çocuklarda ayrışma ve bireyselleşme süreci

advertisement
ÇOCUKLARDA AYRIŞMA
VE
BİREYSELLEŞME SÜRECİ
Anne - çocuk arasındaki bağlılık hamilelikte başlar. Bebek, annesine dokuz ay boyunca onu
hayatta tutacak kordon bağı ile bağlıdır. Fiziksel olarak doğumla birlikte kesilen bu bağ, ruhsal
olarak devam eder. Doğumdan sonraki ilk üç ayda bebek; anne ve kendisini bir bütün olarak algılar,
kendisini onun bir uzantısı, annenin bedenini kendi bedeninin bir parçası gibi görür. Ancak üçüncü
aydan sonra çocuk, dış dünyanın farkına varır ve anneyi de farklı birisi olarak algılar. Dördüncü
aydan sonra bebek, anneye bağlanmaya başlar. Bu bağlanma aslında anne ve bebeğin ayrışmasının
da birinci aşamasıdır. Bebek, annesi yanından uzaklaşınca ağlar. Bu aylardan itibaren annenin,
çocuğun ihtiyacı olmadığı zamanlarda da onun sürekli olarak yanında olması, ondan başka hiçbir
şey ile ilgilenmemesi, onu sürekli gözetimi altında tutması, yalnız oynayabilecekken bile onu yalnız
bırakmaması, ona sürekli müdahale etmesi, anne çocuk arasında bağlılıktan ziyade bir bağımlılığın
oluşmasına zemin hazırlar.
Emzirme süreci, anne ile bebek arasındaki bağlılığı
pekiştiren bir süreçtir. Ancak emzirmenin süresi, bebeğin
daha sonraki yaşantısı için etkili belirleyicilerdendir.
Emzirme
aşamasında
annenin
bebeğe
verdiği
kısa
engelleme ve bekleme anları bebeğe kendi dışındaki
birinin varlığını fark ettirir. Mahrum etme deneyimi,
düzenli olarak tekrarlanırsa on iki ayın sonunda bebek, anneden bağımsızlaşır ve yürüme ile birlikte
anneden uzaklaşır, dış dünyaya yönelir ve keşif süreci başlar. Bu da ikinci ayrışma dönemine
giriştir. Bu dönemde bebek, emmeye devam ediyorsa ne anne bedeninden ne de onun yarattığı
hazlardan uzaklaşamaz ve dış dünyaya yeterince yüzünü dönüp yönelemez.
Bir başka ayrışma ve bireyselleşme süreci, çocuğun anaokuluna başlamasıdır. Anaokuluna
alışma sürecinde zorlanan çocukların ve annelerinin ortak bir kaygıyı paylaştıkları görülür. Anne,
görünürde çocuğu bırakmak istemekle birlikte aslında henüz onunla bağını koparmaya hazır
değildir. Çocuğu ile hiçbir ayrılık sürecine izin vermeyen anneler, aslında çocuklarının ayrılıklara
1
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Ocak, 2013
karşı toleranslarının gelişmesini engellerler. Böyle yetişen çocuklar, annesiz kaldıkları ortamlarda
zorlanırlar. Bu nedenle annenin, çocuğa ayrılık toleranslarının geliştiğini hissedebileceği bir alan
yaratması gerekir.
“Benim varlığım çocuğum için daha güvenli.” diye
düşünen anneler, aslında çocuk için hiçbir ayrılık süresine
izin vermeyerek bilinç dışında çocuklarını ayrılıklara hassas
kılmaktadırlar. Anne, her durumda çocuk için karar verip
onun adına adımlar atarak çocuğun kendi başına karar
verebilme yetisinin gelişmesine engel olur ve bu çocuklar
annesiz yaşamakta zorlanır. Bir çocuk “Ben bir başkası olmadan da yapabilirim, bir şeyler
becerebilirim ve ben de bir bireyim.” düşüncesinin temelini ilk olarak annesinin kendisine tanıdığı
alan içerisinde atabilir.
Ayrışma sürecinin beklenen zamanda gerçekleşmemesi, bağımlılığın devam etmesi durumunun
anne baba tutumlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bağımlılık geliştiren çocukların annelerinin
aşırı koruyucu, babalarının ise daha uzak davrandıkları ya da her iki ebeveynin de aşırı korumacı
tutum sergiledikleri bilinmektedir. İki yaşından itibaren çocuklar, bazı işleri kendi başlarına yapmak
isterler ve bu konuda ısrarcı davranırlar. Yaşına uygun olarak çocuğun bazı işleri kendi başına
yapması için fırsat tanımak ve çocuğu desteklemek gerekir. Üç yaşa
kadar normal kabul edilen bağımlılığın bu yaştan itibaren azalması
beklenir. Bu yaştan sonra devam eden bağımlılık durumlarında anne
babaların her şeyden önce çocuklarının artık bakıma muhtaç bir bebek
değil de büyümekte olan bir birey olduğunu kabul etmeleri gerekir.
Kendi başına yapabileceği işler konusunda çocuğu desteklemek, ona
yol göstermek, yapabileceği konusunda güven vermek, isteklerini dile getirmesi konusunda fırsat
vermek gerekir. Üç - dört yaş çocukları kendi başlarına ya da az destekle yemek yemek, giyinmek,
oyuncaklarını toplamak, el yüz yıkamak, tuvalet ihtiyacını uygun şekilde gidermek gibi işleri
yapabilirler. Bu becerilere sahip olan bir çocuğa işini kendi başına yapması konusunda izin
vermemek, onun yerine her şeyi yapmak çocuğun anneye olan bağımlılığını arttırdığı gibi
özgüvenini de olumsuz yönde etkiler. Bağımlı çocuk; annesinin eteğinden ayrılmaz, annenin
tuvalete gitmesine bile dayanamaz, kısa süreli de olsa yalnız kalamaz, güvensiz ve ürkek davranır,
yaşıtlarıyla ilişki kurmakta zorlanır; sürekli ağlayan, mızıldanan bir çocuk haline gelir.
2
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Ocak, 2013
Altı – on bir yaş çocuklar, okul yaşantısıyla bilişsel becerilerinin ön planda olduğu, sosyal
başarı ve başarısızlıklarla karşılaştığı, aileden farklı diğer yetişkinler ve öğretmenleri
tarafından da değerlendirildiği bir dönemdedir. Çocuk, toplumun doğruları ve beklentileri
olduğunu, bunlara göre hareket eden bir birey olduğunu fark eder. Eğitilmeye ve öğrenmeye
açıktır. Bilmediğini kabul eder. Bu sayede çocuk, yeni bilgileri almaya açıktır ve beceriye
odaklanır. Öğrenmek ve kaliteli ürün ortaya koymak, çocuğun birincil önceliğidir. Çocukluk
arkadaşları, birlikte kurulan oyun ortamları çocuğun yaşamayı öğreneceği, insan ilişkilerini ve
kendi sınırlarını test edeceği bir yaşam alanı haline gelir. Çocuk, bütün bu yaşam alanlarında
bağımsızlaşmayı öğrenir.
Ayrışmada Zorluk Çeken Çocukların Okul ve Sosyal Yaşam İçindeki Görüntüleri

Özbakım becerilerini yetişkin desteği olmadan gerçekleştirememe

Sosyal ilişki kurmada zorluk yaşama

Yetersiz sosyal beceriye sahip olma

Özgüven eksikliği (Kişinin kendi tercihlerine ve düşüncelerine güvenememesi)

Düşünce, duygu ve davranışlarının sorumluluğunu alamama

İsteklerini ve düşüncelerini doğrudan ifade edememe

Benlik saygısının düşük olması

Öğrenmeye dair içsel motivasyonun düşük olması

Onay beklentisinin fazla olması ( okulda öğretmeninden sürekli onay isteği, derste
ayağa kalkıp yanına giderek “olmuş mu” sorusunu defalarca sormak vb.)

Kendi eylemlerini başlatamama ve düzenleyememe (örneğin; istenilen kitabı açıp
ders düzenine geçmekte zorlanma)

Evde ödevlerini tek başına yapmakta zorlanma
3
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Ocak, 2013
ERGENLİK ÇAĞINDA AYRIŞMA VE BİREYSELLEŞME SÜRECİ
Ergenlik çağı, çocukların; aileleri dışında kalan dünya ile ilk
gerçek
karşılaşmalarını
yaşadıkları
dönemdir.
“Farklı
toplumsal gruplarda tek başlarına var olmak” görevi bu
dönemin temel özelliğidir. Bu dönemde bilişsel alanda
bireyin kendi kararlarını alabilme potansiyeli artmakta,
benlik ve kimlik gelişimi hızlanmakta, duygu ve davranışlar
daha çok, ergenin kendisi tarafından düzenlenmeye
başlanmaktadır. Başkalarından bağımsız bir kimliği yaşamaya başlamanın çocuklarda verdiği tipik
belirtiler şöyledir:
1- Ergenlik çağındaki çocukların duygularında genel olarak istikrarsızlık olduğu görülür. Bir gün
önce çok mutlu ve enerjik olan ergen, ertesi gün kabuğuna çekilmiş ve bitkin olabilir. Duygular,
anlık olarak bile değişkenlik arz edebilir.
2- Ergen, zaman zaman yalnız kalma isteği içinde olabilir. Odasına çekilen ve yalnız kalmak
istediğini söyleyen bir ergenin ciddi bir sorunu olduğu düşünülüp kaygılanılmamalıdır. Ergen,
kendisi ile baş başa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapma ihtiyacı hissedebilir.
3- Ergen, yaşadığı bedensel değişimlere bağlı olarak çekingenleşebilir, kendini saklama ve bu
değişimlerden çevreyi haberdar etmeme isteği içinde olabilir.
4- Otorite figürlerinin önerileri ve yönlendirmelerine karşı direnç yaygınlaşır. Davranışlara
yansımasa bile, ergen, dışarıdan gelen yönlendirmeleri içselleştirmeme eğilimindedir.
Toplumda kendine özgü yerini aramakta olan
ergen,
yaşantısını
ve
duygularını
keşfetme
sürecine girer. Dışarıdan bakınca bazen bencilce
görünen fakat aslında ergene benliğini var etme
fırsatı veren kendine dönük bir algılama biçimi
yerleşir. Ergenlik çağındaki çocuklar özellikle kendi
benliklerine dair olumsuz, küçültücü yargılara kapılmaya yatkın yapıdadırlar. Böylece bir çelişki
durumu oluşur. Kendini yaşamak isteyen ergen, aynı zamanda kendi değerine inanmakta güçlük
4
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Ocak, 2013
çekmektedir ve bu çelişki ayrışmanın, bireyselleşmenin önünü tıkayabilir. Burada rol modelleri
konusu devreye girer. Ergenlik çağındaki bir kız çocuğun, annesinin; bir erkek çocuğun da babasının
etki alanına girmesi sağlıklı olan durumdur. Etki alanına girmek şöyle açıklanabilir: Çocuk; kendini
bu kişiye benzetmek, bu kişinin toplumsal ilişki kalıplarını edinerek kendine bir davranış kalıbı
belirlemek ister. Böylece zamanla bir kız çocuk, yetişkin bir kadın olmayı; bir erkek çocuk da
yetişkin bir erkek olmayı öğrenebilir. Eğer bu etki alanında kalma durumu ters yaşanıyorsa veya
doğru ebeveynle ilişkiler, yakın ve kabul edici nitelikte değilse benlik algısı ile ilgili özgüven
eksiklikleri ortaya çıkabilir. Rol modellerinin bir diğer örneği de, bu yaşta çok yoğun şekilde
yaşanan, ünlü ve başarılı insanlar hayranlığıdır. İçinde bulunduğu kültürün özelliklerine göre ergen
gencin odası müzik ve film yıldızlarının posterleriyle dolar, ünlü sporcularla özdeşim kurulur. Çok
aykırı şeyler yapan ama göz önünde olan kimseler önemli birileri haline gelir. Eğer anne ve baba rol
modelleri ile olan ilişki sağlıklı kurulabilmiş ise bu tip özdeşleşmeler sağlıksız bir hal almaz aksine
faydalı olur. Aile dışından seçilen rol modelleri, gencin kendi kimliğine ve toplumsal hayata
yönelişinin önemli araçlarıdır. Yolunda gitmeyen şeyler, çoğu zaman çocuğun kendini yalnız ve
korumasız hissetmesi, başarısız olursa yaşayacağını düşündüğü yıkımdan korkması gibi etkenlerden
kaynaklanır. Sözü geçen bu ruhsal süreçleri yaşamakta olan ergene yardımcı olurken aynı zamanda
ayrılma ve bireyselleşme sürecine de zarar vermemek için anne-babalar şu konulara özen
göstermelidir:
 Çocuğunuzun arkadaşlarını tanıyın. Arkadaş çevresi, aile
dışındaki bu yeni dünyanın ilk ve en önemli katmanıdır.
Çocuğunuz o grup içerisinde kendisine saygıdeğer bir yer
bulmayı
çok
önemseyecektir.
Arkadaş
çevresini
tanımanızdan kasıt, o çevrenin değer yargılarının farkında
olmaktır. Bunun dışındaki konularda akran grubunun
gündeminde yetişkinin yer almaması daha uygundur.
Akran grubu, ergenlerin kendilerine özel yaşam alanlarıdır.
 Çocuğunuzun hayallerine değer verin ve ona karşı umursamaz tavırlarda bulunmayın. O hayalin
çocuk için çekici olan yanının ne olduğunu anlamaya çalışın. Hayalleri, gelecekten beklentileri
paylaşmak, aynı zamanda ergenin ayrışmaya başlayan kendine özgü kimliğini paylaşmanın yolunu
açar.
5
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Ocak, 2013
 Ergenlik çağındaki bir çocukla iletişim kurarken onun yaşadığı çelişkileri bir bir göstermeye çalışıp
onunla bir mantık mücadelesine girmek anlamlı bir çaba olmaz. Çocuğun ihtiyacı olan şey;
yaşadığı çelişkinin çözümünü almak değil, bu çelişkiyi yaşıyor olmasını ve duygularını
paylaşmaktır.
Okul yaşamında öğretmenler ve ebeveynler, çocuğun başarı ihtiyacının karşılanmasında
önemli bir yere sahiptirler. Çocuğun başarılı olma isteğinin karşılanmasında, yapamayacakları
becerilerden ziyade, yapabilecekleri beceriler üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Çocuktan yeteneğinin
üzerinde bir başarı göstermesini bekleyerek onu başarısız olarak değerlendirmek yerine, ona kendi
yaşına ve gelişimsel özelliklerine uygun düşen sorumluluklar vererek başarılı olması için fırsat
yaratmak en uygun davranış olacaktır.
Aile ortamı ve okul başarısının incelendiği bir araştırmada çocuklarının haklarına saygı
gösteren, net ve uygun kurallar koyan, bağımsızlıklarını ve bireyselleşmelerini destekleyen ve
iletişime açık ebeveyn tutumuna sahip bireylerin çocuklarının okul başarıları; çocuklarını katı
standartlarla denetleyen ve onlardan boyun eğicilik bekleyen bireylerin çocuklarının başarılarına
göre daha yüksek bulunmuştur.
Anne ve babaların ilgili, şefkatli, sıcak olmaları, amaçlarına
ulaşmasında çocuklarına destek olmaları ve tutarlı disiplin sunmaları
çocukların bireyselleşme sürecini olumlu yönde etkilemektedir.
Ebeveynlerin; çocuk ihtiyaç duyduğunda çocuğunun yanında olması,
ev ortamınında çocukların fikirlerini ve olayları tartışmaya cesaret
verici olmasının bireyselleşme sürecine etkisi büyüktür.
KAYNAKLAR
ÖZDEMİR,Y & ÇOK,F (2011) “Ergenlikte Özerklik Gelişim”, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi
TÜRKTAN,Ş & SAVRAN,C (2010) “Çocuklarda ve Ergenlerde Ebeveyne Bağlanma, Özgüven ve Okul Başarısı”
Bağlanma, Evlilik ve Aile Psikolojisi, Sistem Yayıncılık
YALOM, I (2006) “Bağışlanan Terapi”, Kabalcı Yayınevi
HELLİNGER, B (2003) “Sevginin Saklı Simetrisi”, Sistem Yayınevi
6
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Ocak, 2013
Download