Denetleme ve Düzenleme Sistemi, Sinir Sistemi ve Endokrin Sistem 1. SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi canlının çevresindeki değişiklikleri algılamasını ve hızlı tepki vermesini sağlar. a. Farklı Hayvanlarda Sinirsel Denetim Süngerlerde özelleşmiş bir sinir sistemi yoktur. Buna karşı hücreler uyarıları alıp tepki gösterebilir. Gerçek sinir sistemi ilk olarak sölentelerde görülür. Hidrada bütün vücuda yayılan ağsı sinir sistemi bulunur. Merkezi sinir sistemi yoktur. Yassı solucanlarda vücudunun iki yanında uzanan ve enine sinirlerle birbirine bağlantılı iki sinir kordonu şeklinde ip merdiveni sinir sistemi bulunur. Halkalı solucanlarda baş bölgesinde beyin görevi yapan bir çift ganglion bulunur. Böceklerdeki sinir sisteminde halkalı solucanlarındakine benzemekle beraber daha gelişmiştir. Karın bölgesindeki sinir kordonu üzerinde ganglion bulunur. Her segmentteki ganglion birbirinden bağımsız iş görür. Ayrıca böceklerde duyu organları gelişmiştir. Omurgalılarda ise merkezi ve çevresel sinir sisteminin oluşturduğu gelişmiş sinir sistemi vardır. Sinir kordonu sırt tarafında yer alır. Beyin; baş kısmında sinir kordonu ucunda bulunur. Omurgalılarda dış ortamdan gelen uyarılar duyu organlarında bulunan özel hücreler tarafından algılanır. Bunlara reseptör (alıcı) hücreler denir. Bu uyarılar merkezi sinir sisteminde değerlendirildikten sonra kas ve salgı bezi gibi organlara iletilir. Bu organlaraefektör denir. b. Sinir Hücresinin Yapısı ve Çeşitleri sinir sistemi nöron hücreleri ile nöroglia hücrelerinden oluşur. ileri derecede özelleşen sinir hücreleri, sentrozomunu kaybetmiştir. Bu nedenle bölünme yetenekleri yoktur. Bir nöronda çekirdek ve organ elleri bulunduran hücre gövdesi, gövdeden çıkan kısa uzantılar ve uzun uzantılar olmak üzere üç kışımı vardır. nöron (sinir hücresi) yapısı Omurgalıların çoğunda bazı nöronların aksonları etrafında schwan hücreleri bulunur. Bu hücreler miyelin kılıfı oluşturur. Miyelinli aksonlarda uyartı iletimi hızlıdır. Miyelin kılıf ranvier boğumlarla kesintiye uğrar. 1. Duyu nöronu: Çevreden veya reseptörlerden aldığı uyarıyı merkezi sinir sistemine iletir. Bunlara getirici sinirlerde denir. 2. Ara nöronlar: Merkezi sinir sistemi bulunan duyu ve motor nöronlar arasındaki bağlantıyı sağlayan nöronlardı. Gelen bilgileri değerlendirir. 3. Motor nöronlar: Merkezi sinir sisteminde oluşan cevapları tepki organlarına iletir. Bunlara götürücü sinirlerde denir. c. Sinirlerde İmpuls Oluşumu ve İletimi İç ve dış çevredeki uyarılar sinir hücreleri üzerinde elektriksel ve kimyasal değişiklikler meydana getirir. Buna impuls (uyartı) denir. Bir nöronda implus oluşabilmesi için gereken en az uyarı şiddetine eşik şiddeti denir. Nöron eşik değer ve üzerindeki uyarılara hep aynı hızla tepki verirken, eşik değerin altındaki uyarılara tepki vermez. Buna “ya hep ya hiç prensibi” denir. Uyarılma eşiği birbirinden farklı birçok sinir telinin bir araya gelmesiyle oluşan sinir kordonunda ya hep ya hiç prensibi uyulmaz. Dinlenme durumundaki bir sinir hücresinde zarı iki yüzeyi arasında bir elektriksel yük farkı vardır. Sinir hücresinin dış (+), içi (-) yüklüdür. Buna polarizasyon denir. Hücre dışında Na+ iyonları Ka+ iyonlarına göre fazla, hücre içinde ise K+ iyonları Na+ iyonlarına göre fazladır. İyon farkı zar yüzeyinde elektriksel bir güç oluşturur. Sinir hücresinin uyarılması ile Na+ iyonları hücre içine girer. Hücre içi (+) hücre dışı (-) yüklü hale gelir. Buna depolarizasyon denir. Bu durumda ikinci bir uyartı iletimi gerçekleşmez. Depolarize olmuş hücrede K+ iyonları hücre dışına çıkarak hücre içi tekrar (-), hücre dışı ise (+) olur. Buna repolarizasyon denir. Potansiyel normale dönmüştür ama iyonların yerleri normal değildir, sodyum içeride, potasyum dışarıdadır. Buraya kadarki olaylarda enerji harcanmaz. Daha sonra sodyum potasyum pompası aktif taşıma ile hücre içindeki Na+ dışarı, hücre dışındaki K+ içeri pompalayarak iyon derişimini ilk durumuna getirir. Miyelinli nöronlarda iyon geçişi ranvier boğumlarda olur. Buna atlamalı iletim denir. Böylece miyelinli nöronlarda gerçekleşen iletim daha hızlı olur ve daha az enerji harcanır. Nöronlarda impuls iletimi Bir nöronda oluşan impulslar nöron boyunca aynı hızda ve şiddete iletilir. Nöronlarda uyarı iletim hızını artıran faktörler: Aksonda miyelin kılıf bulunması Akson çapının artması Bir nörondan geçen impulsların sayısını etkileyen faktörler: Uyarının süresi Uyarının şiddeti Uyarının frekansı İmpuls sayısının artması, tepki şiddetini artırır. ç. Sinaplarda İmpuls İletimi ve Hedef Organlarda Tepki Oluşumu Bir nöronun aksonu ile diğer nöronun dendriti ya da tepki organları arasındaki iletişim düzenleyen bağlantı bölgelerine sinaps denir. Sinapslarda impulsların iletimi aksonun sinaptik ucundan salgılanan uyarıcı kimyasallar (nörontransmitter maddeler) ile sağlanır. Bilinen en önemli nörotransmitterler asetikolin, adrenalin, nöroadrenalin, dopamin, histamin ve seratonindir. Akson ucunda sinaptik yumrudaki keseciklerden salgılanan nörontransmitterlerle sinaps boşluğuna dökülerek komşu hücre zarında bulunan özel reseptörlere bağlanır. Bu durumda komşu hücre zarının iyonlara karşı geçirgenliği artar, tepki oluşur. Sinapslar uyartının ilk değerlendirme ve kontrol yeridir. Sinapsta seçici direnç, kolaylaştırma ve engelleme şeklinde gerçekleşir. Sinapslarda geçişi sağlayan impulslar sadece hedef organları uyararak tepki oluşmasını sağlar. B. İNSANDA SİNİR SİSTEMİ İnsanda sinir sistemi merkezi ve çevresel sinir sistemi olmak üzere iki kısımda incelenir. İnsanda Sinir Sistemi 1. MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ A. BEYİN Milyarlarca sinir hücresinden oluşan beyin dıştan içe doğru sert zar, örümceksi zar ve ince zar adı verilen üç zar bulunur. Sert zar kafatası kemiklerine, ince zar ise beynin girinti ve çıkıntılarına yapıştırılmıştır. Örümceksi zar ise ince zar ile sert zarı bağ dokusu iplikleri ile birbirine bağlar. İnce zarda bulunan kan damarları ile beynin beslenmesi sağlanır ince zar ile örümceksi zar arasında beyin omurilik sıvısı bulunur. Beyin-omurilik sıvısı=beyni darbelere karşı korur. Beyin ve omuriliğe besin maddeleri taşır, metabolik artıkları uzaklaştırır. Merkezi sinir sisteminde iyon değişiminin dengede kalmasına yardımcı olur. Beyin; ön beyin, orta beyin ve arka beyin olmak üzere üç kısma ayrılır. I. Ön Beyin (Büyük Beyin) Ön beyin; uç beyin ve ara beyinden oluşur. Uç Beyin (Beyin Kabuğu: Korteks) İki yarım küreden oluşan uç beynin yarım kürelerini iki köprü birbirine bağlar. Bunlardan üstteki köprüye “nasırlı cisim” alttakine ise “beyin üçgeni” denir. Bu köprüler nöron aksonlarından oluşmuştur. Beyin yarım kürelerini enine ayıran derin girintiye “rolando yarığı” alt kısımda ve genişçe olan yarığa ise “silvus yarığı” denir. Beyinde bulunan çeşitli merkezler bu yarıklar boyunca sıralanmıştır. Beyin yarım kürelerinden enine bir kesit alındığında dış kısmında miyelinli nöronların hücre gövdesi ve dendritlerinden oluşan boz madde, iç kısmında miyelinli nöronların aksonlarından oluşan ak madde bulunur. Boz maddeden oluşan kısma kabuk adı verilir. Beyin kabuğu öğrenilebilir ve istemli davranışların yönetim merkezidir. Ayrıca zeka, hafıza, duyarlılık, düşünmek, hayal kurma gibi bütün ruhsal olayların merkezidir. Beş duyunun alınıp değerlendirilmesi gibi çeşitli merkezler de vardır. Uç beynin önemi ve görevi, beynin bu bölgesi hayvanlarda çıkarılarak araştırılmıştır. Hayvanların yaşadıkları fakat dış etkilere karşı duyarlı olmadıkları, hafıza ve iradelerini kaybettikleri görülür. Beyin yarım küreleri birbirinden farklı aktiviteleri kontrol eden loplara ayrılmıştır. Ara Beyin Ara beynin yan duvarları talamusu, tabanı ise hipotalamusu oluşturur. Talamus: Koku duyusu hariç bütün duyu organlarından gelen uyartılar talamusta düzenlenerek kortekste ilgili merkezlere iletilir. Talamus duyusal impulsların dağıtım merkezidir. Uyku halinde talamus ve beyin kabuğu çalışmaz. Hipotalamus: Hipotalamus iç organların ve dokuların otomatik dokunma merkezidir. Hipotalamustan salgılanan özel hormonlar hipotalamusun altında bulunan hipofiz bezinin çalışmasını kontrol eder. Vücutta homeostatik dengenin korunmasında çok etkilidir. Vücut ısısı, su dengesi, kan basıncı gibi hayatsal olayların yanında uyku uyanıklık, susuzluk, açlık, tokluk, iştah ve eşeysel olgunlaşmayı kontrol eder. I. Orta Beyin Orta beyin; ön beyin, beyincik, pons, omurilik soğanı ve omurilikte bağlantı kuran sinirlerin geçtiği yerdir. Fazla ışıkta göz bebeklerinin küçülmesi, ya da köpekte tıkırtılara kulak kabartma gibi görme ve işitme reflekslerini kontrol eder. Kas tonusu ve vücut duruşunu düzenleyen merkezlerde bulunur. II. Arka Beyin Son beynin üst kısmındadır. Beyincik, pons ve omurilik soğanından oluşur. Beyincik: İki yarım küreye ayrılmıştır. Yarım küreleri pons birbirine bağlar. Beyincik enine kesitinde içte bulunan ak madde, dıştaki boz madde içinde dallanmıştır. Bu görünüm nedeniyle hayat ağacı da denir. Beyincik hareket ve denge merkezidir. Yarım daire kanalları ve gözden gelen uyarılarla birlikte vücudun dengesini sağlar. Vücudun duruşu ve iskelet kaslarının kasılma derecesini düzenler. Kas hareketleri kompleks olmayan canlılarda beyincik küçük, kuş ve memeli gibi kompleks kas hareketleri olan canlılarda büyüktür. Pons (Varoli Köprüsü): Orta beyin ile omurilik soğanı arasında bulunan sinir demetleridir. Beyinciğin iki parçası arasında uyartı iletimi ve orta beyinle ilişki kurulmasında etkilidir. Vücudun sağ ve sol tarafında bulunan farklı kasların yönlendirilmesine yardım eder. Omurilik Soğanı: Dışta ak, içte boz madde yer alır. Omurilikle beyin arasındaki sinirlerin geçtiği yerdir, beyinden çıkıp vücuda giden motor sinirler buradan çapraz yaparak geçer. Bu merkez, metabolizma, solunum, dolaşım, boşaltım, kalp atış hızı gibi yaşamsal olayları düzenler ayrıca yutma, çiğneme, öksürme, kusma, hapşırma gibi fizyolojik olayları kontrol eden refleks merkezleri bulunur. Bu nedenle hayat düğümü de denir. Omurilik soğanının zedelenmesi ölüme neden olabilir. B. OMURİLİK Omurga içinde uzanan, ortasında boydan boya bir kanala içeren merkezi bir sinir sistemidir. Omuriliği beyinde olduğu gibi üç zar örter. Örümceksi zar ile ince zar arasında BOS sıvısı bulunur, omuriliği darbe ve sarsıntılardan korur. Omuriliğin enine kesitinde dışta ak madde içte boz madde bulunur. Boz maddeden omuriliğin ön ve arka bölgesinde sağlı ve sollu olmak üzere sinirler çıkar. Çevresel sinir sistemine ait duyu sinirleri arka (sırt) boynuzdan omuriliğe girerken, motor nöronlar ön (karın) boynuzdan çıkarak vücuda dağılır. Yan boynuz ise çevresel sinir sistemine ait sinir merkezlerini bulundurur. Omuriliğin Görevleri: Duyu organları ile alınan impulsları beyne, beyinden gelen emirleri ilgili tepki organlarına iletimini sağlar. Beyne bağlı olmaksızın refleks olaylarını yürütür. Bir uyarana karşı vücudun ilk yaptığı hareket omurilikten idare edilir. Diz kapağı, göz bebeği, emme refleksi doğuştan var olan reflekslerdir, kalıtsal refleksler denir. Yürümek, koşmak, araba kullanmak gibi sonradan öğrenilerek kazanılan refleksler ise kazanılmış refleksler denir. Bu davranışlar beyin tarafından öğrenildikten sonra omuriliğe devredilerek buradan yönetilir. Hata yapıldığında beyin tekrar devreye girer, hata düzeltilir. En basit refleks yayında duyu ve motor nöronu olarak iki nöron bulunur. Diz kapağı refleksi bu tip reflekstir. Üç nörondan oluşan refleks yanında ise duyu ve motor nöronların arasında ara nöron bulunur. Bir refleks yanında, impulsun meydana gelişinden tepkini ortaya çıkışına kadar izlenen yol şu şekildedir. Reseptör —> Duyu nöron —> Ara nöron —> Motor nöron —> Efektör Reseptör; duyu alıcısı. Efektör; tepki organları. 2. ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ Çevresel sinir sistemi, beyin ve omuriliği vücudun diğer parçalarına bağlayan sinirlerden oluşur. Vücudun içinden veya dışından alınan uyartıları merkezi sinir sistemine, merkezi sinir sisteminde oluşan emirleri ilgili bez veya kaslara taşınması çevresel sinirleri sağlar. Omurilikleri çıkan sinirlere omurilik sinirleri denir, 31 çifttir. Beyinden çıkanlara ise kafa sinirleri denir, 12 çifttir. 10. kafa siniri olan vagus siniri iç organların çalışmasını kontrol eder. İnsanın en büyük sinir çifti, omurilik sinirlerinden bacaklara giden siyatik sinirlerdir. Çevresel sinirler görev ve işleyiş bakımından iki çeşittir. a. Somatik Sinir Sistemi İsteğimizle çalışan organları kontrol eder ve yönlendir. Somatik sinirlerin hücre gövdeleri beyin ve omurilikte bulunur, aksonlar ise doğrudan iskelet kaslarına gider. b. Otonom Sinir Sistemi Beyin ve omurilikten gelen, miyelin kılıf bulunmayan motor nöronlardan oluşur, istemsiz çalışır. İç organların çalışmasını düzenler. Otonom sinirler genellikle zıt yönde çalışan sempatik ve parasempatik sinirlerden oluşur. Sempatik sinirler; Kalp atışını hızlandırır. Sindirim sisteminde aktiviteyi yavaşlatır. Kan damarlarını daraltır. İdrar torbasını gevşetir. Bronşları genişletir. Göz bebeklerini genişletir. Parasempatik sinirler: Kalp atışını yavaşlatır. Sindirim sisteminde aktiviteyi artırır. Kan damarlarını genişletir. İdrar torbasını kasar. Bronşları daraltır. Göz bebeklerini daraltır. C. DUYGU ORGANLARI Dış ortamdan alınan bilgiler duyu organları vasıtasıyla sinir sistemine iletilir. Duyu organları üzerinde çeşitli uyarıları almak için özelleşmiş duyu reseptörleri yer alır. Reseptörler alınan uyarıları impulslara dönüştürüp duyu nöronlarına aktararak beyne iletilmesini sağlar. Göze gelen ışığı fotoreseptörler, dile ve burna gelen kimyasal uyarıları kemoreseptörler, deriye ve kulağa gelen uyarıları mekanoreseptörler algılar. 1. GÖRME OLAYI Farklı canlı gruplarında farklı göz yapıları görülmekle birlikte omurgaların göz yapısı birbirine benzer. a. Gözün Yapısı İnsan gözü, göz küresi ve göze yardımcı yapılardan oluşur. 1. Göz Küresi Gözün ana kısmı dıştan içe doğru, sert tabaka (sklera), damar tabaka (koroid), retina (ağ tabaka) olmak üzere üç tabakadan oluşur. I. Sert Tabaka: Bağ dokudan oluşur. Gözü korur, göz yuvarlağına dayanıklılık kazandırır. Gözün ön tarafında incelip, şişkinleşerek saydam tabaka olan korneayıoluşturur. Kornea göze gelen ışığın ilk kırıldığı yerdir. II. Damar Tabaka: Bu tabakada gözü besleyen kan damarları bulunur. Pigment yönünden zengindir. Pigmentler göze gelen ışığın çoğunu emer, gözün ön kısmında irisioluşturur. İris gözün renkli kısmıdır. İrisin tam ortasında göz bebeği bulunur. Göz bebeği göze giren ışığın miktarını ayarlar. İrisin arkasında göz merceği yer alır. Göz merceği, göz bebeğinden giren ışınların kırılarak ağ tabaka üzerine düşmesini sağlar. Mercek ile retina arasında geniş boşluk bulunur. Bu boşlukta jelimsi bir sıvı olan cam sıvı bulunur. Cam sıvı göz küresinde iç basıncı oluşturarak gözün şeklini korur. Göz Uyumu: Mercek bağları ve kirpiksi kaslar yardımı ile göz merceğinin yuvarlaklığının değiştirilerek odak uzaklığının ayarlanmasıdır. Yakındaki bir cisme bakarken; kirpiksi kaslar kasılır, mercek bağları gevşer, mercek kalınlaşır ve göz bebeği daralır. Uzaktaki bir cisme bakarken; kirpiksi kaslar gevşer, mercek bağları kasılır ve mercek incelir. III. Retina: Işığa duyarlı reseptör hücreleri ve sinir hücreleri bulunur. Görme reseptörleri çubuk ve koni olmak üzere iki çeşittir. Reseptörlerin en yoğun bulunduğu yere sarı benek denir. Sarı beneğin merkezinde koniler, merkez etrafında da çubuk hücreleri daha fazladır. Çubuk hücreleri renkleri algılamaz, siyah beyaz görmeyi sağlar. Kırmızı yeşil ve mavi ışığı algılayan üç tip koni hücresi bulunur. Koni hücrelerinden bir grubun kalıtsal bozukluk sebebiyle olmaması ren körlüğüne neden olur. Işığı algılayan pigmentlerin sentezinde etkili A vitamini eksikliğinde gece körlüğü görülür. Görme sinirlerinin retinadan çıktığı noktaya kör nokta denir. Kör noktada reseptör bulunmadığından görüntü oluşmaz. 2. Göze Yardımcı Yapılar Kaş, göz kapakları, kirpikler, gözyaşı bezleri, göz kasları görmeyi sağlayan bölümleri korumakla görevlidir. a. Görme Olayı Göze gelen ışınlar, korneada kırıldıktan sonra göz bebeğinden geçerek merceğe ulaşır. Mercekte ikinci kez kırılan ışınlar, camsı sıvıdan geçtikten sonra retina üzerinde sarı benekte ters bir görüntü oluşur. Retinaya gelen ışınlar, fotoreseptörleri uyararak görme sinirlerinde implus oluşturur. İmpluslar sinirler yoluyla görme merkezine iletilir ve değerlendirilir. Beyinde cisim düz, net ve renkli olarak görülür. Görme Bozuklukları Miyop: Göz ekseni normalden uzun ya da göz merceği normalden daha şişkin ise görüntü retina önünde oluşur. Uzağı iyi göremezler. Kalın kenarlı mercek kullanılarak bu kusur düzeltilebilir. Hipermetrop: Göz ekseni normalden kısa veya göz merceği şişkinliği normalden daha az ise görüntü retina arkasında oluşur. Yakını iyi göremezler. İnce kenarlı mercek kullanılarak bu kusur düzeltilebilir. Astigmatizm: Kornea ve merceğin şekil bozukluğundan oluşur. Işınlar farklı açılarda kırıldığından retinanın her yerine aynı ulaşmaz. Bu nedenle görüntü net oluşmaz. Bu kusur silindir mercek kullanılarak düzeltilebilir. Presbitlik: Yaşlandıkça göz merceğinin sertleşmesi sonucu olarak mercek uzaklığı ayarlanamaz. Gözün uyum yapma yeteneği azalır. Görüntü retina arkasına düşer. Bu bireyler 40 cm’den daha yakını göremezler. İnce kenarlı mercek kullanılarak düzeltilebilir. Şaşılık: Göz yuvarlağını hareket ettiren kaslar orantısız olarak kasıldığında gözler farklı eksenlere bakar. Kusur ameliyatla düzeltilir. 2. İŞİTME DUYUSU İşitme ve denge organı olan kulak, dış kulak, orta kulak ve iç kulaktan oluşur. Kulağın Yapısı; a. Dış Kulak: Elastiki kıkırdaktan yapılmış kulak kepçesi ve kulak yolundan oluşur. Kulak kepçesi çevreden gelen ses dalgalarını toplar, kulak yolu ile kulak zarına iletir. b. Orta Kulak: Çekiç, örs ve üzengi kemikleri bulunur. Ses dalgalarının kulak zarında oluşturduğu titreşimler bu kemiklerden geçerek orta kulak sonundaki oval pencereye ulaşır. Orta kulak östaki borusu ile yutağa bağlanır. Östaki borusu hava basıncını dengeler, kulak zarının zarar görmesini önler. c. İç Kulak: İç kulak, dalız, yarım daire kanalları, tulumcuk, kesecik ve salyangoz oluşur. Dalız ve salyangoz işitmeden sorumludur. Oval pencereden gelen ses dalgaları dalız ile salyangoza iletilir. Salyangoz helezon şeklinde kıvrılmış üç kanaldan oluşur. Kanallardan üstte olan vestibular kanal ve altta olan timpanik kanallar perifilent sıvısı ile doludur. Ses dalgaları oval pencere ile vestibular kanaldaki perinlefe geçirilir. Perilenfdeki basınç dalgası timpanik kanaldaki perilenf yoluyla yuvarlak pencere zarına iletilir. Kohlear kanalın tabanında bulunan temel zarın hareket etmesiyle duyu hücrelerinin tüyleri çatı zara sürtünür. Bu da duyu sinirlerinde impulsları başlatır. Duyu hücreleri, sinirler, temel zar ve çatı zardan oluşan yapıya Corti (Korti) organı denir. Kohlear kanal içinde bulunur, işitmeyi sağlar. Denge iç kulakta bulunan üç tane yarım daire kanalları ile bunların uçlarında bulunan tulumcuk ve tulumcuğa bağlı kesecik torbalar ile sağlanır. Bu yapıların içi endolenf sıvısı ile doludur. Tulumcuk ve kesecik içinde kalsiyum karbonat kristallerinin birikimi ile oluşmuş otolit(denge taşları) ve tüylü duyu hücreleri bulunur. Denge sinirleri tüylü duyu hücrelerine bağlıdır. ç. İşitme Olayı Kulak kepçesi tarafından toplanan ses dalgaları kulak zarını titreştirir. Titreşim sırasında orta kulaktaki çekiç, örs ve üzengi kemiklerine iletilir, titreşimler burada kuvvetlendirilir. Üzengi kemiği bu titreşimleri oval pencere zarı ile vestibular kanaldaki perilenfe geçirir. Burada timpanik kanala geçerek kohlear kanala ulaşır. Kohlear kanalın tabanında bulunan temel zar titreşir. Titreşimler Corti organında bulunan tüylü duyu hücrelerini uyararak impuls oluşturur. İmpulslar işitme sinirleri ile beyin kabuğundaki işitme merkezlerine aktarılır. d. Denge Olayı Denge sağlayıcı yapılar olan tulumcuk ve kesecik yerçekimine karşı yapılan hareketlerde oluşan konum değişikliklerini, yarım daire kanallar ise vücudun herhangi bir yöne dönmesi ile oluşan değişiklikleri algılayan yapılardır. Bu yapılar içinde bulunan endolenf eylemsizliği nedeniyle ters yönde hareket eder. Vücut pozisyonuna göre kulak taşlarının duyu hücrelerine yaptığı basınç değişir. Bu durum impuls oluşumuna neden olur. İmpulslar beyinciğe iletilir ve merkezden gelen emirle denge sağlanır. Dengenin sağlanmasında gözden, kaslardaki özelleşmiş reseptörlerden, ayak altında basınca duyarlı hücrelerden gelen impulslarda etkilidir. 3. DOKUNMA DUYUSU İnsanlarda alt deride bulunan duyu almaçları ile dokunma, basınç, ağrı ve ısı gibi duyular algılanır. Derinin görevleri şunlardır; Alt kısmında bulunan hücre tabakalarını fiziksel ve kimyasal etkilerden korur. Mikropların vücuda girmesine engel olur. Vücudun su kaybını önler. Zararlı ışınların etkisinden hücreleri korur. Terleme ile vücut sıcaklığını düzenler ve boşaltıma yardımcı olur. Belirli oranlarda gaz alışverişi yapar, solunuma yardımcı olur. Deri yapısında, epitel doku ve temel bağ doku olmak üzere iki temel doku bulunur. Epitel Doku Epitel doku, vücudun dışını kaplayan, organların ve vücut boşluklarının içini döşeyen bir araya sıkıca paketlenmiş hücrelerin oluşturduğu bir dokudur. Epitel doku hücreleri arasında boşluklar yok denecek kadar azdır. Ayrıca kan damarı ve sinirler bulunmaz. Epitel doku hücreleri yassı, kübik veya silindirik şekillerde olabilir. Görevlerine göre ise örtü, salgı ve duyu epiteli olmak üzere üç bölümde incelenir. Örtü epiteli; vücudun dışını ve iç organların içini örten epiteldir. Örtü epiteli bağ dokudaki kılcal damarlarla beslenir. Salgı epiteli; gözyaşı, ter, süt, hormon ve enzim gibi salgılar üretir. Duyu epiteli; vücudun içinden ve ortamdan gelen uyarıları alır, sinir sistemine aktarır. Temel Bağ Doku Bağ doku, genelde diğer dokuları bir arada tutmada, desteklik sağlamada ve vücudun savunmasında rol oynar. Bağ dokunun hücreleri fibroblastlar, makrofajlar, mast hücreleri ve melanositlerdir. Fibroblastlar, bağ doku liflerini sentezler. Mast hücreleri, heparin ve histamin salgılar. Melanositler, taşıdıkları melanin pigmenti ile deriye renk verir. Makrofajlar, mikroorganizmaları fagositozla yok eder. Plazma hücreleri, antikor sentezlenmesinde görev yapar. Bağ dokunun protein yapısındaki lifleri kollajen, elastik ve retiküler (ağsı) olmak üzere üç çeşittir. Deri, üst deri ve alt deri olmak üzere iki kısımda incelenir. Üst deri (epidermis): Korun ve malpighi tabakalarından oluşur. Korun tabakasında; kan damarları, reseptör bulunmaz. Keratinleşmiş ölü hücrelerden oluşur. Malpighi tabakası; canlı hücrelerden oluşur. Buraya deriye rengini veren melanin pigmenti sentezlenir. Alt deri (dermis): Dermis canlı hücrelerden oluşur. Kan damarları, sinirler, duyu reseptörleri, kıl kökleri, elastik ve kollagen lifler, düz kaslar, ter ve yağ bezleri bulunur. Dermiste farklı duyular algılayan farklı reseptörler bulunur. Bu reseptörler bütün vücuda dağılmış olmasına rağmen derinin her tarafında eşit olarak bulunmaz. Krause cisimciği; soğuğu algılar. Ruffini cisimciği; sıcağı algılar. Paccini cisimciği; basıncı algılar, daha çok el ve ayağın alt derisinde bulunur. Meissner cisimciği ve merkel diskleri; dokunmaya karşı duyarlıdır, parmak uçlarında daha yoğun bulunur. 4. TAT DUYUSU İnsanda ve diğer memelilerde tat ve koku duyuları işlevsel olarak aynı ve birbirleriyle bağlantılıdır. Her ikisinde de, küçük bir molekülün reseptöre ulaşması ve uyarı oluşturması için sıvıda çözünmesi gereklidir. a. Tat Duyusu Dil üzerinde tat alma cisimcikleri olan papillalar bulunur. Papillalar içine gömülmüş tat alma tomurcukları bulunur. Tükürük sıvısı içinde çözünen maddeler tat tomurcukları ile algılanır, oluşan impulslar sinirlerle beyne iletilir. Tat tomurcukları dört temel tadı algılar. Bunlar tatlı, ekşi, tuzlu ve acıdır. Herhangi bir cismin tadının algılanmasında cismin sıcaklığı, kokusu da önemlidir. Dilde faklı tatların daha fazla algılandığı bölgeler Tad Alma Organımız Dil 5. KOKU DUYUSU Memelilerde koku duyusu, burnun boşluğunun üst kısmındaki sarı bölgede bulunan koku alma reseptörleri ile algılanır. Bu reseptörler beyindeki koku soğancığı ile bağlantılıdır. Burna gelen moleküller mukus içinde çözünerek, duyu hücrelerini uyarır, oluşan impulslar koku sinirleri ile beyne taşınır. Koku duyusu çabuk yorulur. Aynı koku uzun süre algılanamaz. Burnun yapısı ve bölümleri Ç. ENDOKRİN SİSTEM Hayvanlarda tüm doku ve organların uyumlu çalışmasında sinir sistemi ve endokrin sistem görev alır. Endokrin sistem, endokrin bezlerden oluşur. Bu bezlerin salgılarına hormon denir. Hormonlar etkileyecekleri yapılara kan ile veya difüzyonla taşınarak hedef dokulardaki işlevleri düzenler. Hormonlar kanla taşınarak genellikle bir çeşit, bazıları çok çeşit hücre veya dokuyu etkiler. Endokrin sistem sinir sisteminden daha yavaş çalışır, fakat endokrin sistemin etkisi daha uzun süreli olur. 1. ENDOKRİN BEZLER VE HORMONLAR İnsanda bulunan başlıca endokrin bezler; hipofiz, tiroit, paratiroit, böbreküstü bezleri, pankreas ve eşeysel bezlerdir. a. Hipofiz Bezi Nohut büyüklüğünde olan hipofiz, kısa bir sapla hipotalamusa bağlıdır. Hipotalamus salgılayıcı ve engelleyici hormonlar ile hipofizin aktivitesini düzenler. Hipofiz bezi, ön, ara ve arka lob olmak üzere üç bölümden oluşur. I. Ön Lop Hormonları Tiroit uyarıcı hormon (TSH): Tiroit bezine etki ederek tiroksin hormonunun salgılanmasını sağlar. Adrenokortikotropik hormon (ACTH): Böbrek üstü bezinin kabuk bölgesini uyararak, hormon salgılanmasını sağlar. Büyüme Hormonu (STH): Hücre bölünmesini uyararak, büyümeyi sağlar. Büyüme hormonunun hedefi bütün vücut hücreleridir. Gelişme döneminde az salgılanması cüceliğe, fazla salgılanması ise devliğe (gigantizm) neden olur. Erişkinlerde STH’nın fazla salgılanması el, ayak, çene kemiklerinde anormal büyüme olan akromegali hastalığına neden olur. Folikül uyarıcı hormon (FSH): Dişilerin yumurtalıklarında folikülün gelişimini ve yumurtanın oluşumunu sağlar. Ayrıca folikülden östrojen hormonu salgılanmasını sağlar. Erkeklerde testis hücrelerini uyararak sperm üretimini ve testesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Luteinleştirici hormon (LH): Dişilerin folikülün çatlayıp yumurtanın serbest hale geçmesini sağlar. Yumurtasını bırakan folikülün, sarı cisme dönüşmesinde görevlidir. Sarı cisimden progesteron ve östrojen salgılanmasında etkilidir. Erkeklerde testisleri uyararak leyding hücrelerinden testesteron hormonu salgılatır. Prolaktin (LTH): Doğumdan sonra süt bezlerinin gelişimi ve süt salgılanmasını uyarır. Analık güdüsünü oluşturur. Sadece dişilerde salgılanır. II. Ara Lop Hormonları: Melanosit uyarıcı hormon (MSH): Deride melanosit hücrelerinde melanin pigmenti oluşmasını uyarır. III. Arka Lop hormonları: Oksitosin: Doğum sırasında rahim kaslarının kasılmasını arttırarak doğumu kolaylaştırır. Doğumdan sonra süt bezlerini uyararak, sütün boşaltılmasını sağlar. Antidiüretik hormon (ADH): Vazopressin hormon da denir. Böbreklere etki ederek, böbreklerden suyun geri emilmesini sağlar. Hormonun azlığında böbreklerden su kaybı artar. Bu hastalığa şekersiz şeker hastalığı (diabetes insipidus) denir. b. Tiroit Bezi Soluk borusunun iki yanında, gırtlağın altında yer alan iki lobdan oluşmuş bir bezdir. Tiroksin ve kalsitonin hormonlarını salgılar. Tiroksin: Tiroksin, tirozin aminoasidinin iyotlu türevidir. Hücrelerde oksijen kullanımını ayarlayarak, metabolizma hızını düzenler. İyot yetersizliğinde tiroksin salgısı azalır. Hipofiz bezi uyarılarak TSH salgısı artar. Artan TSH, tiroit bezini uyarır. Bezin fazla çalışması durumunda, bezde büyüme olur (Guatr). Bu durumda bireylerde metabolizma yavaşlar, şişmanlık oluşur. Uyuşukluk, saç dökülmesi, deride kuruluk görülür. Vücut sıcaklığı düşer. Tiroid bezinin az salgı yapması durumunda ileri aşamada vücutta şişlikler oluşur ve miksodem denilen hastalık ortaya çıkar. Gelişme döneminde tiroksinin az salgılanması durumunda kas zayıflaması, gelişmede bozukluk, cücelik, zihinsel gelişmede geriliğe neden olan kretinizm (ahmaklık) ortaya çıkar. Tiroksinin aşırı salgılanmasında eksoftalmik guatr (iç guatr) ortaya çıkar. Metabolizma hızı artar, aşırı terleme, kilo kaybı, sinirlilik, yüksek kan basıncı ve göz küresinin dışarı doğru fırlaması görülür. Kalsitonin: Kanda kalsiyum miktarı arttığında, kandan kemiklere kalsiyum geçişini sağlar. Ayrıca böbreklerden kalsiyumun geri emilimini azaltır. Paratiroit bezi hormonu parathormon ile antogonist (zıt) çalışarak kandaki kalsiyum düzeyini belirler. c. Paratiroit Bezi Tiroit bezinin üzerinde bulunan mercimek büyüklüğünde dört bezdir. Bu bezdenparathormon salgılanır. Kanda kalsiyum miktarı azaldığında, kemiklerden kana kalsiyum geçişini sağlar. Böbreklerden ve bağırsaklardan kalsiyum emilimini arttırır. Böylece kandaki kalsiyum düzeyi artar. Parathormon eksikliği kandaki kalsiyumun azalmasına, bu da iskelet kaslarında şiddetli kasılmalara, titremelere (tetani hastalığı) yol açar. Kemikler sertleşir. Parathormonun fazla salgılanması ise kemiklerin yumuşamasına, böbrek taşlarının oluşmasına neden olur. ç. Böbrek Üstü Bezleri (Adrenal Bezler) Bu bezler böbreğin üst kutbuna yerleşmiş iki küçük bezdir. İki kısımdan meydana gelen bezlerden dıştakine adrenal korteks (kabuk) bölgesi, içtekine ise adrenal medulla (öz) bölgesi denir. I. Adrenal Korteks (Kabuk Bölgesi) Hormonları Glikokortikoit Hormonları: En önemlisi kortizol hormonudur. Vücuttaki karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasını düzenler. Yağ ve proteinlerin, glikoza dönüşmesini sağlar. Dolayısıyla kandaki glikoz miktarını yükseltir. Mineralkortikoit Hormonları: En önemlisi aldesteron hormonudur. Aldesteron hormonu böbreklerde sodyum ve klorun emilimini arttırırken potasyumun emilimini azaltır. Az salgılanması durumunda kanda Na+, Cl- azalır. Kan basıncı düşer, kaslar zayıflar, iştahsızlık, halsizlik görülür. Doku sıvısında K+ artışı derinin tunç rengini almasına neden olur. (Addison= Tunç hastalığı) Eşey Hormonları: Hem erkek hem dişi bireylerde devamlı fakat çok az salgılanan hormonlardır. En önemlileri testesteron, östrojen ve progesterondur. II. Adrenal Medulla (Öz Bölgesi) Hormonları Adrenalin (Epinefrin): Vücudun tehlikeye girdiği acil durumlarda salgılanır. Glikojenin glikoza yıkımını hızlandırır. Kalp atışlarını, kan basıncını ve soluk alıp vermeyi hızlandırır. Göz bebeğinin büyümesine, tüylerin diken diken olmasına sebep olur. Noradrenalin (Norepinefrin): görevleri adrenaline benzer. Kan damarlarını daraltır, kan basıncının artmasına neden olur. d. Pankreas Pankreas dış salgı bezi olarak enzim, iç salgı bezi olarak hormon salgılayan karma bir bezdir. Pankreas hormonları langerhans adacıkları denen bölgelerden salınır ve kana verilir. Bu adacıklarda alfa hücrelerinden glukagon, beta hücrelerinden insülin hormonu salgılanır. İnsülin ve glukagon kandaki glikoz düzeyinin ayarlanmasını sağlar. Kandaki glikoz seviyesi normal değerlerin üzerine çıktığında kana insülin salgılanır. İnsülin kandaki fazla glikozun hücrelere geçmesini sağlar. Ayrıca glikozun fazlasını kas ve karaciğer hücrelerde glikojen şeklinde depo eder. Protein sentezi ve yağ depolanmasını da sağlar. İnsülin hormonunun az salgılanması durumunda diyabet (şeker) hastalığı görülür. Kanda glikoz seviyesi düştüğünde ise glukagon hormonu salgılanır. Glukagon karaciğerde depo edilmiş glikojenin glikoza yıkılmasında ve glikozun kana geçmesinde etkili olur. e. Eşeysel Bezlerden Salgılanan Hormonlar Dişilerde eşey bezleri yumurtalıklar, erkeklerde ise testislerdir. Eşey bezleri hormonları ergenlik dönemiyle aktifleşir. 1. Yumurtalık (Ovaryum) Hormonları: Östrojen Hormonu: FSH etkisi ile folikülden, LH etkisiyle de sarı cisimden (korpus luteum) salgılanır. Bu hormon, uterusu etkileyerek mitoz bölünmeyi hızlandırır, uterus duvarını kalınlaştırır. Ayrıca dişi bireylere ait ikincil eşeysel özelliklerin oluşumunu etkiler. Progesteron Hormonu: Bu hormon ovulasyondan sonra oluşan sarı cisimden (korpus luteum) ve gebelik esnasında plasentadan salgılanır. Progesteron döl yatağı mukozasını uyarır, burada döllenen yumurtanın rahat yerleşmesi için döl yatağının hazır hale gelmesini sağlar. Gebeliğin sürmesinde etkilidir. 2. Testis Hormonu Testesteron: FSH ve LH hormonları etkisiyle testislerden salgılanır. Spermlerin olgunlaşmasında, eşeysel organların gelişmesinde görevlidir. Ayrıca erkeklerde ikincil eşey özelliklerin oluşumunu sağlar. 2. HORMONLARIN ÇALIŞMA MEKANİZMASI Hedef dokunun hücrelerinde, uyarıldıkları hormonları algılayıcı özel reseptörproteinler bulunur. Hormonlar kanla bütün vücudu dolaşmasını karşın sadece hedef dokunun reseptörlerine bağlanacağından dokunun hormona karşı tepkisi başlar. Hormonlar protein ya da steroit yapıda kimyasal moleküllerdir. Protein yapılı hormonlar hücre zarında bulunun reseptöre bağlanarak etkili olurlar. Hormonun mesajını hücre içine taşıyan aracı bir molekül bulunur. Bu sayede hücreyi uyaran hormonun mesajına göre madde sentezlenir. Steroit yapılı hormonlar aracı kullanmadan doğrudan zardan hücre içine geçerek, reseptör proteinlere bağlanır. Oluşan kompleks ile istenen maddenin sentezi uyarılmış olur. a. Hormon Salgısının Düzenlenmesi Hormon salgısının düzenlenmesinde geri bildirim (feedback) mekanizmasının önemi büyüktür. Bu olay pozitif geri bildirim ya da negatif geri bildirim şeklinde gerçekleşir. Pozitif geri bildirim sürekli hormon üretimini sağlar. Negatif geri bildirimde ise oluşan ürün, hormonu salgılayan endokrin bezin salgısını durdurur. Geri bildirim mekanizması vücutta homeostazisi sağlar. http://www.biyolojidersnotlari.com