Şifanur | Yozgat`ın Neyi Meşhur?

advertisement
Yozgat'ın Neyi Meşhur?
Açıklama: Saat Kulesi, Kerkenez Harabeleri (Keykavus Kalesi), Akdağ Ormanları ,Arabaşı ,Testi
ve Tandır Kebabı ,Çeşka Kalesi ,Türkiye'nin İlk Dünyanın 3. Milli Parkı Çamlık
Kategori: 81 İLİMİZ
Eklenme Tarihi: 18 - Mayıs - 2014
Geçerli Tarih: 19 - Temmuz - 2017, 05:12
Site: Şifanur
URL: http://www.sifanur.com/haber/1926-yozgat39in-neyi-meshur.html
Saat Kulesi
Yozgat il merkezinde, meydan ortasında bulunan bu saat kulesini, Belediye Başkanı Tevfikizade
Ahmet Bey 1908 yılında yaptırmıştır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre mimarı Şakir Usta’dır.
Saat Kulesi kesme taştan altı bölüm halinde yapılmıştır. Bölümler birbirlerinden silmelerle ayrılmış
olup, her cephesine yuvarlak kemerli birer pencere yerleştirilmiştir. Kuleye kuzeydeki yuvarlak
kemerli bir kapıdan içeriye girilmekte ve zikzak şeklindeki ahşap merdivenlerle de yukarıya
çıkılmaktadır. Kulenin en üst kısmı da şerefeye benzeyen bir balkon çevirmiştir. Bunun üzerini
armut şeklinde çanı andıran küçük bir kubbe örtmüştür. Bu başlığın altında, şerefenin üzerinde dört
yöne birer saat kadranı yerleştirilmiştir.
Doç.Dr. Hakkı Acun’dan öğrenildiğine göre saatin çanı 288 kg. ağırlığındadır. Çanın sekiz parça
halinde 282 kg. ağırlığında topu bulunmaktadır. Her bir top beş parça halinde olup, 50 kg.
ağırlığındadır.
Saatin üzerinde “Nores Jura ve L.D. Odobey Gadet” yazısı bulunmaktadır.
Kerkenez Harabeleri(Keykavus Kalesi)
Yozgat’ın Sorgun ilçesi yakınlarında bulunan tarihi yeraltı şehri. Yaklaşık 4000 yıllık olduğu tahmin edilmektedir.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı bir arkeolog ekibi tarafından çıkarılma çalışmaları sürmektedir.
Yozgat’ın Sorgun ilçesi Şahmuratlı Köyü’nde bulunan Kerkenes dağı antik kentinde ilk yüzey
araştırması çalışmaları 1993 yılında başlamış, 1998-2000 yıllarında müze ile katılımlı araştırma şekline
dönüşmüş ve 2001 yılından bugüne kadar da İngiliz uyruklu Dr. Geoffrey Summers başkanlığında kazı
ve araştırmalar devam etmektedir. Şehrin demir çağında M.Ö. 600 yıllarında Medler tarafından
kurulduğu tahmin edilmekte ise de 2003 kazı sezonunda Frigce yazıtlar bulunması kentin yıkılmadan
önce büyük ölçüde Frigleştiğini göstermektedir. Kentin yaklaşık 7 kilometre olan sur duvarları 2,5
kilometre²lik bir yerleşim alanı oluşturmaktadır.
Antik kaynaklarda “Pteria” olarak kaydedilen kentin burası olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 547 yılında
Persler tarafından kent zaptedilmiş halkı esir alınarak kent yakılmış ve surları yıkılmıştır. Yerleşim
alanı kamu yapıları ve sivil yapı adaları ile gelişmiş bir su toplama ve kullanma sistemi içermektedir.
Kazı ekibi jeomanyetik yüzey araştırması, direnç yöntemi ile yüzey araştırması, coğrafi bilgilendirme
sistemi (GPS) çalışmalarının bir kısmını tamamlamış, bir kısmı da devam etmektedir. Kazı çalışmaları
sırasında bulunan bir mobilyaya ait fildişi süsleme parçası Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde
sergilenmektedir. Antik kent yakılıp yağmalandığı için nitelikli kültür varlıklarına nadir olarak
rastlanmaktadır. 2004 yılı kazı ve araştırmaları 32 kişilik bir ekiple yapılmıştır. Ekip saray yapı grubu
girişinde kazı çalışması yapmış avlu döşemelerini ortaya çıkarmıştır. 2004 yılı sonuçlarından biri de
kentin yıkılışından 1000 yıl sonra Bizans döneminde bile kaçak kazı ve talana uğradığını ispat eden bir
Bizans sikkesinin bulunması olmuştur.
Tahminler ve elde edilen bazı verilere göre M.Ö. 3-2. yüzyıllara ait bazı Galat mezarları da Bizans
döneminde soyulmuş ve değerli parçalar yağma edilmiştir. Kentin önemli özelliklerinden biri de çabuk
bozulabilen kumtaşı denilen bir çeşit taşın mimari, heykeltıraş ve yazıtlarda çok sık kullanılmış
olmasıdır.
Sonuç olarak; Orta Anadolu’nun en büyük antik kentlerinden biri olan Kerkenes Dağı Şehrindeki kazı
ve araştırmalar bölgemizin tarihinin aydınlatılmasına katkıda bulunmaya devam edecektir.
Kazı çalışmaları hakkında bilgilerine başvurduğumuz Kerkenes Araştırmaları Başkanı D. Geoffery
Summers ile Afyon Müzesi Uzmanı ve 2002 yılı Bakanlık Temsilcisi Mevlüt Üyümez tarafından şu
açıklamalar yapıldı:
Üyümez; “10. yılına giren kazı çalışmaları, daha önceleri Yozgat Müze Müdürlüğü ile katılımlı olarak
yapılırdı. Bu yıl bu çalışmalara son verilerek, ilk kez Bakanlar Kurulu Kararı ile kazı izni alındı ve bu
çerçevede kazı çalışmalarına başlanıldı” dedi.
Bu yıl beş içinde ayrı yerlerde yapılan kazılarla ilgili olarak da Üyümez; “Bunlar Kapadokya Kapısı ve
Savaş Yapı Kompleksi’nde olmuştur. İki sezon halinde yapılan çalışmaların ilk bölümü bu yılın Mayıs
ayında 3 haftalık bir periyotta yapılmış olup, ikinci sezon ise 13 Haziran’da başlayarak 25 Ağustos’a
kadar devam etti.”
Çalışmalara yerli ve yabancı 30 kadar bilim adamının katıldığını vurgulayan Üyümez; “Her yıl olduğu
gibi, bu yıl da yapılan çalışmalar KERKENES NEWS (Kerkenes’ ten Haberler) olarak broşür şeklinde
yayınlanacaktır” diyerek 2001 yılında yayınlanan Kerkenes News 4-2001 broşürüyle ilgili bilgiler de
verdi.
Kayıp Şehir Pteria, Yozgat’ta
Yozgat’ın Sorgun ilçesi Şahmuratlı köyü yakınlarında bulunan Kerkenes Dağı’ndaki
antik kent kalıntılarının, Herodot’un sözünü ettiği kayıp şehir Pteria olduğu belirlendi.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri Dr. Geoffrey Summers ve Dr. Scott
Branting tarafından 1993 yılından itibaren yüzey araştırması ve kazı çalışması
yapılan Kerkenes ile ilgili Yozgat Müzesi Müdürü Mustafa Akkaya, Yozgat Valiliği’ne
rapor verdi. Akkaya, raporunda, ”Kerkenes’in tarihçi Heredot’un sözünü ettiği Pteria
şehri olduğu elde edilen kalıntılarla belirlenmiştir” dedi.
Kerkenes’in birinci derecede arkeolojik sit alanı olarak tescilinin bulunduğuna işaret eden Akkaya,
denizden 1500 metre yükseklikte, granit dağ kütlesi üzerine, surları yamaç sırtlarında yer alacak
şekilde ustalıkla yerleştirilmiş olan antik kentin, Anadolu platosunda bugüne kadar kurulmuş en
büyük demir çağı yerleşim merkezi olduğunu belirtti. Akkaya, Kerkenes’in tarihçesini anlattı:
”Milattan önce altıncı yüzyılın ilk yarısında Kızılırmak’ın doğusundaki bağımsız krallığın başkenti olan
Pteria’nın Frig kültürünün devamı olduğu bilinmektedir. Pteria, doğu Akdeniz ve eski yakın doğu
kültürlerinin jeopolitik bakımdan değiştiği ve kaynaştığı bir dönemde, eski Frig Devleti’nin doğusunda
yeni bir Frig kültürünün geç dönem gelişimini simgelemektedir. Şehrin inşasının tamamlanamadığı ve
yerleşim yeri oldukça kısa süreli, yaklaşık 50 yıl olduğu görülmektedir. Şehrin kurucusu bu yeri,
savunma ve yol güzergahı açısından önemli olması nedeniyle seçmiştir. Şehirdeki idari, dini ve askeri
yapıların büyüklük ve gösterişinden açıkça anlaşıldığına göre, şehir geçici amaçlarla değil, sürekli
ikamet için kurulmuştu. Ancak, Yeni Asur İmparatorluğu’nun milattan önce 605 yılında Med ve Babil
ittifakıyla yıkılması sonucu dengelerin bozulması, Med’lerle Lidyalıların Orta Anadolu uzun savaşları,
Pteria’nın kuruluşunu tamamlamadan terk edilmesine sebep olmuştur.”
Akkaya, Orta Anadolu platosunda Medler ile Lidyalılar arasında milattan önce 590 yılında başlayan ve
altı yıl süren savaşların güneş tutulmasıyla sona ermesi olayının, Kerkenes’i dünyaya tanıtan olay
olduğunu söyledi. Medler ve Lidyalıların güpegündüz savaş alanının gece karanlığına bürünmesiyle
“Tanrı, savaşmamızı istemiyor” diyerek savaşa son verdiklerini anlatan Akkaya, barış sonrasında
Medler ile Lidyalılar arasındaki dostluğun gelişip, Lidya Kralı Alyettes’in kızı Aryenis’in, Med Kralı
Kyaksar’ın oğlu Astyag ile evlenmesiyle, akrabalık ilişkilerinin de arttığını belirtti.
Yozgat Müzesi Müdürü Mustafa Akkaya, Kerkenes Dağı’ndaki kayıp şehir Pteria’nın kurulduğu alan
üzerinde yedi kapısı bulunan, 7.5 kilometre uzunluğundaki surun 2.5 kilometrelik bir alanı
çevrelediğini de vurguladı.
Akkaya, raporda şu tespitlere yer verdi: ”Yerleşim alanının tamamı kamu yapıları ve sivil yapılarla bir
yönetim planı oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Şehirde, Kapadokya, Kuzey, Gözbaba, Batı,
Karabaş, Güneydoğu olmak üzere yedi kapı bulunmaktadır. Pteria, sürekli
Medlerin ve Lidyalılar’ın istilasına uğramıştır. Son olarak Lidya Kralı Krezüs, Pteria’yı işgal edip, yağmaladıktan sonra ateşe
verir. Bu nedenle Pteria hiçbir zaman tamamlanmamış, yakılarak yok edildiğinde, şehir surlarının ve şehirdeki önemli yapı
gruplarının taş temel üzerinden daha yukarısı inşa edilememiştir.”
Akdağ Ormanları
Çayıralan ilçesi ,il merkezine 135 km. uzaklıkta bulunan, Yozgat’ın en eski ilçelerinden
biridir. İlçe, doğudan Sivas ilinin Gemerek ilçesi, güneyden Kayseri ilnin Sarıoğlan ve
Felahiye ilçeleri, batıdan Yozgat ilinin Çandır ilçesi, kuzeyden yozgat ilinin Akdağmadeni ve
Sarıkaya ilçeleri ile çevrilidir. Çayıralan İlçesi (ÇAYIRŞEYHİ – ÇAYIRALAN) Akdağların
kuzeyinde kurulan Çayıralan’ın tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte kızılırmak
yayı içinde merkezi Hatuşaş olan Kafkaslar’dan gelip büyük bir medeniyet kuran, Hititlere
dayanır. Hititlerden sonra bölgeye Bizans ve Roma egemen olmuştur. Çayıralan’ın
güneydoğusunda yapılan kazılarda bu dönemlere ait tarihi kalıntılar, (mezar, su kanalları,
çanak çömlek, barınma yerleri yapımında kullanılan sütünlar v.s.) bulunmuştur. Bölgenin
Türkler egemenliğine geçişi ise 1071 Malazgirt Zaferinden sonra olmuştur. Bölgeye gelen ilk
Türk beyliklerinden Bizanslılara ve haçlılara karşı mücadalede büyük payı olan
Mengücekoğulları olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1243 yılındaki Kösedağ (Sivas)
Savaşını Moğollara karşı kaybetmesiyle birlikte Devletin yıkılışı hızlanmıştır. Moğolların bu
bölgeye egemen oldukları bilinmektedir. Beylikler döneminde bölge yönetiminin
Dulkadiroğulları beyliğine geçtiği söylenirsede bu, uzak bir ihtimaldir. Ancak Bozok yaylasına
gelip yerleşen Türkmenlerin Dulkadiroğulları Beyliği bölgelerinden gelmiştir. Bugün bunlar
Çayıralan, Boğazlıyan, Şefaatli, Yozgat çevresindeki köylerde yaşamaktadırlar. Kayseri ve
yöresinde kurulan Kadı Burhaneddin Beyliği yönetimine Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazid
son vermiş ve bölgenin yönetimi Osmanlı Davletine geçmiştir. 1402 Ankara Savaşından sonra
bölgemizde bir muddet yönetim boşluğu olmuşsa da bölge ve Çayıralan’ın Osmanlı
yönetimine tam olarak bağlanması Yavuz Sultan Selim zamanına rastlar. Osmanlı
İmparatorluğu Bozok (Yozgat) Sancağını kurduğunda Çayıralan’ın “Akdağ” adıyla anılan
“Liva” (İlçe İle il arasında bir yönetim biçimi) olduğu bilinmekte ve Bucak olan Boğazlıyan’ın
Akdağ’a bağlı bir yönetim devam attirdiği Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ın araştırmaları arasında
yer almaktadır. Başbakanlığın Arşivindeki “Mühimme” kayıtlarından anlaşıldığına göre,
Çayıralan’ın “Akdağ” adı ile Bozok Sancağına bağlı ilçe olduğundan Enver Ziya Karal’ın
“Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı” adlı eserinde nakledilmekte ve bu merkezin
1371 nufusa sahip olduğu kayıtlarda geçmektedir. XV. ve XVI. Yüzyıllarda ”Liva” olan
Çayıralan’ın XVIII. yüzyılda yönetim biçiminde değişiklik olduğu ancak XIX. yüzyılın
yarısında tekrar “Liva” durumuna getirildiği, 1887-1892-1898 ve 1905 yıllarındaki
Salnamelerde Çayıralan Boğazlıyan’a bağlı bir bucak durumuna getirildiği anlaşılmaktadır.
1897’den sonra Çayıralan nüfusunda bir azalma görüldüğünden bu karar alınmıştır. Bu
tarihlerde Çayıralan’ın kayıtlardaki ismi Çayırşeyhi, Çayırşehri olarak geçmektedir. 1948
yılında İlçe merkezi haline getirilen merkezin ismi “Çayıralan” olarak kayıtlara geçmiş ve
Belediye Teşkilatı kurulmuştur. İlkçağ medeniyetine ev sahipliği yapan Çayıralan’da tarihi
eser yönünden gezilip görülebilecek fazla bir yapı veya alan mevcut değildir. Sadece İlçe
merkezinde Akdağ Livası, Emiri Keser İsa Beyoğlu ve Çerkez Bey Türbesi aşağı cami yanında
gezilip görülebilecek mekandır. (Hicri – 996 , Miladi – 1588) Tarihi eser yönünden fakir olan
Çayıralan, tabii güzellik açısından çok güzel mesire yerlerine sahiptir, Ancak bu alanlarda
turizme açılması, yerel yönetimlerinbaşta gelen görevleri arasında yer almaktadır. Böyle bir
faaliyet sonunda bölgemizin sosyo-ekonomik açıdan büyük bir gelişme göstereceği kesindir.
Çayıralan Türkiye ortalamasının üzerinde bir yükseltiye sahiptir. Deniz seviyesinden itibaren
1500 m. Yükseltiye sahiptir. En yüksek yeri 2200 m. İle güneybatıda yer alan Sırıklı
Dağlarıdır. İlçe doğudan Akdağlar , batıdan Gevencik dağları ile çevrilidir. Yeryüzü şekilleri
genel olarak çok engebeli ve arızalı bir yapıyı sahiptir. Doğudan batıya doğru arazi biraz daha
sadeleşir. İlçenin büyük bir akarsuyu olmamakla birlikte dağlık ve ormanlık alanlardan
kaynağını alan küçük akarsular sayı olarak fazladır. En büyük akarsu bir çok akarsu
tarafından beslenen Çayıralan özüdür. Yahyasaray köyü yakınlarında yapılan baraj gölü
sulama ve balıkçılık açısından önemlidir. İlçede tipik karasal iklim özellikleri hakimdir.
Yazları sıcak ve kurak geçer. Yazları sıcak ve kurak geçer.Yaz ayları fazla uzun sürmemekle
birlikte buharlaşma fazladır. Kışlar ise soğuk, kar yağışlı ve uzun geçer. Don olayları kış
boyunca sık sık görülür. Gece-gündüz ve yaz kış arasında sıcaklık farklılıkları fazladır.
Yağışlar bahar aylarında azami seviyesine ulaşır. İlçede hüküm süren karasal iklim, bitki
örtüsünün oluşumunu da etkilemiştir. Step (bozkır ) diye adlandırılan ve yazın kuruyan ot ve
çalı toplulukları genel bitki örtüsünü oluşturur. Fakat ilçenin yüksek kısımları daha fazla
yağış aldığından, bu alanlarda meşelik ve çam ağaçları bitki örtüsü olarak belirir. İç Anadolu
Bölğesi’nin en fazla ormana sahip olan ve Akdağ ormanları diye adlandırılan bölge Çayıralan
ilçe sınırlarının doğusunu oluştur.1997 Nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 28950’dir .
İlçe merkezinde 10.490 kişi yaşamaktadır. 1929 ‘da belde, 1948‘de ilçe olan Çayıralan’da
merkez dahil 5 belediyelik ve toplam 22 köy bulunmaktadır. İlçede nüfus artış hızı Türkiye
ortalamasının üzerindedir.Erkek nüfus kadın nüfusuna göre, genç nüfus yaşlı nüfusa göre
daha fazladır.İlçede nüfuslanmanın en büyük sorunu aşırı göçlerdir.Özellikle yurt dışına
(Almanya )göçler çok fazla gerçekleşmektedir. Nüfusun okur yazar oranı Türkiye
ortalamasının altında olup, geçmiş yıllara göre genç nüfusta okur yazar oranı git gide
artmaktadır. İlçe merkezinde üç tane ilköğretim okulu, çok proğramlı lise, İmam Hatip Lisesi,
Endüstri Meslek Lisesi, Çıraklık Eğitim Merkezi ve Halk Eğitim merkezi bulunmaktadır. İlçe
dışına gerçekleşen göçler, İlçede yerleşme faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Fazla
dağınık olmayan, toplu yerleşme tipi görülür. İlçe merkezi yerleşme planı olarak çok
düzenlidir. Konut tipi daha çok tek katlı ve bahçeli evlerden oluşup, yatay bir yayılış gösterir.
İlçenin en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.2001 yılı verilerine göre ekilen
alanların 3/4 üne buğday, geri kalan tarım arazisinde ise arpa, çavdar, mercimek, yonca, yem
bitkisi ve slajlık mısır ekilmektedir. Önemli geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktır.
İlçede büyükbaş hayvancılık daha yaygın olarak yapılır ve 2001 yılı verilerine göre yaklaşık
6.180 büyükbaş hayvan vardır. Küçükbaş hayvan sayısı 12.000 civarındadır. Bölgede orman
varlığından dolayı keçi besiciliği yasaktır. Ek iş olarak benimsenmiş bir faaliyet olup, 1700
arılı kovan mevcuttur. Yahyasaray Baraj Gölünde sazan ve alabalık türleri mevcut olup bir
tanede alabalık tesisis bulunmaktadır.
Çeşka Kalesi
Merkez ilçenin 3 km kuzeydoğusunda yüksekçe bir tepeye kurulmuş yeraltı şehrinin üç ayrı
girişi vardır. Güneyinde iki kat halinde, üç odalı bir mekan; bunun batı kısmındaki odanın
üzerinde ise bacası bulunmaktadır.
Kuzeyindeki odanın tabanında kısmen dolmuş iki ayrı beşik kemerli galeri girişi
yer alır. Yıkıntılar arasında ve alt eteklerde tek renkli (monokrom) Roma ve Bizans
dönemi seramik parçalarına rastlanır.
Çamlık
Türkiye'nin ilk millî parkı olma özelliğine sahip Yozgat Çamlığı şehir halkının her türlü mutlu anına tanıklık ediyor.
Yüzyıllardan beri Yozgat'ın kültürüyle bütünleşen çamlıkta günümüzde de düğünler yapılıyor, iftarlar açılıyor,
bayramlaşmalar yapılıyor. Yani dönemin tatlı heyecanları hep çamlıkta paylaşılıyor...
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken ormanların yoğunluğundan dolayı Anadolu'da çok yavaşlıyor.
Olabilecek en makul çözümü buluyor ve orduya yol açılmasını sağlamak üzere 'Baltacılar Birliği'ni kuruyor.
Anadolu'da "Baltacılar Birliği" çok kolay olmasa da ordunun daha hızlı ilerlemesini sağlıyor... Anadolu 500 yıl
öncesine kadar bir orman deniziydi... Evliya Çelebi de Karadeniz'den ağaca çıkan bir sincabın daldan dala
Akdeniz'e kadar hiç yere inmeden gittiğini yazar... O günlerden bu zamana, resmi kayıtlara göre ülkemizde
sadece % 25 ormanlık alan mevcut...
"Yozgat Çamlığı" tarihi çok eskilere dayanan ve türü sadece Kafkaslarda bulunan bir çam ormanlığı... Türkiye'nin de ilk
milli parkı olma onurunu elinde tutuyor. Ülkemizde 33 tane milli park ilan edilmiş alan var. Bu parklar kültür ve tabiat
varlıklarının sergilenmesine, ülkenin tanıtımına, kültür ve turizm potansiyeline önemli katkılarda bulunuyor.
Ankara'dan uzaklaşmak istelenler için çamlık cazip ve yakın mekanlardan. Yozgat'ı iki tepe arasına sıkışmaktan kurtaran
bu çamlık, tüm Yozgat'ın sosyal hayatının başlayıp bittiği yerdir. Yozgat'la o kadar özdeşleşmiş ki; çamlığı
çıkardığımızda Yozgat'tan geriye bir şey kalmaz denebilecek kadar övgüyü hak ediyor. İçerisinde 9 tane 400-500 yıllık
anıt ağacı barındıran çamlık, doğal bir hayvanat bahçesi konumunda. Çok yakın bir zamana kadar görünen; fakat türü
şimdilerde tükenmiş olan Şah kartalları dışında; akbaba, küçük atmaca, şahin, tavşan, saksağan, kurt, kaplumbağa gibi
bir sürü hayvan çeşidi var. Ayrıca çamlık içinde yer alan gölette; sazan, ve turna balığı hayat bulmuş. Çamlığın
içerisinde bir de rehabilitasyon merkezi var. Burası küçük bir hayvan çiftliği görevini de görüyor.
Çamlık içerisinde çokça olan çeşmelerden akan suların da çok faydalı olduğu söylenir. Kaymak donduran, kumdöken
gibi ilginç isimleri olan her çeşme, adının işlevini görüyor. Kaymak donduran çeşmesi ismini çevresindeki kar
kuyularından almış. Buz makinelerinin, soğutucuların olmadığı dönemlerde seyyar dondurmacılar ve pastane sahipleri
çeşme etrafında kar kuyuları açarmış ve dondurma kaplarını etrafa koyarak dondurmanın erimesini önlerlermiş. Şehrin 2
km uzağında olan çamlık 264 hektarlık alanı kaplıyor.
Çamlık özel günlerin tanığı
Yüzyıllardan beri Yozgat'ın kültürüyle öylesine bütünleşmiş ve gelenekleri içinde öylesine yerleşmiş ki; çamlıkta,
düğünler yapılır, iftarlar açılır, bayramlaşmalar burada yapılır, hıdrellez de burada kutlanırmış. Dönemin tatlı
heyecanları hep çamlıkta paylaşılmış... Genç kızlar aynalı körükle çamlığa çıkar, burada nişanlarını yapar, düğünlerde
de buraya gelinir, Ramazan ayında iftar açmak için çamlık suyu içilir... Tam anlamıyla olmasa da bir şekilde çamlıkta
hâlâ gelenekler devam ediyor.
Yozgatlıların belki de tek huzur bulduğu en vazgeçilmez yer çamlık... Çamlık bu yıl içerisinde yapılan bir dizi çalışma
sonucunda temiz ve bakımlı bir konuma kavuşturuldu. Bundan kısa bir süre öncesine kadar çok iyi durumda olmayan
Yozgat Çamlığı Milli Parkı'nın gerçek kimliğine kavuşmasını sağlayan Orman ve Çevre İl Müdürü Ali Şimşek'e hakkını
vermek gerekiyor. Şu anki kimliğiyle bir milli park olma özelliğini fazlasıyla hak ediyor. Gelecek projeleri arasında;
asmalı köprüler, yürüyüş parkurları ve keklik üretim istasyonu gibi planları, yakın bir zamana kadar hayata geçirmeyi
planlıyor.
Hangi taşı kaldırsan altından Çapanoğlu çıkar…
Yozgat çamlığının, tarihin eski dönemlerinde Orta Anadolu'da yaşamış olan Çapanoğlu Mustafa adlı bir beyin özel
mülkiyeti olduğu söyleniyor. Halkın ifadesine göre Çapanoğlu Mustafa bu çamlıktan ağaç kesmeye kalkanı öldürmeye
teşebbüs edermiş. Halk dilimize yerleşmiş "Hangi taşı kaldırsan altından Çapanoğlu çıkar" özdeyişi buradan gelme...
Böyle bir çamlık tabii ki birçok efsane, hikâye ve türkü sözlerinin vazgeçilmez konuğu oluyor. Aslı'sını arayan Kerem'in
yolu bir gün Yozgat çamlığına düşüyor ve bir çam fidanı dikip şöyle diyor: "Bu çamdan nice çamlar filizlensin bir
koruluk olsun, sazlar sözler hep bizi söylesin..."
Arabaşı
Malzemeler ;
Hamuru için ;
5 su bardağı su
1 su bardağı un
tuz
Çorbası için ;
Yarım kilo tavuk
İki kibrit kutusu büyüklüğünde margarin (sıvı yağda olur)
1 su bardağı un
5 su bardağı su
1 yemek kaşığı salça
tuz
karabiber
kırmızıbiber
Yapılışı:
1-5 su bardağı su bir kapta kaynamaya bırakılır. (Bir miktar tuz ilave edilir)
2-Bir su bardağı un yeteri kadar su ile karıştırılarak bulamaç haline getirilir. Bu karışım
kaynamakta olan suya boşaltılarak bir süre tel karıştırıcı ile karıştırılır. Bir iki taşım
kaynayıp kıvama geldikten sonra (5-7 dakika) ateşten indirilip, sulanmış tepsiye dökülerek
eşit miktarda dağılması sağlanır. 3-Soğumaya bırakılır.
4- 1 su bardağı un bir kaşık yağ ile birlikte hafif ateşte pembeleşinceye kadar kavrulur.
5-Soğuk su ilave edilerek bir tencerede kaynamakta olan tavuk suyunun içine boşaltılıp yeteri
kadar tuz ilave edilip 15 dakika kaynatılır.
6-Tavuğun göğüs etleri küçük parçalara ayrılıp çorbanın içerisine atılır.
7-Karabiber ve kırmızı biber ilave edilir.
8-Soğumaya bırakılan hamur ıslak bir bıçakla baklava dilimleri şeklinde kesilir.
9-Tepsinin ortası çorba kasesi sığacak şekilde açılır,açılan yere çorba kasesi yerleştirilir.
9-Kesilen hamurlar kaşık üzerine yerleştirilerek çiğnenmeden yutulur.
Yemeğimiz servise hazırdır Afiyet olsun...
Testi Kebabı
Malzemeler: 500 gr Kuzu eti,250 gr tereyağı,3 orta boy soğan,1 çorba kaşığı un
4 büyük domates,4-5 su bardağı et suyu,1 su bardağı yağ,3 orta bpy patates
3 orta boy havuç,300 gr iç bezelye,1/2 demet maydanoz
HAZIRLANIŞI :
Yağı büyükçe bir tencereye koyup, orta ateşte eritiniz. Yağ kızınca etleri ekleyip, bir delikli
kepçeyle sık sık karıştırarak 8-10 dakika, pembeleşene kadar pişiriniz.
Etler suyunu çekmek üzereyken soğanları ekleyip 5-6 dakika daha renkleri pembeleşene kadar
pişiriniz. Unu katıp birkaçkez karıştırdıktan sonra domatesleri ekleyip birkaç kez daha karıştırınız.
Etlerin üsütünü örtecek kadar et suyu katıp karışımı kaynamaya bırakınız.
Bu arada orta boy bir tavaya rafine yağı koyup orta ateşte kızdırınız. Yağ kızınca parmak patatesleri
ekleyip arasıra çevirerek 5-6 dakika, her yanları hafifçe pembeleşene kadar kızartınız.
Tavayı ateşten alıp kızarmış patatesleri bir delikli kepçeyle kağıt peçete üstüne çıkararak fazla
yağlarını süzdürünüz.
Orta boy tencereyi yarısına kadar suyla doldurup içine temizlenmiş ve parmak parmak kesilmiş
havuçları atınız. Tencereyi orta ateşe oturtup, havuçları 10-15 dakika yumuşayana kadar haşlayınız.
Tencereyi ateşten alıp havuçları çıkarıp süzünüz.
Aynı tencereyi yeniden yarısına kadar su doldurup içine bezelyeleri atınız. Orta ateşte onları da
yumuşayana kadar pişirip çıkarınız.
Öteki tenceredeki etler 1.5 saat iyice yumuşayana kadar piştikten sonra haşlanmış havuç, bezelye ve
kızarmış patatesleri ekleyip 8-10 dakika birlikte pişiriniz. tencereyi ateşten alıp kebabı ısıtılmış bir
servis tabağına aktararak kıyılmış maydanozu üstüne serptikten sonra servis ediniz.
Not: Değişik ve lezzetli bir yemek olan testi kebabını baş yemek olarak yanında pilavla servis
edebilirsiniz.
Download