CEDAW Komitesinin ülkemiz hakkındaki nihai yorum raporu ile ilgili ESKAM görüşü Ülkemiz Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine (CEDAW) taraftır. Bu çerçevede 1986 yılından beri CEDAW ilgili maddesi uyarınca, 4 yılda bir CEDAW Komitesine ülke raporu sunulmaktadır. Türkiye’nin altıncı dönemsel ülke raporu 21 Temmuz 2010 tarihinde New York’ta düzenlenen 46. Komite Oturumunda savunulmuş ve savunmayı takiben Komitenin ülkemize yönelik nihai yorumlarını içeren belge hükümete iletilmiştir. CEDAW Komitesinin ülkemiz hakkındaki nihai yorumlarını içeren belgenin Türkçe çevirisi, Üniversitemiz Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezince, Üniversitemizin tüm birimlerine gönderilerek ilgili belgedeki nihai yorumlar hakkındaki görüş ve önerileri talep edilmiştir. Üniversitemizin değişik birimlerinden gelen görüş ve öneriler dikkate alınarak, CEDAW Komitesinin ülkemizin 6. dönemsel raporu ile ilgili nihai yorumları hakkında aşağıdaki rapor oluşturulmuştur. Eşitlik ve ayrımcılık yapmama CEDAW komitesinin raporunda Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeye ve kadınlara yönelik ayrımcılığı önlemeye yönelik gerçekleştirilen yasal reformlar ve tedbirler olumlu olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu ilerlemenin istenilen düzeyde olmadığı belirtilmiştir. Geçen 5 yılda çeşitli alanlarda yasal düzenlemeler, eylem planları ve genelgeler çıkartılmış olmakla birlikte, tüm kurumları içeren kapsamlı bütüncül gerçek anlamda kadın-erkek eşitliğini hedefleyen ve garantileyen genelge ve yönetmelikler bulunmamaktadır. Rapor, yasalar önünde eşitlik ilkesi açısından, hala Anayasa, Türk Ceza Yasası, Medeni Yasa gibi temel yasalarda eksiklik olduğuna işaret etmektedir. Yasal düzenlemelerin sürekliliği ve uygulamaya geçirilmesi konusunda çalışılmalı, referandumla kabul edilen Anayasa maddeleri ile ilişkili olarak yapılacak yeni yasal düzenlemelerde, bu değerlendirmeler göz önüne alınmalıdır. CEDAW Komitesinin yorum raporunda, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını önlenmesine yönelik çeşitli alanlarda yapılması gereken girişimler, sorunun çözümü için yapılması gereken faaliyetler olarak değerlendirilmektedir. Özellikle sorunun ve yapılan girişimin değerlendirilmesi için yeterli veri tabanının olmayışına dikkat çekilmektedir. Cinsiyet ayrımcılığının önlenmesine yönelik çıkartılan yasalardaki eksikliklerin giderilmesi ve bu yasalara işlerlik kazandırılması için detaylı veri tabanlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Komite raporunun, "Eşitlik ve ayrımcılık yapmamanın tanımı” başlığı altındaki 10. ve 11. maddelerinde, yaşamın her alanında kadına yönelik ayrımcılığa ilişkin belirli bir yasaklamanın olmadığı vurgulanmıştır. Kadına yönelik ayrımcılık biçimleri açıkça tanımlanarak, her alanında ayrımcılığın yasaklandığı yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığınca, orta öğretim müfredatlarına zorunlu ayrımcılık karşıtı ders programları konulmalı ve bunun için üniversitelerle işbirliği içinde çalışmalıdır. Bu tür bir kültürel iklim yaratılması, farklılıklara saygı temelinde toplumsal barış hedefine de katkı sağlayacaktır. Komite raporunun, “Ayrımcılık içeren hükümler” başlığı altındaki, 14. maddesinde Ceza Kanununun 287. maddesinin ayrımcılık içerdiği dile getirilmiştir. Adı geçen madde, genital muayene yasağı ile ilgili olup “Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital 1 muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir. Esasen ilgili yasa maddesinde “kadın” değil, “kişi” denilmektedir. Bununla birlikte Komitenin, genital muayene ile ilgili kişinin rızasının ön şart olması tavsiyesi olumlu bulunmuştur. Keza, kadınlar açısından iyi niyetli bir yaklaşım olmakla birlikte, kadınların cinsel suça maruz kalmaları durumunda suçun aydınlatılması ile ilgili hak arama çabalarında kısıtlayıcı bir durum ortaya çıkarmaktadır. Geçici özel önlemler Komitenin, geçici özel önlemlerin yalnızca eğitim ve istihdam alanında değil, kadının yeterince temsil edilmediği ve devantajlı olduğu her alanda uygulanması gerektiği vurgusu dikkat çekicidir. Geçici Özel Önlemler başlığı, yaratıcı bir biçimde genişletilebilirse, pratik açıdan ve rekabette önemli bir destek sağlayacaktır. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi sorunu bir toplum sorunudur. Ülkeyi yönetenlerin, siyasi partilerin, hukuk, eğitim ve sağlık alanında çalışanların, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşları vb. toplumun her kesimini içine alacak farkındalık çalışmalarının yapılması son derece önemlidir. Kalıp Yargılar ve Kültürel Uygulamalar Komite, kadınların ve erkeklerin rollerine ilişkin olumsuz kalıp yargılarla mücadele etmek açısından var olan çalışmaları yetersiz bulmuştur. Bu konudaki yorumlara katılmamak mümkün değildir. Kadınlara yönelik ayrımcılığa neden olan ve onları aile ve toplumda ikincil plana iten kadınların rolleri ve sorumluluklarına ilişkin ataerkil yaklaşımlar ve kökleşmiş kalıp yargılar, Sözleşmede koruma altına alınan hakların gerçekleştirilmesinin önündeki en önemli engellerdendir. Kadın üzerinde uygulanan ataerkil toplum baskısı hakkında kadın ve kız çocuklarına duyarlılık eğitimi verilmelidir. Esasen kadın sorunlarının merkezinde erkeklerin yol açtığı sorunlar bulunmakta olup bu sorunların çözümünde erkek katılımı mutlaka sağlanmalıdır. Komite, yaygın olarak sürdürülen geleneksel yaklaşımın, kadınların, eğitim, istihdam, sağlık, siyasi yaşama ve kamu yaşamına katılımda dezavantajlı konumda kalmasına neden olduğuna dikkat çekmektedir. Aile içinde kadın ve erkeğin rollerine ilişkin olumsuz kalıpları ortadan kaldırmak amacıyla, okul öncesi ve ilköğretim müfredat programının titizlikle yeniden gözden geçirilip düzeltilmesi yararlı olacaktır. Konu, üniversite düzeyindeki eğitimcileri de yakından ilgilendirmektedir. Kadınların geleneksel uygulamalar sebebiyle düşürüldükleri mağdur konumun giderilmesi ile ilgili hukuki çalışmalar yapılmalıdır. Erken evliliklerin önlenmesi ve geleneksel uygulamalar nedeniyle kadınların mağduriyetinin giderilmesi amacıyla sivil toplum örgütleri, diyanet işleri, ilahiyat fakülteleri vb. inanç kurumlarının da desteği ile toplumsal farkındalık çalışmaları yapılması son derece önemlidir. Özellikle çocuk ve gençlerin farkındalığını arttırmak için toplumsal yaşamda kadın ve erkek cinsiyet rollerinin eşitliğine vurgu yapan yazılı, sözlü, sanatsal ve sosyal (kitap, dergi, tiyatro, sinema, sergi vb.) çalışmalar desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Komite raporunun 21. maddesinde yer alan önerilerin yaşama geçirilmesi son derece önemlidir. Medyada kadınlar hala geleneksel roller içinde temsil edilmekte. Teşhir, magazinleştirme, cinsiyetçi önyargıları yineleme amacıyla kadınların insan haklarını ihlal etmektedir. Gölge rapor medyada cinsiyet duyarlılığının incelenmesi ve yaygınlaştırılması, RTÜK’te eşit temsil sağlanmasının TRT, RTÜK ve Basın yasasının CEDAW’la uyumlaştırılmasını öngörmektedir. Kadın programları toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık oluşturacak şekilde yapılandırılmalıdır. 2 Kadına Yönelik Şiddet Kadına yönelik şiddetle ilgili Komite raporundaki yorum ve önerilerin yerinde olduğu düşünülmektedir. Komite raporunda, ülkemizde kadına yönelik şiddetle ilgili yapılan düzenleme ve önlemlere rağmen şiddet yaşanma sıklığının üzerinde durulmuştur. Komite raporunda yer verilen öneri ve yorumlara katılmakla birlikte, bazı ek önlemlerin de gerektiği kanısındayız. Türkiye’de kadına yönelik şiddet oranının %39 olmasına rağmen sığınak sayısı sadece 57’dir. Kadın örgütlerinin acil eylem talepleri arasında şiddeti önlemek için bütüncül devlet politikalarının geliştirilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlara kaynak sağlanması, belediyelerin sığınma evi açma sorumluluklarının yerine getirilmesi ve alanda yetkin kadın örgütleriyle işbirliği yapması, Ailenin Korunmasına Dair Yasa Yönetmeliğinin uygulanması ve Cinsel Şiddet Kriz Merkezlerinin kurulması yer almaktadır. Komite raporunda da vurgulandığı üzere, sığınma evlerinin sayısı arttırılmalıdır. Sığınma evleri, sadece bazı dış yardım ve projelerle oluşturulan örnek yapılanmalar olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca sığınma evlerinde kalış süresi, kadınların yaşamlarını nitelikli bir şekilde sürdürebilecekleri bir düzen kurana kadar uzatılabilmelidir. Sığınma evlerindeki kalış süresi içinde kadınların istihdamı için ekonomik, sosyal ve psikolojik bir takım çalışmaların da organize edilmesi son derece önemlidir. Bunun için, sığınma evlerinin hem mimari hem sosyal yapısının uygun olması gerekir. Sığınma evlerinin, mimarlık okullarında proje konusu olarak verilmesi, hem öğrencilerin farkındalık düzeyini, hem de konu hakkında proje üretimini arttırmak bakımından anlamlı olacaktır. Üniversitemizin Mühendislik Fakültesi Mimarlık bölümü, sığınma evlerinin mimari proje derslerinin bir parçası haline getirilmesi konusunda, ilgili birimlerle işbirliğine hazırdır. Komitenin önerilerinde yer alan yasal yaptırımlar daha çok cezai uygulamalara yönelik bulunmuştur. Ancak tüm yasal uygulamaların ancak başvuru olması halinde yürürlüğe girebildiği de bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında, toplumsal bir problem olan aile içi şiddetin, şiddet mağduru insanların talebine bırakılması çok yeterli olmamaktadır. Çünkü aile ve toplum yapısının bir sonucu olarak, şiddet mağduru, bu yasal yaptırımlara ancak en kötü durumda başvurmakta, mümkün olduğu kadar kaçınmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla aile içi şiddet "toplumsal bir suç" olarak ele alınmalı ve aile içi şiddet görülen aileleri, şiddet mağdurunun talebi olmadan, sürekli ve yasal zorunluluk olarak izleyen birimler oluşturulmalıdır. Bu izlem birimleri, hem şiddet mağdurları ve hem de şiddet uygulayan bireylerin uzmanlarca periyodik olarak psikolojik ve psikiyatrik destek almalarına, ayrıca şiddetin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Bu alana ekonomik olarak ayrılan fon mutlaka artırılmalı, sosyal destek çalışmaları için insan kaynakları gerekirse yasa desteğiyle arttırılmalıdır. Kadınlara yönelik taciz ve tecavüz suçlarının yargıya yansıması ve suçluların cezalandırılmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması için daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Bu çabalar, hem var olan yanlış inanışların değiştirilmesi hem de “Cinsel Saldırı Başvuru Merkezleri”nin oluşturulması gibi yapısal önlemler almayı kapsamalıdır. Ceza yasasında, sadece töre değil, namus kaygısıyla işlenen cinayetlere de ceza artırımı yapılacak şekilde açık bir düzenleme olmalıdır. Keza, namus cinayetleri ile ilgili veri elde etme ve araştırma sürecinde, Cumhuriyet Başsavcılıklarından veri talebinde bulunulduğunda, “namus cinayeti” başlıklı suç olmadığı ifade edilmektedir. 3 Siyasi Katılım ve Kamu Yaşamına Katılım Komite raporunda, kadınların liderlik ve karar alma pozisyonlarında yetersiz temsil edildiği ve bundan endişe duyulduğu belirtilmektedir. Siyaset ve karar alma mekanizmalarına kadınların katılım oranının TBMM’de %9, Bakanlar Kurulunda ise %8 olduğunu vurgulayan Gölge Raporu, Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarına %50 eşitlik hükmünün eklemesini ve kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik önlemleri içermesini öneriyor. Türkiye’de hiç kadın vali olmadığı, kadın belediye başkanı oranının %1’in altında olduğu bilinmektedir. Akademik yaşamın hiyerarşisi içinde de kadınların rolü dikey olarak yukarı doğru azalmaktadır. Sadece TBMM kadın parlamenter sayısının arttırılmasında değil, akademik alan, dış politika hizmetleri ve yargı da dâhil siyasi ve kamusal yaşamda karar alma pozisyonlarındaki kadınların ciddi şekilde yetersiz temsil edilmesinin önüne geçilebilmesi için, "kotalar belirlenmesi", bunun için mutlaka yasal düzenleme ve bağlayıcı hükümlerin gerekliliğine inanılmaktadır. Komite raporunda da vurgulandığı gibi, bu amaçla yapılacak düzenlemelerin, temel ölçütler ve zaman çizelgesini de içermesi oldukça önemlidir. Kadınların siyasi partilere üyeliklerini arttırmak ile ilgili özendirici çalışmaların yapılması gerekmektedir. Siyasi partilerle ilgili düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi son derece önemlidir. Eğitim Komite raporu, eğitimdeki cinsiyet eşitsizliği neredeyse bir manifesto biçiminde ifade eden güçlü bir yapıya sahiptir. Özellikle de kadın mesleği olarak damgalanan kimi meslek gruplarındaki ısrarlı yığılmanın yapısal bir sorun olduğunu ifade etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Kız ve erkek çocukların, geleneksel kalıp yargılar ve kültürel uygulamaların etkisiyle gelecek beklentileri çerçevesinde eğitim ve meslek seçimine gittikleri vurgulanmaktadır. Geleneksel kadın ve erkek rollerinin her alandaki yansıması ülkemizin gelişimine engel teşkil eden bir husustur. Kadınlar için “kadınsı” mesleklerden ziyade erkeklerin hâkim olduğu meslek çeşitliliğinin sağlanması için, her alanda mücadele ve kampanyalar düzenlemelidir. Komite raporundaki, kadınlara yönelik ayrımcılığın, kentsel/kırsal eşitsizlik ve etnik farklılık temelinde, katmerleşerek arttığına dikkat çekilmesi de son derece önemli görünmektedir. Eğitim konusunda cinsiyet eşitsizliğinin devam ettiğini belirten rapor, kadınların %13,8’inin okuryazar olmadığına dikkat çekiyor. Talepler arasında eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması, anadilde eğitim konusunda politika geliştirilmesi yer alıyor. Eğitim alanında Türkiye’de kız nüfus okullaşma oranı ile erkek nüfus okullaşma oranı arasında belirgin fark vardır, kız okullaşma oranını arttırmak için “Haydi Kızlar Okula” kampanyası gibi çeşitli kampanyalar düzenlenmiştir. Bu kampanya çalışmaları süresince Türkiye genelinde 273.447 kız çocuğunun okullaşmadığı tespit edilmiş, illerde yapılan çalışmalar sonucunda bunların %81’i ( 222.800 kız çocuğu) okullaştırılmıştır. Ancak tespit edilen 50.647 ( %19’luk kısım ) kız çocuğunun eğitim sistemine kazandırılma çabaları sürdürülmektedir. Bu amaçla sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla farklı kampanyalar düzenlenebilir. İstihdam ve Ekonomik Güçlenme Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı (%24,6) dünyadaki en düşük oranlardan biri olup 2005 yılından beride düşmeye devam etmektedir. Kadın örgütleri, 2010/14 sayılı Başbakanlık genelgesinin tam olarak uygulanmasını; cinsiyet eşitliğinin kalkınma planları ve 4 mali politikalarda öncelikli hale getirilmesini; aile ve iş yaşamının uyumlulaştırılması için yasal ve kurumsal mekanizmaların yaratılmasını, ebeveyn izni yasasının çıkartılmasını ve 0–5 yaş çocuk eğitim ve bakım hizmetlerinin karşılanmasını talep ediyor. Kadın istihdamının arttırılması kadının toplumdaki gücünü ve etkililiğini arttıracaktır. Bu sebeple, işyerlerinin her iki cinsiyetin de çalışabileceği fiziki ve sosyal ortamları hazır etmekle ilgili zorunlulukların öne sürülmesi ve her iş yerinde kadın çalışanların kontenjanlarının olması gerekliliği önemlidir. Komite raporunda da vurgulandığı üzere, kadın istihdamının arttırılmasının önündeki en önemli engellerden biri kadına ev yaşamında biçilen roller ve çocuk bakım sorumluluğudur. Kadınların iş gücüne piyasasına katılımlarının teşvik edilmesi, iş ve aile yaşamının uzlaştırılması açısından beş yaşına kadar çocuklara kamu bakım hizmetlerinin sağlanması için Devlet gerekli önlemleri almalıdır. Kadınların hamilelik, kadına özel hastalık durumlarının kadın istihdamında bir sorun olarak öne sürülmemesi için yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir. Kayıt dışı sektörde çalışan kadın işçilerin ve ücretsiz aile işçilerinin sosyal hizmetler ve sosyal güvenliğe erişimlerini sağlamak amacıyla zorunlu sigorta uygulaması getirilmelidir. Sadece “kadınsı” meslek ya da iş alanlarında değil, her alanda yeteneklerini gösteren kadınlara çalışmaları için olanaklar tanınmalıdır. İlgili kurum ve kuruluşların ortaklaşa çalışmaları ile kadınlara ekonomik özgürlük kazandıracak mesleki eğitimler verilmelidir. Sağlık Sağlık alanında kadın örgütlerinin talepleri arasında herkesin ücretsiz, ulaşılabilir, bütüncül kaliteli sağlık hizmeti alabilmesi, anne ölümlerinin önlenmesi, HIV ya da AİDS’Lİ kız çocuklarının korunması ve tedaviye ulaşmalarına ilişkin önlemler alınması yer alıyor. Erken gebelikler ve bebek ölümlerini önlemek açısından üreme sağlığı ile ilgili bilinçlendirme çalışmalarının ilköğretim, ortaöğretim gibi eğitim kademelerine ders olarak konulmalı ve bu derslerin içeriği sağlık ve eğitim konusunda uzman kişilerce hazırlanmalı ve okullardaki rehberlik servislerinin desteği ile yürütülmelidir. Kırsal alanda kadınlar Komite raporu, kırsal alanda kadınlara yönelik eşitsizliğin sağlık boyutunu ortaya koymaktadır. Mimarlık hizmetlerinin kırsal alandaki kadınlara yönelik olarak nasıl arttırılması gerektiği yeniden düşünülmeli, mimarlık eğitimi, kırsal alanda bu tür bir hizmet sağlamak yönünde projeler geliştirmeyi kapsamalıdır. Üniversitemiz Mühendislik Fakültesi Mimarlık Bölümü, bu çerçevede inşa, uygulama ve tasarım faaliyetine öncülük etmek konusundaki çalışmalara destek verebilecektir. Ayrıca, mimarlık hizmetlerinin kentlerde yoğunlaşan yapısına ilişkin yerleşik davranış kalıplarımızın da gözden geçirilmesi gerekir. Komite, kadının konumunu ilgilendiren tüm alanlardaki çalışmalarının kırsal alandaki kadınlara da ulaştırıldığını görmek istemektedir. Kırsal alanı baz alan eğitim ve projelere ağırlık verilmelidir. Komite raporundaki, “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Kırsal Gelişme Stratejileri” kavramı, Komitenin, entelektüel seviyesi yüksek, son derece yenilikçi bir önerisi olarak algılanmıştır. 5 Dezavantajlı Gruplar Komite raporunda dile getirilen dezavantajlı gruplar konusu, mimari tasarım alanının güncel sorunsalları arasında dünyada da tartışılmakta ve bu konularda yarışmalar düzenlenmektedir. Üniversitemiz Mimarlık Bölümü öğrencileri, geçen sömestr, konusu engellilik olan Uluslararası Schindler Mimari Tasarım Yarışması'na katılmaya teşvik edilmiştir. Mimari Proje 8 / Bitirme Projesi kapsamında konu olarak verilen Berlin'deki yarışma alanıyla ilgili ürünler verilmiştir. Üniversiteler, Komite raporunda dile getirilen veri eksikliklerini gidermek ve sağlıklı bir durum tespiti yapabilmek için araştırmalar planlamalıdır. Kadının konumunun güçlendirilmesi ile ilgili yapılan tüm çalışmalara dezavantajlı gurupların entegre edilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Kadın cehaleti ile ilgili ülke nüfusunu yansıtan örneklemlerin seçilerek, var olan durumun tez, proje veya akademik çalışma vb. olarak saptanması ve bu sorunun çözümü ile ilgili kongre ve sempozyumlar düzenlenmelidir. Türkiye toplumunda hâkim olan geleneksel motiflerle yetinilmeyip, toplumsal pratiklerin değişmesi için somut çalışmalar yapılmalıdır. Aile ilişkileri Komite raporundaki, evli kadınların kendi soyadlarını kullanabilmeleri, boşandıktan sonra yeniden evlenebilmek için 300 günlük sürenin beklenmesi zorunluluğunun kaldırılması, Medeni Kanunla getirilen olumlu değişikliklerin, 2002 yılından önce evlenen kadınların dezavantajlı konumunu ortadan kaldıracak şekilde geriye doğru işleyecek şekilde düzenlenmesi gibi konular, yasal düzenleme konularıdır. Ulusal insan hakları kurumu Komite raporunda vurgulanan Ulusal İnsan Hakları Kurumu, resmi kurumlardan görevlendirilen kişilerden oluşan bir kurum değil, bağımsız ve özerk bir kurum olarak yapılandırılmalıdır. Sonuç olarak; 1- Komite’nin nihai yorum raporu, Türkiye’de her alanda kadına karşı ayrımcılığın devam ettiğini ve gerçek hayatta kadın- erkek eşitliğini sağlamak için siyasi iradenin yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Rapor bir önceki CEDAW Gözden Geçirme sürecinden bugüne kadın hakları konusunda kaydedilen gelişmenin çok kısıtlı olduğuna dikkat çekerek 2005’ teki taleplerini büyük ölçüde yinelemektedir. Komite raporundaki, eğitim, istihdam ve ekonomik güçlenme, sağlık, kırsal alanda kadın, dezavantajlı kadın grupları gibi birçok başlık altında yapılan inceleme ve eleştirilerin ülke gerçeğini yansıttığı düşünülmektedir. 2- Kadınların insan hakları, sağlık, sosyal statü, eğitim, namus cinayetleri, çalışma yaşamında fırsat eşitliği konularında Komitenin endişelerinin giderilmesi, tavsiyelerinin yerine getirilmesi ve gelecek güvencelerinin verilmesi konusunda daha kapsamında çalışmalar yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. 3- Komitenin uluslararası kuruşlarla işbirliğini güçlendirme ve veri tabanını güçlendirmeye yönelik eleştirileri önemle ele alınmalıdır. Öncelikle durum tespiti açısından daha detaylı ve güvenilir veriler elde edilmesi için çaba sarf edilmelidir. ESOGÜ Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi 6