MİTOLOJİ Ders 1 İçerik: Kavram olarak mitolojinin etimolojisi ve anlamı; Mitos, Epos, Logos; Herakleitos’un Logos Tanımı; Mitoloji kuramlarıyla ve kuramcılarına genel bakış ve enstantaneler; Mitlerin ve ilk yaratılma nedenleri örnekleri; Yunan mitolojisine giriş; Sanatsal yaratım süreci içerisinde mitlerin kullanımları; Eski Yunan ve Roma Sanatında Mitler; Rönesans’tan Modern Sanata Mitler; Azra Erhat “İşte İnsan”: Psykhe, Thymos Kaynak: • Hesiodos Eseri ve Kaynakları; Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat • Mitologya; Behçet Nectigil • Antik Yunan’da Mitoloji Masallar ve Söylenceler Rosa Agizza • Bibliotech Felsefe Sosyal Bilimler Dergisi Ekim/Kasım/Aralık 2008 • University of Wisconsin-Milwaukee Ders İçerikleri • Mitoloji Sözlüğü; Azra Erhat • Mitoloji ve İkonografi; Bedrettin Cömert Öneri: •Medea; 1969; Yönetmen: Pier Paolo Pasolini •Prometheus; (1998); Yönetmen: Tony Harrison •Eros; (2004) Michelangelo Antonioni Teogoni: Tanrıların meydana gelişi hakkında bilgi Kozmogoni: Yaradılış; Evrenin oluşumu I. MİTOS ve MİTOLOJİ “Önce söz vardı. Ve söz Tanrıydı” Eski Yunan dilinde söz kavramını veren üç ayrı sözcük vardır: Mitos, epos ve logos. Mitos: Söylenen veya duyulan sözdür. Masal, öykü, efsane anlamına gelir. Mitoslar kayıt altına alınmadığı için, güvenilirlikleri konusunda şüpheler söz konusudur. Bu nedenle tarihçi Heredot mitosların güvenilir olmadıklarından ötürü, tarihi değeri olmadıklarını söyler. Platon da yine Heredot gibi mitosların gerçeklerle ilişkisiz olduğunu söylemiştir. I. MİTOS ve MİTOLOJİ Epos: Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür. Ozanın sözünü tanımlayan epos şiir, destan, ezgi anlamına gelmiştir. Mitos anlatılan öykünün içeriği olarak düşünülürse, epos da onun ölçülü halidir. Eposun güzelliği, mitos’un etkisini arttırır. Logos: “Logos kelimesi ‘önemli birşey söylemek’ anlamındaki lagein’den türetilmiş bir sözcük. Lagein sözcüğünün kökü leg ’akılla kavramak’ anlamındadır. Bu yüzden bu üç sözcük aslında iç içe geçmiştir. Logos’u, dünyayı akılla kavrama biçimini taşıyan mitos, taşıdığı iletinin güvenirliğe dair sanı yaratmak ve taşınan bilginin ömrünü uzatmak için belleği tetikte tutacak bir şiir, bir ezgi ile yani epos ile dile getirilir. Söz merkezli, sözün egemenliği altındaki bir dünyada mutlaka logos, mitos, epos birlikteliği vardır, çünkü ancak bu birliktelik sözün egemenliğinin sürdürücüsüdür.” (bkz: kaynak metin) Bibliotech Felsefe Sosyal Bilimler Dergisi Ekim/Kasım/ Aralık 2008, Sayı 6, Göksel, Nil, “Logos’u Unutmak” Syf:25 I. MİTOS ve MİTOLOJİ Presokratik filozoflardan Herakleitos’a göre insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın da logosu vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde ve herşeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Mitos, çok tanrılı bir dinin tanrıları üstüne anlatılan efsane, mitoloji de bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre, mitoloji ilkçağın din kitabı mıdır? Değildir. Mitoloji hiçbir zaman bir inanç sistemi seviyesine gelmemiştir. Mitolojinin dinlerde olduğu gibi bir sistemi ve yöntemi yoktur. Her ozan ve anlatıcı tarafından değiştirilmiş ve başka başka biçimlerde yeniden dile getirilmiştir. İlkçağda mitoslar din adamlarının değil, daha çok sanatçıların ustalarıdır. uğraşıları olmuşlardır. Mitosların yaratıcıları söz I. MİTOS ve MİTOLOJİ Platon; Devlet (511e) Bölünmüş Çizgi Analojisi II. Mitoloji Kuramlarıyla ve Kuramcılarına Genel Bakış ve Enstantaneler Mit*: Mit, sosyal bilimlerde genelde insanlık, toplumsal hayat, doğa ve evrenin anlamına dair yaygın inançları içeren, doğaüstü varlıkların yer aldığı kutsal anlatıları ifade eder. Psikolojik, işlevselci, yapısalcı ve siyasal mit kuramlarından bahsedilebilir. Evrim ve kültürlerin dağılımıyla ilgilenen 19.yy antropologları, bilimsel olmayan düşünceler ve tarihsel olayların bitmemiş kayıtları olarak yorumladıkları mitlerin köklerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Sigmund Freud’un geliştirdiği psikanalitik yaklaşımlar mitlerde evrensel kardeş kıskançlığı, Ödipus kompleksi) ruhsal çatışmaları (bastırma, ensest tabusu, ya da “kolektif bilinçdışı”†kaynaklı geleneksel imgeleri (Jung 1964) araştırmaya eğilimli olmuştur. * Mit: Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü; Editör: William Outhwaite; İletişim Yay.; 2008; syf 499 † Ortak (Kolektif) Bilinçdışı: … Örneğin, bir insanın yılandan ya da karanlıktan korkması için yılanla karşılaşmış ya da karanlıkta kalmış olması gerekmez. Yılandan ya da karanlıktan korkma eğilimleri, atalarımızın kuşaklar boyu yaşantıları sonucu bize aktarılmış ve beyin dokumuza işlenmiştir… Bir başka deyişle kolektif bilinçdışının evrimi, tarih boyunca insan bedeninin geçirmiş olduğu evrimle özdeş biçim de açıklanabilir. Zihnin işlevlerinin organı beyin olduğuna göre, kolektif bilinçdışının oluşumu da beynin evrimine doğrudan bağlıdır. Gerek bilinç ve gerekse bilinçdışı insanın yaşantılarının bir ürünüdür. Jung ise çevreyi zihnin işleyiş biçiminin tek belirleyicisi olarak kabul eden görüşleri yıkmış, kalıtım ve evrimin beden yapısında olduğu gibi ruhsal yapıda da bir iz bıraktığı görüşünü savunmuştur. Jung’a göre insan zihni, onun evrimi tarafından biçimlendirilmiştir. Dolayısıyla birey geçmişiyle bağlantılıdır. Bu bağlantı yalnızca çocukluğunu değil, kendi türünün geçmişini ve hatta tüm insanlık evrimini içerir. Psişeyi evrim sürecinin içine yerleştirmiş olması, Jung’ un psikoloji alanına yapmış olduğu en önemli katkıdır. II. Mitoloji Kuramlarıyla ve Kuramcılarına Genel Bakış ve Enstantaneler Malinowski’nin temsil ettiği işlevselci akım, bu kuramlara getirdiği eleştiride, bu türden yaklaşımların mitleri toplumsal bağlamlarından kopardığını söyler. Malinowski’nin Trobriand adasında yaşayanlarla gerçekleştirilen ampirik(deneysel) çalışmalardan çıkardığı sonuca göre, “ilkel bir kültürde mitin vazgeçilmez bir işlevi vardır”: Mit, grup normlarını, koruyucu kuralları ve ahlakı kodlayan ve güçlendiren, toplumsal bağları geliştiren canlı bir inancın ürünüdür. Daha yakın tarihlerde yapılan çalışmalar; örneğin Leach ve Aycock (1983), Douglas(1975) ve Barthes’ın (1957) çalışmaları Yapısalcılık’ın, özellikle de Lévi Strauss’un (1964-1972) büyük ölçüde etkisi altındadır. Psikanaliz ve dilbilim çalışmaları çerçevesinde geliştirilen kuramlardan yararlanan Lévi Strauss, mitleri varolan toplumsal düzenlemelere açıklamalar getiren ya da meşruiyet kazandıran eylemlerin belgeleri olarak değil, işaret sistemleri olarak yorumlar; bunlar anlamı kodlanmış ve anlatı yüzeyinin altında konumlanan bir dili oluşturmaktadır. Mitler, tüm insan toplumlarının altında yatan temel çelişkileri görünür kılmak ve genele yansıtmak için kullanılan bilişsel araçlardır; ikili zıtlıklar (anne/baba; doğa/kültür; kadın/erkek; çiğ/pişmiş) dizgesini oluşturan ve insan aklının temel kategorilerini yansıttığı düşünülen simgesel unsurları durmaksızın yeniden birleştiren her bir mit, evrensel temalar üzerine bir çeşitlemedir. II. Mitoloji Kuramlarıyla ve Kuramcılarına Genel Bakış ve Enstantaneler Mit terimi, siyaset biliminde zaman zaman siyaset felsefesini, ideolojiyi ve dini kapsayan geniş bir anlamda kullanılmaktadır. Bu gelenekten en önemli yazar Sorel’e göre mitler, bir halkın, partinin ya da sınıfın çabalarını siyasal eyleme yönelmelerini sağlayan tüm duyguları içgüdüsel olarak harekete geçirebilen imgelerdir. Sorel’e (1906) göre, tüm önemli toplumsal hareketler, insanları bir nedene bağlayan ve bu nedenin etrafında birleştiren idealizmin kaynağı olan mitlerin peşinde koşulmasıyla gerçekleşir. Mitlerin genel bir ideolojinin içinde yer eden temel bir unsur olduğu düşüncesi, Mussolini’nin yaşayan bir inanç biçimi olarak faşizm kavramsallaştırmasında da yansı bulmuştur. Siyasal mit, bir seferberlik aracıdır; kurtuluş ve selamet yönünde daha net ve zorlayıcı bir görünüşü olduğundan mit yapımcılarını soyut ilkelere dayalı savlardan çok daha fazla cezbeden irrasyonel güdüleri kutsar. III. İlk Uygarlıklar ve Mitlerin Ortaya Çıkışı / İlk Örnekler Doğa ve insan ayrımı, bir arabulucu olarak, sembolik kültürü beraberinde getirmiştir. Sembol bu ayrımı ortadan kaldırmak üzere ortak bilince hizmet edecektir. Goldschmidt “sembolik dünyanın inşasındaki gizli boyutun zaman olduğunu söyler. J.Zerzan insan doğadan kopmadan önce zaman diye bir şey yoktu diyor. “Bu can alıcı şeyleşme-zamanın başlangıcı-ilk günahı; yani yabancılaşmanın (Zerzan, ve tarihin başlangıcını teşkil eder”. 2004:43) Semboller bir anlamda birbirinden ayrılan insan ve doğa arasında düzeni sağlamışlardır. Yitirilmiş yeniden oluşturulmaya olan bütünlük∗, çalışılmıştır. semboller Lévi-Strauss vasıtasıyla uygar mitik düşüncenin, her zaman, karşıtların farklılığından, onların çözümlenişine doğru ilerlediğini ifade etmektedir. Yapısalcı Antropoloji’de “Simgesel evrenin insan tarafından Levi-Strauss, işlevi gerçekte yaşanan çelişkiyi düşsel düzeyde düzeltmektir” demektedir. Mitler uygarlıkların başlıca malzemesi olmuş ve düzeni sağlamıştır. ∗ Yitirilmiş bütünlük aynı zamanda yitirilmiş cennete veya kayıp cennete işaret etmektedir. Yani bu kayıp cennet Adem’den önceki tarih öncesi insanın yaşamıdır. Adem’in kovuluşu bu bütünlüğün dışında kaldığı anı göstermektedir. Nitekim Adem ve Havva’nın çocukları Habil ve Kabil’i hatırlarsak Kabil çiftçidir, Habil evcilleştirilmesini hatırlatmaktadır. ise çobandır. Bu meslekler bize tarımı ve hayvanların III. İlk Uygarlıklar ve Mitlerin Ortaya Çıkışı / İlk Örnekler On dokuzuncu yüzyıl dil bilimcisi Müller mitolojiyi “dilin bir hastalığı” olarak tanımlamıştır; şeyleri doğrudan tanımlama imkânına sahip olmayan dil düşünceyi deforme etmektedir. “Mitoloji kaçınılmazdır, doğal bir olgudur ve dilin içkin gerekliliklerinden biridir…[Mitoloji] dilin düşünce üzerindeki karanlık gölgesidir ve dil tamamen düşünceyle eşitlenmediği sürece ki bu imkânsızdır, bu gölge asla kaybolmayacaktır.” (ZERZAN, 2004:77) Yunan Mitolojisi Hesiodos’un Theogonia’sında tanrıların doğuşu ve birbirini izleyen soyları anlatılmaktadır. Hesiodos, önce kaos vardı der fakat kaosu tam olarak açıklamaz. Bazı teogonilerde kaos gece olarak düşünülmüş ve geceden açığa çıkan kozmik yumurtadan bahsedilmiştir. Kozmik yumurtanın ikiye ayrılmasıyla toprak (Gaia), Gök(Uranos) oluşmuş ve Eros meydana gelmiştir. Hesiodos’un teogonisine göre ise Kaos’tan, önce Gaia yani toprak çıkmıştır. Yine Hesiodos, evrenin yaradılış sürecinde ortaya çıkan ilk ilke olarak Eros’u göstermiştir. Eros birleşme ilkesi olarak tanımlanmış fakat bazı çevirilerde sevgi ve hatta aşk tanrısı olarak da yorumlanmıştır. Eros yaradılışta ortaya çıkan toprak, gök, gece gibi diğer ilk unsurlar kadar net açıklanamamaktadır. Sonra kaos’tan yer altı karanlığı olan Erebos ve yerüstü karanlığı olan Nyks yani gece meydana gelmiştir. Hesiodos ilk tanrıların ortaya çıkışını anlatırken “parthenogenesis” yani kendi kendine doğurma ilkesine uymuştur. Yaradılışta adı geçen Uranos göğü simgeler. Birinci kuşak tanrılar Gaia ve Uranos’tur. Uranos(gök), Gaia’dan(toprak) olan tanrıları doğar doğmaz “toprağ’ın bağrına tıkar”. Bir güç savaşı söz konusu olacağı için bir kuşak kendisinden sonraki kuşağın gelişimine izin vermez. Bu nedenle Uranos, Gaia’dan olan çocuklarını yok etme eğilimindedir. Uranos’u iktidardan düşüren oğlu Kronos(zaman) olmuştur. Kronos annesi Gaia’nın eline verdiği tırpanla babası Uranos’un hayalarını kesmiş, Uranos’un denize saçılan spermlerinden aşk tanrıçası Aphrodite doğmuştur. İkinci kuşak tanrılar Kronos (zaman) ve kardeşi Rheia’nın birleşmesinden doğar. Bu tanrılardan bazıları yer altı tanrısı Hades, bereket tanrıçası Demeter ve Zeus’tur. Kronos da babası Uranos gibi iktidarını korumak amacıyla doğan çocuklarını, yutarak yok etmektedir. Kronos’un bu eyleminden kurtulan Zeus olmuş ve o da aynı şekilde babasını iktidardan düşürmüştür. Böylelikle üçüncü kuşak tanrıların egemenliği kurulmuştur. Zeus, Uranos gibi Gök tanrı diye adlandırılan doğanın kendisi değildir. Zeus’la birlikte Yunan panteonu, insanların yeryüzündeki hareketliliğine benzer bir hareketliliğe sahip olmuştur. Zeus Yunan panteonunda yer alan diğer tanrı ve tanrıçalara da insanlara hükmettiği gibi hükmetmektedir. Bu da demektir ki Zeus’la birlikte, doğaya da hükmeden bir tanrı tipi ortaya çıkmıştır. Zeus Uranos gibi doğanın kendisi değildir. Zeus doğaya hükmeden, doğanın üstünde bir yaratıcı, kural koyucu olarak düşünülmüştür. Yunan Mitolojisi Rhapsodist Theogonia’sına (M.Ö. 4.-5.yy) göre, Zeus ilk tanrıça olan Nyks’e (Gece) “ölümsüzler üzerinde güçlü bir egemenliği” nasıl kuracağını ve evreni “her şeyin bir, ama parçaların ayrı” olabileceği şekilde nasıl düzenleyeceğini sorar. Gece ona kozmosun esaslarını anlatır. Bu esasların başında insanlara hükmedebilmek üzere eros, kader ve ölüm gelmektedir. Nyks, Zeus’a altın halattan söz eder. Altın halat tanrıların dokuduğu yaşam süresini temsil çekemeyeceğini etmektedir. fakat Zeus kendisinin bu halatla dilediği insanların zaman onları onu yere dünyadan alabileceğini söyler. “Bu insanın elinde kendi sınırlarından başka bir şey yoktur.” (Eliade, 2003:320) Sınırlı yapı, insanın bir güç tarafından önceden belirlenmiş kaderi ve ölümlü varoluşuyla ilişkili gibi görünmektedir. Nihai kader ve beraberinde gelen kaygı kavramı Yunan mitolojisinde önemli bir yer tutmaktadır.