Orta Doğu`nun gidişâtı

advertisement
Orta Doğu’nun gidişâtı
Emrah Şahin © Canada Türk, Mart 2011
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da tarihi günler yaşanıyor. Önce Tunus’ta başlayan
fırtına, başta Mısır ve Libya olmak üzere diğer bölge ülkelerini de etkisi altına
altı. Bu öyle güçlü bir fırtına ki, yarım asırlık diktatörleri yerlerinden söküp
atıyor.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da tarihi günler yaşanıyor. Önce Tunus’ta başlayan
fırtına, başta Mısır ve Libya olmak üzere diğer bölge ülkelerini de etkisi altına
altı. Bu öyle güçlü bir fırtına ki, yarım asırlık diktatörleri yerlerinden söküp
atıyor.
Bugünlere nasıl gelindi hatırlamakta yarar var; hesaplaşmaları ve kırıklarla dolu
insan hakları karnesini. Mısır’ı ele alacak olursak, hakikaten Mehmet Ali’lerden
Mübarek’lere Mısır, çıkarcılığın ve ezilmişliğin, kısacası Orta Doğu’daki
istikrarsızlığın sembolüdür.
Mısır, tarihte bir işgalcilerden bir de hükümdarlarından çok çeker. Persler ve
Romalılar, sonra Fransızlar ve İngilizler burayı ele geçirmek ya da sömürmek için
birbirleriyle yarışır. Örneğin, 1790’larda Napolyon komutasındaki Fransızlar
ülkeyi işgal eder, Osmanlı ve İngiliz yardımıyla ancak püskürtülür. Mısır’ın
kaderi işte bu dönemlerde şekillenir. Yönetici ve halk arasındaki kutuplaşma bu
dönemde başlar.
İlginçtir ki Mehmet Ali Paşa, Osmanlı komutanı olarak işgalcilere karşı Mısır
çıkarlarını savunduğu için, halkın yoğun isteği üzerine vali ilan edilir.
Muhaliflerine karşı sert önlemler alarak işe başlar. Kuvvetli rakibi Elfi Bey
karşısına Osmanlı askerinin, yerel idarecilerin ve halkın desteğiyle çıkar.
Yandaşlarına rüşvet vererek yerini sağlamlaştırır. İngilizlerin desteklediği Elfi ve
diğer rakiplerini kanlı ve sert bir şekilde susturur, kendisini istemeyen yerel
askerleri de mağlup ederek Mısır’ın kayıtsız şartsız tek hakimi olur. Rakipleri
uzlaşmak ya da yok olmak durumunda kalır. Diğer taraftan, kafa tutacağı güne
kadar padişaha saygıda kusur etmez, vergisini tam verip Vahhabi ve Yunan
ayaklanmalarında Osmanlı’ya hatırı sayılır destek olur.
Merkezi bir idare, seçkin bir sınıf ve sadık bir ordu hayalinin peşinden koşarken
aynı zamanda yeni bir Mısır kurmaktadır Mehmet Ali Paşa. Bağımsız yerel tüccar
ve aracıları ortadan kaldırıp yerlerine maaşlı memurlar tayin eder. Batı’ya el açar.
Davet ettiği Fransız eğitmenler ülkenin her sektöründe görev yaparlar, başarılı da
olurlar. Paşa’nın yeni kadastro ve vergi sistemini düzenli şekilde besleyebilecek
zengin bir iç pazar oluşur. Lakin Paşa elini verirken kolunu kaptırır. Seçkin bir
sınıf, hayalini kurduğu gibi bir aristokrasi oluşmuştur. Çoğunluğu (kendisi gibi)
Türk kökenli, sonradan görme aristokratlar, devasa çiftliklerde keyif sürüp zengin
olurlarken, Batılı bankerler ve girişimciler finans sektörünü ele geçirirler.
Böylece, Paşa’yı bir umut olarak gören halk, onun hayalleri karşısında hayal
kırıklığına uğrar.
1810’larda Fransız askeri danışmanları ülkeye nüfuz ederler. Paşa’nın Osmanlı
ordusu (İstanbul’da görüleceği üzere) frenk tarzına karşıdır. Bu yüzden Paşa,
Kafkaslardan ve Afrika’dan köle asker getirip Nizamiye isimli yeni ordusunu
kurar. Beklediği verimi alamayınca, bütün ayaklanmalara ve isyanlara rağmen
köylüleri zorunlu askere almaya başlar. Hedefi değişmemiştir: sadece kendisine
hesap veren sadık bir ordu. Bu piyade ordusu, kuracağı modern deniz filoları ve
atlı birlikleri ile birlikte Paşa’yı istediği güce kavuşturur, içeride ve dışarıda.
Mehmet Ali merkezi yönetim, aristokrasi, ordu ve artan vergi gelirleri üzerine
sistemini kurar. Bu sistemde gelenekler, aydınlar, din ve halk için yer yoktur.
Gelenekler mecburen değişir. Aydınlar susturulur, din devletleşir ve Mısır’ın en
önemli İslam kurumu Ezher Üniversitesi de değişim adına devlete bağlanır. Halk
bitkindir, galeyana bile takatı kalmamıştır.
1900’lerin başında biçare halkı peşinden sürükleyecek yeni bir değişim rüzgarı
eser: Milliyetçilik. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonrasında, mecliste çoğunluğu
sağlayan yurtsever Vafd Partisi lideri Saad Zağlul İngilizler tarafından Malta’ya
sürgün edilir. İşte bu olay Mısır’da patlak veren devrimlerin ilkidir. Sürgüne
verilen sert tepki ve sonrasında yaşananlar, 1922’de Mısır’ı bağımsız bir devlet
olarak haritaya yerleştirir. Ertesi yıl, Türkiye Cumhuriyeti meclisine benzer bir
model kurulur. Zağlul başkanlığına rağmen model sağlam temellere oturmamıştır.
İngilizlerin ülke politikası ve ekonomisindeki aşırı etkisi yüzünden istikrarsızlık
devam eder. Ta 1952 yılındaki muhtıraya kadar. Muhtıranın lideri Abdül Nasır
Mısır Cumhuriyeti başkanlığını Enver Sedat’a bırakır. Sedat Mısır’ın kaderini
değiştirecek bir karar alır. Mısır kutuplaşan Soğuk Savaş dünyasında Rusya
saflarından Amerika saflarına geçer, kapitalizmi seçer. Mehmet Alivari bir
hışımla, muhalifleri kana boğar. Asker copu, karşı çıkanların ve sessiz
çoğunluğun kemiklerine işler. Dışarıda, Amerika desteğiyle İsrail teskin edilir ve
Mısır Sina’yı geri alır. Sedat’ın bu başarısı konuşulur ama saf değiştirmesi ve
halkı kahretmesi pek hatırlanmaz. Ona suikast düzenleyen asker de “kökten
dinci”dir. Sonra da Hüsnü Mübarek dönemi başlar. Daha doğrusu gidişât devam
eder, sadece kabuk değişmiştir.
Mehmet Ali’den Mübarek’e, zalim ve kayıtsız idarecilerin ektiği rüzgar sonunda
fırtınaya dönüşür. Geçen ay yaşananlar aslında bu fırtınanın başı değil sonudur,
devamıdır. Israrla Batı’ya bel bağlamanın, çıkar peşinde koşarken kökleri
unutmanın, halkı inek misali sağıp horlamanın acıklı hikayesidir. Filmde bir
hakime, öldürdüğü Maho Ağa’dan sonra düzenin değişip değişmediğini anlatır
Kibar Feyzo. O ölmüştür başka ağa gelmiştir köyümüzün başına der Feyzo, haber
almışım herkes Maho Ağa’yı arar olmuştur. Mübarek gitti, sadece mübarek
olsun!
Download