türk iş hukukunda işverenin eşit davranma borcu

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI
TÜRK İŞ HUKUKUNDA İŞVERENİN EŞİT DAVRANMA
BORCU
Ebru ÇOLAKOĞLU
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman
Yrd. Doç. Dr. N. Binnur TULUKÇU
KONYA – 2011
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Öğrencinin
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
Ebru ÇOLAKOĞLU
Numarası
084233001007
Ana Bilim / Bilim Dalı Özel Hukuk
Tezli Yüksek Lisans
Programı
Tezin Adı
Doktora
Türk İş Hukukunda İşverenin Eşit Davranma Borcu
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde
bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün
bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu,
ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının
eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf
yapıldığını bildiririm.
Öğrencinin imzası
(İmza)
ii
iii
ÖNSÖZ
İnsanlık tarihine bakıldığında, ulaşılmak istenen ancak uygulamada ne yazık
ki hiçbir zaman tam olarak sağlanamayan, belki de sırf bu nedenden dolayı insanlar
tarafından daha büyük bir özlemle erişilmeye çalışılan “eşitlik ilkesi” sadece hukuki
bir açısıyla incelenemeyecek kadar çok boyutlu bir ilkedir. Konunun tarihi ve felsefi
temelleri göz ardı edilerek hukuki açıdan gösterdiği gelişim de anlaşılmaz.
Temel insan hakları arasında yer alan çalışma hakkının etkin şekilde
kullanılabilmesi de diğer bazı unsurların yanında çalışma hayatında eşitlik ilkesinin
sağlanmasına bağlıdır. İş hukukunda işverenin eşit davranma borcu olduğu kabul
edilmekle birlikte, bu ilkenin kapsamı ve iş ilişkisinin çeşitli aşamalarında etkisi iş
hukuku öğretisinde tartışmalara yol açmaktadır.
Tez çalışmalarım sırasında ve tez yazımımda bana destek olan ve yardımlarını
esirgemeyen başta tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Nezihe Binnur Tulukçu olmak
üzere; eğitim hayatımın her anında yanımda olan aileme teşekkür ederim.
Ebru ÇOLAKOĞLU
iv
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğrencinin
Adı Soyadı
Ana Bilim /
Bilim Dalı
Danışmanı
Tezin Adı
Ebru ÇOLAKOĞLU
Özel Hukuk
Numarası 084233001007
Yrd. Doç. Dr. N. Binnur TULUKÇU
Türk İş Hukukunda İşverenin Eşit Davranma Borcu
ÖZET
Hukukun genel geçerli bir kavramı olan eşitlik ilkesi, özünde bütün insanların
eşit yaratılış, birbirine benzeyen, birbirini andıran ve birbiriyle aynı hakları olan,
özdeşliğe dayanan bir durumu ifade eder. Eşitlik, insan haysiyet ve onuruna yaraşır
bir yaşamın özünü oluştururken, aynı zamanda benzer durumda olanlar arasında
haklı ve objektif bir neden olmadıkça herhangi bir ayrımcı muamele yapmamayı
öngörmektedir.
İş Hukuku’nda eşitlik ilkesin yeri ve uygulaması ise, eşit haklara sahip olma
veya eşit muamele görme şeklinde formule edilen benzerler arasında bir eşitliği
ortaya koyan adalet arayışıdır. Daha somut bir ifadeyle iş ilişkisinde, işverenin
benzer durumda olan çalışanlarına “haklı ve makul” bir neden olmadıkça eşit
davranma veya eşit işlem yapma yükümlülüğünü ifade eder.
Türk İş Hukuku’nda eşitlik ilkesi, başta Anayasa’nın 10. maddesi olmak
üzere hakkaniyet ölçüsü temelinde yer almıştır. Özellikle 4857 sayılı İş Kanunu ile
bir taraftan işverenin eşit davranma yükümlülüğü kökleştirilirken diğer taraftan
Avrupa Birliği İş Hukuku’nda olduğu işverenin başvurabileceği ayrımcılık halleri
özel olarak düzenlenmiştir. İspat yükünün yer değiştirebilmesi, ayrımcılık
tazminatının iş güvencesi tazminatından bağımsız istenebilmesi ve en önemlisi de
eşit davranma yükümlülüğünün yaptırıma bağlanarak Türk İş Hukuku’nda yer alması
önemli bir düzenlemedir.
v
Eşit davranama borcu birçok uluslar arası belgenin konusunu oluşturmuştur.
Bunların başında kadın- erkek eşitliği ile ilgili olsan ILO sözleşmeleri gelmektedir.
Ayrıca Avrupa Birliği Hukuku da ayrımcılıklara, özellikle cinsiyet ayrımcılığına karşı
hazırlanmış belgeler açısından zengindir. Bahsi geçen uluslar arası belgelerdeki
düzenlemeler önemli ölçüde iş hukukumuza aktarılmış bulunmaktadır.
vi
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Öğrencinin
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
Ana Bilim /
Bilim Dalı
Danışmanı
Tezin İngilizce Adı
Ebru ÇOLAKOĞLU
Özel Hukuk
Numarası 084233001007
Yrd. Doç. Dr. N. Binnur TULUKÇU
The Employer Liability in Turkish Low Equal Behavior
SUMMARY
As a general and valid concept of law, the Principle of Equivalence refers
to a situation that all people have the same rights and resemble each other in a
perspective of essence of creation and identity. Equivalence forms the essence of a
human life with dignity and honor, as it also provides a barrier to any discriminatory
treatment among those who are similar, unless there is a legitimate and objective
reason.
The sense and implementation of the Principle of Equivalence in
Commercial Law can be expressed as the request for justice that is to be settled out
among those who are similar and having equal rights or equal treatment at similar
cases. Briefly, at business relationships, it dictates an obligation to an employer to
treat and conduct equally to his employers who are working under similar
circumstances, unless there is a “legitimate and reasonable" excuse.
The Principle of Equivalence in Commercial Law, particularly stated in
article 10 of the Constitution, has found a place at the basis of measure of equity.
Especially with the Labour Law No. 4857, on one hand, the equal treatment has been
established as an obligation of an employer; on the other hand, similar to European
Union Business Law, the applicable circumstances of discrimination for the
employer have been reserved.Change in the burden of proof, pay discrimination job
security regardless of compensation and most importantly, binding obligation of
equal treatment of Turkish Commercial Law enforcement is an important
arrangement to take place.
vii
Equivalence pretend debt subject of the document consisted of several
international. ILO conventions which are related to gender equality is very beginning
of the list.In addition, the European Union Law has rich documents about the
discrimination, especially gender discrimination. Mentioned regulations of
international documents are quoted to Turkish Commercial Law significantly.
viii
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİK SAYFASI .......................................................................................i
TEZ KABUL FORMU .............................................................................................. ii
ÖNSÖZ ...................................................................................................................... iii
ÖZET ..........................................................................................................................iv
SUMMARY ................................................................................................................vi
KISALTMALAR.....................................................................................................xii
GİRİŞ.......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
EŞİTLİK KAVRAMI ve AYRIMCILIK YASAĞI
§ 1. Eşitlik Kavramı .................................................................................................... 3
I. Genel Olarak ............................................................................................................. 3
II. Anayasa’ da Eşitlik İlkesi ...................................................................................... 5
III. İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi ................................................................... 8
1. İşverenin Davranma Borcunun Hukuki Niteliği ve Temeli ........................ 8
a. Hukuki Temeli .............................................................................................. 8
b. Eşit Davranma Borcunun İşlevleri ........................................................... 10
c. Eşitlik İlkesinin Yasal Dayanağı............................................................... 10
d. İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesinin Kapsamı ve Sınırları .............. 11
2. Eşit Davranma Borcunun Doğumu .............................................................. 13
§ 2. Ayrımcılık Yasağı ....................................................................................................... 15
I. Ayrımcılık Kavramı ve Çeşitleri .......................................................................... 15
II. Ayrımcılık Nedenleri ........................................................................................... 18
1. Cinsiyet ............................................................................................................ 18
2. Cinsel Taciz ..................................................................................................... 22
3. Psikolojik Taciz (Mobbing) ........................................................................... 23
4. Din, İnanç, Felsefi ve Siyasal Düşünce ....................................................... 24
5. Özürlülük ......................................................................................................... 25
ix
6. Sendikal Faaliyetler ........................................................................................ 28
7. Yaş .................................................................................................................... 29
8. Kıdem ............................................................................................................... 30
9. Yabancılık ........................................................................................................ 30
İKİNCİ BÖLÜM
EŞİT DAVRANMA BORCUNUN KOŞULLARI, SINIRLARI VE
UYGULANDIĞI HALLER
§ 1. Eşit Davranma Borcunun Uygulanma Koşulları .................................................... 32
I. İşyerinin Aynı Olması (İşyerinde Birlik) ............................................................ 32
II. İşyerinde Bir İşçi Topluluğunun Varlığı ........................................................... 33
III. Kolektif Bir Uygulama Olması ......................................................................... 34
IV. Aynı Zaman Dilimi İçinde Yer Alma............................................................... 36
V. İş İlişkisinin Kurulmuş Olması ........................................................................... 36
§ 2. Eşit Davranma Borcunun Sınırları ........................................................................... 37
I. Sözleşme Özgürlüğü İlkesi ................................................................................... 37
II. Orantılılık İlkesi ve Eşit Davranma Borcu ........................................................ 38
§ 3. Eşit Davranma Borcunun Uygulandığı Haller ........................................................ 40
I. İş İlişkisinin Kurulmasında Ayrımcılık Yasağı.................................................. 40
1.Cinsiyet ve Gebelik Nedeniyle Ayrımcılık Yasağı.....................................41
2. Belli Bir Yaş Koşulunun Öngörülmesi ......................................................... 42
3. Sendikal Nedenle Ayrım Yasağı ..................................................................... 43
II. İş İlişkisinin Devamı Süresince Eşit Davranma Borcu.................................... 43
1. İşverenin Yönetim Hakkı ve Eşitlik İlkesi .................................................. 44
a. İşverence Verilen Emir ve Talimatlar ...................................................... 45
b. İşçiler Arasında Çeşitli Grupların Oluşturulması ................................... 46
2. Ücretlerin Belirlenmesinde Eşitlik İlkesi..................................................... 47
3. İş Sözleşmesinin Türü ve Eşit Davranma Borcu ........................................ 51
a. Belirli ve Belirsiz Süreli İş Sözleşmeleri ile Çalışan İşçiler Arasında
Eşit İşlem Yapma Borcu.......................................................................... 52
x
b. Tam ve Kısmi Süreli İş Sözleşmesi ile Çalışan İşçiler Arasında Eşit
Davranma Borcu....................................................................................... 56
4. Sosyal Yardımlar ve İkramiyelerde Eşit Davranma Borcu ....................... 59
5. Çalışma ve Dinlenme Sürelerinin Düzenlenmesinde ................................. 62
III. İş İlişkisinin Sona Erdirilmesinde Eşit Davranma Borcu .............................. 63
1. Genel Olarak .................................................................................................... 63
2. Fesih Türlerine Göre....................................................................................... 65
a. Süreli Fesih Hakkının Kullanılması Bakımından Eşit Davranma
Borcu .......................................................................................................... 67
aa. İş Güvencesi Kapsamındaki İşçiler Bakımından ........................... 67
bb. İş Güvencesi Kapsamında Olmayan İşçiler Bakımından .............. 69
b. Haklı Nedenle Fesih Hakkının Kullanılması Bakımından Eşit
Davranma Borcu....................................................................................... 70
c. İş Güvencesi Sisteminde Sosyal Seçim Uygulaması ............................. 73
d. İş Sözleşmesinin Feshinde Sendikal Nedenlere Dayalı Ayrımcılık .... 78
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EŞİT DAVRANMA BORCUNA AYKIRILIĞIN İSPATI VE SONUÇLARI
§ 1. İspat Yükü .................................................................................................................... 80
§ 2. Hukuki Sonuçları ........................................................................................................ 82
I. Geçersizlik .............................................................................................................. 82
II. Eda davası .............................................................................................................. 83
III. İş Görmekten Kaçınma ....................................................................................... 84
IV. Maddi ve Manevi Tazminat ............................................................................... 85
V. İşçinin Fesih Hakkı .............................................................................................. 86
VI. Ayrımcılık Tazminatı ......................................................................................... 87
1. Ayrımcılık Tazminat ve Kötüniyet Tazminatı İlişkisi ............................... 90
2. Ayrımcılık Tazminat ve İş Güvencesi Tazminatı ....................................... 92
3. Ayrımcılık Tazminatı ve Sendikal Tazminat .............................................. 94
§ 3. İdari Sonuçları ............................................................................................................. 99
§ 4. Cezai Sonuçları ........................................................................................................... 99
xi
§ 5. Zamanaşımı ............................................................................................................... 103
SONUÇ .............................................................................................................................. 104
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 109
xii
KISALTMALAR
AB: Avrupa Birliği
ATAD: Avrupa Toplulukları Adalet Divanı
AY: Anayasa
B: Baskı
BK: Borçlar Kanunu
bkz: Bakınız
AÜHFD: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AÜSBF: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
C: Cilt
dn: dipnot
E: Esas
ILO: Uluslar arası Çalışma Örgütü
İşK: İş Kanunu
K: Karar
Legal İSGHD: Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi
Legal YKİ: Legal Yargı Kararları ve İncelemeleri Dergisi
m: Madde
MK: Medeni Kanun
RG: Resmi Gazete
xiii
S: Sayı
SK: Sendikalar Kanunu
SÜHFD: Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
TCK: Türk Ceza Kanunu
THD: Terazi Hukuku Dergisi
TİSK: Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu
TSGLK: Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu
vd: ve devamı
Y9HD: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
YHGK: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
yy
:Yüzyıl
xiv
ÖZET
Hukukun genel geçerli bir kavramı olan eşitlik ilkesi, özünde bütün insanların
eşit yaratılış, birbirine benzeyen, birbirini andıran ve birbiriyle aynı hakları olan,
özdeşliğe dayanan bir durumu ifade eder. Eşitlik, insan haysiyet ve onuruna yaraşır
bir yaşamın özünü oluştururken, aynı zamanda benzer durumda olanlar arasında
haklı ve objektif bir neden olmadıkça herhangi bir ayrımcı muamele yapmamayı
öngörmektedir.
İş Hukukunda eşitlik ilkesin yeri ve uygulaması ise, eşit haklara sahip olma
veya eşit muamele görme şeklinde ifade edilen, benzerler arasında bir eşitliği ortaya
koyan adalet arayışıdır. Daha somut bir ifadeyle iş ilişkisinde, işverenin benzer
durumda olan çalışanlarına “haklı ve makul” bir neden olmadıkça eşit davranma
veya eşit işlem yapma yükümlülüğünü ifade eder.
İş Hukukunda eşitlik ilkesi, başta Anayasa’nın 10. maddesi olmak üzere
hakkaniyet ölçüsü temelinde yer almıştır. Özellikle 4857 sayılı İş Kanunu ile bir
taraftan işverenin eşit davranma yükümlülüğü kökleştirilirken diğer taraftan Avrupa
Birliği İş Hukuku’nda olduğu işverenin başvurabileceği ayrımcılık halleri özel olarak
düzenlenmiştir. İspat yükünün yer değiştirebilmesi, ayrımcılık tazminatının iş
güvencesi tazminatından bağımsız istenebilmesi ve en önemlisi de eşit davranma
yükümlülüğünün yaptırıma bağlanarak Türk İş Hukuku’nda yer alması önemli bir
düzenlemedir.
Eşit davranama borcu birçok uluslararası belgenin konusunu oluşturmuştur.
Bunların başında kadın- erkek eşitliği ile ilgili olan ILO sözleşmeleri gelmektedir.
Ayrıca Avrupa Birliği Hukuku da ayrımcılıklara, özellikle cinsiyet ayrımcılığına karşı
hazırlanmış belgeler açısından zengindir. Bahsi geçen uluslararası belgelerdeki
düzenlemeler önemli ölçüde iş hukukumuza aktarılmış bulunmaktadır.
GİRİŞ
Eşitlik ilkesi tarih boyunca çeşitli açılardan incelenmiş, insanlar arasında ortaya
çıkan sorunların, toplum hayatında baş gösteren adaletsizliğin temelinde ‘eşitsizliğin’
yattığı ve çözümün de insanlar arasında ‘eşitliğin’ sağlanması olduğu genel olarak
kabul görmüştür. Teorik olarak nispeten geniş alanda kabul gören bu anlayışın
gündelik hayatta uygulanması ise her zaman kolaylıkla sağlanamamıştır.
Hayatın her alanında var olan eşitsizliğin ortadan kaldırılması için birçok
devlet, eşitlik ilkesini başta anayasalarında olmak üzere kanun yoluyla düzenlemiştir.
Ulusal düzeydeki düzenlemelerin yanı sıra pek çok uluslararası belgede de insanlar
arasında eşitliğin sağlanması amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Bütün bunlara
rağmen gerek devlet-vatandaş ilişkisinde gerek kişiler arasındaki hukuki ilişkilerde
tarafların birbirlerine karşı durumlarındaki farklılık nedeniyle eşitlik ilkesinin tam
anlamıyla uygulandığı söylenemez. Eşitlik ilkesi ihlal edilerek ayrımcılıkla
karşılaşan bireylerin haklarının korunmasının gerekliliği ise tartışmasız bir gerçektir.
Hukukun, eşitlik ile birlikte en temel kavramlarından biri de özgürlüktür.
Hukuk sürekli olarak eşitlik ile özgürlük arasında bir denge kurma çabasındadır.
Kurulacak bu dengenin şekli, hukuk sisteminin niteliğini belirlemektedir.
Eşitlik düşüncesi, modern hukukun diğer alanları gibi iş hukukunu da etkisi
altına almıştır. Eşitliğin iş hukukunda ne şekilde ve derece uygulama bulacağı yoğun
tartışmalara konu olmuş ve olmaktadır. Eşitlik ilkesinin iş hukukundaki görünüş
biçimi işverenin eşit davranma borcu şeklinde olmuştur. Esas olarak burada sözleşme
özgürlüğü ile eşitlik ilkesi arasında bir denge kurma çabası söz konusudur.
Diğer özel hukuk sözleşmelerinin aksine iş hukukunda işçi ve işveren arasında
taraflar arasında eşitlik bulunmamaktadır. Tam tersine işçi işverene kişisel olarak
bağlıdır. Kişisel bağımlılığın yanı sıra işçi, işverenden aldığı ücret ile geçimini
sağladığından ekonomik açıdan da bağımlılık söz konusu olmaktadır. İş ilişkisinde
işverenin yönetim hakkı ve talimat verme yetkisi bulunmaktadır. İşverenin işin
yürütümü
sırasında
benzer
durumdaki
işçiler
arasında
yönetim
hakkının
2
kullanılmasında ya da iş karşılığı verilen ücrette eşitlik ilkesini ihlal ederek farklı
davranması ve bunun sonucu olarak da işçinin hem maddi hem de manevi varlığına
zarar vermesi engellenmelidir.
Eşitlik ilkesinin içini dolduran, adeta bu ilkeyi somutlaştıran ayrımcılık
yasağının, özellikle Avrupa Birliği Hukukundaki gelişimi dikkate alındığında, sadece
cinsiyet ayrımcılığının yasaklanması olarak başlayan sürecin giderek diğer ayrımcılık
yasaklarını da kapsayacak şekilde genişlediği görülmektedir.
Ayrımcılık yasaklarının yanı sıra işverenin keyfi ayrım yapmasını yasaklayan,
eşit veya benzer durumdaki işçilere eşit davranmasını öngören eşit davranma borcu
da uygulamada iş ilişkisinin tüm alanlarında geçerli olan ve önem taşıyan bir borç
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toplam üç bölümden oluşan çalışmamızın birinci bölümünde eşitlik ilkesinin
hukuki temelleri, kapsamı ve yasal dayanakları ile ayrımcılık kavramının tanımı ve
çeşitleri açıklanmıştır.
İkinci bölümde eşit davranma borcunun sözleşme özgürlüğü ilkesi ile karşılıklı
durumları incelenmiş, bundan sonra eşit davranma borcunun sınırları ile uygulanma
koşulları üzerinde durulmuştur.
Son olarak, eşitlik ilkesinin iş ilişkisinin kurulma aşamasından başlayarak, işin
yürütümü sürecinde etkileri ve en tartışmalı olan iş sözleşmesinin feshinde işverenin
eşit davranma borcunun bulunup bulunmadığı incelenmiştir.
Son bölümde ise ayrımcılık yasağına ve eşit davranma borcuna aykırılık
durumlarında açılacak davalarda ispat yükü ve uygulanacak yaptırımlar ele
alınmıştır.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
EŞİTLİK KAVRAMI ve AYRIMCILIK YASAĞI
§ 1. Eşitlik Kavramı
I. Genel Olarak
Tarih boyunca insanların üzerinde en çok tartıştıkları kavramlardan biri olan
eşitliğin tam olarak neyi ifade ettiği aslında açıklanması kolay olmayan kökleri eski
Yunan uygarlığına kadar inen bir sorundur. Eşitlik ilkesi konusunda Platon ve
Aristo’nun fikirleri büyük önem taşımaktadır1.
Eşitlik sözcüğü “iki veya daha çok şeyin eşit olması durumu denklik, müsavat,
muadelet” anlamının yanı sıra “kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım
bulunmaması durumunu” ifade etmektedir2.Eşitlik kavramından söz edilebilmesi için
birden çok şeyin varlığı ve bunların birbiriyle karşılaştırılması her zaman zorunludur.
Şöyle ki, iki insan arasında eşitlik ilkesine uygun davranılıp davranılmadığının
belirlenmesi için öncelikle bu kişilerin “aynı durumda” bulunup bulunmadıkları
tespit edilmeli ardından da bu kimselere “eşit veya aynı şekilde” davranılıp
davranılmadığı ortaya konmalıdır. Bu belirleme için de bir karşılaştırma yapılması
gerekmektedir3.
İnsanlar arasında hak ve yükümlülüklerde eşitlik olması demek, aynı durumda
bulunan insanların aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması, aynı durumda aynı
davranışa muhatap tutulmaları anlamına gelmektedir. Kişiler arasında eşitlik ilkesine
uygun davranılıp davranılmadığının belirlenebilmesi için ölçmeye yarayacak bir
kural olması gerekmektedir. İnsanlara eşitlik ilkesine uygun şekilde davranılıp
1
ŞENEL, Alaaddin, Eski Yunanda Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine, A.Ü.S.B.F Yayınları No: 307,
Ankara 1970, s. 377-469.
2
http://tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?kelime_eşitlik.
3
YILDIZ, Gaye, İşverenin Eşit işlem Yapma Borcu, Ankara 2008, s. 30.
4
davranılmadığı, insanların eşit haklara sahip olup olmadıkları çoğu zaman bir hukuk
ya da ahlak kuralı ile ölçülmektedir4.
Eşitlik konusu ile ilgili en temel sorun da bu noktada toplanmaktadır. Bir
uygulamanın ya da kuralın eşitlik ilkesine uygun olup olmadığı değerlendirilirken,
bunların temelinde yatan sınıflandırma ile birlikte ele alınması gerekmektedir.
Örneğin bir menfaatin sağlanmasında belli bir eğitime sahip olmak koşul olarak
öngörülmüşse, burada kişiler eğitim düzeyleri esas alınarak gruplandırılmış, bu
özelliği taşıyanlar ile taşımayanlar arasında aslında bir “ayrım” yapılmıştır. Eşitlik
ilkesi ile ilgili değerlendirmelerde çoğunlukla sınıflandırmada esas alınan ölçüt
incelenmektedir. Bunun sebebi de doğada “eşit kişi” kategorilerinin olmamasıdır.
Hukuki ve ahlaki anlamda “eşit kişi” ancak insanların bazı değer yargıları ile
değerlendirme yaparak belli sınıflandırmalar oluşturmaları sonucunda ortaya
çıkmaktadır. Bir başka deyişle hukuki ve ahlaki anlamda eşit kişi kavramı insanlar
tarafından yaratılmaktadır5 .
Kısaca özetlersek, aynı (yani külfetlerde ve nimetlerde) herkese eşit paylar, eşit
olanlara eşit, eşit olmayanlara eşit olmayan haklar ve işlemler öngören eşitlik
kavramı yüzyıllardır tartışılmaktadır ve modern toplumun ilerlemeci bir değeri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Gerçekten modern toplumda, modern yurttaşlık koşularında
ahlaki temellendirmeyi gerektiren şey, eşitlik değil, tersine eşitsizliktir. Bu yüzden
Fransız Devrimi’nden bu yana eşitlik kavramı, bütün modern toplumsal değişme
biçimlerinin ve toplumların yeniden inşasının temel öğelerinden biri olmuştur.
Dolayısıyla eşitlik kavramı, modern zamanların bir değer yargısı olarak günümüze
değin kullanılagelmiştir. Modern öncesi geleneksel toplumda hiyerarşi ve toplumsal
konumlar dizgesi, kişinin toplumsal konumunun değişmesinin imkansız, sayı ile
gücün birleştiği atfedilmiş özel konumlara göre dağıtılmışken, modern toplumda bu
durumun tersine toplumsal konum en başta yaş, cinsiyet, dinsel ya da kan bağı gibi
özelliklerden çok yetenek ve başarıya göre belirlenmiştir. Bu yaklaşım, ulus devletin
biçimlenmesine katkı yapan siyasal eşitliğin gelişmesine neden olmuştur. Keyfi
4
5
ÖDEN, Merih, Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Ankara 2003, s. 24-25.
ÖDEN, s. 39-41.
5
yöneticilerin denetlenmesi, keyfi yasaların yerine adil ve ulusal yasaların getirilmesi,
halkın kuralların belirlenmesinde söz sahibi olması; modern toplumun eşitliği
dönüştürücü bir kavram olarak kullanmasının sayesinde olmuştur. Nitekim 1789
Fransız Haklar Bildirgesi’nin 6. maddesinde “ (yasa önünde) bütün vatandaşlar eşit
olduğundan, her türlü kamu rütbe, mevki, görev ve işine (aralarında erdem ve
yeteneklerinden başka hiçbir fark gözetilmeksizin) yeteneklerine göre kabul
edilirler.” 1793 Fransız Anayasası’ nın 3. maddesinde ise, “Eşitlik ister cezalandırsın,
ister korusun yasanın herkese eşit olması demektir. Eşitlik doğum nedeniyle
ayrıcalığı ve iktidarın kalıtımsal yoldan geçişini kabul etmez.” denilerek modern
toplum hukukunun üzerinde inşa edildiği “kanun önünde eşitlik” ilkesinin temelleri
17. yüzyılın sonlarında atılmıştır. Bugün bütün hukuk sistemlerinin bir değer yargısı
olarak karşımıza çıkan eşitlik kavramı bu konumunu, modern toplumun eşitliğe
atfettiği devrimci ideali sayesinde elde etmiştir. Bu perspektif, insanları yöneten ve
yönetilenler elitçi yaklaşımından, bütün insanların eşit yaratılış ve birbirine benzeyen
eşitlikçi yaklaşımına zorlamıştır. Artık yöneten ile yönetilen arasındaki ilişki; aslan
ile kuzu, doktor ile hasta, beyin ile beden, çömlek ile kapak, çoban ile koyun… vb.
ilişkiler gözüyle bakılmamıştır. Bu değerler yerine, siyasetin herkese aynı temel
hakları verdiği eşitlikçi ilkeler yer almıştır6.
II. Anayasa’ da Eşitlik İlkesi
Eşitlik ilkesinin mevcut anayasal temelini oluşturan 1982 Anayasasının 10.
maddesi şu şekildedir “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu
hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket
etmek zorundadırlar.” 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği7 ile maddeye şu
6
KAYA, Pir Ali, Avrupa Birliği ve Türk İş Hukuku Bağlamında Eşitlik İlkesi, 2. Baskı, Bursa 2009,
s. 8.
7
29 Mart 2011, R.G Sayı : 27889
6
hüküm eklenmiştir. “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz”8.
Bu maddede ifadesini bulan eşitlik ilkesi, devletin vatandaşlara karşı tarafsızlığını ve
bu tarafsızlık çerçevesinde kamu organlarının işlevlerini yerine getirirken
vatandaşlara eşit davranmakla yükümlü olmalarını; yasama, yürütme ve yargının dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyesi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrım gözetmeksizin herkesi kanun önünde eşit kabul edip ona göre davranmalarını
güvence altına almaktadır. Bu açıdan bakınca çok kapsamlı ve keyfiliği önleyicidir.
Anılan maddenin gerekçesinde de maddenin demokrasinin üç vazgeçilmez
ilkesinden biri olduğu, insanların insan olmaları dolayısıyla doğuştan bir değer ve
haysiyete sahip oldukları, bu nedenden ötürü insanlar arasında herhangi bir niteliğe
veya ölçüye dayalı olarak ayrım yapılamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nce bu maddenin amacı şu şekilde açıklanmıştır: “Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını önlemektir. Bu
ilkeyle aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak
yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa eşitlik
ilkesi çiğnenmiş olmaz.”9
Anayasanın 10. maddesinde yer alan “benzeri sebepler” ifadesi maddedeki
ayrım yasaklarını sınırlayıcı değil örnek olarak sayıldığını da ortaya koymaktadır.
Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlardan da Yüksek Mahkemenin bu kavramı
maddede sayılan ayrım yasaklarını genişleten bir hüküm olarak yorumladığı
anlaşılmaktadır10. Maddeye 2004 yılında eklenen ikinci fıkra ise kadınlar için
8
Eşitlik ilkesine Anayasanın başlangıç kısmında da değinilmiştir.
AYM, 7.6.1999, E. 1999/10, K. 1999/22, SÜZEK, Sarper, İşverenin Eşit Davranma Borcu, Sicil,
Aralık 2008, S. 12, s.24.
10
ÖDEN, s. 321-322 ve burada yer verilen kararlar.
9
7
yapılacak
olumlu
ayrımcılık
uygulamalarının
pozitif
dayanağı
olarak
görülmektedir11.
Anayasa, eşitlik ilkesini, herkesin aynı hakka sahip olacağı doğal eşitlik
biçiminde değil, yasa önünde eşitlik biçiminde ortaya koymuştur. Maddenin birinci
fıkrasının bir özelliği de, yasa önünde eşitliği yalnız yurttaşlar için değil, herkes için
getirmesidir12.
Eşitlik ilkesinin belirli nedenlere dayalı olarak ayrımcılık yapma yasağı boyutu,
AY.11 hükmü uyarınca özel hukuk alanında daha kolay uygulanabilme yeteneğine
sahiptir. Nitekim 4857 sayılı İş Kanunundan önceki dönemde, eşitlik ilkesi iş
mevzuatında ayrıca ve açıkça düzenlenmemiş olduğundan, Anayasanın 11. maddesi
uyarınca, 10. maddenin yatay ilişkilerde de doğrudan uygulanması gerektiği ifade
edilmiştir13. Kamu Hukuku alanında eşitlik ilkesi mutlak bir anlam taşırken sözleşme
serbestisinin hakim olduğu özel hukuk ilişkilerinde daha esnek bir uygulamaya
sahiptir14.
Ayrıca eşitlik ilkesini özel hukuk alanında kamu hukukunda olduğu kadar
geniş kapsamda uygulamak mümkün değildir. Bu kapsamda uygulamaya konması
halinde özel hukukta geçerli olan ve Anayasada güvence altına alınmış çalışma ve
sözleşme özgürlüğü; herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı;
mülkiyet hakkı ilkeleri ile açık bir çelişkinin ortaya çıkması olasılığı artacaktır. O
nedenle özel hukuk alanında eşit davranma veya eşit işlem yapma ilkelerine dönüşen
eşitlik ilkesi kamu hukuku alanında olduğu gibi kapsamlı ve geniş olmadığı kabul
edilir15.
11
İNCEOĞLU, Sibel, Türk Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında
Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı, İşyerinde Psikolojik Taciz(Mobbing), Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve
Ayrım Yasağı Semineri, Çalışma ve Toplum, S. 11, 2006/4, s.49; TUNCAY, Can, İş Hukukunda Eşit
Davranma İlkesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Galatasaray
Üniversitesi- İstanbul Barosu 2006 Yılı Toplantısı, İstanbul 2007, s. 26.
12
SERİM, Bülent, Yasa Önünde Eşitlik İlkesi, AİD, Eylül 1994, C. 27, S. 3, s. 14.
13
ÖDEN, s.156-157.
14
EYRENCİ, Öner/TAŞKENT, Savaş/ULUCAN, Devrim, Bireysel İş Hukuku, İstanbul 2004, s. 118.
15
ULUCAN, Devrim, Yeniden Yapılanma Sürecinde İş Hukuku Açısından Eşitlik İlkesi ve
Uygulaması, Prof. Dr. Turhan ESENER’e Armağan, Ankara 2000, s. 192.
8
III. İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi
4857 sayılı İş Kanunu ile beraber eşit davranma ilkesinin, işverenin
borçlarından biri olmanın ötesinde iş hukukunun temel ilkelerinden biri haline
geldiği söylenebilir16. İş Hukukunda eşitlik ilkesi, “eşit davranma borcu” adı altında
daha ziyade işverenin işçileri arasında ayrım yapmaması şeklinde bir borç olarak
somutlaşır.
1. İşverenin Eşit Davranma Borcunun Hukuki Niteliği ve Temeli
Eşit davranma borcu, işverenin nisbi nitelikte bir borcudur. Gerçekten de ayrım
yasağının mutlak olduğu sınırlı nedenler dışında eşit davranma borcu nispi bir nitelik
taşır. Eşit davranma borcu, işverenin tüm işçilere mutlak bir biçimde eşit davranacağı
anlamına gelmez. Bu borç aynı nitelikteki veya aynı ya da benzer durumdaki işçiler
için söz konusudur17. Eşitlik ilkesi, iş sözleşmesinin kişisellik özelliğini ortadan
kaldırmadığından farklı işçiler arasında sözleşme özgürlüğüne dayanarak işe alma,
ücretler ve iş ilişkisine son verme konularında nispi bir eşit davranma borcu
altındadır. Yani; işveren ayrım yapma kastı bulunmaksızın, haklı nedenlerle farklı
davranabilir.
a. Hukuki Temeli
Eşit davranma borcu; dürüstlük kuralı, adalet düşüncesi, ahlak kuralı,
hakkaniyet kuralı, anayasal eşitlik ilkesi gibi farklı kavram ve kurallara
dayandırılarak açıklanmak istenmiştir18.
Hukukumuzda eşitlik ilkesinin pozitif dayanakları arasında Anayasa’nın 10.
maddesi ile İş Kanunu’nun 5. maddesi yer almıştır. Anayasa’nın 11. maddesi gereği
anayasal eşitlik ilkesinin bireyler arası ilişkilerde de etkili olacağı konusunda şüphe
16
MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi, İş Hukuku, Ankara 2008, s. 535-536; YENİSEY, Kübra
Doğan, Eşit Davranma İlkesinin Uygulanmasında Metodoloji ve Orantılılık İlkesi, Legal İSGHD,
2005, C. 2, S. 7, s. 974.
17
ÇELİK, Nuri, İş Hukuku Dersleri, B. 19, İstanbul 2006, s. 177; ÖDEN, s. 25-26, TUNCAY, Can,
İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi, İstanbul, 1982 s. 23; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 430
18
TUNCAY, s. 32; ERTÜRK, Şükran, İş İlişkisinde Temel Haklar, Ankara 2002, s. 97.
9
bulunmamaktadır. Bu ilke gereği yargıcın ekonomik yönden zayıf durumda olan
işçileri işverene karşı koruması gerektiği kabul edilmektedir.
Öğretideki bir görüş anayasal eşitlik ilkesinin sadece devlet ilişkilerinde
bağlayıcılığını kabul ederek iş hukukundaki eşit davranma yükümlülüğünün hukuki
temelini oluşturamayacağını kabul etmektedir19. Oysa hakim görüş, Anayasa’nın 11
ve 132 maddeleri gereği genel eşitlik ilkesinin iş hukukunda bireyler arası ilişkilerde
de doğrudan doğruya uygulanabileceğini kabul etmektedir20.
Genel anlamda eşit davranma borcu hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir.
Nitekim Anayasa Mahkemesine göre “Hukuk devletinin ana ilkelerinden birisi de
eşitliktir… hukuk devleti hukukun üstünlüğü temeli üzerinde oturur. Kanun önünde
eşitlik bu temelde esaslı bir unsurdur.”
Eşit davranma borcu, cinsiyet, ırk, etnik köken gibi nedenlere dayanan
ayrımcılığın, insan hakları ve özgürlükleri bakımından çirkinliği ve kabul
edilemezliği, uluslararası barış ve dayanışmayı tehdit edici yönüyle uluslararası
planda üzerinde durulması gereken bir sorun olarak görülmüş ve bu düzeyde
hukuksal metinlerin konusu olmuştur. Bu bakımdan özellikle, Uluslararası Çalışma
Örgütü’nün, Türkiye tarafından da 1966’da onaylanan 1950 tarihli ve 100 sayılı Eşit
Değerde İş İçin Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkındaki
Sözleşmesi, 1958 tarihli ve 111 sayılı İş ve Meslek Bakımından Ayrım Hakkındaki
Sözleşmesi ile Türkiye tarafından onaylanmamış olan 1981 tarihli ve 156 sayılı Aile
Sorumlulukları Bulunan Kadın ve Erkek İşçilere Eşit Davranılması ve Eşit Fırsatlar
Tanınması Hakkındaki Sözleşmenin belirtilmesi gerekir. Avrupa hukukunda da,
Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi, Avrupa Sosyal
Şartı, Avrupa Birliğinin birçok yönergesi arasında özellikle, 23 Eylül 2002 tarihli ve
2002/73 sayılı yönergesiyle değişik 9 Şubat 1976 tarihli ve 76/207 sayılı Kadınlar ve
Erkekler Arasında İşe Girişte, Mesleki Eğitim ve İlerlemede ve Çalışma Koşullarında
Eşit Muamele Yönergesi ile 29 Haziran 2000 tarihli ve 2000/43 sayılı Etnik Köken
19
TUNÇOMAĞ,Kenan, Türk İş Hukuku, İstanbul 1975, s. 321- 323.
ERTÜRK, s. 99; TUNCAY, s. 108; ÇELİK, s. 104; ULUCAN, s. 191; SÜZEK, Sarper, İş
Hukuku, B. 2, İstanbul 2005, s. 395.
20
10
ve Irk Ayrımı Olmaksızın Kişiler Arasında Muamele Eşitliği Hakkında Yönergenin
işverenin eşit davranma borcuna ilişkin önemli esaslar içerdiği görülmektedir21.
b. Eşit Davranma Borcunun İşlevleri
Eşit davranma borcunun en önemli işlevi işçiyi korumaktır. Bu özellik eşit
davranma ilkesinin koruyucu işlevi olarak adlandırılmaktadır. Bunun yanı sıra işçiler
arasında eşitliğin sağlanması sonucunda çalışma barışının kurulmasına da olumlu
etki etmektedir. Öğretide bu işlev de eşit davranma ilkesinin düzen sağlama işlevi
olarak değerlendirilmiştir. Eşit davranma ilkesini bir diğer işlevi de yorumlayıcı ve
boşluk doldurucu olmasıdır. Buna göre uygulamada iş hukuku kaynaklarından
herhangi birinde yer alan bir kuralın yorumlanması ihtiyacı ortaya çıktığında bu
yorumun eşitlik ilkesine uygun olarak yapılması da gerekmektedir22.
c. Eşitlik İlkesinin Yasal Dayanağı
4857 sayılı İş Kanunundan önceki dönemde işverenin eşit davranma borcunun
yasal dayanağı olarak sadece Anayasanın 10. maddesi bulunmaktaydı. Bundan dolayı
öğretide, işverenin eşit davranma borcunun Anayasa’nın 10. maddesinde hükme
bağlanmış olan eşitlik ilkesinin bir yansıması olduğu ifade edilmiş, toplu iş
sözleşmeleri, iş sözleşmeleri, iç yönetmelikler ve işyeri uygulamalarının da eşitlik
ilkesine tabi olması gerektiği belirtilmiştir.
Anayasanın 10. maddesinde öngörülmüş bulunan eşitlik ilkesi İş Kanunu’nun
5.
maddesinde düzenlenmiştir. Daha doğru bir ifadeyle, İş Kanunu’nun anılan
maddesinde “Eşit davranma ilkesi” başlığı altında ayırım yasağı iş ilişkileri
bağlamında hükme bağlanmıştır. Adı geçen maddenin 1. fıkrasına göre “iş ilişkisinde
dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere
dayalı ayrım yapılamaz.” Hükümde benzeri sebepler ifadesine yer verildiğinden
ayırım yasağı sadece sayılan hallerle sınırlı olmayıp, benzer nedenlerle de işveren
ayırım yasağını ihlal edemeyecektir. Aynı şekilde, İş Kanunu’nun 5. maddesinin 3-5
21
22
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 542.
TUNCAY, s.139-140.
11
fıkralarında işverenin iş akdinin kurulmasında, ücret ve çalışma koşullarında,
sözleşmenin sona ermesinde cinsiyet nedeniyle farklı işlem yapamayacağı
öngörülmüştür.
Diğer yandan, işverenin eşit davranma borcu iş mevzuatımızda bazı iş
sözleşmesi türlerine özgü olarak ayrıca düzenlenmiştir. Gerçekten, İş Kanunu’nda
ayrımı haklı kılan bir neden olmadıkça, belirli veya belirsiz süreli ya da tam veya
kısmi süreli iş sözleşmelerinin yapılması nedeniyle işçinin farklı işleme tabi
tutulamayacağı hükme bağlanmıştır. Bunun gibi, Sendikalar Kanunu’nun 31.
maddesinde sendikal nedenle ayrım yapma yasağı öngörülmüştür.
Her ne kadar İş Kanunu’nun 5. maddesinin başlığı “Eşit davranma ilkesi” ise
de bu maddede ayrım yasağı halleri dışında kalan genel anlamda eşit davranma
borcunun da düzenlendiğinin savunulması güçtür23. Kuşkusuz ayırım yasakları da
geniş anlamda eşitlik ilkesinin içinde yer alır. Ancak, İş Kanunu’nun 5. maddesi
sadece ayrım yasaklarını düzenlemiş bunun dışında kalan genel anlamda eşit
davranma borcunu dışlamış görünmektedir24.
Avrupa Birliği ilerleme raporlarında, AB mevzuatında yer alan etnik köken, din
ve inanç, özürlülük, yaş ve cinsel eğilimden ötürü ayrımcılığın önlenmesi ve işe
alınma, ispat yükü, ebeveyn izni, şikayet hakkı, eşitlik kurulu gibi konuların İş
Kanununda yer alması gerektiği ileri sürülmektedir25.
d. İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesinin Kapsamı ve Sınırları
Eşitlik ilkesi, iş hukukunda işverenin işçileri arasında keyfi ayrım yapmasını ve
belli
nedenlere
dayalı
olarak
ayrımcılık
yapmasını
yasaklayarak
işvereni
sınırlamaktadır26. İşçiler arasında ayrım yapma yasağı ve onun zorunlu mantıksal bir
sonucu olarak eşit davranma, iş hukukunun esasını teşkil eder. Fakat eşit davranma
borcu, işverenin, işçileri arasında ayrım yapmama yükümlülüğü olarak dar
23
YENİSEY, Metodoloji, s. 974-100; ÇELİK, s. 178-179.
SÜZEK, Eşit Davranma, s.27.
25
SÜZEK, Eşit Davranma, s. 26.
26
YILDIZ, s. 65
24
12
anlaşılmamalıdır. Ayrım yapmama yükümlülüğü, şekli eşitlik anlayışının, eşit
davranma borcunda tezahürüdür27.
Bir başka deyişle, eşit davranma borcu, haklı nedenler olduğu oranda işçiler
arasında farklı davranılmasına izin vermekte, hatta bunu gerektirmektedir.
Dolayısıyla iş hukukunda da eşitlik ilkesi aynı veya benzer durumdaki işçiler
arasında farklı işlem yapılmamasını amaçlamaktadır. İşçiler arasında haklı nedenler
oldukça farklı işlem yapılabilmesi, işverenin eşit davranma borcunun, iş ilişkisinde
işçinin kişiliğinin taşıdığı önemi arka plana itmediğinin de göstergesidir28.
Eşit davranma borcu işverenin tüm işçilere mutlak bir biçimde eşit davranacağı
anlamına gelmez. Bu borç aynı nitelikteki veya aynı ya da benzer durumdaki işçiler
için söz konusudur. İşveren, gerek işçinin yaptığı iş, uzmanlığı, öğrenimi, kıdemi gibi
objektif nedenlere gerek çalışkanlık, yetenek, liyakat gibi subjektif (haklı) nedenlere
dayanarak farklı işlem yapabilir. Aksi düşünce işverenin sözleşme serbestisine kabul
edilemeyecek bir müdahale taşır29.
İşverenin, bu borca aykırı davranışı doğrudan veya dolaylı olabilir. Örneğin
bütün işçilere yapılan ücret zammından, hiçbir haklı neden olmaksızın bir işçinin
yararlandırılmaması doğrudan ayrımcı davranıştır. Buna karşılık, görünürde tarafsız
bir uygulama işçilerden bir gruba yönelik olarak eşit olmayan bir duruma yol açabilir
ki, kadın ve erkek işçiler arasında ücret ve iş koşullarına ilişkin ayrımcı davranışlar
daha ziyade bu türdendir. Dolaylı ayrımcılıkta tarafsız gibi görünen bir ölçütün
sonucu bakımından açık bir şekilde cinslerden biri aleyhine sonuç doğurması,
doğrudan ayrımcılıktan farkını oluşturmaktadır; ayrımcılığın kaynağında ölçütün
kendisi değil yarattığı sonuçlar yatmaktadır.
Eşit davranma borcu, biri olumsuz (kaçınma, yapmama), diğeri olumlu
(yapma) nitelikte yükümlülüklerden oluşan bir borç olarak analiz edilebilir. İşçiler
arasında, haklı nedenler olmadıkça ayrım yapmama, eşit davranma yükümlülüğü, bu
27
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 536.
TUNCAY, s. 121; aynı yazar, Sempozyum, s. 21; SÜZEK, s. 362; EKONOMİ, Münir, İş Hukuku
C. 1, Ferdi İş Hukuku, B. 3, İstanbul 1984, s. 156-157.
29
SÜZEK, Eşit Davranma, s. 27, TUNCAY, s. 5.
28
13
borcun olumsuz yanını(ayrım yapmama ilkesi); haklı nedenler halinde ayrım yapma
yükümlülüğü ise olumlu yanını (pozitif ayrım yükümlülüğü) oluşturur. Bu
sonuncusu, somut eşitlik bağlamında işçiler arasında bir ayrı yapmayı ifade eder;
pozitif ayrım, iş piyasasında fiili eşitsizlik mağduru kimi işçi kategorileri lehine
cevaz verilmiş ayrımdır; örneğin özürlüler için kontenjan tanınması böyledir. Fakat
pozitif ayrımın da şekli eşitliğin gerekleriyle bağdaşması icap etmektedir. Örneğin,
aile yüklerinin dağılımında fiili eşitsizler nedeniyle kadınlara daha fazla avantaj
sağlanması sadece gebelik veya annelik nedeniyle olabilir30.
Genel olarak, işverenin, bir atıfet, ikram veya hediye olarak verdiği şeyler
nedeniyle işçileri arasında eşit davranma borcunu ihlal ettiği söylenemez;
işçilerinden birinin düğününde eşine altın takması, diğerinin düğününde aynı şekilde
davranmaması, bu borca aykırılık değildir. Şu halde, eşit davranma borcuna aykırılık,
işçinin hukuken talep hakkı bulunan hususlarda söz konusu olabilir. Bu hususlarda
kural olarak, ücretlere (geniş anlamda) ve işverenin yönetim ve disiplin hakkına
dayanarak yaptığı işlemlere ilişkindir. Esasen, işverenin eşit davranma borcunun
uygulama alanları, yönetim yetkisini kullanma, sosyal yardımların verilmesi, ücretler
ve işten çıkarma olarak dört grupta toplanabilir.
2. Eşit Davranma Borcunun Doğumu
Eşit davranma borcu, kural olarak iş ilişkisinin doğumu ile ortaya çıkar. Ancak,
işveren İşK. 5 uyarınca iş ilişkisinin kurulmasında cinsiyet nedeniyle ayrımcılık
yapamaz. Aslında burada teknik açıdan “eşit davranma borcu” değil “ayrımcılık
yasağı” düzenlenmiştir. Benzer bir hüküm Özürlüler Kanununun31 14. maddesinde de
yer almaktadır. Anılan madde uyarınca “İşe almada; iş seçiminden, başvuru formları,
seçim süreci, teknik değerlendirme, önerilen çalışma süreleri ve şartlarına kadar olan
safhaların hiçbirinde özürlülerin aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamaz.
Çalışan özürlülerin aleyhinde sonuç doğuracak şekilde, özrüyle ilgili olarak diğer
kişilerden farklı muamelede bulunulamaz.”
30
31
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 541.
1.7.2005 tarih ve 5378 Sayılı.
14
İşe alma aşamasında ayrımcılığın yasaklandığı bir diğer durum ise Sendikalar
Kanununun 31. maddesidir. Bu madde uyarınca “İşçilerin işe alınmaları, belli bir
sendikaya girmeleri veya girmemeleri veya belli bir sendikadaki üyeliği muhafaza
veya üyelikten istifa etmeleri veya sendikaya girmeleri veya girmemeleri şartına
bağlı tutulamaz.”
Ayrımcılık yasağı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122. maddesinde de
düzenlenmiştir. Buna göre “ Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; … kişinin
işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hallerden birine bağlayan,…
kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.”
İş ilişkisi kurulduktan sonra da devam eden ayrımcılık yasağının yanı sıra
işveren bu aşamadan sonra işçileri arasında, iş ilişkisinden doğan bütün hak ve
borçlarla ilgili olarak eşit işlem yapma borcu altındadır.
Dolayısıyla eşit davranma borcu ancak iş ilişkisi kurulduktan sonra ortaya
çıkan ve işvereni keyfi uygulamalar yapmaktan alıkoyan bir borçtur. Buna karşılık
ayrımcılık yasağı iş ilişkisi kurulmadan önce, işe alma aşamasından iş sözleşmesinin
feshedilmesine kadar her alanda geçerli olan, işverenin işçinin değiştiremeyeceği ya
da değiştirmesi beklenemeyecek özelliklerinden dolayı, bu kişiye karşı diğer
işçilerine oranla daha kötü bir davranışa muhatap tutmaktan alıkoyan bir hukuki
kurumdur32.
32
YILDIZ, s. 68.
15
§ 2. Ayrımcılık Yasağı
I. Ayrımcılık Kavramı ve Çeşitleri
Ayrımcılık, bir devletin ya da toplumun bazı üyelerinin, ötekilere sağlanan belli
hak ve ayrıcalıklardan yoksun bırakılmasıdır. Terim Latince discriminare (bölmek,
ayırmak, ayırt etmek) sözcüğünden gelmektedir33.
Bir başka ifadeyle ayrımcılık kavramı, bir kimseye sahip olduğu bireysel bir
özelliği nedeniyle diğer kimselerden farklı davranılması, bu farklı davranış nedeniyle
mağdur edilmesi anlamına gelmektedir34.
Ayrımcılık yasağı kavramı özellikle Avrupa Birliği’nde eşitlik ilkesi ile birlikte
kurallaştırılmış ve uygulamada eşitlik ilkesinin içini dolduran bir kavram olmuştur.
“Kime göre eşit?” ya da “Kimler eşit?” sorularına verilebilecek cevapların çok çeşitli
olması, çoğu zaman bir soruya verilecek cevabın yeni soruları beraberinde getirmesi,
bunun sonucunda ortaya çıkan kısır döngü sonuca ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Değer
yargıları olmaksızın eşitlik ilkesi belli bir durum karşısında nasıl davranılması
gerektiğini söylemekten uzak kalmaktadır. Bu noktada ayrımcılık yasağı devreye
girerek eşitlik ilkesini somutlaştırmakta, içini doldurmaktadır35.
İş Kanununun 5. maddesinin başlığında “Eşit Davranma İlkesi” nden
bahsedilmesine rağmen, maddedeki düzenlemenin ayırımcılık yasaklarına ilişkin
olması eşit davranma ilkesi ile ayırımcılık yasakları arasındaki ilişkinin de gözden
geçirilmesini gerekli kılmaktadır.
Aslında sorunun temelinde eşit davranma ilkesinin yapısından kaynaklanan
uygulama zorlukları yatmaktadır. Eşit davranma ilkesi çok kapsamlı bir ilke olmasına
rağmen, içerdiği belirsizlikler hayata geçirilmesinde zorluklarla karşılaşılmasına
neden olmaktadır. “İşveren işçilerine eşit davranmalıdır” denildiğinde
33
“hangi
DEMİR, Ahmet, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Türk Hukukunda Ayrımcılık Yasağı,
Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2007, s. 21.
34
YÜKSEL, Melek Onaran; Karşılaştırmalı Hukuk Işığında Türk İş Hukukunda Kadın- Erkek
Eşitliği, İstanbul 2000, s. 38.
35
YILDIZ, s. 69.
16
nedenlere dayalı olarak?” sorusunun yanıtı gerekli olmadığı gibi, “eşit davranmak
için ne yapması gerekir?” sorusu da yanıtsız kalmaktadır. Bu belirsizlik, öncelikle
konunun tartışılması sırasında farklı düzlemlere kayılmasına neden olmaktadır.
Örneğin işverenin keyfi ücret farklılaşması yaratamayacağı argümanına karşı her
işçinin aynı olmadığı ya da her işçinin mali durumunun eşit olmasının
beklenemeyeceği ileri sürülmektedir ki, bu tip bir tartışmada argümanların aynı
düzlemde olduğundan bahsedebilmek mümkün değildir. İşverenin eşit davranma
yükümlülüğü hiçbir zaman mutlak bir eşit davranma zorunluluğu biçiminde
anlaşılmamış olup, aksi düşünce normla güdülen amacı orantısız biçimde aşarak,
işverenin sözleşme serbestisine bir müdahale olarak değerlendirilebilir36.
Bütün eşitlik normları uygulanabilmek için aslında bir öze ihtiyaç
duymaktadır; bütün insanlar her önden eşit olsalardı, yararlarda ve yükümlülükler de
eşitliği sağlamak için bu ilke yeterli olabilirdi. Oysa bütün insanlar ve konumuz
açısından işçiler eşit veya benzer değildir. Görülmektedir ki Aristo’nun “eşitlere eşit
davranılması” olarak benimsenen şekli eşitlik ilkesi bir eylem kılavuzu olarak çok
fazla yardımcı olmamaktadır. Bu ilkenin uygulanabilmesi “kimlerin hangi açıdan
benzediği” ve “hangi açıdan eşit olduğu veya olmadığının” belirlenmesine bağlıdır37.
Şekli eşitlik anlayışının bir anda mevcut tüm eşitsizlikleri haklılaştırabilen yönü işte
bu belirsizlikten kaynaklanmaktadır38.
Ayrımcılık yasağı ise yapısı itibariyle negatif, dar kapsamlı ve hayata
geçirilmesi daha kolay bir ilkedir. Ayrımcılık yasakları temelde, temel hak ve
özgürlüklerle ilişkili iken, dar anlamda eşit davranma borcu daha çok işverenin
yönetim hakkı ile ilişkilidir39. Ayrımcılık yasağı normları kişileri bazı özellikleri (ırk,
renk, cinsiyet gibi) nedeniyle olumsuz davranışların muhatabı olmaktan yahut bir
takım menfaatlerden mahrum bırakılmaya karşı koruyan normlardır. Bu tip
normlarda kimler arasında hangi menfaatler veya yükler açısından, hangi sebeplere
dayalı olarak ayrım yapılmayacağı düzenlenmiştir. Bir kişi ile diğeri arasında ayırım
36
YENİSEY, Metodoloji, s. 977.
ÖDEN, s.26.
38
YENİSEY, Metodoloji, s.977.
39
YENİSEY, Ayrımcılık Yasağı, s. 66.
37
17
yapılmamalıdır, denildiğinde hangi nedenlere dayalı olarak farklı tutum ve davranışın
kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Belirtmek gerekir ki varılmak istenen nihai amaç
toplumun daha zayıf olan kesimlerinin eşit fırsatlara kavuşması ise ayırımcılık yasağı
içeren normlarla bu amaca ulaşılabilmesi her zaman kolay değildir. Eşitlik ilkesi
ayırımcılık yasağının ötesinde pozitif bazı yükümlülükleri de gerektirebilir. İş
Kanunu’nun 5. maddesinde işverenin eşit davranma ilkesi somutlaştırılırken negatif
ayırımcılık yasaklarının yer verilmekle yetinilmiştir.
Eşit davranma ilkesiyle ayırımcılık yasakları arasındaki farklılık İş Hukukunda
4857 sayılı yasadan sonra iyice belirginleşen bir katmanlaşmaya neden olmuştur.
Yeni yasa ile bir yanda işverenin genel anlamda eşit davranma yükümlülüğü varlığını
korurken, öte yanda bazı ayrımcılık yasaklar özel düzenlenmeye kavuşmuştur.40
Ayrıca ayırımcılık yasakları arasında da kapsam ve içerik açısından bir gruplaşma ile
karşılaşılmaktadır. İş Kanunu madde 5/1 de iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal
düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep, vb. sebeplere dayalı ayırım yapılamayacağı
belirtilerek, en genel anlamada ayırımcılık yasağı düzenlenmiştir. Bu genel yasak
kavramında iş ilişkisinin kurulması, işleyişi ve sona ermesinde cinsiyet ve gebeliğe
dayalı doğrudan ve dolaylı ayırımcılık yapma yasağı getirilerek, cinsiyete dayalı
ayırımcılık yasağının kapsamı dolaylı ayırımcılığı da içine alan bir şekilde
genişlemiştir. Öte yandan sözleşme türü özel bir ayrımcılık yasağı olarak
belirtilmiştir. Ayırımcılık yasakları, İş Kanunu madde 5 de belirtilen hallerle de sınırlı
olmayıp, maddede açıkça belirtilmeyen sendikal nedenli ayırımcılık da yasaktır.
Hukukumuzun işverenin eşit davranma borcunun şekillenmesinde önemli bir
biçimde etkilendiği Alman Hukuku da AB mevzuatın doğrultusunda yaptığı
değişiklerden sonra genel eşit işlem yükümlülüğü ile ayırımcılık yasaklarının bir
arada bulunduğu bir biçim almıştır41.
40
41
MOLLA MAHMUTOĞLU; s.536, SÜZEK, s.362, YENİSEY, Metodoloji s.978.
YENİSEY, Metodoloji s. 978.
18
II. Ayrımcılık Nedenleri
Bir kimsenin ayırımcılığa maruz kamasına neden olan nitelikler iki gruba
ayrılarak incelenir. Bunlardan ilki bireyin kendi iradesi ile değiştirmesi mümkün
olmayan ve biyolojik özellik taşıyan cinsiyet, yaş, ırk, renk gibi niteliklerdir. Diğer
grup ise felsefi inanç, din, medeni hal gibi sosyal ve siyasal açıdan
değerlendirilebilecek niteliklerden oluşur42. İkinci grupta yer alan nitelikler biyolojik
özellik taşımamalarına rağmen, bireyin kendi iradesi dışında bunları değiştirmesi
ahlaken beklenemez. Bu kapsamda yer alan nitelikler, başta düşünce ve inanç
özgürlüğü olmak üzere kişisel hak ve özgürlükler çerçevesinde korunmaktadırlar.
Ayrımcılığa
maruz
kalınmasına
neden
olan
nitelikler
yukarıdaki
sınıflandırmanın yanı sıra hukuk düzeninin anılan niteliklere dayalı olarak farklı
uygulamaları (ayrımcılığı) yasaklamış olması açısından da değerlendirilebilmişlerdir.
Hukuk düzeni gerek anayasal düzeyde gerek kanunlar düzeyinde olarak adlandırılan
ölçütler, cinsiyet, din, dil, ırk, renk, politik görüş, mezhep, felsefi inanç, sendikal
faaliyet ve tabiiyet’ tir43. Mutlak ayrım yasaklarının dışında kalan ve haklı bir ayrım
nedeni oluşturup oluşturmadıkları önceden kesin olarak belirlenemeyen, her somut
olayın durum ve özelliklerime göre değerlendirilmesi gereken nitelikler ise ‘göreli
(nispi) ayırım yasakları’ olarak değerlendirilmektedir. Göreli ayırım yasaklarına
örnek olarak işçiler arasında kıdeme göre yapılacak bir ayırım haklı görülebilirken
işin niteliğinin gerektirmemesine rağmen yaşa dayalı olarak ayırım yapılmasının
hukuken caiz görülmemesi verilmiştir.
1. Cinsiyet
Ayrımcılık kendini değişik şekillerde gösterebilir. En sık rastlanan ise, cinsiyete
ve ırka dayanan ayrımcılıktır. Cinsiyet esaslı ayrımcılık, toplumlarda kadınların
temel ihtiyaçlardan yoksun kalması, fırsatlara sahip olmada erkeklere oranla eşit
olmayan koşullarda yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında
düşük oranlarda temsil edilmesi, ekonomik, siyasal ve hukuksal alanlara, karar
42
43
YÜKSEL, s. 38.
TUNCAY, s. 123-128.
19
mekanizmalarına katılamama, kamusal olanaklardan yararlanmanın engellenmesi,
sağlıksız koşullarda yaşama, çalışma yaşamında engellenmeler, iş yerinde taciz ya da
haksızlığa uğrama, medeni haklardan ve eğitim hakkından yararlanmaktan mahrum
bırakılmayı kapsayabilmektedir44.
Çalışma hayatında erkek işçilerle aynı güçlük ve sorunlarla karşı karşıya
bulunan kadınların, annelik rolleri nedeniyle ayrıma uğramama şartıyla özel olarak
korunmaları gerekir45.
İşgücü piyasalarında erkek ile kadın çalışanlar arasında ortaya çıkan ücret
farklılıklarına neden olan ayrımcılık ise değişik sebeplerden kaynaklanabilmektedir.
İlk olarak, kadınların farklı işlere ve farklı kurumlara (düşük ücretli kurum ve işler)
yönelmelerinden dolayı ücret farklılıkları oluşmaktadır46.
Türkiye AB’ne uyum sürecinde giriştiği reformlar kapsamında cinsiyet eşitliği
politikalarını yasal mevzuata eklemeyi gündeme almıştır. Bu doğrultuda cinsiyete
dayalı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması için kadınlar lehine pek çok hukuki
düzenleme yapmıştır. Bunlardan en önemlisi 2002 yılında yürürlüğe giren yeni
Medeni Kanun ile kadınlara karşı ayrımcılığı destekleyen maddeleri kaldırmasıdır.
Örneğin, aile reisliği kavramının kaldırılması, eşlerin eşit hak ve yükümlülüklerinin
güvence altına alınması, evlilik birliği sırasında edinilmiş malların eşit paylaşılması
gibi alanlarda kadınlar lehine düzenlemeler getirilmiştir47.
İş Kanunu madde 5’te, Avrupa Birliği Yönergesine48 uygun olarak cinsiyete
dayalı ayrım yasaklanmış bulunmaktadır. Avrupa Birliği Adalet Divanı, cinsiyet
ayrımı yasağını sadece iki cinsten birine mensup olmaktan kaynaklanan ayrımlarla
sınırlı olarak yorumlamamakta, cinsiyet değiştirmeden kaynaklanan ayrımları da bu
44
ATA, Nuray, Temel Haklardan Yararlanmada Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Yasağı, Yüksek Lisans
Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2010, s. 10.
45
TULUKÇU, N. Binnur, İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Gebe ve Anne İşçilerin Korunması,
Haber-İş Sendikası Yayınları, Ankara 2000, s. 27.
46
ÖZKAN, Gökçen Sayar/ ÖZKAN, Bülent, Kadın Çalışanlara Yönelik Ücret Ayrımcılığı ve Kadın
Ücretlerinin Belirleyicilerine Yönelik Bir Araştırma, Çalışma ve Toplum, 2010/1, s. 95.
47
DEDEOĞLU, Saniye, Eşitlik mi Ayrımcılık mı? , Çalışma ve Toplum, 2009/2, s. 48.
48
9 Şubat 1976 tarih ve 76/207 sayılı “İşe Girme, Mesleki Eğitim, Yükselme ve Çalışma Koşulları
Açısından Kadın ve Erkeklere Eşit Davranılması İlkesinin Hayata Geçirilmesine İlişkin Direktif”.
20
kavram içinde mütalaa etmektedir.49 Bu nedenle Kanunun öngördüğü cinsiyet ayrımı
yasağının,
salt
iki
cinse;
erkek
ve
kadın
cinsine
mensubiyet
esasında
değerlendirilmemesi, cinsiyet değiştirme ve cinsel eğilimler bakımından da göz
önüne alınması, Avrupa normlarına uygun bir uygulamanın gereğidir.
İş Kanunu madde 5/3’e göre, biyolojik ve işin niteliğine ilişkin nedenler
zorunlu kılmadıkça iş sözleşmesinin yapılmasında, koşullarının oluşturulmasında,
uygulanmasında ve sona ermesinde cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya
dolaylı farklı işlem yapılamaz.
Şu halde, biyolojik nedenler ve işin niteliğine ilişkin nedenlerle işverenin, işe
almada, iş koşullarında ve sona ermede cinsiyet esasında farklı işlem yapılması,
ayrımcı bir işlem sayılamayacaktır.
Kanunun öngördüğü anlamda biyolojik veya işin niteliğine ilişkin nedenler,
cinsiyet ve gebelik haliyle sınırlıdır. Biyolojik nedenler, kadın veya erkek cinsine has
psişik veya anatomik özelliklerdir. Bu özellikler zorunlu kıldığı ölçüde cinsiyete
dayalı farklı işlem, ayrım yasağına aykırılık oluşturmaz.
Cinsiyet veya gebelik nedeniyle farklı işlemi zorunlu kılan nedenler olarak işin
niteliğine ilişkin nedenler ise, işin belirli bir cinse münhasır olması, diğer cinsten
beklenilmesinin işin özelliklerine aykırı düşmesi anlamında nedenlerdir. Buna göre
örneğin, kadın giysileri mankenliği, aktrislik, kadın epilasyon ve pedikür işleri,
hemşirelik, kreş bakıcılığı işleri gibi işlerin, nitelikleri gereği kadın işgücünü zorunlu
kılan işler olarak işe alınmada cinsiyet esasında bir ayrımı da zorunlu kılacağı açıktır.
İş Kanununun5. maddesinin 4. fıkrası, aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet
nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamayacağını belirtir. Aynı maddenin 5.
fıkrasına göre de “ İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin
uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz”. Bu hüküm, 1475
sayılı eski Kanunun madde 26/4’te yer alan eşit işe eşit ücret ilkesinin eşit değerde
işe eşit ücret ilkesi olarak genişletilmesini ifade eder. Eşit işe eşit ücret ilkesi,
49
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 546.
21
kavramsal olarak aynı veya benzer işlerin saptanmasını ve bu bakımdan işler
arasında bir karşılaştırmayı gerektirirken eşit değerde işe eşit ücret ilkesi, farklı
nitelikte olmakla beraber, yani; aynı veya benzer iş olmamakla beraber aralarında
değer eşitliğini dikkate alan bir kavramdır. İngiliz mevzuatında eşit değerde iş, eşit
çaba, beceri ve karar alma sorumluluğu gerektiren işler olarak tanımlanmıştır50. Eşit
değerde işin, “Eş değerde iş” terimi altında bir başka tanımına göre, adları farklı
olmakla birlikte işin yapılması sırasında çok küçük farklılıkları olan, hemen hemen
aynı işleve sahip olan işlerdir. Kanun bu hükmüyle, 9 Şubat 1976 Tarihli Yönergeyle
kapsamı genişletilmiş bulunan 10 Şubat 1975 tarihli Avrupa Birliği Yönergesinin 1i
maddesinin 1. fıkrasında ve Amsterdam Antlaşmasıyla değişik Roma Anlaşmasının
141. maddesinde ifade edilen ilkelere uygun bir “ücrette cinsiyet eşitliği” ilkesi
getirmiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye tarafından da onaylanan 100 sayılı ILO
sözleşmesiyle51 uluslararası bir norm haline gelen kadın-erkek ücret eşitliği, eski İş
Kanunu madde 26/4’te iki koşula bağlanmıştı; aynı işyerinde, aynı nitelikte işlerde
çalışmak ve eşit verimle çalışmak52. 4857 sayılı İş Kanununa göre, sadece aynı
nitelikte işlerde değil farklı nitelikte olmakla birlikte eşit değerde işlerde de cinsiyet
nedeniyle farklı ücret söz konusu olamaz; aynı veya benzer iş kadar eşit değerde bir
iş için de cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. Bu durumda
işverenin, aynı nitelikte veya eşit değerde işlerde, cinsiyet dışında objektif nedenlerin
varlığı halinde farklı ücret kararlaştırması ve buna göre de örneğin verimlilik, kıdem,
mesleki nitelikler vs. dikkate alarak erkek ve kadın işçileri arasında farklı ücret
kararlaştırması ve uygulaması ücrette cinsiyet ayrımı yasağı kapsamına girmez. Şu
halde işveren aynı veya eşit değerde işlerde çalışan kadın ve erkek işçiler arasında
sırf cinsiyetlerini gözeterek farklı ücret kararlaştıramayacaktır.
50
ONARAN, s. 195.
Bu sözleşme “Eşit Değerde İş İçin Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkında
Sözleşme” dir. 6 Haziran 1951 yılında ILO tarafından kabul edilen bu sözleşme ülkemiz tarafından 13
Aralık 1966’da 810 sayılı kanun ile kabul edilmiştir.
52
TUNCAY, s. 198.
51
22
Ücrette cinsiyet ayrımı yasağı bağlamında “ücret”, asıl ücret yanında ücret eki
niteliğinde işçiye tanınmış tüm menfaatleri içerir53. Hukukumuzda da hükmün
konuluş amacı dikkate alındığında geniş anlamda ücret olarak kabul edilmesi gerekir;
yargı kararları da bu yöndedir54.
2. Cinsel Taciz
Yürürlükte bulunan mevzuatta açık bir tanımı bulunmayan cinsel tacizin
yabancı hukuk düzenlerindeki gelişim çizgisi de dikkate alınarak, ayrımcılığı
düzenleyen 5. madde çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir55.
Ancak bu konuda aksi yönde bir görüş de bulunmaktadır. Buna göre cinsel
taciz durumunda İş Kanununun 5. maddesinin uygulanması gerekmemektedir. Bu
düşünce uyarınca, beşinci maddenin tazminatla ilgili olarak getirmiş olduğu üst sınır,
cinsel tacizin yaptırımını da dört aylık ücret tutarı ile sınırlandırılmaktadır56.
Haksızlık yaratan bu uygulamanın yanı sıra cinsel tacizin işin ifa edilmesine yönelik
bir ayrımcılık olmadığı da söylenmektedir.
Anılan görüş uyarınca cinsel tacize maruz kalan birinin talep edebileceği maddi
ve manevi tazminat tacize uğrayan kişinin dört aylık ücreti tutarı ile
sınırlandırılmamalıdır. Cinsel tacize uğrayan kişi, Borçlar Kanununun 41 vd.
hükümlerine dayalı olarak maddi ve manevi tazminat talep etmelidir. Ancak bu
sayede hakim yapılan tacizin niteliğine ve ağırlığına göre serbestçe tazminat
miktarını belirleyebilecektir57.
Ayrıca, Ayrımcılık tazminatının söz konusu olabilmesi için ayrımcılık
yapıldığının ortaya konmuş olmasının yeterli olup, bunun ötesinde işçinin her hangi
53
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 548.
ONARAN, s. 219-220.
55
ÖZDEMİR, Erdem, İşyerinde Cinsel Taciz, Sicil, Haziran 2006, S. 2, s. 147. Yazar bu sayede
cinsel taciz mağdurlarının hem İşK. 5. maddedeki tazminatı ve diğer hakları talep edebileceklerini
hem de maddedeki ispat kolaylığından yararlanabileceklerini açıklamaktadır.
56
ERGİN, Berin, Türk Hukuk Sisteminde Cinsel Suçlar- Taciz ve Çalışma Hayatı, Sicil, S.7, 2007, s.
153-154.
57
YILDIZ, s. 108.
54
23
bir zarara uğraması gerekmez. Yani ayrımcılık tazminatı, iş ilişkisinde yapılan
“ayrımcı” davranışları yaptırma bağlamakta, herhangi bir zarar doğmamış olsa bile
talep edilebilmekte ve ayrımcılığa maruz kalan kişinin diğer kanunlara tabi olan
haklarını ya da tazminat taleplerini ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla sadece
cinsel taciz durumu için değil, madde kapsamında değerlendirilebilecek herhangi bir
ayrım hali için işçi hem ayrımcılık tazminatını talep edebilir hem de uğramış olduğu
zararı gidermek için maddi ve/ veya manevi tazminat davası açabilir.
3. Psikolojik Taciz (Mobbing)
Mobbing, işyerinde duygusal taciz anlamına gelen İngilizce bir terimdir.
Mobbing kelimesi Latince kökenli olup, bir kimseyi sıkıştırmak, bunaltmak ve taciz
etmek anlamındadır. Kelime, işyerlerinde bazen bir kişinin, bazen bir grubun, bir
çalışan üzerinde uzun süreli sistematik bir baskı uygulaması durumunu açıklamak
üzere kullanılmaktadır58.
Psikolojik taciz kavramı içerisinde, yaş, ırk, cinsiyet gibi herhangi bir
ayrımcılık saiki olmaksızın salt taciz, aşağılama, dışlama, rahatsız etme ve kötü
davranış yoluyla herhangi bir kişiye doğrudan yönelen saldırganlıklar yer almaktadır.
İşçinin işini gereği gibi yaptığı kabul edilmeksizin her fırsatta kötüniyetli şekilde
eleştirilmesi, yapmadığı halde kendisine bazı suçlar yöneltilmesi gibi davranışlar
gerçekleştirilerek, işçinin onuru ve saygınlığı zedelenmektedir59.
Mevzuatımızda cinsel taciz kavramına açık bir biçimde yer verilmekle
birlikte60, psikolojik taciz kavramı açık bir biçimde kullanılmamıştır. Mevzuatımızda
açıkça tanımlanmamış olsa da, bu kavram işverenin temel yükümlülükleri arasında
değerlendirilmektedir.
58
ALTIPARMAK, Ayşe/ KÜZECİ, Deniz, Türk Hukukunda Yeni Bir Kavram: İşyerinde Psikolojik
Taciz( Mobbing), THD, Temmuz 2009, S. 35, s. 48.
59
BAYRAM, Fuat/TINAZ, Pınar/ERGİN, Hediye, Çalışma Psikolojisi ve Hukuki Boyutlarıyla
İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing), Beta Yayınları, İstanbul 2008, s. 96.
60
4857 sayılı İş Kanununun 24. maddesinde, cinsel tacize maruz kalan işçiye, belirli veya belirsiz
süreli iş sözleşmesini fesih hakkın ı tanırken, aynı Kanunun 25. maddesi, işyerinde cinsel tacizde
bulunan işçinin iş sözleşmesinin herhangi bir tazminat ödemeksizin işverence haklı nedenle feshini
düzenlemektedir.
24
Mobbing işveren veya işyerindeki diğer çalışma arkadaşları tarafından
gerçekleştirilebilir. Daha açık bir ifadeyle bir kişi işvereni ya da eşit durumdaki bir
çalışma arkadaşı tarafından psikolojik tacize maruz bırakılabileceği gibi kendisinden
hiyerarşik olarak daha alt pozisyonda olan biri de bu davranışın faili
olabilmektedir61.
İşyerinde psikolojik tacize( mobbing) maruz kalan bireyin İş Kanununun 5.
maddesinde düzenlenmiş olan ayrımcılık tazminatı talep edebilir. Bunun yanı sıra
Medeni Kanunun ve Borçlar Kanununun, kişiliğin korunmasına ilişkin olarak
tanıdığı dava olanaklarından da yararlanması mümkündür62. Türk Medeni
Kanununun
25.
maddesinde,
kişilik
hakları
saldırıya
uğrayan
kişilerin,
başvurabilecekleri kanuni yollar sayılmıştır. Buna göre bu tarz bir davranışa maruz
kalan kişi, saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini,
sona ermiş bulunan ancak etkileri devam etmekte olan saldırının hukuka aykırı
olduğunun tespitinin yapılmasını isteyebilir. Bunların yanında, saldırıya maruz kalan
kişi maddi ve manevi tazminat talebinde de bulunabilir.
Her ne kadar işverenin eşit davranma borcu ile işyerinde psikolojik taciz
kavramı farklı kavramlar olsalar da iç içe geçtikleri, kesiştikleri durumlar da
bulunmaktadır. Nitekim işyerinde psikolojik tacizin ayrımcılık yapma saiki ile
işveren tarafından gerçekleştirilmesi bir diğer ifade ile manevi tacizin ayrımcılığı
gerçekleştirmenin aracı olarak kullanılması bu durumlardan biridir ve işverenin eşit
davranma borcunun ihlali söz konusu olmaktadır. Böylelikle işyerinde manevi tacize
maruz kalan işçi İş Kanununun 5. maddesine başvurabilmektedir63.
4. Din, İnanç, Felsefi ve Siyasal Düşünce
Avrupa Birliğinde 2000/78 sayılı direktifin64 kapsamına giren bir diğer
ayrımcılık sebebi de din ve inançtır. Bu direktif uyarınca icra edilecek işin niteliği
61
TINAZ, Pınar, İşyerinde Psikolojik Taciz(Mobbing), İstanbul 2006.
BAYRAM, Fuat, Borçlar Kanunu Tasarısı Işığında İşverenin İşçinin Kişiliğini Koruma Borcu, İş
Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, 30. Yıl Armağanı, Ankara 2006, s. 40.
63
SAVAŞ, Fatma, İşyerinde Manevi Taciz, İstanbul 2007, s. 109.
64
27 Kasım 2000 tarihli “İş ve Meslekte Eşit Davranmaya İlişkin Çerçeve Direktif”.
62
25
göz önünde bulundurulduğunda belli bir dine ya da inanca mensup olmak objektif
olarak gerekiyorsa bu takdirde yapılan farklı uygulama ayrımcılık olarak
değerlendirilemez. Ancak aranan koşulun yapılacak meslek için özgün ve belirleyici
bir nitelikte olup olmadığı konusunda yapılacak inceleme oldukça sıkı ölçütlere
bağlıdır. Örneğin bir camide, kilisede ya da sinagogda çalışacak, burada yürütülen
dini hizmeti ifa edecek kişilerin o dine mensup olmasını aramak, çevre koruma
konusunda faaliyet gösterecek bir kuruluşun istihdam edeceği kişilerin çevreci
olmasını şart olarak aramak ayrımcılık olarak değerlendirilemez.
Kişinin manevi varlığı kapsamında değerlendirilebilecek diğer unsurlar ise
felsefi ve siyasi düşüncesi ile dünya görüşüdür. Anayasanın 5. maddesi ile koruma
altına alınmış olan bu özgürlükler nedeniyle de ayrımcılık yapılamaz. Bu madde
uyarınca “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla
olursa olsun, kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve
kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
Siyasi nedenlere dayalı olarak iş sözleşmesinin feshedilmesi, iş güvencesi
kapsamı içinde yer alan işçiler açısından geçersiz fesih, iş güvencesi kapsamı dışında
kalanlar için ise ayrımcı nitelik taşıyan, kötüniyetli fesihtir65.
5. Özürlülük
Özürlüler Kanunu’nun 3. maddesi, özürlü kavramının “doğuştan veya sonradan
herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini
çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük
gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon,
danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiyi” karşıladığını hükme
bağlamıştır.
Türk hukukunda, Özürlüler Kanunu ve Türk Ceza Kanunu özürlülere karşı
ayrımcılığı açıkça yasaklamışlardır. İş Kanunu’nun 5. maddesi ise özürlülük
kavramına yer vermemekle birlikte, madde metninde yer alan “benzeri sebepler”
65
SÜZEK, Sarper, İş Akdini Fesih Hakkının Kötüye Kullanılması, Ankara 1976, s. 146.
26
kavramı nedeniyle özürlülük ve sağlık durumuna ilişkin olarak yapılacak ayrımcılığa
karşı koruma sağlamaktadırlar66.
Özürlüler Kanunu’nun 14. maddesi ayrımcılık yasağını iş başvurusunda
bulunma aşamasından itibaren düzenlemiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi
de
özürlülük
nedenine
dayalı
işe
alınmama
durumunu
suç
olarak
değerlendirmektedir. Ancak ceza hukuku açısından uygulanacak yaptırım sadece işe
alma ya da almama ile sınırlıdır. İş ilişkisinin devamında ve sona erdirilmesinde,
özürlülük nedeniyle ayrım yapılması halinde ceza hukuku açısından bir yaptırım
öngörülmemiştir.67
Özürlüler Kanunu’nun 14. maddesinin 2. fıkrası çalışan özürlüler aleyhine
diğer kişilerden farklı davranılamayacağını hükme bağladığından iş ilişkisinin
devamında ve sona erdirilmesinde de özürlülük durumuna dayalı ayrımcılık
yasaklanmıştır. Ancak Özürlüler Kanunu’nun 14. maddesinin ihlali halinde
uygulanacak
yaptırım
belirlenmemiştir.
Öğretide
isabetli
olarak
Özürlüler
Kanunu’nda yaptırım öngörülmemiş olmasına rağmen bir kimseye özürlülük durumu
nedeniyle iş ilişkisinin devamında ya da sona erdirilmesinde ayrımcılık yapılması
halinde bu durumda İş Kanunu’nun 5. maddesinde öngörülen ayrımcılık tazminatının
talep edilebileceği, özürlülüğün bu madde kapsamında “ve benzeri sebepler” ifadesi
içinde değerlendirilebileceği ifade edilmiştir68. Ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği
üyeliği sürecinde, mevzuatın ilgili direktifler ışığında uyumlaştırılması ve madde
kapsamında yer alan kişilerin herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirli
olması amacıyla, tıpkı Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesine de “özürlülük”
durumu eklenmelidir.
66
YILDIZ, Gaye, Türk İş Hukukunda Özürlülük ve Sağlık Durumuna Dayalı Ayrımcılık Yasağı,
Sicil, Haziran 2008, S. 10, s. 81.
67
ALPAGUT, Gülsevil, Özürlüler Hakkında Kanun ve Özürlü Çalıştırma Zorunluluğu Konusunda
Mevzuattaki Son Değişikler, Mercek, Ekim 2005, s. 152(Özürlü Çalıştırma). ; YENİSEY, Kübra,
Doğan , İş Kanununda Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı, İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing),
Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı Semineri, Çalışma ve Toplum, S. 11, 2006/4, s. 63.
68
YILDIZ, Özürlülük, s. 81; ALPAGUT, Özürlü Çalıştırma, s. 155; YENİSEY, s. 68.
27
Özürlüler Kanununun 14. maddesinin üçüncü fıkrası “Çalışan veya iş
başvurusunda bulunan özürlülerin karşılaşabileceği engel ve güçlükleri azaltmaya
veya ortadan kaldırmaya yönelik istihdam süreçlerindeki önlemlerin alınması ve
işyerinde fiziksel düzenlemelerin bu konuda görev, yetki ve sorumluluğu bulunan
kurum ve kuruluşlar ile işyerleri tarafından yapılması zorunludur. Özürlülük
durumları sebebiyle işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlülerin
istihdamı, öncelikle koruma işyerleri aracılığıyla sağlanır” hükmünü içermektedir.
Bu madde gereğince ilgili kurum ve kuruluşların yanı sıra işverenlerin de
işyerlerinde özürlülerin karşılaştığı engellerin azaltılması ya a ortadan kaldırılması ile
yükümlü tutulmuş olması özürlüler için maddi eşitliğin sağlanması yolunda bir adım
olarak nitelendirilmiştir69.
İş Kanununun 30. maddesi uyarınca özürlü işçi çalıştırmak zorunda olan
işverenlerin, bu işçilerin özel durumlarını dikkate alarak bu kişilere diğer işçilerden
olumlu anlamda daha farklı davranmaları halinde burada eşit işlem yapma borcuna
aykırılık bulunmamaktadır70.
İş Hukuku uygulamasında da özürlülük durumu çeşitli kararlara konu olmuştur.
Bunlardan biri, özelleştirme kapsamında bulunan bir işyerinde iş sözleşmesi
feshedilen özürlü bir işçinin açmış olduğu işe iade davasıdır. Bu davada Yargıtay 9.
Hukuk
Dairesi,
Özelleştirme
Kanununun
21/1.
maddesinde
açık
hüküm
bulunduğunu, buna göre kapatma ve tasfiye halleri dışında, sakat statüsü ile
çalışanların işten çıkarılamayacağını belirtmiş, davacının işe iadesine karar
vermiştir71.
Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin ulusal programda, 159
sayılı ILO Sözleşmesi’nde düzenlenmiş olan, özürlülerin mesleki rehabilitasyonu ve
69
YENİSEY, Ayrımcılık Yasağı, s. 73; YILDIZ, s. 147.
UŞAN, Fatih, İş Hukukunda Sakat İstihdamı, Ankara 1999, s. 245.
71
Y9HD, 2.5.2005, 12400/15118; Aynı yönde Y9HD, 2.5.2005, 12400/15118(Kazancı İçtihat
Bankası).
70
28
istihdamları hakkındaki tedbirlerin ulusal mevzuata dahil edilmesi, orta vadeli
hedefler arasında gösterilmiştir72.
6. Sendikal Faaliyetler
Sendikal nedenlere dayalı olarak ayrımcılık yasağı işe alma aşamasından
başlamakta, iş akdinin devamı süresince geçerliliğini korumakta ve fesih durumunda
da varlığını sürdürmektedir. Sendikal nedenlerle yapılan fesih, fesih hakkının kötüye
kullanılmasının da en önemli örneğini oluşturmaktadır73.
Sendikal nedenlere dayalı ayrımcılık gerek İş Kanununun 5. maddesi uyarınca
gerek Sendikalar Kanununun 30 ve 31. maddeleri ile yasaklanmıştır. İş güvencesi
hükümleri ile değiştirilmeden önce daha kapsamlı ve kesin bir koruma sağlayan
Sendikalar Kanununun hükümleri incelendiğinde 30. maddenin işyeri sendika
temsilcisine güvence sağladığı, 31. maddenin ise genel olarak sendikal özgürlükleri
koruduğu görülmektedir. İşyeri sendika temsilcisine tanınmış olan işe iade hakkı,
maddede yapılan değişiklikle ortadan kaldırılmış ve iş sözleşmesi temsilcilik görevi
nedeniyle feshedilen işçiye sadece 30/2. fıkra uyarınca en az bir yıllık ücreti tutarında
bir tazminata hükmedileceği düzenlenmiştir. Bu değişiklik öğretide baskın görüş
tarafından geriye gidiş olarak değerlendirilmiş ve eleştirilmiştir74.
İşverenin, sendikalı ve sendikasız veya farklı sendikalı üye işçiler arasında
üçüncü fıkraya göre ayırım yapmaması, toplu iş sözleşmelerinin ücret, ikramiye,
prim, ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında söz konusu olmaz. İşveren, bu
konudaki toplu iş sözleşmesi hükümlerinden, kural olarak, toplu iş sözleşmesinin
tarafı olan sendikanın üyesi işçileri yararlandırmakla yükümlüdür; diğer işçiler, kural
olarak, yararlanamaz, yararlandırılamaz. (TİSGLK. m. 9).
72
YILDIZ, Özürlülük, s. 80.
SÜMER, Haluk, İşçinin Sendikal Nedenlerle Feshe Karşı Korunması, Konya 1997, s. 95 vd.,
SÜZEK, Fesih Hakkı, s. 131.
74
SÜZEK, s. 492, bu değişikliği eleştiren diğer yazarlar için bkz. GÜZEL, Ali, İş Güvencesine
İlişkin Yasal Esasların Değerlendirilmesi, İş Güvencesi, Sendikalar Yasası, Toplu İş Sözleşmesi, Grev
ve Lokavt Yasası Semineri, İstanbul Yasası Semineri, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2004, s.
134, 135;SUR, Melda, Toplu İş İlişkileri, Ankara 2006, s. 48; ÇİL, Şahin, Karar İncelemesi, Sendikal
Tazminat, Legal İSGHD, C.2, S. 6, s. 669-670.
73
29
Sendikal
nedenlere
dayalı
ayrımcılıkla
ilgili
bir
Yargıtay
kararı75
incelendiğinde, işverenin öncelikle 4773 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden
önceki dönemde iş güvencesine ilişkin hükümlerin uygulanmasını engellemek
amacıyla işçileri belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda zorladığı, işçilerin
sendikaya üye olmaları üzerine bu kez de üyelikten çekilme konusunda baskı
uyguladığı, üyelikten çekilmeyen işçilerin iş sözleşmelerini feshettiği, üyelikten
çekilen işçileri ise tekrar işe aldığı görülmektedir. Davalı işveren feshin talep ve
sipariş azalmasına, ekonomik krize dayalı olarak yapıldığını ileri sürmüşse de
işyerinde üretim ve fazla çalışmaların arttığı görülmüş, bütün olguların bir arada
değerlendirilmesi sonucunda feshin sendikal nedenle yapıldığı sonucuna varmıştır.
7. Yaş
Yaş ayrımcılığı, çalışma koşullarında esaslı değişikliklerin olduğu Sanayi
Devrimi sonrasındaki dönemde özellikle 19. yy’ın sonlarında doğmuştur76.Bu
dönemdeki çalışma koşullarının özellikle yaşlı işçilere uymaması nedeniyle yaşlı
işçiler, üretimin taleplerini karşılayamamaları sonucunda uzun yıllar çalışmış
olmalarına rağmen işten çıkarılmışlardır.
Hukukumuzda yaş ayrımcılığına ilişkin doğrudan bir düzenleme henüz
bulunmamaktadır. Yaşa dayalı ayrımcılığın İş Kanununun 5. maddesi uyarınca
“benzeri sebepler” kavramı çerçevesinde yasaklandığı kabul edilmektedir.
İşçilerin yaşları nedeniyle ayrımcılığa uğramaları genellikle fesih konusunda
olmaktadır. Hukuk sistemimizde işçiler için resen emeklilik öngörülmemiştir. Yaşlılık
aylığına hak kazanmış işçilerin iş sözleşmelerinin işverence işin, işyerinin veya
işletmenin gereklerine dayalı olarak feshi, işyeri iç yönetmeliklerine belli bir yaşa
erişildiğinde iş sözleşmesinin kendiliğinden sona ereceğine ya da feshedileceğine
ilişkin kayıtlar konması ya da toplu iş sözleşmesi veya diğer yazılı kaynaklara toplu
75
Y9HD, 8.7.2003, 12442/13123, http://www.kamu-is,org,tr/pdf/2000-2005.pdf, s. 112-114; benzer
bir diğer karar için bkz. Y9HD, 16.9.2003, 15784/14563,. http://www.kamu-is,org,tr/pdf/20002005.pdf,s. 564-566.
76
BAYBORA, Dilek, Çalışma Yaşamında Yaş Ayrımcılığı ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Yaş
Ayrımcılığı Düzenlemesi Üzerine, Çalışma ve Toplum, 2020/1, s. 38.
30
iş çıkarmalarda uyulacak sıra belirlenirken öncelikle yaşlılık aylığına hak kazanmış
kişilerin seçileceğine ilişkin kurallara sıklıkla rastlanmaktadır.
Öğretide, sadece belli bir yaşa erişme halinde ya da emekli aylığına hak
kazanma şartlarına bağlı olarak iş sözleşmesinin sona erdirileceğine ilişkin kayıtlar
içeren hükümlerin hukuka uygun olmadığı77 ancak yaş grupları belirlenerek buna
göre ücret ya da iş koşullarının oluşturulmasında haklı ve akla uygun sınıflandırma
yapılması ya da anılan unsurların bir uygulama esası ile birlikte geçerli sebep
oluşturabileceği ifade edilmiştir78.
8. Kıdem
Başlangıçta objektif bir ölçüt gibi görülen kıdem, bazı durumlarda kadınlar
aleyhine dolaylı ayrımcılık yaratabilirler. Kadınların istihdam edilmesinde var olan
eşitsizlik nedeniyle çalışmaya başlamaları eşit veya benzer durumdaki erkeklere göre
daha geç olmaktadır. Bunun yanı sıra aile yükümlülükleri nedeniyle çalışma süreleri
erkeklere oranla daha çok kesintiye uğramaktadır. Bütün bunlar birlikte ele
alındığında hem kadınlar hem de erkekler açısından objektif bir ölçüt gibi görünen
kıdem şartı, somut olayın özelliğine göre bakıldığında kadınlar aleyhine dolaylı
ayrımcılık yaratabilmektedir79.
9. Yabancılık
Yabancıların durumları, uygulamada ırk ve etnik kökene dayalı ayrımcılıkla
karşılaşabileceklerdir. Yabancılara karşı ayrımcılık, kişinin yabancılardan ya da bir
şekilde kendisinden farklı olan insanlardan korkmasından ve nefret etmesinden
kaynaklanabilir. Uygulamada zenofobi (xenophobia) terimiyle ifade edilen bu korku,
değişik olanın tehlikeli olduğu düşüncesinden doğmaktadır.
77
SÖZER, Ali Nazım, AB’nin İstihdama İlişkin 2000/78 EG Sayılı Yönergesi Işığında Türk İş
Hukukunda Din, Dünya Görüşü, Özürlülük, Yaşlılık ve Cinsel Eğilime İlişkin Düzenlemeler, Sicil,
Haziran 2006, s. 184; ALP, Mustafa, Otuz Hizmet Yılını Doldurmuş ve Emekliliğe Hak Kazanmış
Olmak İş Sözleşmesinin Feshi İçin Geçerli Sebep Midir?, Legal YKİ, C. 1, S. 2, 2006, s. 157-158.
78
Bu görüşler için bkz. TUNCAY, s.132-133; EKONOMİ, Münir, Belirli Hizmet Süresini
Doldurmanın(Yaş Sınırına Gelmenin) ve Emekliliğe Hak Kazanmanın Geçerli Sebep Sayılabilmesi,
Legal YKİ, C. 1, S. 2, 2006, s. 134.
79
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. YÜKSEL, s. 147-149.
31
Her şeyden önce belirtmek gerekir ki yabancıların bir ülkeye girişleri, ikamet
ve çalışma izinleri ilgili mevzuat ile düzenlenmektedir. Anılan konularda yapılacak
düzenlemeler her ülkenin kendi durumuna göre değişiklik göstermektedir.
Yabancıların hukuki durumlarının vatandaşlardan farklı düzenlenmiş olması ırka ya
da etnik kökene dayalı ayrımcılık olarak değerlendirilemez80. Ancak ülkeye yasal
olarak giriş yapmış olan ve usulüne uygun çalışma izni alarak çalışmaya başlayan bir
yabancıya iş ilişkisinde, sadece yabancılık durumuna dayalı olarak vatandaşlardan
farklı bir uygulama yapılamaz. Yasal olarak çalışan bir yabacıya karşı işveren
tarafından ücret, çalışma koşulları ya da iş sözleşmesinin feshi konularında
ayrımcılık yapılması, iş ilişkisinde tacizde bulunulması ırka ya da milliyete dayalı
ayrımcılık kapsamında değerlendirilmelidir81.
80
81
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 436.
YILDIZ, s. 150.
İKİNCİ BÖLÜM
EŞİT DAVRANMA BORCUNUN KOŞULLARI, SINIRLARI VE
UYGULANDIĞI HALLER
§ 1. Eşit Davranma Borcunun Uygulanma Koşulları
I. İşyerinin Aynı Olması (İşyerinde Birlik)
Eşitlik ilkesinin uygulanması öncelikle işverene yüklenen, benzer durumda
olan
işçilere
eşit
davranma
borcu
olduğundan,
işverenin
eşit
davranıp
davranmadığının tespit edilebilmesi için söz konusu işçilerin aynı işyerinde ve
benzer şartlarda çalıştıklarına ilişkin bir iş ilişkisinin kurulmuş olması gerekir82.
Dolayısıyla birbirinden bağımsız ayrı işverenlerin işyerlerindeki uygulamalar veya
aynı işverenin birbirinden bağımsız ya da ayrı işyerlerindeki uygulamaları bu
çerçevede değerlendirilemeyecektir. Ancak birbirine benzeyen, tekdüzen esaslarla
yönetilen ve karşılıklı işçi geçişiminin yüksek olduğu işyerlerinde eşit davranma
borcu söz konusu olabilir83.
Alman Hukukunda uzun süre boyunca eşit davranma borcunun sadece aynı
işyerinde olan için söz konusu olacağı, işletme kapsamında sadece istisnai
durumlarda, örneğin yöneticiler hakkında uygulanacağı kabul edilmişti. Fakat
Federal İş Mahkemesi yakın tarihli kararlarında bu esastan dönerek, eşit davranma
borcunun işlem yapma yetkisi ile doğrudan bir bağlantısı bulunduğunu, bu nedenle
kuralı koyanın yetkisi dahilindeki tüm yerlerin, eşit davranma borcunun uygulama
alanına gireceğini kabul etmiştir84. Bu yoruma göre, eşit davranma borcu işyeri
esasında değil, işletme esasında uygulanacaktır.
82
KAYA, s. 146.
DEMİRCİOĞLU, Murat/ CENTEL, Tankut, İş Hukuku, B. 9, İstanbul 2003, s. 119; YILDIZ, s.
180.
84
BAYSAL, Ulaş, İşverenin Eşit Davranma Borcu ve İş Sözleşmesinin Feshinde Uygulanması,
LEGAL İSGHD,2010, S. 25, s. 70.
83
33
İşçilerin “aynı işyerinde” çalışmaları koşulunun çok sıkı bir biçimde
uygulanması bazı adaletsiz uygulamalara da yol açabilir. Birçok farklı alanda faaliyet
gösteren bir işveren, yapılan işin farklılığının doğal bir sonucu olarak işçilerine
değişik çalışma koşulları sunabilir. Örneğin inşaat işyerinde çalışan işçiler ile nakliye
işlerinde çalışan işçiler arasında ücret, çalışma koşulları ödenecek sosyal yardımlar
gibi konularda farklı uygulamalar yapabilir. Ancak bir işverenin aynı işkolunda
faaliyet gösteren işyerlerinde çalışan işçiler arasında eşit davranma borcunun olduğu
kabul edilmelidir. Bu konuda bankacılık sektörü örnek oluşturabilir. İşveren, her bir
banka şubesinin ayrı işyerleri olduğunu ileri sürerek, buralarda aynı işi yapan işçiler
arasında farklı ücret, sosyal yardım ya da çalışma koşulları öngöremez.
İşverenin aynı konuda faaliyet gösteren işyerlerinde çalışan işçiler arasında
farklı uygulama yapabilmesinin tek koşulu anılan işyerlerinin “çalışma koşulları” nın
farklı olmasıdır. Örneğin işveren, İstanbul’daki işyerlerinde çalışan işçilere bu şehrin
ulaşım güçlüğünün göz önünde bulundurarak servis sağlayabilir. Buna karşılık
ulaşım sorunu olmayan, küçük bir şehirdeki işyerinde çalışan işçileri için servis
sağlamayabilir. Bu takdirde kendilerine servis sağlamayan işçiler bu durumun eşit
davranma borcuna aykırılık oluşturduğunu ileri süremezler. Burada işverenin işçileri
arasında yaptığı farklı uygulama objektif bir nedenle haklılaştırılabilmektedir.
II. İşyerinde Bir İşçi Topluluğunun Varlığı
İşyerinde eşitlik veya eşitsizliğin var olabilmesi için, her şeyden önce birbiriyle
karşılaştırılabilecek kadar fazla sayıda bir işçi topluluğunun varlığı şarttır85. Daha
açık bir ifadeyle eşitlik veya eşitsizlik durumu, kavramın doğası gereği birden fazla
suje arasında mukayese öngörmektedir. Dolayısıyla bir işyerinde eşitlik ilkesinin
uygulanıp uygulanmadığının tespit edilebilmesi için o işyerinde birbiriyle mukayese
edilebilir en az iki işçinin çalışması gerekir.86Bu da ister istemez bir işçi
topluluğunun varlığını zorunlu kılar. İşveren açısından eşitlik ilkesinin devreye
girebilmesi için işçi topluluğunu ilgilendiren bir konuda herhangi bir davranış veya
85
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 543; DEMİRCİOĞLU/ CENTEL, s. 120; BAYSAL, s. 68;
YENİSEY, Fesihte Eşit Davranma, s. 61.
86
KAYA, s. 148.
34
uygulamanın gerçekleşmesi gerekir. İşyerinde iş sözleşmesiyle çalışmayanlar, geçici
iş ilişkisiyle işyerinde bulunan işçiler, alt işverenin işçileri, kanun bu yönde bir
hüküm öngörmediği sürece kural olarak eşit davranma borcuna konu olmazlar.87
Fakat geçici iş sözleşmesiyle gönderilen işçi, haklı ve objektif bir neden olmadıkça,
gönderen işverenin uygulamaları bakımından işyerinde iş görmeye devam eden
işçilerden farklı bir işleme tabi tutulamayacağı gibi, işyerinde çalışan işçilere
uygulanan çalışma koşulları bakımından da gönderilen işveren tarafından farklı
işleme tabi tutulamaz. Ayrıca alt işveren ilişkisinin kurulamayacağı bir işte, alt
işverenlik ilişkisi kurulmuş veya alt işverenlik konusunda muvazaalı bir işlem söz
konusu ise, alt işverene bağlı olarak çalışan işçilerin de asıl işverenin işçisi olduğu
kabul edilmeli ve eşit davranma borcuna bu işçiler bakımından da uyulmalıdır88.
Kamu işverenlerinde ortaya çıkabilecek bir sorun ise, işyerinde bir işçi
topluluğunun yanında memurların da bulunmasıdır. Böyle bir durumda işçilerin
memuriyet kadrosundakilerle karşılaştırılmaları mümkün olmamalıdır. Yargıtay da
memur ve işçilere farklı ücret zammı ile eşit davranma borcunun ihlal edildiğinin
iddia edildiği bir davada, bu iki grubun karşılaştırılamayacağı esasından hareketle,
davanın kabulüne ilişkin yerel mahkeme kararını bozmuştur89.
III. Kolektif Bir Uygulama Olması
Eşit davranma borcunun söz konusu olabilmesi için, işverenin kapalı ya da açık
bir şekilde kolektif bir kural oluşturması ya da kolektif nitelikte davranışta bulunması
gerekmektedir90. Hukuken kolektif nitelikteki davranışlar, genel, objektif, nitelikteki
uygulamalardır. Bir veya bir kısım işçi, bu nitelikteki uygulamaların dışında
tutulduklarında eşit davranma borcunun ihlalinden bahsedilmektedir91. İşverenin
münferit nitelikteki işlemlerinde, örneğin bir veya birkaç işçinin çalışkanlığı
87
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 544, BAYSAL, s. 68.
Aynı doğrultuda bir karar için bkz. Y9HD, 27.3.2006, E.2006/4860, K.2006/7479
(www.kazanci.com.tr).
89
Y. 9. HD. 29. 1. 2007, E. 2006/17010, K. 2007/955 (www.kazanci.com.tr).
90
BAYSAL, s. 66.
91
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 544.
88
35
nedeniyle ödüllendirilmesi durumunda, eşit davranma borcuna aykırılık bahis konusu
olmaz.
Eşit işe eşit ücret ödenmesi konusunda, istisnalar haricinde, Türk Hukukunda
mutlak bir kural mevcut değildir, çünkü sözleşme özgürlüğü kural olarak eşit
davranma borcundan önce gelmektedir92. Bu durumun istisnasını ırk, dil, cinsiyet,
siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzerleri nedeniyle ayrımcılık
yapılmayacağını öngören İşK m. 5 hükmü, asgari ücret ve toplu iş sözleşmesinin
teşmili halleri oluşturmaktadır93.
İşveren, işyerinde bir kural oluşturmak ve kuralın içeriğini belirlemek
konusunda serbesttir. İşveren, söz konusu kuralın uygulanacağı grubu belirleme
konusunda da esas olarak özgür olmakla beraber, eşit davranma borcunu dikkate
almak zorundadır. Ayrıca işveren kendi koyduğu kuralın istisnalarını oluşturması
durumunda, bu istisnaların uygulanacağı işçi veya işçilerin, kuralın kapsamına giren
işçilerden daha kötü bir duruma düşmemesi gerekir. Aynı prensipler işverenin
vereceği disiplin cezaları için de geçerlidir. Örneğin işin dağıtımı, sigara yasağı,
giriş-çıkış kontrolleri gibi konularda işveren haklı bir nedene sahip olmadıkça ayrım
yapamamalıdır94. Bazı işçilerin üstleri aranırken diğerlerinin aranmaması ya da bazı
işçilerin e- postaları izlenirken diğerlerinin izlenmemesi eşit davranma borcuna
aykırı olacaktır.
Eşit davranma borcu sadece işlemin işverenden kaynaklanması halinde söz
konusu olur. Bir yasadan ya da toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan bir farklılık
mevcutsa, artık işverenin eşit davranma borcundan söz edilemez95. Ayrıca işverenin
üçüncü kişilerden kaynaklanan farklılıkları eşitlemek gibi bir yükümlülüğü da
bulunmamaktadır. Farklılığın yasal bir düzenleme ya da toplu iş sözleşmesine
dayanması durumunda, sadece normlar hiyerarşisine göre, farklılığın kaynağı
düzenleme bir üst norma uygunluğu çerçevesinde denetlenebilecektir. Örneğin toplu
92
BAYSAL, 67; KILIÇOĞLU, ŞENOCAK, Şerh, s. 168.
EVREN, Öcal Kemal, İş Hukukunda Ücret ve Uygulaması, Ankara 2007, s.121.
94
SÜZEK, s. 407; ÇELİK, s. 180.
95
SÜZEK, Eşit Davranma Borcu, s. 406.
93
36
iş sözleşmesinin getirdiği maddi faydalardan sadece sendika üyesi işçilerin
yararlanabilmesi, eşit davranma borcuna bir aykırılık oluşturmayacaktır. Burada
işçiler arasında oluşan ya da oluşabilecek farklılıklar toplu iş sözleşmesinin niteliği
gereğidir. Ancak maddi faydalar dışındaki konularda, örneğin ücretli izinlere, disiplin
cezalarına, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına ilişkin konularda toplu iş sözleşmesi,
taraf sendikaya üye olmayan işçilere de eşit şekilde uygulanır96.
IV. Aynı Zaman Dilimi İçinde Yer Alma
Eşit davranma borcunun doğumu için aranan bir diğer koşul ise zamanda birlik
olarak ifade edilmiştir. Buna göre işverenin eşit davranma borcuna aykırı davranıp
davranmadığı belirlenirken aynı zaman dilimi içinde gerçekleşmiş uygulamalar
karşılaştırma için esas alınmalıdır. Karşılaştırma yapılırken geçmişte yapılmış bir
uygulama bugün yapılan bir uygulama için ölçüt olarak kabul edilmemelidir97.
V. İş İlişkisinin Kurulmuş Olması
Eşit davranma borcunun var olabilmesi için her şeyden önce işveren ile borca
uygun davranmayı talep edebilecek işçi arasında bir ilişkisi mevcut olmalıdır98. 4857
sayılı kanunun 5. maddesinde de “iş ilişkisinde” ayrım yapılmayacağından
bahsedilmektedir. İş ilişkisinde ayrım yapılmamamsı kural olarak iş ilişkisinin
öncesini ve sonrasını dışarıda bırakmaktadır99.
İşçi, işveren kendi ile iş ilişkisi başlamadan önce yaptığı kolektif işlemlerle
ilgili olarak eşit davranma borcuna uyulması talebinde bulunamayacaktır. Bir başka
deyişle işverenin işçiye karşı eşit davranma borcu, bu iş ilişkisinin başladığı
dönemden sonrası ile sınırlıdır. İşçi çalışma arkadaşlarına kendinin işe başlamasında
yıllar önce sağlanmış bir menfaati eşit davranma borcuna dayanarak talep
edemeyecektir. İşçinin, iş ilişkisinin sona ermesinden sonra da eşit davranma borcu
söze konu olamayacaktır. Ancak usulsüz fesihte olduğu gibi, iş ilişkisi fiilen ortadan
96
BAYSAL, s. 67-68.
TUNCAY, s. 150, YILDIZ, s. 89.
98
TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 135; YILDIZ, s. 192.
99
SÜZEK, s. 402; TUNCAY, s. 153-154.
97
37
kalkmakla birlikte bildirim süresi içinde doğacak işçilik haklarından işçinin
yararlandığı durumlarda eşit davranma borcunun bildirim süresinin sonuna kadar
varlığını koruduğu kabul edilmelidir.
§ 2. Eşit Davranma Borcunun Sınırları
I. Sözleşme Özgürlüğü İlkesi
Sözleşme özgürlüğü ilkesi Anayasanın 48/I. maddesi ile koruma altına
alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü ilkesi, akit yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını
seçme, yapılmış bir sözleşmeyi sona erdirme hak ve özgürlüğünü içermektedir.
Sözleşme özgürlüğü ilkesi ile eşit davranma ilkesinin karşılıklı durumları
konusunda birçok fikir ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden bir kısmı sözleşme
özgürlüğünün her durumda eşit davranma ilkesinden önce geldiğini savunurken100 bir
diğer görüş birbiriyle çatışan bu iki ilke arasında hangisinin diğerine oranla
üstünlüğünün olduğunun sosyal devlet ilkesi yardımıyla çözüleceğini ifade etmiştir.
Anılan son görüş uyarınca sosyal devlet ilkesi, toplumda bulunan zayıf kişilerin
güçlüler karşısında korunmasını amaçlamakta, bu sayede bireyler arasındaki
ilişkilerin adil şekilde yürütülmesini sağlamaktadır.
İş hukuku, niteliği itibariyle sözleşme özgürlüğünün sınırlandığı bir hukuk
dalıdır. “İşverenin sözleşme özgürlüğünün sınırlandırılması” amacı iş hukukuna
karakteristik özelliğini vermektedir. İş hukukunda işverenin sözleşme özgürlüğü iş
mevzuatı kuralları, devletin işçi-işveren ilişkilerine müdahalesi, toplu iş sözleşmesi
özerkliği çerçevesinde işçi ve işveren ilişkilerine müdahalesi, toplu iş sözleşmesi
özerkliği çerçevesinde işçi ve işveren tarafın birlikte koyduğu kurallar ile diğer özel
hukuk dallarından görülmeyen şekilde sınırlandırılmıştır. Bunların yanı sıra iş
hukukun işçiyi korumak amacıyla ortaya çıkmış bir hukuk dalı olması nedeniyle,
100
TUNCAY, s.140-141.
38
sözleşme özgürlüğü ilkesi ile eşit davranma ilkesinin çatışması durumunda eşitlik
ilkesinin sözleşme özgürlüğünü sınırladığı kabul edilmelidir101.
Bu konuda ortaya atılan bir diğer yaklaşım ise sözleşme özgürlüğü ile eşitlik
ilkesinin birbiriyle bağdaşan ilkeler olarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu görüşe
göre eşit işlem yapma borcu hiçbir zaman mutlak bir eşit davranma zorunluluğu
olarak algılanmamalıdır. Bu yönde bir anlayış sözleşme özgürlüğüne müdahale
olduğu gibi eşitlik ilkesini düzenleyen normun da amacını aşmaktadır.
Türk Hukukunda baskın görüş, işverenin işe alma sırasında eşit davranma
yükümlülüğünün bulunmadığı yönündedir. Bu görüşe göre işverenin işe alacağı
işçilerden hangisinin en verimli ve işe uygun olacağını belirleme hakkı Anayasa’da
güvence altına alınmış olan girişim ve sözleşme özgürlüğünün sonucudur. Buna ek
olarak eşit davranma yükümlülüğünden söz edilebilmesi için taraflar arasında bir iş
ilişkisinin kurulmuş olması da gerekmektedir. Sözleşme görüşmeleri sırasında ise
taraflar arasında böyle bir ilişkinin kurulduğundan söz edilemez. İş ilişkisi kavramı,
işçiye işverenin işini yapma borcunu yükleyen hukuki bir ilişkiyi ifade etmesinin
yanı sıra işverenin işçiyi çalıştırmasına dayanan fiili bir ilişkiyi de kapsamaktadır.
Türk iş hukukunda kural olarak iş ilişkisi iş sözleşmesinin yapılmasıyla
başlamaktadır. İş Kanunun 5. maddesi de eşit davranma borcuna aykırı davranış
halinde yaptırımı ‘iş ilişkisinde veya sona ermesinde’ uygulanacak şekilde hükme
bağlamıştır. Bütün bu gerekçelerle işverenin işe alma aşamasında eşit davranma
yükümlüğünün bulunmadığı ifade edilmektedir102.
II. Orantılılık İlkesi ve Eşit Davranma Borcu
İşverenin işçileri arasında genel anlamda eşit davranma, özelde ayrımcılık
yapmama borcu mutlak bir borç olmayıp, eşitsiz davranışın yahut ayrımcılık teşkil
ettiği iddia olunan ölçütün gerisinde objektif ve haklı nedenlerin bulunduğu
101
TUNCAY, s. 144-145; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 133, YÜKSEL, s. 138-142.
TUNCAY, s. 153vd, yazar Türk Hukuku Açısından 274 Sayılı Sendikalar Kanununun 19.
maddesini, işe alınmanın sendikaya üye olma veya olmamaya bağlanmayacağını, bu durumun ise eşit
davranma borcunun iş ilişkisi ile doğduğu kuralının istisnası olduğunu ifade etmiştir; SÜZEK, s.363;
YILDIZ, s.170; KAYA, s. 151.
102
39
gösterildiği takdirde eşit işlem borcuna aykırılık yoktur yahut ayrımcılık
gerçekleşmemiştir. Elverişli ve gerekli olduğu iddia edilen araçla müdahale ettiği eşit
davranma borcunun niteliği birbiriyle orantılı bulunmalıdır. Objektif ve makul
nedenlerin eşit davranma borcuna ya da ayrımcılık yasağına aykırı davranışı meşru
kılabilmesi için aranan ölçülülüğün derecesi aykırılık teşkil ettiği iddia edilen
normun türüne göre değişmektedir103.
Yargıtay’ın da orantılılık ilkesine değindiği kararlar bulunmaktadır. Her ne
kadar eşit işlem yapma borcu ya da ayrımcılık yasağı ile ilgili olmasa da Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi de incelediği bir uyuşmazlıkta işçinin eylemi ile uygulanacak
yaptırım arasındaki orantıya değinmiş ve işçinin kıdemini belirleyici bir unsur olarak
değerlendirmiştir. Bu uyuşmazlıkta uzun yıllar işyerinde bekçi olarak çalışan işçinin
birkaç kez saati kurmaması ya da geç kurması nedeniyle iş sözleşmesi haklı nedenle
feshedilmiştir. İşçi tarafından açılan dava yerel mahkeme tarafından reddedilmiş,
ancak Yargıtay “… Eylem ile ceza arasında adil bir oranın olması gerektiği hukuk
devletinin de bir unsurudur. Bu olayda da üç beş dakika gecikme ile saatin kurulması
nedeniyle fesih yoluna gidilmesi ağır bir ceza niteliği taşır. Daha hafif bir ceza ile
yetinilebilirdi tüm bu hususlar dikkate alınarak feshin haksız olduğu kabul edilmeli
ve ihbar, kıdem tazminatları hesaplattırılarak hüküm kurulmalıdır…” ifadeleri ile
yerel mahkeme kararını bozmuştur104.
Genel anlamda eşit davranma borcuna aykırı davranışı haklı kılan nedenler için
aranan orantılılık ilkesi ayrımcılık yasaklarına kıyasla çok daha gevşek
niteliktedir105. Kişinin cinsiyeti, ırkı, dili, dini gibi nedenlerle ayrımcılığa
uğramaması temel haklardan olup, bu hakka getirilen sınırlamanın niteliği ile genel
anlamda eşit davranma borcuna aykırılık arasında fark vardır. Bir başka deyişle
103
YENİSEY, Metodoloji, s. 996.
Y9HD, 16.01.2002,15510/266, Kararın tam metni ve bu kararın Tankut Centel tarafından yapılan
incelemesi için bkz. http://www.tekstilişveren.org.tr/dergi/2003/subat/34.html. Karar incelemesinde
orantılılık ilkesinin iş ilişkisinin sona erdirilmesinde dikkate alınması ve bu ilkesinin hukuk devleti ile
ilişkilendirilmesi isabetli bulunmuş ancak somut olayla ilgili olarak Y9HD’nin kararı eleştirilmiştir;
ayrıca bkz. YENİSEY, Fesihte Eşit Davranma Borcu, s. 62.
105
YENİSEY, Metodoloji, s. 997.
104
40
cinsiyet nedeniyle doğrudan ayrımcılığı haklı kılmayacak bir neden işverenin genel
anlamda eşit davranma yükümlülüğüne aykırı davranış haklı kılabilir.
Orantılılık ilkesi sözleşme türü esas alınarak yapılacak farklı işlemlerin
temeline kanunla belirlenmiştir. Benzerlere benzerlikleri oranında eşit davranılması
biçiminde özetlenen şekli eşitlik anlayışının gereği, bütün işçilere eşit davranılması
halinde sağlanmamış olacaktır. Bu esastan yola çıkarak İşK. m. 12/2’de belirli süreli
iş sözleşmesiyle çalışan işçiye belirli zaman ölçüt alınarak ödenecek ücret ve paraya
ilişkin menfaatlerin işçinin çalıştığı süreye orantılı olarak ödenmesi öngörülmüştür.
Benzer şekilde, kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir
menfaatleri tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı ödenecektir (İşK. m.
13/2).
Öte yandan belirtmek gerekir ki sözleşme türlerine dayalı olarak kabul
edilebilir görülebilen bir ayırımcılılığın aynı zamanda cinsiyete dayalı dolaylı
ayrımcılık teşkil ettiği iddia edilebilir. İşletme gerekleri ile uygulamaya konan bir
ölçüt büyük ölçüde kadınlardan oluşan bir grubu esaslı şekilde olumsuz etkiliyorsa
ve işverenin bu ölçütü meşrulaştırmak için ileri sürdüğü nedenler yeterli
görülmüyorsa cinsiyete dayalı dolaylı ayrımcılık ayırımcılık teşkil edebilir. Özellikle
kısmi süreli çalışan işçilerin büyük bir bölümünün kadınlardan oluşması halinde ileri
sürülen dolaylı ayrımcılık iddiaları Adalet Divanı içtihatlar arasında esaslı bir yer
oluşturmaktadır.
§ 3. Eşit Davranma Borcunun Uygulandığı Haller
I. İş İlişkisinin Kurulmasında Ayrımcılık Yasağı
İş ilişkisinde ve işe son vermede ayrımcılık yapılmayacağı açık olsa da işe
alımlarda ayırımcılık yasağı biraz daha tereddütlü bir görünüm taşımaktadır. İşK. m.
41
5/II’de yalnızca iş ilişkisinden bahsedilmesi ve m. 5/son’da işe alımlarda ayrımcılık
hali için tazminat öngörülmemiş olması bu şüphelerin temelinde yatmaktadır106.
1.Cinsiyet ve Gebelik Nedeniyle Ayrımcılık Yasağı
İş Kanununun 5. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca “iş sözleşmesinin
yapılmasında” cinsiyet ve gebelik nedeniyle farklı işlem yasağı açıkça hükme
bağlanmıştır. Ancak maddenin ilerleyen fıkraları, işverenin iş görüşmeleri sırasında
cinsiyet nedeniyle yaptığı ayrım sonucunda uygulanacak yaptırımı belirtmemektedir.
İş Kanununun 5. maddesinin yaptırım ile ilgili fıkrası şu şekildedir “ İş ilişkisinde
veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört
aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını
da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri
saklıdır.” Bu düzenlemenin lafzına bakıldığında ayrımcılık tazminatının sadece “iş
ilişkisinde veya sona ermesinde” uygulanabileceği sonucu çıkmaktadır.
Sözleşme görüşmeleri sırasında iş için başvuran kadın adaya, yapılacak iş için
esaslı bir neden olarak değerlendirilemeyen, medeni durumu, hamile olup olmadığı,
çocuk sahibi olmayı düşünüp düşünmediği gibi sorular sorulması özel yaşama
müdahalenin yanı sıra cinsiyete dayalı ayrımcılık da oluşturur. Ancak, yapılacak işin
konusu veya niteliği gereği işverenin adaya hamile olup olmadığını sorması
haklılaştırabilir. Öğretide, yapılacak işin niteliğinin hamilelikle bağdaşmadığı
durumlarda, örneğin mankenlik, spor öğretmenliği gibi, adayın kendiliğinden hamile
olduğunu açıklamak zorunda olduğu da ifade edilmiştir107. Bu durumlardan başka,
radyasyon tehlikesi bulunan işlerde, adaya hamile olup olmadığının sorulması
cinsiyete dayalı ayrımcılık olarak değerlendirilemeyecektir108.
106
YENİSEY, Kübra Doğan, İş Kanununda Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı, İşyerinde Psikolojik
Taciz (Mobbing), Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı Semineri, Çalışma ve Toplum, 2006/4,
s. 67.
107
EYRENCİ, Öner, İşe Girişte Personel Seçimi ile İlgili Hukuki Sorunlar, İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi 15. Yıl Armağanı, İstanbul 1992, s. 255.
108
YÜKSEL, s. 156-159.
42
İşveren, yapılacak işin niteliği gereği belirli süreli iş sözleşmesi akdetmek
istiyorsa, bu takdirde de adaya hamile olup olmadığını sorması ayrımcılık
oluşturmayacaktır. Somutlaştırmak gerekirse, işveren almış olduğu bir projenin bilgiişlem hizmetlerini yürütmek için sekiz ay süreyle işçi çalıştırmak istiyorsa, bu
pozisyon için başvuran kadın adaylara hamile olup olmadıklarını sorabilmelidir.
Burada işverenin iş sözleşmesini yapma amacı sekiz ay süre ile belli bir işin
kesintisiz yürütülmesidir. Dolayısıyla işin niteliğinden kaynaklanan ve haklı
görülebilecek bir nedene dayalı olarak bu yönde bir soru sorulmaktadır. Yapılacak iş
veya iş için kullanılacak bir madde anne ya da bebeğin sağlığı açısından tehlike
oluşturacak nitelikte ise işverenin iş görüşmesi sırasında adaya hamile olup
olmadığını sorması da makul, hatta gerekli kabul edilmelidir.
2. Belli Bir Yaş Koşulunun Öngörülmesi
Çalışma yaşamında yaş ayrımcılığı kişiyi işe alırken, çalışırken veya işten
çıkarırken söz konusu olabilmekle birlikte istihdamın bütün alanlarında meydana
gelmektedir. Bununla birlikte, farklı yaşlar arasında muamele farklılığı en çok işe
alma sırasında görülmektedir. Bu süreçte, yaş ayrımcılığının günümüzde 40 yaşla
birlikte başladığı gözlemlenmektedir.109 İş ilanlarında, “35 yaşın üzerinde olanların
başvurmasına gerek yok” şeklindeki ifade yaş ayrımcılığına açık bir örnektir.
Ayrımcılığın genellikle negatif olarak ifade edildiği görülmekle birlikte “ 35 yaş ve
altında başvuran kişiler tercih edilecektir” şeklinde pozitif olarak da ifade edilebilir.
Zorunlu emeklilik, sık sık istihdamda yaş ayrımcılığını etkileyen bir örnek
olarak görülmektedir. “Çalışmaya devam etme ihtiyacı ve isteği olanlara emeklilik
için belirli bir yaşın dayatılması yaş ayrımcılığını oluşturur” denmektedir. İşverenlere
zorunlu emeklilik yaşı oluşturmanın yasaklanmasının, yaşlı işçilerin işe alınmasında
biraz azalma yaratması olasılığı bulunmakla birlikte önemli bir caydırıcı faktör
olacağına dair bir kanıt bulunmamaktadır.
109
BAYBORA, s. 38.
43
Bu konuda ileri sürülen bir görüşe göre, iş ilişkisinin kurulması aşamasında,
işverenin belli bir yaş koşulu öngörmesi, sözleşme özgürlüğü gereğince mümkündür.
Çünkü bu dönemde işverenin sözleşme özgürlüğünün üstünlüğü bulunmaktadır.110
Konuyla ilgili AB direktifinin ilgili maddesine bakıldığında da bunun mümkün
olduğu görülmektedir. 2000/78 sayılı direktifin 6. maddesi uyarınca üye devletler,
ulusal hukuklarında, objektif ve haklı bir gerekçe ile hukuka uygun bir amaca
ulaşmak için yaşa dayalı olarak farklı uygulama yapılmasının ayrımcılık
yaratmayacağına dair düzenleme yapabileceklerdir.
3. Sendikal Nedenle Ayrım Yasağı
Sendikalar Kanununun 31. maddesinin birinci fıkrasında işçilerin işe
alınmalarının belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri ya da belli bir
sendikadaki üyeliği muhafaza veya üyelikten istifa etmeleri koşuluna bağlı
tutulamayacakları hükme bağlamıştır.
II. İş İlişkisinin Devamı Süresince Eşit Davranma Borcu
İş ilişkisinin devamında ayrımcılık yapılması ya da eşit davranma borcuna
aykırı davranılması çoğunlukla işverenin yönetim hakkını, başta İşK m.5 hükmü
olmak üzere ayrımcılığı yasaklayan düzenlemelere aykırı olarak ya da keyfi olarak
kullanması ile ortaya çıkar. Keyfi işlemler, makul ve objektif temellere
dayanmadıklarından, kural olarak eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadırlar. Bunun
yanı sıra iş ilişkisini düzenleyen kaynaklar da eşitlik ilkesine aykırı hükümler
içerebilirler. Eşit davranma borcu ve ayrımcılık yasağına aykırı nitelik taşıyan iş
sözleşmesi, iç yönetmelik ya da toplu iş sözleşmesi hükümleri geçersiz sayılmalıdır.
Yürürlükte bulunan mevzuat incelendiğinde iş ilişkisinin yürütümünde
ayrımcılığın İş Kanununun 5. , Özürlüler Kanununun 14. , Sendikalar Kanununun
30. ve 31. maddeleriyle açıkça yasaklandığı görülmektedir. İş Kanununun 5.
maddesi, maddede yer alan nedenlere dayalı olarak iş ilişkisinde ayrımcılık
110
TUNCAY, Sempozyum, s. 43.
44
yapılmasını genel olarak yasaklarken Özürlüler Kanunu özürlülük durumuna ilişkin
ayrımcılığı,
Sendikalar
Kanunu
ise
sendikal
nedene
dayalı
ayrımcılığı
yasaklamaktadır.
Sendikalar Kanununun 30. maddesi işyeri sendika temsilcisinin çalıştığı
işyerinin yazılı rızası olmadıkça değiştirilemeyeceğini, aynı şekilde işinde esaslı
tarzda değişiklik yapılamayacağını hükme bağlanmıştır. İşçinin yazılı rızası
olmaksızın yapılan değişikler ise geçersiz sayılacaktır111. Sendikalar Kanununun 31.
maddesi de sendikal nedenlere dayalı olarak işin sevk ve dağıtımında, işçinin mesleki
ilerlemesinde herhangi bir ayrım yapılamayacağını düzenlemiştir.
1. İşverenin Yönetim Hakkı ve Eşitlik İlkesi
İş sözleşmelerinde iş edimi genellikle ana çizgileri ile belirlenmekte, ayrıntılar
ise düzenlenmesi gereken boş bir alan olarak kalmaktadır. Bu boş alan işverene
bırakılmış olan yönetim hakkının kullanılmasıyla doldurulur. İşverenin vereceği
talimatlarla, yasa, toplu iş sözleşmesi ve iş akdine aykırı olmamak üzere, işin
yürütümünü ve işçilerin işyerindeki davranışlarını düzenleyebilme hakkına, yönetim
hakkı denir112.
Kaynaklar hiyerarşisinin en altında yer alan işverenin yönetim hakkı diğer
kaynaklar tarafından sınırlanmaktadır. Yönetim hakkı, hakkında hiçbir düzenleme
bulunmayan alanlarda doğmaktadır. Eşit davranma borcu işverenin yönetim hakkının
sınırlarından biri olarak kabul edilmektedir. İşveren, yönetim hakkını kullanırken de
eşit davranma borcuna uygun davranmalıdır. Daha açık bir söyleyişle, işveren
yönetim hakkını kullanırken (tek taraflı işlem yaparken) keyfi ya da kötü niyetli
olarak hareket edemez. Örneğin işveren, yönetim hakkını kullanırken Sendikalar
111
Bu konuda verilmiş bir karar için bkz. Y9HD, 20.11.2003, 19327/19592, Legal İSGHD, C. 1, S.2,
s. 674-676.
112
SÜZEK, Süzek, İşverenin Yönetim Hakkı ve Sınırları, Prof. Dr. Metin Kutal’a Armağan, Ankara
1998, s. 225.
45
Kanununun 31. maddesiyle de güvence altına alınmış olan sendikal özgürlüklerine
aykırı davranamaz113.
İş ilişkisi kurulduktan sonra işveren, çalışma koşullarında, yükselme
ölçütlerinde, işyerinde uygulanacak disiplin cezalarında, işçilere ödenecek ücretlerde
veya sağlanacak maddi menfaatlerde ya da eğitim verilmesi gibi işçiye ek birtakım
nitelikler kazandıracak uygulamalarla ilgili olarak yönetim hakkının kullanılmasında,
haklı nedenler olmadıkça, işçiler arasında keyfi ayrım yapamaz.
a. İşverence Verilen Emir ve Talimatlar
İşverenin yönetim hakkının karşıtını işçinin işverenin emir ve talimatlarına
uyma (itaat) borcu oluşturur. İşveren, yönetim hakkını kullanırken işin görülmesine
ya da işçilerin işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlar vermektedir. Örneğin işin
başlangıç ve bitiş saatleri, yıllık ücretli izinlerin kullanılma zamanlarının
belirlenmesi işin yürütümüne ilişkin talimatlardır. İşyerine giriş-çıkışlarda uyulacak
kurallar, araç park yerlerinin kullanımı ya da işyerinde sigara içilmesine ilişkin
talimatlar da işçilerin davranışlarına yönelik talimatlardır114.
İşveren, işyerinde uyulması gereken kurallar konusunda da işçiler arasında eşit
davranma borcuna uygun davranmakla yükümlüdür. Örneğin, kapı kontrolü
yapılacaksa, bu kontrole tabi tutulacak işçileri keyfi olarak belirlememeli, aynı
durumda olan bütün işçiler aynı uygulamaya tabi olmalıdır115.
Öğretide işverenin yönetim hakkının kolektif alanda yani iş ilişkisini
düzenleyici anlamda kullanılması halinde eşit davranma ilkesinin önemli bir
uygulama alanı bulacağı, yönetim hakkının bireysel nitelikli işlemlerde kullanılması
halinde ise eşit davranma ilkesinin uygulama olanağının azaldığı ifade edilmiş olsa
da116 bu açıklamayı dar anlamda eşit işlem yapma borcu ile ilgili olarak ele almak
113
ŞAHLANAN, Fevzi, Sendikalar Hukuku, İstanbul 1986, s. 213.
SÜZEK, s. 61; EKONOMİ, s. 32; TAŞKENT, s. 68-69; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 358.
115
TUNCAY, s. 166; SÜZEK, s. 365; ÇELİK, s. 180; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 359;
ÖZDEMİR, s. 258, yazar bu gibi durumlarda eşit davranma borcunun mutlak bir anlam taşıdığını
ifade etmektedir.
116
TUNCAY, s. 156-147, 159 dn 26’daki yazarlar.
114
46
gerekmektedir. Ayrımcılık yasağının uygulanabilmesi için topluluğu ilgilendiren bir
durumun olmasına ya da iş ilişkisinin kurulmuş olmasına da gerek bulunmamaktadır.
İşverenin vereceği her talimat öncelikle yönetim hakkının sınırlarına uygun
olmalıdır. İşverence verilen talimatların geçerli ve hukuka uygun olabilmesi için
buna ek olarak ayrımcılık yasağına ve eşit davranma borcuna da aykırı olmamaları
gerekmektedir. Örneğinin işveren sendikalı işçilerin yıllık ücretli izinlerini kullanmak
istedikleri zamana ilişkin taleplerini hiç dikkate almıyor ancak sendikasız işçilerin bu
yöndeki taleplerine uygun şekilde izin kullandırıyorsa burada sendikal nedene dayalı
ayrımcılık yaptığı kabul edilmelidir. Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı temel insan
hakkı olarak değerlendirildiğinden bunlara aykırılık taşıyan her talimat BK 19 ve 20.
madde
hükümleri
uyarınca
geçersiz
sayılmalı,
hiçbir
hüküm
ve
sonuç
doğurmamalıdır. İşverenin hukuka aykırı talimatını yerine getirmeyen işçiye karşı da
herhangi bir yaptırım uygulanamaz117.
b. İşçiler Arasında Çeşitli Grupların Oluşturulması
İşveren işin yürütümünde aynı veya benzer nitelikteki işçiler arasında bazı
gruplandırmalar yapabilir. Örneğin çalışma saatlerinin üç vardiya halinde
düzenlenmesi, ücret zamları için farklı gruplandırmalar yapılması ya da mesleki
eğitim programlarına yönlendirme, yönetici pozisyonları için açılacak sınavlara
başvurma koşullarının belirlenmesi gibi konularda yönetim hakkı gereğince
düzenlemeler yapabilir. Burada önem taşıyan nokta işverenin söz konusu
gruplandırmaları yaparken ya da ölçütleri belirlerken keyfi davranmamasıdır.118
Örneğin
seyyanen
yapılan
bir
ücret
zammından
sırf
emekli
olacakların
yararlandırılmaması eşit işlem ilkesi ile bağdaşmaz.
İşçiler arasında çalışma saatlerinin ya da ücret zamlarının belirlenmesi
amacıyla grupların oluşturulmasında veya aynı grup içindeki işçilere yapılan
ödemelerde ya da iş ilişkisinin yürütümünde keyfi ayrım yapılmamalıdır. Bunların
yanı sıra sigara içme yasağı uygulanması, kapı kontrolü yapılması, fazla çalışma,
117
118
SÜZEK, s.66; TAŞKENT, s. 79; EKONOMİ, s. 32.
YENİSEY, Metodoloji, s. 997, SÜZEK, s. 365.
47
gece çalışması ya da pazar günü çalışma yaptırılacak işçilerin seçiminde de işveren
eşit işlem yapma borcu altındadır119.
2. Ücretlerin Belirlenmesinde Eşitlik İlkesi
Öğretide hakim olan görüşe göre iş hukukuna ait eşit davranma ilkesi işe
alınmada ücretin belirlenmesinde etkili değildir120. Yani sözleşme görüşmeleri
aşamasında işverenin böyle bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Özel hukuka hakim
olan
sözleşme
özgürlüğü
burada
üstünlük
kazanmaktadır.
Çünkü
ücretin
belirlenmesinde, işyerinin ve işçinin özellikleri, ekonomik durum, ücret piyasası gibi
değişik faktörler dikkate alınmaktadır.
İşveren iş ilişkisi kurulduktan sonra işçilere ücret zammı yapacaksa burada eşit
davranma borcu altındadır. Daha önce de değindiğimiz üzere, işveren belli
gruplandırmalar yapıyorsa ya da belli bir esasa dayalı olarak ücret ödüyorsa bazı
işçileri keyfi olarak bu uygulamanın dışında tutamaz. Bu durumda işverenin aynı
grupta yer alan işçiler arasında eşit davranma yükümlülüğü devam eder. Öğretide,
işverenin kişisel ve bireysel nitelikli ücret zamları yapmasının mümkün olduğu,
burada sözleşme serbestliği ilkesinin geçerli olduğu121, sonuç olarak işverenin eşit
davranma yükümlülüğü olmadığı ifade edilmiştir.
Ancak burada işverenin bir işçisine kişisel ve bireysel nitelikte yaptığı ücret
zammının “ayrımcılık yasağı” ve “eşit davranma ilkesi” açısından incelenmesi
gerekmektedir. Öncelikle işverenin, bir veya birkaç işçisine toplu iş sözleşmesi, iş
sözleşmesi ya da yönetim hakkına dayalı olarak diğer işçilere uyguladığı zam
oranından daha fazla bir oranda zam uygulaması “ayrımcılık” yaratıcı nitelikte
olmamalıdır.
Böyle bir durumda işverenin, işçiler arasında ayrımcılık yapıp yapmadığının
saptanması için daha fazla zam oranı uygulanan işçi ya da işçilerin diğer işçilerden
cinsiyet, dil, din, ırk, sendikal üyelik, iş sözleşmesinin şekli, özürlülük, siyasal görüş,
119
TUNÇOMAĞ, s. 146, DEMİRCİOĞLU/ CENTEL, s. 122, YILDIZ, s. 210.
ERTÜRK, s. 102,
121
TUNCAY, s. 138-136, ERTÜRK, s. 104.
120
48
cinsel eğilim gibi ayrım yasakları kapsamında değerlendirilen bir ölçüte göre farklı
bir grup altında toplanıp toplanılmayacağı belirlenmelidir. Eğer işverenin sözleşme
özgürlüğü çerçevesinde daha fazla zam uyguladığı işçi ile diğerleri arasındaki fark,
daha açık bir deyişle işverenin daha fazla zam oranı uygulama nedeni ayrım
yasakları kapsamında değerlendirilebilen bir ölçüt ise burada işverenin “ayrımcılık”
yaptığı kabul edilmelidir. Bu ayrımcı uygulama nedeniyle aleyhte uygulamaya
muhatap olan işçi veya işçiler İş Kanununun 5. maddesi uyarınca tanınmış haklardan
yararlanabileceklerdir.
İşverenin bireysel kararına dayalı olarak sözleşme özgürlüğü çerçevesinde daha
fazla
zam
yaptığı
işçi
ile
diğer
işçiler
arasında
“ayrımcılık”
olarak
değerlendirilemeyen ancak objektif bir neden ile de haklılaştırılamayan farklı
uygulama ise “eşit davranma borcunun ihlali” sayılmalıdır.
Bu durumun tespiti için söz konusu işçi ile aynı veya benzer işi yapan emsal işi
yapan emsal işçiye uygulanan zam oranı karşılaştırılmalıdır. Eğer işveren, objektif
özellikleri esas alındığında “eşit” olarak nitelendirilebilecek ve aynı ya da benzer işi
yapan işçiler arasında ücret zammı konusunda farklı uygulama yapıyorsa burada
keyfilikten söz edilmesi gerekmektedir. Böyle bir durumda işçinin iş sözleşmesini
İşK 24/II, e uyarınca haklı nedenle derhal fesih hakkı da bulunmaktadır.
Yargıtay, işverenin işçiye daha az ücret zammı vermesini haklı ve objektif
nedenlere dayandıramaması halinde, eşit davranma borcunu ihlal ettiğini isabetli
olarak kararlaştırmaktadır122.
İşveren, belli bir gruplandırma esasına ya da performans değerlendirmesine
dayanmayan ücret zammı (seyyanen zam) uyguluyorsa bu zam oranı bütün işçilere
uygulanmalıdır. Önceden belirlenmiş bir orana göre ya da seyyanen yapılan ücret
zamlarında işveren bazı işçileri keyfi olarak bu uygulamanın dışında tutamaz.
Performans değerlendirmesine dayalı olarak yapılacak ücret zamlarında da işçinin
122
Y9HD, 18.2. 2003, 13208/1836, İHSGHD, 3, 1075-1076. Y9HD, 8.4.2004, 18893/7996, İHSGHD,
5, 364-365, Y9HD, 5.4.2005, 9518/12140, İHSGHD, 8, 1746-1748, Y9HD, 1.11.2004, 8671/24558,
Tekstil İşv. , Mart 2005, s.39.
49
bilgisine daha önceden sunulmuş, denetlenebilir, objektif ve şeffaf nitelikte bir
sistemin öngörülmesi, performans değerlendirmelerinde keyfi, şeffaflıktan uzak ve
katı ölçütlerin kullanılmaması gerektiği, Fransız Hukukundan esinlenerek ifade
edilmiştir123.
İşveren genç işçilere daha fazla zam oranı uygularken emeklilik hakkını
kazanmış ancak çalışmasını sürdüren yaşlı işçilere daha düşük bir zam oranı
uygulayamaz. Bu konuda 1475 sayılı İş Kanunu döneminde verilen bir Yargıtay
kararında aynı esasa yer verilmiştir. Uyuşmazlığa konu olayın esası işverenin diğer
işçilerin ücretlerine zam yapmış olmasına rağmen bu zammı emekliye ayrılacak
işçiye uygulamamış olmasıdır. Davacı işçi, bu uygulamanın eşit işe eşit ücret ilkesine
aykırılık oluşturduğu iddiası ile dava açmış, davalı işveren işçiye zam
uygulamamasının nedeni olarak performans düşüklüğünü gerekçe göstermiş, yerel
mahkeme ise davalı işverenin bu savunmasını kabul ederek davayı reddetmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise “… Savunma ve dosya içeriğine göre bütün
işçilere anılan tarihte ücretlerine zam yapıldığı, davacının ise performansı yeterli
olmadığı için zamdan yararlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Niçin performansının iyi
olmadığı ispatlanmış değildir. Kaldı ki uzun senelerden beri çalışan davacı daha
önceki zamlardan hep yararlandırılmıştır. Bu durumda gerek Anayasanın eşitlik
ilkesine gerek İş Hukukundaki “eşit işe eşit ücret” kuralına aykırı bir uygulama
yapılmıştır ki bunun benimsenmesi olanağı yoktur. Böyle olunca davacının da bu
ücret zammından yararlandırılması gerektiği düşünülerek hesaplamalar yapılmalı ve
belirlenen miktarlar hüküm altına alınmalıdır…” ifadeleri ile kararı davacı lehine
bozmuştur124.
123
ÖZDEMİR, s. 259-260; YILDIZ, s 213.
Y9HD, 19.4.2001, 1722/6674, http://kamu-is.org.tr/pdf/2000-2005.pdf, s. 365-366; İkramiyelerin
kaldırılmasına muvafakat etmeyen işçiye daha az zam oranı uygulandığı iddiasıyla açılan bir davada
verilen benzer yönde diğer bir karar şu şekildedir; Y9HD, 08.04.2004, 18893/7996, “…davacı,
davalının eşit işe eşit işlem borcuna aykırı davrandığını, emsallerine daha fazla zam verildiğini, kendi
ücretine ise, %10 zam yapıldığını ileri sürmüştür. Zam verilip verilmediği konusunda davalının çeşitli
tarihlerdeki savunma ve itirazları çelişkilidir. Gerektiğinde işyerinde belgeler üzerinde bilirkişi
marifetiyle inceleme yapılarak davacı ve emsallerine Ağustos 2002 ayı itibariyle ne kadar zam
yapıldığı davacıya eksik zam uygulanıp uygulanmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre karar
124
50
Daha yeni tarihli bir Yargıtay kararında da yaşlılık aylığına hak kazanmış
çalışanlara ücret zammının uygulanmaması, eşitlik ve adalete aykırı bulunmuş ve son
derece isabetli bir şekilde, bu uygulamanın amacının bu kişilere daha az tazminat
ödemek olduğu tespiti yapılmıştır125.
İşveren, kıdem ya da üretimin belli bir seviyeyi geçmesi durumunda ya da
herhangi bir başka nedene dayalı olarak işçilerine prim ödüyorsa burada da eşit işlem
yapma borcuna uygun davranmalıdır. Bunun gibi Yargıtay, ikramiyenin dağıtıldığı
tarihte işçinin işyerinde çalışmaması nedeniyle bu haktan yoksun bırakılmasını
isabetli olarak eşitlik ilkesine aykırı bulmuştur. Yüksek Mahkeme’ ye göre: Davacı
dava konusu yapılan 2003 yılında davalıya ait işyerinde çalışmış ve bu çalışması ile
davalı şirketin kar etmesinde payı olmuştur. Davalı işverenin karın dağıtım tarihinde
işyerinde çalışmadığı gerekçesi ile davacıya temettü ikramiyesi ödenmemesine karar
verilmesi eşitlik ilkesine Dairemizin istikrar kazanmış uygulamasına uygun
düşmemektedir.
Buna karşılık, Yüksek Mahkeme objektif niteliklerin göz önünde tutulması
halinde işçiler arasında ücret zammında ayrım yapılabileceğini hükme bağlamıştır. 9.
Hukuk Dairesi’ne göre “Belediyenin elektrik kısmında çalışan iki uzmanın
gördükleri işin özelliği ve gösterdikleri başarı ve liyakat sebebiyle ve encümen
kararıyla ücretlerinin yükseltildiği görülmektedir. Böylece davalı belediye, elektrik
işletmesinde başkaca emsali olmayan iki işçinin ücretine zam yapmakla güttüğü
amaç, işçiler arasında eşitsizlik yaratmak … olmayıp, daha ziyade başarılı iki uzman
işçiyi işyerinde tutmak ve elektrik işletmesinin çalışmasını sürdürmektir126.
Toplu iş sözleşmesinin bulunduğu işyerlerinde, taraf işçi sendikasına üye olan
ya da dayanışma aidatı ödeyenler ile bunların dışında kalan işçiler arasında ücret
farklılığı bulunması eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Burada farklılığın nedeni
Sendikalar Kanununun 31. maddesinin dördüncü fıkrasıdır. Anılan madde sendikal
verilmelidir.”, Çalışma ve Toplum, 2005/1, S. 4, s. 207-208; Aynı Yönde, Y9HD, 18.2.2003,
13208/1836, Legal İSGHD, C. 1, S. 3, s. 1075-1076.
125
Y9HD, 19.12.2002, 694/708, aynı yönde Y9HD, 6.10.2003, 3501/16308, Legal İSGHD, C. 2, S. 5,
s. 253-254.
126
Y9HD, 30.3.1973, 37337/8164 ve Kutal’ın incelemesi, İHU, SenK. 19, N.1.
51
nedenlere dayalı ayrım yapılmasını, sendikaya üye olanlar ile olmayanlar arasında
farklı işlem yapılmasını yasaklamaktadır. Ancak ücret, ikramiye, prim, ve paraya
ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümlerinin saklı olduğu
hükme bağlanmıştır.
Dolayısıyla, TSGLK 9. madde uyarınca toplu iş sözleşmesinden yararlanan
işçiler ile diğerleri arasında parasal konularda yaratılan farklılık eşit işlem yapma
borcuna aykırılık oluşturmaz. Toplu iş sözleşmesi ile getirilen parasal haklardan
yararlanmak isteyen işçiler, eşit işlem yapma borcuna dayalı olarak herhangi bir hak
talebinde bulunamazlar. Bu işçiler taraf sendikaya üye olarak ya da dayanışma aidatı
ödeyerek toplu iş sözleşmesinden yararlanabilirler. Anılan olasılıkların yanı sıra
TSGLK 11. madde uyarınca teşmil edilen bir toplu iş sözleşmesi bulunuyorsa, işçiler
taraf sendikaya üye olma şartı ya da dayanışma aidatı ödeme zorunluluğu
aranmaksızın bu sözleşmede yer alan parasal hakları talep edebilirler.
3. İş Sözleşmesinin Türü ve Eşit Davranma Borcu
İş Kanunumuz yalnızca işçinin temel hakları ile ilgili konulardaki ayırımcılığı
yasaklamamış, ayrıca sözleşmenin türünü de özel bir ayırımcılık yasağı olarak
düzenlemiştir127.
İş Kanununun 5/2. maddesi “İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli
çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında
belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz” hükmünü içermektedir. Maddenin
gerekçesinde bu düzenlemeyle ilgili olarak “Diğer yandan ülkemizde esnek istihdam
türleri için belirli iş sözleşmesi türlerine ilişkin düzenlemeler getirilirken Avrupa
Birliği çalışma müktesebatı da dikkate alınmış, bunlardan biri olarak maddede belirli
ve belirsiz süreli iş sözleşmeleri ile tam ve kısmi süreli iş sözleşmelerine göre
çalışmada ayırımı haklı kılan nedenler olmadıkça eşit davranılması kuralına da yer
verilmiştir” ifadesi yer almaktadır. Sonuç olarak İş Kanununun 5. maddesinin ikinci
127
YENİSEY, Kübra, Doğan, İşverenin Sözleşmenin Feshinde Eşit Davranma Borcuna İlişkin İki
Yargıtay Kararının Düşündürdükleri, Sicil, Haziran 2006, s. 60.
52
fıkrasının, sadece iş sözleşmesinin türüne dayalı olarak işverenin eşit işlem yapma
borcu ile ilgili bir düzenleme getirdiği anlaşılmaktadır.
İşverenin, işçiler arasında iş sözleşmesinin türünü esas alarak farklı işlem
yapamayacağını genel bir kural olarak düzenleyen 5. maddenin yanı sıra İş
Kanununun 12. ve 13. maddeleri de konuyla ilgili özel düzenlemeler içermektedirler.
a. Belirli ve Belirsiz Süreli İş Sözleşmeleri ile Çalışan İşçiler Arasında Eşit
İşlem Yapma Borcu
Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler açısından işverenin eşit
davranma borcunu düzenleyen 12. maddenin başlığı “Belirli ve belirsiz süreli iş
sözleşmesi ayırımının sınırları” dır. Maddenin ilk fıkrası “Belirli süreli iş sözleşmesi
ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin
süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre
farklı işleme tabi tutulamaz” hükmünü içermektedir. Burada açıkça görüldüğü üzere
madde, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere her durumda eşit
(aynı) davranılmasını değil, bu iki tür iş sözleşmesi ile çalışan işçiler arasında
“ayrımı haklı kılan bir neden olmadıkça” farklı davranılmasını yasaklamaktadır.
Dolayısıyla, işveren belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler arasında
sadece “iş sözleşmesinin türüne dayalı” olarak ayrım yapamayacak, belirli süreli iş
sözleşmesi ile çalışan işçileri belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere oranla
daha olumsuz olarak nitelendirilebilecek bir davranışa muhatap tutamayacaktır.
Kanunun bu konudaki düzenlemesi, gerekçede belirtildiği gibi, Avrupa
Birliği’nin 18 Mart 1999 tarihli çerçeve anlaşması göz önüne alınarak
oluşturulmuştur.128 Gerekçesinde ise, öncelikle tarafların belirli ve belirsiz süreli iş
sözleşmesi yapma konusundaki özgürlüklerinin 158 sayılı ILO sözleşmesi129, AB
müktesebatı ve özellikle 99/70 sayılı yönergesinde öngörülen sınırlamalara tabi
tutulduğu belirtilmiştir. Bunun yanı sıra madde gerekçesinde “99/70 sayılı
128
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 550.
“Hizmet İlişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında Sözleşme” 2.2.1986 tarihinde
ILO tarafından kabul edilmiştir. Türkiye, sözleşmeyi 9 Haziran 1994 tarih ve 3999 sayılı kanunla
kabul etmiş, bu kanun da 18 Haziran 1994 tarihli ve 21964 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
129
53
Yönergenin girişinde belirtildiği ve Türk Hukukunda yargı kararları ile de
açıklandığı üzere iş ilişkilerinde asıl olan belirsiz süreli iş sözleşmesidir” ifadesi yer
almaktadır. Bu genel ifadeden sonra ise şu açıklama bulunmaktadır; “ Belirsiz süreli
iş sözleşmesi ile çalışan işçilerin sosyal yönden, daha fazla korundukları bir
gerçektir. Avrupa Birliği Konseyi’nin 99/70 sayılı Yönergesi130 ile yürürlüğe konulan
sosyal tarafların çerçeve anlaşmasında bu anlaşmanın konusunun, belirli ve belirsiz iş
sözleşmeleri arasında ayırım yapılmama ilkesinin uygulanması suretiyle belirli iş
sözleşmelerinde daha iyi koşullarla istihdamı gerçekleştirmek olduğu belirtilmiştir.
Bu ülke ve üye devletlerdeki uygulama şekilleri dikkate alınarak madde
düzenlenmiştir.”
İş Kanununun 12. maddesinin 2. fıkrasına göre işyerinde belirsiz süreli iş
akdiyle çalışan işçiye bir zaman ölçütüne göre ücret ve paraya ilişkin bölünebilir bir
menfaat sağlanmışsa belirli süreli sözleşmeye göre çalışan işçi de çalıştığı süreyle
orantılı biçimde bu haktan yararlanacaktır. Sözgelimi, her yıl ödenen ikramiyeden
belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçi bir buçuk yıl sonra işten ayrıldığında nasıl
orantısal olarak yararlanıyorsa, belirli süreli çalışan işçi de aynı şekilde orantısal
yararlanacak ve sırf belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığı için bir ayrıma tabi
tutulmayacaktır131.
Aynı şekilde, İşK. 12/II uyarınca belirli bir haktan yararlanmada işçinin
kıdemine bakıldığında ve belirli süreli iş akdine göre çalışan işçinin bu haktan
yararlanması söz konusu olduğunda, farklı kıdem uygulamasını haklı gösteren bir
neden olmadıkça, kıdem yönünden bir farklılık gözetilemeyecektir. Örneğin işçinin
kıdeminin göz önünde tutulduğu kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izinlerde veya
sözleşmeyle getirilen kıdeme bağlı diğer haklarda belirli süreli sözleşmelerle belirsiz
süreliler arasında bir ayrım yapılmayacaktır.
Her ne kadar, İşK. 12/II’ de ücret ve paraya ilişkin menfaatlerle kıdeme bağlı
haklardan yararlanmada eşitlik ilkesi özel olarak düzenlenmişse de, işveren İşK. 12/I’
130
28 Haziran 1999 tarihli “Belirli Süreli Çalışanlara İlişkin ETUC, UNICE ve CEEP Tarafından
İmzalanan Çerçeve Anlaşmayla İlgili 99/70 Sayılı Direktif”.
131
EYRENCİ, TAŞKENT, ULUCAN; s. 52.
54
de yer alan genel ilke uyarınca diğer çalışma koşulları bakımından da belirli süreli
sözleşmeyle çalışanlara eşit davranma borcuna aykırı işlem yapamaz132.
İş Kanununun 12. maddesinin son fıkrasında aynı maddenin ilk iki fıkrasında
sözü edilen emsal işçiden kimin anlaşılması gerektiği açıklığa kavuşturulmuştur.
Anılan fıkraya göre “Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte belirsiz süreli iş
sözleşmesiyle çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o
işkolunda şartlara uygun bir işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen belirsiz süreli iş
sözleşmesiyle çalıştırılan işçi dikkate alınır”. Emsal işçi tespit edilirken, öncelikle
işçinin tecrübesi, bilgi düzeyi, yeterliliği vb. dikkate alınacaktır133.Eğer o işyerinde
emsal işçi yoksa aynı işkolundaki emsal işçinin belirlenmesi aşamasında ise,
öncelikli olarak işyerlerinin mali durumu, işyerlerindeki işçi sayısı, sipariş miktarları,
işçi sayısı, sendikalaşma, toplu iş sözleşmesinin varlığı gibi kriterlere dayanarak
karşılaştırmanın yapılması gerekir134.
Madde gerekçesinde konu ile ilgili olarak şu açıklamalar yer almaktadır; “
Öncelikle işçiler salt belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışmalarından dolayı maddede
tanımlanan emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. Diğer yandan belirsiz
süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçiye bir zaman dilimine göre bölünebilir bir hak
sağlanmışsa, aynı şekilde belirli süreli iş sözleşmesine göre iş gören işçi de çalıştığı
süreye orantılı bu haktan yararlanabilecektir. Örneğin bir toplu iş sözleşmesi veya
personel yönetmeliğinde, belirsiz süreli iş sözleşmesinin feshinde işçiye, ikramiye
tarihinde işyerinde olmasa dahi çalıştığı süreye orantılı ikramiye ödeneceğinin kabul
edilmesi halinde, bölünebilir bir hak olan ikramiyeden belirli süreli iş sözleşmesine
göre çalışan işçinin de yararlandırılması gerekecek ve sözleşmenin sona erme
tarihinden sonra verilecek ikramiyeyi bu işçi de çalıştığı süreye orantılı olarak
alabilecektir.
132
SÜZEK, s. 207.
GÜLER, Mikdat, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, Legal İHSGHD 2005, C.5, S. 2, s.59.
134
ALPAGUT, Gülsevil, 4857 Sayılı Yasa Çerçevesinde Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, Mercek,
Ocak 2004, s. 88.
133
55
Belirli çalışma şartından yararlanmada işçinin kıdemine bakıldığında belirli
süreli sözleşmeye göre çalışan işçinin de bu haktan yararlanması söz konusu
olduğunda kıdem yönünden bir farklılık gözetilemeyecektir. Esasen İş Kanununda bu
kuralın uygulandığı, hem kıdem tazminatı ve hem de yıllık ücreti izinlerde
görülmektedir. Aynı esas sözleşme ile getirilen çalışma şartlarında da dikkate
alınacaktır.”
Ancak bir işyerinde ikramiye ödenmesi için, asgari belli bir yıl çalışmış olma
koşulu aranıyorsa belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçi de ancak bu kadar yıl
çalışmış olması koşuluyla anılan ikramiyeyi talep edebilir. Örneğin işyerinde beş
yılını dolduran işçilere verilen ikramiyeyi, üç yıllık belirli süreli iş sözleşmesi ile
çalışmış olan bir diğer işçi işten ayrılırken orantılı olarak talep edemez. Öğretide
işyerinde sürekli olarak çalışacağı düşünülen belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan
işçilerin belirli süreli işçilere oranla daha çok eğitim ve kendini geliştirme
olanaklarından yararlandırılmasının eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağı, her olayın
kendi özelliklerinin dikkat alınarak değerlendirme yapılması gerektiği ifade
edilmiştir135.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, incelediği bir uyuşmazlıkta belirli süreli iş
sözleşmesi ile çalışan işçiye diğer işçilere yapılan ücret zammının uygulanmamasını
eşit işlem yapma borcuna aykırılık olarak değerlendirmiştir. Uyuşmazlık konusu
olayda, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin iş sözleşmesi işveren tarafından
süresinden önce feshedilmiştir. Davacı BK 325. madde uyarınca bakiye süreye ilişkin
alacağı
ile
birlikte
işyerinde
diğer
işçilere
yapılan
zammın
kendisine
uygulanmadığını ileri sürerek fark ücret alacağı da talep etmiştir. Yüksek mahkeme
“… Diğer yandan aynı nitelikteki diğer personele verilen zamdan haklı bir neden
yokken davacının yararlandırılmaması işverenin eşit işlem yapma borcuna da aykırı
olur. Bu nedenle öncelikle diğer personele yapılan zam oranının gerekirse işyeri
kayıtları üzerinde bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak saptanması ve davacının
135
ULUCAN, Devrim, 4857 Sayılı Kanuna Göre İş Sözleşmesi Türleri, Yeni İş Yasası Semineri,
Haziran 2003, Çeşme, Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayi İşverenleri Sendikası
Yayını, s. 48-51.
56
fark ücret alacağının buna göre hesaplanıp hüküm altına alınması gerekir” ifadesi ile
yerel mahkemenin kararını davacı lehine bozmuştur136.
b. Tam ve Kısmi Süreli İş Sözleşmesi ile Çalışan İşçiler Arasında Eşit
Davranma Borcu
İş Kanunu, kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanları korumak amacıyla belirli
süreli iş sözleşmelerinde olduğu gibi, bu sözleşmeyle çalışanlara da farklı işlem
yapma yasağı getirmiştir137. Kısmi süreli çalışma örneğin haftanın sadece belirli
günlerinde tam gün, haftanın her günü belirli süre, haftanın bir veya birkaç gününde
belirli süre de yapılabilir138. İş Kanununun 13. maddesi, kısmi süreli çalışma ile ilgili
olarak şu düzenlemeyi getirmektedir; “İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam
süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi
durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir.
Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden
olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı tam süreli emsal
işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. Kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya
ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı
olarak ödenir.
Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzer işte tam süreli çalıştırılan işçidir.
İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde
aynı veya benzer işi üstlenen tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınır.
İşyerinde çalışan işçilerin, niteliklerine uygun açık yer bulunduğunda kısmi
süreliden tam süreliye veya tam süreliden kısmi süreliye geçirilme istekleri işverence
dikkate alınır ve boş yerler zamanında duyurulur.”
Kısmi süreli işçilerin, tam süreli işçilere göre işyeriyle daha az bütünleşmiş
olmaları nedeniyle ücretler, parasal çıkarlar ve izinler vs. bakımından işverenin
136
Y9HD, 8.5.2003, 24751/7822( Kazancı İçtihat Bankası).
ULUCAN, İş Sözleşmesi Türleri, s. 56.
138
SÜZEK, s. 216.
137
57
ayrımcı nitelikte işlemlerine maruz kalmaları her zaman mümkündür139. Bu nedenle
Avrupa Birliği’nin 6 Haziran 1997 tarihli çerçeve anlaşması, kısmi süreli işçilerin,
çalışma koşulları bakımından, tam süreli emsal işçilere göre salt kısmi süreli
çalışmaları nedeniyle daha az elverişli tarzda bir işleme tabi tutulamayacaklarını;
bunun dışında “objektif nedenler” in varlığı halinde farklı bir işlemin istisnaen kabul
edilebileceğini; ücretler konusunda da “prorata temporis ilkesi” uyarınca emsal işte,
tam süreli işçiye göre çalıştığı süreye oranla ücret ödeneceğini öngörmektedir ki İş
Kanunu hükümleri, bu Avrupa belgesine paralel bir düzenlemeden ibarettir.
Maddenin gerekçesinde de 97/81 sayılı Avrupa Birliği direktifinin amaçları
arasında kısmi süreli çalışan işçilere yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmanın
bulunduğu ifade edilmiştir. Gerekçenin ilerleyen paragraflarında eşit davranma borcu
ile ilgili geniş açıklamalarda bulunulmuştur. Buna göre, “Kısmi süreli çalışanlara
yönelik ayrımcılığın kaldırılması hedef alınırken, tüm çalışma şartlarından
yararlanmada tam süreli çalışanlarla eşit duruma getirilmeleri de düşünülemez, aksi
halde tam bir eşitsizlik ortaya çıkar. Bu açıdan ayrımı haklı kılan nedenlerin
bulunması durumunda, her iki türde sözleşmelerle çalışanlar arasında farklılıklar
olması doğal karşılanacaktır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan bir işçi,
işyerinde haftanın iki iş günü iş görmeyi üstlendiğinde bu çalışma düzeni itibariyle
hafta tatili ücretine hak kazanamayacağı gibi, öğleden sonra çalışmaya başlayan
işçinin, işverenin sabahları işe başlamak üzere tahsis ettiği servis aracından veya öğle
yemeğinden yararlanması mümkün de değildir, bu durum bir ayrım yapıldığı anlamı
da taşımaz. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışan işçi, bölünebilir haklardan,
örneğin her yıl verilen yakacak yardımından çalıştığı süreye orantılı olarak
yararlanacaktır. Örneğin işyerinde haftalık çalışma süresi 45 saat olan tam süreli
çalışan işçi yılda 60 milyon yakacak yardımı alıyorsa, haftada 15 saat kısmi süreli
çalışan işçiye aynı yardım 20 milyon olarak ödenecektir. Buna karşılık bölünmeyen
bir haktan, yararlanma şartları bulunduğunda, her iki türdeki sözleşmeler arasında bir
farklılık söz konusu olmayacaktır. Örneğin belirsiz süreli ve kısmi süreli iş
sözleşmelerinde bildirim süresi, tam süreliden farklı olamaz, gerek kanuni bildirim
139
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 549.
58
süreleri ve gerek sözleşmeyle belirlenen süreler her iki sözleşme türünde de aynı
olabilir.”
Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilerin iş sözleşmesi feshedildiğinde de
kanunda iki saat olarak düzenlenmiş olan yeni iş arama izni aynen uygulanmalıdır.
Bu konu ile ilgili olarak oranlama yapılamaz140.
İş Kanununun 13. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve kısmi süreli iş
sözleşmesinin tanımını veren düzenlemede yer alan “normal haftalık çalışma
süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az
belirlenmesi” kavramının neyi ifade ettiği de gerekçede şu şekilde yer almaktadır;
“Kısmi süreli iş sözleşmesinin tanımı verilirken Yönerge hükümlerindeki
ölçütler dikkate alındığı gibi, tam süreli iş sözleşmesi karşısında kısmi süreliden söz
edebilmek için ‘önemli ölçüde daha az’ bir haftalık çalışma süresinin sözleşmede
tespit edilmiş olması da aranmıştır. Örneğin işyerinde uygulanan tam süreli iş
sözleşmesi için haftalık çalışma süresi 40 saat ise, kısmi süreli çalışma için 2-3 saat
gibi daha az çalışma değil, hiç olmazsa tam sürenin üçte ikisinden daha az olan otuz
saatin altındaki haftalık çalışma süresine göre istihdam edilen işçi kısmi süreli
sözleşmeye göre istihdam edilen kimse olarak kabul edilecektir.”
Görüldüğü üzere İş Kanununun 13. maddesinde kısmi süreli iş sözleşmesi ile
çalışan işçiler ile tam süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler arasında ayırımı haklı
kılan bir neden olmadıkça farklı işlem yapılması açıkça yasaklanmıştır. Madde
gerekçesinde de ifade edildiği üzere, tam süreli çalışan işçilerle kısmi süreli çalışan
işçiler arasında çalışma koşullarının tam anlamıyla aynı olması beklenemez. Aksine
böyle bir ayniyet sağlanması durumunda eşitsizliğin ortaya çıkacağı belirtilmiştir.
Kısmi süreli çalışma kavramı sadece İş Kanunun 13. maddesinde düzenlenmiş
olan iş sözleşmesi türünü karşılayacak şekilde anlaşılmamalıdır. Öğretide kısmi
süreli iş sözleşmelerinin özel türleri olarak değerlendirilen başka (yan) işte çalışma,
çağrı üzerine çalışma ve iş paylaşımı esasına göre çalışan işçilerin de tam süreli
140
ULUCAN, İş Sözleşmesi Türleri, s. 59.
59
işçilere göre esaslı bir nedene dayanmayan farklı işleme maruz kalmaları İş
Kanununun 5. ve 13. maddeleri uyarınca yasaklanmış sayılmalıdır.
Her ne kadar İş Kanununda açıkça düzenlenmemiş olsa da geçici işçilere karşı
da sadece iş sözleşmesinin türü nedenine dayalı olarak farklı işlem yapılamaz. Hatta
geçici iş ilişkisiyle çalışan işçiye karşı her iki işverenin de değişik konularda eşit
işlem yapma borcu altında olduğu kabul edilmelidir. İş akdinin tarafı olan işveren
işçiye ödeyeceği ücrette, işçiyi geçici olarak yanında çalıştıran işveren de işin
yürütümünde yönetim hakkının kullanılmasında, bu işçiye haklı nedenler olmadıkça,
sadece geçici iş ilişkisiyle çalışmasına dayalı olarak farklı işlem yapamazlar.141
Eski tarihli bir Yargıtay kararı, aynı işi yapan işçiler arasında geçici işçi ve
daimi işçi pozisyonunda çalışmaya dayalı olarak farklı ücret ödenmesini eşitlik
ilkesine aykırı bulmuştur. Meslek edinilmiş iş aracılığı ile temin edilen işçilerin
çalışma koşullarının düzenlenmesi ile ilgili olarak Avrupa Birliği bünyesinde bir
direktif çalışması yapılmış ancak henüz sonuçlandırılmamıştır. Bu direktif taslağının
5. maddesi ayrımcılık yasağı ile ilgilidir. Buna göre cinsiyete, ırk veya etnik kökene,
din, inanç, özürlülük, yaş ya da cinsel tercihe dayalı ayrımcılığın önlenmesine ilişkin
mevzuat bu şekilde çalışan işçiler için de uygulanacaktır.
4. Sosyal Yardımlar ve İkramiyelerde Eşit Davranma Borcu
İşverenin, toplu iş sözleşmesi ya da iş sözleşmesi ile kararlaştırılmamış, tek
taraflı iradesi ile işçilere sağladığı sosyal yardımlarda da eşit davranma borcuna
uygun davranması gerekmektedir. Bu nitelikteki ödemeler bir kez yapılsa dahi
işveren aynı durumda bulunan işçilere aynı sosyal yardımı yapmakla yükümlüdür. Bu
yardımların, belirli koşulların gerçekleşmesi ile işyeri uygulamasına dönüştüğü
durumlarda da işveren yine eşit davranma borcu altındadır142.
Öğretide işverenin tamamen sosyal ve insani düşünceler doğrultusunda
“yardım” amacıyla bir veya birkaç işçine zam yapmasının, aynı koşullara sahip bir
141
142
SÜZEK, s. 235, YILDIZ, s. 232.
SÜZEK, s. 365, ERTÜRK, s. 107, YILDIZ, s. 235.
60
başka işçiye bu zam oranının kendisine de uygulanmasını isteme hakkı vermediği
ifade edilmiştir. Aynı görüş uyarınca işveren tarafından yardım amacıyla yapılan bir
zam, zammın yapılmasına neden olan durumun aynı zamanda zammın (yardımın)
koşulu olması halinde, diğer işçiler tarafından bu koşulun kendi şahıslarında da
gerçekleşmesi halinde talep edilebilecektir. Anılan görüş bu konuyu şu örnekte
açıklamaya çalışmıştır. İşyerinde eşleri doğum yapan üç işçiye içinde bulundukları
maddi zorluk nedeniyle yardım amacıyla zam yapmışsa bu işverenin yardım etme
amacıyla yaptığı bir uygulamadır. Aynın koşulları taşıyan bir diğer işçisi eşi doğum
yaptığında kendisine de söz konusu zammın (yardımın) yapılmasını talep edemez.
Ancak işveren işçilerinin çocuklarının doğumunu anılan zam oranı için bir koşul
olarak belirlemişse ancak bu takdirde diğer işçiler çocuklarının doğumu halinde bu
zammın kendilerine de uygulanmasını talep edebilirler. Bu iki durum arasındaki fark
ise ilkinde işverenin tamamen bireysel nitelikli ve kişisel duygulara dayanan bir
uygulama yapmasına rağmen diğerinde kolektif nitelikte ve objektif ölçülere dayalı
bir uygulama yapması olarak belirtilmiştir.
İşveren, bu yardımların belli koşulları taşıyan işçilere yapılacağını belirleme
hakkına sahiptir. Ancak bunu, anılan yardımı yapmadan önce veya en geç bu yardımı
yaptığı anda işçilere bildirmeli ve anılan koşulları sağlamayan işçilerde geleceğe
yönelik olarak, hukuken MK 2 kapsamında korunması mümkün olan bir beklenti
yaratmaması gerekmektedir. İşverenin tek taraflı olarak belirlediği kurallara bağlı
olarak bu sosyal ödemeleri yapması kendisini bağlar. Bu kurallara uymak zorunda
olduğundan, bunlar işçi bakımından talep hakkı yaratırlar. Yeter ki işverenin önceden
belirlediği kurallar çerçevesinde sosyal yardımların yapılması kolektif nitelik
taşısın143.
Öğretideki bir görüşe göre işçilere verilen sosyal yardımlar toplu iş sözleşmesi
ya da iş sözleşmesine dayanıyorsa burada işverenin eşit işlem yapma borcu değil söz
konusu iş hukuku kaynaklarının uygulanması vardır. Sosyal yardımların verilmesinde
eşit davranma borcu ancak işverence tek taraflı olarak yapılan ikramiye, prim, çocuk
143
ERTÜRK, s. 108.
61
zammı gibi sosyal yardımlarda ortaya çıkmaktadır. İşveren, bu yardımları yaparken
işçiler arasında yapacağı gruplandırmalarda objektif esaslara göre hareket etmeli,
işçiler arasında keyfi ayrım yapmamalıdır144.
Sosyal yardımların sağlanmasında işverenin yapacağı gruplandırmalarda da
“ayrımcı” nitelik yaratan ölçütler esas alınmamalıdır. Örneğin sadece erkek işçilere
çocuklarının doğumuna bağlı olarak bir aylık ücretleri tutarında yardım yapılacağı ya
da sendika üyesi olmayanlara bu yardımın yapılacağı yönündeki bir bildirim ayrım
yasaklarına aykırı olduğu için hukuken geçersizdir.
Böyle bir durumda, işveren tarafından ayrım yaratıcı nitelikte bir ölçü esas
alındığından bu uygulama sonucunda ayrımcılığa maruz kalan ve gerekli koşulları
sağlayan işçiler, hem bu yardımın kendilerine de yapılmasını hem de ayrımcılık
tazminatının talep edebileceklerdir. Ayrımın sendikal nedenle yapılması durumunda
SK 31. maddedeki tazminatın ödenmesi gerekecektir.
İşveren tarafından kişisel iradesine dayalı olarak ikramiye ödenmesi
durumunda, bu ödemenin aynı grup içinde yer alan bütün işçilere ödenmesi eşit
davranma borcunun bir gereğidir. Burada da grupların oluşturulmasında esas alınan
ölçütlerin ayrımcılık yaratmaması gerekmektedir145.
İşçilere ödenen ikramiyelerde eşit davranma borcuna uygun davranılması ile
ilgili olarak Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin feshin geçersizliğinin talep edildiği bir
davada verdiği karar şu şekildedir: “…gerçekten, işçinin üzerine düşen borçları ifa
etmesinin ve dağıtıldığı ana kadar yerini korumasının karşılığı bir ödül olan ikramiye
çoğunlukla bir ödül düşüncesi dışında belirli vesilelerle verilmektedir. Örneğin, dini
ve milli bayram, yılbaşı gibi özel günler sebebiyle ödenebilmektedir. Öte yandan,
belli bir sürenin geçmesi sonucu da ödeme yapılmaktadır. Örneğin işçiyi işyerine
bağlılığa özendirmek için yılın ikinci yarısında veya Nisan, Ağustos ve Aralık
aylarında bölümler halinde ikramiye ödemesi toplu iş sözleşmeleri veya hizmet
144
ÇELİK, s. 179-180; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 135; TUNCAY, Sempozyum, s. 31.
TUNCAY, s. 203, YÜKSEL, s. 203-204; TAŞKENT, s. 83-84, yazar ikramiyelerin ödenmesinde
eşit davranması borcunun mutlak bir anlam taşıdığını ifade etmektedir.
145
62
sözleşmelerinde öngörülmektedir. İkramiye hakkının doğum şartları, sözleşmeye
göre belirlenir. İkramiye, işçinin ücretinin eki olarak geniş anlamdaki ücretine dahil
olduğu için, işverenin atıfetine bırakılmış bir bağışlama kabul edilemez. Bu nedenle
işverenin objektif iyi niyet kurallarına ve hakkaniyete uygun hareket etmesi
zorunludur. İşçinin ikramiye alması için gerekli süre çalışmasına ve ödeme için
belirlenen tarihte ikramiyesinin ödenmesi İş Kanununun 32/V. maddesi hükmü
gereğidir. İşveren, tüm işlemlerinde olduğu gibi ikramiye dağıtımında da, aynı
durumdaki işçileri arasında farklı işlem yapamaz. Bu husus işverenin işçilere yardım
ve gözetme borcuna, eşit işlem yapma ilkesine aykırı düşer. Ödenmesi gereken
tarihten üç ay geçmesine rağmen ödenmeyen genel anlamda ücret olarak kabul edilen
ikramiye için işçilerin bireysel kararlarına dayalı iş görme ediminden kaçınma
eylemi yasadışı grev sayılamaz”146.
İşverenin grev hakkının kullanılmasını engelleyecek nitelikte ikramiye
ödemesi, örneğin greve katılan sendikasız işçilere ödemede bulunurken sendikalı
işçilere ödemede bulunmaması da eşit davranma borcuna aykırılık oluşturmaktadır.
Tıpkı sosyal yardımlar gibi, işveren tarafından tek taraflı olarak ve işçilerden
herhangi bir katkı alınmaksızın uygulanan iştiraksiz emeklilik sisteminde de
işverenin eşit davranma yükümlülüğü bulunmaktadır147.
5. Çalışma ve Dinlenme Sürelerinin Düzenlenmesinde
İşveren genel olarak işyerinde yürütülen işin dağıtımında, fazla çalışma, gece
çalışması ve hafta tatilinde çalışma gibi konularda da aynı durumdaki işçilere eşit
davranmalıdır. Söz konusu uygulamaların fazla ücret ödenmesi nedeniyle işçi
yararına görülmesi de bu durumu değiştirmez. Aynı sonuç işçiye daha az verilmesi
halinde de geçerlidir148.
146
Y9HD, 27.6.2005, 19436/22753; aynı yönde Y9HD, 9. 3.2005, 3551/7831 (Kazancı İçtihat
Bankası).
147
GÜZEL, Ali/ ŞAHLANAN, Fevzi, Çalışanın Katkısı Olmaksızın İşverenin Kurduğu Emeklilik
Sisteminde Eşit Davranma Yükümlülüğü, Prof. Dr. Devrim Ulucan’a Armağan, İstanbul 2008, s. 591.
148
TUNCAY, s. 161-162.
63
4857 sayılı İş Kanunu ile düzenlenen denkleştirme süresi ve telafi çalışmasının
uygulanmasında da işçiler arasında eşitlik ilkesine uygun davranılmalı, keyfi işlem
yapılmamalıdır.
Yıllık ücretli izin hakkının kullanılması ile ilgili olarak Yıllık Ücretli İzin
Yönetmeliği, 13. maddesi ile iş sözleşmesinin türüne dayalı olarak ayrım
yapılamayacağını hükme bağlamıştır. Buna göre “Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş
sözleşmesi ile çalışanlar yıllık ücretli izin hakkından tam süreli çalışanlar gibi
yararlanır ve farklı işleme tabi tutulamaz.
Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar iş sözleşmeleri
davam ettiği sürece her yıl için hak ettikleri izinleri, bir sonraki yıl izin süresi içine
isabet eden kısmi süreli iş günlerinde çalışmayarak kullanır.
Yukarıdaki esaslara göre izne hak kazanan kısmi süreli ya da çağrı üzerine
çalışan işçilerle tam süreli çalışan işçiler arasında işçiler arasında yıllık izin süreleri
ve izin ücretleri konularında bir ayrım yapılmaz.”
Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliğinde açıkça düzenlenmemişse de, işveren yıllık
ücretli izin hakkının kullanımında işçiler arasında ayrımcılık yasağına ve eşit işlem
yapma borcuna uygun davranmalıdır. Çünkü eşit işlem yapma borcu ve ayrımcılık
yasağı, AY 10. ve İşK 5. maddeleri uyarınca iş ilişkisinin kapsamına giren her
durumda geçerlidir.
III. İş İlişkisinin Sona Erdirilmesinde Eşit Davranma Borcu
1. Genel Olarak
1475 sayılı İş Kanunu döneminde Sendikalar Kanunun 31. maddesi dışında iş
sözleşmelerinin feshinde ayrımcılık yasağı içeren bir düzenleme bulunmamaktaydı.
Bu dönemde işveren mutlak ayrım yasaklarından birine dayalı olarak, örneğin işçinin
cinsiyeti, hamilelik durumu ya da ırkı nedeniyle iş sözleşmesini feshetmişse, işçi de
64
işverenin kötüniyetini ispat etmişse yapılan fesih kötü niyetli fesih olarak
değerlendirilmekte ve işçiye sadece kötü niyet tazminatı ödenmekteydi149.
İşverenin sözleşmenin feshinde eşit davranma borcunun varlığı iş hukuku
öğretisinde oldukça tartışmalıdır. Bir grup yazar sözleşmenin sona ermesinde
işverenin eşit davranma borcundan bahsedilemeyeceğini, bu konuda işverenin
sözleşme serbestisinin esas olduğunu belirtirken150, bazı yazarlar sözleşmenin
feshinde eşit davranma borcunun mutlak bir anlam taşımadığının altını çizerek bu
görüşü yumuşatmakta151, diğer bir grup yazar sözleşmenin feshinde de işverenin eşit
davranma borcuna uymakla yükümlü olduğu görüşünü savunmaktadır152.
İş sözleşmesinin feshinde eşit davranma borcu bulunmadığını ileri süren görüş,
süreli (olağan) fesihte eşit davranma ilkesinin ancak toplu bir uygulamanın yapıldığı
durumlarda söz konusu olabileceğini, oysa fesih işleminin muhatabının çoğunlukla
tek bir kişi olduğunu, fesih hakkının kullanılmasının tamamen işverenin iradesine
bırakılmış bir yenilik doğurucu hak olduğunu, bu nedenle de kullanılmasının
herhangi bir koşula bağlı tutulamayacağını, ancak işveren tarafından fesih yetkisi
önceden kendi tarafından sınırlanmışsa bu takdirde eşit davranma borcunun sınırlı
olarak gündeme gelebileceğini ifade etmişlerdir. Bu görüşe göre haklı nedenle derhal
fesih (olağanüstü fesih) durumunda ise işverenin bu hakkı kullanıp kullanmama
konusunda serbest olduğu, hatta birçok işçi arasında aynı nedene dayalı olan haklı
nedenle fesih hakkının kullanılması konusunda dahi işverenin pek çok farklı ölçüte
göre değerlendirme yapabileceği söylenmiştir. Örneğin haklı derhal feshe olanak
tanıyan bir davranışı gerçekleştiren birkaç işçi arasında işveren, işçinin kıdemi, daha
149
1475 sayılı İş Kanunu dönemi ile ilgili olarak bkz. SÜZEK, Fesih Hakkı, s. 139; KAPLAN,
Emine Tuncay Senyen, İşverenin Fesih Hakkı, Sınırları, Hüküm ve Sonuçları, Ankara 1987, s. 92, 98
vd. .
150
ÇELİK, s. 168-169, UŞAN, Fatih, İş Sözleşmesinin Feshinde İşverenin Eşit Davranma Borcu Var
mıdır?, Legal İSGHD 2005, S. 8, s. 1624.
151
TAŞKENT, Savaş, İşverenin Yönetim Hakkı, s. 83; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 431;
SÜMER, Haluk Hadi, İş Hukuku, 15.. Baskı,Konya 2010, s. 85.
152
TUNCAY, s. 213-21, SÜZEK, s. 366, ERTÜRK, s. 112; EKONOMİ, Münir, Ferdi İş Hukuku,
İstanbul 1987, s. 157.
65
önce benzer davranışlarda bulunup bulunmadığı ya da o işçinin işten çıkarılmasının
işyeri/işletme için etkilerini dikkate alarak bir karar verebilir153.
İş sözleşmesinin feshinde eşit işlem yapma borcunun bulunduğunu ileri
sürenler ise, eşit davranma ilkesinin keyfi ayrımları yasakladığını, işverenin fesih
hakkını kullanırken haklı nedene dayanan ayrımlar yapabileceğini, bu durumun eşit
davranma ilkesine aykırılık oluşturmayacağını ifade etmiştir. Bu görüş uyarınca eşit
davranma ilkesi süreli fesihten daha çok haklı nedenle derhal yapılan fesihlerde söz
konusu olabilecektir. Haklı nedenle derhal yapılan fesihlerde, feshe yol açan haklı
nedenin iş sözleşmesi sona erdirilecek kişiler arasında “keyfi ayrım” yaratacak
şekilde kullanılmaması gerekmektedir.
İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkını kullanırken eşit davranma borcuna
uygun davranması gerektiğini savunan bu görüş uyarınca, yasa dışı grev nedeniyle iş
sözleşmesi feshedilecek işçilerin seçiminde de işveren eşit davranma borcu
altındadır. Bunun aksinin kabulü, işverenin yasa dışı greve katılmış olanlardan
sadece sendikalı işçileri işten çıkarması buna karşılık yasadışı greve katılmış
olmasına rağmen sendika üyesi olmayan diğer işlerin çalıştırılmaya devam edilmesi,
böylece hem eşitlik ilkesinin hem de sendikal özgürlüklerin ihlal edilmesi sonucunu
doğurabilecektir. Dolaysıyla işveren yasa dışı greve katılan işçilerden bazılarının iş
sözleşmelerini feshederken diğer bazılarını çalıştırmaya devam ediyorsa, bu kararı
ayrımcı bir ölçüte dayanmıyor ve işveren tarafından haklı bir gerekçeyle
açıklanabiliyorsa,
yapılan
154
değerlendirilemezler
fesihler
eşit
davranma
ilkesine
aykırı
olarak
.
2. Fesih Türlerine Göre
İş sözleşmesi, bu sözleşmedeki edimlerden olan iş görme ve ücret ödemenin
devamlılığı dikkate alındığında sürekli bir borç ilişkisi niteliğindedir155. Sürekli borç
ilişkileri taraflar arasında geçici değil, ileride de devam edecek bir bağlılık
153
YILDIZ, s. 249.
TUNCAY, s. 213; YILDIZ, s. 251.
155
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 257; SÜZEK, s. 220; EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN, s. 57;
DEMİRCİOĞLU/CENTEL, s. 79.
154
66
yarattıklarından, ekonomik çıkarların düzenlenmesi açısından istikrar sağlamaktadır.
Ancak sürekli bir borç ilişkisinin tarafı olmak, kişisel özgürlüklerden vazgeçme
anlamına da gelmemelidir. Taraflar, istikrar ile kişisel özgürlükler arasındaki bu
dengeyi, ilişki için belirli bir süre kararlaştırarak sağlayabilecektir. Borç ilişkisinin
belirsiz süreli kurulması halinde ise bu denge kanun koyucunun belirsiz süreli
sözleşmenin sonlandırılmasına ilişkin vazettiği hükümlerle kurulmaya çalışılacaktır.
Sürekli borç ilişkilerinin taraflarca sona erdirilmesi, tarafların anlaşması ya da
fesih ile mümkün olabilir. İş sözleşmesi de sürekli bir borç ilişkisi niteliğini
taşıdığından ikale veya iş sözleşmesinin feshi ile taraflarca sonlandırılabilir. Bozucu
yenilik doğuran bir irade beyanı olan fesih, iş sözleşmesine ilişkin haklı nedenle
(olağanüstü) feshi ya da süreli (olağan) fesih olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır.
Haklı nedenle fesih, taraflardan birine belirli veya belirsiz süreli bir iş
sözleşmesini derhal sona erdirebilme imkanını veren fesih türüdür. Türk İş
Hukukunda bu kurum işçi açısından İşK. m. 24’de, işveren açısından ise m. 25’de
düzenlenmektedir. Fesih beyanın muhataba varma anından itibaren, haklı nedenle
fesih hüküm ve sonuçlarını doğurur.
Süreli (olağan) fesih ise (kural olarak) tarafların hiçbir nedene gerek
duymadan,
kanunca
belirlenmiş
önellere
uymak
suretiyle
iş
ilişkisini
sonlandırmalarıdır. İş hukukunda bu hakkın sınırlarını iş güvencesi düzenlemeleri ve
fesih hakkının kötüye kullanılması çizmektedir. İş güvencesi kapsamındaki işçilerin
sözleşmelerinin süreli feshi için ise İşK. m.18 uyarınca işveren, işçinin
yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin
gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. İşK. m. 21’e
göre, işverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı
mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiği hallerde, işveren işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorunda kalacaktır.
Tüm bu fesih halleri ile ilgili olarak, işverenin sözleşmenin feshinde eşit
davranma borcundan söz edebilmek için kolektif nitelikli bir feshin söz konusu
olması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle bireysel ilişki çerçevesinde tek bir işçiye
67
ilişkin bir sorun doğmuş ve bu işçinin iş sözleşmesi işveren tarından feshedilmişse
artık, burada eşit davranma borcundan bahsedilemez156.
a. Süreli Fesih Hakkının Kullanılması Bakımından Eşit Davranma Borcu
aa. İş Güvencesi Kapsamındaki İşçiler Bakımından
İş güvencesinin amacı işverenin süreli fesih hakkının sınırlandırılmasıdır157.
İşveren iş güvencesi kapsamındaki işçilerin iş sözleşmelerinin feshini geçerli bir
sebebe dayandırmak zorundadır. İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde
neden gösterilmediği veya gösterilen nedenin geçerli olmadığı iddiasıyla fesih
bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilecektir.
Mahkeme, geçerli neden gösterilmediğini veya gösterilen nedenin geçerli olmadığını
tespit ettiği takdirde feshin geçersizliği yönünde karar verecektir158.
Kanun koyucu iş güvencesi kapsamındaki işçilerin iş sözleşmesinin geçerli
nedenle feshini düzenlerken, bu geçerli nedenlerin işçinin yeterliğinden veya
davranışlarından
ya
da
işletmenin,
işyerinin
veya
işin
gereklerinden
kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Bu hususta geçerli nedenler için, işçinin şahsına
ilişkin geçerli neden ile işçinin şahsına ilişkin olmayan geçerli nedenler ayırımına
gidilebilir. İşK.m. 18/III/d uyarınca ırk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile
yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler, iş güvencesi
kapsamındaki işçilerin sözleşmelerinin feshi için geçerli neden oluşturmaz. Ayrıca
sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında ya da işverenin rızası ile çalışma saatleri
içinde sendikal faaliyetlere katılmak ve işyeri sendika temsilciliği, aynı fıkra hükmü
gereğince geçerli neden oluşturmayacaktır.
156
BAYSAL, s. 77; ERTÜRK, s. 110.
İş güvencesi sistemi hukukumuza 15.3.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4773 sayılı Kanun ile dahil
olmuştur. Bu Kanunun hemen akabinde 22.05.2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu çıkarılmış, iş
güvencesi kurumuna yeni Kanunun 18 ile 21. maddelerinde yer verilmiştir.
158
Feshin usulü hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. SARIBAY, Gizem, Türk İş Hukukunda İş
Güvencesi Kapsamında Fesih Usulü, Feshe İtiraz ve Feshe İtirazın Sonuçları, Legal Yayıncılık,
İstanbul 2007, s. 81 vd.
157
68
İşçinin şahsına ilişkin, yani işçinin davranışından veya yeterliliğinden
kaynaklanan bir geçerli nedenin mevcut olması durumda, eşit davranma borcuna
aykırılığın yaptırımlarının uygulanabilmesi sadece işçinin iş sözleşmesinin feshinin
işverenin ortaya koyduğu sebebe değil, ırk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile
yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenlere ya da
sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri
içinde sendikal faaliyetlere katılmak, işyeri sendika temsilciliği yapmak gibi sendikal
ayrımcılığa dayandığını ispatlaması halinde söz konusu olabilecektir. Örneğin
işyerinde aynı durumda bulunan ve geçerli neden olduğu varsayılan aynı kusurlu
davranışı sergileyen bir grup işçi mevcut olduğu halde, içlerinden sadece kadın
olanların veya sendika üyesi olanların sözleşmelerinin feshedildiği, işçi tarafından
ortaya konmuş ise artık burada geçerli bir fesih sebebinden bahsedilemez159. Ancak
işverenin aynı geçerli sebebin söz konusu olduğu işçilerden bir kısmının
sözleşmesini feshederken diğerlerininkini feshetmemesinin haklı bir gerekçesi
mevcut ise, artık burada bir ayrımcılık söz konusu olmaz. Bazı işçilerin geçerli fesih
nedeni olan davranışı diğerlerinden daha fazla tekrar etmiş olması bahsi geçen haklı
gerekçeye örnek olarak verilebilir.
İşçinin şahsından kaynaklanmayan, kanundaki ifadeyle işletmenin, işyerinin ya
da işin gereklerinden kaynaklanan nedenlerle işveren tarafından iş sözleşmesi
feshediliyor ise eşit davranma borcunun uygulanışı daha sorunlu gözükmektedir.
İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan fesihler, genellikle birden
çok işçiyi ilgilendiren, kolektif nitelikteki fesihlerdir. İşverenin işçilerden belirli bir
miktarının sözleşmesini feshedebilmek için geçerli bir nedeni elinde bulundurduğu
durumlarda sözleşmesi feshedilecek işçi veya işçiler, işveren tarafından belirlenmek
zorundadır. İşverenin bu seçimde ne derece özgür olduğu iş güvencesi konusunun
temel problemlerinden birini oluşturmaktadır160.
159
İşverenin bu konuda takdir yetkisi olduğu ancak bunu keyfi olarak kullanamayacağı yönünde bkz.
YENİSEY, Fesihte Eşit Davranma Borcu, s. 62.
160
BAYSAL, s. 80.
69
bb. İş Güvencesi Kapsamında Olmayan İşçiler Bakımından
İş güvencesi kapsamında olmayan işçilerin iş sözleşmeleri, işveren tarafından
İşK. m. 17’de gösterilen usule uymak şartıyla serbestçe feshedilebilir. İşveren sadece
m. 17’de gösterilen ihbar önelini tanımak veya bu süreye ilişkin ücreti işçiye peşin
ödemek ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatını ödemekle yükümlü olacaktır.
Başka bir şekilde ifade edecek olursak, işçi iş güvencesi kapsamı dışındaysa, işveren
kanunda belirtilen gerekleri yerine getirmek şartıyla nedensiz fesih olanağına
sahiptir. Ancak burada da işverenin fesih hakkını kullanması hakkın kötüye
kullanılması yasağına ve ayrımcılık yasaklarına aykırı nitelikte olmamalıdır161.
Hakkın kötüye kullanılması yasağı MK. m. 2/II’de düzenlenmiştir. Bu fıkra
uyarınca, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacaktır.
Hakkın kötüye kullanılması, haksız fiilden bir hakka dayanması noktasında
ayrılmaktadır. Hakkını kötüye kullanan davacının talebi, davalının ise defi ve
itirazları göz önüne alınmayacaktır, bir başka ifadeyle hakkını kötüye kullanan kimse
hukukun koruma şemsiyesinden yararlanamayacaktır. Ancak fesih bozucu yenilik
doğurucu bir hak olması ve muhataba varmakla tüm hüküm ve sonuçlarını doğurması
nedeniyle hakkın kötüye kullanılmasına bağlanan genel yaptırım burada işlev
görmemektedir. Bu durumda, iş sözleşmesinde fesih hakkının kötüye kullanımına
ilişkin olan ve İşK.m. 17’de bulunan özel yaptırım devreye girmektedir162. Bu
maddenin altıncı fıkrası uyarınca iş güvencesinin uygulanma alanı dışında kalan
işçilerin iş sözleşmelerinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği
durumlarda, işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenmesi
gerekmektedir. Çoğu zaman İşK m. 5’de düzenlenen eşit davranma borcuna aykırılık,
fesih hakkının kötüye kullanılması anlamına gelecektir. Ancak burada dikkat
edilmesi gereken husus, eşit davranma borcuna aykırılığın kötüniyet olmadan da
ortaya çıkabileceğidir163.
161
TUNCAY, s. 216; aksi yönde bkz. TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 137; Feshin ayrımcılık
yasaklarına aykırı olmayacağı fakat genel anlamda eşit davranma borcuna aykırı olabileceği yönünde
bkz. YENİSEY, Fesihte Eşit Davranma Borcu, s. 64.
162
Yürürlükten kalkmış bulunan 1475 sayılı Kanunda aynı husus m.13/c’de düzenlenmişti.
163
YENİSEY, Metodoloji, s. 984.
70
b. Haklı Nedenle Fesih Hakkının Kullanılması Bakımından Eşit
Davranma Borcu
Haklı nedenle fesih, belirli veya belirsiz süreli iş sözleşmelerinin derhal sona
ermesini sağlayan bozucu yenilik doğurucu bir hukuki işlemdir. İş Kanununun 24. ve
25. maddelerinde düzenlenen haklı nedenle fesih için sözleşme ilişkisinin devamının
taraflardan birinden dürüstlük kuralı uyarınca beklenememesi gerekmektedir.
İş sözleşmesinin haklı nedenle feshinde, haklı neden oluşturan olayın
gerçekleşmesi halinde kural olarak işveren, iş sözleşmesini feshedip etmemekte
serbesttir. İş sözleşmesinin işveren tarafından haklı feshinde temel olan noktanın, iş
ilişkisine devam etmenin işverenden beklenemez hale gelmesi olduğu kabul edilirse,
işveren bu konularda kendisi karar verebilecektir. Ancak işverenin bu serbesti
dahilinde yaptığı fesih, eşit davranma borcunu ihlal etmemelidir164; aksi takdirde
fesih haksız fesih haline gelecektir.
Yargıtay haklı nedenle derhal fesih hakkının kullanılmasına ilişkin olarak
verdiği kararlarda işverenin genel anlamda eşit davranma borcuna uygun davranması
gerektiğini hükme bağlamaktadır. Yüksek mahkeme’nin bu yöndeki kararına göre
“Davacı, davalıya ait bankada operasyon yönetmeni olarak görev yapmıştır. Aynı
şubede pazarlama yetkilisi olarak çalışan S.A.’nın yapmış olduğu usulsüz bankacılık
işlemleri sebebiyle bankanın zarara uğratıldığı ve davacının da … denetim görevini
yapmadığı ileri sürülerek…iş sözleşmesi feshedilmiştir… Öte yandan, şube
müdürünün bankadaki işlemlerden birinci derecede sorumlu olduğu belirtildiği halde,
aynı karar doğrultusunda şube müdürü hakkında ihtar cezası uygulandığı
görülmektedir…adı geçen şahsın usulsüz işlemlerinden sorumluluk birinci derecede
şube müdürüne ait olmalıdır. Nitekim bu husus müfettiş raporu ile disiplin kurulu
kararında da belirtilmiştir. Buna rağmen şube müdürü, uyarı cezası ile
cezalandırılmış ve olayda daha az sorumluluğu olan davacı işçinin iş sözleşmesi
feshedilmiştir. Bu şekilde davalı işveren, işçiye karşı eşit işlem yapma borcuna aykırı
164
BAYSAL, s. 85; YILDIZ, s. 250; SÜZEK, s. 409-410.
71
davranmıştır. Böyle olunca feshin haklı olduğunun kabul edilmesi mümkün
değildir165.
Yüksek Mahkeme’nin bu yöndeki bir diğer kararı uyarınca da “Ceza
mahkemesi
kararının gerekçesinde kavganın
şahsi
davacı N.S tarafından
başlatıldığı… tarafların karşılıklı olarak birbirlerini darp ettikleri anlaşılmaktadır…
Ceza kararında olayı başlattığı kabul edilen N.S’nin bu olay sebebiyle iş akdinin
feshedilmediği ileri sürülmüştür. Davacının kaşını yaralama fiilini ika eden N. S’nin
hizmet akdi bu olay nedeniyle feshedilmeyerek eşit işlem borcuna aykırı davranıldığı
gibi
dokuz
yıl
kıdemi
bulunan
davacının
diğer
işçiye
sataştığı
da
kanıtlanamadığından ihbar ve kıdem tazminatı alacak miktarları belirlenerek istekler
hüküm altına alınmalıdır166.
İşverenin haklı nedenle feshi halinde ayrımcılık yasaklarına uygun hareket
etmesi gerekir. İşverence haklı fesih hallerinde, iş ilişkisinin işveren açısından devam
edilmesi beklenilemeyecek olduğunun kabulünden hareketle, işverenin haklı nedenle
fesihlerde geniş anlamda eşit davranma borcuna riayet etmekle de yükümlü olduğu
kabul edilmelidir. Çünkü işverenin birden fazla işçiye ilişkin bir haklı neden söz
konusu olduğunda, birinin veya bir kısmının iş sözleşmelerini feshederken,
diğerlerinin iş sözleşmelerini feshetmemesi işveren açısından iş ilişkisinin devam
edilebilir olduğunu göstermekte ve bu durumda kendi beyanıyla çelişmektedir. Bu
durumun istisnası ise işverenin eşit davranmamasını mazur gösteren haklı bir
gerekçesinin olmasıdır. Örneğin işveren işyerinde kavgaya karışan iki işçiden birinin
sözleşmesini haklı nedenle feshederken, çok daha uzun süredir iş ilişkisinin sürdüğü
ve güven ilişkisinin çok daha kuvvetli olduğu diğer işçi ile iş ilişkisini devam
ettirebilmelidir.
Genel anlamda eşit davranma borcunun ihlali haklı nedenle fesihte çoğu zaman
hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacaktır. İşçilerin kavgaya karıştığı örnekteki
165
Y9HD, 1.2. 2005, 7540/2732, İSGHD, S. 7, s. 1366-1368.
Y9HD, 4.11.2004, 8413/24957 ve UŞAN’ın incelemesi, Legal İSGHD,S. 8, s. 1624-1632;
YENİSEY Fesihte Eşit Davranma, s. 60 vd.; Yargıtay’ın aynı yöndeki diğer bir kararı için bkz.
Y9HD, 25.4.2005, 11204/14365, İHSGHD, S. 7, s. 1307-1309 ve kararın incelemesi, YENİSEY,
Fesihte Eşit Davranma, s. 60 vd.
166
72
durum, bir takım işçilerin iş sözleşmesine rahatlıkla son verebilmek amacıyla işveren
tarafından planlanmış veya ortaya çıkmasına katkıda bulunulmuş ise, artık işverenin
kavgaya karışan işçilerin iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme ihtimali
kalmayacaktır167. Bunun dışında birçok sayıda işçinin katıldığı yasa dışı bir grevde,
işveren farklı davranmayı gerektiren haklı bir nedeni olmadıkça, greve katılan
işçilerden sadece birkaçının iş sözleşmesini feshedip, diğerleri ile olan iş ilişkisine
devam etmesi hukuk düzeni tarafından korunmamalıdır168.
Yargıtay eşit davranma borcunu mevzuatta düzenlenmediği 1475 sayılı İş
Kanunu dönemindeki çeşitli kararlarında da, işverenin iş sözleşmesinin haklı nedenle
feshinde eşit davranma borcuna uyması gerekip gerekmediğini tartışmıştır. Yargıtay
bu kararlarında, çoğunlukla işverenin haklı nedenle fesih yoluna başvururken eşit
davranma borcuna uygun davranmakla yükümlü olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Örneğin Yüksek Mahkeme 1.11.1999 tarihli bir kararında, birden çok işçinin
imzaladıkları bir dilekçeyle bölge müdürlüğüne şikayette bulundukları bir olayda,
böyle bir şikayetin hakaret içermedikçe haklı fesih nedeni oluşturmayacağı ve haklı
neden oluşturacak nitelikte olsa dahi işverenin dilekçeyi imzalayan işçilerin
tamamının işlerine son vermeyip sadece davacı işçinin sözleşmesini feshetmesinin
eşit davranma borcuna aykırı olacağına karar vermiştir. Mahkemeye göre davacı
işçinin bu konuda öncülük ettiğine ilişkin bir kanıt da, davalı işveren tarafından
ortaya konulamamıştır. Davacının isminin dava dilekçesinde en üstte yer alması da
öncülük ettiği anlamına gelmemektedir. Bahsi geçen karar, Yargıtay’ın işvereni tüm
işçilerin iş sözleşmesini feshetmeye mecbur kıldığı iddiasıyla eleştirilmiştir169.
Yargıtay başka bir kararında ise, işveren iki kez uyarmasına rağmen bıyıklarını
kesmeyen işçinin sözleşmesini, 1475 sayılı Kanunun 17/II/g hükmü uyarınca haklı
nedenle feshettiği bir olayda, aynı işte çalıştırılan başka bir bıyıklı bir işçinin
sözleşmesinin devam etmesi dolayısıyla, feshin eşit davranma borcuna aykırı ve bu
nedenle haksız olduğu sonucuna ulaşmıştır170.
167
UŞAN, s. 1630.
BAYSAL, s. 86.
169
UŞAN, s. 1631.
170
Y9HD, 6. 3. 2003, E. 2002/15937, K. 2003/3176 (www.kazanci.com.tr).
168
73
Yüksek Mahkemenin bir başka kararında ise işyerinde çıkan bir tartışmada
amirin görevini yerine getirmeyen işçiye “sen adam değilsin” şeklindeki hitabı
sonrası işçinin amire fiili saldırısı ve amirini yaralaması tartışılmıştır. Yerel mahkeme
kavga olayının diğer tarafı olan amir hakkında bir işlem yapılmamış olmasının, eşit
davranma borcuna aykırılık yarattığından hareketle feshin geçersiz olduğu sonucuna
ulaşmıştır. Yerel mahkemenin kararının davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay,
amirin sarf ettiği söz ile davacının eylemi arasında açık bir oransızlık olması
nedeniyle, olayın diğer tarafı olan amirin sözleşmesinin feshedilmemesinin,
davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerliliğini etkilemeyeceği sonucuna varmıştır
ve yerel mahkemenin kararını bozmuştur171.
c. İş Güvencesi Sisteminde Sosyal Seçim Uygulaması
Sosyal seçim, işletme gereklerinden kaynaklanan fesihlerde sosyal olarak zayıf
olanın korunması amacıyla, işverenin işten çıkarılacak işçileri belirli kriterler
vasıtasıyla seçim yükümlülüğü olarak tanımlanmıştır172.
Alman Hukukunda işletmenin, işyerinin ya da işin gereklerinden kaynaklanan
nedenlerle işveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde, işveren, kanun
koyucunun öngördüğü sosyal seçim kriterlerine uygun davranmak zorundadır.
Burada söz konusu olan durumun dar ve teknik anlamda eşit davranma ilkesinin
uygulanması olduğu söylenebilir173. Sosyal seçim kriterleri ismi verilen bu kriterlere
uygun davranılmaması durumunda Alman Feshe Karşı Koruma Kanununun 1.
maddesinin 3. fıkrası uyarınca fesih geçersiz olacaktır. Sosyal seçim kriterlerinin
neler olduğu da fıkrada açıkça sayılmıştır. İşverenin dikkate alması gereken sosyal
seçim kriterleri, işçinin kıdemi, yaşı, geçindirme yükümlülükleri ve özürlülük
durumudur. Yine aynı fıkra uyarınca eğer yetenekleri, bilgisi, verimi veya işyeri
personel yapısında dengenin korunması açısından bir işçinin işyerinde kalmasında,
işyerinin haklı bir menfaati varsa, bu işçi, sosyal seçime tabi olacakların dışında
171
Y9HD. , 8. 5. 2007, E. 2007/6364, K. 2007/14593(www.kazanci.com.tr).
ALPAGUT, Gülsevil: İş Sözleşmesinin Feshinde Sosyal Seçim Yükümlülüğü Var Mıdır?, Sicil,
Aralık 2006, S. 4. s.99; YILDIZ, s. 243.
173
ENGİN, Murat, İş Sözleşmesinin İşletme Gerekleri ile Feshi, İstanbul 2003, s. 112.
172
74
bırakılabilecektir. Seçimin sosyal açıdan haksız olduğunu ispat yükü işçinin
üzerindedir.
Türk
Hukukunda
sosyal
seçim
konusunda
herhangi
bir
düzenleme
yapılmamıştır. Bu nedenle fesih hakkının kötüye kullanılması ve feshin keyfi olarak
yapılması durumları dışında, işverenin işletme, işyeri veya işten kaynaklanan
nedenlerle sözleşmeleri feshedilecek işçileri seçerken herhangi bir kısıtlamaya tabi
olmayacağı, söze konu işçileri yönetim hakkı çerçevesinde serbestçe seçebileceği
ileri sürülmektedir.174 Ancak İşK. m.5 ve m. 18/III dikkate alındığında, Türk
Hukukunda feshe muhatap olacak işçilerin seçiminde bir sosyal seçim yükümlülüğü
olmamakla birlikte, işverenin ayrım yasaklarını ve genel anlamda eşit davranma
borcunu gözetmek zorunda olduğu açıktır. Yargıtay ise geçmiş yıllara ait çeşitli
kararlarında, Almanya’daki sosyal seçime benzer bir sistemi kabul ederek, “sosyal
seçim kriterleri” ve “objektif kriterler” şeklinde ifade edilen bir takım esaslara yer
vermiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bir kararında175 “davalı işverenin işten çıkarılacak
işçileri seçmede özgür olduğu, davacının seçimde davalı işverenin keyfi davrandığını
kanıtlayamadığı, feshin işyeri ve işletme gereklerine dayalı geçerli nedenle yapıldığı
gerekçesi” ile işe iadenin reddine karar veren yerel mahkeme kararını bozmuş;
olayda sosyal seçim kriterlerinin ve feshin son çare olması ilkesinin gözetilmesi
gereğini dile getirmiştir. Yargıtay Dairesi 10. 4. 2006 tarihli kararında da benzer
esasları kabul etmiştir176. Yargıtay’ın bu yaklaşımı Alman Feshe Karşı Koruma
Kanunu m. 1/III’te yer alan sosyal seçime ilişkin düzenleme ile paralellik
göstermektedir. Yargıtay farklı tarihteki kararlarında da bu görüşünü tekrar etmiştir.
Ancak Yüksek Mahkeme sosyal seçimden bahsederken, sadece kıdem, yaş,
geçindirme yükümlülükleri ve özürlülük gibi sosyal seçim için geçerli objektif
ölçütlere değil, aynı zamanda verimlilik, hastalık nedeniyle işe gelememe, iş görme
borcunu yerine getirmede özen göstermeme gibi subjektif ölçütlere de yer vermiştir.
174
ÇELİK, Nuri, İşletmenin, İşyerinin veya İşin Gerekleri Sebebiyle İş Sözleşmesinin İşverence
Feshinde Eşit Davranma Borcu, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 4, s. 7.
175
Y9HD, 3.4.2006, E.2006/4878, K.2006/8253 (www.kazanci.com.tr).
176
BAYSAL, s. 81; Y9HD, 10.4.2006, E. 2006/5883, K. 2006/9359 (www. kazanci. com.tr)
75
Verimlilik, hastalık nedeniyle işe gelememe, iş görme borcunu yerine getirmede özen
göstermeme gibi subjektif ölçütler, Alman hukuku açıklanırken değinildiği üzere
sosyal seçim ölçütleri değil sosyal seçimin kapsamı konusundaki ayırt edici
ölçütlerdir. Yargıtay’ın bahse konu kararlarında bu ölçütler hiçbir ayrıma gidilmeden
sayılmış, bunların birbirleriyle olan ilişkilerine değinilmemiştir. Halbuki sosyal
seçimin temel meselelerinden biri, sosyal seçim ölçütlerinin birbirleriyle olan
ilişkileridir177. Örneğin, sosyal seçim yapılırken kıdemli işçi ile daha fazla insana
bakma yükümlülüğüne sahip işçiden hangisinin işini kaybetmekten daha fazla
etkileneceği, bunların arasında seçimin nasıl yapılacağı burada sorunun temelini
oluşturmaktadır. Alman Hukukuna göre söz konusu sosyal seçim ölçütleri eşit
değerdedir ve seçim sırasında yeteri ölçüde göz önüne alınmaları gerekmektedir.
Nasıl bir değerlendirme sistemi izlenirse izlensin, sözleşmesi feshedilecek işçi sayısı
çoğaldıkça, sosyal seçim içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir. Bu nedenle Alman
kanun koyucusu Feshe Karşı Koruma Kanununun 1. maddesinin 4. fıkrasında toplu
iş sözleşmesi, işyeri anlaşması veya bu nitelikteki bir düzenlemeyle sosyal seçim
ölçütlerine benzeri bir değerlendirmenin nasıl yapılacağına ilişkin kolektif nitelikli
bir kural belirlenmişse, mahkemenin işçilerin seçimini sadece yüzeysel bir
denetlemeye tabi tutulabileceğini öngörmüştür178. Yargıtay’ın kararlarında belirtilen
şekilde subjektif ve objektif birçok ölçütün sıralanması ve bunların birbirleriyle olan
ilişkilerinin açıklanmaması halinde feshe muhatap olacak işçilerin isabetli bir şekilde
belirlenmesi mümkün değildir179.
Yargıtay’ın bahsedilen kararlarından sonraki bazı kararlarında sosyal seçim
ölçütü ile birlikte objektif kriterlerden ya da sosyal seçimin yerine sadece objektif
kriterlerden bahsedildiği görülmektedir. Ayrıca Yargıtay bu kararlarında sözleşmesi
feshedilecek işçilerin seçimi için nelerin ölçüt olacağına değinmekten vazgeçmiştir.
Yüksek mahkemenin yorumuna göre işveren sözleşmesi feshedilecek işçi veya
işçilerin seçiminde objektif kriterlere uygun davranmamışsa, fesih için geçerli neden
177
ALPAGUT, Sosyal Seçim ,s. 102; BAYSAL, s. 81.
1.1.2004 tarihinde yapılan değişiklikten önce bu belirlenecek sistemin Feshe Karşı Koruma
Kanununun sosyal seçim esaslarının dışına çıkmasına izin verilmiyordu. Değişiklikten sonra tarafların
serbestçe kendi sosyal seçim sistemlerini oluşturabilmelerinin önü açılmıştır.
179
BAYSAL, s. 81.
178
76
bulunmadığı kabul edilecektir. Örneğin 14.5.2007 tarihli bir Yargıtay kararına180
konu olan olayda, özelleştirme sonucu devredilen bir şirkette personel fazlalığı
meydana gelmesi sonucu kadro daraltılmasına gidilmiş, iki olan hukuk müşavirliği
sayısı bire indirilmiş ve bu nedenle bir hukuk müşavirinin iş sözleşmesi
feshedilmiştir. Yargıtay olayda, diğer noktaların yanında sözleşmesi feshedilecek
işçinin seçimini de tartışmış, işten çıkarılacak olan hukuk müşaviri, objektif kriterler
göz önünde bulundurularak seçilmiş ise feshin geçerli nedene dayandığının, aksi
halde fesih için geçerli neden bulunmadığının kabul edilmesi gerektiğini belirterek,
mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmamış olması nedeniyle yerel mahkeme
kararını bozmuştur. Yargıtay 5.12.2006 tarihli bir başka kararında da benzer bir
sonuca ulaşmıştır. Yine özelleştirme kapsamındaki bir işletmede oluşan işgücü
fazlalığı nedeniyle bazı işçilerin sözleşmeleri geçerli nedenle feshedilmiştir.
Sözleşmesi feshedilen işçiler, işe iade talebiyle mahkemeye başvurmuş, yerel
mahkeme davayı reddetmiştir. Yargıtay önüne gelen olayda, sözleşmesi feshedilecek
işçiler belirlenirken emekliliğe hak kazanmış olanların seçilmesi ve bunların genel ve
objektif uygulamaya tabi tutulmasının geçerli bir neden oluşturabileceğini kabul
etmiş ancak somut olayda emekliliğe hak kazanmanın ölçüt olarak alınıp
alınmadığının, alınmışsa bunun objektif ve genel bir uygulamaya tutulup
tutulmadığının belirlenmesi ve buna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle eksik
inceleme nedeniyle yerel mahkemenin kararını bozmuştur181.
Yargıtay “sosyal seçim” kararlarında da “objektif kriterler” kararlarında da
sözleşmesi feshedilecek işçilerin seçimini, sürekli olarak feshin son çare olması
(ultima ratio) ilkesi ile bir arada incelemiştir. Halbuki işçilerin seçilmesi ile feshin
son çare olması ilkesi birbirinden tamamen ayrı hususlardır.182
Türk Hukukunda, yukarıda belirtildiği gibi, işletme, işyeri veya işin
gereklerinden kaynaklanan sebeplerle iş sözleşmesi feshedilen iş güvencesi
kapsamındaki
180
işçilerin
nasıl
seçileceği
konusunda,
herhangi
bir
hüküm
Y9HD, 14.05.2007, E.2007/9579, K. 2007714901 (www.kazanci.com.tr).
BAYSAL, s. 82.
182
ULUCAN, Devrim, İş Güvencesi Kapsamında Sosyal Seçim Uygulaması ve Yargıtay’ın
Yaklaşımı, Legal İHSGHD, C. 4, S. 14, s. 499.
181
77
bulunmamaktadır. Bir başka ifadeyle sosyal seçim yükümlülüğü kanunda
öngörülmemiştir. Bu durumda hangi işçilerin feshe muhatap olacağının seçimi
konusunda ayrımcılık yasaklarına ve genel anlamda eşit davranma borcuna riayet
etmek, yani keyfi davranmamak kaydıyla, işveren serbestçe karar verebilecektir.
Ancak kanunun öngördüklerinin dışında ayrıntılı bir sosyal seçim yükümlülüğünün,
yargı kararıyla yaratılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.183
Yargıtay’ın 2009 yılı kararlarında, işverenin işletmeden kaynaklanan nedenlerle
iş sözleşmesini-sözleşmelerini geçerli feshi halinde feshe muhatap olacak işçilerin
seçimi konusundaki anlayışını değiştirdiği görülmektedir. Yargıtay, 20.7.2009 tarihli
bir kararında184 “… ileri sürülmediği veya taraflar arasında bu konuda ayrıca bir
düzenleme bulunmadığı sürece, işgücü fazlalığı nedeni ile işten çıkarılacak işçilerin
seçiminde bir kritere tabi tutulması yasal olmayacaktır” ifadesi ile işverene bu
konuda serbesti tanımaktadır. Yargıtay kararın devam eden bölümünde bu serbestinin
sınırlarını çizmektedir. Bahsi geçen kararda, “işten çıkarılacak işçilerin seçiminde
taraflar arasında bir bireysel veya toplu iş sözleşmesi ya da sözleşme eki iç
yönetmelik hükmü var ise, işverenin bu hükümlere uyup uymadığı, keza işveren
hiçbir iddia ve sözleşme hükmü olmadan çıkarılan işçilerin seçiminde bazı kriterleri
dikkate aldığını, örneğin emekliliği gelenleri veya performansı yetersiz olanları
seçtiğini savunmuş ise, bu savunmasının tutarlılık denetimi kapsamında denetime
tabi tutulması gerekir” denilerek işverenin kararının sözleşmesel bir düzenlemeye
dayandığı veya işverenin bir seçim sistemi uyguladığını ileri sürdüğü hallerde kararın
objektif ve genel olarak uygulanıp uygulanmadığının denetleneceği ifade
edilmektedir. Yargıtay 6.7.2009 tarihli bir başka kararında ise185 aynı esasları
tekrarlamakta, ayrıca burada ispat ile ilgili hususta da eski kararlarına nazaran farklı
bir görüş bildirmektedir. Yargıtay’ın bu kararına göre “feshin geçersizliğini iddia
eden işçi, işverenin kendisini işten çıkarırken, keyfi olarak davrandığını işçi iddia
ettiğinden, genel ispat kuralı gereği, işçi bu durumu kanıtlamalıdır”. Yargıtay söz
183
ALPAGUT, Sosyal Seçim, s. 104; BAYSAL, s. 83.
Y9HD, 20.7.2009,E. 2009/2727, K. 2009/27272 (www.hukukturk.com).
185
Y9HD, 6.7.2009, E.2009/17950, K. 2009/19553, Legal İHSGHD, 2009, S. 23, s. 1108-1114; yine
bu ifadeleri içeren bir karar için bkz, Y9HD, 23.3.2009, E.2008/34202, K. 2009/7718, Çalışma ve
Toplum, S.22, s. 242-247.
184
78
konusu kararlarında işçilerin seçiminin denetimini “keyfilik” denetiminin bir parçası
olarak ele almaktadır.
Toplu iş sözleşmesi ile belirlenmiş olan seçim ölçütleri de bir Yargıtay
kararında ele alınmaktadır. İş sözleşmesi feshedilen işçinin çalıştığı işyerinde
yürürlükte olan toplu iş sözleşmesindeki fesih sırası; gönüllü olarak ayrılmak
isteyenler, SSK’dan emeklilik hakkını kazanmış olanlar ve işe son girenler olarak
belirtilmiştir. Davacı ise kıdemli bir işçi olduğunu ve fesihte objektif ölçütlerin
dikkate alınmadığını öne sürmüştür. Yargıtay, davacı işçinin iş sözleşmesinin ilgili
hükmünün ve objektif ölçütlerin göz önünde bulundurulmadığı sonucuna vararak iş
sözleşmesinin feshinin geçersizliğine hükmetmiştir186.
d. İş Sözleşmesinin Feshinde Sendikal Nedenlere Dayalı Ayrımcılık
İşverenlerin işçileri işten çıkarmalarındaki çeşitli nedenlerden birisi de sendikal
nedenlerdir. Çalışma hayatında işçilerin, işverenler tarafından sendikaya üye olduğu
için ya da sendikal faaliyette bulunduğu için işten çıkarılması sık rastlanan
olaylardır187. Sendikal nedenlere dayalı olarak iş sözleşmesinin feshi Sendikalar
Kanununun 31. ve İş Kanunun 5. ve 18/III, maddeleri ile yasaklanmıştır.
Sendikal nedenle iş sözleşmesi feshedilen işçilerin durumları ile ilgili olarak
da iş güvencesi kapsamı içindekiler ve dışındakiler olarak ikili bir ayrım yapılması
gerekmektedir.
Öğreti ve Yargıtay188, iş güvencesi kapsamı içindeki bir işçinin iş sözleşmesinin
sendikal nedenle feshedilmesi durumunda, doğrudan Sendikalar Kanununun 31.
maddesinde öngörülen sendikal tazminatı talep edemeyeceğini, sadece feshin
geçersizliğini ileri sürerek işe iadeyi isteyebileceğini kabul etmektedir189.
186
GÜZEL, Ali/ ERTAN, Emre, Karşılaştırmalı Hukukta ve Türk Hukukunda Sosyal Seçim
Ölçütleri, Legal İSHGD, 2007, C. 4, S. 16, s. 1283.
187
SÜMER, Fesih, s. 8.
188
Y9HD, 7.10.2004, 21425/22545, Bu kararla ilgili olarak yapılmış olan bir karar incelemesi için
bkz.SUBAŞI, İbrahim, İş Sözleşmesinin Sendikal Nedenle Feshinde İş Güvencesi Tazminatı ile
Sendikal Tazminat İlişkisi, Karar İncelemesi, Çalışma ve Toplum, 2005/1,s.190.
189
ÇELİK, s. 396; Süzek, 490; YILDIZ, s. 267; BAKIRCI, Ayrımcılık Tazminatı, s. 120.
79
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi incelemiş olduğu bir uyuşmazlıkta “… 2821 sayılı
yasanın 4773 sayılı yasa ile değişik 31. maddesine göre, iş güvencesi kapsamında
olan işçiler yönünden iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshinde doğrudan sendikal
tazminatı talep edilmesi mümkün değildir. Gerçekten iş güvencesi kapsamında olan
işçiler için anılan yasaya göre feshin geçersizliğinin tespitinin istenmesi gerekir.
Davacı işçi bu yola gitmemiş doğrudan sendikal tazminat davası açmıştır. Çalışan
işçi sayısı itibariyle işyerinin iş güvencesi kapsamında olduğu dosya içindeki bilgi ve
belgelerden anlaşılmaktadır. 2821 sayılı yasanın 31. maddesine göre davacının
sendikal tazminat istemesine olanak bulunmamaktadır. Anılan isteğin reddine karar
verilmelidir…” ifadeleri ile davacı lehine sendikal tazminata hükmeden yerel
mahkemenin kararını bozmuştur190.
İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshi durumunda sadece iş güvencesi
kapsamı dışında kalanlar sendikal tazminat talep edebileceklerdir. Sendikalar
Kanununun 31. maddesinin son hali, işe iade davası açmak için gerekli olan hak
düşürücü süreyi kaçıran, işe iade istemeyen ya da işveren tarafından işe
başlatılmayan, ancak iş sözleşmesi sendikal nedenle feshedilmiş olan işçileri yeteri
kadar korumadığı için eleştirilmiştir191.
190
Y9HD, 24.5.2005, 30766/19241, Çalışma ve Toplum, 2005/4, S.7, s. 222-223; aynı yönde, Y9HD,
21.3.2006, 4329/7138, Legal İSGHD, C.3, S.11, s. 975-976.
191
ÇELİK, s. 397; YENİSEY, Ayrımcılık Yasağı, s. 80; ÖZVERİ, Murat, Bireysel Sendika
Özgürlüğünün Korunması, Sendikal Tazminat ve Yargı Kararları, Legal İSGHD, C.2, S.8, s. 1530.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EŞİT DAVRANMA BORCUNA AYKIRILIĞIN İSPATI VE SONUÇLARI
§ 1. İspat Yükü
4857 sayılı İş Kanunundan önce öğretide, cinsiyete dayalı ayrımcılıkla ilgili
olarak, bu alandaki uluslararası uygulamalar da göz önünde bulundurularak,
ayrımcılık iddialarında ispat yükünün işverende olması gerektiği, işçinin, ilk bakışta
ayrımcılığa maruz kaldığını ortaya koyan olguları mahkemeye sunması üzerine,
işçinin ispat yükünün hafifletilmesini öngören bir ispat yükü sisteminin yasal olarak
ayrıca ve açıkça düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir192.
İş Kanunumuzun 5. maddesine göre, işverenin bu hükme aykırı hareket ettiğini
iddia eden işçi, iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Bu ispat yükü, iş güvencesine
ilişkin İşK. m. 20’nin uygulanmasında ve işçinin bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü
bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyması durumunda ters çevrilecektir.
İş güvencesi kapsamındaki işçilerin iş sözleşmelerinin feshi halinde işçi,
geçerli bir sebep bulunmadığı ve iş sözleşmesinin feshinde ayrımcılık yasaklarına
aykırı davranıldığı iddiasındaysa İşK. m. 20/II uyarınca işveren fesih için geçerli bir
nedenin bulunduğunu ispat etmelidir. İşverenin geçerli bir sebebi olduğunu
ispatlaması durumunda, işçi feshin aslında başka bir sebebe dayandığını iddia
ediyorsa, bu iddiasını ispatlamak zorunda olacaktır. Örneğin, işyerinde iş güvencesi
kapsamındaki bir kısım işçinin iş sözleşmeleri feshedilmiş ise işçilerin işe iade davası
açmaları halinde işveren, iş sözleşmelerinin feshi için geçerli bir nedeni olduğunu
ispatlayacaktır. İşverenin işletme gereklerinin belirli bir sayıda işçinin iş
sözleşmelerinin feshini gerektirdiğini ispat etmiş olması, ancak işçinin iş sözleşmesi
feshedilenlerin sadece kadınlar veya büyük bir kısmının kadınlar olduğunu bu
192
YILDIZ, s. 299; SÜRAL, Nürhan, Avrupa Topluluğunun Çalışma Yaşamında Kadın- Erkek
Eşitliğine İlişkin Düzenlemeleri ve Türkiye, Ankara 2002, s.69; YÜKSEL, s. 376.
81
nedenle iş sözleşmesinin feshinin aslında başka bir gerekçeye dayandığını ve
ayrımcılık yasaklarına aykırı davranıldığını iddia etmesi halinde, bu iddiasını genel
hatlarıyla ortaya koyması gerekecektir. İşçi iddialarını genel hatlarıyla, kanun
deyişiyle “bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde” ortaya koyduğu takdirde,
ispat yükü tekrar işverene geçecek, işveren işçilerin seçiminin hukuka uygun
kriterlere göre ve objektif yapıldığını ispatlamakla yükümlü olacaktır. İşveren böyle
bir durumda, işçilerin seçiminin hukuka uygun kriterlere göre ve objektif yapıldığını
ortaya koyamadığı takdirde fesih geçersiz kabul edilecektir193.
Hukukumuzda yargıya taşınan ayrımcılık iddialarına baktığımızda cinsiyet ve
sendikal nedenin çok yoğun olduğu, buna karşılık ırk, dil, renk, din, özürlülük ya da
cinsel tercihe dayalı ayrımcılığa dayalı davaların ise genellikle açılmadığı
görülmektedir. Buna ek olarak sendikal nedenler ya da cinsiyete dayalı ayrımcılık
hallerinin de iş sözleşmesinin feshi durumunda dava konusu yapıldığı, bunun
ötesinde iş ilişkisi devam ederken İş Kanununun 5. maddesinde düzenlenmiş olan
ayrımcılık
tazminatının
rastlanılmamaktadır
194
somut
olarak
talep
edildiği
bir
karara
da
.
Yargıtay bir dönem kararlarında, iş güvencesi kapsamındaki işçilerin iş
sözleşmelerinin eşit davranma borcuna uygun davranıldığının ispat yükünü de
işverenin üstünde bırakmaktaydı. Yüksek mahkeme, sosyal seçim uygulanması
gerektiğinden bahseden bu kararlarında, işverenin sosyal seçim kuralları oluşturması
ve bunları uygulaması gerektiğini tekrar etmekteydi. Taraflardan birini kanunda
öngörülmemiş bir ispat yükümlülüğünün altına sokan bu kararlar bu dönemde
doktrinde sıklıkla eleştirilmişti. Yargıtay’ın sosyal seçim görüşünden objektif
kriterler görüşüne geçişinden sonra ispat yükü hususunda da değişiklikler olmuştur.
Yüksek mahkemenin bu dönem kararlarında sözleşmesi feshedilecek işçilerin
belirlenmesinde objektif kriterlere uyulup uyulmadığının mahkemece tespit
edilmesinden bahsettiği ve sosyal seçimde tamamen işverene bu konuda yüklediği
193
BAYSAL, s. 93; ÇELİK, Nuri, İşyeri Gerekleri Sebebiyle İş Sözleşmesinin Feshinde İşverenin
Geçerli Sebebi İspatlama ve Çıkarılacak İşçinin Seçiminde Objektif Davranma Yükümlülüğü,
BATIDER, C. XXI, S. 2, Aralık 2007, s. 29.
194
YILDIZ, s. 300.
82
ispat yükünü hafiflettiği görülmektedir. Fakat Yargıtay bu anlayışından da
vazgeçerek bu konudaki kararlarında daha isabetli bir yaklaşımla “işverenin keyfi
davrandığını işçi iddia ettiğinden genel ispat kuralı gereği işçi bu durumu
kanıtlamalıdır” ifadesine yer vermiştir195.
Yukarıda belirtildiği üzere işçi, m. 5 hükümlerine aykırı davranıldığı ihtimalini
güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyabiliyorsa, ispat yükü işverene
geçecektir. İhlal ihtimalinin güçlü bir şekilde nasıl ortaya konulabileceği somut olaya
göre değişiklik gösterecektir. Örneğin işyerinde işveren tarafından terfi ettirilen tüm
işçilerin işveren ile aynı dine veya etnik gruba mensup olması halinde, uzun süredir
terfi ettirilmeyen işçinin sadece bu durumu ve farklı bir etnik grup veya dinden
olduğunu ispatlaması halinde, eşit davranma borcunun ihlalinin varlığı ihtimalini
güçlü bir biçimde gösterilmiştir. Bu durumda işveren eşit davranma borcuna aykırı
davranmadığını ispatlamakla yükümlü olacaktır. İşveren vekilinin kendisini yabancı
düşmanı fikirlerle park yerini süpürmekle görevlendirdiğini düşünen bir işçi,
ayrımcılık iddiasında söz konusu talimatın varlığını ve bu talimatta kendisine diğer
işçilerden farklı davranıldığını ortaya koymakla kendisine düşen ispat yükünü yerine
getirmiş olacaktır. İşçi İşK. m. 5/VII kapsamında sağlanan hafifletilmiş ispattan
yararlanmak için, bir takım ispatlanması kolay ve genel hayat tecrübesine dayanarak
bir ayrımcılığın varlığını muhtemel gösteren vakıaları ortaya koyacak, işveren bu
durumda davranışının hukuka uygunluğunu ispatlamakla yükümlü olacaktır.196
§ 2. Hukuki Sonuçları
I. Geçersizlik
Borçlar Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca hukuka aykırı her türlü işlem
geçersizdir (batıldır). Ayrımcılık yasakları, kişilerin insan hakları çerçevesinde
korunan özellikleri ile örtüşmektedir. Bu değerler gerek uluslar arası gerek ulusal
hukuk tarafından koruma altına alınmışlardır. Hukukumuz açısından Anayasa’nın 10.
maddesiyle İş Kanunu’nun 5. maddesi işverene ayrımcılık yapma yasağı ve eşit
195
196
Y.9.HD., 6. 7. 2009, 2009/17950E., 2009/19553 K., Legal İHSGD, 2009, S. 23, s. 1112.
BAYSAL, s. 94.
83
davranma borcunu yüklemektedir. Bu nedenle eşitlik ilkesine aykırı her türlü işlem
geçersizlik yaptırımıyla karşı karşıyadır.
Hukukumuzda 4857 sayılı İş Kanununda açıkça düzenleme yapılmadan önce
de eşit davranma ilkesine aykırılığın Anayasa’nın 10. maddesi gereğince geçersiz
sayılması gerektiği belirtilmiştir. Ancak burada hükümsüz sayılma için anılan hukuki
işlemin henüz uygulanmamış olması gerektiği de ifade edilmiştir. Eşit davranma
ilkesine aykırılık oluşturan bir düzenlemenin ya da uygulamanın kısmi
geçersizliğinin de mümkün olabileceği ileri sürülmüştür. Ayrıca işçi, eşit davranma
ilkesine aykırılık oluşturan bir durum nedeniyle dava yoluna başvurduğunda hem söz
konusu hukuka aykırılığın tespitini hem de bu aykırılık olmasaydı hangi durumda
bulunacak ise, örneğin kendisinin yapılan ücret zammının dışında bırakılmasının
eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğunu, bu zamdan yararlanması gerektiğini ileri
sürerek, o duruma getirilmeyi talep edecektir197.
II. Eda davası
Bu dava ile işçinin, işveren eşit davranma borcuna aykırı davranmasaydı içinde
bulunacağı duruma getirilmesi sağlanacaktır. Kuşkusuz dava eşit davranmaya değil,
borca aykırı davranıldığı için yoksun kalınan şeyin istenmesine yönelik bir dava
olacaktır. Eski tarihli bir Yargıtay kararında, geçici işçi sayıldığı için daimi işçilere
ödenen çocuk zammı ve doğum yardımının kendisine ödenmemesini dava konusu
yapan bir işçi ile ilgili olarak, bu durumun Anayasa’da hükme bağlanmış olan eşitlik
ilkesine aykırılık oluşturduğu, bu nedenle de anılan ödemelerin davacıya da
yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır198.
Öğretide bir kısım yazarlar eda davasına en çok ücret, sosyal yardım gibi
işverenin bir şeyler vermesinin söz konusu olduğu parasal konularda başvurabileceği,
buna karşılık, işverenin yönetim hakkına ilişkin konularda başvurulamayacağı
görüşündedirler. Eda davasının en çok ücret, ikramiye ve diğer sosyal yardımlarda
eşit davranma ilkesine aykırılık halinde uygulanabileceği görüşü doğru ise de,
197
198
YILDIZ s., 320; TUNCAY, s. 234; YÜKSEL, s. 344- 348.
TUNCAY, s.220, Y.9. HD, 26.9.1968, 9127/11140,dn 7’den naklen.
84
yönetim hakkına ilişkin konularda uygulanamayacağı iddiasının doğru olduğu
söylenemez. Çünkü, eda davalarının konusunda bir şeyin verilmesi yahut
ödenmesine mahkumiyet kadar, bir şeyin yapılmasına veya yapılmamasına
mahkumiyet de girer. O halde, böyle bir dava ile işveren pekala bir şeyi vermeye
veya yapmaya olduğu kadar bir şeyi yapmaktan kaçınmaya da mahkum edilebilir199.
Her ne kadar teorik olarak, eda davası ile işverenin bir şey yapmaya ya da
yapmamaya zorlanabileceği ileri sürülebilirse de uygulamada bu yolun işletilebilmesi
mümkün değildir. Bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse, işçi, gereken objektif
koşulları taşımasına rağmen cinsiyeti ya da rengi nedeniyle bir üst yönetici pozisyona
getirilmediğini, bunun da ayrımcılık yasağına aykırılık oluşturduğu, davacının daha
üst
yönetici
pozisyonuna
getirilmemesi
işleminin
hukuka
aykırı
olduğu
belirtilecektir. Ancak davacı, bu karara dayalı olarak kendisinin yöneticilik
pozisyonunda görevlendirilmesini talep ettiğinde, işveren tarafından bu yapma edimi
yerine getirilmezse, bu kararın aynen ifasını sağlayabilecek hukuki bir düzenleme
bulunmamaktadır200.
III. İş Görmekten Kaçınma
Öğretide, eşit davranma borcuna aykırılık hallerinde işçinin başvurabileceği bir
diğer yol olarak iş görmekten kaçınma hakkı olup olmadığı incelenmiştir. Bu görüşe
göre işçi, iş görmekten kaçınma hakkını son derece seyrek olarak, sadece eşit
davranma borcuna aykırı olarak yapması istenen işe münhasır şekilde ve ancak söz
konusu
işin
yapılması
kendisi
açısından
beklenilmez
hale
gelmişse
kullanılabilecektir. Örneğin zevksiz olarak nitelendirilen işler, sürekli olarak aynı
işçiye gördürülüyor, bu durum işçiden iş görme borcunu ifa etmesini beklenilmez
hale sokuyorsa, işveren yönetim hakkını MK 2’ye aykırı olarak kullanmış
199
TUNCAY, s. 221.
Aksi yönde ERTÜRK, Kadın Erkek Eşitliği, s. 171, yazar kadın işçinin hak etmesine rağmen
uygulanmayan mesleki terfinin de İşK.m. 5de düzenlenmiş olan “yoksun kalınan haklar” ifadesine
dayalı olarak talep edilebileceğini ifade etmektedir.
200
85
sayılmakta, bu durum BK 325 uyarınca alacaklı temerrüdü olarak değerlendirilmekte
ve işçinin çalışmaksızın ücrete hak kazanması gerektiği savunulmaktadır201.
İşçi, iş görmekten kaçınma hakkını kullanmadan önce işverene sürdürülmekte
olan ayrımcı uygulamalara son verilmesi talebiyle başvurmalı, her olayın somut
özelliğine göre makul bir sürede bu önlemler alınmazsa iş görmekten kaçınmalıdır.
Hiç şüphe yok ki, işçinin karşılaştığı ayrımcılık durumunda iş görmekten
kaçınma ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmenin bütün sorumluluğu kendisine aittir.
Daha açık bir ifadeyle, işçi, iş görmekten kaçınmasına neden olan ve ayrımcılık
yarattığını düşündüğü olay ile ilgili olarak yaptığı yanlış bir değerlendirmeden
sorumludur. İşveren, ayrımcılığa uğradığını ileri süren işçinin iş görmekten
kaçınması halinde iş sözleşmesini feshedebilir. Bunun üzerine açılan davada, yargı
organı, işçinin yanlış bir değerlendirmeye dayalı olarak kendisine karşı ayrımcılık
yapıldığı sonucuna vararak iş görmekten kaçındığını, yani olayda ayrımcılık
olmamasına rağmen işçinin iş görmekten kaçındığını tespit ederse işverence yapılan
fesih geçerli sayılacaktır.
Alman Hukukunda işçinin çalışmaktan kaçınma hakkı, sadece cinsel taciz
veya taciz şeklinde gerçekleşen ayrımcılık durumları için yasa ile tanınmıştır. Bu
hakkın kullanılması için işçinin taciz ya da cinsel taciz durumunu işverene bildirmiş
olmasına rağmen işverence gerekli önlemlerin alınmaması gerekmektedir. Ayrıca iş
görmekten kaçınma sadece tacize ya da cinsel tacize uğrayan çalışanın korunması
için gerekliyse başvurulabilecek bir yoldur. Şayet bu koşullar gerçekleşmişse, işçi
ücretinde herhangi bir azalma olmaksızın iş görmekten kaçınabilecektir202.
IV. Maddi ve Manevi Tazminat
4857 sayılı kanun ile hukuk sisteminde yer alan ayrımcılık tazminatının ancak
iş ilişkisi kurulduktan sonra talep edilebilen bir tazminat olması nedeniyle işe alınma
aşamasında ayrımcılık yapılması durumunda, genel hükümlere göre tazminat talep
201
YILDIZ, s. 323; TUNCAY, s. 225-229.
YILDIZ, s. 325; ERGİN, Hediye, Almanya’da “Genel Eşit Davranma Yasası’nın İş Hukukuna
İlişkin Hükümleri, Legal İSGHD, 2007, C. 4, S. 14, s. 653.
202
86
edilebileceği haklı olarak ifade edilmiştir203. Culpa in contrahendo sorumluluğuna
dayalı olan bu tazminatın işe alım aşamasında yapılan ayrımcılıklara karşı yeterli ve
etkin koruma sağlayamayacağı ise açıktır. Bu nedenle yapılacak bir kanun değişikliği
ile İş Kanunun 5. maddesindeki korumanın işe alma aşamasından itibaren geçerli
olmasının sağlanması gerekmektedir.
İşe alınma aşamasında ayrımcılığa maruz kalan adayların talep edebilecekleri
tazminat ile ilgili olarak Alman Genel Eşit Davranma Yasası, işçi işe alınmış olsaydı
alacağı ücretin üç aylık tutarını geçmeyecek bir tazminat ödenmesi gerektiğini
hükme bağlamıştır. İş ilişkisinde yapılan ayrımcılıkla ilgili olarak ödenecek
tazminatta ise herhangi bir sınır öngörülmemiştir. İşverenin işe alma aşamasında
ayrımcılık yaptığı dava yoluyla konduğunda sadece tazminat talep edilebilmekte,
bunun ötesinde işveren iş sözleşmesi yapma zorunluluğu altına sokulamamaktadır.204
Ayrımcı iş ilanları verilmesi durumunda da kadın adayların haksız fiil
hükümlerine dayalı olarak manevi tazminat talep edebilecekleri ileri sürülmüştür.205
İş ilişkisi kurulduktan sonra ve sona erdirilmesinde eşit davranma ilkesine aykırılık
durumunda işçinin mal varlığında ya da şahıs varlığında bir zarar meydana gelmişse,
Borçlar Hukukunun genel ilke ve kuralları uyarınca maddi ve manevi tazminat talep
edilebilir. İş ilişkisinden doğan bir yükümlülüğün ihlali nedeniyle oluşan bu zarar
için BK 96 vd. maddeleri dayalı olarak tazminat davası açılabileceği ifade edilmiştir.
Burada maddi ya da manevi tazminat için işçinin, işverenin eşit davranma borcuna
aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramış olması gerekmektedir.
V. İşçinin Fesih Hakkı
4857 sayılı İş Kanunu 24/II, (b) ve (d) bentleriyle işçiye cinsel tacize maruz
kalması, (e) bendiyle ücretinin kanuna uygun hesap edilmemesi veya ödenmemesi
durumunda fesih hakkı vermiştir.
203
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 441; ERTÜRK, Şükran, Uluslararası Belgeler ve Avrupa Birliği
Direktifleri Işığında Çalışma Hayatımızda Kadın Erkek Eşitliği, Ankara 2008, s.163.
204
YILDIZ, s. 326; ERGİN, s. 654, 657.
205
YÜKSEL, s. 338.
87
İşçi, eşit davranma borcuna aykırı davranış sonucunda iş sözleşmesini “iş
şartlarının uygulanmaması” nedeniyle İşK 24/II, f uyarınca haklı olarak
feshedebilecektir. Bu konuda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de incelediği bir
uyuşmazlıkta olumlu yönde görüş beyan etmiştir. Anılan karara konu olan
uyuşmazlıkta işveren, işyerinde davacı dışındaki tüm işçilere ücret zammı yapmıştır.
Davacı işçi, bu hususu davalı ile görüşmüş, davalı işveren davacının ücretine zam
yapılmayacağını açıklamıştır. Bunun üzerine mesai saati bitiminde davacı anahtarı
işyerine bırakarak işyerinden ayrılmış, bir daha da işyerine gelmemiştir. Ardından
davacı, ihbar ve kıdem tazminatı, fazla mesai, yıllık izin ücreti ile hafta tatili
ücretinin kendisine ödenmesini talep etmiştir. Davalı ve karşı davacı işveren ise ihbar
tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yargıtay 9. HD bu olayla ilgili şu şekilde karar vermiştir; “… iş akdinin davacı
tarafından sona erdirildiği anlaşılmaktadır. İşveren diğer işçilerin ücretlerine zam
yaptığı halde davacı ücretlerine zam yapmamak suretiyle eşit işlem yapma borcuna
aykırı davrandığı davacının ısrarına rağmen bu eylemini sürdürdüğü; bu nedenle
hizmet akdini davacının feshetmekte haklı olduğu sonucuna varıldığından, ihbar
tazminatının reddedilmesi doğru ise de kıdem tazminatı talebinin kabulü
gerekir…”206
İşveren eşit işe eşit ücret ödemeyerek eşitlik ilkesini ihlal etmişse işçi, İşK
24/II, e veya f uyarınca iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme olanağı yanı sıra,
koşulları varsa İş Kanununun 22. maddesi uyarınca değişiklik feshi hükümlerinden
de yararlanabilir207.
VI. Ayrımcılık Tazminatı
İş Kanunu’nun 5. maddesinin 6. fıkrasında iş ilişkisinde veya sona ermesinde
ayırım yasaklarına aykırı davranıldığı takdirde işçinin dört aya kadar ücreti tutarında
bir ayrımcılık tazminatına hükmedileceği öngörülmüştür. Yasada “iş ilişkisinden” söz
edildiğine göre bu tazminatın talep edilebilmesi için mutlaka iş sözleşmesinin sona
206
207
Y9HD, 1. 11. 2004, 8671/24558(Kazancı İçtihat Bankası).
SÜZEK, s. 368; YILDIZ, s. 327.
88
erdirilmesi gerekmez. İş ilişkisi devam ederken işverenin eşitlik ilkesini ihlal etmesi
halinde de söz konusu tazminat istenebilir. Buna karşılık işe almada ayırım yapılması
halinde bu tazminata hükmedilemeyeceğinden genel hükümleri (culpa in
contrahendo) uygulamak gerekmektedir208. Öğretide bir görüşe göre kanunun bu
düzenlemesi Avrupa Birliğinin 76/ 207 sayılı Direktifine uygun düşmemektedir. Bu
nedenle iş sözleşmesinin kurulması esnasında cinsiyet ayrımcılığı halinde tazminat
yaptırımına yer verilmesi, buna mukabil iş hukuku yeterli araçları sunduğu için
hiçbir şekilde ek bir yaptırıma ihtiyaç bulunmayan hatta anayasal bakımdan
tartışmalı olan iş sözleşmesi içinde ve sona ermesinde tazminat yaptırımının
çıkarılması
suretiyle
209
gerekmektedir
direktife
uygun
yeni
bir
düzenlemeye
gidilmesi
.
Ayrımcılık tazminatı işçinin ‘asıl ücreti’ üzerinden hesaplanacaktır. Bu esas
yasanın gerekçesinde şu şekilde ifade edilmiştir “… maddenin altıncı fıkrasında
hukuki yaptırım olarak öngörülen işçinin ‘dört aya kadar ücreti tutarındaki’ tazminat
için esas olacak ücret ‘asıl ücret’ olup, ücretin ekleri olan ikramiye, prim ve paraya
ilişkin sosyal yardımlar buna dahil değildir.” Söz konusu tazminat ihlalin ağırlığına
göre hakim tarafından belirlenecektir. Yargıtay 17.11. 2005 tarihli bir kararında210
tazminatın gerekçe gösterilmeden üst sınırdan verilmesini hatalı bularak yerel
mahkeme kararını bozmuştur.
Öte yandan adı geçen hüküm nisbi emredici nitelik taşıdığından söz konusu
tazminatın toplu iş sözleşmeleri veya iş sözleşmeleri ile artırılmasına bir engel
yoktur. Tazminatın yanı sıra İş Kanununun 5. maddesi uyarınca işçi, yoksun
bırakıldığı haklarını da talep edebilir. İşçiye yapılan ayrım sendikal nedene
dayanıyorsa, İşK. m. 5/6’da yer alan“2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31’inci
maddesi hükümleri saklıdır” hükmü gereğince, işçi SK 31 uyarınca dava açacak ve
maddede öngörülmüş olan sendikal tazminatı talep edecektir211.
208
SÜZEK, Eşit Davranma, s. 34.
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 552.
210
Y9HD, 17.11.2005, E. 2005/32064, K. 2005/36379, ÇİL, s. 304.
211
YILDIZ, s. 330; SÜZEK, s. 425; TUNCAY, s. 229-233.
209
89
İş hukukunda eşitlik ilkesi hem ayrımcılık yasağını hem de eşit davranma
borcunu içermektedir212. Ancak, İş Kanununun 5. maddesinin yazım şeklinden,
ayrımcılık tazminatının sadece ayrımcılık durumlarında talep edilebileceği, eşit işlem
yapma borcuna aykırılık halinde, yani herhangi bir objektif ve makul gerekçe
olmaksızın, aynı veya benzer durumdaki işçiler arasında işverence keyfi işlem
yapılması durumunda bu tazminatın talep edilemeyeceği sonucu çıkarılabilmektedir.
Burada bir kanun boşluğu olduğu ve bu boşluğun genel anlamda eşit davranma
borcuna aykırılık hallerinde ayrımcılık tazminatının uygulanarak doldurulması
gerektiği görüşü savunulmaktadır213.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, esas olarak iş sözleşmesinin feshinde eşit işlem
yapma borcunun bulunmadığını incelediği bir uyuşmazlıkta, “… iş sözleşmesinin
feshi, işverenin eşit davranma borcuna aykırılık oluşturur. Söz konusu borca
aykırılığın yaptırımı 4857 sayılı İş Kanununun 5. maddesinin 6. fıkrasında 4 aylık
ücrete kadar bir tazminat olarak belirlenmiş ve işçinin ayrıca yoksun kaldığı hakları
talep edebileceği açıklanmıştır…” ifadelerine yer vererek eşit işlem yapma borcuna
aykırılık
durumunda
214
belirtmiştir
da
İşK
5/6’da
öngörülen
yaptırımın
uygulanacağını
.
Bu tazminata hak kazanmak için işçinin uğradığı ayrımcılığın doğrudan ya da
dolaylı olması herhangi bir fark yaratmaz. Öğretide, işverenin ayrımcılık yapma
niyetinin bulunduğu durumlarda hakimin hükmedeceği tazminat miktarını buna göre
belirleyebileceği ileri sürülmüştür215.
Ayrıca, bu tazminat teknik anlamda bir tazminat olmayıp eşit davranma
borcuna aykırılığın hukuksal yaptırımı olduğundan, işçinin bu tazminatı talep
edebilmesi için salt ayrım oluşturan bir işlem veya davranışa maruz kalması yeterli
olup ayrıca zararının doğmuş bulunması gerekmez.
212
YILDIZ, s. 329.
BAYSAL, s. 76.
214
Y9HD, 18. 9. 2007, 28933/26947, Legal YKİ, S. 5, 296-298.
215
YENİSEY, Metodoloji, s. 984.
213
90
1. Ayrımcılık Tazminat ve Kötüniyet Tazminatı İlişkisi
Ayrımcılık tazminatına hükmedilmesi, işçinin Kanunun başka hükümlerine
göre zarar koşuluna bakılmaksızın sahip olacağı tazminat taleplerini etkilemez.
Örneğin iş sözleşmesinin sona ermesinde ayrımcılığa maruz kalan işçi, ayrımcılık
tazminatından başka iş güvencesinden yararlanıp yararlanmamasına göre ve koşulları
varsa Kanunun 17. maddesindeki ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, 21.
maddesindeki iş güvencesi tazminatı ile kıdem tazminatı talebinde bulunabilir216.
İş Kanunu’nun 17. maddesinde iş güvencesinden yararlanamayan işçilere,
işverence sözleşmeyi fesih hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda, iş güvencesi
tazminatı yerine kötüniyet tazminatı hükmünün uygulanacağı belirtilmiştir217.
Her iki tazminat da iş sözleşmesinin feshi durumunda gündeme geldiğinden,
bir arada talep edilip edilemeyecekleri iş sözleşmesinin sona erdirilmesi durumu için
incelenmelidir.
Öğretide, yürürlükte bulunan düzenlemeler incelendiğinde İşK 5, 17 ve 18.
maddelerde aynı sebeplere dayalı olarak yapılan üç farklı düzenleme olduğu, bunlar
arasında sebepler konusunda hiçbir farklılık olmamasına rağmen ispat kuralları ve
tazminat miktarları konusunda farklılıklar olduğu, kötüniyet oluşturan sebeplerle
ayrımcılık oluşturan sebeplerin aslında aynı olduğu görüşü ileri sürülmüştür218.
Bir başka yazar da, ayrımcılık yaratan her sebebin aslında kötüniyetli davranış
olduğunu, ancak her kötü niyetli davranışın ayrımcı nitelik taşımadığını ileri sürerek
kısmen de olsa ilk görüşe karşı çıkmıştır219.
İş güvencesi kapsamı dışında olan ve iş sözleşmeleri İş Kanununun 5.
maddesinde sayılan sebeplerden birine dayalı olarak feshedilen işçilerin bir seçimlik
216
MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 554.
ÇELİK, Nuri, İşçilerin İşten Çıkarılmalarında İhbar
ve Kıdem tazminatları Dışında
İsteyebilecekleri Tazminatlara İlişkin Sorunlar, Legal İSGHD, C. 4, S. 14, s. 485-496 (Tazminatlar).
218
BAKIRCI, Kadriye, İş Güvencesi Kapsamındaki İşçilerin Doğrudan Tazminat Talep Hakları ve
Kötü Niyet veya Sendikal Tazminat ile Ayrımcılık Tazminatı İlişkisi, Sicil, Haziran 2006, S. 2, s.
116.
219
YILDIZ, s. 331.
217
91
hakka sahip oldukları, dilerlerse İşK 17’ye dayalı olarak kötüniyet tazminatı
dilerlerse de İşK 5’e dayalı olarak ayrımcılık tazminatı talep edebilecekleri fikri de
ileri sürülmüştür. Aynı görüş, kıdemi dört haftaya kadar olan işçilerin İşK 5’e dayalı
olarak tazminat talep etmeleri durumunda daha yüksek miktarda bir tazminat elde
edebileceklerini, ispat kuralı açısından daha avantajlı bir maddeye dayanmış
olacaklarını, ancak kıdemi daha fazla olan işçilerin İş Kanununun 17. maddesine
dayalı olarak kötü niyet tazminatı talep etmelerinin daha lehe olduğunu ancak bu
grubun da ispat açısından da daha fazla zorluk yaşayacaklarını, MK 6 uyarınca genel
ispat yükü kuralları gereğince işverenin kötü niyetini ispatlamakla yükümlü
olduklarını açıklamaktadır220. Bu görüşü savunanlardan bir kısmı da işçinin seçimlik
olarak bu iki tazminattan birini talep edebileceğini, şayet dava açarken her iki
tazminatı da talep etmişse hakimin işçi lehine olan tazminata hükmetmesini
savunmaktadır221.
Sonuç olarak kötü niyet tazminatı ile ayrımcılık tazminatının aynı davranışların
yaptırımı olduğunu, işverenin aynı işlemden dolayı iki kere cezalandırılmasının
doğru olmadığını ileri sürerek bu iki tazminatın bir arada istenemeyeceğini kabul
edenler olduğu gibi222, İş Kanununun 5/6. maddesinin son cümlesinin sadece
Sendikalar Kanununun 31. maddesi hükümlerini saklı tuttuğunu ifade ederek bu iki
tazminatın birlikte talep edilebileceğini savunanlar da bulunmaktadır.223
Uygulamada iş güvencesi kapsamı içinde olan bir işçinin kötü niyet tazminatı
talebi ile açmış olduğu bir dava yerel mahkemece kabul edilmiş ancak Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi, davacının iş güvencesi kapsamı içinde olduğunu, bu durumda feshin
220
BAKIRCI,Ayrımcılık Tazminatı, s. 118; DEMİR, Fevzi,İş Hukuku ve Uygulaması, B. 4, İzmir
2005, s. 123.
221
ÇANKAYA, Osman Güven/ GÜNAY, Cevdet İlhan/ GÖKTAŞ, Seracettin: Türk İş Hukukunda
İşe iade Davaları, Ankara 2005, s. 58.
222
ÇELİK, Tazminatlar, s. 489; BAKIRCI, Ayrımcılık Tazminatı, s. 11; YENİSEY, Ayrımcılık
Yasağı, s. 80.
223
SÜZEK, s. 368; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 442.
92
geçersizliğini ileri sürmeksizin sadece kötü niyet tazminatı talep etmesinin mümkün
olmadığını ifade ederek kararı bozmuştur224.
2. Ayrımcılık Tazminat ve İş Güvencesi Tazminatı
Bu konuda da iki görüş bulunmaktadır. Öğretide ayrımcılık tazminatı ile
birlikte iş güvencesi tazminatına da hükmedilemeyeceği görüşü, işverenin aynı
davranışına birden fazla hukuki yaptırım bağlanmasının mümkün olmadığı gerekçesi
ile ileri sürülmektedir. Buna karşılık öğretideki baskın görüş isabetli olarak her iki
tazminatın birlikte talep edilebileceği yönündedir. İşK. 5/6, ayrımcılık tazminatı ile
birlikte sadece sendikal tazminatın istenemeyeceği yönünde istisnai bir düzenleme
getirmektedir.
Bu
hükmün
karşıt
kavramından
ayrımcılık
tazminatına
hükmedilebileceği anlaşılmaktadır.
Bundan başka, söz konusu iki tazminatın amaçları da birbirinden farklıdır. İş
güvencesi tazminatı, yapılan feshin geçersizliğinin yargı kararıyla saptanmış
olmasına
rağmen,
işe
başlamak
üzere
başvuran
işçinin
işverence
işe
başlatılmamasının yaptırımıdır. Buna karşılık ayrımcılık tazminatı, iş akdinin
feshinde İşK 5’de sayılan nedenlerle işverence ayrımcılık yapılması halinde işçinin
talep edebileceği tazminattır. Burada yaptırıma tabi tutulan iş güvencesinden farklı
olarak işverenin ayırımcılık oluşturan davranışıdır. Bu nedenle, söz konusu iki
tazminata aynı olayda bir arada hükmetmeye engel bir durum yoktur.
Örneğin cinsiyeti veya hamileliği nedeniyle iş akdinin sona erdirildiğini iddia
eden iş güvencesine tabi bir işçi, feshin bu nedene dayandığının ispatlanmasına ve
feshin geçersizliğinin tespit edilmesine karşın işverence işe başlatılmazsa iş
güvencesi tazminatına hak kazanır. Ayrıca, fesih işçinin cinsiyeti veya hamileliği
nedeniyle yapıldığından ayrımcılık tazminatı da talep edebilir. Hatta işveren işçiyi işe
başlattığı için iş güvencesi tazminatı ödemese de ayrımcılık tazminatı ödemek
durumundadır.
224
Karar için bkz. BAKIRCI, Ayrımcılık Tazminatı,s. 119, Y9HD, 21.2.2005, 14422/5811; Aynı
yönde, 25.9.2006, 22213/24598 (Kazancı İçtihat Bankası).
93
İşe iade talebi ile diğer işçilik alacaklarının aynı davada ileri sürülmesi ise
Yargıtay’a göre mümkün değildir. Bunun nedeni ise işçilik alacaklarının sözlü
yargılama usulüne tabi tutulmasıdır. Bakmakta olduğu bir davada Yargıtay, işe iade
talebi ile birlikte diğer işçilik alacaklarının bir arada talep edilemeyeceğini şu
ifadelerle açıklamaktadır; “… bu talepler yönünden yargılama yapılması, işe iade
davasının yasa koyucunun öngördüğü süre içinde seri yargılama usulüne göre
görülüp sonuçlandırılmasına engel oluşturur. İşe iade davası dışında kalan diğer hak
ve alacaklar ile ilgili davalar ise sözlü yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle işe
iadeyle birlikte düğer işçilik haklarının da dava edildiği hallerde bu davaların
ayrılmasına karar verilerek yargılama yapılmalıdır.
Ancak Yargıtay’ın bu uygulaması eleştirilmiştir. Öğretide işe iade talebi ile
açılan davalarda diğer işçilik haklarının da birlikte talep edilebileceği, kıdem ve ihbar
tazminatının ise terditli olarak istenebileceği savunulmaktadır. Bu görüşü savunan
yazarlara göre, işe iade talebi ile işçilik haklarının birlikte talep edilmesi çelişkili bir
durum olarak nitelendirilemez. Örneğin işçi, ödenmemiş ücretlerinin, hafta tatili ya
da fazla çalışma ücretlerinin ödenmesini de işe iade talebi ile birlikte isteyebilmelidir.
Çünkü işe iade olsa da olmasa da işçiye hak kazandığı ödemelerin yapılması
gerekmektedir. Burada teknik anlamda objektif dava birleşmesi söz konusu olacaktır.
Kıdem ve ihbar tazminatları ile ilgi olarak ise işçinin hem işe iadeyi hem de bu
tazminatları aynı anda istemesi mümkün değildir. Ancak bu talepler de terditli dava
yolu ile ileri sürebilir. İşçi, işe iade talebi ile açtığı davanın sonucunu
bilemeyeceğinden, talebinin kabul edilmemesi hali, yani feshin geçerli olduğu
yolunda bir karar verilmesi durumu için kıdem ve ihbar tazminatlarını talep edebilir.
Burada işçi işe iadeyi, bu olmazsa kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmesini
istemektedir225.
225
YILDIZ, s. 337.
94
3. Ayrımcılık Tazminatı ve Sendikal Tazminat
Sendikalar Kanununun 31. maddesinde 4773 sayılı yasa ile yapılan değişiklik
sonucunda, iş sözleşmesinin feshi dışında kalan sendikal nedenle ayrımcılık
durumlarında anılan madde gereğince işçinin bir yıllık ücretinden az olmayacak bir
tazminata hükmedilecektir. İş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda ise iş
güvencesine ilişkin hükümler uygulanacak, ancak iş güvencesi tazminatı olarak
belirlenecek tutar yine işçinin bir yıllık ücreti tutarından az olmayacaktır.
Dolayısıyla yapılan değişiklikten önce sendikal tazminat iş ilişkisinin
tamamında, feshi de içerecek şekilde geçerli iken değişiklikten sonra iş
sözleşmesinin feshi dışarıda bırakılmıştır.
İş Kanunu m. 5/6 hükmü, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu m. 31 hükümlerinin
saklı olduğunu ifade etmektedir. Buna göre, eşit davranma borcuna aykırı işveren
davranışı, sendikal nedene dayalı bir ayrımcılık oluşturuyorsa, İş Kanununda
öngörülen ayrımcılık tazminatı değil, Sendikalar Kanununda öngörülen sendikal
tazminat söze konu olur. Yargıtay kararları da bu yöndedir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğini
ileri sürerek sendikal tazminat talep eden bir işçinin iş güvencesi hükümleri uyarınca
feshin geçersizliğini ileri sürmemesi durumunda feshin geçerli hale geleceği, bu
nedenle de sendikal tazminatın talep edilemeyeceği yönünde karar vermektedir.226
Yargıtay, istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü içtihadı doğrultusunda iş güvencesi
kapsamı içindeki işçilerin iş sözleşmelerinin feshinde İşK 18-21 madde hükümlerinin
uygulanması gerektiğini, bu nedenle de ayrıca kötüniyet tazminatı ya da sendikal
tazminat talep edilemeyeceğini tekrarlamaktadır.
Bu konuda yapılan bir karar incelemesinde iş güvencesi hükümlerinin
yürürlüğe girmesinden sonra iş akitlerinin sendikal nedenle feshedilmesi durumunda
işçilerin sadece işe iadeyi talep edebilecekleri, sendikal tazminat ya da kötü niyet
226
Y9HD, 27.12.2004, 20181/29411.
95
tazminatı isteyemeyecekleri, bunların işçi açısından seçimlik hak olmadıkları
belirtilerek Yargıtay’ın işçiye sendikal tazminat verilmesini onayan kararı
eleştirilmiştir. Buna ek olarak işçinin ancak iş güvencesine ilişkin yasal usulü takip
edebileceği, özellikle de dava açma süresini kaçırırsa feshin geçerli hale geleceğini,
bu nedenle de işverenden herhangi bir hak talep edemeyeceği savunulmuştur. Bu
görüşün Sendikalar Kanununun 31. maddesinde yapılmış olan ve feshi madde
kapsamı dışında bırakan değişiklik ile de uyumlu olduğu açıklanmıştır227.
Aksi yönde ileri sürülen bir diğer görüş ise işverence sendikal nedenle yapılan
feshin haksız fiil niteliğinde olduğunu, bu nedenden ötürü işçinin iş güvencesi
sisteminde öngörülmüş olan bir aylık hak düşürücü süreyi geçirdikten sonra yapılan
fesih bütün hüküm ve sonuçlarını doğuruyorsa da, bu hak düşürücü süreye ayrımcı
nitelik taşıyan bir feshin bu niteliğini de ortadan kaldıracak bir anlam yüklenemez.
Bir aylık sürenin geçmesi sadece işçinin işe iade talebini dava yoluyla ileri sürmesini
engeller. İşçiler, sendikal nedenle iş sözleşmelerinin feshedildiğini düşünüyor ancak
ayrıldıkları işe geri dönmek yerine sadece maruz kaldığı ayrımcılığın yaptırımının
uygulanmasını istiyor olabilirler. Bu durumda ise, işe iade davası açmak için gerekli
olan bir aylık süre geçtikten sonra, Sendikalar Kanununun 31. maddesine dayalı
olarak tazminat talep edebilirler. İşçilere bu yolun da tanınması, sendikal ayrımcılık
yapan bir işverene hiçbir yaptırımın uygulanmaması sonucunu doğuracaktır.
İş güvencesi sistemi içinde kalan bir işçinin sadece işe iade talep edebilmesi,
işçiyi sendikal haklara saygı göstermeyen bir işverene bağlı olarak yeniden çalışmak
zorunda bıraktığı için haklı olarak isabetsiz bulunmuştur. Bu konuda bir çözüm
önerisi olarak işçiye doğrudan sendikal tazminat talep olanağının sağlanması
gerektiği ileri sürülmüştür. İşe iade davasının uzun süren bir yol olması, sonucunda
tespit niteliğindeki bir karara ulaşılması, bu kararın icrası ile ilgili olarak karşılanan
sorunlar nedeniyle doğrudan sendikal tazminat talep edilebilmesi olağanın
sağlanması durumunda daha yüksek bir koruma sağlanacağı da ifade edilmiştir.
Bunlara ek olarak işverenin işe iade kararına uygun olarak işçiye yeniden
227
NARMANLIOĞLU, Ünal, İş Güvencesi Hükümleri Kapsamına Giren İşçinin Sendikal Tazminat
Talebi, Legal İSGHD, C. 2, S.5, s. 249-250.
96
çalıştırmaya başlaması durumunda, sendikal nedenlerle maruz kalınan hukuka aykırı
davranış nedeniyle işçi herhangi bir tazminat da alamamış olacaktır228.
İş güvencesi içindeki ve dışındaki işçiler arasında gerek ispat gerek tazminatlar
konusunda var olan farklılıkların, iş güvencesi kapsamı içindeki işçiler açısından
kötü niyet veya sendikal tazminat talep hakkının tanınmamış olmasının kötü niyetli
uygulamalara zemin hazırlayabileceği, işverenin yarattığı hukuka aykırılıktan yarar
sağlanmasına yol açabileceği, haklı olarak ifade edilmiştir. Bu sakıncaların ortadan
kaldırılması için işçiye işe iade ile iş güvencesi tazminatı arasında seçim hakkı
tanıyan bir sistemin getirilmesi gerektiği, ayrımcılığa/kötü niyete bağlı fesihlerin
daha ağır bir yaptırıma bağlanması, ispat yükü konusundaki eşitsizliklerin
kaldırılması ve ayrımcılık, kötüniyet ve sendikal nedenlerle yapılan fesihlerde
eşgüdüm sağlanması gerekliliği vurgulanmıştır229.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin önüne gelen bir uyuşmazlıkta, yüksek mahkeme
davacının ıslah yoluyla sendikal tazminat edilebileceğini kabul etmiştir230. Karara
konu olan olayda, davacı önce feshin geçersizliğini ve işe iade sisteminde bulunmuş
ancak yargılanma sırasında işyerinde 30 işçiden az işçinin çalıştığı, bu nedenle de iş
güvencesi hükümleri kapsamında değerlendirilmeyeceği ortaya çıkınca, davasını
ıslah yolu ile sendikal tazminat davasına çevrilmiş ve sendikal
tazminat talep
etmiştir.
Yargıtay konu ile ilgili şu kararı vermiştir, “……ıslah diğer tarafın rızası
olmaksızın davanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olarak
düzenlenmiştir. Karşı taraf ve mahkeme hakiminin kabulüne bağlı değildir. Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununun 83. ve devamı maddelerine uygun yapıldığı sürece,
ıslah işleminin reddi doğru değildir. Mahkemenin red gerekçesi anılan hükümlere
uygun düşmemektedir. Islah işlemi şekil şartları açısından incelendikten ve belirtilen
228
ÇİL, Şahin, Karar İncelemesi, Sendikal Tazminat, Legal İSGHD, C. 2, S. 6, s. 670.
SOYER, Polat, Feshe Karşı Korumanın Genel Çerçevesi ve Yargıtay Kararları Işığında Uygulama
Sorunları, İş Güvencesi Kurumu ve İşe İade Davaları, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
2005 Yılı Toplantısı, İstanbul 2005, s.66.
230
Y9HD, 19.9.2005,22493/30353, Çalışma ve Toplum, S.7, s. 160-161.
229
97
hükümlere uygun olduğu takdirde, sendikal tazminat istemi hakkında esasa girilerek
karar verilmelidir. Yazılı şekilde red kararı verilmesi hatalıdır….”
Görüldüğü üzere iş güvencesi sistemi içindeki iş ilişkilerinde sendikal
nedenlerle fesih iddiası da varsa işçinin talep edebileceği haklar sorunu oldukça
karmaşıktır. Esas olarak bu sorunlar işçilere mutlaka işe iade talep etme
zorunluluğunun getirildiği bir sistemden kaynaklanmaktadır. Yukarıda ifade edilen
fikirler doğrultusunda iş güvencesi kapsamı içerisinde işçilere işe iade ile tazminat
hakkı arasında bir seçim hakkı tanınması gerekmektedir.231
İşçinin sendikal tazminat ile ayrımcılık tazminatını bir arada talep edip
edemeyeceğinin ortaya konulması için ise İş Kanunun 5. maddesinin altıncı fıkrasına
bakmak gerekmektedir. Buna göre “İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki
fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun
tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir.
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31. maddesi hükümleri saklıdır.” Görüldüğü üzere
ayrımcılık tazminatını düzenleyen fıkra, Sendikalar Kanununun 31. maddesini saklı
tutmuştur. Bu düzenleme karşısında işçi, sendikal nedenle ayrıma maruz kaldığında
İşK 5. maddeye değil, SK. 31. maddeye dayalı olarak hakkını aramalıdır. Açık bir
yasal düzenleme karşısında işçinin hem sendikal tazminat hem de ayrımcılık
tazminatını talep edebileceği savunulamaz. Sonuç olarak işçi, sendikal nedenle
ayrıma maruz kalmışsa sadece SK 31 uyarınca sendikal tazminata hükmedilir, bunun
yanı sıra İşK.5. maddedeki ayrımcılık tazminatına hak kazanamaz232.
Sendikal nedene dayalı ayrımcılık yapıldığının ileri sürüldüğü ve sendikal
tazminat ile ayrımcılık tazminatının bir arada talep edildiği bir davada bir davada
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi davacının talebini, iş sözleşmesinin sendikal nedenle
feshedildiği ispatlanmadığında reddetmiştir233. Yüksek mahkeme kararla şu ifadelere
yer vermiştir; “…..Davacı,hizmet akdinin sendikal nedenlerle feshedildiğini iddia
231
YILDIZ, s.340.
ÇELİK, Tazminatlar, s.489-490;MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 442-443; YENİSEY, Ayrımcılık
Yasağı, s. 80; ÇİL, s. 675-676.
233
ÇELİK, Tazminatlar, s.490.
232
98
ederek sendikal tazminat isteğinde bulunmuş mahkemece istek hüküm altına
alınmıştır. Aynı iş yerinde çalışan işçiler tarafından açılan seri davalarını aynı gün
içinde yapılan temyiz incelemesi konusunda işyerinde üretim alanlarında yeni bir
yapılanmaya gidildiği bu nedenle yalnız sendika üyesi işçilerin değil, sendika üyesi
olmayan işçilerinde çıkarıldığı, sendikalı işçi çıkarmada sendikalı-sendikasız işçi
ayrımı yapıldığına dair somut bir delil bulunmadığı sendika üyesi olmanın sendikal
tazminat talebi için yeterli olmadığı üyelik dışında, davacının sendikal faaliyette
bulunduğu bu nedenle hizmet akdinin sona erdiği iddia edilip kanıtlanmadığı
anlaşıldığından davacının sendikal tazminat isteğinin reddi gerekirken kabulüne
karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”
Sendikal nedenle gerçekleştirildiği iddiası ile dava konusu yapılan ve sendikal
tazminat veya kötü niyet tazminatının talep edildiği bir diğer fesih ile ilgili olarak
Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin sendikal tazminatının ise kabul
yönündeki kararını gerekli incelemeler yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuştur234.
Bozma kararında fesihte sendikal neden olup olmadığının belirlenebilmesi için şu
hususlarının tespit edilmesi gerektiği açıklanmıştır; “Davacı işçi, iş sözleşmesinin
sendikal nedenle ileri sürülerek sendikal tazminat, bu olmadığı taktirde kötüniyet
tazminatı isteğinde bulunmuştur. Davalı işveren ise, ekonomik kriz sebebiyle
fabrikadaki 8 bölümden 4 ünün tamamen kapatıldığını, bir bölümünde %20
kapasiteye düşürüldüğünü bu nedenle aralarında davacının da bulunduğu bir kısım
işçilerinin iş sözleşmesinin feshedildiğini savunmuştur. Mahkemece, gerekçesiz
olarak sendikal tazminat isteğinin reddine kötü niyet tazminatının kabulüne karar
verilmiştir… Öncelikle belirtmek gerekir ki, dava dilekçesinde sendikal nedene
dayanıldığı ve kötü niyet tazminatına gerekçe olarak da başka bir sebep ileri
sürülmediğine göre, sendikal nedenle feshin olup olmadığının üzerinde durulması
gerekir. Mahkemece bu yönde yeterince araştırmaya gidilmemiştir. İşyerinde kaç
işçinin çalıştığı, kaçının ve hangi tarihlerde sendikaya üye olduğu bu üyelikten
çekilip çekilmeyenlerinin olup olmadığı, işyerinden çıkarılan işçilerin sayısı ve
234
Y9HD, 3.7.2006, 207/19278(Kazancı İçtihat Bankası); Aynı yönde Y9HD, 5.10.2004,
13246/21982, Legal İSGHD, C.2, S.5, s. 300-302, TUNCAY, 2004 Yılı Karar Değerlendirmesi, yazar
somut olayda Yargıtay’ın vardığı sonucu isabetli bulmuştur, s. 120-121.
99
çıkarıldıkları tarihler, iş sözleşmesi feshedildiğinde işçilerin kaçının sendikalı olduğu,
aynı dönemde yeni işçi alınıp alınmadığı, alınmışsa hangi iş için alınıp alındıkları ve
işyerinde çalışan sendika üyesi işçi olup olmadığı hususları araştırılmalıdır. Yine
davalının ekonomik neden savunması üzerinde durulmalı, gerekirse bu yönde
bilirkişi incelemesine gidilmelidir. işyerinde bazı bölümlerin kapatılıp kapatılmadığı
araştırılmalı,kapatılan bölümler varsa, davacının bu bölüm işçisi olup olmadığı tespit
edilmelidir….Sendikal nedenin bulunduğu kabul edildiği taktirde, usulü kazanılmış
hak gözetilmeli ve kötü niyet tazminatı kabulüne karar verilmelidir.aksi halde kötü
niyet tazminatı isteğinin reddi cihetine gidilmelidir.”
§ 3. İdari Sonuçları
İş Kanunu’nda ayrımcılık hallerine yalnız tazminat yaptırımı getirilmekle
yetinilmemiş, bu Kanunun 99. maddesinde, 5. maddede öngörülen ilke ve
yükümlülüklere aykırı davranan işveren veya vekiline bu durumdaki her işçi için
idari para cezası verileceği hükme bağlanmıştır.
İşverenin eşitlik ilkesine aykırı olarak yaptığı işlem İş Kanunundaki diğer bir
yükümlülüğü de ihlal ediyorsa, örneğin işçinin ücretini eşitlik ilkesine aykırı olarak
eksik ödüyorsa bu durumda, Kabahatler Kanununun 15/1. madde düzenlemesi
uygulanacaktır. Anılan düzenlemeye göre “Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idari para cezası
öngörülmüşse, en ağır idari para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda
idari para cezasından başka idari yaptırımlar da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her
birinin uygulanmasına karar verilir.” Dolayısıyla verilen örnekte, İK 102/a uyarınca
daha yüksek idari para cezası öngörülmüş olduğundan olayda sadece bu madde
uygulanacak, ayrıca eşit işlem yapma borcuna aykırılıktan dolayı idari para cezasına
hükmedilmeyecektir.
§ 4. Cezai Sonuçları
Cezai açıdan sorumluluk, ayrımcılık suçunu düzenleyen TCK 122’de hükme
bağlanmıştır. Ayrımcılık suçu, işverenin bir kişiyi TCK 122. maddede sayılan
sebeplere olarak işe alması ya da almaması sonucunda ortaya çıkar.
100
Ayrımcılık suçunun oluşmuş sayılması için failin kasıtlı olması gerekmektedir.
Dolayısıyla suçun manevi unsuru kasttır. Fail, bilerek ve isteyerek ayrımcılık
yapmalıdır. Ayrımcılık suçunun taksirle ya da olası kastla işlenmesi mümkün
değildir. Buna ek olarak failin maddede sayılan ya da bu kapsamda
değerlendirilebilecek nedenlere dayalı olarak, yani belirli bir saikle hareket etmesi,
ayrımcılık yapması gerekmektedir235.Bu nedenle dolaylı ayrımcılık durumlarında
işveren ya da işveren vekiline ceza hukuku anlamında herhangi bir yaptırım
uygulanması mümkün değildir. Bilindiği üzere, dolaylı ayrımcılık yaratan
uygulamalarda ayrımcılık yapma niyeti ile hareket edilmemekte, ancak belli bir
uygulama, hüküm ya da ölçüt belirli bir grup üzerinde olumsuz etkiler
doğurmaktadır.
Diğer bir konu ise failin birden fazla hareketle birden fazla kişiye karşı
ayrımcılık suçu işlemesi durumunda mağdur sayısınca suçun gerçekleşmiş olmasıdır.
Ancak fail, tek bir ayrımcı fiille birden fazla kişiye karşı ayrımcılık suçunu işlemişse
bu durumda zincirleme suça ilişkin TCK 43/2. madde uygulanır ve faile arttırılmış
ceza verilir.
Psikolojik taciz konusunda Ceza Kanununda açık bir düzenleme bulunmaması
karşısında ceza hukuku öğretisinde psikolojik taciz durumunun Ceza Kanununun
117. maddesinde düzenlenmiş olan “… hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve
çalışma hürriyetini ihlal…” etmek olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu ileri
sürülmüştür.
Ayrımcılık suçu resen kovuşturulur ve sulh ceza mahkemesinin görev alanı
içine girmektedir. Ayrımcılık suçunun cezası TCK m.122’de altı aydan bir yıla kadar
hapis veya adli para cezası olarak düzenlenmiştir. Adli para cezası ile ilgili olarak
maddede alt ve üst sınırlar belirlenmediğinden bu konuda TCK 52. maddeye
başvurulması gerekmektedir. Yapılan yargılama aşamasında hakim bir kez hapis
cezasına hükmedince bu cezayı adli para cezasına çevirmesi mümkün değildir.
235
YENİDÜNYA, Caner, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Ayrımcılık Suçu, İşyerinde Psikolojik
Taciz(Mobbing), Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı Semineri, Çalışma ve Toplum, S. 11,
2006/4, s. 111.
101
Çünkü maddede bu iki ceza seçimlik olarak yer almaktadır. Suçun tekerrürü halinde
hakimin adli para cezası ile hapis arasında seçim hakkı Ceza Kanununun 58. maddesi
ile sınırlandırılmıştır. Anılan maddenin üçüncü fıkrası uyarınca “ Tekerrür halinde,
sonraki suçu ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adli para
cezası öngörülmüşse hapis cezasına hükmolunur”.
İş hukuku anlamında ayrımcılık kapsamında değerlendirilen ancak ceza
hukuku açısından ayrı suç olarak düzenlenen bazı durumlar da vardır. Cinsel taciz
kavramı iş hukukunda oldukça geniş bir biçimde kullanılmaktadır. Oysa ceza
hukukunda cinsel içerikli suçlar kapsamında cinsel taciz ve cinsel saldırı birbirinden
ayrı iki farklı suç olarak düzenlenmiştir.
Cinsel taciz durumunda mağdur TCK m. 105’e başvurabilir. Maddenin birinci
fıkrası uyarınca cinsel taciz mağdurunun şikayeti üzerine fail, üç aydan iki yıla kadar
hapse ya da adli para cezasına çarptırılır. 5237 sayılı Ceza Kanunu, işverenin veya
diğer yetkililerin nüfuzlarını kullanarak cinsel tacizde bulunmalarını, suçun nitelikli
hali olarak değerlendirmiş ve failin alacağı cezayı da yarı oranında arttırmıştır.
Maddenin ikinci fıkrası, “Bu filler; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim
ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işendiği takdirde,
yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle
mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise,
verilecek ceza bir yıldan az olamaz” hükmünü içermektedir.
Maddenin incelemesinden de açıkça görüldüğü üzere işyerinde gerçekleşen
cinsel tacizin mağdurun işten ayrılmasına neden olması halinde faile (işverene ya da
diğer bir işçiye) verilecek cezanın alt sınırı bir yıl olacaktır. Ancak cinsel taciz
işyerine gelen müşteri tarafından gerçekleşiyorsa bu takdirde maddenin birinci fıkrası
uygulanmalıdır. Müşteri tarafından gerçekleştirilen cinsel tacize ikinci fıkradaki
ağırlaştırılmış cezanın uygulanmamasının nedeni ise maddenin açıkça hiyerarşi veya
hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılarak ya da aynı işyerinde
çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak gerçekleştirilmesini koşul olarak
öngörmüş olmasıdır.
102
Cinsel taciz suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır.
Mağdur şikayet hakkını altı ay içinde kullanmalıdır. Şikayet süresi TCK’nın 73.
maddesi uyarınca mağdurun fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği
tarihten itibaren başlayacaktır. Cinsel taciz suçu için TCK’nın 73. maddesinin son
fıkrasında yer alan uzlaştırma hükümleri de uygulanabilir.
Ceza hukuku açısından cinsel taciz suçuna teşebbüs ve iştirak mümkündür.
İşyerinde gerçekleşen cinsel taciz fail tarafından değişik zamanlarda aynı kişiye karşı
devam ettirilirse bu takdirde zincirleme suça ilişkin TCK m. 43’ün uygulanması
gerekmektedir. Bu durumda faile verilecek ceza dörtte birden dörtte üçe kadar
arttırılır. Failin işyerindeki birkaç kişiye karşı aynı fiile cinsel tacizde bulunması,
örneğin aynı odada çalışan bayan işçilerin yanında sürekli açık resimler göstermesi
ya da fıkralar anlatması durumunda da 43/2. madde uyarınca faile verilecek ceza aynı
randa arttırılır. Fail uygunsuz resimler ya da ifadeler içeren e- postayı işyerinde
çalışan birkaç kişiye yollarsa bu takdirde gerçek içtima hükümleri uygulanır.
İş hukuku açısından geniş anlamda cinsel taciz kavramı içinde kalan, ancak
ceza hukukunda ayrı bir suç oluşturan diğer hal ise cinsel saldırıdır. Ceza Kanununun
102. maddesinin birinci fıkrası uyarınca “Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut
dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, iki yıldan yedi yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Cinsel saldırı suçunun nitelikli halinde, yani işçi
üzerinde emir ve talimat verme yetkisi bulunan biri tarafından bu suçun işlenmesi
durumunda faile verilecek ceza yarısı oranında artırılacaktır. Anılan maddenin
getirdiği düzenleme şu şekildedir; “Suçun,… kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle… işlenmesi halinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında arttırılır.” Suçun basit hali için TCK
73/son uyarınca uzlaşma mümkündür236.
236
TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖNOK, R. Murat, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa
Göre Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara 2006, s. 243.
103
§ 5. Zamanaşımı
İş Kanunun 5. maddesinde düzenlenmiş olan ayrımcılık tazminatıyla ilgili
olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Bu tazminat Borçlar Kanununun
126. maddesi kapsamına da dahil olmadığından genel zamanaşımı süresi olan 10 yıl
içinde talep edilmelidir (BK 125). On yıllık zamanaşımı süresi ayrımcılık
kapsamında değerlendirilen fiil yapıldığında işlemeye başlayacaktır.
İşverenin işçi ücretlerinin ödenmesinde eşit davranma borcuna ya da ayrımcılık
yasağına aykırı davranması halinde, bakiye ücret alacağı talebi ise beş yıllık
zamanaşımına tabidir (BK126). Burada beş yıllık sürenin her ücret alacağı için anılan
ücret alacağının doğduğu tarihten itibaren işletileceği de dikkate alınmalıdır.
104
SONUÇ
Hukuki açıdan eşitlik, eşitlere eşit veya benzer durumlarda benzer işlem
yapılmasıdır. Şekli eşitlik anlayışı olarak adlandırılan bu görüş herkese, her durumda
aynı davranılması anlamına gelmemektedir. Tam aksine eşitlik ilkesi, aynı, benzer
veya eşit durumdakilere eşit davranılmasını; aynı, benzer veya eşit durumda
bulunmayanlara ise eşit davranılmamasını gerektirmektedir.
Hakkaniyet ve adalet kavramları ile de yakından ilişkili olan eşitlik ilkesi,
anayasada açıkça yazılı olmasa bile, demokrasiyi ve hukuk devleti ilkesini
benimseyen ülkelerde, hukuk düzeninin temel prensipleri arasında yer alır.
Türk hukukunda eşitlik ilkesi Anayasa’nın 10. maddesi iki boyutlu bir
düzenlemeyi içermektedir. Bu maddede hem ayrımcılık yasakları hem de aynı veya
benzer durumda bulunan kişilere aynı veya benzer durumlarda eşit davranılmasını
öngören eşit işlem yapma borcu düzenlenmiştir.
İş Hukukunda işverenin eşit davranma borcunun bulunduğu kabul edilmekle
birlikte, bu borcun kapsamı ve hangi durumlarda ortaya çıktığı konusunda pek çok
farklı görüş ileri sürülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 5. maddesi, eşit davranma ilkesi başlığını taşımasına
rağmen madde sadece ayrımcılık yasaklarını düzenlemiştir. Ancak eşitlik ilkesi
Anayasa’nın 10. maddesinde hükme bağlanmış olduğundan, Anayasa’nın 11.
maddesi uyarınca bu ilke, bütün özel hukuk ilişkilerinde de bağlayıcıdır. Bu nedenle
de yürürlükte bulunan iş mevzuatında işverenin eşit işlem yapma borcunu
düzenleyen özel bir madde bulunmasa bile Anayasanın 10. maddesi gereğince
işverenin işçilerine karşı eşit işlem yapma yükümlülüğü bulunmaktadır.
Dolayısıyla iş hukukunda da eşitlik ilkesinin, tıpkı Anayasa’da olduğu gibi iki
yönü vardır. Bunlardan ilki, işverenin işçileri arasında cinsiyet, dil, din, ırk, politik
görüş, sendikal neden, cinsel tercih gibi ayrım yasaklarına dayalı olarak farklı işlem
yapma yasağıdır. Diğeri de aynı durumdaki işçileri arasında, haklı görülebilecek bir
neden olmaksızın farklı işlem yapmamasıdır. Bir başka deyişle, eşit işlem yapma
105
borcu, işverenin aynı durumdaki işçileri arasında keyfi ayrımlar yapmasını
engellemektedir.
Ayrımcılık yasakları ile eşit davranma borcunun birbirinden ayrılması hem
teorik açıdan hem de uygulamada yaratacağı sonuçlar açısından son derece
önemlidir. Öncelikle ayrımcılık yasağı, iş ilişkisinin kurulması aşamasından
başlayarak bütün aşamalarda geçerlidir. Eşit davranma borcu ise ancak işçi ve
işveren arasında iş ilişkisi kurulduktan sonra ortaya çıkan bir borçtur.
Her ne kadar İş Kanununun 5. maddesinde iş ilişkisinin kurulması aşamasında
sadece cinsiyet ve gebeliğe dayalı olarak doğrudan ve dolaylı ayrımcılık yapılması
yasaklanmış olsa da Anayasa’nın 10. ve Türk Ceza Kanununun 122. maddelerinde
yer alan düzenlemeler nedeniyle iş ilişkisinin kurulması aşamasında, diğer nedenlere
dayalı olarak da ayrımcılık yapılamayacağının kabul edilmesi gerekir. Bunların yanı
sıra Sendikalar Kanunu ve Özürlüler Kanununda da iş ilişkisinin kurulması
aşamasında ayrımcılık yapılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Özellikle Avrupa Birliği Hukukundaki gelişmelere bakıldığında taciz ve
psikolojik taciz kavramlarının da ayrımcılık yasakları çerçevesinde değerlendirildiği
görülmektedir. Türk Hukukunda da bu durumlar ayrıca ve açıkça ayrımcılık
yasaklarına dahil edilmelidir. Bunlara ek olarak cinsel tercihe dayalı ayrımcılık
yasağına da maddede açıkça yer verilmelidir. Aynı şekilde cinsel taciz de ayrımcılık
kapsamında değerlendirilmelidir.
Ayrımcılık,
sadece
en
ileri
düzeyde
yasal
düzenlemelerle
ortadan
kaldırılabilecek bir olgu değildir. Konunun hukuki boyutunun yanı sıra psikolojik ve
toplumsal boyutları da bulunmaktadır. Dolayısıyla sadece yasalarla ayrımcılığın
yasaklanması ve ayrımcılığa maruz kalan bireylerin uğradıkları zararları tazmin
etmeye odaklanan bir sistem bu sorunu çözmekten uzaktır. Önemli olan nokta
toplumda, bireylerin kendilerinden herhangi bir şekilde farklı olan bir diğerini
“öteki” olarak görmemesini sağlayacak politikalar üretmektir. Bu yöndeki
çalışmaların ilk basamağı toplumda yerleşmiş bulunan önyargıların ortadan
kaldırılmasıdır. Örneğin cinsel tercihi toplumun genelinden farklı olanların ahlaken
106
kınanabilir oldukları yönündeki düşüncelerin toplumdaki etkinliğinin azalması
gerekmektedir.
İşverenin aynı ya da benzer bir işi, aynı çalışma koşulları altında yürüttüğü
bütün işyerlerinde eşit davranma borcunun geçerli olduğu kabul edilmelidir. Önemli
olan işyerinin coğrafi sınırlarına bakılarak eşit davranma borcunun doğup
doğmadığının belirlenmesi değil, aynı koşullarda aynı işverene bağlı olarak aynı işi
yapan işçilere eşit davranılmasıdır.
Eşit davranma borcu, yönetim hakkının da sınırlarından birini oluşturur.
İşveren yönetim hakkına dayalı olarak yaptığı bütün işlemlerde ayrımcılık
yasaklarına ve eşit işlem yapma borcuna uygun davranma davranmalıdır. Yönetim
hakkının işçiler arasında keyfi biçimde kullanılması mümkün olmamalıdır.
Dolayısıyla işveren işyerinde giriş-çıkış kontrolü yapılmasında, yıllık ücretli izinlerin
kullanılmasında, fazla çalışma yapacak işçilerin belirlenmesinde vb. keyfi işlem
yapmamalı, eşit davranma borcuna uygun davranmalıdır.
İş hukuku öğretisinde ve uygulamada en çok tartışılan sorun iş sözleşmesinin
feshinde işverenin eşit davranma borcunun bulunup bulunmadığıdır. Eşit davranma
borcu, hiçbir zaman işverenin aynı fiili gerçekleştiren bütün işçileri çalıştırmaya
devam etmesi ya da hepsini işten çıkarması olarak algılanmamalıdır.
İşveren, aynı fiili gerçekleştirmiş olan bir grup işçiden, iş sözleşmesini
feshedeceği ile çalıştırmaya devam edeceği işçileri, seçerken keyfi davranmamalıdır.
İşveren, iş sözleşmesini feshettiği işçileri neden seçtiğini objektif biçimde ortaya
koyabiliyorsa, bu tutumunu haklılaştırabiliyorsa burada eşit işlem yapma borcuna
aykırılıktan söz edilemez. Örneğin işveren kavgaya karışan işçilerden kavgayı
başlatanları, sadakat borcuna aykırı davranan birkaç işçiden daha fazla kusurlu
olanları ya da geçmişte benzer şekilde sadakat borcunu ihlal etmiş olanları işten
çıkarıyorsa burada keyfi işlemden, dolayısıyla da eşit davranma borcuna aykırılıktan
söz edilemez.
İş sözleşmesinin feshinde ayrım yasağı ve eşit davranma borcuna aykırılık ise
iş güvencesi kapsamı içindeki iş ilişkilerinde feshi geçersiz kılar. Çünkü eşit
107
davranma borcuna aykırı davranan işveren keyfi davranmıştır. İş güvencesi sistemi
de işverenin keyfi fesihlerini sınırlama amacı taşıdığından eşit davranma borcuna
aykırı fesihler de geçersiz sayılmalıdır.
İşverenin eşit davranma borcuna aykırı davrandığını ileri süren işçi bunu
ispatlamak zorundadır. Fakat kanun koyucu, işçiye bu konuda Avrupa Birliği
düzenlemeleri paralelinde bir imkan tanımış, işçinin bir ihlalin varlığı ihtimalini
güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyması durumunda ispat yükünün
işverenin üzerinde olacağına ilişkin düzenlemeye İşK. m. 5’de yer vermiştir.
Ayrımcılık yasağına ve eşit davranma borcuna aykırılığın yaptırımı Avrupa
Birliği mevzuatında çeşitli düzenlemelerde yer verildiği üzere etkin, caydırıcı ve
yapılmış olan ihlalle orantılı olmalıdır.
İş
Kanunun
5.
maddesinin
altıncı
fıkrasında
ayrımcılık
tazminatı
düzenlenmiştir. Bu yaptırım sadece iş ilişkisinde ve sona erdirilmesinde ayrımcılık
yapılması halinde uygulanabilecektir. İş Kanununun 5. maddesinin üçüncü fıkrası iş
sözleşmesinin yapılması aşamasından başlayarak cinsiyet ve gebelik nedeniyle
doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapılamayacağını hükme bağlamıştır. Ancak
maddenin altıncı fıkrasında iş ilişkisinin kurulması aşamasından, sadece cinsiyet
nedeniyle
ayrımcılık
düzeyinde
bile
olsa
bahsedilmemektedir.
Maddenin
düzenlemesi kendi içinden bu açıdan çelişkilidir. Bunun yanı sıra hükümde eşit işlem
yapma borcu düzenlenmemiştir. Eşit işlem yapma borcuna aykırılık durumunda,
ayrımcılık yasağına ilişkin tazminatın uygulanabilmesi hakim tarafından mevcut yasa
boşluğunun kıyas yoluyla doldurulması ile mümkündür.
Ayrımcılık tazminatına getirilmiş olan dört aylık ücret tutarındaki üst sınır
tazminatın etkili, caydırıcı ve yapılan ihlalle orantılı olmasını engellemektedir.
Yapılacak bir kanun değişikliği ile tazminattaki üst sınır kaldırılmalı, eşit davranma
borcuna aykırılık durumunda da ayrımcılık tazminatının uygulanacağı açıkça madde
metnine eklenmelidir. Bu sayede ayrımcılık tazminatıyla ilgili olarak AB mevzuatına
da uyum sağlanmış olacaktır.
108
Ayrımcılık tazminatı ile kötüniyet tazminatı, iş güvencesi tazminatı ve sendikal
tazminatın
karşılıklı
düzenlenmelidir.
durumları
da
tartışmaya
yer
vermeyecek
şekilde
109
KAYNAKÇA*
Alpagut, Gülsevil: Özürlüler Hakkında Kanun ve Özürlü Çalıştırma Zorunluluğu
Konusunda Mevzuattaki Son Değişiklikler, Mercek, Ekim 2005 (Özürlü
Çalıştırma).
Alpagut, Gülsevil: İş İlişkisinin Sona Ermesi ve Kıdem Tazminatı, Yargıtay’ın İş
Hukukuna İlişkin Kararlarının Değerlendirilmesi 2005, Ankara 2007.
Alpagut, Gülsevil:4857 Sayılı Yasa Çerçevesinde Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi,
Mercek, Ocak 2004.
Alpagut, Gülsevil: İş Sözleşmesinin Feshinde Sosyal Seçim Yükümlülüğü Var
Mıdır?, Sicil, Aralık 2006, S. 4.(Sosyal Seçim).
Altıparmak, Ayşe/Küzeci, Deniz: Türk Hukukunda Yeni Bir Kavram: İşyerinde
Psikolojik Taciz(Mobbing), THD, Temmuz 2009, S. 35.
Artuk, Mehmet Emin: Cinsel Taciz Suçu, İşyerinde Psikolojik Taciz(Mobbing),
Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı Semineri, Çalışma ve Toplum, S. 11,
2006/4.
Ata, Nuray:Temel Haklardan Yararlanmada Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Yasağı,
Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2010.
Aydın, Ufuk: İş Hukukunda İşçinin Kişilik Hakları, Eskişehir 2002.
Aydınöz, Gonca: Eşit İşe Eşit işlem İlkesi, Fransız Temyiz Mahkemesi Karar
Çevirisi, Legal İSGHD, C. 3, S. 11.
Aydınöz, Gonca: Avrupa Birliği Direktifleri ile ATAD Kararları Çerçevesinde
Ayrımcılık Yasağı ve Ayrımcılığın İspatı, Çalışma ve Toplum, 2009/3.
Bakırcı, Kadriye: İş Hukuku Açısından İşyerinde Cinsel Taciz, İstanbul 2000.
*
Kaynakçada kısaltılmış şekillere ayrıca gösterilmeyen eserler, yazarların soyadıyla belirtilmiştir.
Aynı yazarın birden fazla eserine yollama yapılmışsa, kullanılan kısaltmalar, parantez içinde ayrıca
gösterilmiştir.
110
Bakırcı, Kadriye: İş Güvencesi Kapsamındaki İşçilerin Doğrudan Tazminat Talep
Hakları ve Kötü Niyet veya Sendikal Tazminat ile Ayrımcılık Tazminatı İlişkisi,
Sicil, Haziran 2006, S. 2.(Ayrımcılık Tazminatı).
Bakırcı, Kadriye: İstihdamda Cinsiyetler Arası Eşitlik ve Mevzuatta ve Kamusal
Politikalarda
Yapılması
Gereken
Değişiklikler,
Sicil,
S.
8,
Aralık
2007.(Cinsiyetler Arası Eşitlik).
Başterzi, Fatma: Eşitlik Kurumu: Bir Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Modeli, TİSK
Akademi, C. 2, S. 3, 2007/1.
Baybora, Dilek: Çalışma Yaşamında Yaş Ayrımcılığı ve Amerika Birleşik
Devletleri’nde Yaş Ayrımcılığı Düzenlemesi Üzerine, Çalışma ve Toplum,
2010/1.
Baysal, Ulaş: İşverenin Eşit Davranma Borcu ve İş Sözleşmesinin Feshinde
Uygulanması, Legal İSGHD, 2010, C. 7, S. 25.
Çelik, Nuri:İş Hukuku Dersleri, B. 19, İstanbul 2006.
Çelik, Nuri: İşletmenin, İşyerinin veya İşin Gerekleri Sebebiyle İş Sözleşmesinin
İşverence Feshinde Eşit Davranma Borcu, Sicil, Aralık 2006, S. 4 (Eşit
Davranma).
Çelik, Nuri: İşçilerin İşten Çıkarılmalarında İhbar ve Kıdem Tazminatları Dışında
İsteyebilecekleri Tazminatlara İlişkin Sorunlar, Legal İSGHD, C. 4, S.
14.(Tazminatlar).
Çelik, Nuri: İşyeri Gerekleri Sebebiyle İş Sözleşmesinin Feshinde İşverenin Geçerli
Sebebi İspatlama ve Çıkarılacak İşçinin Seçiminde Objektif Davranma
Yükümlülüğü, BATIDER, C. XXI, S.2, Aralık 2007.
Çil, Şahin: Karar İncelemesi, Sendikal Tazminat, Legal İSGHD, C. 2, S. 6.
Çil, Şahin: Geçerli Nedene Dayanan Fesihte İşverenin Eşit Davranma Borcu, Legal
YKİ, S. 5, 2007.(Fesihte Eşit Davranma Borcu).
Dedeoğlu, Saniye: Eşitlik mi Ayrımcılık mı?, Çalışma ve Toplum, 2009/2.
111
Demir, Ahmet:Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Türk Hukukunda Ayrımcılık
Yasağı, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Konya 2007.
Demir, Fevzi: İş Hukuku ve Uygulaması, B. 4, İzmir 2005.
Demircioğlu, Murat- Centel, Tankut: İş Hukuku, B. 9, İstanbul 2003.
Ekonomi, Münir: İş Hukuku C. 1, Ferdi İş Hukuku, B. 3, İstanbul 1984.
Ekonomi, Münir: Yargıtay’ın İş Hukukuna İlişkin 1997 Yılı Emsal Kararları, Kamuİş Yayını, Ankara 2000.
Ekonomi, Münir: Yargıtay’ın İş Hukukuna İlişkin 1998 Yılı Emsal Kararları, Kamuİş Yayını, Ankara 2000.
Ekonomi, Münir: Belirli Hizmet Süresini Doldurmanın (Yaş Sınırına Gelmenin) ve
Emekliliğe Hak Kazanmanın Geçerli Sebep Sayılabilmesi, Legal YKİ, C.1, S. 2,
2006.
Engin, Murat, İş Sözleşmesinin İşletme Gerekleri ile Feshi, İstanbul 2003.
Ergin, Hediye: Almanya’da “Genel Eşit Davranma Yasası’nın İş Hukukuna İlişkin
Hükümleri, Legal İSGHD, 2007, C. 4, S. 14.
Ertürk, Şükran: İş İlişkisinde Temel Haklar, Ankara 2002.
Ertürk, Şükran: Uluslar arası Belgeler ve Avrupa Birliği Direktifleri Işığında
Çalışma Hayatımızda Kadın Erkek Eşitliği, Ankara 2008.(Kadın Erkek Eşitliği).
Evren, Öcal Kemal, İş Hukukunda Ücret ve Uygulaması, Ankara 2007.
Eyrenci, Öner: İşe Girişte Personel Seçimi ile İlgili Hukuki Sorunlar, İş Hukuku ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi 15. Yıl Armağanı, İstanbul 1991.
Eyrenci, Öner:4857 Sayılı İş Kanunu ile Getirilen Yeni Düzenlemeler, Legal
İSGHD, C. 1, S. 1.(Yeni Düzenlemeler).
Eyrenci, Öner/Taşkent, Savaş/Ulucan, Devrim: Bireysel İş Hukuku, B. 3, İstanbul
2006.
Güler, Mikdat: Belirli Süreli İş Sözleşmesi, Legal İSGHD 2005, C.5,S.2.
112
Gülmez, Mesut: İnsan Haklarında Ayrımcılık Yasaklı Eşitlik İlkesi, Çalışma ve
Toplum, 2010/2.
Günay, Cevdet İlhan:İş Kanun Şerhi, B. 3, Ankara 2009.
Güven, Ercan/ Aydın, Ufuk: Bireysel İş Hukuku, Eskişehir 2007.
Güzel, Ali:İş Güvencesine İlişkin Yasal Esasların Değerlendirilmesi, İş Güvencesi,
Sendikalar Yasası, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası Semineri, İstanbul
Barosu Yayınları, İstanbul 2004.
Güzel, Ali/Ertan, Emre: Karşılaştırmalı Hukukta ve Türk Hukukunda Sosyal Seçim
Ölçütleri, Legal İSGHD, 2007, C. 4, S. 16.
Güzel, Ali/Şahlanan, Fevzi: Çalışanın Katkısı Olmaksızın İşverenin Kurduğu
Emeklilik Sisteminde Eşit Davranma Yükümlülüğü, Prof. Dr. Devrim Ulucan’a
Armağan, Legal, İstanbul 2008.
İnceoğlu, Sibel: Türk Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi
Kararlarında Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı, İşyerinde Psikolojik Taciz(Mobbing),
Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı Semineri, Çalışma ve Toplum, S. 11,
2006/4.
Kaplan, Emine Tuncay Senyen: İşverenin Fesih Hakkı, Sınırları, Hüküm ve
Sonuçları, Ankara 1987.
Kaya, Pir Ali: Avrupa Birliği ve Türk İş Hukuku Bağlamında Eşitlik İlkesi, Ankara
2007.
Kaya, Pir Ali: Çalışma Hukukunda Eşitlik: Kavramsal Çerçeve, Uluslar arası
Belgelerde ve Türk İş Hukukundaki Yeri, Mercek, Nisan 2005.(Makale).
Keser, Hakan:4857 Sayılı İş Kanununa Göre İşverenin İş Sözleşmesi Yapma ve İş
İlişkilerinde Eşit İşlem Yapma Yükümlülükleri ve Bunlara Aykırı Davranılması
Durumunda Karşılaşacağı Yaptırımla, Yargıç Resul Aslanköylü’ye Armağan,
Kamu-İş, C. 7, S. 3, 2004.
Metin, Yüksel: Ölçülülük İlkesi, Karşılaştırmalı bir Anayasa Hukuku İncelemesi,
Ankara 2002.
Mollamahmutoğlu, Hamdi: İş Hukuku, Ankara 2008.
113
Narmanlıoğlu, Ünal: İş Hukuku C. 1, B. 3, İzmir 1998.
Odaman, Serkan: Ayrımcılık Tazminatının Diğer Tazminatlarla Birlikte Mevcudiyeti
Sorunu Üzerine Görüşler, Sicil, 2009 Haziran.
Odyakmaz, Zehra: Eşitlik Kurumları ve Türkiye’de Durum, SÜHFD, C. 16, S.1,
2008.
Öden, Merih: Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik, Ankara 2003.
Özdemir, Erdem: Ücret Artışında Eşitlik ve Adalet, Legal İSGHD, 2005, C. 2, S. 5
Özdemir, Erdem: İşyerinde Cinsel Taciz, Sicil, Haziran 2006, S.2.(Cinsel Taciz).
Özkan, Gökçen Sayar/Özkan, Bülent: Kadın Çalışanlara Yönelik Ücret Ayrımcılığı
ve Kadın Ücretlerinin Belirleyicilerine Yönelik Bir Araştırma, Çalışma ve
Toplum, 2010/1.
Özveri, Murat: Bireysel Sendika Özgürlüğünün Korunması, Sendikal Tazminat ve
Yargı Kararları, Legal İSGHD, C. 2, S.8.
Sarıbay, Gizem: Türk İş Hukukunda İş Güvencesi Kapsamında Fesih Usulü, Feshe
İtiraz ve Feshe İtirazın Sonuçları, Legal Yayıncılık, İstanbul 2007.
Savaş, Fatma Burcu: İşyerinde Manevi Taciz, İstanbul 2007.
Serim, Bülent: Yasa Önünde Eşitlik İlkesi, AİD, Eylül 1994, C.27, S.3.
Soyer, Polat: Feshe Karşı Korunmanın Genel Çerçevesi ve Yargıtay Kararları
Işığında Uygulama Sorunları, İş Güvencesi Kurumu ve İşe İade Davaları, Legal
İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2005 Yılı Toplantısı, İstanbul 2005.
Subaşı, İbrahim: İş Sözleşmesinin Sendikal Nedenle Feshinde İş Güvencesi
Tazminatı ile Sendikal Tazminat İlişkisi Karar İncelemesi, Çalışma ve Toplum,
2005/1.
Sur, Melda: Toplu İş İlişkileri, Ankara 2006.
Sümer, Haluk Hadi: İş Hukuk, 15. Baskı, Konya 2010.
Sümer, Haluk Hadi: İşçinin Sendikal Nedenlerle Feshe Karşı Korunması, Konya
1997.
114
Süral, Nurhan: Avrupa Topluluğunun Çalışma Yaşamında Kadın-Erkek Eşitliğine
İlişkin Düzenlemeleri ve Türkiye, Ankara 2002.
Süzek, Sarper: İş Hukuku, B. 2, İstanbul 2005.
Süzek, Sarper:İş Akdini Fesih Hakkının Kötüye Kullanılması, Ankara 1976.(Fesih
Hakkı).
Süzek,Sarper: İşyeri Uygulamaları, Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, Ankara
1997.(İşyeri Uygulamaları).
Süzek, Sarper: İşverenin Yönetim Hakkı ve Sınırları, Prof. Dr. Metin Kutal’a
Armağan, Ankara 1998.( Yönetim Hakkı).
Süzek, Sarper: İşverenin Eşit Davranma Borcu, Sicil, Aralık 2008, S.
12.(Eşit
Davranma).
Şahlanan, Fevzi: Sendikalar Hukuku, İstanbul 1986.
Şakar, Müjdat: Gerekçeli ve İçtihatlı İş Kanunu Yorumu, Ekim 2008, Ankara.
ŞENEL,Alaaddin, Eski Yunanda Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine, A.Ü.S.B.F Yayınları
No: 307, Ankara 1970.
Taşkent, Savaş: İşverenin Yönetim Hakkı, İstanbul 1981.
Tezcan, Durmuş- Erdem, Mustafa Ruhan- Önok, R. Murat:5237 Sayılı Türk Ceza
Kanununa Göre Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara 2006.
Tınaz, Pınar: İşyerinde Psikolojik Taciz, Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı
Semineri, Çalışma va Toplum, S. 11, 2006/4.
Tulukçu, N. Binnur:İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Gebe ve Anne İşçilerin
Korunması, Haber-İş Sendikası Yayınları, Ankara 2000.
Tuncay, A. Can: İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi, İstanbul 1982.
Tuncay, A. Can: İşçi Sendikası Üyeliğinin Kazanılması ve Sona Ermesi, İstanbul
1975.
Tuncay, A. Can: Toplu İş Hukuku, İstanbul 1999.
115
Tuncay, A. Can: İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku,
Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Galatasaray Üniversitesi İstanbul Barosu 2006 Yılı
Toplantısı, İstanbul 2007.(Sempozyum).
Tuncay, A. Can: Toplu iş İlişkileri Açısından Yargıtay’ın 2004 Yılı Kararlarının
Değerlendirilmesi, Ankara 2006.
Tunçomağ, Kenan: İş Hukukun Esasları, İstanbul 1988.
Tunçomağ, Kenan/Centel, Tankut: İş Hukukun Esasları, B. 3, İstanbul 2003.
Ulucan, Devrim: Yeniden Yapılanma Sürecinde İş Hukuku Açısından Eşitlik İlkesi
ve Uygulaması, Prof. Dr. Turhan Esner’e Armağan, Ankara 2000.
Ulucan, Devrim: 4857 Sayılı Kanuna Göre İş Sözleşmesi Türleri, Yeni İş Yasası
Semineri, Haziran 2003, Türkiye Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayi
İşverenleri Sendikası Yayını.(İş Sözleşmesi Türleri).
Ulucan, Devrim:İş Güvencesi Sisteminde Sosyal Seçim Uygulaması ve Yargıtay’ın
Yaklaşımı, Legal İSGHD, 2007, C. 4, S. 14.(Sosyal Seçim)
Ulutaş,
Ahmet:
“İşverenin
Eşit
Davranma
Borcu”
http://hukuki.net/hukuk/index.php?category=56.
Uşan, Fatih: İş Sözleşmesinin Feshinde İşverenin Eşit Davranma Borcu Var Mıdır?
Legal İSGHD, C. 2, S. 8, 2005.
Uşan, Fatih: İş Hukukunda Sakat İstihdamı, Ankara 1999.(Sakat İstihdamı).
Yenidünya, Caner: 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Ayrımcılık Suçu, İşyerinde
Psikolojik Taciz(Mobbing), Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi, ve Ayrım Yasağı
Semineri, Çalışma ve Toplum, S. 11, 2006/4.
Yenisey, Kübra Doğan: Kadın- Erkek Eşitliği Bakımından Türk İş Hukukun Avrupa
Birliği Hukuku ile Olası Uyum Sorunları, Kamu İş, C. 6, S. 4, 2002,Yargıç Dr.
Aydın Özkul’a Armağan.
Yenisey, Kübra Doğan: Eşit Davranma İlkesinin Uygulanmasında Metodoloji ve
Orantılılık İlkesi, Legal İSGHD, 2005, C.2, S.7.(Metodoloji).
116
Yenisey, Kübra Doğan: İşverenin Sözleşmenin Feshinde Eşit Davranma Borcuna
İlişkin İki Yargıtay Kararının Düşündürdükleri, Sicil, Haziran 2006, S. 2.(Fesihte
Eşit Davranma Borcu).
Yenisey, Kübra Doğan: İş Kanununda Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı, İşyerinde
Psikolojik Taciz(Mobbing), Cinsel Taciz, Eşitlik İlkesi ve Ayrım Yasağı Semineri,
Çalışma ve Toplum, S. 11, 2006/4.(Ayrımcılık Yasağı).
Yıldız, Gaye Burcu: İşverenin Eşit İşlem Yapma Borcu, Ankara 2008.
Yıldız, Gaye Burcu: Türk İş Hukukunda Özürlülük ve Sağlık Durumuna Dayalı
Ayrımcılık Yasağı, Sicil, Haziran 2008 (Ayrımcılık Yasağı).
Yılmaz, Ejder: Hukuk Sözlüğü, B. 4, Ankara 1992.
Yüksel, Melek Onaran: Karşılaştırmalı Hukuk Işığında Türk İş Hukukunda Kadın
Erkek Eşitliği, İstanbul 2000.
Download