Değerli Üyelerimiz! “Kadın Sorunu” son yıllarda en çok kullanılan kavramlardan biri oldu. “Türkiye”de bir şey “çok kullanıldı” mı, mutlak en az anlaşılan ve en az bilinen olmuştur. Bu “gerçekliğimiz” kadın sorununda da değişmemiştir. Sorun ve çözümü için, tuğla gibi kitaplar yazılmasına, her fırsatta kürsülerden parlak inciler döktürülmesine karşın somut adımlar atılmıyor. Kadının tarihte ki gelişim sürecini incelemeden, yani kadının sınıfsal konumunu koymadan, çalışan kadınların sorunlarını doğru tahlil edemez ve doğru çözümler getiremeyiz. O yüzden de çok kısaca kadının tarihsel geçmişinde sizleri kısa bir yolculuğa çıkaracağız. 2 TARİHSEL SÜREÇ’TE KADIN İnsanlığın ortaya çıkışından beri kadın hep ezilmekte midir? Bu soruya, hiç kuşkuya düşmeksizin, hayır diye cevap vermek zorundayız. Çünkü insanlık tarihini incelediğimizde, bundan 10 bin yıl öncesine kadar, kadınların toplumda önder olduğu, herkesin eşit ve kardeşte bir arada yaşadığını görmekteyiz. İlkel komünal bir hayat süren o dönemin insanları, elde ettikleri ürünleri eşit bir şekilde paylaşıyordu. Soy kadın üzerinden devam ediyordu bu da kadının önemini ve değerini arttırıyordu. O yüzden de bu döneme ANACIL düzen de denilmiştir. O dönemde bitki köklerinden yemek yapmayı, av hayvanlarının derisinden giysi yapmayı, çanak-çömlek yapmayı ilk kadınlar bulmuşlardır. Erkek ise avlanmak için gidiyor ve günlerce gelmiyordu, geldiklerinde de bazen elleri boş gelebiliyorlardı. Bu da kadınların görevini daha da önemli kılıyordu. Ama buna rağmen kadın erkeği ezmemiş ve sömürmemiştir. Çünkü ilkel komünal toplumda insanın insanı ezmesi ve sömürmesi diye bir anlayış asla yoktu. İnsanlık, Orta Barbarbarlık dönemini yaşar iken, erkek, dışarıda sürüsünü büyütmeye başladı ve bu durum onun önemini arttırmaya başladı. Erkek sürüsünü büyüttükçe ekonomik gücü de ele geçirdi ve kadını alt etti. Ekonomik alanda gücü ele geçiren erkek, toplumun yönetiminde de üstünlük sağlamış oldu. Yani ekonomik güçten kaynaklanan sosyal güçle erkek, kadını alt etti ve onun üzerinde egemenlik kurdu. Erkeklerin elinde fazla mülkiyet biriktikçe, insanlar arasındaki eşitlik de ortadan kalkmıştır. Tarihin bu gidişi, sınıfları, yazıyı, parayı, devleti ve onları korumak için ordu ve cezaevi sistemini doğurmuştur. Özetle; Orta Barbarlık Toplumundan, Feodal Topluma, oradan da Kapitalist Topluma kadar kadınının ezilmesi, sömürülmesi artarak devam etmiştir. 3 17’nci Yüzyılda Sanayi Devrimine geçiş ile birlikte kapitalist düzende kadınlar, ucuz işgücü olarak görülmüş ve işçi olarak da ezilmeye başlanmıştır. Bu durum, çifte sömürüye neden olmuştur. Çünkü kadınlar, gündelik yaşamlarında eşleri tarafından sömürülürken bu seferde patronu tarafından da sömürülmeye başlanmıştır. Tam da böyle bir süreci yaşayan New York’lu 40 bin dokumu işçisi kadın, 8 Mart 1857’de 18 saate varan çalışma süresine ve ağır çalışma koşullarına baş kaldırmış ve “Eşit İşe Eşit Ücret”, “Sendikalaşma ve Oy Hakkı” için grev yapmış ve bu grevleri kanla bastırılmış ve 129 dokuma işçisi kadın şehit edilmiştir. 1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman İşçi Hareketi’nin kadın önderi Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart emekçi kadınların yiğit mücadeleleri anısına Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edilmiştir. 4 Değerli Üyelerimiz, Kapitalizm var olduğu sürece, kadın zevk veren bir araç olarak, çocuk doğuran bir araç olarak ve mutfak işlerine bakan bir hizmetçi olarak para karşılığında mal gibi alınıp satılması devam edecektir. Ücretli kölelik sisteminin (kapitalizmin) aç, yoksul, işsiz bıraktığı milyarlarca insan olduğu sürece fahişelik de kaçınılmazca var olacaktır. Fahişelik ise kadının köleleştirilmesinin en açık ve en acıklı biçimlerinden biridir. Bu sömürü düzeninde, korkunç, dayanılmaz bir yoksulluğa itilmiş milyonlarca aile bulunmaktadır. Bu ailelerin kadınları sofralarına bir dilim ekmek daha fazla koyabilmek için, çocuklarına bir şişe süt içirebilmek için çok düşük bir ücret karşılığında çalışmaya razı olmaktadırlar. Bu da kadının ezilmesinin, sömürülmesinin, aşağılanmasının önemli biçimlerinden biridir. Ve tüm bu ezgi biçimleri kapitalist düzen var olduğu sürece varlığını korumaya devam edecektir. Ve bu düzende (insanın insanı sömürmesine dayanan düzenlerde) ekonomiye erkekler egemendir. Ekonomik güç erkeklerin elindedir. Bu nedenle de bu düzende, genel olarak kadınlara düşen rol; yatak odasıyla mutfak arasındaki köleliktir. Ev işleri tek düzedir, her gün aynı işlerin yeniden yapılması gerekmektedir. Bu tekrar tekrar yapılan bıktırıcı işler daha önce de söylediğimiz gibi kadının, kültürel, siyasi gelişimini engeller. Kadını alıklaştırır, otomatlaştırır. Dünyasını küçücük hale getirir. Evin dışındaki dünyayla ilgisini yitirmesine yol açar. Yani kadının insancıl gelişimini engeller. Daha önce de belirttiğimiz gibi kapitalizmde kadınların kurtuluşu olası değildir. Kapitalist sömürü düzeni kadını her yönden ezer ve aşağılar. 5 TÜRKİYE’DE KADININ DURUMU Ülkemizde ulusal kurtuluş savaşımızda erkeği ile birlikte cephede ve cephe gerisinde savaşan kahraman kadınlarımız, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından unutulmadı. Mustafa Kemal Atatürk “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” “diyerek, kadının toplumumuzda ki yerini ve önemini ortaya koymuştur. 6 1921: Darülfünun’da karma öğretime geçilerek kadınların da eğitim ve öğretim hayatına katılması sağlandı. 1930: Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1930: Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu 3 Mart 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğre- ile yapıldı. nim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakan1930: Doğum izni düzenlendi. lığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı. 17 Şubat 1926: Türk Medeni Kanunu’nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. 10 Haziran 1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu. 26 Ekim 1933: Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 7 5 Aralık 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Türkiye bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu. Türk kadını bu yeni haklarını hemen kullandı. 8 Haziran 1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. 1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı. Değerli Üyelerimiz, Günümüz Türkiye’sinde ise ülkemiz, emperyalistler ve yerli işbirlikçileri ile birlikte 1950 yılından bu yana ortaçağın karanlıklarına götürülmek istenmektedir. Bu emellerine kavuşmak için 12 Eylül Faşist darbesinden sonra İmam Hatipler, İlahiyat Fakülteleri, Kuran Kursları açmışlar ve bu ülkemizi ortaçağ karanlıklarına adım adım yakınlaştırmışlardır. 13 yıldır iktidarda olan AKP ile emperyalistler bu hayallerine koşar adım gitmektedirler. Mustafa Kemal Atatürk tarafından kadınlara verilen haklar yine hızlı bir şekilde kadınların elinden alınarak, kadınlar ortaçağ geriliğine doğru götürülmek istenmektedir. Kadın, çarşafa sokulup eve kapatılarak toplumsal yaşamdan koparılmak isteniyor. Yaşadıkları baskıya karşı koyamaz, eksik-yetersiz ve bağımlı insanlar haline getirilmek isteniyor. O yüzden de Şeriat, kadının kurtuluşu yolunda bir engeldir. 8 Ülkemizde Kırsal kesimde kadının aile içinde söz hakkı yoktur. Evde kapının arkasına oturur. Sofraya erkekler doyduktan sonra oturur, en son onun ihtiyaçları düşünülür. Fakat iş çalışmaya gelince durum değişir. Tarlada, bağda, bahçede çalışan genelde kadındır. Sırtında odun, yük taşıyan eve gelip evin ekmeğini, yemeğini, temizliğini yapan, bütün bunlar arasında 9-10 çocuk doğurup bunlara bakan yine kadındır. Çoğu yörede kız çocuklarına babalarının mirasından pay verilmez, evlenirken eşlerini kendilerinin seçme özgürlükleri yoktur. Yani kadınlarımızın durumu içler acısıdır. Kölelik sınırında bir yaşamları vardır. Ayrıca özellikle köylerde namus sadece kadına indirgenmiştir. Basında her gün izlediğimiz gibi, kızlar ailelerinin kendini sattığı 50-60 yaşındaki erkeklerle evlenmeyip kendi yaşıtları, sevdikleri kişilerle kaçıp evlendikleri için ölümle cezalandırılmaktalar. Ülkemizde son beş yıl içinde 1806 kadın töre cinayetlerine kurban gitmiştir. Yine son beş yıl içerisinde 5375 kadında töreler yüzünden intihar vb. nedeniyle yaşamını kaybetmiştir. 13 yıllık AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerinde % 1400’lük artık olmuştur. Bu artışta AKP iktidarının kadına bakış açısının büyük bir önemi vardır. 9 ÇALIŞAN KADINLARIN SORUNLARI Günümüzde çalışma yaşamı içerisinde olan kadının da sömürüye karşı mücadele etmelerinin gerekliliğini bilince çıkardığı pek fazla söylenemez. Bunu sendikalı kadının konumuna baktığımızda açıkça görebiliriz. Kadınlarımızın sendikal örgütlenme içerisinde gerektiği oranda olmadıkları, yönetimlerde yeterince yer almadıkları açıktır. Sendikal mücadelede kadınların sayısına baktığımızda aynı sorunu yaşamakta olduğumuzu görürüz. Kamu çalışanlarının içinde Sendikamızda örgütlü ve aktif mücadele eden kadın emekçilerin sayısı diğer sendikalara göre oldukça fazla olmasına rağmen yeterli değildir. Kadın çalışanları sayıca bu kadar yoğun oldukları bir alanla ilgili sendikalarda bile eğer yeterli derecede yer almıyorlarsa, kadın sorunun vahametini göstermektedir bu sadece. 10 Çalışan Kadınların Sorunları Kısaca Şunlardır: 1. Nitelik gerektiren işlerde kadın-erkek ayrımı çok belirgindir, çok az sayıda kadın çalışan yönetim kadrolarına getiriliyor, terfi ve atamalarda haklarımız gasp ediliyor, 2. Evlilik, hamilelik, çocuk gibi en doğal haklarımızı kullanırken sorunlar yaşıyoruz. 3. Ücretli doğum izninin süresi çok az. Yoksulluk sınırının altında hayatlarımızı sürdürmeye çalışan biz kamu emekçilerinin ücretsiz doğum iznini ise kullanması neredeyse imkansız. Bu izni çok az arkadaşımız kullanabilmektedir. 4. Biz kadınlar kendimizi ispat edebilmek için erkek arkadaşlarımıza oranla daha çok çalışmak zorunda kalıyoruz. Bütün gün işte yorulan biz kadınların eve gittiğinde de sorumluğu devam ettiğinden erkek arkadaşına oranla ne kadar verimli olacağı ortadadır. Ya da ne kadar yıpranıp sömürüleceği. 5. Biz çalışan kadınların en büyük problemlerinden birisi de kreş sorunudur. 6. İş yerinde erkek amirler tarafından cinsel taciz yaşanmaktadır. 7. Hamilelik ve emzirme dönemi boyunca kadınlar, nöbet, vardiya, mesai gibi fazla çalışmaya tabii tutuluyorlar. Ayrıca bu dönemlerde radyasyon, kimyasal madde, hastalık riski taşıyan ortamlarda fiziksel güç gerektiren ve iş yoğunluğu olan yerlerde çalıştırılıyorlar. 11 Fotoğraf: Sibel KOCAMAN SENDİKAMIZIN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 1. Eşit işe eşit ücret verilmesi, 2. Grevli toplu sözleşmeli sendikal hak ve özgürlüklerimizi kullanma, 3. Eğitim ve sağlığa ayrılan payın yükseltilmesi, 4. Kadınlara yönelik sosyal, siyasal ve kültürel alandaki ayrımcılığın kaldırılması, 5. Kamusal ve özel alanda kadına yönelik şiddetin son bulması, 6. Kadınlara yönelik tüm ayrımcılığın kaldırılması, 7. Gündüz bakımevlerinin ve kreşlerin açılması, 8. 12 ay ücretli doğum izin hakkının verilmesi, 9. Çalışma yaşamındaki cinsiyetçi bakışın değişmesi, terfi ve atamalarda eşitlikçi davranılması, 10. İş yerinde cinsel taciz hizmet içi eğitimlerin konusu haline getirilmesi ve önleyici düzenlemelerin uygulamaya konulması, 11. Kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ücretli izinli sayılması, 12. Çalışma yaşamının demokratikleşmesi ve kadınların yetki ve karar mekanizmalarında yer alması. 13 Biz yukarıdaki bu talepler için mücadele EDİYORUZ…! Ama bu kadar değil… İsteklerimizin hayat bulması için, siz kadın üyelerimizin de mücadelede ÖZNE olmasını istiyoruz… Haklarımıza kavuşmak için sessizliğimizden kurtulalım ve 8 Mart 1857 yılında verilen mücadelede olduğu gibi en ön saflarda yerimizi alalım. Kadın, erkek demeden hep birlikte mücadele edelim. YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ! KADIN ERKEK EL ELE ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE!