PİYANODA EŞLİK SANATININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE EŞLİK

advertisement
PİYANODA EŞLİK SANATININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE EŞLİK ETME SANATI
Özet
Eşlik edeni, solistle birlikte çalan, XVII. yüzyıla dek kendi parçası daha yeni planda
kalan XVII. yüzyıl sonrasında ise solistle eşdeğer konuma geçen yorumcu olarak
tanımlayabiliriz. Eşliğin 4 farklı kullanım alanı: a) ses b) çalgı c) koral d) dans eşliğidir.
Eski çağlarda, mağara adamı sesini keşfettiği zaman, doğal ortamda kâh çığlıklarla bir
ağaç gövdesine vurarak, kâh bir nesneyi çalıp sesine eşlik olarak kullanarak, düşmanlarını
korkutmak ve kendisini savunmayı amaçladı. Daha sonra eşlik etme sanatı Yunanlılar
tarafından geliştirildi, ve M.Ö. II. yüzyılda Ktesibios ilk orgu inşa etmiş oldu.
IX. yüzyıla dek etkili olan eşliksiz dinsel müzik, zamanla gelişme göstererek monodi
türünün bir örneği olan Gregoryen şarkılarını meydana getirdi. XIII. yüzyılın sonlarına dek
Avrupa’da yaygın olan durum ise müzik kültürüne vakıf gezgin şarkıcıların bestelediği
şiirlere yardımcılarının çalgı ile eşlik etmesiydi. Gezgin şarkıcılar Fransa, Almanya ve
İngiltere’de XIV. yüzyıla dek varlıklarını sürdürmüşlerdir.
XIV. yüzyıl, öncelikle Fransa ve İtalya’da görülen Yeni Sanat (Ars Nova) Akımının
öncüsü müzik yazarı Philippe de Vitry, bu akımın adını ilk kez 1320 lerde yazdığı bir
incelemenin başlığında kullandı. Bu dönemde besteci Guillaume de Machaut, çok sesli
ballade ve rondolar dışında, ritimsel değişiklik ve özgürlükleri kullanarak müziği duyguların
ifadesi olarak ele almış ve ilk çok sesli Messe’i bestelemiştir.
Barok çağda klavyeli çalgılardaki yapısal gelişme sayesinde, daha önce yapılamayan
karmaşık eşlikler yapılabilir duruma gelmiş, ezginin önderliğinde, viola ve violensel sürekli
bası çalarken, orta seslerde klavye kullanımıyla oluşan polifonik yapı, çağın önemli özelliği
haline gelmiş, ve eşlikle sürekli basın kullanımı XVIII. yüzyıla dek sürmüştür.
XVIII. yüzyıl bestecilerinden Durante, Marcello, Giordani, basmakalıp Alberti Bas ve
arpejleme eşlik tarzını kullanarak eşliği yeknesak hale getirmişlerse de klasik dönemde J.
Haydn, W. A. Mozart, L.V. Beethoven ve daha sonra F. Schubert’in eserlerinde eşlik ön plana
çıkmış, partisyonlarda solistin sunduğu temalar yoğun bir yazı tarzı ile piyano tarafından
cevaplanarak eşlikçi soliste eşdeğer hale gelmiştir.
XIX. yüzyıl başlarında ise klasik kompozisyon kuralları yıkılarak duygu, coşku ve ses
renk zenginliğinin öne çıktığı Romantizm akımı, iç dünyası arayışlarıyla lied, nocturne,
mazurka gibi serbest formları yaratmış oldu.
Eşlik Etme Sanatı
Soliste eşlik eden kişi, öncelikle eserin yorumunda solistle aynı görüşü paylaşmalı,
dinletilerde duyulan heyecandan kaynaklanan ölçü atlamalarında solistle birlikte hareket
1
etmeli, geç giriş durumlarında ölçüyü tekrarlayarak beraberliği sağlama gibi solistin ihtiyaç
duyduğu her türlü desteği vermelidir.
Anahtar sözcükler: Müzik, piyano, eşlik, çok seslilik
Abstract
HISTORICAL DEVELOPMENT OF ART OF ACCOMPANY AT PIANO
AND ART OF ACCOMPANYING
We can describe the accompanist as a performer, who plays with the soloist, has its
piece remaining in newer plan until the XVIIth century and come into an equivalent position
with the soloist following the XVIIth century. Four different areas of use of accompanying
are: a) voice b) instrument c) chorale and d) dance accompany.
When the caveman first discovered his own voice in the ancient ages, his primary aim
was to scare the enemy and defend himself against them, at times by making noise as he hit a
tree and screamed, or playing an instrument to the tune of his voice at others. The art of
instrumental accompanying was developed by the ancient Greeks, and Ktesibius produced the
first organ in the 2nd century B.C.
The non-accompanying religious music that has been effective until the IXth century
show development with the lapse of time and created the Gregorian songs that were an
example to the monody type. The prevalent state in Europe until the ends of the XIIIth
century, however, is the accompaniment of the assistants of troubadours having a grasp of
music culture to songs that are composed by the latter through musical instruments. The
troubadours continued their existence in France, Germany and England until the XIVth
century.
The XIVth century, Phillippe de Vitry, who was a maestro and pioneer of Ars Nova
(New Art) Movement that has been primarily seen in Italy and France, used the name of this
movement for the first time in the title of a review essay, written by him in 1320s. In this
period, the composer Guillaume de Machaut used rhythmic changes and freedoms apart from
polyphonic ballades and rondos and considered the music as an expression of feelings and
composed the first polyphonic Messe.
By means of structural developments at keyboard instruments in the Baroque age, the
complex accompaniments that have not been made in advance came to a state where they
could be made and while the viola and cello perpetually play the bas in the leadership of
melody, the polyphonic structure that came into existence by the use of keyboard at medium
2
sounds become the most important feature of the age and the perpetual use of bass in
accompaniment continued until the XVIIIth century.
Notwithstanding that one of the composers of the XVIIIth century, Durante, Marcello
and Giordani used to bring the accompaniment into a more uniform state by the use of the
stereotyped Alberti Bass and arpeggio accompany type, the accompaniment came forward at
the works of J. Haydn, W. A. Mozart, L. V. Beethoven in the classical era and later on,
however, in those of F. Schubert and the themes that have been presented by the soloist at
partitions were answered by piano through an intensive type of writing and become equivalent
to the accompanying soloist.
At the beginning of the XIXth century, however, the rules of classical compositions
were eliminated and the Romantic movement where the sensation, enthusiasm and voicecolour richness came forward, created free forms such as lied, nocturne, mazurka and so on.
Art of Accompaniment
It is necessary for the person accompanying the soloist to share the same opinion before
all else with the soloist in the performance of the work related thereto and to act together with
the soloist at beat skipping arising from excitements, felt at concerts and to give all sorts of
supports that may be required by the soloist such as repeating the beat in late entry situations
and ensuring the equalization.
Key words: Music, piano (forte), polyphony, accompaniment,
A. Piyanoda Eşliğin Tarihsel Gelişimi
Eşlik edeni genellikle piyano ile bir şarkıcı ya da bir çalgıcıyla birlikte çalan, kendi
parçası daha geri planda kalan, ama özellikle 17. ve 18. yüzyıl ortasından itibaren oda müziği
kategorisine giren müzik türlerinin yorumunda soliste eşdeğer görülmesi gereken yorumcu
olarak tanımlayabiliriz. Eşliği:
1. Ses (Vocal)
2. Çalgı (Instrumental)
3. Choral
4. Dans eşliği olarak 4 dala ayırmak mümkündür.
Modern eşlik edicinin aleti pianofortedir. Dinsel konserlerde org ya da harmonium da
çalmak zorunda olabilir.
Peki sıkça kullandığımız correpetiteur’ün nasıl tanımlamalıyız? Correpetiteurü, tam bir
müzik temeli olan, vokalistleri ve instrumentistler ya da grupları, dinleyici önünde şarkılar
veya instrumental besteler gibi bazı müzik parçalarını, opera ve operetlerde ya da
3
oratoryolardaki bazı rolleri yorumlamak için hazırlanmaları yönünde eğiten ve tavsiyelerden
bulunan bir piyanisttir.
Solist ve korrepetiteur’ün kültürel ve müzikal geçmişi aynı olmalıdır. Eşlik edenler;
tuşelerinin renklerini ayarlamak, solist ile anlaşmaya, onun yorumuna solistin eserin gereği
olarak yaptığı ritm değişikliklerine uyum sağlamaya özen göstermelidir.
Eşlik, en eski müzik sistemlerinde çalgının sese eşliğinde görülür. Mağara adamı, sesini
keşfettiğinde, bunu bağırarak düşmanlarını korkutmak için kullandığını,
oyulmuş ağaç
gövdesine vurarak düşmanlarını daha fazla dehşete düşürebileceğini keşfetti. Daha duygusal
anlarda ise kendi eşine, onun şarkısını kurumuş bir hayvan kemiği içine üfleyerek söylemesi
ile hem kendi kendine, hem başkalarına eşlik etme şeklinde bölünerek, eşlik etme sanatı
doğmuş oldu.
İncilde Şarkı ile Tanrı’yı övme temasına sahip olan 92. Psalm’da 4 köşe, 10 telli bir
sazdan, Harp’den ayrıntı ile söz edilmiştir. Bundan başka salteri, zilli tef, kornetler, simballer
eşlik çalgıları olarak kullanıldı. İlk org ise M.Ö. 2. yüzyılda, Yunanlı Ktesibios tarafından
hidrolik bir temele dayanarak inşa edildi.
Bu eşlik edici aletlerin çok gelişmiş olmalarını düşünmek yanlış olur. Polifoni orta
çağlarda var oluncaya kadar, çalgıcılar uygun aleti seçerek aynı ezgiyi tiz veya bir pes
oktavdan tekrarlar, eşlik etme durumu hafifçe ezgiden geçici olarak sapar, veya birkaç notalık
eşlik etme girişimi de vokal seslerle doldurulurdu. Vurmalı sazlar sese ya da ezgiyi taşıyan
alete esas olarak ritmik destek verirdi.
Yunanlılar ise eşlik etme sanatını son derece geliştirmişlerdi. Şairin sözlerine uymak
için yaratılmış olan Nomoi adını alan melodiler, Yunan müziğinin esasını teşkil eder. Solist ve
koristlerine eşlik etmek için birçok farklı saz kullanmışlar, hatta şarkı söylemeyen aktörler
dahi, mısralarını müzikal eşliklerle söylemişlerdi. Dilli bir nefesli saz olan aulos’u çalma
ustalığına sahip Olympos, ünlü nomoileri İsa’dan önce 700 civarında bestelemiştir. Ezgi bir
aulos’la çalınır ve diğer aulos ise ilave notalarla duraklardaki boşlukları doldururdu. Telli
sazlar alanında kithare virtuozu olan çağdaşı Terpander de aynı derecede önemliydi.
Kitharanın yanı sıra Yunanlılar lir’i de yaygın olarak kullanırlardı. Kitharanın düz fakat
ayrıntılı bir ses tahtası vardı, ve çoğunlukla konserlerde kullanılırdı. Lir’in ses tahtası eğriydi,
Kithara’nınki kadar iyi tasarlanmamıştı. Ve çoğunlukla sıradan kişiler ve ev halkı için müzik
aleti olarak kullanılırdı. Her ikisi de ok şeklinde mızrap ile çalınırdı. Triganon ise ismini
üçgen şeklinde alan bir başka telli sazdı. Zamanla Yunan müziği yozlaştı Romalılar bu müziği
miras aldıkları zaman ise değerli hiç bir şey kalmamıştı. Romalılar müzikle yakından
ilgilenmedikleri için orijinal müziğe ait hiç bir örnek bırakamamışlardır.
4
Avrupa, orta çağların ilk döneminde din dışı popüler müziğe alışık değildi. Din dışı
müziğe ait ilk yazılı örnekler IX. yüzyıla aittir. Dinsel ezgilerde ise çalgı eşliği yoktu. Din dışı
ezgiler gerek sözleri gerekse ezgileri açısından daha milliyetçi ve bölgesel karakterdeydiler.
Konuları ise genellikle kahramanlık, tabiat güzellikleri ve dünyanın çeşitli olaylarıdır. Kutsal
törenlerde dinsel ezgiler serbest ritmde söylenen, eşliksiz, zamanla gelişerek gregoryen
şarkısını meydana getiren ezgilerdi. Cantus Planuslar (Dinsel ezgi) bütünüyle ortaçağ, kilise
modlarında söylenirken, din dışı ezgilerde modalitenin hakimiyeti olmakla beraber bu
hakimiyet mutlak değildi. XI. ve XIII. yüzyıllar arasında savaşa katılmayan veya iki savaş
arasındaki barış yıllarında boş kalan iyi eğitim görmüş, zamanlarının sanat eğilimlerinin bütün
inceliklerine vakıf olmuş gezginci şarkıcılar yazmış oldukları şiirleri besteler yardımcıları ise
çalgı ile eşlik ederlerdi. Bu çalgılar tef, zil, davul gibi çeşitli vuruşlu çalgılar olabileceği gibi
nefesli ile bazı telli çalgılar birlikte de çalınabiliyordu. Güney Fransa’daki gezgin şarkıcılara
Trubadur, Kuzeyde’kiler de Truver olarak adlandırılırdı.
Truverler, şarkıları için kesin formlar belirlediler: Şanson, rondo, virelais ve ballad’lar.
Trubadur ve truver’lerin şarkıları notalı olmasına karşın, bunlar geniş doğaçlamalara açıktı.
Tabii ki eşlik durumu hafif doğaçlanmış sapmalarla ezginin enstrümantal tekrarından başka
bir şey değildi.
Trubadur ve truver’lerin Alman eşdeğerli kelimesi minnesängerdir. Onlar da
şövalyelerin hizmetine girmişlerdir. Ağır alman mizaçları nedeniyle şarkıları daha ruha hitap
edici ve saftı.
Avrupanın geri kalan kısmı polifoni’de ilerlerken, minne şarkıcılarının homofonik
hareketi, ciddi hobisi müzik yapmak olan bir sanatçı takımı olan Meistersinger (Usta şarkıcı)
tarafından 16. yüzyıla taşındı. Kuralları katı ve eski idi. Bunlar arasında Hans Sachs,
Wagner’in Die Meistersinger von Nürberg operasında kendisini son derece insancıl bir
şekilde tanıtması nedeniyle bize en yakın olanıdır. Çalgıları çoklukla bizim kemanımızın
öncüleri idi: bir nevi keman olan fiddle, rotas, rebabs, basit gayda’lar da kullanıldı ve arpler
ve köşeli yuvarlak lir benzeri psaltery’ler de bunlar arasında yer aldı.
Gezgin müzisyenlerin bir başka önemli işleri, kasaba ve köylerde danslara eşlik etmekti.
İngiliz şarkıcıları da tıpkı Fransız ya da Alman kuzenleri gibi gözdeydiler. Zamanla
Fransa da (menestrier) olarak menşe alan minstrel İngiltere’de popüler oldu. Daha sonra bu
kelime her hangi bir müzisyene, özellikle de bir kemancı ya da viyola çalıcısına uygulandı.
Ünlü bir trubadur olan Aslan Yürekli Richard, Fransa’dan sarayında hizmet etmek üzere
birçok minstrel’i davet etti, bunların arasında öykü kahramanı olan Blondel de Nesle’de vardı.
Çoğu İngiliz minstrelleri, Fransız trubaduru stilinde şarkı söylemiş ve çalgı çalmışlardır.
5
ARS NOVA (YENİ SANAT)
XIV. yüzyıl Fransız müziğinde ritmik notalama alanında beliren yeniliklere müzik
yazarı Philippe de Vitry yazdığı bir incelemede Yeni Sanat adını vermiştir. Müzikte yeni bir
anlayışı temsil eden bu akımda ön planda olan iki ülke Fransa ve İtalya idi. Bu çağda Dinsel
müzik türü olan motetten ballad ve rondo gibi din dışı yapıtlar doğarak çoğalmıştır. Kilise
itibarına geniş ölçüde yitirmiş olduğu için çok sayıda din dışı eserler yazılmıştır. Eski
polifonik şekillere yenileri ilave edilmiştir. Bu yeni sanatın başlıca temsilcisi çoğu homofonik
olan virelais ve chansonların olduğu kadar, polifonik olan ballade ve rondoların da bestecisi
Guillaume de Machaut idi. Bu besteci teorik varsayımlardan uzaklaşarak ritmik notalama
alanına yenilikler katarak müziği bütünüyle duyguları anlatımı açısından ele alan ilk çok sesli
Mess’i besteleyen sanatçıdır.
İtalyan Yeni Sanatı ise vokal müzikte çok instrumental müzikte yoğunlaştı. Zamanın iki
kısımlık vokal kompozisyonu olan Caccia’da çalgısal eşlik kullanıldı.
Vokal müziğe eşlik etmenin favori çalgısı (lut) idi. Altından onbire giden çok sayıdaki
telleri, polifonik müziğin gelişen gereklerini lüt’un karşılamasını mümkün kılıyordu.
1500’den itibaren, lüt mandalı boynunun 90 derecelik bir açıyla bükülmesi dışında, bugün
bizim halen kullandığımız şekli aldı. Zamanla lüt, İspanya hariç tüm Avrupa’da evrensel bir
eşlik edici çalgı oldu. İspanya’da ise Andre Segovia gibi önde gelen İspanyol gitaristlerini
dinlediğimizde hayran kalacağımız virtuosite ile çalınan gitar vardı.
Rönesans başında daha geniş bir kullanma alanından yeni eşlik edici çalgılara şunlar
dahildir: portatif orglar bugün canlanmasına çalışılan recorderlar, (dilsiz üflemeli saz) shawms
(obua ve bassonların atası) Krumbhorn (gizli dilli eğik bir üflemeli saz), düz yada eğik
cornet’ler ve eski trumpet ya da trombonlar.) Başka bir müzik aleti olan trumscheit ise bas
eşliği için kullanılıyordu.
XVI. yüzyıl Bask ülkelerinde polifoni büyük bir gelişme gösterdi. Counterpoint
tekniğinin mükemmelleştirilmesi bir bestenin tüm seslerinin önemini arttırdı. Onun yorumu
ezgi artı eşlik olarak isimlendirilmiyordu. Kuşkusuz, eşlik edilen şarkılar, baladlar ve
madrigaller bir süre devam etti ise bunlar artık fazlaca önemli değillerdi. Hatta Rönesans
İtalyası bile polifoni’nin Hollandalı ustalarını ithal etmeye başlamıştı. Örneğin, Bask
ülkelerinde polifoni’nin önde gelen ustası H. İsaac bir süre İtalya da sanatın gelişmesi için çok
şey yapan Medici Prensi, Lorenzo il Magnifico tarafından istihdam edildi.
Yeni sanatta Flemish (Hollanda) müziğine geçiş Burguindi ekolü tarafından
gerçekleştirildi. Bu ekolün önde gelen bestecisi Guillaume Dufay, Yeni Sanat’ın aşırı süslü
6
parçalarından daha basit stilde birçok şarkı yazdı. Bu şarkılara violler, lütler, insan sesi hatta
klavyeli çalgılarla dahi eşlik edilebiliyordu.
İlk partisyonlar 1577’de madrigaller için basıldı. Genellikle 16. yüzyıl, zengin Flemish
müziğinin, doğmakta olan orkestral müziği, müzik ve oda müziğinin ve org tekniğinin
mükemmelleştirilmesinin yüz yılı oldu.
BAROK ÇAĞI’INDA (1600-1750) öncelikle klavyeli çalgıların yapısında gelişme
kaydedildi. 1600 de klavikord, spinet, harpsikord ve virginaller her çeşit karmaşık eşliği
yapabilirlerdi. Telli çalgılar da kendi modern şekillerine ilerlemekteydiler. Polifonide tüm
sesler eşit şekilde önemli iken, şimdi ezgi tekrar önderliğine kavuşuyor ve bas sesi müziğin
iskeletini teşkil ediyordu. Bu durum tüm barok çağa hakim olan sürekli bas’a yol açtı. Bu
sisteme göre aralıkları ve ezginin eşliğinde çalınacak akorları göstermek için bas notaları
altına numaralar yazılıyordu. Genellikle bası bir viyola ya da viyolansel çalardı; bir büyük lüt,
bir org ya da diğer klavyeli çalgılarda biri ise orta sesleri doldururdu. Sürekli basın önem
kazanmasıyla, iyi doğaçlama yapan klavye müzisyenlerine ya da lütenistlerine duyulan ihtiyaç
arttı. Bu şekilde profesyonel eşlikçi nihayet ortaya çıkmıştı. Eşlikçinin müzik deneyimi
sağlam olmalıydı. Ancak bu şekilde sadece yatay ve dikey kontrpuanların tüm girdi çıktısına
bilmekle kalmayarak, aynı zamanda gruptaki diğer yorumcuları bir arada tutabilirdi.
1600 tarihi İtalya da monodinin (tek sesli şarkı) doğuşu olarak görülür. Floransa da
1597-1600 arasında ortaya çıkan bu çağın ilk operaları olarak kabul edeceğimiz Peri
tarafından bestelenen Dafne ve Euridice ve Caccini’nin Euridice’i, eşliğin tamamen akora
dayanan doğasını ön plana çıkarıyordu. XVIII. yüzyıl boyunca basso continuo ister sözlü ester
çalgısal, dini veya din dışı olsun her tür müziğe uygulanır oldu.
O zamanın opera eşliği kuru resitatiflerin sürekli basını yorumlamaktan ibaretti. Koro ve
danslar genellikle bir sahneyi ya da perdeyisona erdirmek için yazılırdı. İlk operanın müzikal
ve ruhsal değerlerini zenginleştirmek ve resitatiflere ifade katmak, Monteverdi gibi bir dehaya
kısmet oldu.
Bu şekilde bugünkü konser salonlarımızdaki programlarda yerini koruyan Arie Antiche
çağına girmiş oluyoruz. Bu çağın en önemli bestecisi olan Caccini monodik eşlik stilinde
yazmış olduğu aria ve Madrigalleri ile önem kazandı. Telli çalgılar alanında Corelli, Veracini,
Geminiani, Locatelli ve Vivaldi tarafından yazılan sonat ve konçertolar, parlak teknik
figürasyonları yorumlamakta en iyi çalgı olma durumunu açıkça göstermiştir. Bu çalışmalar
oda müziği değil, sadece harpsikord eşliğinde solo telli saz besteleriydi.
İngiltere’de ise bu hareket ilk kitabı 1597’de yayınlanan John Dowland’ın eserleriyle
geldi. Kendi eşlikleri ile William Byrd’in eşliklerini karşılaştırdığı kısımda, temel aldıkları
7
noktanın farklılığını gösterir. Byrd’in sesi, pek çok ezgi arasında bir tek ezgiyi seslendirir,
diğer ezgileri ise çalgıcılar grubu yorumlardı. Dowland’ın sesi ise ezginin kendisini
seslendirir, lute ile armoniye bir fon oluştururdu. Dowland’ın temelini attığı okul, eşliksiz
madrigallerin1 XIV. yüzyılın başlarında görülmeye başlayan lirik şiirlerden bestelenen
eşliksiz veya org eşliğinde sunulan çok sesli İtalyan şarkılarının çağdaşı haline geldi.
17. yüzyılın ilk çeyreğinde hızla gelişme göstererek ve eşliksiz madrigallerin ve İngiliz
Kilisesinin doğu sevgisini dile getiren XIV. yüzyıl başlarında görülmeye başlayan lirik
şiirlerden bestelenen İtalyan şarkılar eşliksiz veya org eşliğinde sunulan çok sesli müziğinin
çağdaşı haline geldi.
İngiliz müziğin en verimli çağlarından biri olan bu çağ en yüksek noktasına Henry
Purcell’in (1658-1695) güzel müziği ile ulaştı.
Almanya’nın 16. yüzyıl eşlikli müziğine katkısı ancak dolaylı olmuştur. Bu zamanda
eski Alman şarkılarının en güzel örnekleri toplandı ve yenileri bestelendi: aşk şarkıları, politik
şarkılar, rustik şarkılar ve daha başkaları. Fakat hala Flemish polifonisi etkisi altındaki bu
şarkılar genellikle dört parçalı kontrpuan şeklinde yorumlanıyordu. Zaman zaman lüt eşliği de
kullanılıyordu.
Barok çağı kesin bir değişim getirdi. Tek sesli şarkı Monodi İtalya’nın (Yeni müzik
akımından) büyük ölçüde etkilenerek Alman laik ve hatta kutsal müziğinden bile daha önemli
oldu. Sürekli ve klavyeli çalgılar mümkün ve arzu edilir ezgilerin çok ayrıntılı eşliklerini
yaptılar. Kutsal motetler2 bu zamana kadar acapella şeklinde söylenirken şimdi sürekli basla
eşlik ediliyordu. Yeni stildeki bestecilerin ilklerinden biri Michael Praetorius’du (1751-1621)
Bach öncesi çağın en büyük bestecisi Heinrich Schütz idi (1585-1672). Kendisi nuove
müziğin elemanlarını yükseltti onları derin bir şekilde ruhsal ve etik değerlerle doldurdu ve
böylece, Bach’ın barok çağın en soylu hasadını toplayacağı bir toprak yarattı. Schütz,
dünyaya tutku müziğine tanıttı ve oratorio için yol açtı.
1600’larda ağaç ve bakır nefesliler bugünün orkestrasında tuttukları önemli yeri az çok
aldılar. Ancak klarinetler daha sonra ortaya çıkacaktır.
Bu dönemde Fransız kornosu müzik sahnesine girişini yaptı. Nefesle çalma şekli
mükemmeldi. Fakat eşlik aleti olarak lüt’un kullanımı git gide azalmaktaydı. Klavyeli
çalgılar, ses ve teknik olasılıkları açısından daha zengin oldukları için daha iyi hizmet
vermekteydiler.
J. S. Bach (1685-1750) tüm zamanların en büyük dehası aynı zamandı iyi bir orgcu, bir
doğaçlamacı olmasına rağmen yeni stilde besteler yapan oğulları ondan daha iyi tanınırdı.
8
G. F. Haendel (1685-1759 in eserleri Bach’ınkiler kadar derin olmasa da zamanına daha
fazla uyardı. İtalyan opera stilini kabul etmiş ve klasik konulara dayanarak çok sayıda opera
yazmıştı. Haendel’i seven Beethoven dahi “onun önünde diz çökerim” dedikten sonra Bach
içinse şunları söylemişti. “O bir ırmak değil bir okyanustur.”
XVII. yüzyıl Fransa’sı etkili bir şekilde İtalyan Monodisinin opera ve bale dünyasına
döndü. Esas reformcu jean Baptiste Lully idi (1633-1687) İtalyan doğumlu olan Luly
operalarında müziği kelimelerle birleştirdi. Ve koroya çok daha önemli dramatik bir işler
verdi. Baleleri ile Fransız sahnesinin gözde bestecisi olmayı başardı. Barok dönemin diğer
Fransız yenilikçisi Jean Philippe Rameau’ydu (1683-1764) kitabı Traité’de l’harmonie, ilk
kez bizim tonal sistemimiz için bilimsel bir temel oluşturdu. Rameau’dan önceki yüzyılda
insan kulağı, yatay işitme yerine, dikey ya da harmonik işitmeye dönmüştü. Operaların yanı
sıra, Rameau, klavsen ve keman için birçok konser parçası besteledi.
Bu zamanda Fransada bestelenen şarkılar kısmen folk şarkıları, çoban şarkıları halk
arasında avlama ve evlenme gibi her çeşit olayın bir anlatımı olan şarkılardı. Bugüne dek
çalınan Fransız çalgısal müziğine, Leclair’in keman sonatları ve Monteclair’in flüt için
bestelemiş olduğu eserler de dahildir.
KLASİK ÖNCESİ VE KLASİK DÖNEM
XVIII. yüzyıl İtalyan operasında şarkıcıya aryalardaki continuoya ek olarak yalnızca
recitative biçiminde bir basso continuo tarafından eşlik edilirdi. Önemli besteciler bu
partisyonları eşlik olmaktan çıkararak sesle birleşerek birer düet halini alan çalgısal sololara
dönüştürmüşlerdi. Orkestranın yapısı yerine oturduğunda ve çalgıcıların yetenekleri
belirlendiğinde ise besteciler eşliğin dokusuna daha büyük bir önem vermişlerdir. Gluck ve
Mozart’ın obbligato3 çalgılarıyla yaptığını 19. yüzyıl bestecilerinden Wagner, orkestrayla
yapmıştır, yani orkestra arka plandan ön plana getirilmiş ve düşüncelerin ifadesi olarak
kullanılmıştır. Bu ağda a-ciddi opera (opera seria4) b- opera buffa5 en yüksek derecelerine
ulaşmışlardır. Haendel ve Bach’ın müziği tüm barok çağ için düşünülebilecek en yüksek
seviye erişirken, rokoko dönemi çoktan başlamıştı. İtalya’da çizgi, Monteverdi den,
Corelli’ye, Vivaldi ye dek yükseliyordu. Çöküş, müzik hayatının Napoli’ye geçişi ile başladı.
Şüphesiz napoliten besteciler arasında Alexsandro Scarlatti (1659-1725) gibi dehalar vardı, ve
napoliten ekolü usta bir müzik türü yarattı: perdeler arasında, ciddi opera içine intermezzolar
olarak sızan opera buffa. G. B. Pergolesi (1710-1736) önemli olan ilk opera buffa yı yarattı.
D. Cimarosa (1749-1801) özellikle Gizli Evlilik adlı opera buffa ile bu eğilime devam etti.
Buffa operalarının bestecileri, eşlikli şarkı-konuşmalara yeni bir şekil ilave ettiler. Bu şekil,
9
aksiyonu birlikte götüren yarı şarkı, yarı konuşma olan metin altına sürekli bas akor notaları
konulmasından ibaret olan secco recitative idi.
Fakat genelde 18. yüzyıl eşlik edilen müzikte bir çöküş meydana getirdi. Durante,
Marcello, Paesiello ve Giordani isimleri hala bizim konser programlarımızda yer almaktadır.
Onların eşlikleri Alberti bas şekilleri denilen basmakalıp bir arpeggio şekline yol açarak, basit
akorlarla dejenere oldu. 1700 civarında ise viyolonsel, solo bir konser enstrümanı haline geldi.
XVIII. yüzyılda İtalyan operası Avrupa’yı fethetti ve İtalya ve diğer ülkeler arasında
canlı bir müzisyen alış verişi vardı: bu zamanın en önemli Alman bestecilerinden Johann
Adolf Hasse (1699-1782) Scarlatti ve Porpora ile birlikte Napoli’de çalıştı. İtalyan besteciler,
Almanya ve Avusturya da saray müzisyeni konularını kabul ettiler. Örneğin A. Salieri (17501825) Viyana’da yıllarca Mozart’a rakip olacaktı. Goethe’nin bir çok şiirine müzik yazan bir
başka şarkı bestecisi J. F. Reichardt (1752-1806), tarihsel yönden çok daha önemlidir, zira
Schubert’in ilk dönemini etkilemiştir. Piyano eşliği daha engin olmuş, piyano enterlüd’leri
şarkıları canlandırmıştır. Merkezi Viyana olan klasik dönem ise vokal eşlik açısından fazla
çarpıcı değildi.
Mozart’ın bulunmaz müzik dehası yanında eşlikli vokal bestelerine göz atmalıyız:
Dönemin lied stili, hiçbir zaman müzik tarafından ezilmeyen, sözlerle uyumlu olan müzikal
eşlikten ibaretti.
L. Von Beathoven’in eşlikçinin vokal literatürüne katkısı, keza kendisinin diğer müzik
formlarındaki ustalığı ile aynı ölçüde değildi. İki önemli Alman şarkısı besteledi: Geistliche
Lieder ve An die ferne Geliebte. Bunlardan ilki basit soylu bir eşlikle müziğe ayarlanmış ve
kelimelerin asaletini vurguluyordu. İkincisi de, bir şarkının diğerine yol açması şeklinde, daha
sonra Schumann’ın mükemmelleştireceği bir takım yeni yollar bulmuştu. Burada
Beethoven’in eşliği çok güzeldi, zaman zaman piyanonun ezgiyi alıp götürmesine izin verir
ve bu arada ses ise ona uyardı. Kendisi keza bir çok İskoç ve İrlanda folk şarkılarını piyano ile
seslendirmek üzere bestelemiş ve buna keman ve viyolonsel eşliği de katmıştır.
Haydn, Mozart ve Beethoven ise sonatlarında saf bir oda müziği yaratmışlardır.6
Dönemin piyano partisiyonlarının içerdiği teknik güçlük ve yoğunluğundan dolayı, pianist
artık bir eşlikçi değil, adeta solistin iş arkadaşı olmuştu.
Fransızlar, lied yazamayacak kadar opera ile ilgili idiler. Onlar hala sürekli bası
kullanıyorlardı. Daha ilginç olan husus, Fransa’nın çalgısal eşlik müziğine olan katkısı idi.
Burada Giovanni Viotti’nin ekolü, sadece pedagojik materyeli zenginleştirmekle kalmayan
fakat mükemmel konçertolar ve daha küçük parçalar da yazan olağanüstü virtüozlar
10
yaratmıştı. Bunların arasında, Charles Beriot, Jacques Rode, Rodolphe Kreutzer, Jacques
Mazas ve Jean Charles Dancle vardı.
SCHUBERT VE ROMANTİK DÖNEM
Eşlikçi için Franz Schubert’in eserleri eşlik edilen vokal müziğin büyümesi için bir
başlangıç noktası teşkil eder. (Schubert, tıpkı Beethoven’in romantik bir besteci olarak
isimlendirilebileceği şekilde bir klasik ustası sayılabilir.) Ondan sonra gelenler sadece onun
eserinin mantıksal bir devamıdır. kendisi piyano eşliğini bir emir kulu düzeyinden çok daha
ileriye götürmüş, onu kendi şarkılarının sözleri için psikolojik bir yönlendirmenin taşıyıcısı
olarak göstermiştir.
Schubert’te bir müzikal ifade bulmayan hiç bir insancıl duygu yoktur. Sevgilinin
sabırsızlığı (ungeduld), kalbin tıpkı bir posta arabasının ritmi gibi çarpması (DiePost)
kaybolmuş aşkın umutsuzluğu dörtnal sesleri (Der Erikönig) gibi böyle yüzlerce farklı duyuyu
sayabiliriz onun eserlerinde.
Schubert’in eserleri aşağıdaki isimlerle karakterize edilen eşlikli vokal müziğin geniş bir
serisine doğrudan yol açar: Ballade formunu geliştiren Loewe, oldukça güç preludeler
besteleyen Schumann ve Mendelssohn, Cornelius, Franz Liszt, Brahms, Wolf, Mahler,
Richard Strauss ve Alban Berg.
İtalya tüm çabalarını opera bestelemeye hasretmişti. Ünlü İtalyan opera bestecileri,
Bellini’den başlayarak Donizetti ve Rossini, Verdi, Mascagni, Puccini den geçerek Giordano,
Respighi ye kadar uzamaktadır.
XIX. yüzyıl için virtuozlar çağıdır diyebiliriz. Bunların en büyüğü Paganini’ydi ve
kendisinden sonra ise Wieniawski, Ysaye, Joachim, Sarasate, Hubay, Kreisler ve diğerleri
gelmişti.
XIX. yüzyılda ulusal besteler de çok gelişti. Berlioz, Cherubini, Gounod, Bizet, Cesar
Frank, Delibes, Massenet’nin bestelerine dayanarak Fransız sanat şarkıları Debussy, Faure,
Ravel, Honegger, Milhaud ve Poulenc ile zirvesine ulaştı. Diğer ulusal ekoller İskandinavya,
Rusya, Çekoslavakya, Polonya, Macaristan, Finlandiya, İspanya ve İngiltere de ortaya çıktı.
Bir kaç isimden söz etmek yeterli olabilir: Grieg, Glinka, Tchaikovsky, Mussorgsky, Borodin,
Rachmanioff, Glazunov, Korsakoff, Stravinsky, Prokofiev, Shostakovich, Smetana, Dvorak,
Bartok, Kodaly, Sibelius, Granados ve Benjamin Britten gibi.
Bu dönemde birleşik devletler, Amerikan müziğini yaratma ve geliştirmede büyük
ilerleme kaydetti. Hagemann, Carpenter, Copland, Barber, hepsinin üstünde George Gershwin
Amerikalı bestecilerden bazılarıdır.
11
B. EŞLİK ETME SANATI
Eşlik sanatını gelişeceği temeli oluşturmak için bilginin çok gerekli olduğu tartışılamaz.
Çalışmalar sırasında eşlikçi, solistin artistik stiline kendini ayarlamalı, onun artistik
eksikliklerini tanımalı ve ona yol göstererek bu eksikliklerini düzeltmesine yardımcı
olmalıdır. Psikolojik olarak bir eşlikçi kendi solistinin sanatçılık ölçüsünün sınırlarını
arayarak onu daha iyi anlamaya çalışmalıdır.
Eğer eşlikçi duyarlılığa sahip değilse, sanatçılığının yeterliliği tartışılır. Duyarlılık
olmaksızın, yani içerden ve dışardan gelen etkileri hissetme ve onları sanata yansıtma
yeteneği olmaksızın sanatçılık da bir anlamda olmayacaktır.
Eşlik yaparken solistin çizdiği ezgi örtülmemeli, piyanoya geçen temayı ve cevabını
duyurmaya çalışmalıdır. Tüm bilimsel, teknik, stilistik ve artistik elemanlar yaratıcı bir sanat
içine karmalanmalıdır.
Birlikte çalışmada ilk basamak yorumlanacak her parçanın tam olarak anlaşılması
olacaktır. Eşlikçi ve solist birbirlerine eserin yorumuna, belli cümlelerin anlamına ait
görüşlerini söylemekten kaçınmamalıdır. Ancak gelişme bu şekilde sağlanmış olur. Eşlikçi,
zamanla yorum problemlerine birçok görüş açısından bakmayı öğrenmeli yani çok yönlü
düşünmeli solistin kişiliğine uyarak yorumunu değiştirmeye hazır olmalıdır. Zira müzikte aynı
müzikal detayın bir çok açıklaması olabilir. Örnek olarak, Schubert’in Gretchen an Spinnard
(Çıkrıkçı kız) isimli eserindeki çarpıcı bas ritmini ele alalım. Bu ritm yün eğirme çıkrığının
temposu olabileceği gibi, iç anlam açısından Gretchen’in endişesi nedeniyle kalp çarpıntısını
da ifade edebilir. Ayrıca sadece ritmik ve armonik bir işlevi de vardır.
Solist ve eşlik edenin anlaşma aşamasından sonra, eşlikçinin solistle birlikte gitmesi her
hususta onu takibi kolaylaşır. Örnek olarak, solistin fiziksel rahatsızlığı daha az ses
çıkarmasına, ve ya daha sık nefes almasına neden olabilir. Eşlikçi hemen o anda yumuşak
çalarak dinamik sınırını değiştirmeli konser esnasındaki her tür değişime hazır olmalıdır.
Tabiatı ile solistte eşlikçiyle beraber hareket etmelidir.
Dipnotlar
1. madrigal: doğa sevgisini dile getiren XIV. yüzyıl başlarında görülmeye başlayan lirik şiirlerden
bestelenen İtalyan şarkıları.
2. Motet: XIII: yüzyılın ortalarında ilk örneklerini tek sesli ayin şarkılarının çok sesli hale getirilmesi ile
veren form.
3. obbligato: zorunlu ana melodiden sonra bağımsız ve 2. derecede önemli concertant parti
4. opera seria: ciddi konulu opera
5. opera buffa: güldürü operası
12
6. Dönemin piyano partisiyonlarının içerdiği teknik güçlük ve yoğunluğundan dolayı, piyanist artık bir
eşlikçi değil, adeta solistin iş arkadaşı olmuştu.
Kaynaklar
The American Music Dictionary
Adler, K., The Art of Accompanying and Coaching (Minnesota Archive
Editions) Paperback – January 1, 1965.
Sözer, V., Müzik Ansiklopedik Sözlük, 4. Baskı, Remzi Kitabevi, ISBN 975-14-0525-4
13
Download