çalışan kadınların tükenmişlik düzeylerinin belirlenmesi

advertisement
T.C.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS PROJESİ
ÇALIŞAN KADINLARIN TÜKENMİŞLİK
DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ:
EDİRNE ÖRNEĞİ
AYŞEGÜL CEYLAN
PROJE DANIŞMANI
YRD. DOÇ. DR. SEYHAN BİLİR GÜLER
EDİRNE 2013
I
Projenin Adı: „Çalışan Kadınların Tükenmişlik Düzeylerinin BelirlenmesiEdirne Örneği‟.
Hazırlayan: Ayşegül CEYLAN
ÖZET
Tükenmişlik kavramı ilk olarak Freudenberger (1974) tarafından tanımlanmıştır.
Freudenberger tükenmişliği; başarısız olma, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya
karşılanamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarında tükenme durumu şeklinde
ifade etmiştir. Daha sonra Maslach‟ın geliştirmiş olduğu model kabul görmüştür.
Maslach tükenmişliği üç alt boyutuyla tanımlamıştır: Duygusal tükenme,
duyarsızlaşma ve kişisel başarısızlık.
Kadınlar iş hayatında; ücret eşitsizliği, cinsel taciz, eğitimde ve yükselmede fırsat
eşitsizliği, mobbing gibi sorunlar, ev hayatları ile ilgili olarak da; iş-aile çatışması,
çocuk bakımı sorunu, ev ve iş yaşamının bir arada yürütülmesinin zorlukları gibi
sorunlar yaşamaktadırlar. Bu da çalışan kadınların tükenmişlik yaşamasına neden
olmaktadır. Tükenmişlikle mücadelede geliştirilmiş pek çok yöntem vardır. Bunlar
kişinin kendi kendine uygulayabileceği yöntemler olabileceği gibi örgütün çalışanlar
için yapabileceği uygulamalar da olabilir.
Bu çalışmada Edirne ilinde yaşayan ve değişik sektörlerde çalışan kadınların
tükenmişlik düzeylerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla tesadüfî yöntemle
seçilen 259 çalışan kadına Maslach Tükenmişlik Düzeyini Belirleme Anketi
uygulanmıştır. Sonuç olarak; Edirne ilinde yaşayan ve ankete konu olan 259 çalışan
kadının tükenmişlik yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Çalışan Kadın, Toplumsal Cinsiyet, Tükenmişlik
II
Name of Project: ‘ Determining the Burnout Levels of Working Women- Edirne
Example‟
Prepared By: Ayşegül Ceylan
ABSTRACT
Freudenberger ( 1974 ) is the first person to define the term “ burnout”.
Freudenberger defined burnout as failure, wearing out, loss of energy and strength or
as the state of the run out of inner resources of the person because of unsatisfied
wants. Afterwards the model which Christiana Maslach developed was accepted.
Maslach defined burnout under three sub dimensions namely; Emotional Exhaustion,
Depersonalisation and Personal Accomplishment.
Women who work face many problems in their work environment such as
inequality of wages, sexual abuse, inequality of opportunities regarding education
and promotion, mobbing and etc. Working women also face many problems in
their family lives such as work-family conflicts, care of children, difficulties in
being able to continue family and work life together, and etc. And all of these
cause burnout on working women. There are many methods of coping with burnout.
These can be both methods that the person can apply himself or herself, and methods
that the organisation can apply for their staff.
In this study the aim was to determine the burnout levels of women working in
various sectors in the city of Edirne-Turkey. For this purpose the Maslach Burnout
Inventory has been applied to 259 working women who have been chosen randomly.
As a result, it was obtained that the 259 working women in Edirne on whom
the Maslach Burnout Inventory was applied
experience a high level of burnout.
Key Words : Working Women, Societal Gender, Burnout Syndrome
III
ÖNSÖZ
“Çalışan Kadınların Tükenmişlik Düzeylerinin Belirlenmesi-Edirne Örneği”
isimli araştırma, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġşletme Ana Bilim
Dalı, Yönetim Organizasyon Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı’nda proje olarak
hazırlanmıştır.
Proje çalışmasında; Tükenmişlik sendromu açıklanmaya çalışılmış, çalışma
hayatındaki sorunların tükenmişlik üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Fizyolojik ve
toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle kadınların, çalışma yaşamının özellikle işe seçim,
ücret ve kariyer gelişimi alanlarında ne ölçüde ayrımcılıkla karsılaştıkları; iş-aile
çatışması konuları ve farklı demografik değişkenlerin bu konuda etkili olup olmadığı
saptanmaya çalışılmıştır.
Proje çalışmamın konusunun belirlenmesi ve çalışmanın oluşturulmasında sürekli
tavsiyelerde bulunan, çalışma süresince görüş ve önerileriyle beni yönlendiren
danışman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Seyhan BĠLĠR GÜLER‟ e, Yüksek Lisans
ders aşamamdaki katkılarından dolayı tüm hocalarıma, yardımları ve destekleri için
Sayın Yrd. Doç. Dr. Adil OĞUZHAN‟ a ve Trakya Üniversitesi‟nde bana yüksek
lisans eğitimi alma fırsatını sunan Sayın Prof.Dr. Derman KÜÇÜKALTAN‟a
teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.
Ayrıca hayatımın yükünü omuzlarımdan alan ANNEM‟e ve bu araştırmayı
gerçekleştirmemde yardımını esirgemeyen eşim Hüsnü CEYLAN‟a sonsuz
teşekkürler…
Edirne 2013
Ayşegül CEYLAN
IV
İÇİNDEKİLER
ÖZET.........................................................................................................................I
ABSTRACT ..............................................................................................................II
ÖNSÖZ ......................................................................................................................III
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................IV
TABLOLAR LİSTESİ .............................................................................................IX
GİRİŞ ........................................................................................................................1
BÖLÜM I
1. TÜKENMİŞLİK KAVRAMI, BELİRTİLERİ
VE NEDENLERİ ..............3
1.1. Tükenmişliğin Tanımı .........................................................................................3
1.2.Stres ve Tükenmişlik ............................................................................................6
1.3. Tükenmişliğin Boyutları .....................................................................................8
1.3.1. Duygusal Tükenme .......................................................................................8
1.3.2. Duyarsızlaşma ...............................................................................................9
1.3.3.Kişisel Başarı .................................................................................................10
1.4.Tükenmişliğin Belirtileri ....................................................................................11
1.4.1. Fiziksel Belirtiler .........................................................................................11
1.4.2.Zihinsel Belirtiler .........................................................................................12
V
1.4.3. Duygusal Belirtiler ......................................................................................13
1.4.4. Davranışsal Belirtiler ..................................................................................14
1.4.5. Motivasyonel Belirtiler ...............................................................................15
1.5.Tükenmişliğin Nedenleri .....................................................................................15
1.5.1. Bireysel Nedenler ........................................................................................15
1.5.1.1.Demografik Özellikler ...........................................................................16
1.5.1.2. Kişilik Özellikleri ..................................................................................17
1.5.1.3.Beklentiler ve Bireysel Ġhtiyaçlar...........................................................17
1.5.1.4. Kendilik Kavramı ..................................................................................18
1.5.1.5. Duygusal Kontrol ..................................................................................18
1.5.1.6. Empati ...................................................................................................18
1.5.1.7.Ġş Doyumu ..............................................................................................19
1.5.2.Ġnsanlar Arası Ġlişkilerden Kaynaklanan Nedenler .......................................19
1.5.3. Ġş Ortamından Kaynaklanan Nedenler .........................................................19
1.6.Tükenmişliğin Sonuçları ......................................................................................20
1.6.1. Tükenmişliğin Birey Üzerindeki Olumsuz Etkileri ......................................20
VI
1.6.2. Tükenmişliğin Çalışma Hayatı Üzerindeki Olumsuz Etkileri ......................21
1.6.3. Tükenmişliğin Aile Hayatı Üzerindeki Olumsuz Etkileri.............................22
1.7.Tükenmişliği Önleme Yolları ..............................................................................23
1.7.1.Tükenmişliği Önleyebilecek Başlıca Etmenler ..............................................24
1.7.2. Tükenmişliğin Gelişimini Durdurmanın Yolları ..........................................25
BÖLÜM II
2. ÇALIŞAN KADIN VE TÜKENMİŞLİK ...........................................................26
2.1. Toplumsal Cinsiyet Kavramı ..............................................................................26
2.2. Çalışma Hayatında Kadın ...................................................................................27
2.3. Çalışan Kadının Tükenmişlik Yaşamasının Nedenleri .......................................28
2.4.Çalışan Kadının Ġş Yaşamındaki Sorunları ..........................................................29
2.4.1. Eğitimde Kadın Erkek Eşitsizliği ...................................................................31
2.4.2. Mesleki Cinsiyet Ayrımcılığı .........................................................................33
2.4.3. Cam Tavan Sendromu ..................................................................................34
2.4.3.1. Cam Tavan‟ın Üç Boyutu ve Kadınların Yönetici Pozisyonuna
Yükselmelerinde Karşılaştıkları Engeller .............................................36
VII
2.4.3.1.1. Erkek Yöneticiler Tarafından konulan Engeller ................................36
2.4.3.1.2. Kadın Yöneticiler Tarafından Konulan Engeller ...............................36
2.4.3.1.3. Kişinin Kendi Kendine Koyduğu Engeller ........................................37
2.4.4 Kadınlarda Ücret Eşitsizliği ..........................................................................37
2.4.5. Kadınlara Basit Ġşlerin Verilmesi .................................................................38
2.4.6. Çalışma Ortamı Riskleri...............................................................................39
2.4.7.Mobbing ........................................................................................................40
2.4.8.Cinsel Taciz ...................................................................................................42
2.5.Çalışan Kadının Aile Hayatındaki Sorunları........................................................43
2.5.1.Ġş-Aile, Aile-iş Çatışması ...............................................................................45
2.5.2.Çalışan Kadında Oluşan Rol Çatışması .........................................................47
2.5.3. Ev Ġşleri ve Çocuk Bakımı ............................................................................49
2.5.4. Çalışan Kadınlarda Gebelik ve Emzirme ......................................................50
BÖLÜM III
3. EDİRNE’DE ÇALIŞAN KADINLARIN TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİNİN
BELİRLENMESİ .................................................................................................52
VIII
3.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı ........................................................................52
3.2. Ölçüm Aracı (Maslach Tükenmişlik Ölçeği) ......................................................52
3.3. Örneklem .............................................................................................................55
3.4. Uygulama ............................................................................................................55
3.5. Araştırmanın Hipotezleri.....................................................................................56
3.6. Kullanılan Ġstatistikî Teknikler ...........................................................................56
3.7. Sınırlılıklar ..........................................................................................................56
3.8. Bulgular ...............................................................................................................57
3.8.1.Demografik Özellikler ....................................................................................57
SONUÇ ......................................................................................................................65
KAYNAKÇA ............................................................................................................66
EKLER
Ek-1:Demografik Özellikler.......................................................................................74
Ek-2:Çalışan Kadınların Tükenmişlik Düzeylerini Belirleme Anketi .......................75
IX
TABLO LİSTESİ
Tablo1: Çalışan Kadınların Mesleklerine Göre Dağılımı ..........................................58
Tablo 2: Çalışan Kadınların Medeni Durumlarına Göre Dağılımı ............................58
Tablo 3: Çalışan Kadınların Çocuk Sayılarına Göre Dağılımı ..................................59
Tablo 4: Çalışan Kadınların Yaş Aralıklarına Göre Dağılımı ...................................59
Tablo 5: Çalışan Kadınların Yetişme Yerlerine Göre Dağılımı.................................60
Tablo 6: Çalışan Kadınların Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı ..............................60
Tablo 7: Çalışan Kadınların Eşlerinin Mesleklerine Göre Dağılımı ..........................61
Tablo 8: Çalışan Kadınların Eşlerinin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı .............61
Tablo 9: Çalışan Kadınların Aylık Gelir Düzeyine Göre Dağılımı ...........................62
Tablo 10: Tükenmişlik Ölçeğinin Maddelerine ilişkin Frekans Dağılımı .................63
1
GĠRĠġ
Tükenmişlik günümüzde sıklıkla duyduğumuz bir kavramdır. Stres ve hızlı yaşam
şartları ile dolu 21. y.y.‟ın öne çıkan bir gerçeği haline gelmektedir. İnsanlar hayatın
her evresinde tükenmişliği yaşamaktadırlar ve çoğu kişi işini, sağlığını hatta ailesini
bu yüzden kaybedebilmektedir.
Kadın iş görenler her türlü çalışma ortamında erkek iş görenlerin yaşadığı
sorunları yaşamakla birlikte, kadın olmalarından kaynaklanan birçok farklı sorunla
da mücadele etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Nitelikli işgücü gerektirmeyen üretim
şartlarında, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretle erkek iş görenlerin alternatifi
olarak görülen kadın iş görenler, işe alınmada eşitlik ilkesinin uygulanmaması, işaile çatışması yaşanması sonucunda kadının çalışmasını engellemesi, çocuklu
kadınlar için kreş problemlerinin yaşanması, eşit işe eşit ücret ödenmemesi, kadına
yönelik cinsel taciz gibi cinsiyete dayalı ayrımcılık ile de karşı karşıya
kalmaktadırlar.
Türkiye‟de kadınların, tüm olumsuzluklara rağmen, ev ve aile sorumluluklarının
yanı sıra iş yaşamının sorumluluğunu üzerinde taşıması, erkek egemen bir toplumda
başarılı olması, toplumumuz için övünç kaynağıdır. Çünkü günümüzde çalışmak,
kadınlar için sadece ekonomi ile ilgili de değildir, kendi öz güvenini kazanarak
ayakta durabilmek çok önemlidir. Kadınların iş dünyasında karşılaştıkları sorunların
ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesi ve kadınların gelecekte daha iyi koşullara
kavuşmaları açısından büyük önem taşımaktadır.
Proje genel olarak üç bölümden oluşmaktadır:
Çalışmanın birinci bölümünde tükenmişlik kavramı, tükenmişliğin boyutları,
belirtileri, tükenmişliğe etki eden faktörler, tükenmişliğin iş ve aile hayatı ile ilgili
sonuçları ve tükenmişlikle mücadele teknikleri konuları üzerinde durulmuştur.
2
İkinci bölümde toplumsal cinsiyet kavramı, çalışan kadınların çalışma hayatında
karşılaştığı sorunlar, çalışan kadınların aile hayatlarıyla ilgi sorunları konuları ele
alınmıştır.
Projenin son bölümü uygulama kısmından oluşmaktadır. Bu bölümde çalışan
kadınların tükenmişlik yaşayıp yaşamadıkları araştırılmış, tükenmişlik düzeyleri
belirlenmeye çalışılmıştır.
Tükenmişlik düzeylerini belirleme anketi olarak; tükenmişliğin saptanması ve
ölçülmesi amacıyla; Maslach tarafından geliştirilmiş bir araç olan “Maslach Burnout
Inventory” (Maslach Tükenmişlik Envanteri) kullanılmıştır. Maslach Tükenmişlik
Envanteri üç alt ölçekten oluşmaktadır:
Çalışmanın son bölümünde; çalışan kadının tükenmişlik düzeyini belirlemeye
yönelik anket sorularının, SPSS.14.0 istatistik programı veri analizi yöntemi ile
bulunan sonuçları tablolar halinde gösterilmiş ve yorumlanmıştır.
3
BÖLÜM I
1.TÜKENMĠġLĠK KAVRAMI, BELĠRTĠLERĠ VE NEDENLERĠ
1.1.TükenmiĢliğin Tanımı
Tükenmişlik kavramı ilk defa 1970‟li yılların sonları ve 1980‟li yılların
başlarında ortaya çıkan yeni sayılan bir kavramdır. Tükenmişlik kavramının birçok
tanımı yapılmıştır. İlk defa “Herbert Freudenberger tarafından tanımlanmıştır. Bir
sağlık hizmeti kuruluşunda psikolog olarak çalışan Herbert Freudenberger sağlık
çalışanları arasında görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakmayla ilgili bir
durumu„‟Mesleki bir tehlike” olarak nitelemiş ve bunun için tükenmişlik kavramı
kullanmıştır. Freudenberger (1974)tükenmişliği; “Başarısız olma, yıpranma enerji ve
güç kaybı veya karşılanamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarında tükenme
durumu” seklinde ifade etmiştir (Budak ve Sürvegil, 2005: 96)
Cherniss
(1980)
ise
tükenmişliği;
„kaynaklar
ve
talepler
arasındaki
dengesizlikten doyumsuzluğa karşı işinden soğuması şeklinde gösterdiği bir tepki‟
olarak tanımlamaktadır.
Maslach (2003) a göre tükenmişlik „ işyerindeki stres artırıcı unsurlara karşı bir
tepki olarak uzun sürede ortaya çıkan psikolojik bir sendromdur. Pines ve
Aranson(1988) tükenmişliği; „duygusal talepler gerektiren durumlara uzun süre
maruz kalmanın neden olduğu fiziksel, duygusal ve zihinsel tükenme durumu ‟olarak
tanımlamaktadırlar.
4
Edelwich ve Brodsky (1980) tükenmişliği; “iş koşullarına bağlı olarak enerjinin
ve amacın giderek yitirilmesi”, Pines ve Aranson (1981) ise “duygusal yükü ağır
işlerde uzun süre çalışma sonucunda fiziksel, ruhsal ve zihinsel tükenme” olarak
tanımlamaktadır (Kunt, 2001:50).
Frank Minirth‟e göre; tükenmişlik kişinin işini sadece bir iş olarak görmesiyle
başlar. Bireyler enerji eksikliği yaşadıklarında başkalarının kendilerini alt ettiğini
hissettiklerinde tükenmişlik sendromu, sonucunda duyarsızlaşma ve kişisel başarıda
düşme olur.
Özellikle insanlarla yüz yüze çalışılan işlerde karşılaşılır. Tükenmişlik şu şekilde
de tanımlanmaktadır.
İsteksizlik
Enerji kaybı
İdealizm eksikliği
Amaç eksikliği
Fikir (görüş) belirtmeme
Tükenmişlik aşırı derecede ve uzun süreli stresin sonucunda zihinsel, fiziksel,
ruhsal tükenme olarak da tanımlanabilir.
Tükenmişlik bir kısırdöngüdür. Çünkü kişiler arası ilişkiyi en aza indirme arzusu
duygusal tükenme duygusuyla birleşir ve kişisel başarıda azalma ile sonuçlanır. O da
kişisel yetersizlik duygusuna sebep olur. O da başarıyı düşürür. Birçok kişinin
yaşadığı tükenmişlik kısırdöngüsü budur (Mogler,2008:4).
5
Maher‟e göre tükenmişlik, „Psikosomatik hastalığı, uykusuzluğu, iş ve müşterilere
karşı negatif tutumu, işe gelmemeyi, alkol ya da ilaç kullanımını, suçluluğu,
kötümserliği, ilgisizliği ve depresyonu içeren kompleks bir sendromdur‟ ve enerjinin
bol kullanımı sonucu önemli düzeyde enerji eksikliği yaşanması şeklinde
görülmektedir (Çam.1992:155).
Günümüzde yapılan birçok araştırma, insanların büyük bir çoğunluğunun
kendilerini „iş‟ leri ile var ettiklerini göstermektedir. Kendilerini işleriyle var eden
insanlar; çalışma yaşamlarından bütün hayatlarına ilişkin anlamlar çıkartmaya
çalışmaktadırlar. Bu çaba bireylerin işlerine neden yüksek umutlar, yüksek idealle ve
önemli bir motivasyonla girdiklerini ve neden işlerine büyük bir hevesle bağlı
olduklarını göstermektedir. Bu insanlar işlerinde başarısız olduklarını, işlerinin
önemsiz olduğunu, dünya için hiçbir katkı yaratmadıklarını düşündüklerinde;
kendilerini çaresiz, umutsuz ve tükenmiş hissetmeye başlamaktadırlar. Nitekim
Freudenberger‟in de belirttiği gibi, kendilerini tamamen işlerine adamış ve işlerini
sosyal yaşamlarının ikamesi ve kendileri için vazgeçilmez olan bireyler, tükenmişlik
riski altındadır (Sürvegil,2006:5).
Hayatının büyük bir bölümünü „işkolik‟ olarak geçiren ve yoğun iş yükü altında
yaşayan kişiler „tükenme‟ durumuyla karşı karşıya kalabilir ve yoğun olarak hayat
çekilmez duygusu yaşayabilirler. Bu duygu, genellikle „çok başarılı‟ olmak için
yoğun bir şekilde çalışan ve her çalışmada kendi üzerine düşenden fazlasını yapan,
çalışma konusunda sınır tanımayan kişilerde sıklıkla görülmektedir. Nitekim
tükenmişliğin katlanılması en zor maliyeti; işinde en başarılı ve en parlak olan
insanların kaybedilmesidir (Baltaş, 2002: 77).
6
İncelemeler tükenmişliğin bireysel düzeyde yaşanan bir olgu olduğunu; olumsuz
bir duygusal yaşantıyı içerdiğini ve kronik, kesintisiz süren bir duyguya dayandığını
göstermektedir. Örgütsel kökenli stres yapıcı durumlara gösterilen bir tepki niteliği
taşıyan tükenmişlik, bireylerin enerji kaynaklarını yok etmektedir. Çalışma
ortamındaki bu stres yaratan koşulların en önemli özelliği ise yapılan işin kişilerarası
yoğun ilişkilere dayanmasıdır.
Tükenmişlikle ilgili olarak yapılan çalışmalarda hemşirelik, sosyal hizmet
uzmanlığı, öğretmenlik gibi iş tanımları gereği başkalarına sosyal yardımda bulunma
gereği başkalarına sosyal yardımda bulunmakla yükümlü meslekler üzerinde
durulmuştur. Daha sonraları subaylık, polislik, gardiyanlık, kütüphanecilik,
yöneticilik gibi işleri diğer kişilerle sıkı etkileşim gerektiren meslek grupları da
tükenmişlik araştırmaları kısmına alınmıştır (Torun,1995:6-9).
1.2. Stres ve TükenmiĢlik
Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve
zorlanmasıyla ortaya çıkan bir durumdur. İş ve özel hayatı zorlaştıran, mücadele
etmeyi gerektiren birçok talep ve olay vardır. Bunların yanında çalışanların bilerek
ya da bilmeyerek sebep oldukları; strese yol açacak zorluklar vardır. Bu zorluklarla
başa çıkabilmek için zengin kaynak ve donanımlara sahip olunsa bile, her zaman
başarı sağlanamaz ve strese teslim olunur(Batlaş,2002:5).
Stres, basit bir tanımla bazı olaylara verilen bir tepki olarak tanımlanır. Aslında bu
konudaki araştırmalara ve kavramsal literatüre bakıldığında stresin tanımını yapmak
zor görünmektedir. Genelde olumsuz bir durum olarak algılanan stres, araştırmacı ve
bilim adamlarına göre kısaca bireyin, tehdit edici çevre özelliklerine karşı gösterdiği
bir tepki olarak tanımlanmaktadır. Açıkçası stres, bireyle çevresi arasında zayıf bir
7
uyumun varlığını göstermektedir. Çevrenin bireyden aşırı isteklerinin olması ya da
bireyin kapasitesinin üstünde istekleri olması, bu durumun nedeni olabilir (Aytaç,
2002: 2).
İş ortamı strese her zaman elverişlidir. Ancak stres etkileri bireylerde farklılıklar
gösterebilir. Örneğin aynı mesleğe sahip bireylerin stresli bir durum karşısında aynı
tepkiyi vermesi beklenemez. Yüksek başarı güdüsü olan biri için işle ilgili gerilimler
onun başarı güdüsünü kamçılarken, bir başkası bu durumla başa çıkabilme
yetersizliğinden stres duyabilir. Kısaca stres kişisel özelliklere göre farklılık gösteren
bir olgudur. Stres iş yaşamının bir parçasıdır. Ancak kontrol edilemeyen stres
sonucu, kişi kendini tükenmişlik içinde bulabilir. Bu konu ile ilgili yapılan
araştırmaların çoğunda, tükenmişlik sendromunun gelişmesinde stresin bir biçimde
anahtar rol oynadığını ileri sürülmektedir. İş yerinde yaşanan iç çelişki ve bu
çelişkinin doğurduğu stres çalışanları tükenmişliğe eğilimli hale getirmektedir.
Özellikle hizmet sektöründe çalışanlar, genellikle oldukça yoğun ve süreklilik
gösteren bir tempoda çok sayıda insanla diyalog halindedir. Bu tür görevlerin hizmet
sunanlar açısından oldukça sıkıntılı yanları bulunmaktadır, çünkü bu tür mesleki
etkileşimler, hizmet sunan kişiye zarar verebilecek bazı streslere ve duygulara neden
olabilmektedir.
Hizmet verilen bireylere karşı mesafeli davranmak, sadece sunulacak hizmeti
yerine getirerek hizmet alan bireylerle duygusal niteliği de olan ilişkilere girmekten
kaçınmak daha kolaydır. Bu kaçınma, zaman içerisinde hizmet sunulanlara karşı
duyarsızlaşmayı beraberinde getirmektedir.
İşyerindeki stres, günlük iş taleplerinin bir parçası olarak kabul edilebilir.
Hizmet veren birey, bu iş talepleri ile kendisini ortaya koyma fırsatı buluyor ve
teşvik oluyorsa; stres, iş hayatının faydalı bir boyutunu oluşturabilir. Ancak, uzun
süreli stresle baş etmede başarısızlık yaşanıyorsa, stres tükenmişliğe dönüşür ve
tükenmişlik bireyin kendisini ortaya koymasına fırsat vermez (Çiper,2006:14-15 ).
8
1.3.TükenmiĢliğin Boyutları
Tükenmişliğin boyutları dediğimizde Maslach tükenmişliği üç boyutlu olarak
nitelendirmiştir. Bunlar; Duygusal Tükenme, Duyarsızlaşma ve Kişisel Başarı
Noksanlığıdır. Aşağıda bunlar kısaca açıklanmıştır.
1.3.1.Duygusal Tükenme
Maslach‟a göre tükenmişliğin en önemli bileşeni duygusal tükenmişliktir.
Çalışanların örgütsel ve kişisel yöndeki beklentilerinin duygusal tükenmişlikle
doğrudan ilişkili olduğu bilinmektedir. Araştırmalar yoğun ilişkilerin uzun süre
devam ettirilmesinin gerekli olduğu işlerde çalışanlarda gözlenen duygusal
tükenmişliğin, rutin işlerde çalışanlarda gözlenen duygusal tükenmişlikten daha fazla
olduğu belirtilmektedir (Tuğrul ve Çelik , 2002: 1-2).
Bu üç boyutlu tükenmişlik kavramının temelinde "duygusal tükenme"
boyutunun yer aldığı, diğer iki boyutun ise bunu tamamlayan boyutlar olduğu ileri
sürülmektedir (Ergin, 1992, s.145). Duygusal tükenme, insanlara yardım ederken,
istenen psikolojik ve duygusal taleplerin aşırılığı yüzünden ortaya çıkan, enerji
eksikliği ve bireyin duygusal kaynaklarının bittiği duygusuna kapılması durumudur
(Özyurt ve diğ., 2004:22). Bu duygusal yoğunluğu yaşayan kişi, hizmet verdiği
kişilere daha önceki kadar verici ve sorumlu davranamadığını ve hizmeti vermekte
yetersiz olduğunu düşünmektedir. (Aslan, 2000:427). Gergindir ve engellenmişlik
duyguları yaşamaktadır. Ertesi gün işe gitme zorunluluğu kişide büyük bir sıkıntı
yaratmaktadır (Maraşlı, 2003: 24).
9
Duygusal tükenmişlik yaşayan çalışanlar duygusal anlamda kendilerini işlerine
verememektedirler. Kişinin mesleği tarafından tüketilmiş ya da aşırı yüklenilmiş
olma durumu sonucu oluşan duygusal tükenme, çalışanların hizmet verdikleri
kişilere karşı duygudan yoksun ve umursamaz bir şekilde davranmalarına yol açar
(Aslan ve diğ. 2005:1).
Duygusal tükenme, daha çok insanlarla yüz yüze ilişkinin yoğun olduğu
sektörlerde çalışanlar üzerinde görülür, kişideki aşırı psikolojik ve duygusal
yüklenmeden kaynaklanır. Duygusal tükenme, tükenmişlik sendromunun başlangıcı
ve merkezidir. Duygusal yönden yoğun bir çalışma temposu içerisinde bulunan kişi
kendini zorlar ve diğer insanların talepleri altında ezilir. Duygusal tükenme bu
duruma bir tepkidir. Bu duruma yakalananlar kendilerini yeni bir güne başlayacak
enerjiden yoksun hissederler. Duygusal kaynakları tamamen tükenmiştir, tekrar
doldurmak için kaynak bulamazlar (Dursun, 2000:15).
1.3.2. DuyarsızlaĢma
Maslach ve Jackson‟a (1981) göre duyarsızlaşma, tükenmişliğin üç boyutu
arasındaki en problemli boyuttur. Kişilerarası ilişkilerde meydana gelen bozulmalar,
tükenmişliği bireysel bir problem olmaktan çıkarıp, örgüt geneline yayılan salgın bir
hastalık haline getirmektedir. Duyarsızlaşan birey bütün hayatının başkaları
tarafından ele geçirildiğini düşünür ve bu nedenle insanları hayatından çıkarıp, tek
basına kalmak ister. Duyarsızlaşma bir açıdan insanların kendilerini, tükenme ve
hayal kırıklığından koruma ve yaşadıkları psikolojik gerginlikten bilinçli bir şekilde
uzaklaştırabilmek için uyguladıkları bir savunma stratejisidir. Duyarsızlaşma
yaşayan birey, psikolojik açıdan aldığı zararı azaltabilmek için insanlarla arasına bir
tür “duygusal tampon” oluşturmaktadır. Ancak bu derece negatif tavırlar sergilemek,
bireyin olumlu bakış açısına ve isteki etkinliğine ciddi anlamda zarar vermektedir.
10
1.3.3.KiĢisel BaĢarı
Maslach‟ın tükenmişlik modelinin üçüncü boyutu olan düşük kişisel basarı en
yalın haliyle “kişinin kendisini olumsuz değerlendirme eğiliminde olmasını ifade
etmektedir (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001).
Kişinin işindeki yeterlilik ve başarı duygularını tanımlar. Bireyin başkaları
hakkında geliştirdiği olumsuz düşünce tarzı, kişinin kendisi hakkında da negatif
düşünmesine yol açar. Kişi, bu düşünce ve yanlış davranışları nedeniyle kendini
suçlu hisseder. Kendisi hakkında "başarısız" hükmünü verir. Bu durumda
tükenmişliğin üçüncü aşaması olan düşük kişisel başarı hissi ortaya çıkar, işinde
ilerleme kaydetmediğini, hatta gerilediğini düşünen bu tür kişiler kendilerini suçlu
hisseder ve harcadıkları çabanın bir işe yaramayacağına inanırlar. Bunun sonucunda
ise kişi kendine olan saygısını kaybedip, depresyona girebilir (Dursun, 2000:17). İşe
ve hizmet verilen kişilerle ilişkilere bağlı başarı ve yeterlilik duygularında azalma
görülür. Kişinin işe karşı motivasyonu düşmüştür, kontrol eksikliği ve çaresizlik
hisseder. Kişisel başarısızlık hissi düşük moral, kişiler arası anlaşmazlık, düşük
üretkenlik, sorunlarla başa çıkmada yetersizlik, benlik saygısında azalma gibi
belirtileri içerir (Baysal, 1995:23). (Çiper,2006:13).
Tükenmişlik sendromunun üç boyutu arasındaki farkı belirlemek çok önemlidir.
Tükenmişlik üzerine yapılan araştırmalar da bu üç boyutun farklı sebeplerle ortaya
çıktığını ve farklı sonuçlar doğurduğunu ispatlamıştır. Buna göre duygusal tükenme,
işle ilgili aşırı yüklenme, manevi talepler ve olumsuz çalışma koşulları gibi
gerekliliklerden kaynaklanırken; duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşme genellikle
otorite, sosyal destek, performans değerleme ve geri besleme gibi işten kaynaklanan
eksiklikler dolayısıyla oluşmaktadır. Diğer yandan duygusal tükenme, ise
11
devamsızlık yapmaya (absenteeism) neden olurken, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda
düşme işten ayrılmaların ve müşteri memnuniyetsizliğinin temel nedeni olarak ortaya
çıkmaktadır (Polatçı,2007:42-43).
1.4.TükenmiĢliğin Belirtileri
Tükenmişliği yaşayan birey, genelde, kişisel mesleki doyumsuzluk ve
yorgunluğun karmaşık bir duygulanımını yaşadığının farkına varır. Ancak bu
duyguların dile getirilmesinin zorluğu ve belirgin belirtilerinin olmayışı, bu durumun
sıklıkla göz ardı edilmesine neden olur. Bunun sonucu ise, gittikçe artan bir şekilde
işten soğumadır( Çam,1991)
Tükenme belirtisi, genellikle “çok başarılı” olmak için yoğun ve dolu bir
programla çalışan, kendi üzerine düşenden fazlasını yapan ve sınırlarını tanımayan
kişilerde görülür(Baltaş, 2004).
Bireyde tükenme durumunda ortaya çıkabilecek başlıca belirtiler şunlardır:
1.4.1. Fiziksel Belirtiler
Fiziksel belirtileri kendi içlerinde üçe ayrılmışlardır. Fiziksel yakınmalar; baş
ağrısı, kas ve eklem ağrıları, sinirlerde çekilmeler, yorgunluk ve sık hastalanma ve
hastalanma endişeleri, sık fiziksel muayeneler, boğaz kurulukları, nefes daralmaları,
kilo kayıpları, uyku ve cinsel problemlerdir. Psikosomatik yakınmalar; kalp
rahatsızlıkları, ülser, gastrointestinal rahatsızlıklar, solunum ve nefes almada
güçlükler, şeker hastalığı ve astım belirtileridir. Fizyolojik tepkiler; kalp çarpıntılı
hipertansiyon, serum kolesterol düzeyinde artma ve aşırı terlemeden dolayı deride
duyu kaybıdır.
Dikkat dağınıklığı
Başarısızlık
12
Hayal kırıklığı
Kızgınlık
Sinirlilik
Negatif olma- olumsuzluk- kötümserlik
Çabuk sinirlenmek
Ümitsizlik
Şüphecilik
Suçluluk
Sorumsuzluk
Apati
Sonucunda depresyon (Mogler,2008:4).
1.4.5.Zihinsel Belirtiler
Zihinsel yetilerde yavaşlama, dikkat eksikliği, unutkanlık, plansızlık, sık hata
yapma, bağımlı ve sınırlı düşünce kapasitesi, kalıplaşmış düşünce tarzı, kişiler arası
iletişim ve karar verme becerisinde azalmalar görülmektedir. Yalnız kalma
neticesinde oluşan durumların üstesinden gelme yetilerinde gerilemeler meydana
gelmektedir. Kişiler arası iletişimin azalması tükenmişlik sendromunun önemli bir
karakteristiğidir. Bu durum bilişsel açıdan olumsuz, kötümser, empatiden uzak, zayıf
ve kalıplaşmış bir iletişimi ifade etmektedir. Bu iletişim tarzı kişiyi çevreden
uzaklaştırmaktadır, kişinin çevreye olan güvenini sarsmaktadır ve aynı zamanda
kişinin çevresindekilerden şüphe etmesine neden olmaktadır. Mesleki açıdan, bu
kişiler iş ortamında kendilerini güçsüz hissetmektedirler ve destekten yoksundurlar.
Kendilerini şanssız olarak tanımlamaktadırlar. Benlik saygılarındaki azalma onları
beceriksizleştirmektedir ve iş performanslarını düşürmektedir. İş arkadaşlarına ve
üstlerine karşı öfkeli ve kırıcı olmaktadırlar. Sonunda sürekli çevreyi ve çevredekileri
suçlamaya başlamaktadırlar.
13
1.4.2. Duygusal Belirtiler
Kişisel düzeyde, endişe, hüzün, karamsarlık ve anlık olarak değişen duygu
durumu hakimdir. Kişi kaygılı ve gergindir. Duygu kontrolü zayıftır ve nedensiz
ağlamalar görülmektedir. Kişiler arası düzeyde, bireyler karşıdakini dinleme ve
anlamaya kapalı, durgun, mesafeli ve duygudan uzak bir iletişimi tercih
etmektedirler. Mesleki açıdan, işten memnuniyetsizlik ve yetersizlik duygusu yüksek
düzeydedir.
Tükenmişlik; kaygı, depresyon gibi ruhsal açıdan tehlikeli durumlara da yol
açabilmektedir. Bu gibi durumlar; alınganlık, belirgin üzüntü, apatik (duygusuz,
ilgisiz)görünüm, asılsız şüpheler ve paranoya, öz saygı ve özgüvende azalma,
başarısızlık hissi, suçluluk, içerlemişlik, çaresizlik vb. duygularla karakterize
edilmektedir.
Çeşitli araştırmacılar (Baysal, 1995; Izgar, 2000; Tümkaya, 1996) tarafından
ortaya konan tükenmişliğin psikolojik belirtilerine ilişkin görüşler aşağıdaki gibi
gruplandırılabilir.
- Diğer insanları eleştirme
- İlgisizlik
- Düşük kişisel başarı hissi
- Öz güvende azalma
- Kendi kendine zihinsel uğraş içinde olma
- Yansıtma
- Hayal kırıklığı
- İç sıkıntısı
- Depresyon
- Endişe
14
- Umutsuzluk
- Zayıf konsantrasyon
- Alınganlık
- Yalnızlık
- Çaresizlik
- Engellenmişlik
- İntihar
- Aile içi sorunlarda artış
- Uyku düzensizliği
Tükenmişlikte duygular ve davranışlarla ilgili belirtiler daha önce ortaya çıkmakta
ve daha kolay tanınmaktadır. Bu belirtilerle birlikte; Tükenmişlik sürecinin gelişimi
Freudenberger (1974) tarafından şu şekilde açıklanmaktadır:
Tükenmişlikte çabuk ve ani öfkelenmeler olmaktadır. Tükenmişlik yasayan kişiler
duygularını içlerinde saklamakta zorlanmakta, çabuk ağlamalar, bağırmalar,
kendisine aşırı yüklenildiği düşüncesi, kuşkuculuk oluşmaktadır ve kişi aşırı gergin,
inatçı, değişime kapalı bir hale gelebilmektedir. Değişiklik yeniden uyum sağlamak
demektir ve kişinin buna ayıracak enerjisi kalmamıştır. Diğer kişiler bireydeki
değişimin farkındadırlar. Çoğu kez ise ayrılan zamana karsın başarı beklenilen
düzeyde olmamaktadır (Gürses,2006:24).
1.4.3. DavranıĢsal Belirtiler
Davranışsal belirtiler için aşırı hareketlilik ve taşkınlıktan dolayı dikkati
yoğunlaştırma güçlükleri, kararsızlık, sigara ve alkol kullanımında artışlar, dengesiz
beslenme, sakarlık ve kaza yapma riskinin yükselmesi kişisel düzeyde olan
belirtilerdir. Kişiler arası düzeyde iki önemli davranış örüntüsü dikkat çekmektedir;
öfkeli ve saldırgan davranışlar ile ani parlamalar ilişkileri zedelerken, kişilerin
15
kendilerini ortamdan çeken, mesafeli, duygudan yoksun ve mekanik tutumları da
onları çevreden izole etmektedir. Bu kişiler sözel ifadelerinde de olumsuz ve kırıcı
bir üslup kullanabilmektedirler. Mesleki açıdan, bu kişiler, çalışanlarla veya
üstleriyle sık tartışmaktadırlar, iş performansları düşüktür, yaptıkları işin niteliği ve
niceliğinde azalmalar olmaktadır, iş hataları artmaktadır, sınırlı ve monoton
çalışmaya başlamaktadırlar ve en önemlisi iş ortamında daha az zaman geçirmeye
başlamaktadırlar.
1.4.4. Motivasyonel Belirtiler
Kişisel düzeyde, bu kişilerin ilgi, merak ve ideallerinde azalma vardır, hayal
kırıklıkları ve şaşkınlıkları üst düzeydedir. Sık sık memnuniyetsizliklerini dile
getirmektedirler. Yeni durumlar için cesaretlerini kaybetmişlerdir. Kişiler arası
düzeyde, diğerlerinin ne düşündükleri ve ne yaptıkları onları ilgilendirmemektedir.
Mesleki açıdan ise işe gelme konusunda oldukça isteksizdirler.
1.5.TükenmiĢliğin Nedenleri
Yapılan araştırmalar tükenmişlik sendromuna yol açan pek çok neden ortaya
çıkarmıştır. Bu nedenler araştırmacılara göre farklı gruplara ayrılmıştır. Ama temel
olarak bireysel ve örgütsel etmenler olarak ikiye ayırabiliriz. Bunlar da kendi
aralarında farklı gruplara ayrılabilir. Bunları ayrı ayrı incelemek sendromu
anlayabilmek açısından fayda sağlayacaktır.
1.5.1. Bireysel Nedenler
Bireyi çevreleyen ortamın yanı sıra, kişinin ortama getirdikleri de tükenmişlikte
önemli rol oynar. Bireyin demografik özellikleri, motivasyonu, ihtiyaçları, değerleri,
kendilik değeri, duygusal ifadeleri ve kontrolü gibi bireysel özellikler önemlidir. Bu
16
içsel özellikler, dışsal uyaranların nasıl bir duygusal stres haline geldiğini ve bir kişi
iş yerinde tükenmişlik yaşarken diğer bir kişinin aynı işyerinde neden tükenmişlik
yasamadığını açıklar.
1.5.1.1.Demografik Özellikler
Tükenmişlikle yaş arasında açık bir ilişki vardır. Genç ve deneyimsiz olanlarda
tükenmişlik daha yüksektir. İşe yeni başlayanlar yeni isin getirdiği roller ve
sorumluluklarla karsı karsıyadır. Bu da tükenmişlik için risktir. Aynı doğrultuda otuz
yaşından genç olanların da risk grubu olduğu belirtilmektedir. Kadınlar ve erkekler
tükenmişlik sendromunda birbirine benzer bir deneyim yaşarlar ama bir takım
farklılıklar vardır. Kadınlar duygusal tükenmeye daha yatkındırlar ve bunu
erkeklerden daha yoğun yaşarlar. Erkekler ise duyarsızlaşmaya yatkındır ve birlikte
çalıştıkları insanlara karşı daha katıdırlar.
Eğitim seviyesi ve tükenmişlik arasındaki ilişki çok açık değildir. Profesyonel
yardım verilenlerin çoğu üniversite mezunu ve uzmanlık eğitimi almış insanlardır.
Tükenmişliğin en yüksek bulunduğu grup lisans eğitimini almış ama lisansüstü
eğitim yapmamış olanlardır. Bu grupta duyarsızlaşma puanları yüksek, kişisel
başarısızlık puanları düşüktür, duygusal tükenmeye eğilim daha fazladır.
Tükenmişliğin medeni durumla da sıkı bir ilişkisi vardır. En çok tükenmişliği
bekarlar yaşarken evliler ise en az tükenmişliği yasayan gruptur. Boşanmış olanlar
genellikle bu iki grup arasında yer almakla birlikte duygusal tükenmede bekarlara,
duyarsızlaşma ve kişisel başarısızlık puanlarında ise evlilerin sonuçlarına daha
yakındırlar. Ayrıca iş deneyimi birkaç yıllık olanlarda bir yıldan az ve beş yıldan
uzun süredir çalışanlara göre daha yüksek düzeyde tükenmişlik görüldüğü ifade
edilmiştir.
17
1.5.1.2. KiĢilik Özellikleri
Her şeyi kusursuz yapma isteği
Hayır deme zorlukları
Aşırı gelişmiş görev duygusu
Bu özellikleri belirgin olan kişiler çabalarını her zaman yetersiz bulur,
kendilerinden daha fazlasını isterler, kendilerini yaptıklarından dolayı ödüllendirmez,
aksine yapamadıkları şeyler için cezalandırırlar. Kendilerine karşı beklentileri abartılı
olmadığından gerçekleşemez. Bu nedenle de kendilerini çaresiz, tıkanmış,
hissederler. İşe karşı ilgilerini, coşkularını yitirirler, kafalarını toplamakta güçlük
çekmeye başlarlar, işle ilgili ertelemeler hoşlarına gitmeye başlar. Giderek işe karşı
olumsuz, hatta düşmanca tutumlar artar, sıkıcı görünür. Sabırsız ve öfkeli bir hal
alırlar ve tükenmeye başladıklarını hissederler (Mestçi,2012:2).
1.5.1.3.Beklentiler ve Bireysel Ġhtiyaçlar
Herkesin tatmin etmek istediği bir takım temel psikolojik ihtiyaçları vardır.
Sevilmek, saygı görmek, beğenilmek gibi. Bu ihtiyaçların şiddeti ve karşılanma
yolları tükenmişlik için önemlidir. Freudenberger ve Richelson, Edelwich ve
Brodsky
profesyonelleri
gerçekçi
olmayan,
hırslı
beklentileri
konusunda
uyarmışlardır. Wessells, kişinin kendinden ve isinden gerçek dışı beklentilerinin
olması ve mükemmeliyetçi olmasının iş başarısı tanımının bu beklentiler
doğrultusunda yapılmasında risk olduğunu bildirmiştir. Başarıyı sonuca göre
değerlendiren profesyoneller tükenmişlik için eğilimlidirler.
18
1.5.1.4. Kendilik Kavramı
İnsanın kim olduğu, kendisini nasıl değerlendirdiğine, çevresindeki insanlarla
ilişkilerinde önemli rol oynar. Kendini tanımak ve sevmek, kendini diğerlerine
açmada önemli bir noktadır. Eğer kişinin kendine güveni yok ise insanlarla
ilişkilerinde daha güçsüz ve daha az girişkendir. Aktif ve bağımsız olmak yerine
pasif ve bağımlı olur. İçinde bulunulan ortamı yönetmek yerine onun tarafından
yönetilmeye başlar. Bunun sonucunda tükenmişlik yaşamak kaçınılmazdır.
1.5.1.5. Duygusal Kontrol
Duyguların gösterilmesi ve kontrolü tükenmişlikle ilişkili bir faktördür. Yardım
ilişkisi de zor bir iştir. Kızgınlık ve huzursuzluk sıktır. Bu duygularıyla başa
çıkamayan kişi bu öfkesini yardım alana, meslektaşlarına, ailesine ve arkadaşlarına
yöneltir.
1.5.1.6. Empati
Diğer insanı tam olarak anlayıp empati kurabilmek oldukça zordur. Empati
kurarken bir insan diğer insanı kabul eder, onunla iletişim kurar ve onu anlamaya
çaba gösterir. Empatim iletişim sırasında bir insan diğer insanı samimi bir şekilde
kabul eder, onun bakısı ile bakar, onun ile birlikte hisseder.
19
1.5.1.7.ĠĢ Doyumu
Çalışma yaşamındaki bu olumsuz etkenler çalışanların iş verimini, sağlığını ve
sosyal yaşantısını etkilemekte, bu etkilinim de çalışanlarda iş doyumunda azalmaya
ve tükenmişlik sendromunun oluşmasına neden olabilmektedir. Ergin, duygusal
tükenmenin, işin bireyin yaşamında önemli bir yer tutmasıyla ve işle ilgili konuları
boş zamanlarında da kendisine sıkıntı etmesiyle ilişkili olduğunu belirtirken, işin aile
yaşamına olumsuz etkisi, iş yetenek uyuşması, çalışma süresi ve iş değiştirme
isteğinin iş doyumunu etkilediğini bildirmektedir (Çağlıyan,2007:25-27).
.1.5.2.Ġnsanlar Arası ĠliĢkilerden Kaynaklanan Nedenler
İnsanları Olumsuz Olarak Değerlendirmek
Probleme Odaklanmak
Pozitif Geribildirim Eksikliği
Duygusal Stres Düzeyi
Değişim İhtimalinin Zayıflığı
1.5.3. ĠĢ Ortamından Kaynaklanan Nedenler
Sorumluluk ve yetki arasında dengesizlik
Profesyonel olmayan bir yönetim anlayışı
Etkin bir denetimin olmaması, geribildirimin verilmemesi
İş ortamında arkadaşça olmayan, rekabete dayalı ilişkiler
Mola vermeye uygun olmayan ortamların olmaması
Yönetici kadronun gerçekçi olmayan beklentileri
İş ortamının güvenilir olmaması
İş ortamında çalışanlara karşı eşitsiz davranılması
20
İş arkadaşları arasında paylaşımın az olması
Çalışanların karar verme, insiyatif kullanma yetkilerinin
olmaması(Mestçi,2012:2).
1.6.TükenmiĢliğin Sonuçları
Literatürde tükenmişliğin belirtilerinin yanı sıra sonuçları üzerinde de çeşitli
araştırmacılar tarafından durulduğu görülmektedir. Tükenmişliğin belirtileri olarak
ifade edilen çeşitli faktörlerin bazen tükenmişliğin sonuçları olarak ifade edildiği
gözlenmektedir. Yapılan araştırmalar tükenmişliğin birçok olumsuz sonucu olduğunu
ortaya koymuştur. Bu bölümde tükenmişliğin sonuçlarından bazıları üzerinde
durulmaktadır.
1.6.1. TükenmiĢliğin Birey Üzerindeki Olumsuz Etkileri
Tükenmişlik yaşayan bireyin yaşadığı duygusal yorgunluk beraberinde fiziksel
yorgunluğu da getirmektedir. Bu durumda olan çalışanlar için sabah kalkıp yeni bir
güne başlamak, çok zor olmaktadır. Bu yorgunluk hissini esas kaynağı bireyin
yaşadığı gerginliktir. Yaşadığı yoğun gerginlik, bireyin gevşemesine ya da gece
uyuyabilmesine imkan vermemektedir. Kronikleşen yorgunluk ve gerginlik; grip,
soğuk algınlığı gibi hastalıklara yakalanma olasılığını, baş ağrılarını ve psikosomatik
şikayetleri arttırmakta; bu tip rahatsızlıkları uzun süre atlatılamamasına neden
olmaktadır.
Freudenberger‟e göre tükenmişliğin en önemli ve bireye en çok ipucu veren
belirtilerinden veya sonuçlarından biri; bireyin enerji seviyesindeki azalmadır. Birey
yaşadığı problemlerle baş edebilmek için; ağrı kesici, uyku ilaçları, sakinleştirici
veya alkole yönelmektedir.
21
Tükenmişlik aynı zamanda bireyin ruh sağlığıyla da ilgilidir. Tükenmişlik, kişisel
başarı duygusunda ve bireyin benlik saygısında azalmayı beraberinde getirir.
Tükenmişlik yaşayan kişi; kendisi ve işi hakkında „kötü‟ hissetmektedir. Kişinin
kendisini kötü hissetmesi; işini kötü yapmasına neden olur. Bu noktada, kişide
kendisini suçlama eğilimi başlar. Bu eğilim, bireyin insanlardan kopmasına ve
kendisine zarar vermesine; bunların sonucu olarak da izole bir hayat sürmesine neden
olmaktadır (Sürvegil,2006: 89–90).
Tükenmişliğin daha çok iş stresinin bir sonucu olduğu düşünülürse davranışsal
etkileri isteki etkileri de içerecektir. Tükenmişlik yasayan birey insanlara karşı
olumsuz duygular içindedir. Bu yüzden davranışları da olumsuzdur. İnsanlara karşı
ilgisiz, alaycıdır; ilişkileri çok yüzeysel, mesafelidir;
insanları sürekli olumsuz
olarak değerlendirir. Bu duyguları yüzünden kendini de olumsuz değerlendirir.
Kendisine saygısı ve güveni azalır.
Ayrıca, bu kişiler, her şeye güçlerinin yettiğini, eskiden beri her şeyi bildiklerini
düşünmeye başlayabilirler. Bu, son çare olarak zaafları, kusurları ya da başarısızlığı
kendilerinden uzak görmeye çalışmaya neden olabilir. Hizmet veren kişiler
kendilerini ve başkalarını işe yaradıklarını kanıtlamak için hem işte hem de özel
hayatlarında gereksiz riske atabilirler (Çağlıyan,2007:42).
1.6.2. TükenmiĢliğin ÇalıĢma Hayatı Üzerindeki Olumsuz Etkileri
Tükenmişliğin belki de en görünür etkisi, bireylerin iş performansındaki
değişimdir. Temel olarak tükenmiş kişiler, daha „kötü‟ iş yaparlar. Motivasyonları
azalmış ve kendilerini engellenmiş hisseden bu kişiler, yaptıkları işi „umursamazlar‟.
Artık daha yaratıcı daha başarılı olmak gibi bir kaygıları yoktur, sonuçlarla çok fazla
ilgilenmezler.
22
Tükenmişliğin çalışma hayatı üzerinde yarattığı bir diğer olumsuz etki; hizmet
sunulan insanlara/ müşterilere yetersiz ilgi gösterilmesidir. İnsanlarla çalışmanın
yarattığı duygusal gerginlik, bireylerin diğerleriyle daha az iletişim kurmalarına
neden olur. Tükenmiş kişi, etkileşim süreci içinde, fiziksel olarak oradadır; ancak
diğer kişi orada değilmiş gibi davranır. Daha az göz teması kurar, sorulan sorulara
homurdanarak cevap verir, el sıkma ya da sarılma gibi fiziksel temaslardan uzak
durur. Psikolojik olarak işten uzak durma bir süre sonra fiziksel olarak da işten uzak
durmaya yol açabilir(Maslach,2003:121).
1.6.3. TükenmiĢliğin Aile Hayatı Üzerindeki Olumsuz Etkileri
Tükenmişliğin etkileri sadece bireye iş yaşamına verdiği zararla sınırlı
kalmamakta, aile yaşamına da ciddi zararları olmaktadır. Ev yaşamında da, iş
yaşamında olduğu gibi takdir edilmeme tükenmişliğin gelişmesi açısından önemli bir
yere sahiptir. Bütün sorumluluklarını fazlasıyla yerine getiren birey, diğer aile
bireyleri tarafından takdir edilmedikçe, sorumlulukları paylaşılmadıkça tükenmişliğe
doğru yol alır (Ertekin,2006:1).
Tükenmişlik bireyin özel yaşamını da çöküntüye uğratabilir. Duygusal tükenme
ve bireylere karşı duyarsızlaşma işten kaynaklanabilir; fakat etkileri tükenmişlik
yasayan kişinin ailesi ve arkadaşları tarafından güçlü bir şekilde hissedilir. Duygusal
açıdan yorgun olan kişi, evine de gergin, rahatsız ve fiziksel olarak yorgun
gelecektir. Evde geçirdiği zamanın büyük bir kısmını, işi ile ilgili şikayetlerini
anlatmakla geçirecektir. Bu da ailesinin bireyden beklediği zaman ve ilginin
azalmasına neden olacaktır. Aile üyeleri kendilerini kırılmış, yalnız ve ihmal edilmiş
hissedeceklerdir. Mesleki rollerle ailedeki roller arasında bocalayan ve bu iki alan
arasında doyurucu bir denge kuramayan bireylerde bu sorunun tükenmişliğe yol
açtığı görülmüştür(Maslach,2003:122).
23
Öte yandan, evlilik ve aile hayatından alınan doyumun ve aile yapısının uyumlu
olarak algılanmasının düşük düzeyde tükenmişlikle ilişkili olduğu bulunmuştur.
Araştırmalar, sosyal destek kaynaklarından yararlanabilen bireylerde düşük, bu
kaynaktan yoksun kişilerde ise yüksek düzeyde tükenmişlik bulunduğunu ortaya
koymaktadır (Sürvegil, 2006:9).
1.7.TükenmiĢliği Önleme Yolları
Zihinsel sağlık tam bir duygusal denge gerektirir. Bunlar kendini kontrol
edebilme, kendini zor durumlara hızlı bir şekilde adapte edebilme becerisi ve
duygusal dengeyi kısa bir süre içinde onarabilme ve durumu atlatabilme yeteneği
gerektirir.
Öz kontrol, öz değerlendirme ve strese dayanıklılık özellikleri fiziksel olarak
hazır olma, kendine telkinlerde bulunma, duygularını kontrol edebilme yeteneği ve
dikkati değiştirme özellikleri önemlidir. Psikolojide duygusal ve sosyal olgunluğun
belirtisi olarak görülen kendini kontrol edebilme büyük önem taşımaktadır. Kendini
kontrol edebilmenin sadece kişinin özelliklerinden birini olmadığı ve bunun ekstrem
durumlarda kişini davranışlarını yönlendirdiği de belirtilmelidir.
Tükenmişlik sendromu ile ilgili profesyonel yardım iki tür terapi ile
gerçekleştirilebilir:
1-Tükenmişlik sendromu riskleri taşıyan insanlarla tanışmak
2-Olumsuz kurumsal faktörlerin en alt düzeye indirilmesi
Dahası tükenmişlik sendromunu önlemenin önemli ilkelerinden biri de çalışanın
kendi psikolojik hijyeninin devamlılığını sağlamasıdır. Profesyonel ve kişisel
senoryalar birbiriyle sıkı bir şekilde ilişkilidir. Kariyer-istenilen statüye doğru bilinçli
24
bir seçim yapma ve bu yolda profesyonel olarak ilerlemektir. Kişinin kendisini
profesyonel ve sosyal açıda kabul ettirmesini sağlar.
Dıştan gelen etmenler kariyeri etkileyebilir. Profesyonel çevre profesyonel
gelişimi ve kariyeri ve kurum da bunun hızını etkileyebilir. Kariyer gelişimini
etkileyecek belirsiz çevre etkilerini dikkate almak önemlidir. Kişisel gelişim
kritelerini seçmek ve kendi öz değerlendirmenizi iş arkadaşlarınızla karşılaştırmak
önemlidir. Sağlık (zihinsel ve fiziksel), yeterlik ve profesyonellik çoğu alandaki
aktivite üyeleri için en çok değer verilen özelliklerdir. Bir uzmanın yeterliliği onun
müşterisini
sorunlarını
hızlı
ve
etkili
bir
şekilde
halledebilme
yeteneği
profesyonelliğin devam ettirilebilmesi için önemli faktörlerdendir. Bu yüzden
profesyonellik seviyesini uygulamaya dayalı aktivitelerle kendi kendini eğiterek
arttırmak, iş arkadaşlarıyla deneyimlerini paylaşarak arttırmak, kısa süreli eğitim
aktivitelerine katılarak arttırmak(kurslar, seminerler, bir defaya mahsus programlar)
önemlidir. Yeterliği arttırmanın temel etmenlerinden biri de kişinin kendi bilişsel
motivasyonudur (Yarın bugünden daha iyi bilme ve aha iyi performans gösterme).
1.7.1.TükenmiĢliğin GeliĢimini Önleyebilecek BaĢlıca Etmenler:
Beceri ve bilginin arttırılması
Çalışma ve dinlenme şartlarının geliştirilmesi
İş içeriğinin geliştirilmesi
Motivasyonun geliştirilmesi
Çalışma ücretlerinin değiştirilmesi
Sosyal destek
Psikolojik deşarj sistemi, çalışma günüden sonra stres atma
Toplu alanlarda psikolojik atmosferin geliştirilmesi
25
1.7.2.TükenmiĢliğin GeliĢimini Durdurmanın Yolları:
Başka ilgi alanları oluşturmak
Kişinin kendi işinde yenilikler yapması (Yeni projeler üretmesi ve liderlerinin
onayını beklemeden bunları uygulaması )
Kişisel sağlığın sürdürülmesi (düzenli uyku ve beslenme alışkanlığı ve
meditasyon teknikleri edinme)
Yeterli sosyal hayat
Değişik mesleklerden farklı arkadaşlıklar edinmek
Her seferinde galip kişi olmasa da bir şeyleri başarma isteği (kendini küçük
düşürmeden ve saldırganlaşamadan kaybetmeyi de bilme)
Sadece başkalarının durumunu düşünmeden öz değerlendirme yapabilme
Yeni deneyimlere açık olma
İşte ve yaşamda olumlu sonuçlara varabilmek için aceleci davranmayıp
kendine yeterli zaman tanıyabilme
İyi ölçülüp biçilmiş sorumluluklar alma
Sadece işle ilgili okuma değil diğer alanlarla ilgili yazınlar da okuma
Yeni insanlarla tanışma ve deneyimleri paylaşma olanaklarının olduğu
seminerlere ve konferanslara katılma
Düzenli bir şekilde hem profesyonel açıdan hem de kişisel açıdan kendinden
farklı olan iş arkadaşları ile çalışma
Kişisel danışma gerektiren sorunları tartışılabileceği profesyonel gruplara
katılma
Memnuniyet ve mutluluk veren hobiler edinme
Bu yüzden kişi tükenmişlik sendromunu önlemek için kendi hayatını zaman
zaman değerlendirmeli ve istediği bir şekilde bir hayat sürdürüp sürdürmediğine
bakmalıdır. Mevcut hayat şartları kişiyi memnun etmiyorsa kişi olumlu sonuçlara
ulaşmak için neler yapılması gerektiğine karar vermelidir.
26
BÖLÜM II
2. ÇALIġAN KADIN VE TÜKENMĠġLĠK
2.1. Toplumsal Cinsiyet Kavramı
Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetin sosyal bir olgu olarak kurumlaşmış
biçimidir. Bu kavram sadece cinsler arası eşitsizlikleri vurgulayanlarca değil, cinsler
arası farklılaşmanın sosyal olarak inşa edildiğini savunanlar tarafından da
kullanılmaktadır. Friedle‟a göre (1975), ”Kadının ve erkeğin biyolojik doğaları bir
yasak alan olarak algılanmamalı toplumsal rollerin inşasının üzerine gerçekleştiği bir
temel olarak algılanmalıdır”
Toplumsal cinsiyet biyolojik cinsiyetten farklı bir kavramdır. Erkek ya da dişi
olarak
dünyaya
gelinir,
toplumsal
cinsiyet
ise
bu
biyolojik
yapının
şekillendirilmesiyle ilgilidir. Bu enteraktif süreç sonunda maskelenen ya da efeminen
olunur. Önceden belirlenmiş bir takım davranış kalıpları toplumsal cinsiyet rollerini
oluşturur.
Roller
ise
doğumdan
hemen
sonra
öğrenilmeye
başlanır.
Toplumsal cinsiyet rolleri zaman içinde ve kültürden kültüre değişiklik gösterebilir.
Kadın ve erkek farklı kültürlerde farklı görevler üstlenmişlerdir. Farklı statülere ve
farklı güce sahiptirler.
Toplumsal cinsiyet teriminin bir yararı da hem erkek hem kadın rollerini
kapsamasıdır. Kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkinin nitelikleri toplumdaki
pozisyonlarının belirlenmesinde önemlidir. Cinsiyete bağlı farklılıklar, biyolojiktir;
fakat toplumsal cinsiyet, bir kültürün kadına ve erkeğe atfettiği tüm özellikleri kapsar
(Aksoy,2006:16).
27
2.2.ÇalıĢma Hayatında Kadın
Kadınların çalışma yaşamına katılma oranları erkek nüfus ile kıyaslandığında
oldukça düşüktür. Bunun en önemli nedenlerinden birisi kadınlar ve erkekler
arasındaki eğitim farklılığıdır. Erkekler kadınlara oranla daha fazla eğitim almakta ve
sonuçta da iş piyasasındaki rekabet ortamında kadınlara göre daha avantajlı konuma
sahip olmaktadır. Fakat kadın işgücünün düşük olmasının tek nedeni eğitim olmayıp,
kadının çalışmasına ilişkin toplumsal değer ve normlar, cinsiyete dayalı işbölümü
gibi faktörlerde kadınların çalışma hayatına katılmalarında önemli rol oynamaktadır.
Kadınların birçok azgelişmiş ülkede en yoksul grupların başında yer almalarının
nedenleri, özünde işgücü piyasalarına katılımlarını ve katıldıktan sonra bu piyasalar
içindeki konumlarını olumsuz yönde etkileyen temel etkenlerle ilişkilendirilebilir.
Kadınlara işgücü piyasalarında gözlenen ayırımcılık, işgücüne katıldıktan sonra da
enformel sektör ağırlıklı ve genelde düşük kaliteli ve düşük ücretli işlerde
çalışmalarıyla ve bazı durumlarda aynı işi yapmalarına karşın erkeklere oranla daha
düşük ücret almalarıyla sürmektedir (Şenses, 2001: 176–177).
Hızlı bir kentleşmenin yaşandığı Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde kırdan
kente taşınan geleneksel değer ve normların etkisi, eğitim düzeyinin yetersizliği, ev
dışında çalışma deneyiminin olmaması kadının iş bulma olanaklarını daraltmakta,
kentteki çalışma yaşamıyla bütünleşmesini engellemektedir. Nitekim kadınların
örgütlü, düzenli gelir getiren, sosyal güvence sağlayan işlerde çalışma olanakları son
derece sınırlıdır. Kadınlar daha çok örgütsüz, düşük gelir ve prestije sahip fazla vasıf
ve beceri gerektirmeyen marjinal işerde istihdam edilmektedir (Adak,2007:140).
28
2.1.ÇalıĢan Kadının TükenmiĢlik YaĢamasının Nedenleri
Kadının çalışması ve para kazanması özgürlüğün ilk adımıdır. Buna karşın, genel
olarak kadına ilişkin görevler ya da işler söz konusu olduğunda, ilk akla gelenler
onun geleneksel görevleri olan annelik ve ev kadınlığı olmaktadır (Koca,2008:1). Bu
nedenlerle kadını eve, erkeği ise; dış dünyaya yönelik değerlerle tanımlama anlayışı;
kadınların
çalışma
yaşamında
da
ayrımcılıkla
karşılaşmaları
sonucunu
doğurmaktadır.
Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayırımının bütün toplumlarda bir rol ayırımına
yol açtığı, bu rol bölüşümü nedeni ile kadının ev ve özel yaşamla sınırlandığı,
erkeğin ise toplumda evin ekmeğini kazanan, aile gelirini temin eden, kararlarda söz
sahibi olan bir güç olarak etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Kadının eğitim,
çalışma ve çalışmasının karşılığını alması, toplumsal etkinliklere katılması çoğu
zaman kadın olduğu için engellenmiş ve sınırlanmıştır.
Cinsiyet faktörüne bağlı olarak kadınlar iş yaşamında; eğitim ve mesleki eğitimde
eşitsizlik, iş bulma ve yükseltilmede eşitsizlik, ücretlendirmede eşitsizlik ve sosyal
haklardan yararlanmada eşitsizlik gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar.
Kadınların çalışma yaşamına katılmasıyla meydana gelen ekonomik, hukuksal ve
siyasal değişime paralel olarak kadının statüsünde ve rollerinde de farklılaşmalar
yaşanmaktadır. Kadın açısından yaşanan toplumsal değişim bu noktada önem
kazanmaktadır. Kadının anne ve eş olmaktan doğan geleneksel görevlerinin ötesinde
ne kadar bağımsız olabildiği öne çıkmaktadır. Ancak yine de kadının toplumsal
rolleri, onun bağımsızlık kazanmasını engelleyebilmekte ve çeşitli nedenlerle çalışma
yaşamına katılan kadın, aile yaşamında da bir dizi sorunla karşı karşıya kalmaktadır
(Çarıkçı, 2001:337).
29
Kadınların aile kaynaklı yaşadığı en büyük sorun rol çatışmasıdır. Bireyin birden
fazla üstlendiği rolle aynı anda buluşması ve bu roller arasındaki uyumsuzluk, rol
gerginliğine sebep olmaktadır. Cinsiyetçi iş bölümünün değişmemesi ve ev işleri ile
çocuk bakımının daha çok kadına kalması, kadının bu iki alan ve farklı rolü
üstlenmesi sonucunu doğurmaktadır. Ev işlerine yeterli zaman ayıramadığı, iyi bir eş
ve anne olamadığı için kadın, çoğu zaman kendisi de dahil olmak üzere bir çok kişi
tarafından suçlanmakta, işte ise yeterince çalışkan ve özverili olmadığı için kariyer
ilerlemesinde gözden düşmektedir. Her iki alanda yaşadığı gerilim nedeniyle kadının
hem işten hem evlilikten aldığı doyum azalmakta ve birçok fiziksel ve ruhsal
bunalımla karşılaşmaktadır (Carlson,2000).
2.4.ÇalıĢan Kadının ĠĢ YaĢamındaki Sorunları
Çalışma yaşamında kadın istihdamının sanayi devrimi sonrası ve özellikle 1950'li
yılların ardından giderek artması olumlu bir gelişme olarak görülürken, bu artış
beraberinde pek çok sorunu da getirmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalar kadınların
çalışma yaşamında bulunmalarının ve karşılaştıkları sorunların olumlu ve olumsuz
yanlarını tartışmaktadır.
Çok yönlü sorumluluklar ve sorunlarla yalnız başına mücadele etmek
durumunda kalan çalışan kadınların, yasal düzenlemelerle korunmaları kısmen
sağlanmış olsa da bunun yeterli olmadığı açıktır. Bu yönde yapılan çeşitli
araştırmalarda çalışma yaşamına atılan kadınların aynı sorumluluklarını (ev işleri,
çocuk bakımı vb.) aralıksız sürdürmeye devam ettiklerini göstermektedir
(Güner,2008:11).
30
Çalışma yaşamına katılan kadınların öncelikli olarak hem ev kadını hem de anne
olarak sorumluluklarını yerine getirmeye devam etmesi çalışan kadınlara çifte
yükümlülük getirmektedir. Çalışma yaşamıyla beraber yükü daha çok artan kadınlar
olumsuz iş koşulları ve toplumsal baskılarla da başa çıkmak durumunda kalmaktadır
(Öztürk, 2007:47).
Ayrıca kadınlar belirli mesleklerden bilerek dışlanmakta, daha çok “kadın işi”
olarak görülen düşük ücretli ve düşük itibarlı işlerde yoğunlaşmaktadırlar. Kadınların
kariyerlerinde yükselmeleri de pek olağan karşılanmamakta, çocuk sahibi olmalarıyla
birlikte kariyerleri tehlikeye girebilmektedir. Sosyal güvenlik mekanizmalarına
yeterince dahil olamadıkları gibi, eşit işe eşit ücret alamamakta ve erkeklerden daha
az kazanmaktadırlar (Toksöz, 2001:5).
Toplum içerisinde öncelikle eş ya da anne olarak görülen kadınları çalışma
yaşamına iten neden ekonomik ve toplumsal etmenlerdir. Kadınlar, geçmişte
ailelerinin geçimini sağlamada tek gelir kaynağının yetersizliği nedeniyle aileye ek
gelir sağlamak için çalışma yaşamına girerken, son yıllarda ekonomik etmenlerin
yanında, ekonomik özgürlüklerini kazanmak ve mesleki tatmin gibi nedenleri de göz
önünde bulundurmaktadırlar (Arat, 1991: 11).
Uzun çalışma saatleri ve düşük ücretle erkek işgörenlerin alternatifi olarak
görülen kadın işgörenler, çalışma yaşamı içerisinde işe alınmada eşitlik ilkesinin
uygulanmaması, analık ve aile yaşamının kadının çalışmasını engellemesi, çocuklu
kadınlar için kreş problemlerinin yaşanması, eşit işe eşit ücret ödenmemesi ve kadına
yönelik cinsel taciz gibi sırf kadın olmaktan dolayı birçok sorunla karşı karşıyadırlar.
31
Kadın iş görenlerin çalışma yaşamında karşılarına çıkan en önemli sorun, tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de cinsiyete dayalı ayrımcılıktır. Kadınlar
çocukluk
yıllarından
itibaren
çalışma
yaşamında
yer
almayacakmış
gibi
yönlendirilmekte ve eğitim almaları aileleri tarafından engellenerek işgücü
piyasasının ihtiyaç duyduğu niteliklerde yetişmelerine fırsat tanınmamaktadır.
Çalışan kadınların büyük bir çoğunluğunun, evlendikten ya da çocuk sahibi olduktan
sonra işten ayrıldığı ülkemizde kadın iş görenlerin işgücüne katılımları ile ilgili
istatistiklere bakıldığında bu durum daha net biçimde anlaşılmaktadır. Kadın iş
görenlerin işgücüne katılımı ile ilgili istatistikler incelendiğinde, çoğunluğunu bekâr
kadınların oluşturduğu 12–19 yaş grubu kadınlarda işgücüne katılımın yüksek
olduğu, 20–24 yaş arasında katılımın en yüksek düzeye ulaştığı ve evlilik ile çocuk
doğumuna bağlı olarak 30'lu yaşlarda işgücüne katılımın düştüğü görülmektedir.
Kadınların çocuklarını büyüttüğü dönem olarak algılanan 35–44 yaşları arasında
işgücüne katılım oranının bir kez daha yükseldiğini ve emeklilik döneminin başladığı
50'li yaşlardan itibaren de sürekli olarak düştüğünü söylemek mümkündür
(Türkiye’de Kadın 2001, 2001: 78) .(Yılmaz; Bozkurt; İzci,2008:92–93).
Çalışma yaşamında kadınların karşılaştıkları sorunların ele alındığı bu çalışmada
sorunlar yedi başlık altında toplanmıştır. Bu sorunlar;
2.4.1. Eğitimde Kadın Erkek EĢitsizliği
Eğitim, birçok alanda hatta hayatta kadının ilerlemesi için bir başlangıç noktasıdır
ve kadının toplum içindeki konumu ve istihdam olanakları üzerinde etkili olan en
önemli unsurdur. Ama araştırmalar kadının eğitimli olmasının sosyo-kültürel yapı ile
başa çıkabilmesi için her zaman yeterli olmadığını göstermektedir (Özgen ve Ufuk,
2000;118). Çünkü toplumda geleneksel bir kadın imajının ve sosyal bir baskı
bulunmaktadır. Bunu ortadan kaldırmak için ilk olarak kadının eğitim alması ve
32
meslek edinmesi sağlanmalı ve bunun yanında toplumsal cinsiyet rollerinin
ayrımcılıktan kurtarılması gerekmektedir.
Kadınlar, eğitim düzeyleri ile bağlantılı olarak daha çok emek yoğun ve düşük
ücretli işlerde yoğunlaşmışlardır. İşverenlerin kadınları niteliksiz işçi olarak
algılamaları ve kadınların kazançlarının ek gelir olarak görülmesi, kadınların düşük
ücretli işlerde istihdamını kolaylaştırmaktadır. Kadın işgücü, ucuz emek olarak
görülmesi neticesinde emek-yoğun işkolları olan tekstil, gıda, hazır giyim, tütün gibi
sanayi dallarında yoğunlaşmaktadır.
Kentsel kadın istihdamının çoğunluğu enformal sektörde yer almaya başlamıştır.
Türkiye'de kadının çalışmasına etki eden nedenler gözden geçirildiğinde öncelikli
olarak eğitim eksikliği, eşlerin yaklaşımları, çocuk bakımı ve ev işlerinin önemli
olduğu gözlenmektedir (Güner, 2008:15).
Erkeklere göre sınırlı iş alanlarında iş bulabilen kadınlar, genellikle öğretmenlik,
hemşirelik,
sekreterlik,
tezgahtarlık,
kuaförlük,
hizmetçilik
türü
işlerde
çalışmaktadırlar. Görüldüğü gibi kadının ev içindeki rolleriyle özdeşleşen bu işler
genellikle düşük ücretli ve düşük statülü işler olmaktadır. Yani kadınların yoğun
olarak istihdam edildiği işler iş güvencesinden yoksun, meslek içi eğitim ve meslekte
yükselme olanakları sınırlı, sosyal güvenceden yoksun olduğu türden işler olmaktadır
(Toksöz, 2001). Bugün yükselen teknolojilerle açılan yeni iş alanlarında kadınların
şansı, gördükleri eğitimlere göre azalıp çoğalmaktadır. Ancak diğer iş alanları ile
kıyaslandığında ileri derecelerde mesleki eğitim almış kadın çalışanların yüksek ve
hassas teknoloji alanlarında şansları giderek artmaktadır.
33
2.4.2.Mesleki Cinsiyet Ayrımı
Kadın ve erkeğe ait islerin ne olduğuna yönelik kültürel ve sosyal tutumlar ile
eğitimde cinsiyet eşitsizliği, kadın ve erkek işgücünün farklı mesleklere yönelmesine
yol açarak, ülkeden ülkeye ve işten işe değişebilen bir mesleki cinsiyet ayırımı
meydana getirmektedir. Bu anlamda kadınlar hemşirelik ve öğretmenlik –özellikle
ilkokul öğretmenliği- gibi feminize olmuş işlerde yoğunlaşırken yatay bir mesleki
ayırım, diğer taraftan erkeklerden daha düşük iş kollarında kalarak dikey bir mesleki
ayırım sergilemektedirler(Wirth, 2004: 2,13).
Yönetsel pozisyonlar incelendiğinde, kadınların erkeklere göre daha alt kademe
yönetsel pozisyonlarda yoğunlaştığı; erkeklerin ise, üst kademe profesyonel
çalışanlar anlamında çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir. Kadınların egemen
olduğu ve daha çok kadın yöneticilerin mevcut olduğu sektörlerde bile, kadınlarla
karsılaştırıldığında orantısız biçimde erkekler daha üst kademelere yükselmektedir
(Wirth, 2004: 2,13).
Kadın yönetici özellikle de üst düzey kadın yönetici- ve kadın girişimcilerin
görece azlığı ise, kadının iş yaşamına geç katılımı, yönetim akımlarının yöneticinin
cinsiyeti üzerinde durmaması ve uzun bir dönem “tek cinsiyetli” yönetici
görünümünün hakim olmasına bağlanabilir (Barutçugil,2003).
Kadınlar işten çıkarmalara maruz kalma konusunda erkeklere göre dezavantajlı
durumdadır. İşçi çıkarmalarda daha çok vasıfsız ve yeri kolay doldurulabilecek
işçilerin tercih edilmesi ve kadınların ailenin temel geçindiricileri olmayıp, babaları
ve kocaları tarafından geçindirilen kişiler oldukları yönündeki ataerkil ideoloji böyle
bir sonuç yaşanmasında önemli etkenler olarak görülebilir. Buna göre ev içinde
olduğu kadar, işgücü piyasasındaki ataerkil ilişkiler ve yaklaşım da kadınların
34
çalışma yaşamından dışlanması olgusunu açıklamak bakımından önemli göstergelere
sahiptir. Bunlar;
• Kadının formel eğitim düzeyinin düşük tutulması ve kendisine beceri isteyen işlere
hazırlayıcı özel eğitimin sağlanmaması,
• Belli iş ve mesleklere kadınların daha az oranda kabul edilmesi (müfettişlik,
kaymakamlık vergi kontrolörlüğü gibi),
• İşe alışta ve iş yerinde ayrımcı uygulamalar (bekar kadınların evli kadınlar
yerine, çocuksuz kadınların, çocuklular yerine tercih edilmesi)(Çakır,2008;34).
2.4.3. Cam Tavan Sendromu
Cam tavan 1970‟li yıllarda ABD de ortaya çıkan bir kavramdır. Örgütsel
önyargılar ve kalıplar tarafından yaratılan, kadınların üst düzey yönetim
pozisyonlarına
gelmelerini
engelleyen
görünmez,
yapay
engeller
olarak
tanımlanmıştır (Wirth, 2001:1).
Yasaların kadınları korumak için koyduğu, bazı işlerde kadınları çalıştırmama
yasağı da yine kadınların aleyhine olmakta ve onların bazı meslek dallarına
girmelerini engellemektedir. Bunların yanı sıra kadınların ailevi sorumluluklarından
dolayı işlerine yeterince önem vermeyeceği ya da kadınların evleninceye kadar
geçici olarak çalışacağı düşüncesi kadınlara karsı işe girişte ayrımcılık yapılmasına
neden olmaktadır. İşe girişte ayrımcılığın yanında girilen işte, yapılan iş ayni dahi
olsa kadın ve erkeğe farklı ücret ödenmesi de ayrımcılığa neden olmaktadır. Kadınlar
üst düzey yönetimlere gelebilmek için çok çalışsalar ve gayret etseler de bir yerde
yukarı çıkmalarını engelleyen görünmez bir cam tavana çarpmaktadır (Tüllük,
2006:50-51).
35
Cam tavan; devlette, şirketlerde, eğitim kurumlarında veya kar amacı gütmeyen
kuruluşlarda yüksek mevkilere gelmeyi arzulayan ve bunun için çabalayan kadınların
karsılaştıkları engellerdir. Cam tavan terimi ile anlatılmak istenen, karşılaşılan
sorunların belirsizliğidir (Aycan, 2004). Yönetici pozisyonunda çalışan kadınların,
belirli bir aşamadan sonra yükselmelerini engelleyen faktörlerin toplamına "Cam
Tavan" ya da "Cam Tavan Sendromu" adı verilir. Cam Tavan adından da anlaşılacağı
gibi görünmez bir engeli tanımlamaktadır. Cam tavan, bir kadın yönetici olarak
belirli bir noktaya kadar yükseldikten sonra önemli bir terfi beklediği anda adını tam
olarak ortaya koyamadığı nedenlerden ötürü istediği terfiyi alamama durumu
şeklinde de açıklanmaktadır.
Kadınların iş hayatında giderek artan oranlarda yer almaları, çalışma yaşamında
ve yönetimde kadınlarla ilgili araştırmaların da artmasını beraberinde getirmiştir.
Yapılan araştırma sonuçları, özel sektördeki kadın yöneticilerin ancak orta kademeye
kadar ilerlediklerini ve orada durduklarını göstermiştir. Yönetim seviyeleri
bakımından bakıldığında kadın yöneticilerin sayısı açısından olumsuz sayılabilecek
sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Fortune 1000‟deki (Fortune 1000 listesi, toplam gelirler
temel alınarak oluşturulan en büyük 1000 Amerikan şirketinden meydana
gelmektedir.) firmaların sadece ikisinin en tepe yöneticisinin (CEO) kadın olduğu
belirtilmektedir. Bu durum, kadınların yükselmesini engelleyen bir cam tavan (glass
ceiling) olduğu iddiası ile açıklanmaktadır.
Cam tavanın oluşum nedenleri olarak; kadınların çalışma yaşamında kısa sayılacak
bir süredir yönetici durumunda bulunmaları, işgücüne aralıklı olarak katılmaları,
geleneksel olarak kadınların çalıştıkları belli alanların bulunması. Örneğin; halkla
ilişkiler, insan kaynakları yönetimi gibi yükselme olasılığının düşük olduğu alanlarda
ve son olarak da üst yönetimin işe alma ve terfi politikalarında ayrım yapmaları
gösterilmektedir.
36
2.4.3.1. Cam Tavan’ın Üç Boyutu ve Kadınların Yönetici
Pozisyonuna Yükselmelerinde KarĢılaĢtıkları Engeller
İşyerinde
kadınların
karsılaştıkları
„Cam
Tavan‟ın
boyutu
üzerinde
durulmaktadır. Kadınların iş yaşamında üst düzey yönetici pozisyonlarına
gelememelerinin önünde üç engelin olduğu belirtilmektedir. Bu engeller şunlardır
(Aycan ,2006):
2.4.3.1.1. Erkek Yöneticiler Tarafından Konulan Engeller
Bu engellerden en önemlisi kadınlara yönelik önyargılardır. Çoğu negatif olan bu
önyargılar kadınların verilen üst düzey işleri yapamayacağına dair görüşleri içerir.
Kişilik, kararlılık ve azim açısından yetersiz olarak değerlendirilirler. Erkek
yöneticiler tarafından oluşturulan diğer engeller ise “kadınlarla iletişim kurmanın
zorluğu” ve “erkeklerin gücü elde tutma” isteğidir.
2.4.3.1.2. Kadın Yöneticiler Tarafından Konulan Engeller
Daha çok erkek yöneticilerin koyduğu engeller tartışılırken kadın yöneticilerin
koyduğu engeller göz ardı edilmektedir. Kadın yöneticiler tarafından konulan
engeller de şu başlıklar altında sıralanmaktadır:
Kendini referans alma yanılgısı; Kadın yöneticilerin bilinçaltındaki “Ben bu
noktaya nasıl geldiysem, herkes aynı şekilde gelebilir. Özel bir çabaya gerek
yok mantığıdır.
“Kraliçe arı” sendromu (Kadınların birbirlerini çekememeleri); Tepe
yönetimde görülen „tek kadın‟ olmanın bir başarı ve ayrıcalık göstergesi
olduğu inancıdır.
37
2.4.3.1.3. KiĢinin Kendi Kendine Koyduğu Engeller
Cinsiyet rollerine ilişkin tutumlar; “Kadının yeri neresi?” sorusunun cevabını
bulamayışı. Toplumsal değerleri sorgulamadan içselleştirmek. Kadınlara karşı olan
negatif önyargıları kabul etme, benimseme. İş-aile çatışması ve suçluluk duygusu ile
başa çıkamamak; Özgüven eksikliği, kararsızlık, ne istediğini bilememek; Kendini
geliştirme, koşullarını değiştirme isteği, inancı veya imkânı olmamak; Sistemin
değiştirilemeyeceğine duyulan inanç, sistemi destekleme zorunluluğu hissetmek;
Kariyerde yükselmeyi tercih etmemek / kariyer yönelimli olmamak, kariyerde
yükselmenin gerekliliklerini ve zorunluluklarını göze almamak; kadınların üst düzey
yönetici pozisyonuna yükselme konusunda kendi kendilerine koydukları engeller
içerisindedir (Örücü; Kılıç; Kılıç,2007:2–4).
2.4.4.Kadınlarda Ücret EĢitsizliği
Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kadının emeği erkeğe göre daha önemsiz
görülmektedir. Kadınlar aynı işi yaptıkları erkek arkadaşlarından daha düşük ücretle
çalışmakta, dolayısıyla emeklerinin tam olarak karşılığını alamamaktadırlar
(Öztürk,2007:50).
Kadın çalışanların göreceli olarak ücretleri düşüktür. Ülkeler arasında farklılık
olsa da genellikle erkeklerin elde ettikleri kazancın yarısı ile dörtte üçü arasında bir
ücret almaktadırlar. Eşit ise eşit ücret uygulamalarının, bu durumu tam anlamıyla
düzeltici bir etkisi olmamaktadır. Ekonomik kriz dönemlerinde isten ilk çıkartılan
genellikle kadın çalışanlar olmaktadır.
Bir araştırmaya göre, yerleşik sosyal ve kültürel tutumlar ile eğitim ve işe
alımdaki cinsiyet eşitsizliği, daha önce değinildiği gibi yatay ve dikey mesleki
38
cinsiyet ayırımına yol açarak, kadın ve erkek işgücü arasında sürekli bir ücret farkını
beraberinde getirmektedir. Bu ücret farkının bir nedeni olarak da, aynı yaştaki
erkeklerle karşılaştırıldığında kadınların daha kısa kariyere sahip olmaları
gösterilebilir. Çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen son çalışmalar, kadın ve erkek işgücü
arasındaki artan ücret farkının büyük bir kısmının, kadının hamilelik ve çocuk
yetiştirme döneminden kaynaklandığını göstermiştir. Çoğu kadın çalışanın 25–35 yaş
aşamasında çocuk yetiştirmek için işten ayrıldığı veya part-time işlerde çalıştığı; bu
dönemi geçiren kadınlardan bazılarının ise, daha sonra tam zamanlı işlere geri
döndükleri görülmektedir. Bu durum doğal olarak, daha yavaş terfi ve daha az
kazanmaya yol açmaktadır. Aynı zamanda bu, işyerinde ve bir bütün olarak
bakıldığında
toplumda,
anneyi
destekleyecek
politikalar
ile
uygulamaların
eksikliğine de dikkat çekmektedir (Wirth, 2004: 29,32).
2.4.5.Kadınlara Basit ĠĢlerin Verilmesi
İş piyasasında iş ve mesleklerin cinsiyet temelinde ayrımlaşmış yapısı içinde
kadınlar daha çok geleneksel kadın mesleklerinde yoğunlaşmakta, açık pozisyon
olmasına rağmen erkek işi olarak kabul gören işlere başvuramamaktadırlar. Böylece
kadınlar, daha düşük statülü ve daha düşük ücretli işlerde çalışmaya razı
olmaktadırlar. Bu durum kadın emeğinin ikincil bir emek olarak değerlendirilmesine
ve kadının çalışmasının toplumsal boyutunun algılanmamasına neden olmaktadır.
Böylece düşük statülü işler; düşük ücretleri, süreksiz ve geçici çalışma ile sosyal
güvencesizliği beraberinde getirmektedir. Bu işler genelde yukarıda tanımlanan
mevsimlik işler arasındadır. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınlar
genellikle
en
az
ücret
ödenen
işleri
yapmakta,
düşük
statülü
işlerde
yoğunlaşmaktadırlar. Kadınların, mensup olduğu hane fakir olduğu ölçüde düşük
ücretli işlere katılımları artmaktadır.
39
Kadınların geleneksel rollerine uygun olarak çocuk bakımı, evin temizliği vb.
işlerin kadının sorumluluğuna yüklenmesi, kadının ev dışında iş sahibi olmasını
güçleştirmektedir. Kadınlar bu sorumlulukları yerine getirebilmek için yarı zamanlı
ve düşük işleri tercih etmek zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla kadınlar iş güvencesi,
yükselme ve eğitim gibi birçok olanaktan faydalanamamaktadır. Sorumluluk isteyen
işlerde,
genellikle
kadınlara
verilmemekte,
bu
konumlarda
erkekler
görevlendirilmektedir. Ayrıca işten çıkarmalarda da öncelikle kadınlar işlerini
kaybetmektedir.
2.4.6.ÇalıĢma Ortamı Riskleri
Birçok çalışma alanı içerisindeki aletler, makineler, çalışma alanının kendisi, araç
ve gereçleri çalışan için değişik düzeylerde riskler ve tehlikeler içermektedir. Buna
karşın çok az yerde uygun araç gerecin, sağlıklı ve güvenli ortamın tanımı, kişisel
koruyucuların özellik ve standartları net ve açık bir şekilde ifade edilmektedir. Bu
önlemler ve tanımlar, standartlar risklerin birincil düzeyde önlenmesinde önemlidir.
Oysa tüm araç ve gereçler, kıyafetler ve kişisel koruyucu malzemeler erkeklerin
bedensel ölçüleri göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Tekrarlayan fiziksel güç
gerektiren ve bu işlerin yapılması sürecinde kullanılan araç gereçler kas iskelet
sistemi hastalıklarına neden olmaktadır. Bu duruma ergonomik uyumsuzluk ve
etkenler de eklendiğinde oluşan sağlık sorunları çok daha ciddi boyutlara
ulaşmaktadır. Örneğin ağır yük kaldırmayı gerektiren bakım hizmetlerinde ve
hemşirelerde bel ve sırt ağrıları sıklıkla görülmektedir.
Kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işler genellikle boyun, omuz, kol, bel, sırt,
bacak ve bileklerde dejenerasyon, inflamasyon vb önemli sağlık sorunları
oluşturmaktadır. Bu işlerden bazıları; sekreterlik, bilgisayar ve telefon operatörlüğü,
hesap makinesi ile çalışma, masa başı işleri ve konfeksiyon işkolundaki işlerdir.
40
Tenosinovit(kiriş kılıfı iltihabı) gıda sanayinde çalışan kadınlar arasında, carpal
tunnel(el, bilek kanalı hastalığı) sendromu konfeksiyon, otel çalışanları ve
hizmetçilerde sıklıkla görülmektedir. Paketleme işinde çalışanlarda tekrarlayan
hareketler nedeniyle kas iskelet sistemi problemleri çok daha sık görülmektedir
(Esin, Öztürk,2005:4).
2.4.7. Mobbing
Avrupa Birliği‟nin 2002/73 Sayılı direktifi cinsel tacizi, insan onurunu ihlal etme
amacına yönelen veya bu sonucu doğuran, istenilmeyen her türlü cinsel nitelikte
sözlü, sözlü olmayan ve cinsel nitelikte fiziksel veya özel olarak düşmanca,
aşağılayıcı, utandırıcı ve saldırgan bir ortam yaratan davranış olarak tanımlamıştır.
Mobbing (duygusal-psikolojik taciz), işyerinde bireylere üstleri, eşit düzeydeki
çalışanlar veya astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her türlü kötü
muamele, tehdit, şiddet, aşağılama, sindirme gibi davranışları ifade etmektedir.
Avrupa Dördüncü Çalışma Koşulları anketi sonuçlarına göre kadınlar bu tür
eylemlerle erkeklerden üç kat fazla karsılaşmaktadır (Çakır, 2008:36).
Mobbing sendromu, haksız suçlamalar, küçük düşürmeler, genel tacizler,
duygusal eziyetler ve/veya psikolojik terör uygulamak yoluyla bir kişiyi işyerinden
dışlamayı amaçlayan kötü niyetli bir eylemdir. Kişinin yöneticilerinden, örgütünden,
üstleri, eşitleri veya astlarından birinin diğerlerini sistemli, uzun süre ile ve sıkça
zorbaca davranışlar için örgütlemesi ve kişiye karşı cephe (çete) oluşturmasıdır.
Mobbing, örgütler içinde bulaşıcı bir hastalık gibidir. İyileştirici önlemler
alınmazsa örgütün bütün yaşamsal organlarına yayılır. Çalışan personelde, işletmeye
ve çalışma arkadaşlarına olan güven ve saygı azalır, motivasyon düşer, çalışma
ortamı ve çalışanlar ile örgüt arasında uyumsuzluk başlar, iş verimliliği düşer.
41
Mobbing durumunda pasif saldırganla başa çıkmak aktif saldırgana göre daha
zordur. Çünkü pasif saldırganlar kötü davranışlarını örtmek için uygun ortamlarda
anlayışlı ve samimi davranışlar sergilerler. Saldırgan, kişiye yönelik cinsiyet, yaş,
din, uyruk, özürlü olmak gibi herhangi bir nedene dayalı belirli bir ayırımcılıktan
çok, kişiyi iş yaşamından dışlamak amacıyla taciz, rahatsız etme ve kötü davranış
yoluyla kasıtlı hareketler sergiler.
Mobbing yapılan kişi, her sabah güne iş stresi ile başlar ve işe gitmek istemez.
İçinde bulunduğu çaresiz durum kişinin sağlığını ciddi anlamda tehdit eder.
Mağdurları en fazla etkileyen mobbing‟in sıklığı, tekrarı ve süresidir. Herkesin
dayanma süresi farklı olduğu için vereceği zararın etkisi de kişiye göre
değişmektedir.
Yapılan araştırmalar, mobbing‟e maruz kalan kişilerin çalışma hayatlarında zeka,
dürüstlük, yaratıcılık, başarı gibi bir çok olumlu özellik gösteren duygusal zekası
yüksek kişiler olduklarını ortaya koymuştur. Özellikle yaratıcı insanların ürettikleri
yeni fikirlerin diğerlerini rahatsız etmesi ve daha yüksek mevkilerde çalışan kişiler
için tehdit oluşturdukları nedeni ile seçilmiş kişilerdir. Bu kişiler işini seven,
yaptıkları işle bütünleşen, örgütün hedeflerine ve saygınlığına inanan çalışanlardır.
(http://www.alomaliye.com/sule_soyer_mobbing.htm)
Türkiye‟ de iş yerinde duygusal taciz Avrupa ülkelerine göre çok daha fazla
yaşanmaktadır. Mobbing; yıldırma, yok sayma, psikoterör veya soyut şiddet olarak
gerçekleşmektedir. Tüm sektörlerde görülebilen mobbing mağdurlarının %77’sinin
kadın olduğu görülmektedir. Kadınlar iş ortamına girdiğinde, bir başka erkeğin işine
engel oluyormuş gibi algılanmakta ve erkekler kendi aralarında “bir adam kendi
evini, ailesini doyurur, o kadın olduğu için ona bakacak bir erkek vardır düşüncesiyle
kadınlara karşı daha çok şiddet uygulamaktadırlar (Öztürk,2006:57).
42
2.4.8. Cinsel Taciz
Çalışma yaşamında emeğini daha fazla katma fırsatları büyüyen kadınların karşı
karşıya kaldıkları ciddi sorunlardan birisi de cinsel tacize maruz kalmalarıdır. Cinsel
taciz, işyerinde karsı cinsten gelen, çoğunlukla beklenmedik ve istenmeyen, cinsellik
içeren sözlü ya da fiziksel hareketler olarak tanımlanabilir. Cinsel tacizin onur kırma,
yıldırma, incitme ve düşmanlık etme amaçlarıyla gerçekleştirilen her türlü cinsel
içerikli davranış olduğu kabul edilmektedir.
Çalışma ortamında kadınların maruz kaldığı taciz olayları aile içi taciz olaylarına
göre daha yüksek orandadır. Tüm taciz olaylarının %46 sı işyerinde gerçekleşmekte
ve bunların %8 i ölümle sonuçlanmaktadır. Erkeklerin ağırlıkta olduğu ağır sanayi iş
kollarında çalışan kadınlara yapılan tacizler işyeri tacizlerinin %24 ünü
oluşturmaktadır. Hemşirelik gibi bakım veren mesleklerde taciz genellikle
davranışsal olarak dokunma, dövme, vurma, tartaklama şeklinde olmaktadır(Esin,
Öztürk;2005:3).
Bu konuda yapılan bir araştırmada, “tanıdıklarınız arasında çalıştığı işyerinde
erkekler tarafından sözle veya hareketle rahatsız edilmiş genç kız veya kadın var
mı?”sorusu sorulmuştur. Araştırmaya katılanların %14‟ü soruya olumlu yanıt
vermiştir.“Bu kişinin herhangi bir kimseye veya makama şikayetçi olup olmadığın
biliyormuşsunuz?” sorunsuna bu %14‟ün %20‟si ancak şikayetçi olduğunu
belirtmiştir. “Bu şikayetten bir sonuç alınabildi mi?” sorusuna yanıt verenlerin yarıya
yakını alındığını, yarısı alınmadığını, iki kişi ise cinsel tacize uğrayan kadına kimse
inanmadığı için intihar ettiğini belirtmiştir. Ayrıca işyerinde cinsel tacize uğramış
kadın tanıdıklarının yarıdan fazlasının işten ayrılmak zorunda kaldığı belirtilmiştir.
Bunun yanı sıra büyük çoğunluk, işyerinde taciz vakalarının şu veya bu şekilde
kadınların
çalışma
savunmuşlardır.
hayatında
yükselmelerine
engel
teşkil
ettiği
görüşünü
43
Araştırmanın ortaya koyduğu gibi, cinsel tacizle kadınların büyük çoğunluğu
çevrenin tepkisinden kaynaklı sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Bu da çalışma
yaşamında kadına yönelik ciddi bir sorun olarak kendini gösterir (Topoğlu,2007:5152).
2.5.ÇalıĢan Kadının Aile Hayatındaki Sorunları
İş ve aile ilişkisi çift yönlü bir ilişkidir. İş yaşamı aileyi etkilediği gibi aile yaşamı
da iş yaşamını etkilemektedir. Bu makale, çalışma yaşamının aileye etkileri
konusuyla sınırlandırıldığı için bu ilişkinin sadece tek yönü irdelenmeye
çalışılacaktır. Kadınların ev içi ilişkileri, ev dışında ücret karşılığı çalışmaya
başlamalarına, çalıştıkları işin özelliklerine, işten elde edilen gelire bağlı olarak yeni
düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır. Bu yeni düzenlemelerden aile olumlu veya
olumsuz etkilenmektedir.
Kadının çalışma yaşamına katılımın olumlu etkilerinden birisi, belki de en
önemlisi kadının ekonomik bağımsızlığını kazanmasıdır. Ekonomik güce kavuşan
kadının özgüveni artmakta, hayatı üzerinde daha fazla kontrol duygusuna sahip
olmaktadır. Ayrıca kadının ev içindeki statüsü değişime uğramakta, geleneksel
cinsiyet rollerinde gevşeme gözlenmektedir. Özellikle ev içi işlerin kadın-erkek
arasında paylaşımında demokratikleşmeye gidiş görüldüğü düşünülmektedir. Ayrıca
çalışma yaşamına atılan kadının sosyal çevresi genişlemekte, daha fazla sosyal ve
psikolojik desteğe sahip olmaktadır.
Kadının ücretli bir işte çalışması ile erkeğin ev işlerinde sorumluluk alması
arasında pozitif bir ilişki olduğu araştırma sonuçlarınca desteklenmektedir. Yapılan
bazı çalışmalar kadının çalışması ile erkeğin ev işlerinde katkısının arttığını, bazı
çalışmalar ise, kadının ev işlerine ayırdığı zamanda bir azalma olduğunu kabul
44
etmekle birlikte bu boşluğu erkeğin değil geleneksel dayanışma örüntüleri içinde
akrabaların yardımı ya da paralı hizmet alımı ile çözüldüğü sonucu bulunmuştur
(Ersöz, 1999: 38).
Kısacası, kadının aile içi görevlerinden affedilmesi bunları erkeklerin yerine
getirdiği anlamına gelmemektedir. Paralı hizmet alımına ise ancak üst gelir grubuna
mensup ya da az sayıda profesyonel mesleklerde çalışan kadınların gücü
yetmektedir. Çoğu zaman kadınların işgücüne katılması olumlu bir gelişme olarak
değerlendirilerek
kadının
ekonomik
olarak
özgürleşmesine
neden
olduğu
düşünülmektedir. Ancak kadının çalışması her zaman bu sonucu doğurmamaktadır.
Kadının konumundaki gözlenebilen nicel değişmeler, henüz daha nitel sıçramaya yol
açacak yapısal bir birikime ulaşmadığı, çalışan kadının konumunda kendisini
yansıtmaktadır.
Çocukluğundan itibaren devam eden toplumsallaşma süreci içinde kadına
aktarılan değer ve normlar ağırlıklı olarak geleneksel nitelik taşımaktadır. Aile
içindeki rolleriyle çalışma yaşamındaki rollerini aynı ölçüde yerine getirme
zorunluluğu, ailede ve işlerinde ataerkil eğilimler, işgücüne katılımın niteliği ve
düzeyi, mesleksel düzeyde kadın-erkek ayrımı veya‘kadınsı işler’ vurgulaması,
kadın ve erkek arasında ücret farklılığı, özetle, erkek istihdamının kadın istihdamını
belirlemesi veya cinsiyete dayalı işbölümünün hissedilir düzeyde olması, çalışan
kadın açısından bu sözde özgürleşmenin somut belirtileridir (Oskay, 1994: 119).
Greenhaus ve Beutell (1985: 78) iş ve aile rolleri arasındaki üç çatışma türü tanımlar:
Davranış temelli çatışma: Bir rol tarafından ihtiyaç duyulan davranışlar diğer
rolün gereksinim duyduğu davranışlarla çatıştığı zaman ortaya çıkan çatışma
45
Zaman kaynaklı çatışma: Bir rol için harcanan zaman sıklıkla diğer role
ilişkin kullanılacak zamanı engeller. Sonuçta bir rolü yerine getirmeye ilişkin
zaman baskısını diğer rolün beklentileriyle uzlaştırmak güç olduğunda veya
bir rol yerine getirilirken diğer role ilişkin endişe oluştuğunda
Gerilim temelli çatışma: Kişinin bir role ilişkin, diğer alandaki görevlerini
yerine getirmesini etkilediği zaman artan yorgunluk ve gerilime neden olan
gerilim temelli çatışma
Çalışan kadın hem iş hem de aileye ilişkin sorumluluklarını yerine getirebilmek
için üzerinde baskı hissetmekte, iyi bir eş ve anne olmak için çabalarken, işte bazı
statü ve yükselme fırsatlarını kaçırabilmektedir. Evde duygulu, yumuşak çok zaman
ikinci planda davranması istenen kadından iş ortamında aklını işine vermesi
istenmekte, bazen hırslı ve aktif, girişken olması beklenmektedir.
Sonuçta kadın tüm bu çelişki ve çatışmaların yarattığı iş-aile gerilimini
yaşamaktadır. İş-aile çatışması olarak adlandırılan bu olgu Greenhaus ve Beutell
(1985) tarafından “bir role katılımın diğer bir role katılımdan dolayı daha güç
yapılır hale gelmesi‟ şeklinde tanımlanmıştır(Adak,2007:6).
2.5.1. ĠĢ-Aile, Aile-ĠĢ ÇatıĢması
Birbiriyle çakışan rol talepleri ve istekleri sonuçta iş-aile ve aile-iş çatışması ile
sonuçlanabilir. Coser (1974)‟ın ifade ettiği gibi iş ile ilgili rol ve evlilikle ilgili rolün
her ikisi de zaman, enerji ve adanmışlık gerektirdiğinden çatışmaya yol açmaktadır.
İş-aile çatışması iş ile ilgili taleplerin aile hayatı ile ilgili taleplerin kesiştiğinde
ortaya çıkan çatışmayı yansıtmaktadır ve bunun tam tersi de aile-iş çatışması için
geçerlidir. Bu tür çatışmalar araştırmaların da gösterdiği gibi daha düşük zihinsel
sağlık, hayattan memnuniyette azalma, moralsizlik, üretkenlikte düşüş, iş hacminde
46
azalma ve işe gelmeme gibi fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilir
(Greenhouse:Beutell,1985:Kelly:Voydanoff,1985).
İşte yaşanan çatışma iş-aile çatışmasının daha güçlü bir belirtisi olarak
görülmektedir. Çünkü insanların iş hayatı üzerinde aile hayatına göre daha az
kontrolleri vardır. Başlarda bu kavram tek yönlü bir olgu olarak ele alınmıştır. Fakat
daha sonra araştırmacılar iş-aile çatışmasının çift yönlü bir doğaya sahip olduğunu
saptamışlardır.
Ailede ortaya çıkan çatışmalar işyeri için olumsuz sonuçlar doğurabildiği gibi
işyerindeki çatışmalar da aile hayatını etkileyebilir( Tubin,2007:21)
ĠĢ Memnuniyeti
İş memnuniyeti kişinin yapmakta olduğu işten ne derece memnun olduğuyla ifade
edilebilir. Kişinin kendi işine yönelik bilişsel, duyuşsal ve değerlendirmeye yönelik
tepkileri olarak tanımlanabilir. Başka teoriler insanların değer verdiği işlerin
sonucuna odaklanmaktadır. İş ile ilgili memnuniyet kişinin ihtiyaçları ile işten elde
edilen sonuçların iyi uyum sağladığı durum olarak tanımlanmaktadır. İş memnuniyeti
kavramı örgütsel davranış alanında üzerine birçok araştırmanın yapıldığı bir
kavramdır. Heackmean ve Oldham (1975) (Job Characteristics Model) ‟ İş
Karektistiği Modeli‟ olarak adlandırdıkları bir model geliştirmişlerdir. Bu model
birçok etmenden oluşmaktadır:
İş çeşitliliği
İş kimliği
İş önemi
İş otonomisi
İş dönütü(Geribildirimi)
47
İş karakteristiğinin iş memnuniyetinin bir ön belirtkeni olduğunu gösteren birçok
çalışma vardır. İş memnuniyeti yüksek olan kişilerin işlerini değiştirmedikleri, işe
vaktinde geldikleri ve daha düşük iş memnuniyeti olanlara göre daha yüksek iş
performansı gösterdikleri saptanmıştır. Bunun tam tersine düşük iş memnuniyetinin
işe gelmeme ve işe geç gelme gibi sonuçlarının olduğu saptanmıştır. Bu konuyla
ilgili araştırmaların çoğunluğu kişinin işin kendisinden duyduğu memnuniyete, iş
ortamına, ücrete, yan kazançlara, iş arkadaşlarına ve denetime odaklanmıştır.
Kısacası, iş memnuniyeti ile araştırmalar aileden uzakta işte geçirilen zamanın
değerlendirilmesi ile ilgilenmiştir.
Son zamanlarda yapılan araştırmalar iş memnuniyetini değerlendirirken iş
hayatıyla aile hayatı arasındaki denge üzerine odaklanmaya başlamıştır. Araştırmalar
bu dengenin ne kadar önemli olabileceğini göstermektedir. Bu iki alan birbirine
girişik ve birbirini etkiler durumda olduğu için iş memnuniyeti çalışmalarının ön
çalışmaları olarak kabul edilmelidir. Bazı kişiler az ücret alsalar bile şirket-iş-aile
dengesinden duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir.
İş-aile çatışması ve iş memnuniyeti ile ilk çalışmalar ikisi arasında hemen hemen
önemsiz bir ilişki olduğunu fakat daha sonraki çalışmalar ise insanların bu ikisi
arasında ne kadar fazla çatışma yaşarsa o kadar iş memnuniyeti seviyesinin
düşeceğini göstermektedir( Tubin,2007: 28).
2.5.2. ÇalıĢan Kadında OluĢan Rol ÇatıĢması
Rol “bir iste bir kimse veya şeyin üstüne düsen görev”dir. Rol bir sosyal işlev
çevresinde
kümelenen
birbiriyle
ilişkili
davranış
örüntüsü
olarak
tanımlanabilmektedir: (< http /sozluk.yenimakale.com/rol.html Rol Nedir.> 2011).
da
48
Kadının birçok rolü vardır. Bunlar: annelik, eşlik, ev kadınlığı, akrabalık,
topluluk, mesleki ve bireylik rolleri olarak sıralanmaktadır. Ev kadınlığı rolü dışarıda
ücretli bir iste çalışmayan kadınlara ait olan bir roldür. Ev islerinin yapılması bu
rolün sorumlukları içerisindedir. Ama dışarıda çalışan kadın bu rolü de
gerçekleştirmek zorunda kaldığı için hem çalışan, hem de ev kadını kimliğini aynı
anda yürütmek zorunda kalmaktadır (Gönüllü ve İçli,2001;81–100).
Mesleki rol kadının ev dışında, aile grubu dışında, başka bir sosyal alanda
oynadığı bir rol olup, kadının temel rolleri arasına girmesi oldukça yenidir. Bu rol
kadının gelir getirici, ekonomik bir faaliyete katılmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Kadının mesleki rolüyle ev içi rollerinin çatışması kadında tükenmişlik yaratabilir
(Gönüllü ve İçli,2001;85–86).
Rol çatışması bireyin birden fazla üstlendiği rolle aynı anda buluşmasını ifade
eder ve bireylerin bu rolleri arasındaki yaşadığı uyumsuzluk ve rol gerginliğine de
denir. Çalışan kadınlar rol çatışmasını sıklıkla çok yasamaktadırlar. Daha önce de
söylendiği gibi çalışan kadınların rolleri ev kadınlarından fazladır. Çalışan kadınlar
hem kendilerini ispat etmek, hem de isin gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmek
durumundadırlar. Ama bunların yanı sıra geleneksel rollerini de gerçekleştirmek
zorunda kalabilmektedirler. Her iki ortam ve bu ortamların sorumlulukları arasındaki
uyumsuzluk, kadınlarda rol çatışmasına neden olmaktadır (Kunt,2011;36–37).
Çalışan kadınlarda aile ve iş çatışmalarının en belirgin özelliği, iki yönlü
oluşudur. İş-aile çatışması; isin aile rolünün yerine getirilmesini engellemesi ile
ortaya çıkan çatışmadır. Aile-is çatışması ise, ailenin is rolünün yerine getirilmesini
engellemesi sonucu meydana gelmektedir. İş ve aile çatışmasının; çalışan kadınların,
anne, es aynı zamanda is kadını olmaktan kaynaklanan rollerinin çatışması sonucu
49
gerçekleştiği söylenebilir. Her bir rol, kendine zaman ayrılmasını ister. Bu da çalışan
kadının ağır bir yük altında kalmasına ve rollerin birbirlerine karıştırılmasına rol
açar. Önemli olan önceliğin hangisine verileceğidir (Adak,2007;143).
2.5.2. Ev ĠĢleri ve Çocuk Bakımı
Cinsiyetçi iş bölümünün değişmemesi ve ev işleri ile çocuk bakımının daha çok
kadına kalması, kadının bu iki alan ve farklı rolü üstlenmesi sonucunu
doğurmaktadır. Ev işlerine yeterli zaman ayıramadığı, iyi bir eş ve anne olamadığı
için kadın, çoğu zaman kendisi de dahil olmak üzere bir çok kişi tarafından
suçlanmakta, işte ise yeterince çalışkan ve özverili olmadığı için kariyer
ilerlemesinde gözden düşmektedir. Her iki alanda yaşadığı gerilim nedeniyle kadının
hem işten hem evlilikten aldığı doyum azalmakta ve birçok fiziksel ve ruhsal
bunalımla karşılaşmaktadır. Araştırmalar, iş ve aile çatışması arttıkça, iş ve aile
doyumunun azaldığını göstermektedir. İş ve evdeki rollerin kadın için üç tür gerilim
ve çatışmaya yol açtığı belirtilmektedir (Carlson,2000).
Kadınlar işten sonra evde ikinci bir işgünü, iş zamanı yaşamaktadırlar. Kadınların
evde yaşadıkları ikinci işgününün nedeni, çalışan kadın olmanın yanı sıra üstlenmek
zorunda oldukları ev kadınlığı sorumluluğudur. Bu sorumluluklar; bulaşık yıkamak,
çamaşır yıkamak, yemek pişirmek, ütü ve çocuk bakımı gibi kadınların yapması
gerektiği düşünülen işlerdir. Bu açıdan kadın için yapılan iş ve çalışma koşulları aile
yaşamını etkilediği gibi, aile yapısı ve sorumlulukları da kadını iş yaşamını erkekten
daha fazla etkilemektedir. Bu nedenle çalışan kadının iş doyumu işini ve ev/aile
yaşamını iyi bir biçimde organize edebilmesiyle ilgili olmaktadır.
Çalışan kadınların sorun yaşadığı en önemli konu ise; çocuk bakımıdır.
Ülkemizde iş yerlerine bağlı olan ya da devletin açtığı kreş sayılarının azlığı, özel
50
kurumların veya özel bakıcıların pahalı olması, çalışan anneyi başka çözümler
aramaya itmektedir. Bazı kadınlar yarı zamanlı çalışma, evde çalışma gibi kısa süreli
çözümleri benimserken, çözüm bulamayan kadınların nihai kararı ise çocukları
büyüyene kadar iş hayatından çekilmek olmaktadır. Çocukları büyüdükten sonra
çalışma
yaşamına
geri
dönmek
isteyen
kadınlar
ise
yine
sorunlarla
karşılaşmaktadırlar; sigortasız her türlü güvenceden yoksun, düşük ücretli işlerde
çalışmak zorunda olmak gibi(Aydın,2008;21).
2.5.3. ÇalıĢan Kadınlarda Gebelik ve Emzirme
Çalışan kadının gebe kalması durumunda iş yeri riskinin gebelik açısından
değerlendirilmesi gerekmektedir. Riskler için maruz kalınan doz, maruziyet süresi,
gebeliğin hangi dönemde olduğu önemlidir. İlk üç aylık dönemde toksik madde
maruziyeti olduğunda doğuştan şekil bozuklukları ve kendiliğinden düşük
beklenirken, ikinci üç aylık dönemde olan maruziyetlerde büyüme ve gelişme
anomalileri beklenebilmektedir.
Çalışan kadınların gebeliğinde işle ilgili riskler yanında ayrıca gebeliği riske
sokabilecek başka bir sistemik hastalığın gelişebileceği de düşünülmektedir. Bunların
ötesinde çalışan kadının adet dönemlerindeki rahatsızlıkları, iş gününde %10‟luk
azalmaya ve kısa süreli işten kalmalara neden olmaktadır.
Evlilik ve çocuk sahibi olma, kadınların çalışma yaşamında belirleyici rol
oynamaktadır. Çocuk sayısındaki artışa rağmen kadının çalışmak zorunda olması,
annenin fiziksel ve ruhsal olarak yıpranmasına, iş veriminin düşmesine ve iş
kazalarına yol açabilmektedir. Evlilik ve doğum, kadın işçilerin işten ayrılma
nedenlerinin % 70‟ini, işverenin işten çıkarma nedenlerinin % 20‟sini oluşturduğu
gösterilmiştir.
51
Doğum izni iş kanununun 70. maddesine göre, doğumdan sonra 8 hafta olarak
belirtilmiştir. Devlet memurları kanununun 194. maddesinde ise 8 hafta izin
verilmektedir. Her iki yasada belirtilen izinlerin yetersizliği gerek tıbbi gerek sosyal
endikasyonlu raporlarla ortaya çıkmaktadır (Hıdıroğlu, 2006:16).
52
BÖLÜM III
3. EDĠRNE’DE ÇALIġAN KADINLARIN TÜKENMĠġLĠK
DÜZEYLERĠNĠN BELĠRLENMESĠ
3.1.AraĢtırmanın Amacı ve Kapsamı
Bu çalışma çalışan kadınların tükenmişlik yaşayıp yaşamadığını araştıran,
yaşıyorsa tükenmişlik düzeyini belirlemeye çalışan bir araştırmadır. Araştırmada
genel olarak çalışan kadınların iş hayatında karşılaştığı sorunlar ve çalışan kadın
olmanın getirdiği aile hayatı ile ilgili sorunlarının tükenmişlik yaşamasına yol açıp
açmadığı ortaya konmaya çalışılmıştır.
3.2.Ölçüm Aracı (Maslach TükenmiĢlik Ölçeği)
İnsanların isleriyle olan ilişkileri ve bu ilişkiden kaynaklanan sorunlar üzerinde
pek çok çalışma yapılmıştır. Tükenmişlik sendromu da bu çalışmalar sonucunda
ortaya çıkmış olan, modern çağın en önemli fenomenlerinden birisidir. Tükenmişlik
kavramı ilk kez 1970‟li yıllarda Amerika‟da, müşteri hizmetlerinde çalışan
personelin yasadığı mesleki bunalımı tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak
tükenmişlik kelimesinin ilk kullanımı 1970‟lerden daha eskidir. Greene‟nin 1961
yılında yayınladığı, bir mimarın ruhsal sıkıntı ve hayal kırıklıkları yüzünden isini
terk edip Afrika ormanlarına kaçışını anlatan kitabı “Bir Tükenmişlik Olayı” (A
Burn-Out Case) adını taşımaktadır. Tükenmişlik kelimesinin ilk kez kullanıldığı bu
kitapta, kavram “büyük bir bıkkınlık ve kişinin isine duyduğu bağlılık ile
idealizminin sönmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
53
Buradan çıkan sonuç, tükenmişliğin araştırmacılar tarafından önemli bir çalışma
konusu yapılmasından çok önceleri, uygulayıcılar ve sosyal eleştirmenler tarafından,
“sosyal bir problem” olarak öneminin anlaşılmış olmasıdır (Maslach, Schaufeli ve
Leiter, 2001).
Tükenmişlik kavramı, ilk kez 1974 yılında Herbert Freudenberger tarafından
tanımlanmıştır. Önceleri daha çok sağlık sektörü çalışanları üzerinde çalışılan
(Bakker, Demerouti ve Schaufeli, 2002) bu kavram, 1970‟li yıllardan günümüze
kadar hemşireler, doktorlar, hasta bakıcılar, diş hekimleri, çocuk bakıcıları,
öğretmenler, akademisyenler, banka çalışanları, polisler, avukatlar, psikologlar ve
yöneticiler gibi pek çok meslek grubu üzerinde incelenmiştir. Yurt dışında
tükenmişlik sendromu ile ilgili geniş bir literatür mevcuttur.
1974‟te Freudenberger ile başlayan çalışmalar Christina Maslach‟ın oluşturduğu
Tükenmişlik Ölçeği (Maslach Burnout Inventory-MBI) ile getirilmiş ve günümüze
kadar önemini koruyarak gelmiştir. Türkiye‟de ise 1992 yılında Canan Ergin
tarafından Maslach Tükenmişlik Ölçeği Türkçeye çevrilmiş, geçerlilik ve
güvenilirliği test edilmiştir. MBI‟nın geçerlilik ve güvenilirlik testlerinden tatmin
edici sonuçlar alınmasının üzerine tükenmişlik sendromu Türkiye‟de de popüler bir
kavram haline gelmiş, konu ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Daha somut bir hale
getirilmiş ve günümüze kadar önemini koruyarak gelmiştir (Polatçı, 2008:97).
Bu çalışmada ölçüm aracı olarak 5‟li likert ölçeğine sahip Maslach Tükenmişlik
Düzeyi Belirleme Anketi kullanılmıştır. Anket 2 kısımdan oluşmaktadır:
Birinci grup sorular, cevaplayıcının demografik özelliklerini belirlemek amacıyla
hazırlanmıştır. Cevaplayıcıların; mesleğini, medeni durumunu, çocuk sayısını, yaşını,
54
yetişme yerini, eğitim durumunu, varsa eşinin mesleğini, eşinin eğitim durumunu,
aylık gelir düzeylerini belirtmeleri istenmiştir.
İkinci grup sorular, cevaplayıcıların iş hayatlarında tükenmişlik yaşayıp
yaşamadıklarını belirmek amacıyla hazırlanmıştır. Tükenmişlik düzeylerini belirleme
anketi olarak; tükenmişliğin saptanması ve ölçülmesi amacıyla; Maslach tarafından
geliştirilmiş bir araç olan “Maslach Burnout Inventory” (Maslach Tükenmişlik
Envanteri) kullanılmıştır. Maslach Tükenmişlik Envanteri üç alt ölçekten
oluşmaktadır:
Bunlardan birincisi, 9 maddeden oluşan “Emotional Exhaustion” (Duygusal
Tükenme alt ölçeğidir. "ikincisi 5 maddeden oluşan “Depersonalization”
(Duyarsızlaşma) alt ölçegi ve üçüncüsü ise, 8 maddeden oluşan “Personal
Accomplishment” (Kişisel Başarı alt ölçeğidir).
Duygusal tükenme alt ölçeği”, kişinin mesleği ya da kişi tarafından tüketilmiş ve
aşırı yüklenilmiş olma duygularını tanımlar. “Duyarsızlaşma alt ölçeği” kişinin
bakım ve hizmet verdiklerine karşı, bireylerin kendilerine özgü birer varlık
olduklarını dikkate almaksızın ve duygudan yoksun şekildeki davranımlarını
tanımlar. “Kişisel basarı alt ölçeği” insanlarla çalışan bir kimsede yeterlilik ve
başarıyla üstesinden gelme duygularını tanımlar.
Bu projede kullanılan tükenmişlik düzeyini belirleme anketi, Özlem Burnak
(2007) tarafından hazırlanan „Örgütsel Tükenmişlik Kamu ve Özel İşletmelerdeki
Çalışanlara Yönelik Bir Uygulama‟ adlı yüksek lisans tezinden alınmıştır.
55
3.3.Örneklem
Araştırma kapsamında Edirne‟de ikamet eden ve tesadüfî yollarla ulaşılan sektör
ayrımı gözetmeksizin (memur, işçi, esnaf) 259 çalışan kadına anket uygulanmıştır.
Elde edilecek bilgilerin sağlıklı olmasını sağlamak amacıyla görüşmeler yüz yüze
yapılmış ve anket ile ilgili gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra anket soru-cevap
şeklinde doldurulmuştur.
Anket formlarının uygulanması öncesinde, veri toplama ölçeğindeki ifadelere
verilecek cevapların sadece araştırmanın amacına uygun olarak kullanılacağı
açıklanmış, toplanacak verilerin örgütlere zarar verecek biçimde, başka kişi ve
kurumlarca kullanılmayacağı konusunda güvence verilmiştir. Kişilere çalışmanın
amacı anlatılarak ankete katılmaları istenmiş ve katılmak istemeyenlere veya zamanı
olmayan kişilere teşekkür edilerek herhangi bir ısrarda bulunulmamıştır. Bu nedenle,
girişimcilerin, anket formlarındaki ifadeleri doğru biçimde algılayıp, yorumladıkları
ve içten yanıt verdikleri varsayılmaktadır. 270 çalışan kadına anket uygulanmış,
yanlış ve eksik doldurulan anketler elenmiş, toplam 259 anket değerlendirmeye
alınmıştır.
3.4.Uygulama
Edirne ilinde yaşayan ve tesadüfî olarak ulaşılan değişik sektörlerde çalışan
kadınlara
„Tükenmişlik
Düzeyi
Belirleme‟
anketi
uygulanmıştır.
Anket
uygulamasına 2012 Nisan ayı içerisinde başlanmış ve 2012 Haziran ayında
tamamlanmıştır.
56
3.5. AraĢtırmanın Hipotezleri
Araştırmanın amacı doğrultusunda hipotezler şu şekilde belirlenmiştir:
H1: ÇalıĢan kadınlar tükenmiĢlik düzey yüksektir.
H2: ÇalıĢma hayatı kadınlarda duygusal tükenmiĢliğe yol açmaktadır.
H3: ÇalıĢan kadınlar tükenmiĢlik düzeylerinin yüksek olması onların kiĢisel
baĢarılarını olumsuz yönde etkilemektedir.
H4: ÇalıĢan kadınların tükenmiĢlik düzeylerinin yüksek olması onların iĢlerine
ve insanlara karĢı duyarsızlaĢma yaĢamalarına sebep olmaktadır.
3.6. Kullanılan Ġstatistikî Teknikler
Toplanan anketler bilgisayar ortamında kodlanarak, analizler betimsel
istatistik yöntemiyle yapılmıştır. Analizlerde frekans dağılımı, ortalama ve standart
sapma SPSS 14.0 bilgisayar programı kullanılarak hesaplanmıştır.
3.7. Sınırlılıklar
Bu araştırma ekonomik ve diğer faktörler göz önünde bulundurularak Edirne
merkezde değişik sektörlerde çalışan kadınlara anket yöntemi kullanılarak
yapılmıştır. Ölçülmek istenen konu anket soruları ile sınırlıdır. Tüm bu sınırlılıklar
dışında, araştırma kapsamındaki tüm soruların dikkatlice okunduğu, verilen
yanıtların doğru olduğu ve gerçeği yansıttığı kabul edilmiştir. Ayrıca ankette yer alan
soru ve ifadelerin çalışan kadınların tükenmişlik düzeylerini belirleyebilecek niteliğe
sahip olduğu kabul edilmektedir.
57
3.8. Bulgular
Anket formunda kendi içlerinde gruplandırılmış olan sorular bölüm bazında
istatistikî analize tabi tutularak değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen
bulgular aşağıda verilmiştir.
3.8.1. Demografik Özellikler
Anket formunda kendi içlerinde gruplandırılmış olan sorular bölüm bazında
İstatistikî analize tabi tutularak değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen
bulgular aşağıda verilmiştir.
Araştırmaya katılan deneklere ilişkin veriler incelendiğinde; 259 deneğin tamamı
çalışan kadındır. Deneklerin demografik özelliklerine ilişkin dağılımları Tablo 1-2-34-5-6-7-8-9‟da verilmiştir.
58
Tablo1: ÇalıĢan Kadınların Mesleklerine Göre Dağılımı
Frekans
Memur
Yüzde
Geçerli
Kümülatif
Yüzde
Yüzde
137
52.9
52.9
52.9
İşçi
87
33.6
33.6
86.5
Esnaf
35
13.5
13.5
100.0
259
100.0
100.0
Toplam
Yukarıdaki tablo 1de ankete söz konusu olan çalışan kadınların %52,9‟u memur
iken,%33,6 sı işçi, %13,5‟i ise esnaf olarak görülmüştür.
Tablo 2: Çalışan Kadınların Medeni Durumlarına Göre Dağılımı
Kümülatif
Yüzde
Frekans
Bekar
Evli
Diğer
Toplam
Geçerli Yüzde
Yüzde
63
24.3
24.3
24.3
191
73.7
73.7
98.1
5
1.9
1.9
100.0
259
100.0
100.0
Yukarıdaki tablo 2 de ankete söz konusu olan çalışan kadınların %24,3‟ü bekar iken,
%73,7‟si evli ve diğer 1,9‟u eşinden ayrılmış ya da eşini kaybetmiş olduğu
görülmüştür.
59
Tablo 3: Çalışan Kadınların Çocuk Sayılarına Göre Dağılımı
Kümülatif
Yüzde
Frekans
Geçerli Yüzde
Yüzde
0 çocuk
96
37.1
37.1
37.1
1 çocuk
90
34.7
34.7
71.8
2 çocuk
70
27.0
27.0
98.8
3 çocuk
3
1.2
1.2
100.0
Toplam
259
100.0
100.0
Yukarıdaki tablo 3 de ankete söz konusu olan çalışan kadınların % 37,1‟inin çocuk
sahibi olmadığı, %34,7 sinin tek çocuk sahibi olduğu, %27,0‟ının 2 çocuk sahibi
olduğu, %1,2 sinin 3 çocuk sahibi olduğu görülmüştür.
Tablo 4: Çalışan Kadınların Yaş Aralıklarına Göre Dağılımı
Kümülatif
Yüzde
Frekans
Geçerli Yüzde
Yüzde
20–29 arası
83
32.0
32.0
32.0
30–39 arası
113
43.6
43.6
75.7
40–49 arası
54
20.8
20.8
96.5
50 ve üzeri
9
3.5
3.5
100.0
259
100.0
100.0
Toplam
Yukarıdaki tablo 4 de ankete söz konusu olan çalışan kadınların %32,0‟ının 20–29
yaş aralığında, % 43,6 sının 30–39 yaş aralığında, %20,8‟inin 40–49 yaş aralığında,
% 3,5‟inin ise 50 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür.
60
Tablo 5: Çalışan Kadınların Yetişme Yerlerine Göre Dağılımı
Kümülatif
Yüzde
Frekans
Geçerli Yüzde
Yüzde
Köy
39
15.1
15.1
15.1
Kasaba
49
18.9
18.9
34.0
138
53.3
53.3
87.3
33
12.7
12.7
100.0
259
100.0
100.0
Şehir
Büyük şehir
Toplam
Yukarıdaki tablo 5 de ankete söz konusu olan çalışan kadınların %15,1‟inin köyde,
%18,9‟unun kasabada, %53,3‟ünün şehirde, %12,7 sinin ise büyük şehirde yetişmiş
olduğu görülmüştür.
Tablo 6: ÇalıĢan Kadınların Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
Kümülatif
Frekans
Yüzde
Geçerli Yüzde
Yüzde
İlköğretim
16
6.2
6.2
6.2
Lise
92
35.5
35.5
41.7
116
44.8
44.8
86.5
Yüksek lisans
22
8.5
8.5
95.0
Doktora
13
5.0
5.0
100.0
Toplam
259
100.0
100.0
Üniversite
Yukarıdaki tablo 6 da ankete söz konusu olan çalışan kadınların %6,2 sinin
ilköğretim, %35,5‟inin lise, %44,8‟inin üniversite, %8,5‟inin yüksek lisans, %
5,0‟ının ise doktora mezunu olduğu görülmüştür.
61
Tablo 7: ÇalıĢan Kadınların EĢlerinin Mesleklerine Göre Dağılımı
Kümülatif
Yüzde
Frekans
Memur
Yüzde
107
41.3
53.2
53.2
İşçi
47
18.1
23.4
76.6
Esnaf
47
18.1
23.4
100.0
201
77.6
100.0
58
22.4
259
100.0
Toplam
Cevap
Geçerli Yüzde
Sistem
vermeyenler
ve Evli
olmayanlar
Yukarıdaki tablo 7 de ankete söz konusu olan çalışan kadınların eşlerinin
%41,3‟ünün memur, %18,1‟inin işçi, %18,1‟inin ise esnaf olduğu görülmüştü
Tablo 8: Çalışan Kadınların Eşlerinin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
Kümülatif
Frekans
24
9.3
11.8
11.8
62
23.9
30.5
42.4
Üniversite
87
33.6
42.9
85.2
17
6.6
8.4
93.6
13
5.0
6.4
100.0
203
78.4
100.0
56
21.6
259
100.0
Doktora
Total
ve Eşi
Yüzde
Lise
lisans
vermeyenler
Geçerli Yüzde
İlköğretim
Yüksek
Cevap
Yüzde
Sistem
olmayanlar
Yukarıdaki tablo 8 de ankete söz konusu olan çalışan kadınların eşlerinin %9,3‟ünün,
%23,9‟unun lise, %33,6 sının üniversite, %6,6 sının yüksek lisans, %5,0‟ının ise
doktora mezunu olduğu görülmüştür.
62
Tablo 9: Çalışan Kadınların Aylık Gelir Düzeyine Göre Dağılımı
Kümülatif
Frekans
1000 tl' den az
Yüzde
Geçerli Yüzde
Yüzde
39
15.1
15.1
15.1
1000–1999 arası
106
40.9
40.9
56.0
2000–2999 arası
61
23.6
23.6
79.5
3000 ve üzeri
53
20.5
20.5
100.0
259
100.0
100.0
Toplam
Yukarıdaki tablo 9 da ankete söz konusu olan çalışan kadınların eşlerinin aylık gelir
düzeylerinin %15,1‟inin 1000 tl‟ den az, %40,9‟unun 1000–1999 tl arası, %23,6
sının2000–2999 tl arası, %20,5‟ inin ise 3000 tl ve üzeri olduğu görülmüştür.
63
Tablo 10: TükenmiĢlik Ölçeğinin Maddelerine iliĢkin Frekans Dağılımı
Ortalama
Standart Sapma
1.489
2.34
1.461
3.76
1.265
1.98
1.470
3.14
1.489
3.73
1.307
2.53
1.538
3.94
1.374
2.51
1.503
36
2.50
1.511
13.9
115
4.02
1.179
33.2
84
44.4
59
3.09
1.575
3.9
32.4
22.8
24
11
79
96
3.58
1.522
9.3
4.2
30.5
37.1
159
38
18
20
24
1.89
1.349
61.4
14.7
6.9
7.7
9.3
Frekans
% Frekans
63
42
9
111
34
3.04
1.447
24.3
16.2
3.5
42.9
13.1
17-İşim gereği karsılaştığım insanlarla aramda rahat bir
hava yaratamıyorum.
Frekans
% Frekans
15
24
17
98
105
3.98
1.170
5.8
9.3
6.6
37.8
40.5
18-İnsanlarla yakın bir çalışmadan sonra kendimi
canlanmış hissetmem.
Frekans
% Frekans
25
22
26
84
102
3.83
1.297
9.7
8.5
10.0
32.4
39.4
19-Bu işte birçok kayda değer başarı elde etmedim.
Frekans
% Frekans
27
25
36
94
77
3.65
1.283
10.4
9.7
13.9
36.3
29.7
Frekans
% Frekans
170
21
22
27
19
1.86
1.344
65.6
8.1
8.5
10.4
7.3
21-İşimdeki duygusal sorunlara serinkanlılıkla
yaklaşamam.
Frekans
% Frekans
28
43
16
100
72
3.56
1.338
10.8
16.6
6.2
38.6
27.8
22-İşim gereği karsılaştığım insanların, bazı
problemlerini sanki ben yaratmışım gibi
davrandıklarını hissediyorum.
Frekans
106
35
30
57
31
2.51
1.495
% Frekans
40.9
13.5
11.6
22.0
12.0
Kısmen
Katılıyorum
3.24
Kararsızım
1.557
Katılmıyorum
2.71
Tamamen
Katılmıyorum
38
Frekans /
% Frekans
Tamamen
Katılıyorum
ÇALIġAN KADINLARIN TÜKENMĠġLĠK
DÜZEYLERĠNĠ BELĠRLEME ANKETĠ
Frekans
95
38
11
77
% Frekans
36.7
14.7
4.2
29.7
14.7
Frekans
51
48
8
91
61
% Frekans
19.7
18.5
3.1
35.1
23.6
3-Sabah kalktığımda bir gün daha bu işi
kaldıramayacağımı hissediyorum.
Frekans
% Frekans
113
52
11
58
25
43.6
20.1
4.2
22.4
9.7
4-İşim gereği karsılaştığım insanların; ne hissettiğini
hemen anlayamam.
Frekans
% Frekans
19
37
19
95
88
7.3
14.3
7.3
36.7
34.0
5-İşim gereği karsılaştığım bazı kimselere sanki insan
değillermiş gibi davrandığımı fark ediyorum.
Frekans
% Frekans
166
19
18
26
30
64.1
7.3
6.9
10.0
11.6
6-Bütün gün insanlarla uğraşmak benim için gerçekten
çok yıpratıcı.
Frekans
% Frekans
60
41
12
96
50
23.2
15.8
4.6
37.1
19.3
7-İşim gereği karsılaştığım insanların sorunlarına en
uygun çözüm yollarını bulamam.
Frekans
% Frekans
27
28
18
100
86
10.4
1.08
6.9
38.6
33.2
8-Yaptığım işten yıldığımı hissediyorum.
Frekans
% Frekans
104
48
8
64
35
40.2
18.5
3.1
24.7
13.5
9-Yaptığım iş sayesinde insanların yaşamına katkıda
bulunduğuma inanmıyorum.
Frekans
% Frekans
31
14
24
61
129
12.0
5.4
9.3
23.6
49.8
10-Bu işte çalışmaya başladığımdan beri insanlara karsı
sertleştim.
Frekans
% Frekans
102
47
21
55
34
39.4
18.1
8.1
21.2
13.1
11-Bu işin beni giderek katılaştırmasından korkuyorum.
Frekans
104
43
26
50
% Frekans
40.2
15
16.6
22
10.0
21
19.3
86
Frekans
5.8
72
8.5
34
8.1
10
% Frekans
27.8
13.1
Frekans
% Frekans
49
18.9
15-İşim gereği karsılaştığım insanlara ne olduğu
umurumda değil.
Frekans
% Frekans
16-Doğrudan doğruya insanlarla çalışmak bende çok
fazla stres yaratıyor.
1-İşimden soğuduğumu hissediyorum.
2-İş dönüsü kendimi ruhen tükenmiş hissediyorum.
12-Çok şeyler yapabilecek güçte değilim.
Frekans
% Frekans
13-İşimin beni kısıtladığını hissediyorum.
14-İşimde çok fazla çalıştığımı hissediyorum.
20-Yolun sonuna geldiğimi hissediyorum.
64
Tablo 10 incelendiğinde tükenmişlik ölçeğinin en önemli maddeleri, verilen
ortalama puanlar dikkate alındığında 4.02 ortalama ile çalışan kadınların
tükenmişliklerini belirleyen „çok şeyler yapabilecek güçte olmadıkları‟ maddesidir.
Tükenmişliği belirleyen ikinci en önemli madde ise „ çalışan kadınların iş gereği
karşılaştığı insanlarla aralarında rahat bir hava yaratamadıkları‟ maddesidir. Benzer
şekilde üçüncü sıradaki tükenmişlikle ilgili madde „çalışan kadınların yaptıkları iş
sayesinde insanların yaşamına katkıda bulunduklarına inanmadıkları maddesidir.
Bu maddeyi takip eden 4. sırada yer alan madde; „çalışan kadınların insanlarla yakın
bir çalışmadan sonra kendilerini canlanmış hissetmemeleri maddesidir. Beşinci
sırada yer alan madde çalışan kadınların işleri gereği karşılaştıkları insanların ne
hissettiklerini hemen anlayamadıkları maddesidir. Altıncı sırada yer alan madde
çalışan kadınların „işleri gereği karşılaştıkları insanların sorunlarına en uygun çözüm
yollarını hemen bulamadıkları‟ maddesidir. Yedinci sırada yer alan madde çalışan
kadınların‟ çalıştıkları işte birçok kayda değer başarı elde etmediklerini düşündükleri
‟ maddesidir. Sekizinci sırada yer alan madde çalışan kadınların „işlerinde çok fazla
çalıştıklarını hissettikleri‟ maddesidir. Dokuzuncu sıradaki madde ise çalışan
kadınların
maddesidir.
„işlerindeki
duygusal
sorunlara
serinkanlılıkla
yaklaşamadıkları
65
SONUÇ
Çalışan kadınların tükenmişlik düzeylerini belirlemek amacıyla yapılan bu
çalışma pek çok açıdan değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın birinci
bölümünde tükenmişlik kavramı, tükenmişliğin boyutları, belirtileri, tükenmişliğe
etki eden faktörler, tükenmişliğin iş ve aile hayatı ile ilgili sonuçları ve tükenmişlikle
mücadele teknikleri konuları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde toplumsal
cinsiyet kavramı, çalışan kadınların çalışma hayatında karşılaştığı sorunlar, çalışan
kadınların aile hayatlarıyla ilgi sorunları konuları ele alınmıştır. Projenin son bölümü
uygulama kısmından oluşmaktadır. Bu bölümde çalışan kadınların tükenmişlik
yaşayıp yaşamadıkları araştırılmış, tükenmişlik düzeyleri belirlenmeye çalışılmıştır.
Uygulama bölümünden elde edilen bulgular ve ulaşılan genel sonuçlar aşağıdaki
gibi özetlenebilir:
Sektör farkı gözetilmeden 259 çalışan kadınla yapılan „Tükenmişlik Düzeyini
Belirleme‟ anketi sonuçları istatistiksel olarak değerlendirildiğinde çalışan kadınların
en çok önem verdikleri maddeler incelendiğinde; Edirne ilinde yaşayan ankete konu
olan çalışan kadınların kendilerini çok şeyler yapabilecek güçte hissetmedikleri,
işlerinde çok fazla çalıştıklarını hissettikleri, bunun sonucu olarak duyarsızlaşma
yaşadıkları; işleri gereği karşılaştıkları insanlarla aralarında rahat bir hava
yaratamadıkları ve insanlarla yakın bir çalışmadan sonra kendilerini canlanmış
hissetmedikleri, çalıştıkları işte önemli başarılar elde etmediklerini düşündükleri
dolayısıyla kişisel başarı eksikliği yaşadıkları; işleri gereği karşılaştıkları insanların
ne hissettiklerini hemen anlayamadıkları, işleri gereği karşılaştıkları insanların
sorunlarına en uygun çözüm yollarını hemen bulamadıkları, yaptıkları iş sayesinde
insanların yaşamına katkıda bulunduklarına inanmadıkları bunun sonucu olarak
duygusal tükenme yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
66
KAYNAKÇA
TEZLER
Akatlı Merthan, A. (2009). „Kadın Danışma Merkezlerinde Çalışan Kadınların
Ruhsal Travma ve İlişkili Sorunları‟ Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi -Kocaeli.
Aksoy, C.(2006). „İstanbul Teşvikiye Mahallesi‟ndeki Çalışan Kadınların ve Ev
Kadınlarının Aile Yaşantılarının Karşılaştırmalı Olarak Sosyal Antropolojik Açıdan
İncelenmesi‟ Yüksek Lisans Tezi -Ankara.
Aydın, E. (2008). „Formel ve Enformel Kadın Çalışanların İstihdam Edilme
Biçimlerinin iş Doyumu Düzeyleri Üzerindeki Etkisi‟ Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi -Ankara.
Baysal, A. (1995). „Lise Ve Dengi Okul Öğretmenlerinde Meslekte
Tükenmişliğe Etki Eden Faktörler ‟Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi- İzmir.
Burnak, Ö . (2007). „Örgütsel Tükenmişlik: Kamu ve Özel İşletmelerdeki
Çalışanlara Yönelik Bir Uygulama‟ Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İşletme A.B.D. Yüksek Lisans Tezi- Kütahya.
Çam, O. (1991).‟Hemşirelerde Tükenmişlik(Burnout)Sendromunun
Araştırılması‟ Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı
Doktora Tezi- İzmir.
67
Çağlıyan, Y.(2007).‟Tükenmişlik Sendromu ve İş Doyumuna Etkisi: Devlet ve
Vakıf Üniversitelerindeki Akademisyenlere Yönelik Alan Araştırması‟ Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi A.B.D.Yüksek Lisans TeziKocaeli.
Çiper, A. (2006). „Tükenmişlik Sendromunun Hizmet Kalitesine Etkisi ve Çağrı
Merkezi Uygulaması‟ Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme
A.B.D.Uluslararası Kalite Yönetimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi-İstanbul.
Dursun, S.2000.‟ Öğretmenlerde Tükenmişlik ile Yükleme Biçimi, Cinsiyet,
Eğitim Düzeyi ve Hizmet Süresi Değişkenleri Arasındaki Yordayıcı İlişkilerin
İncelenmesi‟, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
Tezi -Trabzon.
Güner, A. (2008). „Üniversitede Çalışan Kadınların Kadının Çalışma
Yaşamındaki Sorunlarına Yönelik Algıları‟ Marmara Üniversitesi sosyal Bilimler
Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri A.B.D. Yönetim ve Çalışma
Psikolojisi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi- İstanbul.
Hıdıroğlu, S. (2006). „Sağlık İş Kolunda Çalışan Kadınların Çalışma Yaşamı İle
İlgili Sorunlarının Değerlendirilmesi‟ Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Doktora Tezi -İstanbul.
Kunt, E. (2011). „Çalışma Yaşamında Kadınların Tükenmişliği: Süleyman Demirel
Üniversitesi Örneği‟ Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu
Yönetimi A.B.D. Yüksek Lisans Tezi- Isparta.
Mayatürk, E. (2006). „Çalışma Yaşamında Cinsiyete Göre Ayrımcılık: Bir
Uygulama‟ Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme A.B.D. Yüksek
Lisans Tezi -İzmir.
68
Maraşlı, M.(2003). „Lise Öğretmenlerinin Bazı Özelliklerine ve
Öğrenilmiş Güçlülük Düzeylerine göre Tükenmişlik Düzeyleri‟ Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi -Ankara.
Olaş, Ö.(2006). „Kadın Yöneticinin Çalışma Yaşamında Değişen Karakteristiği
Üzerine Bir Saha Çalışması: Sakarya Örneği‟ Sakarya Üniversitesi sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi- Sakarya.
Önel, N. (2006). „İş-Aile Çatışmasının Çalışan Kadının Aile İçi İlişkiler Üzerine
Etkileri‟ Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi- Sakarya.
Öztürk, T. (2007). „Türkiye‟de Kadın Çalışanların İş Yaşamındaki Yerinin
Analizi: İzmir‟de Bir Alan Çalışması‟ Yaşar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi -İzmir.
Polatçı, S.(2007).‟Tükenmişlik Sendromu ve Tükenmişlik Sendromuna Etki eden
Faktörler(Gaziosmanpaşa Üniversitesi Akademik Personeli Üzerine Bir
Araştırma)‟İşletme A.B.D. Yüksek Lisans Tezi- Tokat.
Sinat, Ö. (2007). „Psikiyatri Kliniklerinde Çalışan Hemşirelerin Tükenmişlik
Düzelerinin Araştırılması‟ İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri
Hemşireliği A.B.D. Yüksek Lisans Tezi- İstanbul.
Topoğlu, S. (2007). „Kadın İstihdamında Fırsat Eşitsizliği Toplumsal
Dışlanmışlık: Türkiye AB Karşılaştırması‟ İstanbul üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İktisat Politikaları Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi- İstanbul.
Torun, A. (1995). „Tükenmişlik Aile Yapısı ve Sosyal Destek İlişkileri Üzerine
Bir İnceleme‟ Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İngilizce İşletme
Bölümü Örgütsel Davranış A.B.D. Doktora Tezi- İstanbul.
69
Tubin, R. (2007). „Multiple Roles, Work-Family Conflict and Related Outcomes‟
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İngilizce İşletme A.B.D. Doktora
Tezi- İstanbul.
KĠTAP
Arat, Necla,‟Kentli Kadınların İş Yaşamındaki Sorunları ve Çözüm Önerileri‟
İstanbul, 1991.
Baltaş, Acar, Baltaş, Zuhal, „Stres ve Basa Çıkma Yolları‟ Remzi Kitabevi,
İstanbul 2004.
„Burnout Syndrome Prevention and Management „Handbook for Workers of
Harm Reduction Programs Central of Eastern European Harm Reduction Network
2006.
Barutçugil, İsmet,“21. Yüzyılda Yönetim ve Kadın Yönetici”2003.
Can, Halil,‟Organizasyon ve Yönetim,‟Siyasal Kitabevi, 2002- Ankara.
Christina, Maslach,‟Burnout Syndrome‟2003
http://books.google.com.tr/books?id=Pigg1pJhgC&printsec=frontcover&hl=tr#v=onepage&q&f=false ( e.t.25.10.2012)
Ergin, Canan,‟ İnsan Kaynakları Yönetimi‟ Academiplus Yayınevi, 2002- Ankara
Izgar, Hüseyin,‟Okul Yöneticilerinde Tükenmişlik‟, Nobel Yayıncılık,Eylül 2001Ankara.
Sürvegil, Olca, „ Çalışma Hayatında Tükenmişlik Sendromu ve Tükenmişlikle
Mücadele teknikleri ‟ Nobel yayın Dağıtım 2006- Ankara.
70
Şenses, F, „Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk‟ İletişim Yayınları 2001İstanbul
DERGĠLER
Adak, Nurşen, „Kadınların İkilemi: İş ve Aile Yaşamı‟ Sosyoloji Dergisi Ülgen
Oskay‟a Armağan Özel Sayısı 2001.
Ardıç, Kadir, Polatçı, Sema,‟Tükenmişlik Sendromu ve Madalyonun Öbür Yüzü
İle Bütünleşme‟ Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi 32 Ocak-Haziran Sayısı 2009
Aytaç, Serpil, „İş Yerindeki Kronik Stres Kaynakları‟, Endüstri
İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt: 4, Sayı:1 2002
Web: http:www.isguc.org./saytac3.html , (e.t. 15.11.2012)
Balcıoğlu, İbrahim, Memetali, Seyfi, Rozant, Rakel „Tükenmişlik Sendromu‟
Dirim Tıp Dergisi Sayı:83 2008.
Budak, Gülay, Sürgevil, Olca, “Tükenmişlik ve Tükenmişliği Etkileyen Örgütsel
Faktörlerin Analizine İlişkin Akademik Personel Üzerine Bir Uygulama” Dokuz
Eylül Üniversitesi İBF Dergisi Cilt: 21,Sayı:1, İzmir 2006.
Çakır, Özlem, „ Türkiye‟de Kadının Dışlanması‟ Erciyes Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Kayseri 2003.
Carlson, Dawn,‟Family Conflict in the Organization: Do Life Dole Values
Make a Difference?‟, Journal of Management, September, 2000.
Esin, M. Nihal, Öztürk, Nilüfer,‟Çalışma Yaşamı ve Kadın Sağlığı‟ İstanbul
Üniversitesi Florance Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu Türk Tabipleri Birliği
Mesleki Sağlık Güvenlik Dergisi 2005.
71
Gönüllü, Müzeyyen, İçli, Gönül,„Çalışma Yaşamında Kadınlar: Aile ve İş İlişkileri
‟Cumhuriyet. Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 25 No: 1, Mayıs 2001.
Tuğrul, Belma, Çelik, Eylem, „Normal Gelişim Gösteren Çocuklarla
Çalışan Anaokulu Öğretmenlerinde Tükenmişlik‟, Journal Of Qafqaz University ,
Number 9, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 11 2002
Wirth , Linda, „Breaking Through The Glass Ceiling Women In Management‟
International Labour Office, Geneva- 2001.
Wirth, Linda,‟ Breaking Through The Glass Ceiling Women In Management‟
International Labour Office, Geneva -2004.
Yılmaz, Abdullah; Bozkurt, Yavuz; İzci, Ferit. (2006). „Kamu Örgütlerinde
Çalışan Kadın İşgörenlerin Çalışma Yaşamlarında Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine
Bir Araştırma‟ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 9(2).
Eskişehir.
72
MAKALE
Aslan, Dilek, Kiper, Nural, Karaağaoğlu, Ergun, Topal, Ferda, Güdük,
Mehmet, Cengiz, Özgür, Sema, „Türkiye‟de Tabip Odalarına Kayıtlı olan
Bir Grup Hekimde Tükenmişlik Sendromu ve Etkileyen Faktörler‟2005 Ankara.
Web: www.ttb.org.tr/kutuphane/tukenmislik.pdf - (e.t.10.10. 20012)
Aycan, Zeynep,‟ Kadınların Kariyer Gelişimini Etkileyen Bireysel, Ailevi,
Kurumsal ve Toplumsal Tutumlar ve Destek Mekanizmaları.‟9. Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi, 2001 İstanbul.
Çarıkçı, İlker, „İş-Aile Çatışmaları, Etkileşim, Süreç ve Nedenler: Türkiye‟de
Banka Çalışanlarında Bir Uygulama' 9. Ulusal Yönetim ve Organizasyon
Kongresi Bildirileri, 2001 İstanbul.
Ersöz, Günindi,Aysel, „Yönetici Kadınların ve Eşlerinin Ev İçi İş Bölümü
Konusundaki Tutum ve Davranışlarına İlişkin Sosyolojik Bir Araştırma‟. Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi; 1993- Ankara
Ersöz, Günindi, Aysel,‟ Cinsiyet Rollerine İlişkin Beklenti, Tutum, Davranışlar ve
Eşler Arası Sorumluluk Paylaşımı: Kamuda Çalışan Yönetici Kadınlar Örneği,
Kültür Bakanlığı Yayınları 1999- Ankara.
Koca, Binnur, „Çalışma Hayatı ve Kadın‟ İnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksekokulu 2008 Malatya.
Mestçioğlu, Özlem, „Tükenmişlik Sendromu‟ Tükenmişlik Sendromu:
http://www.psikonet.com/konu.asp?kid=203 (e.t.03.05.2012)
Öğüt, Adem.‟ Türkiye‟de Kadın Girişimciliğin ve Yöneticiliğin Önündeki
Güçlükler: Cam Tavan Sendromu
73
Soyer, Şule,‟Mobbing nedir?‟
http://www.alomaliye.com/sule_soyer_mobbing.htm(2003)
(e.t. 22.11.2012)
Toksöz, Gülay, Özkazanç Alev, Poyraz Bedriye, “Kadınlar, Kalkınma ve
Sosyal Adalet”, Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama
Merkezi, Ankara, 2001.
Tuğrul, Belma, Çelik, Eylem‟ Normal Çocuklarda Çalışan Anaokulu
Öğretmenlerinde Tükenmişlik‟ www.gafgaz.edu.tr.az/journal/g. (e.t.15.11.2012)
74
EKLER
Ek-1: DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER
Sayın Katılımcı,
Bu araştırmada ilişlikte hazırlanmış sorular, çalışan kadınların tükenmişlik
düzeylerinin ölçülmesi ile ilgili bir araştırmada kullanılacaktır. Soruları lütfen mümkün
olduğunca tam ve doğru olarak cevaplandırınız.
Vermiş olduğunuz bütün bilgiler saklı kalacak ve sadece araştırma yapan araştırmacı
tarafından görülecektir.
Bu anketi doldurmak üzere ayıracağınız zaman ve çabanız için teşekkür ederim.
Araştırmayı yapan kişi: Ayşegül Ceylan
Araştırmanın konusu: Çalışan Kadınlarla Çalışmayan Kadınların Tükenmişlik
Düzeylerinin Karşılaştırılması: Uygulamalı Bir Araştırma
Çalışmanın Düzeyi: İşletme Anabilim Dalında Yüksek Lisans Çalışması
Çalışmanın yeri: Trakya Üniversitesi
Mesleği:
Medeni Durum
Çocuk Sayısı
Bekar
Evli
Diğer
0
1
2
3
Yaş
20-29
Yetişme Yeri
Köy
Kasaba
İlköğretim
Lise
Eğitim Durumu
30-39
4
Daha Fazla
50‟den fazla
40-49
Şehir
Büyükşehir
Üniversite
Yüksek Lisans
Doktora
Eşinizin Mesleği:
Eşinizin Eğitim Durumu
Eşinizin Gelir Düzeyi
İlköğretim
1000 TL‟den az
Lise
Üniversite
1000-1999
Ek-2: MASLACH TÜKENMĠġLĠK ÖLÇEĞĠ
Yüksek Lisans
2000-2999
Doktora
3000 TL‟den çok
1-İşimden soğuduğumu hissediyorum.
2-İş dönüsü kendimi ruhen tükenmiş hissediyorum.
3-Sabah kalktığımda bir gün daha bu işi
kaldıramayacağımı hissediyorum.
4-İşim gereği karsılaştığım insanların; ne hissettiğini
hemen anlayamam.
5-İşim gereği karsılaştığım bazı kimselere sanki insan
değillermiş gibi davrandığımı fark ediyorum.
6-Bütün gün insanlarla uğraşmak benim için gerçekten
çok yıpratıcı.
7-İşim gereği karsılaştığım insanların sorunlarına en
uygun çözüm yollarını bulamam.
8-Yaptığım işten yıldığımı hissediyorum.
9-Yaptığım iş sayesinde insanların yaşamına katkıda
bulunduğuma inanmıyorum.
10-Bu işte çalışmaya başladığımdan beri insanlara karsı
sertleştim.
11-Bu işin beni giderek katılaştırmasından korkuyorum.
12-Çok şeyler yapabilecek güçte değilim.
13-İşimin beni kısıtladığını hissediyorum.
14-İşimde çok fazla çalıştığımı hissediyorum.
15-İşim gereği karsılaştığım insanlara ne olduğu
umurumda değil.
16-Doğrudan doğruya insanlarla çalışmak bende çok fazla
stres yaratıyor.
17-İşim gereği karsılaştığım insanlarla aramda rahat bir
hava yaratamıyorum.
18-İnsanlarla yakın bir çalışmadan sonra kendimi
canlanmış hissetmem.
19-Bu işte birçok kayda değer başarı elde etmedim.
20-Yolun sonuna geldiğimi hissediyorum.
21-İşimdeki duygusal sorunlara serinkanlılıkla
yaklaşamam.
22-İşim gereği karsılaştığım insanların, bazı problemlerini
sanki ben yaratmışım gibi davrandıklarını hissediyorum.
Tamamen
Katılmıyorum
Kısmen
Katılmıyorum
Fikrim Yok
ÇALIġAN KADINLARIN TÜKENMĠġLĠK
DÜZEYLERĠNĠ
BELĠRLEME ANKETĠ
Tamamen
Katılıyorum
Kısmen
Katılıyorum
75
Download