Özellikle, iktisadın son dönemecinde, matematik, iktisadın temel

advertisement
İktisat Neden Bir Kapalı Kutudur?
Hâkim İktisadın Değer Yargısı – Sınama İlişkisi 1
Esin CANDAN 2 ve Avni Önder HANEDAR 3
GİRİŞ
Kıt kaynak ve sonsuz ihtiyaç ön kabulleri çerçevesinde günümüz hâkim iktisadınca
tanımlanmaya çalışılan iktisadî çaba, gerçekten de bu kadar az değişkence açıklanabilecek kadar basit
mi? Tüm insan eylemlerinin, özellikle de günümüzde toplumsal eylemin çekirdeği haline gelmiş
iktisadî eylem tek bir yaklaşım tarafından, yeterli derinlikte incelenebilecek kadar basit olmamasına
rağmen, Neo-klasik (hâkim) iktisadın gelişimi ile iktisadî çaba, sürekli fonksiyonlar ve atomisite
bireylerden oluşan toplum tasarlamaktadır. Geliştirdiği fayda-değer kuramı ile iktisadî çaba, sadece ve
sadece bireyin bakış açısına indirgenerek açıklanmış; değer yargısı ve sübjektivite, iktisadın incelediği
nesnenin bir özelliği olmaktan çıkarılıp bireyin biyolojik özelliği olmaya indirgenmiştir. İktisadın
modeller kurarak, sınırlı sayıda değişkeni yapay varsayımlar altında istatistikî ve ekonometrik olarak
test etmesi, hâkim ideolojilerin yeniden üretimi veya en azından eleştirilmemesi amacına hizmet
etmektedir. İktisadın matematiksel olarak ifade edilmesi zor olan ya da ifade edildiğinde özelliğini
kaybedebilecek olan sınıf, grup, kamu mülkiyeti, rasyonel olmayan birey gibi kavramlardan amaçlı
olarak ayrıştırılması iktisadın bir kapalı sistem haline gelmesine yol açmıştır.
İktisadi analizde yaşanan birçok metodolojik gelişme -doğrulamacılık, yanlışlamacılık, araçsal
rasyonalizm- ve özellikle iktisat metodolojisinde araçsal rasyonalizmin egemen olması, teorilerin
oluşturulmasında kullanılan varsayımların sorgulanmasının bırakılmasını, sadece önceden kurulmuş
denklemlerin öngörülerinin teoriler hakkında belirleyici olmasını sağlamıştır. Böylece var olan sistemin
ilkelerinin tekrardan sürdürülmesine yardım etmiştir. Ancak, iktisadi gerçeğin sentetik (yani değer
yargısı taşıyan) önermeleri olduğu unutulunca; matematiğin analitik önermeleri (aksiyomatik-başlangıç
kabulleri olan), iktisadi analizi ele geçirmiş ve ekonometrik araçlarla bu durum birlikte
değerlendirildiğinde, başlangıç varsayımlarının ve değer yargılarının tekrar üretildiği bir yapı
yaratmıştır.
Bu çalışmada ilk olarak, hâkim iktisat paradigmasının temel özellikleri kısaca açıklanacak;
ikinci bölümde ise, hâkim iktisadın kapalı bir sistem oluşturarak hâkim toplumsal sistemin sürekliliğine
ve alternatifsizliğine nasıl katkı sağladığı üzerinde durulacaktır. Son bölümde ise, hâkim iktisadın
iktisadî çabayı açıklarken, hâkim ideolojinin bir parçası olarak ne tür değer yargıları ürettiği ve ne tür
bilimsel sınama yöntemlerinden yararlandığı, bu sınama yöntemlerinin ideolojileri nasıl yeniden
ürettiği iddiası cevaplanmaya çalışılacaktır.
1. Neo-Klasik (Hâkim) İktisat Nedir?
Neo-klasik kuram, iktisatta egemen olma konumunu yüzyıldan fazla bir süredir korumaktadır.
Marshall’ın, Walras / Pareto / Menger’in geliştirdiği öneriler temelinde 4 sentezlediği “Neo-klasik”
iktisat 20. yüzyılın başlarında iktisadın “bağımsız” bir disiplin olarak doğmasına yol açtı. Bu dönemde
sosyoloji, toplumlarda üretim, değişim ve bölüşüm ilişkilerini inceleyen iktisadi analiz dışında
bağımsız yeni bir disiplin haline geldi. Öte yandan, ileri yıllarda giderek ekonomik antropoloji, iktisat
1
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilinler Fakültesi, Ekonomik Yaklaşım Dergisi Kongreler Dizisi(IV)’nde
sunulmuştur, 12-14 Ekim 2005,Ankara.
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Doktora Öğrencisi
3
Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi İktisat Bölümü Araştırma Görevlisi
4
Walras’ın Genel Denge Modeli, Marshall’ın Kısmi Denge Modeli
tarihi, politik ekonomi, sosyal psikoloji gibi yeni alt disiplinlerin oluşması bir anlamda toplumsal
atomizasyonu pekiştirmeye hizmet etmiştir 5 .
Klasikler sanayi kapitalizminin başlangıcında yaşamışlardır. Üretimi incelerken toplumun
iktisadi yapısını da inceliyor; mübadele ve piyasa düzeniyle ilgili sorunları bu yapı için geçerli olan
değişkenlerle açıklıyorlardı. Bu yıllarda hız kazanan sanayileşme ve kentleşme, beraberinde pek çok
sosyal problemi de getirmiştir. Uzun çalışma saatleri, sağlığa zararlı çalışma koşulları, çocuk ve kadın
işçilerin çalıştırılması, toplumsal sağlık problemlerinin ön plana çıkması ve bütün bu sorunların bir
sonucu olarak devletin gittikçe daha fazla ekonomiye müdahale etmesi klasik teorinin temel taşını
oluşturan laissez faire ilkesine istisnalar getirmeye başlamıştır. Fakat 19.yüzyıl sonunda, kapitalizme
yöneltilen şiddetli eleştiriler toplumsal düzen konusunda tarafsız kalmayı imkânsız hale getirmekteydi.
Marxizmin gelişmesi, neo-klasikleri, değeri yeni bir açıdan izah etmeye götürdü; nesnel reel maliyet
1870’lerden itibaren yerini sübjektif reel maliyete bıraktı. Yeni teori psikolojik etkenlere
dayandırılıyor; “fayda” ön plana alınıyor, değerin belirleyicisi olarak emek-zaman yerini sübjektif
zahmete bırakıyordu. Bu çerçevede neo-klasik iktisat, marjinal değer ve bölüşüm anlayışında birleşen
iktisat okullarının oluşturduğu bir bütündür. Sadece 19. yüzyılda ortaya çıktığı haliyle değil; günümüze
kadar benzer liberal ekolleri de içererek bir neo-klasik sentez bağlamında değerlendirilmelidir.
a) Neo-Klasik İktisadın Temel Varsayımları
Neo-klasik iktisat genel olarak şu varsayımlara dayanır; Homo economicus, atomisite toplum,
ceteris paribus ve indirgemecilik, piyasa mekanizması ve özelde tam rekabet piyasası.
Neo-klasik iktisadın en çok tartışılan, fakat en temel varsayımı homo economicus (iktisadi
akılcı –rasyonel- insan) varsayımıdır. Burada önemli olan sorun, bu sözde bireyin ortalama tüketici
(veya üretici) davranışlarını genel olarak açıklayıp açıklayamamasıdır. Homo economicus birey,
mallar, piyasalar ve diğer ekonomik konularda tam bilgiye sahiptir. Homo economicus tüketiciler
faydalarını maksimize ederler; üreticiler ise kârlarını maksimize ederler. Karşılaştığı seçenekler
arasında mutlaka değerlendirme yaparak seçim yapan ve her zaman çoğu aza tercih eden, yaptığı
tercihlerde birbirleriyle çelişmeyen bir kişidir. Yani homo economicus için “tutarlılık varsayımı”
geçerlidir.
Neoklasik iktisat, tek tek bireylerden oluşan bir atomisite toplum kurgular. Bir fizikçinin
atomu, bir biyologun genleri, araştırmasının temel nesnesi yapması gibi iktisatçı da bireyi temel birim
olarak kabul eder. Toplum, bireylerden oluştuğu kadar, sınıflar, politik gruplar, sendikalar, dini
cemaatler, etnik topluluklardan da oluşur. Bir başka deyişle (rasyonel tüketici veya üretici olarak)
bireyin değer yargıları, cinsiyeti, yaşı, politik görüşü, ait olduğu sınıf, etnik kimliği veya inançları onu
toplumsal bir varlık haline getirir. Neo-klasik iktisat işte tüm bu çok değişkenli (çoğulcu) yapıyı ihmal
etmiş; tektipleştirdiği, sadece rasyonel bireyin davranışlarını konu edinmiştir. Neo-klasik iktisada göre
bu bireyler “özgür ve eşit” sayılmaktadırlar. Bu ön kabul karar birimi olarak adlandırılan bireylerin
(hane halkları ve firmalar) incelenmesine imkân vermektedir.
Varsayımsal olarak konu bu şekilde ele alınmasına rağmen bu kavram büyük ölçüde bireyci bütüncü metodolojiler arasında çatışma yaşatmıştır. Toplumsal kategorilerin belirleyiciliğini
vurgulayan bütüncül metodolojide bütünleştirme sorun yaratmaz. Çünkü toplum ya da diğer kolektif
yapılar temel analiz birimi olarak alındığı için, bireylerden toplumlara geçme diye bir sorun yoktur.
Bireyler ancak toplumsal kategoriler temelinde tanımlanabilir. İlk bakışta tüm bireylerin ortak veya
homojen özelliklere sahip olduğu bir tasarımda, bütünleştirme sorunu basit bir “toplama” işlemine
indirgenerek mikrodan makroya geçiş sağlanmaktadır 6 .
Neo-klasik iktisadın bir diğer dayanağı, diğer şartlar sabitken varsayımına (ceteris paribus)
göre bir iktisadi olgu incelenirken, bu olguyu inceleyen değişkenlerden belirli bir tanesinin değiştiğini,
diğer değişkenlerin ise sabit kaldığı varsayılır. Bu varsayım iktisat biliminde teori oluştururken ve
5
ÇEÇEN, Aydın; “Rasyonel Eylem, Aksiyomatik Bilgi ve Homo Economicus”, 2004, s. 221
ÇEÇEN Aydın, Rasyonel Eylem, Aksiyomatik Bilgi ve Homo Economicus”, İktisat Üzerine Yazılar,İletişim Yayınları,
İstanbul, 235-236.
6
model kurarken kolaylık sağlamakla birlikte, yapılan analizlerin gerçeklikten kopmasına sebep olan bir
indirgemeciliğe tekabül eder.
Neo-klasik iktisada göre bireylerin sosyalleşmesini sağlayan piyasa onların bir araya gelme
arzusundan doğar. Arz ve talep yasalarına bağlı piyasa ekonomilerinin herkesin yararına uyan ve
dengeli bir işleyişe sahip olduğunu savunurlar. Neo-klasik iktisatçılar kurguladıkları modelde tam
rekabet piyasasını, yani ideal bir piyasayı benimserler. Bu piyasa, fiyatları öneren ve karar birimlerinin
bu önerilen fiyatlara dayanarak oluşturdukları dileklerini kabul eden tek merkezlerdir 7 .
b) Neo-Klasik Tahlilde Yöntem
Neo-klasik tahlilde yöntem kısaca, akılcı, soyutlayıcı, tümdengelimci, matematiksel, statik
denge tahlili özellikleri ile nitelenebilir. Değer ve bölüşüm teorisi dışında neoklasik okul, tümdengelim
yanında, Jevons, Fischer, Casser gibi iktisatçıların tümevarım yöntemini de kullanmalarına rağmen
mantıksal analizin egemen niteliğinin tümdengelimsel olduğu söylenebilir.
Neo-klasik iktisadın bu kadar uzun süreli egemenliğinin altında yatan metodolojiye
bakıldığında, marjinal analizin, koordinatları niceliksel bir zaman ve olgusal bir mekân eksenlerince
belirlenmiş homojen bir matematiksel sisteme dayalı, eksiksiz izlenimini uyandıran mükemmelliği göz
önüne çıkmaktadır 8 .
Neo-klasik iktisatçılar, fizik ve mekanik bilimlerdeki ilerlemeyi görüp iktisatta da matematik
yöntemleri kullanmak istediler. Toplum onlara göre bireyler topluluğu olduğuna göre, iktisadi ve
toplumsal olaylar, bireysel davranışlardan yola çıkarak açıklanabilir. Bu çerçevede Stanley Jevons
(1835-1882), Carl Menger (1840-1921), ve Leon Walras (1834-1910), maksimum refah üzerine
yaptıkları çalışmalar çerçevesinde ekonomiye marjinal değişme kavramını getirdiler. Bu gelişmeler
diferansiyel hesabın kullanılmasına da izin verdi. Kullanılan “marjinal” kavramı yeni bir tür statik
mikro ekonominin temel yapı taşı sayılan “azalan marjinal fayda ilkesi”nin keşfine dayandırılır ve bu
yüzyıla temel damgasını vurur.
Neo-klasik iktisat bilgi üretiminde tümelden tikele ulaşmayı hedeflemektedir. Bu sebeple neoklasik iktisat daha çok mikro çözümlemeye ağırlık verir. Tümdengelimcilik, bir şeyi bir grup başlangıç
koşulundan, varsayımından, aksiyomdan ve sonuç çıkartma mekanizmasını çalıştıran bir kapsayıcı
konumdan ve/veya olayların farklı türden bazı basit bileşimlerinden söz konusu olguya ilişkin bir
çıkarımda ya da tahminde bulunarak açıklamaya çalışmaktır.
Toplumların iktisadi davranışları iki kavrama sığdırılmaktadır.(i)Kısıtlı kaynak altında,
(ii)Faydayı maksimize etmek. Neo-klasik iktisatta incelenen esas sorun etkinlik kavramıdır. Bu
kavram, üretici için kaynakların etkin dağılımı, kâr maksimizasyonu veya maliyet minimizasyonu
şeklinde, tüketici için ise fayda maksimizasyonu şeklinde önem kazanır. Neo-klasik iktisat anlayışı, söz
konusu kısıtlar halinde fayda maksimizasyonu faaliyetlerinin içeriğini daha da sınırlamış ve bu tür
faaliyetlerin ancak belirli fonksiyonel biçimler alabileceğini savunagelmiştir. Kısıtlar altında
maksimizasyon tekniğinin, cebirsel olarak tanımlanabilmesi (soyutlama yapılabilmesi), ancak ve ancak
“iyi huylu” matematik fonksiyonları altında mümkün olmaktadır. Yeldan, iktisadın “fayda
maksimizasyonu” ve “kâr maksimizasyonu”nu tektip davranış kalıplarına dayanarak hesaplanmasını
şöyle eleştirmektedir;
“… neo-klasik dünyanın üretim faaliyetlerini algılayış biçimi genellikle sermaye ve emek faktörlerinin girdi olarak
kullanıldığı sürekli, türevlenebilir ve dışbükey bir fonksiyon tarafından verildiği şeklindedir. Burada geçen üretim
fonksiyonu ise doğrudan doğruya tüketici davranışlarını açıklayan marjinalist fayda kuramına dayalı değerler sisteminin bir
uzantısıdır. Neo-klasik (değer) tüketim teorisinde bütçe kısıtı altında faydasını maksimize eden rasyonel tüketiciler, üretim
teorisinde teknoloji kısıtı altında kârını maksimize eden rasyonel üreticilere dönmüştür. Cebirsel fonksiyon aynı olunca
çözüm de aynı olmaktadır 9 …”
7
GUERRİEN, Bernard; Neo-Klasik İktisat, 1999, ss. 9-11
KARA, Ahmet; İktisat Kuramında Pozitivizm ve Postmodernizm, 2001, s. 19.
9
YELDAN Erinç, “İktisat ve İktisatçı Nereye?”, 2003, ss. 148-149
8
Neo-klasik görüşte kullanılan yöntemin diğer bir özelliği de “statik denge analizi”dir. Neoklasik analiz önemli ölçüde bir statik denge tahlili olarak kabul edilir. A. Marshall, Adam Smith
geleneğini devam ettirerek kısmi denge analizini kullanmış ve tek piyasalarda kısmi denge üzerinde
durmuştur. Çağdaşı Walras’ın statik genel denge modelinde ise gerekli olan varsayımlar, tam rekabet,
tam teknoloji bilgisi ve kararlar ile sonuçlar arasında zaman farkının olmamasıdır. Bu genel denge
görüşü eşzamanlı eşitliklerin çözümüne dayalı bir sistemdir. Bu sistem her alıcının ve satıcının piyasa
fiyatlarına tepkisini anlık olarak algılar. Beklentiler ya da zaman aralıkları yoktur. Dengesizlikler
mutlaka çözülür Böylece iktisadi süreçlerin dengeye gelinceye kadar geçirdiği aşamalar ihmal
edilmiştir. Walras analizi bu yöntemleriyle matematiksel analizin de önünü açmıştır. Statik bir modelin
tıpkı fizik gibi matematiksel bir yapı üzerine kurulması çok daha kolaydır. Bu yüzden bu statik model
iktisadın “doğal bilimler gibi bir bilim” olma yolunda ilerleyişinde çok önemli bir rol oynamıştır.
2. Kapalı Bir Sistem Olarak İktisat ve Toplumsal Yapının Dönüşümü
Sistemleri kabaca ikiye ayıracak olursak, açık sistemi dinamik, sürekli olarak yeni bilgiyle
beslenen, bunları değerlendirip gelişen ve diğer sistemlerle etkileşim içinde olan bir sistem; kapalı
sistemi ise bu özellikleri taşımayan bir sistem olarak tanımlamak mümkündür. Kapalı sistemin yukarıda
yapılan tanımı dikkate alınacak olursa, çalışmada iktisat açısından kapalı sistem bütüncül bir
değerlendirme ile temel iki neden değerlendirilerek incelenmiştir.
a) İdeolojik Nedenler
İktisat politikası uygulamaları sonucu dünyaya büyük ölçüde tek bir sistemin egemen olduğu
düşünülecek olursa; ekonomik karar birimleri, neo-klasik teorinin başlangıç varsayımlarında
öngörüldüğü biçimde tektipleşmektedir. Bu durum Marx’da yabancılaşma ve Weber’de
irrasyonelleşme 10 kavramları ile açıklanabilecek sonuçlara ve Ahmet İnsel’in armağan ve karşı
armağan ilişkisinin yaşandığı toplumlardan günümüzün ekonomi toplumlarına 11 doğru bir evrimi işaret
etmektedir.
Oskar Lange iktisadi ilişki açısından farklılıkların uzun dönemde ortadan kalkması ve
tektipleşmeyi,
“uzun dönemde uç durumların, yani denge değerden sapmaların ortadan kalktığı –kârsız firmaların piyasadan
zamanla çekilmesi- durumu, tek bir ekonomik yasanın –uzun dönemde firmaların normal kâr elde etmesi- işlerliği
şeklinde 12 ” ifade etmiştir.
Bu durum, toplumsal alan ve ideolojik çerçeve açısından önerilmiş olan “tarihin sonu
olduğuna 13 ” ilişkin tez, iktisada doğru yeni bilgi akışlarının kesilmesi, toplumsal bilimlerin yapısında
var olan göreliliğin unutulması ve dolayısıyla da tek bir kuralın evrensel geçerliliği, tek bir teorinin
mutlak egemenliği şeklinde iktisadi alanda geçerli hale gelmiştir ve kapitalist sistemin sistemler
savaşından galip çıkması ile daha da güçlenmiştir.
Bilim teleolojik değer yargılarını pragmatik amaçlar için meşru kabul etse bile, neo-klasik
iktisadın belli bir toplumsal yapı ve toplumsal kaygılar dikkate alınarak oluşturulduğu göz önünde
bulundurulmalıdır. Özellikle modernizmin aynılaştırıcı, denetleyici, determinist dünyası 14 , özellikle
10
LÖWİTH,Karl, Max Weber ve Karl Marx, Doruk Yayınları,1999, s.120.
ayrıntılı bilgi için bkz. İNSEL, Ahmet, İktisat İdeolojisinin Eleştirisi, 2000, s.127.
12
LANGE, Oskar, Ekonomi Politik, cilt 1, 1975. Oskar Lange, toplumsal yapı açısından, belirleyici olanın ekonomik yapı
olduğunu vurgulamak amacıyla, “dengeden sapmaların” uzun dönem bir ekonomik yasaya ya da ekonomik yasanın
hâkimiyetine işaret ettiğini söylemektedir.
13
FUKAYAMA, F., Tarihin Sonu ve Son İnsan, 1992.
14
Foucalt tarafından modern toplumun kurgusu, panoptican tanımlanarak yapılmış, başka bir deyişle, modernizm yarattığı
toplum ve oluşturduğu bilimsel sonuçların, insanları pür denetime hapsettiğini vurgulamıştır. Bunun yanında, tüketim
toplumu ve imaj çağını, mesaj bombardımanı ile çevrilmiş bir yapı için ifade etmektedir. FOUCALT, Michael;
Hapishanenin Doğuşu, 1982.
11
Weber tarafından amaçlı eylemin temel olduğu, hiyerarşik ve ölçülebilir 15 şeklinde tanımlanır. Bu
toplumda ortaya çıkan bilimsel faaliyeti ise Habermas,
“tekniğin salt kullanımı değil, bizzat kendisi iktidardır..., bilimin içerdiği rasyonalite yaklaşımı, stratejiler arasında
doğru seçime, teknolojilerin uygun kullanımına ve sistemlerin amaca uygun kurulmalarına hizmet etmekte…, böylece
yaşamın bu rasyonelliğin ölçütlerine göre rasyonelleştirilmesi, politik olarak tanınmaz bir iktidarın kurumsallaştırılmasını
sağlar 16 .” şeklinde açıklamıştır. Böylece toplumsal alanda rastlanan dönüşüm ve iktidar ilişkileri bilginin
üretimini de etkilemektedir. Başka bir deyişle, modernizm tarafından yaratılan bilgi üretme ve iktidar
süreci, ötekileştirici, tanımlayıcı, sınıflandırıcı olarak isimlendirilecek olursa; neo-klasik teori, amaçları
doğrultusunda teorik altyapısını gerçekleştirmiştir. Özetle neo-klasik iktisat, yapmış olduğu
kurgulamalar -liberal toplum ütopyası- ile ekonomik amaçları ön plana geçirmiş ve tüm toplumsal
faaliyetleri ekonominin belirleyici olduğu konuma indirgemiş ve daha sonra da tüm bu tanımlamalar
yaşam tarzı, politika ve teknik olarak topluma egemen 17 olmuştur.
Neo-klasik iktisadın konusu ve piyasa ilişkilerini değerlendirmek için aşağıdaki şemaya
bakılırsa;
Ekonomi (Piyasa)
İşbölümü ve Uzmanlaşma
(Bilim ve Teknik)
Üretim
Tüketim
İmalat, Sanayi,
Hizmetler
Kaynak Aktarımı
Mülkiyet ve Sözleşme
İlişkileri
Bölüşüm
Tüketim
Kalıpları
Kent – Kır
Lüks - Sınırlı
Kamu - Özel
Kâr – Faiz –
Rant – Ücret
Marjinalizm
Özel Mülkiyet ve
Bireysel
Sözleşmeler
Paradigma
(Toplumsal Karakter)
Rasyonalizm –
İrrasyonalizm Gelenekçi
Rasyonalizm
Ekonomik alan veya piyasa, üç temel bölüme ayrılarak incelenmiştir. Bu bölümler; işbölümü ve
uzmanlaşma (Bilim ve Teknik), mülkiyet ve sözleşme ilişkileri ve paradigmadır (Toplumsal Karakter).
Neo-klasik yapı özellikle toplumsal paradigmayı rasyonalizm 18 tercihi nedeniyle tek boyutta incelemiş,
dolayısıyla dünyada yer alan farklı uygarlık ve toplumsal karakter ilişkilerini ihmal etmiştir.
İşbölümü ve uzmanlaşma bölümüne bakılacak olursa, üretim açısından sanayi ön planda
tutulmuş veya kaynak aktarımı değerlendirilmiş, tüketim açısından şehir ve lüks tüketim ön planda
tutulmuş ve bölüşüm açısından neo-klasik iktisat, bu yapıyı da toplumsal bütünden teknik gerekçeler ile
koparmış ve bölüşüm başlı başına bir matematik ve üretime katılan son birim ekonomik ünitenin
insafına terk edilmiştir. Ayrıca iktisadi alanda yer alan mülkiyet ve sözleşme ilişkileri açısından da,
özel mülkiyetin ve bireysel sözleşme sisteminin ön planda tutulması, neo-klasik sürecin etkilerini ve
15
WEBER, Max; Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, 1997, s.41.
HABERMAS, Jürgen; “İdeoloji Olarak Bilim ve Teknik”, 1997, s.34.
17
MAYOR F. ve FORTİ A.; Bilim ve İktidar, çev.Mehmet Küçük,TÜBİTAK,1995.
18
MAİLET, Jean; 18. Yüzyıldan Bugüne İktisadi Olayların Evrimi, 1983, ss.118-121.
16
makro açıdan insanın denetiminin 19 nasıl sağlandığını görmemizi sağlayabilir. Ahmet İnsel bu kapalı
sistemi,
“… Çelişki durumunda kuramda bir yanlışlığın değil, gerçeğin yanlış olarak kabul edildiği…, soyut ve kuramsal
her türlü tasarımda olduğu gibi hatanın tasarımda değil, somutun kendisinde olduğu… özerk bir alan olarak iktisadi alanın
oluşturulabilmesi, toplumun bütününden ayrıştırılmış bir iktisatla mümkün olduğu..., iktisadın kendinin toplumun dışında
nesnel bir bilgi olarak tanımlaması…iktisadi ilişkinin sadece mal mübadelesine indirgendiği…tasarlamayan insan…. 20 ”
fikir demeti ile ifade etmektedir.
b) Metodolojik Nedenler
Bilimsel çaba, gerçeği arama uğraşında teori üretebilmek ve neyin bilimsel neyin bilimsel
olmadığının ayrımına varabilmek için her zaman üzerinde hemfikir olunmasa bile ortak kurallar
bütününe ihtiyaç duydu. Böylece metodolojik tartışmalar günümüze gelinceye kadar çeşitli bilim
dallarında (Fizik, İktisat v.b.) gelişme gösterdi.
Neo-klasik iktisadın kapalı bir yapı oluşturmasının metodolojik kaynaklarına bakılacak olursa,
ilk araştırılması gereken nokta “iktisadi gerçeğin” veya “iktisadın konusu olan nesnenin” hangi
araçlarla ve nasıl incelendiğidir.
İkinci Dünya savaşından sonraki dönem, iktisadın kendini modelleştirmeye başladığı dönemdir.
İktisat, kendisini tam olarak fiziğe benzeyen bir sosyal bilim haline getirmek istemiştir. Bu gelişme;
matematikselleşmeyi, matematiksel modellemeyi, biçimsel modellemeyi ve sonuçta tekniği ön plana
çıkartan bir yapıyla sonuçlanmıştır. Bu durum matematiğin yardımı ile iktisatta sürekli fonksiyonlarla
tercihlerin ve dolayısıyla yargıların tektipleştirildiği, sınama ilişkileri ile de tesadüfî değişkenler ve
denge ilişkileri yardımı ile başlangıç yargılarının doğrulandığı bir durumla sonuçlanmıştır. Yani
iktisadı ‘piyasa’, ‘fiyat’, ‘ürün’ gibi kelimeleri kullanan bir çeşit sosyal matematiğe çevirmiştir 21 . Öyle
ki neo-klasik iktisat, teorilerini oluştururken doğruluğu sınanabilir, yani sentetik önermeler yerine;
matematiğin analitik, yani sınanması güç, hatta imkânsız ve aksiyomatik önermelerini 22 kullanmıştır.
Bu durum iktisadın, gerçek dünya ile ve sosyal koşullarla bağını koparmıştır. Neo-klasik iktisadın
varsayımları gerçek dünyada yaptığımız gözlemlere hiç benzememektedir. İktisattaki aksiyomatik
yapıyı ve araççı rasyonalizmi değerlendirebilmek açısından Friedman’ın,
“teoriler gerçeği betimleyemez, sadece tahmini için birer araçtır… teori ne kadar anlamlı ise, gerçekçi olmayan
23
varsayımlar o kadar çoktur… ” ifadesi göz önünde bulundurulabilir.
Yukarıda ifade edilen görüşü desteklemek için, Abell tarafında oluşturulan şekil incelendiğinde;
neo-klasik iktisat önemli ölçüde 5 numaralı oku veya sosyal koşulların bireysel davranışlar üzerindeki
etkisini ihmal etmektedir 24 .
19
ERCAN, Fuat, Sosyal Bilimleri Açın Toplumlar ve Ekonomiler, 1998, s.111. Mikro denetim, artı-değerin paylaşımı
açısından kurgulanırken, neo-klasik yaklaşım bu durumu nesnelleştirme iddiası ile bir toplumsal ilişki demeti olmaktan
çıkarıp, ekonomik birimin iradi tercihleri ile açıklamıştır. Bunun yanında, Kalecki gibi post-Keynezyen iktisatçılar
tekelleşme ve sömürü üzerine eleştirel vurguda yapmışlardır .Makro denetim açısından, modernizm ve ekonomik yapı
devlet, mülkiyet ve sözleşme ilişkilerini birey açısından değerlendirerek açıklamıştır.
20
İNSEL, Ahmet; İktisat İdeolojisinin Eleştirisi, 2000,s.50-72.
21
BLAUG, Micheal; “Formalizmin Sorunları”, Post Otistik İktisat, 2004, 166.
22
DURSUN, Yücel ; Felsefe ve Matematikte Analitik / Sentetik Ayrımı, 2004, ss.32-43.
23
MUSGRAVE, Alan; “Unreal Assumption in Economic Theory: The –Twist Untwistedé, Kyklos, vol:34, ss.377-387.
24
ABELL, Peter; “On the Prospects of Unified Social Science: Economics and Sociology”, Socio-Economic Review, 2003,
ss,1-26. Neo-İktisat ekonomik faaliyeti işlerken, özellikle toplumsal koşulların bireysel davranışlar üzerindeki etkilerini
ihmal etmiş ve bireysel davranışları daha çok dışsal olan bir öğe olarak kabul etmiştir. Ancak, sosyal şartların, bireyler arası
etkileşim koşullarını etkileyeceğini söylemiştir. Başka bir deyişle, makro açıdan toplam büyüklükler, mikro aktörlerin firmaların- etkileşimine etkide bulunurken bu süreç rekabetle piyasa sistemini doğrular nitelik kazanmıştır. Bir başka
deyişle fakirlik ya da zenginlik, bireysel etkileşim koşullarını etkilerken davranış kalıplarını etkilemez, çünkü ekonomik
aktörler rasyoneldir.
Sosyal Şartlar(Makro
Koşullar)
4
1
5
Sosyal (Makro) Çıkıtlar
3
2
Bireyler Arasında
Etkileşim Koşulları
Bireysel Davranışlar
Bu durumu Abell, “özellikle rasyonel tercihe dayalı teorilerin 1,2 ve 3 hattını izleyerek sosyal çıktıları
değerlendirdikleri için eksik oldukları ve bu yaklaşımların, sosyal yapının kişisel davranış kalıpları üzerinde ortaya
çıkartacağı etkileri de, aynı zamanda 5 yolunu, dikkate alarak zenginleşebileceğini… makro istikrarın her zaman mikro
istikrar anlamına gelmeyeceğini, ancak tersinin yani mikro istikrar koşullarının makro istikrarı yaratabileceğini… iktisatça
bireysel davranışların ve beklentilerin dışsal olarak kurgulandığı…” şeklinde ifade etmektedir.
Neo-klasik teori ve sınama süreci dikkate alındığında, ekonomik sistemin farklı olan bazı sosyal
unsurları törpülenmiş; ekonometrik araçlarla birleşerek, başlangıç varsayımlarının ve değer yargılarının
tekrar üretildiği bir yapı yaratılmıştır. İktisat ve değer yargısı konusunda Joan Robinson,
“…farklılıklar tercihleri vurgular, tercihler ise değer yargılarımızın bir sonucudur. Değer yargılarımızı
kullanmaktan vazgeçemeyiz… metafizik önermelerin sadece ahlak duygularını açıklamakla kalmadığı, ayrıca varsayımlarca
üretilebileceğini 25 …” ifade etmektedir.
Sonuç olarak değer yargısı –liberal toplum ütopyaları- içerikli bir teorik yaklaşımın kendini
koruyabilmesi de, eleştiriye olan kapalılığı ile gerçekleşmiştir. Açık bir yapı ve teoriler arasında ortaya
çıkabilecek etkileşim neo-klasik teoriyi değiştirip dönüştüreceğinden, matematiğin verdiği üstünlük ve
sınama kolaylıkları kapalı bir sistemin oluşmasına neden olmuştur. Bu şekilde, iktisat tek bir ideolojik
gerçeğin ve tek bir toplumsal yapının iktidar ve dayatma aracı haline gelmiştir. Günümüz iktisadında,
matematiksel modellemeye dayanan iktisat okumasında –sürekli fonksiyonlar, tesadüfî değişkenlersadece modelin doğruluğu ve yanlışlığı sorgulanır hale gelmekte; sistemin kendisi – bir bütün olaraksorgulanmadan bir kenarda –ceteris paribus- durmaktadır.
3) Metodolojik Yaklaşım ve Sınama
Bilim metodolojisinin gelişimi incelenecek olursa, ilk dönemlerde özellikle Newtoncu fiziksel
gelişmenin ortaya çıkardığı zamandan ve mekândan arındırılmış, statik, denge eksenli, mekanik ve
tümdengelimci -aksiyomatik- yaklaşımın klasik iktisadın teorileri ile iktisada bir ideolojik görüş olarak
aktarılmış olduğunu görürüz. Newton için nasıl doğa ön kabuller ışığında ayrıştırmaya tabi tutulacak
bir alansa, Klasikler de etik ve iktisat için aynı ayrıştırmayı temel varsayımları ışığında yapmış ve tüm
zamanlar ve mekânlar için geçerli olacak tek bir düzlem ve kurallar bütününü elde etmişlerdir 26 .
Fizik, doğa kanunları “ne olmalıdır” sorusuna cevap ararken, neden sonuç ilişkilerini ortaya
çıkarmaya çalışmış ve bu nedenle de determinizm kavramını ortaya koymuştur. Bununla, ilk başta
doğanın ne olduğu sorusu cevaplanmaya çalışılırken, bu bilgiler doğanın egemenlik altına alınması için
kullanılacaktır. Böylece tarafsızlık yaklaşımı doğa bilimleri için geliştirilmiş olsa bile, bu yaklaşım
25
26
ROBİNSON, Joan, İktisadi Felsefe, (çev.) Mehmet Tomanbay, V yayınları, Ankara,1986, s.15.
HEİLBRONER, Robert, “Economics as a Universal Science”, Social Research, 2004, vol:71.ss.615-632.
büyük ölçüde bir değer yargısından ve ideolojiden beslenmektedir. Bunun sonucu olarak da, ekonomik
alanda değer yargısı, iktidar ve ideoloji eksenli olarak yeniden kurgulanmıştır.
1930’larda özellikle ekonomik teorilerin bilimselliğinin değerlendirilmesinde, teorinin
sonuçlarının doğrulanması veya başka bir deyişle doğrulamacılık yaklaşımı egemen iken, Popper ile
birlikte, teorinin bilimselliği ve başka bir deyişle metafizikten ayrıştırılması yanlışlamacılık
yaklaşımınca üstlenilmiştir. Özellikle yanlışlamacılığın egemen metodolojik değerlendirme aracı haline
gelmesi, ekonomik teoriler açısından matematiksel ifade şeklini de zorunlu kılmıştır. Ekonomik
teorilerde, metafizik unsurların ayrıştırılmasında, ilk başlarda hipotetik ve tümdengelimci bir yaklaşım
kullanılarak ve başlangıç varsayımları dikkate alınarak, ekonomik alan açısından bir öngörüde
bulunulmaktaydı. Daha sonra bu yaklaşım mantıksal çıkarımdan uzaklaşmış ve modellerin
kurulmasında daha çok pratik çalışmalar egemen olacak şekilde yerini tümevarımcı yaklaşımlara terk
etmiştir 27 . Ancak bu duruma karşı, Friedman tarafından ortaya konulan araçsal yaklaşım ve bu
yaklaşımın varsayımların öneminden çok, ilişkinin öngörme yeteneğini ön plana alması nedeniyle,
iktisadi ilişkinin ekonometrik formülasyonu ön plana çıkmıştır. Bu yöntem, iktisadi teorinin içerdiği
varsayımların doğruluğundan ziyade, geleceği öngörme yeteneğini dikkate almıştır. Bu nedenle de
diğer metodolojik yaklaşımlara göre bu yaklaşım, model ve teorinin ampirik kurgulama ile
oluşturulmasına sebep olmuştur. Bu yaklaşım bir taraftan, ampirik uygulamalar göz önüne alındığında
metodolojik bireyciliği ortaya çıkartırken, diğer yandan ise ekonomik teorilerin pragmatik ve totolojik
yönünü belirginleştirmiştir 28 . İktisadi ilişkinin matematik formu, matematiğin önermeleri olan analitik
önerme tipini iktisada aktarmış ve aslında liberal iktisat çevresince ve neo-klasik teori varsayımlarında
ifadesini bulan birçok konu bu şekilde netleşmiştir. Başka bir deyişle, matematiksel araçlar, iktisadi
değişkenleri; değişimi -türevi- ve toplanabilirliği -entegrali- mümkün, bölünebilir ve benzeşebilir hale
getirmiştir.
Metodolojik gereksinme açısından neo-klasik yaklaşım ve onun sınama yöntemleri
incelendiğinde, ilk olarak incelenmesi gereken durum, sınanma ilişkisinin özellikle ekonometrik
yöntem açısından kaydettiği yoldur. Öyle ki, ekonomik ilişkileri modernizmin yarattığı kanıtlanabilirlik
eksenli bilim yaklaşımı çerçevesinde inceleme gereği, iktisadi ilişkilerin sınanabilirliğini mantıksal
yöntemden ampirik yöntemlere kaydırmıştır. Özellikle, yanlışlanabilirlik yaklaşımının gelişmesi,
ekonometriyi de geliştirmiştir. Ekonometrik yöntem yardımıyla ekonomik ilişki değerlendirilmeye ve
test edilmeye çalışılmıştır. Ekonometrik yöntemde temel olarak;
1. Ortalama Ekonometrik Regresyon (AER),
2.
Zaman Serisi Analizi ve
3.
LSE yaklaşımı 29 söz konusudur.
AER yaklaşımı özetle, ekonomik ilişkinin regresyon yoluyla tahminini ve istatistiksel
yöntemler yoluyla spesifikasyonun değerlendirilmesini içerir. Zaman serisi yaklaşımı ile ekonomik
değişken, sistem bütünlüğü içerisinde, yapısal ve indirgenmiş formu dikkat edilerek incelenmiş ve yine
sınırlamalar ve modelin belirlenmesi ekonomi dışı unsurlara dayandırılmıştır 30 . LSE yaklaşımında ise,
veri üretim işlemi, serilerin dinamik ve ayarlanma süreçleri dikkate alınarak 31 kurgulanmıştır.
27
CALDWELL,Bruce, “Positivist Philosophy of Science and The Methodology of Economics”, Journal of Economic
İssues, vol:14 ,no:1, 1980 ,ss.53-77..
28
HANDS,Wade D., “Did Milton Friedman’s Methodology License the Formalist Revolution?”, Journal of Economic
Methodology, 2003,ss507-520.
29
GERARD, Bill, “The Scientific Basis of Economics: A Review of The Methodological Debates in Economics and
Econometrics”, Scottish Journal of Political Economy, 1995, ss.221-235.
30
SİMS, Christopher A, "Macroeconomics and Methodology," Journal of Economic Perspectives, American Economic
Association, 1996, ss. 105-120. VAR (Vector Auto-Regression) analizi yardımıyla değişkenler sistem içinde kurgulanmış,
bunlar ekonomik unsurlardan çok rasgele denkleme dahil edilmiş ve buradan çıkarak, ko-entegrasyon ile nedensellik birlikte değişim- ilişkileri araştırılmıştır.
31
PRATTEN, Stephan, “Economics as progress: the LSE approach to econometric modelling and critical realism as
programmes for research”, Cambridge Journal of Economics ,2005,vol: 29, ss.179–205.
Tüm bu yaklaşımlar, iktisadi değişkenleri matematik ve istatistiğin sağlamış olduğu olanaklar
ile kurgulamış, bu nedenle de gerçek iktisadi ilişki form değiştirip, ,ekonometri ve matematiğin ifade
ettiği –analitik kalıba- mühendislik bilimine dönüştürmüştür. Öyle ki, zaman serisi ve veri üretim
yaklaşımı, iktisadi değişkenlerin dinamik kurgulanmasına imkân sağlamıştır. Teorilerin özellikle
matematiksel kalıp ve ekonometri yöntemlerince testi, metodolojik anlamda tekçiliği -bireyciliği- de
zorlamaktadır. Başka bir deyişle diferansiyel matematik, tesadüfî değişkenler ve ekonometrik kalıplar
sayesinde neo-klasik iktisadının rasyonalizm, atomisite ve diğer yaklaşımları ile tutarlılık
sağlamaktadırlar. Çünkü tesadüfî değişkenlerin var olması, neo-klasik yaklaşım tarafından sahiplenilen
piyasada ekonomik birimlerin birbirinden bağımsız ancak dengeye yönelik hareket ettiklerine ilişkin ön
bilgiyi veya kabulü doğrulamaktadır. Aynı şekilde, tesadüfî hatanın öngörü sürecinde minimize
edileceğinin kabulü, araçsalcı yaklaşıma önem kazandırmaktadır. Bu durumun aksaklığını ve
ekonometrik modelin iktisadi bir olayı açıklamadaki yetersizliğini Fleetwood,
“…Tahmin -öngörü- tek başına bir açıklama oluşturmaz….Açıklama bir olay gerçekleştikten sonra sonuç
çıkartmayı gerektirir. Tahmin ise olay gerçekleşmeden önce çıkarımda bulunmayı gerektirir. Bununla birlikte, hiçbir şey
açıklamadan da tahminde bulunulabilir… Hatta bir ekonometrik modelin bir olayı başarıyla -en düşük hata terimi ileaçıkladığı varsayılsa bile, regresyon hiçbir iktisadi teori üzerine kurulmamış ya da bilinen yalanlar içeren bir teori kurulmuş
olabilir. Bu durumda başarılı bir tahmin bile açıklama oluşturmayacaktır. 32 ” görüşleriyle ifade etmektedir.
Bu yaklaşımın temelinde yatan diferansiyel matematiksel kalıplar, fonksiyonların türevinin
alınabilirliği, sürekliliği, elamanların birbirine benzerliği 33 anlamında bireyciliği ve metodolojik
anlamda da metodolojik bireyciliği öne geçirmektedir. Zaman serisi ekonometrisi, dengenin her zaman
var olacağını, kısa dönemin bir ayarlanma süreci olduğunu ve piyasa sisteminin istikrar sağlayıcı
yapısını 34 vurgulamaktadır.
Makroekonomik teorik kurgular incelendiğinde, sosyal unsurlara ve psikolojik faktörlere dayalı
yaklaşımlardan uzaklaşıldığı ve sadece dengenin ve bireyciliğin vurgulandığı görülmektedir. Bu şekilde
iktisat teorisi, mikro temelli olarak değerlendirilmektedir. Sosyolojik ve psikolojik unsurlar 35 , teori
açısından temel açıklayıcı olmaktan çok yan, tali, koşullu açıklayıcılar haline getirilmektedir.
SONUÇ
Neo-klasik iktisadın, zaman ve mekândan soyutladığı ve matematiğin sahip olduğu araçlar ve
önermelerin kullanılması ile değiştirip dönüştürdüğü iktisadi gerçek, modelleme yoluyla teorik anlamda
toplumsal bütünden kopartılmıştır. Neo-klasik dünya görüşünün iktisadi dinamikleri tarih dışı ve
toplum dışı soyutlama olarak görmesi sonucunda hegomonik ideoloji olarak neo-klasik paradigma,
iktisat araştırma yöntemlerinin sınırlarını çizmekte ve tüm iktisatçıları bu sınırlar altında kalmaya
zorlanmaktadır. Ayrıca kavramsal yabancılaştırma bu süreci destekleyip, ekonomik faaliyetin sübjektif
unsurlarını törpüleyerek iddia ettiği gibi, tüm zamanlar ve toplumlar açısından uygulanabilirliği olan
evrensel iktisat yasalarına ulaşılmıştır. Dolayısıyla, neo-klasik teori ve sınama yöntemlerinin sahip
olduğu değer yargısı ve sübjektivizm, matematiksel araçlar ve kavramsal dönüştürme ile
gizlenmektedir.
Neo-Klasik iktisat, kullandığı ekonometrik modeller ile iktisadi çabayı açıklamaya çalışırken,
değerlendirmelerde modelin doğruluğu ve yanlışlığını sınamaktadır. Bu yöntem, sosyal bir bilim olan
iktisadın araştırma konularını daraltmış, indirgemiş ve diğer sosyal bilimlerden koparmıştır. Böylece
iktisatçı, modeli sorgularken sistemin kendisini sorgulamaz hale gelmiştir. Bununla birlikte, klasik
32
FLEEDWOOD,s135.po,
YU,Tony Fu-Lai, “Frank H.Knight’s revisited: Subjectivisim, interpretation and social economics”, International Journal
of Social Economics, 2004, vol:31, 7/8, ss.655-665.
34
BOLAND, Lawrence. “Model Specifications and Stochasticism in Economic Methodology”,
So. African Journal of Economics, vol: 1977, 45, 182-189.
35
ETZİONİ, Amitai, “Toward a new Socio-economic Paradigm”,Socio-Economic Rewiev, 2003, vol:1, ss.105-134. NeoKlasik teori açısından rasyonalite kavramı optimum piyasa çözümlerinin sağlanması açısından bir sert çekirdek
oluşturmaktadır. Dolayısıyla, sorgulama, sert çekirdekten ziyade teorinin ekstrem unsurları (koruyucu kuşak) üzerinden
sınama teknikleri ile yapılmaktadır.
33
teoride doğanın açıklanması ve ona hükmedebilmek için kurgulanmış olan araçlar, iktisatta sosyal
alanın açıklanmasından çok, bilim adamı bakış açısına göre sosyal gerçeğin yorumlanması ve
dönüştürülmesi için kullanılmış ve araçlar her ne kadar yansız olsa bile, amacın bir sistem tercihi
içeriyor olması bir bütün olarak teori kurma ve test etme faaliyetini değer yargısına hapsetmektedir.
KAYNAKÇA
ABELL, Peter; “On The Prospects of Unified Social Science: Economics and Sociology”, Socio
Economic Review, vol:1, 2003
BLAUG, Micheal; “Formalizmin Sorunları”, Post Otistik İktisat, İFMC İktisat Dergisi Yayınları,
İstanbul, 2004
BOLAND, Lawrence; “Model Specifications and Stochasticism in Economic Methodology”, So.
African Journal of Economics, vol: 45, 1977
BOLAND, Lawrence; Applying Economic Methodology: Recognizing Knowledge in Economic
Models, Energeia: International Journal of Philosophy and Methodology of Economics,
vol:1, 2002
CALDWELL, Bruce; “Positivist Philosophy of Science and The Methodology of Economics”, Journal
of Economic İssues, vol:14, no:1,1980
ÇEÇEN, Aydın, “Rasyonel Eylem, Aksiyomatik Bilgi ve Homo Economicus”, İktisat Üzerine
Yazılar I içinde, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
DURSUN, Yücel; Felsefe ve Matematikte Analitik / Sentetik Ayrımı, Elips Yayınları, İstanbul, 2004
ERCAN, Fuat, Sosyal Bilimleri Açın: Toplumlar ve Ekonomiler, Sarmal Yayınları, İstanbul, 1998
ETZİONİ, Amitai; “Toward a new Socio-economic Paradigm”, Socio-Economic Rewiev, vol:1, 2003
FOUCALT, Michel; Hapishanenin Doğuşu, İmge Yayınları, Ankara, 1982
FUKAYAMA, F; Tarihin Sonu ve Son İnsan, Simavi Yayınları, çev.Zülfü Dicleli,İstanbul,1992
GERARD, Bill; “The Scientific Basis of Economics: A Review of The Methodological Debates in
Economics and Econometrics”, Scottish Journal of Political Economy, vol: 42, no:2, 1995
GUERRİEN, Bernard; Neo-Klasik İktisat, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999, ss. 9-11
HABERMAS, Jürgen; İdeoloji Olarak Bilim ve Teknik, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997
HANDS, Wade D., “Did Milton Friedman’s Methodology License the Formalist Revolution?”,
Journal of Economic Methodology, vol:10, no: 4, 2003
İNSEL, Ahmet; İktisat İdeolojisinin Eleştirisi, Birikim Yayınları, İstanbul, 2000
KARA, Ahmet; İktisat Kuramında Pozitivizm ve Postmodernizm, Vadi Yayınları, İstanbul, 2001.
LANGE, Oskar; Ekonomi Politik, Cilt 1, May Yayınları, İstanbul, 1975
LÖWİTH, Karl; Max Weber ve Karl Marx, Doruk Yayınları, Ankara,1999
MAİLET, Jean; 18. Yüzyıldan Bugüne İktisadi Olayların Evrimi, Remzi Kitabevi, İstanbul,1983
MAYOR F. ve Forti A.; Bilim ve İktidar, çev.Mehmet Küçük,TÜBİTAK Yayınları, Ankara,1995
MUSGRAVE, Alan; “Unreal Assumption in Economic Theory: The – Twist Untwistedé, Kyklos,
vol:34
PRATTEN, Stephan; “Economics as Progress: The LSE Approach to Econometric Modelling and
Critical Realism as Programmes For Research”, Cambridge Journal of Economics, vol: 29,
2005
ROBİNSON, Joan; İktisadi Felsefe, V Yayınları, Ankara, 1986
SİMS, Christopher A; "Macroeconomics and Methodology", Journal of Economic Perspectives,
American Economic Association, vol: 10, 1996
WEBER, Max; Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Hil Yayınevi, İstanbul, 1997
YELDAN Erinç, “İktisat ve İktisatçı Nereye?”, Toplum ve Bilim, Sayı:95, 2003.
YU, Tony Fu-Lai; “Frank H.Knight’s Revisited: Subjectivisim, Interpretation and Social Economics”,
International Journal of Social Economics, vol:31, 2004
Download