Helicobacter İlk defa 1982 yılında R. Warren ve B. Marshall, gastrit ve peptik ülserli hastaların mide biyopsi örneklerinden Campylobacter benzeri bakteri izole etmişlerdir. Bu bakteri, yapısal ve biyokimyasal bakımdan bilinen hiçbir mikroorganizmaya benzerlik göstermemiştir. Sonraki çalışmalar sonucu farklı bir aile olan Helicobacter cinsi içine alınmıştır. Helicobacter pylori gastrit, peptik ülser, gastrik adenokarsinom ve gastrik mukoza ile ilgili lenfoid tip (MALT) B hücre lenfoması ile ilişkilidir. Fakat H.pylori varlığı ile özofagial reflüsü ters ilişkilidir. Helicobacter maymun, köpek, çita, fare, sıçan, gelincik gibi birçok memeli hayvan midesinden izole edilmiştir. Helicobacter türleri 16s RNA dizi analizleri, yağ asit içerikleri ve polar kamçı varlığı kriter alınarak 22 türe ayrılmıştır. Morfoloji Gram-negatif, mikroaerofilik ve spiral basildir. Bir kutupta yer alan birçok kamçısı sayesinde aktif olarak hareketlidir. Taze kültürlerde spiral şekilde olmasına karşılık kültür eskidikçe kokoid şekile dönüşür. H.pylori burgu tarzında hareketlidir ve kuvvetli üreaz üreticisidir. Üreaz üretimi barsakta kolonize olan türlerde pek görülmez. Helicobacter karbonhidratları oksidasyon veya fermentasyon yoluyla kullanmaz, buna karşılık amino asitleri fermente eder. H.pylori ve diğer türler çoğalmak için kan, serum, kömür, nişaşta ve yumurta ilave edilmiş kompleks besiyerlerine gereksinim duyarlar. H.pylori 30-37 oC ısıda ve pH 6.0-7.0 arasında ürer. Kültürde oluşan H.pylori kolonileri 45 dakikadan fazla oksijen ile temas ederlerse canlılığını kaybeder. Safra içeren ortamlarda 30 dakika içinde ölür. H.pylori suşlarının yoğun üre içeren sıvı ortamlarda pH 2,5-9 arasında canlı kalabilir. Patogenez Oral yoldan alınan bakteri gastrik lümene gelir. Gastrik lümen sahip olduğu asit pH ile H.pylori için öldürücü etkiye sahiptir. Bakteri üreaz ve HspB ile ortaya çıkan ciddi üreaz aktivitesi sonucu oluşturduğu amonyak ile kendisine adeta alkalen manto oluşturarak gastrik asidi nötralize eder. H.pylori polar flagellası ile musinaz ve fosfolipaz enzimleri sayesinde mukus tabakasını geçerek çeşitli adezinleri ile epitele tutunur. Gastrik mukus asitler için kısmen geçirgen değildir ve kuvvetli bir tampon yapıya sahiptir. Mukusun lümen tarafında pH 1,0-2,0 gibi düşükken, epitel tarafında 7,4 civarındadır. Adezinler arasında hemaglütinin, siyalik asit bağlayan adezin ve Lewis kan grup adezinleri örnek olarak verilebilir. Asit inhibitör proteinleri ile parietal hücrelerin asit salgılamasını engeller. Hücreye tutunma sonucu gönderdiği sinyaller ile hücrelerin proenflamatuar sitokin salgılamasına neden olur. Proenflamatuar sitokinlerin etkisiyle bölgeye gelen enflamatuar hücrelerin içeriğini boşaltması sonucu gastrik epitel hasar görür. Olaya bakteri tarafından salgılanan diğer toksinler de karışır. VacA geni tarafında kodlanan vakuol oluşturan toksin epitel hücrelerinde hasara neden olur. Temel virulans faktörlerinden birisi, CagA geni tarafından kodlanan CagA proteininin Tip IV sekresyon sistemi ile konak hücreye gönderilmesidir. Konak hücreye giren CagA, hücre düzenleyici molekülleri ile ilişkiye girmektedir. Bunun sonucunda MAP kinaz ve aktin sistemi etkilenmektedir. Bu etkileme sonucu hücrenin yapısı, döngüsü ve sitokin sekresyonu değişmektedir. Üreaz ve bakteri lipopolisakkaritleri ortaya çıkan enflamatuar cevabı daha da artırır. H.pylori dış yüzey lipopolisakkaritleri düşük biyolojik aktivite sahiptir. LPS yan zincirinde yer alan tekrarlayan Lewis tipi karbonhidrat antijenleri, insan eritrosit ve mide mukoza hücrelerinin yüzeyinde yer alan Lewis antijenleri ve O grubu insan eritrositlerindeki H-1 antijenleri ile yapısal olarak homologdur. Bu özellikler sonucu kronik kolonizasyon ve immunolojik toleransa yol açar. H.pylori serbest oksijen radikallerinin öldürücü etkisinden ürettiği süperoksit dismutaz ve katalaz enzimleri sayesinde kurtulur. Epitel hücreleri tarafından salgılanan IL-8 ve platelet-activating factor (PAF) asit salgılanmasını artırır, nitrik oksit doku hasarına neden olur. Bakterinin ayrıca gastrik epitel hücrelerin programlanmış ölümüne yol açtığı düşünülmektedir. H.pylori thiredoxin (CD-59) olarak isimlendirilen bir enzime sahiptir. Bu enzim musinleri ve IgA, IgG ve IgM sınıfı immünglobülinleri denatüre eder. Klinik H.pylori enfeksiyonundaki en önemli kaynak insandır. Bulaşma fekal-oral yol ile olmaktadır. Semptom ve bulgular gastrit ve duodenal ülser semptom ve bulgularıdır. Tip B gastritli hastaların tamamının H.pylori ile enfekte olduğunun gösterilmesi, insan ve hayvanlarda yapılan deneysel enfeksiyonlar, H.pylori’’ye özel tedavi verilmesi ile histolojik iyileşmenin gösterilmesi hastalık ve bakteri arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koyan delillerdir. H.pylori gastrik ülserlerin %80 ve duodenal ülserlerin %90’ından sorumlu tutulmaktadır. Tablo -H.plylori virulans faktörleri Virulans Faktörleri Etkileri CagA Konak için sinyal molekülüdür. Üreaz Gastrik asiti nötralize eder, sitokin üretimine neden olur. Heat Shock Protein, HspB Üreaz atılımını artırır. Asit inhibitör protein Parietal hücrelerden asit sekresyonunu bloke eder. Flagel Gastrik mukozaya penetrasyon ve asit etkisinden kaçmayı sağlar. Adezin Konakçı hücreye bağlanmaya yarar. Musinaz Gastrik mukusu parçalar. Fosfolipaz Gastrik mukusu parçalar. Süperoksit dismutaz Oksijen metabolitlerini nötralize eder. Katalaz Peroksidazı nötralize eder. Vakuol oluşturan sitotoksin, Epitel hücrelerinde vakuol oluşturur. VagA Lewis antijenleri Kronikleşme, toleransdan sorumludur. Kronik gastrit, gastrik karsinoma için bir risk faktörüdür. Bu nedenle mide adenokarsinomu ile H.pylori arasında ilişki bulunmaktadır. Yine gastrik MALT B-hücre lenfoması ile H.pylori kolonizasyonu arasında ilgi vardır. Bu ilgi bakteriye karşı verilen tedavinin lenfomada gerilemeye yol açmasının gözlenmesi ile desteklenmektedir. Enteresan olan nokta ise kardia adenokarsinomu ile H.pylori arasında ilişki kurulamamıştır. Bilindiği gibi kardia, midenin H.pylori ile enfekte olmayan bölgesidir. H.cinaedi ve H.fennelliae homoseksüel erkeklerde proktokolit, gastroenterit ve sepsise neden olurlar. H.cinaedi immun sistemi baskılanmış hastalarda tekrarlayan selülit ve ateş ayrıca bakteriyemiye de neden olur. Laboratuvar Tanı için mide biyopsi örneği alınır. Doku parçası patolojik inceleme için kullanılır ve tuzlu suda parçalanarak kültürü yapılır. Rutin olarak kullanılan boyamalar gastrit tanısı için yeterlidir. H.pylori için Giemsa ve Warthin-Starry gümüşleme boyaması kullanılarak kıvrık veya spiral bakteriler gösterilir. Mikroskobik incelemenin duyarlılık ve özgüllüğü yüksektir. Alınan doku biyopsi örneklerinde H.pylorinin varlığını göstermek için üreaz aktivitesinin ortaya çıkarılmasına dayanan hızlı testler ön tanı için sık olarak kullanılmaktadır. Mide biyopsi örneği, üre içeren ve renk indikatörü bulunan besiyerine konulur. Eğer H.pylori mevcut ise üreaz aktivitesi sonucu üre parçalanır ve renk değişikliği gözlenir. Üreaz aktivitesinin ölçümü in-vivo olarak da yapılabilir. Bu yöntemde 13C veya 14C işaretli üre hastaya yutturulur ve daha sonra nefesi toplanır. Hastada H.pylori mevcud ise hastanın toplanan nefesinde işaretli CO2 saptanır. Enfeksiyon esnasında H.pylori antijenleri dışkıda bulunmaktadır. ELISA yöntemi kullanılarak antijenler saptanabilir. Bu testin duyarlılığı %90, özgüllüğü ise %95’dir. Mide biyopsi örnekleri kültür için kullanılabilir. H.pylori sadece mikroaerofilik atmosferde ve kan, hemin, kömür gibi maddeler ile zenginleştirilmiş besiyerlerinde ürer. Camplobacter için kullanılan besiyerleri H.pylori için kullanılmaz. Kültürün başarılı olabilmesi için biyopsi örneklerinin birden fazla bölgeden alınması gereklidir. H.pylori ile enfekte şahıslarda ilk olarak IgM sınıfı antikorları gelişir. Daha sonra IgG ve IgA sınıfı antikorlar ortaya çıkar. Sonradan ortaya çıkan IgG ve IgA sınıfı antikorlar uzun süre pozitif olarak saptanabilirler. Serumda bulunan antikorlar, bakteri eradike edilse dahi uzun süre saptanabilirler. Bu nedenle antikor cevabının ölçülmesinin enfeksiyonun devresinin saptanması veya tedaviye cevabın ölçülmesi açısından değeri yoktur. Test sadece bakteri ile karşılaşma açısından fikir verir. Tedavi H.pylori ile gastrit, gastrik ülser, gastrik adeno karsinom ve gastrik MALT lenfoma arasında açık bir ilişkinin varlığı bilinmektedir. Kolonizasyonun tedavi verilerek ortadan kaldırılması ile bu hastalıkların ortaya çıkışı azaltılabilmektedir. İlginç olan nokta kolonize olan hastalarda gastro-özofagial reflü hastalıkları ile alt özofagus ve gastrik kardia adenokarsinom oranı düşük düzeyde saptanmaktadır. Bu nedenle asemptomatik ve ailede mide kanseri öyküsü bulunmayan hastaların tedavisi pek düşünülmemelidir. Tedavide omeprazol gibi proton pompa inhibitörleri ile antibiyotikler birlikte kullanılmaktadır. Tetrasiklin, klaritromisin, amoksisilin ve metronidazol tedavide tercih edilmesi gereken antibiyotiklerdir. Genellikle ikili antibiyotik kullanılır. Uygulanmakta olan birden fazla tedavi rejimi vardır. Bunlardan birisi olan tetrasiklin, metronidazol, bizmut ve omeprazol ile iki haftalık tedavide başarı şansı %90’dır. Metronidazole karşı direncinin gelişmesi nedeniyle başka bir ilaç da rejime alınabilir. H.cinaedi ve H.fennelliae tedavisinde ampisilin veya gentamisin yeterlidir. Korunma Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ülkelerde yaşayan sağlıklı bireylerde H.pylori’ kolonizasyonunun çocukluk çağında düşük olduğu fakat yaşla artarak erişkin yaş grubunda %45 gibi yüksek bir rakama ulaştığı görülmektedir. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan ülkelerde yapılan çalışmalarda kolonizasyon oranı %70 ile %90 arasında değişmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde kolonizasyonun 10 yaşına kadar tamamlanıyor olması diğer ülkeler ile arasında büyük bir farkı ortaya koymaktadır. Sosyo-ekonomik düzey ile H.pylori kolonizasyonu arasındaki ters ilişki vardır. Bu durum sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan ülkelerdeki hijiyenik koşulların yüksek olmasına bağlanmaktadır. Kolonizasyon oranı temizlik koşullarının kötüleşmesi ile artmaktadır. Bu nedenle temizlik kurallarına dikkat edilmesi gereklidir.