CEDAW Komitesinin ülkemiz hakkındaki nihai yorum raporu ile ilgili

advertisement
CEDAW Komitesinin ülkemiz hakkındaki nihai yorum raporu ile ilgili ESKAM görüşü
Ülkemiz Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine
(CEDAW) taraftır. Bu çerçevede 1986 yılından beri CEDAW ilgili maddesi uyarınca, 4 yılda
bir CEDAW Komitesine ülke raporu sunulmaktadır. Türkiye’nin altıncı dönemsel ülke raporu
21 Temmuz 2010 tarihinde New York’ta düzenlenen 46. Komite Oturumunda savunulmuş ve
savunmayı takiben Komitenin ülkemize yönelik nihai yorumlarını içeren belge hükümete
iletilmiştir.
CEDAW Komitesinin ülkemiz hakkındaki nihai yorumlarını içeren belgenin Türkçe çevirisi,
Üniversitemiz Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezince, Üniversitemizin tüm
birimlerine gönderilerek ilgili belgedeki nihai yorumlar hakkındaki görüş ve önerileri talep
edilmiştir. Üniversitemizin değişik birimlerinden gelen görüş ve öneriler dikkate alınarak,
CEDAW Komitesinin ülkemizin 6. dönemsel raporu ile ilgili nihai yorumları hakkında
aşağıdaki rapor oluşturulmuştur.
Eşitlik ve ayrımcılık yapmama
CEDAW komitesinin raporunda Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeye ve
kadınlara yönelik ayrımcılığı önlemeye yönelik gerçekleştirilen yasal reformlar ve tedbirler
olumlu olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu ilerlemenin istenilen düzeyde olmadığı
belirtilmiştir.
Geçen 5 yılda çeşitli alanlarda yasal düzenlemeler, eylem planları ve
genelgeler çıkartılmış olmakla birlikte, tüm kurumları içeren kapsamlı bütüncül gerçek
anlamda kadın-erkek eşitliğini hedefleyen ve garantileyen genelge ve yönetmelikler
bulunmamaktadır. Rapor, yasalar önünde eşitlik ilkesi açısından, hala Anayasa, Türk Ceza
Yasası, Medeni Yasa gibi temel yasalarda eksiklik olduğuna işaret etmektedir. Yasal
düzenlemelerin sürekliliği ve uygulamaya geçirilmesi konusunda çalışılmalı, referandumla
kabul edilen Anayasa maddeleri ile ilişkili olarak yapılacak yeni yasal düzenlemelerde, bu
değerlendirmeler göz önüne alınmalıdır.
CEDAW Komitesinin yorum raporunda, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını önlenmesine
yönelik çeşitli alanlarda yapılması gereken girişimler, sorunun çözümü için yapılması gereken
faaliyetler olarak değerlendirilmektedir. Özellikle sorunun ve yapılan girişimin
değerlendirilmesi için yeterli veri tabanının olmayışına dikkat çekilmektedir. Cinsiyet
ayrımcılığının önlenmesine yönelik çıkartılan yasalardaki eksikliklerin giderilmesi ve bu
yasalara işlerlik kazandırılması için detaylı veri tabanlarına ihtiyaç bulunmaktadır.
Komite raporunun, "Eşitlik ve ayrımcılık yapmamanın tanımı” başlığı altındaki 10. ve 11.
maddelerinde, yaşamın her alanında kadına yönelik ayrımcılığa ilişkin belirli bir
yasaklamanın olmadığı vurgulanmıştır. Kadına yönelik ayrımcılık biçimleri açıkça
tanımlanarak, her alanında ayrımcılığın yasaklandığı yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığınca, orta öğretim müfredatlarına zorunlu ayrımcılık karşıtı ders
programları konulmalı ve bunun için üniversitelerle işbirliği içinde çalışmalıdır. Bu tür bir
kültürel iklim yaratılması, farklılıklara saygı temelinde toplumsal barış hedefine de katkı
sağlayacaktır.
Komite raporunun, “Ayrımcılık içeren hükümler” başlığı altındaki, 14. maddesinde Ceza
Kanununun 287. maddesinin ayrımcılık içerdiği dile getirilmiştir. Adı geçen madde, genital
muayene yasağı ile ilgili olup “Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital
1
muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur” şeklindedir. Esasen ilgili yasa maddesinde “kadın” değil, “kişi”
denilmektedir. Bununla birlikte Komitenin, genital muayene ile ilgili kişinin rızasının ön şart
olması tavsiyesi olumlu bulunmuştur. Keza, kadınlar açısından iyi niyetli bir yaklaşım
olmakla birlikte, kadınların cinsel suça maruz kalmaları durumunda suçun aydınlatılması ile
ilgili hak arama çabalarında kısıtlayıcı bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Geçici özel önlemler
Komitenin, geçici özel önlemlerin yalnızca eğitim ve istihdam alanında değil, kadının
yeterince temsil edilmediği ve devantajlı olduğu her alanda uygulanması gerektiği vurgusu
dikkat çekicidir. Geçici Özel Önlemler başlığı, yaratıcı bir biçimde genişletilebilirse, pratik
açıdan ve rekabette önemli bir destek sağlayacaktır. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın
önlenmesi sorunu bir toplum sorunudur. Ülkeyi yönetenlerin, siyasi partilerin, hukuk, eğitim
ve sağlık alanında çalışanların, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşları vb. toplumun her
kesimini içine alacak farkındalık çalışmalarının yapılması son derece önemlidir.
Kalıp Yargılar ve Kültürel Uygulamalar
Komite, kadınların ve erkeklerin rollerine ilişkin olumsuz kalıp yargılarla mücadele etmek
açısından var olan çalışmaları yetersiz bulmuştur. Bu konudaki yorumlara katılmamak
mümkün değildir. Kadınlara yönelik ayrımcılığa neden olan ve onları aile ve toplumda
ikincil plana iten kadınların rolleri ve sorumluluklarına ilişkin ataerkil yaklaşımlar ve
kökleşmiş kalıp yargılar, Sözleşmede koruma altına alınan hakların gerçekleştirilmesinin
önündeki en önemli engellerdendir. Kadın üzerinde uygulanan ataerkil toplum baskısı
hakkında kadın ve kız çocuklarına duyarlılık eğitimi verilmelidir. Esasen kadın sorunlarının
merkezinde erkeklerin yol açtığı sorunlar bulunmakta olup bu sorunların çözümünde erkek
katılımı mutlaka sağlanmalıdır.
Komite, yaygın olarak sürdürülen geleneksel yaklaşımın, kadınların, eğitim, istihdam, sağlık,
siyasi yaşama ve kamu yaşamına katılımda dezavantajlı konumda kalmasına neden olduğuna
dikkat çekmektedir. Aile içinde kadın ve erkeğin rollerine ilişkin olumsuz kalıpları ortadan
kaldırmak amacıyla, okul öncesi ve ilköğretim müfredat programının titizlikle yeniden gözden
geçirilip düzeltilmesi yararlı olacaktır. Konu, üniversite düzeyindeki eğitimcileri de yakından
ilgilendirmektedir. Kadınların geleneksel uygulamalar sebebiyle düşürüldükleri mağdur
konumun giderilmesi ile ilgili hukuki çalışmalar yapılmalıdır. Erken evliliklerin önlenmesi ve
geleneksel uygulamalar nedeniyle kadınların mağduriyetinin giderilmesi amacıyla sivil
toplum örgütleri, diyanet işleri, ilahiyat fakülteleri vb. inanç kurumlarının da desteği ile
toplumsal farkındalık çalışmaları yapılması son derece önemlidir. Özellikle çocuk ve
gençlerin farkındalığını arttırmak için toplumsal yaşamda kadın ve erkek cinsiyet rollerinin
eşitliğine vurgu yapan yazılı, sözlü, sanatsal ve sosyal (kitap, dergi, tiyatro, sinema, sergi vb.)
çalışmalar desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Komite raporunun 21. maddesinde yer alan
önerilerin yaşama geçirilmesi son derece önemlidir.
Medyada kadınlar hala geleneksel roller içinde temsil edilmekte. Teşhir, magazinleştirme,
cinsiyetçi önyargıları yineleme amacıyla kadınların insan haklarını ihlal etmektedir. Gölge
rapor medyada cinsiyet duyarlılığının incelenmesi ve yaygınlaştırılması, RTÜK’te eşit temsil
sağlanmasının TRT, RTÜK ve Basın yasasının CEDAW’la uyumlaştırılmasını
öngörmektedir. Kadın programları toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık
oluşturacak şekilde yapılandırılmalıdır.
2
Kadına Yönelik Şiddet
Kadına yönelik şiddetle ilgili Komite raporundaki yorum ve önerilerin yerinde olduğu
düşünülmektedir. Komite raporunda, ülkemizde kadına yönelik şiddetle ilgili yapılan
düzenleme ve önlemlere rağmen şiddet yaşanma sıklığının üzerinde durulmuştur. Komite
raporunda yer verilen öneri ve yorumlara katılmakla birlikte, bazı ek önlemlerin de gerektiği
kanısındayız. Türkiye’de kadına yönelik şiddet oranının %39 olmasına rağmen sığınak sayısı
sadece 57’dir. Kadın örgütlerinin acil eylem talepleri arasında şiddeti önlemek için bütüncül
devlet politikalarının geliştirilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlara kaynak sağlanması,
belediyelerin sığınma evi açma sorumluluklarının yerine getirilmesi ve alanda yetkin kadın
örgütleriyle işbirliği yapması, Ailenin Korunmasına Dair Yasa Yönetmeliğinin uygulanması
ve Cinsel Şiddet Kriz Merkezlerinin kurulması yer almaktadır.
Komite raporunda da vurgulandığı üzere, sığınma evlerinin sayısı arttırılmalıdır. Sığınma
evleri, sadece bazı dış yardım ve projelerle oluşturulan örnek yapılanmalar olmaktan
çıkarılmalıdır. Ayrıca sığınma evlerinde kalış süresi, kadınların yaşamlarını nitelikli bir
şekilde sürdürebilecekleri bir düzen kurana kadar uzatılabilmelidir. Sığınma evlerindeki kalış
süresi içinde kadınların istihdamı için ekonomik, sosyal ve psikolojik bir takım çalışmaların
da organize edilmesi son derece önemlidir. Bunun için, sığınma evlerinin hem mimari hem
sosyal yapısının uygun olması gerekir. Sığınma evlerinin, mimarlık okullarında proje konusu
olarak verilmesi, hem öğrencilerin farkındalık düzeyini, hem de konu hakkında proje
üretimini arttırmak bakımından anlamlı olacaktır. Üniversitemizin Mühendislik Fakültesi
Mimarlık bölümü, sığınma evlerinin mimari proje derslerinin bir parçası haline getirilmesi
konusunda, ilgili birimlerle işbirliğine hazırdır.
Komitenin önerilerinde yer alan yasal yaptırımlar daha çok cezai uygulamalara yönelik
bulunmuştur. Ancak tüm yasal uygulamaların ancak başvuru olması halinde yürürlüğe
girebildiği de bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında, toplumsal bir problem olan aile içi
şiddetin, şiddet mağduru insanların talebine bırakılması çok yeterli olmamaktadır. Çünkü aile
ve toplum yapısının bir sonucu olarak, şiddet mağduru, bu yasal yaptırımlara ancak en kötü
durumda başvurmakta, mümkün olduğu kadar kaçınmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla aile içi
şiddet "toplumsal bir suç" olarak ele alınmalı ve aile içi şiddet görülen aileleri, şiddet
mağdurunun talebi olmadan, sürekli ve yasal zorunluluk olarak izleyen birimler
oluşturulmalıdır. Bu izlem birimleri, hem şiddet mağdurları ve hem de şiddet uygulayan
bireylerin uzmanlarca periyodik olarak psikolojik ve psikiyatrik destek almalarına, ayrıca
şiddetin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Bu alana
ekonomik olarak ayrılan fon mutlaka artırılmalı, sosyal destek çalışmaları için insan kaynakları
gerekirse yasa desteğiyle arttırılmalıdır.
Kadınlara yönelik taciz ve tecavüz suçlarının yargıya yansıması ve suçluların
cezalandırılmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması için daha fazla çaba sarf
edilmesi gerekmektedir. Bu çabalar, hem var olan yanlış inanışların değiştirilmesi hem de
“Cinsel Saldırı Başvuru Merkezleri”nin oluşturulması gibi yapısal önlemler almayı
kapsamalıdır.
Ceza yasasında, sadece töre değil, namus kaygısıyla işlenen cinayetlere de ceza artırımı
yapılacak şekilde açık bir düzenleme olmalıdır. Keza, namus cinayetleri ile ilgili veri elde
etme ve araştırma sürecinde, Cumhuriyet Başsavcılıklarından veri talebinde bulunulduğunda,
“namus cinayeti” başlıklı suç olmadığı ifade edilmektedir.
3
Siyasi Katılım ve Kamu Yaşamına Katılım
Komite raporunda, kadınların liderlik ve karar alma pozisyonlarında yetersiz temsil edildiği
ve bundan endişe duyulduğu belirtilmektedir. Siyaset ve karar alma mekanizmalarına
kadınların katılım oranının TBMM’de %9, Bakanlar Kurulunda ise %8 olduğunu vurgulayan
Gölge Raporu, Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarına %50 eşitlik hükmünün eklemesini ve
kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik önlemleri içermesini öneriyor. Türkiye’de hiç kadın
vali olmadığı, kadın belediye başkanı oranının %1’in altında olduğu bilinmektedir. Akademik
yaşamın hiyerarşisi içinde de kadınların rolü dikey olarak yukarı doğru azalmaktadır. Sadece
TBMM kadın parlamenter sayısının arttırılmasında değil, akademik alan, dış politika
hizmetleri ve yargı da dâhil siyasi ve kamusal yaşamda karar alma pozisyonlarındaki
kadınların ciddi şekilde yetersiz temsil edilmesinin önüne geçilebilmesi için, "kotalar
belirlenmesi", bunun için mutlaka yasal düzenleme ve bağlayıcı hükümlerin gerekliliğine
inanılmaktadır. Komite raporunda da vurgulandığı gibi, bu amaçla yapılacak düzenlemelerin,
temel ölçütler ve zaman çizelgesini de içermesi oldukça önemlidir. Kadınların siyasi partilere
üyeliklerini arttırmak ile ilgili özendirici çalışmaların yapılması gerekmektedir. Siyasi
partilerle ilgili düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi son derece önemlidir.
Eğitim
Komite raporu, eğitimdeki cinsiyet eşitsizliği neredeyse bir manifesto biçiminde ifade eden
güçlü bir yapıya sahiptir. Özellikle de kadın mesleği olarak damgalanan kimi meslek
gruplarındaki ısrarlı yığılmanın yapısal bir sorun olduğunu ifade etmesi bakımından büyük
önem taşımaktadır. Kız ve erkek çocukların, geleneksel kalıp yargılar ve kültürel
uygulamaların etkisiyle gelecek beklentileri çerçevesinde eğitim ve meslek seçimine gittikleri
vurgulanmaktadır. Geleneksel kadın ve erkek rollerinin her alandaki yansıması ülkemizin
gelişimine engel teşkil eden bir husustur. Kadınlar için “kadınsı” mesleklerden ziyade
erkeklerin hâkim olduğu meslek çeşitliliğinin sağlanması için, her alanda mücadele ve
kampanyalar düzenlemelidir. Komite raporundaki, kadınlara yönelik ayrımcılığın,
kentsel/kırsal eşitsizlik ve etnik farklılık temelinde, katmerleşerek arttığına dikkat çekilmesi de
son derece önemli görünmektedir.
Eğitim konusunda cinsiyet eşitsizliğinin devam ettiğini belirten rapor, kadınların %13,8’inin
okuryazar olmadığına dikkat çekiyor. Talepler arasında eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin
giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması, anadilde eğitim konusunda politika geliştirilmesi
yer alıyor. Eğitim alanında Türkiye’de kız nüfus okullaşma oranı ile erkek nüfus okullaşma
oranı arasında belirgin fark vardır, kız okullaşma oranını arttırmak için “Haydi Kızlar Okula”
kampanyası gibi çeşitli kampanyalar düzenlenmiştir. Bu kampanya çalışmaları süresince
Türkiye genelinde 273.447 kız çocuğunun okullaşmadığı tespit edilmiş, illerde yapılan
çalışmalar sonucunda bunların %81’i ( 222.800 kız çocuğu) okullaştırılmıştır. Ancak tespit
edilen 50.647 ( %19’luk kısım ) kız çocuğunun eğitim sistemine kazandırılma çabaları
sürdürülmektedir. Bu amaçla sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla farklı kampanyalar
düzenlenebilir.
İstihdam ve Ekonomik Güçlenme
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı (%24,6) dünyadaki en düşük oranlardan biri
olup 2005 yılından beride düşmeye devam etmektedir. Kadın örgütleri, 2010/14 sayılı
Başbakanlık genelgesinin tam olarak uygulanmasını; cinsiyet eşitliğinin kalkınma planları ve
4
mali politikalarda öncelikli hale getirilmesini; aile ve iş yaşamının uyumlulaştırılması için
yasal ve kurumsal mekanizmaların yaratılmasını, ebeveyn izni yasasının çıkartılmasını ve 0–5
yaş çocuk eğitim ve bakım hizmetlerinin karşılanmasını talep ediyor.
Kadın istihdamının arttırılması kadının toplumdaki gücünü ve etkililiğini arttıracaktır. Bu
sebeple, işyerlerinin her iki cinsiyetin de çalışabileceği fiziki ve sosyal ortamları hazır etmekle
ilgili zorunlulukların öne sürülmesi ve her iş yerinde kadın çalışanların kontenjanlarının
olması gerekliliği önemlidir. Komite raporunda da vurgulandığı üzere, kadın istihdamının
arttırılmasının önündeki en önemli engellerden biri kadına ev yaşamında biçilen roller ve
çocuk bakım sorumluluğudur. Kadınların iş gücüne piyasasına katılımlarının teşvik edilmesi, iş
ve aile yaşamının uzlaştırılması açısından beş yaşına kadar çocuklara kamu bakım
hizmetlerinin sağlanması için Devlet gerekli önlemleri almalıdır. Kadınların hamilelik, kadına
özel hastalık durumlarının kadın istihdamında bir sorun olarak öne sürülmemesi için yasal
düzenlemelerin yapılması gereklidir. Kayıt dışı sektörde çalışan kadın işçilerin ve ücretsiz aile
işçilerinin sosyal hizmetler ve sosyal güvenliğe erişimlerini sağlamak amacıyla zorunlu
sigorta uygulaması getirilmelidir.
Sadece “kadınsı” meslek ya da iş alanlarında değil, her alanda yeteneklerini gösteren
kadınlara çalışmaları için olanaklar tanınmalıdır. İlgili kurum ve kuruluşların ortaklaşa
çalışmaları ile kadınlara ekonomik özgürlük kazandıracak mesleki eğitimler verilmelidir.
Sağlık
Sağlık alanında kadın örgütlerinin talepleri arasında herkesin ücretsiz, ulaşılabilir, bütüncül
kaliteli sağlık hizmeti alabilmesi, anne ölümlerinin önlenmesi, HIV ya da AİDS’Lİ kız
çocuklarının korunması ve tedaviye ulaşmalarına ilişkin önlemler alınması yer alıyor.
Erken gebelikler ve bebek ölümlerini önlemek açısından üreme sağlığı ile ilgili bilinçlendirme
çalışmalarının ilköğretim, ortaöğretim gibi eğitim kademelerine ders olarak konulmalı ve bu
derslerin içeriği sağlık ve eğitim konusunda uzman kişilerce hazırlanmalı ve okullardaki
rehberlik servislerinin desteği ile yürütülmelidir.
Kırsal alanda kadınlar
Komite raporu, kırsal alanda kadınlara yönelik eşitsizliğin sağlık boyutunu ortaya
koymaktadır. Mimarlık hizmetlerinin kırsal alandaki kadınlara yönelik olarak nasıl arttırılması
gerektiği yeniden düşünülmeli, mimarlık eğitimi, kırsal alanda bu tür bir hizmet sağlamak
yönünde projeler geliştirmeyi kapsamalıdır. Üniversitemiz Mühendislik Fakültesi Mimarlık
Bölümü, bu çerçevede inşa, uygulama ve tasarım faaliyetine öncülük etmek konusundaki
çalışmalara destek verebilecektir. Ayrıca, mimarlık hizmetlerinin kentlerde yoğunlaşan
yapısına ilişkin yerleşik davranış kalıplarımızın da gözden geçirilmesi gerekir.
Komite, kadının konumunu ilgilendiren tüm alanlardaki çalışmalarının kırsal alandaki
kadınlara da ulaştırıldığını görmek istemektedir. Kırsal alanı baz alan eğitim ve projelere
ağırlık verilmelidir. Komite raporundaki, “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Kırsal Gelişme
Stratejileri” kavramı, Komitenin, entelektüel seviyesi yüksek, son derece yenilikçi bir önerisi
olarak algılanmıştır.
5
Dezavantajlı Gruplar
Komite raporunda dile getirilen dezavantajlı gruplar konusu, mimari tasarım alanının güncel
sorunsalları arasında dünyada da tartışılmakta ve bu konularda yarışmalar düzenlenmektedir.
Üniversitemiz Mimarlık Bölümü öğrencileri, geçen sömestr, konusu engellilik olan
Uluslararası Schindler Mimari Tasarım Yarışması'na katılmaya teşvik edilmiştir. Mimari
Proje 8 / Bitirme Projesi kapsamında konu olarak verilen Berlin'deki yarışma alanıyla ilgili
ürünler verilmiştir. Üniversiteler, Komite raporunda dile getirilen veri eksikliklerini gidermek
ve sağlıklı bir durum tespiti yapabilmek için araştırmalar planlamalıdır. Kadının konumunun
güçlendirilmesi ile ilgili yapılan tüm çalışmalara dezavantajlı gurupların entegre edilmesi için
gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Kadın cehaleti ile ilgili ülke nüfusunu yansıtan
örneklemlerin seçilerek, var olan durumun tez, proje veya akademik çalışma vb. olarak
saptanması ve bu sorunun çözümü ile ilgili kongre ve sempozyumlar düzenlenmelidir.
Türkiye toplumunda hâkim olan geleneksel motiflerle yetinilmeyip, toplumsal pratiklerin
değişmesi için somut çalışmalar yapılmalıdır.
Aile ilişkileri
Komite raporundaki, evli kadınların kendi soyadlarını kullanabilmeleri, boşandıktan sonra
yeniden evlenebilmek için 300 günlük sürenin beklenmesi zorunluluğunun kaldırılması,
Medeni Kanunla getirilen olumlu değişikliklerin, 2002 yılından önce evlenen kadınların
dezavantajlı konumunu ortadan kaldıracak şekilde geriye doğru işleyecek şekilde
düzenlenmesi gibi konular, yasal düzenleme konularıdır.
Ulusal insan hakları kurumu
Komite raporunda vurgulanan Ulusal İnsan Hakları Kurumu, resmi kurumlardan
görevlendirilen kişilerden oluşan bir kurum değil, bağımsız ve özerk bir kurum olarak
yapılandırılmalıdır.
Sonuç olarak;
1- Komite’nin nihai yorum raporu, Türkiye’de her alanda kadına karşı ayrımcılığın
devam ettiğini ve gerçek hayatta kadın- erkek eşitliğini sağlamak için siyasi iradenin
yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Rapor bir önceki CEDAW Gözden Geçirme
sürecinden bugüne kadın hakları konusunda kaydedilen gelişmenin çok kısıtlı
olduğuna dikkat çekerek 2005’ teki taleplerini büyük ölçüde yinelemektedir. Komite
raporundaki, eğitim, istihdam ve ekonomik güçlenme, sağlık, kırsal alanda kadın,
dezavantajlı kadın grupları gibi birçok başlık altında yapılan inceleme ve eleştirilerin
ülke gerçeğini yansıttığı düşünülmektedir.
2- Kadınların insan hakları, sağlık, sosyal statü, eğitim, namus cinayetleri, çalışma
yaşamında fırsat eşitliği konularında Komitenin endişelerinin giderilmesi,
tavsiyelerinin yerine getirilmesi ve gelecek güvencelerinin verilmesi konusunda daha
kapsamında çalışmalar yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
3- Komitenin uluslararası kuruşlarla işbirliğini güçlendirme ve veri tabanını
güçlendirmeye yönelik eleştirileri önemle ele alınmalıdır. Öncelikle durum tespiti
açısından daha detaylı ve güvenilir veriler elde edilmesi için çaba sarf edilmelidir.
ESOGÜ Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
6
Download