Ücretli İstihdam İçinde Kadının Durumu Ve Sorunları - dev-turizm

advertisement
Ücretli İstihdam İçinde Kadının Durumu Ve
Sorunları
Günümüzde kadınların geleneksel olarak daha fazla
yoğunlaştırıldıkları hizmet ve ihracata yönelik sektörlerin
genişlemesi, son yıllarda daha etkili yararlanmaları, kapitalizmin
gelişmişlik düzeyiyle orantılı olarak değişen değerler ve aile
yapısı, özellikle kentlerde aile planlamasının yaygınlaşmasıyla
doğurganlık oranının azalması gibi etkenlerle birlikte, esas
olarak da yaşamı sürdürebilecek gelir düzeyinin çalışanlar
aleyhine sürekli düşmesi kadınların ücretli istihdam içinde daha
fazla artmalarını beraberinde getirmiştir. Buna bağlı olarak,
kadının, evde işyerinde ve erkek karşısındaki durumu İyice
güçleşti. Bir yanıyla kısmen ekonomik bağımsızlığını kazanması
özellikle kentlerde toplum içinde kadını "özgürleştirmiş" gibi
görünse de ücretli çalışma yaşamında sömürüye dayalı sınıflı
toplum yapısının çözemeyeceği sorunlarıyla birlikte yerini
almıştır.
Çalışma yaşamında, memur ya da isçi olarak çalışan tüm
emekçi kadınların meslek ve işkolu özelliklerinden kaynaklanan
farklı sorunları olmakla birlikte, ortak sorunlarını belli bir kaç
başlık altında toplamak mümkün:
- Erkek işçi kardeşleriyle birlikte ücretli kölelik sisteminin yoğun
sömürüsünden kaynaklanan işyeri ve sendikal sorunları...
Türkiye'de 19 milyon 400 bin civarında çalışan kesimin 7 milyon
400 bini kadın çalışanlardan olduğu halde 250 bin kadın
sendikalı olarak çalışıyor. Yani çalışan kadının öncelikle
örgütsüzlük sorunu dile getirilirse sorunlarının çokluğu ve
çeşitliliğinin önemli nedenlerinden biri söylenmiş olunur.
İşyeri sağlığı ve iş güvenliği açısından son derece elverişsiz
koşullarda, çoğunluk sigortasız, ölmemeye yetecek kadar ücret,
her an işten atılma korkusu, ulaşım-servis sorunu, sınırı
olmayan çalışma saatleri ve mesai sorunları örgütsüzlük
(sendikasızlık) sorunuyla doğrudan ilintili olarak görülen
sorunlardır. Diğer yandan işyerlerinde sendika olsa bile,
sendikaların genelde tüm işçilere, özelde de kadın işçilere
duyarsızlığı, sorumsuz yaklaşımı, göstermelik kadın işçi
seminerleri ile gerçekte sorunları görmezden gelen tavrı ve
kadın işçilerin de işyerinde, evde ve toplumsal yaşamda üzerine
yüklenilen yükün ağırlığıyla sendikalarını ya hiç tanımamalarını
ya da sendikalarına yabancılaşmaları ve sendikal etkinliklerde
yer almamaları olgusunu yaratmıştır. Bu nedenle de mevcut
düzen içinde sendikal mücadele ile bile çözülebilecek kimi
sorunların bilincinden uzak kendi kaderi ile baş başadır.
1989 sendika genel kurullarının hemen hepsinde (kadın
işgücünün yoğun olduğu işkolları da dâhil) görülen bir gerçek
genel kurullarda kadın delege sayılarının yok denecek kadar az
olduğu ve kadın işçilerin sorunlarını, yapılan konuşmalarda, ya
bir paragrafla savma ya da kadın işçi yokmuş gibi davranma.
Bu yaklaşım Türkiye'de sendika kongrelerinin işçi sorunlarıyla
uğraşmaktan çok, sendikal bürokrasi ve ağalığından pay almak
için seçim telaşıyla gündeme geldiğinden şaşırtıcı değil. 1.5
milyon üyesiyle en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş'in 15.
Olağan kurultayında bile 421 delegeden yalnızca 1'i kadındı.
Sendikaların üye sayıları içinde örgütlü kadın sayısı bile
sendikaların üyeleri kadın işçilerine yaklaşımları konusunda bir
veridir.
Türk-İş'e bağlı sendikalardan Tek Gıda-İş Sendikasının % 72'si,
Hava-İş'in % 52'si, Teksif’in % 42'si, banka ve sigorta
sektörünün % 35'i kadın üyelerden oluşur. Sözde örgütlü olan
çalışan kadınların da hemen hemen aynı sorunları yaşadıkları
görülüyor. Sendikaların kadın işçilerin sorunlarına olan
duyarlılığı yalnızca Tek Gıda-İş ve Öz İplik-İş'in 1989 Çalışma
Raporlarında kadın sorunlarına ayırdıkları birkaç sayfadan
ibaret. O kadar... Bugüne kadar sendikalarda kadınların
talepleri ile ilgili bir uyuşmazlık tuttukları görülmedi.
Türkiye'de, sendikalarda kadın işçiler, yaşamın her alanında
olduğu gibi, ekonomik-demokratik ve siyasi hakların
mücadelesinde değerlendirilmeyen ya da çok az
değerlendirilebilen hazır bir potansiyel olarak ulaşılmayı
beklemektedir.
- Yine ücretli kölelik sisteminin her alandaki kadına yönelik çifte
standartlarından kaynaklanan ana ve kadın olarak çalışma
yaşamındaki özel sorunları; sömürücü sınıflı toplumun önce
ikinci sınıf cins konumuna getirip horladığı, sonra da sözde
yasaları ile koruduğu ama, işverenlerin (devlet ya da özel
sektörde) kendi siyasi temsilcilerinin yaptığı bu yasaları da hiçe
sayarak uygulamamaları da dahil, salt kadın işçi olmalarından
kaynaklanan sorunları, ücretli istihdam içindeki kadının durumu
erkek işçilere oranla kıyaslanmayacak düzeyde kötü.
İş Kanunu'nun 26. maddesi, "Bir işyerinde aynı nitelikteki
işlerde eşit verimle çalışan kadın ve erkek işçilere sadece
cinsiyet ayrılığı sebebiyle farklı ücret verilememektedir. İş
Sözleşmesine ve hizmet akitlerine buna aykırı hüküm
konulamaz" diye buyurmuşsa da uygulamada salt cinsiyetinden
dolayı kadın işçilere eksik ücret ödenir ve düşük ücretle
çalıştırıldıkları için de kimi sektörlerde kadın işçi tercih edilir.
Yine, "Gebe ve Emzikli Kadınların Çalıştırılma koşulları ile
emzirme odaları ve Çocuk Bakım Yurtları (kreş) Hakkında
Tüzük" uyarınca, bir işyerinde, yaşları ve medeni halleri ne
olursa olsun, 100-150 kadın işçi çalıştırıldığı takdirde, emzikli
kadınların bir yaşından küçük çocuklarının bırakılması için
çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir emzirme odasının
işveren tarafından kurulması zorunlu tutulmaktadır.
Tüzük ayrıca, bir işyerinde 150'den fazla kadın işçinin çalıştığı
yerde 0-6 yaş çocukları için kreş kurulmasını emreder. Ama
uygulamada işveren kadın işçi sayısını asla emzirme odası ve
kreş kurmayacak biçimde tutar. Kamu kesiminde çalışan
kadınların yetersiz de olsa bu sorunları kısmen çözülmüştür.
Ama özel sektörde bu tüzüğün uygulanıp uygulanmadığının ne
denetimi ne de yasaların yaptırım gücü yoktur. Kaldı ki söz
konusu tüzükteki sayı sınırları da komiktir. Sendikaların bir
görevi de tek bir kadın işçi çalışsa bile işyerinde, kreş ve
emzirme odaları hakkı TİS'lerde “dayatılmalı”dır. İşten
atmaların, sendikasızlaştırmanın bir devlet politikası olduğu
Türkiye'de yüz binlerce çalışan kadının sorunlarının göz ardı
edilmesi de bir devlet politikası.
Ülkemizde, ücretli kölelik sisteminin her alandaki kadına yönelik
çifte standartlarından kaynaklanan ana ve kadın olarak
çalışması durumundaki özel sorunları:
1- Ergonomik Sorunlar: Erkek fiziğine göre yapılmış, ayarlanmış
makinalarda çalışan kadınların fiziksel sorunları.
2- İşe girişteki sorunlar: Evliyse kocanın iznine tabi olması. Yine
evliyse işveren tarafından tercih edilmemesi. Erkeklere oranla iş
bulmasının sınırlılığı. Bugün 19 milyon 400 bin işçiden 7 milyon
400 bininin kadın olduğu düşünülürse, kadın işçilerin bu sayının
yarısı bile olmadığı görülür.
3- Kadın işçiler arasında işçi devrinin yüksekliği sorunu:
Genellikle kalifiye yanı olmayan işlere tercih edildiğinden ve
analık özel bir yanı olduğundan ve kadın işsiz çok olduğundan,
işveren hamile işçiyi anında işinden atar. Belli yaşlarda, dinamik
genç kız işçileri tercih ettiğinden kadın işçiler arasında işçi devri
yüksektir.
4- Ücrette, eşitsizlik sorunu ve sosyal güvencenin olmaması:
Toplam 3 milyon 140 bin sigortalının ancak 104 bini kadındır.
5- Gebelik ve analık hallerinde kendilerine gereken, sınırlı da
olsa, yasal haklar ya sadaka gibi verilmekte ya da bu
durumlarda işine son verilmektedir.
6- Analıktan sonra alınan 6 aylık ücretsiz izin emeklilikten
sayılmamakta.
7- Aile planlaması sorunu -Sendikal eğitimsizlikle bağlantılı8- İşyerinde baskılar sorunu,
9- Giriş-çıkışlarda arama sorunu
10- Vardiya sorunu, fazla mesai sorunu, servis arabası sorunu
11- İşyerlerinde kadınların sendikal etkinliği sorunu
Bu sorun doğrudan sendikaların üyeleri kadın işçiler için
izledikleri politikayla daha doğrusu politikasızlıkla ilgilidir.
Çalışma yaşamından kaynaklanan zorlukları ve problemlere
eklenen ev içi sorumluluklar, kadının tüm vaktini aldığından
sendikal etkinliklere katılmada zaman sorunu. Sendikalar
gerçek anlamda kadının taleplerini savunsalar, kadının zamanı
kullanmada tercihini kendi mücadelesi için yapması kaçınılmaz
olur.
Ücretli çalışan kadın işçilerin sorunları, erkek işçi kardeşleriyle
birlikte yani sınıfıyla birlikte sömürülmesiyle ya da yalnızca
kadın-ana işçi olmasından kaynaklanan sorunlarla sınırlı değil.
Her ikisine ek olarak ev-köleliği, evdeki “efendi” erkeğin
hizmeti, çocukların bakımı, temizlik, mutfak, hatta yaşamı daha
ucuza getirmek için giyeceklerin örgüsü, dikişi kadının
sorunudur. İşten eve döndüğünde başlayan koşturmaca, yatana
dek sürer. Çalışan emekçi kadın kitlelerinin üzerindeki baskı ve
sömürü yoğunlaştıkça sorunları da artar. Ezilen cins olan
kadınlar içinde de ezilmişlik ve sömürüden en fazla payını alan
kadın kesimi işçi sınıfı ve emekçi halk katmanlarına tekabül
eden kadın kesimidir.
Yalnızca ekonomik ve evdeki sorunların altında ezilmekle
kalmayan emekçi kadınlar sosyal ve kültürel olarak geri
bırakılmanın sorunlarını da en yoğun olarak yaşayan kesimdir.
Dinlenmeye, eğlenmeye, sinema ve tiyatroya, derneklere
gitmeye ne zaman bulabilir ne de sosyal-kültürel giderleri
karşılayacak bütçe. Kaldı ki o ihtiyacı bile hissetmez çoğunlukla.
Çünkü kendine ait bir zamanı düşünmeye bile fırsatı olmaz.
Download