ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI ÜNİTE:3 DUYUM VE ALGI KAVRAMLARI

advertisement
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI
ÜNİTE:3
DUYUM VE ALGI KAVRAMLARI
İÇİNDEKİLER
•Duyum, Algı ve Algılama
•Algının Özellikleri
•Algıyı Etkileyen Faktörler
•Algı Yanılması
•Duyum ve Algı arasındaki farklılıklar
DUYUM VE ALGI
Algılama, duyumların çeşitli biçimlerde örgütlenip anlam
kazanması, yorumlanmasıdır. Uyarıcılar farklı kişilerde farklı
yorumlanacağı gibi; aynı kişi, aynı uyarıcılara değişik bakış açısına
göre farklı biçimlerde anlamlandırabilir.
Herhangi bir zamanda algıladıklarımız sadece uyaranın yapısına
bağlı değil, aynı zamanda ortama, önceki deneyimlerimize, o
andaki duygularımıza, genelde istek, tutum ve amaçlarımıza
bağlıdır.
Algılama, uyarının duygusal yapısı, ortam veya zemin, daha önceki
duyusal deneyimler, kişisel duygu, tutum, amaç ve dürtüler
tarafından etkilenir.
Gestalt Algılama Kuramı
Yirminci yüzyılın başında, Almanya'da gelişen bir psikoloji okulu
olan Gestalt psikolojisinin savunucuları, uyaranların
organizasyonunun, algının gerçekleşmesinde önemli bir rol
oynadığını vurgulamışlardır. Gestalt psikologları "Bütün, kendisini
oluşturan parçaların toplamından farklıdır" ilkesini
vurgulamışlardır. Gestaltçılar, uyarıcıların nesneye yönelik olarak
örgütlenmesi biçiminde beliren temel eğilimin, bireyin duyu
organları ve sinir sistemlerinin doğuştan gelen bir özelliği
olduğunu kabul etmişlerdir. Gestalt okulunun öncülerinden biri
olan Max Wertheimer, ard arda seri bir biçimde gösterilen
hareketsiz bir dizi resmin yarattığı hareket hissinin, aslında tek tek
ele alındığında hiçbir resimde olmadığına dikkati çekmiştir.
Algılama biçimleri
Normal olarak algılamamızı belirleyen işlemlerin farkında olmayız.
Sadece kendimizde ve dış dünyada olup biten her şeyi görme,
işitme, dokunma gibi bütün duyu organları aracılığıyla algılıyoruz.
Böylece biz eşyaları zihnimizde anlamlı bir bütün olması için
biçim, şekil, ses veya görüntü biçiminde organize ederiz. Birçok
algı biçimi vardır.
Görme algısı
İlgilendiğimiz nesnelere dikkatimizi tam olarak nasıl yönlendiririz?
En basit araç duyusal reseptörlerimizi bu nesnelere uygun
biçimde fiziksel olarak ayarlamaktadır. Görme için bu, nesne
retinamızın en duyarlı bölgesine düşene kadar gözlerimizi hareket
ettirmemiz anlamına gelir.
İşitme algısı
Dinlemede göz hareketlerine en yakın olan şey, kulaklarımızı ses
kaynağına yöneltecek şekilde başımızı çevirmemizdir. Bir saz
topluluğundan gelen sesi, ayrı ayrı müzik aletlerinden çıkan sesler
gibi değil, ahenkli ve bütün bir ses olarak kavrarız. Bunun yanında,
kalabalık bir ortamda iken, işitmek istemediğimiz sesleri eleyip,
duymak istediğimiz sesleri algıladığımız olur. Bunun nedeni,
müziği toplu olarak, gürültüyü ayırt ederek algılama isteğimizdir.
Dokunma algısı
Dokunduğumuz eşyanın biçimi, yüzey durumundaki özellikleri
bize eşya ile ilgili bilgiler verir. Bu bilgileri birleştirerek eşyayı
algılarız. Örneğin; pürüzlü ve dörtköşe, pürüzsüz ve yuvarlak
özellikler taşıyan bir eşyanın biçimlenmesinde, görme ve
dokunma birbirine yardım eder.
Tat ve koku algıları
Bir çikolatalı pastanın tadına baktığımızda, içindeki besin
maddelerini ayrı ayrı değil de bir çikolatalı pasta tadı olarak
algılarız.
Hoşa giden bir yemek kokusunun algılanmasında, bu kokunun
hangi yemeğe ait oluşunu bilmemizde, sebzenin, salçanın,
soğanın ve diğer yemek malzemelerinin meydana getirdiği bir
bütünlük vardır.
Uzay algısı
Bir nesneyi algıladığımızda onu uzayda bir yere yerleştiririz. Onun
yerini belirtirken yukarıda, aşağıda, sağda, solda, önde, arkada
gibi ifadeler kullanırız. Mekân algısının oluşmasında bütün duyu
organları rol oynar. Görme ve dokunma duyumlarının etkisi diğer
duyumlardan daha fazladır.
Çevremizdeki eşya ve uyarıcıları kendimize göre örgütler, onları
bir "yön" içinde algılarız. Duyu organlarımız uyarıcıların kendimize
göre hangi yönden geldiğini anlamamıza yardımcı olur. Eşyalarını
bir boşluk içindeki yerini belirtmeye "yerleştirme" denir. Bu
faaliyet çeşitli duyu organlarının ortaklaşa çalışmasıyla meydana
gelir. Uzay duygusu, önce görmede sonra dokunmada en son da
işitme duyumlarında vardır.
Zaman algısı
Zaman algımız relativ (göreli) bir algıdır. Etrafımızdaki periyodik
hareketlere bağlıdır. Objektif (nesnel) zaman ölçüsü, güneşin
hareketlerine göre düzenlenmiştir. Subjektif (öznel) zaman ise
yaşadığımız anı iyi, hoş görmemize bağlıdır. Yaşadığımız süre
zevkli ise zaman kısa, zevksiz ise uzun olarak algılanır. Bazen 90
dakikalık bir film süresi çok kısa geldiği halde, 90 dakikalık sıkıcı
bir konferans süresi çok uzun gelebilir. Subjektif zaman için,
"gençlerde günler kısa, yıllar uzun; yaşlılarda günler uzun, yıllar
çabuk geçer." sözü de örnek verilebilir. Uzaydaki eşya ve olayların
algılanması belirli bir sürenin geçmesini gerektirir. Uzayda
meydana gelen her şeyi süre ifadesi olan "zaman"la göstermeye
çalışırız.
ALGININ ÖZELLİKLERİ
Algı Alanı
Kişinin belli bir anda çevresinde duyu organlarıyla görebildiği,
işitebildiği, koklayabildiği, dokunabildiği her şey o kişinin algı
alanını oluşturmaktadır. Örneğin; sınıfta çevremizde çok çeşitli
uyarıcılar vardır. Bunlardan farkında olduklarımız, algı alanımızı
oluşturur. Biz çevremizdeki her şeyi algılayamayız. Bu nedenle algı
alanı da sürekli değişir.
Algı Dayanağı
Algılarımızı etkileyen daha önceki tüm öğrenme ve yaşantılarımıza
algının dayanağı denir. İnsan dış dünyayı olduğu gibi
anlamlandırmaz. Daha önceden öğrenilmiş bilgiler ve yaşantılar
algılamasına yön verir.
Farklı toplumsal normlara sahip iki insan aynı durumla karşılaşırsa
(Örneğin; bir Türk ile bir Fransız, salyangoz yemeği ile karşılaşırsa)
her ikisi de bu durumu farklı şekilde görecekler ve farklı tepki
göstereceklerdir. Farklı görüşteki iki kişi farklı tepkiler gösterirler.
Algıyı etkileyen faktörler
Ruhsal durum
Geçmiş yaşantılar
Beklentiler
Eğitim
ihtiyaçlar
Kültür
İlgiler
Algıda seçicilik ve dikkat
Algının en belirgin özelliklerinden birisi seçici oluşudur.
Organizmaya aynı anda birçok uyarıcı etki eder. Ancak, organizma
bunlardan bazılarını algılar, bazılarını algılamaz. Bu duruma algıda
seçicilik denir. Örneğin; şu anda kitabınızı okurken duyu
organlarınız çok sayıda uyarıcı tarafından uyarılmaktadır. Ancak,
büyük bir olasılıkla siz sadece okuduklarınızı algılamakta, diğer
uyarıcıları ise ya hiç algılamamakta ya da belli belirsiz bir biçimde
algılamaktayız. Algının seçici özelliğinden yaşamsal bir önemi
ardır.
Algıda Seçiciliği ve Dikkati Belirleyen Faktörler
Algıda seçiciliği ve dikkati belirleyen faktörler iç ve dış faktörler
olmak üzere ikiye ayrılır.
İç faktörler (Kişiden kaynaklanan)
İhtiyaçlar ve güdü: Bireylerin ihtiyaçları hangi uyarıcılara dikkat
edeceklerini ve dolayısıyla algılayacaklarını belirleyen önemli
etkendir. İhtiyacı duyulan şeyleri daha çabuk algılarız. Örneğin; aç
olan bir insanın dikkatini yiyeceklerin üstünde toplaması gibi.
İlgiler: Hangi uyarıcının algılanacağını belirleyen başka bir
etkendir (9). İnsanlar, ilgi duydukları uyarıcıları daha çabuk algılar.
Örneğin; gazete okurken erkeklerin dikkatini daha çok spor
sayfasının çekmesi gibi.
Meslek: İnsanlar, meslekleri ile ilgili uyarıcıları daha çabuk algılar.
Örneğin; televizyonda hava durumu haberi geçtiği zaman
denizcilerin ve şoförlerin dikkatini hemen çekmesi gibi.
Beklentiler: Bireylerin beklentileri de hangi uyarıcıları
algılayacaklarını belirleyen bir etkendir. Bir takım beklentilerde
olan insanlar, bu beklentileri karşısında dikkatlerinin yoğun olması
gibi. Örneğin; telefon bekleyen birisinin dikkatinin telefonda
olması gibi.
Tutumlar: İnsanlar, tutumları doğrultusunda dikkatlerini, bu
uyarıcılara çok gösterir. Örneğin; bir futbol takımını tutan kişi
gazetede tuttuğu takımla ilgili haberleri hemen fark etmesi gibi.
Geçmiş yaşantılar ve deneyimler: Daha önceki öğrenmelerin de
dikkat üzerinde etkisi vardır. Önceki öğrenmeler şimdiki algıları
etkiler. Mesela; trafik kazası geçirmiş birisi, kaza geçirdiği
bölgeden geçerken burayı hemen fark etmesi gibi.
Dış faktörler (Uyarıcıdan kaynaklanan)
Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü: Kuvvetli uyaranların zayıf
uyaranlara göre dikkat çekme ihtimali daha yüksektir. Örneğin;
şiddetli bir ses veya şiddetli bir ışığın hemen dikkat çekmesi gibi.
Uyarıcının tekrar etmesi: Bir uyarıcının tekrarlanması, fark edilme
ihtimalini artırır. Sık sık tekrarlanan uyarıcılar daha çabuk fark
edilir. Örneğin; öğretmenin kalemini tahtaya vurarak dikkat
çekmek istemesi gibi.
Uyarıcının zıtlığı veya karşıtlığı (Kontrast): Benzer veya aynı
uyarıcıların olduğu bir ortamda, bu uyarıcılara zıt olan uyarıcılar
daha kolay fark edilir. Örneğin; karla kaplı bir ortamda siyah
tavşanlar, beyaz tavşanlardan daha kolay fark edilir.
Ani değişiklikler (Yenilik): Farklı olan, çevrenin geri kalan kısmı ile
tezat oluşturan durumlar dikkati fazla çeker. Örneğin; odamızdaki
eşyaların her zamanki yerleri değiştirildiği zaman bunu hemen
fark ederiz.
Uyarıcının Tuhaflığı: Alışık olmadığımız tuhaflıklar, gariplikler
hemen dikkatimizi çeker. Örneğin; yolda yürürken Kızılderililer
gibi giyinmiş birisini hemen fark etmemiz gibi.
Uyarıcının Hareketliliği: Hareket halindeki nesnelerden gelen
uyarıcıların algılanma olasılığı, sabit nesnelerden gelen
uyarıcılardan daha yüksektir.
Algıda değişmezlik
İnsan algısında, nesne algılamaya ilişkin kuvvetli eğilimin yanı sıra
büyük bir istikrarlılık vardır. Daha önce çeşitli özellikleriyle (renk,
büyüklük, şekil) algılanan nesnelerin, bu özellikleri değişmesine
rağmen, algılarının aynı kalması, yani aynı nesne olarak
algılanmasına algıda değişmezlik denir. Örneğin; televizyonda
gördüğümüz bir fili ekran boyutunda görmemize rağmen, biz onu
yine gerçek boyutuyla algılarız (büyüklük değişmezliği). Üç türlü
algıda değişmezlik vardır. Parlaklık-renk değişmezliği, büyüklük
değişmezliği ve şekil değişmezliği.
Parlaklık ve renk değişmezliği: Daha önce algılanan nesnelerin,
renkleri değişik koşullarda bize farklı renkte görünmesine karşın
nesneyi hep aynı renkte algılamamız parlaklık ve renk
değişmezliğidir. Nesne üzerine düşen ışığın şiddeti ne olursa olsun
az veya fazla, rengi ve parlaklığı değişmez. Parlaklık değişmezliği
nesnenin üzerine düşen ışık miktarından bağımsızdır. Örneğin;
insanların kömürü, ay ışığına da parlak güneş ışığı altında da siyah
olarak görürler; aynı koşullarda, kar ise daima beyaz olarak
görülür. Bu olayın nedeni, algılanan parlaklığın, parlaklık açısından
nesnenin zemine olan orantıya bağlı olmasıdır.
Büyüklük değişmezliği: Bütün süreklilikler içinde en çok araştırma
konusu olan büyüklük değişmezliği bir nesnenin algılanan
büyüklüğünün, uzaklığı ne olursa olsun göreli olarak değişmez
kalmaya devam etmesidir. Bir nesne bizden uzaklaştıkça onu
küçülen bir nesne olarak görmeyiz. Örneğin; uçaktayken evler çok
küçük görülür, fakat biz onları gerçek büyüklükleriyle algılamaya
devam ederiz.
Şekil değişmezliği: Daha önce algılanan nesnelerin, değişik
açılardan bize farklı biçimlerde görünmesine karşın nesneyi hep
aynı biçimde algılamamız, şekil değişmezliğidir. Örneğin; bir tabak
üstten bakınca çember, yandan elips şeklinde göründüğü hâlde
biz onu hep yuvarlak olarak algılarız. Açılan bir kapının yol açtığı
çeşitli retinal imgeler tamamen farklıdır, ama biz gene de
değişmez biçimi, yani dörtgen olan bir kapı algılarız.
Algıda Organizasyon (Örgütleme)
Tüm algılardaki çarpıcı gerçek, ilgili sürecin duyusal bilgiyi daima
nesnelere dönüştürmesidir. Uyarıcıların tek tek değil de organize,
anlamlı ilişkiler bütünü hâlinde algılanması olayıdır. Algının bu
özelliği sayesinde çevremizi düzenli ve anlamlı olarak algılarız.
Örneğin; bir insanın yüzünü kaş, göz, burun, ağız toplamı olarak
değil de bir bütün yüz olarak algılarız. Bir müzik parçası
dinlediğimiz zaman tek tek notalar değil, bütünlüğü olan bir
melodi işitiriz. Algıda örgütlenme özelliğinin, insanda doğuştan
getirilen tabii bir eğilim olduğu kabul edilmektedir.
Algıda organizasyon Şekil-Zemin algısı ve Gruplama olmak üzere
iki şekilde gerçekleşir.
Şekil (figür) - zemin (fon) algısı: Birden çok farklı bölgeyi içeren
bir uyaranda, doğal olarak uyaranın bir parçasını şekil, geri
kalanını ise zemin olarak görürüz. Şekil gibi görünen bölgeler,
ilgilenilen nesneleri kapsar ve zeminden daha belirgin ve daha
önde görünür. Bu, algısal düzenlemenin en ilksel biçimidir.
Algıda gruplama: Biz nesneleri sadece bir zemine karşı değil, aynı
zamanda onları bir araya getirip gruplayarak da görmekteyiz.
Basit bir çizgiler ve noktalar örüntüsü bile gruplar halinde
görünür. Ortamdaki çeşitli ipuçlarından (benzerlik, yakınlık,
devamlılık, tamamlama) yararlanarak birçok uyarıcının
gruplanarak tek bir uyarıcı olarak algılanmasıdır.
Yakınlık İlişkisi: Birbirine yakın olan nesneler birlikte bir bütün
olarak algılanır. Yakınlık, zemin içinde olduğu kadar zaman içinde
de işleyen bir kuraldır.
Devamlılık (Süreklilik) ilişkisi: İnsan algısı, uzanan bir şekli
(devamlılık/süreklilik arz eden), yönelimine göre bitiş noktasından
devam ettirme eğilimindedir (Kapalılık etkisi ile de ilgilidir). Bir
melodi meydana getiren notalar ayrı ayrı sesler olarak değil,
zaman içinde birbirine bağlanmış sürekli bir melodi olarak
algılanır.
Tamamlama: Bireyler, görsel dünyada algıladıkları uyaranlarda
var olan boşlukları doldurarak örgütleme ve bu yolla da kopuk
parçalar yerine, bütün bir nesne algılamaya eğilimlidirler. Bu
şekiller tamamlanmamış olmalarına rağmen, onları tamamlanmış
gibi algılamamız için güçlü bir eğilim vardır. Böylece, zihinsel
olarak, şekilleri kapatıp veya boşlukları doldururuz. Bu olgu,
algılamada tamamlama olarak geçer.
Derinlik Algısı
İnsan gözü en ve boy olmak üzere iki boyutludur. Fakat, biz
birtakım algısal ipuçlarını kullanarak nesnelerin derinliğini de
(üçüncü boyutu) algılarız. Nesnelerin üç boyutlu (en, boy ve
derinlik) olarak algılanmasına derinlik algısı denir. Bu algısal
ipuçları aşağıda belirtilmiştir.
Doğrusal (Çizgisel) perspektif ipucu: Doğrusal perspektifte
büyüklükleri bilinen nesneler uzakta iken birbirlerine daha yakın
ve kesişiyormuş gibi görünürler. Örneğin; demir yolu üzerinde
bulunan raylar, uzaklaştıkça birbirine yakınlaşmaktadır.
Açıklık/Netlik ipucu: Uzaktaki nesneler bulanık ve silik
gözükürken, yakındaki nesneler net gözükür.
Gölge ipucu: Işığın geliş açısına bağlı olarak nesnelerin bazı
kısımlarının daha net, bazı kısımlarının ise gölgeli olarak
görülmesi, derinlik algısına yol açar.
Araya girme ipucu: Bir nesnenin bir başka nesnenin görünmesini
kısmen engellemesidir. Bu durumda tam olarak görünen nesne
yakında, görünüşü engellenen nesne ise onun arkasında ve daha
uzaktaymış gibi görünür.
lgiler
Dışsal Etmenler
Hareket paralaksı ipucu: Hareket eden cisimler derinliği
algılamamıza yardım eder. Hareket eden bir aracın içindeyken
yakın nesneler bize göre zıt yönde ve hızlı hareket ediyor
algılanırken, uzak nesneler bizimle aynı yönde ve yavaş hareket
ediyor algılanır.
Gözün yapısından kaynaklanan etmenler: İki gözün birbirinden
biraz uzak olması nedeniyle, bir nesnenin gözlerimizin ağ
tabakalarına düşen imgeleri birbirinden farklı olur. Yani,
gözlerimizden her biri nesnelere hafifçe farklı açılardan baktığımız
için bu nesnenin farklı bir yönünü görür (ağtabakası uymazlığı).
Beyin birbirinden farklı bu iki görüntüyü birleştirdiğinde derinlik
algısı ortaya çıkar.
Algı Yanılmaları
İnsanların dış dünyadan edindiği algıların bazıları doğru değildir.
Yanlış ve kusurlu algılamaları da olabilir. Yanlış algılamalarda ya
duyu organlarının yapısının ya da geçmiş yaşantıların etkisi vardır.
İllüzyon (Yanılsama): İllüzyon, var olan bir nesne veya. Canlıyı
organik ya da psikolojik nedenlerle yanlış algılamadır. Çay
bardağına batırılmış kaşığın kırık gibi görülmesi bir fiziksel ilüzyon,
korkan birinin ıssız yolda giderken bir ipi yılan olarak algılaması
psikolojik ilüzyondur.
Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı yokken kişinin bir şeyler
algıladığını sanmasıdır. Yani, gerçekte var olmayan bir uyarıcının
varmışçasına algılanmasıdır. Örneğin; kapı çalmadığı halde zilin
sesini duymak, ellerimizin üstünde böcek olmadığı halde ellerin
üstünde böcek var denmesi gibi.
ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
İç Etmenler
DUYUM
Göz bakar, beyin görür.
Duyu organlarımız, dışarıdan gelen uyarıları alır, bu uyarıları
sinirler vasıtası ile beyindeki ilgili merkeze iletir. Böylece, duyum
meydana gelir. Duyum; sestir, ışıktır, kokudur, basınçtır. Duyum
algılamada önemli rol oynar. Örneğin; elini ütüye değdiren insan
bir anda elini çeker. Fakat duyum her zaman o andaki bir yaşantı
olarak kalmayıp algının oluşması için bir temel olabilir. Bu
aşamada geçmiş yaşantılar işe karışır ve duyumun verdiği yalın
bilgiye bir anlam yüklenir. Böylece algı meydana gelir. O hâlde
algının olabilmesi için duyumun; duyumun olması için uyarımın;
uyarımın olması için de uyarıcının olması gerekmektedir.
Duyumla İlgili Temel Kavramlar
Duyu 0rganı: Belirli uyarıcı türüne duyarlı olan, o uyarıcıya ilişkin
fiziksel enerjiyi çözümleyen beden bölümüdür. Örneğin; göz.
Alıcılar: Duyu organlarında belirli uyarıcı türüne duyarlı olan
birimlerdir. Örneğin; gözde koniler.
Duyusal sistem: Duyu organlarıyla başlayıp beyin kabuğuna kadar
uzanan yol üzerindeki yapı ve sinir liflerinden oluşan bütünlüktür.
Örneğin; görsel sistem.
Duyum: Uyarıcıların, duyu organları aracılığıyla elektrik akımına
dönüştürülüp beyne ulaştırılmasıdır. Mesela; görme, işitme, tat
alma, koku, cilt duyumu.
Duyumsama: Duyu deneyimini sağlayan işlemler bütünüdür.
Örneğin; görsel işlemleme.
Uyarıcı: Duyu organlarını harekete geçiren her türlü iç (açlık,
susuzluk) veya dış etkendir (ışık, ses).
Tepki: Uyarıcıların organizmayı etkilediği anda, organizma
tarafından yapılan yalın davranımdır.
Uyarım: Uyarıcıların organizmaya ulaşmasıyla oluşan duruma
denir. Yani uyarıcı-tepki ilişkisidir.
Duyumun koşulları: Duyu organlarımız çevredeki tüm uyarıcıları
alamaz. Bir uyarıcının duyum oluşturması için gerekli koşullar
şunlardır.
Ortamda uyarıcı bir kaynak olmalıdır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi duyumla ilgili yanlış bir bilgidir?
a) Duyumlar basit yaşantıların hammaddesidir
b) Duyum fizyolojik bir olaydır
c) Yaşantı sadece bir dizi duyumla sınırlıdır
sağlıklı olmalıdır.

Uyarıcının şiddeti, duyum eşiği sınırları içerisinde olmalıdır.
Duyumun eşiği: Duyu organlarının bir uyarıcıyı almaya başladığı
sınırdır.
Alt Eşik: Duyu organlarının bir uyarıcıyı belli belirsiz almaya
başladığı en düşük şiddettir.
Üst Eşik: Duyu organlarının bir uyarıcıyı duyumsamasının
kaybolduğu en yüksek şiddettir.
Farklılaşma Eşiği: Bir uyarıcıda fark edilebilen, en küçük şiddet
değişmesidir. Yani, aynı türden iki uyarıcıda şiddet farkının ayırt
edildiği ilk noktadır.
ALGI İLE DUYUM ARASINDAKİ FARKLAR
koklama, dokunma, organ duyumları vardır. Duyu organları
tarafından alınıp beyne iletilen uyarımlar kümelenip yorumlanır.
yaşantılar, diğer duyu organlarından gelen başka duyular, o
andaki beklentiler, toplumsal ve kültürel etkenler ve değerler işin
içine girerler. Yani, dünya ile ilgili birincil bilgileri algılama
şeklimiz, duyu sistemi ve beynin başlangıçtaki yapılanma
tarzından çok etkilenir.
şekilde algılayabiliyoruz ve uyaranlardan alınan ilk duyuma birçok
anlam veren geçmiş deneyimlerimizde algılama şeklimizi çok
etkiliyor.
gösteren bir terimdir
e) Şekil-Zemin ilişkisi
7. Aşağıdaki hangisi algıyı etkileyen iç faktörlerden biri değildir?
a) Geçmiş yaşantılar ve öğrenme
b) Tutum ve önyargı
e) Hemen her duyumla birlikte algılama da yapılır
c) Meslek ve ilgiler
2. Aşağıdakilerden hangisi algılama için yanlış bir bilgidir?
a) Duyumların çeşitli biçimlerde örgütlenip anlam kazanması,
yorumlanmasıdır
8. “Bir melodi meydana getiren notalar ayrı ayrı sesler olarak
değil, zaman içinde birbirine bağlanmış bir melodi olarak
algılamak” algıda gruplamalardan hangisine örnek olarak
gösterilebilir?
a) Benzerlik ilişkisi b) Yakınlık ilişkisi c) Devamlılık ilişkisi
b) Uyarının duygusal yapısı, ortam veya zemin tarafından etkilenir
c) Daha önceki duyusal deneyimler, kişisel duygu, tutum, amaç ve
dürtüler algılamayı etkiler
d) Algılama karışık ve karmaşık bir olaydır
e) Algılama kişiden kişiye değişmeyen sabit bir yapıdadır
d) Tamamlama
b) Dokunma algısı
c) İşitme, tatma ve görme
c) Zaman algısı
d) Görme, dokunma ve işitme
e) Görme, tatma ve zaman
d) İşitme algısı
4. Aşağıdakilerden hangisi algıda seçiciliği ve dikkati belirleyen dış
faktörlerdendir?
a) Geçmiş yaşantılar ve deneyimler
b) İlgiler c) Tutumlar
e) Tat algısı
d) Ani değişiklikler
e) İhtiyaçlar
d) İhtiyaçlar ve güdü
e) Sosyal çevre
e) Derinlik
9. “Gençlerde günler kısa, yıllar uzun; yaşlılarda günler uzun, yıllar
çabuk geçer.” Sözü ile aşağıdaki algılardan hangisine dikkat
çekilmiştir?
a) Uzay algısı
3. Uzay duygusu öncelikle hangi duyu veya duyularla ilgilidir?
a) Görme ve koklama
b) Dokunma, tatma ve koklama
10. Aşağıdakilerden hangisi algıyı etkileyen dış faktörlerden biri
değildir?
a) Uyarıcının tekrar etmesi
5. “Gökyüzüne bakarken kayan yıldızı hemen fark etmemiz”
algıda seçiciliği belirleyen hangi faktörle açıklanabilir?
a) Uyarıcının hareketliliği
b) Yenilik
b) Uyarıcının tuhaflığı
d) Beklentiler
c) Uyarıcının farklılığı
e) Uyarıcının kontrastlığı
d) Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü
e) Uyarıcının zıtlığı veya karşıtlığı (kontrast)
duyularımızın bizde oluşturduğu yaşantıların en ufak parçalarını
bile anlamlı, örgütlü bir bütün hâlinde yorumlanmasını içerir.
d) Tamamlama ilişkisi
d) Duyumlar bağımsız olaylar değildir
c) Uyarıcının tekrar etmesi
uyarıcılara karşı duyarlılığını
6. Sınıfta ders dinleyen bir öğrencinin dışardan ani bir ses
gelmesiyle ilgisinin dışarı kayması hangi algıda örgütlemenin
hangi özelliği ile ilişkilidir?
a) Benzerlik ilişkisi
b) Yakınlık ilişkisi c) Devamlılık ilişkisi
Cevap anahtarı:
1.C,2.E,3.D,4.D,5.A,6.E,7.E,8.C,9.C,10.D.
Download