK’nın 32.maddesinde yazılı olan
10
oranların uygulanması ile bulunacak miktardan fazla olamaz.
Dolayısıyla, kurumlar vergisi uygulamasında da seçilen mahsup,
gelir vergisinde olduğu gibi, normal mahsuptur.
d. İstisna Yöntemi (exemption method)
Bu yöntemde, yurt dışında elde edilen gelir, ikametgah
veya kaynak ülkesinde vergiden istisna edilmektedir. Burada
ikametgah ülkesi, yurt dışı gelirlerin vergilendirilmesinde
kaynak ülkenin münhasır vergilendirme yetkisini kabul eder ve
dolayısıyla
mukimlerinin
dünya
çapındaki
gelirlerini
vergilendirme
esasından
vazgeçmiş
olur.
Kaynak
ilkesini
uygulayan devletler bakımından ise yabancı ülkede elde edilen
gelir tamamen hesap dışı bırakılır. İstisna yöntemi, yatırımın
yapıldığı ülkedeki dahil yatırımcılarla yabancı yatırımcılar
arasında eşitlik, yani “sermaye ihracında adalet” sağlar.
Türk gelir vergisi sisteminde istisna yöntemi uygulaması
sınırlı bir alanda kabul görmüştür. Bu yöntem sadece uyrukluk
esasına dayalı vergilendirmede uygulanır. GVK’nın 3.maddesine
göre, uyrukluk esasına tabi olarak tam yükümlü sıfatıyla
vergilendirilen Türk vatandaşları, bulundukları ülkede elde
ettikleri kazançlar ve iratları dolayısıyla gelir vergisine
veya benzer bir vergiye tabi tutuldukları takdirde, söz konusu
kazanç ve iratları üzerinden ayrıca vergilendirilmezler.
2. Uluslararası Yöntemler
Uluslararası
çifte
vergilendirmenin
önlenmesinde
başvurulan bir diğer yöntem devletlerin bir vergi anlaşması
yapmasıdır.
Ulusal yöntemlerin çifte vergilendirmeyi önleme
ve ortadan kaldırmada her zaman yeterli sonuçlar vermemesi
karşısında,
iki
taraflı
uluslararası
anlaşma
yoluyla
gelirlerin
çifte
vergilendirmeden
arındırılmasına
çalışılmaktadır.
Ulusal
yöntemlerin
yetersiz
kalmasının
sebepleri, devletlerin birbirlerine nazaran farklı yöntemler
seçmesi veya hiçbir ulusal yönteme başvurmaması ya da farklı
vergi
düzenlemeleri
getirmelerine
dayanır.
Yorum
farklılıkları,
vergi
matrahının
hesaplanmasında
farklı
kuralların uygulanması, bazı gider kalemlerinin indirilmesine
izin verilmemesi, zararlara yönelik farklı muameleler, ulusal
yöntemlerden beklenen sonuçların alınmamasına sebep olur. Bazı
durumlarda, yabancı ülkede uygulanan vergilendirme şekli
yatırımcının kendi ülkesinde kabul görmez. Örneğin, vergi
yükümlüsünün mukim olduğu devlet, yabancı ülkede ödenen
vergiyi gelir vergisi olarak kabul etmez veya bizzat gelirin
kendisini yabancı kaynaklı bir gelir olarak değerlendirmez. Bu
uygulamaların sonucunda da uluslararası çifte vergilendirmenin
ortadan
kaldırılması
söz
konusu
olamaz.
Dolayısıyla,
uluslararası çifte vergilendirmenin ortadan kaldırılmasında,
devletlerin
vergilendirme
yetkilerini
karşılıklı
olarak
11
sınırlandırmaları
esasına
dayanan
vergi
anlaşmalarına
başvurmaları bir diğer yöntem olarak kabul görmüştür. Vergi
anlaşmaları iki taraflı olabileceği gibi çok taraflı da
olabilir.
a. Tanım
Vergi anlaşması (tax treaty), devletler arasında akdedilen
bir “andlaşma” olması nedeniyle, doğrudan doğruya uluslararası
hukukun konusuna girer ve bu hukuk dalı tarafından yönetilir.
Bu çerçevede, vergi anlaşmaları uluslararası vergi hukukunun
bir parçasını oluşturur.
Uluslararası hukukun asli kaynağı olan andlaşmalar bu
hukuk dalında şu şekilde tanımlanır: Andlaşma, uluslararası
hukukun bu yetkiyi tanıdığı kişiler arasında, bir hukuk
ilişkisi kurmak, kurulmuş hukuksal bir ilişkiyi değiştirmek ya
da ortadan kaldırmak amacıyla yapılan hukuksal bir işlemdir.
Devletler arasında yazılı ve uluslararası hukuk uyarınca
yapılmış bir istek birleşmesi anlamına gelir.
Anlaşmaları en geniş anlamıyla açıklayan bu tanım, bir
uluslararası anlaşma türü olan vergi anlaşmalarının tanımına
kaynak oluşturur: Vergi anlaşması, uluslararası hukukun kişisi
olan
iki
devletin
aynı
gelir
üzerinde
kullandıkları
vergilendirme yetkilerinin çakışmasından doğan uluslararası
çifte vergilendirmeyi önlemek ve ortadan kaldırmak amacıyla
aralarında yaptıkları hukuksal bir işlemdir.
İki devlet arasında akdedilen bir vergi anlaşmasında,
vergi yükümlülerinin elde ettikleri gelir unsurlarının hangi
devlet tarafından vergilendirileceği gösterilir. Diğer bir
deyişle, anlaşma tarafı devletler bazı gelirler bakımından
vergilendirme yetkilerini karşılıklı olarak sınırlar, diğer
devlet lehine olmak üzere vergilendirme yetkisini kullanmaktan
vazgeçer.
b. Türler
Vergi anlaşmalarının ilk türü kapsayıcı anlaşmalardır. Bu
tür anlaşmalar, bir veya daha fazla vergiye ilişkin bütün
durumları kapsayan, her türlü gelir ve servetten doğan çifte
vergilendirmenin
önlenmesini
konu
alan
anlaşmalardır.
Kapsayıcı anlaşmalarda, bilgi değişimi, idari yardımlaşma ve
uluslararası vergi kaçakçılığının önlenmesi gibi hükümler de
yer alır.
Kapsayıcı anlaşmalar, gelir vergisi niteliğinde mevcut tüm
vergileri kapsayabileceği gibi bunlardan sadece birini ve
fakat tamamını kapsayabilir. Bir vergi anlaşmasının gelir
vergisi ve kurumlar vergisinde çifte vergilendirmeyi önlemesi
12
veya sadece gelir vergisini konu alması bu türe bir örnek
teşkil eder.
Vergi anlaşmalarının ikinci türü sınırlı anlaşmalardır.
Bunlar,
gelirin
belirli
unsurları
üzerine
yapılan
anlaşmalardır. Bu durumda gelirin tamamı değil belirli bir
kısmı
üzerindeki
çifte
vergilendirmenin
önlenmesi
amaçlanmaktadır.
Sınırlı
anlaşmalar,
özellikle
ulaştırma
kurumlarının kazançları üzerindeki çifte vergilendirmenin
önlenmesi için akdedilen anlaşmalardır. Bunlar kara, hava ve
deniz taşımacılığı üzerine olabileceği gibi, bunlardan sadece
birine ilişkin de olabilir. Sınırlı anlaşmalara bir diğer
örnek de diplomatik ve konsolosluk hizmetlerine ilişkin
anlaşmalardır.
Bu
anlaşmalarda
diplomatik
personel
ve
konsolosluk görevlileri vergiden muaf tutulur.
V-
ULUSLARARASI
ÇİFTE
VERGİLENDİRMENİN
KALDIRILMASINDA VERGİ ANLAŞMALARI
ORTADAN
1. Vergi Anlaşması Modelleri
Uluslararası çifte vergilendirme problemi ile ilgili
uluslararası çalışmalar, ilk kez Milletler Cemiyeti (League of
Nations-LON) tarafından 1922 yılında başlatılmış, Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organisation for Economic
Cooperation and Development)(OECD) ile Birleşmiş Milletler'in
(United Nations) (BM) araştırmaları ile devam etmiştir.
İki devletin temsilcilerinin biraraya gelerek bir vergi
anlaşması taslağı üzerinde görüş birliğine varmaları oldukça
güç,
uzun
ve
yorucu
bir
çalışmayı
gerektirir.
Vergi
sistemlerindeki farklılıklar, tarafların çatışan çıkarları,
karmaşık vergilendirme sorunları, ortak bir metin üzerinde kısa
zamanda
anlaşmayı
neredeyse
olanaksız
kılar.
Vergi
anlaşmalarının uygulanmaya başlandığı ilk dönemlerde, çeşitli
ülkeler arasındaki anlaşmaların paralel bir çizgide olmasının
yaratacağı lehte sonuçlar hemen fark edilmiş ve ikili
anlaşmaların çerçevesini oluşturan, her ülkenin kendi vergi
sistemine
göre
ayarlanması
gereken
ayrıntıları
ülke
insiyatifine bırakan genel bir model anlaşma fikri doğmuştur.
Devletler arasında akdedilen iki taraflı anlaşmaların temelini
oluşturmak, mevzuat ve uygulama bütünlüğü sağlamak amacıyla
Vergi Anlaşması Modelleri oluşturulmuştur. Model anlaşmalar
bağlayıcı değildir. Tavsiye niteliği taşıyan model anlaşmalar,
esas olarak yol gösterici ve aydınlatıcı özelliktedir.
Gerek OECD ve gerekse BM vergi anlaşması modelleri,
ekonomik ve hukuki gelişme ve gereksinimlere cevap vermeleri
sağlanacak şekilde, zaman içinde revizyondan geçirilmekte ve
güncelleştirilmektedir. OECD Vergi Anlaşması Modeli en son
13
2008 yılında, BM Vergi Anlaşması
yılında güncelleştirilmiştir.
Modeli
ise
en
son
2001
a. OECD Vergi Anlaşması Modeli
aa. Modelin Temel Yaklaşımı
Vergi anlaşmaları, gelir veya servetin, anlaşmaya taraf
olan
devletlerden
hangisi
tarafından
vergilendirileceğini
belirler.
Bu
nedenle,
model
anlaşmaların
vergilendirme
yetkisinin
hangi
devlete
bağlandığına
ilişkin
kuralları,
modelin temel felsefesini oluşturur.
OECD
Modeli
ikametgah
ilkesine
dayanır.
Modelde
vergilendirme yetkisinin kullanımı ağırlıklı olarak, vergi
yükümlüsünün mukim olduğu devlete aittir. Kaynak ülkenin
vergilendirme yetkisi ise, vergi yükümlüsünün bu devletteki
taşınmazlarından
gelir
elde
etmesi
veya
bu
devletteki
faaliyetlerini bir işyeri aracılığıyla sürdürmesi hallerinde
kabul
edilmiştir.
OECD
Modelinde,
ikametgah
devletinin
vergilendirmesi asıl, kaynak devletinin vergilendirmesi ise
talidir.
OECD Modeline uygun biçimde vergi anlaşması imzalayan
devletlerin her ikisinin de gelişmiş ülke olması halinde sorun
yoktur. Gelişmiş ülkelerin özelliği hem sermaye ihracatçısı hem
de işgücü ithalatçısı olmalarıdır. Ekonomik politikaları, dış
yatırımın teşviki ile ucuz işgücünün ülkelerine çekilmesine
dayanır. Gelişmiş ülkelerin çıkarları, dış yatırıma yönelen
sermayeden
elde
edilen
gelirlerin
vergilendirilmesi
etrafındadır. Bu nedenle, bu ülkelerin vergi sistemleri
ikametgah ilkesine dayanır. Vergilendirmenin aslen ikamet
ülkesine bırakıldığı anlaşmalara taraf devletlerin her ikisinin
de gelişmiş ülke olması, her iki ülkenin birbirine nazaran hem
sermaye ihracatçısı hem de sermaye ithalatçısı olması anlamına
gelir; yani her ülke, karşısındaki ülkeye nazaran aynı anda hem
kaynak hem de ikamet ülkesidir. Bu durumda, akdedilen anlaşma
ile ikametgah ilkesinin kabulü, devletlerin karşılıklı olarak
ithal
ettikleri
sermayenin
gelirlerini
vergilendirmekten
vazgeçerek, sadece ihraç ettikleri sermayenin gelirlerini
vergilendirme hakkını saklı tutmaları anlamına gelir.
Ekonomik açıdan, OECD Modeline dayalı vergi anlaşmaları,
gelişmiş ülkeler arasındaki dengeyi bozmamakta, her iki ülkenin
de hazine çıkarlarına hizmet edebilmektedir. Aynı Model,
taraflardan birinin gelişmekte olan ülke olması halinde ise,
dengeyi
koruyamamakta
ve
hazine
çıkarlarının
dengesi,
gelişmekte olan ülke aleyhine bozulmaktadır. OECD Modeli bu
nedenle tek yönlü olmakla eleştirilmiştir.
14
bb. Modelin İçeriği
OECD Vergi Anlaşması Modeli 7 bölüm ve 31 maddeden
oluşmaktadır.
Modelin
ekinde
her
madde
için,
çeşitli
açıklamalar getiren veya yorumlayan bir Model Şerhi vardır. Bu
Şerh, üye devletlerin hükümetleri tarafından Mali İşler
Komitesine
atanan
uzmanların
ortak
yorumu
olduğundan,
uluslararası vergi hukukunun gelişiminde çok önemli bir
kaynaktır.
Şerh,
vergi
anlaşmalarının
uygulanmasında,
yorumlanmasında ve özellikle uyuşmazlıkların çözümünde yol
gösterici bir metin teşkil etmektedir.
Model Şerhinde, çeşitli ülkeler tarafından verilen "yorum
beyanları" ve "çekinceler" vardır. OECD Modelinin oluşumuna
katılan bütün üye ülkeler, modelin temel amaçları ve ana
hükümleri üzerinde mutabakata varmakla birlikte, bazı ülkeler
bir takım maddelere çekince koymuştur. Böylece bu ülkeler,
diğer üye ülkelerle yapacakları görüşmelerde, karşılıklılık
ilkesine bağlı olarak, hareket serbestisini korumuştur. OECD
Model Şerhinde yer alan yorum notlarında ise bir devlet,
anlaşma maddelerinin yorumuna katılmadığını beyan etmekte;
ancak bu, Model Anlaşmanın metnini uygun bulmadığı anlamına
gelmemektedir. Yorum notu veren bir ülke, anlaşmanın o hükmünü
nasıl uygulayacağını göstermektedir.
b. BM Vergi Anlaşması Modeli
aa. Modelin Temel Yaklaşımı
OECD Modelinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında akdedilen anlaşmalarda yetersiz kalması nedeniyle,
gelişmekte
olan
ülkelerin
çıkarlarını
koruyacak
şekilde
alternatif
olarak
düzenlenen
BM
Modeli,
kaynak
ülkenin
vergilendirmesine ağırlık vermektedir. Burada söz konusu olan
kaynak ilkesi ile ikametgah ilkesinin uzlaştırılmasıdır. BM
Modeli, kaynak ilkesine öncelik tanımakta, fakat kaynak
ülkesinin münhasır vergilendirme yetkisi bulunduğunu kabul
etmemektedir. Model, OECD Modelinin ikametgah ilkesine yönelik
katı ilkesini yumuşatmaya yönelmiştir.
BM Modeline hakim olan görüşe göre, anlaşmalar, taraf
devletlerin hukuki ve ekonomik koşullarını göz önüne alarak,
anlaşmadan
elde
edilecek
fayda
ile
hazineye
yüklenen
fedakarlıkları dengelemelidir. Gerçekten, sermaye ithalatçısı
durumunda olan ve dış ülkelerde yatırımı bulunmayan gelişmekte
olan ülkeler, vergi sistemlerini kaynak esasına dayandırır.
Gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki sermaye
akışı tek yönlü, yani gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan
ülkelere doğru olduğundan, bu ülkelerin OECD Modeline dayalı
bir vergi anlaşmasına taraf olmaları halinde, anlaşmanın bütün
faydaları gelişmiş ülke lehine doğar. Bu nedenle, BM Modeli,
15
gelirin doğduğu ülkenin vergilendirmesini ön plana çıkararak,
bu dengesizliği ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
BM Modeli, esas olarak OECD Modeli temel alınarak
hazırlanmıştır. Bu modelin referans alınmasının nedeni sadece
en yakın tarihli metin olmasından değil, aynı zamanda çifte
vergilendirme konusundaki
bütün deneyimin bir birikimi kabul
edilmesindendir. İki Model arasındaki temel yaklaşım farkına
rağmen, bir çok noktada ortaklık da bulunur.
bb. Modelin İçeriği
BM Vergi Anlaşması Modeli 7 bölüm ve 29 maddeden
oluşmaktadır.
Modelin
ekinde
her
madde
için,
çeşitli
açıklamalar getiren veya yorumlayan bir Model Şerhi vardır.
Model Şerhinde ayrıca çeşitli ülkelerin yorum beyanları ve
çekinceler de bulunur. Bu açıdan modelin içeriği OECD Vergi
Anlaşması Modeline nazaran farklı değildir.
2. Türk Vergi Anlaşmaları
Türkiye'nin vergi anlaşmalarına temel yaklaşımı şu şekilde
ifade
edilebilir:
Türkiye
ilke
olarak
diğer
ülkelerle,
Türkiye'ye üstün teknoloji, sermaye ve hizmet ithalinin veya
Türkiye'den bu ülkelere sermaye, üstün teknoloji ve hizmet
ihracının mevcut veya böyle bir potansiyelin olması halinde
vergi anlaşması yapmıştır.
Türkiye'nin anlaşmalardan beklentisi, anlaşmayla güvence
altına alınan diğer akit devlet sermayesinin Türkiye'ye daha
büyük bir öncelik vereceği düşüncesine dayanır. Türkiye, bu
sayede, hem yabancı işletmelerin doğrudan doğruya ödeyecekleri
gelir
ve
kurumlar
vergilerinde,
hem
de
çalıştırdıkları
işçilerin
ve
ek
kapasite
yaratacakları
diğer
Türk
işletmelerinin ödeyecekleri vergide artış beklentisi içindedir.
Türkiye, akdettiği anlaşmalarla başlangıçta katlanacağı mali
fedakarlığın kısa zamanda kazanca dönüşeceği anlayışındadır.
Türkiye'nin
taraf
olduğu
anlaşmalarda
vergilendirme
yetkisinin paylaşımına
ilişkin olarak sergilediği yaklaşım
diğer devlet karşısındaki konumuna göre değişmektedir. Türkiye
ile vergi anlaşması akdeden devletin gelişmiş ülke olması ve
Türkiye'nin bu devlete oranla gelişmekte olan ülke özellikleri
sergilemesi,
anlaşmanın
BM
Modeline
yaklaşmasına
neden
olmaktadır. Bu durumda, Türkiye, BM Modelinin kaynak devletine
ağırlık veren düzenlemelerinin anlaşmaya dahil edilmesine
çalışmaktadır. Nitekim, Batı Avrupa ülkeleri ile akdedilen
anlaşmalarda BM Modelinin hükümlerine ya yaklaşan ya da bizzat
bu
hükümleri
içeren
düzenlemeler
bulunmaktadır.
Vergi
anlaşmasına taraf olan diğer Akit Devletin gelişmekte olan ülke
olması ve Türkiye'nin bu devlete göre gelişmiş ülke konumunda
16
bulunması,
anlaşmanın
OECD
Modeline
yaklaşmasına
yol
açmaktadır. Türkiye, anlaşmanın OECD Modelinde olduğu gibi
ikametgah devletine ağırlık veren hükümler içermesine gayret
etmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'de tam yükümlü konumundaki
vergi yükümlülerinin bu ülkelerde yaptıkları yatırımlardan elde
edilen gelirin Türkiye'de vergilendirilmesi sağlanmaktadır. Bu
açıdan, Türkiye gerek vergi anlaşması görüşmelerinde gerekse
akdedilen anlaşmalarda mümkün mertebe mali kaynakları koruyucu
bir yaklaşım sergilemektedir.
Türkiye çok sayıda ülke ile vergi anlaşması yapmıştır. Bu
anlaşmalar,
1982
Anayasasının
uluslararası
andlaşmaları
düzenleyen
90.maddesinin
yönetimi
altındadır.
Buna
göre,
usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmalar yasa
hükmündedir ve bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
Anayasa
Mahkemesine
başvurulamaz
Usulüne
göre
yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
hükümleri esas alınır. (m.90/5).
2010 yılı başı itibariyle 70 ülkeyle akdedilmiş bulunan
Türk
vergi
anlaşmaları,
gelir
vergileri
konusunda
olup
kapsayıcı anlaşma mahiyetindedir.
17
YÜRÜRLÜKTE BULUNAN ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMALARI
(30.12.2008)
Vergiler
Açısından
Uygulanmaya
Yayımlandığı Resmi
Gazete
Taraf Devlet
Anlaşmanın İmza Edildiği
Tarihi
Tarih No
Yürürlük
Tarihi
Başlandığı
Tarih
1)
Avusturya
03/11/1970
01.08.1973 - 14612
24/09/1973
01/01/1974
2)
Norveç
16/12/1971
21.12.1975 - 15445
30/01/1976
01/01/1977
3)
Güney Kore
24/12/1983
02.10.1985 - 18886
25/03/1986
01/01/1987
4)
Ürdün
06/06/1985
15.07.1986 - 19165
03/12/1986
01/01/1987
5)
S.Arabistan
11/01/1989
02.07.1990 - 20566
09/08/1990
01.01.1987
6)
Tunus
02/10/1986
30.09.1987 - 19590
28/12/1987
01/01/1988
7)
Romanya
01/07/1986
21.08.1988 - 19906
15/09/1988
01/01/1989
8)
Hollanda
27/03/1986
22.08.1988 - 19907
30/09/1988
01/01/1989
9)
Pakistan
14/11/1985
26.08.1988 - 19911
08/08/1988
01/01/1989
10)
İngiltere
19/02/1986
19.10.1988 - 19964
26/10/1988
01/01/1989
11)
Finlandiya
09/05/1986
30.11.1988 - 20005
30/12/1988
01/01/1989
12)
K.K.T.C.
22/12/1987
26.12.1988 - 20031
30/12/1988
01.01.1989
13)
Fransa
18/02/1987
10.04.1989 - 20135
01/07/1989
01/01/1990
14)
Almanya
16/04/1985
09.07.1986 - 19159
31/12/1989
01.01.1990
15)
İsveç
21/01/1988
30.09.1990 - 20651
18/11/1990
01/01/1991
16)
Belçika
02/06/1987
15.09.1991 - 20992
08/10/1991
01.01.1992
17)
Danimarka
30/05/1991
23.05.1993 - 21589
20/06/1993
01/01/1991
18)
İtalya
27/07/1990
09.09.1993 - 21693
01/12/1993
01/01/1994
19)
Japonya
08/03/1993
13.11.1994 - 22110
28/12/1994
01/01/1995
20)
B.A.E.
29/01/1993
27.12.1994 - 22154
26/12/1994
01.01.1995
21)
Macaristan
10/03/1993
25.12.1994 - 22152
09/11/1995
01/01/1993
22)
Kazakistan
15/08/1995
08.11.1996 - 22811
18/11/1996
01/01/1997
23)
Makedonya
16/06/1995
07.10.1996 - 22780
28/11/1996
01/01/1997
24)
Arnavutluk
04/04/1994
05.10.1996 - 22778
26/12/1996
01/01/1997
25)
Cezayir
02/08/1994
30.12.1996 - 22863
30/12/1996
01/01/1997
26)
Moğolistan
12/09/1995
30.12.1996 - 22863
30/12/1996
01/01/1997
27)
Hindistan
31.01.1995
30.12.1996 - 22863
30/12/1996
01.01.1994
28)
Malezya
27/09/1994
30.12.1996 - 22863
31/12/1996
01.01.1997
29)
Mısır
25.12.1993
30.12.1996 - 22863
31/12/1996
01.01.1997
30)
Ç.H.C.
23/05/1995
30.12.1996 - 22863
20/01/1997
01/01/1998
31)
Polonya
03/11/1993
30.12.1996 - 22863
01/04/1997
01/01/1998
32)
Türkmenistan
17/08/1995
13.06.1997 - 23018
24/06/1997
01.01.1998
33)
Azerbaycan
09/02/1994
27.06.1997 - 23032
01/09/1997
01/01/1998
34)
Bulgaristan
07/07/1994
15.09.1997 - 23111
17/09/1997
01/01/1998
35)
Özbekistan
08/05/1996
07.09.1997 - 23103
30/09/1997
01/01/1997
36)
A.B.D.
26/03/1996
31.12.1997 - 23217
19/12/1997
01/01/1998
37)
Beyaz Rusya
24/07/1996
22.04.1998 - 23321
29/04/1998
01/01/1999
38)
Ukrayna
27/11/1996
22.04.1998 - 23321
29/04/1998
01/01/1999
18
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
39)
İsrail
14/03/1996
24.05.1998 - 23351
27/05/1998
01/01/1999
40)
Slovakya
02/04/1997
03.10.1999 - 23835
02/12/1999
01/01/2000
41)
Kuveyt
06/10/1997
28.11.1999 - 23890
13/12/1999
01/01/1997
42)
Rusya
15/12/1997
17.12.1999 - 23909
31/12/1999
01/01/2000
43)
Endonezya
25/02/1997
15.02.2000 - 23965
06/03/2000
01/01/2001
44)
Litvanya
24/11/1998
10.05.2000 - 24045
17/05/2000
01/01/2001
45)
Hırvatistan
22/09/1997
10.05.2000 - 24045
18/05/2000
01/01/2001
46)
Moldova
25/06/1998
25.07.2000 - 24120
28/07/2000
01/01/2001
47)
Singapur
09/07/1999
18.07.2001 - 24466
27/08/2001
01/01/2002
48)
Kırgızistan
01/07/1999
12.12.2001 - 24611
20/12/2001
01/01/2002
49)
Tacikistan
06/05/1996
24.12.2001 - 24620
26/12/2001
01/01/2002
50)
Sudan
26/08/2001
17.09.2003 - 25232
31/01/2005
01/01/2006
51)
Çek Cumh.
12/11/1999
15.12.2003 - 25317
16/12/2003
01/01/2004
52)
İspanya
05/07/2002
18.12.2003 - 25320
18/12/2003
01/01/2004
53)
Bangladeş
31.10.1999
15.12.2003 - 25317
23.12.2003
01.01.2004
54)
Letonya
03/06/1999
22.12.2003 - 25324
23/12/2003
01/01/2004
55)
Slovenya
19/04/2001
23.12.2003 - 25325
23/12/2003
01/01/2004
56)
Yunanistan
02/12/2003
02.03.2004 - 25390
05/03/2004
01/01/2005
57)
Suriye
06/01/2004
28.06.2004 - 25506
21/08/2004
01/01/2005
58)
Tayland
11/04/2002
08.01.2005 - 25694
13/01/2005
01/01/2006
59)
Lüksemburg
09/06/2003
08.01.2005 - 25694
18/01/2005
01/01/2006
60)
Estonya
25/08/2003
04.07.2004 - 25512
21/02/2005
01/01/2006
61)
İran
17/06/2002
09.10.2003 - 25254
27/02/2005
01/01/2006
62)
Fas
07/04/2004
22.06.2005 - 25853
18/07/2006
01/01/2007
63)
Lübnan
12/05/2004
17.08.2006 - 26262
21/08/2006
01/01/2007
64)
Güney Afrika
Cumhuriyeti
03/03/2005
20.11.2006 - 26352
06/12/2006
01/01/2007
65)
Portekiz
11/05/2005
15.12.2006 - 26377
18/12/2006
01/01/2007
66)
Sırbistan-Karadağ
12/10/2005
08/08/2007 - 26607
10/08/2007
01/01/2008
67)
Etiyopya
02/03/2005
09/08/2007 - 26608
14/08/2007
01/01/2008
68)
Bahreyn
14/11/2005
21.08.2007 - 26620
02/09/2007
01/01/2008
69)
Katar
25/12/2001
05.02.2008 - 26778
11/02/2008
01/01/2009
70)
Bosna Hersek
16/02/2005
08.04.2007 - 26487
18.09.2008
01.01.2009
19
Download