C. Senatosu B : 92 kazanan, müessese olma hüviyetini alan Devlet opera balesinin yanında bir de tiyatro içinde opera bale mi kurulmak isteniyor gibi bir ze­ hap hâsıl oluyor. Bu hususun da Sayın Bakan­ lıkça yahut Komisyonumuzca dile getirilmesi ya da tasrih edilmesi ihtiyacımız içindedir. Değerli arkadaşlarım, kanunun bu hali ile, başında da belirttiğim gibi, bir mutlak otorite­ ye bağdı sanatkârlar topluluğu yaratılmak ve o toplulukta mutlak otoritenin temayülleri hâ­ kim kılınmak isteniyor intibaı yaratılıyor. Böy­ le olduğu pek aşikâr. Bu kanunun maddeleri böyle olduğunu gösteriyor. Bir de bundan ev­ vel konuştuğumuz ve kanunlaştığını haber al­ dığım Devlet Opera ve Balesi Kanununda bu Kanun gibi olmak gerekirken, tamamen bunun dışına çıkmış, bunu aşmış, meselâ burada bir tek kurul yerine orada daha kalabalık kişiler­ den kurulu üç kişinin vazife görmesi daha de­ mokratik bir idareyi getirdiğini göstermek ba­ kımımdan bu kanunla mukayese edilebilir nite­ liktedir. Bu kanunla o Kanun arasındaki önemli fark, bu saygı değer fark neden tercih edil­ miştir? Anlamak mümkün değildir. Bir de bu kanunda olmıyan ve olmasını arzu ettiğimiz hususu dile getirmek suretiyle sözlerim© son vereceğim. Bu kanunda tiyatro yazar­ ları hakkında hiçbir düzenleme maddesi yok­ tur. Tiyatro yazarlarının bir madde halinde burada belli birtakım teşviklere mazhar edil­ mesinde fayda vardır kanısındayız. Veya tiyat­ ro yazarlarını özellikle yerli eser üretme bakı­ mından bu kanunla teşviklere tabi tutmuş olsa idik, kanımca tiyatrolarımızda yerli eserlerin daha çok oynanması imkânını sağlamış olacak­ tır. Bugün tiyatro yazarlarımız hakikaten kendi başlarınla terk edilmiş gibidirler. Ve Türkiye'de de tiyatro yazarlığı çekici değildir. Her hailde sebebi işte böyle kanunlarda olduğu gibi tiyat­ ro eserlerinin seçilmesinde belki iyi olmıyan bir geleneğe, yabancı eserler seçmeye fazla rağbet edilerek yerdi eserleri daha az repertuvara al­ mak gibi bir geleneğin tesiri olsa gerektir. Gö­ nül arzu ederdi ki, bu kanunda tiyatro yazar­ ları için bâzı teşviklerde bulunulsun ve tiyatro yazarları yerli eser üretmeye bu teşvikler yü­ zünden özensinler ve eser versinler. Ama, öyle gözüküyor ki, bu kanuna almamakla sayın Hü­ kümet tiyatro yazarlığı müessesesini kendi ba­ şına bir müddet daha bırakmaya kararlıdır. Da­ 14 . 7 . İ97Û 0 :2 ha iyi sonuç vermesi için daha demokratik esaslara bağlı bir kanun haline gdtirilmesinde fayda gördüğümüz bu kanun değişiMiğinin dar zs manda üzerinde fazla mesai sarf ederek va­ kit almaya gönlümüz razı olmuyor. Ancak, şah­ san maddeye bir fıkra eklenmesini istemekle ye­ tineceğim. O da şu; 5441 sayılı Kanun, 1949 dan bu yana meriyette olmasına rağmen, maa­ lesef kendi bünyesinde ve maddesinin birisinde yazık tüzük çıkmadığı için bütün işler keyfi surette cereyan etmiştir. Sırası geldiğinde ve­ receğim bir takrirle tüzüğün belli bir süre son­ ra behemahaJl çıkarılmasını istemek durumun­ dayım. Kabul buyurursanız tüzüğü belli bir za­ manda çıkarmak gibi bir vazifeyi bu kanuna koyalım. Yoksa, 5441 sayılı Kanunda yazılı tüzüğün çıkmaması hal ile karşı karşıya kal­ mayalım ve bu durum devam etmesin. Saygılarımla. BAŞKAN — Sayın Anburun. M. TEKİN ARIBURUN (istanbul) — Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlarım; her ne kadar bu kanun tasarısı Devlet Tiyatrosunun hakika­ ten bir ihtiyaç olan çalışmalarını tanzim eden, daha ziyade teknik bir tasarı ise de tiyatronun milletler üzerinde, bilhassa millî kültür üzerin­ de haiz olduğu tesirleri düşünmek mecburiye­ tinde olduğumuzu da ekliyerek eksik gördüğüm 1 - 2 hususu dikkatlerinize arz etmek için söz almış bulunuyorum. Tiyatronun ehemmiyetinden bahsetmeye pek lüzum yok. Yalnız bir iki misal ile tekrar hatır­ latmak belki muvafık olur. Meselâ; Bulgaris­ tan istiklâlini kazanır kazanmaz hemen bir Millî Tiyatro, bir Devlet Tiyatrosu kurmuştur. Bugün Sofya'ya gidenler hâlâ görür, ilk yap­ tığı işlerden birisidir, ingiltere'deki tiyatronun, millî kültür üzerinde, o millet üzerinde yaptı­ ğı tesiri hepimiz biliyoruz. Tâ zamanımıza gel­ miş, bizleri de etkilemiştir. Eski devirlerde Yu­ nan, Roma, Çin hattâ Japon tiyatrosunun yap­ tığı etkileri biliyoruz. Bizzat bizim, Türkiye'­ nin, millî bir ihtiyacın çok belli olduğu bir za­ manda meselâ; Namık Kemal'in «Vatan yahut Silistre» adlı eserin yapmış olduğu millî etki bizim çocukluğumuza kadar değil, hatırlarım. Hattâ şimdi bile okunursa en çok ihtiyacımız olan eserlerden biri olduğu da ortaya pekâlâ çıkabilir. 272 —