Türkiye`de Ana Kadın Eş Olmak Broşürü 541 Kez - Birleşik Kamu-İş

advertisement
Değerli Üyelerimiz!
“Kadın Sorunu” son yıllarda
en çok kullanılan kavramlardan biri
oldu.
“Türkiye”de bir şey
“çok kullanıldı” mı, mutlak en az
anlaşılan ve en az bilinen
olmuştur.
Bu “gerçekliğimiz”
kadın sorununda da değişmemiştir.
Sorun ve çözümü için,
tuğla gibi kitaplar yazılmasına,
her fırsatta kürsülerden
parlak inciler döktürülmesine
karşın somut adımlar atılmıyor.
Kadının tarihte ki gelişim
sürecini incelemeden,
yani kadının sınıfsal konumunu
koymadan, çalışan kadınların
sorunlarını doğru tahlil edemez ve
doğru çözümler getiremeyiz.
O yüzden de çok kısaca
kadının tarihsel geçmişinde sizleri
kısa bir yolculuğa çıkaracağız.
2
TARİHSEL SÜREÇ’TE KADIN
İnsanlığın ortaya çıkışından beri kadın hep
ezilmekte midir?
Bu soruya, hiç kuşkuya düşmeksizin, hayır
diye cevap vermek zorundayız. Çünkü insanlık
tarihini incelediğimizde, bundan 10 bin yıl öncesine kadar, kadınların toplumda önder olduğu,
herkesin eşit ve kardeşte bir arada yaşadığını
görmekteyiz. İlkel komünal bir hayat süren o
dönemin insanları, elde ettikleri ürünleri eşit bir
şekilde paylaşıyordu. Soy kadın üzerinden devam ediyordu bu da kadının önemini ve değerini
arttırıyordu. O yüzden de bu döneme ANACIL
düzen de denilmiştir.
O dönemde bitki köklerinden yemek yapmayı, av hayvanlarının derisinden giysi yapmayı,
çanak-çömlek yapmayı ilk kadınlar bulmuşlardır.
Erkek ise avlanmak için gidiyor ve günlerce gelmiyordu, geldiklerinde de bazen elleri boş gelebiliyorlardı. Bu da kadınların görevini daha da önemli kılıyordu. Ama buna rağmen kadın erkeği
ezmemiş ve sömürmemiştir. Çünkü ilkel komünal toplumda insanın insanı ezmesi ve sömürmesi
diye bir anlayış asla yoktu.
İnsanlık, Orta Barbarbarlık dönemini yaşar iken, erkek, dışarıda sürüsünü büyütmeye başladı
ve bu durum onun önemini arttırmaya başladı. Erkek sürüsünü büyüttükçe ekonomik gücü de
ele geçirdi ve kadını alt etti. Ekonomik alanda
gücü ele geçiren erkek, toplumun yönetiminde de üstünlük sağlamış oldu. Yani ekonomik
güçten kaynaklanan sosyal güçle erkek, kadını
alt etti ve onun üzerinde egemenlik kurdu.
Erkeklerin elinde fazla mülkiyet biriktikçe,
insanlar arasındaki eşitlik de ortadan kalkmıştır.
Tarihin bu gidişi, sınıfları, yazıyı, parayı, devleti
ve onları korumak için ordu ve cezaevi sistemini
doğurmuştur. Özetle; Orta Barbarlık Toplumundan, Feodal Topluma, oradan da Kapitalist
Topluma kadar kadınının ezilmesi, sömürülmesi
artarak devam etmiştir.
3
17’nci Yüzyılda Sanayi Devrimine geçiş ile birlikte kapitalist düzende kadınlar, ucuz işgücü olarak görülmüş ve işçi olarak da ezilmeye başlanmıştır. Bu durum, çifte sömürüye neden olmuştur. Çünkü kadınlar, gündelik yaşamlarında eşleri tarafından sömürülürken bu seferde patronu
tarafından da sömürülmeye başlanmıştır.
Tam da böyle bir süreci yaşayan New York’lu 40 bin dokumu işçisi
kadın, 8 Mart 1857’de 18 saate varan çalışma süresine ve ağır çalışma
koşullarına baş kaldırmış ve “Eşit İşe Eşit Ücret”, “Sendikalaşma ve
Oy Hakkı” için grev yapmış ve bu grevleri kanla bastırılmış ve 129
dokuma işçisi kadın şehit edilmiştir.
1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman İşçi Hareketi’nin kadın önderi Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart emekçi kadınların yiğit mücadeleleri anısına Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan
edilmiştir.
4
Değerli Üyelerimiz,
Kapitalizm var olduğu sürece, kadın zevk veren bir araç olarak, çocuk doğuran bir araç olarak
ve mutfak işlerine bakan bir hizmetçi olarak para karşılığında mal gibi alınıp satılması devam
edecektir. Ücretli kölelik sisteminin (kapitalizmin) aç, yoksul, işsiz bıraktığı milyarlarca insan
olduğu sürece fahişelik de kaçınılmazca var olacaktır. Fahişelik ise kadının köleleştirilmesinin en
açık ve en acıklı biçimlerinden biridir.
Bu sömürü düzeninde, korkunç, dayanılmaz bir yoksulluğa itilmiş milyonlarca aile bulunmaktadır. Bu ailelerin kadınları sofralarına bir dilim ekmek daha fazla koyabilmek için, çocuklarına
bir şişe süt içirebilmek için çok düşük bir ücret karşılığında çalışmaya razı olmaktadırlar. Bu da
kadının ezilmesinin, sömürülmesinin, aşağılanmasının önemli biçimlerinden biridir. Ve tüm bu
ezgi biçimleri kapitalist düzen var olduğu sürece varlığını korumaya devam edecektir.
Ve bu düzende (insanın insanı sömürmesine dayanan düzenlerde) ekonomiye erkekler egemendir. Ekonomik güç erkeklerin elindedir. Bu nedenle de bu düzende, genel olarak kadınlara
düşen rol; yatak odasıyla mutfak arasındaki köleliktir. Ev işleri tek düzedir, her gün aynı işlerin
yeniden yapılması gerekmektedir. Bu tekrar tekrar yapılan bıktırıcı işler daha önce de söylediğimiz gibi kadının, kültürel, siyasi gelişimini engeller. Kadını alıklaştırır, otomatlaştırır. Dünyasını
küçücük hale getirir. Evin dışındaki dünyayla ilgisini yitirmesine yol açar. Yani kadının insancıl
gelişimini engeller.
Daha önce de belirttiğimiz gibi kapitalizmde kadınların kurtuluşu olası değildir. Kapitalist sömürü düzeni kadını her yönden ezer ve aşağılar.
5
TÜRKİYE’DE KADININ DURUMU
Ülkemizde ulusal kurtuluş savaşımızda erkeği ile birlikte cephede ve cephe gerisinde savaşan
kahraman kadınlarımız, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından unutulmadı.
Mustafa Kemal Atatürk “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil
midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” “diyerek, kadının toplumumuzda ki yerini ve önemini ortaya koymuştur.
6
1921: Darülfünun’da karma öğretime geçilerek kadınların da eğitim ve öğretim hayatına
katılması sağlandı.
1930: Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930: Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu
3 Mart 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğre- ile yapıldı.
nim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakan1930: Doğum izni düzenlendi.
lığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla
eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926: Türk Medeni Kanunu’nu kabul
edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek
taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler
kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet
hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde
yürürlüğe girdi.
10 Haziran 1933: Kız çocuklarına mesleki
eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim
Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933: Köy Kanunu’nda değişiklik
yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve
ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
7
5 Aralık 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Türkiye
bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi
oldu. Türk kadını bu yeni haklarını hemen
kullandı.
8 Haziran 1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi.
Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli
işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO
sözleşmesi ile yasaklandı.
Değerli Üyelerimiz,
Günümüz Türkiye’sinde ise ülkemiz, emperyalistler ve yerli işbirlikçileri ile birlikte 1950
yılından bu yana ortaçağın karanlıklarına
götürülmek istenmektedir.
Bu emellerine kavuşmak için 12 Eylül Faşist
darbesinden sonra İmam Hatipler, İlahiyat
Fakülteleri, Kuran Kursları açmışlar ve bu
ülkemizi ortaçağ karanlıklarına adım adım yakınlaştırmışlardır. 13 yıldır iktidarda olan AKP
ile emperyalistler bu hayallerine koşar adım
gitmektedirler.
Mustafa Kemal Atatürk tarafından kadınlara
verilen haklar yine hızlı bir şekilde kadınların
elinden alınarak, kadınlar ortaçağ geriliğine doğru götürülmek istenmektedir. Kadın,
çarşafa sokulup eve kapatılarak toplumsal
yaşamdan koparılmak isteniyor. Yaşadıkları baskıya karşı koyamaz, eksik-yetersiz ve
bağımlı insanlar haline getirilmek isteniyor. O
yüzden de Şeriat, kadının kurtuluşu yolunda
bir engeldir.
8
Ülkemizde Kırsal kesimde kadının aile içinde
söz hakkı yoktur. Evde kapının arkasına oturur. Sofraya erkekler doyduktan sonra oturur,
en son onun ihtiyaçları düşünülür. Fakat iş
çalışmaya gelince durum değişir. Tarlada,
bağda, bahçede çalışan genelde kadındır.
Sırtında odun, yük taşıyan eve gelip evin ekmeğini, yemeğini, temizliğini yapan, bütün
bunlar arasında 9-10 çocuk doğurup bunlara
bakan yine kadındır. Çoğu yörede kız çocuklarına babalarının mirasından pay verilmez,
evlenirken eşlerini kendilerinin seçme
özgürlükleri yoktur. Yani kadınlarımızın
durumu içler acısıdır. Kölelik sınırında bir yaşamları vardır.
Ayrıca özellikle köylerde namus sadece kadına indirgenmiştir.
Basında her gün izlediğimiz gibi, kızlar ailelerinin kendini sattığı 50-60 yaşındaki erkeklerle evlenmeyip kendi yaşıtları, sevdikleri
kişilerle kaçıp evlendikleri için ölümle cezalandırılmaktalar.
Ülkemizde son beş yıl içinde 1806 kadın töre
cinayetlerine kurban gitmiştir. Yine son beş
yıl içerisinde 5375 kadında töreler yüzünden
intihar vb. nedeniyle yaşamını kaybetmiştir.
13 yıllık AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerinde % 1400’lük artık olmuştur.
Bu artışta AKP iktidarının kadına bakış açısının büyük bir önemi vardır.
9
ÇALIŞAN KADINLARIN SORUNLARI
Günümüzde çalışma yaşamı içerisinde olan kadının da sömürüye karşı mücadele etmelerinin
gerekliliğini bilince çıkardığı pek fazla söylenemez. Bunu sendikalı kadının konumuna baktığımızda açıkça görebiliriz. Kadınlarımızın sendikal örgütlenme içerisinde gerektiği oranda olmadıkları, yönetimlerde yeterince yer almadıkları açıktır.
Sendikal mücadelede kadınların sayısına baktığımızda aynı sorunu yaşamakta olduğumuzu
görürüz. Kamu çalışanlarının içinde Sendikamızda örgütlü ve aktif mücadele eden kadın emekçilerin sayısı diğer sendikalara göre oldukça fazla olmasına rağmen yeterli değildir. Kadın çalışanları sayıca bu kadar yoğun oldukları bir alanla ilgili sendikalarda bile eğer yeterli derecede
yer almıyorlarsa, kadın sorunun vahametini göstermektedir bu sadece.
10
Çalışan Kadınların Sorunları Kısaca Şunlardır:
1. Nitelik gerektiren işlerde kadın-erkek
ayrımı çok belirgindir, çok az sayıda kadın
çalışan yönetim kadrolarına getiriliyor, terfi
ve atamalarda haklarımız gasp ediliyor,
2. Evlilik, hamilelik, çocuk gibi en doğal
haklarımızı kullanırken sorunlar yaşıyoruz.
3. Ücretli doğum izninin süresi çok az.
Yoksulluk sınırının altında hayatlarımızı
sürdürmeye çalışan biz kamu emekçilerinin
ücretsiz doğum iznini ise kullanması neredeyse imkansız. Bu izni çok az arkadaşımız
kullanabilmektedir.
4. Biz kadınlar kendimizi ispat edebilmek
için erkek arkadaşlarımıza oranla daha çok
çalışmak zorunda kalıyoruz. Bütün gün işte
yorulan biz kadınların eve gittiğinde de sorumluğu devam ettiğinden erkek arkadaşına oranla ne kadar verimli olacağı ortadadır. Ya da ne kadar yıpranıp sömürüleceği.
5. Biz çalışan kadınların en büyük problemlerinden birisi de kreş sorunudur.
6. İş yerinde erkek amirler tarafından cinsel taciz yaşanmaktadır.
7. Hamilelik ve emzirme dönemi boyunca
kadınlar, nöbet, vardiya, mesai gibi fazla çalışmaya tabii tutuluyorlar. Ayrıca bu
dönemlerde radyasyon, kimyasal madde,
hastalık riski taşıyan ortamlarda fiziksel
güç gerektiren ve iş yoğunluğu olan yerlerde çalıştırılıyorlar.
11
Fotoğraf: Sibel KOCAMAN
SENDİKAMIZIN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1. Eşit işe eşit ücret verilmesi,
2. Grevli toplu sözleşmeli sendikal hak ve
özgürlüklerimizi kullanma,
3. Eğitim ve sağlığa ayrılan payın
yükseltilmesi,
4. Kadınlara yönelik sosyal, siyasal ve kültürel
alandaki ayrımcılığın kaldırılması,
5. Kamusal ve özel alanda kadına yönelik
şiddetin son bulması,
6. Kadınlara yönelik tüm ayrımcılığın
kaldırılması,
7. Gündüz bakımevlerinin ve kreşlerin
açılması,
8. 12 ay ücretli doğum izin hakkının verilmesi,
9. Çalışma yaşamındaki cinsiyetçi bakışın
değişmesi, terfi ve atamalarda eşitlikçi
davranılması,
10. İş yerinde cinsel taciz hizmet içi eğitimlerin
konusu haline getirilmesi ve önleyici
düzenlemelerin uygulamaya konulması,
11. Kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ücretli izinli sayılması,
12. Çalışma yaşamının demokratikleşmesi ve
kadınların yetki ve karar mekanizmalarında yer
alması.
13
Biz yukarıdaki bu talepler için mücadele EDİYORUZ…!
Ama bu kadar değil…
İsteklerimizin hayat bulması için, siz kadın üyelerimizin de mücadelede ÖZNE olmasını istiyoruz…
Haklarımıza kavuşmak için sessizliğimizden kurtulalım
ve 8 Mart 1857 yılında verilen mücadelede olduğu gibi
en ön saflarda yerimizi alalım.
Kadın, erkek demeden hep birlikte mücadele edelim.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
KADIN ERKEK EL ELE ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE!
Download