ENDOKRİN SİSTEM Endokrin organlar, esas itibarıyle salgı epitelinden yapılmışlardır. Özel salgı faaliyeti gösteren epitel hücreleri bu organlarda birbirleri ile anastomozlaşan kordonlar veya kompakt kitleler halindedir. Aralarında çok sayıda kapillerler bulunur. Kapillerlerin arasında bağdokusu azdır. Çoğu kez retikulum ağlarından ibarettir. Kapiller endoteli devamlı veya kesintili olabilir. Pencereli tip kapillerler salgı epiteli ile yakından ilişkilidir. Dış salgı organlarındaki gibi bir boşaltım kanalına sahip değildirler. Hormon adı verilen salgılarını, direkt olarak kan kapillerlerine verirler. Kan yolu ile hedef organa giden hormonların etkisi ile vücutta birtakım morfolojik, histokimyasal , fonksiyonel değişiklikler meydana gelir. Hormonlar; protein, karbonhidrat, yağların ara metabolizmasında çok önemli rol oynarlar. Salgılanan hormonlar 2 yolla etkide bulunur. a) Ya komşuluğundaki , yakınındaki bir başka hücreyi etkiler ki; buna parakrin etki denir. b) Ya da uzaktaki bir hedef organı etkiler ki; buna endokrin etki denir.Çeşitli endokrin organlar arasında sıkı ve uyumlu bir çalışma düzeni bulunur ki; bunda karşılıklı etkilerle birlikte otonom sinir sistemide önemli bir rol oynar. Sinir sistemi ile birlikte endokrin sistem tüm vücudun koordinasyonunu sağlar. SSS’nin uyarıları oldukça hızlıdır. Buna karşın endokrin sistemde uyarılara yanıtlar uzun sürelidir ve geç oluşur. Endokrin sistemi oluşturan yapılar 3 ana başlık altında incelenebilir. 1) Organ şeklinde bulunanlar: Hypophys ,Epyphys , gl. thyroidea , gl. parathyroidea , gl. suprarenales , paraganglionlar 2) Çeşitli organların içinde hücre grupları şeklinde olanlar: Pankreasta langerhans adacıkları şeklinde , testislerdeki leydig hücrelerinin testosteron hormonu salgılaması, ovaryumdaki corpus luteumun –olgun folliküllerin, interstisyel hücrelerin östrojen hormonu salgılaması 3) Mide-barsak kanalındaki epitelin lamina propriasında yeralan endokrin hücre şeklinde olanlar:Gastrin hormonu salgılayan G-hücresi, sekretin adlı hormonu salgılayan S-hücresi ,somatostatin adlı hormonu salgılayan D-hücresi Endokrin sistemin özellikleri: 1) Kan damarlarından, özellikle pencereli tip kapillerlerden oldukça zengindirler. 2) Salgılarına hormon adı verilir. 3) Bağdoku liflerinden olan retiküler liflerle desteklenmişlerdir. 1 4) Kanalsız bezlerdir. Salgılarını komşuluğundaki kan veya lenf damarına verirler. 5) Hücreleri dizilim faklılığı gösterir. Normalde ekzokrin hücreler bir lümen etrafında bazal laminaya oturmuş hücrelerden oluşur. Buna karşın tüm endokrin bezler kordonlar veya gruplar tarzında bir dizilim gösterirler. (istisna olarak tiroid bezi hariç ) Bu hücrelerin salgıladığı hormonlar 3 tipte bulunabilir. a) Protein tabiatlı olanlar: İnsülin, glukagon b) Steroid yapılı olanlar:Östrojen, progesteron, testosteron c) Aminoasit yapılı olanlar: Tiroksin , noradrenalin , adrenalin GLANDULA THYROİDEA Embriyolojik gelişimi: Endoderm orijinlidir. Tiroid bezi önce bir dış salgı bezi olarak gelişmeye başlar. Üç haftalık bir embriyonda dilin ön ve arka taslakları arasındaki foramen caecum hizasında, ağız boşluğu zeminini döşeyen endoderm yaprağından gelişir. Bu endoderm yaprağı tomurcuk şeklinde gelişir ve aşağıya doğru uzanır. Tiroid bezi dilin arka köküne duktus tiroglossus denilen bir kanalla bağlıdır. Erişkinlerde bulunan foramen caecum, duktus tiroglossusun artığıdır. Normalde oblitere olması gereken bu yapı, bazen körelmeyerek kistik gelişimler gösterebilir. Anatomik olarak boynun ön bölgesinde, larenxin altında, istmus denilen ince bir parça ile birbirine bağlanmış 2 lobtan meydana gelmiştir. Ortalama olarak ağırlığı 15-20 gr. kadardır. Dışarıdan ince bir fibröz kapsülle örtülüdür. Bu kapsül düzensiz sıkı bağdoku tipindedir. Kapsülden içeri giren bağdoku bölmeleri parenkimayı lobuluslere ayırır. İki komşu lob, istmus denilen bir ara lob ile birbirine bağlıdır. Bazı erişkinlerde sol lobtan dile doğru uzanan kama şeklinde 3. bir lob daha bulunabilir ki; buna piramidal lob denilir.Tiroidin arka yüzünde, tiroid kapsülası içinde yerleşik 4 adet paratiroid bez bulunur. Tiroid bezinin parenkimasını oluşturan yapı tiroid follikülleridir. Dıştan bir bazal lamina ile sarılı, bu bazal lamina üzerinde yerleşik TK. kübik epitel hücrelerinin oturduğu bu yapıya tiroid follikülleri denilir. Folliküller birbirleri ile bağlantı yapmazlar. İnce bir bağdokusu ile birbirlerinden ayrılmış durumdadırlar. Bu folliküllerin çapları 0.02- 0.9 mm. arasında değişir. Follikül epiteli yavaş tempo ile çalışan organlarda kübik şekillidir. Ancak epitel hücresinin yüksekliği ve yapısı, çeşitli endojen ve exojen faktörlere bağlı olarak değişir. Genel olarak epitel; aktif olmayan yani dinlenme durumunda olan bir tiroid bezinde yassıdır. Aktif bir bezde ise yüksek prizmatik şekilde, apikal kısmı lümene doğru kabarık ve kolloid granülalarından zengindir. Aktif 2 hücrelerde epitel hücrelerinin sitoplazmaları bazofilik karakterde boyanır. Apikalde mitokondriler seçilir. Golgi komplexi çoğu zaman supra nükleer yerleşimli izlenir. Çekirdek hücrenin ortasında lokalize, yuvarlak şekilli, kromatinden fakir özellik gösterir. E.M incelemede, lümene bakan serbest yüzlerinde birçok kısa mikrovillus olduğu görülmüştür. Mikrovillus sayısı aktif hücrelerde artış gösterir. Hiperaktif hücrelerde sitoplazmanın en belirgin yapısı GER’ dur. Folliküllerin lümeni kolloid adı verilen sıvı bir madde ile doludur. Kolloid maddesi, jöle kıvamında, tiroglobulinden zengin glikoprotein tabiatlı bir maddedir. Glikoprotein içeriğinden dolayı PAS (+) boyanır. Follikül epitel hücrelerinde meydana getirilen salgı maddesi, yani tiroid hormonu iyotlu bir glikoproteindir. Bunun protein kısmı GER’da sentezlenir, buradan golgi aparatına doğru verilir. Golgi kesecikleri içinde karbonhidrat kısmı bağlanır, küçük salgı granülleri haline dönüştürülür. Bu salgı granülleri apikal sitoplazmada toplanarak, hücrenin serbest yüzü boyunca lümene aktarılır. Kolloid maddesi, tesbit edilmiş ve boyanmış kesitlerde eozin, asit-fuksin, azokarmin vg. asidik boyalarla boyanır. Ancak bazen anilin mavisi gibi bazofilik boyalarıda kabul eder. Kolloidin böyle asidofili veya bazofili göstermesinin nedeni bezin fonksiyon durumu ile ilişkilidir. Aktif olan folliküllerde asidofilik boyanırken, pasif olan folliküllerde ise bazofilik boyanır. Follikül epitel hücreleri 2 tiptir. a)Esas hücreler b)Parafolliküler hücreler Esas hücreler: Kolloid sıvısının dolu olduğu lümeni çevreleyen hücrelerdir. Boyları alçak kübikten, yüksek prizmatiğe kadar değişebilir. İntrasitoplazmik organellerden oldukça zengindirler. GER, golgi aygıtı, oldukça iyi gelişmiştir. Çubuk şekilli mitokondriyonlar bulunur. Serbest ribozomlar ile lizozomlar yeralır. Küçük membranla sarılı salgı granülleri görülür. Bu hücreler kutuplaşma gösteren hücrelerdir ( bipolar kutuplu). Apikal kutuplarında bol sayıda mikrovillus bulunur. Bu da emilim yüzeyini oldukça arttırır. Follikül epitel hücreleri rutin boyamalarda bazofilik karakter gösterirler. Çünkü sitoplazmalarında bolca bulunan GER ve serbest ribozom bulunur. Aktif durumdaki follikül epitel hücrelerinde prizmatik şekilli hücreler ve sayıca artan mikrovilluslar dikkati çeker. İnaktif durumdaki follikül epitel hücrelerinde ise kolloidin basısına bağlı olarak yassılaşma görülür. Organeller ve mikrovilluslarda azalma dikkati çeker. Bazen 3 kolloidin periferinde, kolloid ile epitelin srebest yüzü arasında kenar vakuolleri denilen yapılar görülür. Esas hücreler 2 tipte hormon salgılarlar. 1) Tiroksin yani T4 hormonu , 2) Triiyodotironin yani T3 hormonu, T4 hormonu kanda % 90 oranında bulunmasına karşın kanda % 10 civarı bulunan T3 hormonu daha etkilidir, daha aktiftir. Parafolliküler hücreler (clear hücre): Follikül epitel hücrelerinin arasında, bazal laminaya yakın kısımda ve az miktarda bulunurlar. Follikül lümenine kadar ulaşamayan hücrelerdir. Sitoplazmaları açık renkli boyandığı için bunlara clear hücrede denilir. Esas hücrelerden 2-3 misli daha büyük olan hücrelerdir. Tekli veya gruplar halinde bulunurlar. Salgıladıkları hormona kalsitonin adı verilir.Bu hormon kandaki kalsiyum seviyesini düşürmeye yarayan bir hormondur. Kan, kalsiyum seviyesi yükseldiği zaman, calsitonin fazla olan kalsiyumun kemik matrixine çökmesini fazlalaştırır. Böylece kan kalsiyum miktarını azaltmış olur. Clear hücrelerin sitoplazmasında GER, golgi apareyi, uzun tipte mitokondriler yeralır. Tiroid hormonunun etkileri: Tiroid hormonu olan tiroksinin oluşması ve genel kan dolaşımına verilmesi, hipofiz ön lobundan salgılanan TSH adlı hormonun etkisi ve kontrolü altındadır. Kanda, tiroid hormonu azaldığı zaman, hipotalamustan TRH salgılanır. Buda hipofiz ön lobuna etki ederek TSH hormonunun salgılanmasını uyarır. TSH, kan yolu ile tiroid bezine gelerek, tiroid bezindeki follikül epitel hücrelerinin kandan iyot çekme gücünü, büyüklük ve sayılarını arttırır. Kolloid hızla hidrolize edilerek kapillerlere tiroksin atılması sağlanır. Kanda tiroid hormonu seviyesi yükseldiği zaman ise, TSH salgılanması durur. Tiroid bezleri esas itibarı ile bazal metabolizmanın normal düzeyde tutulmasını sağlar. Karbonhidrat, protein, yağ metabolizması üzerine etkileri vardır. Tiroid hormonları, büyümeyi özellikle kemikleşmenin yolunda gitmesini, bazı organların gelişimini sağlar( cinsiyet bezleri, timus). Tiroid bezinin hiperfonksiyonunda;bazal metabolizma yükselir. Hipertiroidizm tablosu gelişir. Esas hücrelerin aşırı çalışması sonucu bu tablo oluşur. Tiroid bezi 2-3 kat büyür, ancak salgı itibariyle 5-10 misli bir artış gözlenir. Esas hücrelerde hiperplazi vardır. Kolloid salgısı artışı sonucu tiroid bezi hacimce büyür. Klinikte zayıflama, sinirlilik, kas yorgunluğu vg. belirtiler gözlenir. Hastalarda egzoftalmus şekillenir. Egzoftalmusta, orbitanın arka tarafında glikozaminoglikandan zengin bir madde birikir. Egzoftalmus bir kez şekillenince ömür boyu kalır. 4 Tiroid bezinin hipofonksiyonunda, bazal metabolizma hızı düşer. Erişkinlerde, derialtı dokusunda ödem meydana gelir. Bu tabloya mixödem denir. Erişkinlerde derin gode bırakan ödem izlenir. Derialtı bağdokusunda glikoprotein- glikozaminoglikan maddeler birikmiştir.Çocukluk çağında ise iskelet büyümesinin, cinsel ve mental gelişimin duraksaması ile seyreden Kretinismus tablosu ortaya çıkar. Bu çocuklar kısa boylu, kilolu, mental retardedirler. Dil ağızdan dışarı sarkar. Şema 1: Pencereli tip kapillerlerle gelen aminoasitler, follikül epitel hücrelerinin bazal kısmından hücre içine alınırlar. GER’ da mannoz-galaktoz ilave edilerek glikoprotein haline dönüştürülürler. Golgi apereyinde veziküllerle sarılırlar. Böylece tiroglobulin haline dönerler. Bu inaktif tiroid hormonu şekli olup, sadece depo edilme şeklidir. Ekzositoz yolu ile apikal kısımdan follikül lümenine boşaltılır. Kolloid maddesi glikoprotein içeriğinden dolayı PAS (+) boyanır. Kapillerlerden gelen iyot follikül epitel hücresi içine alınır. Peroxidaz enzimiyle oksitlenerek kolloid içine aktarılır. Şema 2: Vücutta T3 ve T4 seviyesi azaldığı zaman, hipotalamustan TRH hormonu salgılanır. Bu, hipofiz ön lobuna etki ederek TSH salınımına neden olur. TSH’da hedef organ olan tiroid bezine kan yolu ile gelerek , bu hücrelerin bazalinde yerleşik olan reseptörlere bağlanır. Bu etki sonucunda kolloid sıvısı psödopotlarla hücre içine alınır. Lizozomlarla birleşerek dış membran erir. T3 ve T4 hormonları serbestleşmiş olur. Burada proteaz grubu enzimler rol alır. Mono-iyodotironin ve diiyodotironin hücrede tekrar kullanılmak üzere kalırken, T3 ve T4 hormonu bazal yüzden kapiller kana verilir. Tiroglobulin içinde glikoproteine bağlı olarak ayrıca tiroksin bulunur. Tiroksin, aktif tiroid hormonunu oluşturur. Tirozin amino asidi ile ıyottan yapılmıştır. Bununla birlikte tiroid hormonunu meydana getirmek üzere tirozin direkt olarak iyoda değil, önce glikoproteine bağlanır. İyodun bunlara bağlanması ise daha sonra golgi apereyinde veya apikal vesiküller içinde bulunur. Kan-lenf damarları:Kan damarından oldukça zengindir. Arterler kapsüladan girer ve sık anastomozlar aracılığı ile birbirleriyle bağlanarak bir arter ağı yaparlar.Buradan kan, follikülleri kuşatan zengin kapiller ağlarına boşalır. Venler ince duvarlıdır. Tiroid bezinde AV. anastomozlar vardır. intrakapiller kan basıncını Bunlar kapiller ağına gelen kan akımını ve organın fonksiyonuna göre ayarlamaya çalışırlar. Kan damarlarının yanısıra lenf damarlarıda bulunur. 5 Sinirleri: N.vagustan ve sempatikustan gelir. Kapsülada kaba bir plexus yaptıktan sonra damarlarla birlikte organın içine dağılırlar. İnterstisyel bağdokusu içinde ince bir plexus oluştururlar. Miyelinsiz sinirlerin çoğu kan damarları ve folliküller etrafında yayılır. GLANDULA PARATHYROİDEA Embriyolojik gelişimi: İntrauterin yaşamın 5.haftasında, 3. farengeal cebin endoderminden gelişen alt paratiroidler ve 4. farengeal cebin endoderminden gelişen üst paratiroidler olmak üzere 4 adettirler. Tiroidin arka yüzünde ve tiroid kapsülası içinde çevrelenmiş olarak bulunurlar. Mercimek tanesine benzerler. Kendilerine özgü oldukça ince bir bağdoku kapsülası ayrıca bulunur. Bu kapsül, organı lobuluslere ayırır. Kapsüladan içeri giren ince bağdoku uzantıları, kan ve lenf damarlarını, sinirleri taşır. Parenkiması, birbirleri ile anastomozlaşan salgı hücresi kordonları ve gruplarından oluşmuştur. Aralarında retikulum ağları ile sarılı sık sinosoidler vardır. Parenkimayı oluşturan hücreler 2 tiptir. a) Esas hücreler b) Oxphil hücreler Esas hücreler:Çoğunluğu oluştururlar. Hafif bazofil boyanırlar.Sitoplazmaları soluktur. Çekirdek yuvarlak ve sentral yerleşimlidir. Sitoplazmalarında GER, golgi apereyi bulunur. Ayrıca sitoplazmalarında membranla sarılı salgı granülleri vardır. Bu granüllerin içeriği parathormondur. ( Parathormon, kalsitonin hormonu ile ters etkili çalışır). Kan kalsiyum seviyesini yükseltmeye çalışan bir hormondur. Bu etkisini 3 yolla gerçekleştirir. 1) Kemik üzerine direkt etki göstererek osteoklast aktivitesini arttırır. Kalsiyum çözünmesi sonucu kan kalsiyumu yükseltilmeye çalışılır 2) Böbreklerde distal tubulustan kalsiyum geriemilimini sağlayarak, atılmasını engeller. 3) İncebarsaklardan kalsiyum emilmesini arttırır. Hücrelerin sitoplazmalarında ayrıca glikojen, lipid, lipofuksin pigmenti gibi inkluzyon cisimcikleri de bulunur. Genellikle birarada bulunan ve kapillerlerin etrafında yerleşen hücre grubudur. Oxhphil hücreler:Esas hücrelerden daha büyüktürler. Sitoplazmaları daha açık tonda boyanır. Glikojen ve lipid ihtiva eder. Çekirdek yuvarlak ve çoğu kez hücrenin ortasında lokalizedir. Sitoplazmada GER, golgi apereyi mevcuttur, ancak salgı granülü bulunmaz. Çünkü bu hücrelerin salgı yapıcı özellikleri yoktur. Işık 6 mikroskobik düzeyde asidofil granüllerin, EM incelemede bol mitokondriyum içeriğine bağlı olduğu anlaşılır. Mitokondriyumlar arasında Ribozom ve polizomlara rastlanılır. Bu hücreler doğumda bulunmazlar. Doğumdan itibaren 5-7 yaşlar arasında ortaya çıktıkları sanılıyor. Bezin yapısında yaşlılıkla birlikte bazı değişiklikler gözlenir. Stroma artar, bezi lobuluslara ayıran ince bağdokusu septumları meydana gelir. Bağdoku bölmelerinde yağ hücreleri görülmeye başlar. Kan damarları: A.thyroidea inferior’un dallarından gelir. Sinirleri:Tiroid kapsülası içinde yayılmış olan sempatik ve parasempatik sinir ağından gelir. HYPOPHYS Embriyolojik gelişimi: Mikroskobik yapı ve fonksiyonları bakımından tamamen farklı 2 kısımdan meydana gelmiştir. İntrauterin yaşamın 4. haftasında gelişmeye başlar. Adenohipofiz, stomodeumun oral ektoderminden beyne doğru uzanan bir divertikülum oluşturur ki; buna rathke kesesi denir. Nörohipofiz ise nöroektodermden gelişir. Beynin diensefalonunun alt bölümünde rathke kesesine doğru bir tomurcuklanma olur. Rathke kesesi ile birleşerek hipofizi oluşturur. Bir sap vasıtası ile 3. ventrikülün tabanına asılıdır. Rathke kesesi gelişim dönemi içinde stomodeumla olan ilişkisini kaybeder. Aradaki doku oblitere olur. Hipofizin embriyolojik gelişimi, yapısını anlamamıza yardımcı olur. İki ayrı embriyolojik taslağın birleşmesinden meydana gelir. Bunlardan biri membrana bucca-pharyngeanın hemen önünde, primitif ağız boşluğu tavanının bir divertikülümüdür. Diğeri ise diensefalondan çıkan divertiküldür. Primitif ağız boşluğunun divertikülü kafa kemiklerinin oluşmasından önce nervöz divertikülün önüne gelir. Ağız boşluğu ile olan bağlantısını keserek rathke kesesini meydana getirir. Rathke kesesinin ön duvarları kuvvetli bir proliferasyon ile kalınlaşıp, hipofiz ön lobunu oluştururken, çok az gelişen arka lobu ise Pars intermediayı yapar. Primitif kese boşluğu giderek küçülür, nihayetinde kaybolur. Rathke kesesinin çok az sardığı nervöz taslaktan hipofizin arka lobu gelişir. Arka lobu arabeyine bağlayan hipofiz sapı ve infundibulum körelmez, ömür boyu kalır. Anatomik olarak: Sfenoid kemiğin Sella Tursikasında kendine ait bir çukurcuğa oturmuş, yaklaşık olarak 0.5- 0.6 gr. ağırlığında , hipofiz sapı ve infundibulum vasıtası ile diensefalonun tabanına bağlı olan önemli bir iç salgı bezidir. Dıştan fibröz bir kapsülle sarılıdır.Adenohipofiz ve nörohipofiz olarak 2 bölüme ayrılmıştır. Adenohipofiz ; pars distalis, pars intermedia, pars tuberalisten oluşmuştur. 7 Nörohipofiz; pars nervoza, infundibulum, eminentia mediadan oluşmuştur. Pratikte ön lob denince pars distalis ve tuberalis akla gelir. Arka lob denince ise pars nervoza ve intermedia akla gelir. Hipofizer Dolaşım: Organın fonksiyonları için önemli bazı özellikler gösterir. İki esas arter grubundan beslenir. Bunlar A.hipofizialis superior ve A.hipofizialis inferiordur. A.hipofizialis inferior, A.carotis internanın dalıdır. Esas itibarı ile arka lobu kanlandırır. Ön lobun alt kısımlarınada dal verir. A.hipofizialis superior, hipofiz sapı ile eminentia medialis bölgesinde zengin kapiller ağlar yaparlar. Hipotalamusun nörosekretuvar nöronlarının aksonları ile sıkı temas halinde bulunan bu ağlardan çeşitli kapiller kan 10-12 tane küçük vende toplanır. Bu venler, hipofiz sapının ön kısmından pars tuberalisi boydan boya geçerek ön loba ulaşırlar. Ve ön lobun salgı yapan hücreleri arasında yayılan sinozoid kapillerlere açılırlar. Eminentia medialisin kapiller ağlarını dolaşan kanı, ön lobun sinozoid kan kapillerlerine boşaltan bu sisteme Portal damar sistemi denir. Şu halde ön lob kanının büyük bir kısmı, daha önce eminentia medialis ve hipofiz sapı kapillerlerini geçerek bu bölgelerde yapılmış olan bazı maddeleri ön loba taşıyan venöz kandır. Cavernöz sinüsler aracılığı ile genel vücut dolaşımına katılırlar. ADENOHİPOFİZ: Başlıca 3 bölüm halinde incelenir. a)Pars distalis b)Pars intermedia c)Pars tuberalis Ön lob, tüm hipofizin % 75’ni teşkil eder. Dışarıdan bir bağdoku kılıfla sarılıdır. Arterlerin ve portal venlerin etrafında bağdoku miktarı biraz daha fazladır. Parenkima, birbirleri ile anastomozlaşan epitel hücreleri veya kitlelerinden yapılmıştır. Bu hücre kordonlarının arasında sinozoid tipte kapillerler bulunur. Aralarında retikulum lifleri yeralır. Sinozoidlerin duvarını döşeyen endotel hücreleri fagositik özellik göstermezler. Epitel hücrelerinin oluşturduğu salgı doğrudan bu kapillerlere verilir.Ön lobta stroma oldukça azdır. Ancak parenkima içinde ince retikulum lifleri yayılır. Kollagen lifler ise sadece ön-arka lob arasında, büyükçe damarların etrafında gözlenir. Ön lobun parenkimasında salgı yapan hücreler bulunur. Bunlar histolojik kesitlerde boyaları kabul edip-etmediklerine göre kromofil ve kromofob hücreler olmak üzere 2 ana gruba ayrılırlar. Kromofil hücreler % 50, kromofob hücrelerde % 50 civarı bulunur. Hematoksilen-eozin veya bir asit ve bir bazik boya ile boyanmış kesitlerde 8 kromofil hücrelerinde kendi arasında 2 alt tipi olduğu anlaşılmıştır. Bunlardan biri spesifik sitoplazma granülleri asit karakterde boyalarla boyanan asidofil () hücrelerdir. Diğeri ise spesifik sitoplazma granülleri bazik karakterde boyalarla boyanan bazofil () hücrelerdir. Asidofil hücreler: Daha ziyade ön lobun arka ve yan duvarında bulunur. Ön lobun parenkim hücrelerinin % 40’nı oluşturur. 14-20 mikrometre çapında, oval veya yuvarlak hücrelerdir. Çekirdekleri hafifçe eksantrik yerleşimlidir. 1-2 adet nukleolus ihtiva eder. Sitoplazmalarında eozin, asit-fuksin, kongo kırmızısı, orang-G gibi asit boyalarla kuvvetli boyanan salgı granülleri mevcuttur. .Hipofiz ön lobunun protein tabiatlı 2 hormonu olan somatotrop hormon ve prolaktini, asidofil hücreler salgılarlar. Elektron mikroskobik incelemede 2 tip asidofil hücre tespit edilmiştir. a) Somatotrop hücreler: Bu hücreler genelde poligonal şekilli olup, sitoplazmalarında 300-400 nm. çaplı salgı granülleri bulunur. Golgi aparatı, GER kuvvetli gelişmiştir. Endoplazma retikulumunun anastomozlaşan tubuli ve kesecikleri, nukleus ile hücre zarı arasında birbiri üzerine soğan zarı gibi tabakalanmış konsantrik lameller halinde bulunurlar. Ribozomlar, membranın dış yüzünde dizilidir. Nukleusları yuvarlaktır. Sitoplazmada yeralan homojen, yoğun ve düzgün salgı granüllerinin içeriği somatotrop hormondur. Somatotrop hormon karaciğerde hepatositleri uyararak somatomedin salgılatır. Somatomedinler ise uzun kemiklerin epifizial plaklarını etkileyerek boyca uzamayı sağlarlar. Kas hücrelerinde, glikojenolizi arttırarak hiperglisemiye neden olurlar. Yağ dokusundaki hücrelerde glikojen depolanmasını sağlarlar. b) Laktojenik hücreler(Mammotrop): Poligonal şekilli hücrelerdir. Sitoplazmalarında yaklaşık 400-600 nm. çaplı salgı granülleri bulunur. Bu salgı granüllerinin içeriği Prolaktindir. Prolaktin, meme bezlerinin gelişmesini ve süt yapımını sağlar. Laktojenik hormonda denilir. Gebelik döneminde oldukça etkilidirler. Gebelik dönemleri dışında LTH hücreler hipofiz ön lobunda seyrek bulunurlar. Gebelik döneminde, östrojen ve progesteron hormonunun yüksek olması, sütün salınımını engeller. Doğumdan sonra bu hormonların kandaki seviyelerinin düşmesi sonucu bolca prolaktin salgılanır. Bu da mammotrop hücrelerin sayısını ve hacmini fazlalaştırır. Sütün salınımı gerçekleştirir. Bazofil hücreler: Tüm parenkim hücrelerinin yaklaşık % 10’nu yaparlar ve daha ziyade ön lobun ön-orta bölgelerinde bulunurlar. Bu hücreler 15-25 mikrometre çapında, yuvarlak veya oval şekilli hücrelerdir. Asidofil hücrelerden daha iridirler. 9 Nukleus, eksantrik duruşludur. Sitoplazmalarında salgı granülleri bulunur. Bunlar hematoksilen , anilin mavisi, metilen mavisi gibi boyalarla bazik olarak boyanırlar. Salgı granüllerinin içeriği glikoprotein tabiatlı olduğu için PAS (+) reaksiyon verirler. Elektron mikroskopta glikoprotein tabiatında hormon salgılayan 3 farklı tip hücre bulunur. a) Adrenokortikotropik hücreler: Hipofiz ön lobunda diğer hücrelere kıyasla az sayıdadırlar. Hücre kordonları içinde somatotrop hücrelerle çevrelenmiş halde bulunurlar. Sitoplazmaları az yoğun, GER ve golgi apereyi mevcuttur. Salgı granülleri az sayıda ve hücre membranının hemen altında tek sıra halinde dizilidirler. Sitoplazmalarındaki bu granüllerin çapı 200-400nm. kadardır. Salgı granüllerinin içeriği ise adrenokortikotrop hormondur. ACTH, böbreküstü bezinin korteksine etki ederek hidrokortizon, kortizol vs. hormonların salgılanmasına neden olur. Hipotalamustan salgılanan kortikotropin-releasing hormonun (CRH) etkisi ile hipofiz ön lobundaki bazofil hücrelerden ACTH salgılanır. Bu da kan yolu ile böbreküstü bezi korteksime gelerek burayı etkiler. b) Thyrotrop hücreler: Salgı granülleri en küçük olan hücre grubudur. Yaklaşık olarak 150 nm. kadar çaplıdırlar. Salgı granüllerinin içeriği ise tiroid stimulan hormondur. TSH, tiroid bezine etki ederek T3, T4 hormonu salgılanmasına neden olur. TSH’da, hipotalamustan salgılanan (TRH) tirotropin releasing hormonun etkisi altındadır. Tirotrop hücreler, bazen yuvarlağımsı ovoid bazende diğer hücrelerin arasına sokulan kısa sitoplazma uzantıları gösteren düzensiz şekilli hücrelerdir. c) Gonodotropik hücreler: Genellikle düzenli şekilli ve ovoid hücrelerdir. Sitoplazmik salgı granülleri 200-400 nm. büyüklükte ve yuvarlaktır. Tek tip hücre farklı fazlarda FSH ve LH salgılar. Hipotalamustan salgılanan (GnRH) gonodotropin releasing hormonun etkisi altındadır. Bu etki sonucu hipofiz ön lobundan salgılanan FSH ve LH kan yolu ile testislere-overlere gelerek bu organlarda etkilerini gösterirler. FSH: Kadınlarda oogenesisi, folliküllerin gelişimini uyarır. Erkeklerde spermatogenesisi uyarır. LH: Kadınlarda ovulasyonu ve Korpus luteumun oluşmasını sağlar. Erkeklerde leydig hücrelerine etki ederek testosteron hormonu salgılatır. 10 Kromofob hücreler: Ön lobun parenkim hücrelerinin yaklaşık % 50’ni oluşturur, her tarafa dağılmış olarak bulunurlar. Bazen yuvarlak, bazende düzensiz köşeli poligonal hücreler olarak görülürler. Kromofil hücrelerden daha küçük ve daha az sitoplazmalıdırlar. Sitoplazma organellerden ve inkluzyonlardan fakirdir. Granül ihtiva etmez. Pars tuberalis:Hipofiz sapı boyunca devam eden bölümdür. Organın % 2’ni oluşturur. Bazofilik karakterde yassı hücrelerden oluşur. İnce granüllü veya tamamen granülsüz hücrelerdir. Bol miktarda glikojen içerirler. Pars intermedia: MSH veya intermedin diye bilinen bir hormon yaparak salgılar. Adenohipofiz ile nörohipofiz arasında kalan bir bölümdür. Rathke kesesinin kalıntısıdır. İçi sıvı dolu kistik yapılar görülür. Vesikülleri çevreleyen hücrelerin çoğunluğu bazofiliktir. NEUROHYPOPHYSİS Arka lob diye de bilinen nörohipofiz, tüm hipofiz bezinin % 25’ni oluşturur. Başlıca 3 kısımdan oluşmuştur. a)Pars nervoza b)İnfundibulum c)Eminentia media Arka lob ve bunu huni şeklinde bir genişleme (infundibulum veya eminentia media) aracılığı ile hipotalamusa bağlayan hipofiz sapı, nörohipofizi oluşturur. Nörohipofiz esas itibarı ile pituicyt denilen hücrelerden ve bunların arasında yayılmış olan miyelinsiz sinir liflerinden yapılmıştır. Miyelinsiz sinir lifleri hipotalamusun nukleus supraoptikus ve nukleus paraventrikülarisindeki nöronların aksonlarıdır. Bunlar ait oldukları nöron gövdesinden çıktıktan sonra infundibuluma doğru yaklaşarak yönelir. Ve hipofiz sapı içinde uzunlamasına birbirine parelel seyreden Traktus HipotalamoHipofizialisi oluştururlar. Hipofiz sapı yolu ile arka loba uzanan bu miyelinsiz lifler orada yayılarak zengin kapiller etrafında sonlanırlar. Tüm nörohipofizde, krom-alumhematoksilen veya aldehit-fuksin boya teknikleri ile kuvvetli boyanan toparlağımsı damlalar ve kitleler mevcuttur. Bunlara Hering cisimcikleri denir. Bu nöronlar, EM. incelemede protein salgılayan hücrelerin genel karakteristiklerini gösterir. Sitoplazmalarında iyi gelişmiş GER, golgi apereyi ve golgi kesecikleri ile membranla sarılı granüller seçilir. Aynı granüler nöronların hipofiz arka lobuna giden aksonları boyunca aksoplazma içinde bulunur ve arka lobta genişlemiş akson sonlanmaları olarak birikir, kümeler oluşturur. 11 Pars nervoza: Kökenleri ve hücre gövdeleri hipotalamustadır. 100 bin civarı miyelinsiz sinir aksonları ve pituicyt denilen hücrelerden oluşur. Hipotalamustaki bu hücreler nörosekretuvar hücrelerdir. Miyelinsiz sinir sonlanmaları hipofizin pars nervozasını oluşturur. Supraoptik nukleus ve nukleus paraventrikülarisin uzantılarından oluşur. Traktus hipotalamo-hipofizialis denilen bir yolu oluşturur. Oksitosin ve vazopressin adlı 2 hormonu supraoptik ve paraventriküler nukleuslardan salgılanır.Traktus hipotalamo-hipofizialis yolu ile nörohipofizin pars nervozasına gelir. Burada depo edilir. Bunlar kan damarlarının yakınlarında genişlemiş akson sonlanmaları şeklinde depolanır. Gerektiği zaman hormonlar buradan kan kapillerlerine geçerler. Hipotalamusun nörosekretuvar hücreleri gerçek nöronlar olup, sinir hücrelerinin genel yapı özelliklerine, nissl cisimciklerine ve nörofibrillere sahiptirler. Bunlara ek olarak hipofiz sapını uzunlamasına birbirine parelel geçerek arka lobta pituicytler ve kan kapillerleri etrafında çeşitli yönlerde seyreden aksonları içinde de nörofibril, mitokondria yanısıra ek olarak nörosekresyon granülleri mevcuttur. Neurophysin hormonu: Taşıyıcı bir proteindir. Oxitocin ve ADH ile komplex oluşturarak, nörohipofize kadar taşınırlar. Oksitosin,özellikle doğum esnasında uterus düz kaslarında kasılmalara neden olur. Ayrıca laktasyon döneminde emme reflexine bağlı olarak süt alveollerini saran miyoepitelial hücrelerin kasılmalarını uyararak alveoller içindeki sütün boşaltım yollarına geçmesini sağlar. ADH (vazopressin) Kan damarı duvarlarının düz kaslarını etkiler, bu kasların kasılması ile kan basıncını yükseltir.Aynı zamanda antidiüretik etki gösterir. Böbreklerin distal tubuluslarını etkileyerek suyun geri emilmesini sağlar. Su ve elektrolit dengesini ayarlamaya çalışır. Hipotalamus veya hipofiz arka lobu hastalıklarında Diabetes incipidus denilen bir tablo ortaya çıkar. Çok miktarda su içilmesi, az yoğun idrar yapılması ile çok idrara çıkma belirtileri görülür. Pituicyt’ler: Genellikle nöroglia olarak kabul edilirler. Sitoplazmik uzantıları olan hücrelerdir. Bu uzantılar kan kapillerleri üzerinde ve miyelinsiz sinir lifleri arasında yayılır. Sitoplazmalarında sarı kahverengi pigment granülleri, lipid damlacıkları, vakuoller bulunabilir. Serbest ribozom ve GER, golgi apereyi iyi gelişmiştir. Lizozomal yapılara sık rastlanılır. Pituisitler, etraflarındaki nörosekretuvar akson ve hering cisimciklerini fagosite ederler. Hering cisimciklerinin yanında yerleşim gösterirler. Kapillerlere yakın bulunurlar. Arka lob denilen kan kapillerlerinden 12 zengindirler. Bunlar pencereli tipte kapillerlerdir. Sinirleri, ganglion cervicale superiordan çıkan sempatik sinirlerle uyarılır. CORPUS PİNEALİS ( EPİPHYSİS) Diensefalonun tavanının küçük bir kabartısıdır. Üçüncü ventrikülün tavanında bir sap ile asılı olan bir iç salgı bezidir. Nöroektodermal orijinlidir. Çam kozalağına benzer bir şekli bulunur. Kan-beyin bariyerinin dışında kalır. Sinirlerinin çoğu ganglion cervikale superiordan gelir. Uzunluğu 5-8 mm., genişliği ? mm.,ağırlığı ise 100-180 mg. kadardır. Dıştan fibröz bir bağdoku kapsülü ile sarılıdır. Bu kapsülden çıkan uzantılar, epifizi tam olmayan kompartmanlara ayırır. Septulalar içinde kan damarı, sinirler organın içine girerler. Kapsüla altında ve trabekülalar arasında glia hücreleri ve lifleri ile çoğu ganglion cervikale superiordan ve arabeyinden gelen miyelinli, miyelinsiz sinir liflerinden yapılı bir doku bulunur. Bu doku içinde parenkim hücreleri olan pinealositler yerleşiktir. Bu hücrelerin özellikleri, sitoplazmik uzantılara sahip olmalarıdır. Hücre gövdesi çoğu zaman yıldız şeklindedir. Çekirdekleri de özellik arzeder. Çentikli, iri, yuvarlağımsı ve düzensiz görünümlüdür. Daha çok nukleus membranının iç yüzünde toplanmış kromatin kitleleri ve iri bir nukleolusu vardır. EM incelemede sitoplazmalarında iyi gelişmiş SER, bolca serbest ribozom, mitokondria, yoğun lizozomal yapılar, sentrozom olduğu görülür. Sitoplazmalarında membranla sarılı küçük salgı granüller bulunur. Bu salgı granüllerinin içeriği melatonin adı verilen bir hormondur. Bu hormon üreme organlarında etkilidir. Melatonin sentezi geceleri artar. Seratonin ise gündüz daha çok sentezlenir. Sitoplazmada dikkati çeken diğer bir ultrastrüktürel yapı ise mikrotubulilerdir. Bunlar perikaryon içinde bol miktarda ve çeşitli yönlerde uzanırlar. Diğer bir hücre grubu ise, interstisyel hücrelerdir. Astrositlere benzeyen bu hücreler perivasküler yerleşimlidirler. Hücre iskeleti iyi şekillenmiştir. Beyin kumu: Epifiz parenkiması içinde organik bir madde ve kalsiyum bileşiklerinin oluşturduğu, kesitlerde konsantrik düzenlenme gösteren küçük yapılara denir. Çocukluk döneminde oluşmaya başlar. Yaş ilerledikçe miktarı ve büyüklüğü artar. Radyo-opak madde verilince görülür. 13 GLANDULA SUPRARENALES ( Adrenal bez, adrenal gland, böbreküstü bezi) Böbreküstü bezleri yaklaşık retroperitoneal 7-10 gr. ağırlığında, böbreklerin üst kısmında yerleşik, yerleşimli bir çift organdır. Kalınlığı 1cm., genişliği tepede 2cm., tabanda 5 cm. kadardır. Sağdaki bez, böbreğin üst kutbunda yerleşiktir ve üçgen şeklindedir. Soldaki bez ise, yarımay şeklinde ve böbrek hilusuna yakındır. Böbreküstü bezini dışarıdan bir bağdoku kılıfı sarar. Bu kapsül, parenkimal dokuya septalar gönderir. Kan damarlarından oldukça zengindir. Kapsüladan organın içine doğru çoğunlukla retikulum liflerinden ibaret az miktarda bağdokusu girer. Retikulum ağları parenkim hücre kordonları ile sinozoid kan kapillerleri arasında uzanır. Kesitlerde dışta sarımtrak renkli olan korteks yeralır. Ortada yerleşik kısım ise medullayı oluşturur. Korteks ve medullanın embriyolojik gelişimleri oldukça farklıdır. Kortex, cinsiyet bezleri taslaklarının oluştuğu bölgede, dorsal coelom epitelinden yani mezodermden gelişir. Medulla ise nöroektodermal orijinlidir. Crista nöralisten farklılaşır. Kan dolaşımı: Her 2 böbrek bezide üç adet arterden kanlanır. a) A.superior suprarenales, b) A.inferior suprarenales, c) A.mediale suprarenales, Bu üç arter kapsülaya girince, parenkimaya varmadan önce dallanırlar. Uzun ve kısa kortikal dallar verirler. Uzun olan kortikal dal kortexi geçip medullada bulunan medullar kapiller ağı oluşturur. Kısa olan kortikal dallar ise kapsülanın altında bir subkapsüler bölgede kapiller ağ oluşturur. Buna kortikal ağ denir. Bu ağdan çıkan sinosoid tipte kapillerlerin dalları korteks boyunca uzanır. Medullaya kadar ulaşır ve burada medulladaki kapiller ağla birleşir. Surrenal korteks: Stroması az, hücre yapısı yani parenkiması fazla olan bir bölümdür.Parenkimanın % 90’nını oluşturur. Salgı hücreleri yan yana bulunarak, hücre kümeleri veya kordonlarını yaparlar.Buna göre korteks 3 ayrı tabaka gösterir. 1)Zona glomeruloza 2)Zona fasikülata 3) Zona retikülaris Zona Glomeruloza: Kortex hacminin % 13’nü oluşturur. Kapsülün hemen altında yerleşik kısa bir alandır. Buradaki hücreler yumak tarzında, kavisler yapan hücre kordonlarından oluşur. Prizmatik veya piramidal şekilli hücrelerdir. Aralarında fenestrata tipi kapillerler bulunur. Bu kapiller endoteli, diaframla kapalı poruslar içermektedir. Bu porusların çapı kapsül altında 100 nm. iken, medullaya doğru 14 gidildikçe 250 nm. ‘ye ulaşır. Hücrelerin çekirdekleri koyu boyanır. Sitoplazmaları az ve zayıf boyanmıştır. Lipid tanecikleri içerir. EM incelemede, SER’dan zengin, GER az da olsa bulunur. Tubulus tipi mitokondriyonlardan zengin, bazofilik karakterde boyanır. Kortikosteroid denilen hormonu salgılarlar. Bu böbreküstü bezinin kortexinden salgılanan hormonların genel adıdır. Mineralokortikoitlerden Aldosteron, su-elektrolit dengesini sağlar. Böbreklerde distal tubulusları ve kollektör tüpleri etkileyerek sodyumun ve suyun geri emilimini, buna karşın potasyumun atılmasını sağlar. Dehidratasyon ve kan basıncı düşüklüklerinde bu tabaka etkilenir. Zona Fasikülata: Kortex hacminin % 80’ni oluşturan oldukça geniş bir tabakadır. Işınsal yönde uzanan tekli veya ikili hücre gruplarından meydana gelmiştir.Birbirine parelel seyreder ve oblik anastomozlar aracılığı ile bağlanırlar. Hücrelerin arasında fenestrata tipi sinozoid kapillerler bulunur. Santral yerleşimli bir veya iki nukleus bulunur. Işık mikroskobik olarak bakılınca sitoplazmalarında bolca lipid damlacıkları bulunur.TEM incelemede, SER ve golgi apereyinin iyi gelişmiş olduğu görülür. Tubulus tipi mitokondrilere bolca rastlanılır. Az miktarda GER’da rastlanılır. Lipid damlacıklarının içeriği kolesterol esterleridir. Kolesterol, steroid hormonların prekürsörüdür. IM ile bakılınca köpüğümsü bir manzara izlenir(spongiosit hücre). Rutin takiplerde yağlı maddeler xylol içinde eridiği için, içi boşluklu görünüm arzeder. Kortikosteroidlerin etkileri: Karbonhidrat, yağ, protein metabolizması üzerine etkilidir. Yağları, gliserol ve yağasitlerine kadar parçalayabilir. İmmun sistemi baskılar. Fibroblast gibi hücrelerde protein sentezini inhibe eder. Glikoneogenesis ve glikogenesisi etkiler. Anti-enflamatuvar etki gösterir. Bu hormonlar genel olarak hipotalamustan salgılanan kortikotropin-releasing hormonun ve hipofiz ön lobundan salgılanan ACTH’nın etkisi altında çalışan bir bölümdür. Daha çok asidofilik hücrelerden oluşmuştur. Zona Retikülaris: Kortex hacminin % 7’ni oluşturur. Kısa olan hücre grupları, her yönde ve düzlemde uzanır. Birçok anastomozlarla birbirine bağlanarak sık sinozoid kan kapillerleri etrafında, ağ şeklinde düzenlenirler. Buradaki hücreler, fasikülata tabakasındaki hücrelere nazaran daha küçüktürler. Daha az lipid içerirler. Çekirdek sayısı fazla olduğu için bu bölge koyu boyanır. Çekirdekler piknotiktir. Bu hücrelerin sitoplazmalarında lipofuksin pigmenti bulunur. Retikülaris hücreleri boyanma durumuna göre koyu ve açık olarak boyanırlar. Bunlar, farklı fonksiyon ve gelişim devrelerine ait görünümleridir. Zona fasikülata ve retikülaris tabakasında özellikle bol miktarda C vitamini bulunur. C-vitamini iç salgı fonksiyonları için önemli olan bir 15 vitamindir. Zona retikülaris, kortikotropin-releasing hormon ve ACTH’nun etkisi altındadır. Mineralokortikoidler ise Renin-Anjiotensin sisteminin çalışırlar. Vücutta kan basıncı düştüğü zaman, böbrekteki etkisi altında juxtaglomeruler hücrelerden renin salgılanır. Renin, kandaki anjiotensinojen adlı enzimi aktifleştirir. Anjiotensin-1’i oluşturur. Bu da kan yolu ile akciğerlere gelerek, Anjiotensin konverting enzim yardımı ile anjiotensin 2’ye dönüşür. Bu madde vazokonstriktör bir maddedir. Damarlarda vazokonstriksiyon yaparak kan basıncını yükseltmeye çalışır. Aynı zamanda distal tubulusları etkileyerek Na+ ve suyun geri emilmesini arttırır. Böylece kan hacmi arttırılmaya çalışılır. Böbreküstü bezi medullası: Medullanın parenkim hücreleri de sempatik- parasempatik ganglionların postganglioner nöronları gibi nöral cristadan köken alır. Medulla hücreleri, birbirleri ile anastomozlaşan kordonlar veya toparlak gruplar halinde düzenlenirler. Bunların arasında kalan düzensiz aralıklarla sinozoid tipte kan kapillerleri bulunur. Retiküler lif ağı ile desteklenen hücrelerdir. Medulla hücreleri oldukça büyük ve poligonaldırlar. Nukleusları kromatinden fakirdir. Çift nukleus görülebilir.Sitoplazmasında ince granüller seçilir. Medulla dokusu bikromatlı bir fiksatifle ( müller eriyiği) tesbit edilirse ve rutin olarak H&E boyası ile boyanırsa sitoplazmalarında kahverengimsi granüller tarzında izlenir. Buna kromaffin reaksiyonu, bu reaksiyonu gösteren hücrelere de chromaffin hücreler denir. Bu reaksiyonu meydana getiren madde adrenalin ve noradrenalindir. Bu ayırım elektron mikroskobik ve immunohistokimyasal olarak yapılabilir. Adrenalin veya epinefrin: Salgı granülleri homojen dağılımlı ve küçüktürler. Daha açık tonda boyanırlar. Azo-carmin boyası ile reaksiyon gösterirler Gümüş iyoda karşı reaksiyon vermezler. Noradrenalin veya norepinefrin: Salgı granülleri daha büyüktür Daha koyu boyanır. Salgı granülleri daha yoğundur, merkezdedir. Gümüş ve iyotla boyanır. Azo-carminle reaksiyon vermez. Medullada tek tek veya gruplar halinde bol miktarda sempatik ganglion hücreleri ve chromaffin hücreler etrafında daha ince ağlar yaparlar. BÜ. bezi medullası, otonom sinir sistemindeki preganglionik sinir liflerinden gelen sempatik ganglion hücreleri üzerinde sonlanır.Burada salgılanan asetilkolin,sempatik ganglion hücrelerinden 16 epinefrin,norepinefrin salgılatır. Kromaffin hücrelerdeki salgı granüllerinin içeriği %20 adrenalin ve noradrenalin, % 80 ise chromogranin, ATP, enkefalindir. Chromogranin, adrenalin ve noradrealini bağlayan proteinlerdir. Karaciğere, yağdokusuna, kas dokusuna etki ederek kanda glikoz düzeyini arttırırlar. .Vazokonstriktör etki yapar, Kalbin dakika atım hızını arttırır. Nabzı hızlandırır. Kalbin daha hızlı ve daha verimli çalışmasını sağlar. Koroner damarlarda ise vasodilatatör etkilidir. Diffuz nöro-endokrin sistem: (DNES,APUD= Amin prekürsör uptake dekarboksilaz) Bunlar crista nöralis kökenli olup endokrin salgı yaparlar. 1) Böbreküstü bezi medullasında A ve NA salgılayan hücreler 2) Paraganglionlarda yeralan hücreler 3) Gastro intestinal sistemde entero-endokrin hücreler 4) Pankreasın langerhans adacıklarındaki glukagon ve somatostatin salgılayan hücreler 5) Solunum yollarının mukozalarında argirofil hücreler Yukarıda sıralanan tüm hücreler kromaffin reaksiyonu ile boyanan hücre gruplarıdır. Paraganglionlar: (Yan düğümcük) Çeşitli bölgelerde ve organların içine serpilmiş, surrenal medulla hücreleri gibi, nöro-ektodermal kökenli hücre grubudur. Bunlar periferik sempatik sinir sisteminin yakın komşuluğunda bulunurlar.Paraganglionların en önemli, en göğüs,karın,pelvis büyük olanı surrenal medullasıdır. Diğer paraganglionlar, sempatiğinin yayılma alanı içinde bulunan irili ufaklı yan düğümcüklerdir. Paraganglion aortikum abdominale: ( Zuckerkandl organı) Bağdoku kılıfı ile sarılı, anastomozlaşan epitelial hücre kordonlarından,kan kapillerlerinden, sempatik ganglion hücrelerinden ve çok zengin sinir ağlarından ibarettir.Paraganglionlar, testis, ovaryum, böbrek hilusucivarında tek tek veya hücre adacıkları şeklinde olabilir. Sulkus coronorius ve sol coroner arter boyunca, subepikardial bağdokusu içinde de mevcuttur. Glomus carotikum: Özel tipte paragangliondur. Bunlar parasempatik sistemle ilgilidirler.Kromaffin reaksiyonu göstermeyen epitel hücrelerinden yapılmışlardır. Kan basıncının ayarlanmasında rol alırlar. 17 18