trakya üniversitesi tıp fakültesi fizyoloji anabilim dalı 1. sınıf 2. ders

advertisement
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
FİZYOLOJİ ANABİLİM DALI
1. SINIF 2. DERS KURULU
FİZYOLOJİ
LABORATUVAR UYGULAMA FÖYÜ
(2011-2012 DÖNEMİ)
1
UYGULAMA- 1
HEMOGLOBİN, HEMATOKRİT VE
ERİTROSİT SEDİMENTASYON HIZI ÖLÇÜMÜ
Hedefler
Bilgi
 Bu uygulama sırasında hemoglobin, hemotokrit ve eritrosit sedimentasyon hızı
kavramlarını tanımlayabilmeli; birimlerini, normal değerlerini ve hemotokrit ve
eritrosit sedimentasyon hızı değerlerinin arttığı ve azaldığı başlıca hastalıkları
ve fizyolojik durumları söyleyebilmelisiniz.
 Hemoglobin ölçümü farklı yöntemler kullanılarak yapılabilmektedir. Bu
yöntemleri
sayabilmelisiniz.
Sahli
hemometresinin
özelliğini
tanımlayabilmelisiniz. Kullanılacak asit çözeltinin adını bilmeli ve işlevini
tanımlayabilmelisiniz.
 Yapacağınız hemotokrit ve sedimentasyon hızı ölçümleri sırasında kullanılacak
araçları ve kimyasalları sayabilmelisiniz.
 Sedimantasyon hızına etkili faktörleri sayabilmelisiniz. Eritrosit sedimantasyon
hızının arttığı bazı hastalıkları sayabilmelisiniz.
Beceri
 Bu uygulama sırasında sakin ve işlem basamaklarını bilerek çalışma becerisi
gösterebilmelisiniz.
 Hemoglobin ölçümü sırasında kapiller kan örneğini hemoglobin pipetine
alabilmeli ve hemin klorür oluşumunu izleyebilmelisiniz. Sahli hemometresinde
renk değerlendirmesi yapabilmeli ve elde ettiğiniz hemoglobin düzeyini
yorumlayabilmelisiniz.
 Hemotokrit ölçümü sırasında mikrohematokrit pipetine aldığınız kan örneğini
santrifüj edebilmelisiniz. Santrifüjden çıkan mikrohematokrit pipetini skala
yardımı ile değerlendirebilmeli ve hematokrit değerini söyleyebilmelisiniz.
 Sedimentasyon hızı ölçümü sırasında venöz kan alabilmelisiniz. Alınan kanı
uygun şekilde Westergreen pipetine çekebilmeli ve sedimantasyon askısına
yerleştirebilmelisiniz. Yarım ve bir saatlik sedimantasyon hızı düzeylerini
okuyabilmeli ve değerlendirebilmelisiniz.
Davranış
 Kan alımı sırasında etrafınızı ve kendinizi risk altına almadan çalışmalısınız.
 Laboratuvar ortamında kan artıklarının uzaklaştırılmasında özenli
davranmalısınız.
 Laboratuvarda çevrenizi rahatsız etmeden, ortak çalışma becerisi
gösterebilmelisiniz.
 Kan örneği alacağınız kişiye yapacağınız işlem hakkında bilgi verme alışkanlığı
geliştirmelisiniz.
2
1- KOLORİMETRİK YÖNTEMLE HEMOGLOBİN ÖLÇÜMÜ
Hemoglobin, eritrositler içerisinde bulunur ve oksijeni dokulara taşır. Hemoglobin
ölçümü için farklı yöntemler kullanılabilir. Kolorimetrik yöntem ve spektrofotometrik
yöntemlerle hemoglobin ölçümü yapılabilmektedir. Bu uygulamada kolorimetrik
yöntemle hemoglobin ölçümü yapacaksınız. Kan hemoglobin düzeyi spektrofotometrik
yöntemle de bulunabilir. Bu yöntem, kimyasal maddelerin farklı dalga boylarındaki ışık
aracılığı ile analiz edilmesine dayanır. Analiz sonucu galvanometre göstergesinden
absorbans değeri okunarak belirlenir.
Normal hemoglobin değerleri: Kadın: 12-16 g/dl; Erkek 13-18 g/dl;
Şekil 1.1. Sahli hemometresi
Şekil 1.2. Spektrofotometre
Kullanılacak araç – gereçler
1- Sahli Hemometresi
2- Test tüpü
3- Hemoglobin pipeti
4- Cam baget (karıştırıcı)
5- Damlalık
6- Temizlik fırçası
7- Lanset, alkol, pamuk
8- 1/10 N HCl çözeltisi
9- Distile su
3
Deneyin yapılışı
Kolorimetrik yöntemle hemoglobin düzeyinin ölçümü sırasında Sahli hemometresi
kullanacaksınız (Şekil 1.1). Bölümümüzde ayrıca spektrofotometre kullanılarak
hemoglobin ölçümü yapılabilmektedir (Şekil 1.2). Sahli hemometresinde; kenar
kısımlarda iki standart tüp ve ortada derecelendirilmiş bir Sahli test tüpü bulunur.
Standart tüplerde koyu sarı bir sıvı bulunmaktadır. Alacağınız kan örneğini, Sahli test
tüpündeki asit çözelti (1/10 N HCl çözeltisi) yardımıyla hemin klorüre
dönüştüreceksiniz.
Hemometre çevresindeki standart tüpler 14.5 ya da 16 g/dl hemoglobinin, hemin
klorüre çevrilmesi ile oluşacak rengi göstermektedir. Bu değer erişkin için ideal
hemoglobin düzeyidir. Bu nedenle %100 olarak kabul edilerek dereceli tüpümüzle elde
ettiğimiz değerleri karşılaştırabilir ve hemoglobin düzeyini ölçebilirsiniz. % 100 değeri
bazı Sahli tüplerinde 14.5, bazı Sahli tüplerindeyse 16 gram hemoglobin (100 mililitre
kanda) ile eşdeğerdir.
Deney Basamakları
1. Dereceli test tüpüne % 10 çizgisine
kadar 1/10 N HCl çözeltisi konur.
2. Alkol ile temizlenmiş parmak ucu kısa
bir süre beklenerek kurutulur. Hiçbir yere
değdirilmeden açılmış olan steril lanset
ile parmağın ortasıyla kenar kısmı
arasındaki bir noktadan delinir. Parmağın
çok kenardan delinmesi, oluşacak olan
kan damlasının parmak üzerinden
kaymasına neden olabilir (Şekil 1.3).
Şekil 1.3. Parmak ucundan kan alınması.
3. Lanset tercihen sol elin yüzük ya da orta parmak ucuna tek hamlede ve dik olarak
batırılır. İlk çıkan kan damlası silinir Yeni kan damlasının oluşması beklenir. Bu sırada
parmağı sıkmak doğru değildir. Neden? Ancak delinen yerin 1 cm kadar gerisine hafif
derecede baskı yapılabilir. Kan dolaşımını sağlamak ve korumak için baskının kısa
sürede kaldırılması gereklidir.
4. Hemoglobin pipetine 20 çizgisine (20 l) kadar kesintisiz (havasız) kan çekilir. Daha
sonra parmak ucuna bir gazlı bez konularak kan durana kadar hafif şekilde
bastırılmalıdır.
5. Hemoglobin pipetine alınan kan, dereceli tüp içine boşaltılır. Pipetin içindeki kanın
tamamıyla boşalması için birkaç kez pipete tüpün içindeki HCl çözeltisinden çekilir ve
yeniden üflenerek tüpe boşaltılır.
4
6. Tüpteki karışım birkaç dakika bekletilir. Başlangıçta koyu kırmızı olan tüp içeriği
hemin klorür oluşumu nedeniyle koyu kahverengiye dönüşür ve saydamlaşır.
7. Dereceli tüpe birkaç damla distile su konulur ve homojen olması için cam baget ile
karıştırılır. Dereceli tüp içeriğinin rengi standart tüplerin rengi ile karşılaştırılır. Bu
işleme dereceli tüp içeriğinin renginin standart tüplerin rengiyle aynı olana dek devam
edilir. Renk değerlendirilmesi üzerindeki çizgiler yanlarda olacak şekilde ve baget
olmaksızın, tüpler gün ışığına tutularak yapılır.
8. Renkler aynı olunca sulandırma ve karıştırma işlemine son verilir ve tüp okunur. %
veya gram cinsinden 100 mililitre kandaki hemoglobin miktarı bulunur.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Merkez Laboratuvarından elde edilen bir tam
kan sayımı raporu örneği ve raporda kullanılan kısaltmaların açık adları aşağıda
verilmiştir.
HEMOGRAM (CBC “Complete Blood Count; Tam Kan Sayımı”)
ÖLÇÜLEN BAŞLICA PARAMETRELER ve NORMAL DEĞERLERİ
WBC ( 1 mm3 kandaki White Blood Cell “Lökosit” sayısı ): 4 000-10 000
NE % (Lökosit formülündeki nötrofil yüzdesi): % 47.6-76.8
LY % (Lökosit formülündeki lenfosit yüzdesi): % 16.2 –43.0
MO % (Lökosit formülündeki monosit yüzdesi): % 0.6-9.6
EO % (Lökosit formülündeki eozinofil yüzdesi): % 0.3 - 7
BA % (Lökosit formülündeki bazofil yüzdesi): % 0.3 - 2
NE# 1 mm3 kandaki nötrofil sayısı. 1950-8400
LY# 1 mm3 kandaki lenfosit sayısı. 660-4600
MO# 1 mm3 kandaki monosit sayısı. 24-960
EO# 1 mm3 kandaki eozinofil sayısı. 12-760
BA# 1 mm3 kandaki bazofil sayısı. 12-200
RBC: (1 mm3 kandaki eritrosit “Red Blood Cell” sayısı): 3 600 000-5 400 000
HGB: (1 Desilitre kandaki hemoglobin miktarı): 11.5-17.9 g
HCT: (Hematokrit ): %35-54
MCV: ( Mean Corpusculer Volum “Ortalama eritrosit hacmi”):84-99 fl
MCH: (Mean Corpusculer Hemoglobin “Ortalama hemoglobin”). 26-32 pg
MCHC: (Mean Corpusculer Hemoglobin Consantration “Ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu”):
%30-36
NRBC %: ( Nucleated Red Blood Cell ) – Çekirdekli kırmızı kan hücrelerinin yüzdesidir. Normal
koşullarda periferik kanda çekirdekli eritrosit nadiren görülür. Bazı hastalıklarda ve eritropoietin
düzeyinin yüksek olduğu durumlarda periferik kanda çekirdekli eritrositler görülür.
RDW (Red Blood Cell Volume Distribution Width “Eritrosit volüm dağılım genişliği”): <14 Bu değerin
büyüklüğü anizositoz yani değişik büyüklüklerde eritrositlerin sayısının normalden fazla olması anlamına
gelir.
PLT (1 mm3 kandaki trombosit “Platelet” sayısı): 150 000-450 000
PCT (Platelet Hematocrit):
MPV (Mean Platelet Volume “Ortlama trombosit volümü”) 9.1÷12.3 fL
PDW (Platelet volume distribution width “Trombosit volüm dağılım genişliği ) 10÷16 fL
H: Yüksek L:Düşük
5
II- MİKROHEMATOKRİT YÖNTEMİYLE HEMATOKRİT ÖLÇÜMÜ
Hematokrit, pıhtılaşması engellenmiş ve satrifüj yardımıyla şekilli elemanları
ayrıştırılmış kanda, şekilli elemanların tüm kan hacmine oranıdır. Şekilli elemanların
çok büyük kısmını eritrositler oluşturmaktadır. Bu nedenle hematokrit değerleri ile
incelenen asıl olarak eritrosit hacmidir. Bu uygulamada mikrohematokrit yöntemi ile
hematokrit ölçümü yapacaksınız.
Hematokrit için normal değerler: Kadın: % 35-47; Erkek: % 40-52
Kullanılacak araç - gereçler
1- Mikrohematokrit santrifüjü
(Şekil 1.4)
2- Lanset, alkol ve pamuk
3- Mikrohematokrit tüpü
4- Skala (Şekil 1.5)
Şekil 1.4. Mikrohematokrit santrifüjü
Deney Basamakları
Şekil 1.5. Skala
1. Alkol ile temizlenen parmak ucu steril
lanset ile delinir, çıkan ilk kan damlası
kuru pamuk ile silinir.
2. Heparinlenmiş özel kapiller tüp olan
mikrohematokrit tüpüne, tüpün en az
3/4'ünü dolduracak kadar kapiller kan
çekilir.
3. Kan bulundurmayan taraftan tüpün ucu
camcı macunu ya da soğuk alev (alkol
lambası alevi) ile kapatılır.
4. Kapalı ucu dışa gelecek şekilde pipet
santrifüje yerleştirilir. Karşısına dolu veya
boş bir pipet yerleştirilmiş olmasına dikkat
edilir.
6
5. Mikrohematokrit tüpü dakikada 10 000 devir ile 5 dakika santrifüj edilir.
6. Santrifüjden çıkarılan tüp bir skala yardımıyla okunur. Skalaya yerleştirirken
mikrohematokrit tüpünde eritrosit sütununun alt ucunun 0 çizgisine, plazmanın üst
ucunun 100 çizgisine denk getirilir. Eritrosit sütunu ile plazma sınırına denk gelen değer
% hematokrit olarak okunur.
III. WESTERGREEN YÖNTEMİ İLE ERİTROSİT SEDİMANTASYON
HIZI ÖLÇÜMÜ
Antikoagülan madde kullanılarak pıhtılaşması engellenmiş kanda, eritrositlerin
zamanla dibe çökmesi olayına sedimantasyon denir. Sedimantasyon olayının oluşma
hızı mm/saat olarak ölçülür ve sedimantasyon hızı olarak isimlendirilir. Sedimantasyon
hızını eritrositlere ve plazmaya bağlı faktörler etkileyebilir. Örneğin anemilerde eritrosit
sedimantasyon hızı artar. Plazmaya bağlı olarak, plazma fibrinojen ve/veya globulin
düzeylerinin arttığı durumlarda da eritrositler rulo formasyonu oluşturur ve
sedimantasyon hızlanır. Sedimantasyon hızını artıran ve azaltan faktörlerin bilinmesi
klinik açıdan önem taşır. Bir çok hastalıkta sedimantasyon hızı artmıştır. Akut ve kronik
enfeksiyonlar, tüberküloz, kanser, akut romatizmal ateş bunlardan bazılarıdır.
Polisitemi, akut kalp yetmezliği ve karaciğer yetmezliği sedimantasyon hızının
yavaşladığı hastalıklardır.
Sedimantasyonun normal değerleri:
Erkekler için; 3-10 mm/saat,
Kadınlar için 3-16 mm/saat,
Yenidoğanda 0-10 mm/saat olarak kabul
edilir.
Sedimantasyon hızı ölçümü için
kullanılacak pipetlerin belirli ölçüde
olması, yapılan ölçümün standardize
edilmesi açısından önem taşır. Farklı çap
ya
da
büyüklükteki
pipetlerde
sedimantasyon
hızı
değeri
farklı
bulunacaktır
Şekil 1.6. Sedimantasyon askısı
Westergreen sedimantasyon pipeti
ve
7
Westergreen yöntemi ile eritrosit sedimantasyon hızı ölçümü için Westergreen
sedimantasyon pipetleri kullanılır. Bunlar 0'dan 200'e kadar milimetrik
derecelendirilmiş pipetlerdir. Pipette 0 çizgisi üst, 200 çizgisi ise alt uca yakındır.
Kullanılacak araç - gereçler
1- Westergreen sedimantasyon pipeti
2- Sedimantasyon pipeti askısı (Şekil 1.6)
3- Enjektör, pamuk ve alkol
4- % 3.8'lik Na-Sitrat çözeltisi
5- Deney tüpü ve 1 ml'lik pipet
Deney Basamakları
Şekil 1.7. Venöz kan alınması
1-Yalnızca
sedimantasyon
hızı
belirlenecekse; enjektöre % 3.8'lik Na-Sitrat çözeltisinden 0.4 ml çekilir. Daha sonra bu
enjektöre 1.6 ml venöz kan çekilmesi gerekmektedir.








Venöz Kan Alınması
Venöz kan alımı için kişi mümkünse yatırılır ya da rahat bir şekilde oturtularak
kan alınacak kol masaya dayandırılır.
Kanı alacak kişi, kan alacağı tarafa geçmelidir.
Eldiven giyilir. Kişinin kan alınacak kolun tamamı görülecek şekilde kolu açılır
(Şekil 1.7).
Dirseğin yukarısına tek fiyonk düğüm atılarak bir turnike bağlanır. Kişiye elini
birkaç kez açıp kapaması söylenir. Turnike, çok sıkı olmamalı, önkola gidecek
arter kan akımını bozmamalı, ancak venlerdeki kanın artışını sağlayacak şekilde
baskı yapmalıdır.
Sol elin işaret parmağı kullanılarak palpasyonla en elverişli ven bulunur.
Kan alınacak cilt bölgesi alkolle silinir.
Sağ elle tutulan enjektörün iğnesi ile kan akımı yönünde ve yatay olarak cilde
girilir. Enjektörle venanın belirgin olarak görüldüğü kısmın biraz altından cilde
girmek gerekir. Daha sonra biraz ilerleyerek ve enjektör eğimini artırarak venaya
girilir. Enjektör pistonunu yavaşça ve bu sırada enjektörü oynatmamaya dikkat
ederek kan enjektöre çekilir.
Kan alımı sırasında iğnenin girdiği bölgenin çevresinde şişkinlik farkedilmesi,
iğnenin venayı deldiği ama iğne ucunun venadan çıktığını gösterir. Bu durumda
8



turnikeyi açarak iğneyi çıkarmak ve bölgeye pamuk ya da pedle basınç
uygulamak gerekir.
Kan alımı işlemi tamamlandıktan sonra, iğneyi damardan çıkarmadan önce
turnike çıkarılır.
İğnenin çıkarılacağı bölge kuru pamuk ya da pedle kapatılır. İğne çekilir ve o
bölgeye basınç uygulanır. Kişiye 2-3 dakika kadar kolunu fleksiyon
pozisyonunda tutması söylenir.
Kanı tüpe boşaltmadan önce enjektörün iğnesi çıkarılır.
2-Kan çekimi bittikten sonra enjektör içinde kan ile antikoagülan maddenin
karışımı sağlanır.
3-Enjektördeki karışım bir tüpe boşaltılır ve tüpten Westergreen pipetine 0
çizgisine kadar çekilir. Pipetin ucu silinip kurutulur.
Not: Eğer birçok amaçla kan alınacaksa enjektöre yeteri kadar kan alınır. Bu konun
1.6 ml’si bir tüpe boşaltılır. Bu tüpe 0.4 ml % 3.8 Na-Sitrat konur. Antikoagülan ve
kan karıştırılıp Westergreen sedimentasyon pipetine çekilir
4-Pipet dik olarak ve üst ucu parmak ile kapatılarak, içinden hiç kan kaçırılmadan
askıya yerleştirilir. Üstte oluşan plazma sütununun uzunluğu (mm) 30. ve 60.
dakikalarda okunur (Şekil 1.8). Bazı durumlarda 120. dakika veya 24. saat
sedimantasyon değerlerinin ölçümleri istenebilir.
Bu pipetteki kanın
Sedimantasyon hızı
diğerlerinden yüksek
Şekil 1.8. Sedimantasyon askısına alınmış
kan örnekleri
9
UYGULAMA- 2
HEMOSİTOMETRİ YÖNTEMİYLE KANIN ŞEKİLLİ
ELEMANLARININ SAYIMI
Hedefler
Bilgi
 Hemositometri yöntemiyle, pahalı ve erişilmesi güç elektronik aletler
kullanılmadan, fizyoloji pratiği içerisinde 1 mm3 kandaki eritrosit ve lökosit
sayısı belirlenebilir. Ancak günümüzde araştırma laboratuarları ve hastane
hizmetlerinde bu değerlendirme için elektronik cihazlardan yararlanılmaktadır.
Bu uygulama ile eritrosit ve lökosit sulandırma pipetini, sayma kamarasının
özelliklerini tanımlayabilmelisiniz. Farklı sayma kamaralarını tanıyabilmelisiniz.
1 mm3 kandaki eritrosit ve lökosit sayılarını söyleyebilmelisiniz. Eritrosit ve
lökosit sayısının arttığı ve azaldığı durumların adlarını söyleyebilmelisiniz.
Eritrosit ve lökosit sayısının arttığı ve azaldığı durumlardan başlıcalarını
sayabilmelisiniz.
Beceri
 Sayma kamarasındaki sayım alanını mikroskop altında küçük büyütme ile
inceleyebilmelisiniz. Farklı tipteki sayma kamaralarını inceleyerek ayırt
edebilmelisiniz.
 Lameli temizledikten sonra, sayma kamarası üzerine uygun şekilde
yerleştirebilmelisiniz.
 Eritrosit ya da lökosit sulandırma pipetini kullanarak sulandırılmış kan örnekleri
hazırlayabilmelisiniz.
 Sulandırılmış eritrosit ya da lokosit solüsyonunu sayma kamarasına uygun
verebilmelisiniz.
 Deney sırasında mikroskobun küçük ve orta büyütmesini kullanabilmelisiniz.
Davranış
 Kapiller kan alımı sırasında etrafınızı ve kendinizi risk altına almadan
çalışabilmelisiniz.. Laboratuvar ortamında kan artıklarının uzaklaştırılmasında
özenli davranabilmelisiniz. Laboratuvarda çevrenizi rahatsız etmeden çalışma
becerisi gösterebilmelisiniz.
10
Bu uygulamada özel pipetlerle belli oranda sulandıracağınız kan örneğini, hacmi
belli özel kamaralara koyacaksınız. Bu kamaralar sayma kamarası adını almaktadır
(Şekil 2.1). Çeşitli tiplerde (Thoma, Neubauer, Geliştirilmiş Neubauer vb.) olan
sayma kamaralarının aralarında küçük farklar bulunmaktadır. Ancak hepsinin ortak
özelliği, orta kısmında iki dikdörtgen ve yanlarda bu iki dikdörtgene paralel iki sütun
bulunmasıdır. Bu paralel iki sütun ortadaki iki dikdörtgene göre 0.1 mm daha yüksek
yapılmıştır. Bu durumda sayma kamarasının üzerine bir lamel kapatıldığında, kamaranın
dikdörtgenlerin bulunduğu kısmı ile sütunların bulunduğu kısım arasındaki yükseklik
farkı lam ve lamel arasında bir derinlik (hacim) oluşmasına neden olacaktır.
Çalışma sırasında sulandırılmış
kan örneği bu kısma konacaktır.
Sayımı takiben bu yüksekliği de
göz
önüne
alacak
şekilde
yapacağımız
hesaplama bize
belirli hacimdeki (1 mm3) şekilli
eleman sayısını gösterecektir.
Sayma kamarasının orta kısımdaki
dikdörtgen alanlardan birine ışık
mikroskobunda küçük büyütme ile
bakıldığında 1 mm'lik alanlar
olduğu görülür.
Şekil 2.1. Sayma kamarası
Thoma ve Neubauer kamaralarında 1 mm'lik alan 16 büyük kareye bölünmüştür (Şekil
2.2). Her büyük kare ise eğer onları çevreleyen dış üçlü çizgi kısımları da göz önüne
alınırsa 25 küçük kareden oluşur. Çünkü üçlü çizgili yerlerde oluşan alan da bir küçük
kareye eşittir. Ancak sayım sırasında üçlü çizgilerden en içteki sınırı oluşturur. Bu
nedenle büyük karenin içindeki 16 küçük kare sayılır.
Geliştirilmiş Neubauer sayma kamaraları ise 25 büyük kareye bölünmüştür
(Şekil 2.3). Her büyük kare 16 küçük kareden oluşur. Çünkü büyük karelerin sınırını
üçlü çizgilerden ortadaki oluşturur. Buna göre tüm sayma kamaralarında 1 mm 'lik
alanda 400 küçük kare bulunur. Her küçük kare alanı 1/400 mm olup hacmi 1/4000
mm'tür (alan = 1/20 x 1/20, hacim = 1/20 x 1/20 x 1/10). Sulandırılmış kan örneği;
yüzey ile lamel arasında yayılır.
Sayma kamarasında 1 mm'lik alanın 4 köşesindeki 4 büyük kare ile içerdeki bir
büyük karede (toplam 5 büyük kare) yatay ya da düşey üçlü çizgi ile bölünmemiş küçük
karelerde (her büyük karede 16; toplam 80 küçük kare) eritrosit sayımı yapılır.
11
Şekil 2.2. Thoma ve Neubauer sayma kamarası
Şekil 2.3. Geliştirilmiş Neubauer sayma kamarası
I-
ERİTROSİT SAYIMI
Şekil 2.4. Eritrosit sulandırma pipeti
Şekil 2.5. Lamel kapatılmış sayma
kamarasının yandan görünümü
12
Kullanılacak ara-gereçler
1- Sayma kamarası (Hemositometre)
2- Lamel
3- Eritrosit sulandırma pipeti (Şekil 2.4)
4- Eritrosit sulandırma solüsyonu
5- Lanset, alkol ve pamuk
Şekil 2.6. Lamel kapatılmış sayma
kamarası üstten görünümü ve kanın veriliş
yeri.
Deneyin Yapılışı
Sayma Kamarasının Hazırlanması
1. Bu işlem için kamaranın iki yanındaki sütunlar ıslatılır. Ortadaki dikdörtgen alanların
kuru kalmasına özen gösterilmelidir. Lamel sütunların üstüne gelecek şekilde konur
(Şekil 2.5, Şekil 2.6). Lamel kenarlarına üstten konan başparmaklarla ileri geri hareket
ettirilir. Bu işlem, hareket zorlaşıncaya kadar yinelenir. Tam bir yapışma sağlanır. Daha
sonra kamara ışık mikroskobuna yerleştirilir.
Kan Alma ve Sulandırma İşlemi
1. Sulandırma için eritrosit sulandırma pipet kullanacaksınız. Bu pipetin balon
kısımlarında küçük kırmızı bir boncuk bulunur. Pipette 0.5, 1 ve 101 çizgileri
bulunmaktadır (Şekil 2.4). 0.5 çizgisine kadar kan ve 101 çizgisine ulaşana kadar
sulandırma solüsyonu çekince kan örneğini 200 kat sulandırılmış olacaksınız. Eğer 1
çizgisine kadar kan ve 101 çizgisine ulaşana kadar sulandırma solüsyonu çekerseniz kan
örneğini 100 kat sulandırılmış olursunuz. Polisitemili kişilerde kan örneğini 200 kat
sulandırmak uygundur. Neden?
Eritrosit sulandırma çözeltilerinden Hayem çözeltisi; 5 g sodyum sülfat, 1 g
sodyum klorür ve 0.5 g süblime (cıva klorür)'nin 200 ml saf suda eritilmesiyle elde
edilir. Fizyolojik Serum da (% 0.9 NaCl) eritrosit sulandırma solüsyonu olarak
kullanılabilir.
2. Parmak ucu alkolle silinir ve kurulanır. Hiçbir yere değdirilmeden açılmış olan lanset
tek hamlede parmak ucuna batırılır ve ilk kandamlası silinir. Silme işlemi için ince
iplikçiklerin parmak üzerine yapışacağı göz önüne alınarak, pamuk tercih edilmemelidir.
13
3. Parmak ucunda oluşan ilk kan damlası silinir. Pipetin ucu yeni çıkan kan damlasının
içine 350 kadar bir eğimle tutularak ve hava kabarcığı oluşmamasına dikkat edilerek 0.5
ya da 1 çizgisine kadar kan çekilir.
4. Hava kabarcığı oluştuysa kan boşaltılarak pipet yıkanır ve yeni bir pipete kan çekilir.
5. Eğer çekilen kan 0.5 ya da 1 çizgisini geçerse pipetin ucu gazlı beze dokundurularak
fazla kan alınır.
6.Pipetin iki ucu baş ve işaret parmakları arasında tutulup kendi ekseninde sallanarak
solüsyon ile kan örneğinin haznede karışması sağlanır.
7. Pipetten bir kaç damla dışarı damlatılır. Çünkü bu damlalar pipetin balon kısmındaki
kan ile karışmaz, yalnız solusyon içerirler.
8. Daha sonra karışımdan bir damla sayma kamarası ile lamel arasına dikdörtgen kısmın
üzerine gelecek şekilde kenardan damlatılır (Şekil 2.6). Kapillerite nedeniyle karışım
lamel ile 1 mm ’lik alanın bulunduğu kısma yayılır. Yayılımın tamamlanması için 1-2
dakika beklenir.
9. Işık mikroskobunda küçük büyütme ile sayım alanında hava kabarcığı ya da dengesiz
dağılım araştırılır. Kabarcık yoksa, dağılım dengeliyse orta büyütme ile sayım işlemine
geçilir.
Sayım İşlemi
Eritrosit sayım alanının 4 köşesindeki 4 büyük kare ve içteki büyük karelerden
herhangi birinde (toplam 5 büyük, dolayısıyla 80 küçük karede) eritrositler sayılır. Bir
büyük karedeki 16 küçük kare içinde bulunan eritrositler böyle sayıldıktan sonra; işlem
diğer 4 büyük karede yinelenir ve 5 büyük kare (80 küçük kare) içindeki eritrosit sayısı
bulunur.
Hesaplama
Sayma kamarasında 1 mm2'lik (0.1 mm'lük) alanda 400 küçük kare vardır. 80
küçük karenin hacmi ise 1/50 mm'tür (80x1/20x1/20x1/10). 80 küçük karede yani 1/50
mm'lük hacimde bulunan eritrosit sayısından 1 mm'teki eritrosit sayısını bulmak için
50 ile çarpılır. Ayrıca başlangıçta kullandığımız sulandırma oranı ile de sonucu
çarpmamız gerekir, çünkü yaptığımız dilüsyonu (sulandırma işlemini) gidermek
gerekmektedir. Böylece; 80 küçük karedeki eritrosit sayısının hacim faktörü (50) ve
sulandırma faktörü (100 ya da 200) ile çarpımı sonucu 1 mm kandaki eritrosit sayısı
belirlenmiş olur.
Başka bir yol da; bir küçük kare başına düşen ortalama eritrosit sayısını bularak

1 mm tam kandaki eritrosit sayısının belirlenmesidir. Bu yolda 1 küçük karedeki
(1/4000 mm'teki) ortalama hücre sayısı hacim faktörü (4000) ve sulandırma faktörü ile
çarpılır.
14
Örnek: 80 küçük karede 400 eritrosit saymış kan örneğini eritrosit pipetinde 0.5'e
kadar almış olalım. Buna göre kişinin 1mm3 kanında; 400 x 50 x 200 = 4.000.000
eritrosit var demektir.
Not: Sulandırma pipetine 0.5 çizgisine kadar kan alınıp seyreltilirse sulandırma
faktörü 200, 1 çizgisine kadar kan alınıp seyreltilirse faktör 100 olarak alınır.
Elde ettiğiniz eritrosit sayısının normal sınırlarda olup olmadığını
değerlendiriniz. Eritrosit sayısının normalin üzerinde ya da altında olması ne gibi
durumları düşündürür?
II-
LÖKOSİT SAYIMI
Lökosit sulandırma pipetlerinde içinde beyaz bir boncuk olan bir balon kısmı;
ayrıca 0.5, 1 ve 11 çizgileri bulunur (Şekil 2.7). Böylece 0.5 çizgisine kadar kan, 11
çizgisine kadar sulandırma solüsyonu çekerseniz örneğinizi 20 kat sulandırılmış
olursunuz.
Lökosit sayımında sulandırma amacıyla % 2'lik asetik asit, % 2'lik hidroklorik
asit veya Türck solüsyonu kullanılabilir. Türck solüsyonu 100 ml damıtık suya 3 ml
glasiyel asetik asit ve 1 ml % 1'lik gentian moru (gentian violet ) ilave edilerek
oluşturulur.
Kullanılacak araç-gereçler
1- Sayma kamarası
2- Lamel
3- Lökosit sulandırma pipeti
4- Lökosit sulandırma solüsyonu
5- Lanset, alkol ve pamuk
Şekil 2.7. Lökosit sulandırma pipeti
Deneyin Yapılışı
1. Sayma kamarasına lamel yerleştirildikten (eritrosit sayım deneyinde olduğu
gibi) sonra lökosit sulandırma pipetine önce kan sonra sulandırma solüsyonu çekilir.
15
2. Pipet iki parmak (baş ve işaret) arasında uçlarından tutularak hafifçe kendi
ekseninde sallanır ve sulandırma solüsyonu ile kanın karışması sağlanır.
3. Pipet içeriğinden ilk birkaç damla atıldıktan sonra bir damla karışım 1 mm2'lik
alanın bulunduğu dikdörtgen bölgeye lamel kenarından damlatılır. Kapillerite nedeniyle
karışım kamara ile lamel arasına yayılır. Tam yayılım için 1 dk kadar beklemek gerekir.
4. Küçük büyütme ile incelenen sahalarda hava kabarcığı ya da dengesiz dağılım
yoksa sayma işlemine başlanır. Sayım işleminde kural eritrosit sayımındaki gibidir.
Ancak sayım 1mm2 'lik alanın tamamında yapılır.
5. Sayım işlemi Thoma kamarasında 1mm2'lik alanın tamamında yapılır. Sonuçta
0.1 mm3 sulandırılmış kandaki lökosit sayısı bulunur. Neubauer tipi kamaralarda ise
eritrosit sayımı yapılan 1 mm2'lik alana ek olarak, 4 köşede 4 adet 1mm2'lik alan
bulunur. Bu nedenle ortadaki 1mm2'lik alan yerine bu 4 alanda sayım yapılırsa 0.4 mm3
sulandırılmış kan örneğindeki lökosit sayısı bulunmuş olur. Eğer eritrosit sayımında
kullanılan 1mm2'lik alandaki lökositler de sayılırsa toplam 0.5 mm3 sulandırılmış
kandaki lökosit sayısı bulunur.
Örnek: Lökosit sulandırma pipetine 0.5 çizgisine kadar kan alarak sulandırma
yapılmış örnekte çalışılmış olsun. Thoma kamarasında 1 mm2'lik alanda (0.1mm3'te) 50
lökosit saymış olalım. 50 değerini 10 ve 20 (toplam 200) ile çarparsak tam kandaki
lökosit sayısını buluruz (50 x 200 = 10000/mm3 lökosit).
Bu durumda 10 ile çarpma nedeni; 0.1 mm3 değil 1 mm3 kan örneğindeki lökosit
sayısını bulmak içindir. 20 ise sulandırma katsayısıdır.
Deney sonrasında bulduğunuz lökosit sayısının normal sınırlarda olup
olmadığını değerlendiriniz. Lökosit sayısının normalin üzerinde ya da altında olması ne
gibi durumları düşündürür?
16
UYGULAMA-3
PERİFERİK YAYMA VE LÖKOSİT FORMÜLÜ
Periferik yayma preparatı hazırlanmasında temel prensip, kan hücrelerinin
içerdikleri pH değerlerine göre farklı boyalarla boyanarak ayırt edilmesidir. Periferik
yayma preparatı, hem eritrositler hem de lökositler için önemli bilgiler edinmemizi
sağlar. Trombosit sayısı hakkında da bir fikir verir.
Hedefler
Bilgi
 Periferik kan hücrelerinin tiplerini sayabilmelimelisiniz.
 Lökosit tiplerinin normal değerlerini, sayılarının yüksek ve düşük olduğu başlıca
hastalıkları söyleyebilmelisiniz.
 Eritrositler için normosit, makrosit, mikrosit, anizositoz tanımlarını
yapabilmelisiniz.
Beceri
 Bu uygulama sırasında periferik yayma preparatı hazırlayabilmelisiniz.
Hazırladığınız preparatı boyayabilmelisiniz. İmmersiyon objektifi
kullanabilmelisiniz.
 Periferik yaymada gördüğünüz normal periferik kan hücrelerini ayırt
edebilmelisiniz.
 Lökosit formülünü oluşturacak farklı lökosit hücre tiplerinin morfolojik
tanımlarını yapabilmelisiniz. Farklı lökosit tiplerinin çekirdek ve sitoplazma
özelliklerini ayırt edebilmelisiniz. Ayrıca normal eritrosit morfolojisini
inceleyebilmelisiniz.
 Elde ettiğiniz lökosit formülünün normal sınırlarda olup olmadığını
değerlendirebilmelisiniz. Girişimler sırasında sakin ve işlem basamaklarını
bilerek çalışma becerisi gösterebilmelisiniz.
Davranış
 Kapiller kan alımı sırasında etrafını ve kendini risk altına almadan
çalışabilmelisiniz.
 Laboratuvar ortamında kan artıklarının uzaklaştırılmasında özenli
davranabilmelisiniz. Laboratuvarda çevresini rahatsız etmeden çalışma becerisi
gösterebilmelisiniz. Elde ettiği verileri düzgün tanımlayabilmeli ve çevresine
aktarabilmelisiniz.
 Laboratuvar çalışması sırasında kan alma gibi invazif girişimlerde karşınızdaki
kişiye yapacağınız işlemleri anlatabilmelisiniz.
17
Eritrositler bikonkav disk şeklinde hücrelerdir. Yaymalarda renkleri pembe olup orta
kısımları daha soluk boyanmış olarak görülür. Periferik yayma bize eritrositlerin
büyüklüğü (normositer, mikrositer, makrositer) ve içerdikleri hemoglobin miktarı
konusunda (normokromi, hipokromi) fikir verir. Eritrositlerin aynı büyüklükte
olmamaları anizositoz, aynı şekilde olmamaları poikilositoz olarak adlandırılır.
Periferik yaymanın incelenmesi anemik hastaların değerlendirilmesi ve ayırıcı tanının
konmasında önemli rol oynar.
Lökositler sayılırken kan yayma örneği lamın üzerinde şekilde gösterildiği gibi iyice
taranmalıdır (Şekil 3.1). Lökosit formülü için toplam 100 adet lökosit görüp çeşidini
saptayarak, farklı çeşitlerin yüzde oranlarını belirleyeceğiz. Nötrofil, eozinofil, bazofil,
lenfosit ve monosit yüzdelerini ayrı ayrı kaydedeceğiz.
Şekil 3.1. Lam Üzerindeki Yaymanın İncelenmesi
Lökositler nükleuslarına göre polimorfonükleer ve mononükleer diye iki gruba
ayrılır. Nükleusu çok parçalı olan polimorfonükleer lökositler nötrofil, eozinofil ve
bazofillerdir. Nukleusu tek parçalı olan mononükleer lökositler monosit ve
lenfositlerdir. Monositin nükleusu çentikli (böbrek ya da fasulye şeklinde), lenfositin
nükleusu düzgün kenarlı olup oval ya da yuvarlaktır. Ayrıca lökositler,
sitoplazmalarındaki granüllere göre granülositler ve agranülositler diye ikiye ayrılır.
Granüller nötrofillerde ince kum tanesi gibi, eozinofil ve bazofillerde ise daha iridir.
(Şekil 3.2) Agranülositlerde yani monosit ve lenfositlerde sitoplazmada granül görülmez
(Şekil 3.3).
Yetişkin insanda 1mm3 kanda 4.000-10.000 (ort. 7.000) lökosit bulunur.
Lökositlerin çeşitlerinin normal yüzdeleri şöyledir:
Nötrofil % 62 (50-70)
Eozinofil % 2 ( 1- 4 )
Bazofil
% 0.4 ( 0- 1)
Lenfosit
% 30 (20-40)
Monosit % 5 ( 2- 8)
18
Nötrofil parçalı
Nötrofil Çomak
Şekil 3.2. Granülositler
Lenfosit
Şekil 3.3. Agüronülositler
Eozinofil
Bazofil
Monosit
Kullanılacak araç - gereçler
1- Lam, lamel, petri kabı, şale ve cam baget
2- Sedir yağı
3- İmmersiyon objektifli mikroskop
4- Lanset, pamuk, alkol ve distile su
5- May-Grünwald ve Giemsa boyası
Deneyin Yapılışı
1. Parmak ucu alkolle temizlenip kurutulduktan sonra ve lansetle delinir.
2. Temiz bir lamın dar kenarına yakın yüzeyi kan damlasına hafifçe değdirilir veya bir
damla kan lam üzerine damlatılır.
3. İkinci bir lamın dar kenarı bu damlaya yayma yapılacak tarafta önden değdirilip 45
derece açıda tutularak kan damlası bulunduğu lamın üzerinde belli bir basınç ve hızla
kaydırılarak yayılır. Böylece lam üzerinde ince bir kan tabakası yayılmış olur (Şekil 3.4).
4. Preparat oda ısısında kurumaya bırakılır. Bu sırada üzerine yabancı cisim konması
önlenir.
5. Kurumuş preparat petri kabının içine cam çubuklar üzerine yerleştirilir. Üzerine
birkaç damla May -Grünwald dökülür, 3 dakika bekletilir. Sonrasında boya dökülür.
19
a
b
c
Şekil 3.4. Periferik yayma preparatının hazırlanma evreleri: a) Lamın dar kenarının damla
önüne konması ve değmesi, b) Damlaya değen lamın hafif geriye doğru çekilmesi, c) Lamın
damlayı yaymak için hareketi
6. Preparat distile su içinde 1 dakika tutulur. Bol distile su ile yıkanır.
7. Daha sonra preparat şalede Giemsa içinde 25 dk bekletilir.
8. Distile su ile yıkanıp oda sıcaklığında kurutulur. Preparatın gül kurusu renginde
olması iyi boyandığını gösterir. Kanın yayıldığı yüzey üzerine bir damla sedir yağı
damlatılıp immersiyon objektifi ile incelenir. Lökositlerin ve trombositlerin boyanmış
olduğu görülür. Trombositler periferik yayma preparatında mavi mor renkli gruplar
halinde görülür.
9. Lökositler mikroskop altında taranır ve sayılır.
HEMOGRAM (CBC “Complete Blood Count; Tam Kan Sayımı”)
WBC ( 1 mm3 kandaki White Blood Cell “Lökosit” sayısı ): 4 000-10 000
NE % (Lökosit formülündeki nötrofil yüzdesi): % 47.6-76.8
LY % (Lökosit formülündeki lenfosit yüzdesi): % 16.2 –43.0
MO % (Lökosit formülündeki monosit yüzdesi): % 0.6-9.6
EO % (Lökosit formülündeki eozinofil yüzdesi): % 0.3 - 7
BA % (Lökosit formülündeki bazofil yüzdesi): % 0.3 - 2
NE# 1 mm3 kandaki nötrofil sayısı. 1950-8400
LY# 1 mm3 kandaki lenfosit sayısı. 660-4600
MO# 1 mm3 kandaki monosit sayısı. 24-960
EO# 1 mm3 kandaki eozinofil sayısı. 12-760
BA# 1 mm3 kandaki bazofil sayısı. 12-200
RBC: (1 mm3 kandaki eritrosit “Red Blood Cell” sayısı): 3 600 000-5 400 000
HGB: (1 Desilitre kandaki hemoglobin miktarı): 11.5-17.9 g
HCT: (Hematokrit ): %35-54
MCV: ( Mean Corpusculer Volum “Ortalama eritrosit hacmi”):84-99 fl
MCH: (Mean Corpusculer Hemoglobin “Ortalama hemoglobin”). 26-32 pg
MCHC: (Mean Corpusculer Hemoglobin Consantration “Ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu”):
%30-36
NRBC %: ( Nucleated Red Blood Cell ) – Çekirdekli kırmızı kan hücrelerinin yüzdesidir. Normal
koşullarda periferik kanda çekirdekli eritrosit nadiren görülür. Bazı hastalıklarda ve eritropoietin
düzeyinin yüksek olduğu durumlarda periferik kanda çekirdekli eritrositler görülür.
RDW (Red Blood Cell Volume Distribution Width “Eritrosit volüm dağılım genişliği”): <14 Bu değerin
büyüklüğü anizositoz yani değişik büyüklüklerde eritrositlerin sayısının normalden fazla olması anlamına
gelir.
PLT (1 mm3 kandaki trombosit “Platelet” sayısı): 150 000-450 000
PCT (Platelet Hematocrit):
MPV (Mean Platelet Volume “Ortlama trombosit volümü”) 9.1÷12.3 fL
PDW (Platelet volume distribution width “Trombosit volüm dağılım genişliği ) 10÷16 fL
H: Yüksek
L: Düşük
20
UYGULAMA- 4
KAN GRUPLARININ, KANAMA VE PIHTILAŞMA ZAMANININ
SAPTANMASI
Hedefler
Bilgi
 Bu uygulama sırasında aglütinin (antikor) ve aglütinojen (antijen) kavramlarını
tanımlayabilmeli, A, B, AB ve O grubu kanda bulunan aglütinojen ve
aglütininleri sayabilmelisiniz.
 ABO kan uyuşmazlığını tanımlayabilmelisiniz. Kan uyuşmazlığına bağlı
tranfüzyon reaksiyonlarının oluşumunu (kan grupları açısından)
tanımlayabilmelisiniz.
 Rh uyuşmazlığını tanımlayabilmelisiniz. Eritrobilastosis fetalis olayını
tanımlayabilmeli ve bu olaya bağlı gelişebilecek klinik tabloyu
anlatabilmelisiniz.
 Hemostaz olayını tanımlayabilmelisiniz. Hemostazın incelenmesinde kanama
zamanı ve pıhtılaşma zamanı testlerinin rolünü açıklayabilmelisiniz. Kanama
zamanının normal süresini, bu süreyi azaltan ya da artıran faktörleri
sayabilmelisiniz.
 Bu uygulama farklı yöntemlere göre belirlenen pıhtılaşma zamanı değerlerinin
normal sürelerini tanımlayabilmelisiniz. Pıhtılaşma zamanının normal süresini,
bu süreyi azaltan ya da artıran faktörleri sayabilmelisiniz.
 Koagülasyon mekanizmasında fibrin oluşum sürecini, intrensek ve ekstrensek
yolu ve ortak yolu tanımlayabilmelisiniz.
 Kapiller direncin hemostazdaki yeri ve önemini anlatabilmeli, peteşi ve pıhtı
retraksiyonunu tanımlayabilmelisiniz.
Beceri
 Anti-A, Anti-B ve Anti-D test serumu kullanarak farklı kan gruplarındaki
aglütinasyon reaksiyonlarını incelemelisiniz. Bu aglütinasyon sırasında
olabilecek deneysel hataları sayabilmelisiniz. Aglütinasyonu mikroskop
kullanarak da görmelisiniz.
 Kanama zamanının belirlenmesinde kullanılan Duck ve Ivy yöntemleri
arasındaki farkları anlatabilmeli, farklılıklara bağlı olarak deneysel yöntem
seçimi yapabilmelisiniz.
 Pıhtılaşma zamanının belirlenmesinde deneysel yöntem kullanarak fibrin
oluşumunu görmeli, defibrine kan elde edebilmelisiniz.
Davranış
 Kapiller kan alımı sırasında etrafını ve kendini risk altına almadan çalışabilmeli
ve laboratuvarda, kan artıklarının uzaklaştırılmasında özenli davranabilmelisiniz.
 Laboratuvarda ortak çalışma becerisi gösterebilmelisiniz.
 Laboratuvarda incelediğiniz verileri kullanarak, klinik bakış açısı
geliştirebilmelisiniz.
 Laboratuvar çalışmalarındaki deneysel hataları görebilmeli ve en aza indirmeye
çalışabilmelisiniz.
21
I-
KAN GRUPLARININ SAPTANMASI
a) ABO Sistemine Göre Kan Grubu Tayini
Kan grubunu saptamak için aşağıdaki husular önem taşır.
Aglutinasyon olabilmesi için eritrosit zarında aglutinojen (A ya da B) ile test
serumundauygun antikor ( anti-A ya da anti-B) olmalıdır. Eritrosit zarında A
aglutinojeni varsa ve test serumu anti-A ise aglutinasyon olur. Buna göre;
A kan grubu: Eritrositlerde A aglutinojeni bulunduğu için anti-A ile aglutine
olur.
B kan grubu: Eritrositlerde B aglutinojeni bulunduğu için anti-B ile aglutine
olur.
AB kan grubu: Eritrositlerde her iki aglutinojen bulunduğu için anti-A ve antiB serumla aglutine olur.
O kan grubu: Eritrositlerde aglutinojen (A ve B olarak) olmadığı için anti-A ve
B serumla aglutine olmaz.
Bir kişinin plazmasındaki aglutinin ile eritrosit zarındaki aglutinojen,
agutinasyona neden olmayacak şekilde bulunmaktadır. Örneğin, B kan grubu bir kişinin
eritrosit zarında B aglutinojeni vardır; A aglutinojeni yoktur. Ancak bu kişinin
plazmasında anti-A aglutinin vardır ve bu nedenle eritrositlerdeki B aglutinojeni ile
plazmadaki anti-A aglutinini aglütinasyona neden olmamaktadır (Tablo 4.1).
Tablo 5.1. A, B, AB ve O Grubu kanda bulunan aglütünojen ve aglütininler ve anti
serumlarla reaksiyon
Kan grubu
Eritrosit
Plazma Aglütinini
Anti Serumla Reaksiyon
Aglütinojeni
A
B
AB
O
A
B
A ve B
-
Anti-B
Anti-A
Anti-A ve Anti-B
Anti-A
+
+
-
Anti-B
+
+
-
22
Kullanılacak araç - gereçler
1- Lanset, lam, pamuk ve alkol
2- Cam kalemi
3- Anti-A ve anti -B test serumu
Anti-A test
serumu
Anti-B test
serumu
Şekil 4.1. Test serumları ve kanın lam
üzerine damlatılması
Deneyin Yapılışı
1. Test serumlarından birer damla lam üzerine damlatılır (Şekil 4.1).
2. Parmak ucu alkolle temizlenip kurulandıktan sonra delinir. Parmak ucunda oluşan
kan damlası, serumların yakınına gelecek şekilde ancak serumlara değdirilmeden lamla
temas ettirilir. İkinci bir lamın farklı köşeleriyle kan damlaları ile Anti-A ve anti-B test
serumlarının karışması sağlanır.
3. Lamın iki ucu baş ve işaret parmakları ile tutulur ve hafifçe bir taraftan diğer tarafa
doğru, damlalar birbirine karışmayacak şekilde, sallanır. Lam beyaz bir yüzey üzerine
bırakılıp, eritrositlerin aglütine (kümeleşme) olup olmadığına bakılır.
b) Rh Faktörünün Saptanması
Kullanılacak araç - gereçler
Anti-Rh test serumu
1- Lam, lanset, alkol ve pamuk
2- Anti-Rh antikoru (anti-D) içeren test
serumu
3- Alkol lambası ve mikroskop
Şekil 4.2. Anti Rh Antikoru içeren test
serumu ve kanın lam üzerine damlatılması.
23
Deneyin Yapılışı
1. Hafifçe ısıtılmış bir lamın üzerine test serumundan bir damla konur (Şekil 4.2).
2. Parmak ucu alkolle temizlenip delindikten sonra başka bir lamın köşesi ile çıkan
kandan bir damla alınarak test serumuna konur. Test serumu aglutinini ile eritrosit
zarındaki aglutinojen aglutinasyon için uygun ise lamın hafifçe sallanması ya da 37 C
olacak şekilde lamın ısıtılması aglutinasyon olayını hızlandırır. Beyaz bir yüzeyin
üzerine konarak aglutinasyon olup olmadığına bakılır. Eğer aglutinasyon olmuşsa kan
Rh (+), olmamışsa Rh (-) dir (Tablo 4.2).
DİKKAT! Eritrositlerin kümeleşmesi bazı kişilerde zayıf olabilir ve daha yavaş
gerçekleşebilir. Bu nedenle doğru karar için dikkatli olmak ve 5-8 dakika kadar
beklemek gerekir. Kümeleşme makroskobik olarak ayırt edilemiyorsa mikroskop altında
incelenir.
Tablo 4.2. Rh (+) ve Rh (–) kan grubunda D aglütünojeni ve aglütini ve anti serumlarla
reaksiyon
Kan grubu
Eritrosit Aglütinojeni
Plazma Aglütinini
Anti D Serumla
Reaksiyon
Rh (+)
D (Rh)
+
Rh (-)
-
II- KANAMA ZAMANININ SAPTANMASI
Kan kaybının önlenmesi, kanamanın durdurulması sürecine hemostaz denir.
Hemostaz sürecinde damar düz kaslarında kasılma, trombosit adezyon ve agregasyonu
sonucu trombosit tıkacı oluşumu ve pıhtılaşma olayları gerçekleşir. Pıhtılaşma
(koagülasyon); sonucunda fibrinojen fibrine dönüşür. Hemostazla ilgili testlerden biri
de kanama zamanı ölçümüdür. Kanama zamanı trombosit sayısının azlığı, trombosit
fonksiyon bozukluğu, damar fonksiyon bozuklukları ya da çeşitli pıhtılaşma
faktörlerinin eksikliğine bağlı olarak uzayabilir.
Kanama zamanı ölçümü ile sağlıklı bir sonuç alabilmek için iğne büyüklüğü, yapılan
kesinin büyüklüğü, ölçüm için kesi yapılacak vücut bölgesi gibi bazı ayrıntılara dikkat
etmek gerekir. Kanama zamanı genellikle Duke veya Ivy yöntemlerinden biri ile ölçülür.
Kullanılacak araç - gereçler
1- Lanset, pamuk ve alkol
2- Fitre kağıdı, tansiyon aleti
3-Kronometre ya da saat
Deneyin Yapılışı
a) Duck Yöntemi
1. Parmak ucu alkolle temizlenir ve kurutulur.
2. Lansetle delindikten sonra kronometre çalıştırılır. Hiç basınç yapılmadan her 15
saniyede bir filtre kağıdı kana dokundurulur.
24
3. Kanamanın durduğu, yani filtre kağıdında kan lekesinin bulunmadığı an, kanama
zamanının sonu olarak kabul edilir.
Bu yöntemle insanda normal kanama zamanı 1-3 dakikadır.
b) Ivy Yöntemi
1. Kişinin koluna tansiyon aletinin (sfigmomanometre) manşeti sarılır.
2. Manşete 40 mmHg basınç uygulanır.
3. Lanset ile ön kol herhangi bir yerden delinir.
4. Çıkan kan filtre kağıdı ile 15 saniyede bir alınır.
5. Kanamanın durduğu an (filtre kağıdında kan lekesinin olmadığı an) ile koldaki
yüzeyin delindiği an arasındaki süre kanama zamanını verir.
Bu yöntemle insanda normal kanama zamanı 3-6 dakikadır.
III- PIHTILAŞMA ZAMANININ SAPTANMASI
Kanda intrensek ve ekstrensek yolu oluşturan pıhtılaşma faktörlerinin rol oynadığı
bir dizi reaksiyon sonucunda protrombin trombine dönüşür. Oluşan trombin ise
fibrinojenin fibrine dönüştürür. Böylece pıhtı oluşur. Pıhtılaşma zamanı bize intrensek
yol hakkında bilgi verir. Pıhtılaşma zamanının incelenmesi amacıyla aşağıda iki farklı
yöntem göreceksiniz.
Kapiller Tüp Yöntemi
Kullanılacak araç - gereçler
1- Lanset, alkol ve pamuk
2- İnce kapiller pipet (heparinsiz)
3- Kronometre ya da saat
Deneyin Yapılışı
1. Alkol ile temizlenmiş parmak ucu steril lanset ile delinir. İlk çıkan kan damlası kuru
pamuk ile silinir.
2. Daha sonra hiç bir basınç uygulanmadan yaradan sızan kan kapiller pipete çekilir.
Pipette kan yükselmesi durunca saate bakılır.
3. Bundan sonra her 1/2 dakikada (veya 1 dk'da) kapiller tüpün ucu darbesiz kırılır ve
pıhtılaşma olup olmadığına bakılır.
4. Kırılan uçta fibrin iplikçiklerinin belirlenmesi pıhtılaşmanın başlangıcı olarak alınır.
Kanın pipete alınması ile fibrin iplikçiklerinin belirmesi arasında geçen zaman
pıhtılaşma süresi olarak kabul edilir.
İnsanda normal süresi 3-7 dakikadır.
25
b) Lee-White Yöntemi
Bu yöntemde venadan alınan 2 ml kanı, 8 mm çapındaki 2 ayrı tüpe (Wasserman
tüpleri) koyacağız ve pıhtılaşma süresini belirleyeceğiz.
Kullanılacak araç - gereçler
1- Enjektör, alkol ve pamuk
2- Wasserman tüpleri (8 mm çapında)
3- Su banyosu ve stativ (tüp taşıyıcısı)
4- Kronometre ya da saat
Deneyin Yapılışı
1. Enjektöre venöz kanın çekildiği anda kronometreye basılır ve zaman takibine
başlanmış olur.
2. Deney için alınan 2 ml kan enjektörün ucundaki iğne kısmı çıkarılıp her bir tüpte 1 ml
olacak şekilde Wasserman tüplerine konur.
3. Tüpler 37 C'lik su banyosunda stative yerleştirilir.
4. Tüplerden biri kontrol tüpü olarak kullanılır ve test tüpünde pıhtılaşma oluşana kadar
eğdirilmez. Test tüpü 30 saniyelik zaman aralıklarında eğdirilerek kanın pıhtılaşıp
pıhtılaşmadığı kontrol edilir.
5. Tüp eğdirildiğinde kanın eğim yönüne akmaması pıhtılaştığını gösterir ve bu andaki
zaman ile başlangıçtaki zaman arasındaki fark bu tüp için pıhtılaşma süresidir.
6. Test tüpünde pıhtılaşma başladıktan sonra, 2.tüp aynı işlemle kontrol edilir. Bu tüpte
saptanan pıhtılaşma süresi geçerlidir.
Bu yöntemle kanın pıhtılaşma süresi 6-10 dakikadır.
IV- PIHTI BÜZÜŞMESİ (RETRAKSİYONU)
Lee-White yöntemi ile pıhtılaşma zamanı bitiminde tüplerde pıhtılaşmış kan
kitlesi bulunmaktadır. Lee-White yönteminde pıhtılaşma zamanı bitiminde tüpler 37
C'deki suda bırakılır ve pıhtı büzüşmesi (retraksiyonu) 1, 2, 4 ve 24. saatlerde incelenir.
Pıhtı 2-4 saatte büzüşmüşse pıhtı retraksiyonu normal, 4-24 saatte büzüşmüşse pıhtı
retraksiyonu yetersiz, 24 saat sonunda halen büzüşme yoksa pıhtı retraksiyonu yok diye
değerlendirilir.
Pıhtı retraksiyonu sırasında pıhtı arasındaki serum ayrılır. Pıhtı retraksiyonu
esasen trombosit sayısına bağlıdır. Trombosit sayısı 100.000/mm3'ten az ise büzüşme
yetersiz olur. Ayrıca trombosit fonksiyon bozukluğunda, plazma fibrinojen
konsantrasyonu çok yüksek olduğunda, eritrosit sayısı çok fazla olduğunda (polisitemi)
pıhtı retraksiyonu azalır. Polisitemide ve fibrinoliz artması durumunda tüpün dibinde
eritrositler toplanır, bu olaya fall-out (dibe düşme) denir. Anemide ise pıhtı retraksiyonu
kuvvetli olur.
26
V. KANDAN FİBRİN VE DEFİBRİNE KAN ELDE EDİLMESİ
Kullanılacak araç-gereçler
1. Alkol, pamuk, enjektör
2. Porselen kap ve süpürge telleri
3. Beher ve cam boncuklar
Deneyin Yapılışı
1. Venadan alınan kan porselen kaba ve içinde cam boncuklar bulunan behere konur.
2. Porselen kaptaki kan devamlı süpürge telleriyle karıştırılır, beherdeki kan cam
boncuklar hareket edecek şekilde çalkalanır. Oluşan fibrin lifcikleri tellerin veya
boncukların üzerinde toplanır.
3. Karıştırma veya çalkalama esnasında hemolize olan eritrositlerden açığa çıkan
hemoglobin fibrin lifciklerinin yüzeyine tutunduğu için lifcikler kırmızı görünür.
4. Fibrin lifcikleri akar su altında yıkanınca hemoglobin lifciklerin yüzeyinden
temizlendiği için fibrin lifcikleri önce sarımtrak, sonra da beyazımsı bir renge dönüşür.
Kandan fibrin ayrıldıktan sonra geride kalan kana defibrine kan denir. Defibrine kan
hiçbir zaman pıhtılaşmaz. Defibrine kan santrifüje edilirse yuvarlar dibe çöker ve üstte
serum toplanır.
.
27
UYGULAMA-5
SOLUNUM FONKSİYON TESTLERİ
Solunum fonksiyon testleri solunum sistemi hastalıklarının saptanabilmesi ve
sınıflandırılabilmesi için statik ve dinamik akciğer volümlerinin ölçülmesinde kullanılan
testlerdir. Gerek statik akciğer hacimleri ölçümü gerekse dinamik fonksiyon testlerinde
kullanılan cihaza spirometre, tekniğe spirometri, elde edilen eğriye de spirogram adı
verilmektedir.
Hedefler
Bilgi
 Bu uygulama sırasında spirometreyi tanımlayabilmeli ve çeşitlerini
söyleyebilmelisiniz.
 Spirometri endikasyonlarını sayabilmelisiniz.
 Statik akciğer hacim ve kapasitelerinin tanımını yapabilmelisiniz.
 Zorlu vital kapasite manevrasını tanımlayabilmelisiniz.
 ZEV1 (FEV1), FEV1 /FVC oranı, ortalama zorlu ekspiratuvar akım ve PEF (zirve
akım hızı) tanımlarını yapabilmelisiniz.
 Maksimal istekli solunum manevrasını tanımlayabilmelisiniz.
 Akım-volüm ilişkisini söyleyebilmelisiniz.
 Gaz Dilüsyon, Vücut Pletismografisi ve CO Diffüzyon kapasitesi yöntemleri
hakkında bilgi sahibi olmalısınız.
Beceri
 Test öncesi deneği dinlendirmeli, test sırasında oturur ve dik durumda olmasını
sağlamalısınız.
 Yapılan manevranın kabul edilebilir olabilmesi için inspiratuvar efor sonunda total
akciğer kapasitesine, ekspirasyon sonunda ise rezidüel volüme kadar ulaşılmasını
sağlayabilmelisiniz.
 Girişimler sırasında sakin ve işlem basamaklarını bilerek çalışma becerisi
gösterebilmelisiniz.
Davranış
 Test yapılacak kişiye işlem hakkında bilgi verme alışkanlığı geliştirmelisiniz.
 Bir hastada kullandığı ağızlığı başka bir hastada kullanmamalısınız.
 Ölçüm sırasında burun kıskacı kullanmalısınız.
28
SPİROMETRELER
I- Volume duyarlı spirometreler
Çıkarılan volümü toplayan silindir sistemlerinden oluşur ve ilk olarak 1850
yılında Hutchinson tarafından kullanılmıştır. Sulu veya kuru sistem ile çalışan tipleri
vardır. Sulu spirometreler en yaygın kullanılanlar olup, iç içe geçmiş üç silindirden
oluşur. İki silindir arasında yastıkçık görevi yapan ve havanın dışarı çıkmasını-içeri
girmesini engelleyen su vardır. Üçüncü silindir ise "çan" adını alır, denek cihaza
bağlandıktan sonra aşağı-yukarı hareket ederek volümü kendine bağlı bir kalem aracılığı
ile zaman işaretli kağıt üzerine yazdırır. Sistem bir bilgisayara bağlanarak da
kullanılabilir.
Kuru sistem ile çalışan spirometrelere örnek olarak körük hareketlerini mekanik
veya kronik olarak kimografa kaydeden körüklü spirometreler ve silindir içinde plastik
piston sistemi ile çalışan spirometreler verilebilir.
En yaygın olarak sulu spirometreler kullanılmaktadır. (Şekil 5.1).
Şekil 5.1. Volüme duyarlı spirometre (Sulu spirometre)
II- Akıma duyarlı spirometreler (pnomotakograf)
Direkt olarak akımı ölçerler. Volüm ise zaman ile akımın çarpılması sonucu elde
edilir. Akıma parelel yerleştirilmiş olan sabit dirence sahip kapiller tüpler ve tüplerin iki
ucundaki basınç farkını ölçebilen basınç transdüserlerinden oluşur (Şekil 5.2).
29
Şekil 5.2. Akıma duyarlı spirometre ve Akıma duyarlı transdüser
AKIM = BASIÇ / DİRENÇ formülü ile hesaplanır.
Spirometri Endikasyonları
1- Kronik obstrüktif akciğer hastalıkları (KOAH) yönünden yüksek risk altındaki sigara
içicileri klinik belirtiler ortaya çıkmadan önce saptamak
2- Obstrüktif ve restriktif akciğer hastalıklarının erken tanısında
3- Birçok akciğer hastalığında özellikle astmatik olgularda tedavinin takip ve
değerlendirilmesinde kullanılır
4- Cerrahi girişim öncesi değerlendirme
5- Solunum sistemi için tehlikeli olduğu bilinen iş kollarında çalışan işçilerin periyodik
izlenmesi ve maluliyet değerlendirmesi
1. Statik Akciğer Hacim ve Kapasiteleri
Statik akciğer hacimleri; akciğerlere giren ve akciğerlerden çıkan hava
hacimlerini göstermektedir (Şekil 5.3). Akciğer kapasiteleri akciğer hacimlerinden
hesaplanır. Bu hacimleri ölçerken zaman kavramı hesaba katılmaz. Statik akciğer
hacimleri kişinin yaşından, cinsiyetinden, vücut boyutundan, ırksal faktörlerden, vs
etkilenir.
Vital kapasite ve bileşenlerini ölçmek için kişi test öncesi 15 dakika
dinlendirilmeli, yapılacak manevralar anlatılmalı, test sırasında oturur ve dik durumda
olmalıdır. Sonra burun kıskacı uygulanır. Spirometre borusunun ağız parçası ağza iyice
uyacak biçimde uygulanır. Normal bir biçimde (kendisini zorlamadan, doğal solumayı
andırır tarzda) soluk alıp vermesi söylenir. Birkaç normal solumadan sonra deneğe
bütün gücüyle derin bir soluk alması, bunu yaptıktan sonra da gene bütün gücüyle derin
bir soluk vermesi söylenir (dikkat: bu manevralar sırasında, çabuk direktifi verilmemeli,
denek soluma hızını kendisi tayin etmelidir. Çünkü statik akciğer hacimlerinin
ölçülmesinde, zaman kavramı rol oynamaz).
30
Şekil 5.3. Akciğer hacim ve kapasiteleri
A. Akciğer Hacimleri
1. Soluk Hacmi (Tidal Volüm ‘VT’): İstirahat durumunda normal bir
inspirasyonla alınan veya normal ekspirasyonla çıkarılan hava hacmidir, değeri
500 ml’dir.
2. İnspirasyon Yedek Hacmi (İRV): Normal soluk hacmi ile yapılan
inspirasyondan sonra, maksimal bir inspirasyonla alınabilen hava hacmidir,
normal değeri 3000 ml’dir.
3. Ekspirasyon Yedek Hacmi (ERV): Normal soluk hacmi ile yapılan
ekspirasyondan sonra, maksimal bir ekspirasyon ile çıkarılabilen hava hacmidir,
normal değeri 1100 ml’dir.
4. Tortu Hacim (Rezidüel Volüm ‘RV’): Maksimal ekspirasyondan sonra bile
akciğerlerde kalan veya akciğerlerden çıkarılamayan hava hacmidir, değeri 1200
ml’dir. Bu hacim spirometre ile direkt ölçülemediği için, bu hacmi içinde
bulunduran Fonksiyonel Rezidüel Kapasite ve Total Akciğer Kapasitesi de
ölçülemez. Rezidüel volümü ölçmek için helyum dilüsyon metodu kullanılır.
B. Akciğer Kapasiteleri: İki veya daha fazla hacmin toplamıyla oluşurlar.
1. İnspirasyon Kapasitesi (İC): Normal bir ekspirasyondan sonra, maksimal bir
inspirasyon ile alınabilen hava hacmi olup, soluk hacmi ile inspirasyon yedek
hacminin toplamına eşittir. Değeri 3500 ml’dir.
2. Fonksiyonel Rezidüel Kapasite (FRC): Normal bir ekspirasyondan sonra
akciğerlerde kalan hava hacmi olup, ekspirasyon yedek hacmi ile tortu hacmin
toplamına eşittir. Değeri 2300 ml’dir. Bu kapasite spirometre ile direkt
ölçülemediği için, bu kapasiteyi ölçmek için helyum dilüsyon metodu kullanılır.
3. Vital Kapasite (VC): Maksimal bir inspirasyon sonunda, maksimal bir
ekspirasyonla akciğerlerden çıkarılan hava hcmi olup, inspirasyon yedek hacmi,
soluk hacmi ve ekspirasyon yedek hacminin toplamına eşittir. Değeri 4600
ml’dir.
31
4. Total Akciğer Kapasitesi (TLC): Maksimal bir inspirasyondan sonra
akciğerlerde bulunan hava hacmi olup; inspirasyon yedek hacmi, soluk hacmi,
ekspirasyon yedek hacmi ve tortu hacmin toplamına eşittir. Değeri 5800 ml’dir.
2. Dinamik Fonksiyon Testleri
Akciğer hacimlerinin akciğerlere hangi hızda girip çıktıklarını (akım hızını)
gösteriler. Bu testlerde zaman kavramını göz önünde bulundurmak gerekir.
Dinamik fonksiyon testlerini ölçerken, denek gene rahat bir biçimde oturur, burun
kıskacı, spirometrenin ağız parçası uygulanır ve rahatça soluması söylenir. Deneğe
bütün gücüyle derin bir inspirasyon yapması ve sonra zorlu (yani hem bütün gücüyle
hem de ne kadar çabuk yapma olasılığı varsa) bir ekspirasyon yapması söylenir. Y
eksenine volüm, X eksenine de zaman yazdırılarak elde edilen grafiğe zorlu vital
kapasite (FVC) eğrisi denir. Bu eğrinin incelenmesi ile manevranın başladığı andan
sonraki herhangi bir zaman birimine kadar çıkarılan volümler ve eğrinin her hangi bir
noktasındaki akım hızları hesaplanabilir. (Şekil 5.4).
Zorlu vital kapasite eğrisinden elde edilebilen ve en sık kullanılan parametreler
1) ZEV1 (FEV1): Zorlu ekspirasyonun 1. saniyesinde çıkarılan hava hacmidir. FEV,
2 veya 3 saniyede de ölçülebilir, fakat en fazla bilgiyi 1. saniyede ölçülen değer
sağlar.
2) FEV1 /FVC oranı: FEV1’in FVC’ye yüzde oranı normalde yaklaşık % 80’dir.
Oranın düşüklüğü hava yolu darlığını gösterir ve kişide obstrüktif akciğer hastalığı
düşünülür.
FEV1/FVC
oranı,
ekseriya
bronkodilatör
ilaç
etkisinin
değerlendirilmesinde de yararlı olur. Eğer reverzibl bir hava yolu obstrüksiyonundan
şüphe ediliyorsa, bronkodilatör bir ilacın verilmesinden önce ve sonra test uygulanır.
Bronkospazmı olan bir hastada inhalasyondan sonra genellikle FEV1 hem de FVC
yükselir.
3) Ortalama zorlu ekspiratuvar akım: Ekspiratuvar eğri üzerindeki farklı iki
nokta arasında kalan akımın ölçülmesi havayolu darlıklarının gösterilmesi için
kullanılır. Özellikle (zorlu ekspirasyon akımının) % 25-75 küçük havayollarının
durumunu göstermede ve bronkodilatatöre cevabın saptanmasında kullanılır.
Obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda genellikle FEF25-75 ile FEV1 arasında yakın bir
korelasyon vardır. Diğerleri ise FEF % 75-85 ve FEF % 50’dir.
4) PEF (zirve akım hızı): Zorlu ekspiryum manevrasının erken fazında ekspiratuvar
akım efora bağlı geçici bir zirve meydana getirir. Büyük havayolları hakkında bilgi
verir.
32
Şekil 5.4. Zorlu ekspiratuar vital kapasite eğrileri.
5. Maksimal istekli solunum (MVV): Bir dakika süresince olgunun istemli efor ile
çıkardığı maksimal volümü gösterir. Havayolu daralması olan olgularda azalır.
Subjektif dispne şikayetinin
irdelenmesi egzersiz toleransı ve preoperatif
değerlendirme için yapılır.
AKIM - VOLÜM İLİŞKİSİ
Maksimal efor ile yapılan bir inspirasyon ve ekspirasyon manevrası sırasında akım
hızının Y eksenine ve volümün X eksenine yazdırılmasıyla elde edilen akım-volüm
ilişkisi, akım-volüm eğrisiyle gösterilir (Şekil 5.5). Spirometrik değerler akım-volüm
eğrisinden bulunabilir. Elde edilen akım-volüm eğrisi inspiratuvar ve ekspiratuvar iki
halkadan oluşmakta ve her iki halkanın da karakteristik görünümü vardır. Ekspirasyon
ve inspirasyon halkaları birbirinin simetriği olup; ekspirasyon halkasında eğri dik
şekilde yükselir ve zirve akım hızı değerine ulaştıktan sonra volümle orantılı olarak
lineer iniş gösterir. Eğrinin zirve akım hızına ulaştıktan sonra rezidüel volüme ulaşana
kadar inen kolu efordan bağımsız ve akciğer mekanik kuvvetlerinden etkilenen
bölümdür.
Halkanın inspirasyon bölümü tamamen efora bağımlıdır. İnspirasyon total
akciğer kapasitesine ulaşıldığında sona erer. Büyük santral (üst ) havayolu darlıklarını
göstermede duyarlıdır.
33
Akım-Volüm Eğrisinde; maksimum
akım (Vmax), vital kapasitenin %50’si
(Vmax%50) veya %75’i (Vmax%75)’inde
ölçülür.
Akım ekspirasyonun ne kadar sonuna
doğru ölçülürse, ölçüm o nisbetle ufak
havayollarının direncini yansıtır. Bazı
araştırmalar, FEV1 veya FEF%25-75 gibi
diğer endeksleri normal olsa bile
Vmax%75’nin
anormal
olduğunu
göstermişlerdir.
Şekil 5.5. Akım-Volüm eğrisi
STATİK AKCİĞER VOLÜMLERİ
Rezidüel volüm (RV), basit spirometre ile ölçülemez. Fonksiyonel rezidüel
kapasite ve total akciğer kapasitesinin de ölçülmesi için özel yöntem gerekir.
Bu ölçümler başlıca iki yöntemle yapılmaktadır; gaz dilüsyonu ve vücut
pletismografisi
1- Gaz Dilüsyonu
Konsantrasyonu ve hacmi bilinen bir gaz, volümü bilinmeyen kapalı bir ortama
girdiğinde bu ortamın volümü, gazın ortamdaki yeni konsantrasyonu (dilüsyon oranı)
ölçülerek hesaplanabilir.
Cb x Vb = Cs x Vs
Burada
b: başlangıç
s: sonra
C: konsantrasyon
Cb ve Vb gazın başlangıçtaki konsantrasyonu ve volümü; Cs ve Vs ise yeni
durumdaki konsantrasyonu ve volümü anlamına gelmektedir. Kullanılan gazın verildiği
ortamdaki (akciğerlerde) başka bir madde ile tepkimeye girmemesi akciğerlerden başka
bir ortama (kana) geçmemesi gerekmektedir. Bu özellikleri nedeniyle, ölçümlerde
helyum ve azot gazları kullanılmaktadır. Gaz dilüsyonu prensibine göre; kapalı devre
helyum multipl nefes yöntemi ve açık devre azot multipl nefes yöntemi kullanılarak
FRC belirlenir.
34
I- Kapalı Devre Helyum Mültipl Nefes Yöntemi
Spirometre konsantrasyonu bilinen helyum - hava karışımı ile doldurulur. Olgu
spirometre ile kapalı devre oluşturarak gaz karışımını solur. Helyum akciğerlere
homojen olarak dağıldığında solunum yolları ve spirometredeki gaz karışımları
konsantrasyonu dengeli duruma gelir.
Yukarıdaki formülün uygulanmasıyla; Vsp x Cb = (Vsp + Vak) x Cs olmaktadır.
Vak=
(Cb –Cs) Vsp
olur.
Cs
Vsp = spirometredeki gaz volümü
Vak = akciğerlerdeki gaz volümü
Vak fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC) olup, rezidüel volüm (RV) ile
ekspirasyon yedek volü-münün (ERV ) toplamına eşittir. ERV, VC manevrası sırasında
spirometre ile ölçülebilen statik değer olup önceden bilindiği için FRC - ERV = RV
olacaktır. Ayrıca bu test sırasında yaptırabilecek olan VC manevrası ile de ERV
saptanabilir.
II- Açık Devre Azot Mutipl Nefes Yöntemi
Mültipl nefes yöntemi kullanılarak FRC ve tek nefes yöntemini kullanarak da
küçük hava yolu disfonksiyonu ve ventilasyonun dağılımındaki heterojenite hakkında
bilgi edinilebilir.
AKCİĞER CO DİFÜZYON KAPASİTESİ (DLCO)
Akciğer solunum membranından (alveolar difüzyon membranı) gazların kana
geçişi hakkında bilgi verir. Restriktif tipteki akciğer hastalıklarından bazılarında
alveolar difüzyon membranı harabiyeti olursa gaz geçişi (difüzyonu) azalır.
Hacmi ve konsantrasyonu belli CO-hava karışım gazı tek solukta VC’nin %90’
ına kadar inspire ettirilerek soluk 10 sn tutturulur, sonra ekspirasyon yaptırılır.
Ekspirasyon havasındaki CO konsantrasyonundaki azalma hesaplanarak difüzyon
kapasitesi hesaplanır.
35
UYGULAMA-6
KALP KASININ FİZYOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN KURBAĞA
KALBİNDE İNCELENMESİ
Hedefler
Bilgi
Bu uygulamalar sırasında kurbağa kalbinin anatomik yapısını ve işleyişini
tanımlayabilmelisiniz.
İn situ (yerinde) kalp preparatının nasıl hazırlandığını tanımlayabilmelisiniz.
İzotonik çözelti kavramını tanımlayabilmelisiniz. Soğukkanlı canlılarda yapılan
kalp deneylerinde kullanılan izotonik çözeltilerin içeriğini açıklayabilmelisiniz.
İn situ kalp preparatı kullanılarak uygulanan süspansiyon yöntemini
açıklayabilmelisiniz.
Isı değişikliğinin kalp işlevi üzerine etkisini, ısı paralizisi ve ısı katılığı
kavramlarını tanımlayabilmelisiniz.
Çeşitli iyonların kalp aktivitesine etkisini tanımlayabilmelisiniz.
Kalbin hep-hiç yasasını, refrakter dönem, ekstrasistol ve kompansatör dinlenme
dönemi oluşumunu açıklayabilmelisiniz.
Tıpta deney hayvanı kullanımı konusunda bilgi sahibi olmalısınız.
Beceri
Laboratuvarda kurbağa kullanılarak yapılan bir deneysel çalışmayı izleyerek
laboratuvar sonuçlarını rapor verilerini gözlemleyebilmelisiniz.
Deneyler sırasındaki gözlemlerinizi bir veri raporu haline getirebilmelisiniz.
Hayvan deneylerinde laboratuvarda uygulanan kurallara uyabimelisiniz.
Davranış
Tıpta deney hayvanı kullanımı konusunda elde ettiğiniz bilgiler doğrultusunda
bakış açısı geliştirebilmelisiniz.
36
YAPILACAK DENEYLER
1- Normal kardiogram
2- Isı değişikliğinin kalbin otomatik faliyetine etkisi
3- Ringer deneyi
4- Stannius deneyleri
5- Kalpte hep veya hiç yasası
6-Refrakter devir, ekstrasistol ve kompansatör dinlenme devri
Gerekli preparat, cihaz ve çözeltiler
1- İn situ kalp preparatı
2- Kimograf, yazdırıcı manivela, kurbağa plağı, stativ, serfin, iplik
3- Damlalık, termod, sıcak-soğuk su
4- Ringer çözeltisi, % 0.65 NaCl, % 1 KCl çözeltisi, % 0.02 CaCl çözeltisi
5- Stimülatör, elektrot, tel, pens, makas
KURBAĞANIN FELÇ EDİLMESİ: Kurbağa ön ekstremiteleri içerde olacak
şekilde gazlı beze sarılıp tutulur. Makasın sivri ucu ağızına sokulur ve üst çene timpan
zarı arkasından kesilir. Omuiliği sivri bir cisimle haraplanır. Refleks faaliyet ortadan
kalkar ve hayvan felç olur. Omurilik haraplanırken, mekanik uyarma nedeniyle
omurilikten sinir alan tüm kaslar şiddetle kasılır.
KURBAĞADA İN SİTU KALP PREPARATI: Kurbağa felç edildikten sonra,
sırt üstü lastik plak üzerine yatırılıp, ekstremitelerinden plağa toplu iğnelerle saptanır.
Karın kasları sternum altında abdomenin ortasından kesilir ve kesit her iki kola doğru V
şeklinde ilerletilir. V parçası pensle kaldırılır, sternumun perikartla olan bağlantısı
kesilir, ince perikart zarı ile örtülü kalbin ritmik kasılması görülür. Makasın sivri ucu
her iki yanda os clavicula altından sokulup kemik kesilir ve koldan ayrılır. Enine bir kesi
ile de V parçası vücuttan çıkarılıp, uzaklaştırılır. Perikart zarı ince bir pensle tutulup,
kesilir ve kalp meydana çıkarılır.
KURBAĞA KALBİ: Bir sinus venosus, iki atrium, bir ventrikül ve bulbus
cordisten oluşur. Kalbe üstten bakıldığında, sağ atriumla ventrikül sınırından başlayan
ve ventrikülden kaynağını alan bulbus cordis görülür. Bulbus cordis trunkus arteriosusla
devam eder, bu da sağ ve sol aortlara ayrılır. Bu iki aorttan küçük ve büyük dolaşımı
meydana getiren damarlar kaynaklanır. Ventrikülün ucu pensle kaldırınca sinus venosus
görülür. Sinüs venosusa, iki vena cava supeior ve bir vena cava inferior açılır, deri ve
farinksten gelen arteriyal kan da buraya dökülür. Sinüs venosus sağ atriuma açılır. Sinus
venosusla sağ atrium arasında beyaz çizgi vardır. Sol atriuma akciğerden gelen v.
pulmonalis açılır. Her iki atriumdan kan AV kapaktan ventriküle dökülür. AV bölme
huni şeklinde ventriküle doğru uzanır (huni bölgesi).
UYGULAMA SIRASINDA
KULLANILAN
ÇÖZELTİlLERİN
BİLEŞİMLERİ VE HAZIRLANIŞI: İzole veya in situ (yerinde) dokuların
canlılıklarını, eksitabilite ve uyarılabilme özelliklerini uzun süre koruyabilmek için, kan
ile veya izotonik çözeltilerle sık sık ıslatmak veya bu çözeltilerin olduğu bir ortamda
bulundurmak gerekir. En basit izotonik çözelti, bileşiminde sadece NaCl bulunan
37
fizyolojik serumdur. Kalbin normal çalışmasına devam edebilmesi için yalnız izotonik
NaCl çözeltisi yeterli değildir. Ayrıca, sodyum klorür, potasyum klorür, kalsiyum klorür
içeren izotonik Ringer çözeltisi kullanılır. Hazırlanan çözelti çalkalanarak
oksijenlendirilir, bu da dokunun daha uzun süre yaşamasına yardımcı olur.
NORMAL KARDİOGRAM
İn situ kalp preparatı stative yerleştirilen özel bir plak üzerine alınır, ventrikülün
ucuna serfin tutturulan bir ip vasıtasıyla manivelanın kısa koluna bağlanır. Kurbağa
kalbinde önce sinus venosus sonra aynı anda her iki atrium daha sonra ventrikülüs ve en
son bulbus cordis kasılır. Sinus venosus-atrium, atrium ventrikül sistolleri arasında kısa
bir dinlenme dönemi (pause) vardır.
Ventrikülüsün her sistolünde manivelanın ibresi yukarı, diastolünde aşağı doğru
hareket eder. Bu hareketler dönen kimografın yüzeyine yazdırılırsa, kalbin dakikadaki
vurum sayısına, kasılma kuvvetine ve kimografın hızına göre karekteristik bir eğri elde
edilir. Kimograf yüzeyine çizilen bu eğriye kalbin mekanogramı ya da kardiogramı
denir. Bu şekilde kalp hareketlerinin büyütülerek görülmesi veya yazdırılması
yöntemine, süspansiyon yöntemi denir (Şekil 6.1).
Şekil 6.1. Kurbağa kalbinin mekanogramı. A: Düşük hızda yapılmış kayıt, B: Yüksek
hızda kayıt, AS: Atrium sistolü, VS: Ventrikül sistolü
ISI DEĞİŞİKLİĞİNİN KALBİN OTOMATİK FAALİYETİNE ETKİSİ
Kalp preparatına ısı etkisini incelerken kullanılan düzenek Şekil 6.2’ de yer
almaktadır. Kalbin sinus venosus bölgesinden, termod denilen yarı daire şeklindeki içi
boş boru içinden soğuk su geçirilir. Kalbin dakikadaki atım sayısının azaldığı,
amplitüdünün arttığı görülür.
Sıcak su geçirilirse, kalbin dakikadaki atım sayısının arttığı amplitüdünün azaldığı
görülür.
Isı 40 C'yi aşarsa kalp ısı paralizisi ile durur. Oda ısısındaki su geçirilirse tekrar
çalışmaya başlar.
Isı paralizisi kısa sürede sonlandırılmazsa, irreversibl olan ısı katılığı
gelişir.
38
RİNGER DENEYİ (Çeşitli İyonların
Kalp Aktivitesine Etkisi)
Normal kardiyogramdaki yazdırıcı
düzenek ve preparat kullanılır. % 0.65
NaCl çözeltisi damlatılınca kalbin ritmik
çalışması bir süre daha devam eder, hatta
kontraksiyon eğrilerinin amplitüdü artar.
Ancak kalp kısa bir süre sonra diastolde
durur. Kalbin yeniden çalışmaya başlaması
için Ringer çözeltisi damlatılır, fazla olan
iyonların etkisi yok edilir.
% 1 KCl çözeltisi damlatılınca kalp
diastolde durur (potasyum inhibisyonu).
Yine Ringer damlatılarak fazla olan iyonun
etkisi yok edilmelidir.
% 0.02 CaCl çözeltisi damlatılınca, kalp
sistolde durur (kalsiyum rigoru). Yeniden
Ringer damlatılıp çalıştırılabilir.
Şekil 6.2. Kardiyogramda kullanılan
düzenek. T: Termot.
STANNİUS DENEYLERİ (Stannius'un I. ve II. bağları ile kurbağa
kalbinde nomotop eksitasyon merkezinin sinus venosusta olduğunun gösterilmesi)
Normal kardiogramdaki yazdırıcı düzenek ve preparat kullanılır. Stannius'un I.
bağı (sinus venosusla sağ atrium arasındaki beyaz çizgi üzerine) atılır. Bunun sonucu
kalp, sinus venosus hariç diastolde durur.
Stannius'un II. bağı, atriumla ventrikül arasına konur (Şekil 6.3). Stannius'un II.
bağı, I. bağla durdurulmuş olan kalbe bağlandığında, atriyoventriküler alan mekanik
olarak uyarıldığı için ventrikül çalışmaya başlar. Bu durumda, kalpte sinus venosus ve
ventrikül ayrı ayrı ritimde çalışmakta olup, atriumlar diastol durumunda bulunmaktadır.
Kalbe I. bağ konulmaksızın sadece Stannius'un II. bağı konursa atriumlar sinus
venosusun uyarıları ile normal ritimde, ventrikül atriyoventriküler bölgeden doğan
uyarıların etkisinde daha yavaş ritmde çalışır. Genelde atriumların 2-3 sistolüne karşılık,
ventrikülüs bir sistol yapar. Bu durum insanda sinüs düğümünden çıkan uyarıların
ventriküle geçişindeki aksamalar sonucu oluşan kalp bloğu durumuna benzerlik
göstermektedir.
KALPTE HEP-HİÇ YASASI
Kalp I. Stannius bağı ile durdurulur. Stimülatöre bağlı olan elektrotlar, kalbin
yüzeyine değdirilir. Giderek artan şiddette akımlar uygulanır. Kalbin belli uyaran
şiddetine kasılma ile cevap verdiği eşik değer bulunur. Akımın şiddeti gittikçe
39
arttırılarak her uyaranın şiddetine uyan kasılma, yavaş dönen kimografın yüzeyine
çizdirilir. Eşik değerden itibaren akımın şiddetinin giderek artırılmasına karşın eğrilerin
amplitüdlerinin aynı kaldığı görülür.
Şekil 6.3. Stannius bağları. 1: Sinüs venosus, 2: Sağ atrium, 3: Sol atrium,
4: Ventrikül, S1: Stanniun’un birinci bağı, S2: Stannius’un ikinci bağı
REFRAKTER DÖNEM, EKSTRASİSTOL VE KOMPANSATUAR
DİNLENME DÖNEMİ
Normal kardiogramdaki düzenek hazırlanır. Kalbi uyarmadan önce birkaç
normal eğri çizdirilir. Sonra kalp sistol ve diastolün farklı fazlarında uyarılır. Kalp sistol
anında uyarılırsa uyaran etkisiz kalır. Bu zaman dilimi mutlak refrakter dönem olarak
adlandırılır. Mutlak refrakter dönemin süresi tüm sistol süresine uyar.
Kalp diastolde uyarılırsa, fazladan bir sistolle, yani bir ekstrasistolle uyarana
cevap verir. Diastol sırasında kalp kası rölatif refrakter dönemde bulunur ve
eksitabilitesi (uyarılabilirliği) giderek artar. Diastolün herhangi bir fazında kalbin uygun
bir uyaranla uyarılması halinde her defasında bir ekstrasistol (erken atım) oluşur.
Diastol sonuna doğru ekstrasistolün amplitüdü normal sistolünkine yaklaşır.
Ekstrasistolden sonra yeni bir sistol meydana gelene kadar olan süreye kalbin
kompansatuar dinlenme (tamamlayıcı duraklama) devri denir. Ekstrasistolden sonra
kalbin kompansatuar dinlenme (tamamlayıcı duraklama) devri uzar ve normal bir sistol
aradan kaybolur. Kompansatuar devirden sonra kaydedilen diğer sistol gene normal
zamanda başlar. Ancak amplitüdü normal sistolden daha büyük olabilir.
Yukarıda Stannius bağları konmadan yapılan çalışma sonrası kompansatuar
dinlenme devrinin uzadığı görülür. Bundan sonra Stannius’un I. bağı ile kalp
durdurulup, ikinci bağı ile ventrikül çalıştırılır ve ventriküle elektrotlar değdirilip diastol
fazında uyaran verilirse gene bir ekstrasistol ortaya çıkar. Ancak bu ekstrasistolün
dinlenme devrinin süresi normaldir. Atriyoventriküler bölgeden başlayan uyarılar kalbe
ekstrasistolün diastol fazında ulaştığı için dinlenme devrinde bir kompansasyon
oluşmaz.
40
UYGULAMA-7
ELEKTROKARDİYOGRAFİ
Hedefler

















Bilgi
Elektrokardiyografi, elektrokardiyograf ve elektrokardiyogram (EKG) terimlerinin
tanımını yapabilmelidir.
Elektrokardiyograf çeşitleri ve işleyiş prensibini tanımlayabilmeli; en sık kullanılan
kayıt hızlarını söylemelidir.
Elektrot ve derivasyon tanımını yapabilmelidir. Tek kutuplu (unipolar) ve çift
kutuplu (bipolar) kayıt ve derivasyonları sayabilmelidir. Derivasyonların hangi
elektrottan elde edildiğini sayabilmelidir.
Elektrokardiyografide izlenen dalga, interval ve segmentleri söyleyebilmeli;
elektrofizyolojik karşılıklarını tanımlayabilmelidir.
Uygun elektrokardiyografik kayıt alınmasına engel olabilecek başlıca nedenleri
sayabilmelidir.
EKG’den yararlanarak normal kalp atım sayısını, taşikardi ve bradikardi
durumundaki kalp atım sayısı değerlerini söyleyebilmelidir.
Normal kalp aksı değerlerini söyleyebilmeli; sağ ve sol aks sapmasını
tanımlayabilmelidir.
Beceri
Elektrokardiyografı çalıştrabilmeli; gösterge ekranını, elektrokardiyografta kağıt
bulunup bulunmadığını kontrol edebilmelidir.
Göğüs ve ekstremite elektrotlarını uygulayacağı bölgeleri belirleyebilmeli ve doğru
yerlere takabilmelidir.
EKG’den yararlanarak normal sinüs ritmini tanıyabilmeli, kalp atım sayısını
hesaplayabilmeli, P, QRS, T dalgalarını varsa U dalgasını ve segmentleri
gösterebilmelidir.
EKG’de P, QRS, T dalgalarının amplitüdlerini hesaplayabilmelidir.
Kalbin frontal düzlemdeki elektriksel aksını Einthoven üçgeninde gösterebilmeli ve
aks açısını hesaplayabilmelidir.
Davranış
Elektrokardiyografik ölçüm öncesi kişinin dinlenmiş olmasına dikkat etmeli.
Hastayı bilgilendirme alışkanlığı kazanmalıdır.
Kullandığı elektrot ve kabloları temiz ve birbiriyle çok fazla çaprazlamadan
bırakmaya dikkat etmelidir.
Elektrotları takmadan önce yeterli miktarda jel, tuzlu su ya da su kullanmalıdır.
Çekim sırasında hasta üzerinde madeni cisim ve çevrede elektriksel güç kaynağı
bulunmamasına özen göstermelidir.
41
ELEKTROKARDİYOGRAFİ
İnsan vücudu elektriksel açıdan iletkendir. Vücudun herhangi bir noktasındaki bir
elektriksel aktivite bu iletkenlik nedeniyle her yöne yayılır. Bu iletkenliği veya
yayılmayı vücut sıvıları sağlar. Kalpte gelişen elektriksel potansiyeller de vücut sıvıları
tarafından her yönde iletilir, vücudun her noktasına ulaştırılırlar.
Kalp kaynaklı elektriksel aktivitenin kaydedilmesi işlemine elektrokardiyografi, bu
amaçla kullanılan aletlere elektrokardiyograf ve elde edilen kayıtlara da
elektrokardiyogram (EKG) denir.
Kayıt, ameliyat ya da deney sırasında direkt kalpten yapılıyorsa direkt, vücut
yüzeyinin belirli noktalarından yapılıyorsa indirekt elektrokardiyografiden söz edilir.
Genelde elektrokardiografi dendiğinde indirekt elektrokardiografi anlaşılır.
Kalp kaynaklı elektriksel potansiyeller milivoltlarla ifade edilen çok küçük
potansiyellerdir. Vücut içinde ilerlerken karşılaştıkları dokuların dirençleri nedeniyle
daha da küçülürler. Bu nedenle kaydedilmeden önce büyütülürler.
ELEKTROKARDİOGRAFLAR
I- Yazıcı Uçlu Elektrokardiograflar
Bu tip elektrokardiograflarda ya bir mürekkep deposuyla bağlantılı ya da özel bir
ısınma düzeneğine sahip yazıcı bir uc vardır (Şekil 7.1). Çalıştırılınca yazıcı ucu ısınan
aletlerde mürekkep emdirilmiş ısıya duyarlı kağıt kullanılır. Isınmış ucun değdiği
noktalarda mürekkep açığa çıkar ve kayıt gerçekleşir.
Kalp kaynaklı elektriksel potansiyeller belli vücut noktalarından özel elektrotlarla
alete taşınırlar. Elektrik akımının deriden elektrota sağlıklı bir şekilde geçmesi için deri
ile elektrot arasına iletken jel sürülür. Alete taşınan potansiyeller yazıcı ucun konumunu
belirleyen manyetik alana yansıtılmadan önce büyütülürler.
Yazıcı ucun konumu bir manyetik
alan tarafından belirlenir. Bu manyetik alan
herhangi
bir
potansiyel
tarafından
değiştirilmediği sürece yazıcı uç orta hatta
durur. Manyetik alanı etkileyecek herhangi
bir bağlantı yapılmadan alet çalıştırılırsa
yazıcı uç, altından geçmeye başlayan EKG
kağıdına orta hatta (sıfır hattında) düz bir
çizgi çizmeye başlar; yukarı (pozitif) ya da
aşağı (negatif) bir sapma (defleksiyon)
olmaz.
Şekil 7.1. Yazıcı uçlu elektrokardiyograf
42
Normalde elektrokardiyograf kağıdı yazıcı uç altından 25 mm/sn hızla geçer.
Kalp atım hızının çok yüksek olduğu durumlarda dalga, interval ve segmentleri daha
iyi inceleyebilmek için kağıdın hızı 50 mm/sn 'ye çıkarılabilir. Bu artırım yapılırsa özel
olarak belirtilir.
II- Monitörlü Elektrokardiograflar
Bu tip aletlerde katot ışınlı bir osiloskop vardır. Osiloskobun katot kısmından
anot kısmına (ekrana) gönderilen ışın, ekranı sağdan sola belli bir hızla tarar. Bu tip
aletlerde kalp kaynaklı potansiyeller yükseltildikten sonra katottan çıkan ışını etkilemek
üzere Y plaklarına gönderilirler. Monitörlü elektrokardiograflarda EKG ekrandan
izlenebileceği gibi aynı zamanda bir yazıcı yardımıyla yazdırılabilir.
KAYIT TEKNİKLERİ VE DERİVASYONLAR
Kalpte oluşan elektriksel potansiyel değişikliklerinin elektrokardiyografa
aktarılabilmesi için kollara, bacaklara ve göğüste yeri önceden tanımlanmış noktalara
yerleştirilen metal iletkenlere “elektrot” denir. Elektrotların belirli bir düzen içinde
iletken tellerle elektrokardiyografa bağlanması ile “derivasyonlar” elde edilir.
I- Unipolar Kayıt ve Unipolar Derivasyonlar
Unipolar yöntemle belli vücut noktalarındaki potansiyeller kaydedilir. Aktif
elektrot bellirli vücut noktasına yerleştirilir. Bu noktadaki potansiyel kaydedilir. İnaktif
elektrot diğer elektrotların özel şekilde bağlanıp 5000 Ohm'luk bir dirençten
geçirilmesiyle oluşturulur ve potansiyeli yaklaşık 0 volt kabul edilir.
Üç tanesi ekstremitelerde, altı tanesi göğüste olmak üzere toplam 9 standart
unipolar derivasyon vardır (Şekil 7.2).
a) Büyütülmüş Unipolar Ekstremite Derivasyonları
aVR: Aktif elektrot sağ kola bağlı
aVL: Aktif elektrot sol kola bağlı
aVF: Aktif elektrot sol bacağa bağlı
b) Unipolar Göğüs Derivasyonları
VI: Sağ 4. İnterkostal aralığın sternumla birleşim yerine
V2 : Sol 4. interkostal aralığın sternumla birleşimine,
V3 : V2 ile V4' ü birleştiren hattın ortasına,
V4 : Sol 5. interkostal aralığın midklavikular çizgi ile kesiştiği noktasına (kalbin apeksi)
V5 : V4'ten çekilen yatay çizgi ile ön aksiller çizginin kesişim noktasına
V6 : V4'ten çekilen yatay çizgi ile orta aksiller çizginin kesişim noktasına ilgili göğüs
elektrotları yerleştirilerek yapılır.
43
Şekil 7.2. Ekstremite derivasyonlarının yerleştirilmesi
II- Bipolar Kayıt ve Bipolar Standart Ekstremite Derivasyonları
Bu kayıt tekniği ile vücutta belirli iki noktadaki potansiyeller arasındaki fark
kaydedilir. Belirli iki noktaya iki aktif elektrot yerleştirilir. Üç standart bipolar
ekstremite derivasyonu vardır:
DI : Sağ kol - Sol kol
DII : Sağ kol - Sol bacak
DIII : Sol kol - Sol bacak
DALGA, İNTERVAL VE
SEGMENTLER
Bir kalp siklusu sırasında EKG'de
izlenen dalga ve intervaller Şekil 7.3'te;
bunların normal süreleri ve temsil ettikleri
elektrofizyolojik olaylar ise Tablo 7.1'de
verilmiştir. EKG’da izlenen intervaller
impulsun izlediği belirli bir yolun
gidilmesi için harcanan süreyi tanımlar.
Segment ise impulsun iki dalga arasında
iletimini ifade eden süreci (zaman
aralığını) tanımlamaktadır.
Şekil 7.3. P, QRS, T dalgaları, ST
segmenti, PR ve QT intervalleri
44
Tablo 7.1. Dalga, interval ve segmentlerin süreleri ve elektrofizyolojik karşılıkları
Parametre
Normal Süresi
Elektrofizyolojik karşılığı
(sn)
P dalgası
0.06-0.11
Atriumların depolarizasyonu
QRS kompleksi
0.08-0.10
Ventriküllerin depolarizasyonu
T dalgası
U dalgası
PR segmenti
Değişken
....................
0.06-0.10
ST segmenti
0.10-0.15
ST intervali
0.23-0.39
QT intervali
0.26-0.43
PR intervali
0.12-0.20
Ventriküllerin repolarizasyonu
Papillar kasların yavaş repolarizasyonu
Atrial depolarizasyonun bitiminden ventriküler
depolarizasyonun başlangıcına kadar geçen süre
Ventriküler depolarizasyonun bitiminden
ventriküler repolarizasyonun başlangıcına kadar
Ventriküler depolarizasyonun bitiminden
ventriküler repolarizasyonun bitimine kadar geçen
süre
Ventriküler depolarizasyon + Ventriküler
repolarizasyon
İmpulsun sinoatriyal düğümden çıkıp ventriküllere
varışına dek geçen süre
ELEKTROKARDİOGRAMDA DALGALARIN OLUŞMASI
Aktif elektrota doğru yaklaşan bir depolarizasyon EKG’de yukarı doğru (+) bir
defleksiyon (sapma) oluştururken; aktif elektrottan uzaklaşan bir depolarizasyon aşağı
doğru (-) bir defleksiyon oluşturur.
Aktif elektrota yaklaşan bir repolarizasyon dalgası EKG’de aşağı doğru (-) bir
defleksiyon oluşturur. Aktif elekrottan uzaklaşan bir repolarizasyon dalgası EKG’de
yukarı doğru (+) bir defleksiyon oluşturur.
Bir depolarizasyon aktif elektrota önce yaklaşıyor, sonra uzaklaşıyorsa EKG’de
bifazik bir dalga oluşturur. Bu dalganın bir (+) bir de (-) kolu vardır. İlk kol (+) koldur.
ELEKTROKARDİOGRAFİ ALINIRKEN DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR
1- İşlem hastaya kısaca anlatılmalıdır.
2- Yeterince dinlenmiş ve sakinleşmiş hasta sırtüstü yatırılır.
3- Elektrot ve kablolar temiz olmalıdır.
4- Kablolar birbiriyle çaprazlaşmamalıdır.
5- Elektrotlar simetrik olarak üst ekstremitelerde el bileğinin biraz yukarısına ve iç
yüze, alt ekstremitelerde ise ayak bileğinin biraz üst kısmına ve tibia ön yüzüne
yerleştirilmelidir.
6- Elektrot altına yeterli miktarda jel sürülmelidir.
7- Yakınlarda bir elektriksel güç kaynağı bulunmamalıdır.
8- Göğüs derivasyonlarının yerleri konusunda dikkatli olmalı, gerekirse önceden
işaretlenmelidir.
45
9- Göğüs derivasyonlarının çekimi sırasında hastadan nefesini tutması istenilmelidir.
10- Bir ya da birkaç ekstremitenin kesik olduğu durumlarda elektrotlar ekstremite alt
ucuna, üst ekstremitelerde iç, alt ekstremetelerde ön yüze konmalıdır. Bir ekstremite hiç
yoksa elektrot omuza ya da inguinal bölgeye yerleştirilir.
11- Kilolu kadınlarda göğüs derivasyonları çekimleri sırasında elektrotlar meme altına
değil meme üstüne yerleştirilmelidir.
12- Çok kıllı erkeklerde daha fazla jel kullanılmalıdır.
13- Hasta herhangi bir metale değmemeli, üzerinde metal eşya bulundurmamalıdır.
14- Hastaya kimse değmemelidir.
15- EKG'daki her unipolar derivasyonda en az üç QRS kompleksi olmasına dikkat
edilmelidir. Bunun için en az 10-12 cm çekim yapılmalıdır. DII daha uzun çekilmelidir.
SAĞLIKSIZ EKG ELDE EDİLMESİNİN BAŞLICA NEDENLERİ
1- Elektrot - yüzey temasının tam olmaması.
2- Hastada kas kasılmaları, tik, hıçkırık olması.
3- Yakında bir güç kaynağı olması.
4- Hastanın göğüs derivasyonu çekimi sırasında nefesini tutmaması.
5- Hastanın pozisyonunun uygun olmaması.
5- Elektrotların yanlış bağlanması.
ELEKTROKARDİYOGRAMIN İNCELENMESİ
EKG çeşitli hastalıkların tanısında ve izlenmesinde önemli bir laboratuar
yöntemidir. Ancak sağlıklı kişilerden anormal, hasta kişilerden de normal EKG’ler elde
edilebileceği unutulmamalıdır.
Bir EKG belli bir sıra ile incelenir ve aşağıdaki parametreler değerlendirilir:
1- Kalp ritmi
2- Kalp atım sayısı
3- P dalgası
4- PR intervali
5- QRS kompleksi ve intervali
6- ST segmenti
7- T dalgası
8- U dalgası
9- QT İntervali
10- Dalgaların amplitüdleri
11- Kalbin elektriksel aksı
EKG'nin ayrıntılı değerlendirilmesi klinik ders ve stajlarınızda anlatılacaktır.
Kalp fizyolojisi laboratuar çalışması sırasında yalnızca kalp ritmi, atım sayısı, dalgaların
süresi ve gücü, segment ve intervallerin süresi ile elektriksel aksın değerlendirilmesi
üzerinde durulacaktır.
46
Kalp Ritmi: Bir EKG'de ritim normal ise kalp sinoatrial düğüm denetiminde ve
belli atım sayıları arasında bir hızla çalışmaktadır.
Normal ritimli bir EKG’de trase şu özellikleri taşımalıdır:
1- Atım sayısı 60-100/ dakika olmalıdır.
2- Her P dalgasını bir QRS kompleksi izlemelidir. Diğer bir deyişle her QRS
kompleksinin önünde bir P dalgası olmalıdır.
3- Birbirini izleyen P ya da R dalgaları arasındaki uzaklıklar eşit olmalı ya da
aralarındaki fark 4 küçük kareden, yani 0.16 saniyeden büyük olmamalıdır
Kalp Atım Sayısı: Normal kayıtlarda EKG kağıdının 25 mm/sn hızla ilerlediği
belirtilmişti. Bu durumda dakikada 25 x 60 = 1500 mm ilerler. Atım sayısı en sağlıklı
olarak 1500 mm uzunluğundaki bir EKG'deki QRS kompleksleri sayılarak bulunur.
Ancak bu pratik bir yol değildir. Normal sinus ritimli EKG'lerde kalbin atım sayısı iki R
dalgası arasındaki mesafenin ölçülüp, 1500' ün bu değere bölünmesiyle bulunur.
Örneğin: EKG'de iki R arası mesafe 20 mm olsun. Bu EKG'ye göre kalp vurum
hızı = 1500/20 = 75/dakikadır.
EKG aritmik ise trasenin 3 ya da 6 saniyelik (75-150 mm) bir kısmındaki QRS
komplekslerinin sayısı belirlenir. Bulunan sayı 20 veya 10 ile çarpılır (dakikada 3 sn 20,
6 sn 10 kez olduğundan).
Örneğin: Aritmik bir EKG'de 6 sn'lik bir bölümdeki (150 mm) QRS kompleksi
sayısı 20 olsun.
Bir dakikalık atım sayısı = 20 x10 = 200
ya da 6 sn'de 20 QRS olursa; 60 sn'deki (dakikada) QRS sayısı = 20 x 60/6 = 20
x10 = 200 bulunur.
KALBİN ELEKTRİKSEL AKSI
Ventriküler depolarizasyon sırasında kalpte oluşan elektromotor kuvvetlerin bileşke
vektörüne “QRS aksı” ya da “kalbin ortalama elektriksel aksı” denir.
Kalbin elektriksel aksı vektör kardiografik yöntemlerle incelenirse de klinikte en
çok EKG ile frontal düzlemdeki kalp aksı hesaplanır. Bu işlem sırasında Einthoven
eşkenar üçgeninden yararlanılır.
Sağ kol, sol kol ve sol bacaktaki elektrotlar bir eşkenar üçgenin köşeleri olarak
düşünülüp birleştirilirse ortaya Einthoven üçgeni çıkar. Tabanı yukarda tepesi aşağıda
olan bu üçgenin kenarlarını üç bipolar ekstremite derivasyonu oluşturur (Şekil 7.4.).
47
Elektriksel aksı hesaplarken üç bipolar
ekstremite derivasyonundan en az ikisinde
QRS komplekslerinin cebirsel toplamları
belirlenir ve üçgende derivasyonla ilgili
kenar üzerinde işaretlenir. Her derivasyonu
temsil eden üçgenin kenarında orta nokta
sıfır değeri gösterir; buna göre cebirsel
toplam pozitif değerde ise DI için sol kol,
DII ve DIII için sol bacak tarafına; negatif
değerde ise bunların tersi tarafına
işaretlenir. İki cebirsel toplamın bileşkesi
kalbin frontal düzlemdeki aksını verir.
Normal kalp aksı -30 ile + 110 derece
arasında değişir. Aksın -30 dereceden daha
negatif olması durumunda sol aks
sapmasından
(deviasyondan),
+110
dereceden
daha
yüksek
olması
durumunda
Şekil 7.4. QRS vektör çizimi ve kalp
ise sağ aks sapmasından sözedilir
aksının belirlenmesi
.
ÖRNEK: DI'de Q : 0 mm
DII'de Q : 0 mm
DIII'de Q: -1 mm
R:5 mm
R:16 mm
R:11mm
S: 0 mm
S: -1 mm
S: 0 mm olduğunu düşünelim;
D I ' in cebirsel toplamı = 5 mm
D II' nin cebirsel toplamı = 16-1 = 15 mm
D III' ün cebirsel toplamı = 11-1 = 10 mm bulunur
Einthoven yasası: DI + DIII = DII
5 + 10 = 15
Bir ters eşkenar üçgen çizip derivasyonların bu cebirsel toplamlarını üçgende
ilgili kenarlarda yer-lerine koyarsak kalbin frontal düzlemdeki elektriksel aksı bulunur.
48
UYGULAMA-8
ARTERİYAL KAN BASINCI, KALP ATIM SAYISI,
NABIZ VE KALP SESLERİ
Hedefler
Bilgi
- Bu uygulama sırasında arterial kan basıncı tanımını yapabilmelisiniz.
- Farklı arterial kan basıncı ölçüm yöntemlerini sayabilmeli ve arterial kan
basıncının normal değerlerini söyleyebilmelisiniz.
- Kalp atım sayısının normal değerini söyleyebilmeli, yüzeyel arterleri
sayabilmelisiniz.
- Kalp seslerinin dinleme odaklarının yerlerini tanımlayabilmeli ve kalp seslerinin
iyi duyulmasını engelleyen faktörleri sayabilmelisiniz.
Beceri
- Manşeti uygun şekilde takabilmelisiniz.
- Brakial arteri palpasyonla bulabilmeli ve steteskobun tamburunu üstüne uygun
şekilde koyabilmelisiniz.
- Manşete hava gönderilirken ve boşaltırken hava yolu musluğunun açık kapalı
durumunu ayarlayabilmelisiniz.
- Manşete hava gönderilirken radial nabzın alınmadığı basınç düzeyini
izleyebilmelisiniz.
- Manşetin havası boşaltılırken Korotkoff sesini ilk ve son duyduğu basınç
düzeyini doğru tespit edebilmelisiniz.
- Kalp atım sayısını 1 dk ‘lık sürede sayarak belirleyebilmelisiniz.
- Tüm yüzeyel arterleri palpasyonla belirleyebilmeli, uygun şekilde muayenelerini
yapabilmelisiniz.
- Kalp seslerini 4 odaktan dinlemeli ve sesleri tanıyabilmelisiniz.
Davranış
- Arteriyal kan basıncını ölçeceği kişiyi uygun süre dinlendirmeli ve
bilgilendirmelisiniz.
- Kalp sesleri ve nabız muayenesi öncesi kişiyi dinlendirmeli ve
bilgilendirmelisiniz.
49
I. ARTERİYAL KAN BASINCININ ÖLÇÜLMESİ
Arteriyal kan basıncı ölçmek için steteskop ve sfigmomanometre (tansiyon aleti)
gereklidir. Tansiyon aletleri; manşon, puar ve manometre olmak üzere üç parçadan
oluşur. Manşon; içte bir balon ve dışta bir keseden oluşur. Balon, hem manometre hem
de puarla bağlantılıdır. Puar (hava pompası), manşon içine hava pompalamaya ve
manşon içi basıncını arttırmaya yarar. İki tip manometre vardır.
1- Civalı manometre
2- Aneroid (yaylı) manometre
Kan Basıncı Ölçümünde Dikkat Edilecek Hususlar:

Kan basıncı genellikle sağ koldan ölçülür.Yaşlılarda her iki koldan ölçülmelidir.
Normalde sağ kolda soldan 5 mm Hg fazla bulunabilir.

Kan basıncının ölçüldüğü yer çok sıcak ya da çok soğuk olmamalıdır. Kişide üst
ekstremeteleri sıkan bir giysi varsa, çıkartılması istenilmelidir. Kişilere kan basıncı
ölçtürecekleri zaman rahat, kısa kollu bir giysi giymeleri önerilmelidir. Manşonun
alt kenarı dirsek büklümünün 3 cm yukarısında olacak şekilde ve normal bir sıkılıkta
sarılmalıdır.

Dirsek büklümünde kolun iç tarafında palpasyonla brakial arter bulunmalı ve
steteskobun alıcı tanburu onun üstüne konmalıdır. Alıcı tanbur manşon altına
sokulmamalı ve fazla bastırılmamalıdır. Steteskop dirsek büklümünün orta veya dış
kısmına rastgele konmamalıdır.

Kan basıncı üst üste birkaç kere alınmalıdır. Ama bir önceki ölçümden manşonda
hava kalmamalıdır. Bazı heyecanlı kimselerde ilk alınan değer oldukça yüksektir. İki
üç dakika sonra daha düşük değer bulunur. İlk bulunan değeri hemen kabul etmemek
gerekir. Ölçüm yapıldığı anda hipertansiyonla birlikte taşikardi de varsa ani
katekolamin deşarjına bağlı olma olasılığı fazladır. Kan basıncı ölçülürken kol
havada tutulmamalı, bir yere dayalı olmalıdır.

Şişman kollarda arteri sıkıştırabilmek için daha fazla basınç gerektiğinden arter kan
basıncı gerçek değerinden 10-15 mm Hg daha yüksek çıkar. Bu durumun önüne
geçmek için daha geniş manşon kullanılmalıdır. Çocuklarda ise daha dar manşon
kullanılır. Çocuklarda dirsek büklümü ile manşon alt kenarı arasında en az 1 cm
boşluk olmalıdır.

Alt ekstremite kan kan basıncını ölçmek için hasta yüzükoyun yatırılır. Manşon
uyluk etrafına sarılır ve popliteal arterde dinlenir. Normalde alt ekstremite arteryel
kan basıncı üsttekilerden biraz daha yüksektir. Aort koarktasyonunda ise alt
ekstremitelerde basınç çok daha düşüktür.
50
Kan Basıncının Ölçülmesi:
Arteriyal kan basıncı ölçülecek kimse 10 dk kadar dinlenmiş olmalıdır. Kan basıncı
yatar durumda ölçülmelidir. Baş dönmesinden yakınanlarda ve hipotansif ilaç alan
kimselerde hem yatar durumda hem de ayakta arter basıncı ölçülmelidir. Normal kimse
ayağa kaldırıldığında basınç biraz yükselir. Ayağa kalkınca kan basınç
yükselmeyenlerde "ortostatik hipotansiyon" söz konusu olabilir.
Lastik puar sıkılarak manşona hava gönderilir. Manşon sistolik kan basıncı üstünde
şişirilince artık radial nabız alınamaz ve steteskoptan ses duyulmaz. Sonra manşondaki
hava, musluk açılarak yavaş yavaş boşaltılır ve manometre göstergesi veya cıva sütunu
aşağıya inmeye başlar (iniş yavaş olmalıdır). KOROTKOFF sesleri denen sesler
beklenir.
İlk sesin duyulduğu anda manometrenin (veya civa sütununun) gösterdiği değer
sistolik kan basıncının değeridir (maksimal basınç). Bu andda radial nabız henüz
alınmaz; kulakla saptanandan 5 mm Hg aşağıda alınmaya başlar.
Manşondaki basıncın düşürülmesine devam edilirse Korotkof sesleri kuvvetlenerek
devam eder. Sonra birden ses kaybolur veya hafifler. Bu anda okunan basınç diyastolik
basınçtır (minimal basınç). Kuvvetli sesin birden hafiflediği noktayı diyastolik basınç
olarak kabul etmek daha doğrudur. Sesin hafiflediği nokta ile kaybolduğu nokta
arasındaki fark 5 mm Hg'dan fazla ise her ikisini ayrı ayrı kaydetmek gerekir. Diyastolik
basınç nabızdan fark edilemez. Brakial arter üzerine çok bastırılınca diyastolik basınc
çok düşük bulunur. Yine de bazen sıfıra kadar sesler devam eder ve diyastolik basınç
bulunamaz.
Her iki basınç mm Hg olarak ifade edilir. Normalde üst sınır 150/90 mm Hg' dır.
Kırk yaşından küçük olanlarda sistolik 110-140 mm Hg, diastolik 60-90 mm Hg
arasındadır. Büyük arterlerin sertleşmiş olduğu hallerde sistolik basınç yüksek,
diyastolik basınç düşük bulunur (Sistolik Hipertansiyon).
Sistolik basınçla diyastolik basınç arasındaki farka nabız basıncı (pulse pressure)
denir. Normalde 30 - 40 mm Hg kadardır.
Bazen ilk Korotkof sesinden kısa bir süre sonra sesler kaybolur, bir süre sonra tekrar
başlar ve diyastolik basınç değerinde tekrar kaybolur. Yanlışlıklara yol açabilen bu
aralığa oskültasyon boşluğu denir. Oskültasyonla birlikte nabız palpasyonu da yapılırsa
bir yanlışlık olmaz.
II- KALP ATIM SAYISI
Sağlıklı yetişkin bir insanda kalp atım sayısı dakikada yaklaşık 70/dakikadır (60100/dakika). Egzersiz derecesi arttıkça kalp atım sayısı da artar ve 180'e kadar çıkabilir.
Kalp atım sayısının 100’den yüksek olmasına taşikardi, 60’dan az olmasına bradikardi
denir. Bazı sporcularda kalp atım sayısı 60’dan düşük bulunabilir.
Kalp atım sayısı kalp apeksi steteskopla dinlenerek belirlenebileceği gibi nabız
sayılarak da belirlenebilir. EKG’den de hesaplanabilir.
51
III- NABIZ
Yüzeye yakın arterler bir parmak ile sert bir doku arasında sıkıştırılırsa kalp
atımlarıyla uyumlu vurumlar hissedilir (Şekil 8.1.). Arteriyal genişleme dalgalarından
ibaret olan bu vurumlar arter nabzı olarak adlandırılır. Bu işlem en sık sağ elin 2., 3. ve
4. parmakları radial arter trasesine konularak yapılır. Nabız muayenesi kalp ve kapakları
konusunda, ayrıca nabzın bakıldığı arterin üst kısımlarının açıklığı-kapalılığı konusunda
yardımcı olur. Arter nabzını oluşturan basınç dalgalarının kaynağı ventrikül sistolü
sırasında sol ventrikülden yüksek bir basınçla aortaya fırlatılan kandır. Fırlatılan kanın
aorta duvarında yarattığı gerim ve genişleme tüm arterlere yayılır. Her sistolde aorttan
başlayan bu genişleme dalgasının hızı aortada 3-5 m/sn, küçük arterlerde ise 13-15
m/sn'dir.
Bir nabız muayenesinde nabza normal
diyebilmek için nabız sayısının normal
(erişkin insan için 60-100/dk), vurumlar
arası sürelerin ve vurum dolgunluklarının
eşit olması gerekir.
Nabız sayısının, dolayısıyla kalp vurum
sayısının,
normalden
az
olmasına
bradikardi; fazla olmasına taşikardi
denir.
Düzenli nabza pulsus regularis, düzensiz
nabza pulsus irregularis denir.
Dolgun nabza pulsus magnus, zayıf nabza
pulsus parvus denir.
Şekil 8.1. Nabız alınması
Bir kişide nabız dolgunlukları farklı ise pulsus alternans'tan söz edilir, bu sol
ventrikül yetmezliğinde alınabilir.
İnspirasyon sırasında nabız sayısının artıp dolgunluğunun azalması durumu
pulsus paradoksus olarak adlandırılır. Sayı artışı dakikada 20'den fazla olursa normal
değildir.
Nabzın biri güçlü biri zayıf iki vurumdan oluşması halinde, dikrot nabız'dan söz
edilir. Tifoda görülebilir.
Nabız vurumu ele hızla vurup hemen kaçıyorsa pulsus celer (corrigan nabız) söz
konusudur. Aort yetmezliğinde görülebilir.
Bazı durumlarda nabız basıncı azalır, amplitütü düşen nabız yaygınlaşabilir. Bu
durumda pulsus tardus'tan söz edilir, bu aort darlığında görülebilir.
52
IV- KALP SESLERİ
Kalp döngüsü sırasında oluşan sesler doğrudan kulakla duyulabileceği gibi özel
aletlerle de dinlenebilir veya kayıt edilebilir. Kalp seslerinin steteskop veya başka bir
aletle dinlenmesine kalp oskültasyonu, özel yöntem ve gereçlerle kayıt edilmesine
fonokardiografi denir. Bir kalp döngüsü sırasında 4 çeşit ses oluşur. Birinci ve ikinci
kalp sesleri kalp muayenesinde büyük önem taşır. Üfürümlerin ve diğer ek seslerin yeri
ve süresi belirlenirken bu sesler dikkate alınır. Ayrıca bu seslerin şiddeti ve çiftleşmesi
de kalp hastalıklarının tanısında değerli bilgiler verir.
1. KALP SESİ (SİSTOLİK SES): Ventriküler sistolün başlangıcında
atrioventriküler kapakların kapanması sonucu oluşur. Mitral kapak Trikuspit kapaktan
20 msn. kadar önce kapanır. İkinci kalp sesine göre daha kompleks daha uzun ve daha
mat bir ses olup nabız vurumu ile eş zamanlıdır. En iyi kalbin apeks bölgesinde işitilir.
Ortalama 15 msn sürer. Frekansı ortalama 35 Hz'dir.
2. KALP SESİ (DİASTOLİK SES): Semilunar kapakların kapanması sonucu
oluşur. Pulmoner kapak Aortik kapaktan kısa bir süre sonra kapanır. Birinci kalp sesine
göre daha kısa ve tiz bir sestir. En iyi aortik odaktan işitilir. Ortalama 12 msn sürer.
Frekansı ortalama 50 Hz'dir.
3. KALP SESİ: Ventriküllerin hızlı doluş fazında atrioventriküler kapakların
açılmasıyla ventriküle akan kanın ventrikül duvarlarına çarpmasıyla oluşur. Nadiren
duyulur. En iyi trikuspit odağında işitilir.
4. KALP SESİ (ATRİAL SES): Atrium sistolü ile ventriküllere geçen kanın
yarattığı titreşimler tarafından oluşturulur. Çok düşük frekanslı olduğundan normal
steteskoplarla normal kişide duyulmaz.
Kalp sesleri, kalp kapak hastalıklarının tanısında önemlidir. Kalp kapak
hastalıkları ilgili kalp sesini anormalleştirebilir (sertleştirebilir, zayıflatabilir,
çiftleştirebilir). Kapak hastalıkları açık kapaktan kan geçişini değiştirerek ya da kapak
kapalıyken de kan geçişine yol açarak çeşitli üfürümler oluşturabilir.
KALP SESLERİNİ DİNLEME ODAKLARI
Birinci kalp sesi en iyi Mitral ve Trikuspit odaklardan, 2. kalp sesi ise en iyi
Aortik ve Pulmoner odaklardan işitilir. (Bakınız Şekil 8.2.).
Mitral odak: Sol 5. interkostal aralığın mitklavikular çizgi ile kesiştiği nokta.
Trikuspit odak: Sağ 5. interkostal aralığın sternumla birleşim noktası (ksifoidin
ucunda geniş bir bölgedir).
Aortik odak: Sağ 2. interkostal aralığın sternumla bir-leşim noktası .
Pulmoner odak: Sol 2. interkostal aralığın sternumla birleşim noktası.
53
Şekil 8.2. Kalp sesleri dinleme odakları
Kalp Seslerinin İyi Duyulmasını Engelleyen Faktörler
1- Göğüs duvarının kalınlığı
2- Amfizem
3- Perikartta sıvı toplanması
4- Kalp kasılma gücünde oluşan değişmeler
5- Steteskobun kalitesi
6- Dinleme ortamının gürültülü olması
54
Download