tıbbi etiğe giriş - Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

advertisement
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
Etiğin Tanımı, İşlevleri, Tıptaki Anlamı, Önemi, Yeri
Etik değerler, tıbbın değerleri
Tıbbın Erdemleri, Hekimin Erdemleri
Tıp Etiği İlkelerine Giriş: Özerklik ve Adalet
TIP ETİĞİNE GİRİŞ DERS NOTLARI
1. Giriş –Felsefi Temelleri
Her sağlık çalışanı kendi deneyimlerine ve profesyonel eğitimine dayanan üç temel değeri taşır:1.
Yaşamı korumak, 2. Ağrı, acıyı en aza indirmek ya da ortadan kaldırmak, 3. Zarar vermekten
kaçınmak.
Tıbbın özünü oluşturan; insan sevgisi, cesaret, adalet, ölçülülük, akıllılık, inançlılık gibi bireysel
değerlerin üzerindedir. Erdemli kişi güvenebileceğimiz kişidir. Cesurdur, dürüsttür, adildir,
akılcıdır ve uyumludur. Sosyal ve profesyonel yaşamında kendi mükemmelliğini arar ve bunun
için mücadele eder. İyi hekim de iyi insan olmak için çaba harcar, bunun için kendini sorumlu
hisseder. Erdemli hekimin iyi tıbbi uygulama becerisi olan kişi olarak tanımlanması yanlıştır.
Mesleki becerilerin erdemlilikten farkını ayırt etmek gerekmektedir. Hekimin mesleğinde yeterli
olmak gibi temel bir ödevi olmakla birlikte, hekimin her şeyden önce erdemli bir kişi, erdemli bir
hekim olması beklenmektedir.
Bu durumda sıklıkla ortaya atılan soru, tıp' da kimin "iyi" olması gerektiğidir. Hastanın iyiliği mi?,
Hekimin iyiliği mi? Buna verilecek cevap ise; erdem iyiyi yapma sezgisidir. Erdemli kişi sezgisiyle
iyiyi yapabilecektir. Elbette hastanın iyiliği tıbbın amacıdır, bu amacın yerine getirilebilmesi için de
hekimin bazı becerilere sahip olmalıdır. Fakat tıbbın özel erdemleri olan; tarafsızlık, bilimsel
doğruluk ve vicdanlılık, gibi erdemlere de hekimin sahip olması beklenmektedir. Eğer hekimi
teknik adam olarak kabul ediyorsak, teknik becerilerin tıp için her şey olduğunu da kabul ediyoruz
demektir ve sorunun cevabı "evet" tir. Teknik bilgi mükemmellik yaratır fakat ahlaksal bir değer
taşımaz.
Fedakârlık tıp'da abartılmıştır. Hatta bazıları tıpla "evli" olmakla övünürler ve diğer insanlarla
ilişkilerinde ki başarısızlık için bunu gerekçe olarak gösterirler. Oysa yaşamın bölümleri vardır ve
her sosyal ve profesyonel ilişkileri için erdemli kişi, erdemlerini alışkanlık haline getirdiği için her
iki bölüm için de başarılı olabilir.
Tıpta etik eğitimi hekim olmanın koşullarından biri olarak kabul edilmektedir. Tıp eğitimi ile
doktor unvanı alınması yeterli değildir. Hekimin mesleğin getirdiği sorumluluklarından haberdar
olması, mesleki ödev ve yükümlülüklerini günlük uygulamalarına aktarabilmesi ve bu bağlamada
hastasını değerlendirmesi gerekmektedir. Amerikalı ünlü tıp etiği uzmanı Dr. Pellegrino ”hekim
olmak için tıp fakültesini bitirmekle kazanılan “doktor” unvanı yeterli değildir. Hastayı anlamak,
şefkatli olmak ve bunların meydana getirdiği yasal ve ahlaksal kavramları kavramış, bunların
hekim olmak için vazgeçilmez olduğuna inanmış olası gerekmektedir” demektedir.
Tıp için her dönemde önemli olmuş olan etik, yüzyıllarca “Hipokrat Etiği” olarak isimlendirilen
geleneksel hekimlik anlayışı 20. yüzyılın teknolojik gelişmeleri, toplumsal değişimler bazı tutum ve
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
1
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
beklentilerin değişimini kaçınılmaz kılmıştır. Kürtaj, yaşamın kalitesi, işkence, kısırlaştırma, doğum
kontrolü, yapay döllenme, organ ve doku nakilleri, beyin ölümü, yapay solunum gibi sorunların ve
insan haklarının ortaya çıkışı, yeni etik ikilemleri beraberinde getirmiştir. Bu etik ikilemlerle baş
etmenin tek yolu ise, tıpta etik eğitiminin sağlanmasıdır.
ETİK:
Felsefenin insanlar arası ilişkilerini ve sorunlarını konu edinen dalı olan etik; doğru ve yanlış
arasındaki farkı ayırt etme, etik tercihler yapma, ödev ve yükümlülükler yaratma ile ilgilenir.
Doğru ve yanlış davranış bilimi olarak da değerlendirilen etik, doğal bir bilimdir. Bireyin doğru yanlış, erdemli - erdemsiz, iyi - kötü gibi davranışlarının ahlak ilkeleri ile felsefi olarak
sorgulanması anlamında kullanılan etik; özellikle belirli meslek ya da grupların değerlerini ve
davranışlarını belirler.
Plato ve Aristo’dan beri batı filozofları tarafından araştırma konusu olan etik, ahlaktan ayrı
değerlendirilmektedir. Bazen aynı anlam için kullanılsa da farklı anlamlar içermekte, buna karşın
kesin bir çizgi ile birbirlerinden ayrılamamaktadır. Moral - ahlak; Latince’ den, etik ise;
Yunanca’dan gelmektedir.
Bu bağlamda ahlak; belli bir grupta, belirli bir zaman içerisinde geçerli olan değer yargıları - iyi,
kötü - sistemidir. Bu nedenle bazı meslek grupları için meslek ahlakını belirleyen kurallar
önemlidir.
Terminolojisi:
Yunanca: Ethos (Ethicos) , Latince: Ethicus’ dan türemiş olan etik; Türkçe: Töre Bilim, İngilizce:
Ethics, Almanca: Ethic olarak adlandırılmaktadır.
Ethicos, Ethos: adet, alışkanlık, gelenek-görenek tutumu anlamına gelmektedir. Halk anlamını da
taşıyan Ethos terimi “tutum” kavramını da içinde taşıması nedeniyle, insan davranışlarıyla ilgili bir
sözcüktür.
Ethicus ise; ahlaklılıkla ilgili -ahlaklı davranma, ahlaklı olma ile ilgili kuralları içermektedir.
Webster’ da Ethics: davranış standartları, ahlaksal hüküm, ahlak felsefesi olarak tanımlanmaktadır.
İngilizce Ethical sözcüğü etiksel - etiğe ait olarak isimlendirilebilecektir. Türkçe sözlükte ise;
aktöresel olarak tanımlanmaktadır. Bireylerin ya da toplumsal kümelerin; iyiyi - kötüyü, haklıyı haksızı, ödevi, onuru değerlendirmelerine ilişkin olan anlamıyla açıklanabilen etiğe ait - aktöresel,
özetle insanın ahlaksal konumu demektir.
Tanımı:
Çeşitli şekillerde tanımlanan etiğin en sık kullanılan tanımları şunlardır:

İnsani eylemlerin ahlaklılığına çalışan bilimdir.

Adet, alışkanlık, gelenek, görenek tutumu anlamlarını taşıyan etik; ahlak felsefesi olarak da
tanımlanır.

İnsanın ahlaksal konumudur.

Herhangi bir insani eylemin ahlaksal açıdan doğru ya da yanlış olduğu hükmüne nasıl
varacağımızı (kendimizi nasıl haklı çıkartacağımızı) öğretir. Çünkü etik; doğru ve yanlış
davranışın, erdemin ve kötünün felsefi sorgulanmasıdır.
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
2
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları

Etik bazen belirli kişilerin değerlerini ya da davranışlarını tanımlamak için de kullanılır
(Hitler Etiği, vb). Bazen de belirli bir grubun inançlarını, uygulamalarını sunmak için kullanılır (Din
Etiği gibi).
Paul Ramsey, etiği “doğru ve yanlış davranış bilimi, takdir edilen, değer verilen tutum bilimi
olarak açıklamaktadır. Ahlak (Moral, morality) ise: Kişilerarası ilişkilerde davranışlara ilişkin
geçerli (belirli bir grupta, belirli bir zamanda geçerli olan, olması istenen) çeşitli değer yargıları
sistemi olarak açıklanmaktadır.
Yapısı:
Etiğin bir bilim mi yoksa bir disiplin mi olduğu konusunda yapılan tartışmalar; etiğin yapısının
belirlenmesini gerekli kılmıştır.
1. Etik bir bilimdir. Bilim ise, sistematize edilmiş bilgidir. Uygun ilkelere dayanan ve bunların
üzerine temellendirilmiş sonuçların bütünüdür. Etik ahlak gerçeği üzerine odaklandırılmıştır.
En bilinen şekliyle; tüm insani eylemlerin ahlaksal iyiliği ve kötülüğü için sağlam, akılcı temeller
sunmaktadır. Bu nedenle sorgulanamaz bir bilim olmaktadır.
2. Etik doğal bir bilimdir. Sonuçları temellendirmek için bilimin kullandığı araçları sunar. Doğal
bilimler ailesinden olan biyoloji, kimya gibi. Ancak din bu yapıya sahip değildir. Din; doğa üstü bir bilimdir. Bilimi sonuçları temellendirmek için kullanmaz, tanrıya ulaşmak için
kullanılır.
3. Etik uygulamalı ve yönlendirici bilimdir. Bu özellikler hemen hemen tüm bilimlere aittir. Fizik,
kimya ve biyoloji gibi bilimler şüphesiz pratik kullanım için amaçlanmıştır. Kişi fizik, kimya ve
biyoloji gibi bilimleri öğrenebilir, fakat sonra kendi yaşamının huzuru için bunları kullanmayı
ihmal edebilir.
Fakat etik biliminde öğrenilen gerçekler ihmal edilemez. Yaşamın her anında etik vardır ve
insanlaşmamıza; insani değerleri korumamıza ve yüceltmemize yardımcı olacak ilkeler, kurallar
sunar. Bu yüzden etik, gerçek anlamda uygulamalı ve yönlendirici bir bilimdir. Çünkü etik, bize
sadece ahlaksal fikirler, kurallar vermez. Bu bilgiye sahip olduktan sonra, onları nasıl
kullanacağımızı, yaşamımıza nasıl aktaracağımızı öğretir. Böylece etik, insan yaşamına ait ilkelerin
uygulamaya, yaşama geçirilmesidir.
Etiğin Bölümleri: Etiğin alanı genel olarak Genel Etik ve Özel Etik olarak ayrılmaktadır.
Genel Etik: Etik biliminin temel kısmıdır. Genel fizik, genel biyoloji gibi bilimlerin özelleşmiş tüm
dallarının dayandığı temel ilkeleri sunduğu gibi, genel etik de ahlak biliminin temel ilkelerini sağlar.
Özel Etik: Belirli bir kurumun ya da mesleğin ahlaksal sorunlarını çözümlemek için genel etik
ilkelerin kullanıldığı alandır. Devlet etiği, aile etiği ve tıp etiği, hemşirelik etiği bu bilimin
özelleştirilmiş dallarıdır. Bu dallar, genel etik ya da ahlak ilkelerini kullanarak kendi sorunlarını
incelerler.
Tıp Etiği: Özel etiğin bir şeklidir. Tıp mesleğinin ahlaksal sorunlarının (değer sorunlarını) genel
ilkeler doğrultusunda irdelenmesiyle ilgilidir. Bu irdeleme sonucunda, tıp mesleğinin ahlak yapısı,
meslek ahlakı, etik kuralları belirlenmektedir.
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
3
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
Etiğin İşlevleri:
Etiğin işlevlerini daha iyi anlayabilmek için etiği iki kısma ayırmak gerekmektedir. Çünkü
kuramsal ve uygulamalı etiğin ele aldığı konular nedeniyle işlevleri birbirlerinden farklıdır.
1. Kuramsal Etik (Philosophical Ethics): Felsefi etik olarak ta isimlendirilen kuramsal etik, etik
kuramlarla ilgili kısımdır. Etik emirler vermez ve değerlere dayanan hükümlerle ilgilenmez. Felsefi
Etiğin konularını, anlamlarını, amacını araştırır ve sorumluluklarının alanını inceler.
2. Uygulamalı Etik (Applied Ethics): Etik ödevlerin yerine getirilmesi ile ilgili etik ilkeleri, kuralları
ve kodları araştırır. Kendimize, ebeveynlerimize, öğretmenlerimize ve hastalarımıza karşı
yükümlülüklerimizi ortaya koyar. Bize değerlerimize dayanan hükümlerimizle-kararlarımızla
kendimizi nasıl rahat hissedeceğimizi öğretir.
Sahip olunan mesleğin davranış standartlarının belirlenmesine ve yerine getirilmesine, kötülükten zarar vermekten nasıl sakınacağımıza, erdemleri nasıl elde edeceğimize, değerlerimizi nasıl
yükseltebileceğimize yardımcı olur.
Fakat etik, bize “şu şekilde ya da böyle davran demez” belirli bir durumda neyi istememiz
gerektiğini söyler. İstediğimiz sonuca ulaşmak için “nasıl”, “ne şekilde” eylemde bulunmamız
gerektiği hakkında bilgi verir. Sonuç olarak, felsefenin bir dalı olan etik; bize neyin doğru, neyin
yanlış olduğu hakkında kararlar vermemizi sağlayan ilkelerle ilgilidir. Bu bağlamda tıbbi etik; tıbbi
uygulamaların, biyoloji - tıp araştırmaların ve sağlık politikalarının etik kuramlara, etik ilkelere ve
de etik kodlara dayanmasını sağlar.
Tıpta etik ilişkiyi ve eylemlerin etiğe uygunluğunu sağlamak ve değerlendirmek amacıyla
kullanılan yaklaşımlar şöyledir: Değerlere dayalı değerler etiği; erdemlere dayalı erdemler etiği ile
eylem kuramları ve bu kuramları dayalı ilkeler (ilkecilik)
Tıpta değerler ve erdemler:
Değer kararlarımızı alırken bize yol gösteren neyin doğru, neyin haklı, neyin iyi ve adil olduğunu
gösteren inançlarımızdır. Kısaca değer verdiğimiz şey’dir. Bu tanımı dolayısıyla çeşitli değer
türlerden (estetik, ekonomik, sosyal, siyasal, dini, bilimsel vs.) söz etmek mümkün olmaktadır. Etik
değerler kişilerarası ilişkilerde eylem ve yaşantı olanaklarıdır. Etik kişi değerleri ve etik ilişki
değerleri olarak ikiye ayrılabilir. Kişi olanakları ya da özellikleri olarak etik “kişi değerleri”
geleneksel adıyla erdemler, kişiyi değerli veya değersiz kılan özellikleri olarak tanımlanabilir.
Dürüst, saygılı, güvenilir olma, adil olma, sözünü tutma, vefalı olma, sadık olma gibi.
Bu nedenle ahlaki bir toplum olan tıbbın kendine özgü değerlerinden söz etmek kaçınılmazdır.
Örneğin David Morelli tıbbın öz değerlerini güven, gizlilik, yeterlilik, sözleşme, ortaklık,
sorumluluk ve sadakat olarak sıralar. Bu değerlere hekimin kendi dünya görüşünden, kültüründen,
dini ve siyasi inançlarından bağımsız olarak uyması beklenir. Hipokrat yemini, Cenevre Bildirgesi,
Evrensel Tıp Etiği Kodları, Hasta Hakları Bildirgeleri vb. tıbbın temel değerlerini korumayı
amaçlamaktadır.
Tıp başından beri yararlı olmak temeli üstüne kuruludur ve dolayısıyla tıbbın moral bir topluluk
olduğu iddiasına karşı çıkmak güçtür. Tıpta erdemler kuramı hekimin yapıp ettikleri kadar kendi
kişilik özelliklerinin de iyi olması gerektiğini ortaya koyar. Bununla beraber kültürlere göre farklı
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
4
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
erdemlerin övüldüğü göz önüne alındığında yararlı olma temel amacına sahip olan tıp
topluluğunun kendine özgü erdemlerinden söz etmek kaçınılmaz olmaktadır.
Tıp mesleğinin neden kendilerine özgü etik standartlara sahip olması gerektiği konusunda üç
neden sayılabilir:
(1) Hastalığın doğası, hasta birey savunmasız, endişeli ve acı içindedir. Bu durumda yardım etmeyi
öneren hekim bilgi ve becerisini hastanın iyiliği için kullanmalıdır.
(2) Tıbbi bilginin yapısı ve kazanılışı: Tıbbi bilgi doktorun özel mülkü olmadığı gibi, doktorlar da
eğitimleri sırasında toplumdan devamlı yardım alırlar. Muayene ve gözlem ile kazanılan bilgiler,
kişinin özel yaşamından ya da mahremiyet hakkından ödün vermesi sonucudur. Tıbbi bilginin
kazanımı, toplumun sorgusuz sualsiz verdiği bir takım ayrıcalıklarla mümkün olmaktadır ve tabi
ki bunun karşılığında beklenen, bir gün bu bilginin toplumun yararına kullanılmasıdır.
(3) Kullanılan yemin ne olursa olsun bağlayıcıdır ve "moral toplum" oluşumunda rol oynamaktadır.
Mesleğe girişi, alınan diploma değil, edilen yemin simgeler; bu yemin aynı zamanda, belli bir
düzeyde fedakârlığı da beraberinde getirmektedir.
Buradan yola çıkarak genelde tıp toplumunun özelde hekimlerin sahip olması gereken erdemler
Pellegrino ve Thomasma tarafından tarif edilmiştir. Bunlar:
Güvene bağlılık: Güven, ideal bir hasta-doktor iliksisi için belki de en temel erdemdir; çünkü
karşılıklı güven olmaksızın tıbbın amaçları yerine getirilemez. Hastalar kendi çıkarlarını kısıtlı bilgi
ve imkânlarıyla bir yere kadar kollayabilirler, ayrıca "hastalığın doğası" gereğince hasta bunu
yapabilmekten tamamen aciz de olabilir. İyileşmenin sağlanması, ancak hastanın güven içinde
kendini doktoruna emanet edebilmesi ve onun bilgi ve becerilerini hastasının çıkarları
doğrultusunda kullanacağından şüphe etmemesinin sağlanmasıyla mümkündür. İste "güvene
bağlılık" eylemi, doktorun bu doğrultuda hareket etmesini sağlayan erdemdir.
Sevecenlik, Şefkat: "Beraber acı çekme" olarak yorumlanan şefkat erdeminin hatalı uygulanmasının
doktorun hastasına aşırı bağlanmasına, ya da kendi değerlerini ona dayatmasına sebep olabileceği
belirtilmektedir. Şefkat doktorun, hastasının her şeyden önce bir insan olduğunu hatırlamasını
sağlayan erdemdir. "iyi" doktoru tariflerken pek çok hastanın başvurduğu "güler yüzlü olmak, ilgi
göstermek, fikirlerini ve şikâyetlerini önemsediğini hissettirmek" gibi tanımlamaların tümünü içine
alır.
Sağduyu: Aristoteles, sağduyuyu “uygulamaya yönelik bilgelik",ya da bir başka deyişle “pratik
akıl” olarak tanımlar. Yani, iyiye varmada çeşitli koşullar altında en iyi araçların hangileri
olduğunu söyleyen, doğru eylemde bulunmamızı sağlayan becerinin bilgisidir.
Adalet: hastaların devamlı olarak değişen ihtiyaçlarını anlayabilmeyi ve yorumlayabilmeyi ve
çatışan ihtiyaçlar ve amaçlar arasında ayarlama yapıp dengeyi bulabilmeye yardım etmektedir.
Ayrıca bireysel özerklikle toplumun ihtiyaçları çatıştığında uygun dengeyi bulmayı sağlar.
Ölçülülük: doktorun çıkar, güç mevki peşinde koşmasını engelleyen bir erdem olduğu kadar,
kaynakların israf edilmeden kullanılmasını sağlamak gibi daha toplumsal ölçütlerde de karsımıza
çıkmaktadır. Böyle geniş bir uygulama alanı olması ve tıpkı hasta doktor iliksisinde olduğu kadar
toplumun iyiliğine hizmet zemininde de tanımlanabilir olması sebebiyle, adalet erdeminin bir
devamı seklinde de düşünülebilir.
Sebat: yılmadan doğru bildiği yolda ilerleyen ya da kendi çıkarlarına zarara verecek bile olsa
yanlışları söylemekten kaçınmayan kişi bir "sebat" örneği göstermektedir. Bu tariflere paralel
olarak, kendi konumunu ve çıkarını korumak peşinde olmaksızın mevcut sağlık sisteminin
eksiklerini dile getirebilen doktorlar, sebat erdemini uygulamaktadırlar. Ancak, doktorların
kuşkusuz fiziksel cesarete de ihtiyaçları vardır; AIDS'li hastaya bakan ya da salgın hastalık, felaket
bölgesi gibi yerlerde çalışan doktorlar bunun örneğidir. Bu nedenle tıp etiğinde tariflenen sebat
erdemi, fiziksel cesareti de içine almaktadır.
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
5
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
Bütünlük: Tüm bu saydığımız erdemleri bünyesinde toplayan kişi, bir "bütünlük" kişisidir (person
of integrity). "Kişinin bütünlüğü" (integrity of person) ise WHO'nun "sağlık" tanımına benzer bir
şekilde insanın bedenen, psiko-sosyal acıdan ve entelektüel fonksiyonlar yönünden "iyi"liğini
tanımlamaktadır. Hastalık kişinin bütünlüğünü bozan bir etkendir. Tıbbın amacı olan iyileştirme
eylemi bu bütünlüğün tekrar sağlanmasına yöneliktir; bunu yapacak olan doktor ise bir "bütünlük"
kişisi olmak-yani tüm bu erdemlere sahip olmak- durumundadır.
Kendi çıkarlarını hastanın çıkarlarından üstün tutmamak: meslek tanımının doğasında olan ve
yeminle de ortaya konulan yararlı olma amacıyla yapılması gereken fedakârlığı ifade etmektedir.
Hekimin sahip olması gereken erdemler yanında hastanın sahip olması öngörülen erdemler;
doğruluk (tanı ve tedavisi için önemli olan bilgileri acık sözlülükle vermesi), uyumluluk (tedavi
planına katılması, işbirliği), adaletlilik ve tolerans ve güvendir.
(Bkz. Tolga Güven, Nermin Ersoy. Tıp Etiğinde Yeni Bir Yaklaşım: Erdemler. T Klin J Med Ethics
2000, 8)
2. Eylem kuramları:
Etik kuramlar (teoriler), herhangi bir insani eylemin doğru ya da yanlış olup olmadığı ile ilgili
iddialarımızda bizi haklı çıkartmaya yardımcı olurlar. Verdiğimiz hükmün - kararın doğru ya da
yanlış olduğu konusunda bazı ipuçları ile bize rehberlik ederler. Bu nedenle günlük tıbbi
uygulamalar sırasında kararların tıp-etik karar olmasına olanak sağlarlar.
Yapılması gereken eylemin ne olduğunun belirlenmesi önemlidir. Eylemden elde edilecek en iyi
sonuç mu?, eylemin yerine getirilmesinde seçilen en iyi yol mu? Eylemi doğru olarak kabul
edilebilmesi için dayanağının uygun olması gerekmektedir. Çünkü her hüküm (karar) bir etik
kurala, her etik kural bir etik ilkeye, her etik ilke ise bir etik kurama dayanmaktadır. Eylemleri
haklı çıkartmak için kullanılan klasik etik kuramlar; eylem kuramları, değer kuramları, erdem
kuramlarıdır. Normatif etiğin bu kuramlarından eylem kuramı sonuççu ve deontolojik - sonuççu
olmayan olarak ikiye ayrılmaktadır. Çağdaş tıp etiğinde etik karar vermede başvurulan dört temel
etik ilkenin dayanağını oluştururlar.
Sonuççu kuramlar:
2.1. Faydacılık Kuramı (Utilitarian Theory)
David Hume (1711-1776), Jeremy Bentham (1748-1832) ve son olarak ta John Stuart Mill (1806-1873)
tarafından temellendirilmiş olan bu kuramın görüşü; eğer eylem en iyi olası sonucu
sağlayabiliyorsa doğru olduğudur ve ahlakın anayasal ilkelerinden biri olan faydacılık kuramı; bir
kaç sonuççu etik kuramdan biridir.
Eylemleri sonuçlarına göre doğru ya da yanlış olarak değerlendirilebileceğini öne süren faydacı
(yararcı) kuram taraftarları doğruluk ya da sadakat gibi asıl özelliklerden öte, eylemin sonucunun
yararlı olması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu nedenle, her hangi bir eylemin ahlaksal açıdan
doğrulunun onun sonuçlarıyla belirlenebileceğini ileri sürmektedirler.
Yararı mutluluk olarak tanımlayan faydacı kuram, yararın kimin için en iyi yarar olduğunu gözetir.
Bireyin yararı kadar, daha büyük sayıda kişinin en iyi yararının gözetilmesi gerektiği koşul olarak
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
6
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
ileri sürülmektedir. Ahlaksal doğrunun yarar olduğu, yarar ve zararın dengelenmesinin en büyük
doğru olduğu kabul edilmektedir.
Hangi eylemin yararcı kurama göre doğru eylem olduğunun belirlenmesinde göz önüne alınması
gereken, en büyük yararın ya da en üstün faydanın kim ya da kimler için olduğuna karar verilmesidir.
Bu nedenle genelin yararı söz konusu olduğunda, bireyin yararı göz ardı edilebilmektedir. Çünkü
asıl olan genelin yararıdır ve en büyük faydadır.
Bu bağlamda faydacı kuramda; bireye gösterilmesi gereken saygının başkasına zarar vermemesi ve
hak edilmiş olması ön koşuldur. Sonuç başkalarına ya da kendisine zarar vermiyorsa, bireyin
özerkliğine saygı gösterilmesi gerekmektedir.
Örneğin; bir kanser hasta hekimine kendisi ile ilgili sorunun ne olduğunu sorar. Ancak hekim
hastasının yakın akrabalarının söylediği "eğer hasta gerçeği bilirse depresyona girer ve kalan birkaç
ayında tedaviyi kabul etmeyerek daha fazla ağrı, acı çekmesine neden olur, oysa bilmezse tedavi
altına alınarak kalan birkaç ayını rahat geçirir" şeklindeki açıklamaları nedeniyle ikilemde kalır.
Hastanın bilmezse kalan süresini daha yüksek kalitede geçirebileceği makul görünmektedir. Hekim
hastasına sorunun ne olduğunu söylemeli midir? Yarar ve zararın en büyük ahlaki değer olduğunu
savunan faydacı kuram taraftarları, insani eylemlerin yararı ve iyiyi üretmesi için sezgilere
başvurulmasını önermektedir.
Sonuççu olmayan kuramlar:
2. 2. Ödev Bilim Kuramı (Deontological Theory)
Immanuel Kant (1734-1804) tarafından biçimlendirilen ödev bilim kuramı; sonucun yararlı olmasını
“doğru” olarak kabul etmemektedir. Yalnızca eylemin sonucunun yararlı-iyi olarak
değerlendirilmesinin, eylemin kendisine yapılan haksızlık olarak düşünülmektedir. Örneği;
paylaştırmada adil olmak, dürüstlük, verilen sözün tutulması, zor durumda ki dostun yalnız
bırakılmaması, vb.
Ödev bilim taraftarları; bunların sonucu ne olursa olsun eylemin doğruluğu; sahip olduğu içsel
özelliklere göre değerlendirilebileceğini savunmaktadırlar. Sonuçta ister en iyi fayda olsun, isterse
olmasın, eylemi doğru planlama ve sürdürme “yükümlülüğü” esastır. her zaman sonucun yararlı
olması “doğru” anlamına gelmeyebilmektedir. Özellikle genelin yararı uğruna bireyin yararının
(görmesi gereken saygının) göz ardı edilmesini, insan onuruna saygının ihlali olarak değerlendiren
ödev bilim kuramı taraftarları, bireye saygıyı temel değer olarak kabul etmektedirler.
Kant’ ın “kesin buyruk” adını verdiği buyruğunda; “her defasında insanlığa, kendin için olduğu
kadar bir başkası için de araç olarak değil, amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun”
demektedir. Her akıllı canlının kendi yasaları doğrultusunda, kendi ülküsüne göre eylemde
bulunma yeteneğine sahip olduğunu ve özerkliğin insan doğasının temeli olduğunu
savunmaktadırlar.
Bireyin özerkliğine saygının; bireyin akıllı ve makul bir insan olmasının onurundan
kaynaklandığını ve bunun evrensel ahlak değerler (doğru - yanlış, iyi-kötü, vb.) açısından
değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmektedirler. genelin yararı uğruna bireyin yararının feda
edilmesinin haklı çıkartılmayacağını savunmaktadırlar.
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
7
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
Adalet Kuramları:
2. 3. Ross’un Kuramı (Etiği)
William David Ross, Faydacı ve Ödev Bilim Kuramlarını kapsayan bir geliştiren Ross, sonuçları
önemsemesine karşın, mutluluk ya da memnuniyetin doğrulukla özdeş olduğu fikrini kabul
etmemektedir. Her zaman gerçeği söyle gibi. Ross’ a göre; gerçek “asıl - temel ödevlerin” yerine
getirilmesiyle mümkün olmaktadır. Bir eylemde birden fazla ödev söz konusu olduğunda,
sezgilere dayanarak eylemde bulunulmasının doğru olduğunu ileri sürmektedir.
Ross’ un asıl ödevler (prima facie) olarak tanımladığı ödevler şunlardır:
1. Sadakat Ödevi ; gerçeğin söylenmesini, verilen sözün yerine getirilmesini gerektirmektedir.
2. Zararın Ödenmesi Ödevi; başkalarına karşı yaptığımız yanlışların doğrulanmasını beklemektedir.
3. Minnettarlık Ödevi; başkaları için yaptığımız yardımın kendimiz için yaptığımızın kabul
edilmesidir.
4. Adalet Ödevi; mutluluk ve memnuniyetin paylaştırılmasını sağlama ödevidir.
5. Yararlılık Ödevi; erdemliliğe, akla ya da mutluluğa saygı ile başkalarının durumunu daha iyi
yapmalarına yardımcı olma gereğidir.
6. Kendini Geliştirme Ödevi; erdeme ve akıla saygı ile kendimizi daha iyi yapma ödevidir.
7. Zarar Vermeme Ödevi; her şeyden önce başkalarına zarar vermemeyi yüklemektedir.
Ross, herhangi bir eylemde bulunurken bu ödevlerin göz önünde bulundurulmasının, eylemin
ahlaksal açıdan doğru kabul edilmesini sağlayacağını savunmaktadır. Ödevlerin yüklediği
yükümlülükleri açıklayan Ross, ödevlerin yerine getirilmesinin ahlaklılığın ölçüsü olduğunu ileri
sürmektedir.
3. Temel Tıp Etiği İlkeleri:
(Bkz. Aydın E, Ersoy N. Tıp Etiği İlkeleri. T Klin Tıbbi Etik 1995, 2-3)
3.1 - Özerklik İlkesi
Özerklik ve özerkliğe saygı ilkeleri çoğu kez birbirlerinin yerine kullanılmasına karşın, aralarında
işlev, alan farkı bulunmaktadır. Örneğin; özerklik; bireysel bir durumu tanımlarken; özerkliğe saygı
ilkesi, birey-birey, birey-toplum, birey-devlet ilişkilerinin etik yönünü dile getirmektedir.
Konumuzla ilişkili diğer bir kavram ise “bireye saygı” kavramıdır.
Özerklik (autonomy) kavramı; Eski Yunanca’ dan gelen (autonomos) sözcük, “kendi kendine”
anlamına gelen “autos” ile kural, yönetim ya da yasa anlamına gelen “nomos” sözcüklerinin
birleşmesinden meydana gelmiştir. Daha geniş anlamda özerklik; bireyin özgür, bağımsız olarak
kendi başına düşünebilme, kendi hakkında karar verebilme ve bu kararına dayanan bir eylemde
bulunabilme yeterlik ve yetkinliğidir. Özerklik kavramı, özerk birey, özerk seçim ve özerk eylem
öğelerini de kapsamaktadır.
Bireye Saygı Kavramı: Bireye saygı anlatımıyla dile getirmek istenen onun sahip olduğu değer,
inanç, yetenek, seçim, düşünce gibi kendisiyle ilgili yönlerin bir başka birey (grup, toplum, devlet
vb) tarafından değer ve saygı görüp; onun bu bireysel yönlerinin kabul edilmesidir. Bu çerçevede
bireyler arasındaki ilişkilerin etik açıdan istenen (beklenen, arzu edilen, dilek konusu olan) biçimi
karşılıklı saygı ile yoğrulmuş olmasıdır. Bireye saygı, kuşkusuz insanın insan olmasından
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
8
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla tıp uygulamalarında karşılaşılan bireylerin akıl hastalığı ya da
fiziksel özürlü olma gibi durumlarda bile bireye saygı kavramı varlığını korumalıdır. Bireye
saygının “empatik davranma” ve “başkalarını araç olarak görmeme” gibi yöntemlerle
gerçekleştirilebileceği de ileri sürülmektedir.
(Bkz. Ersoy N, Aydın A. Tıbbi Etikte özerklik ve özerkliğe saygı ilkesi. T Klin Tıbbi Etik 1994, 2)
3.2 - Yararlılık İlkesi
Bilindiği gibi en eski tıp etiği ilkesi yararlılık (beneficence) ilkesidir. Hipokratik etiğinin merkezinde
yer alan yararlılık ilkesi, çağdaş tıp ahlakı anlayışının da merkezinde yer almasına karşın, en
tartışmalı, sınırlarını belirlemenin en zor olduğu ilkedir. Çünkü genel olarak sağlık bakımının temel
amacı; hastanın sağlık ve iyiliğini artırmak iken, hekimin birinci yükümlülüğü hastaya tıbbi bakım
yönünden yararlı olabilmektir. Yararlılık ilkesi iki ayrı ilkeyi daha içeriğinde taşımaktadır. Bunlar
mutlak yararlı olmak ve yarar ve zararın dengelenmesidir. Bu iki ilkeyi açarak yararlılık ilkesi daha
anlaşılır kılınacaktır.
Mutlak Yararlı Olmak İlkesi: Bireyin bir başkasına mutlak yararlı olması gerektiğini vurgulayan
bu ilke; zararın engellenmesi, zararın ortadan kaldırılması ve iyiliğin artırılması gibi üç öğeyi kapsamına
alır.
Zararın engellenmesi; eylemlerin olası zararı engellemek üzere planlanmış olması gerekmektedir.
Tıpta bu ilke, hastanın tanı ve tedavisi sırasında ortaya çıkan istenmeyen olası zararları engellemek
üzere eylem planı yapmayı gerektirmektedir. Radyoterapi alacak olan hastada bazı yanık
olasılıklarına karşı engelleyici eylem planı yapmak gibi.
Zararın ortadan kaldırılması: Bu öğe ise, hasta bireyin zarar göreceği, sakatlanacağı, olası
durumların ortadan kaldırılmasıdır. Hastanın uyuduğunda düşebileceği yataklar, gerektiğinde
kullanılamayarak zarara sebep olacak bozuk prizler, zarara neden olmadan ortadan kaldırılmalıdır.
İyiliğin artırılması: Başkalarının iyiliğini ve esenliğini artıracak çalışmaların yapılması anlamına
gelmektedir. Yaşlıların acil sağlık durumlarında ulaşabilecekleri ulaşım araçları sağlamak gibi.
(Bkz. Ersoy N, Aydın E. Tıbbi etikte yararlılık ilkesi. T Kim Tıbbi Etik 1994, 2)
3.3 - Kötü Davranmama İlkesi
Kötü davranmama ilkesi başkalarına zarar vermemeyi kapsar. Başkalarına zarar vermeme ahlaksal
bir eylemdir. Kötü davranmama ilkesi zarar vermeme ödevi yaratmaktadır. Zarar vermeme
ödevinin ihlal edildiği durumlarda; yaralanmalar, zararlar, bozukluklar, kusurlar hatta ölümler
ortaya çıkabilmektedir. Bu durumlarda zararın olasılığı hesap edilmelidir. Örneğin; hastanın
ensülininin zamanında verilmemesi, sırrının açıklanması, ihmalkarlık, dikkatsizlik gibi kötü tutum
ve davranışlar, zarar vermeme ödevinin başarılamadığını göstermektedir.
Kötü davranmama ilkesinin çiğnenebildiği ya da ahlaksal olarak haklı çıkartılabilen durumlar
bulunmaktadır. Niyetlenen amaç zarar ya da tehlikeye neden oluyorsa (salgın hastalıklarda
zorunlu karantina, intihar girişimlerinde hastaneye yatırmak, vb.), zarar vermeme ödevi ihlal
edilebilmektedir. Çok güçlü bir ahlaksal savunma olmaksızın kötü davranmama ilkesi
çiğnenmemelidir. Özetle, kötü davranmama; başkalarına zarar vermeme ve başkalarını zarar
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
9
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
tehlikesine atmama anlamındadır. Temel ödevlerden olan “kötü davranmama ödevi” daima
yararların zararı ya da tehlikeyi güçlü bir şekilde haklı çıkartmaya yetiyorsa çiğnenebilmektedir.
3.4 - Adalet İlkesi
Adalet ilkesi, bireylerin ülkelerinin sosyal, ekonomik olanaklarından adil olarak yararlanmasını ön
gördüğü gibi sağlık hizmetlerinden de adil olarak pay almalarını ön gören görüşler ileri sürer.
Adalet Kavramı: Adalet sözcüğünün taşıdığı anlam “doğruluk”, “hak etme”, “hak kazanma” dır.
Bunların her birinin adaletin tam karşılığı olmasa da ima ettiği anlam aynıdır.
Adalet İlkesi: Toplum yaşamında her bireyin yararına olan, özgürlük-fırsat, gelir-esenlik gibi birey
öz saygısına dayanan değerlerin eşit biçimde dağıtılması gerekmektedir. Bunun yanında adaletin
dağıtımı, toplumsal kazanım ve yükümlülüklerin eşit biçimde paylaşımı ile ilgilidir. Örneğin;
sağlık bakımının eşit dağıtımının yanında, alınan vergilerin de eşit biçimde paylaştırılması gibi.
Genel olarak adalet, bireylerin toplumsal kazanım ve yükümlülükler arasında uyumun bulunup
bulunmaması ile ilgilidir. Etik açıdan, bireylerin hak etme, hak kazanma olgusu, bireyin kendi
özellik ve konumuna bağlı olduğu gibi, başkalarının onun hakkını artırıcı ya da azaltıcı tutum ve
davranışlarda bulunup bulunmamasına da bağlıdır.
Dağıtıcı adalet; toplumsal yükümlülük ve kazanımların bireysel nitelik ve konumları
doğrultusundaki etik değerlere uygun biçimde dağıtımını ön gören bir anlayış biçimidir. Bu
bağlamda dağıtıcı adaletin sağlanması, bireylerin oluşturdukları güven, ortaya koydukları çaba,
karşılarına çıkan şans öğesi gibi bireysel özelliklerle ilişkili olarak gerçekleşebilmektedir.
Sınırlı Kaynakların Paylaştırılması; Organ Aktarımları, Yoğun Bakım Hizmetlerinin
Paylaştırılması
Tıp etiğinin önemli konularından biri olan tıbbi kaynakların paylaştırılması; temel haklardan biri
olarak kabul edilen bireylerin sağlık hizmetlerinden pay alma ve eşit yararlanma hakkı ile
değerlendirilmektedir.
Konunun tartışılan boyutu; herkesi memnun edebilecek üleştirme şeklinin ne olması gerektiği ve
devletin, tıbbi kaynakları vatandaşlarına paylaştırma ile ilgili sorumluluğunun ne olduğudur. Zira,
bireyin sağlık-bakım alma hakkı olarak isimlendirilen hakkı, vatandaşı olduğu ülkeye bazı
sorumluluklar yüklemektedir. Devletin bu sorumluluğu; tüm vatandaşların, temel sağlık
gereksinimlerini karşılama ve tüm sağlık hizmetlerine kolay ulaşmalarını sağlama yükümlülüğünü
yaratmaktadır.
Bu nedenle devlet, vatandaşlarını memnun edecek şekilde mevcut sağlık
kaynakların üretimi ve üleşimi ile ilgili politikalarını düzenlemek durumundadır. Çünkü temel
sağlık hizmetlerinin planlanması, gerekli ödeneklerin ayrılması, kimlerin bu hizmetlerden “ne
kadar” “nasıl” ve “neye dayanarak” yararlanacağı ile ilgili politikalar, devlet düzeyindeki kararlara
bağlıdır. Örneğin; aşı uygulamaları, aile planlaması uygulamaları, sağlık taramaları, salgın
hastalıklarla savaş, vb.
(Bkz. Aydın E,Ersoy N. Tıbbi etikte adalet ilkesi. T Klin Tıbbi Etik 1994, 2)
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
10
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
4. Tıp Etiği Kodları
Tıp etiği kodları aynı koşulda, aynı şeyin, aynı amaçla yapılmasını sağlamaya çalışan, alışkanlık
oluşturmayı amaçlayan ve uygulamalara yol gösterici olan özet ifadelerdir. Etik akıl yürütme
sonucu elde edilip genellikle bildirge veya anlaşma şeklinde ifade edilebilir. Nurenberg Kodunda
olduğu gibi uluslar arası yasa statüsünde olabildiği gibi, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek
Etiği Kuralları’nda olduğu gibi sadece Türkiye’deki hekimleri de bağlayabilir.
Hipokrat Yemini ilk meslek etiği kodlarından biridir. Geleneksel tıp etiğinin temeli olan ve
yüzyıllarca tıbba egemen olan Yemin’deki dini kutsallık değerleri 18. Yüzyılda Percival’ın Tıp
Etiğiyle şefkat, metanet, alçakgönüllülük gibi centilmenlik değerlerine bırakmıştır. On dokuz ve
yirminci yüzyılda çağdaş tıp etiği ilke ve kurallarınca başta Dünya Tıp Birliği olmak üzere çeşitli
topluluklar tüm hekimler uluslar arası düzeyde geçerliği olması beklenen etik kodlar ortaya
koymuşlardır (örn: DTB-Uluslararsı tıp etiği kodu-1949; Cenova Bildirgesi-Hekim Yemini,
1948…vb.).
En temel uluslar arası etik kodlardan biri tıp uygulamalarında bireylerin etik hakları korumak
amacıyla düzenlenmiş olan Hasta Hakları Bildirgesidir. Dünya Hekimler Birliği 1981 Lizbon
Bildirgesi’ni kabul etmiştir. Buna göre:
1. Hasta özgürce hekimini seçme hakkına sahiptir.
2. Hasta herhangi bir dış etki altında kalmadan klinik ve etik hükümler verebilen hekim
3.
4.
5.
6.
tarafından tedavi edilme hakkına sahiptir.
Hasta yeterli bilgiyi aldıktan sonra tedaviyi kabul ya da reddetme hakkına sahiptir.
Hasta hekiminin onun özel ve tıbbi ayrıntılarının gizliliğine saygı göstermesini bekleme
hakkına sahiptir.
Hasta onuruyla ölme hakkına sahiptir.
Hasta ilgili dininin din adamı tarafından manevi ve ahlaki olarak rahatlatmasını isteme
hakkına sahiptir.
Ardından buradaki eksiklikler 1994 Amsterdam ve 1995 Bali bildirgeleriyle giderilmiş ve
ülkemizde 1998 Hasta Hakları Yönetmeliği’ne temel teşkil edecek şekilde hastanın Sağlık
Hizmetlerinden Faydalanma, Sağlık Durumu İle İlgili Bilgi Alma, mahremiyet, onam, tıbbi
araştırmalar, güvenlik, başvuru vb. konulardaki hakları ayrıntılı olarak şekillendirilmiştir.
Benzer şekilde Avrupa Konseyi, UNESCO gibi toplulukların ortaya koyduğu etik kodlar
anlaşmaya imza koyan ülkelerde geçerlik kazanmaktadır (örn: UNESCO, İnsan Genetik Verileri
Uluslar arası Bildirgesi, 2003; Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, 1996…
gibi). Bu uluslar arası kodlar doğrultusunda çeşitli ulusal kodlar da oluşturulmaktadır. (örn: TTB
Etik bildirgeler çalıştayı sonuç raporları, 2008).
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
11
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
Tıp etiği davranış kodları:
Hasta - hekim İlişkisi:
İnsani davranışları konu edinen etik; insan ilişkilerinin etik ilişki olabilmesi için bazı koşullar ileri
sürülmektedir. Etik ilişki; kişinin kendisiyle ya da bir başkasıyla (başkalarıyla) kurduğu ilişkide;
kişiler birbirlerine saygı duyar, karşılıklı har ve özerkliklerini korur, paylaşılan sırları saklar ve
birbirlerinde güven duygusunu yaratır. Konusu insan olan tıpta da kurulan ilişki etik ilişkidir. Bu
nedenle tarafların ilişkinin beklentilerini yerine getirmekle ilgili sorumlulukları bulunmaktadır.
Bu bağlamda değerlendirilen hasta-hekim ilişkisi; hekime ve hastaya bazı etik ödevler
yüklemektedir. Öncelikle hasta olarak tanımlanan kişinin hastalık nedeniyle bozulan bütünlüğü
(güçsüzlüğü) yüklendiği bazı sosyal rollerin sorumluluklarını (mesleki, ailevi ya da vatandaş
olarak) yerine getirmede muafiyet sağlar. Ancak içinde bulunduğu durum nedeniyle (hasta olması)
yerine getirmesi beklenen hasta rolleri yüklenir. Hekim ise, ilişkide bilimsel bilginin sahibi ve
uygulayıcısı olması nedeniyle güçlü olan tarafı oluşturur. Bu nedenle ilişki; güçlü-güçsüz ilişkisine
uygun biçimlendirilir ve hekimin rollerini belirler.
Hekimin Rolü: Tıbbı uygulayan kişi olarak hekim teknik yeterliliğe sahip olmalıdır. Hekim
eğitimiyle hastalıkları tanımlaya bilmek ve tedavi edebilmek için teknik açıdan yeterli olacaktır. Bu
yeterlilik diploma ile meşru kılınarak kamu vicdanı açısından geçerli hale getirilir.
1. Hekimin bilimsel bilgiyi evrensel ölçülerde kullanması beklenmektedir.
2. Hekimin tıbbi işlevlerinde özelleşmiş olması gerekmektedir. Hekim her konuda usta ya da bilge
değildir. Bu nedenle alanında özelleşmiş olması konusunda uzman olması gerekir.
3. Hekim duygusal açıdan tarafsız olmalıdır. Sorunlara objektif bakması, bilimsel bilgiyi kullanması
ve bilimsel bilgiyle eylemleri doğrulanabilecek şekilde yaklaşması beklenmektedir. Örneğin; bir
hastadan hoşlanıp hoşlanmamasına bakmaksızın hastayı iyileştirmeye çalışması beklenir.
4. Hekimin rolü ben-merkezli değildir, toplum yönelimlidir. En çok tıp mesleğinde belirgin olan bu
rol “hastanın sağlığını, kendi kişisel yararlarının üstünde” tutma yükümlülüğünü getirir.
Hastanın Rolü: Bu role ilişkin beklentiler şu şekilde sıralanabilir:
1. Hastalığın şekli ve ağırlıyla orantılı olarak normalde sürdürdüğü sosyal rollerindeki
sorumluluğunda muaf tutulur. Bu muafiyetin meşru kılınması gerekir. Hekim hastanın hastaneye
yatıp yatmamasına, rapor gerekip gerekmediğine karar verir.
2. Hastadan kendi kendine veya sadece istemekle iyileşmesi beklenemez. İyileşmesi için yardıma
gereksinimi vardır.
3. Hastanın iyileşmeyi isteme yükümlülüğü vardır. Yardım edilmesi ve normal rol
sorumluluklarından muaf tutulması bu koşula bağlıdır.
4. Hastanın teknik olarak yeterli yardım istemek için çaba gösterme yükümlülüğü vardır. İyileşmek
için bir sağlık kurumuna başvurması gibi. Burada hekimin iyileştirmek amacıyla hastayla ilişki
kurma yükümlülüğü ortaya çıkar. Hasta rolünün tamamlayıcısı bir roldür.
5. Hasta rolünün evrensel değildir. Bireyin hasta olup olmadığını, ne kadar hasta olduğunu
belirleyecek objektif ölçüler yeterli değildir. Grip olan bir kişi işine devam edebilmekteyken, bir
diğer kişi için yatak istirahatı gerektirecek ağırlıkta olabilir.
6. Hekimle karşı karşıya gelen hastanın rolü de toplum yönelimli olarak kabul edilir. İyileşmeyi
istemek gibi kendine dönük bir yönü olmasına karşın, doktor tarafından hasta olarak
nitelenmesiyle birlikte sosyal sistemdeki rollerine geri dönmesini sağlamaya çalışır.
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
12
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
Bu rol içinde hasta doktora başvurur. “İyi değilim” der. Bu iyileşmek içi yardım istiyorum anlamına
gelir. Doktor “şikayetiniz nedir” der. Bunun anlamı ise, “size yardım etmeye çalışacağım” dır.
Böylece hasta ile hekim arasında bir sözleşme ortaya çıkar. Herkim rolünün kapsadığı evrensellik,
duygusal tarafsızlık, işlevin özelleşmesi, hastanın özel yaşamına girmesine izin verir. Ancak özel
ilişkileri alanına girmesi uygun bulunmaz. Arkadaş, eş olması gibi. Çünkü bu durum hekim
rolünün önemli bir öğesi olan duygusal tarafsızlığı ve dolayısıyla iyi-makul yargıya varması
bozulmasına neden olabilir.
Bu ilişki içinde hasta ve ailesinden doktorun önerisine mutlak uyması beklenemez. Yani hastanın
öneriye uyma yükümlülüğü yoktur. Genel olarak hastanın iyileşmek için doktora gitmesini ve
yardım istemesini, her hangi bir öneriyi kabul etmeye hazır olması gerektiği ileri sürülebilir.
Hastanın açıkça söylediği ya da gizlice düşündüğü “bunun benim için en iyisi olduğunu nasıl
bileceğim?” sorusu göz ardı edilmemelidir. Burada doktorun yükümlülüğü teknik ve bilimsel
bilgiye bağlı olarak seçenekleri, sonuçları hastaya açıklamaktır. Seçimi yapacak olan hastadır.
Hasta – hekim ilişkisi sırasında bazı etik ilişki değerleri önem kazanır.
 Saygı; insan olarak hastaya saygı gösterme,
 Açıklık; hastayla ilgili bilgilerin verilmesi,
 Dürüstlük; hastaya yalan söylememe ya da aldatmama,
 Güven; hastadan gerçekleri saklamama ve hastanın sırlarına saygı gösterme.
Hastanın Beklentileri
 Hastalığının nedenini açıkça öğrenmek,
 Sevecenlik, şefkatlilik,
 Özen ve dikkat,
 İlgi, yakınlık,
 Kendisine yeterli süre ayrılması,
 Kolayca hekime ulaşabilme,
 Güven duyabilme - en üstün bilgiyi, en etkin tedavi yöntemi uygulanmasında kuşkusuzluk,
 Mahremiyetinin korunmasını, sırlarının gizlenmesini arzu eder.
Hasta – Hekim ilişkisinin hastanın hastalığıyla ilişkili olarak durumuna göre çeşitleri:
1. Komada, acil servislerde, yaralı ya da anestezi altında/etkisinde olup bilinci kapalı olan
edilgin durumdaki hastaya karşı hekimin durumu etkenlik / edilgenlik ilişkisidir.
2. Kendisine ne yapması gerektiğini anlatan hekimle anlaşma yaparak öneriyi kabul ya da
reddeden hasta durumunda hasta da hekim kadar etkendir. Bu yol gösterme / işbirliği etme
biçiminde bir ilişkidir.
3. Kronik hastalıkların (diyabet gibi) tedavisinde ve ruhsal çözülmelerde olduğu gibi hekim
hastasının iyileşmesine yardımcı durumundadır. Bu karşılıklı katılma biçiminde bir ilişkiyi
yaratır.
Sağlık Hizmetlerinde Paternalistik Tutum
Bir babanın çocukları için hissettiği gibi kendini sorumlu hissetmesi, onlar adına en iyi kararı
vererek, en iyi eylemde bulunması gibi, hekimin de hastasının adına en iyi kararı (?) vererek onun
adına en iyi eylemde (?) bulunduğuna inanarak tutum ve davranışlarda bulunmasıdır.
Paternalist eylemler genellikle aldatma, yalan söyleme, bilgiyi manipüle etme veya bilgiyi gizleme
kadar baskı ve zorlama şeklinde kararı etkileme yöntemleri veya basitçe hastanın isteklerini
reddetme olarak karşımıza çıkar. Beauchamp ve Childress paternalizmi şöyle tanımlar:
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
13
Prof. Dr. Nermin Ersoy
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Tıp Etiğine Giriş Ders Notları
“Paternalizm bir kişinin tercih ve eylemlerinin bir başkası tarafından kasıtlı olarak çiğnenmesidir.
Çiğneyen kişi bu eylemini karar ve eylemlerini çiğnediği kişinin yararına olmasıyla veya o kişinin
zararını önlediği ya da azalttığı iddiasıyla haklı çıkarır.”
Tıp etiği tarihi boyunca zarar vermeme ve yararlılık ilkeleri hastaya karşı paternalist eylemlerin
temeli olarak görülmüştür: Geleneksel tıp etiğinde hastaya zarar vereceği endişesiyle belirli
gerçeklerin söylenmemesi gibi.
Paternalistik ilişki; Paternalist ilişkide hekimin üstün eğitimi, bilgisi ve anlayışıyla hastanın en iyi
yararını belirleyecek otoriter konumda bulunduğu düşünülür. Burada sağlık profesyoneli bağımlı,
bilgisiz ve endişeli çocuğunu (hasta) seven ebeveyn gibidir. Paternalizm birinin isteklerinin ve
niyetlenmiş eylemlerinin bireyin onamı olmaksızın yararlılık nedenlerle çiğnenmesidir.
Geleneksel olarak hasta hekim ilişkisi paternalistik bir ilişkiydi. Bu tür paternalistik yaklaşımlar: 1.
Yararlı olmak için niyetlenmiştir, 2. Onlara zararı engellemek için ya da onlara yardımcı olmak için
başkalarının kararlarını çiğnemeye niyetlenmiştir iddialarıyla ahlaksal olarak haklı
çıkartılmaktaydı. Fakat artık bu tür paternalistik yaklaşımların özerkliği çiğneyebildiği iddiası
genel kabul görmektedir. Özekliği ihlali daha yaygın olarak; bilinç bozukluğu yapan ilaç kullanımı,
anestezi sonrası, ağrı şoku gibi hasta bireyin özerkliğini geçici olarak ortadan kalktığı durumlarda
ortaya çıkmaktadır. Etik sorun yaratan diğer durum ise hastanın yetersizliği, eğitimsizliği
düşünülerek özerkliğinin ihlal edilmesidir. Hastanın gönüllülükle hekimine, onun adına karar
verme yetkisini devrettiği durumlar söz konusu olduğunda dahi hekim hastanın değerlerini göz
ardı etmemelidir.
Bireyin kendi hakkında karar verme hakkını sınırlandıran / engelleyen paternalistik tutumlar sert
ve hafif olarak ikiye ayırmak gerekmektedir:
Hafif (soft) paternalizm: Makul düşünmeyi engelleyen ağır depresyon, özgür seçim ve eylemleri
engelleyen ilaç bağımlılığı gibi hastanın özerkliğinin engellendiği durumlarda hastayı korumak ve
onun en iyi yararını yükseltmek için yapılan yararlı eylemler hafif paternalizmi temsil eder.
Sert (hard) paternalizm: Hatanın aydınlatılmış, gönüllü ve özerk olan seçimleri olmasına rağmen
ona yararlı olmayı veya zararını engellemeyi amaçlayarak seçimleri dikkate alınmadan yapılan
eylemlerdir.
Lütfen izinsiz yayınlanmayınız!
14
Download