Endokrin Sistem

advertisement
ENDOKRİN SİSTEM
Endokrin sistem vücudun çeşitli bölgelerindeki organ ve dokuların metabolik aktivitelerini
düzenler, böylece homeostazisin kurulmasını sağlar. Otonom sinir sistemi, çeşitli doku ve
organların fonksiyonlarını; etkilenen dokuda hızlı cevap oluşturan nörotransmiter sayesinde
düzenlerken, endokrin sistem hormon olarak bilinen kimyasal maddeler aracılığı ile yavaş ve
diffüz bir etki gösterir. Hormonlar kan yolu ile uzaktaki hedef organa ulaşır ve etkisini gösterir.
Her iki sistem farklı yolla bir etki gösterirse de endokrin ve sinir sistemi birlikte, vücudun
metabolik aktivitesini düzenler.
Endokrin organlar zengin bir kanlamaya sahiptirler, böylece salgıları önce kapiller ile hücreler
arasındaki bağ dokusuna buradan da kapiller aracılığı dolaşıma katılır.
Endokrin system hücreleri kimyasal olarak 3 sınıfta incelenebilecek 50 nin üzerinde hormone
salgılarlar:
1-Steroidler: ovaryum, testis ve adrenal bezler tarafından sentezlenip salgılanan kolesterol türevi
hormonlar.
2-Küçük pepetidler,proteinler ve glikoproteinler: hipotalamus,hipofiz,tiroid, pancreas ve
sindirim sistemi ile akciğerlerin izole endokrin hücreleri.
3-Amino asit analogları ve türevleri: Adrenal medulla ve diğer nöronlar tarafından salgılanan
kateekolaminler (norepinefrin,epinefrin) ve yine bu grupta tiroid tarafından sentezlenip
salgılanan tiroksin ve iyodine amino asit kompanentleri.
Hipofiz, Epifiz,tiroid ,paratiroid, böbrek üstü bezleri ve pancreas Langerhans adacıkları bu
dersin konusudur.
HİPOFİZ
Hipofiz oral ektoderm ve nöral ektoderm kökenli olup, büyüme,metabolizma ve üremeyi
düzenleyen hormonlar salgılar.
Hipofiz nöral yollarla beynin hipotalamusuna bağlıdır. Bu iki system arasındaki nöroendokrin
uyum fizyolojik dengenin kurulmasında temel rol oynar. Bu iki organ bir çok feedback
sistemlerin düzenlenmesinde merkez rol üslendiklerinden master (Yönetici) organlar olarak
tanımlanırlar.
Anatomi ve Gelişim:
Hipofiz hipotalamusun altında,sphenoid kemiğin sella turcicasındaki bir çöküntü olan hipofizeal
fossada yerleşmiştir. Etrafı duramaterin bir parçası olan diyafragma sella ile çevrlidir.
Diyafragma sellanın orta kısmındaki küçük bir açoklıktan hipofiz sapı geçerek beyinle bağlantı
kurar. Bez yaklaşık 1cmx1-1.5cm ve 0.5 cm kalınlıkta ve erkekte kadından daha ağırdır (0.5 g).
Hipofizin herbir alt bölgesinde farklı hormonlar salgılayan özelleşmiş hücreleri içeren alanlar
bulunur. Bunlar:
1-Adenohipofiz (ön hipofiz)
a.Pars distalis (pars ant.)
b.Pars intermedia (ara lob)
c.Pars tuberalis
2-Nörohipofiz (arka hipofiz)
a.Median eminens
b.infindibulum (nöral sap)
c. Pars nervoza (pars post.)
Hipofiz bezinin ön ve arka lobları arasında Rathke kesesinin (epitelyal hücreler) kalıntısı
bulunur. Bu epitel hücreleri amorf bir kolloidi çevreler. Pars tuberalis infindibulum etrafında
bir kılıf oluşturur.
Ön ve arka hipofiz bezleri farlı embriyolojik kökene sahiptir.
1
Hipofizin Gelişimi
Hipofiz ektoderm kökenlidir; gelişimin 4. haftasında 2 ayrı yerden gelişir.
(a) Rathke kesesi olarak bilinen ve stomodeumun, bukkofaringeal membranın hemen önünde
meydana getirdigi ekdodermal evajinasyon; ve (b) diensefalonun aşağıya doğru bir uzantısı
olan infundibulum.
Embryo yaklaşık üç haftalıkken, Ratke kesesi stomodeumun bir evajinasyonu şeklinde belirir
ve ardından dorsale, infundibuluma doğru büyümeye başlar. Ikinci ayin sonuna dek oral boşluk
ile olan bağlantisını tamamıyla kopararak, infundibuluma birleşir. Bazen, bu cebin küçük bir
kismi farinks duvarında varlığını devam ettirir (faringeal hipofiz)
Gelişimin daha ileri evrelerinde, Rathke kesesinin ön duvarındaki hiücreler hızla çoğalarak
ön hipofiz lobunu veya diğer adıyla adenohipofizi meydana getirir. Bu lobun küçük bir uzantısı
olan pars tuberalis. infundibulum sapı çevresinde büyüyerek sonunda burayı sarar. Rathke
kesesinin arka duvari ise, insanlarda fazla önemi olmadığına inanılan pars intermediayı
oluşturur.
infundibulum, stalk ve pars nervoza (nöröhipofiz) meydana getirir. Nöroglia hücrelerinden
oluşan bu yapı, aynı zamanda hipotalamik bölgeden gelen sinir liflerini de içerir.
Kanlanma ve Salgı Kontrolü
Hipofizyal portal sistem venleri, nörosekretuar hormonları median eminensin primer
kapiller pleksusundan pars distalisin sekonder kapiller pleksusuna taşır.
Hipofiz bezi, internal carotid arterden köken alan damarların iki kolu tarafından kanlandırılır.
1- Superior hipofizeal arterler pars tuberalis,median eminens ve infindibulumu besler. Bu
damarlar bu bölgelerde çok zengin bir kapiller ağ olan primer kapiller pleksusu oluştururlar.
2-İnferior hipofizial arterler temel olarak posterior lobu kanlandırırlar. Anterior loba da birkaç
dal verirler.
Hipofizeal Portal Sistem:
Primer kapiller pleksusun fenestratalı kapillerleri hipofizeal portal venleri olarak isimlendirilen
venlere direne olur. Bu venler pars tuberalis boyunca devam ederek pars distaliste bir ikinci
fenestratalı sinüzoidal kapiller ağı olan sekonder kapiller pleksusunu oluştururlar.. Hipotalamusta
yapılan ve median eminensiada biriken hipotalamik nörosekretuar hormonlar primer kapiller
pleksusa girer buradan infindibulum boyunca hipofizeal portal venler tarafından anterior lobdaki
sekonder kapiller pleksusa ulaştırılır. Burada kanı terk eden nörosekretuar hormonlar
parankimal hücrelere sitümüle veya inhibe eder. Böylece hipofizeal portal sistem pars distalisin
hipotalamus tarafından hormonal düzenlenimi için kullanılan bir vasküler sistemdir.
Hipotalamusun farklı kısımlarından kaynaklanan nöron aksonları bu kapiller pleksuslar etrafında
sonlanır. Bu aksonların uç kısımları vücudun diğer yerindeki aksonlardan farklıdır. Çünkü bunlar
sinyali diğer hücreye aktarmak yerine salgılatıcı (releasing) veya inhibe edici (inhibiting)
hormonları (faktörlere) direk olarak primer kapiller yatağa salarlar. Bu hormonlar hipofizeal
portal sistem tarafından alınır ve çeşitli anterior pitüiter hormonların salınımının düzenlendiği
pars distalisin sekonder kapiller yatağına ulaştırılır. Temel salgılatıcı ve inhibe edici hormonlar
(faktörler) şunlardır;
1Tiroid stimulating hormon- Releasing (Salgılatıcı) hormon (Tirotropin releasing
hormon TRH) TSH’ın salınımını uyarır.
2Kortikotropin- Releasing Hormon (CRH) Adrenokortikotrop hormonun salınımını
stümüle eder.
3Somatostatin Releasing Hormon (SRH) Somatotropinin (Büyüme hormonu) salınımını
stümüle eder.
2
4Gonadotropin Releasing Hormon (GnRH) Lüteinizan (LH) ve FSH’ın salınımını
stümüle eder.
5Prolaktin Releasing Hormon (PRH) Prolaktinin salınımını stümüle eder.
6Prolaktin İnhibitör Faktör (PİF) Prolaktin sekresyonunu inhibe eder.
ADENOHİPOFİZ (Ön Hipofiz)
Adenohipofizin büyük bölümü tipik bir endokrin doku görünümündedir. Hücreler nispeten
büyük çaplı fenestratalı sinusoidal kapillerler tarafından ayrılmış kordonlar veya yığınlar
şeklinde yerleşmiştir. Adenohipofizin bu hücreleri tropik hormon olarak bilinen bir seri hormone
sentezleyip salgılar.
Pars Distalis
Pars distalisin parankimal hücreleri kromofil ve kromofob hücrelerden ibarettir.
Pars distalis tüm organın % 75 ‘ini oluşturur, fibröz bir kapsülle çevrelenmiştir. Retiküler lifler
tarafından çevrelenen parankimal hücre kordonlarından ve bunlar arasındaki fenestratalı
kapillerlerden ibarettir. Sinüzoidlerin endotel örtüsünün fenestratalı olması releasing faktörlerin
tüm parankimal hücrelere diffüzyonunu kolaylıştırır ve ayrıca parankima hücrelerin salgıları için
geniş bir alan oluşturur. Pars distalisin boyalara afinitesi olan hücreleri kromofil (%50),
boyalara afinite göstermeyen hücreleri ise, kromofob (%50) olarak isimlendirilir. Kromofiller
ayrıca kendi aralarında asidofil (%10) (asit boya ile boyanan) ve bazofil (%40) (bazik boyalarla
boyanan) olmak üzere ikiye ayrılır ve bunlar pars distalisin ana salgı hücre popülasyonunu
oluştururlar. Bu son tanımlama hücre içindeki salgı granüllerinin boya tipine afinitesine göre
yapılmıştır.
Adenhipofizin tüm hücre , boyanma özellikleri ve hormonları tabloda verilmiştir.
Kromofiller
1. - Asidofiller (α-hücreleri)
Granülleri eozin ile sarımtırak- kırmızı boyanır iki tiptirler; somatotrop ve mamatrop.
Pars distalisteki hücrelerin büyük kısmı asidofillerdir, bunların granülleri ışık mikroskobu ile
görülebilecek büyüklükte ve eozin ile turuncu-kırmızı boyanır.
Somatoroplar merkezi yerleşmiş nükleus, gelişmiş Golgi komplex, küçük çomak benzeri
mitokondri, bol GER ve bol miktarda 300-400 nm çapında granüllere sahiptirler. Bu hücreler
somatotropin (büyüme hormonu=GH) salgılarlar, böylece SRH tarafından stimüle edilirler ve
somatostatin tarafından inhibe edilirler. Somatotropin hücresel metabolik aktiviteyi arttırıcı bir
etkiye sahiptir. Bu hormon ayrıca karaciğer hücrelerinin somatomedinleri (insulin- like growth
hormon I ve II) salınımını indükler.
Bu faktörler Epifizeal plaktaki kondrositlerin mitotik oranını arttırarak uzun kemiklerin
uzamasını ve böylece büyümeyi sağlar.
Mamatroplar (Prolaktin=laktojenik=LTH hücreleri)
Küme veya gruptan ziyade tek tek hücreler şeklinde dağılım gösterirler. Bu küçük, poligonl
asidofiller belirgin olmayan normal bir organel popülasyonuna sahiptirler, ancak laktasyon
esnasında organeller büyümeye başlar, özellikle Golgi nucleus kadar bir büyüklüğe ulaşır. Bu
hücreler trans golgi tarafından salınan küçük granüllerin birleşmesi ile oluşmuş büyük, iri
granülleri içermesi ile ayırt edilebilirler. 600 nm çapında olabilen bu kaynaşmış granüller,
gebelik esnasında süt bezlerinin gelişimi ve doğum sonrası süt salınımını kontrol eden prolaktin
hormonu içerirler.
Gebelik esnasında dolanımdaki östrojen ve progestron prolaktinin salınımını inhibe ederler.
Doğumda, östrojen ve progesteron seviyeleri düşer, böylece inhibitör etkileri ortadan kalkar.
3
Doğum sonrası mamatrop sayısı artar, sütle beslenme sona erdikten sonra, granüller ve
mamatroplar sayıca gerilerler. Mamatroplardan prolaktin salınımı prolaktin releasing Hormon
(PRH) tarafından ve oksitosin tarafından uyarılır ve PIF tarafından da inhibe edilir.
Orange G ile somatotrop hücrelerin granülleri portakal renginde boyanırken, Mamatrop
granülleri ise azokarmin, eritrosin ve asit fuksin ile boyaları ile kırmızı renkte boyanır.
2-Bazofiller (-Hücreleri)
Granülleri bazik boyalarla boyanan bu hücreler 3 titir. Kortikotrop, tirotrop ve gonadotroplar.
Bazofiller bazik boyalarla mavi olarak (ayrıca PAS(+)) boyanırlar ve genellikle pars distalisin
perifer bölgelerinde yerleşmişlerdir.
Kortikotroplar
Pars distalis boyunca seyrek dağılım gösterirler, yuvarlak, ovoid hücrelerdir. Eksentrik bir
nükleus ve az miktarda organel içerirler. Salgı granülleri 250-400 nm çapındadır. Kortikotroplar
adrenokortikotrop hormon (ACTH) ve Lipotrop hormon (LPH) salgılarlar. Bu sekresyon CRH
(kortikotrop salgılatıcı hormon) tarafından sitümüle edilir. ACTH suprarenal korteks hücrelerinin
salgı ürünlerini salmasını uyarır.
Tirotroplar
Sinüzoidlerin uzaktaki parankimal hücrelerin kordonları içinde derin bölgelerde bulunur.
Tirotropin olarak da bilinen TSH içeren küçük salgı granülleri (150 nm çapında) içermeleri ile
tanınabilirler. Sekresyonları TRH tarafından stimüle edilirken, kanda tiroksin (T4) ve
triiyodotronin (T3) bulunması ile inhibe edilir.
Gonadotroplar
İyi gelişmiş Golgi kompleksi, bol miktarda GER ve mitokondri içeren yuvarlak hücrelerdir.
Salgı granülleri 200-400 nm arasında değişiklik gösterir. Gonadotroplar sinüzoidlere yakın
yerleşmişlerdir. FSH ve LH salgılarlar. Bazen LH interstisyel cell-stimulating hormon (ICSH)
olarak isimlendirilir, çünkü bu hormon testis interstisyal hücrelerinin steroid hormonların
salınımını stimüle eder. Bu hormonların (LH ve FSH) aynı tip gonadotroplar tarafından mı,
yoksa farklı alt populasyonlar tarafından mı salındığı belirgin değildir. Salgılama GnRH (veya
LHRH) stimüle edilirken ovaryum ve testislerden salınan çeşitli hormonlar tarafından inhibe
edilir.
Krezofuksin-Azan boyası yapıldığında gonadotroplar krezofuksinle koyu mor,tirotroplar azan ile
mavi mor boyanır.
Kromofoblar
Çok az sitoplazmaya sahiptirler, bu nedenle tam boyanamazlar,Ayrıca tüm hücrelerin %50 sini
oluşturduklarından esas hücre (Chief) veya C hücreleri olarak ta bilinirler. Pars distaliste zayıf
boyanan küçük hücre grupları kromofoblar olarak bilinir. Genel olarak kromofillerden daha az
sitoplazmaya sahiptir. Nonspesifik stem hücreler ve bazen de degranüle kromofil (rezerv)
hücreler olarak bilinir. Kromofillerin salgılama döngüsü göz önüne alındığında bu hücreler
muhtemelen degranüle kromofillerdir.
Follikulostellat Hücreler
Salgılayıcı olmayan follikülostellat hücreler pars distalisin büyük bir hücre popülasyonunu
oluştururlar. Fonksiyonları tam olarak bilinmiyorsa da, diğer follikülostellat hücrelerle gap
junction oluşturan uzun uzantılara sahiptirler. Bu hücrelerin anterior pitüiter parankimal hücreleri
fiziksel olarak mı destekledikleri veya aralarında bir iletişim mi sağladıkları bilinmiyor.
Pars İntermedia
Pars intermedia, pars distalis ile pars nervoza arasında yerleşmiş olup ratke kesesinin lümen
kalıntısı olan kistleri çevreler.. Pars intermedia, kübik hücrelerle çevrelenmiş kolloid içeren
kistler (Ratke kesesi kistleri) ile karekterizedir. Kolloidin doğası henüz tanımlanmamıştır. Pars
intermedia bazofilik ve kromofobik hücre grupları içerir. Sıklıkla bu bazofiller ve kistler pars
nervozaya kadar uzanır. Pars intermedia veya insanda daha doğru ifadeyle zona intermedia
4
hücrelerinin fonksiyonu tam olarak bilinmiyor. Bu bazofillerin proopiomelanokortin (POMC)
prohormonu salgıladığı ileri sürülmektedir. Bu prohormon post-transisyonel parçalanmalarla αmelanosit- stimulating hormon (L-MSH), Kortokotropin, - lipotropin ve endorfini oluşturur.
Buna karşın, POMC’nin aslında anteriör lobun kortikatropin hücreleri tarafından salındığı ileri
sürülmektedir. Çünkü intermediat lobu (veya zar) insanda rudimenterdir. Diğer hayvanlarda pars
intermedia hücreleri melanosit stimüle edici hormon (α-MSH) salgılasalar da, insanda prolaktin
salınımını stimüle edebildiği için prolaktin releasing faktör olarak bilinir.
Pars Tuberalis
Kübikten- prizmatiğe kadar değişen bazofil hücrelerden oluşur. Pars Tuberalis hipofizeal sapı
çevreler ve genellikle de posteriör kısmında bulunmaz. Pia- arakanoid benzeri ince bir bağ
dokusu tabakası pars tuberalisi infindibular saptan ayırır. Pars tuberalis arter ve hipofizeal portal
sistem tarafından sağlanan zengin bir kanlanmaya sahiptir kübik-düşük prizmatik epitelyal
hücrelerin longiudinal kordonları bu damarların uzunluğu boyunca yerleşmiştir. Bu bazofilik
hücrelerin sitoplazması, küçük yoğun granüller, lipid damlacıkları, kolloid damlacıkları ve
glikojen içerir. Pars tuberalis tarafından salgılanan bir spesifik hormon tanımlanmamışsa da bu
hücrelerin salgı granülleri muhtemelen FSH ve LH içerir.
NÖROHİPOFİZ
Nörohipofiz yani posterior pitüiter bez hipotalamusun aşağı doğru tomurcuklanmasından köken
alır. Nörohipofiz median eminence, infindibulum (hipotalamusla bağlantılı, devam) ve pars
nervozadan ibarettir.
Hipotalamohipofizeal Tractus
Posteriör pitüiter bezin içine uzanan supraoptik ve paraventriküler hücrelerin nörosekretuar
aksonları hipotalamohipofizeal traktusu oluşturur.
Hipotalamusun supraoptik ve paraventrikular nukleuslarında yerleşmiş hücre gövdelerinden
ayrılan nörosekretuar miyelinsiz aksonlar, kapillerlerle yakın sonlanmak üzere posteriör lobda
girer. Bu aksonlar hipotalamohipofizeal traktus oluşturur. Supraoptik ve paraventrikular
nukleuslar nirosekretuar hücreleri iki hormon salgılar; vazopressin (ADH) ve oksitosin. Bu
nukleuslardan bir taşıyıcı protein olan nörofizin de salgılar, her iki hormona bağlanarak aşağı
doğru posterior itüitere taşınır, buradan aksonterminalinden kana verilirler.
Pars Nervoza
Posterior hipofiz bezinin bu bölgesi hipotalamohipofizeal nörosekresyon terminallerini alır.
Teknik olarak posterior hipofizin pars nervozası bir endokrin bez değildir. Pars nervoza;
hipotalamohipofizeal traktus aracılığı ile gelen ve hipotalamusta yerleşmiş hücre gövdeleri
aracılığı ile salgılanan nörosekresyonları depolar. Buraya gelen miyelinsiz sinir lifleri gliabenzeri hücreler olan pituisitlerce desteklenmiştir. Işık mikroskobu ile sadece iyi boyanan
nukleusları gözlenirken, elektron mikroskobu ile aksonların bir grubunun membranla çevrili
vazopressin granüllerini, diğer grubun ise oksitosin granüllerini içerdiği gözlenmiştir.
Kromalum-Hematoksilen preparatları ışık mikroskobu ile gözlendiğinde, mavi-siyah boyanmalar
aksonların genişleme alanlarında gözlenebilir, bunlar nörosekretuar granül birikimi olan Herring
cisimcikleridir. Sadece aksonun terminalinde değil, akson uzunluğu boyunca da gözlenirler.
Sinirsel bir uyarıya cevaben, bu granüllerin içerikleri kapiller pleksusun fenestratalı
kapillerlerine yakın perivasküler aralığa salınır.
Vazopressinin (ADH) hedefi böbreklerin toplayıcı kanallarıdır, burada plazma membran
permiabilitesini etkileyerek, hipertonik idrar oluşumunu sağlar. Oksitosinin hedef organı uterus
miyometriyumudur ve gebeliğin geç dönemlerinde salgılanır. Oksitosinin doğum esnasında
uterus düz kasların kasılmasında rol oynadığı düşünülmektedir. Ayrıca, oksitosin meme
bezlerinin duktusdan ve salgı alveolleri etrafındaki miyoepitelyal hücre kasılmasını da
sağlayarak sütün dışarı akışına neden olur.
Hipotalamik nöroskretuar nöronların çok sayıdaki akson ve akson terminallerine ilave olarak
nörohipofiz, fibroblast, mast hücreleri ve pitüisitlei içerir. Pitiüsitler pars nervoza hacminin
%25’ini doldurur. Nöroglial hücrelere benzerler ve pars nervozanın akson ve genişlemesini
5
çevreleyerek desteklerler. Pitüisitler, lipid damlacıkları, lipokrom pigmentleri ve intermediate
filament içerirler. Komşu hücrelerle gap juntion oluşturan çok sayıda sitoplazmik uzantı içerirler.
Pitüisitlerin pars nervozadaki nöronal elementleri desteklemeleri hariç fonksiyonları tam
bilinmemektedir. Buna karşın, nörohipofiz ve nörosekretuar akson terminallerinin normal
çalışmasına katkıda bulunduklarına ve bölgedeki fenestratalı kapillerler üzerinde sonlanan
uzantılara sahip olmaları nedeni ile astrosit benzeri fonksiyona sahip olduklarına inanılmaktadır.
Klinik İlişkiler
Pitüiter Adenoma
Anterior pitüiter bezin yaygın tümörleri arasında yer alır. Büyüme ve çoğalmaları pars distalisin
diğer hücrelerinin hormonal salgılarını baskılayabilir. Bu adenomlar çevre kemiği ve diğer nöral
dokuları da işgal edebilir.
Diabetus İnsipidus
Hipotalamus veya pars nervozadaki lezyonlar nörohipofizde yerleşik nörosekretuar hücre
terminalleri tarafından salınan ADH miktarını azaltır. Bu durum renal disfonksiyona neden olur;
böbrekler yeterince suyu geri ememezler, poliuri ve dehidratasyon gelişir.
TROİD BEZİ
Troid bezi boynun ön bölgesinde yerleşmiş olup, tiroksin, triiyodotrionin ve kalsitonin
hormonları salgılar.
Troid bezi larinksin hemen altında troid ve cricoid kıkırdakların ön yüzüne yerleşmiştir. Isthmus
aracılığı ile birleşen bir sağ birde sol loba sahiptir. Bazı insanlarda üçüncü bir lob olan piramidal
lob da bulunur. Bu lob istmusun sol bölgesinde yukarı doğru yükselir. Piramidal lob tiroid
primordiumlarının aşağı inişi esnasında geriye kalan embriyolojik bir kalıntıdır.
Bez, derin servikal fasiadan köken alan düzensiz sıkı bir bağ dokusu kapsülü ile sarılıdır.
Kapsülün ayrılan bağ dokusu septaları organı lobüllere ayırır. Bu lobüller içinde tiroidin
fonksiyonel salgı birimleri olan folliküller bulunur. Bezin posterior kısmında kapsüle gömülü
olarak paratroid bezleri bulunur.
Tiroid Bezinin Gelişimi.
Tiroid bezi, Embriyonal gelişimin 4.haftasında farinks tabanında, tuberkulum impar (dil ön
Taslağı) ve kopula (Dil arka taslağı) arasındaki foramen çekum bölgesinde bir epitel çoğalma
olarak görülür. Bunu takiben tiroid daha sonra, faringeal barsağın önünden iki loblu bir
divertikul halinde aşagi iner. Bu göç sırasında bez, dille, dar bir kanal olan tiroglossal
duktusla bağlantısını devam ettirir. Bu kanal, daha sonra solid hale gelir ve sonuçta kaybolur.
Bazen bu kanal körelmeyip tiroglossal kistlere neden olur.
Gelişimin daha ileri evrelerinde, tiroid bezi hyoid kemigin ve larinks kıkırdaklarının önünden
aşaği iner. Trakeanin önündeki son konumuna 7. haftada ulaşır. Tiroid bezi bu sırada, küçük
median bir istmus ve iki adet lateral lobdan ibarettir.
Tiroid, kolloid içeren ilk follikullerin görünür hale geldigi 3. ayın sonunda fonksiyon görmeye
başlar. Folliküiler hücreler, tiroksin ve triiyodotronin kaynagi olarak görev yapan kolloidi
üretir. Ultimobronşiyal cisimden (4.yutak cebinin uzun ön uzantıları)türeyen parafolliküler
veya C hücrelerinden, kalsitonin salgılanır.
Hücresel Organizasyon
Tiroid follikülleri bezin fonksiyonel ve yapısal üniteleridir. Birçok endokrin organlardan farklı
olarak, (salgılarını parankimal hücrelerde depolayan) troid bezi salgı maddelerini follikül
lümeninde depolar.
Bir follikül 0.2 – 0,9 mm çapındaki sferik kist benzeri yapılardır.Duvarları tek katlı yassı veya
kübik bir folliküler epitelle çevrelenmiştir. Follikül lümeni jel kıvamında bir madde olan kolloid
ile doludur. Folliküler hücrelerin apikal yüzleri kolloidle temasta iken, bazal yüzelleri tipik bir
bazal lamina üzerine oturur. Her follikül, hormonları kolloid içinde birkaç hafta saklayabilir.
6
Parankimaya gelen bağ dokusu septaları, kan damarları, lenfatikle damar ve sinir liflerinin için
de yol oluşturur.
Çoğunlukla retiküler fibrilleri ve zengin fenestratalı kapiller pleksusu içeren ince bir bağ dokusu
herbir folliküllei çevreler, fakat bağ dokusu folliküller ve parafolliküler hücrelerden bir ince
bazal lamina ile ayrılır. Nadiren komşu folliküllerin folliküler hücreleri birbiri ile temas eder ve
bazal laminanın sürekliliğini bozarlar.
Folliküler Hücreler (Esas Hücreler)
Folliküler hücrelerin morfolojik yapısı tiroid hormonlarının sentez, depolama ve sekresyon gibi
bir dizi olay için özelleşmiştir.
Folliküler (esas) hücreler yassıdan-düşük prizmatiğe kadar değişkenlik gösteren hücrelerdir,
uyarıldıklarında en uzun seviyeye ulaşırlar. Bu hücreler yuvarlak-oval bir nukleus ve bir veya iki
belirgin nukleolusa sahiptir. Işık mikrokobunda bazofilik sitoplazma içinde lipid damlacıkları,
PAS(+) damlacıklar ve supranukleer Golgi kompleksi gözlenirken, Elektron mikroskobide
GER’lerin oldukça yaygın ve ribozomsuz bölgeleri de taşıdığı, bol miktarda apikal yerleşimli
lizozomlar, çomak-şekilli mitokondri, supranukleer bir Golgi kompleksi ve kolloid içine uzanan
bol miktarda mikrovillusa sahiptirler. Sitoplazma da Golgi kompleksinde paketlenen ve
tiroglobulin içerdiği düşünülen, ekzositoz ile follikül lümenine verilmeye hazır bol miktarda
küçük veziküller bulunur. Hücrelerin lateral membranları arasında tipik junctional komleksler
yer alır. İyot tiroid hormonlarının sentezi için gereklidir; Tirozinin iyodinasyonu kolloidfolliküler hücre sınırından gerçekleşir.
Tiroid hormonuna büyük miktarda ihtiyaç duyulduğunda, folliküler hücreleri follikül lümenine
doğru pseudopod uzatarak kolloidi çevreler ve absorbe ederler. İhtiyaç azaldığında ise, folliküler
lümendeki kolloid miktarı artar.
Kolloid tiroid hormonlarının inaktif depolama formu olan Tiroglobulin içerir
Kolloid hem asidik hem de bazik boya ile boyanır fakat güçlü bir PAS(+) reaksiyon gösterir. En
büyük kompanenti iyotlanmış bir glikoprotein olan tiroglobulindir (660 000 Da). Kolloid içinde
çeşitli enzim ve diğer glikoproteinler de bulunur..
Tiroid Hormonları (T3 ve T4) Sentezi ve salınımı Tiroid stimule edici hormon (TSH)
tarafından kontrol edilir.
Tiroid hormonlarının sentezi iyodid seviyesi ve TSH’ın folliküler hücrelerin TSH reseptörlerine
bağlanması ile düzenlenir.
Tiroid hormonlarının sentezi folliküler hücrelerdeki iyodid seviyesi ve TSH’ın folliküler
hücrelerin TSH reseptörlerine bağlanması ile düzenlenir. TSH reseptörlerinin dolması ile cAMP
salınımı tetiklenir, bu protein kinaz A aktivasyonu ve T3, T4 sentezi ile sonuçlanır.
1-Tiroglobulin GER’de sentezlendikten sonra, hem GER hem de Golgide glikozillenir. Bu
modifiye protein Trans-Golgi ağında paketlenir. Tiroglobulin içeren veziküller, içeriklerinin
Kolloide salındığı ve follikül kümenin de depo edildiği apikal plazmalemma taşınır.
2-İyodin sindirim kanalında iyodite (I-) indirgenir, absorbe edilir ve kann yolu ile tiroid bezine
taşınır. İodid folliküler hücrelerin bazal plazmalemmalarında yerleşmiş olan sodyum/iodid
transporterler aracılığı ile aktif olarak taşınır. Bu nedenle, intrasellüler iodid konsantrasyonu
plazmadakinden 20-40 kat daha yüksektir. Sitozolde iyodid tiroid peroksidaz enzimi aracılığı ile
H2O2 gerektiren bir süreç ile oksitlenir.
3-Böylece aktive iodid kolloide geçer, folliküler hücrelerin apikal plazmalemmaları ile kolloid
sınırındaki tiroglobulinin tirozin artıklarını iodinleştirir. Tiroglobulinin tirozin kalıntılarını
iodinleştirilmesi monoiodine tirozin (MIT) ve diiodine tirozin (DIT) oluşturur. Triiodine veya
tetraiodine tirozinlerin oluşması ise sırası ile MIT+DİT veya İKİ DIT’in birleşmesi ile
oluşturulur. Her tiroglobulin molekülü 4 T4 ve 0.3 T3 kalıntılarından daha azına sahiptir ve
iodine tiroglobulin foliküler hücreler tarafından saklanarak kolloid içinde depolanır.
7
4- TSH-reseptör bağlanması, apikal plazma membranında filopod şekillenmesini kolaylaştırır,
böylece kolloid endositozu gerçekleşir. Kolloid içeren sitoplazmak veziküller(kolloid
rezorpsiyon damlacıkları) endozomlarla birleşir. Endozomlarda, iodine parçalar proteazlar
aracılığı ile tiroglobulinden ayrılır ve sitozole serbest monoiodotinozin (MIT) ve diiodotirozin
(DIT), T3 ve T4 olarak transfer edilir.
Monoiodotrozin ve diiyodotirozin iodinlerinden iodotirozin dehalojenaz enzimi yardımıyla
kurtulurlar. Bundan sonra iodin ve tirozin a.a daha ilerideki kullanıma kadar sitozoldeki
havuzlarında depolanır.
T3 ve T4 folliküllerin bazal plazmalemmalarından salınır, tiroidin bağ doku boşluklarına buradan
da dağıtım için kana verilir. T3 kadar etkili olmasa da salgılanan hormonun %90’ının T4
oluşturur.
Tiroiyodotirionin ve Tirokzinin Fizyolojik Etkileri
Dolaşıma girdiklerinde, T3 ve T4 plazma-binding proteinlere bağlanırlar ,yavaş olarak dokulara
salınır ve hücrelerle temas ederler. Sitoplazmaya girdiklerinde, intrasellüler proteinlere
bağlanırlar ve birkaç gün ile bir haftaya kadar yavaş bir şekilde kullanırlar. Sadece serbest
hormonlar hücreye girebildiğinden ve T3 daha zayıf bağlandığından T3’ün neredeyse tamamını
veya T4’den daha fazlası sitoplazmaya alınır. Bundan başka, T3 ve T4 nükleer tiroid hormon
reseptör proteinlerine bağlansa da, T3, T4’den daha büyük afinite gösterildiğinden, T3’ün ayrıca
daha büyük bir biyolojik aktiviteleri vardır.
Bu hormonlar, birçok protein tipini kodlayan birçok genin transkripsiyonunu stimüle eder. Bu
durumda hücrenin metabolik hızı dinlenme halindekinden 2 kat daha artar. T3 ve T4 aynı
zamanda, gençlerde büyüme hızını da arttırır, zihinsel gelişim sürecini kolaylaştırır ve endokrin
bez aktivitesini de stimüle eder.
Genel olarak, tiroid hormonları karbonhidrat metabolizmasını stimüle eder. Bunlar, kolesterol,
fosfolipid ve trigliserid sentezini azaltırken, yağ asitlerinin sentezi ile çeşitli vitamin alınımını
arttırılır. Tiroid hormon salınımındaki artış, vücut ağırlığını düşürülen, kalp hızını,
metabolizmayı, solunumun, kas fonksiyonunu arttırır. Tiroid hormonunun aşırı salınımında, kas
titremeleri, yorgunluk, erkekte impotens ve kadında sık ve aşırı menstrual kanama gözlenir.
Klinik İlişkiler
Graves Hastalığı; folliküler hücrelerin hiperplazisi ile karakterizedir. Bu tiroid bez hacmini 2-3
kat artırır. Hormon salınımı da 5-15 kez daha artar (hipertriodizim). Diğer semptomlar
eksoftalmus veya göz kürelerinin genişlemesidir. Guatr hastalığı çeşitli nedenlerle gelişirse de,
en yaygın ajan otoimmun immünoglobulin G (Ig G)’nin tiroid folliküler hücreleri stimüle eden
TSH reseptörlerine bağlanmasıdır..
Beslenme ile yetersiz iyot alınımının tiroid bezinin büyümesine neden olur, bu durum basit guatr
olarak bilinir. Guatr genellikle hiper veya hipotiroidizm ile ilişkili değildir. Bu durum beslenme
ile iyot alımını ile düzelebilir.
Hipotiroidizm, yorgunluk, 14-16 saat uyuma, kas zayıflığı düşük kalp hızı, azalmış kardiak çıkış
ve kan hacmi, zihinsel yorğunluğu, vücut fonksiyon bozukluğu, kabızlık ve saç uzamasında
gecikme gibi durumlarla karekterizedir, ciddi hipotiroidizmli hastalardan miksodem gelişebilir.
Bu durumdan gözlerin altında çeplenmeler, ekstrasellüler madrikste PG ve GAG’ların aşırı
birikimi ile oluşmuş ödem dolayısıyla yüz şişkindir.
Kretinizm hipotirodizmin en ileri formudur. Bu çoğunlukla fetal-çocukluk dönemini kapsar,
konjenitel tiroid bezi kaybı nedeniyle büyüme ve mental gerilik gözlenir.
Laringeal kasları innerve eden sinirler (external laringeal, recurrent laringeal) tiroid bezine çok
yakındır. Tiroidoektomi esnasında izole edilip, korunmadaki aksi halde ses kısıklığı ve konuşma
kaybına neden olur.
8
Parafolliküler Hücreler (Açık hücreler, C hücreleri, kalsitonin Hücreleri)
Parafolliküler hücreler kalsitonin hormonu salgılar; Follikül epiteli içinde veya folliküller arası
bağ dokusunda tek tek veya küçük hücre grupları oluştururlar.
Açık boyanan parafolliküler hücreler, tiroid bezinde bulunan ikinci endokrin hücre tipidir. Tek
tek veya gruplar şeklinde folliküler hücreler arasında
veya bağ dokusunda dağılım
gösterirler.Ancak follikül içindekiler
bazal lamina üzerine oturmuşlardır ve lümenine
ulaşmazlar. Foliküler hücrelerden 2-3 kat daha iriyse de epitelin yalnızca %0.1’ini oluşturur. Bu
hücreler, elektron mikroskobu ile incelendiğinde, yuvarlak bir nukleus GER ve uzanış
mitokondri ve iyi gelişmiş bir Golgi Kompleksi gözlenir.
0.1-0.4 m çapında küçük yoğun granüler bazal sitoplazmada yerleşmiştir. Bu salgı granülleri
Kalsitonin (tirokalsitonin) olarak bilinen ve osteklostlar tarafından kemik rezorpsiyonunu
engelleyen, böylece kandaki kalsiyum seviyesini düşüren bir peptit hormon içerirler. Dolanımda
kalsiyum seviyesi arttığında, kalsitonin salınımı uyarılır, düştüğünde ise inhibe edilir.
Paratiroid Bezleri
Paratiroid bezleri genellikle 4 adet olup, tiroid bezinin posteriör yüzeyinde yerleşmiştir, her bir
bez kollajenöz bir bağ dokusu kapsülü ile çevrelidir. Bezin fonksiyonu kan ve interstisyal sıvıda
optimal kalsiyum konsantrasyonununu sağlanması için barsak, böbrek ve kemik üzerine etkili
paratiroid hormonu (PTH) salgılamaktır.
Normalde bir paratiroid bezi tiroid bezinin sağ ve sol lobunun her iki kutbunda (superiör,
inferiör) yerleşmiştir. Bunların embriyolojik orijinleri ve tiroid ve timus primordiumları ile
boyunda inişleri sebebi ile, paratiroid bezleri bu iniş yolu boyunca herhangi bir yere yerleşebilir,
toraksta olduğu gibi, çok sayıda olabilirler.
Paratiroid Bezlerinin Gelişimi
Paratiroid bezleri 6. haftada 3. ve 4. yutak keselerinin endodermden gelişir. 3. yutak cebinden
gelişen paratiroid bezleri, gelişen timusla beraber asaği iner ve inferiyor paratiroid bezlerini
olusturur. 4. yutak kesesinden gelişenler, kısa bir mesafe inerler ve superiyor paratiroid bezlerini
yaparlar. çevre mezensiminden bağ dokusu kapsülü meydana gelir. Parankimanın çoğunu
oluşturan esas hucreler, embriyonal dönemde, daha az oranda görülen oksifil hücrelerse
doğumdan sonra 5-7. yıllarda farklanırlar. Paratiroid bezi 20 yaşına kadar yavaşça büyür.. Yaşın
artmasıyla salgı hücrelerinin yerini yag hücreleri alır. Yaşlılarda yağ hücreleri bezin %60'ını
oluşturabilir.
Embriyonal gelişim ve göç sırasında, göç yolu üzerinde herhangi bir yerde aksesuar bezler
oluşabilir.
Paratiroid Hücresel Organizasyon
Bezlerin parankiması iki hücre tipi içerir; Esas hücreler ve oksifil (oxifil) hücreler.
Her paratiroid bezi 5 mm uzunluk, 4 mm genişlik ve 2 mm kalınlığında 25-50 mg ağırlığında,
küçük ovoid yapılardır. Organa giren kapsülün bağ doku uzanıları tam olmayan bir lobülasyon
gerçekleştirir. Bu bağ dokusu aynı zamanda kan damarları, lenfatikleri ve sinirleri taşırlar.
Septalar retiküler liflerle çevrelenmiş epitelyal hücre kümeleri veya koronlarını içeren
parankimayı desteklerler.
Organın kanlanmasıinferiör tiroid arterler veya süperior ile inferior tiroid arterler arasındaki
anastomozları aracılığı ile gerçekleşir.
Yaşlılarda, parakima bezin neredeyse %60’ını oluşturan yağ hücreleri içerir. Parankima iki hücre
tipinden ibarettir.
Esas hücreler ve oksifil hücreler.
9
Esas Hücreler
Esas hücrelere paratiroid hormonu sentezler.
Paratiroid bezlerin en bol bulunan fonksiyonel hücreleri, bir miktar eozinofilik hücreler olan esas
hücrelerir. Yaklaşık 5-8 m çapında küçük poligonal hücreler olup, sitoplazmada dağılım
gösteren lipofuksin pigment granülleri, lipid damlacıkları ve membranla sınırlı olan küçük koyu
garanüller içerirler. Bu küçük granüller, Golgi kompleksinden hücrenin periferine göçeden PTH
içeren salgı granülleridir. Elektron mikroskobik özellikleri; juktanukleer Golgi kompleksi,
uzamış mitokondri ve bol miktarda GER gösterir. Nadiren komşu hücreler desmozomlarla
bağlanır. Hücreden bir silia intersellüler alana uzanabilir. Bazı esas hücrelerin küçük golgi, nadir
salgı granülleri, büyük miktarda glikojen içerdiği gözlenir bu hücreler inaktif fazdadır.
Öncül prepropatiroid hormon GER ribozomlarında sentezlenir, GER lümenine geçerken hızlıca
parçalanarak proparatiroid hormonu ve bir polipeptid oluşturur. Golgi komplekse ulaştığında ise
proparatiroid hormonu yeniden parçalanarak PTH ve küçük bir peptid oluşur. PTH küçük salgı
granülleri şeklinde paketlenerek ekzositoz ile hücre düzeyine verilir.
Oksifil Hücreler
Esas hücrelerin inaktif tipleri olarak düşünülmektedir. Paratiroid bezinde yerleşik ikinci hücre
tipi oksifil hücrelerdir. Fonksiyonları bilinmiyor, ancak oksifil hücre ve üçüncü bir hücre tipi
olarak tanımlanan, intermediat hücrelerin inaktif form oldukları, daha sonra aktif salgı yapan
esas hücrelere dönüştükleri düşünülmektedir.
Oksifil hücreler 6-10 m çapında daha büyük fakat sayıca az hücrelerdir. Eozin ile esas
hücrelerden daha koyu olarak boyanırlar. Gruplar ve izole hücreler şeklinde gözlenebilir. Esas
hücrelerden daha fazla mitokondriye sahiptirler, fakat Golgi kompleksleri küçük, GER de daha
azdır. Sitozolde glikojen bulunur ve mitokondrilerce çevrelenmiştir.
Paratiroid Hormonunun Fizyolojik Etkileri
Paratiroid bezin esas hücreleri tarafından salgılanan PTH, plazma kalsiyum konsantrasyonu (8.510.5 mg/dl) ve normal ekstrasellüler sıvının devamının sağlanmasına yardımcı olur. Bu hormon,
böbrek ve kemik hücreleri üzerine ve dolaylı olarak ince barsaklara etki ederek vücut sıvılarında
kalsiyum iyon konsantrasyonun artmasını sağlar. Vücut sıvılarından kalsiyum seviyesi normalin
altına düştüğünde, esas hücreler PTH sentez ve salınımlarını arttırırlar, ve normal sekresyonları
10 katına çıkar. Hücrelerin bu hızlı cevabı önemlidir. Çünkü kalsiyum homeostaziste önemli
fonksiyonlara sahiptir; özellikle kas ve sinir hücre plazmalemmaları boyunca iyon gradientinin
stabilizasyonu ve aksan terminallerden nörotransmiter salınımında elzemdir.
PTH ve Kalsitoninin karşılıklı rolleri kan kalsiyum seviyesini ayarlayan bir mekanizma
oluşturur. PTH kalsiyum seviyesini arttırırken, kalsitonin zıt etkiye sahiptir.
Kemiklerde, PTH osteoblastlar üzerindeki reseptörlere bağlanarak bu hücrelerin osteoblaststimulating faktör salgılarını arttırmalarını sağlar. Bu faktör osteoklastların aktivasyonu ve
neticesinde kemik rezorpsiyonu ve kalsiyum iyonlarının kana salınımı gerçekleşir. Böbreklerde
PTH idrarla kalsiyum kaybını önler. Son olarak PTH böbreklerde vitamin D’nin üretimini
düzenleyerek indirekt olarak sindirim sisteminden kalsiyum emilimi oranını kontrol eder.
İntestinal emilim için vitamin D gereklidir.
Klinik İlişkiler
Primer hiperparatiroidizm olarak bilinen durumun nedeni muhtemelen paratiroid bezdeki bir
tümör nedeniyledir. Bu durumda yüksek kan kalsiyum seviyesi, düşük kan fosfat seviyesi, kemik
mineral kaybı, bazende böbrek taşları gözlenir. Sekonder hiporparatiroidizm ise raşitizm
hastalarından gözlenir, çünkü vitamin D eksikliği nedeni ile barsaklardan kalsiyum emilemez, bu
yüzden kandaki kalsiyum seviyesi düşüktür.
Hipoparatiroidizm PTH salınımındaki bozukluk nedeniyle yaygın olarak paratiroid yaralanmaları
veya tiroid cerrahisi esnasında ortadan kaldırılmaları sonucu olur.
Bu durum düşük kan kalsiyum düzeyi ile kemik kalsiyum artışı ve böbreklerde fosfat emilim
artışıyla kendini gösterir. Uyuşukluk, titreme, ellerde ve ayaklarda kas krampları, yüz ve yutak
10
kaslarında kas tetanisi, zihinsel bulanıklık ve hafıza kaybı esas semptomlarıdır. Hayatta kalmak
için tek tedavisi büyük dozlarda Kalsiyum glukonatın invenöz enjeksiyonları, daha fazla vitamin
D ve oral kalsiyum verilmesidir.
Suprarenal (Adrenal) Bezler
Suprarenal bezler iki farklı grup hormon salgılar, steroid ve katekolaminler.
Suprarenal bezler yassılaşmış üçgen biçimli organlar olup, böbreklerin üst kutuplarında perirenal
yağ dokusu içine yerleşmişlerdir. Her bir bez 1 cm kalınlık, apekste 2 cm tabanda 5 cm’yi geçen
genişliktedir. Her bir 7-10 g ağırlığındadır. Bezin parankiması histolojik ve fonksiyonel olarak
iki farklı tabaka ayrılır. Dışta sarımtırak, yaklaşık organın %80-90’ını oluşturan suprarenal
korteks ve küçük koyu bir bölge olan suprarenal medulla. Her iki bölgede endokrin fonksiyonu
yerine getirirse de, her bir farklı embriyolojik orijinden gelişir ve farklı rolleri yerine getirirler.
Böbreküstü Bezinin Gelişimi
Böbreküstü bezi, iki kaynaktan gelişir: (a) korteksi oluşturan bir mezodermal bölüm ve (b)
medullayı meydana getiren bir ekdodermal bölüm.
Gelişimin beşinci haftasında, gelişmekte olan gonad ile mezenter kökü arasında yerleşmiş
mezotelial hüicreler çoğalmaya başlar ve altta uzanan mezensimi delerler Burada, böbreküstü
bezinin fetal veya ilkel (primitif) korteksini meydana getirmek üzere, geniş, asidofilik or ganlar haline farklanirlar. Kısa bir süre sonra, mezotelden kaynaklanan ikinci bir hücre dalgası
mezenşimi penetre ederek, asidofilik hücre yığınının çevresini sarar bu yeni hücreler, daha
sonra bireyin kalıcı korteksini oluşturacaklardır. Korteks tabakalarının Farklılaşması geç
fötal dönemde gerçekleşir. Zona glomeruloza ve fasikülata tabakaları doğumda oluşmuşken,
z. Retikülaris doğumdan sonraki birkaç yıl içinde şekillenir.
Fetal korteks ortaya çıkarken, sempatik sistemden kaynaklanan hücreler (nöral krest hücreleri)
bu yapının iç yüizüne invazyon gösterirler ve burada dizi ve kümeler halinde birikirler. Bu
hucreler, böbreküstü bezinin medulla bölümünü oluşturur ve krom boyaları ile sarı-kahverengi
bir boyanma örneği gösterdiklerinden, kromaffin hücreler adını alırlar.
Fetal böreküstü bezleri erişkindekine oranla büyüktür. Doğumdan sonra ilk yılda korteks
küçülür ve bezler 2 yaşında orijinal ağırlıklarını kazanırlar.Böbrek üstü bezi korteks
hücrelerindeki aşırı artış fötal dönemde aşırı androjen hormonu üretimine neden olur. Bu
olay doğuştan böbrek üstü bezi hiperpilazisi olarak bilinir ve kız çocuklarında yalancı
hermafroditizme (erkekleşme) neden olurken, erkek fetuslarda hızlı büyüme gibi
bozukluklara neden olur.
Suprarenal korteks, kolesterolden sentezlenen ve kortikosteroidler olarak isimlendirilen bir grup
hormon salgılar. Kortizol ve kartikosteran dan oluşan bu hormonların salınımı ön hipofizden
salınan ACTH tarafından regüle edilir. Suprarenal medulla fonksiyonel olarak ve hormonların
salınımı açısından sempatik sinir sistemine bağlıdır. Medulla epinefrin ve norepinefrin
hormonlarını salgılar.
Suprarenal bezler, retroperitoneal (periton arkasına) yerleşmiş ve bol miktarda yağ dokusu içeren
bir bağ dokusu kapsülü ile çevrelenmiştir. Her bezi çevreleyen bu kalın bağ dokusu kapsülünden
bezin parankimasına kan damarları ve sinirleri içeren septalar girer.
Suprarenal Bezlerin Kanlanması
3 farklı kaynaktan gelen arterler Suprarenal bezlerin çok zengin bir kanlanma sağlar.
Suprarenal bezleri, vücudun en zengin kanlanmasına sahip organlardan biridir. Her suprarenal
bez 3 farklı kaynaktan gelen 3 ayrı arterle beslenir.
1İnferior frenik arterler; bunlardan superior suprarenal arterler doğar.
2Aorta; orta suprarenal arterler köken alır.
3Renal arterler; inferior suprarenal arterler köken alır.
11
Bu dallar kapsülü üstüne geçer onu penetre ederek bir subkapsüler pleksus oluştururlar.
Pleksustan ayrılan kısa kortikal arterler, kortikal parankima da bir sinüzoidal fenestratal kapiller
(diyafragmalı) ağı oluştururlar. Kapiller duvarındaki penetratalı endotelin por çapları dış
kortekste 100 nm iken derin kortekse doğru arterde 250 nm’ye ulaşır, burada sinüzoidal
kapillerle venöz pleksusla karışır. Buradan çıkan küçük venöller suprarenal medulla boyunca
geçerek hilustan çıkan suprarenal vene direne olur. Sağ suprarenal ven önferior vena cavaya sol
suprarenal ven ise sol renal vene direne olur.
Buna ilaveten, uzun kortikal arterler dal vermeden korteks boyunca medullaya girerek, burada
bir kapiller ağı oluştururlar. Böylece medulla bir dual kanlanmaya sahiptir;
1Uzun kortikal arterlerden gelen bir arterial kanlanma,
2Kortikal kapiller yataktan çk sayıda damar.
Suprarenal Korteks
Suprarenal Korteks 3 sınıf steroid salgılayan 3 zona ayrılır.
Suprarenal korteks, depolamaksızın çeşitli steroid hormonları sentezleyen ve salgılayan
parankimal hücreleri içerir. Korteks mezodermden gelişir; histolojik olarak kapsülden içeri
doğru, zona glomeruloza, zona fasciculata ve zona retikularis olarak bilinen 3 konsantrik alt
tabakadan oluşur. Adrenokortikal hormonların 3 sınıfı olan, mineralokortikoidler,
glukokortikoidler ve androjenlerin hepsi de kolesterolden sentezlenir. (Düşük yoğunluklu bir
paproteinlerin en büyük kompanenti). Kolesterol kandan alınır kortikal hücrelerin
sitoplazmasından lipid damarcıklarında esterleştirilmiş olarak depolanır.
Bu hücreler uyarıldığında, kolesterol serbestlenir ve enzimler vasıtasıyla (SER ve
mitokondrideki) SER’de hormon sentezinde kullanılır. Hormonun sentezlenmesi ara ürünleri
SER ve mitokondri arasında son hormon salınana kadar taşınır.
Zona Glomeruloza
Zona glomerulozanın parankimal hücreleri anjiotensin II, ve ACTH ile uyarıldığında aldosteron
ve deoksikortikosteron sentezler ve salgılar.
Suprarenal kapsülün hemen altına yerleşmiş parankimal hücrelerin konsantrik veya glomerular
halkalarının oluşturduğu tabaka zona glomerulazadır. Total adrenal hacminin %13’ünü oluşturur.
Bu zonu oluşturan küçük pirizmatik hücreler kordon veya kümeler şeklinde dizilmişlerdir.
Küçük koyu nukleusları 1 ve 2 nukleolus içerirken, asidofilik sitoplazmaları bol ve geniş SER,
tübüler kristali kısa mitokondriler ve iyi gelişmiş Golgi kompleks, bol GER ve Serbest ribozom
içerir. Az miktarda lipid damlacıkları sitoplazmada dağılım gösterir. Nadiren desmozom ve
küçük gap functionlar hücreleri birbirine bağlar ve bazı hücreler kısa mikrovilluslara sahip
olabilir.
Z. Glomerulozanın parankimal hücreleri mineralokortikoid hormonlardan esas olarak aldosteron
ve deoksikortikosteronun sentez ve salgılamasını yapar. Bu hormonların sentezi anjiotensin II
ve ACTH tarafından stimüle edilir, ikisi de glomerulasa hücrelerin varlığı için gereklidir.
Mineralokortikoidler renal tübüllerin özellikle distal kıvrımlı tübüle etki ederek vücudun sıvı ve
elektrolit dengesini kontrol ederler.
Zona Fassikülata
Z. fassikülatanın parankimal hücreleri (spangiosetler) ACTH ile uyarıldığında kortizol ve
kortikosteron hormonlarını sentezler ve salgılarlar.
Suprarenal korteksindeki hücrelerin ara tabakası zona fassikülatadır, korteksin en büyük tabakası
olup bezin total volümünün %80’ini oluşturur. Bu zon parankimal hücre sütunları arasında
longitudinal olarak uzanan sinüzoidal kapillerler içerir. Bu tabakadaki poliredral hücreler Z.
glomerulozadaki hücrelerden daha büyüktür ve 1-2 tabaka kalınlığında radial sütunlar şeklinde
düzenlenmiş açık asidofilik boyanmış hücrelerden oluşurlar. Sitoplazmalarında histolojik
preparasyon sırasında eriyen bol miktarda lipid damlacıkları içerdiklerinden, vakuollü görünürler
bu nedenle spongiosit olarak isimlendirilirler. Bu hücreler tübüler ve veziküler kristalı sferik
mitokondri yaygın bir SER azı, az GER, lizozom ve lipofiksin pigment granülleri içerir.
12
Z. fascikulata hücreleri glukokortikoid hormonlardan kortizol ve kortikosteron sentezlerler. Bu
hormonların sentezi ACTH tarafından uyarılır. Glukokortikoitler karbonhidrat, yağ ve protein
metabolizmasını kontrol eder.
Zona Retikularis
Z. retikülaris hücreleri ACTH ile uyarıldığında dehidroepiandrosteron, androstenedion ve bazı
glukokortikoidleri sentezler ve salgılar.
Z. retikülaris suprarenal korteksin en iç tabakasıdır. Bez hacminin %7’sini oluşturur. Bu
tabakada koyu asidofilik boyanan hücreler anastomozların kordonlar şeklinde düzenlenim
gösterirler. Bunlar Z. Fascikulatanın spangiozitlerine benzemesine karşın, daha küçüktürler ve
daha az lipid damlacıkları içerirler.
Sıklıkla bol miktarda lipofunksin pigment granülleri içerirler. Suprarenal medullaya komşu
hücreler yoğun e-dens sitoplazmalı ve piknotik nukleusludur. Bu zonun dejenere olan
parankimal hücreler olduğu sanılmaktadır.
Zona retikülaris hücreleri androjenlerden esas olarak dehidroepiandrosteron ve androstenedion
sentezlerini salgılar. Buna ilave olarak Z. Retikularisin bu hücreleri küçük miktarda
glukokartikoidleri de sentezleyebilirler. Bu hormonların sentezi ACTH uyarımına bağlıdır. Her
iki hormonda (dehidroksiepiandrosteron ve androstenedion) normal koşullar altında ihmal
edilebilir zayıf bir maskülize (erkekleştirici) etkiye sahiptir.
Suprarenal Korteksin Histofizyolojisi
Suprarenal korteksten salgılanan 3 sınıf steroid hormon vardır.
1Minerolokortikoidler 2- Glukokortikoidler, 3- Zayıf androjenler.
Pars distalisin ACHT’nı suprarenal korteks hormonlarının salınımı uyaran trofik bir hormondur.
Mineralokortikoidler
Z. Glomerulozadan salınan mineralokortikoidler çoğunlukla, aldosteron ve bir miktar
deoksikortikosterondan ibarettir. Bu hormonların hedef organları, gastrik mukoza, tükrük bezleri
ve ter bezleri sodyum absorbsiyon bölgesidir. Buna rağmen, esas hedef böbreğin distal kıvrımlı
tübül hücreleridir.
Vücut su dengesi ve sodyum-potasyum dengesinin sodyumun absorbsiyonu ve potasyumun
atılımı ile düzenlendiği yerlerde fonksiyon görürler.
Glukokortikoidler
Z. fascikulata tarafından salgılanan glukokartikoidler hidrokortizon (kortizol) ve
kortikosterondan oluşur. Bu hormonlar genel metabolizma kontrolünün yanı sıra, vücudun çeşitli
dokuları üzerine çok geniş bir fonksiyon spektrumuna sahiptirler. Bu hormonlar karaciğerde
anabolik bir etkiye sahip olup, glikoz sentezi ve glikojen polemerizasyonu için yağ asitleri ara ve
karbohidratların alınımını sağlar, buna karşın diğer dokularda etkileri kataboliktir. Örneğin bu
hormonlar kaslarda proteolizise sebep olurken adipositlerde lipolizisi gerçekleşir.
Glukokortikoidler dolaşımda normal seviyenin altına düştüğünde, inflamasyon bölgesine lökosit
ve makrofaj infiltrasyonunu engelleyen anti-inflamatuar cevapları da etkilerler. Bu hormonlar
aynı zamanda, lenfatik sistemin atrofisini indükleyerek immün cevabı baskılarlar, böylece
dolaşımdaki lenfosit popülasyonunu düşürürler.
Glukokortikoidlerin negatif feedback mekanizması kısmen bu hormonların plazma seviyesi ile
kontrol edilir. Kan glukokortikoidlerin seviyesi yüksek ise kortikotropin releasing hormon
(CRH) salgılayan hücreler (hipotalamus) inhibe edilir ve ardından da hipofiz bezin pars distalisin
kortikotrop hücrelerinden ACTH salınımı inhibe edilir.
Zayıf Androjenler
Z. retikularisten salgılanan androjenler dehidro epiandrosteron ve androstenediondur, her ikisi
zayıf maskulize edici seks hormonlarıdır, testisten salgılanan adrojenlerin gösterdiği etkiye göre
çok az etkilidir. Normal koşullar altında bu zayıf etkiler ihmal edilebilir.
Klinik İlişkiler
Addison Hastalığı, suprarenal korteksin yıkımı sonucu adrenokortikal hormon salınımdaki
azalma ile karekterizedir. Bu hastalık sıklıkla otoimmun bir süreç neden olur, sürekli bir
13
tüberküloz veya diğer infeksiyonel hastalıklar sonucunda gelişebilir. Şayet steroid tedavisi
yapılmazsa ölümle sonuçlanır.
Cushing Hastalığı , send (Hiperadrenokortisizm) ACTH çıkışını artıran ön hipofizin
bazofillerindeki küçük tümörler nedeniyledir. Aşı miktardaki ACTH suprarenal bezlerin
büyümesine ve korteksin hipertrofisine neden olur, bu durum kortizolün aşırı salınımı ile
sonuçlanır. Hastalar özellikle yüz, boyun ve gövdece obezdirler. Erkekler impotent, dişiler ise
amenore gözlenir.
Suprarenal Medulla
Suprarenal Medullanın Kromaffin hücreleri modifiye postgangliyonik nöronlardır.
Hücrelerinin salgılama fonksiyonuna sahip olduğu suprarenal bezin merkezi kısmı olan
suprarenal medulla, tamamen suprarenal korteks tarafından çevrelenmiştir. Ektodermal nöral
krista hücrelerinden gelişen medulla iki tip parankimal hücre popülasyonuna sahiptir.
Kortekolaminleri (epinefrin ve norepinefrin) salgılayan kromoffin hücreler ve bağ dokusu içine
dağılmış olan sempatik gangliyon hücrelerdir.
Kromaffin Hücreler
Suprarenal medulla, dendrit ve aksonlarını kaybetmiş postganglionik sempatik hücreleri içen bir
modifiye sempatik ganglion olarak fonksiyon görür.
Suprarenal medullanın kromaffin hücreleri, kümeler veya kısa kordonlar şeklinde düzenlenmiş
büyük epiteloid hücrelerdir. Krom tuzları ile çok güçlü boyanan (kromaffin reaksiyonu)
granüller içerirler. Krom tuzlarına maruz kaldıklarında koyu kahverengi reaksiyon veren
granüller bu hücrelerin sempatik sinir sisteminin postgangliyonik hücreleri tarafından salgılanan
transmiter olan katekolomin içerdiğinin göstergesidir. Bu nedenle suprarenal medulla dendrit ve
aksondan yoksun postgangliyonik sempatik hücreleri içeren modifiye bir sempatik ganglion
olarak işlev görür. Kromaffin hücreler tarafından sentezlenen katekolaminler epinefrin ve
norepinefrin sempatik transmitterleridir. Bu transmiteler pregangliyonik sempatik (Kolinerjik)
splanknik sinirlerin stimülasyonuna cevaben salgılanır.
Bazı hayvanlarda, (henüz insan ve primatlarda değil) histokimyasal boyama ile kromaffin
hücrelerin iki tipi tanımlanmıştır. Bunlar norepinefrin sentezleyen ve depolayan hücreler ile
epinefrin sentezleyip depolayan hücrelerdir. Norepinefrin granüllerini depolayan hücrelerde
granül eksentrik elektron yoğun (elektron yoğun) bir merkez içerirken, epinefrin granülleri ise
daha az yoğun olup, daha homojendir. Primat kromaffin hücreleri iyi gelişmiş bir jukstanuklear
Golgi kompleks, biraz GER ve bol miktarda mitokondri içerir. Kromaffin hücrelerin tanımlayıcı
özelliği, sitoplazmalarında, 30 bin civarında küçük membranla çevrili granül içermeleridir. Bu
granüllerin yaklaşık %20’si epinefrin veya norepinefrin içerir. Geri kalan granüller ise, adenozin
trifosfat. ensefalin ve kromogranin olarak bilinen çözülebilir proteinleri içerirler.
Kromograninlerin epinefrin veya norepinefrin bağlayan proteinler olduğuna inanılmaktadır.
Suprarenal Medullanın Histofizyolojisi
Suprarenal medullanın salgılama aktivitesi, sempatik sinirler tarafından kontrol edilir. Kromaffin
hücrelerden katekolaminlerin salgılanması için, medulladaki sempatik ganglion hücrelerinin
stimülasyonunun indüklenmesi gerekir. Bu pregangliyonik sempatik sinir sonlarından asetilkolin
salınımı kromaffin hücre membranını depolarize ederek, kalsiyum iyon bombardımanına neden
olur. İntrasellüler kalsiyum artışı daha sonra ekzositoz yolu ile epinefrin veya norepinefrin
salınımına neden olur.
Stimulus duyusal kaynaklı olduğunda baskın olarak norepinefrin salgılanırken, stimulus
fizyolojik olduğunda (ör: ağrı) epinefrin daha fazla salgılanır. Suprarenal medulladan salgılanan
katekoleminler sempatik nöronlardan salgılananlardan daha yüksek bir etki oluşturur. Fakat bu
etki tüm dokular için aynı değildir. Örneğin, oksijen tüketimini arttıran, ısı üretimini arttıran ve
enerji için yağı harekete geçiren katekolaminler kardiovasküler sistemde kalp hızını ve arterial
düz kasları kontrol ederler, böylece kan basıncını arttırırlar. Bunlara ilave olarak katekolaminler
organlardaki bazıdokularda (ör. Mesane sfinkterlerinde) kas kasılmasını düzenlerken, diğer
organlarda kas gevşemesini etkiler (ör. İntestinal düz kaslar).
14
Ciddi korku ve stres durumunda yüksek derecede epinefrin salgılanarak vücudu kavga veya
kaçışa hazırlar. Epinefrin plazma seviyesinin normalın 300 kat üstüne çıkması ile, alerrtness’ı
kardiak çıkış ve kalp hızını arttırır. Aynı zamanda karaciğerden glikoz salınımını da arttırır.
Êpinefrin, kardiak çıkış, kalp hızının kontrolünde çok etkindir, böylece organlara olan kan
akışını arttırır. Norepinefrin bunlardan daha az etkiye sahiptir. Vazokonstriksiyon ile kan
basıncının artmasına neden olur.
Norepinefrin aynı zamanda beyin ve periferik sinirlerden salınarak nörotransmiter olarak
fonksiyon görür. Buna karşın suprarenal medulladan salgılanan norepinefrin daha kısa bir
yarılanma ömrüne sahiptir. Çünkü; salındıktan kısa bir süre sonra karaciğerde yıkılır.
Epifiz (pineal) Bez
Epifiz diurnal aydınlık ve karanlık peryodlarına (hassas) cevap verir ve gonadal aktiviteyi
etkilediği düşünülmektedir.
Epifiz veya pineal cisim, salgılarının günün aydınlık ve karanlık periyodlarına göre etkilendiği
(ayarlındığı) bir endokrin bezdir.
5-8 m uzunluk 3-5 mm genişlik ve yaklaşık 120 mg ağırlığındadır. Bez piamater ile çevrili olup,
oluşan kapsülden pineal beze uzanan septalar organı tam olmayan lobüllere ayırır. Kan damarları
bu bağ dokusu aracılığı ile organa girer. Bezin parankiması pinealosit ve interstisyal hücrelerden
oluşmuştur.
Gelişimi
Epifiz bezi gelişimin 36.gününde
diensefalonun tavan plağının nöroektoderminden
gelişir.Nöroepitelyal hücreler çoğalarak pinealoblastları ve glioblastları oluşturur.Bundan sonra,
pinealoblastlar, pinealositleri, glioblastlar ise glia hücrelerine dönüşerek organın parankimasını
şekillendirir.Stromanın bağ dokusu çevre mezenşimden gelişir.
Epifiz doğumdan sonra da 7. Aya kadar büyümeye devam eder.
Pinealositler pineal bezin parakimal hücreleri olup, seratonin ve melatonin salınımından
sorumludur:
Pinealositler yüksek derecede bazofilik hücreler olup, kapiller üzerinde, nadiren de diğer
parankimal hücreler üzerinde sonlanan terminal dilatasyonlu bir veya iki uzun uzantılara
sahiptirler. Sferik nukleusları belirgin bir nukleusa sahiptir. Sitoplazma SER ve GER, küçük
golgi kompleksi, çok sayıda mitokondri, küçük salgı vezikülleri (e- dens merkezli olabilir) içerir.
Pinealozitler ayrıca mikrotübül, mikrofilament ve yoğun tübüler yapılardan kurulu (sferik
veziküler elementle çevrili) çok iyi gelişmiş bir hücre iskeletine sahiptirler. Bu alışılmış dışı
yapılar sinaptik ribbonlar olarak bilinir. Sayıları diuinal siklusun karanlık peryodu esnasında
artar, fakat fonksiyonları bilinmiyor.
Epifiz melatonin ve çeşitli diğer maddeleri (Ör. Seratonin) salgılar. Bu muhtemelen üremeyi
etkiler. Melatonin gece salgılanırken seratonin gündüz üretilir.
Klinik İlişkiler
Beyin dokusuna serbest olarak girebilen melatoninin oksitadif stres esnasında oluşan serbest
radikallerin eleminasyonu ve scanvenge sini yeteneği sayesinde merkezi sinir sistemini
korumada rol aldığı ileri sürülmüştür. Bazıları ise günün karanlık fazı esnasında üretilen
melatoninin insan modunu (adaptasyonunu) değiştirebildiğini böylece kısa gün ışıklı kış
aylarında depresyona neden olduğunu ileri sürmektedirler.
Deneysel olarak parlak gün ışığına maruz bırakılmanın melatonin sekresyonunu azatlığı ve
depresyonun alevlenmesine neden olduğu da rapor edilmiştir.
İnterstisyal Hücreler
Pineal bezin interstisyal hücrelerinin astroglia-benzeri hücreler olduğuna inanılmaktadır.
İnterstisyal hücreler, pinealositler arasında dağılım gösteren ve özellikle diensefalona bağlanan
epifiz sapında yoğun bulunan, astrosit- benzeri nörologia olduklarına inanılan hücrelerdir. Bu
hücreler yoğun boyanma, uzamış nükleus, iyi gelişmiş (bazılarının glikojen depoladığı), GER’e
sahiptirler. Uzun hücresel uzantıları intermetiate flimant, mikrotübül ve mikroflamentlerce
zengindir.
15
Pineal bez aynı zamanda bir organik matriks etrafında konsantrik halkalarda depolanan
karbonhidrat ve kalsiyum fosfat yoğunlaşmaları içerir. Bu yapılar corpona arenacea (Beyin
kumu) olarak isimlendirilir. Çocukluğun erken dönemlerinde görülür ve fazla birlikte giderek
artar. Nasıl oluştukları ve fonksiyonları bilinmiyorsa da pineal bezin aktif sekresyon dönemi olan
kısa fotoperyad esnasında artarlar.
Epifizin Histofizyolojisi
Pineal bez diensefalanun tabanının bir çıkıntısı olarak beyinin orta hattına bağlansa da, beyin
kökenli değildir, afferent ve efferent sinir fibrilleri beze girer. Üstelik pineal bez, süperior
servikal gangliondan gelen postgangliyonik sempatik sinirlerle innerve edilir. Aksonlar beze
girdiğinde, miyelin kılıflarının kaybederler pinealositler üzerinde sinaps yaparlar. Böylece
melatonin salınımını kontrol ederler.
Pineal hormonların sentezi diuinal ritim gösterir yani, karanlık peryodta artarken, aydınlık
peryodta inhibe edilir. Melatonin kan damarları ile dağılmak üzere bağ dokusu aralığına
bırakılırken senatonin presinaptik akson terminalleri tarafından alınır.
Pineal hormonların yapısı ve fonksiyonları üzerinde çalışmalar sürmektedir. Tabloda tüm
endokrin organların hormonu verildi.
ENDOKRİN PANKREAS
Endokrin pankreas asinüs arasında dağılım gösteren ve Langerhans Adacıkları olarak bilinen
sferik hücre birikimlerinden oluşur.
Her Langerhans adacığı zengin bir kanlanmaya sahip, yaklaşık 3000 hücrededen oluşan sferik
yapıdır. İnsan pankreasında yaklaşık 1 milyon adacık dağılmış olarak bulunur. Diğer bölgelere
göre pankreasın kuyruk bölgesinde biraz daha fazla adacık bulunur.Her adacık retiküler lifler ile
çevrelenmiştir, buradan içeriye giren lifler adacığın kan damarları ağını da kuşatırlar.
Langerhans Adacıklarının Hücresel Kompozisyonu
Her Langerhans adacığının parankimasını 5 hücre tipi oluşturur.; Beta (), alfa (α),delta (),PP
ve G hücreleri. Bu hücreler rutin histolojik preparasyonlarla birbirinden ayırt edilemezler, ancak
immünohistokimyasal metodlarla belirlenebilirler. Elektron mikroskobu ile de özellikle
granüllerinin hacim ve elektron yoğunluğuna bakılarak ayırt edilebilirler. Bu hücrelerin diğer
özellikleri alışılmış protein sentezleyen hücre özelliğindedir. Hücrelerin karekteristik özellikleri,
yerleşimleri ve hormonları tabloda özetlenmiştir.
Tablo:Langerhans adacığının hücre ve hormonları.
Hücre

%
70
α
20
yerleşim
Adacık boyunca
dağlmış(
fakat
merkezde yoğun)
Adacığın periferi
Granül ince yapı
300nm çapında: Yoğun
merkezi granülü çeviren
geniş açık bir hale
250 nm çapta; Yoğun
mrkezi granül ve bunu
çeviren dar ,açık hale
Adacık boyunca 350 nm çapta; edağılım
lusent,homojen gr.
Horm. Ve mol.ağ.
İnsülin
6000 Da
Fonksiyon
Kan
glikoz
düşürür.
Glukagon,3500 Da
Kan
glikoz
arttırır.
Somatostatin,1640 Da
Parakrin:Hormon salınımını
engeller
Endokrin; sindirim ve safra
kesesi düz kas kasılmalarını
azaltır.
Mide parietal hücrelerinden
HCL salınımını stimüle
eder.
Pankreasın
ekzokrin
salgısını inhibe eder.

5
G
1
Adacık boyunca 300 nm çapta
dağılım
Gastrin, 2000 Da
PP
1
Adacık boyunca 180 nm çapta
dağılım
Pankreatik polipeptit,
4200 Da
seviyesini
seviyesini
16
Klinik İlişkiler
Diabetes mellitus:hipergisemik metabolik bir bozukluktur.1) hücreleri tarafından yapılan
insülin salınım yokluğuna bağlı 2) Hedef hücre yüzeyinde defektif insülin reseptörleri sonucunda
gelişir. Diabetes mellitusun TipI ve TipII olmak üzere iki büyük tipi vardır. Tip 2 insidansı tip 1
den 5-6 kat yüksektir. Her iki tipte de kontrol gerçekleşmezse, dolaşım bozuklukları, renal
yetmezlik, körlük, kangren, atak ve miyokardial infarktus gibi bir seri hastalık ortaya çıkar. Bir
gece sabahı armış glikoz seviyesi diabetin en önemli laboratuar bulgusudur.
Tip 1 diabet (insülin bağımlı, Juvenil-başlangıç diabet) genellikle 20 yaş altı genç bireylerde
görülür. Bu durum 3 temel özelille karekterizedir. Polidipsia (sürekli susuzluk hissi),poliphagia
(Azalmayan açlık hissi) ve Poliüri ( aşırı idrar).
Tip2 diabet(non-insülin bağımlı diabet) oldukça yaygın ve genellikle 40 yaş sonrası bireylerde
görülür.
17
Download