Muzaffer SENCER * DONYA BARIŞ YILI OZERiNE DOŞONCELER BARIŞ ÜLKÜSÜ 1986 yılı, 24 Ekim 1985'ten başlamak üzere (BM)ce dünya barış yılı ilan~dilmiştir .. Birleşmiş Milletler Bilindiği üzere barışın sağlanması ve korunması BM'in kuru­ gerekçelerinin başında yer aldığı gibi, etkinlikleri arasında en önemli yeri alan konulardır. luş Gerçi barışın sağlanıp sürdürülmesini amaçlayan biricik ör­ güt BM değildir. BM'in kuruluşundan başlayarak: harış konusunu kuruluş ve çalışmalarının odağı sayan çeşitli bölgesel ve yerel ulus­ lararası kuruluş ve örgütlenmeler oluşturulmuştur. Gerek bu ku­ ruluşların statü ve etkinliklerinde, gerekse gerçekleştirdikleri çe­ şitli andıaşma ve «konferans»ların·belgelerinde bölge· ve dünya ba­ rışının korunması açıkca dile getirilen başlıca amaç olmuştur. Son olarak Avrupa'da ve Dünya'da barışın sağlanıp sürdürülmesi, ulus­ lar arasında dostça ilişkilerin geliştirilmesi ve anlaşmazlıkarın ba­ rışcı yollardan çözümlenmesini karara bağlayan Helsinki Son Bel· gesi sözkonusu çahalann bir başka örneğidir. Bununla birlikte, günümüzde dünya banşınm sağlanmasında birinci! sorumluluğu bulunan ve - kimi yetersizliklerine karşın­ banşın güvencesi olan ana kuruluş - evrensel niteliğiyle - BM'dir. BM belgelerinde dile getirildiği gibi çağımızda sürekli barış, tüm insan toplumunun ortak amaç ve ülkülerinin başında yer alır. Bu gelişmede ıkuşkusuz insanlığın yüzyıllardır savaştan ötürü bü­ yük acılar çekmesi, özellikle 20. yüzyılda bu felaketten ağır yaralar almış olması önemli bir roloynamıştır. Bu yüzyılın ilk ya­ * Dr.• TODAİE Öğretim Üyesi. İNSAN 4 rısında medik tarihin tanlJk HAKlARI YILLICı olduğu iki Dünya Savaşı, insanlığı eşi göriil­ tarihin birikimi olan üstün değerleri insan onur ve saygınlığını hiçe saymıştır. yıkımlara uğratırken, alabildiğine çiğneyerek Üstelik çağımızd.a geliştirilen yıkun güoü sınırsız silahlar, özel­ likle nükleer silahlarla savaş, salt savaşanlann maddi ve moral varlığı için değil, tüm insanlığın geleceği için bir tehdi,t niteliğin­ dedir. Savaş tehdidi ve savaşın, insan varlığını riske sokan bir tek­ nolojinin gelişmesini özendirdiği gibi, insanlığın topluca ·kal!kın­ ması yolunda kullanılabilecek olan kaynakları insafsızca tükettiği bilinmektedir. İnsan toplumunu derinden sarsmakla kalmayarak tüm varlı­ tehdit eden sonuçlarıyla savaş, önlenmesi için uluslararası dü­ zenlemeler ve yaptırunların yanısıra başka önlemlere gereksinme gösteren bir tehlikedir. ğını SAVAŞıN AYKIRILIGI Savaş, kökü insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, son çözümlemede toplumun mantığına ve toplumsal bir varlık olarak insanın doğasına aykırı bir olgudur. Gerçekten insan toplumları­ nın varlık nedeni, bireylerinin yaşam ve geçimkoşullarını hazırla­ yıp koruyarak toplumsal varlıklarını sürdürmelerini sağlamaktır. Başka bir deyişle, toplum, mantığı gereği, yaşamın nesnel koşul­ larını yaratıp güvenceye aldığı sürece yaşayabilmiştir. Bu bakım­ dan savaş gibi, bireylerin ve gereğinde tüm toplumun yaşamını yiti­ receği bir durum, toplumun kuruluş mantığına ay,kırı olduğu gibi, bireyin toplumsal bir varlık olarak tanımına ayıkındır. Ancak insanlık tarihine bakıldığında, toplumların varlığım sür­ sürebilmek için sürekli ve olağan etkinliklerin yanısıra, kimi za­ man olağandışı bir etkinlik olarak savaşa başvurabilrliği görül­ mektedir. Tarihte roloynayan savaş etkenleri yakından incelendi­ ğinde, toplumların savaşa çoğunlukla yaşam ve geçim koşullarının baskısı altında ve nesnel gereksinmelerin zoruyla başvurduklan anlaşılmaktadır. Geçmiş çağlarda günümüze oranla çok daha sık gözlenen savaş, o çağların üretim güçlerinin yetersizliğinden do­ ğan ve bu yetersizlikten ötürü yeni kaynak ve olanaklar yaratmayı amaçlayan bir toplumsalolgudur. Sonunda yenen toplum, yeni­ lenin (üretim aracı, insan, ürün, maL, servet vb.) maddi varlığını kullanarak kendi varlığını sürdürebilmiş yada güçlendirmiştir. DÜNYA BARIŞ yıLI ÜZER.İNE 5 Hangi yüce amaçlara bağlanmış ve hangi ideolojik kılıfa bürünmüş olursa olsun, savaş, nesnel yaşam koşullanmn güdülediği bir yı­ kım olgusudur. Sonuç olarak üretim sürecinin yetersizli~ yada gereksinmele­ rinden ötürü bu sürecin olağan dışı bir uzantısı olarak beliren sa­ vaşı, toplumun varlığını sürdürebilme ve geliştirme amacıyla açıklamak olanaklıdır. Başka bir deyişle, insan toplumIan, üze­ rinde yaşadıklan doğakesimiyle geliştirdikleri üretim güçleri ge­ reksinmelerini karşıladıkça savaştan kaçınınış, yayılmacı eğilim­ ler beslemek yerine kendi kaynaklanyla yetinerek banşı bir üstün amaç olarak benimsemiştir. Bu nedenle, savaşı insanlığın doğal durumu, saldırganlık ve savaşkanlığı insanın doğal eğilimi saymak, tarihselolgulara olduğu kadar toplumbilimin bulgulanna da aykındır. Tarihin en zorlu savaşcılan olarak bilinen göçebe Asya toplu­ istilalanyla Cermen kabilelerinin antik toplumu çözüp da­ ğıtan fertihlerinden yakın çağların sömürgeCİ ve yayılmacı s avaş­ lanna kadar tüm savaş olgulan, ekonomiık ve tophunsal gelişme düzeyleri arasındaki derin aynmlaşmanın ürünüdür. Bu savaşlar, ya saldırgan ,toplumlann ağır kaynaık baskılan altında ,kalmala­ nndan ya da gelişme güdülerinin etkisiyle yeni kaynaklar yarat­ mak üzere yayılmaya zorlanmalanndan doğmuştur. lukların Daha açık bir deyişle, yaşadıklan coğrafyakesiminde yaşanı ve geçim koşullanndan yoksunkaldıklan için sürekli akınlarla «uygar» toplumlara yayılan Asya topluluklan ve Cennen kabile­ lerinin güdüsüyle, endüstri devrimini izleyen yüzyılda ekonomik ve siyasal genişlemeyle dünyanın geri kalan kesimlerini bölüşerek çatışkın bir rekabete giren ve sonunda dünyayı iki hüyük paylaşım savaşına sürükleyen sömürgeci toplumlann güdüsü ilkece aynı ol­ muştur. İnsan toplumlan üretim güçlerini geliştirerek geçim ve geliş­ me güdülerinin baskısından kurtuldukça daha banşçı olmuştur. Uygarlığın gelişip yayınlaşmasıyla savaş giderek sık rastlanan bir çözüm yolu olmaktan çıkmıştır. EşİTsİz GELİşME Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, bölge ve dünya banşının birinci ,koşulu, çağımızda toplumların gelişmişlik ve ikalkınma dü­ 6 İNSA..'I\j' HAKLARI YILLlCr zeyleri arasında süregelen büyük ayrıınhırıİıgiderilmesidir. ·GÜliÜ­ n1üZ dünyasında. gelişen üretim güçlerinden ve varılan uygarlık düzeyinden yararlanma bakunından dünya ülkeleri arasındaki ay­ rımlaşmanın tehlikeli boyutlara ulaştığı bilinmektedir. Üstelik ge­ lişme yasaları kendiliğinden işlemeye bırakıldığında bu ayrımla­ rın daha da derinleştiği gözlenmektedir. Uluslararası kuruluşlar eliyle alınankimi önlemlere karşın bugünkü ,dünya, bir yanda uy­ garlığın olanaklarını aşırı ölçülerde tüketen topLumlarla öte yan­ da açlık sınınnın altında yaşamak zorunda kalan toplumların bir arada bulunduğu çelişkilerledolu bir dünyadır. Barış için· ciddi bir tehdit oluşturan bu çelişkilerin ortadan ,kaldırılmaması duru­ munda, dünyada kalıcı bir barış beklemekaşırı bir iyimserlik olur. Kısacası, her toplumun,. ekonomik ve siyasal bağımsızlığını kaza­ narak insanlığın maddi refahından ve kültürel gelişi,minden yete­ rince payalabilmesi, dünya barışının ilk önkoşuludur. ŞOVENİzM VE AYRıMCıLıK Çağımızda barış ülküsünün henüz yeterince gerçekleşemeyişi­ nin nedenlerinden bjri de bağnaz ulusculuk (şovenizm) ve ay­ rımcıhktır. Başka bir deyişle, günümüz dünyası henüz 'ulusal bağ­ nazlığın yanısıra, renk, dil; din, etnik köken vb. gibi gerekçelerle insanlar arasında gözetilen ayrımlardan ötürü bir çııkar çaıtışma· ları mozayığı görünümündedir. Ayrımcı ulusculuk ve ayrım gözeti­ ciliğin her türü, dünya barışı için aşılması gereken engellerden biridir. Gerçekten - azgelişmiş yada gelişmiş - ül,kelerin çoğu, dar gö­ ruşlü çl'kar]arı yada ideolojileri uğruna barış için ciddi bir tehlike oluşturabilmektedir. Bu tehdjdin bir bölümü, ulus öncesi birlik biçimlerini henüz uluslaşma sürecine yeni giren toplumlardan gelmektedir. Hemen tümü gelişme yolunda olan bu ülkeler, kalkınma yarışında geç kalmış olmanın da etıki s,jyle, ilişkilerini salt ,kendi çıkarlan açı­ sından düzenleyerek ve başka uluslara karşı düşmanca duygular besleyerek uluslararası toplumun değer ve davranış normlarını gözardı edebilmektedir. Dünyayı aşırı uluscu bir gözle algılayan bu toplumlar, kısa dönemli çıkarları ve rejimIeri adına sık sık böl­ gesel ve yerel çatışmalar çıkarınakla kalmayarak, uluslararası iliş­ kilerin tehlikeli biçimde gerginleşmesine yol açabilmektedir. Ulus­ aşarak DÜNYA BARIŞ Y~LI ÜZE~tNE 7 ların şöy le kendilerini dünya toplwnunun bir üyesi olarak kavramalan dursun, başka ulusların varlık ve çıkarlarını kendi ulusal varlıklarına karşıt saymaları, kuşkusuz çağımızda henüz etkinli­ ğini sürdüren bağnaz uluseuluktan kaynaklanan bir durumdur. Öte yandan, barışa aynı ölçüde tehdit oluşturan bir başka olgu da gelişmiş ülkelerin örtük ulusculuğudur. Bu ülkelerden ltimile­ rinin, ulusal çıkarlarını insanlığın çıkarları üstünde görerek yada gelişmişliğin ver.diği öigüvenle üstünlük sanılarına kapılarak dün­ yanın ekonomik ve siyasal gidişini -kendi değerleri ve amaçları doğ­ rultusunda yönlendirme çabasında olduğu gözlenmektedir. Bu yak­ laşımla, kendisine bağımlı ülkelere - egemenliklerini hiçe sayarak­ kendi amaçlarını benimsetebilmekte ve aynı amaçlan paylaşma­ yan ülke ve bloklara karşı düşmanca tutumlan 'körükleyerek yu­ muşama ve barış çabalarmı boşa çıkarabilmektedir. Bu ülkeler, bir anlamda insanlığın ortak kazanı,mı olan üre­ tim güçleri ve kaynaklarını kıskançca kendilerine ayırmakla kal· mayarak, başta silah ticareti olmak üzere ,kendi ekonomik çıkar­ ları için soğuk savaşı canlı tutarak dünyayı sürekli bir savaş teh­ didi altında bulundurabUmektedir. Bu arada, çeşitli nedenlerle ça­ tışan ve sınırlı kaynaklarını bu uğurda yitiren küçük ülkeleri, el altından kışkır.tıp destekleyerek bunalımların uzayıp gitmesine yol açabilmektedir. Böylelikle kalkınma çabasında olan ülkeler, geliş­ miş ülkelerdenkaynak sağlamak şöyle dursun, bu ülkelerin ulus­ lararası çıkarlannın bedelini ödeyebilmektedir. Bu nedenle, ulusculu~dar çerçevesinin aşınlarak ortak çı­ kar ve amaçlarıyla bir dünya toplumunun temeli atılınadıkça kalı­ cı bir barıştan söz etmek çok zordur. Öte yandan, çeşitli etnik gruplarla dil, din ve ;kültür gruplann­ dan oluşan toplumların çoğunda, bu çeşitlenme bir ayrımcılık ne­ deni olabilmekte ve azınlıktaki grupların baskı ve egemenliık altı­ na alınarak ezilmesİ yada eritilmesiyle sonuçlanabilmektedir. Zen­ gin ve verimli bir kültürel çeşitlerımenin kaynağı olabilecek bu ay­ rımlann, bir baskı ve özümleme konusu olması, bu ülikelerin iç banşını olduğu gibi, uluslararası ilişkileri de olumsuz yönde etki­ lemektedir. ', Bağnaz ulusculUık ve ayrımcılık, doğrudan bir banş tehdidi oynadığ1 gibi, dolaylı olarak barışın öznelkoşullarını olarak rol oluşmaktan alıkoyan bir etkendir. İNSAN HAKLAtu YILLI(';I 8 Aynıncı bir toplumsal ortam, toplum üyelerinin başka top­ lumlara ve gruplara karşı düşırtanca duygular beslemesine ve sal­ dırgan bir kimlik kazanmasına elverişli bir ortamdır. Giderek kül­ türel değer yargılarlna siIien bu olumsuz duyguların yeni kuşak­ larda daha güçlü bir biçim alaraık, barışın önkoşullarından biri olan dostça ve kardeşce ilişkilerin yeşermesine izin vermeyeceği açıktır. Bu nedenle, ayrım gözetici ,toplum ideolojilerinin dünya barışını toplumsal . psikolojik temellerinden yoksun bıraktığı söy­ lenebilir. Öte yandan düşmanla çevrelenmiş bir toplumda benimsenen bir ideolojinin askeri amaçları ön plana çıkararak sivil örgütlenme ve değer!er için de bir tehdit oluşturacağı anımsanma­ lıdır. Toplumun askeri amaçlar odağında örgütlenmesiyle, sivil ku­ rumların ve barışcı ideolojilerin giderek saygınlığını yitireceği kuş­ kusuzdur. Sivil toplum ideolojisinden uzaiklaşan ,toplumların do~­ rudan askeri reji'mlerle yönetildiğive bu rejimIerde barışçı ülkü­ lerin etkinliğini ve değerinİ daha da yitirdiği sık sık gözlenmİştir. savaşkan Bu nedenle barış ülküsünÜTI yaygınlaşabilmesinin sivil top­ lun1 koşullarının oluşmasına hağlı olduğu söylenebilir. Barış üLkü­ sünün toplumda egemen olması yolunda tüm eğHim kurum ve or­ ganlarına düşen görevler vardır. Yeni ,kuşakları, öteki toplum ve gruplara karşı düşmanca duygulardan arındırarak dostluk ve kar­ deşlik ideolojisiyle donatmanın ve çeşidi toplwn1arın ve gruplann insanlık ailesinin saygın ve eşdeğerli üyeleri olduğu anlayışıyla ye­ tiştirmenin önemi büyüktür. Savaşkan, saldırgan ve buyurgan bir kimlikle eğitilen gençler salt başka. toplumlar ve gruplar için de­ ğil, kendi toplumlan için de bir tehdittir. Bu tehdit, dışa karşı saldırgan bir rutumda yansımasını bulunken, içte, demokrasiye saygılı olmayan ve lıaık ve özgürlükleri tanımayan rej imlerin güç kaynağı,dır. Kısacası, sivil toplum ve barış, .dostluk ve barış, demokrasi ve barış, hoşgörü ve barış, bir madalyonun iki yüzü gihidir. OLUMSUZ MİRAs Son olarak gençleri banş ü1küsüyle donatıııken geçmışın ay­ kın mirasından anndırmak gerektiği de unutulmamalıdır. Başka bir deyişle, savaşı insan yaşamından çJikarabilmek için tarihin DÜNYA BARIŞ YILI ÜZERİNE olumsuz kalıntıları ve rek vardır. koşullandırıcı 9 etkilerinin giderilmesine ge· İnsanlığın binlerce yıllık mirasından günümüze aktarılan me· sajlann olumsuz yükünün ağır bastığı söylenebilir. Genel tarih yo­ rumu, insanlık tarihinin bir savaş ve çatışmalar tarihi olduğu ve güçsüzlerin ya bağımsızlığına yada varlığına son verilerek tari­ hin yazgısının güçlülerce belirlendiği göpüşüne dayandırılmıştır. Savaşı geçmişin temel güdüsü ve sürükleyici gücü sayan bu yaklaşım, tarihi, savaşlar, istilalar ve fetihler kronolojisi olarak yorumlamıştır. Geçmişin odağına savaşı yerleştiren bu yoruma gö­ re, tarihin parlak sayfalarını yazan bu yıkım olaylarıdır. Tarihsel onur ve saygınlığı savaşlar ve egemenliklerde arayan böyle bir an­ layış, çağımıza tarihten koşullandırıcı ve saptırıcı ,mesajlar ilete­ rek günümüz insanının benzer motifler benimsemesinde önemli bir roloynamıştır. Bu nedenle, yine barışcı bir dünya kurabilmenin yolu, barış üLküsünün ideolojik: ve kültürel güvencesi olmaküzere yeni 'kuşak­ ları tarihin bu olumsuz yükünden esirgemek ve tarihsel övüncün ancak kültür ve uygarlığa olankatkılarda aranması gerektiği bi­ linciyle donatabilmektir. Bu gerekim, özellikle savaş ideolojisine dayalı bir tarihi miras alan toplumlar için sözkonusudur. Fetih ideolojisini benimsemiş askeri bir örgütlenme gösteren Osmanlı toplumunun olumsuz kalıntılarından 'arınamamış olan Türk top­ lumu da bunlardan biridir. Geçmişin övüncünü kazanılan savaş­ ların sayısı ve fethedilen ülkelerin genişliğinde, bulan bu yanıltıcı tarih bilinci, ülkemizin insanlık toplumunun barışçı bir üyesi ol· ma yolundaki çabalarına önemli bir engeloluşturmaktadır. Kısacası insanlık rinden aytklandığı tarihinin yeniden yazılarak olumsuz öğele­ bir yoruma kavuşturulması da barışın bir ön­ koşuludur. ÇAGDAŞ GELİşMELER Çağımızda çeşitli toplumlar ve ,kültürler ortak amaç ve ülkü­ leriyle, ortak çıkar ve beklentileriyle bir dünya ailesinin üyeleri olma yolundadır. İnsan uygarlığı dünya denilen gezegen üzerinde tüm toplumların benzer duygu ve düşünceleri taşıdığı ve aynı yaz­ gıyı paylaştığı bir geleceğe doğru hızla yol almaktadır. İNSAX HAKLARI YILLlCt 10 Çeşitli bölgelerde kendiliğinden gelişen çıkar ve kültür birti­ ğiyle ekonomik ve siyasal birliğin ülke sınırlannı aşarak uluslar­ arası bir nitelik kazandığı açıktır. Bu gelişmeler sonucu özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında, dünya ülkeleri evrensel örgütler oluşturarak uluslararası ilişkileri ve toplumların iç düzenini temel ilke ve nonnlara bağlayan belge­ ler benimsemiştir. Uluslararası ıkuruluşlar eliyle ve benimsenen belgeler yoluyla insanlığın üstün amaçları dünyaya duyurulurken, bu amaçların gözetilmesi ve gerçekleşmesi için etkin denetim ön­ lemleri geliştiriImeye başlamıştır. Yine bu gelişmelerden ötürü insanlık ailesini oluşturan dünya ülkelerinden herhangi birindeki doğal yıkımlar, açlıkları baskı re­ jimleri, haksızhklar, adaletsizlikler ve insan saygınlığı ve değeriyle bağdaşmaz davranışlar tüm insanlığın vicdanını rahatsız ettiği gibi, dünya barışını tehdit eden gelişmeler kaygıyla izlenmekte ve karşı önlemler alınması yolunda orta:k eylemlere ,konu olabilmektedir. Bu amaçla, silahlanmanın, özelHkle nükleer silahlanmanın sınır­ lanması gereği ortak bir sorumluluk olarak 'belirirken, :kalıcı bir barışın koşulIarını yaratmak tüm insanlığın oıtak çabalarının temel hedefini oluşturmaktadır. Ça tışma ve kamplaşmalardan arınmış böyle bir dünyada çe­ şitli toplumların özgün kişiliklerini ve benliklerini yiıtirmeleri söz­ konusu değildir. Uluslar kendi tarihleri, kültürleri, dilleri ve tüm özgünlükleriyle insanh'k top1umuna renkli ve dinamik bir çeşitli­ lik kazandıracak öğelerdir. Ortak ilke ve ülküleriyle aynı uygarlığı paylaşan insanlık toplumunun bütünü içinde yaşayacak olan bu zengin çeşitlilik, kültürel etkileşimle tarihsel gelişmenin güdüsünü oluşturacak bir güçtür. Özetlemek gerekirse, barış amaçlı uluslararası örgütler ve ıku­ ru luşların varlığı ve belgelerin ilanı tek başına barışın güvencesi değildir. Kalıcı ve güvenceli bir barışın ancak gelişme olanakları­ nın adil biçimde dağıtıldığı, bağnaz ve ayınmcı eğilimlerin gideri­ lerek hoşgörü ve ikarşılrklı anlayışın, ıkarıdeşlik ve dayanışma bi li n­ cininegemenHk :kazandığı ve ,tarihte ve günümüzde banşc! ve in­ sancı davramşlara değer tanıyarak saldırgan, ben - merkezci ve bu­ yurgan kişilikler yetiştirmeyen bir kültürün yaygınca benimsen­ diği bir dünyada gerçekleşebileceği söylenebilir. nVNY A BM VE BARIŞ YILI ÜZERİNE !1 BARIŞ İşte BM, böyle bir dünyayı amaçlayan etkinlikleriyle bu yol­ da önemli adımlar sayılabilecek olan kararlar almış ve belgeler benimsemiştir: BM'in uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması yolundaki çabaları kuruluşuyla birliıkte başlamıştır. Birleşmiş Milletler Antlaşması, BJV[ halklarının barış içinde bir­ likıte yaşamak ve uluslararası barış v.e güvenliği ;konımak amacıy­ la güçlerini birleştirme konusunda kararlı olduklarını açıkca ilan etmİş1:ir. Antlaşmada uluslararası barışın ,korunması ve anlaşmazlık­ ların arabuluculuk, uzlaştırma, hakerne başvurma, askeri gözlem­ ciler ve barış gücü görevlendirme gibi yöntemlerle çözüme ba~lan· ması için temel sorumluluk Güvenlik Konseyi'ne verilmiştir. Ancak barışın geliştirilmesi için ilke ve normlar koyan organ, BM Genel Kuntludur. Antlaşmanın 11. maddesine göre «Genel Kurul, silahsızlanma ve silahlanmanın kurallanmasına ilişkin ilke­ ler dahil, uluslararası barış ve güvenliğin ,korunması için genel iş­ birliği Hkelerini ele alabilir ve üyelere yada Güvenlik Konseyine yada her ikisine bu tür ilkelereilişkin tavsiyelerde bulunabilir.» Bu sorumluluğunu yerine getirirken Genel Kurul, ilk toplan­ tılarından başlayarak, sık sık barışın korunmasına ilişkin ilkeler koymuş yada bu nkeleri pekiştirmiştir. Genel Kurul'un barış, an­ laşmazhkların barışC1 yollardan çözümü ve barışı güçlendirmek için uluslararası işbirliğikonularında yıIlar içinde benimsediği ana kararlar ve bildirgeler şunlardır: - 1949'da, B:M Antlaşmasında öne sürülen ve ·kalıcı bir barışı amaçlayan temel ilkelerin gözardı edilmesinin «uluslararası gergin­ liğin süregelmesinin başlıca sorumlusu oldu~u» bildiren «Dan­ şın Temellerl» ,karan, 1957'de, aralarındaki ayrımlara bakılmaksızın Devletler ara­ sında dostça işbirliği ve barışcı ilişkiler geliştirme gereğini vurgu­ layan «Devletler Arasında Danşcı ve Dostça İıışkiler» ,kararı; - - 1963'de BM Antlaşmasının ilkelerine aykırı olan ve evren­ sel barış içİn tehdit oluşturan her türlü müdahaleyi kınayan «Dev­ letlerin İçfşlerlne Müdahalenin KabU1edtlemezli~ ve Ba~msı~lık ve E.gemenliklerlnin Korunması BtIdtrgesl., İNSAN 12 HAKLARI YILLI~I - Yine 1965'de, gençlerin barış ruhuyla yetiştirilmesi ve aile gözetimi dahil tüm eğitim kurumlannın gençler arasında barış ideallerini beslernesi gerektiğini vurgulayan «Gençler Arasında Banş İdealleri, Halklar Arasında Karşılıklı Saygı ve An1ayış Geliştirme Bildirgesi» , - 1970'de, Üye Devletlere anlaşmazlıklann barışcı yoldan çö­ zÜ'mü için BM Antlaşmasında öngörülen yol ve yöntemleri tam anlamıyla ,kullanmalan ve daha etkin banşkoruyucu işlemleri be· nimsemeleri çağnsında bulunan «Uluslararası Güvenliği Güçlen­ dinne Bildirgesi», - Yine 1970'de, Devletlerin herhangi bir başka devlete karşı güç tehdidinde bulunmak yada güç kullanmaktan kaçınmalan ve uluslararası anlaşmazlıklannı barışcı yollardan çözümlemeleri ilke· lerini dekapsamak üzere yedi ilkeyi öne süren «Birleşmiş Millet­ ler Antlaşması Uyannca Devletler Arasında Dostça tUşIdIer ve İş. birUğlne tlişkbı Uluslararası ilkeler Bildirgesi,., 1974'de, Devletlere her türlü saldırı eyleminden kaçınına bulunan ve Güvenlik ,Konseyi'nin bir saldırına eylemi­ nin bulunup bulunmadığını belirlerken kullanması amacıyla geliş­ tirilen «Saldın Tanımı», - çağrısında 1977'de, Üye Devletlerin, uluslararası gerginliğin neden ve sonuçlannı ortadan kaldırmaya ve uluslararası barışı korumada BM'nin rolünü güçlendirmeye çaba gösterme yolundaki ,kararlılıık­ larını dile getirdikleri «Uluslararası Yumuşamanın Derinleştiriı. mesi ve Sa~Iamlaştınlması Bildirgesi, - - 1978'de, Genel Kurul'un Devletleri, adil ve kalıcı bir barışı kurmak, korumak Ve güçlendirmek gereğinin tanınması için çaba göstermeye çağıran ve politikalarını tüm toplumların ve özellikle genç kuşakların barış yaşamı için hazırlanması amacıyla bağdaş­ tırmalarını isteyen «Toplumlan Banş Yaşamına Hazırlama BII.. dirgesi», 1981'de, Genel Kurul'un uluslararası barış ve güvenliğin kurulması, korunması ve güçl1endirilmesinin Devletlerin özgürlüğü, eşitliği, kendi yazgısını belirlemeleri, bağımsızIığı ve egemenliğine saygı temeline dayandığını bir ,kez daha belirttiği «Devletlerin İç­ işlerine Kanşma ve Müdahalenin KabUıedilemez1ilf Bildlrgesf», - DÜNYA BARIŞ YILI üZERİNE 13 - Yine 1981'de, BM'in en önde gelen görevinin bugünkü ve gelecek kuşaklan savaş felaketinden korumak olduğunu yeniden belirten ve dünyayı bir nükleer felakete sürükleyecek eylemlerin ın­ sanın moral ölçüleri ve BM Antlaşmasının üstün idealleriyle bağ­ daşmadığını ilan eden «Nükleer Felaketin önlenmesi Blldirgesi», 1982'de, ,tüm Devletlerin uluslararası anlaşmazlıklarını ba­ yollardan çözümlemelerİ ilkesini yineleyen ve anlaşmazlıkla­ nn barışcı çözümü ve uluslararası banş ve güvenliğin korunması yolundaki BM etkinliklerini geliştirmenin önemini vurgulayan «Uluslararası Anlaşmazlıklann Barışcı Çözümü Manilla Bildirge­ - rışcı sİ»dir. Son olarak 12 Kasım 1984 tadhinde BM Genel Kurulu, 39/11 olarak, 34 çekimser oya karşıhk 92 lehte oyla yeni bir Bildirge'yi benimsemiştir. Aynı kararla Genel Kurul, bu Bildirge­ nin Genel Sekreterce Devletlere, hükümetlerarası ve hükümet dışı örgütlere ve ilgili öteki kuruluşlara en geniş biçimde duyurulma­ sının sağlamnasını istemiştir. Henüz kalıcı bir barışa hazır olma­ yan dünyamızda, BM'in barış yolunda süregelen etkinlik!erinin son önemli halkasını oluşturan bu Bildirge, «Halklann Banş Hak­ kı Bildirgesi»dir: sayılıkarar Halklann Banş Hakkı Bildirgesı Genel Kurul, Birleşmiş Milletlerin başlıca amacının uluslararası barış güvenliğin korunması olduğunu ve yeniden saptayarak, Birleşmiş Milletler Antlaşmasında öne sürülen hukukun temel ilkelerini gözönünde bulundurarak, uluslararası Tüm halkların savaşı insan yaşamından çıkarma ve herşeyden önce dünya çapında nükleer bir felaketin önüne geçme yolundaki istem ve beklentisini dile getirerek, Ülkeleıin maddi refahı, kalkınması vıe ilerlemesi için ve Bir­ ieşmiş Milletlerce ilan edilen insan hakları ve temel özgürlüklerin tam gerçekleşmesi için savaşsız bir yaşamın uluslararası ana gere­ kım olduğuna inanarak, 14 İNSAN HAKLARI YILLlCı Nükleer bir çağda insan uygarlığınınkorunması ve insanlığııı için yeryüzünde kalıcı bir barışın kurulmasının temel koşul olduğunun bilincinde olarak, geleceği Halkların barış içinde yaşamlarını sürdürmenin her Devletin . kutsal görevi olduğunu vurgulayarak, 1. Dünya ca ilan eder. halklarının kutsal barış hakları bulunduğunu açık­ 2. Halkların barış haklarını korumanın ve bunwı mesini özendirmenin her Devletin temel yükümlülüğü açıkca duyurur. gerçekleş­ olduğunu 3. Halkların barış haklarını kullanmalarını güvenceye almak için Devlet politikalannın; savaş tehdidinin, özellikle nükleer sa­ vaş tehdidinin ortadan kaldırılması, uluslararası ilişkilerde güç kullanmaktan kaçınılması ve uluslararası anlaşmazhkların Birleş­ miş Milletler Antlaşmasına dayanarak barışcı yollarla çözümlen­ mesi yolunda yönlendirilmesi gerektiğini önemle belirtir. 4. Tüm Devletlere ve uluslararası örgütlere, ulusal ve ulus­ lararası düzeyde uygun önlemler alarak halkların barış hakkının' gerçekleşmesine ka1tkıda bulunmak üzere ellerinden geleni yapma­ ları çağrısında bulunur.