ENGELLİ KADIN VE SAĞLIK SEMPOZYUMU 24 Mart 2009 Ankara TOPLUMSAL CİNSİYET VE ENGELLİLİK: ‘BERMUDA ÜÇGENİ’ YA DA ‘KARA DELİK’ ETKİSİ Doç. Dr. Zehra Yaşın Dökmen AÜ DTCF Psikoloji Bölümü Cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak tanımlanmasını sağlayan biyolojik yapıyı (XX ya da XY olan cinsiyet kromozomu ile cinsiyet organları ve hormonlar) belirtir. Toplumsal cinsiyet ise, kadına ya da erkeğe toplumun uygun gördüğü davranışları, kişilik özelliklerini, yaşam biçimini, sosyal, siyasal ve ekonomik yaşama katılım düzeyini, dış görünümünü (giysi ve aksesuar) vb.leri ifade eder. Kadınlar için de erkekler için de kalıp yargılar, önyargılar ve ayrımcılık vardır. Bilindiği gibi kalıp yargılar, aslında birbirine benzemeyen bireylerden oluşan bir grubun sahip olduğu düşünülen ve dolayısı ile üye bireylerin hepsinin de sahip oldukları peşinen kabul edilen özelliklerdir. Kadınların duygusal, bağımlı, korunmaya muhtaç vb. olarak algılanması, engellilerin yetersiz, başarısız, sağlıksız, yardıma muhtaç vb. olarak kabul edilmesi örnek verilebilir. Önyargılar ise bir gruba ilişkin olumsuz tutumları (olumsuz değerlendirmeleri) ifade eder. Kadınların siyasette başarılı olamayacaklarının, etkili liderlik yapamayacaklarının düşünülmesi ve engellilerin akademik başarısızlığa uğrayacaklarının, işte performanslarının düşük olacağının beklenmesi gibi. Ayrımcılık ise, kalıp yargıların ve önyargıların yöneldiği grubun üyelerine olumsuz davranışta bulunulması, olumlu davranışların esirgenmesidir. Ayrımcılık düşmanca olabileceği gibi bazen de korumacı, esirgeyici olabilir. Örneğin, kadınların ve engellilerin şiddete maruz kalmaları, aşağılanmaları, işe alınmamaları düşmanca ayrımcılıktır; iş koşullarının ihtiyaçlarına uygun düzenlenmemesi, terfi ettirilmemeleri ya da zarar görmeleri endişesiyle toplum içinde yer almalarının engellenmesi korumacı ayrımcılıktır. Toplumda mevcut olan kalıp yargılar, önyargılar ve ayrımcılık kadınlık ve erkeklik normları biçiminde işler. Kadınlık normları, kadının güzel, bakımlı, genç ve sağlıklı ama güçsüz, zayıf, korunmaya muhtaç, yanı sıra iyi eş, fedakâr anne ve becerikli, hamarat ev kadını vb. olması gereğine işaret eder; bunlara “pamuk prenses” normu da demek mümkündür. Erkeklik normları, ki bunlara da “beyaz atlı prens” normu denebilir, erkeğin fiziksel, zihinsel, cinsel ve ekonomik olarak güçlü, başarılı ve statü sahibi vb. olması gereğini ortaya koyar. Bunların sonucunda, kadınlar da erkekler de toplumsal cinsiyete bağlı sorunlar yaşayabilmektedirler; hem fiziksel hem psikolojik rahatsızlıklar, mutsuzluk duyguları ortaya çıkmaktadır. Özellikle kadınlar toplumsal cinsiyet nedeniyle daha fazla olumsuz kalıp yargılara, önyargılara ve ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar, dolayısıyla ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Engellilik de olağan ve normal kabul edilen vücut bütünlüğünün ya da beden ve zihin işlevlerinin bir şekilde bozulması ya da farklı bir biçime dönüşmesi halinde toplum tarafından olağan dışı ya da anormal olarak algılanıp çeşitli düzeylerde reddedilme anlamı taşımaktadır. Engelli bireylere yönelik kalıp yargılar, önyargılar ve ayrımcılık vardır. Bu da engellilerin toplum içinde mağduriyetleriyle sonuçlanmaktadır. 1 Görüldüğü gibi, toplumun hem kadınlara hem de engellilere yönelik kalıp yargıları, önyargıları ve ayrımcı davranışları vardır. Hem kadınlar hem engelliler, bu nedenle, toplum içinde hak etmedikleri biçimlerde yaşamaktadırlar. Kadın engelliler ise hem kadın hem engelli olmaları nedeniyle iki kat zorlaştırılmış ayrımcılıkla karşılaşmaktadırlar; bu nedenle özel bir durumları olduğundan söz edilebilir. Engelli kadınlar, hem kadın hem engelli olarak, kadınlara ve engellilere yönelik kalıp yargılara, önyargılara ve ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Yanı sıra, engelli kadınlar diğer özellikleri nedeniyle de ayrımcılığa uğramaktadırlar. Sonuç olarak, ağırlaştırılmış, etkisi iki kat artırılmış bir durum ortaya çıkmaktadır. Sonuçta, engelli kadınlar, kadın ve engelli olmaları nedeniyle eşit hak ve yetkilerden mahrum bırakılmış, topluma katılımları kısıtlanmış ve toplumda görünmez kılınmışlardır. Buna ‘Bermuda Üçgeni’ ya da ‘Kara Delik’ etkisi demek yanlış olmayacaktır. Bermuda Üçgeni ve Kara Delik, dünyada ve uzayda, sonuçlarından hareketle var oldukları çıkarsanan, varlıkların, enerjilerin, nesnelerin yutuldukları, görünmez oldukları, işlevsiz kılındıkları kabul edilen karanlık noktalardır. Ayrımcılık, günümüzde doğrudan uygulamalar, açık davranışlar halinde gözlenmemektedir. Gizli, örtük, kaçınmalı, dolaylı ayrımcılık günümüzde doğrudan uygulanan düşmanca ayrımcılığın yerini almıştır. Daha nazik, daha korumacı ama yine de temelinde zayıf, yetersiz, gereksiz oldukları inancı bulunan bir davranışlar ağına maruz kalmaktadırlar. Kadınlar, engelliler ve en çok da engelli kadınlar, eskisi kadar düşmancalığı açıkça görünür biçimde itip kakılamamaktadırlar, bu davranışlar toplum ve hukuk nazarında kabul görmemekte, cezalandırılmaktadır. İnsanlar engelli kadınların eğitimlerinin, çalışmalarının, topluma katılımlarının önemli ve gerekli olduğunu düşünmektedirler, bunu ifade etmektedirler, hararetle savunmaktadırlar. Ancak uygulamalar, ortaya çıkan tablo, bu olumlu görünümün gerçek olmadığını, yüzeysel olduğunu, aslında sonuç olarak pek de farklı bir durum olmadığını göstermektedir. Okulda, çalışma hayatında, sokakta, evde, toplumun her alanında engelli ama özellikle de kadın engelli görmek mümkün olmamaktadır. Engelli kadınlar, doğdukları andan ya da engelli oldukları belirlenen andan itibaren çeşitli düzeylerde ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Sokağa çıkmaları, oyun oynamaları, yaşıtlarıyla etkileşime girmeleri, okula gitmeleri, istedikleri kadar eğitim almaları, hobi edinmeleri, işe girmeleri, işte terfi etmeleri, evlenmeleri, cinsel sorunlarını çözmeleri, anne olmaları, çocuklarına bakmaları, engellerine uyumlu sağlık, spor, kültür, ulaşım, hareketlilik imkânlarından yararlanmaları, sosyal, siyasal, ekonomik olarak etkin olmaları engelsiz kadınlardan da problemli görülmektedir. Engelli kadın olmak çoğu zaman daha düşük eğitim, işsizlik, yoksulluk sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Toplumun yaklaşımının doğal sonucu olarak, engelli kadının eğitimsiz, işsiz, yoksul ve bekâr olması olasılığı çok yüksektir. Bunun ötesinde bir de yaşlı, kırsal kökenli, azınlık, eşcinsel, sağlık sorunlu olmak, engelli kadınların karşılaştığı sorunları katlayarak artırmaktadır; sonucun ağır bir “Bermuda Üçgeni” ya da “Karanlık Delik” etkisine dönüşmesi ihtimali çok yüksektir (Şekil 1’de görüldüğü gibi). Engelli yaşlı (ya da kırsal kökenli ya da azınlık ya da eşcinsel ya da hasta) kadın, toplumun dışına itilmekte, gözden uzaklaştırılmakta, gizlenmekte, içine kapanmakta, huzursuz ve mutsuz edilmektedir. 2 Bermuda Üçgeni ya da Kara Delik KADIN ENGELLİ DİĞER DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER Şekil 1. Bermuda Üçgeni ya da Kara Delik Etkisi “Bermuda Üçgeni” ya da “Kara Delik” etkisinin bir kader sayılması gerekmemektedir. Bu toplumsal tuzak ve yutma etkisi ile başa çıkmada, engelli kadının, ailelerin, bireylerin, toplumun birlikte ve ayrı ayrı yapabilecekleri bulunmaktadır. Toplumun her kesiminin bu etkiyi etkin olarak etkisizleştirmesi sorumluluğu vardır. Yerel yönetimlerin, kanun koyucuların ve uygulayıcıların gerçek sorun çözücü projeler üretmeleri ve hızla uygulamaları gereği vardır. Sıra savıcı, vaziyeti kurtarıcı, yüzeysel söz ve davranışların kalıcı çözümlere dönüşmesi, hayata geçirilmesi herkesin sorumluluğunda olmalıdır. 3