Bugün birçok toplumda, “toplum geleceğini belirleyen en önemli

advertisement
İHMAL VE İSTİSMAR AÇISINDAN “SOKAK” ÇOCUKLARI
SHU: Tülin KUŞGÖZOĞLU
1
1. Giriş
Bugün birçok ülkede, “toplumun geleceğini belirleyen en önemli insan kaynağı”1
olarak tanımlanan çocuk ve çocukluk dönemine duyulan ilgi, son birkaç yüzyılda gelişmiş
olup, özünde süreç içinde değişen bazı düşünce ve uygulamaların ürünüdür. Günümüzde, anne
babalar ile toplumun çocuğa yönelik tutumları, çeşitli kurallar ile düzenlenmeye çalışılmakta,
böylelikle
çocukların,
toplumdaki
olası
olumsuz
koşulların
etkisinden
korunması
amaçlanmaktadır.
Yaşamın özel bir dönemi olarak kabul edilen çocukluk, “insanın doğumuyla birlikte
başlayan ve onun, yetişkin yaşamın gereklerine uyum sağlayabilecek büyüme ve olgunlaşmaya
erişmesi ile son bulan bir dönemi” ifade eder. Çocuklar, bu özel dönemde olmaları nedeniyle
özel olarak bakılıp gözetilmeleri gereken bireylerdir. Bununla beraber, çocuk ve çocukluğun,
17. yüzyıldan başlayarak incelenmeye başlandığı ve ancak 19 yüzyılda bilimsel bir ilgiyle ele
alındığı görülmektedir. Bu süreçte, çocuklar üzerinde yapılan tüm araştırmalarda; bebeklik ve
ilk çocukluktaki olumlu/ olumsuz yaşantıların, onların yetişkin olduklarında gösterecekleri
davranışlar üzerindeki etkileri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bugün, çocuğun içinde
bulunduğu kalıtım ve çevreden oluşan etkilerin, yetişkin yaşamda izlerinin devam ettiği
bilinmektedir.2
Özünde, çocuğun korunması ve yetiştirilmesi, her dönemde toplumların gündeminde
yer almıştır. Ancak tarihin ilk devirlerinde, “çocuğun korunması esas olarak aileye ait”3 olup,
çocuğun yetiştirilmesi, ana-babanın ahlaki görevi sayılmıştır. Oysa devletlerin ortaya çıkması
ve aileler ile devlet arasında işlevleri açısından bir işbölümü yapılmasıyla gelişen dönemde,
anne babaların çocukları üzerindeki hak ve ödevlerinde bazı yeni düzenlemeler yoluna
gidilmiştir. Artık çocuklar, anne babalarının sınırsız hakimiyeti ve üzerlerinde sonsuz hakları
olan bireyler değil, insan gelişiminin özel bir döneminde olan ve bu nedenle özel olarak bakılıp
korunması gereken bireyler olarak algılanmaktadır. Böylelikle anne/babaların çocuklarına karşı
hak ve sorumlulukları yeniden düzenlendiği gibi devletin bu aşamadaki görevleri de yeniden
düzenlenmiştir.
Emine, Akyüz, (2000), Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin Korunması,
MEB Yayınları, No:3395, Ankara,s. 61
2
Feriha, Baymur, (1978), Genel Psikoloji, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi, 4. Baskı, İnkilap ve Aka Kitapevleri,
İstanbul, s. 54
3
E. Akyüz, 2000, s.11
1
2
Buna göre, çocuğun bakımı ve yetiştirilmesinden birinci derecede aile sorumludur.
Devlet ise, çocuğun ana babasından yardım talep etmesi aşamasında, bireyin bu haklarını
uygun bir biçimde kullanabilmesini sağlamak için devreye girer. Burada, devletin görevi,
birinci olarak, çocuğun korunması ile ilgili bir sorundan haberdar olduğunda, çocuğun
güvenliğine özen göstermek bakımından ana-babayı desteklemek ve denetlemek; ikinci görevi
ise çocukların yetenekleri doğrultusunda gelişmelerini güvence altına almak, onların ekonomik
ve sosyal refahını sağlamaktır. Yani çocuğun hem ana-babasına karşı haklarının korunması
hem de topluma karşı haklarını düzenleyen kuralların işlemesinin sağlanması devletin
görevidir.
Ayrıca, Aydınlanma çağından sonra toplumların entelektüel yapısı ve devlet
anlayışının değişmesi ile birlikte yaşanan gelişmeler, çocuklar ve çocukların korunması
konusunda bir dizi çalışma yapılmasına neden olmuştur. Bunlar, başlangıçta iş yaşamı içindeki
çocukları korumayı amaçlamaktayken, 19. yüzyılın başında yaşanan iki dünya savaşı ve
bunların sonucunda çok fazla sayıda çocuğun ölmesi, yaralanması, yetim ya da kimsesiz
kalarak zarar görmesi, toplumların dikkatinin çocukların korunması konusuna çekilmesini
sağlamıştır.
Günümüzde çocukları korumayı amaçlayan ulusal ve uluslar arası tüm kurallar bu
çabaların ürünüdür. Bunun en somut örneği Çocuk Hakları Sözleşmesinde görülmekte olup,
dünyada iki ülke hariç tüm ülkelerde uygulanan bu Sözleşme aracılığıyla, çocukların bakım,
yetiştirme ve korunması açısından evrensel bir standarda ulaşılmaya çalışılmaktadır.
Ancak birçok ülkede, çocukların bakım, korunma ve yetiştirilmesi sırasında, onların
fiziksel, duygusal, cinsel ve psikososyal sağlıklarına zarar veren/verebilecek farklı anababa
tutum ve davranışları ya da farklı terbiye/yetiştirme yöntemleriyle karşılaşılmaktadır. Çocuğun
bakımı ve yetiştirilmesi sırasında yaşanan bu aksaklıklar çocuk ihmal ve istismarı olarak
değerlendirilmektedir. Gerek toplumsal yaygınlığı gerekse ciddi fiziksel, duygusal ve sosyal
hasarlara ve bir ömür boyu geçmeyecek sorunlara neden olmasından ötürü; çocuk istismarı ve
ihmali, özellikle son yıllarda, toplumların gündeminde önemli bir yer tutmaktadır.
Sokakta çalışan ve/veya yaşayan çocuklar, çocuk ihmal ve istismarı açısından en
“kötü” koşullarda yaşayan, ihmal ve istismarın en yoğun biçimde görüldüğü bir gruptur.
1990’lı yıllardan sonra dünya gündeminde çok önemli bir yer tutan ve sayıları yüz
milyonlarla ifade edilen sokakta yaşayan ve/veya çalışan çocuklar sorunu, üzerinde
binlerce proje yürütülen, sayısız konferans ve atölye çalışmasında ele alınan; ancak bunca
birikmiş deneyim olmasına karşın somut olarak sorunun çözülmesi konusunda pratik
3
yararların gözlenemediği, özellikle az gelişmiş ülkelerin gündeminde güncelliğini koruyan
çok önemli bir sorundur. Konuyu bu denli önemli hale getiren ise, sokakta çalışan
çocukların bir yandan azgelişmiş ülkelerdeki, sosyo ekonomik ve kültürel koşullar ile göç,
kentleşme, yoksulluk vb. sosyal sorunlardan fazlasıyla etkileniyor olmaları, diğer yandan
ise varlıkları ve görünürlükleriyle4
toplumların ve kamuoyunun vicdanı önünde
bulunmalarıdır.
Bilindiği gibi çocuk emeği sömürüsü, dünya literatürüne kapitalizmle birlikte girmiş
bir olgudur ve çocukların hak ettikleri özel ilgi ve korumaya ulaşabilmeleri, birkaç yüzyıl
boyunca devam eden acımasız çalışma koşullarının çocuklar üzerinde yarattığı tahribatın
ve çocuk ölümlerinin sayısının en üst sırayı aldığının fark edilmesi ile elde edilebilmiştir.
Çocuk emeği sömürüsünün ilk ortaya çıktığı yıllarda İngiltere, İsviçre gibi ülkelerde
yaşanan dilencilerin av partileri yapılarak öldürülmesi olgusu günümüzde Bretton-Woods
örgütlerince kalkınma programına alınmış olan Brezilya, Arjantin gibi ülkelerde, sokak
çocuklarının öldürülmesi şeklinde kendini göstermektedir. Geçtiğimiz yıllarda, Brezilya’da
gerçek ölü mahzenlerinde 3 binden fazla çocuğun cesedi bulunmuştur.
Kısaca bugün gelişmiş sayılan ülkelerden azgelişmiş ülkelere transfer edilen bu sorun,
özünde yeni değil ancak dünya üzerinde son yıllarda yaşanan küreselleşme, esnek üretim,
taşeronlaşma vb. oluşumlarla ve küreselleşen yoksulluk ile yeniden üretilen ve gittikçe
artan bir sorundur.Türkiye’de, ülke genelinde yaşanan ve resmi rakamlara göre % 25’e
varan yoksulluk, %19’lar civarındaki işsizlik, göç ve zorunlu göç, çarpık kentleşme ve
ekonomik krizler gibi sosyal olaylar ile toplumun ve ailenin değerleri/ sosyo kültürel
yapıları, üretilen tüm bu çalışmaları zora sokmakta, sorunun çözümüne olası katkıları
düşürmektedir.
Sokakta Çalışan Çocuk olgusu, tüm bu olumsuz koşullardan beslenen ve çocuk
haklarının geniş anlamda ihlalini içeren, çocuğun en yoğun ve en kötü biçimde ihmal ve
istismara uğradığı bir sorun alanıdır. Oysa sokakta çalışan ve/veya yaşayan çocukların,
genellikle “ihmal ve istismar” kavramı içinde değerlendirilmedikleri, sorunun “çocuk işçiliği”,
“çocuk emeğinin sömürüsü” boyutunda ele alındığı dikkati çekmektedir. Her ne kadar
istismarın bu biçimi, kendi içinde diğer ihmal ve istismar biçimlerini barındırmaktaysa da,
çocuk çalışmasına, çocuğun psikososyal gelişiminde yaşayan zedelenmeleri de içine alacak bir
Henk Van Beers, (1996) “Sokak Çocuklarıyla Araştırmada Çocuk Merkezli Bir Yaklaşım Önerisi”,
Childhood, A Global Journal of Child Research, Children Out Of Place, Special Issue On Working And
Street Children,Volume 3, Number 2, May, Yayınlanmamış Bilgi Dokümanı, s. 195
4
4
biçimde bakılması ve sorunun insani boyutuna vurgu yapılmasının, sorunun görünür olması
bağlamında yararlı olacağı düşünülmektedir.
Sorunun derinliğini ve yetişmekte olan çocuk üzerinde hem bugün hem de yarınında
oluşacak örselenmeyi/ hasarı anlayabilmek için, öncelikle çocuk ihmal ve istismarının ne
olduğu ve olası sonuçlarının bilinmesi gerekmektedir.
2. Çocuk İhmal ve İstismarı
Çocuk istismarı ve ihmali, toplumlarda sık görülen ve fiziksel ve ruh sağlığı bozuk yeni
bir neslin yetişmesine yol açması nedeniyle, toplum sağlığını bozan bir hastalıktır. Ancak,
sorunun içeriği nedeniyle toplumlarda yaygınlığını tespit etmek oldukça güç olmakta, ancak
akut durumda hastane ya da polise ulaşan olgular, konuya ilişkin istatistiksel verileri
oluşturmaktadır. Bununla birlikte, “Amerika’da, her 1000 çocuktan 10’unun ihmal ve istismara
uğradığı tahmin edilmektedir”.5
Toplumların tarihsel gelişimi içinde çocuk yetiştirme yöntemleri incelendiğinde,
çocuğa yönelik şiddetin, tarihin başlangıcından beridir varolduğu görülmektedir. Başlangıçta
çocukların örneğin dayak içeren fiziksel cezalarla eğitilmesinin normal kabul edildiği ancak
bunun süreç içinde değiştiği, daha önceki devirlerde normal kabul edilen bir davranışın bugün
artık normal kabul edilmediği görülmektedir. Kısaca, çocuk istismar ve ihmali özellikle son
100 yılda gündeme gelmiştir. 6
Türkiye’de çocuk istismarı ve ihmali konusunda son yıllarda yapılmaya başlanan
bilimsel araştırmalar konuya dikkat çekmekle birlikte, araştırma sayısının sınırlılığı ve bu
konudaki
yayınların
azlığı,
konunun
ülkemizdeki
boyutlarının
ortaya
konmasını
güçleştirmektedir. Aile içi ilişkilerin bir tabu olarak görüldüğü toplumumuzda, aile içi şiddet,
ihmal ve istismar gibi konuların ortaya çıkarılmasında büyük güçlüklerle karşılaşılmakta,
konuya ilişkin bilgiler, polise, adliyeye, hastaneye, sosyal hizmetler müdürlüklerine ya da
basına yansıyan olaylarla sınırlı kalmaktadır. Türkiye’de yapılan az sayıdaki araştırmada,
alanda % 33.5-%41 fiziksel istismar olgusu ile karşılaşıldığı; hastaneye başvuranlarda % 36
Şule Bilir, Meziyet Arı, Necate, Baykoç, Dönmez, Sibel Güneysu, (1989), “4-12 Yaşları Arasında 16.100
Çocukta, Örselenme Durumları İle İlgili Bir İnceleme”, (Der.), Esin Konanç, İpek Gürkaynak ve Ayten
Egemen, Çocukların Kötü Muameleden Korunması I. Ulusal Kongresi, Gözde Ofset, Ankara, s.51
6
Oğuz Polat, (2001), Çocuk ve Şiddet, Der yayınları:312. İstanbul, s. 545
5
5
fiziksel ve duygusal istismar, ıslahevinde % 33, cezaevinde %63, lise öğrencileri arasında % 6
fiziksel istismar ve % 9-18 oranında cinsel istismar olduğu bildirilmektedir.7
Yine Bilir ve arkadaşları tarafından Türkiye’de , 1981’den sonra 16 ilde, yaklaşık
55.000 çocuk üzerinde yapılan araştırmada, “4-6 yaş grubu çocuklarda örselenme oranı %
40.7,…7-10 yaş grubunda % 33.5, 11-12 yaş grubunda ise %25.8”8 bulunmuştur
Görüldüğü üzere bu oranlar, toplumumuzdaki çocukların neredeyse üçte birinin fiziksel
istismara, beşte birinin ise cinsel istismara uğradığını ortaya koymaktadır. Bu şekliyle ne denli
yaygın olduğu ortaya çıkan çocuk ihmal ve istismarı sorunu, gerek bilimsel gerekse kurumsal
anlamda, özel olarak ele alınıp incelenmesi ve önlenmesi gereken bir sosyal sorun olma
niteliğini korumaktadır.
2.1. Tanım
En genel anlamıyla çocuk istismarı; “çocukların ana babaları, onları bakıp gözetmek
ve eğitmekle görevli kişiler (öğretmen, usta, koruyucu aile vb.) veya yabancılar tarafından;
bedensel ve/veya psikolojik sağlıklarına zarar veren ya da fiziksel, duygusal, zihinsel ve/veya
sosyal gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlara maruz bırakılmalarıdır.”
İhmal ise, Çocukların fiziksel ve psikolojik sağlıkları ve gelişmeleri için temel olan
beslenme, korunma, sevgi, gözetim, eğitim ve yol gösterme gibi gereksinimlerinin kendilerine
kanunen bakıp gözetmekle yükümlü kişilerce yeterince karşılanmamasıdır.9
Bu şekliyle çocuk ihmali, anababanın görevlerini yerine getirme konusundaki bir
yetersizliği ifade etmekte iken, çocuk istismarı aktif olarak çocuğa zarar veren bir eylemi
tanımlamaktadır.
Çocuk istismarının, çocuğa zarar verme içeriği dikkate alınarak birkaç biçimde
sınıflandırıldığı görülmektedir. Bunlar fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel istismardır.
Ancak genellikle bu istismar türleri bir arada olup, son yıllarda böyle bir sınıflandırmaya
gidilmemesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Örneğin cinsel istismara uğrayan bir çocuğun
aynı zamanda fiziksel ve duygusal olarak da örselendiği görülmekte, ekonomik istismara
uğrayan çocukların ise diğer istismar türlerine de maruz kaldıkları bilinmektedir
Resmiye, Oral, Çocuk Örselemesi ve İhmali http://www.hipokrat.org/hnet/genel/ckm/ckmozetbilgi.html
Bilir ve arkadaşları, 1989, s. 54
9
Efser Kerimoğlu ve Ayşe Yalın, (1999), “Çocuk İstismarı ve İhmali”, Yayınlanmamış Bilgi Dokümanı, Ankara.
7
8
6
İstismar türleri içinde en yaygın görülen fiziksel istismar, en genel anlamıyla kaza
gereği olmayan yaralanmalardır. Bunların, çocuğun
bedeninde iz bırakıp bırakmaması
eylemin şiddetine bağlıdır. Dayak yeme, yakma, ısırma, haşlama, kaza sonucu olmayan her
türlü yaralanma veya ölüm vb. ile itme, sarsma, sallama vs. eylemler bu kategoriye
girmektedir.
Cinsel İstismar; çocuğun kendinden en az 4 yaş büyük biri tarafından, yetişkinin cinsel
arzu ve ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kullanılmasını ifade etmektedir.10 Çocuğun rızası
olsun olmasın ırzına geçilmesi, cinsel organlarının ellenmesi, müstehcen sözlere maruz
bırakılma, yetişkinin cinsel organlarını okşamaya yöneltilmesi veya zorlanması, pornografide
veya fuhuşta kullanılması, çocuğa pornografik materyal izlettirilmesi, cinsel ilişkiye tanık
olması/edilmesi vb. içerikli eylemler, cinsel istismar olarak nitelendirilmektedir.
Duygusal İstismar; çocuğun psikososyal gelişimine zarar veren tutum ve davranışlara
maruz bırakılmasıdır. Reddetme, yalnız bırakma, aşırı koruma, aşırı hoşgörü, baskı, sevgiden
ve uyarandan mahrum bırakma,sürekli eleştiri, aşağılama, tehdit, suçlama, yok sayma, çocuğun
yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma, çocuğu aile içi
uyuşmazlıklarda, boşanma ve ayrılıklarda taraf olmaya zorlama, aile içi şiddete tanık etme gibi
davranışlar bunlardan bazılarıdır.
Ekonomik istismar, çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde
veya düşük ücretli iş gücü olarak çalıştırılması ya da hırsızlık yaptırılması olarak
tanımlanmaktadır.
İhmalin somut sonuçları
ise; çocuğu yeterli beslememe, sağlık kontrollerini
yaptırmama, hastalandığı zaman doktora götürmeme, uygun ve temiz giydirmeme, duygusal,
sosyal ve eğitsel gereksinimlerini karşılamada ihmal gösterme gibi davranışlarla ortaya
çıkmaktadır.
2. 2. İstismarın Nedenleri
Çocuğun yetiştirilmesi sırasında bu tür sorunlar yaşanmasının birçok nedeni vardır.
Bunlar, mikro düzeyde anababaların sahip oldukları ebeveynlik rol ve görevlerini yerine
getirememelerinden başlayarak toplumsal düzeyde birçok değişken ile bağlantılıdır. Özellikle,
Sedat, Topçu, (1997), Çocukların ve Gençlerin Cinsel İstismarı, Ensest ve Pedofili, Doruk Yayıncılık, Ankara,
s.23
10
7
ülkemizin de içinde bulunduğu bazı ülkelerde sosyo ekonomik ve kültürel koşullar ile göç,
kentleşme, yoksulluk vb. sosyal olaylar ile ebeveynlerin, anababa rolleri ile ilgili bazı
özellikleri (istismar eden aile), onların çocuklarına karşı görevlerini yerine getirmelerini
zorlaştırmaktadır. Ailelerin yaşamlarında yaşanan sıkıntılar, çoğunlukla anne babalarda yaşam
stresi olarak ortaya çıkmakta ve çocukların ihmal ve istismar edilmesine yol açmaktadır. 11
Çocuklarını ihmal ve istismar etme konusunda risk oluşturan aile özellikleri şunlardır;
1. Bilgisizlik
2. Anababa rol ve sorumluluklarını yerine getiremeyecek kadar genç olmak
3. Eğitim düzeyi
4. Anababanın psikolojik açıdan hasta olması
5. Çocukluğunda ihmal ve istismar edilen anababalar
6. Ailenin ekonomik ve sosyal olarak stresli bir ortamda olması
7. Evlilik sorunları
8. Alkol ya da madde bağımlılığı
9. Çocuktan kaynaklanan nedenler
10. Çok çocukluluk
Bu koşullar, çocuğun bakım ve yetiştirilmesinden başlayarak, beslenme ve
barınması dahil olmak üzere bazı temel ihtiyaçlarının karşılanamaması ya da bu aşamada
ciddi eksikliklerle karşılaşılmasına yol açmaktadır.
2.3. İstismarın Sonuçları
Çocuk ihmal ve istismarının çocuk üzerinde de birçok olumsuz sonucu vardır. Bunlar;
1. Nörolojik sorunlar
2. Konuşma ve dil geriliği
3. Aşırı itaatkar, boyun eğen davranışlar
4. Uyumsuzluk
5. Aşırı kaygı, utanç
11
Işıl Bulut, (1996), Genç Anne ve Çocuk İstismarı, Bizim Büro Yayınevi, Ankara, s.39
8
6. Başarısızlık korkusu
7. Geleceğe güvenememe, beklenti düşüklüğü
8. Benlik saygısındaki düşüklük
9. Yetişkinlerin dokunmasından ya da yaklaşmasından korkma
10. Yalan söyleme
11. Duygusal küntlük
12. Aşırı saldırgan ya da içedönük olma
13. Okulla ilgili sorunlar
14. Parmak emme, ısırma, enürezis, yeme bozuklukları, hiperaktivite gibi davranış
sorunları
15. Uyku bozuklukları
16. Anti-sosyal davranışlardır.
Yukarıda da değinildiği gibi, çocuk ihmal ve istismarının sadece çocuk üzerinde
değil toplumun geleceği ve toplum sağlığını ilgilendiren birçok olumsuz sonucu da vardır.
Bunların en önemlileri, istismara uğrayan çocukların, kendileri büyüdükçe istismar eden
kişiler haline gelebilmeleri ve ailelerinde öğrendikleri şiddet içeren davranışları diğer
toplumsal ilişkilerde de kullanmalarıdır. Ayrıca, çocuğun yetiştirilmesi sırasında gerekli
bakım, ilgi ve sevgi gibi gereksinimlerinin karşılanamamış olması, onun yetişkin yaşamda
da, birçok beceriyi yerine getirme konusunda zorlanması ve yetişkin yaşama uyum
sağlamasını güçleştirmektedir.
2. 4. İhmal ve İstismar Açısından “Sokak” Çocukları
“İstediklerimizi yapabilmek ve parlak bir geleceğe sahip olmak için okullarımızı
bitirmek istiyoruz. Barınacağımız ve uyuyacağımız bir yer, kendimize ait bir ev de
istiyoruz. Aynı zamanda öteki sokak çocuklarına da yardım etmek istiyoruz; onlar da
artık sokaklarda başıboş gezmesinler, tiner çekmesinler. Ülkemize faydamız olması
için sağlıklı olmak istiyoruz. Doğacak çocuklarımızın doğru yönlendirilmeleri için yeni
bir yaşam istiyoruz ve her şeyin ötesinde elverişli ve huzur içinde bir yaşam istiyoruz,
çünkü yaşam huzur dolu olursa sokak çocuğu diye bir şey kalmaz”. (Sokak
Çocuklarından Öteki Çocuklara Açık Mektup, Proceedings of the First Metro Manila
9
Street Children’s Conference-Birinci Metro Manila Sokak Çocukları Konferansı
Sunumları)12
Tarihsel süreç içinde ve toplumların ve ekonomik sistemlerin gelişimi bağlamında ele
alındığında, çocuk çalışmasının kapitalizm öncesi toplumlarda da var olduğu görülür.
Ancak çocukların ekonomik yaşama dahil edilmeleri ve giderek çocuk çalışmasının, çocuk
emeği sömürüsü biçimini alması birkaç yüzyılı kapsayan bir süreçtir. 12.-13. yüzyıl
İngiltere’sinde başlayan bu oluşum, günümüzde, gelişmekte olan ülkelere transfer
edilmiştir.13
Kadın ve çocukların, sanayide işgücüne dahil edilmesi, “uluslararası sanayi
rekabetinin, girişim yöneticilerini, el emeğinden iktisat yapmaya itmesi ile ortaya
çıkmıştır”14. 1800’lü yıllarda gelişen, ulusal ve daha çok uluslararası ticaret, işverenlerin
diğerleri ile rekabetini zora sokmuş, bu durumda üretim maliyetlerini düşürme çabası
özellikle işçilik/emek maliyetini düşürme yollarının aranmasına neden olmuştur. Nitekim
yetişkin erkek işçilerin yerine, onların yarı fiyatına çalışan kadın işçilerin istihdamı,
özellikle emek maliyetinin düşürülmesi amacını gütmektedir. Aslında, erkek işçilerle aynı
işi yaptıkları halde ve aynı sürelerde çalışıyor olmalarına karşın kadın işçilere daha az ücret
ödenmiştir.
Yine de dönemin İngiltere, Fransa gibi ülkelerindeki tüccarlar arasında artan rekabet
ve işverenlerin feryadı, W. Pitt’in şu sözleri ile noktalanır. “çocukları çalıştırın”…Nitekim
kısa sürede sadece İngiltere’de değil Fransa ve Amerika'da da, çocuklar işe alınmışlar,
fabrikalar, “tutsak gençliğin cezaevleri” haline gelmiştir.
Böylelikle başlangıçta, özellikle kendi ya da bir başkasının evinde, ev işlerinde ve
daha küçük çocukların bakımı ya da tarlada çalışmak gibi işler üstlenen çocuklar, artık
çeşitli atölyelerde çalışmaya başlamışlardır. Bunu pekiştiren en önemli nedenler şunlardır:
1- Özellikle tekstil sanayinde çocuk ellerinin işin yapılmasına daha uygun oluşu,
2- Çocukların asla greve gitme ya da sosyal haklar vb. taleplerinin olmadan
çalıştırılabilmesi,
3- Ucuz işgücü,
4- Ailelerin düşük ücretler vb. nedenlerle oluşan kendi yoksulluklarını aşmak için
çocuklarının emeklerine ihtiyaç duymalarıdır.
12
J. Ennew, 1998, s. 7
O. Polat, 2002, s. 23
14
Pierre, Brizon, (1977), Emeğin ve Emekçilerin Tarihi, (Çev. Cemal Süreya), Onur Yayınları, Birinci Baskı,
Ankara, s. 457
13
10
19. yüzyıla kadar İngiltere’de başıboş çocuklar çiftçilere satılarak ya da fabrikatörlerle
anlaşma ile kiralanarak çalışmaya zorlanmışlardır. 19. yüzyılda fakir evlerindeki çocuklar
dokuma fabrikası sahiplerine çok düşük ücretlerle çalıştırılmak üzere kontratla verilmeye
başlanmıştır. Bu dönemde yoksullar arasında sayılan bakıma muhtaç çocuklar, geleceğin
çocuk işçilerinin çekirdeğini oluşturduğu gibi, “fakir- kimsesiz ve korunmaya muhtaç
çocuk” olgusunun ve bu tür çocuklara yaklaşımın da temelini oluşturmaktadır.
Böylelikle çalışma yaşamının küçük dev adamları olarak, ekonomik faaliyetteki
yerlerini alan çocukların çalışması ise, ne yazık ki, uzun vadede toplumlar için daha ağır
sonuçlar doğurmuştur. Bunun en somut örneği, nüfus sayımlarında çocuk ölümlerinin en
yüksek sırayı almasında görülür. Nitekim, “aynı dönemde Manchester’da ölenlerin yarısı
on yaşına varmamış çocuklardı.”15 Bu çocukların çalışma koşulları açısından nasıl bir
sefalet içinde olduklarına ilişkin çok sayıda kaynak mevcuttur.
Nitekim dokuma tezgahlarında çalışan çocukların yaşının 5-6’ya kadar düştüğü,
günlük çalışma sürelerinin 16-18 saate kadar uzayabildiği ve bu çocukların yetersiz
beslenme ve kötü koşullar nedeniyle 20 yaşlarına varmadan ölmeleri 1802 tarihli Sağlık ve
Ahlakın Korunması Kanunu ile düzenlenmeye çalışılmıştır.
Bu yasa, tarihte, çocukların çalışmasına ilişkin çıkarılan ilk yasadır ve çalışma
saatlerini düzenlemektedir. Fakat bu yasa tam tersi anlayışla uygulanmış, yasadaki
çocukları koruyucu
hükümler, saygısızca ayaklar altına alınmıştır. Bu kanun ile
çalıştırdıkları çocukların beslenme ve yatakhanelerinden sorumlu olan işverenler, bu
durumda aile yanında kalan fakir aile çocuklarını çalıştırmaya başlamışlardır. Çünkü, yasa
doğrudan ailesinden alınan çocuklara uygulanmamaktadır. Bu nedenle 1819’da yeni bir
yasa hazırlanmıştır.
Çocukları korumaya ilişkin çıkarılan yasaların temelinde hep aynı neden
bulunmaktadır. “çocuğun sömürülmekte; insan soyunun geleceğinin tehlikede olduğu... ve
hep aynı sonuca varılmıştır: çocukların yasal olarak korunması.”16
Bu koruma çabası, gelecekteki işçileri kurtarmak adına, sanayinin de işine gelmiştir.
Kapitalizmin kendi doğası gereği üretileni harcayacak ve üretimin devamı için yeniden
yetişecek bir işçi grubuna ihtiyaç vardır ki, çocukların bu şekilde çalışması, işverenin
gelecekteki işçi ve tüketici grubunu olumsuz etkilediğinden yine işverenlerin çıkarına
15
16
a.g.e., s. 473
P. Brizon, 1977, s. 473
11
olmak üzere bir dizi sosyal politika kuralı üretilmeye çalışılmıştır. “bunun içindir ki
devletin ve insancıl kimselerin de yardımıyla, “....çocukları koruma deneyine girilmiştir.”
Bu kez dünyanın gündemine, yeni bir cümle girer; “ÇOCUKLARI KURTARALIM”17.
Dönemin sosyo-ekonomik koşulları ve gelişen dünyada yaşanan gelişmeler, bilindiği
gibi sosyal devlet anlayışına ulaşılması ile sonuçlanmış ve uluslar arası düzeyde üretilen
sosyal politika kararları, çalışma yaşamında, çocukların ve yetişkinlerin korunmasını
amaçlamıştır. Oysa günümüzde, özellikle 1980 sonrası dönemde bunun tam tersi
uygulamalara gidildiği ve sosyal devlet yapısının değiştirilmeye, çalışma yaşamında
çocukları ve güçsüzleri koruyan düzenlemelerin değiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Buna ilişkin en önemli argüman çocuk çalışmasının yararları üzerine yapılan
tartışmalarda kendini göstermektedir. Günümüzde halen bazı toplumlarda, çocuk
çalışmasına ilişkin kültürel yapı önalana çıkarılmakta ve çocuk çalışmasının onun gelişimi
üzerindeki yararlarından söz edilmektedir. Özellikle azgelişmiş ülkelerde, gerçekten de,
eğitim ve okullaşma oranının düşüklüğünden de desteklenen nedenlerle, çocuğun çalışması
onun eğitim ve yetişkin yaşama dahil olmasının vazgeçilmez tek aracı olma özelliğini
korumaktadır. Ayrıca, bu tür ülkelerde çocuk çalışmasının, ne çocuk ne de aile için,
gelişmiş ülkelerdeki anlamı içermediği ve çalışma yaşamına dahil olarak evinin ailesinin
geçimine katkıda bulunan çocukların psikolojik ve sosyal açıdan da kendilerini gelişmiş
ülkelerde bulunan yaşıtlarından daha güçlü ve başarılı algıladıkları vurgulanmakta, sürecin
bu boyutunun gözardı edilmemesi önerilmektedir.18
Tartışılan en önemli konulardan biri, özellikle aile ya da devlet gözetimi altında
çocukların yaşlarına ve gelişimlerine uygun olarak çalıştırılmasının yararları üzerinedir ve
hiçbir ebeveynin çocuğunun kötü koşullarda çalışmasına göz yummayacağı ve çocuğunu
koruyacağı varsayımından hareket edilmektedir. Oysa, çocukların yaşlarına ve eğitimlerine
uygun olmayan işlerde çalışmalarına da, öncelikli olarak izin veren ailelerdir ve aileler
yoksullukla baş edebilmek için çocuklarının kötü koşullarda çalışmasına, bazen köle gibi
alınıp satılmalarına ve kiralanmalarına aracı olmaktadırlar.
Bu nedenle özellikle son yıllarda çocuk çalışması ile çocuk emeğinin sömürüsü
arasındaki farklar tartışmaya açılmıştır. Çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesine ilişkin
olumlu çabaları içeren çalışma biçimi “çocuk çalışması” ve çocuğun gelişimine uygun
17
18
a.g.e., s. 476
J. Ennew, 1998, s. 32
12
olmayan koşullarda çalışması “çocuk emeğinin sömürüsü” olarak tanımlanmıştır. Bugün
tüm ülkelerde önlenmeye çalışılan, çocuk emeğinin sömürüsüdür. UNICEF tarafından
belirlenen çocuk emeği sömürüsünü ifade edilen koşullar şunlardır:
“çok küçük yaşta tam gün çalışma,
çok uzun saat çalışma,
aşırı fiziksel, toplumsal ya da psikolojik stres yaratan işler
sokaklarda kötü koşullarda yaşama ve çalışma
düşük ve yetersiz ücret
aşırı sorumluluk
öğrenimi engelleyen işler
kölelik, zorunlu çalışma ya da cinsel sömürü gibi çocukların onuruna ve öz
saygılarına zarar veren işler
toplumsal ve psikolojik gelişmeyi aksatan işler.”19
Görüldüğü gibi çocukların sokakta yaşaması ve/veya çalışması, çocuk emeği
sömürüsünün biçimlerinden biri olarak tanımlanmaktadır. Öte yandan çocukların sokakta
çalışması yukarıda sayılan diğer sömürü biçimlerini de içinde barındırmaktadır.
Sokakta çalışan çocuklar, tüm bu nedenlerden beslenen bir yapı sergilemelerinin
dışında diğerlerine göre daha riskli bir görünüme sahiptirler. Çünkü bu çocuklar, çocuk
işçiliği ile sokak çocukluğu arasında bir alt kategori olarak tanımlanmaktadırlar. Bu
nedenle, bir yandan çocuk işçiliğinin yarattığı tüm olumsuzlukları taşıdıkları gibi diğer
yandan da, toplum tarafından dışlanan ve acımasızca yaklaşımlarla çözülmeye çalışılan bir
sorunun, “sokak çocukları” sorununun bir parçası olarak algılanmaktadırlar. Sokakta
çalışan çocuklar, genel itibariyle, sokakta yaşayan çocuklar ile çok benzer olmalarından
ötürü aynı kategori içinde değerlendirilmektedirler.
Sokak çocukları ve/veya sokakta yaşayan çocuklar sorununun, tıpkı çocuk işçiliğinde
olduğu gibi, birçok toplumsal, politik, ekonomik ve kültürel nedeni vardır. Sorunun
çözümü için bu nedenlerin anlaşılması birinci derecede önemlidir. Çünkü konuya ilişkin
yaklaşımlar, nedenlerin algılanmasını değiştirebildiği gibi, çözüm yolları üretilmesinde de
önemli farklılaşmalara yol açmaktadır.
Son yıllarda sayıları yüz milyonlarla ifade edilen sokakta yaşayan ve/veya çalışan
çocuklar sorununun nedenleri birkaç hipotez ile açıklanmaktadır. Aptekar’a20 göre, bu
UNICEF, (1997), Dünya Çocuklarının Durumu 1997, s. 3
Betül, Altıntaş, (2003), Mendile, Simide, Boyaya, Çöpe... Ankara Sokaklarında Çalışan Çocuklar, İletişim
Yayınları, 901, Araştırma İnceleme Dizisi 146, Birinci Baskı, İstanbul, s. 35
19
20
13
hipotezler kentsel yoksulluk, aile istismarı (ihmal, istismar ya da terk eden aile) ve
modernleşme, kentleşme, göç hareketleridir.
Kentsel yoksulluk, özellikle son yıllarda sorunun açıklanması için üzerinde en çok
durulan etken olmaktadır. Zira yoksulluk, küreselleşme ile artan ve yaygınlaşan dünya
ölçeğinde önemli bir sosyal sorundur. UNICEF gelişmekte olan ülkelerde, 15 yaşın altında
369 milyon yoksul çocuğun varlığından söz etmekte; Dünya Bankasının 1995 yılı
raporunda, “gelecek yıllarda zenginlerle yoksullar arasındaki eşitsizliğin daha da artması,
yoksulluğun şiddetlenmesi çok muhtemeldir…..ülkeler arasında olduğu kadar farklı
bölgeler arasında da olan eşitsizlik, dünya ekonomisinin hatırı sayılır bir karakteristiği
olmaya devam edecektir” denmektedir.21
Kısaca, yukarıda çocuk işçiliğinin artması konusundaki etkin rolünden söz edilmiş
olan küreselleşme ve son yıllarda uygulanan neoliberal ekonomik politikalar, burada da
karşımıza çıkmaktadır. Üstelik dünyada gittikçe derinleşen yoksulluk ve sefalet ile
azgelişmiş ülkelerde daha da belirginleşen, eşitsiz gelir dağılımı, ekonomik büyümede
dengesizlik, istihdam koşullarının yetersizliği, sosyal kargaşa, kent nüfusunda izdiham gibi
sosyal sorunlar, anababaların çocuklarına karşı görevlerini yerine getirmelerini de
engellemektedir. Sokakta yaşayan ve/veya çalışan çocukların neredeyse tamamı yoksul
ailelerden gelmektedir.
Çocuğun sokakta yaşaması ve/veya çalışması konusundaki bir diğer hipotez, kısaca
aile istismarı (terk eden, ihmal ve istismar eden aile) olarak isimlendirilen durumdur. Kötü
aile koşullarının, çocukların sokakta bulunmalarının temel belirleyicilerinden biri olduğu
ifade edilmektedir. Kötü aile koşulları, çocuğun bulunduğu aile ortamında sağlıklı bakım
ve yetiştirilmesi için gerekli barınma beslenme gibi fiziksel koşullar ile çocuğun duygusal
ve sosyal gelişimi için uygun koşulların bulunamayışını ifade etmektedir. Bu konumdaki
çocuklara, “ihmal ya da istismar edilen çocuklar” denmekte; çocuk ihmal ve istismarı,
onun aileden kopmasında birinci derecede önemli kabul edilmektedir.
Sokak çocukları genel olarak ihmal edilmiş ve istismara uğramış çocuklardır. Bunlar
düzensiz aile koşullarından gelmekte, kötü muameleye uğramakta, dışlanmakta ve aile
korunmasından yoksun bırakılmaktadırlar. Kısaca aile özellikleri ve aile üyeleri arasındaki
21
B. Altıntaş, 2003, s. 35
14
ilişkiler, çocuğun evden kaçma davranışında önemli rol oynamaktadır. Aile içi şiddet,
dayak, alkolizm, geçimsizlik, üveylik gibi aile içi sorunlar bu aşamada çok belirleyicidir ve
sokak çocukları konusunda yapılan hemen hemen her araştırmada ailelerin bu özellikleri
tespit edilmiştir.
Modernleşme, kentleşme ve göç, çocuğun sokakta olmasının belirleyici bir diğer
nedenidir. Kentleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının ve
kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme,
işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlilere özgü
değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir.
Kentleşme sokakta yaşayan ve/veya çalışan çocuklar sorununun en önemli
belirleyicilerindendir. Dünyanın her yerinde sokak çocukları sorunu kentsel bir olgu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle 1950’lerden sonra tüm dünyada etkisini gösteren
sanayileşme ve buna bağlı göç, birçok yörede nüfusun kentlerde yoğunlaşmasına neden
olmuş, ancak aynı hızda bir kentlileşme süreci yaşanamamıştır.
Kısaca modernleşme yaklaşımı, kente geldiği halde kentlileşemeyen, kent yaşamına
ayak uyduramayan, yoksul ve herhangi bir sosyal destek sistemine de sahip olamayan
ailelerden söz etmektedir. Bu ailelerde yaşayan çocuklar, sokakta yaşayan ve/veya çalışan
çocuklar olma konusunda önemli bir risk grubudur.
İnsanların tüm aile bireyleri veya tek başlarına bir yerden diğerine gitmelerini ifade
eden göç olgusu ise, bugün birçok ülkede sanayileşmenin hem nedeni hem sonucu
durumundadır. Özellikle, 1950’lerden sonra sanayileşmeye bağlı olarak başlangıçta
desteklenen göç akımları, son yıllarda kentin yeni gelen nüfusa yetecek iş ve sosyal
olanaklara sahip olamaması nedeniyle ciddi bir sorun haline gelmiştir. Bu tür aileler için
çocuk emeği, kente tutunmanın zorunlu sonucu olmaktadır. Kısaca yoksulluk ve göç,
çocukların sokakta çalışmasının en önemli nedenidir.
Ancak bu alanda yapılan tüm çalışmalarda, çocuğun sokakta çalışmasının aysbergin
görünen yüzü olduğu, bunun gerisinde birçok aile sorunları, göç, yoksulluk, eğitimsizlik,
çocuk istismarı vb. gibi gözle görülemeyen sorun olduğu vurgulanmaktadır.
Tüm bu nedenlere karşın, farklı kültürlerde sorunun boyutlarının farklılaştığı da bir
gerçektir. Sayılan bu faktörler kuşkusuz ülkelerin sosyo-ekonomik ve siyasal
15
yapılanmalarına göre farklılaşabilmektedir. Nitekim belirli kültürlerde çocuğun sokakta
çalıştırılması çok yaygın ve sıradan bir olgu olarak karşılanmaktadır.
Bu konuda yapılan birçok çalışmada, çocukları çalışan ailelerin kırsal kökenli, henüz
kentlileşememiş aileler olduğu ve bu aileler için çocuk çalıştırmanın şaşırtıcı bir yanı
bulunmadığı ifade edilmektedir. Ayrıca çocuk ister sokakta ister bir işyerinde çalışsın,
ailesine ekonomik destek olabildiği için mutludur. Bu onun Batılı yaşıtlarından daha erken
olgunlaşması, kendine yeterli hale gelmesi için de önemli bir eğitim/etkileşim sürecidir. Bu
yaklaşım sosyal etkileşim yaklaşımı olarak adlandırılmakta ve burada çocuğun aile
yaşamında üstlendiği rol konusunda bir sıkıntısının bulunmadığı iddia edilmektedir.22
Gerekçesi ne olursa olsun, çocuğun sokakta yaşaması ve/veya çalışması, onun için en
riskli ortamı oluşturmaktadır. Çocuğun bu riskli ortamda olmasının nedenlerinin yanında,
toplumsal ve yasal anlamda da bu çocuklar için riskler daha fazladır. Her şeyden önce, kent
sokaklarında çalışan ve çalışma koşulları, karşılaştıkları riskler ve çalışma ilişkileri
bakımından diğer çocuk emeği kategorilerinden ayrılan bu çocukları kapsayan herhangi bir
yasa mevcut değildir.
Ayrıca, çocuğun sokakta çalışması, aile için en kolay ulaşılabilecek çalışma biçimidir.
Hiçbir eğitim, sermaye ya da benzeri bir kural ya da disiplin içermemektedir. Çocuk
çalışmasına ilişkin düzenlemeler, belirli bir işyerinde çalışan aile ve devlet gözetimindeki
çocukları hedef alır. Oysa yoksulluk içinde olup, çocuklarının emeğine gereksinim duyan
aileler için, çocukların bazen bir büyüğün gözetiminde bazen de yalnız başına sokakta su,
mendil yada bir başka şeyi satmaya gönderilmesinin hiçbir engelleyici yanı yoktur.
Nitekim çalışan çocukların büyük çoğunluğu enformal sektörlerde ya da sokakta
çalışmaktadır.23 Çünkü genelde gelişmemiş ülke ekonomilerinin önemli bir kısmını
oluşturan enformal sektör, hükümetler tarafından sürekli yok sayılmıştır.24
Hatta, işyerlerinde çocuk çalışmasının kurallara bağlanmasının, bir süre sonra,
işverenlerce kurala uygun olmayan çalışan çocukların saklanması sonucunu doğurduğu ve
bunların kayıtdışı kaldıkları bilinmektedir.
22
J.Ennew, 1998, s. 15
Jean-Maurice, DERRİEN, (1994), Çocuk Çalıştırılması İle İlgili Politika Hazırlanması ve İş Denetimi.
Eğitim Klavuzu, (Çev. Haluk Başçıl ve Bülent Piyal), Uluslararası Çalışma Bürosu ve Çalışma Bakanlığı,
Çalışma Genel Müdürlüğü, Çalışma Yönetimi Bölümü, Belge no 36, Ankara, s. 127
24
Sezen, Zeytinoğlu, (1989), “Çalışan Çocuklar ve Sokak Çocukları”, Türkiye’de Çocuğun Durumu.
1990’ların Çocuk Politikası Kongresi, DPT, UNICEF, Ankara, s.11
23
16
Enformal sektör, küreselleşmenin dünya ülkelerinde genişlettiği/pekiştirdiği bir diğer
sorun alanıdır. Dünya ölçeğinde yapılan araştırmalardan, enformal sektörün 1980 sonrası
dönemde arttığı tespit edilmiştir. Bilindiği gibi çocuk emeğinin de yoğun bir biçimde
kullanıldığı sektörlerden biri enformal sektördür. Bu durum resmi rakamlara yansısa da
yansımasa da, çocuk emeği kullanımının da arttığı/artacağı anlamına gelmektedir.
Öte yandan sokakta ya da enformal sektörlerde herhangi bir gözetim ve denetim
olmayışı, sokakta çalışan çocukların diğerlerinden daha fazla risk altında olması
anlamındadır.
Bu çocuklar kimi zaman polisler tarafından serseri ve suçlu olarak görülmekte;
tutuklama, dayak ve kötü muamele işlemlerine maruz kalmaktadırlar. Kimi zaman da
aileleri tarafından ihmal edildikleri düşüncesiyle kendi istemleri dışında çeşitli merkezlere
yerleştirilmektedirler.
Ayrıca bu çocukların, bedensel, duygusal ve sosyal gelişimi de risk altındadır. Sokakta
çalışan çocuklar, günün büyük bir kısmını, evlerinden uzakta, sokakta geçirmektedirler. Bu
durum onların sağlıklı beslenme, barınma, ısınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasını
engellediği gibi25, onlar toplumun çocuklar için üretilmiş eğitim olanaklarından da
yeterince yararlanamamaktadırlar. Aynı zamanda sokakta ilişki kurulan kişiler, çocukların
yaşına uygun olmayan duygusal ve sosyal gelişimlerine zarar verecek niteliklere
sahiptirler. Sorun sadece bu aşamada kalmamakta, bu çocukların gelecekteki iş yaşamları
da riske girmektedir. Uygun bir örgün ve mesleki eğitimden yararlanamayan bu çocuklar
çoğunlukla gelecekte de sağlıklı ve verimli işlere sahip olamamaktadırlar.
Bütün bunların yanında, sağlıklı yetişen çocuk ve sağlıklı toplum açısından
bakıldığında, bu çalışma biçiminin toplumun geneli içinde ne denli risk oluşturduğu daha
iyi görülebilmektedir.
Genelde çocuk işçiliği ve özelde de çocuğun sokakta çalışması olgusu, içinde bir dizi
çocuk hakkı ihlali barındırmaktadır. Her şeyden önce çalışma yaşamına itilen çocuk, yaşı
Assefa Bequele, Boyden, Jo, (1995), Çocuk İstihdamıyla Mücadele, (Çev. Şanar Tayşi), ILO ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ankara, s. 3
25
17
ve doğası gereği, sahip olması gereken hakların bir çocuğun kaybetmekte26 ve çalışma
yaşamı içinde de sömürülmektedirler.
Bu şekilde, sokakta çalışma hem çocuğun yaşama, gelişim ve haklardan eşit bir
biçimde yararlanma gibi temel haklarını kullanmasını engellediği gibi hem de sosyal ve
kültürel haklar açısından mağdur olması ile sonuçlanmaktadır.
Çocuk Hakları Sözleşmesinin denetim organı olan Çocuk Hakları Komitesi, her
fırsatta, çocuk işçiliği ve özelde de sokakta yaşayan ve/veya çalışan çocukların sayısının
artmasından ne denli endişe ettiğini ve bunlara yönelik özel önlemler alınması gerektiğini
belirtmekte, ülke raporları vesilesiyle yapılan açıklamalarda, sadece ilgili ülkeye değil tüm
ülkelere yönelik önerilerini sıralamaktadır. Sokakta yaşayan ve/veya çalışan çocuklar
sorunu hem bu Sözleşmede sözü edilen haklarını kullanamamaları hem de ihmal, istismar
ve sömürünün en kötü biçimlerine maruz kalmaları nedeniyle özel bir öneme sahiptirler.
3. İhmal ve İstismara İlişkin Hizmetler
Çocuk ihmal ve istismarı, gerek çocuğun fiziksel, duygusal, cinsel ve sosyal sağlığı
üzerinde yarattığı tahribat, gerekse toplumsal bir sorun olması nedeniyle, çok yönlü ve farklı
meslek gruplarınca ele alınıp çözümlenmesi gereken bir sorundur. Böylesi yaygın ve ciddi
ölümcül sonuçlara neden olabilecek bir sorunun çözümünde, kuşkusuz, konuyla ilgili birçok
toplumsal örgütün aktif rol alması, hem koruyucu-önleyici çalışmalarda hem de istismara
uğrayan çocuk ve ailelerin tedavisinde önemli yer tutmaktadır.
Bir çocuğun ihmal ya da istismar edilmesi durumunda konu, hem bir fiziksel sağlık
sorunu olarak tıp ve ruh sağlığı sorunu olarak da psikolojiyi ilgilendirmektedir. Öte yandan,
şiddet kime yönelik olursa olsun, emniyet güçlerini ilgilendirmekte ve bu tür sorunlar
toplumlarda hukuk kurallarıyla düzenlendiği ve gerek suçun cezası, gerekse mağdurun
haklarını koruma açısından adalet sistemini ilgilendirmektedir.
Hakan Acar, (2000), Çocuk Hakları Sözleşmesinde Yer Alan Kimi Haklar Açısından Sokakta ve Hizmet
Sektöründe Çalışan Çocuklar, H.Ü.Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, s.16
26
18
3. 1. Sosyal Hizmetler Açısından Çocuk İhmal ve İstismarı
Yukarıda da değinildiği gibi ülkemizde, devlet, çocukları gerektiğinde aileye karşı bile
koruma görevini SHÇEK aracılığıyla yerine getirmekte olup, Kurumun 81 il düzeyinde taşra
teşkilatlanması bulunmakta ve toplum genelinde yardıma muhtaç tüm nüfus gruplarına yönelik
hizmetlerini sürdürmektedir. İhmal ve/veya istismara uğrayan çocuklar da, Kurumun
hizmetlerinden yararlanan bir grubu oluşturmaktadır.
SHÇEK
yasasında
bu
tür
çocuklar,
“korunmaya
muhtaç
çocuk”
olarak
tanımlanmaktadır. Sözü edilen yasada ele alındığı biçimiyle Korunmaya Muhtaç Çocuk
“Beden, ruh ve ahlaki gelişimleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olup;
1.Ana veya babasız, ana ve babasız,
2. Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan,
3.Ana veya babası tarafından ihmal edilip, fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya
uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı
savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuk”27 dur.
Yine aynı yasayla, SHÇEK, bu tür çocuklara ilişkin tüm tedbirleri alma, koruyucuönleyici hizmetlerden başlayarak tedavi ve rehabilite edici hizmetleri sürdürme ve bu tür
çocukları koruma sorumluluğunu üstlenmiştir.
SHÇEK, bu görevini, İllerde, Sosyal Hizmetler Müdürlükleri aracılığıyla yerine
getirmektedir. Sosyal sorunlarla ilgili olan bu Müdürlüklere, tüm vatandaşlar kendileri veya
koşullarının
olumsuz
olduğundan
haberdar
oldukları
çocuklar
adına
bildirimde
bulunabilmektedirler. Özellikle çocuklarla çalışan kamu görevlileri, bu konuda, yasayla da
görevlendirilmiştir ve vatandaşlara bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca, medyada yer
alan haberler de bildirim olarak kabul edilmektedir.
Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine, başvuran ya da getirilen hemen her çocuk, doğası
gereği, ihmal ya da istismara uğramış çocuktur. Ancak ihmal ve/veya istismar edilen her çocuk
aynı zamanda devlet koruması gerektiren çocuk değildir. Bu nedenle, tüm çocuklar için
öncelikle, çocuğun ev ve aile koşullarını anlamayı sağlayan sosyal inceleme yapılarak,
“korunmaya muhtaçlığın tespiti” yapılmaktadır. Sosyal İnceleme Raporları;
1. Aile ve yakınlarla görüşmeler
2. Ev ziyaretleri
27
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, RG:27.5.1983;18059
19
3. Resmi belge taramaları ( Nüfus, Tapu vb.) sonucu elde edilen bilgiler ışığında
hazırlanmakta
ve
bu
inceleme
sonucunda
çocuğa
sunulacak
hizmetin
içeriği
belirlenmektedir.
SHÇEK, bu tür çocuklara yönelik hizmetlerini birkaç yöntemle sürdürmektedir. Bunlar
öncelikli olarak aile yanında bakım ve/ veya çocuğun devlet tarafından oluşturulan yaş ve
cinsiyet durumuna uygun bir Kuruluşta kalarak bakımının sağlanmasıdır.
1. Aile Yanında Bakım; çocuğun öz ailesi ya da uygunluğu tespit edilmiş bir başka aile
yanında bakımını içeren hizmetlerdir. Bu tür hizmetler, birkaç başlıkta ele alınmaktadır.
A. Öz aile ya da akrabaların ekonomik olarak desteklenmesi yoluyla, çocuğun kendi
aile çevresi içinde bakımının sağlanmasıdır. Aileye maddi/manevi yardım içeren hizmetler
şunlardır:
1. Ayni/Nakdi Yardım
2. Ücretsiz Kreş
3. Ebeveyne iş bulma
B. Çocuk bakma ve yetiştirme konusunda uygunluğu daha önceden tespit edilmiş başka
ailelerin yanında çocuğun bakımının sağlanması
1. Koruyucu aile
2. Evlat Edinme
2. Kuruluş Bakımı; çocuğun, yaş grubuna ve cinsiyetine uygun olarak, Devlet
tarafından açılmış yatılı Kuruluşlarda bakılmasıdır. Halen ülkemizde, üç tür yatılı Kuruluş
bulunmaktadır. Bunlar:
1. 0-12 yaş Çocuk Yuvaları
2. 12-18 yaş Yetiştirme Yurtları
3. Yatılı Çocuk ve Gençlik Merkezleri’dir. Çocuk ve Gençlik Merkezleri, SHÇEK
içinde 1997 yılından sonra yapılandırılmış ve özellikle sokakta çalışan ve/veya
yaşayan çocuklara hizmet vermek amacıyla açılmış kuruluşlardır.
Yukarıda kısaca özetlenen, SHÇEK’in, çocuklara yönelik bu hizmetlerinden yaklaşık
20 bin civarında çocuk ve genç yararlanmaktadır.
20
4. Önerilen Çözümler ya da Çözümsüzlükler
19.yüzyılda Devletin, çocukların korunması konusunda gerektiğinde aileye de
müdahale eder konuma gelmesi, sorunun ayrıca sosyal hizmetlerce de, çok yönlü bir biçimde
ele alınıp incelenmesi sonucunu doğurmuştur. İhmal ve/veya istismara uğrayan çocuklar,
doğrudan sosyal hizmet mesleğinin çocuk ve aile refahı alanı ile ve çocuğun korunması görevi
ile ilgilidir. Türkiye’de, devlet adına, çocukları gerektiğinde aileye karşı bile korumaktan
sorumlu tek Kurum, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur. Bu nedenle SHÇEK,
toplumsal konumu ve görevi gereği, risk altındaki çocuklarla ilgilenmekte ve bu tür çocuklara
ilişkin yasalarca belirlenmiş tedbirler almakta, hizmet ve tedavi programları düzenlemektedir.
Oysa sokakta çalışan ve/veya yaşayan çocuklar söz konusu olduğunda, yasalarca
korunan tedbirlerin ve buna bağlı olarak üretilen hizmetlerin “güdük” kaldığı görülmektedir.
Sokakta çalışan çocuklar konusunda yapılan çalışmalarda, sorunun, farklı toplumlarda
değişen bazı nitelikler taşımakla birlikte genelde benzer sosyo ekonomik gerekçelere bağlı
bir görünüm sergiledikleri ortaya konmaktadır. Bu gerekçeler ise özellikle yoksulluk, göç
ve kültürel yapıya bağlı değişkenler olarak tanımlanmaktadır. Kuşkusuz sorun dünya
ölçeğinde yaşanan ekonomik gelişmelerle birebir bağlantılıdır. Bununla birlikte, çözüm
önerileri ulusal düzeyde uygulanan palyetif hizmetler ile belirlenmeye çalışılmakta, bu da
üretilen çözümlerde, “çözümsüz” kalınmasına yol açmaktadır.
Öte yandan son yıllarda dünyada çocuk hakları konusunda yaşanan gelişmeler;
sorunun gerekçeleri tüm güçleri ile varlıklarını dayatırken bir yandan da çocukların
korunmasına ilişkin politikalar üretilip yaşama geçirilmesi yönünde bir konjonktür
oluşmasını sağlamıştır.
Sorunun çözümü yönündeki çabalar ve buna bağlı olarak üretilen binlerce proje
içerisinde, hemen hemen her ülkede bir dizi çalışma yapılmakta, ancak bunların pratikte bir
sonuca ulaşamadığı görülmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, Özünde, çocuk işçiliğinin
bir alt basamağı olan “sokakta çalışan çocuklar”ın, toplumların sosyo-ekonomik
yapılarından kaynaklanan bir dizi başka sorunun kamuoyu tarafından görünen ve kamu
vicdanını rahatsız eden sonucu olmasıdır. Bu nedenle alanda yapılan çalışmalarda;
1. Sorunun gerçek boyutlarıyla algılanan bir sorun olması nedeniyle değil,
“görünür” olduğu için,
21
2. Toplumsal yaşamda ve çocukların geleceğinde yaratacağı tahribattan çok
popülaritesi nedeniyle,
3. 1990 sonrası uluslararası düzlemde üretilen bazı projeler aracılığıyla
dikkatlerin bu konuya çekilmesi üzerine ve
4. Sorunun gerçek neden ve boyutlarını çözmeye çalışan kalıcı çözümler yerine
palyetif çözümlerle ortadan kaldırılmaya çalışıldığı görülmüştür.
Oysa gerek çocuk haklarının tüm toplumsal gruplar için yaşama geçirilebilmesi,
gerekse çalışan ve sokakta çalışan çocuklar gibi çok önemli bir soruna etkili çözüm
üretilebilmesi ekonomik gelişmelerden bağımsız olamamakta ve alanda yapılan hemen her
uygulama ekonomik yapı engeline takılmaktadır.
Kısaca ülkelerin içinde bulundukları ekonomik gelişmişlik düzeyi ve uygulanan
ekonomik politikalar hem sorunun nedeni, hem de sorunun çözümü önündeki en önemli
engeldirler. Kaldı ki, çocuklar dahil aile üyelerinin hepsinin çalışması dışında, aileyi
destekleyip bir başka yaşam biçiminin kapılarını açabilecek olanaklar da mevcut değildir.
Bu durumdaki aileler için çocukların çalışması, sadece eve gelen kazanç boyutunda değil
evden bir boğazın eksilmesi anlamında da önemlidir. Böylelikle, çocuklar çalışarak
yetişkin yaşama dahil olmakta ve ana baba görevleri de yerine getirilmiş olmaktadır.
Nitekim Türkiye’deki yoksulluğun sosyo-kültürel zemini araştırıldığında, insanların
daha iyi bir iş ve iyi bir gelire sahip olmayı bir şans olarak gördükleri ve bu nedenle daha
iyiye
ulaşmak
için
çaba
harcayacak
motivasyona
sahip
olmadıkları
tespit
edilmiştir.28Eğitim olanaklarının yetersiz, iş ve istihdam olanaklarının kısıtlı ve paternal
ilişkilerin bunca yaygın olduğu ülkemizde bu doğru bir tespittir ve iyi iş olanaklarına sahip
olmak bu grup insan için hayaldir.
2005 yılında TODAİE’de yaptığım yüksek lisans sırasında, Ankara’da sokakta çalışan
ve/veya yaşayan çocuklar ve aileleri üzerinde bir alan araştırması yaptığımda; ailelere ve
çocuklara ilişkin tespit edilen bazı özellikler aşağıdadır.
28
İsmail Doğan, (2004), “Türkiye’de Yoksulluğun Sosyo-Kültürel Temeli”, (Ed.), Rahime Beder Şen, IV.
Aile Şurası “Aile ve Yoksulluk” Bildiriler, 18-20 Mayıs 2004, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığı Yayınları, no:122, Ankara.
22
1. Görüşülen 55 ailede toplam 247 çocuk olduğu öğrenilmiştir. Bunların 196’sı
0-18 yaş grubunda olup, 150 kadarı zorunlu ilköğrenim çağındadır. Bununla
birlikte yarıya yakınının okula devam etmediği, her ailede ortalama 2 çocuğun
çalıştığı ve bunlardan en az birinin sokakta çalıştığı anlaşılmıştır.
2. Ailelerin çocuk hakları ve çocuk tanımı incelendiğinde; büyük çoğunluğun 012 yaşa kadar olan çocukları, “çocuk” olarak algıladıkları ve çoğunluğun
çocuk hakları kavramını hiç duymadıkları öğrenilmiştir.
3. Ailelerde
çocukların
eğitim
hakkının
ihlal
edildiği,
kullanmasının
kolaylaştırılmadığı, ailelerin çocuğun eğitime devamı konusunda edilgen bir
tavır içinde oldukları görülmüştür.
4. Ailelerde çocukların fiziksel istismara uğradıkları tespit edilmiştir. En yaygın
olarak kullanılan disiplin yöntemi dayak olduğu gibi, ödüllendirme oldukça
azdır.
5. Bununla birlikte aile içindeki ilişkilerde çocukların konuşma ve kendileriyle
ilgili konularda alınacak kararlara katıldıkları görülmüştür. Bunun, çocukların
ailenin para kazanan üyeleri olmalarıyla alakalı olabileceği düşünülmektedir.
6. Ailelerde çocukların, çok erken yaşlarda çalışmaya başladıkları ve ekonomik
açıdan istismara uğradıkları tespit edilmiştir. Çocukların kazançları çoğunlukla
aileye verilmekte ve çocuklar günde ortalama 6 saat çalışmaktadırlar.
7. Ailelerde, çoklukla çocuğun çalışmasına karar veren kişi anne olup, genellikle
çocuklar başka iş bulamadıkları ve aileden bu işi yapan başkaları olduğu için
sokakta çalışmaktadırlar. Bu çocukların ancak yarısı aynı zamanda okula
devam edebilmektedir.
8. Bununla birlikte, çocukların, sokakta çalıştıkları zamanlarda aileleri tarafından
bazı konularda korundukları öğrenilmiştir. Bu korumayı kolaylaştıran, aileden
sokakta çalışan başkaları olmasıdır.
9. Öte yandan çocuklar, aileleri tarafından olumsuz alışkanlıklar ve cinsel sömürü
açısından yeterince korunamamaktadır. Aileler, gerek madde kullanımı
gerekse diğer konularda devlet tarafından alınan tedbirleri de yeterli
bulmamakta, ancak kendileri de çocuklarını uyarmaktan öte bir şey
yapamamaktadırlar.
23
10. Aileler, çocuklarını çalıştıran ailelerin de cezalandırılması gerektiğini
düşünmektedirler.
11. Ailelerin büyük çoğunluğu çocuk hakları kavramını duymamış olmasına
rağmen yine çoğunluğu çocuk hakları olmasını istemektedirler. Ailelerin daha
çok istedikleri haklar ise, çocukların en çok ihlal edilen hakları olan eğitim,
sağlık ve beslenmedir.
12. Aileler çoğunlukla çocuk haklarını yerine getirmekten sorumlu tarafın aileler
olduğunu
düşünmekte,
bunu
yapmayan
ailelerin
cezalandırılmasını
istemektedirler. Hatta, çocuk haklarını yerine getirmekten devleti sorumlu
görenlerin bile, çocuk haklarının yerine getirilmemesi durumunda, ailelerin
cezalandırılmasını istedikleri dikkat çekmiştir.
Kısaca bu araştırmada ele alınan aileler; ülkemizde son yıllarda yoğun bir biçimde
yaşanan göç, işsizlik ve yoksulluğu derinden yaşayan, örgün ve mesleki anlamda eğitimsiz,
vasıfsız ve marjinal işlerde çalışan üyelerden kurulu ailelerdir. Ailelerin, bugüne kadar
alanda yapılan araştırmalarda elde edilen bulgularla uyumlu özellikler taşıdıkları, hatta
yoksulluk ve eğitim konusunda beklenenin de altında niteliklere sahip oldukları
anlaşılmıştır.
Ailelerin bu durumundan en çok zarar gören gruplar ise çocuklardır. Çünkü çocuklar
da tıpkı büyükleri gibi herhangi bir eğitim almadan, çok küçük yaşlarda ve uzun sürelerle
çalışma yaşamına dahil olmakta ve gelecekte de olası daha iyi bir iş bulma umutlarını
yitirmektedirler.
Öte yandan son yıllarda bu tür sorunların çözümünde uluslararası düzeyde sorumluluk
ailelere yüklendiği gibi, aileler de kendilerini sorumlu kabul etmekte, hatta sorumlu
olmadıklarını düşündükleri durumlarda bile cezalandırılmayı uygun görmektedirler. Oysa
alanda daha önce yapılan araştırmaların da ortaya koyduğu ve bu araştırmada ele alınan
ailelerde de görülen çok önemli bir bulgu; ailelerin sorunun çözümüne katkıda
bulunabilecek sosyo-ekonomik ve kültürel donanımlara sahip olmadıkları gerçeğidir.
Bu durumda, sorunun çözümü için ekonomik yardım da içeren devlet tedbirleri ile
birlikte devletin kamusal sorumluluklarını yerine getirmesinin en uygun çözüm olacağı
düşünülmektedir.
24
KAYNAKLAR
AKYÜZ, Emine, (2000), Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve
Güvenliğinin Korunması, MEB Yayınları, No:3395, Ankara.
BAYMUR, Feriha, (1978), Genel Psikoloji, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi, 4. Baskı,
İnkilap ve Aka Kitapevleri, İstanbul.
BİLİR, Şule, Meziyet Arı, Necate, Baykoç, Dönmez ve Sibel Güneysu, (1989), “4-12
Yaşları Arasında 16.100 Çocukta, Örselenme Durumları İle İlgili Bir İnceleme”, (Der.),
Esin Konanç, İpek Gürkaynak ve Ayten Egemen, Çocukların Kötü Muameleden
Korunması I. Ulusal Kongresi, Gözde Ofset, Ankara.
BULUT, Işıl, (1996), Genç Anne ve Çocuk İstismarı, Bizim Büro Yayınevi, Ankara.
KARS, Özcan, (1996), Çocuk İstismarı: Nedenleri ve Sonuçları, Bizim Büro Basımevi,
Ankara.
KERİMOĞLU, Efser ve Ayşe Yalın, (1999) “Çocuk İstismarı ve İhmali”, Yayınlanmamış
Bilgi Dökümanı, Ankara.
ORAL, Resmiye, Çocuk Örselemesi ve İhmali
http://www.hipokrat.org/hnet/genel/ckm/ckmozetbilgi.html, 2001
POLAT, Oğuz, (2001), Çocuk ve Şiddet, Der yayınları:312. İstanbul.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, RG:27.5.1983;18059
TOPÇU, Sedat, (1997), Çocukların ve Gençlerin Cinsel İstismarı, Ensest ve Pedofili,
Doruk Yayıncılık, Ankara.
25
Download