PROF. DR. HALİL İBRAHİM AYDINLI ÇEVRE SORUNLARINA ULUSLARARASI YAKLAŞIMLAR VE ULUSLARARASI ETKİNLİKLER Dünyanın hızla artan nüfusu, bu nüfusun getirdiği çeşitli baskılar ve çevre sorunları, 20. yüzyılın son çeyreğinde önemli tartışmalara ve uluslar arası etkinliklere konu olmuştur. Uluslararası alanda yaşanan bu durum, çok sayıda kuruluşun kendi faaliyetleri çerçevesinde çevreyle uğraşmasına, fon ve kredilerin kullanılmasında çevre faktörünün ön plana çıkarılmasına, uluslar arası gelişmelerin daha dikkatle ve toplu bir bakış açısıyla incelenmesine zemin hazırlamıştır. 1970’li yıllarda çevre ile ilgili uluslar arası etkinliklerin yoğunlaşmasının en önemli göstergeleri, Roma Kulübünün MIT’ye hazırlattığı Raporlar ve 1972'de Stokholm'da toplanan "Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevresi Konferansı"dır. Bu Konferansın ilk günü olan 5 Haziran günü de “BM Çevre Günü” olarak kabul edilmiştir. Stockholm Konferansı sonrasında, BM bünyesinde yalnızca çevre ile uğraşan "Birleşmiş Milletler Çevre Programı -UNEP" ve sonrasında da UNDP (BM Çevre ve Kalkınma Programı) kurulmuştur. Bunların yanısıra, FAO (Gıda ve Tarım Teşkilatı), OECD, AB, Dünya Bankası ve IMF gibi çok sayıda uluslararası kuruluşun çevre ile ilgilendiği görülmektedir. Çevrenin uluslararası alanda artan bir şekilde ilgi görmesiyle paralel olarak önceleri kirlenme sorunları olarak dar anlamda ele alınan çevre sorunları, daha geniş ve bütüncül bir bakış açısı ile ele alınmaya başlamıştır. Çevre ile ilgili uluslararası kuruluşlar aşağıda yer almaktadır. 1. Roma Kulübü: Dünyanın sayılı bilim adamlarından yüze yakınını bir araya toplayan Roma Kulübü, birçok önemli projeye katkı sağlamıştır (Nizami MAMEDOV, «Toplum ve Doğanın Karşılıklı Etkileşimi: Sosyal Ekoloji», http://www.ekoloji.com.tr/resimler/21-3.pdf). 1968 yılında FIAT yöneticisi Aurelio Peccei ve İskoç bilim adamı Alexander King tarafından, yaklaşık yüz bilim adamı, ekonomist, filozof ve sanayicinin bir araya gelmesiylekurulmuştur (Ertürk, 2009). Temel hedefi, insanlığın durumu ile ilgili sürekli araştırma yaparak politika, ekonomi ve toplumda karar veren seviyedeki insanların, global sorunlara ve olası hatalı gelişimlere zamanında dikkatini çekmek ve onları harekete geçirmektir (Ertürk, 2009). 1972 yılında Roma Kulübü himayesinde, Meadows ve arkadaşlarınca hazırlanan «Büyümenin Sınırları» Projesi, Dünya kamuoyunda ekoloji devriminin başlangıcı olarak da kabul edilmektedir. Bu Projede, Dünya nüfusunun artması, sanayinin gelişmesi, doğayla uyumlu olmayan teknolojilerin yaygın kullanımı gibi faktörler, çevre sorunlarının temel sebepleri olarak gösterilmiştir (MAMEDOV, agm). Meadows’un Projesinde çıkış yolu olarak endüsrileşmenin ve büyümenin durdurulması, azgelişmiş ülkelerin sanayi yerine, turizm ve hizmet sektöründe uzmanlaşmaları çıkış yolu olarak gösterilmiştir (Mamedov), (Ertürk, 2009). «Sıfr Büyüme» olarak da bilinen bu abartılı teşhis ve öneri, gerçeklerden uzak olduğu ve sosyo-ekonomik gelişmeyi engelleyeceği için, başta azgelişmiş ülkeler olmak üzere, pekçok ülke tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmiştir (Mamedov), (Ertürk, 2009). Bundan dolayı Roma Kulübü başka yollar aramaya başlamış ve 1974 yılında Maseroviç ve ekibine «Dönüm Noktasında İnsanlık» adlı bir Proje hazırlatmıştır.İlk Projenin standardize ve gerçeklerden uzak yaklaşımına karşılık, ikinci Proje daha fazla ayakları yere basan bir nitelik taşımaktaydı. Buna göre, dünyanın kültür, gelenek ve ekonomik gelişmeden kaynaklanan farklarla değerlendirilmesi, karşılıklı etkileşim halinde olan bölgeler sistemi içinde ele alınması gerekmektedir (Ertürk, 2009).Bu Projeye göre toplumların gelişmesi, doğada olduğu gibi, «organik gelişme» olmalıdır.Bunun hayata geçirilmesi ise, toplumların gelişmelerinin yaşadıkları tabiata uygun, örf, adet ve kendi medeniyetlerine bağlı bir gelişme olmasıyla mümkün olabilecektir (Mamedov).Burada öne çıkan unsur, «farklılaştırılmış büyüme»nin gerçekleştirilmesidir.Farklılaştırılmış büyümenin anlamı ise, az gelişmiş ülkelerin, gelişmiş ülkelere benzer bir büyüme yolu izlemesine Dünya kaynaklarının elvermeyeceğinin vurgulanmasıdır (Cengiz GÖLTAŞ, «Enerjide Kapitalist Kalkınma Açmazı», http://www.emo.org.tr/ekler/70f33f3cfb5217b_ek.pdf?dergi=535).Uluslar arası alanda çevreyle ilgili bir diğer etkinlik, Stockholm Konferansının toplanması ve bu Konferans sonunda BM Çevre Programı (UNEP)’in kurulmasıdır. 2. Stockholm Konferansı Stockholm Konferansı (Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı), 1960‘lı yılların sonlarında ve 70'lerin başlarında çevre ve yerleşme sorunlarına karşı artan ilginin bir yansıması olarak, BM öncülüğünde 5-16 Haziran 1972 tarihleri arasında Stockholm'de toplanmıştır. Konferansın başladığı 5 Haziran tarihi Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra çevrenin korunmasında; çevre sorunlarının ortaya çıkmadan önce tahmin edilip önlenmesi şeklinde proaktif bir yaklaşım belirlenmiştir (Rıza Fikret YIKMAZ, «Sürdürülebilir Kalkınmanın Öçülmesi ve Türkiye için Yöntem Geliştirilmesi», DPTUzmanlık Tezi, http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/View/13629/utezrfyikmaz.pdf). Konferans, farklı gelişmişlik düzeyine ve siyasal sistemlere sahip ülkelerin, evrensel nitelikteki çevresel sorunları karşısında ortak sorumluluğu kabul eden bir yaklaşımı paylaşmalarını sağlaması bakımından çok önemli bir niteliğe sahiptir.Bu çerçevede Konferansta, çevre konusunda uluslararası işbirliği ve dayanışmanın önemi vurgulanmıştır. Konferansta gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki farklılıklar giderilmedikçe, çevre koşullarında iyileşmenin sağlanamayacağı, kalkınmanın çevreyle çelişen bir yanı olmadığı ve çevre korumanın kalkınmayı yavaşlatmak için bir bahane oluşturmaması gerektiği görüşleri tartışılmıştır. Kalkınma ve çevre arasındaki ikilemde, kalkınmadan yana tavır alan bu ifadesi, Stockholm Konferansı’na gölge düşürmüştür. Konferans sonunda yayınlanan Deklarasyonda belirtilen, «çevre hakkı» ilk kez bir uluslararası etkinliğin çıktısı olarak tarih sahnesinde yerini almıştır (Ertürk, 2009).Çevre hakkı bu etkinlikten sonra pekçok ülke anayasasında yer bulmuş, 1982 Anayasasında ise «sağlık hakkı» başlığı altında düzenlenmiştir.1982 Anayasasının müstakil bir çevre hakkına yer vermemesi, trendi hızla artan çevre konusuna yaklaşımda önemli bir eksiklik olarak dikkat çekmektedir. 3. UNEP’İN Kurulması Birleşmiş Milletler (BM) Örgütü’nün, Stockholm Konferansı'nın ardından gerçekleştirdiği ilk etkinlik, konferansın önerisi doğrultusunda BM Çevre Programını (UNEP) kurmak olmuştur. Küresel çevre konusunda önder kuruluş olan UNEP in en öncelikli işlevi, çevresel faaliyetlerin düzeyini ve dünya çapında bütün toplumların çevreye duyarlılığını arttırmak ve çevre konusundaki amaçların eyleme dönüştürülmesinde diğer birimler ile koordineli olarak çalışmaktır. Bu çerçevede UNEP, 1974 yılından buyana "Bölgesel Denizler Programı" kapsamında, bazı etkinlikleri birer eylem planı olarak düzenlemektedir. Bu eylem planlarından bir ve en önemlisi Akdeniz Eylem Planıdır. a)Akdeniz Eylem Planı Stockholm Konferansı sonunda kurulan UNEP, kuruluşundan itibaren "Bölgesel Denizler Programı" kapsamında, bazı etkinlikleri birer eylem planı olarak düzenlemektedir. Bunlardan biri de Akdeniz Eylem Planıdır (Ertürk, 2009). Akdeniz Eylem Planı (AEP); 1975 yılında, UNEP Bölgesel Denizler Programı altında, 21 Akdeniz Ülkesi (Arnavutluk, Bosna Hersek, Cezayir, Fas, Fransa, Hırvatistan, İspanya, İsrail, İtalya, Karadağ, Kıbrıs, Mısır, Libya, Lübnan, Malta, Monako, Yunanistan, Slovenya, Suriye, Tunus, Türkiye) ve Avrupa Birliği tarafından kabul edilmiştir. Akdeniz Eylem Planı'nın yasal çerçevesini, 1976 yılında kabul edilen Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi) ve bu sözleşme ile ilgili olarak kabul edilen dört protokol oluşturmaktadır. Bu protokoller şunlardır: Akdeniz'in Kara Kökenli Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü. Akdeniz'in Gemilerden ve Uçaklardan Kaynaklı Kirlenmelere Karşı Korunması Sözleşmesi Olağanüstü Hallerde Akdeniz'in Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak Mücadele ve İşbirliğine Ait Protokol. Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol. Akdeniz Eylem Planında sosyo-ekonomik planlanın amacına yönelik olarak yapılan dört ayrı çalışma bulunmak tadır. Bunlar: Mavi Plan Öncelikli Eylemler Programı ÖzelKoruma Alanları ve Petrol Kirliliğiile Mücadele'dir. Mavi Plan, "ileriye dönük", "geniş kapsamlı" ve "eyleme yönelik" özellikler taşımakta ve Akdeniz Eylem Planı'nın sosyo-ekonomik planlama boyutunun temelini oluşturmaktadır. Mavi Plan üç aşamalı olarak hazırlanmıştır. 1980-1983 yılları arasında gerçekleştirilen birinci aşamada (inceleme aşaması); Akdeniz’in çevresel gelişim faaliyetlerine ilişkin inceleme yapılmıştır. İkinci aşama (Senaryo Aşaması) 1984-1986 yılları arasını kapsamış ve incelenen çevresel gelişme alanlarına ilişkin senaryolar üretilmiştir. Bu senaryolara «Global Akdeniz Senaryoları» ismi verilmiştir. Bölgesel bir çevresel etkinlik olmasına karşın burada ve ilerleyen süreçlerde diğer başka etkinliklerde «global» sözcüğünün kullanılması, çevreye yaklaşımda tek tek, ulusal paradigmaların aşıldığını ve dayanışma anlayışının güçlendiğini göstermektedir.1987 yılı sonlarında gerçekleştirilen üçüncü aşama (sentez aşaması) ise, senaryoların sentez raporlarının değerlendirilmesinden oluşmuştur. Akdeniz Eylem Planının kurumsal işleri ve sekretaryası, Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi Bürosunca yürütülmektedir (Ertürk). Bölgesel bir eylem planı olarak başlayan Akdeniz Eylem Planı, daha sonra BM himayesine alınarak, küresel bir nitelik kazanmıştır. Çevreyle ilgili uluslar arası etkinliklerden biri de, daha çok yapay çevreye ilişkin olarak düzenlenen ve insanların yerleşim sorunlarına yoğunlaşan Habitat Konferanslarıdır. Bunlardan ilki, 31 Mayıs-11 Haziran 1976 tarihleri arasında Kanada’nın Vancouver kentinde düzenlenmiştir. 4. Vancouver İnsan Yerleşmeleri (Habitat I) Konferansı Konferans’ta, özellikle kalkınma yolundaki ülkelerin karşılaştıkları kentleşme ve konut sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilmek ve yerleşme / iskan konularında uluslararası çapta işbirliği ve eşgüdüm sağlayabilmek amacıyla, Birleşmiş Milletler Örgütünün içerisinde uzmanlaşacak bir "merkez" oluşturulması fikri yaygın kabul görmüş ve hemen akabinde BM Genel Kurulunun 19 Aralık 1977 tarih ve 32/167 sayılı kararı ile "Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Merkezi (Habitat)" ve "Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Komisyonu (UNCHS)" kurulmuştur. Konferans sonunda yayınlanan bildirgenin giriş kısmında, insan yerleşmelerinde, özellikle de az gelişmiş ülkelerdeki yerleşimlerde yaşam koşullarının olumsuzluğu vurgulanmıştır. Bu olumsuzluklara karşı ulusal ve uluslararası düzeylerde somut önlemler alınmadığı takdirde yaşam koşullarının daha da kötüleşeceği saptaması yapılmıştır. Bildirgede sorunların çözümünü güçleştiren etkenler olarak, dengesiz ekonomik büyüme sosyo-ekonomik ve çevresel bozulmalar dünya nüfusundaki hızlı artış denetimsiz kentleşme kırsal kesimin yoksulluğu ve dağınıklığı gösterilmiştir. Konferansta bu sorunlara karşı çözüm olarak, ülkelerin altı eylemde bulunabilecekleri öngörülmüştür. Bunlar: Nüfusun dağılışı, kalkınma ve kaynak kullanımı ile ilgili önlemler Yerleşme Planlaması Konut, altyapı ve kent hizmetleri Kent toprakları Kurumlar ve Yönetim Halkın katılımı 5. Sistem Çapında Orta Vadeli Planlama Birleşmiş Milletler Teşkilatı, 1982 yılında Genel Kurulun kararı ile ve UNEP'in koordinatörlüğünde "Sistem Çapında Orta Vadeli Çevre Programını” başlatmıştır. Program, 19841995 yılları arasında iki aşamalı olarak tasarlanmıştır. 19841989 yılları arasında gerçekleştirilen birinci aşamada, Stockholm Konferansı'nın eylem kararlarının gerçekleştirilmesi ana ilke olarak belirlenmiştir. 1990-1995 yıllarını kapsayan ikinci aşamada ise, Program'ın temel mantığına uygun olarak bütüncül faaliyetlerin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu hedefin gerçekleştirilmesine yardımcı olmak üzere, "2000 Yılı ve Ötesi Çevre Perspektifleri" Raporu hazırlatılmıştır. 6. BM Dünya Çevre Ve Gelişme Komisyonu Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın 1982 yılındaki yönetim konseyi toplantısında alınan bir kararın BM Genel Kurulunda kabul edilmesiyle birlikte, 1983 yılında bağımsız bir komisyon olarak “BM Dünya Çevre ve Gelişme Komisyonu” kurulmuştur. Brutland başkanlığında oluşturulan komisyona, “Değişmenin Global Gündemini” belirleme görevi verilmiştir. Komisyon çalışmalarını 1987 yılına kadar sürdürmüş ve yapılan çalışmaların sonuçlarını ve önerileri içeren bir raporu BM, Genel Kuruluna sunmuştur. Ortak Geleceğimiz (Our Common Future) adını taşıyan rapor, Genel Kurulda onaylanarak, yayımlanmıştır. Rapor’un ana fikrini "sürdürülebilir kalkınma“ kavramı oluşturmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma; bugünkü kuşakların ihtiyaçları karşılanırken, gelecek kuşakların ihtiyaçlarından taviz verilmemesi gerektiğini belirten bir kalkınma modelidir. Yani sürdürülebilir kalkınma anlayışı, kuşaklararası adaleti ifade etmektedir. BM'in çevre konusunda uluslararası alanda gerçekleştirdiği diğer bir etkinlik de, 1992 yılında Rio'da toplanan Konferanstır. 7. Rio Konferansı (BM Çevre Ve Kalkınma Konferansı) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 22 Aralık 1989'da; çevre ve kalkınma konularında küresel bir toplantı yapılmasını öngören kararı kabul etmesiyle birlikte, Rio'da yapılacak toplantıların hazırlıkları başlamıştır. Uzunca bir hazırlık süreci sonucunda toplantılar, Çevre ve Kalkınma Konferansı (3-11 Haziran 1992) ve Dünya Zirvesi (12-14 Haziran 1992) olarak iki aşamalı gerçekleştirilmiştir. Dünya Zirvesine 64 Devlet Başkanı, 46 Hükümet Başkanı ve 8 Başkan Yardımcısı katılmıştır. Konferansa ise, 178 ülkeden 3000'i aşkın delege katılmıştır. Bu açıdan Rio toplantısı uluslararası alanda en fazla katılımın gerçekleştiği ve Stockholm'den sonra dünyanın ikinci en önemli çevre etkinliği olarak kabul edilmektedir. Rio Konferansı'nda aşağıdaki konular ele alınmış ve tartışılmıştır: Atmosferin korunması Arazi kaynaklarının korunması Biyolojik çeşitliliğin korunması, Tatlı su kaynaklarının korunması, Okyanusların, denizlerin ve kıyı alanlarının korunması Biyoteknolojinin çevreye duyarlı yönetimi, Toksik ürün ve atıkların yasal olmayan trafiğinin önlenmesi, Yaşam kalitesinin ve insan sağlığının iyileştirilmesi, Çevre bozulmasının durdurularak yoksulların yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ile birlikte yoksulluğun giderilmesi. Konferans’ta ayrıca çevre üzerinde baskı oluşturan kalkınma biçimleri ile gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluk, gelişmişlik düzeyleri, üretim ve tüketim biçimleri, demografik baskılar ve uluslararası ekonominin etkileri gibi konular da ele alınmıştır. Konferans’ın Dünya Zirvesi'nde "Rio Deklarasyonu", "Gündem 21" ve "Ormancılık Prensipleri" zirveye katılan Devlet ve Hükümet Başkanları düzeyinde onaylanmıştır. Ayrıca Zirve'de “İklim Değişikliği Sözleşmesi” ile “Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi” imzaya açılmıştır Rio Deklarasyonu, çevre ve kalkınma konusunda ülkelerin hak ve yükümlülüklerini kapsayan, hukuki olarak bağlayıcı olmamakla birlikte, hükümetlere politik bir yükümlülük getiren bir ilkeler dizisidir. Deklarasyon Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelerin devlet ve hükümet başkanları tarafından onaylanmıştır. Gündem 21, çevre ve ekonomiyi etkileyen tüm alanlarda hükümetlerin, kalkınma örgütlerinin, BM kuruluşlarının ve bağımsız sektörlerin 21.Yüzyıla girerken yapması gereken faaliyetleri tanımlayan bir eylem planıdır. Diğer bir anlatım ile, Gündem 21 Rio Deklarasyonunda yer alan ilkelerin uygulamaya aktarılmasını sağlayacak bir eylem planıdır. Bu belge dört temel kısımdan oluşmaktadır. Bunlar: Sosyal ve Ekonomik Boyutlar, Kalkınma İçin Kaynakların Korunması ve Yönetimi, Etkin Grupların Rolünün Güçlendirilmesi, Uygulama Mekanizmaları’ dır. Sosyal ve ekonomik boyutlar başlığı altında, uluslararası işbirliği, yoksullukla mücadele, tüketim kalıplarının değiştirilmesi, demografik hareketler, insan sağlığı ve insan yerleşmeleri konularında çevre ve kalkınmanın entegrasyonu konuları ele alınmıştır. Kalkınma İçin Kaynakların Korunması ve Yönetimi başlıklı ikinci bölümde ise, atmosferin korunması, çevresel değerlerin korunması ve yönetimi, zararlı faaliyetlerin önlenmesi ve yönetimi gibi konular ele alınmıştır. Etkin Grupların Rolünün Güçlendirilmesi başlığı altında, kadınlar, gençler, yerli halklar, hükümet dışı kuruluşlar, bilimsel ve teknolojik topluluklar gibi grupların etkinliklerinin arttırılması öngörülmüştür. Gündem 21’in son bölümü olan Uygulama Mekanizmalarında ise, finansman, teknoloji transferi, bilim, bilinçlendirme, uluslararası işbirliği, hukuki araçlar ve enformasyon konuları incelenmiştir. Ormancılık Prensipleri, tüm orman tiplerinin yönetimi, korunması ve sürdürülebilirliğinde genel bir uzlaşma için yasal bağlayıcılığı olmayan resmi prensiplerdir. Bu belge, hem doğal hem de sonradan yetiştirilen, tüm bölgelerdeki ve iklim kuşaklarındaki ormanların yönetimine, korunmasına ve geliştirilmesine ilişkin ilkeleri içermektedir. Bu prensipler, ormanların üzerinde ilk genel fikir birliğini yansıtmaktadır. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü, 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1992 yılında gerçekleştirilen Rio Zirvesi’nde ortaya çıkan Biyolojik Çeşitlilik ve Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ile beraber, sürdürülebilir kalkınmanın kurumsal çerçevesini oluşturan en önemli yapıtaşları arasında yer almaktadır. Amacı, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve bu amaçla alınacak tedbirler için gelişme yolundaki ülkelere finansman kaynağı ve teknoloji transferi sağlanmasıdır. Yürürlüğe giren bu sözleşmeye189 ülke ve Avrupa Birliği taraf olmuştur. Gelişmekte olan Türkiye, OECD (İktisadi ve Kalkınma İşbirliği Teşkilatı) üyesi olması sebebiyle Sözleşmenin Ek-I ve Ek-II listelerinde yer almıştır. Sözleşme iki ek liste içermektedir. Teknoloji transferi ve mali yükümlülükleri yerine getirecek ülkeleri içeren EkII listesi, 1992 yılında OECD’ye üye 24 ülke ile AB üyelerinden meydana gelmektedir (Ek-II listesindeki ülkeler, listelerde yer almayan, başka bir deyişle gelişmekte olan ülkelere teknik ve mali açıdan yardım yapmakla yükümlüdürler) . Ek-I listesi ise, Ek-II listesindeki ülkelere ilave olarak Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya, Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya ve Slovakya’dan teşekkül etmektedir. Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne gelişmiş ülke statüsünde yer alması nedeniyle 2004 yılına kadar taraf olmamıştır. Ancak, Sözleşme’ye taraf olabilmek için, Sözleşme’de belirtilen “ortak, fakat farklı sorumluluk ilkesi” doğrultusunda eklerde gerekli değişikliklerin yapılması yönünde mücadelesini uzun yıllar sürdürmüştür. Bu çerçevede, 28 Ekim-9 Kasım 2001 tarihleri arasında Fas (Marakeş)’de yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda, “Sözleşme’nin Ek-1 listesinde yer alan diğer ülkelerden farklı bir konumda olan Türkiye’nin özel koşullarının tanınarak, isminin Ek-II’den silinmesi” yönündeki karar “Taraflar Konferansı Genel Kurulu”nda oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu gelişmeden sonra, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun (4990 sayılı Kanun) TBMM Genel Kurulu’nda 21 Ekim 2003 tarihinde kabul edilmiş, anılan sözleşmeye taraf olmamıza ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ise 18 Aralık 2003 tarihli ve 25320 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihinde Sözleşme’ye 189. ülke olarak taraf olmuştur. KAYNAKÇA Hasan ERTÜRK, Çevrebilim, ekin Yayınevi, Bursa, 2009. Nizami MAMEDOV, «Toplum ve Doğanın Karşılıklı Etkileşimi: Sosyal Ekoloji», http://www.ekoloji.com.tr/resimler/21-3.pdf Cengiz GÖLTAŞ, «Enerjide Kapitalist Kalkınma Açmazı», http://www.emo.org.tr/ekler/70f33f3cfb5217b_ek.pdf?dergi=535 Ahmet Mutlu, Ekoloji ve Yönetim Düşüncesi, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005, http://www.belgeler.com/blg/t9f/ekoloji-veynetim-dncesi-toplumsal-ekoloji-ve-srdrlebilir-gelime-zerine-bir-inceleme-ecology-andadministration-idea-a-study-on-the-social-ecology-and-the-sustainable-development, erişim tarihi:05.11.2012. Recep Bozlağam, “Sürdürülebilir Gelişme Düşüncesinin Arka Planı”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 2010. Selim Kılıç, “Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir İnceleme”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, ss.131-149. Murat Türkeş (2001), “Küresel İklimin Korunması, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Türkiye”, TMMOB Makina Mühendisleri Odası, Süreli Teknik Yayın 61: 14-29. http://212.174.109.11/FILES/iklim/idcs.pdf erişim tarihi:04.11.2012. Eyüp Beyhan (2008), “Sürdürülebilir Kalkınma-Çevre ve Yerel Yönetimler”, Yerel Siyaset Dergisi, http://www.yerelsiyaset.com/pdf/kasim2008/4.pdf erişim tarihi:03.11.2012 Şafak Kaypak (2011),”Küreselleşme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Bir Çevre”, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 13 (20): ss.19-33. 14 15 16