Doğru Yazalım Doğru Konuşalım

advertisement
Doğru Yazalım Doğru Konuşalım
Bodyguard, anchor person, anchorman, guru, animation, animator, deadweight, broker, virman,
final four, rating, heyecan yapmak, makûs, irtikâp üzerine.
Bodyguard, anchor person, anchorman, guru, animation, animator, deadweight, broker,
virman, final four, rating
Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’e eklenmesini tasarladığı kelimelerden bodyguard, anchorman
basında tartışma konusu oldu. Bazı gazeteler, yalnızca bodyguard, ancorman kelimelerini değil,
İngilizceden Türkçeye geçen animator, broker, deadweight, raiting, virman, final four, diaspora vb.
kelimeleri de sözlüğüne katmayı planladı diye Türk Dil Kurumunu eleştirdiler (Radikal, 22 Mart 2005,
Milliyet, 26 Mart 2005).
Kullanımda olan söz konusu batı kaynaklı yabancı kelimelerin Türkçe Sözlük’e alınmasıyla ilgili
Türk Dil Kurumunun tasarısı şöyleydi:
Bu kelimeler ya yaygın olan imlalarıyla veya özgün yazılışlarıyla Sözlüğe alınsın ve karşılıklarında
tanım verilmesin, bk. kısaltmalarıyla Sözlük Kolunun önerdiği karşılığa gönderme yapılsın, tanım ise
bu karşılıkta verilsin. Hatta uygulama dikkat çeksin diye bu yabancı kelimeler madde başlarında eğik
yazıyla dizilsin.
Bodyguard, anchor person veya anchorman, animator, broker, deadweight, rating, virman, final
four, diaspora vb. sözler gazetelerde, dergilerde yıllardır yazılırken, televizyonlarda kullanıla kullanıla
yaygınlaştırılırken, yazarlar, basın mensupları bu kelimelerin Türkçede bir karşılığı var mı yok mu
diye merak etmediler. Şimdi Türk Dil Kurumu bu tür sözleri gündemine alınca yıkıcı eleştiriler, ağır
suçlamalar başladı. Henüz bunlar Türkçe Sözlük Bilim Kurulunun onayından geçmemiştir. Yakında
basılacak Türkçe Sözlük’e çoğu girmemiş olan bu kelimeler dolayısıyla Türk Dil Kurumu suçlandı.
Olayın gerçek yönü bu olmakla birlikte haber gazetelere öyle yansıtıldı ki, okuyanlar hayretler içinde
kaldı.
Türk Dil Kurumu, söz konusu kelimelerin imlaları, söylenişleri, önerilen karşılıkları üzerinde
çalıştı ve ortaya çıkan sorunları ilgililerle paylaşmak üzere Genel Ağ’daki köşesinde bunları
yayımladı. Ancak bu girişim yukarıda belirttiğim gibi istismar edildi.
İngilizce anchorman kelimesini enkırmen, enkırman, ankorman diye spikerler, yıllarca telaffuz
ederken bu kullanım bir çağdaşlık sayıldı ve üzerinde durulmadı. Bu tür kelimeler gazete ve dergilerde
değişik imlalarla bazen de özgün imlalarıyla yazılırken kimse bunun Türkçesini bulup kullanalım veya
Türkçede bu kelimeler nasıl yazılmalı diye bir öneride bulunmadı. “Reha Muhtar mı, yoksa Ali Kırca
mı anchorman özelliğini taşıyor” gibi konular yazıldı, konuşuldu. 1990’lı yıllarda bu tartışmalar
yapılırken Türk Dil Kurumu, buna ana haber sunucusu sözünü karşılık olarak önerdi. Buna
başhaberci de denebilirdi. Karşılıklar pek ilgi görmedi. Aslında kimseden bir karşılık beklenmiyordu,
sorun kimlere anchorman denilmesindeydi. Bunun imlasının ne olacağı, Türkçede nasıl söyleneceği
de önemli değildi. İlgililer, sunucu, spiker, konuşmacı, muhabir, haberci gibi dillerde dolaşan
kelimelerin tanımlarıyla ilgilenmiyorlardı, onlara göre bunlardan hangisi diğerinin karşılığı olduğu da
önemli değildi. Kimse, Türkçe bir karşılıkta birleşmek gibi bir kaygı da taşımıyordu, bütün çaba
anchorman’ı dile yerleştirmek, kullanıma sokmak üzerinde yoğunlaşmıştı.
Belgeliğimde topladığım bu tartışmaları burada vermek bana ayrılan sayfalara sığmaz. Anchorman
kelimesinin kullanım alanının genişletilmesi yönündeki girişimleri de burada verebilirdim. Yalnızca
sporcular arasında, mankenler arasında anchorman arayışlarının olduğunu belirtmekle yetineyim.
Şimdi “Anchorman kime denir, ne gibi özellikler taşır?” biçimindeki bir soruya şu yanıtı
verebiliriz:
Güven verecek bir biçimde üreten, ürettiğini en iyi biçimde aktaran, sergileyen, sözü dinlenir, itibar
edilir, yaptığı iş toplumca en yüksek düzeyde takdir edilir gibi nitelikleri taşıyan kimse. Bu özellikteki
kimselere batıda anchor person veya anchorman denildiğini duyanlar, Türkçede bu kavramı
karşılayacak bir söz var mı yok mu, Türkçe kelime köklerinden bir karşılık bulunamaz mı demeden
anchorman sözünü bilinçsizce kullanır oldular; mademki batılı bir toplum olma yolundayız, biz de
bunları alıp dilimize yerleştirelim dendi, Türkçenin sorunları yokmuş gibi yeni sorunlar ortaya
getirildi.
1999 yılında Konsantremi Bozma adı kitabında bu kelimeyi ele alan Emre Kongar, “Anchor man
teriminin Türkçede karşılığı yoktur” (41. s.) dedikten sonra kelimenin başlangıçta spor alanıyla ilgili
olduğunu belirtmişti. E. Kongar, söz konusu kelimenin habercilik ile olan ilgisini şöyle belirtiyordu:
“Hem haber akışından sorumlu (yani bizdeki deyimiyle haber müdürü veya genel yayın müdürü)
olacaksınız hem kendi oluşturduğunuz haberleri sunacaksınız hem de bu özelliklerinizle kamuoyu sizi
güvenilir kişi olarak kabul edecek.” (42. s.)
İşte bu nitelikler göz önüne alınarak söz konusu kelimeye Türkçe bir karşılık bulmak, karşılık
bulunamayacaksa, bu kelime nasıl yazılacak veya okunacak diye sağduyulu değerlendirme yapmak
gerekirken ülkemizde bu tür meseleler, çekişme, suçlama, ağır bir biçimde eleştiri konusu
yapılabiliyor, kişiler, kurumlar yıpratılabiliyor.
Ana haber sunucusu, başhaberci, uzman haberci bizim önerdiğimiz Türkçe karşılıklardır. Karşı
çıkanlara “Siz de bir karşılık öneriniz, toplumun tercihine sunalım” diyelim.
Sözümü noktalamadan hemen belirteyim ki, anchorman’ın arkasından bir yenisi geliyor. Guru.
Aslı Hintçe olan bu İngilizce kelime de Türkçeye girmeye başladı. Yakında daha sık duyulacak “işin
uzmanı, uzmanların uzmanı” demek olan bu kelimenin Türkçede yerleşme şansı daha kuvvetli. Çünkü
Türkçe söyleyişe ve imlaya uygun.
İngilizceden Türkçeye geçen Bodyguard’a gelince genellikle bu kelime dilimizde koruma
kelimesiyle karşılanmaktadır. Gazinoların, barların güvenliğini sağlayan bodyguard’lara ise fedai
denir. Osmanlı toplumunda askerî bir terim olmakla birlikte fedai anlamında eskiden serdengeçti de bu
kavram için kullanılmıştır.
Koruma sözünü Türkçe Sözlük, “Can güvenliği tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi
saldırılardan korumak üzere görevlendirilmiş kişi” biçiminde tanımlar. Korumak fiil köküne dayanan
koruyucu “muhafız” karşılığı kullanılmış, tıpta bir terim olan koruyucu hekimlik sözü de bu kelimeye
dayanılarak türetilmiştir. Buna göre İngilizce bodyguard sözü Türkçede koruma sözü ile karşılanır.
Zaten bu kullanım da bakan korumaları örneğinde olduğu gibi yaygınlaşmıştır. Barlarda ve
gazinolarda çalışanlara da koruma veya fedai denebilir. Böyle bir çözüm varken sorun bodyguard
sözünün kullanılmasında gösterilen ısrarda düğümlenmektedir. Pek hoşa giden, çağdaş bulunan
bodyguard nasıl söylenecek veya nasıl yazılacak? Kimileri on yıl bekleyin kelime iyice yerleşsin
ondan sonra imlası ve söylenişi üzerinde fikir birliği edelim diye önerilerde bulunuyorlar. Bu
kelimelerin kullanılışı çoktan on yılı aştı. Body köküne dayanan bodybuilding (vücut geliştirme) benim
bildiğime göre 20 yıldan fazla bir zamandan beri kullanılıyor, bu iş için ayrılmış salonların kapısında
bu kelime duruyor. “Beden dili” anlamında body language de dil bilimiyle ilgili kitaplarda geçer.
İngilizce sözlüklerde bu köke dayanan daha pek çok kelime var. Korkarım çok geçmeden onlar da
Türkçeye doluşur. Lütfen destek olunuz, Türk Dil Kurumuna yardımcı olunuz, bunların Türkçelerini
dile yerleştirelim, imlaları, söylenişleri üzerinde birleşelim. Bugün Türkçenin karşılaştığı sorunlardan
biri de batı kökenli kelimelerin nasıl yazılacağıdır.
Gazetelerde eleştiri konusu olan öteki kelimelere bakalım. Animator, broker, deadweight, rating,
virman, final four, diaspora kelimelerini bilmeyen Türk aydını mı kaldı? Bunlardan diaspora’ya bence
herhangi bir karşılık önerilmeyecek. Bu kelime ya diyaspora veya diaspora imlasıyla dilde kalacak.
Zaten bu söz kullanımdaki sıklık dolayısıyla dilde iyice yer etti. Türk Dili dergisinde bu kelimenin
yerinde kullanılmadığı hakkında ilgili gene bu başlık altında bir yazım olduğunu hatırlatayım.
Gelelim animator, animation sözlerine Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük’e, bunları animatör,
animasyon imlalarıyla aldı ve ilkine canlandırıcı ikincisine canlandırma diye karşılık gösterdi.
Bunların tanımlarını canlandırıcı ve canlandırma maddelerinde vererek Kurumunca benimsenen
karşılıkların bunlar olduğunu vurguladı.
Yabancı Kelimelere Karşılıklar adlı kitaba İngilizceden gelen broker kelimesi broker imlasıyla
değil, brokır biçiminde alındı ve buna dilde önce var olan aynı anlamdaki simsar kelimesinin karşılık
olabileceği gösterildi.
Bir gemicilik terimi olduğu için daha az rastlanan deadweight zaman zaman İstanbul Boğazı’ndan
geçen büyük gemiler söz konusu olduğunda kullanıldı. İngilizce deadweight kelimesinin temel
anlamlarından biri “bir geminin darası”dır. Kapasite kelimesiyle birlikte kullandığında geminin yolcu
yük ve yakıt ile birlikte taşıma hacmi” anlamına gelir. İmlası sorunlu bir kelime olduğu için genel
olarak özgün imlasıyla yazılmaktadır. Ancak Türkçe Sözlük, bunu w harfiyle alamaz, çünkü alfabede
bu harf yoktur. Öte yandan kelimenin yapısında çift ünsüzler bulunmaktadır. Birer sesi temsil eden bu
çift ünsüzlerin Türkçede bir harfle yazılması mecburiyeti vardır. Bu sorunlar dolayısıyla kelimenin
Türkçe kelimeyle karşılanması gerekir.
Bugün katlanmış bir karton parçası hâline getirilen ve kişinin bankadaki hesap durumunu gösteren
belgeye daha önce banka defteri veya banka cüzdanı denirdi. Bugünkü hâliyle defter veya cüzdan
olmayan bu belgenin adı şimdi mevduat defteri’dir. Katlanmış bu kartonun dış yüzünde “İş Bankası,
bankamatik aracılığı ile günün her saatinde ve tatil günlerinde ödeme, havale ve virman işlemleri
yapar, mevduat kabul eder.” denmektedir. Cebimize kadar girmiş olan ve bu cümlede geçen virman
Fransızcadır. Virman biçimiyle dile yerleşmiş olan Fransızca virement kelimesi sözlüğe alınmaz mı?
Üstelik imlasında ve söylenişinde de bir sorun yok. Cüzdanında virman kelimesini okuyan bunun
anlamını nereden öğrenecek?
Türkçe Sözlük’e virman alınmalı ve gene Kurumca bulunan karşılığı aktarım’da tanımı
verilmelidir. Bunun suçlanacak, kınanacak bir yanı yoktur.
Pek çok spor spikeri final four kelimesini tercih ediyor ve bunu da İngiliz telaffuzu ile “faynıl for”
diye söylüyor. Bunlar arasında dörtlü final söyleyişini ve yazılışını tercih edenler de var. Dikkat
ediyorum, genellikle pazar günleri Atv televizyonun ana haberlerini sunan bayan spiker, sürekli dörtlü
final terimini kullanıyor. İngilizceden Türkçeye faynıl söylenişi ile alınan bu kelime daha önce
Fransızcadan final söylenişiyle Türkçeye girmişti. Kelimeyi önce final biçiminde daha sonra İngilizce
söylenişini dile sokmaya, farklı iki kelimeymiş gibi bunları ayrı ayrı telaffuz etmeye gerek yoktur.
Türk Dil Kurumu, buna son dört karşılığını önermişti. Şimdi görüyoruz ki, dörtlü final daha yaygın.
Bu durumda Türkçe Sözlük’te dörtlü final, madde başı olacak tanımı da bu maddede verilecektir. Bu
kadar doğal olan bu uygulamanın bir eleştiri konusu yapılmasına bir anlam vermek zor.
Son dönemde İngilizceden Türkçeye geçen kelimelerden biri de rating’dir. İngilizcede çeşitli
anlamları bulunan bu kelime dilimize televizyonların yaygınlaşması sırasında girdi. “Bir yayını
seyredenlerin izleme yüzdesi”, rating’in anlamlarından biridir. Kısaca “izleme oranı” diye
anlamlandırabileceğimiz bu kelimeye 1998 yılında yayımlanan Türkçe Sözlük’te yer verildi, rating
biçiminde özgün imlasıyla sözlüğe alındı ve karşısına tanım verilmeden bu kelime reyting’e
gönderildi. Bu kelimenin, İngilizce okunuşu esas alındı. Gazetelerde, çeşitli dergi ve kitaplarda rating,
raiting, reyting imlalarıyla gördüğümüz bu kelimeye Türk Dil Kurumu iki karşılık önerdi. Bunlardan
biri değerlendirme diğeri takdir.
Sonu -ing ile biten brifing gibi dilimizdeki öteki kelimelere reyting de eklendi. Ancak bu kelime
kısa sürede o kadar benimsendi ki, takdir, değerlendirme, izlenme oranı gibi karşılıklar kullanıma
giremedi.
Kısaca örneklerini işlemeye çalıştığımız bu durumun sanki daha önce bir gelişmesi yokmuş gibi bir
felaket haberi gibi büyütülebiliyor. Kimse eksiğimiz olan bilinçsizlik üzerinde durmuyor; yabancı
kelime hayranlığımıza, batı kökenli kelimelerin imlasının nasıl çözüleceğine değinmiyor.
Bir
iki
devlet
adamımız,
köşe
yazarımız
bunların Türkçelerini
kullanmaya
başlasa,
televizyonlarımız, bulunan Türkçe karşılıkları benimsese, ertesi günü yabancı kelimeler kullanımdan
düşmeye başlar.
Heyecan yapmak
Son yıllarda etmek fiilinin yerine park yapmak örneğinde olduğu gibi yapmak fiilinin getirilişini
daha önceki yazılarımda belirtmiş, örnekler vermiştim. Şimdiki gelişme ise biraz daha farklı. Bu kez
heyecanlanmak bir yana bırakılıyor, heyecan yapmak örneğinde olduğu gibi fiilin yapısı bozuluyor ve
heyecan ismine yapmak fiili getiriliyor.
Heyecan yapma, sözünü Hayat Bilgisi adlı dizide 19.3.2005 günü tiyatro sanatçısı Perran Kutman
kullandı. Muhtemelen verilen metinde heyecan yapmak fiili yer almıştı. Sanatçı da onu olduğu gibi
kullanmak zorunda kaldı.
Heyecan yapmak fiili yalnızca bu dizide değil, pek çok yerde kullanılıyor. Öğrencilerin de
birbirlerine heyecan yapma dediklerini duyuyorum. Paniklemek yerine panik yapma da bu tür
örneklerden biridir. Bunlara stres yapma, artistlik yapma örneklerini de ekleyelim. Panik olmak, panik
yaratmak, paniğe kapılmak, paniğe vermek fiillerinin yanında panik yapmak sözlüklere girmemiş.
Stres yapmak da sözlüklerde yok. Bunu gibi heyecan vermek, heyecan duymak, heyecana düşürmek,
heyecana gelmek, heyecana kapılmak fiilleri Türkçe Sözlük’te var ama heyecan yapmak yok. Burada
üzerinde durulması gereken sorun şudur:
Heyecan yapmak, panik yapmak, sözlüklere alınmalı mı? Belki birileri, bunlar dilin kullanım
alanına girdiği dolayısıyla sözlüğe alınması gerektiği fikrini savunacaklardır. Ben de bunların Türkçe
Sözlük’e alınmaması görüşündeyim. Dilde heyecanlanmak, paniklenmek fiilleri bulunduğuna göre
anlamca farklı olmayan bu kelimeleri sözlüğe doldurmaya gerek yoktur. Üstelik etmek fiilinin yerini
giderek yapmak fiilinin almasına, -la (-le) ekiyle kurulmuş yapıların bozulmasına kapı açılacaktır.
makûs, irtikâp
İnönü Savaşları’nın yıl dönümü, bu yıl radyo ve televizyonlarda biraz daha canlı bir biçimde anıldı.
Televizyonlar, Atatürk’ün o yıllarda zaferi kutlamak için İsmet İnönü’ye çektiği telgrafı yazılı olarak
ekrana yansıttılar ve bir taraftan da seslendirdiler. Ancak hemen pek çok spiker makus biçiminde
düzeltme işareti kullanılmamış olan bu kelimeyi kusmak fiilinin ilk hecesinin ses değerinde okudu. Bu
televizyonlardan biri de TRT’nin ikinci kanalıydı. (31.3.2005 gecesi) Televizyonlarda yazılı olarak
metnin ilgili cümlesi ekranlara yansıdığı şekliyle şöyleydi:
“Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz...”
Sözlükler makûs biçiminde yazılması gereken bu kelimeye “baş aşağı getiriliş, ters çevrilmiş, ters
döndürülmüş” anlamlarını vermiş ve kelimenin mecaz anlamlarını ise “kötü, uğursuz” olarak
göstermişlerdir. Oysa Atatürk, makûs sözünü millet talihine bir sıfat olarak eklemiş ve burada
“yolunda gitmeyen, aksiliklerle dolu, gereği gibi işlemeyen” anlamlarında kullanmıştır.
Arapça kökenli olan makûs (”uJF¦) sıfattır ve bünyesinde ayın (Ÿ) sesi bulundurur.Yeni harflere
aktarılan özgün biçimi ma’kûs’tur. Söz konusu ayın sesi bugün yerini a sesine bırakmış ve ilk hecenin
uzun okunmasına sebep olmuştur. İkinci hecesi ise kusmak fiilinin kus hecesi gibi telaffuz edilmez,
bünyesinde bulunan ünsüz, kalın olan kaf (‚) değil, kef („)’tir. Bu özelliğinden dolayı düzeltme
işaretiyle aynı zamanda uzun olan kûs hecesi ince okunur. Bugün kabul gören imlası makûs’tur.
Genç spikerlerin özellikle Osmanlı Türkçesinden kalan kelimeleri gereği gibi telaffuz edememeleri
sık sık tanık olduğumuz ve giderek de alıştığımız olaylardandır. SKY Türk televizyonun gece
haberlerinde bayan spikerin 31.3.2005 gecesi saat 22.20’de kullandığı irtikâp kelimesi de bu türdendi.
İrtikâp (»UJÔ—«) Arapça kökenli bir kelimedir. Kâb hecesi uzundur. Bu hecenin bünyesinde,
makûs örneğinde olduğu gibi kalın k, yani kaf değil, ince k yani kef bulunur. Dilimizde bu tür
kelimelerdeki farklı iki k sesini birbirinden ayırmak için ince olanın önündeki ünlünün üzerine
düzeltme işareti konulur. Bu işaret kullanılmadığı ve görevinin ne olduğu açıklanmadığı için SKY
Türk televizyonunun spikeri gibi pek çok kimse bunu kalın okumaktadır. Bir hukuk terimi olan ve
“kötü iş işlemek, rüşvet yemek” anlamındaki irtikâp kelimesi bir zamanlar yiyicilik sözüyle
karşılanmıştı. Hukukçular, bu söze pek itibar etmediler.
Kelimenin söyleyişle ilgili bir başka sorunu son ses p’nin ünlü ile başlayan bir ek aldığında b sesine
dönüşmesidir. İrtikaba meydan vermeyecek biçimdeki bir anlatımda irtikâp’ın son sesi değişip
yumuşamaktadır.
Bu tür her yabancı ismin birlikte kullanılacağı yardımcı fiilinin ne olabileceğini de düşünmememiz
gerekir. Sözlükler bu bakımdan pek yetersizdir. İrtikâp’ın taşıdığı anlam geçişlidir ve buna uygun
düşen fiil etmek’tir.
Belli bir eğitimden geçmeden mikrofon veya kamera önüne çıkartılan genç spikerlerin yaptığı
söyleyiş yanlışları, kişisel kelime tercihleri toplum dilini olumsuz yönde etkiliyor.
Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR
Download