1 başlangıç

advertisement
1 BAŞLANGIÇ
Kızılay civarında küçük bir çatı katında oturuyorduk. 1990’ların ortalarına
doğru, etraftaki dairelerin işyerlerine dönüşmesi ve bazı işyerlerinin ailelerin
oturduğu yerlere yakışmayacak cinste olması rahatımızı kaçırdı.
Dolayısıyla
Ankara’nın batısındaki yerleşim yerlerinden birinden, bir kooperatiften ev aldık.
Kaba inşaat halinde teslim aldığımız
dubleks daireyi Nisan 1997’den
itibaren yaptırmaya başladık. Beton, sıva, su tesisatı, kalorifer tesisatı, fayans,
karo, parke, kapı, pencere, boya, badana ve elektrik işleri var. Anlayacağınız, bu
çeşitli işleri yapacak çok çeşitli usta ve amelelerle uğraşmam gerekiyordu.
Bilmediğim bir işle uğraştığımı da hesaba katarsak, madden ve manen
yoruluyordum. Eksik gedik malzemeleri temin etmek için, neredeyse her gün
sitelere gidip geliyordum. Trafiğin yoğun, havaların sıcak ve gidip gelmelerin
önemli bir kısmının fuzuli olmasından
dolayı (ustaların verdikleri malzeme
listesinin eksikliği yüzünden) bunaldığımı hatırlıyorum. Sıcağa karşı koyabilmek
için de bolca karpuz yiyordum.
ŞEKER HASTASI MI OLDUM?
Annemde diyabet olmasından dolayı, doktorlar beni defalarca potansiyel
şeker hastası olduğum yönünde uyarmışlardı.
1997 Ağustos ayında sık sık
idrara çıkmaya başladım ve “tamam dedim, doktorların dedikleri gerçekleşti ve
karpuzlar bendeki gizli şeker hastalığını ortaya çıkarttı”.
Hanıma durumu
anlattım ve hastanenin yolunu tuttuk.
Ben dahiliyeye gitmeyi beklerken, hanımın telkini ile Hacettepe Üniversite
Hastanesi’nin Üroloji Kliniği’ne gittik.
Üroloji kliniğinde tanıdık doktorların bizi
yönlendirmesiyle kan, idrar, hormon vs. testleri yapıldı ve hiç ummadığım bir
1
şekilde kan şekeri normal çıktı. Fakat prostat kanseri ile ilgili bir gösterge olan
PSA 18 idi.
Kanser Teşhisi
Ürologlar PSA değerinin 18 olmasını yüksek buldular (en yüksek 4
olmalıymış) ve kanserden şüphelendiler, ama pek belli etmediler. Doktor fiziki
bir muayene yapmak istedi.
Tabii boynumuz kıldan ince, “tamam” dedik.
Muayeneden sonra, rahmetli doktorun yüzünün buruştuğunu fark ettim. Benim
kızlık da gitti… İlave bazı tetkikler yaptırmaları gerektiğini söylediler ve ayrıldık.
Doktorların kanserden şüphelendikleri kesindi, amma benim pek inanasım
gelmemişti!
Hatırladığım kadarı ile, o zaman Ankara’da, sadece bir hastanede yapılan
ve Transrektal MR denilen bir tetkik yaptırdım.
Prostat
66 x 45 x 30 mm
boyutlarında olup, yaklaşık 45 gram ağırlığında idi. Tümör ise, prostatın sağ
lobunun tabanında sert, küçük bir nodül idi. Bundan bir müddet sonra da iğne
biyopsisi yapıldı ve Ekim ayında prostat kanseri olduğum kesinleşti: PROSTAT
CA: ADENEKARSİNOM, Grade 5/10 (3 + 2).
Kanser olduğumu öğrendiğimde, sene 1997 ve ben de 59 yaşında idim.
Hastalığımın benden saklanmasını istememiştim ve öyle de oldu.
beraber hastalığımı da öğrendim.
konusu değildi.
indi!!!
Teşhisle
Bu sefer inanıp, inanmamak da bahis
Öğrenmesine öğrendim de, güüüm, başıma bir balyoz
İtiraf edeyim ki, hastalığımı öğrenmek isterken de, şeker hastalığına
yakalandığımı düşünürken de, başıma bunların geleceğini hiç beklememiştim!!!
Erkekliğe halel getirmemek için metin durmaya çalıştım!!! Belki de bunlar şaka
veya bir rüya idi!..
Teşhis konulduğu zaman, herhalde vücudumdaki kanser hücrelerinin
sayısı milyarları bulmuştu.
Teşhisi takip eden birkaç hafta içindeki psikolojik
2
durumum hiç iyi değildi.
Sonraları, kitap okuyarak bilgilendim, meditasyonla
kanser hücrelerini öldürmeyi denedim ve kısmen başarılı oldum.
Ayrıntılarını
sonradan vereceğim bütün bu olaylar, amansız gördüğüm kanseri gözümde
küçülttü.
ÖNERİLEN TEDAVİ VE AMELİYATTAN KAÇMAM
Doktorlar tümörün prostat dışına taşmadığını ve radikal bir ameliyatla
prostatı alabileceklerini; ek olarak da, hormon ve radyoterapi tedavileri
uygulayabileceklerini söylediler.
Ben kanser teşhisini sindirmeye çalışırken,
birdenbire, ağır bir ameliyatın beni beklediğini, bana göre ‘yakma’ olan
radyoterapi ihtimalini ve hormonlarımla oynanabileceğini öğrendim. Kafam
bayağı karıştı, şaşırdım ve şaşkınlaştım. Karar verebilmek için araştırmaya ve
zamana ihtiyacım olduğunu söyledim.
Normal karşıladılar ve kanserin
dağılmaması için uzun bir süre beklemememi önerdiler ve hastaneden ayrıldım.
Araştırmalarım neticesinde, önerilen tedavilerin, benim durumumdaki hastalar
için standart protokoller olduğunu (dünya çapında) sonradan öğrendim.
Doktorlar o zamanki uygulamaya göre doğru tedaviler teklif etmişlerdi.
ŞOK VE DEPRESYON
Fiziki gücüm fazla olmasa da, hayat boyu kendimi hep dayanıklı
hissetmişimdir. Ancak, birdenbire kötü bir hastalık ve ağır tedavi usulleri ile
karşılaşmam herhalde beni şoka sokmuştu. Evde çalışan usta ve amelelere
“beni kanser ettiniz” diye çıkışıyordum. İş kalitesi bakımından tartışmalarımız
oluyordu amma, zavallı adamların kanserle ne ilgileri vardı!?.. Şimdi üzgünüm,
amma iş işten geçti.
Ayrıca, hane halkına karşı da pek sakin değildim.
Galiba aklımca, hastalığı pat diye üzerimden atma yollarını arıyor ve önüme
çıkan duvarlara çarpıyordum. Edindiğim bilgiler, Ameliyatın (kısa ve uzun
3
vadede) riskli olduğu ve yan etkilerinin kalıcı olma ihtimalinin yüksek
olduğu yönündeydi.
Sanırım kısa bir süre sonra, şok yerini depresyona bıraktı, ama bunu
da anlamamıştım.
Kendimi yatak odasına kapatmıştım ve kimsenin girip
çıkmasını istemiyordum. Bu halin nedenini hala çözemedim. Allahtan eşim ve
çocuklarım bu garip halimi toleransla karşıladılar.
Sanırım
odada
duvarlara
konuşuyordum
ve
olmadık
sorular
soruyordum. Belki, depresyonun yanında biraz da işi deliliğe vurmuştum.
Ne yöne gideceğimi bilemediğim, kendime hedef koyamadığım ve etraftan da
yardım isteyemediğim zor günlerdi.
kadar sürdü.
Bu durum, herhalde üç dört hafta
Aşağıda görülebileceği gibi imdadıma araştırmacı dürtüm
yetişti.
Daha sonra detaylarına gireceğim bir prostat kitabından, tedavilerin yan
etkilerinin yaşam tarzımı ve kalitesini olumsuz yönde etkileyeceğini öğrendim ve
bu durum hiç hoşuma gitmedi. Evvela Ortodoks (modern) tıp içinde, daha
sonra da alternatif tıplar arasında çare aramaya başladım.
Yani radikal
prostat ameliyatını buz dolabına kaldırdım.
Ben bu araştırmaları yaparken haftalar, aylar geçti.
Doktorlar, kanseri
başıboş bıraktığım için kendimi tehlikeye attığımdan kaygılanıyorlardı. Ben ise,
ameliyat ve radyoterapi ile prostat kanserinden kurtulsam bile, vücudumun zayıf
düşeceğini ve başka organlarımda kanser oluşabileceğini düşünerek daha köklü
bir çözüm arıyordum. Sağlamken prostatta kanser oluşmasına izin veren bir
vücut, zayıf iken başka organlarda kanser oluşmasını nasıl önleyecekti? Bu
soruya, tatmin edici ve olumlu bir cevap bulamadım.
Bu düşünceler içinde gezinirken kliniğe geri dönmedim ve adım ‘kaçak’
kaldı.
Daha sonraları öğrendim ki hanımı tanıyan doktorlar benim halimi
sorarken, ‘kaçak kocan ne alemde’ diyorlarmış.
4
Doktorlar, benim her an patlayabilecek bir bomba ile yaşadığımı
söylüyorlardı. Bu durum yakın ailemi de çok huzursuz ediyordu. Hem doktorlar
ve hem de yakın çevrem ameliyatı tek çare olarak görüyordu. Bu genel isteğe
karşı koymam hiç de kolay olmadı.
Şimdiye kadar, üç Üniversite Hastanesi ve bir Devlet Hastanesinde tetkik
ve tedavi gördüm.
Hepsinde birçok yetenekli, özverili ve samimi doktorlarla
karşılaştım. Tavsiyelerinin hepsini uygulamadığım için ‘asi hasta’ konumuna
düştüm. Asiliğim doktorlara değil, tedavi usullerine ve yan etkilerine idi.
Keşke bu doktorlarımız, kendilerine ne kadar müteşekkir ve minnettar olduğumu
bilseler ve hissedebilselerdi. Ailem, zaman içinde benim bu ‘asiliğime’ alıştı.
BİLGİ TOPLAMA VE BİLİNÇLENME
Bireylerden bilgiler toplamak yerine, durumu ciddi olarak araştırmalıyım
diye düşündüm. Ne ile karşı karşıya olduğumu anlamak için kanserin ve
prostat kanserinin ne olduğunu öğrenmem lazımdı.
Bir mühendisin,
doktorların alanına girmeye çalışması saçmalık diye düşünebilirsiniz. Doğrudur!
Ancak, ben o alana girmeyi zaten düşünmedim. Ben bir hasta idim ve hastalara
etkisi bakımından kanseri, prostat kanserini, tedavi çeşitlerini ve onların yan
etkilerini incelemek istedim. Doktorlar için yazılmış kitap ve makaleler ile ilgili
değildim, bunları zaten anlamazdım. Hastalar için yazılmış makale ve kitaplar
bulmak istiyordum.
Aradığım bu bilgilere nasıl ulaşacağımı ve nereden başlayacağımı da
bilmiyordum. O zamanlar internet çözüm değildi (1997). Lakin, hayat boyu
yanımda olan şansım bu sefer de yaver gitti.
meslektaşlarımdan
Mühendislik Fakültesindeki
biri, bir arkadaşının, Prof. Dr. Yaşar Hondur’un,
prostat
kanserine yakalandığını, ameliyat olduğunu ve Amerika’dan epey kitap ve
döküman getirdiğini söyledi.
Şansa bak ki, Yaşar Hoca’nın eşi de eşimin
Üniversiteden arkadaşı çıktı. Ziyaretlerine gittik ve fevkalade sıcak karşıladılar;
çeşitli bilgiler ve bir kucak dolusu kitapla eve döndük.
5
Yukarıda, depresyon yüzünden kendimi odaya kapattığımı söylemiştim.
Kimseyle konuşmak istemiyordum.
Bu sefer de elimdeki kitapları okuyup
hazmetmek için kendimi odaya kapattım.
Fakat iyi bir şey oldu ve bu
kitaplara dalmam, münzevi oda hayatım için bir gerekçe vazifesi gördü ve
hem beni ve hem de ailemi rahatlattı. Sadece bununla da kalmadı. Bilgi
edindikçe moralim yerine geldi. Depresyon ve şok uzaklaştı ve gitti. Artık yavaş,
yavaş aklım başıma geliyordu. Şimdi gelelim bilgi kaynağım olan kitaplara.
İLK OKUDUĞUM KİTAP
Elimdeki kitapların başlıklarını taradım ve ilk olarak aşağıdaki kitabı
okudum.
'Getting Well Again'
by O.C. Simonton, S.M. Simonton, and J.L.
Creighton, Bantam Books, editions 1978, 1980, 1992, (a best seller).
'Yeniden İyi Olmak' , O.C. Simonton, S.M. Simonton, ve J.L. Creighton,
Bantam Books, editions 1978, 1980, 1992, (en fazla satan kitap).
Kitabın ismi çok hoşuma gitmişti – ‘Yeniden İyi Olmak veya Sağlığa
Kavuşmak’.
Benim istediğim de zaten sağlığıma kavuşmaktı.
Kitap bütün
kanser çeşitleri için geçerliydi. Hatta bütün sistemik ve kronik hastalıklar için de
geçerli sayılabilirdi.
Birçok konunun yanında, bu kitap, ‘beynin vücuda
hakimiyeti’ (Mind over body) felsefesinin konvansiyonel tedavi usullerine
ek olarak kullanılmasını öneriyordu.
Kanser olmayanların da büyük çapta
yararlanacakları bir kitap. Okunması da çekici ve kolay. 1992 de en çok satan
kitap olarak listelere girmiş. Türkçeye tercüme edilmiş mi, bilmiyorum. Kitapta
birçok bilgi ve öneri var. Ancak, burada sadece beni etkileyen konu ve
kavramlara değineceğim. Özetle şunlar dikkatimi çekti.
6
1. Kanser hücrelerinin, normal hücrelerden daha zayıf olduklarını
öğrendim. Yani bir tedavi sürecinde kanser hücreleri normal hücrelerden daha
çabuk, daha fazla ve daha kolay ölüyorlarmış.
Bu tespit beni yüreklendirdi.
Çünkü karşımdaki düşman benden zayıftı.
2. Hiç ilaç kullanmadan, sadece meditasyon ile dahi, kanser
hücrelerini öldürmenin mümkün olduğunu öğrendim.
kansere bir yumruk at.
Ne kolay ve güzel bir şey...
Beynini kullan ve
Kitabı okurken bunu
denedim ve konsantre olmanın hiç de kolay bir şey olmadığını gördüm.
Konsantrasyonum çok çok bozuk olmasına rağmen, bir hafta içinde PSA’yı
18’den 12’ye düşürdüm. Kanser tedavi oldu mu? Hayır, amma sadece kendi
gayretimle bir şeyler başarmamın mümkün olduğunu gördüm. Bu tespit de
beni yüreklendirdi.
Tedavi usulü ne olursa olsun, sonuca erişmek için hastanın, elini
taşın altına koyması gerektiğini de öğrendim. Hastanın beynini, moralini ve
gayretini kullanarak tedaviye aktif bir şekilde katılmasının gerekliliğini gördüm.
Eğer hiç denemediğin bir şeyi yapman gerekiyorsa, o zahmete katlanıp
öğreneceksin ve yapacaksın. Örneğin: Ben Meditasyonla hiç uğraşmamıştım;
kitaptaki kısıtlı bilgi ile yapmaya çalıştım. Ama şu kadar başardım, ama bu kadar
başardım.., bunlar önemli değil. Önemli olan gayret etmek.
İnanın bunun
semeresini kesinlikle görüyorsunuz. Arkadaşlar, bu hastalık basit değil, tedavi
süreçleri de basit değil. Tedaviye katkıda bulunmayan hastaya da cici mama
yok!
3. Eğer hasta, hayatının geri kalan zamanında kanser ile birlikte (uzun
tedavi sürecinde) kaliteli bir hayat yaşamak istiyorsa bu mümkündür ve
kendisine bağlıdır. Yani, işine gücüne devam edebilir veya bu mümkün değilse
daha düşük seviyede bir üretkenlikle çalışır ve hem kendine, hem yakınlarına ve
hem de başka insanlara faydalı olabilir. Bu durum hastanın kanserle mücadele
kararlılığı ile ilgilidir.
Hastanın şifayı, ‘sadece doktor, hastane ve ilaç
7
kombinezonundan ibaret görmesi’ sağlığına kavuşması için yeterli değildir.
Kendisini üretkenlikten tecrit etmesi hastanın moralini bozar, kendisini zavallı ve
asalak gibi hisseder.
Dolayısıyla, bağışıklık sistemi çöker.
Netice olarak,
tedaviler istenen sonucu vermez.
Uzağa gitmeye gerek yok, ben bu perişan durumu birkaç hafta veya daha
fazla bizzat yaşadım. Canlı cenaze gibi dolaşıp, skeçlerde hortlakların insanlara
saldırdıkları gibi etrafa eziyet etmek, ustalara, amelelere, ‘beni kanser ettiniz’
diye çıkışmak ve kendimi odaya kapatarak ailemi üzmek… Bütün bunlar, ne
kadar akıllıca işler olabilir ki???
Allahtan ki okuduğum kitaplar beni bu
çöküntüden süratle kurtardı.
Yukarıda anlattığım 3 tespit benim için çok yararlı bulgulardı. Anladım ki,
kanser de bir hastalıktan ibaretti. Ayrıca, prostat kanserinden çok daha zorlu
ve kötü hastalıklar vardı. Hiç olmazsa prostat kanseri için çeşitli ilaçlar ve tedavi
usullerine sahibiz. Bazı hastalıklar için ne ilaç var ve ne de tedavi yöntemleri var.
Bu çeşit hastalıklar hastaları öyle perişan durumlara sokabiliyorlar ki yardım
etmek bakımından yakınları bile çaresiz kalabiliyor. Allah hem bu hastalara ve
hem de yakınlarına sabırlar versin.
Kanser kitabını okurken uyguladığım yarım yamalak meditasyonun PSA’yı
üçte bir oranında düşürmesi beni öyle sevindirdi ve moralimi yükseltti ki, kanseri
parmaklarımın arasında bir böcek gibi ezebileceğimi düşündüm!!! Tabii, o
böceği hiç bir zaman bulamadım.
KENDİMİ SORGULAMAM
Bütün bu bilgi edinme ve uygulama çabalarım ve gece gündüz okumam
beni daha sağlıklı düşünmeye sevk etti. Yukarıda değindiğim gibi içine girdiğim
şaşkınlık, şok ve depresyondan çıkarttı.
8
Sağlıklı olmalarına rağmen trafik
kazalarında birçok kimse hayatını kaybetmiyor mu?
Senelerce hasta olarak
yaşayan insanlar ölmeden önce, yakınlarından birileri veya onlara bakan sağlam
insanlar vefat etmiyor mu? İlk üç haftadaki yaptıklarımdan ve düşündüklerimden
utanarak ve kendimi kınayarak aklımdan şunlar geçti:
- İlahi Şadi, ölümün vaktinin, saatinin ve yerinin belli olduğunu sana
öğretmediler mi?
Neden şaşkınlıktan kendini odaya kapatıp depresyona
giriyorsun?
- İlahi Şadi, hastalıkların bir imtihan olduğunu sana öğretmediler mi?
Hazreti Eyyüp, Allah’ın sevgili kulu ve peygamberi, çok daha ağır hastalıklar
çekmedi mi? Hastalık kötü bir şey olsa idi, peygamberler hasta olur muydu hiç?
- İlahi Şadi, kendini içine kapattığın odanın duvarları ‘Neden ben?’ diye
hayıflanmana cevap mı verecekti? Abdest alırken amentü okursun,
‘... kader,
hayır ve şerrin Allahtan geldiğini ...’ tekrarlar durursun ve ondan sonra da
hemen ‘Neden ben kanser oldum’ dersin. Ayıp sana, çok ayıp! Bu çelişkiye
neden düşersin???
- İlahi Şadi, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu sana öğretmediler mi?
Senin görevin bu sınavları iyi notlarla geçmek değil mi? Şu halde, sızlanıp,
şikayet etmeyi bırak da, zorluklara sabret ve sana emanet olarak verilmiş olan
vücudunu sağlığa kavuşturmak için uğraş. Ecir ve sevap kazan. Öbür dünyaya
iyi bir şeyler gönder.
- İlahi Şadi, ‘Neden ben, neden şu, neden bu’ diyerek olmadık yerlerde
cevap aramayı bırak. Sebebi gerçeklerde ara. 19 – 20 yaşlarında başladığın
sigarayı 30 sene fosur fosur içerken sonucu hiç düşünmedin!!!
Sevindin
yak, üzüldün yak, güzel bir yemek yedin yak, karşılıklı kahve içtin yak; velhasıl,
yak oğlu yak. Bunu göz ardı edip, şimdi ne diye hayıflanırsın?
9
- İlahi Şadi, vücudumuz ve sağlığımız bize Yüce Allah’ın emanetleri
değil mi? Emanete hıyanet etmemek ve ona iyi bakmak mecburiyetinde değil
miyiz?
Kısaca, eldeki bütün imkanları kullanarak (doktorlar, hastaneler, ilaçlar,
moralimiz, yiyecekler, içecekler, alternatif tedaviler, vs.) hastalığı tedavi etmek
için uğraşmak durumunda değil miyiz? Oturup duvarlarla konuşulur mu hiç?
Öyleyse Şadi efendi, karalara bürünüp, sızlanacağına, kanser olduğuna
sevin ve Allaha şükür et. Hayat boyu dünya için çalıştın. Bak şimdi bu kanser,
ahirete bir şeyler göndermek için sana fırsatlar sunuyor! Kanserin benim
için Allah’ın bahşettiği bir lütuf olduğuna inanıyorum. Bu hastalık bizlerin sevap
kazanmamıza vesile olabilecek bir fırsattır.
Bu düşünce sizlere anlamsız ve
saçma gelebilir. Lakin bugünün şartlarında doğru olduğuna inandığınız tedavi
veya tedavileri uygulamak, Allah’ın size verdiği emaneti, yani canınızı, var
gücünüzle korumak sizlere büyük sevap kazandıracaktır. Bütün bunları
tepmeyiniz. Hem dünya işleriyle uğraşmalı ve hem de kanseri tedavi etmek
için, modern ve alternatif tıp olanaklarının hepsini araştırmalıyız.
Ayrıca, unutmayalım ki bu çabalar uzun tünelin ucundaki (tünelden
kasıt, kanserin sizle beraber olduğu zaman dilimi ve tedavi metotlarının
tümüdür) ışığı da devamlı yanık tutacaktır. Tünelin sonunu karanlık görmek,
ümitsizliğe düşmeye neden olur. Bu durum da şifa bulmaya hiç yardımcı olmaz.
Ve -yukarıda da belirtildiği gibi- gayretiniz ve sabrınızdan dolayı ahiret için ecir
elde ettiğinizi de unutmamalısınız.
İki taraflı kazanç; hem hastalığınız düzeliyor ve hem de sevap
kazanıyorsunuz.
TEDAVİDE MORAL
Kanser tedavisinde hastanın morali çok önemlidir.
Bilindiği gibi düşük
moral, bağışıklık sistemini bastırıyor ve kullanılan ilaçlardan yeterli fayda
10
sağlanamıyor.
‘Kanser’ kelimesinden korkan ve ağzına alamayan birçok
hasta gördüm. Etrafındaki yakınları da ‘kanser’ kelimesini söyleyemiyor ve
hep beraber bir tiyatro oynuyorlar. Hasta dahil herkes hastalığı biliyor amma,
hepsi de hiç bir şey yokmuş gibi davranıyor.
durumda gördüm.
Bu gibilerin çoğunu acınacak
Tedavi usulleri ve seçenekleri tartışılamıyor.
Tedavi
yönteminin kısa ve uzun vadedeki getirileri ve götürüleri hastanın isteği
doğrultusunda mı, değil mi?
Bu da bilinmiyor ve dolayısıyla hastanın
tedaviye aktif katkısını sağlamak mümkün olmuyor. Sonuç olarak, yarı etkili
bir tedavi ve genellikle mutsuz bir hasta çıkıyor karşımıza. Peki, hasta her
şeyi bilse bile, mutlu olabilir mi? Evet olabilir. Kendinden daha kötü durumda
olan hastalara bakarak ve onların durumunu düşünerek, kendi haline şükreder ve
mutlu olur.
Önce, hastanın hastalığını kabul etmesi gerekiyor. Benim, hastalığı
öğrendikten sonraki ilk zamanlarda durumum böyle idi. Yani hastalığı biliyordum.
Fakat kabul etmiyordum ve bunun farkında da değildim.
Çok az istisnalar
dışında, hastadan hastalığı saklamak bir fayda temin etmiyor.
Hasta ne ile
uğraştığını bilsin ki ona göre müdafaasını yapsın veya saldırıya geçsin.
Bilmediğiniz ve tanımadığınız bir düşman ile nasıl mücadele edebilirsiniz?
Tedaviler sonunda nispeten iyi duruma gelen bir hastaya, kendi işlerini
kendisinin yapması da telkin ve teşvik edilmelidir. Hasta psikolojisinden
uzaklaşmasına yardımcı olur.
Hatta bunlara ilaveten, bazı üretken işler de
yapmalıdır. Kendimden biliyorum, bu çeşit çabalar, insana haz, kıvanç ve güven
veriyor.
Bunların
hepsi
moralinizi
ve
dolayısıyla
vücudunuzun
koruma
mekanizmalarını düzeltiyor ve tedavinize olumlu katkıda bulunuyor.
Bu uzun serüven süresince, yukarıda bahsettiğim kitap dışında, hastalar
için yazılmış başka kitaplardan da faydalandım. Bunlardan ameliyat, hormon,
kemoterapi ve radyoterapi gibi konularda mekanik ve istatistiksel bilgiler elde
ettim. Yeri geldikçe bunları sizlere aktaracağım.
11
DOKTORLARLA İLETİŞİM
Yanlış anlamaları önlemek için, doktorlarla olan maceramı biraz açmak
istiyorum. Yurt dışı ile kıyaslandığında memleketimizde çok iyi doktorlar var. Üç
Üniversite Hastanesi ve bir Devlet Hastanesindeki tecrübelerim bunu gösteriyor.
Doktorlarımız kaliteli fakat, makina ve teçhizatımız biraz geri.
zamanlarda bu açık da kapatılıyor.
Sanırım son
Aynı zamanda, doktorlarımız özverili ve
samimiler.
Doktorların tavsiyelerinin hepsini uygulayamadım, ama içtenliklerine
inandım. Keşke bu duygumu bilseler ve anlayabilselerdi. O zaman bana 'asi
bir hasta' gözüyle bakmazlardı! Ben doktora karşı değildim, tedavi metodu ve
yan etkilerine karşı idim. Fakat, bunu anlatmam pek mümkün olmadı. Samimi
bir şekilde ve üzülerek bana, “saatli
bomba taşıdığımı” söylediler.
Doğru
söylediler! İkazları için de minnettarım.
KARAR
Şimdi olaya benim açımdan bakalım. Bombanın varlığına tabii inandım.
Ancak, bombanın patlama ihtimali ile ameliyat sonrası sakatlıkların oluşma
ihtimallerini
birbirleriyle
karşılaştırdım.
Sübjektif
bir
değerlendirme
ile
(kitaplardaki istatistiklerden yararlanarak) patlama ihtimali 20'de 1 gibi göründü.
Radikal ameliyat ve ondan sonra görülecek tedaviler yüzünden Üriner sistemimin
zarar görmesi ise 20’de 3 ile 5 arasında göründü.
zamanını bu sakatlıkla geçirmenin riski idi.
Bu, hayatımın geri kalan
Bütün bu incelemelerin ve varılan
yargının sübjektif olduğunun altını çizmem gerekir.
Hastası için
doktor,
birinci
riski
yani
bombanın
patlamasını
benimseyemez, çünkü bunun ucunda ölüm vardır. Halbuki, bu benim için
12
büyük bir risk değildi.
Ölümüm, vade bitince gerçekleşecektir.
Dolayısıyla,
20’de 1 Rus ruletini oynamaya karar vermem hiç de zor olmadı; zira, tedavi
yöntemlerinde sorun görmüştüm.
Bence böyle durumlarda, riskler arasında seçim yapmak hastanın hakkı
olmalıdır. Sokakta dolaşırken ve trafiğin içindeyken de risk alıyoruz; ama, yine
de sokağa çıkıyoruz ve trafiğe giriyoruz.
Ameliyattan kaçmamın ikinci nedeni de, alternatif tıp ve Lokman
Hekimler’den
faydalanarak
kanseri
kontrol
altında
tutabileceğime
inanmamdı. İyi mi ettim, kötü mü ettim? Bu sorunun cevabını vermek hiç kolay
değil. Dolayısıyla, kararlarımı nasıl aldığımı, aşağıda geniş bir şekilde anlatmaya
çalışacağım.
DOĞRU MU YAPTIM, YANLIŞ MI YAPTIM ?
Yukarıda, 1997 senesinde verdiğim kararı risklerle açıkladım. Doğru veya
yanlış yargısında bulunmadım.
Kararlar, içinde bulunduğunuz zamanın
şartlarına göre verilir; fakat, gelecekteki olaylar -ki bunları o anda bilemeyizkararın başarısını veya başarısızlığını tayin eder.
Sonuç başarılı ise ‘karar
doğruymuş’ deriz.
Zamanı geriye saramayacağım için ‘şu doğru imiş, bu yanlış imiş’ demenin
bana bir faydası yoktur. Ancak, bu yazıyı kendim için yazmıyorum; “acı ve tatlı
tecrübelerimden sizin yararlanma şansınız olabilir” diye ümit ediyorum. Gelmiş
geçmiş olaylara, beraberce film seyreder gibi bakacağız.
Ancak, olanlar ve
hissiyatım tabii ki gerçek olacak.
Kanserle mücadele uzun bir boks maçına benziyor. Bazı rauntları
ben kazandım, bazılarını da kanser kazandı. Gelin şimdi bunları inceleyelim.
13
Kazandığım Rauntlar
Kansere karşı kazandığım
rauntlarda, muntazaman kontrollerimi
yaptırdım, hormon verilmişse kullandım, kansere uygun olarak beslendim, ısırgan
ve çörek otu takviyesi yaptım ve lokman hekimlerin ilaçlarını kullandım. Özet
olarak, aktif bir şekilde kansere karşı koydum. Kasım 2006 tarihinde ve daha
önce yapılan Tüm Vücut Kemik Sintigrafilerinde kemiklere atlamış metastazlara
rastlanmamıştır. Yani 1997’den 2006’ya kadar, hatta 2007’ye kadar, kanser
olduğu yerde tutulmuş ve yayılması önlenmiştir. Belirtilen zaman aralığında
şunları yaptım: Önce İngiltere’den getirdiğim (homeopatik ve herbal) ilaçları
kullandım, ısırgan ve çörek otu kürlerini yaptım, Livingston’un kanser
aşısını ve tedavisini uyguladım, kesintili olarak hormon kullandım ve
Yörükler köyünden, rahmetli Lokman Hekim Emrullah’ın ilaçlarını aldım.
Kontrollerimi atlamadan yaptırdım.
Tedavilerin bir kısmını tek uyguladım ve bazılarını da birlikte kullandım.
Gayretlerimin semeresini gördüm ve yaklaşık 10 sene kanser olduğu yerde
kaldı, yayılmadı. KARARIM DOĞRU GÖRÜNÜYOR çünkü 10 sene kanser
için kısa bir süre değildir.
Kaybettiğim Rauntlar
Şimdi de kanserin başarılı olduğu durumlara bakalım. Şahsi ve ailevi
nedenlerle üzüntü, kaygı, vs.., 2006 senesinde strese girmeye başladım ve stres
2007 yılında da devam etti. Dosyama düşülen bir not ‘... hasta Nisan 2008’e
kadar takipten çıkmış’ diyordu. Amiyane tabiriyle, en az iki sene, kendimi
ve kanseri unutmuştum. Herhalde bağışıklık sistemim yerlerde sürünüyordu.
Bu zaman diliminde, ne kontrollerimi yaptırmışım, ne Halil Hoca’dan ilaç
istemişim ve ne de alternatif tedavi ilaçları kullanmışım. Lokman Hekimler’e de
14
uğramamışım. Sonuç olarak, kanser meydanı boş buldu ve bundan sonraki
rauntları kazanmaya başladı. KARARIM YANLIŞ GÖRÜNÜYOR.
Muhterem okurlarım, bakın, ameliyatı reddetme kararım bazı seneler için
doğru ve bazı seneler için de yanlış göründü. Eğer kanserle sürekli ve aktif bir
şekilde
mücadele
edebilecekseniz,
başlangıçta
kanser
odağına
dokunmayabilirsiniz. Aksi takdirde, kanser odağını temizletmek daha doğru
olacaktır. Geriye bakınca ben mücadeleyi ancak birinci 9 sene içinde yapabildim
ve bu beni 10 sene rahat ettirdi. Bu yıl itibariyle (2015), kanserle tanışmamın 17.
yılındayım. Bu uzun bir zaman dilimidir ve savaşı sürdürmek sabır ve metanet
istiyor. Karar verdiğim zaman, bu parametreyi, yani mücadele süresini hiç
düşünmemiştim. Ve de son 8-9 yıldır geçirdiğim; kanseri değil, ama kanserin
başıma getirdiği rahatsızlıkları iyileştirme amaçlı ilaçlar, ameliyatlar…
Bu ilk unutkanlıktan bir süre sonra, kanseri yeniden 1,5 – 2 yıl
unuttum. Akıllanmamışım! Bu sefer kanserin tokadı çok daha şiddetli oldu.
Kanser mesaneye sıçradı, üreter çıkışlarını kapattı ve böbreklerim darbe yedi.
Demek ki kararımın gereğini sürekli olarak yerine getiremiyorum. O halde
KARARIM YANLIŞ.
Hatırlarsınız, ameliyatı reddetme kararıma giden yolda ne güzel mantıklar
yürütmüştüm. Onların hala doğru olduklarını düşünüyorum. Ancak, önemli bir
parametreyi çözüm dışı bıraktığımın farkında değildim.
Hayatın gel–gitleri
arasında, devamlı sabır, metanet ve hareket isteyen bu maratonu, ne kadar
süreyle koşabileceğimi düşünmemiştim.
Mücadeleyi ancak 8 – 9 sene
yürütebildim ve yarışı devam ettirmememin bedelini ağır bir şekilde ödedim. Bu
bedel, 2 mesane kazınması ameliyatı, iki böbreğimin darbe yemesi, sırtıma metal
bir omurun konulması ve kemiklerimdeki sayısız metastazlardı. Gelecek benim
için neler saklıyor???
Bilmiyorum.
Amma yine de ümitsiz değilim ve hayırlı
şeyler olacağına inanıyorum!
15
GELELİM SİZİN KARARINIZA
Yukarıda, benim kararımın hem başarılı (ilk dönem) ve hem de
başarısız (son dönem) olduğunu gördünüz. Siz ne yapacaksınız?
Kendinizi bir güzel sorgulayın ve karakterinize uygun bir yol seçin. Her
hal ve şerait içinde kanserle mücadelenizi kararlılıkla ve etkili bir şekilde,
ömür boyu sürdürebilecek misiniz? Dostunuz! Kanserin evresini, ne kadar
agressif yada ne kadar uysal davranacağını tahmin edebiliyor musunuz??? Eğer
buna cevabınız ‘Evet’ ise, başlangıçta kanser odağına dokunmayabilirsiniz.
Benim ilk dönemde davrandığım gibi çarpışırsınız ve hayatınızı devam ettirirsiniz.
Kolay bir iş değil, amma mümkündür.
Ancak, ‘Evet’ cevabınızı çok bilinçli
vermeniz gerekiyor. Bu soruyu cevaplarken gerçekçi olun ve benim yaptığım
hataları yapmayın. Allah şifa versin. Amin!
Eğer cevabınız ‘Hayır’ ise, kanser odağını ameliyatla yok edin.
Arkasından da gereken kemoterapi ve radyoterapi tedavilerini uygulayın.
İstenmeyen yan etkiler olabilir mi? Konumuzun başında belirttiğimiz gibi bunlar
ihtimal dahilindedir.
Olabilir veya olmayabilir.
Tedavi için bu riski almak
durumundasınız. Bu yol, birinci seçeneğe göre biraz daha kolaydır. Allah şifa
versin. Amin!
Seçiminiz ne olursa olsun, ne doktorunuzu dışlayın, ne alternatif tıpları
dışlayın, ne eczane ilaçlarını dışlayın ve ne de lokman hekimleri dışlayın. Çörek
otu ve benzerlerini de diyetinizden eksik etmeyin. Bunların hepsini birbirlerine
destek olacak şekilde ve münasip zamanlarda kullanın. Allah hepinize, hepimize
şifa versin! Amin!
16
Download