Davranış Öncesi

advertisement
ERMAN SÜER
PELİN YILMAZ
Herhangi bir organizmanın
belli bir durumda yaptığı
tepki ve hareketlere
davranış denir.
Davranış kavramı daha
çok, dışarıdan gözlenebilen
hareketler için
kullanılmaktadır.
İnsan davranışı çevredeki koşulların
etkisiyle değişkenlik gösterir. Bu dış
etkenlerin etkisiyle birey belirgin davranışı
yapmaktan kaçınır ya da o davranışı
yapmaya başlar. Bireyin davranışı
yapmasına etken olan bu çevresel uyaranın
ne olduğunu anlarsak, davranışını
değiştirebilir,düzeltebilir ve yeni davranışlar
kazandırabiliriz.
Davranışçı yaklaşım, öğrenmenin uyarıcı ile bir
bağ kurularak geliştiğini ve pekiştirme yoluyla
davranış değiştirmenin gerçekleştiğini kabul
eder.
Davranışçılara göre insanlar doğuştan iyi yada
kötü değildir. Geçirilen yaşantılar ve çevre,
insanın kişiliğini oluşturur. Yani; insan
davranışları öğrenilmiş davranışlardır.
Onlara göre insan beyni kara
kutuya benzetilebilir. Kara
kutunun içinde ne olup bittiğini
ne bilebiliriz, ne de bilmemize
gerek vardır. Bu kara kutunun
içinde olup bitenler değil, kara
kutuya girenler (girdiler) ve o
kutudan çıkanlar (çıktılar)
önemlidir.
Çıktılar objektiftir, gözlenebilir ve
ölçülebilir. Girdiler ve çıktılar kontrol altına
alınabilir. İnsan duyuları değil dışarıya
yansıyan yanları önemlidir.
Davranışçı yaklaşımın
öncüleri;
 İvan Petroviç Pavlov
 John B. Watson
 Edward Lee Thorndike
 Edwin Ray Guthrie
 Burrhus Frederic Skinner
Darwin’ in evrim görüşüyle birlikte
canlıların içinde bulundukları çevreye uyum
sağlamak durumunda oldukları şeklindeki
düşünceler psikolojide yankı uyandırmıştır.
Bu bağlamda değerlendirilebilecek diğer bir
gelişme ise hayvan psikolojisi çalışmalarıdır.
Gene Darwin’ in etkisiyle hayvanların
psikolojik durumları araştırma konusu
edilmiştir ve algılama, ayırt etme gibi
özelliklerinin yanı sıra bilinç gibi özelliklerinin
de bulunduğu düşünülmüştür.
Böyle bir dönem içerisinde J.B.Watson’un
yazmış olduğu bir makale ise (Davranışçının
Bakışıyla Psikoloji) devrim niteliği
taşımaktadır.
Watson, psikologların bilinç gibi
gözlenemeyen olaylarla ilgilenmelerinin
bilimsel olmadığını, bilimin gözlenebilen
davranışları ele alması gerektiğini
belirtmektedir.
Davranışçılığın önemli isimlerinden olan
Thorndike ve Pavlov her ne kadar bu
yıllardan önce davranışçı yaklaşımlar
göstermiş iseler de, Watson’un makalesi
davranışçılığın doğuşu olarak kabul edilir.
Genel olarak bakıldığında iki tür
davranışçı vardır;
1. Metodolojik davranışçılar
2. Radikal davranışçılar
Watson ve Skinner radikal davranışçı
grubunda olup psikolojinin sadece
gözlenebilen davranışlar ve çevresel
durumları incelemeleri gerektiğine inanırken,
Bandura ve Rotter metodolojik davranışçı
grubuna girip bilişsel süreçlerin de
incelenebileceğini, ama yöntem olarak
davranışçıların yöntemini kullandıklarını
kabul ederler.
Günümüzde ise
davranışçılık eski
gücünü kaybetmenin
de ötesinde bilişsel
devrime yenilmiş
görünmektedir.
Watson, Pavlov ve
Skinner gibi katı
davranışçılar bir yana,
yeni yeni davranışçılar
bilişsel davranışçı
olduklarını ifade
etmektedirler.
İnsanın öğrenmesi ile diğer canlıların
öğrenmeleri birbirlerine benzer. Bir köpek
nasıl öğreniyorsa insanın öğrenmesinde de
aynı kurallar geçerlidir. Bu nedenle
davranışçılar açıklamalarında organizma
terimini kullanırlar ve organizma terimi
insanları da hayvanları da kapsar.
Öğrenme fiziksel konular gibi ölçülebilir ve
gözlenebilir olaylar üzerinde odaklanarak
incelenebilir.
Öğrenme kuralları uyarıcı ile tepki arasında ki
bağlantılara bağlıdır. Davranışçılara bu
yüzden U-T kuramcıları da denir.
Davranışçılar öğrenme teriminden ziyade
şartlanma (koşullanma) terimini kullanırlar.
Buna göre öğrenmede organizma çevresel
uyarıcılar tarafından şartlandırılmaktadır.
Dolayısıyla bu şekliyle öğrenme
organizmanın kontrolü dışında gerçekleşir.
Organizmanın davranışında bir değişiklik
meydana gelmişse öğrenme gerçekleşmiştir.
Davranış
Skinner davranışı, kişinin çevreyle
etkileşimi sonucunda kişide ve çevrede
oluşan gözlenebilir ve ölçülebilir değişiklikler
olarak tanımlamıştır. Davranışçı yaklaşıma
göre davranışlar gözlenebilir ve ölçülebilir
olmalıdır.
Bir davranışın gözlenebilir olması, bireyin
gözle görülebilen davranışları, ölçülebilir
olması ise davranışın oluşum süresi yada
sıklığıdır.
Davranışın bazıları koşulsuz
davranışlardır;
refleks davranışlar ya da amaçlı davranışlar
(birine sarılma gibi).
Bazı davranışlar ise koşullu ya da
öğrenilmiş davranışlardır. Sıcak
çaydanlıktan kaçınma, birini model alıp onun
gibi davranma.
Bazı davranışlar tek basamaklı
davranışlardır, işaret etme gibi.
Bazı davranışlar ise birden fazla
basamak içerir, diş fırçalama gibi.
Görüldüğü gibi gün içerisinde birçok
davranış göstermekteyiz. Öğretim ve
öğrenme için bu davranışların neden ortaya
çıktığı ya da çıkmadığını anlarsak onları
kontrol etmemiz de mümkün olabilir.
Davranışçı yaklaşım bize bu açıklamaları
vermektedir.
Hoş olmayan davranışlar öğrenme yoluyla
kazanılır ve yine öğrenme ilkeleri yoluyla
değiştirilebilir.
Örneğin: bir öğrenciye, “Matematik zekası
yok bu konuyu öğrenemez.” gibi cümleler
kurulursa buna bağlı olarak öğrenci bu etki
üzerine girer ve öğrenemeyeceğine inanır.
Davranış Öncesi
Davranış öncesi, davranıştan önce ortamda
bulunan uyaran olarak tanımlanır ve davranışın
ortaya çıkmasında etkendir. Edimsel davranışlar
belli uyaranların varlığında oluşur. Bir
davranışın hangi uyaranın varlığında ortaya
çıktığını belirlemek o davranışın tekrar oluşma
yada oluşmamasını kontrol etmek için davranış
öncesine de dikkat etmemiz gerektiğini vurgular.
Belirli çevresel koşullar olası davranışları
ortaya çıkarır. Oysa bu davranışlar belki de
basit çevresel düzenlemelerle önlenebilir ya
da ortaya çıkmasının önüne geçilebilir.
Örneğin, prizler duvarın alt kısmına yapılırsa
çocuğun elini prize sokmasına neden
olunabilir. Fakat prizler duvarın üst kısmında
yani çocuğun ulaşamayacağı bir konumda
olursa bu davranışta ortaya çıkmamış olur.
Bazen de davranış öncesi ortaya
çıkmasını istediğimiz davranışları kontrol
etmek için kullanılır.
Örneğin, okuma kitaplarının öğrencinin
sırasında hazır bulunması öğrencinin kitap
okuma davranışına zemin hazırlayabilir.
Davranış Sonrası
Davranışı hemen izleyen çevresel
olaylardır.
Davranışın yönetilmesinde önemli rol
oynar.
Davranışın ileride oluşumunu etkiler.
Davranış sonrasında olayların kontrol
edilmesiyle davranış arttırılabilir ya da
azaltılabilir.
Davranış sonrasının iki ayrı formundan
söz edilmektedir.
Birincisi, çevreye yeni uyaran eklemedir.
İkincisi, çevrede var olan uyaranı geri çekme
ya da engellemedir.
Örneğin, ……. 
Şartlanma
Davranışçı yaklaşım öğrenmenin
şartlanma yoluyla gerçekleştiğini öne
sürmüştür. Şartlanma organizmanın
çevredeki belli bir uyarıcı ile bir tepkiyi
eşleştirmesi şeklinde gerçekleşir.
Şartlanma klasik ve edimsel olmak üzere
iki çeşittir.
Tepki
Gözlenebilir ya da ölçülebilir davranışlara tepki
denir. Örneğin, saatin alarmı çalınca uyanmak gibi.
Uyarıcı
Organizmayı harekete geçiren iç ve dış durum
değişiklikleridir. Davranışçı yaklaşımın büyük bir
kısmı için bu durum değişikliği daha çok dışsaldır.
Onlar içsel durum değişikliği ile ilgilenmeyebilirler.
Pekiştirme
Davranışı izleyen ve organizma üzerinde
bir etki yaratarak davranışın ortaya çıkma
ihtimalini arttıran uyarıcılara pekiştireç denir.
Yapılan işlem ise pekiştirmedir.
pekiştirici uyaranlar uygun olan davranışı
arttırdıkları gibi uygun olmayan davranışları
da arttırabilirler.
Örneğin, çocuk istediği bir şeyi ağlayarak
elde ederse ve izleyen zamanlarda da aynı
şekilde yapmaya devam edersek çocuğun
ısrar etme ve ağlama davranışı arttırırız.
Böylece çocuk ileri de bir şey istediğinde
ağlamasını arttıracak ve tepinerek istemeye
başlayacaktır.
Birincil Pekiştireçler
İnsanların fiziksel ihtiyaçlarını
karşılayanlardır.
 Yiyecek, su, kendini güvende hissetmek.
(birincil olumlu pekiştireç)
 Elektrik şoku.
(birincil olumsuz pekiştireç)
İkincil Pekiştireçler
Birincil pekiştireçlerle birlikte ortaya çıkan
pekiştireçlerdir, bu nedenle “koşullu
pekiştireç” de denilebilir.
Gülümseme, para, değer verme.
(ikincil olumlu pekiştireç)
Kızgın ses tonu.
(ikincil olumsuz pekiştireç)
İkincil pekiştireçler üç temel gruba
ayrılmıştır;
Sosyal pekiştireçler. (övgü,gülme,bağrına
basma,kucaklama)
 Dönüştürülebilir sembol pekiştireçler.
(para,notlar,yıldızlar)
 Etkinlik pekiştireçler-Premack ilkesi.
(yemeğini bitirdikten sonra dışarı çıkabilirsin)

Olumlu pekiştirme
Pekiştirme ilkesine uygun olarak izlediği davranışın
oluşum sıklığını arttırır ya da güçlendirir.
Ortama yeni uyaran ekleme vardır.
birçok davranışın öğrenilmesi bu sayede olmaktadır.
Öğrenciniz ders çalıştığı zaman aferin dediğinizde “aferin”
olumlu pekiştireçtir.
Ders çalıştığı için aferin demeniz ise olumlu pekiştirmedir.
Olumsuz Pekiştirme
Hoş olmayan durumlardan kurtulmak.
Örneğin; ailesi eğer derslerini yaparsa
çocuğunun tabakları yıkamasından
kurtulabileceğini söylemesi gibi. Bulaşık
yıkamak olumsuz bir durum olsa da bu
durumdan kurtulmak bir pekiştireçtir.
Sabit oranlı
Organizmanın belli sayıdaki davranışları
pekiştirilmektedir. Zaman değil, doğru
davranış sayısı önemlidir.
Örneğin, 10 tane problem çözen öğrencinin
dışarı çıkmasına izin vermek.
Değişken oranlı
Organizmanın belirli sayıdaki doğru
davranışları yerine, değişen sayılardaki
doğru davranışların pekiştirilmesidir.
Davranışın sürekliliğini sağlamanın en etkili
pekiştirme tarifesidir. Pekiştirmenin hangi
davranıştan sonra geleceği belli değildir.
Sabit aralıklı
Organizmanın davranışları belli zaman
aralıklarıyla pekiştirilmektedir. Pekiştirmeler
arası zaman sabittir. Doğru davranış sayısı
değil zaman önemlidir.
Örneğin; memurların maaşlarını aylık
alması.
Değişken aralıklı
Zaman sabit değildir. Değişen
zamanlardaki doğru davranışlar pekiştirilir.
Sabit aralıklı tarifeye göre daha çok değişen
oranlıya göre daha az etkilidir.
Ceza
Organizmaya istemediği bir şeyin
verilmesi ya da istediği bir şeyin
verilmemesidir.
Cezada pekiştirme gibi davranışı izleyen
bir uyaran tipidir. Pekiştirmenin aksine ceza
izlediği davranışı azaltır ya da güçsüzleştirir.
I. Tür Ceza
Ortama olumsuz
pekiştireç ekleme
durum vardır.
Örneğin, tören
esnasında konuşan
öğrencilere
öğretmenin
arkadaşlarının
yanında bağırması.
II. Tür Ceza
Davranışın pekiştireçle sonuçlanmasına
son verme ya da davranışı devam ettiren
pekiştirecin geri çekilmesi.
Çok istenilen bir şeyden mahrum
bırakmak.
Davranışçı Sonrası
Uyaranı
Geri
Çekme
Uyaran
Ekleme
Davranışı
Arttırır
Davranışı
Azaltır
Davranışı
Arttırır
Davranışı
Azaltır
Olumlu
Pekiştirme
I.Tür Ceza
Olumlu
Pekiştirme
II.Tür Ceza
Sönme
Koşullu uyarıcının tepki ortaya çıkaramaz
hale gelmesine denir.
Pekiştirilmeyen davranışlar sönme ile
sonuçlanır.
Örneğin, üst üste parmak kaldırılması ve
öğretmenin onu görmeyip bir süre sonra
parmak kaldırmaktan vazgeçmesi.
Kendiliğinden Geri Gelme
Sönme meydana geldikten sonra, koşullu
uyarıcı ile tekrar karşılaşan organizmanın
koşullu tepkiyi tekrar göstermesidir. Refleksi
davranışlarda ortaya çıkar.
Örneğin, diş hekiminden korkan kişinin
davranışının söndüğünü düşünelim, sönmenin
gerçekleşmesinin üstünden bir süre geçtiği
halde diş hekimine gittiğinde tekrar korkarsa
kendiliğinden geri gelme gerçekleşmiş olur.
Klasik şartlandırma,ilk kez fizyolog Pavlov
tarafından yapılan deneysel öğrenme
çalışmalarıyla gündeme gelmiştir.
köpeklerin sindirim sistemiyle ilgili
çalışmalar yapan Pavlov bakıcının köpekleri
beslemek için kafesi her açtığında köpeklerin
salya salgıladıklarına dikkat etmiştir.
Köpeklerin daha yemek verilmeden kapı
sesine salya salgıladıklarını fark eden Pavlov
bu süreci etkileyenin dış uyaran olup
olmadığını anlamak için bir deney
desenlemiştir.
Köpeklere her yemek
verildiğinde gerçekte,
salgılamaya neden
olmayan zil sesi de
beraberinde verilmiştir. Zil
sesiyle beraber yemek
verildiğinde salya
salgılayan köpeğin daha
sonra yemek verilmediği
halde sadece zil sesinin
de salya salgılamasına
neden olduğunu
belirlemiştir.
Pavlov aynı zamanda sadece zil sesi
verildiği durumun yiyecek izlemeden bir süre
devam ettiğinde, sadece zil sesi
duyulduğunda oluşan salgılamanın
kesildiğini gözlemlemiştir. (Sönme)
Pavlov’un yapmış olduğu deneyde
köpeğe verilen yiyecek pekiştirme niteliği
taşımaktadır ve yiyecek verildiği sürece
köpek salya salgılamaya devam etmektedir.
Pavlov refleksle ilgilenmiştir. Refleks
kavramı organizmanın doğuştan getirdiği ve
gündelik yaşamda belli bir uyarıcıya karşı
gösterilen davranışı ifade etmektedir.
Köpeğin verilen yiyeceğe karşı salya
salgılaması doğal bir reflekstir.
Pavlov oldukça somut ve işlevsel bir
şekilde yapmış olduğu çalışmaları
betimlemiş ve psikolojide nesnel bir
metodolojinin gelişmesine katkıda
bulunmuştur.
Skinner Pavlov’un belli bir uyarıcıya karşı
organizmanın gösterdiği davranışla
ilgilenmesine karşılık edimsel davranış
dediği, herhangi bir dış uyarıcı olmaksızın
gerçekleşen davranışla ilgilenmiştir.
Pavlov’un doğal davranışta ki şartlanma ile
ilgilenmesine karşılık Skinner doğal olmayan
davranışlarda ki şartlanma ile ilgilenmiştir.
Skinner kendisinin geliştirmiş olduğu
“Skinner kutusu” adını verdiği bir düzenekte fare
ve güvercinler üzerine çalışmıştır. Bu kutu
farelerin her basışında yiyecek ve başka bir
düğme ile su alabildiği bir düzenekten
oluşmuştur. Tesadüfi olarak fare düğmelere
basmaya başlamıştır. Birkaç kez basmasından
sonra fare belli bir düğmeden yiyecek geldiğini
fark ederek sıklıkla yiyecek alabilmek için her
seferinde o düğmeye basmaya başlamıştır.
Edimsel şartlanmada (en azından en başta)
uyarıcıdan söz edilemez. Ancak bu uyarıcının
olmadığını değil farkında olunmadığını ya da
açık bir şekilde belirtilmediğini ifade eder.
Klasik şartlanma ve edimsel şartlanma arasında ki
bir diğer fark ise, tepkisel davranışın çevre
üzerinde bir etkisi olmamasına karşılık edimsel
davranışın çevreyi etkilemesidir.
Edimsel şartlanmada her şey
organizmanın davranışına bağlıdır.
Organizma davranışta bulunmadığı zaman
şartlanma meydana gelmediği gibi,
organizma ilgili davranışta bulunarak içinde
bulunduğu ortamı değiştirir, en azından
ortama hoş bir uyarıcı olan pekiştireci sokar.
Genel olarak ifade edilen klasik
şartlanmada pekiştirmenin davranıştan önce
geliyor olmasına karşılık edimsel
şartlanmada davranıştan sonra geliyor
olmasının anlamı aslında budur.
Skinner’in eğitime diğer bir katkısı da programlı
öğretim modelidir. Programlı öğretim;
öğrencinin küçük ilerlemeler şeklindeki
öğretim materyaline vermiş olduğu tepkilerin
pekiştirilerek yönlendirilmesinin sağlanması
demektir.
Programlı Öğretimin Dayandığı İlkeler;
 Küçük adımlar ilkesi
 Etkin katılım ilkesi
 Başarı ilkesi
 Anında düzeltme ilkesi
 Bireysel hız ilkesi
1.Küçük Adımlar İlkesi:
Öğretilecek her bilgi, konu, kavram küçük
birimlere bölünerek anlatılır. Bu birimler
basitten karmaşığa doğru ve hangi koşullar
gerekli ise onlarında dikkate alınmasıyla
oluşturulur.
2.Etkin Katılım İlkesi
Öğretilen her birimden sonra öğrenciden,
yönlendirilecek sorularla kazandırılması
istenen davranışı göstermesi istenir.
Soru hem sunulan bilginin kazanılıp
kazanılmadığını yoklamalı hem de
öğrencinin öğrenme sürecinde aktif bir rol
üstlenmesini sağlamalıdır.
3.Başarı İlkesi
Öğrenciye yöneltilen sorular onun
cevaplayabileceği güçlükte olmalıdır. Ve
öğrenci her doğru cevabı ve doğru davranışı
için pekiştirilmelidir.
4.Anında Düzeltme İlkesi
Sorulan soruya öğrencinin verdiği yanıtın
doğruluğu yanlışlığı anında ona bildirilmeli,
yanlışsa hemen düzeltme olanağı ve fırsatı
verilmelidir. Yanlış cevap düzeltilmeden ikinci
bilgiye geçilmemelidir.
5.Bireysel Hız İlkesi
Öğrenciler arasında bireysel farklılıklar olduğu
kabul edilip her öğrencinin kendi hızıyla
ilerlemesi sağlanmalıdır. Öğrenci için zaman
bakımından bir sınırlama yoktur. Her öğrenci
kendi hızına göre ilerler. Böylece, çabuk
ilerleyen öğrenciler, yavaş ilerleyenleri
beklemek zorunda kalmaz. Bu “bireysel hız”
sayesinde, öğretimin bireyselleştirilmesi
sağlanmış olmaktadır.
Jhon B. Watson (1878-1958)
E.R. Guthrie (1886-1959)
Jhon B. Watson
Watson kendine özgü bir kuram
geliştirmemekle birlikte davranışçılığın
kurulması ve yaygınlaştırılmasında oldukça
etkili olmuştur. Watson’un bilim dünyasında
ki önemli katkılarından biri de küçük Albert
deneyidir. Bu deneyde Albert adında 11 aylık
bir bebek kullanmıştır.
Albert’ e beyaz bir fare
gösterilmiş ve her
gösterildiğinde
arkasından büyük bir
gürültü verilmiştir. Kısa bir
süre içinde Albert fareden
korkmaya başlamıştır.
Albert ‘in fareye karşı
gösterdiği tepki daha
sonra tavşan,kürklü ceket,
noel baba gibi uyarıcılara
da gösterilmeye
başlanmıştır.
Bu ve benzeri araştırmalara dayanarak
Watson insanların korkularının, kaygılarının
vb. duygularının erken çocukluk yıllarında ki
şartlanmalarının bir uzantısı olduğunu öne
sürmüştür.
E.R. Guthrie
Guthrie’ nin öğrenme psikolojisine iki önemli
katkısı olmuştur. Bunlardan birincisi öğrenmenin
tek denemede gerçekleştiği düşüncesidir.
Guthrie’ ye göre gerçek hayatta öğrenme tek ve
son seferde gerçekleşir. Guthri’ye göre
ödüllendirme veya tekrar öğrenme de önemli
değildir. Organizma son tekrarda ne yapmışsa
onu yineleme eğilimdedir.
Guthrie’nin ikinci katkısı ise unutturma
yöntemleri ile ilgili olmuştur. Guthrie bir
davranışın unutturulması için üç yöntem
olduğunu belirtmiştir.
1. Eşik Yöntemi: İstenmeyen davranışa neden
olan uyarıcı bulunarak, uyarıcının dozu
azaltılır.
(Alttan cümlelerle konuşmak)
2. Bıktırma Yöntemi: İstenmeyen davranışa
neden olan uyarıcı sürekli verilerek, bireyin
istenmeyen davranışı bıkıncaya kadar
yapması sağlanır.
3. Zıt Tepki: İstenmeyen davranışı meydana
getiren uyarıcıyla, istenilen davranışı
meydana getiren uyarıcı beraber verilir.
( En sevmediğin işi en sevdiğin kişiyle yap.)
Thordike’ a göre temel öğrenme biçimi
deneme yanılmadır. Yaptığı deneyler için
geliştirmiş olduğu bulmaca kutusundan
hayvan dışarı çıkabilmek için bir dizi
karmaşık davranışı göstermek zorundadır.
Başlangıçta çeşitli
davranışlar sergileyen kedi
bir çok denemeden sonra
uygun davranışı
gösterebilmektedir.bu
aşamada uyarıcı (kutu) ile
kedinin kapıyı açmak için
mandalı çekme tepkisi
arasında bağlantı kurulmuş
olmaktadır. Thorndike’ a
göre öğrenme ansızın değil
derece derece gerçekleşir.
Kedinin davranışında
önceleri bir miktar süre
geçerken ilerleyen
zamanlarda kedi hemen
kapıyı açma davranışı
gösterebilmektedir.
Thorndike’a göre öğrenmenin üç temel
kanunu vardır:
1. Hazır bulunuşluk: Bilgi, Zihin ve duygu
bakımından.
2. Tekrar: 1930 öncesi, uyarıcı ve tepki
arasındaki bağ tekrarla güçlenir tekrar
edilmeyen uyarıcı-tepki bağı zayıflar.
1930 sonrası, yalnızca tekrar etme bağı
güçlendirmediği gibi, kullanmama da bağın
gücünü azaltmaz.
3. Etki : Edimsel koşullanmanın temelini
oluşturur. Davranışı olumlu sonuç takip
ederse etki kuvvetlenir.
İpucu
İpucu belirli bir davranışın üretilmesi için ek
olarak davranış öncesi sunulan ayırt edici
uyarandır. İpucunun kullanımı geçici olmalı
ve mümkün olan en kısa sürede geri
çekilmelidir. Çünkü öğretimlerin amacı
öğrencilerin davranışları bağımsız olarak
göstermeleridir.
Doğal İpucu
Davranış öncesinde çevrede doğal olarak
bulunan ipuçlarıdır. Davranışın bağımsız
olarak ortaya çıkmasını sağlamak için doğal
ipuçlarını kullanmak gerekir. Öğretim
sırasında kullanılan yapay ipuçları (sözel
ipucu) öğrenciyi bağımlı hale getirebilir.
(Sabah saatin çalmasıyla belirlenen saatte
uyanılması.)
Sözel İpucu
Kullanılan en yaygın ipucu türüdür. Yapacağı
davranışı söyleme açıklama yapma
anlamına gelir.
(Şimdi dolaptan sütü al.)
Jest İpucu
Beden hareketleriyle verilen ipuçlarıdır. İşaret
ipuçları bunlardan biridir. İşaret ve sözel
ipucunun eşlenmesi hedef davranışın
üretilmesini garanti altına alır.
(Öğretmenin ders anlatırken yüz ifadelerini
kullanması)
Model Olma İpucu
İstenilen davranışın nasıl yapılacağını uygulamacı
tarafından gösterilmesidir. Model olma da jest
ipuçları gibi sözel ipuçlarıyla eşlenerek
kullanılmalıdır. Örneğin, diş fırçalama becerisi
öğretilirken, eğitimci bütün aşamaları bir anda
yapmaz. Önce fırçayı eline alır, çocuğun da
fırçayı eline almasını sağlar. Sonra macunu
sürer, çocuğun da aynı davranışı yapmasını
bekler. Böylece bütün aşamaları birlikte
yaparlar.
Fiziksel Yardım İpucu
Öğrencinin istenilen davranışı göstermesi için
fiziksel olarak rehberlik etmektir. Fiziksel yardım
ipucu diğer ipuçlarına göre mümkün olan daha
kısa sürede geri çekilmelidir. Çünkü pek de
doğal olmayan bu durumda çocuklar
savunmaya geçebilir ya da hoş olmayan şekilde
çocuklar tepki gösterebilirler. Bazı çocuklar
başkalarının kendilerine dokunmasından
hoşlanmayabilirler. Zamanla fiziksel yardım
yerini sözel ipucuna bırakır ve çocuk beceriyi
bağımsız yapar duruma gelir.
Günümüz eğitim sistemlerinde pek çoğunu
sorgulamadan kabul ettiğimiz pek çok genel
geçer uygulamalar davranışçı paradigmanın
bir sonucudur.
Örneğin “asit ve bazları birbirinden
ayırabilme” hedefi şu davranışların
geliştirilmesi yoluyla öğretilebilir: “asitlerin
özelliklerini sıralama”, “bazların özelliklerini
sıralama”, “asit ve baz arasındaki farklılıkları
listeleme”. Dikkat edilecek olursa bu
davranışların gelişip gelişmediği kolayca
gözlenebilir ve ölçülebilir (-ki bu tipik bir
sınavda yapılan işin ta kendisidir).
Burada davranışçı yaklaşımın hiyerarşik
yapılaşmayı nasıl ön plana çıkardığının yanı
sıra program anlayışı yoluyla da pozitivizmin
temel ilkelerinden olan “bir bütünün
parçalarına ayrıştırılarak çalışılabileceği” ve
“her bir parçanın dikkatli ölçümü sonucu
bütünün bilgisine ulaşılabileceği”
varsayımlarının da etkili bir şekilde eğitim
ortamlarında hayata geçirildiğini
görmekteyiz.
Öte yandan, eğitimin en kritik unsurlarından
birisi olan öğretmene ilişkin davranışçı
yaklaşım karşımıza çok tanıdık olduğumuz
bir tablo çıkarır. Öğretmen, öğrenmenin asıl
kaynağı olan çevresel etkenlerden birisidir.
Hiyerarşik yapılaşma ve hiyerarşik/aşamalı
program anlayışı içinde öğretmen alan
bilgisini önceden saptanmış ve geçerliği
kanıtlanmış öğretim stratejileri yoluyla
öğrenciye aktaran bir alan uzmanıdır.
Davranışçı yaklaşımın program anlayışını
temelden başlayıp üst üste konan tuğlalarla
yükselen bir duvar olarak nitelersek, bu
süreçte öğretmen bir “duvar ustası” rolünü
üstlenir. Diğer bir betimleme ile, öğretmen
mutlak alan ve sınıf otoritesi yoluyla
şekillenmemiş bir nesneye şekil ve biçim
veren bir heykeltraştır.
Bu nedenle olsa gerektir ki ülkemizde pek
çok öğretmen ve özellikle sınıf öğretmenleri
öğrenciyi tanımlarken şekil ve biçim verilmeyi
bekleyen şekilsiz bir “hamur” veya “çamur”
nitelemelerini yaygınlıkla kullanırlar.









Sevil Büyükalan Filiz - Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları .
Zeki Kaya – Öğrenme Ve Öğretme Kuramlar, Yaklaşımlar, Modeller.
Yrd. Doç. Dr. Bilal Duman – Öğrenme Öğretme Kuramları Ve Süreç
Temelli Öğretim.
Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü – Öğretim
Programlarının Yenilenme Gerekçeleri ve Davranışçı Yaklaşım İle
Yapılandırmacı Yaklaşım Arasındaki Farklar.
Hülya KAYGISIZ- İpuçları ve Kullanımı.
Bilgi ve Toplum Dergisi – Davranışçılıktan Oluşturmacılığa: “Öğrenme”
Paradigmasının Dönüşümü ve Türk Eğitimi.
Hülya KASAPOĞLU- Gelişim Psikolojisi Ders Anlatımı Notları
http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/21/15/967807/dosyalar/20
13_03/15105002_beceriogretimi2006.pdf
http://ozelegitimsitesi.gen.tr
Download