cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda geçmiş travmatik

advertisement
T.C.
ĐSTANBUL ÜNĐVERSĐTESĐ
ADLĐ TIP ENSTĐTÜSÜ
Danışman: Prof. Dr. M. Fatih YAVUZ
CĐNSEL ĐŞLEV BOZUKLUĞU
GÖRÜLEN KADINLARDA GEÇMĐŞ
TRAVMATĐK DENEYĐMLER
SOSYAL BĐLĐMLER ANABĐLĐM DALI
DOKTORA TEZĐ
Hatice KULAK
Uzman Psikolog
Đstanbul - Şubat 2006
i
ĐÇĐNDEKĐLER
Sayfa No
Đçindekiler ………………………………………………….
i
Şema ve Tablo Listesi .…………………………………….
vi
Önsöz ……………………………………….………………
xiv
1. GĐRĐŞ VE AMAÇ …………………………...………...
1
2. GENEL BĐLGĐLER …………………….…………….
4
2.1. Cinsellik ……………………………….…………..
4
2.1.1. Cinsellik Kavramı ………..………...….……
4
2.1.2. Kadın Cinselliği ……………………………..
7
2.1.3. Kadın Cinselliği ve Kadına Yönelik Cinsel
Şiddetle Đlgili Cinsel Mitler ……….…..…….
10
2.2. Kadınlarda Cinsel Đşlev ……………………….…
14
2.2.1. Cinsel Đşlevin Tanımı ……………..................
14
2.2.2. Kadınlarda Cinsel Đşlev Fizyolojisi ……….…
14
2.2.3. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında
Sınıflandırma ………………………….......…
16
2.2.3.1. Kadınlarda Azalmış Cinsel Đstek
Bozukluğu …………………………….
19
2.2.3.2. Kadınlarda Cinsel Tiksinti Bozuklukları
21
2.2.3.3. Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu
22
2.2.3.4. Kadınlarda Orgazm Bozukluğu ……….
23
2.2.3.5. Disparoni ………………………………
25
2.2.3.6. Vajinismus ………………………..…...
27
2.2.3.7. Genel Tıbbi Durumlara Bağlı Cinsel
Đşlev Bozukluğu ……………………….
31
ii
2.2.3.8. Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel
Đşlev Bozukluğu ……………………….
31
2.2.3.9. Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel
Đşlev Bozukluğu …………………….…
31
2.2.4. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarının
Toplumda Görülme Sıklığı ………………….
33
2.2.5. Kadın Cinsel işlev Bozukluklarının Sebepleri
34
2.2.5.1. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında
Fiziksel Sebepler ………………………
35
2.2.5.2. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında
Psikolojik Sebepler ………..…………..
37
2.3. Çocukluk Çağı Đstismarları ………………………
42
2.3.1. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Tanımları …...
42
2.3.1.1. Çocuğa Yönelik Duygusal Đstismar .......
42
2.3.1.2. Çocuğa Yönelik Fiziksel Đstismar …….
43
2.3.1.3. Çocuğa Yönelik Cinsel Đstismar ……....
43
2.3.1.4. Çocuğa Yönelik Đhmal ………………...
44
2.3.2. Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarının Kısa ve
Uzun Dönem Sonuçları ………………………
44
2.3.3. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Yaygınlığı …..
47
2.4. Şiddet ………………………….………….………..
49
2.4.1. Şiddet Kavramı ……………………………...
49
2.4.2. Aile Đçi Şiddet ……………………………….
50
2.4.3. Kadına Yönelik Şiddet ………………...….....
53
2.4.4. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Şiddet ……….…..
56
iii
2.4.4.1. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Cinsel Şiddet..
59
2.5. Psikolojik Travma Kavramı …………………...…
62
2.5.1. Psikolojik Travma Kavramının Tanımı …..…
62
2.5.2. Psikolojik Travma Sonrası Oluşan Sorunlar ..
63
2.5.3. Cinsel Saldırı ve Cinsel Travma ………….…
65
2.5.4. Cinsel Travmaların Bildirilme Oranları ….…
68
2.6. Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddetin Hukuki
Boyutu ……………………..…………………....…
71
2.6.1. 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun
71
2.6.2. Eski ve Yeni TCK’da Kişiye Yönelik Cinsel
Şiddet Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler ….…...
74
2.6.3. Eski ve Yeni TCK’da Fiziksel Bütünlüğe
Karşı Şiddet ve Đhmal Suçlarına Đlişkin
Düzenlemeler ………………………………..
79
3. GEREÇ VE YÖNTEM ………..………..………….….
82
3.1. Çalışma Grupları ……………………….…….…..
82
3.1.1. Araştırma Grubu ……………………...….....
82
3.1.2. Kontrol Grubu ……………………...……….
82
3.2. Düzen ve Đşlemler ………………..………………..
83
3.3. Gereçler ……………………………………………
84
3.3.1. Aydınlatılmış Rıza Formu ………………….
84
3.3.2. Demografik Bilgi Formu …………….……..
85
3.3.3. Cinsel Yaşam Bilgi Formu ………….……...
85
3.3.4. Tanı Formu …………………………..……..
86
3.3.5. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği …….
86
iv
3.3.6. Travmatik Deneyim Bilgi Formu …………..
89
3.4. Analiz …………………………………………..…
91
4. BULGULAR …………………………………………..
92
4.1. Çalışma Gruplarının Sosyodemografik Özellikleri..
92
4.2. Çalışma Gruplarındaki Kadınların Cinsel Yaşam ve
Evlilik/Birliktelik Bilgileri …………………………
107
4.3. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği Analizi ……
127
4.4. Kadınlarda Görülen Cinsel Đşlev Bozukluğu
ile Yaşam Boyu Travma Arasındaki Đlişki ………...
134
4.5. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Çocukluk Çağı
Travmaları Arasındaki Đlişki ……………………….
141
4.6. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yetişkinlik Dönemi
Travmaları Arasındaki Đlişki ……………………....
155
4.7. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Evlilik Đçi Şiddet
Arasındaki Đlişki ……………………………………
159
4.8. Cinsel işlev Bozukluğu ile Đşkence ve Diğer
Travmatik Deneyimler Arasındaki Đlişki .......………
169
4.9. Travmaya Maruz Kalan Kadınların Kendilerine
Zarar Verme ve Đntihar Oranları ……………….....
171
5. TARTIŞMA ……………………….…………….….….
174
5.1. Demografik Özellikler ……………………………..
177
5.2. Cinsel Sorunlara Đlişkin Bilgiler .………….……….
186
5.3. Cinsel Yaşam ve Evlilik/Birliktelik Bilgileri ……...
194
5.4. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği Sonuçları …
203
5.5. Yaşam Boyu Travma ile CĐB Đlişkisi ……………...
205
v
5.6. Çocukluk Çağı Travmaları ile CĐB Đlişkisi ………..
207
5.7. Yetişkinlik Dönemi Travmaları ile CĐB Đlişkisi …..
213
5.8. Evlilik Đçi Şiddet ile CĐB Đlişkisi ………………….
215
5.9. Đşkence ile CĐB ilişkisi ……………………………
223
5.10. Travma Mağdurlarının Kendilerine Zarar Verme
ve Đntihara Teşebbüs ile Đlgili Bilgileri ……..…….
223
5.11. Travma Sonrası Adli Makamlara Başvuru ...…….
225
6. SONUÇ VE ÖNERĐLER ……………………………..
231
7. ÖZETLER …………………………………….………
237
7.1. Özet ………………………………………….…….
237
7.2. Abstract ……………………………………….…...
239
8. KAYNAKLAR …………………………..…………….
241
EKLER
EK-A Aydınlatılmış Rıza Formu (Araştırma Grubu Đçin) ..
262
EK-B Aydınlatılmış Rıza Formu (Kontrol Grubu Đçin) …..
263
EK-C Demografik Bilgi Formu …………………………..
264
EK-Ç Cinsel Yaşam Bilgi Formu ………………………...
267
EK-D Tanı Formu ………………………………………...
271
EK-E Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (Kadın
Formu) ……………………………………………..
272
EK-F Golombok Rust Cinsel Doyum Ölçeği Alt Boyut
Puan Tablosu ………………………………………
274
EK-G Travmatik Deneyim Bilgi Formu ………………….
276
ÖZGEÇMĐŞ ……………………………………………...
295
vi
ŞEMA VE TABLO LĐSTESĐ
Sayfa No
Şema 1: Cinsel aktiviteden kaçınma ve cinsel ağrı döngüsü
26
Şema 2: Vajinismus döngüsü ...............................................
28
Tablo 1: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin yaş grupları …………………………....................
93
Tablo 2: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların
ve eşlerinin eğitim durumları ……………………...........…
95
Tablo 3: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin mesleklerine göre dağılımı ……….....…...………
96
Tablo 4: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin çalışma durumları ..................................................
97
Tablo 5: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların
medeni durumları .................................................................
97
Tablo 6: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik/birliktelik sürelerine göre dağılımı ...........................
98
Tablo 7: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin evlilik yaş grupları .................................................
99
Tablo 8: Araştırma ve kontrol grubundaki evli kadınların
evlilik sayılarına göre dağılımı .............................................
100
Tablo 9: Araştırma ve kontrol grubundaki evli çiftlerin
evlilik biçimlerine göre dağılımı .........................................
100
Tablo 10: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin çocuk
sayıları ..................................................................................
101
Tablo 11: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin ilk çocukları doğduğundaki yaşları .......................
102
vii
Tablo 12: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin
yaşadığı yere göre dağılımı ..................................................
103
Tablo 13: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği
yere göre dağılımı .................................................................
104
Tablo 14: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği
yere göre dağılımı .................................................................
105
Tablo 15: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve
eşlerinin uyuşturucu kullanımı oranları ................................
106
Tablo 16: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) oranları .................................
107
Tablo 17a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) türlerine göre oranları ..........
108
Tablo 17b: Kontrol grubunda CĐB sorunu olduğunu
bildiren kadınların CĐB sorun türlerine göre oranları ...........
109
Tablo 18: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
CĐB süreleri ..........................................................................
109
Tablo 19: Araştırma grubundaki kadınların Cinsel Đşlev
Bozukluğu (CĐB) tedavi süreleri ..........................................
110
Tablo 20: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
yaşadıkları cinsel sorun nedeniyle daha önce tedavi olma
oranları .................................................................................
111
Tablo 21: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
önceki CĐB tedavi süreleri ...................................................
111
Tablo 22: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
yaşamlarının daha önceki dönemlerinde yaşadığı CĐB
sorun oranları ........................................................................
112
viii
Tablo 23: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
“Eşinizde herhangi bir cinsel sorun var mı?” sorusuna
verdikleri cevap oranları .......................................................
112
Tablo 24: Araştırma grubundaki kadınların eşlerindeki
tanı düzeyindeki CĐB sorun oranları ....................................
112
Tablo 25: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
eşlerinin CĐB sorun türlerine göre oranları ..........................
113
Tablo 26: Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin cinsel
işlev bozukluğu süreleri .......................................................
114
Tablo 27: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk
cinsel ilişkiyi yaşadıkları yaş oranları .................................
115
Tablo 28: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk
cinsel ilişkiyi yaşadıkları kişi oranları .................................
115
Tablo 29: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları yer oranları .............................
116
Tablo 30: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşama oranları .
116
Tablo 31: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
gebelikten korunma yöntemleri ............................................
117
Tablo 32: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilikleri sırasında istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma
durumları ..............................................................................
118
Tablo 33: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik öncesi istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma
durumları ..............................................................................
119
Tablo 34: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
eşlerinin evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki oranları ........
120
ix
Tablo 35: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki oranları .......................
120
Tablo 36a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk
cinsel bilgilerini aldıkları kaynak ........................................
121
Tablo 36b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk
cinsel bilgilerini aldıkları kaynak (Đkinci bir seçenek
işaretleyenler) .......................................................................
121
Tablo 37: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgilerle korku yaşama
oranları ..................................................................................
121
Tablo 38: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlerini paylaştığı kişiler .......................................................
122
Tablo 39: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocuklarıyla aynı yatak odasını paylaşma oranları ...............
123
Tablo 40: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evde
söz ve otorite sahibi olma oranları .........................................
123
Tablo 41: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evliliklerini/birlikteliklerini değerlendirmeleri .......................
124
Tablo 42: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
eşleriyle yaşadığı sorun oranları ............................................
124
Tablo 43: Araştırma grubundaki kadınların yaşadığı
bedensel hastalık oranları ......................................................
125
Tablo 44: Araştırma grubundaki kadınların yaşadığı
psikiyatrik hastalık oranları ...................................................
125
Tablo 45: Araştırma grubundaki kadınların halen
kullandıkları ilaç oranları .......................................................
126
Tablo 46a: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin
(GRCDÖ) Alt Boyutlarının Değerlendirmesi ........................
128
x
Tablo 46b: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Sıklık,
Đletişim ve Doyum Alt Boyutlarının Değerlendirmesi ...........
130
Tablo 46c: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin
Kaçınma ve Dokunma Alt Boyutlarının Değerlendirmesi ....
131
Tablo 46d: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin
Vajinismus ve Anorgazmi Alt Boyutlarının Değerlendirmesi
133
Tablo 47a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
yaşam boyu travmaya maruz kalma oranları ..........................
134
Tablo 47b: Araştırma grubunda yaşamının herhangi bir
döneminde cinsel istismar ve/veya cinsel şiddete maruz
kalmış kadınların CĐB türlerine göre dağılımları ..................
135
Tablo 48a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluk çağı travmalarına maruz kalma oranları .................
137
Tablo 48b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluk çağı istismarı kombinasyonları ..............................
137
Tablo 49: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
yetişkinlik döneminde travmaya maruz kalma oranları ........
138
Tablo 50: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi travmaya maruz kalma oranları .............................
139
Tablo 51: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi travma kombinasyonları ........................................
140
Tablo 52a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluklarında fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut
oranları ...................................................................................
142
Tablo 52b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında
fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara
başvurma oranları ..................................................................
143
xi
Tablo 53a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluklarında duygusal istismara maruz kalma ve alt
boyut oranları .......................................................................
145
Tablo 53b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında
duygusal istismara maruz kalan kadınların adli makamlara
başvuru oranları ....................................................................
146
Tablo 54a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara
maruz kalma oranları ............................................................
147
Tablo 54b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara
maruz kalma ile ilgili alt boyutlar ........................................
149
Tablo 54c: Araştırma ve kontrol gruplarında
çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara
maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları ...
150
Tablo 55a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer
akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz
kalma oranları ......................................................................
151
Tablo 55b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer
akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz
kalma alt boyut oranları .......................................................
153
Tablo 55c: Araştırma ve kontrol grubunda, çocukluklarında
aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri
tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların adli
makamlara başvurusu ..........................................................
154
Tablo 55d: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
çocukluk çağı cinsel istismarı (Akraba ya da yabancı
ayrımı yapmaksızın) .............................................................
154
xii
Tablo 56a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
yetişkinlik döneminde (18 yaşından sonra), bir yabancı
tarafından fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut
oranları .................................................................................
156
Tablo 56b: Araştırma ve kontrol grubunda, yetişkinlik
döneminde (18 yaşından sonra), bir yabancı tarafından
fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara
başvuru oranları ....................................................................
157
Tablo 57a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma oranları ..................
159
Tablo 57b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma alt boyut oranları ...
161
Tablo 57c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi
fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara
başvuru oranları ....................................................................
162
Tablo 58a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma oranları ...............
163
Tablo 58b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma alt boyut oranları .
164
Tablo 58c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi
duygusal şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara
başvuru oranları ....................................................................
165
Tablo 59a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma oranları .....................
166
Tablo 59b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma alt boyut oranları ......
167
Tablo 59c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi
cinsel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara
başvuru oranları ....................................................................
168
xiii
Tablo 60: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
işkenceye ve başka bir travmatik deneyime maruz
kalma oranları .......................................................................
169
Tablo 61: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
kendilerine zarar verme oranları ..........................................
172
Tablo 62: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların
intihara teşebbüs oranları .....................................................
173
xiv
ÖNSÖZ
Her şeyden önce, bana farklı bir bilimsel bakış açısı kazandıran
ve adli tıp alanında bilimsel çalışma yapma imkanı tanıyan ve ayrıca
hukuk sisteminin işlemesine bilgi üretmek adına önemli katkılar
sağlayan Đstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü’ne,
mesleki ve kişisel gelişimime yapmış olduğu katkılardan dolayı
teşekkür ederim.
Tezimin başından sonuna kadar yardımlarını esirgemeyen,
desteğini çalışmamın her aşamasında hissettiğim ve bilimsel açıdan
bana iyi bir yol gösterici olan, çok değerli hocam ve tez danışmanım
Sayın Prof. Dr. M. Fatih YAVUZ’a teşekkürlerimi sunarım.
Tez çalışmamın nihayete ulaşmasında beni her daim motive
eden, tezimin her aşamasında ve her konuda yardımlarını aldığım
sevgili arkadaşım Psk. Dr. Zeynep Belma GÖLGE’ye sevgi ve
şükranlarımı sunarım. Ayrıca araştırmamın örneklemini oluşturan
kişilere ulaşmamda içten yardım ve desteğini gördüğüm Sayın Doç.
Dr. Cem ĐNCESU’ya teşekkür ederim.
Halen çalışmakta olduğum ve doktora eğitimi almam
konusunda her türlü kolaylığı sağlayan Hv.K.K. Hava Harp Okulu
Komutanlığı’na, Öğrenci Alay Komutanlığı ve ERDGE Şube
Müdürlüğü’ndeki beni destekleyen tüm çalışma arkadaşlarıma ve
ayrıca değerli arkadaşım Uzm. Psk. Ayşe DĐKMEN’e teşekkürü bir
borç bilirim.
Bu çalışmanın ana kaynağını teşkil eden verilere ulaşmamı
sağlayan ve aynı zamanda değerli zamanlarını ayırarak çok özel
xv
yaşantılarıyla ilgili bilgilerini benimle paylaşan araştırma ve kontrol
grubundaki tüm katılımcılara çok özel teşekkürlerimi sunarım.
Hayatımın her alanında sevgi ve desteklerini her zaman
hissettiğim anneme, babama ve kardeşlerime ayrıca ve özel olarak
sevgi, saygı ve şükranlarımı sunarım. Varlıklarıyla beni mutlu eden ve
her görüşmemizde pozitif enerjilerini hissettiğim yeğenlerim Haluk ve
Emine’ye kucak dolusu sevgilerimle..
Hatice KULAK
Şubat 2006
1
1. GĐRĐŞ VE AMAÇ
Kadına ve çocuğa yönelik şiddet, yaşanılan şiddet sonucu
oluşan travma, travma sonrasında ortaya çıkan çeşitli tıbbi sorunlar,
özellikle kadınların geçmiş travmatik yaşantıları nedeniyle oluşan
cinsel işlev sorunları ve şiddet mağduru olan kadınların hukuki
sorunları adli tıp açısından çok eksende incelenmesi gereken olgular
bütünüdür.
Cinsel davranış; fizyolojik, psikolojik ve kültürel etkenlerin bir
bileşkesi sonucu şekillenir. Zaman içinde hatta kültürden kültüre
değişen cinselliğin tüm dünya genelinde kabul edilir tek bir tanımı
yoktur. Đnsanların ömürleri boyunca yaşamlarının ayrılmaz bir parçası
ve önemli bir işlev alanı olan cinsel ifade ve davranış, geniş bir
spektrumda çeşitli etmenlerin karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Cinsel
eylem, bazen içinde -hiç de azımsanmayacak bir oranda- şiddeti ve
suçu da barındırır. Şiddet ve suç, bu duruma maruz kalan mağdurlarda
travmatik yaşantılara neden olur.
Yaşama karşı adaptasyonu alt üst etmeleri nedeniyle travmatik
yaşantılar normal dışıdır. Travmanın özü, acı ve yaralanma tehdidi
yaşayan kişinin çevresi ve bedeni üzerindeki hakimiyetini kaybetmesi
sırasında hissettiği çarasizliktir (Spiegel, 1991). Travmaya karşı
gösterilen kısa ve uzun vadeli reaksiyonlar arasında cinsel işlevselliğin
bozulması da vardır ve bu, insan yaşantısında önemli bir sorun alanını
oluşturmaktadır.
Cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilgi veya yanıtın normal
alışılagelmiş tarzının sürekli bozulma hali olarak tanımlanabilir
2
(Yetkin, 1998). Cinsel alandaki işlev bozukluklarının nedenleri fiziksel
veya psikolojik kökenli olabilir. Psikolojik nedenler aynı fiziksel
nedenler gibi, çeşitlilik gösterirler. Psikolojik nedenler arasında yer
alan travmatik cinsel deneyimler, cinsel işlev bozukluklarının
etyolojisinde hem yatkınlık yaratıcı hemde başlatıcı faktörler olarak
önemli bir yere sahiptirler.
Bu alanda yapılan çalışmalarda geçmiş yaşam deneyimlerinde
cinsel travma yaşamış ve istismara uğramış kadınların cinsel
uyumlarında bir sorun olduğu saptanmıştır. Seksüel saldırıların hemen
sonrasında görülen cinsel problemlerin varlığı yadsınamaz bir
gerçektir. Bununla birlikte saldırının üstünden çok uzun süre
geçmesine rağmen çeşitli alanlarda sorunlar devam etmektedir. Miller,
Williams ve Bernstein (1982), ciddi cinsel işlev bozukluklarının
travmatik cinsel deneyimden yıllar sonra da sürebildiğini belirtmiştir.
Kadınlar yaşamlarının herhangi bir döneminde cinsel bir
travmaya
maruz
kalabilmektedirler.
Genellikle
de
travmatik
yaşantıları sonrasında çeşitli nedenlerle adli makamlara başvurmamayı
tercih etmektedirler Siyah nokta olarak adlandırılan bu vakalar
nedeniyle birçok suçlu yargılanamamakta (Akıncı-Sokullu, 1999) ve
birçok mağdur da hiçbir profesyonel destek almadan yaşamlarını
sürdürmektedir. Bu durum, kadınların yaşam kalitelerini azaltmakta
ve pek çok işlevsellik alanını olumsuz olarak etkilemektedir. Tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de mağdurların bilinçlendirilmesi ve
mağdurlarla temas halinde olacak profesyonel kişilerin bu konuda
eğitilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
3
Bu çalışmayla; çocukluk, yetişkinlik veya evlilik dönemlerinin
herhangi bir aşamasında fiziksel, cinsel, duygusal açıdan istismar
edilmiş ve/veya cinsel saldırıya uğramış mağdurlara destek ve yol
göstermek için yapılan çalışmalara bilimsel bir katkı sağlamak
amaçlanmıştır. Ayrıca, elde edilecek verilerin, özellikle cinsel travma
mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren kurumlarda çalışan
kişilerin eğitimlerinde ve toplumsal bilincin arttırılması çalışmalarında
kullanılması hedeflenmektedir.
Tezin Hipotezleri
Bu çalışmaya başlarken ortaya koyduğumuz hipotezleri şu şekilde
sıralayabiliriz.
1.1. Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda geçmiş ve halen devam
eden travma öyküsünün daha fazla olacağı,
1.2. Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda özellikle çocukluk çağı
cinsel travmatik deneyimlerinin daha yüksek oranda olacağı,
1.3. Fiziksel, cinsel ve duygusal travma öyküsü olan kadınların,
mağduru oldukları bu suç ve/veya suçlar nedeniyle genellikle adli
makamlara başvurmadığı,
1.4. Fiziksel, cinsel ve duygusal travmaya maruz kalmış kadınların, bu
travmalarla, kendi başlarına mücadele etmeye çalıştıkları ve
psikolojik destek talebinin az olacağı beklenmektedir.
4
2. GENEL BĐLGĐLER
2.1. CĐNSELLĐK
2.1.1. Cinsellik Kavramı
Cinsel davranış, geniş bir yelpazede çeşitli etmenlerin
karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Kişinin başkasıyla ilişkisinden, yaşam
çevresinden ve içinde yaşadığı kültürden etkilenir. Ayrıca cinsellik,
kişilik faktörleri, biyolojik yapı ve genel kendilik algısı ile de iç içedir
(Kayır & Şahin, 1998).
Cinsellik bir bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşantısının
önemli bir yönüdür. Cinsel aktivite yalnızca basit bir şekilde üreme
için yapılan biyolojik bir fonksiyon değildir, kişiler arası duyguların
iletişimine yarayan, zevk veren temel bir yaşantıdır (Özkan, 2001).
Cinsel uyarılma ve onun son noktası olan cinsel davranış fizyolojik,
psikolojik ve kültürel etkenlerin bir ağıdır (Rowland, 1995). Cinsel
davranışta öğrenmenin ve kültürün etkisi dikkat çekicidir. Kültür;
hangi davranışın cinsiyete göre sergileneceğini, hangi davranışın
toplum içinde yapılıp yapılmayacağını, hangi davranışın cinsel tahrik
olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini belirler (Johnson,
1997). Kısacası cinsellik de, kültür içinde diğer her şey nasıl
öğreniliyorsa öyle öğrenilir (Kayır, 2001).
Doğuştan sahip olduğumuz fizyolojik bir dürtü ve yaşamımızın
ayrılmaz bir parçası olan cinsellik, insan hayatındaki önemli
işlevsellik alanlarından biridir. Cinsel eylem, insanlar için salt
5
biyolojik üremeye ve neslin devamına dönük bir dürtü değildir.
Tasarlanabilir, ertelenebilir, terbiye edilebilir, yönlendirilebilir, kısaca
seçimli olarak yaşanabilir bir olgudur (Yüksel, 1992). Birçok insanın
seksin doğal ve içgüdüsel olduğunu, yani içten geldiğini düşünmesine
rağmen, insan cinselliği öğrenilen bir şeydir (Kora, 2001). Cinsellik,
kişinin içinde bulunduğu kültürel, sosyal, psikolojik bağlantılar içinde
çok kez bir başka kişiyle yaşanır. Cinsel yakınlık sırasında beden
aracılığıyla fizik ve sosyal bir ilişki kurulur. Cinsellik ve duygusal
yaşam, insan yaşamının bütünlüğü içinde birbirinden çok farklı
biçimlerde adlandırılabilir ve yaşanabilir. Dahası, kişiden kişiye
farklılıklar olabildiği gibi, aynı insanın yaşamının farklı devrelerinde
de değişen ifadelere bürünebilir (Yüksel, 1992).
Đki insan arasındaki etkileşime bağlı cinselliğin; davranışsal,
düşünsel ve duygusal boyutları bulunmaktadır ve her bir boyut,
hazdan derin üzüntüye kadar geniş bir spektrumda faklı duygular
yaşamamıza neden olabilmektedir. Cinsellik; haz, arzu, üreme, aşk,
sevgi, ilişki ve yakınlık gibi kavramları çağrıştırmaktadır (Şahin &
Kayır, 1998).
Aşk ve cinsel yakınlık; düşünsel, duygusal ve davranışsal
boyutlarıyla iki insan arasındaki etkileşimdir. Düşünsel (bilişsel)
boyut; kendini bir başkasına açma kararı verme, düşünsel düzeyde
birlikte olduğu kişiye ve ilişkiye yatırım yapma, onu çok düşünme,
bugün ve gelecekle ilgili planları ve ümit etmeyi kapsamaktadır.
Duygusal boyut; bir başkasına sevgi duyma, onu koruma, ona güven
duyma, onu merak etme, benzerlikleri ve farklılıkları keşfetme arzusu
6
gibi duyguları içermektedir. Davranışsal boyutta ise; bakma,
gülümseme gibi yüz iletişimi, fiziksel yakınlaşma, dokunma, sarılma,
öpme ve sevişme isteği ön plana çıkmaktadır (Kayır, 2001).
Yakınlık kurmak insanın kendisini, duygu düşünce ve hatta
bedenini, iç dünyasını bir başkasına açmasıdır. Đlişkiler ve cinsellik
insana sevilmeye değer olduğu duygusunu verir. Başka bir açıdan da
kadınlığın ve erkekliğin onaylanmasıdır (Şahin & Kayır 1998).
Özkan (2001) Dünya Sağlık Örgütü’nün (World Health
Organization-WHO) sağlıklı cinsellikle ilgili tanımını şu şekilde
aktarmaktadır: “Somatik, duygusal (emosyonel), entelektüel ve sosyal
bileşkeleri pozitif yönde bütünleştiren, zenginleştiren ve kişiliği,
iletişimi, sevgiyi geliştiren bütünlüktür”.
Doğumdan ölüme kadar bir yaşam dürtüsü olarak süren insan
cinsel davranışı tek bir biçime uymaz. Đnsanlar cinsel dürtü, güç ve
tercih ettikleri cinsel anlatım ve doyum açısından farklıdır. Bireyin
toplum içindeki ilişkileri, yaşam koşulları, içinde bulunduğu kültür
ortamı, kadın veya erkek oluşu, yaşı, yaşamı boyunca cinsel
deneyimlerini ne kadar geliştirdiği gibi çeşitli etkenler bu farkları
belirler (Kayır, 2001).
Đçinde bulunulan kültür, biyolojik sınırlılıklarımız, yaş, eğitim
seviyesi, psikolojik durum gibi cinselliğin ifade edilmesini ve
yaşanmasını etkileyen belirleyiciler gibi, sahip olunan cinsiyet de
cinsel davranışı doğrudan etkileyen en önemli belirleyicilerden biridir.
Bu nedenle, kadın cinselliğinden ayrıca söz etmek uygun olacaktır.
7
2.1.2. Kadın Cinselliği
Kadın cinselliği, erkek cinselliğiyle kıyaslandığında daha
kapalı kutu olarak tarif edilen bir mekanizmadır (Hattat, Hattat &
Akkuş, 2005). Đki cins, hayata, birbirlerine ve cinselliğe ayrı ayrı
hazırlanırlar. Çocuklar ayrı iki dünya içinde, farklı normlara ve kalıp
yargılara göre büyütülürler. Đyi bir geç kızın “romantik” duygularla
boyanmış ve fizik yakınlığa yabancı hayalleri vardır. Cinselliğinden,
bedeninden ve arzularından uzak tutularak, onlar bastırılarak
büyütülür kadın. Toplumda egemen olan bu bakış açısı, kadınların
cinselliği algılayışı ve yaşayışlarını da ister istemez etkilemekte ve
belirlemektedir (Yüksel, 1992).
Kadınların geleneksel sosyalleşme sürecinde, çocukluk ve
ergenlikte
cinsel
deneyime
yer
yoktur.
Bedenin
tanınması
özendirilmez, edilgin ve otonomiden yoksundur. Kadın, yıllarca
cinselliğinden uzak tutulmaya çalışılır ve sonra ansızın “meşru” bir
ilişkiye tabii olan kadının cinsel yönden açık hale dönüşmesi şaşırtıcı
ve gerçekçi olmayan bir beklenti olacaktır (Yüksel, 1992). Kadın
cinsel şemaları “iyi kız” olma, cinsellikte pasif olma ve eşinin onu
uyarmasını
ve
orgazma
götürmesini
beklemeyi
gerektirir.
Đlişkilerinden hoşnut olan kadınlarda cinsel işlevlerde de önemli bir
soruna genellikle rastlanmaz (Kayır, 2001). Kaplan (1974), erkeğe
oranla kadının cinsel yanıtının, sevdiği insanla olan ilişkisinin
niteliğine daha çok bağlı olduğunu ifade etmektedir.
Toplumumuzdaki
egemen
cinsellik
anlayışı
ve
cinsel
eğitimsizliğin getirdiği bir sonuç olarak, kadınların önemli bir bölümü,
8
beden ve ruh sağlığının bir parçası olarak cinsel sağlığın ve cinsel
haklarının bilincinde değildirler. Cinselliğe ilişkin birçok tutum ve
davranış, erkekler için onaylanabilir hatta övünç payı çıkarılabilir bir
kavram oluşturmaktayken, aynı tutum ve davranışlar kadınlar için
onaylanamaz, hoş görülemez hatta utanç payı çıkarılabilir bir kavrama
dönüşebilmektedir. Cinsellikten zevk almak, orgazm olmayı hatta
birden fazla kez orgazm olmayı istemek, cinselliği başlatan kişi
olmak, cinsel açıdan uyarıldığını ifade etmek, cinsel konuları eşiyle
bile olsa konuşmak, cinsel sorunları nedeniyle yardım ve çözüm
aramak bunlardan yalnızca bir bölümüdür. Toplumumuzda bu değer
yargıları, yalnızca erkekler tarafından değil, birçok zaman bizzat
kadınlar tarafından da paylaşılmaktadır (Eriştiren, Đncesu, Yetkin &
Alpay, 2001).
Cinsellikle ilgili formel bir eğitim almayan kadınlar cinsel
bilgileri formel olmayan başka kaynaklardan edinmektedirler.
Đncesu’nun (2004) Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Cinsel Đşlev
Bozuklukları Polikliniği’nde yapmış olduğu bir araştırmada kadınlar,
cinsel bilgilenme kaynağı olarak arkadaşlarını (%45), eşlerini (%35)
ve medyayı (%13) göstermişlerdir.
Đnsandaki cinsel yanıt döngüsü kadın ve erkekte farklı
fizyolojik tepkileri içermektedir. Kadındaki cinsel yanıt döngüsü,
erkekten farklı olarak, cinsel tepkinin hem yoğunluğu hem de
süresiyle ilişkili olup, sayısız çeşitlilikte olabilmektedir. Her iki
cinsiyet için de geçerli olan cinsel yanıt döngüsü içindeki uyarılma,
plato, orgazm ve çözülme evreleri kadın ve erkekte farklı şekillerde
9
ortaya çıkmaktadır. Örneğin kadınlar çözülme evresinin herhangi bir
aşamasında uygun bir cinsel uyaranla yeniden uyarıldıkları takdirde,
yeniden bir başka orgazm evresine girme potansiyeline sahipken;
erkekler, nadir olguların dışında orgazm evresini takiben süresi
kişiden kişiye, ve kişinin hangi yaş diliminde olduğuna göre çok
değişen ve refrakter dönem adı verilen bir çözülme evresine zorunlu
olarak girerler. Kadınlar için mümkün olan, yaşanılan orgazm
evresinden hemen sonra yeniden orgazm evresine girebilme, erkek
için çözülme evresi sona erene kadar uygun cinsel uyaran olsa da
yeniden sertleşme (ereksiyon) sağlayabilmeleri ve yeniden orgazm
evresine girebilmeleri fizyolojik olarak olası değildir (Đncesu, 2001c).
Her ne kadar kadın cinsel yanıtının önemli bir görüntüsü olsa
da kadının cinsel güdülenmesini sadece cinsel birleşme ve orgazm
oluşturmaz. Kadınlar, öncelikle cinsel eylemin duygusal ve kişiler
arası yönlerine değer verir ve en büyük hazzı bunlardan alırlar (Kayır
& Şahin, 1998).
Kadın ve erkek cinselliğinin gerek fizyolojik gerek anatomik
benzerlikleri yanı sıra farklılıklarının da mevcut olduğu göz ardı
edilemeyecek bir gerçektir. Ama bu farklılık sadece anatomik ve
fizyolojik açıdan değildir, cinselliğin psikolojik ve sosyokültürel
boyutları da vardır. Bazen kültürlere özgü bazen de kültürler üstü
ortaya çıkan cinsellikle ilgili kalıp yargılar, kadın cinselliğinin
belirlenmesinde oldukça önemli bir rol oynadıkları için, cinsel mitlere
de kısaca değinilecektir.
10
2.1.3. Kadın Cinselliği ve Kadına Yönelik Cinsel Şiddetle
Đlgili Cinsel Mitler
Günümüz modern toplumlarında göreceli olarak az olmakla
birlikte, her toplum ve kültür içinde cinsellik konusunda çeşitli
önyargılar, çarpıtılmış inançlar ve mitler bulunmaktadır (Kora, 2001).
Cinsel bilgisizlik veya yanlış bilgilenme, hatalı bilişsel şemaların
oluşumuna yol açar. Yanlış bilgilenmenin en sık karşılaşılanı cinsel
mitlerdir. Değişik kültür ve toplumlarda önemli benzerlikler gösteren
cinsel mitler toplum içinde kabul görmektedirler (Özmen, 1999).
Cinsellikle ilgili bilgi eksikliği ve daha çok basın-yayın organlarından
gelen mesajlar ve bilgisiz yaşıtlardan öğrenilen cinsel bilgiler
nedeniyle önyargılar ve cinsel mitler pekişmektedir (Sungur, 2001).
Cinsel mitler, cinselliğin özgürce yaşanmasını sınırlayan kalıp
yargılardır (Sungur, 2001). Başka bir ifadeyle cinsel mitle kastedilen,
kişilerin cinsel konularda doğru olduğunu düşündükleri, çoğu zaman
abartılı, bilimsel değeri bulunmayan, yanlış inanışlardır (Kayır, 2001).
Yerleşik kalıp yargılar ve beklentiler kadının cinsel yaşam
içindeki tutum ve davranışlarını sınırlamaktadır (Kayır & Şahin,
1998). Cinsellikle ilgili pek çok mit bir arada incelendiğinde bunların
kadın cinselliği ile ilgili bazı ortak özellikleri olduğu göze
çarpmaktadır. Kadının pasif olmasının benimsenmesi, özellikle ilk
cinsel deneyimle ilgili kaygı verici bilgiler, erkek cinsel organının
boyutları ve cinsel ilişkinin acı vereceğine ilişkin abartılı ve yanlış
bilgiler kadın cinsel işlevini olumsuz yönde etkilemektedir (Kora,
2001).
11
Cinsel anatomiyle ilgili yanlış inanışlar, örneğin “Penisin
vajinaya girişi zordur.”, “Đlk cinsel ilişki kadın için çok ıstırap
vericidir ve kadın için tehlikeli olabilir.”, “Evlenmeden önce kızlık
zarının bozulmaması için çok tedbirli olunmalıdır.”, “Mastürbasyon
ya da sürtünme ile kızlık zarı bozulur.”, “Đlk cinsel ilişkide kan
gelmezse kadın bakire değildir.” gibi düşünceler kadın cinsel işlevini
olumsuz yönde etkilemektedir. Yine aynı şekilde “Cinsel ilişki
arzusunu belli eden kadın hafif biridir.”, “Sevişmeyi başlatan kadın
ahlaksızdır.”, “Kadınların cinsel isteği azdır.” gibi mitler, cinsiyet
rolleri ile ilgili mitler olup, kadınların cinselliğini yaşamasını
engelleyerek bazı cinsel işlev sorunlarına yol açmaktadır (Şahin &
Kayır, 1998).
“Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin belirli ve kesin
kurallar vardır.”, “Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden
olmalıdır, sevişme hakkında konuşmak ve düşünmek onu bozar.”,
“Sevişme ancak iki tarafın birlikte orgazm olması ile güzeldir.”,
“Cinsel birleşme sırasında fantezi (hayal) kurmak yanlıştır.”,
“Sevişme cinsel birleşme demektir.” gibi cinsel ilişki sırasındaki
davranışlarla ilgili yanlış inanışlar da mevcuttur ve bu inanışlar, tıpkı
yukarıda belirtilen mitler gibi kadın cinsel işlevinde olumsuz
gelişmelere neden olmaktadır (Şahin & Kayır, 1998; Kayır, 2001).
“Eşler birbirlerini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk
alabileceklerini de bilirler.”, “Erkek veya kadın sevişmeye hayır
diyemez.” gibi yanlış inanışlar da yaşanan cinselliğin kalitesini
etkilemektedir (Kayır, 2001).
12
Kadınların cinselliği yaşamalarına ilişkin dünyanın çeşitli
yerlerinde çeşitli kalıp yargılar olduğu gibi kendi kültürümüze özgü de
bazı kalıp yargılamalar vardır. Bu kalıp yargıların birçoğu gelenek ve
göreneklerimizin ürünleri olarak ortaya çıkmaktadır. “Kanlı çarşaf
gösteremeyen kadının bakire, erkeğin de erkekliğinin olmadığı.”
(Kayır, 2001), “Bekaretini eşe saklamak gerektiği.” gibi kendi
kültürümüze özgü kalıp yargılar da kadın cinsel işlevini olumsuz
etkilemektedir.
Ayrıca kadınların maruz kaldıkları cinsel saldırı ile ilgili mitler
ve cinsel saldırının bizatihi kendisi, kadın cinsel işlevini bazen geriye
dönüşümsüz şekilde olumsuz etkilemektedir. Cinsel travmadan yıllar
sonra bile özellikle cinsel işlevlerde çeşitli sorunlar ortaya
çıkabilmektedir (Dupre, Hampton, Morrison, & Meeks 1993; Gise &
Paddison, 1988).
Mağdurlarla görüşmelerden, dava ve mahkumiyet örneklerinden, akademik literatürdeki görüşlerden yola çıkarak mağduru
suçlamaya yönelik bir takım mitler belirlenmiştir. Bu mitlerin en
yaygın olanlarını şu şekilde sıralayabiliriz. “Kadın davranışı ve giyimi
ile tahrik etmiştir.”, “Kadın direnirse ırzına geçilemez”, “Birçok
iddia edilmiş cinsel saldırı aslında kadınların cinsel fantezisidir.”,
“Kadın intikam almak için ırzına geçildiğini iddia etmektedir.”,
“Fiziksel karşı koyma bulgularının olmaması cinsel ilişkide kadının
rızasının olduğunu gösterir.”, “Ancak namuslu, iyi bir karakteri ve
davranışları olan kadınlar gerçek mağdurlardır.” (Ward, 1995).
13
Cinsel saldırının kısa ve uzun vadeli olumsuz etkileri ve cinsel
suç mağduruna ilişkin yaygın mitler nedeniyle, cinsel işlevleri bozulan
ve bu tür bir saldırının kurbanı olan kadınlar, adli makamlara
başvurmamayı tercih ettiklerinden birçok suçlu cezasız kalmaktadır.
Cinsel saldırı suçları diğer suçlara kıyasla daha yüksek oranda siyah
sayı olarak kalmaktadır (Akıncı-Sokullu, 1999). Adalet istatistiklerine
göre; ülkemizde 1994 yılındaki, 9237 suç olgusundan, ırza geçme ve
ırza tasaddi suçları, tüm suçların sadece %2.1’ini oluşturmaktadır
(Yavuz, Özarslan & Yavuz, 1997).
Cinsel saldırı mağdurlarına ilişkin mitler toplumda öyle çok
yaygındır ki bu yaygınlıktan mağdurlara profesyonel yardım
sağlayacak kişiler de (polis, hekim, avukat, hakim vb.) nasibini
almaktadırlar. Gölge, Yavuz ve Günay (1999), “Đlgili Mesleklerden
Kişilerin Irza Geçme ile Đlgili Tutum ve Đnanışları” adlı çalışmalarında, polislerin cinsel saldırı mağdurlarına ilişkin mitlerden en çok
etkilenen meslek grubu olduğunu, bunu stajyer hakim/savcıların ve
görev başındaki hakim ve savcıların izlediğini, psikolog ve
psikiyatrların bu tür mitlerden en az etkilenen meslek grubu olduğunu
ortaya koymuştur. Yani psikolog ve psikiyatrlar mağdurun iddialarına
şüpheyle yaklaşmazken, adli sistem içinde yer alan meslek grupları
mağdurun iddialarına bu mesleklere göre daha fazla şüpheyle
bakmaktadırlar.
Irza geçme ile ilgili mitler sadece ön yargı olmakla sınırlı
kalmayıp, aynı zamanda mağdura karşı olumsuz bir tavra da yol
14
açmaktadır. Bu düşünce ve tavırlar bireyler ve sosyal kurumlar
üzerinde olumsuz etki göstermektedir (Akvardar, 1993).
2.2. KADINLARDA CĐNSEL ĐŞLEV
2.2.1. Cinsel Đşlevin Tanımı
Đnsan cinselliği, insanın biyolojisi, psikolojisi, ait olduğu kültür
ve içinde yer aldığı toplumsal koşulların hepsi tarafından etkilenen ve
onları etkileyen karmaşık bir bütündür (Ortaylı, 2001). Đnsanda cinsel
işlev, cinsel uyarana gösterilen fizyolojik, psikolojik ve sosyal tepki
ya da süreçlerin bütünü olarak ifade edilebilir. Kısacası cinsel işlev iki
insan arasındaki iletişimin bir parçasıdır (Yetkin, 1998).
2.2.2. Kadınlarda Cinsel Đşlev Fizyolojisi
Masters & Johnson (1994), insan cinselliğini ilk kez laboratuar
ortamında incelemişler ve cinsel fizyolojiyle ilgili birçok temel bilgiyi
ortaya koymuşlardır.
Masters & Johnson, cinsel uyarana karşı verilen fizyolojik
tepkiyi 4 evreye ayırmaktadır. Birinci evre “Uyarılma”, ikinci evre
“Plato”, üçüncü evre “Orgazm”, dördüncü evre ise “Çözülme”
evresidir. Kadındaki cinsel yanıt döngüsü, erkekten farklı olarak,
tepkinin hem yoğunluğu hem de süresiyle ilişkili olup, sayısız
çeşitlilikte olabilir. Her iki cinsiyet için de geçerli olan cinsel yanıt
döngüsü içindeki uyarılma, plato, orgazm ve çözülme evreleri kadın
ve erkekte farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır (Đncesu, 2001c).
15
Đlk evre olan “Uyarılma” evresi, temel olarak erotik duygu ve
düşüncelerin belirmesi ve kadında lubrikasyonun ortaya çıkması ve
bedende yaygın olarak özelliklede memeler ve cinsel organda
vazokonjesyon ve myotoni ile karakterizedir. Bu belirtiler herhangi bir
bedensel ya da psikolojik uyarı ile ortaya çıkabilmektedirler (Master
& Johnson, 1994).
Đkinci evre olan “Plato” evresi, etkili cinsel uyaranın
sürdürülmesi ve cinsel heyecanın artmasıyla birlikte oluşur. Bu evrede
haz duygusu ve cinsel gerilim giderek yükselir ve kişinin orgazma
geçmesini sağlayacak noktaya kadar ilerler ve vazokonjesyon
maksimal noktaya ulaşır (Master & Johnson, 1994).
Üçüncü evre olan “Orgazm” evresi, evreler arasında süre
açısından en kısa ancak duyumsanan cinsel haz açısından en yoğun
evredir. Bu evrede kadında perine ve vajina etrafındaki kaslar ile
vazokonjesyon ile büyüyen dokuların ritmik refleks kasılmaları olur.
Orgazm kadında klitoral bölgede ve vajinada yoğunluk kazanır
(Master & Johnson, 1994).
“Çözülme” evresi son evredir. Orgazmı takiben ya da orgazm
gerçekleşmediği takdirde platoyu takiben genital bölgelerde ya da
bedenin bütününde önceki aşamalarda oluşmuş olan fizyolojik
değişikliklerin
dakikalar
içerisinde
aynı
sırayı
takip
ederek
kaybolması ile karakterizedir. Bu evrenin süresi cinsiyete, orgazmın
yaşanıp yaşanmadığına, ya da hangi yoğunlukta yaşandığına ve cinsel
uyaranın sürüp sürmemesine göre çok değişir. Kadınlar, erkeklerden
farklı olarak, çözülme evresinin herhangi bir aşamasında uygun bir
16
cinsel uyaranla yeniden uyarıldıkları takdirde, yeniden bir başka
orgazm evresine girme potansiyeline sahiptirler (Master & Johnson,
1994).
Günümüzde, artık insandaki cinsel tepki sürecinin, birbiriyle
bağlantılı ancak anatomik ve nörofizyolojik açıdan birbirlerinden
belirgin olarak ayrılan üç evreden oluştuğu kabul edilmektedir: Cinsel
Đstek, Uyarılma ve Orgazm. Bu saptamaya bağlı olarak cinsel işlev
bozuklukları da artık geçmişte olduğu gibi tek bir klinik sendromun
varyantları olarak değil, “Klinik Sendromlar Topluluğu” olarak
değerlendirilmektedir (Đncesu, 2001c).
2.2.3. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Sınıflandırma
Cinsel Đşlev Bozuklukları, psikiyatrik sınıflandırmalara son 30
yıl içinde girmiştir. ICD-9’da “Cinsel Sapkınlıklar ve Bozukluklar”
başlığı
altında
“Disparoni”
önceleri
olarak
yalnızca
yer
“Frijidite”,
alırken
sonraları
“Empotans”
ve
“Psikoseksüel
Disfonksiyonlar” eklenmiştir. Bu başlık altında cinsel istek cinsel
uyarılma ve orgazmın ketlenmesi, erken boşalma ve fonksiyonel
disparoni yer almaktadır (Yetkin & Đncesu, 1997). Daha sonra ICD-10
sınıflandırmasında; cinsel istek azlığı, tiksinme, cinsel tepki
yetersizliği, orgazm bozukluğu, erken boşalma, vajinismus, ağrılı
cinsel birleşme, cinsel dürtünün aşırı olması gibi sorunlar “Organik
Nedenli Olmayan Cinsel Đşlev Bozuklukları” ana başlığı altında
sıralanmaktadır (ICD-10, 1993).
17
Cinsel Đşlev Bozuklukları Amerikan Psikiyatri Birliği Mental
Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı DSM-I’de 1952 senesinde
sadece firijite ve empotans yer alırken, DSM-II’de 1968 senesinde,
“Psikofizyolojik Bozukluklar” ana başlığı altında, “Genitoüriner
Bozukluklar” grubunda disparoni ve empotans yer almıştır (Yetkin &
Đncesu,1997). Daha sonra DSM-III ve DSM-III R sınıflandırmalarında
da cinsel işlev sorunları genişleyerek yer almıştır.
Günümüzde “Cinsel Đşlev Bozuklukları”, Amerikan Psikiyatri
Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı DSM-IV’te
(1994) “Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Bozuklukları” başlığı
altında yer almaktadır. Hem erkek hem kadınlar için yapılan
sınıflandırmada kadınlarda görülen cinsel işlev bozuklukları DSM-IV
(1994) sınıflandırmasında aşağıdaki gibi daha geniş bir şekilde
sıralanmaktadır:
Cinsel Đstek Bozuklukları
Azalmış (Hipoaktif) Cinsel Đstek Bozukluğu
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Cinsel Uyarılma Bozuklukları
Kadında Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Orgazmla Đlgili Bozukluklar
Kadında Orgazm Bozukluğu
Cinsel Ağrı Bozuklukları
Disparoni (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan)
Vajinismus (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan)
Genel Tıbbi Duruma Bağlı Cinsel Đşlev Bozukluğu
18
Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu
Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu
Schover ve arkadaşları 1980’de, önceki sınıflamalardan farklı
olarak, yaşanmakta olan cinsel işlev bozukluğuna özgü araştırmalar ve
tedavi programlaması için çok eksenli tanımlayıcı bir sistem
geliştirdiler. Đncesu (2001a), Schover ve arkadaşlarının geliştirdiği çok
eksenli tanımlayıcı sistemi şu şekilde aktarmaktadır: Schover ve
arkadaşları genel psikiyatrik sınıflamalarda çok geniş kategorilerin
kullanıldığını, bozukluğun niceliksel ayrımlarının önemsenmediğini,
bunun da cinsel işlev bozukluğuna özelleşmiş araştırmalar ve tedavi
programlaması için yetersiz kaldığını vurgulayarak, çok eksenli
tanımlayıcı bir sistem geliştirdiler. Bu tanı sisteminde 6 eksen vardır;
“Đstek”, “Uyarılma”, “Orgazm”, “Cinsel Birleşmede Ağrı”, “Cinsel
Etkinlik Sıklığına Đlişkin Doyumsuzluk” ve “Nitel Bilgiler”. Đlk beş
eksendeki kategoriler ayrıntılı ve karşılıklı olarak kapalıdır. Başka bir
deyişle, bir hasta için her eksenden bir tanı kategorisi kullanılabilir.
Altıncı eksen, hastanın partneriyle uyumunu etkileyebilen alışılmadık
cinsel tercihler, evlilik sorunları, alkol ve madde kullanımı,
psikopatoloji gibi durumları içerir. Bir hasta altıncı eksende birden
çok tanı alabilir. Đlk beş eksende her kategorinin yaşam boyu olup
olmadığı, her cinsel etkinlikte mi, durumsal olarak mı ortaya çıktığı
ayrıca belirtilir.
Kadınlarda görülen cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili bu
sınıflandırmalardan sonra, kadın cinsel işlev bozukluklarının her
biriyle ilgili ayrıntılı bilgiler aktarılacaktır.
19
2.2.3.1. Kadınlarda Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Azalmış Cinsel
Đstek Bozukluğu kadın erkek ayrımı gözetmeksizin tanımlanmıştır. Bu
tanımlamaya göre; Cinsel Đstek Bozukluğu “Sürekli olarak ya da
yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma
isteğinin az olması (ya da hiç olmaması)”dır. Değerlendirme yaparken
klinisyenin kişinin yaşı ve yaşam koşulları gibi cinsel işlevselliğini
etkileyen etkenleri de göz önüne alarak cinsel istek azlığı ya da hiç
olmadığı yargısına varması istenir. Aynı zamanda bu bozukluğun,
belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden
olması tanı için önemlidir. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin
(kötüye kullanılan ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına,
genel tıbbi bir durumun varlığına veya Eksen I bozukluklarından
herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) bağlı
olmaksızın cinsel isteğin azalması şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994).
Azalmış cinsel isteği değerlendirmek, kültürel sosyal, dini,
psikolojik ve bedensel bir dizi etkinlikle son derece karmaşık bir
etkileşim içerisinde olması nedeniyle ciddi güçlükler içermekte olup
bu alanda deneyimi gerektirmektedir. Cinsel isteği değerlendirmede
geçmişte temel ölçü cinsel birleşme sıklığı, cinsel düşünce ve
fantezilerin insidansı ve orgazm ile sonlanan cinsel etkinlik sayısı gibi
objektif ölçütler kullanılırken son zamanlarda bunlara ilave olarak
subjektif ölçütler, yani kişinin subjektif cinsel ilgi ve isteği de eklendi
(Đncesu, 2001b).
20
Goodwin & Argonin’in (1997) aktardığına göre; Kaplan, cinsel
istek bozukluğunu, cinsel motivasyonun düzenleyici mekanizmalarında oluşan bir dengesizlik olarak tanımlamaktadır. Buna ilave olarak
negatif duygular, düşünceler ve algıların bilinçaltı bir seçicilikle cinsel
isteği bloke etmesi sonucu oluştuğu Kaplan’ın modelinde yer
almaktadır.
Azalmış cinsel istek bozukluğu bulunan kadınlarda bu sorun,
puberte döneminden başlayarak primer olarak gelişebileceği ve global
olarak bütün cinsel etkinlikleri kapsayabileceği gibi, sekonder olarak
yaşamın herhangi bir döneminde, depresyon, psikolojik travma ya da
ilaç kullanımı gibi belirgin bir olay ya da duruma bağlı olarak da
ortaya çıkabilir (Đncesu, 2001b).
Batı toplumlarındaki çalışmalarda, kadınlardaki cinsel yakınma
ile
başvuru
nedenlerinin
%30-49’unu
cinsel
istek
azlığı
oluşturmaktadır. Bu oran ülkemizde bulunan merkezlerde ise %8-15
arasında değişmektedir (Đncesu, 2001b). Hallward ve Ellison (2001)
Đngiltere
ve
Amerika’da
yapılan
farklı
çalışmalarda
genel
popülasyonda cinsel istek azlığının %27 ile %33 arasında değiştiğini
bildirmektedir. Sağduyu ve arkadaşları (1997), ülkemizde sağlık
ocağına başvuran hastalardan elde ettikleri verilere göre, hastaların
%4.3’ünün yaşam boyunca, %3.9’unun son bir ay içinde cinsel
isteklerinin her zamankinden daha çok azaldığını belirtmişlerdir.
21
2.2.3.2. Kadınlarda Cinsel Tiksinti Bozuklukları
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Cinsel Tiksinti
Bozukluğu kadın erkek ayrımı gözetmeksizin tanımlanmıştır. Bu
tanımlamaya göre; Cinsel Tiksinti Bozukluğu, “Sürekli olarak ya da
yineleyici bir biçimde, bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan
aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle (ya da hemen tümüyle)
kaçınma”. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da
kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için önemlidir.
Ayrıca tanı için durumun başka bir Eksen I bozukluğuyla (başka bir
cinsel işlev bozukluğu dışında) daha iyi açıklanamaması da
gerekmektedir (DSM-IV, 1994). Bu bozuklukta kişi, eşiyle bir cinsel
ilişki fırsatıyla karşı karşıya kaldığında anksiyete, korku, iğrenme
tanımlamakta hatta bazı durumlarda panik atak yaşayabilmektedir.
Bozukluğun ağırlığına göre, cinsel tiksinti cinsel yaşamın genital
salgılar ya da vajinal penetrasyon gibi belirli bir yönüne odaklanabilir
ya da öpme ve dokunma da dahil tüm cinsel uyaranlara karşı yaygın
bir iğrenme olarak da ortaya çıkabilir (Đncesu, 2001b).
Cinsel tiksinti bozukluğu kadının romantik ilişkilerden ve
cinsellik çağrıştıran tüm ortamlardan kaçınmasına neden olmaktadır
(Goodwin & Agronin, 1997). Cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel
yakınmalarla hekime başvuran popülasyonda sık rastlanan bir
bozukluk değildir. Ancak toplumdaki yaygınlığının da bu kadar nadir
olup olmadığı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır. Özellikle
tutucu
toplumlarda
sanıldığından
düşünülmektedir (Đncesu, 2001b).
daha
yaygın
olabileceği
22
2.2.3.3. Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te, Kadınlarda
Cinsel Uyarılma Bozukluğu “Sürekli olarak ya da yineleyici bir
biçimde, cinsel uyarılmanın yeterli bir ıslanma-kabarma tepkisini
sağlayamama ya da cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe”
olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir
sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için
önemlidir. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye kullanılan
ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi bir
durumun
doğrudan
fizyolojik
etkilerine
veya
Eksen
I
bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu
dışında) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994).
Uyarılma Bozukluğu bulunan kadınların cinsel istekleri, cinsel
fantezileri vardır. Partnerleriyle ilgili bir sorunları yoktur. Yeterli bir
ön
sevişme
ve
klitoral
uyarı
olmasına
rağmen
yeterince
uyarılamamakta, yeterince uyarıldıklarında ise orgazmda güçlük
yaşamamaktadırlar (Đncesu, 2001b).
Cinsel isteği yeterli olan ve orgazm sorunu bulunmayan
kadınların genellikle uyarılma sorunları da bulunmamaktadır. Bu
durumda olup da uyarılma bozukluğu tanımlayan kadınların büyük bir
bölümü tıbbi ya da biyolojik olarak menopozda olan kadınlardır.
Menopoza ilave olarak uyarılma bozukluğuna yol açan nedenler şu
şekilde sıralanabilir: psikiyatrik bozukluklar (depresyon, obsesifkompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozuklukları), ilaç
kullanımı
(antidepresanlar,
antihistaminikler,
antihipertansifler),
23
organik etkenler yani bedensel hastalıklardır. En sık karşılaşılan
nedenler arasında menopoz, atrofik vajinit, diabetes mellitus ve pelvik
bölgeye radyoterapi uygulanması bulunmaktadır (Yetkin & Đncesu,
2001). Bunlara ilave olarak, hipertansiyon, ateroskleroz, yüksek
kolesterol, diyabet, sigara kullanımı ve kalp hastalıkları gibi organik
nedenlerin yanı sıra sürekli bisiklete binme gibi diğer nedenler;
Psikojenik faktörler olarak ise, geçmiş travma öyküsü, ilişkideki
çatışmalar, kendine güven yetersizliği ve beden imajı ile ilgili
endişeler sayılabilir (Hallward & Ellison, 2001).
Hallward ve Ellison (2001), kadınlarda görülen cinsel uyarılma
bozukluğunun, yapılan çeşitli çalışmalarda batı ülkelerinde genel
popülasyonda %13 ile %18 arasında psikiyatrik popülasyonda ise %40
ile %80 arasında değiştiğini bildirmektedir.
2.2.3.4. Kadınlarda Orgazm Bozukluğu
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Kadınlarda
Orgazm Bozukluğu (önceki adı Đnhibe Kadın Orgazmı) “Olağan bir
cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli olarak ya da
yineleyici bir biçimde gecikmesi ya da hiç olmaması.” şeklinde
tanımlanmaktadır. Bununla birlikte; “Kadınlar, orgazmı tetikleyen
uyarının türü ya da yoğunluğu açısından büyük bir değişkenlik
gösterirler. Kadında orgazm bozukluğu tanısı, kadının yaşı, cinsel
deneyimi ve aldığı cinsel uyaranların yeterliliği açısından baktığında
klinisyenin kadının orgazm olma yetisinin beklenenden daha az
olduğu yargısına varması temeline dayanmalıdır.” şeklinde bir
24
açıklama ile Kadında Orgazm Bozukluğu’nun tanımına geniş bir ilave
açıklama getirilmiştir. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir
sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için
önemlidir. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye kullanılan
ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi bir
durumun doğrudan fizyolojik etkilerine veya Eksen-I bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) bağlı
olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994).
Kadın orgazmında önemli bir nokta da, kadınlarda orgazm
yetisinin yaşla arttığı gerçeğidir. Orgazm bozuklukları, genç
kadınlarda daha sık görülmektedir. Çoğu kadında ise orgazm
bozukluğu, sekonder olmaktan çok primer ve yaşam boyudur. Çünkü,
kadın bir kez nasıl orgazma ulaşacağını öğrendiği zaman, kazandığı
bu yetiyi daha sonra kaybetmesi ya da unutması mümkün değildir.
Eğer böyle bir durum varsa mutlaka altta yatan bir depresyon, evlilik
içi çatışma, bedensel bir hastalık varlığı, ilaç kullanımı vb. başka bir
neden aranmalıdır. Orgazm bozukluğunun primer olduğu durumlarda
etken çok büyük olasılıkla psikolojik kökenlidir (Yetkin & Đncesu,
2001).
Tarihsel olarak orgazm, kontrolün kaybolması ve ölüme yol
açabilecek bir duyguya eşit görülmüş ve mini ölüm olarak
tanımlanmıştır. Bu psikolojik kökenli etki, orgazmla ilgili abartılı
beklentilere yol açmaktadır. Pek çok kadın orgazm olmanın
hayatlarını dramatik olarak değiştireceğini ummaktadır. Orgazm ile bu
25
sembolik değerli yanlış bağlantıyı koparmak bu sorunun giderilmesi
için önemlidir (Butcher, 1999).
Cinsel eğitim ve deneyimin yetersizliği, cinsel tekniklerin
bilinmemesi ve cinsel mitlerin yaygınlığı nedeniyle ülkemizde orgazm
bozukluklarının yüksek oranlarda görüldüğünü söyleyebiliriz (Yetkin
& Đncesu, 2001). Hallward ve Ellison (2001) batı kaynaklı çeşitli
çalışmalarda, kadınlarda görülen orgazm bozukluğunun, genel
popülasyonda %5 ile %25 arasında değiştiğini bildirmektedirler.
2.2.3.5. Disparoni
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Disparoni (Genel
Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan) kadın erkek ayrımı gözetmeksizin
tanımlanmıştır. Buna göre “Disparoni”; “Erkekte ya da kadında cinsel
ilişkiye yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak eşlik eden genital
ağrının olması” şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı zamanda bu
bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde
zorluklara neden olması tanı için aranan şartlardan biridir. Bununla
birlikte bu bozukluğa, sadece vajinismus ya da ıslanmanın olmaması
neden olmamaktadır. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye
kullanılan ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi
bir
durumun
doğrudan
fizyolojik
etkilerine
veya
Eksen
I
bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu
dışında) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994).
Butcher, (1999) “Kadın Cinsel Problemleri II - Seksüel Ağrı ve
Seksüel Korku” adlı makalesinde cinsel aktiviteden kaçınma ve cinsel
26
ilişki sırasında ağrıyla ilgili psikolojik etkilenme sürecini vurgulamak
için, cinsel ağrı ve cinsel aktiviteden kaçınma ile ilgili döngüsel bir
yapıdan bahsetmektedir (Bakınız Şema 1).
Ağrı
Ağrı duyma korkusu
Seksüel aktiviteden kısmen kaçınma
Cinsel uyarılma bozukluğu
Orgazmik bozukluk
Cinsel isteğin azalması
Seksüel aktiviteden tamamen kaçınma
Đlişkisel güçlükler/sorunlar
Şema 1: Cinsel aktiviteden kaçınma ve cinsel ağrı döngüsü (Butcher, 1999)
Disparoninin birçok organik ve jinekolojik nedeni de vardır.
Bu nedenle bazıları disparoniyi bir cinsel işlev bozukluğu olmaktan
27
çok bir ağrı sendromu olarak tanımlamaktadır. Çeşitli enfeksiyonlar,
alerjik reaksiyonlar kistler ve kistik yapılar ile vulva ve vajinadaki
cerrahi müdahaleler disparoniye sebep olabilirler ancak disparoni
şikayeti ile başvuran bütün hastalarda yeterli bir ruhsal ve cinsel öykü
almakta yarar vardır (Ortaylı, 2001).
Sağduyu ve arkadaşları (1997), sağlık ocağına başvuran
hastalardan elde ettikleri verilere göre; hastaların %2.5’inin cinsel
ilişki sırasında ağrı sorunu olduğunu tespit etmişlerdir. Hallward ve
Ellison (2001), batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen
disparoninin, genel popülasyonda %3 ile %11 arasında değiştiğini
bildirmektedirler.
2.2.3.6. Vajinismus
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Vajinismus
(Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan) “Vajinal dış üçte birindeki
kaslarda koitusu engelleyecek bir biçimde, yineleyici bir biçimde ya
da sürekli olarak istem dışı spazmın olması” şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler
arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için aranan şartlardan
biridir. Tanı için ayrıca, genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik
etkilerine veya Eksen I bozukluklarından herhangi birine (Örn.
Somatizasyon Bozukluğu) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994). Vajinismusta vajinal kasılmaya tüm bedendeki
kasılmalar, bacakların kapanması, korku, kaçınma tepkisi, girişin
olamayacağı inancı eşlik eder (Yetkin, 2001b).
28
Vajinismus genellikle cinsel yaşamın başlangıcında, ilk cinsel
birleşme denendiği andan itibaren ortaya çıkar (Yetkin, 2001b).
Vaginismus nedeniyle yaşanılan sorunlarda genellikle bir döngüsellik
söz konusudur. Goodwin ve Agronin (1997) vajinismus döngüsünü şu
şekilde şemalaştırmaktadırlar (Bakınız Şema 2).
Vajinal Penetrasyon Korkusu
Izdırap Verici Vajinal Penetrasyon
Vajinismus Doğuran Uyaran
(Đstemsiz Vajinal Spazm)
Đlişki Sorunları
Takip Eden Jinekolojik Sorunlar
Seksle Đlgili Yetersizlik Nedeniyle
Đncinme ve Utanma
Cinsel Đlişkiden Kaçınma
Zorlayıcı Jinekolojik Deneyimler
Anksiyete, Panik Atak
Depresyon, Şaşkınlık, Mahcubiyet
Şema 2: Vajinismus döngüsü (Goodwin & Agronin, 1997)
Vajinismusun ülkemizde sıklıkla görülmesinde (Tuğrul, Öztan
& Kabakçı, 1993; Kayır, Yüksel & Tükel 1988); cinsel eğitimsizliğin,
kadınların
kendi
cinsel
organlarını
tanımamalarının,
bekaret
kavramına verilen abartılı önemin, cinsel deneyimin aşamalı
gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlamasının ve genel
cinsellik anlayışımızdaki tabuların rolü vardır (Yetkin, 2001b).
Tuğrul ve Kabakçı (1997), vajinismusu olan ve olmayan
kadınlar üzerine yaptıkları çalışma sonucunda, aile içi ilişkilerde
29
sınırsızlık ve cinsel istismarın, vajinismusu olan kadın grubunda daha
fazla görüldüğünü bildirmektedir.
Vajinismusa sebep olan psikolojik etkenler şöyle sıralanabilir:
cinselliği değersizleştiren/aşağılayan aile, baskıcı otoriter baba,
zayıf/güçsüz anne, cinsel organlardan hoşlanmama/iğrenme, olumsuz
dinsel şartlanma, cinsel şiddete maruz kalma, eşcinsel özdeşleşme,
cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, kızlık zarını yitirme korkusu, cinsel
tabular/mitler/inanışlar, pasif bağımlı eş ve gebelik korkusudur (Şahin
& Kayır 2001). Goodwin ve Agronin (1997), yukarıda sayılan
nedenlere ilave olarak açık ya da gizil lezbiyen yönelimi de
saymaktadır. Ayrıca seksle ilgili fobiler, ilk cinsel ilişkinin ağrılı
olması,
çocukluk
döneminde
geçirilen
medikal
işlemlerinde
vajinismus için önemli risk faktörleri oluşturduğunu bildirmektedirler.
Ülkemizde vajinismus şikayetiyle kliniğe başvuran kadınlarla
yapılan bir çalışmada vajinismusu başlatan nedenlerin yanı sıra bir de
sürdüren ilginç nedenler olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlar “Jinekoloğun
sert ve aşağılayıcı tutumu”, “Himen’in (kızlık zarı) cerrahi girişimle
kaldırılması”, “Narkoz altında vajenin dilatatörle genişletilmesi”,
“Genital bölgeye faradik akım uygulanması” olarak sıralanmaktadır
(Kayır, Yüksel & Tükel 1988).
Genç
kadınlarda,
cinsellikle
ilgili
negatif
tutum
ve
düşüncelerin yanı sıra, cinsel istismar ve/veya geçmiş cinsel travma
öyküsü primer olarak vajinismusun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır
(Hallward & Ellison, 2001).
30
Vajinismuslu kadının eşinde de cinsel işlev bozuklukları ortaya
çıkabilmektedir. Kadındaki vajinismus sorunu, zamanla erkekte erken
boşalma, cinsel ilgi ve isteğin azalması ya da sadakatsizliğe yol
açabilmektedir. Nitekim yine ülkemizde yapılan bir çalışmada, bu tür
sorunu olan kadınların %41’inin eşlerinde ikincil olarak gelişen erken
boşalma sorunu olduğu bildirilmiştir (Boyacıoğlu, 1999). Özden,
Oktay ve Yavuz (1993), batı kaynaklı araştırmalarda da, vajinismus
şikayetiyle bir sağlık kuruluşuna başvuran kadınların eşlerinde cinsel
fonksiyon bozukluklarına rastlandığını aktarmaktadırlar.
Vajinismus, cinsel yaşamın başlangıcında ya da evliliğin
başında ortaya çıkan ve cinsel birleşmeyi engelleyerek, evliliğin
başlangıç aşamasında, çifte ciddi bir psikososyal stressör yükleyen bir
sorundur (Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001). Çiftler uygun
tedaviye başvurmadıkları sürece bu sorun uzun yıllar devam
edebilmekte
ve
evlilik
içi
çatışmalara
yol
açabilmektedir.
Boyacıoğlu’nun (1999) dahil olduğu tedavi ekibinin izlediği vakalar
arasında 4, 8, 11 yıldır evli olan ve hiç cinsel birleşme yaşamamış olan
vakalara rastlanmıştır. Ancak, evliliğin başlangıcından itibaren çocuk
sahibi olma beklentisi, vajinismusu olan kadınları ve eşlerini (diğer
cinsel işlev bozukluğu yaşayan kişilere oranla) erkenden hekime
yönelten bir etken olmaktadır (Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay,
2001). Ayrıca toplumumuzda son derece yaygın olan ve cinselliği
cinsel birleşmeden ibaret sayan yanlış inanç da bir başka etken olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde daha çok cinsel birleşmeyi
engelleyen vajinismus ve erektil disfonksiyon gibi cinsel sorunlar
hekime başvuru nedeni olmaktadır (Đncesu & Yetkin, 1997).
31
2.2.3.7. Genel Tıbbi Duruma Bağlı Cinsel Đşlev
Bozukluğu
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te hastanın yakınma
öyküsü, fizik muayene ya da laboratuar bulgularından elde edilen
verilerde, cinsel işlev bozukluğunun genel tıbbi durumun doğrudan
fizyolojik etkileri ile tam olarak açıklanabileceğine ilişkin kanıtların
olduğu durumlarda bu kategori kullanılır (DSM-IV, 1994).
2.2.3.8. Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev
Bozukluğu
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te hastanın cinsel
yakınma öyküsü, fizik muayene ya da laboratuar bulgularından elde
edilen verilerde, cinsel işlev bozukluğunun madde kullanımı ile tam
olarak açıklanabileceğine ilişkin kanıtların olduğu durumlarda yani,
semptomlar madde entoksikasyonu sırasında ya da sonraki bir ay
içinde ortaya çıktıysa veya ilaç kullanımı, yaşanan bozuklukla
etyolojik açıdan ilişkiliyse bu kategori kullanılır (DSM-IV, 1994).
2.2.3.9. Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev
Bozuklukları
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te herhangi özgül
bir Cinsel Đşlev Bozukluğu için tanı ölçütlerini karşılamayan cinsel
işlev bozukluklarını sınıflandırmak için, bu kategori kullanılır. Başka
koşullarda normal bir uyarılma ve orgazm olmasına karşın öznel
erotik duyguların olmaması (ya da önemli ölçüde azalması) veya
klinisyenin bir cinsel işlev bozukluğu olduğu kanısına vardığı ancak
bunun primer mi, genel tıbbi bir duruma mı bağlı olduğunu, yoksa
32
madde kullanımının mı buna yol açtığını belirleyemediği durumlarda
kullanılan bir kategoridir (DSM-IV, 1994).
Başka türlü adlandırılamayan cinsel işlev bozuklukları içinde
cinsel fobiler, cinsel doyum eksikliği, maskelenmiş bozukluklar yer
almaktadır (Boyacıoğlu, 1999).
Cinsel
Fobiler;
Partnerin
penisine
ya
da
spermine
dokunamamak gibi özgül, ya da ön sevişmeden kaçınmak da dahil
olmak üzere, yaygın fobiler biçiminde görülebilir. Cinsel fobiler
tecavüz, ensest gibi erken cinsel travma yaşantıları sonucunda ortaya
çıkabilirler (Boyacıoğlu, 1999). Cinsel fobilerde çok çeşitli belirtiler
olabileceği gibi, genel panik ve kaygı belirtilerine benzer belirtiler de
ortaya çıkabilmektedir (Goodwin & Agronin, 1997).
Cinsel
Doyum
Eksikliği;
Bu
sorunun
cinsel
işlev
bozukluklarına dahil edilip edilmemesi konusunda fikir ayrılıkları
bulunmaktadır. Buna karşın tedaviye başvuran çiftler arasında sık
rastlanan bir yakınmadır. Temelde genel ilişki güçlükleri, evlilik içi
sorunlar, eşlerin birbirlerini eskisi gibi çekici bulmamaları, rutin cinsel
ilişkiye bağlı bıkkınlık gibi etkenler dikkati çekmektedir (Boyacıoğlu,
1999).
Maskelenmiş Bozukluklar; Bazı kadınlarda çeşitli psikiyatrik
bozukluklar (anksiyete,depresyon vb) ya da jinekolojik rahatsızlıkların
varolan
cinsel
işlev
(Boyacıoğlu, 1999).
bozukluğunu
maskelemesi
durumudur
33
2.2.4. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarının Toplumda
Görülme Sıklığı
Cinsel Đşlev Bozukluklarının normal popülasyonda görülme
sıklığıyla ilgili, ülkemizde geniş kapsamlı araştırmalara pek
rastlanmamakla birlikte bu konuda batı toplumlarında çeşitli
çalışmalar mevcuttur. Laumann, Paik ve Rosen 1999 senesinde
yayımladıkları araştırma sonuçlarına göre; Birleşik Amerika’da
normal popülasyonu temsil eden 18-59 yaşları arasındaki 1749 kadınla
yapılan çalışmalarda son 12 ay içinde cinsel işlev bozukluğu görülme
sıklığını %43 olarak bulmuşlardır. Yine batı kaynaklı diğer
çalışmalarda normal kadın popülasyonunda kadın cinsel işlev
bozukluğu görülme oranları %25 ile %63 arasında değiştiği
bildirilmektedir (Hallward & Ellison, 2001; Laumann, Paik & Rosen
1999).
Cinsel işlev bozukluklarının toplumda yaygın olduğu, ancak
pek az hastanın yakınmaları için yardım aradığı tahmin edilmektedir.
Bu hastaların çok küçük bir oranda doktora gelmeleri, klinik ve
demografik özelliklerinin yeterince tanınmamasına neden olmaktadır.
Türk toplumunda cinsel sorunların klinik özellikleri ve yaygınlığına
ilişkin yapılmış araştırma sayısı oldukça azdır (Sağduyu ve ark.,
1997). Bu konudaki çalışmalar ülkemizde normal popülasyondaki
kadınlardan çok bir kliniğe başvuran kişiler üzerine yoğunlaşmıştır.
Sağduyu ve arkadaşlarının (1997) “Sağlık ocağına başvuran
hastalarda cinsel sorunlar” adlı çalışmasında, çok merkezli uluslararası
bir araştırmanın Türkiye’de yapılan kısmından yararlanılarak elde
34
edilen verilere göre, sağlık ocağına başvuran hastaların %7.4’ünde
yaşam boyunca en az bir cinsel belirtinin bulunduğu, bu oranın
kadınlarda %8.1, erkeklerde %5.9 düzeyinde olduğu belirlenmiştir.
Şimşek ve arkadaşları’nın (2003) çoğul disiplinli bir cinsel işlev
bozuklukları merkezine başvuran 317 kadın olgu üzerine yaptıkları bir
çalışmada, olguların %93’ü en az bir cinsel işlev bozukluğu tanısı,
%66’sı vajinismus, %25’i ise cinsel istek bozukluğu tanısı almıştır.
Sungur (1993), ülkemiz açısından ileriye dönük olarak
üzerinde önemle durulması gereken
konulardan birisinin cinsel
alandaki eğitim olduğunu vurgulamaktadır. Cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında bilgi eksiklikleri ve yanlış bilgilerin önemi bir
faktör olduğu bilinmektedir.
2.2.5. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarının Sebepleri
Kadın cinsel işlev bozukluklarının nedenlerinin organik
(fiziksel), psikolojik, kültürel ve sosyal olarak çeşitli boyutları vardır.
Kadının seksüel istek ve inhibisyonlarında organik, fizyolojik ya da
hormonal nedenler etkili olabildiği gibi, travmatik deneyimler ya da
psikolojik çatışmalar da gizli ve önemli bir rol oynayabilmektedir.
Kadın cinsel eğitimi, toplumsal değerler, tutumlar ve davranışlar kadın
cinsel işlev bozukluklarında karşımıza çıkan sosyal ve kültürel
etkenler olarak yer almaktadır (Goodwin & Agronin, 1997).
Kadın Cinsel Đşlev Bozukluğuna yol açan sebepleri genel
olarak fiziksel ve psikolojik faktörler olarak iki açıdan inceleyeceğiz.
35
2.2.5.1. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Fiziksel
Sebepler
Kadın cinsel işlevini etkileyen yaşın ilerlemesine bağlı
menapoz gibi doğal süreçlerin yanı sıra bazı fiziksel hastalıklar da
cinsel yaşamı zorlaştırır. Sık görülen ve cinsel işlev bozukluklarına
yol açan bazı fiziksel hastalıklar şu şekilde sıralanmaktadır: Çeşitli
kalp hastalıkları, kanser, AIDS, kronik böbrek hastalığı ve diyalize
girme, diyabet, çeşitli nörolojik (omurilik yaralanması, multipl
skleroz, inme, demans,) hastalıklar (Özkan, 2001). Bunlara ilave
olarak, en sık karşılaşılan nedenler arasında atrofik vajinit, pelvik
bölgeye radyoterapi uygulanması (Yetkin & Đncesu, 2001), hipertansiyon, ateroskleroz, yüksek kolesterol, üretral genişleme, cerrahi
müdahalelerden kaynaklanan lokal fiziksel travmalar gibi organik
nedenlerin yanı sıra sigara kullanımı sürekli bisiklete binme gibi diğer
nedenler sıralanabilir (Hallward & Ellison, 2001).
Fiziksel hastalıklar baş edilmesi gereken gelişimsel bir kriz
olarak ele alınmalıdır. Rol değişimleri fizyolojik işlevlerdeki
bozukluklar, yeni durum ve şartlara uyumu gerektirir. Hasta birey
psikolojik, sosyal ve fiziksel değişimlerle başa çıkmak ve uyum
sağlamak zorundadır. Bu zorluklar cinsel işlevleri de doğrudan
etkilemektedir. Çoğu zaman fiziksel hastalığa bağlı gelişen cinsel
işlev bozukluğunda organik nedenlerle psikososyal nedenler iç içedir.
Zaman zaman biri ön plana çıksa bile, sorun ele alınırken bir bütünlük
içinde değerlendirilmelidir (Özkan, 2001).
36
Cinsel işlev bozukluklarında hormonların rolünü unutmamak
gerekmektedir. Bir bütün olarak cinsel işlevlerde hormonların rolü,
tam
aydınlatılamamış
gelişmesinden
dürtü
olmakla
kontrolüne
beraber,
ve
ürogenital
sağlıklı
cinsel
sistemin
işlevlerin
oluşmasına kadar pek çok etkileri bilinmektedir. Östrojen, progesteron
ve testosteron kadının cinselliğine sıklık olarak etkili temel
hormonlardır. Kadın cinsel işlevinde testosteron libido ve davranış
üzerine etkilidir, östrojen üreme siklüsleri
ile yakın ilişki içinde
olmakla beraber seksüaliteyi etkileyen ritmik uyarıcı işlevlerde de rol
oynar, progesteron ise daha çok cinsel istekte azalma ve orgazmı
inhibe etme potansiyeline sahiptir (Kulaksızoğlu & Kulaksızoğlu,
2001). Sürekli doğum kontrol hapı kullanımı, bebeğini emzirme
döneminde olma ve prolaktin hormon seviyesinin yüksek olması
kadınlarda cinsel isteksizliğe ve cinsel uyarılma sorunlarına yol
açabilmektedir (Hallward & Ellison, 2001).
Cinsel işlev bozuklukları, insandaki cinsel yanıt döngüsünün
istek, uyarılma ve orgazm evrelerindeki fizyolojik süreçlerden birinde
oluşan aksamaya bağlı olarak gelişen bozukluklardır (Đncesu, 2001a).
Son yıllarda tıbbi teknoloji ve görüntüleme sistemlerinde görülen baş
döndürücü ilerlemeler, çeşitli cinsel işlev bozukluklarının etyolojisinde, daha önceden saptanamayan organik etkenlerin düşünüldüğünden
daha yüksek oranda rol oynadığını ortaya koymakla birlikte, cinsel
işlev bozukluklarının genellikle psikolojik kökenli oldukları kabul
edilmektedir (Đncesu, 2001d).
37
2.2.5.2. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Psikolojik
Sebepler
Cinsel işlev bozukluklarından bazıları, %90’ın üzerinde bir
oranla psikolojik kökenlidir. Kadınlardaki vajinismus ve erkeklerdeki
primer prematür ejakülasyon olguları bu grupta ele alınabilir. Cinsel
istek bozuklukları ile cinsel aversiyon (cinsel tiksinti bozukluğu)
olguları da yine ağırlıklı olarak psikojenik kökenli cinsel işlev
bozukluklarıdır. Ancak disparoni ve erektil işlev bozukluğu söz
konusu ise, altta yatan bedensel/sistemik ya da ürolojik kökenli bir
hastalık olasılığı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır (Đncesu,
1999).
Özellikle
kadınlar
açısından
normal
cinsel
yanıtları
etkileyebilecek sorunları ve cinsel işlev bozukluğuna yol açabilecek
psikolojik sebepleri şöyle sıralayabiliriz; Cinsellikle ilgili bilgi
eksikliği ve yanlış inançlar, cinsellik ve sonuçlarıyla ilgili olumsuz
beklentiler, acı ve ağrı duymaktan korkma, hamile kalmaktan korkma,
ilişki sırasında çıkabilecek seslerin duyulmasından korkma ve ilişkinin
yarım
kalmasından
sonlandırmak
korkma,
konusunda
ilişkiyi
yetersiz
kurmak,
kalmaktan
sürdürmek
korkma,
ve
eşinin
kontrolünü kaybedeceğinden korkma, cinsel istismar ve travma
yaşantıları, eşle ilişkide sorunlar, eşe güven duymama, evlilik öncesi
ve evlilik dışı ilişkiler, kişinin kendisi ile ilgili olumsuz duyguları,
kendisini değersiz ve zevk almaya layık görmeme, kendini çekici
bulmama, yorgun hissetme ve zihinsel meşguliyetler, alkol ve bazı
38
ilaçların alınması, fiziksel ve psikiyatrik hastalıklar (Boyacıoğlu,
1999).
Cinsel işlev bozukluklarının etyolojisine ilişkin, psikoanalitik
ve davranışçı yaklaşım olmak üzere iki geleneksel yaklaşım söz
konusudur. Psikoanalitik yaklaşıma göre, cinsel işlev bozuklukları
bilinçaltı çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Davranışçı yaklaşım ise,
cinsel işlev bozukluğu olan kişilerin cinsel uyarılara yanlış tepkiler
vermeyi öğrenmiş oldukları görüşünü esas almaktadır (Tuğrul, 2001).
Cinsel Đşlev Bozukluklarının (CĐB) psikolojik nedenlerini
günümüz modern yaklaşımıyla incelediğimizde; “eksik ya da yanlış
cinsel bilgi”, “geleneksel ve tutucu yetiştiriliş biçimi”, “Çocukluk
yaşantıları ve aile ortamı”, “Eşler arasındaki uyumsuzluk ve iletişim
sorunları”, “Başka bir cinsel, fiziksel ya da psikiyatrik sorunun
bulunması”, “Beden imgesi bozuklukları” gibi nedenler karşımıza
çıkmaktadır (Tuğrul, 2001).
CĐB’e neden olan psikolojik faktörler üç ana grup altında ele
alınmaktadır. Bunlar “Yatkınlık yaratıcılar”, “Başlatıcılar” ve “Devam
ettiriciler”dir. Yatkınlık yaratıcılar, kişinin erken yaşam deneyimi
içinde cinsel zorluklar geliştirmesine yatkınlık sağlayan etkenlerdir;
Başlatıcılar, işlev bozukluğunun ortaya çıkmasına neden olan
etkenlerdir; Devam ettiriciler ise, işlev bozukluğunun sürmesini
açıklayan etkenlerdir (Şahin, 2001).
Yatkınlık Yaratıcı Faktörler; kısıtlayıcı yetiştirilme yani
dinsel ve kültürel baskılarla yetiştirilme, bozuk aile ilişkileri, yetersiz
ya da yanlış cinsel bilgilenme, çocukluktaki ve ergenlikteki travmatik
39
cinsel deneyimler, psikoseksüel roldeki erken güvensizlik, intrapsişik
psikodinamik nedenler, kastrasyon anksiyetesi, çözümlenmemiş
Ödipal karmaşa, ensest korkusu ve bilinçdışı suçluluk duyguları,
kontrolünü yitirme korkusu, agresyon inhibisyonu, cinsel gelişim
basamaklarının erken dönemlerine regresyon, cinsel identifikasyon
sorunları olarak sıralanmaktadır (Şahin, 2001). Bu nedenlere ilave
olarak işle ilgili ve mali sorunlar da sayılabilir (Hattat, Hattat &
Akkuş, 2005).
Başlatıcı Faktörler; hamilelik ve doğum, eşler arasındaki
genel ilişki bozukluğu, cinsel eşi tarafından aldatılma, cinsellikle ilgili
gerçek dışı beklentiler, partnerde cinsel işlev bozukluğu, tesadüfi
başarısızlık, organik hastalıklara reaksiyon, yaşlanma, depresyon ve
anksiyete, travmatik cinsel deneyimler olarak sıralanmaktadır (Şahin,
2001).
Devam Ettirici Faktörler; performans anksiyetesi, başarısızlık
korkusu, suçluluk duygusu, partnerler arasındaki çekicilik kaybı,
partnerler arasındaki zayıf iletişim, genel ilişkideki bozukluklar, yakın
ilişkiye girme korkusu, bozuk kendilik algısı, cinsel mitler, kısıtlı ön
sevişme/sevişme, psikiyatrik rahatsızlıklar ve kendini yetersiz tanıma
olarak sıralanmaktadır (Şahin, 2001).
Cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı bildirilen nedenlerin
özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit
bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek zordur. Hatta
organik nedenlerde bile organik etkenin tek başına ve doğrudan cinsel
40
işlev bozukluğuna yol açtığını söylemek zor olabilmektedir (Şahin,
2001).
Cinsel işlev bozukluklarının psikolojik nedenlerinden olan
çocukluktaki ve ergenlikteki travmatik cinsel deneyimler ya da genel
olarak yaşamın herhangi bir döneminde yaşanan travmatik cinsel
deneyimler cinsel işlev bozukluğu oluşumu için hem yatkınlık yaratıcı
hem de başlatıcı faktörler arasında yer almaktadır. Travmatik cinsel
deneyimler cinsel işlevlerin her aşamasında bozukluk ortaya
çıkarabilmektedir. Kadınlarda özellikle uyarılma zorlukları, cinsel
tiksinme bozukluğu, vajinismus görülmektedir. Birçok tecavüz
kurbanı kadının bu eylemden sonra cinsel isteklerinin ve seksten
aldıkları zevkin azaldığı, orgazm zorlukları yaşadıkları bildirilmektedir (Şahin, 2001).
Fritz’in (1981) Amerika’da 952 kolej öğrencisiyle yaptığı bir
çalışmada yetişkinlerle ergenlik öncesi cinsel yakınlaşma, kadınlarda
%7.7, erkeklerde %4.8 olarak bulunmuştur. Aynı yazarın bir başka
çalışmasında çocukluğunda cinsel
olarak
sarkıntılığa uğramış
kadınların %23’ünün, erkeklerin ise %10’unun cinsel işlev bozukluğu
gösterdikleri saptanmıştır.
Cinsel saldırı öncesi cinsel olarak aktif yetişkin kadınların
%40’ında saldırıyı takip eden altı ay içerisinde cinsel isteklerinin
ortadan kalktığı bildirilmektedir; ayrıca cinsel saldırıya uğrayan
mağdurların yarısından fazlası saldırıdan iki yıl sonra cinsel fonksiyon
bozuklukları bildirmişlerdir (Gise & Paddison, 1988). Bir başka
çalışmada cinsel saldırı mağdurlarının %45’inde orgazm sorunları,
41
%38’inde cinsel aktivitelerden uzun süreli kaçış görülmüştür. Zaman
içinde mağdurlar cinsel aktivitelerini geri kazanırlar ancak, yaklaşık
olarak mağdurların üçte birinin cinsel aktiviteleri kalıcı olarak azalır.
(Dupre, Hampton, Morrison & Meeks,1993).
Cinsel saldırılar sonrasında, kadınlardaki cinsel işlevi olumsuz
etkileyecek; erkekler hakkında olumsuz duygular, cinsel çekicilik
hakkında güvensizlik ve cinsel açıdan kendisini yetersiz bulma
duygularının arttığı bildirilmektedir (Moscarello, 1990).
Cinsel ve fiziksel saldırıya uğrayanlarda depresyon, anksiyete,
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve cinsel fonksiyon
bozuklukları da yaygındır (Goodman, Koss & Russo, 1993).
42
2.3. ÇOCUKLUK ÇAĞI ĐSTĐSMARLARI
2.3.1. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Tanımları
Çocuk istismarı çok geniş anlamda, belli bir zaman dilimi
içeririnde bir yetişkin tarafından çocuğun o kültürde kabul edilmeyen
bir davranışa maruz kalması şeklinde tanımlanır. Dünya Sağlık
Örgütü’nün (World Health Organization-WHO) 1985’te yapmış
olduğu tanıma göre ise; “Çocuğun sağlığını, fiziksel gelişimini,
psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir yetişkin, toplumu
veya ülkesi tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan davranışlar”
çocuk istismarı olarak kabul edilir (Aksoy ve ark., 1999a).
Çocukluk çağı istismarları duygusal, fiziksel, cinsel ve ihmal
olmak üzere 4 ayrı başlıkta incelenebilir
2.3.1.1. Çocuğa Yönelik Duygusal Đstismar
Duygusal istismarın iki boyutu bulunmaktadır; bunlardan
birincisi “Çocukların kendilerine bakmakla yükümlü kişiler tarafından
olumsuz olarak etkilendikleri tutum ve davranışlara maruz kalmaları”,
ikincisi ise “Gereksindikleri ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum
bırakılmaları”dır. Duygusal istismar yine iki farklı özelliğiyle diğer tür
istismarlardan ayrılmaktadır. Bunlar; fiziksel ve cinsel istismarda
olduğu gibi somut fiziksel bulgular duygusal istismarda bulunmaz ve
tek başına bulunabileceği gibi birçok olguda diğer istismar türleri ile
birlikte bulunur (Aksoy ve ark., 1999a).
43
2.3.1.2. Çocuğa Yönelik Fiziksel Đstismar
Fiziksel istismar çocuğun sağlığını olumsuz etkileyen ve
vücutta iz bırakan lezyonların bulunmasıdır. En geniş anlamıyla ise
fiziksel
istismar
“çocuğun
kaza
dışı
yaralanması”
şeklinde
tanımlanabilir (Aksoy ve ark., 1999a). Fiziksel istismar ile çocuğu
kimi zaman bedensel olarak yaralama derecesine de varabilen fiziksel
saldırı anlaşılmak ile birlikte, bu kategori çocuğu bedensel
yöntemlerle aşırı ölçüde cezalandırma, bağlama ya da küçük bir
mekanda kilitleyerek özgürlüğünden alıkoyma gibi durumları da
kapsamaktadır (Şar, 1998b).
Brown ve Anderson’a (1991) göre; fiziksel istismar, bir kişinin
18 yaşından önce kendisinden en az 5 yaş büyük bir kişi ya da
kendisinden 2 yaş büyük bir aile bireyi tarafından saldırıya
uğramasıdır. Kişi bunu kardeş rekabeti gibi bir aile içi çatışma olarak
algılamamış olmalıdır.
2.3.1.3. Çocuğa Yönelik Cinsel Đstismar
Çocuk ve erişkin arasındaki temas ve ilişki , o erişkinin veya
başka birinin seksüel stimülasyonu için kullanılmışsa, çocuğun cinsel
istismara uğradığı kabul edilir. Cinsel istismar bir çocuğun bir başka
çocuk üstüne belirgin bir gücü veya kontrolü söz konusu ise ya da
bariz bir yaş farkı varsa da gerçekleştirilebilir (Aksoy ve ark., 1999a).
Johnson’a (2002) göre; çocuk cinsel istismarı, rızası kabul
edilmeyen çocuğa yönelik vajinal veya anal birleşme, oral/genital,
genital/genital, genital/rektal, el/genital, el/rektal, el/göğüs temasları,
44
cinsel
organları
gösterme,
zorla
cinsel
organlara
baktırma,
yetişkinlerin cinsel ilişkisini izlettirme, pornografi izlettirme veya
çocuğu pornografide kullanma gibi cinsel aktiviteleri kapsar. Kalça,
göğüs veya genital organlara dokunma veya izlettirme preadolesan
çocuklar tarafından yapılıyor veya çocuklar arasındaki yaş farkı
dörtten fazla değilse ve taciz veya zorlama yoksa cinsel oyun olarak
değerlendirilmektedir.
2.3.1.4. Çocuğa Yönelik Đhmal
Çocukta ihmal kavramı genel olarak; “Çocuğa bakmakla
yükümlü olan kişilerin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi, çocuğu
fiziksel ya da duygusal olarak ihmal etmesi” olarak tanımlanmaktadır
(Aksoy ve ark., 1999a). Şar (1998a), ihmali, çocuğun bakımı ile
yükümlü kişilerin bununla ilgili görevlerini yerine getirmekte eksiklik
göstermeleri olarak tanımlamaktadır. Burada değinilmeyecek olmakla
birlikte ihmalin fiziksel, eğitimsel ve duygusal boyutları vardır.
2.3.2. Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarının Kısa ve Uzun
Dönem Sonuçları
Çocukluk çağında maruz kalınan fiziksel, duygusal ve cinsel
istismar çoğu zaman yetişkinlik döneminde ortaya çıkabilecek cinsel
sorunların mirasçısıdır. Fiziksel, duygusal ve cinsel istismar
deneyimine sahip kadınlarda:
1. Rahatsızlık ve acı içeren fiziksel sorunlar,
45
2. Depresyon, anksiyete ve korku içeren duygusal (emosyonel)
problemler
3. Cinsellikle ilgili negatif tutumlar, bilişsel çarpıtmalar, hatalı
inanışlar içeren bilişsel sorunlar,
4. Kontrol ve güven güçlüğü içeren ilişki sorunları
görülmektedir (Goodwin & Agronin, 1997).
Çocukluk çağında cinsel istismara uğramış yetişkinlerde çeşitli
ruhsal sorunlara rastlanmaktadır. Bu sorunlar; depresyon, anksiyete
bozuklukları, madde kötüye kullanımı, intihar eğilimi, cinsel işlev
bozuklukları ve kişiler arası güçlüklerdir (Kaptanoğlu, Aksaray, Seber
& Tekin, 1993; Öztürk-Kılıç, 1993). Yine aynı şekilde Hallward ve
Ellison (2001), hem kadın hem de erkeklerde görülebilen cinsel işlev
bozukluklarında çocukluk çağı cinsel travma öyküsünün önemli bir
risk faktörü oluşturduğunu belirtmiştir. Bunlara ilave olarak Butcher
(1999) da, çocukluk çağında yaşanan fiziksel ve cinsel istismar
deneyimlerinin
vajinal
penetrasyon
fobisine
neden
olduğunu
vurgulamaktadır.
Çocukluk çağı cinsel istismarı ile anksiyete bozuklukları, akut
stres hastalıkları ve davranış bozuklukları arasında güçlü bir ilişki
vardır. Cinsel istismara uğramış kişilerde, uğramayanlara kıyasla
majör duygulanım bozukluğu, anksiyete bozuklukları, davranış
bozuklukları
ve
çocukluk
çağı
akıl
hastalıkları
daha
fazla
görülmektedir (Spataro ve ark., 2004).
Ülkemizde Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) nedeniyle
yapılan klinik başvurular üzerine bir değerlendirmede, yaşanan
46
travmanın şiddeti ve karşılaşma yaşı ile diğer bir psikiyatrik eş tanı
arasında ilişki saptanmıştır. Çocukluk döneminde cinsel istismar
öyküsü olanlarda diğer anksiyete bozuklukları, depresyon ve cinsel
işlev bozuklukları yüksek oranlarda bulunmuştur (Geyran-Çervatoğlu,
1998).
Çocuklara yönelik cinsel kötüye kullanımın büyük ölçüde aile
bireyleri tarafından gerçekleştirildiği fark edilmiştir (Vahip, 1994).
Yakın kan bağı olanlar arasındaki cinsel ilişki olarak tanımlanan
ensest, bu ilişkinin mağdurları üzerinde çoğu zaman kalıcı ağır
psikolojik hasarlar bırakmaktadır (Sezgin & Öktem, 1996). Ensest
kurbanı kadınlar yıllarca suçluluk duyar, seksten tiksinir veya erteler
ya da erkeklerden korkar hale gelebilirler (Özden, Çelik, Erçağ, 1993).
Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımla birlikte fiziksel
şiddetin olması, taciz yapanın baba ya da üvey baba olması, tacizin
uzun süredir devam ediyor olması ve tacizde penetrasyonun olması
cinsel kötüye kullanımın sonuçlarını olumsuz etkileyen en önemli
etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır (Türkbay, Söhmen & Söhmen,
1997).
Sequeira ve Hollins (2003), 1974 ile 2001 yılları arasında
yapılmış olan cinsel istismarla ilgili 25 araştırmayı gözden
geçirmişlerdir. Bu çalışmalarında birçok araştırmacının araştırma
sonuçlarını aktarmışlardır. Bu araştırmalardan bazıları: Sobsey ve
Mansell’in 1994 senesinde cinsel istismara uğramış 130 çocukla
yaptığı bir çalışmada, daha sonra bu kişilerde uygun olmayan cinsel
davranışlar sergilediklerini aktarmaktadır. 1994 senesindeki bir başka
47
çalışmada Mansel ve arkadaşları 119 cinsel istismar mağdurunda
agresif ve uygunsuz cinsel davranışlar tespit etmişlerdir. Yine 1995
senesinde Beail ve Warden 22 seri vakada sorunlu duygu ve
davranışlar, kendine zarar verme ve sorunlu cinsel davranışlar tespit
etmişlerdir (Sequeira & Hollins, 2003’den naklen).
2.3.3. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Yaygınlığı
Messman-Moore ve Brown (2004), 18-22 yaş arası 944
üniversite öğrencisi kadın ile yaptığı çalışmada ise; kadınların %17’si
çocukluk dönemlerinde herhangi bir çocuk istismarına, %8.9’u cinsel
istismara, %4.2’si fiziksel istismara, %8.6’sı ise duygusal istismara
maruz kaldıklarını bildirmektedirler. Aynı çalışmada yetişkinlik
döneminde tecavüze uğradıklarını bildiren kadınların %42’si geçmişte
3 çeşit çocukluk çağı istismarına, %35’i 2 çeşit çocukluk çağı
istismarına uğradıklarını bildirmektedirler. Bu sonuçlara bağlı olarak
çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalmak yetişkinlik döneminde
tecavüz kurbanı olmak için önemli bir risk faktörüdür. Özellikle
çocukluk çağı cinsel ve duygusal istismarının yetişkinlikte tecavüz
kurbanı olma arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Aynı ilişki
fiziksel istismar ile yetişkinlik dönemi tecavüz kurbanı olma arasında
yoktur. Birden çok istismara uğramak da bu riski arttırmaktadır.
Çocuklara yönelik cinsel istismarın oldukça yaygın olduğu batı
kaynaklı çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur (Finkelhore, 1999;
Fergusson, Lynskey & Horwood, 1996). Nadesan (2000), batıda her
dört
çocuktan
birinin
cinsel
istismar
mağduru
olabileceğini
48
belirtmektedir. Yine batı kaynaklı çeşitli çalışmalar çocukluk çağı ve
adolesan döneminde cinsel saldırı öyküsünün özellikle kadınlar
arasında yaygın olduğunu göstermektedir (Humphrey & White, 2000;
Messman-Moore & Long, 2000). Messman-Moore ve Long (2000),
kadınların çocukluk çağı cinsel istismar öyküsünü araştırdıkları bir
araştırmada kadınların %20.1’inin çocukluk çağı cinsel istismar
öyküsü olduğunu bildirmektedirler.
Rusya St. Petersburg’da 14-17 yaşları arasında 174 erkek, 172
kız üzerinde yapılan araştırmada, kızların %25’i, erkeklerin ise %11’i
istekleri dışında cinsel ilişkiye zorlandıklarını bildirmişlerdir (Unicef,
Domestic Violence, 2000). Cinsel istismara uğramış 2420 çocukla
yapılan bir araştırmada, yaşı büyük olan çocuklar ve kız çocuklarının
daha çok yabancılar tarafından cinsel travmaya maruz kaldıkları
belirtilmiştir (Gallagher, Bradford & Pease, 2002).
Kaya ve Sungur (1998), “Çocuk ve Ergenlerde Travma Sonrası
Stres Bozukluğu” konulu literatür taraması sonrasında, çocuk cinsel
istismarının tüm etnik, ırksal, eğitimsel ve sosyoekonomik gruplarda
oldukça sık görülen bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirtmişlerdir.
Çocukluğunda cinsel travmaya uğramış ya da cinsel yönden
kötüye kullanılmış kişilerde, ilerde hangi tür ve sıklıkla cinsel
sorunların ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir (Sungur, 1993).
49
2.4. ŞĐDDET
2.4.1. Şiddet Kavramı
Şiddet; insanlarda şiddet kullanma, kanuna uymamak, kişiye
zarar vermek, hakaret etmek, onurunu kırmak, sükunet ve huzura son
vermek, birinin hakkını çiğnemek, hırpalamak, incitmek, canını
acıtmak için zor kullanmak, yıkıcı aşırı davranışlarda bulunmak, aşırı
derecede öfke ifade etmek şekillerinde kendini gösteren davranışlar
olarak tanımlanmaktadır (Erten & Ardalı, 1996).
Ünsal (1996), şiddeti; insanların bedensel bütünlüğüne karşı
dışarıdan
yöneltilen,
sert
ve
acı
verici
bir
edim
olarak
tanımlamaktadır. Kısacası, insana fiziksel ve ruhsal zarar veren her
edimi şiddet olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca şiddet kavramı, ana
özellikleri ne olursa olsun, zamana ve topluma göre değişmektedir.
Şiddet, farklı görünüş biçimleriyle hayatın her alanında
karşımıza çıkabilmektedir. Kişiye yönelik şiddet, fiziksel şiddet,
psikolojik şiddet, kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet, cinsel
şiddet, siyasal şiddet, sosyal şiddet, uluslararası şiddet (savaş),
ekonomik şiddet, endüstriyel şiddet gibi.
Başkalarına yönelik şiddet eylemlerinin dışında bir de insanın
kendine yönelttiği şiddet eylemleri vardır. Đntihar, intihar teşebbüsleri
veya kendi hatasıyla yol açtığı bir kaza sonucu ölüm gibi (Ünsal,
1996).
Şiddetten söz edilince ve birey üzerindeki etkisini incelemek
söz konusu olunca şiddetin ailedeki durumunu göz ardı etmek hatalı
50
olur. Bu nedenle şiddetin aile içindeki görünümüne bakmak yararlı
olacaktır (Erten & Ardalı, 1996).
2.4.2. Aile Đçi Şiddet
Aile içi şiddet, ülkemizde ve dünyada beden ve ruh sağlığını
ciddi biçimde tehdit eden bir sorundur (Vahip, 2002). Aile içi şiddetin
can alcı noktalarından biri kuşaktan kuşağa aktarılma özelliğidir. Aile
içinde şiddete maruz kalan çocukların çoğu, büyüdüklerinde şiddet
uygulayan eşlere ya da ana babalara dönüşmeseler de, şiddet
uygulayan yetişkinlerin büyük bölümünde çocuklukta aile içi şiddete
maruz kalma öyküsü saptanmıştır (Kaufman & Zigler, 1987).
Aile içi şiddette, çoğunlukla kadın olmak üzere eşler, çocuklar,
kardeşler,
yaşlılar,
bakıma gereksinimi
olan
özürlüler hedef
alınabilmektedir (Vahip, 2002).
Aile içi şiddet; Ailenin sınırları içinde bir üyenin bir başka
üyenin yaşamını, bedensel veya psikolojik bütünlüğünü, özgürlüğünü
tahrip etmeye veya ona ciddi olarak zarar vermeye yönelik her türlü
girişimi veya ihmalidir (Browne & Herbert, 1997). Aile içi şiddetin alt
tipleri 3 başlık altında incelenebilir:
Fiziksel Şiddet; Đtme, tokat atma,vurma, saç çekme, ısırma,
kollarını burma, tekmeleme, yumruklama, nesneler ile vurma, yakma,
delici-kesici aletle yaralama, ateş etme, zehirleme vs. yolu ile fiziksel
acı vererek ve/veya yaralayarak eziyet etmek, ceza vermek ya da
tehdit etmek gibi eylemleri içermektedir. Ayrıca zor kullanarak baskı
51
altında tutmak ya da fiziksel kısıtlılık uygulamak da bu kapsamda
değerlendirilmektedir (Browne & Herbert, 1997).
Cinsel Şiddet; Onay almadan cinsel ilişkiye zorlamak;
okşamak, vajinal, anal ya da oral ilişkiye geçmek, cinsel bölgelere
saldırmak türünden herhangi bir istismarcı ya da zorlayıcı cinsel
yaklaşımda bulunmak. Ayrıca cinsel açıdan aşağılayıcı davranışlarda
bulunmak (Browne & Herbert, 1997).
Duygusal Şiddet; Sürekli eleştiri, aşağılama, iftira atma,
hakaret gibi davranışlarda bulunmak (Browne & Herbert, 1997).
Duygusal şiddet, çoğu zaman hem fiziksel hem de cinsel şiddete eşlik
etmektedir (Yüksel, 2000).
Aile içi şiddeti etkileyen faktörleri Aksoy ve arkadaşları
(1999b) şu şekilde sıralamaktadırlar: Aile içi istismarı uygulayan
kişilerin
genellikle
özgeçmişlerinde
yaşanmış
şiddet
olguları
bulunmaktadır; Eşler arasında, eğitim, mesleki statü, düşünce, ırk, din,
gelir farklılıkları gibi bireyler arası dinamikler; Ekonomik stres, iş
stresi, işsizlik ve sosyal izolasyon gibi çevresel stres faktörleri; Erkek
egemen evlilikler gibi kültürel faktörler.
Aile içi şiddete en fazla maruz kalan kişiler arasında kadınlar
yer almaktadır. Toplumun sosyokültürel özellikleri, kadınların
mağduriyetlerinin oluşmasını ve devamını kolaylaştırır. Aile içi
şiddete maruz kalmak tekrarlayan ve uzun süreli bir travmaya maruz
kalmak anlamına gelmektedir. Ama buna rağmen aile içi suçlar en az
bildirilen suçlardır (Yüksel, 2000).
52
T.C.
Başbakanlık Aile ve
Sosyal
Araştırmalar
Genel
Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından
1994 senesinde yaptırılan “Aile Đçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları”
araştırmasına göre; fiziksel şiddete ailelerin %34'ünde, sözlü şiddete
ise %53'ünde rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete
rastlanma oranı da %46'dır. Anne babaların geçmişteki dayak
deneyimi (%70) şiddeti bugüne taşımaktadır. Dayağın şiddetinden ve
sıklığından çok varlığının önem taşıdığı görülmektedir. Aile
büyüdükçe şiddet artmaktadır. Ailelerde cinsel şiddet ve tacize
rastlanma oranı %9'dur. Şiddete maruz kalanların %80'i yapacak fazla
bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Eşlerden birinin alkol kullanıyor
olması aile içi şiddeti artırmaktadır. Eşlerin daha iyi eğitim görmüş
olması ise aile içindeki şiddeti azaltmaktadır.
Yine, T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından
1997 senesinde yaptırılan “Aile Đçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet”
konulu
araştırmanın
bulgularına
göre;
evde
çocukların
hiç
dövülmediğini söyleyen aileler %55 oranındadır; çocuklarını ayda
birden fazla ve çok şiddetli dövdüklerini söyleyenler %3, yılda 1-10
arası çok şiddetli dövdüklerini söyleyenler %1.5 oranındadır. Ailelerin
%40'ı ise çocuklarını hafif şiddette dövdüklerini belirtmektedirler.
Evde çocukları dövmeyi daha çok annelerin üstlendiği görülmektedir.
Ülkemizde yapılan, 695 kadın katılımcının olduğu başka bir
araştırmada, kadınların %54’ü ailelerinde şiddet gördüklerini, şiddet
gördüğünü söyleyenlerin %35.2’si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır
53
şiddete maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların
gördükleri
şiddet
türüne göre;
kadınların
%42.3'ünün
dayak
%40.1'inin tehdit ve küfür, %12.6'sının yaralama, %3.2'sinin cinsel
taciz ve tecavüz, %1.4'ünün eve kapatma ve %0.4'ünün öldürülme
tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları anlaşılmıştır. Bu grubun
%40.4’ünün evlerinde, çocuklara karşı da şiddet uygulandığı
saptanmıştır (Kocacık, 2004).
Ailedeki şiddet ve terör en çok kadınlara karşı kullanılmaktadır
(Erten & Ardalı, 1996). Bu nedenle kadına yönelik şiddete
değinilecektir.
2.4.3. Kadına Yönelik Şiddet
Birleşmiş Milletler’in 1993’te yayımlanan “Kadına Yönelik
Şiddetin Yok Edilmesi Bildirisi” bu şiddet biçimini, “cinsiyete dayalı
ve kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ve üzüntü
sonucunu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik özel yaşamda
veya kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit,
baskı veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesidir” diye
tanımlanmaktadır. Ancak hemen 2. maddede şiddet biçimlerinin bu
tanımla sınırlı olmadığını, yukarıda sayılanların yanında kadına zarar
veren her türlü geleneksel ve göreneksel uygulamaların da bu kavrama
girdiğine işaret etmiştir. Böylece kadına yönelik şiddetin yalnızca
fiziksel şiddet olmadığı
çekilmiştir (Arın, 1996b).
çeşitli biçimlerinin olduğuna dikkat
54
Aile içinde ve dışında kadına yönelik şiddetin coğrafi sınır
ekonomik
gelişmişlik,
öğretim
düzeyine
bakılmaksızın
bütün
toplumlarda son derece yaygın olduğu görülmektedir (Arın, 1996a).
2000 yılında yapılan Đngiliz Suç Araştırmasına göre (British
Crime Survey-BCS); yaşları 16-19 arasında değişen kadınların %0.9’u
tecavüz de dahil olmak üzere cinsel travmaya maruz kalmış, %0.4’ü
tecavüze uğramıştır. Her 10 kadından birinin 16 yaşından sonra
tecavüz de dahil olmak üzere cinsel suç mağduru olduğu, her 20
kadından birinin en az bir kere tecavüze uğradığı bildirilmektedir
(Gribbin, 2004).
Kadına yönelik şiddet toplumun her katmanında ortaya
çıkmakla birlikte kadınlar daha çok şiddete aile içinde maruz
kalmaktadırlar. Bu şiddetin ille de fiziksel ve cinsel olması da
gerekmemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırmanın sonucu oldukça
çarpıcıdır. Bu araştırmaya göre kadınların %45.7’sine kocalarının
seçiminde danışılmadığını ve %50.8’inin rızaları olmadan evlendirildiğini ortaya koymaktadır (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen
Rights, 1998).
Dünyadaki bütün istatistikler, şiddet mağduru ile şiddet
uygulayıcısının büyük bir çoğunlukla birbirlerini tanıdıklarını
gösteriyor. Yani kadına şiddeti, tanıdığı, bildiği, güvendiği erkekler
(baba, ağabey, eş, kayınpeder vb.) herhangi tanınmayan bilinmeyen
bir yabancıya kıyasla daha çok uyguluyor (Arın, 1996b). Kısacası
55
kadınlar açısından şiddetle karşılaşma riski ev içi ortamlarda ve yakın
ilişkiler içinde artmaktadır (Geyran-Çervatoğlu, 1998).
Arın’ın (1996b) 255 numaralı Dünya Bankası yayımı olan
American Watch (1991)’den naklen aktardığına göre; Sao Paulo’daki
kadın polis karakoluna 5 ay üzerinde yapılan 2000’in üzerindeki
dayak şikayetinin %70’den fazlası, kadına aile içinde uygulanan
şiddete dayanmaktadır. Bunların %40’ının yarası da ciddi yaralardır.
Yine Arın’ın (1996b) Women: Challenges to Year 2000’den naklen
aktardığına göre; ABD’de her 18 dakikada bir kadın dövülmekte ve 6
dakikada bir kadının ırzına geçilmektedir.
Ülkemizde yapılan bir çalışmada, Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi Ruhsal Travma Tedavi Merkezi’ne, 1997
senesinde 15 aylık bir süre içinde başvuran 32 kadından 20’sinin aile
içi fizik ve/veya cinsel saldırıya uğradığı, bu kadınlardan 11’inin
ensest kurbanı olduğu, 9’unun eşi tarafından fiziksel şiddete uğradığı
bildirilmiştir (Geyran-Çervatoğlu, 1998).
Yine ülkemizde yapılan başka bir çalışmada; travma yaşantısı
olan ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı almış 33
kadınla yapılan bir grup psikoterapisi etkinliğine katılan kadınların
%80’i iki veya daha fazla travmatik etkene maruz kalmış ve travmatik
deneyimleri sıklıkla çocukluktan başlayarak yaşamlarının farklı
devrelerinde sürmüş. Dahası tedaviye başlandığı devrede, eşin fiziksel
ve cinsel şiddeti olguların %33’ünde devam etmekteydi. Aile içi
fiziksel şiddeti uygulayanların %27’si öz baba, eş ve birlikte yaşanılan
eşin ailesinin fertleri idiler. Olguların %15’ine ağabey ve baba
56
tarafından cinsel tacizde bulunulmuştu. Araştırma yapılan bölgenin
özelliği gereği (Güneydoğu Anadolu Bölgesi) askeri çatışmalar
sonrası ortaya çıkan olaylar ve bunlara bağlı kayıplar olguların
%19’unda görülmekteydi (Sezgin, 2003).
2.4.4. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Şiddet
Evlilik içi kadına yönelik şiddeti 4 grupta toplamak mümkün:
Fiziksel Đstismar, kadının eşi ya da partneri tarafından fiziksel
saldırıya maruz kalması; Cinsel istismar, kadının eşi ya da partneri
tarafından rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlanması; Duygusal
istismar, çoğunlukla aşağılama, bağırma, yetersiz olduğunu söyleme,
hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme,
patolojik düzeyde kıskançlık, korkutma, gizliliği bozma, batıl inançlar
veya paranoya düzeyinde inanmama, ne yaptığını araştırma şeklinde
kendini gösterir. Duygusal istismar, fiziksel ya da cinsel istismarla
birlikte veya tek başına da görülebilmektedir. Ekonomik istismar,
çalışan kadının parasını elinden alma, ekonomik anlamda onu
kullanma şeklinde gözlenmektedir. Özellikle erkeğin çalışmadığı
durumlarda çok fazla görülmektedir (Aksoy ve ark., 1999b).
Ülkemizde yapılan kadına yönelik aile içi şiddet olgularının
Adli Tıp uygulaması çerçevesinde değerlendirildiği bir araştırmada
aile içi fiziksel şiddet nedeniyle adli mercilere başvuran (n:60)
kadınların %70’inin evlendiklerinden beri fiziksel şiddete uğradıkları
tespit edilmiştir. Evlilik içi kadına yönelik şiddet, yalnızca alt
sosyoekonomik tabakayla sınırlı kalmayıp, yaş, yerleşim yeri, eğitim,
57
meslek ve gelir düzeyi farkı gözetmeksizin her kategoriden ailede
görülmektedir (Günay, Sözen, Yavuz & Ramadanoğlu, 1996).
Gölge ve arkadaşlarının (2000), “Aile içi şiddet ve eşler arası
ilişkiler” konulu araştırmasında, kadınların %30’unun erkeklerin
%6’sının eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldıkları, kadınların
%3’ünün, erkeklerin %28’inin eşlerine fiziksel şiddet uyguladıkları
ortaya çıkmıştır. Günay, Sözen, Yavuz ve Ramadanoğlu’nun (1996)
çalışmasında ise kadınların %41.7’si eşlerinin kendilerini sebepsiz
yere dövdüğünü ve niçin dövüldüklerini anlayamadıklarını ifade
ettikleri bulunmuştur.
Ülkemizde Đstanbul Adliyesi, Sulh Hukuk Mahkemeleri’ne
tedbir istemli başvurularla ilgili olarak yapılan bir çalışmaya göre;
Şiddet
uygulayanların
%89’unun
erkek,
şiddet
mağdurlarının
%89’unun kadın olduğu görülmektedir. Aile içi şiddetin en yoğun
olarak %77.68 oranında eşe yönelik olduğu saptanmıştır (Yıldız,
Yavuz, Akıncı-Sokullu & Gölge, 2003). Kadınlara yönelik şiddet,
sadece cinsel eşitsizlikten kaynaklanmamaktadır. Erkekler güç
dengesini kendi lehlerine çevirmek için ve kadınları aşağılamak için
şiddet
kullanmaktadırlar.
Kısacası
erkekler,
ilişki
içindeki
pozisyonunu güçlendirmek ve ilişkinin patronu olduğunu göstermek
için kadına yönelik şiddet uygulamaktadırlar (Watts & Zimmerman,
2002).
Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki çeşitli kentlerde 599
kadın ile yapılan bir araştırmaya göre; kadınların %25.9’u “sık sık”,
%50.8’i “bazen”, eşleri tarafından sözel şiddete maruz kaldıklarını;
58
%17.5’i “sık sık”, %39.1’i “bazen” duygusal şiddete maruz
kaldıklarını; %15.4’ü “sık sık”, %42.5’i “bazen” eşlerinin fiziksel
şiddetine maruz kaldıklarını; %16.3’ü “sık sık”, %35.6’sı “bazen”
eşinin
cinsel
şiddetine
maruz
kaldıklarını
bildirmektedirler
(Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights, 1998).
T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından
1997 senesinde yaptırılan “Aile Đçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet”
konulu araştırmanın bulgularına bakıldığında; kadınların %10'u
eşlerinden sık sık (%3.6) ve ara sıra (%6.5) dayak yediklerini
bildirirlerken %12’si eşleri tarafından sık sık ve ara sıra hakarete
uğradıklarını, belirtmişlerdir. Eşin hakaretine uğrama oranının
kadınlarda iki misli fazla olduğu saptanmıştır.
Erten ve Ardalı’nın (1996) yurt dışı kaynaklı istatistiklere
dayanarak aktardıkları bilgilere göre; Đngiltere’de evli çiftlerin
%16’sında kadınlar dayak yemektedirler. ABD’de yapılan bir
araştırmada bir ay içinde bir cerrahi kliniğine başvuran kadınların
%3.8’i, psikiyatri servisine gelen kadınların %3.4’ü eşleri ya da
beraber
yaşadıkları
erkekler
tarafından
dövüldüklerini
beyan
etmişlerdir. Yapılan araştırmalara göre dövülen kadınların %76’sı 35
yaşın altındadır. Vakaların çoğunda sosyoekonomik düzey ortanın
altındadır. Arın’ın (1996b) Women: Challenges to Year 2000’den
naklen aktardığına göre; Fransa’da, şiddet kurbanlarının %95’i
kadınlardır ve bu kadınların %51’ine de beraber oldukları erkekler
şiddet uygulamaktadırlar.
59
Đster gelişmemiş olsun ister gelişmiş olsun tüm toplumlarda ve
Dünya’nın her yerinde kadına yönelmiş aile içi şiddet olgularına
sıklıkla rastlanmaktadır. Örneğin; Japonya’da raporlara geçen 1993
fiziksel şiddet olgusundan 796’sı (%59) kadınlara partnerleri
tarafından yöneltilmiş fiziksel şiddet olgularıdır; Yeni Zellanda’da
314 kadın ile yapılan görüşmede, kadınların %20’si erkek partnerleri
tarafından fiziksel şiddete maruz kalmıştır; 1997 yılında Đşviçre’de
yapılan bir araştırmada 1500 kadının %20’sinin fiziksel saldırıya
maruz kaldığı bildirilmiştir; Kenya’da 612 kadın ile yapılan
görüşmede kadınların %42’si partnerleri tarafından fiziksel şiddete
maruz kaldığını; şiddete uğrayan bu kadınların %58’i “çok sık” veya
“bazen” şiddete uğradıklarını bildirmişlerdir; Kore’de random
örneklemeyle yapılan bir araştırmada kadınların %38’inin eşleri
tarafından fiziksel şiddete uğradıkları bildirilmektedir (Unicef,
Domestic Violence, 2000).
2.4.4.1. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Cinsel Şiddet
Evlik süresince kadınlar, sıklıkla evlilik içi cinsel şiddete
maruz kalırlar, ancak günlük yaşamlarında, bu eylemin bir şuç
oluşturduğunu bilmezler. Bu nedenle, “evlilik içi tecavüz” suçu, adli
makamlara sıklıkla yansımaz, uygulamada karşılaşılması güçtür
(Kaya, 1996).
Sokaktaki adamın tecavüzünü yaşamış olan bir kadın
tecavüzün adını koyabilir. Kimseye söylemese saklasa bile tecavüze
maruz kaldığını bilir. Ama, yuvasında eşinin tecavüzüne tekrar tekrar
60
uğramış olan kadın, bir saldırgan ile evli olduğunu ve sokakta tecavüz
edilen kadın gibi bir sorun yaşadığını kendi kendine bile tanımlamaz.
Kadınlık rolünün alışkanlığı içinde kendisini suçlar ve cinsel yönden
eksik bir kadın olarak tanımlar. Đstemediği zaman, eşini kırmamak için
cinsellik yaşamaya kendini mecbur kılar (Yüksel, 1996b).
Erbek ve arkadaşlarının (2004) Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evlilik Danışma
Merkezi’ne (EDAM) psikiyatrik yardım almak için başvuran,
mahkeme tarafından psikolojik yardıma ihtiyaç duyup duymadıklarının belirlenmesi amacıyla EDAM’a yönlendirilen ve normal
popülasyonu temsil eden evli çiftlerle yaptıkları araştırmada,
boşanmak üzere mahkemeye başvuran grupta cinsel ilişkiye zorlanma
açısından kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.
Mahkeme grubunda erkeklerin %26’sının bazen, %10’unun sıklıkla,
%6’sının her zaman eşlerini cinsel ilişkiye zorladıkları ve %66’sının
ise, eşlerine karşı fiziksel şiddet uyguladığı saptanmıştır.
Yine ülkemizde yapılan kadına yönelik aile içi şiddet
olgularının Adli Tıp uygulaması çerçevesinde değerlendirildiği bir
araştırmada, aile içi fiziksel şiddet nedeniyle adli mercilere başvuran
kadınların %61.7’si eşinin cinsel yönden zor kullandığını, istemediği
halde cinsel ilişkiye zorlandıklarını bildirmektedirler (Günay, Sözen,
Yavuz & Ramadanoğlu, 1996). Aynı çalışmada kadınlara eşleri
tarafından fiziksel şiddete uğrama nedenleri sorulduğunda, cinsel
nedenli fiziksel şiddete maruz kaldıklarını bildiren kadınların oranı
%3.3 olarak bulunmuştur.
61
Eşleri tarafından fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalan
kadınlar genellikle cinsel ilişkiye de zorlanmaktadırlar ve buna bağlı
olarak cinsel sorunlar yaşayabilmektedirler. Đstanbul Tıp Fakültesi
Psikiyatri Polikliniği’nde yürütülen, psikiyatrik yardım için başvuran
eş şiddetine maruz kalmış 50 kadın üzerine yapılan bir çalışmada 3
kadın haricinde tüm kadınlar, cinsel isteksizlik (%74), uyarılma
bozukluğu (%62), orgazm sorunları (%44), cinsel ilişki sırasında ağrı
(%40) ve cinsel ilişkiden tatminsizlik (%88) gibi cinsel sorunlar
yaşadıklarını belirtmişlerdir (Dişçioğlu-Genç & Yüksel, 2004). Eşleri
tarafından hem fiziksel hem de cinsel saldırıya maruz kalan kadınlarda
daha şiddetli depresyon, yüksek derecede alkol kullanımı ve benlik
saygısı yitimi gibi diğer psikolojik sonuçlar da görülmektedir (Brown,
1993).
Ankara’da yaşayan 18-67 yaş arasındaki 155 kadın ile yapılan
bir araştırmada kadınların %7.2’si “ara sıra”, yine %7,2’si “bazen”,
%1.3’ü ise “sık sık” eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını
bildirmektedirler (Gülçür, 1999). Arın’ın (1996b) Women: Challenges
to Year 2000’den naklen aktardığına göre; Đngiltere’de her 7 kadından
biri eşinin tecavüzüne maruz kalmaktadır.
62
2.5. PSĐKOLOJĐK TRAVMA KAVRAMI
2.5.1. Psikolojik Travma Kavramının Tanımı
Psikolojik travmanın özü, acı ve yaralanma tehdidi yaşayan
kişinin çevresi ve bedeni üzerindeki hakimiyetini kaybetmesi sırasında
hissettiği çaresizliktir. Travma, ruhen üstesinden gelinmesi zor ve tam
bir çaresizliğe yol açacak kadar ağır yaşam deneyimleridir. Travmalar,
kişideki
yaşantılamanın
sürekliliğini
ani
ve
belirgin
olarak
bozmaktadır (Spiegel, 1991). Travma anında zihnin bir bölümü
kontrol ve hakimiyet duygusunu sürdürürken, olay atlatıldıktan sonra,
başka zihinsel süreçler olmadık zamanlarda kontrolün kaybını kişiye
yeniden yaşatabilmektedirler (Tutkun, 1998).
Leoner Terr (1990) "ruhsal travma"nın ani, beklenmedik bir
zamanda, karşı konulmaz şiddetli emosyonel saldırı veya dışarıdan bir
kişiden bir dizi saldırı sonucu meydana geldiğini söyler.
Mental bozuklukların tanı ölçütlerinin yer aldığı DSM-IV’de
“Akut Stres Bozukluğu” ve “Posttravmatik Stres Bozukluğu” tanı
ölçütleri belirlenirken, “travmatik olay”ı açıklamak için, “kişinin,
gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır
bir yararlanma ya da
kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını
yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı
karşıya olmak” ifadesi kullanılmaktadır (DSM-IV, 1994).
Tecavüz, doğal afet ya da savaş sonrası oluşan travmalar
bireyin yaşantısında ani ve aşırı bir aksama olarak karşımıza
çıkmaktadır. Fiziksel tehdit ve yaralanma, insanların sahip olduğu
63
fiziksel çevre ve bedenleri üzerindeki hakimiyetleri ve zarar görmeme
gibi birçok temel varsayımları sarsar ve yıkar (Yalom, 1999). Kısacası,
travma karşısında mağdur, şiddet ve güç baskısı altında tek başına ve
yardımsız kalmıştır. Sonuç olarak, bireyin yaşadığı travmatik olaylar;
onun kontrol, bağlantı ve anlam duygusunu sağlayan normaldeki
bakım ve güvenlik sistemini altüst etmiştir (Tutkun, 1996).
Bir olaya travma demek için olayın kendi karakteristikleri
yeterli değildir. Olayın beklenmeyen bir olay olması, aniden ortaya
çıkması, aşırı korku, dehşet, kaçınma ve kontrol yetersizliği, travmaya
verilen tepkide ve travmayı algılayışta etkili olur (Davidson, 1993).
Travmanın
yoğunluğu,
kişinin
yaşadığı
sosyal
grubun
travmatik tecrübeye verdiği tepki ile de alakalıdır. Ailesi, eşi, erkek
arkadaşı ve arkadaşlarından alacağı destek mağdurun durum ile başa
çıkmasında çok önemli bir rol oynar, saldırıyı algılamasında farklılık
yaratır (Burgess A. W. & Hazelwood 1995).
2.5.2. Psikolojik Travma Sonrası Oluşan Sorunlar
Travma sonrası ortaya çıkan tepkiler tek tip değildir yani
travmatik deneyimlerin ardından farklı ruhsal sorunlar gelişebilir. Bu
sorunlar; klinik olarak Akut Stres Bozuklukları, Travma Sonrası Stres
Bozukluğu (TSSB), depresyon, dissosiyatif bozukluklar (dissosiyatif
amnezi,
dissosiyatif
füg,
dissosiyatif
kimlik
bozuklukları,
depersonalizasyon bozukluğu), uyum bozuklukları, alkol ve madde
kullanımında artış, kısa psikotik tepkiler, psikofizyolojik tıbbi
64
hastalıklar gibi farklı belirtiler ve bozukluklar şeklinde görülebilir
(Yüksel, 1998).
Kendine zarar verme davranışı (Self-mutilating) ve cinsel
istismar olgularının ilişkili olduğu ve buna dayanarak kendine zarar
verme davranışının cinsel istismarın varlığı için bir sinyal işlevi
gördüğü söylenebilir. Özellikle yeme bozuklukları ve intihar
girişimleri ile birlikte görülen kendine zarar verme davranışları
saptandığında, istismar olgusu mutlaka araştırılmalıdır (Baral, 1996).
Kendini yaralama, zarar verme ve yeniden mağduriyet (revictimization)
sıklıkla
kronik
çocuk
istismarı
mağdurlarında
görülmektedir (Herman, 1992).
Messman-Moore ve Brown’un (2004) yaptığı araştırmada
çocukluk çağında cinsel istismara uğrayan kadınların, cinsel istismara
uğramayan kadınlara göre iki kat daha fazla tecavüz kurbanı oldukları
ortaya çıkmıştır. Duygusal istismar da yetişkinlik döneminde maruz
kalınan tecavüzü anlamlı düzeyde açıklayabilmektedir. Kısacası,
çocukluk çağlarında birden çok alanda istismar edilmek yetişkinlikteki
cinsel taciz ve tecavüz riskini arttırmaktadır. Çocukluk çağında maruz
kalınan negatif psikolojik etkilerin hayatın geri kalan döneminde
yeniden mağduriyete (revictimization) sebep olduğu kuvvetle vurgulanmaktadır.
Travma sonrasında çeşitli işlevsel alanlarda bozulmalar da
ortaya çıkar. Tecavüz mağdurlarında, yeme bozuklukları, uyku
problemleri, gastrointestinal fonksiyon bozuklukları gibi fizyolojik
sorunların yanı sıra cinsel işlev bozuklukları da sıklıkla görülmektedir.
65
Tecavüz kurbanlarının yarısından fazlası tecavüzden 2 yıl sonra cinsel
fonksiyon bozuklukları bildirmişlerdir (Gise & Paddison, 1988).
2.5.3. Cinsel Saldırı ve Cinsel Travma
Cinsel saldırı iç benlik uyumu ile çevre arasındaki dengeyi
bozan travmatik bir olaydır (Moscarello, 1990). Cinsel saldırı; aile
üyelerinden, tanıdıklardan veya yabancılardan gelebildiği gibi
çocukluk veya erişkinlik devrelerinin herhangi birinde yaşanabilir.
Cinsel
travma
çoğunlukla
erkeklerden
kadınlara
ve
erişkin
erkeklerden kız veya erkek çocuklarına yönelmektedir. Kişinin kendi
isteği dışında ona yönelen veya onu katılmaya zorlayan cinsel
yaklaşımlar cinsel travmaya neden olabilir (Yüksel, 1998).
Çocukluğunda cinsel travmaya uğramış ya da cinsel yönden
kötüye kullanılmış kişilerde, ilerde hangi tür ve sıklıkla cinsel
sorunların ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir (Sungur, 1993).
Bununla birlikte, cinsel istismar öyküsü olan erişkinlerde ruhsal
belirtiler ve bozuklukların gelişme riski vardır. Ek olarak cinsel işlev
bozuklukları, cinsel isteksizlik, cinsellikten kaçınma, seçimsiz cinsel
yakınlıklara girme gibi farklı cinsel sorunlar yoğunluk kazanır
(Yüksel, 1998).
Finkelhour ve Browne (1985), “Travmatik cinsellik” kavramını
henüz çocuk yaşta ve cinsellik konusunda yeterli bilgi ve fiziksel
gelişmeye sahip olmayan kişinin kendini olayın içinde bulmasını
tanımlamak için kullanmışlardır. Yazarlar çocukluk çağı cinsel
istismarının travmatik cinselleşmeye yol açtığını ileri sürerler.
66
Travmatik cinselleşmeyi çocuğun cinsel gelişiminin uygun olmayan
ve kişiler arası ilişkilerde bozukluğa neden olan bir süreç olarak
tanımlamaktadırlar. Hazır olmadan kendini erişkin cinselliği içinde
bulan çocuk, istismar edici cinselliği
sevgi için ödüllendirme ile
ilişkilendirecektir. Bu da çocuğun sadece kafasının karışmasına neden
olmaktan öte cinsellik normları hakkında karmaşa yaşamasına ve zarar
görmüş bir algıya sahip olmasına neden olacaktır. Bu durum erken
ortaya çıkan cinsel davranışlara, tekrarlayıcı veya uygun olmayan
kontrolsüz cinsel ilişkilere, cinsel saldırganlığa veya cinsel olarak
yeniden mağdur olma durumuna yol açabilmektedir.
Cinsel saldırıya uğrayan kadınlar, hem bedensel hem
psikolojik boyutları olan ciddi bir travma yaşarlar. Gözlemler ve bazı
çalışmalardan edinilen kanıtlar yaşanan zorlukların her zaman kolay
kolay geçmediğini göstermektedir. Cinsel travmalar sonrasında
psikolojik travma belirtileri bir yıl içinde azalabilmekte ancak, cinsel
isteksizlik cinsel uyum güçlüğü gibi cinsel zorluklar çok daha uzun
sürmektedir (Yüksel, 1996a). Cinsel saldırı mağdurlarında maruz
kaldıkları travmadan sonra cinsel ilişki sıklığı düşmektedir. Saldırı
sonrası oluşan cinsel problemler, kurbanların tekrar cinsel ilişki
kurmasını engellemektedir. Çünkü, cinsel uyaranlar cinsel saldırı
mağdurları için anksiyete yaratan ve istenmeyen anıları canlandırdıklarından, mağdurlar cinsel ilişkiden kaçınmaktadırlar (Van Berlo &
Ensing, 2000).
Cinsel travma kadının kendisine saygısında daima bir hasar
meydana getirdiği gibi kadında, bilişsel düzeyde de bir çarpıklık ve
67
tahrifat oluşturur ve buna bağlı olarak; “Ben kötüyüm.”, “Haz almayı
hak etmiyorum.”, “Cinsel haz, başkaları içindir.” “Seks ve aşk; içinde
ağrı, korku, öfke ve kızgınlık barındırır.” türü düşüncelere sahip olur
(Goodwin & Agronin, 1997).
Cinsel saldırı sonrası cinsel fonksiyon bozukluklarının uzun bir
süre devam etmesinin önemli bir sorun olduğu bilinmektedir.
Saldırıdan 1 ay sonra mağdurların %51'i, cinsellikten korkma,
tiksinme, istek ve uyarılma sorunları ve orgazm sorunları gibi cinsel
problemlerin bir veya daha fazlasını yaşadıklarını, mağdurların %71'i
saldırıdan bir yıl sonra bu sorunların bir veya daha fazlasının hala
devam ettiklerini bildirmişlerdir (Van Berlo & Ensink, 2000).
Cinsel suçları da kapsayan suç içeren eylemlere maruz kalan
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olgularında yapılan bir
çalışmada cinsel işlev bozuklukları daha sık (%41) bulunmuştur. Bunu
%38 ile majör depresyon,, %27 ile obsesif-kompulsif bozukluk ve
%18 ile fobik bozukluklar izlemiştir (Kaya, 2000). Seksüel olmayan
travmalardan sonra ortaya çıkan Travma Sonrası Stres Bozukluğu
(TSSB) ve depresyon gibi rahatsızlıklar da seksüel fonksiyonu
olumsuz etkileyebilmektedir. Yani salt travmadan değil travma
sonrasında gelişen sorunlardan da cinsel sorunlar kaynaklanabilmektedir (De Silva, 2001).
Kayı, Yavuz ve Arıcan (2000), üniversite öğrencileri ve
mezunları ile yaptıkları anket çalışmasında kadınlarda cinsel saldırı
oranını %14.7 olarak saptamışlardır [zorla cinsel ilişkiye teşebbüs
68
%7.0 (n:56), zorla oral seks % 2.8 (n:20), zorla cinsel ilişki anal /
vajinal % 4.9 (n:54)].
Saldırı sırasında kişinin vücut bütünlüğü ve zaman zaman
hayatı tehlikeye girmiş olduğundan kişi, yoğun bir heyecan ile korku
yaşar. Cinsel saldırıya uğrayan kişi bu dönem içerisinde hayatı
üzerindeki kontrolü kaybeder ve mağdur saldırı sonrasında günlerce
hatta aylarca süren ve kişinin savunma mekanizmalarını bozup felce
uğratan psikolojik reaksiyonlar gösterir (The American College of
Obstetricians and Gynecologists Technical Bulletin, 1993).
2.5.4. Cinsel Travmaların Bildirilme Oranları
En ciddi cinsel saldırı olan tecavüzler çok yaygındır ve
genellikle rapor edilmemektedirler (Gribbin, 2004). Cinsel saldırı
suçları diğer suçlara kıyasla daha yüksek oranda siyah sayı olarak
kalmaktadır (Akıncı-Sokullu, 1999). Özellikle cinsellikle ilgili
tabuların yoğun olduğu ülkelerde cinsel travmaların
ne sıklıkla
olduğunu bildiren güvenilir toplumsal taramalar yoktur. Klinik
izlenimler bu konunun ihmal edilmemesi gerektiğine işaret etmektedir
(Sezgin, Yavuz & Yüksel, 1995).
Tecavüzlerin %50 ile %90 oranında rapor edilmediği tahmin
edilmektedir. Cinsel saldırı sonrasında kadınlar, genellikle neler
olduğu hakkında ne yakınları ile, ne de özellikle tıbbi ve kanun
uygulayıcı kişilerle konuşabilirler (Gise & Paddison, 1988). Ayrıca
maruz kalınan cinsel saldırı sonrası oluşan fiziksel ve emosyonel
hasarların fazlalığı nedeni ile mağdur büyük bir travmaya maruz
69
kalmıştır ve bu travma polis soruşturması, hekim muayenesi, savcılık
soruşturması ve mahkeme aşamalarında çeşitli derecelerde tekrarlanır
(Yavuz, 1996). Bunlara ilave olarak, cinsel saldırıya uğrayan kadın,
olayın sadece kendisi için anlam ve etkileri ile başa çıkmak zorunda
değil, aynı zamanda ailesi, arkadaşları, erkek arkadaşı ve eşi gibi
kendisi için özel olan kişilerin tecavüz olayını sadakatsizlik olarak
algılayabilecekleri için bu kişiler üzerindeki derin etkilerle de
uğraşmak ve uzlaşmak zorundadır Tecavüzden önce bir ilişkileri
olduğu belirtilen 60 kadının ilişkilerinin tecavüzden sonra bozulduğu
bildirilmiştir (Gise & Paddison, 1988).
Diğer suçlarla karşılaştırıldığında, polise bildirilen cinsel
saldırıların çok düşük bir oranda olduğu görülmektedir. Cinsel
saldırıların %15’i polise bildirilirken, araba hırsızlıklarının %98’i, ev
soygunlarının %70’i, kişiye yönelik hırsızlıkların %48’i polise
bildirilmektedir (Edward & Macleod, 1999).
Adalet istatistiklerine göre, ülkemizde 1994 yılında ırza geçme
ve ırza tasaddi suçları, tüm suçların sadece %2.1’ini oluşturmaktadır
(Yavuz, Özarslan & Yavuz, 1997). Cinsel suçların ana grubunu
oluşturan ırza geçme ve ırz ve namusa tasaddi eylemlerinin ne yazık
ki çok küçük bir oranı (%5-10) adli makamlara yansıtılmaktadır
(Yavuz, 1996).
Cinsel saldırı mağdurlarıyla yapılan anket çalışmaları, cinsel
saldırıya uğrayıp bunu adli makamlara bildirmeyen kadınların
oranının %90’dan fazla olduğunu göstermektedir (Abarbanel &
Richman, 1990). Yaşça büyük çocukların da travmayı bildirmeyle
70
ilgili, yaşça küçük çocuklara oranla daha güçlü bir inhibisyona sahip
oldukları ve travmayı rapor etmeme olasılığının yükseldiği bildirilmektedir (Gallagher, Bradford & Pease, 2002).
Partnerleri tarafından şiddete maruz kalan kadınlar genellikle
toplum tarafından yargılanırlar. Toplum kadının şiddeti provake
ettiğini düşündüğü için kadın suçlanır. Bu durum kadına daha büyük
bir psikolojik baskı yükler. Bu da partneri tarafından şiddete maruz
kalan kadınların travmatik yaşantıyı bildirme olasılığını düşürür
(Watts & Zimmerman, 2002).
Cinsel saldırı, fiziksel, psikolojik ve sosyal etkileri nedeniyle
en ağır travmatik yaşantılardan biridir. Son yıllarda yapılan önemli
sayıda araştırmalar cinsel travmanın yaygınlığını ortaya koymakta ve
cinsel saldırıyı toplumun ve bireyin önemli bir ruh sağlığı sorunu
haline getirmektedir. Genel popülasyon çalışmaları cinsel saldırıların
ciddi boyutlarda olduğuna işaret ederken saptanan bu olgular
buzdağının sadece görünen kısmıdır. Halen cinsel saldırı adli
makamlara en az yansıyan gizli kalmış bir şiddet suçudur (Gölge,
2005a).
71
2.6. KADINA VE ÇOCUĞA YÖNELĐK ŞĐDDETĐN
HUKUKĐ BOYUTU
Bu bölümde, kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve ailenin
korunmasına dair hükümlerin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda,
4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da, Eski Türk Ceza
Kanun’da ve Yeni Türk Ceza Kanunu’nda nasıl yer aldığına kısaca
değinilecektir.
2.6.1. 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun
1982 Anayasası Ailenin Korunmasını 41. Madde’de güvence
altına almıştır. 41. Madde Anayasanın 3. Bölümünde “Sosyal ve
Ekonomik Haklar ve Ödevler” ana başlığı altında yer almaktadır.
Madde 41- Aile Türk Toplumunun temelidir. Devlet ailenin
huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile
planlanması öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır, teşkilatı kurar (Şen, 1996).
Anayasada toplumun temeli olarak aile belirlenmiştir. 2001
yılında yapılan değişiklikle Aile Türk Toplumunun temelidir ifadesine
“ve eşler arasında eşitliğe dayanır” hükmü getirilmiş ve kadın erkek
eşitliğine ilişkin yeni bir hüküm Anayasaya girmiştir (Odyakmaz,
Kaymak & Aleskerli, 2004). Bu ilave ile 41. Madde şu şekli almıştır:
Madde 41- (Ek: 03.10.2001 – 4709/17 md.) Aile, Türk
Toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet
ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve
72
aile planlanması öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Anayasa'nın 41 inci maddesinde yer alan "Devlet ailenin huzur
ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli
tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü de göz önüne alınarak aile içi
şiddetten mağdur olan kadını ve çocukları koruyucu yasal tedbirlerin
alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Toplum, aile ve özellikle de birey açısından yoğun ve sürekli
sorunlar oluşturması nedeniyle aile içi şiddet ciddi bir problem olarak
görülüp, bununla etkin mücadele etmek amacıyla, 14.01.1998
tarihinde “Ailenin Korunmasına Dair 4320 Sayılı Kanun” yürürlüğe
girmiştir (RG. 17.01.1998 No: 23233). 4320 Sayılı Ailenin
Korunmasına Dair Kanun’un genel gerekçesinde şiddet bir olgu olarak
kabul edilmiş, şiddetin, aile yaşamı içerisinde aileyi oluşturan bireyler
arasında gerçekleşen ve “Aile Đçi Şiddet” adı altında “aile içinde bir
bireyin diğer bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı”
şeklinde tanımlanmıştır (Yıldız, 2003).
Uluslararası hukuk alanında yaşanan gelişmeler ve ailenin
korunmasını güvence altına alan Anayasa’nın 41. maddesi de göz
önünde tutularak, aile içi şiddetin önüne geçebilmek için iç
hukukumuz açısından çok önem taşıyan özel bir yasanın çıkarılması
sağlanmıştır.
Yasanın
getirdiklerine
kısaca
değinecek
olursak
(Moroğlu, 2005);
Aile içi şiddete maruz kalan eşin veya aile bireylerinden
birinin ya da olaya tanık olan 3üncü bir kişinin başvurusu veya
73
Cumhuriyet Savcılığının bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi
resen (kendiliğinden) olayın niteliklerini göz önünde bulundurarak
Kanunda yazılı tedbirlerin birine, birkaçına veya hepsine birden
hükmeder. Bu tedbirler:
Kusurlu eşin; a) Şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda
bulunmaması,
b) Müşterek
evden
uzaklaştırılması,
evin
(aile
konutunun) şiddete uğrayan eşe ve çocuklarına tahsis edilmesi, şiddet
uygulayan eşin eve yaklaşmaması, c) Ev eşyalarına zarar vermemesi,
d) Aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi, e) Varsa
silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi, f) Alkollü veya
uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta
gelmemesidir.
Hakim bu tedbirlere en çok 6 ay süre için hükmedebilir.
Kusurlu
eşe,
kararda
hükmolunan
tedbirlere
uymazsa,
tutuklanacağı ve tedbir süresinin hapis cezasına dönüşeceği ihtar
edilir. Hakim, şiddete uğrayanın yaşam düzeyine uygun bir tedbir
nafakasına da hükmeder. Koruma kararının bir örneği Aile
Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdi olunur. Savcılık
kararın uygulanmasını zabıta (ve gerektiğinde psikolog, sosyal
çalışmacı gibi uzman kişiler) aracılığıyla izler. Kusurlu eşin karara
uymaması halinde, zabıta mağdurun şikayetine gerek kalmaksızın
evrakı resen Savcılığa iletir. Savcıda karara uymayan kusurlu eş
hakkında Sulh Ceza Mahkemesi’nde kamu davası açar (Moroğlu,
2005).
74
Kanunun
çıkarılmasının
birinci
yılında
(1.10.1999
–
1.12.1999) iki ay içinde Türkiye genelinde 1727 dava açılmış olması
dikkate değerdir. Bu davaların 564’ü Ege Bölgesinde, 476’sı Đzmir’de
açılmıştır.
Đstanbul’da
256,
Eskişehir’de
149,
Elazığ’da
31,
Diyarbakır’da ise 28 dava açılmıştır (Moroğlu, 2005).
2.6.2. Eski ve Yeni TCK’da Kişiye Yönelik Cinsel Şiddet
Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler
Yeni Türk Ceza Kanunu ile farklı bir düzenlemeye tabii
tutulan cinsel suçlar, 765 Sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’na göre;
“Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler” başlığı altında yer
almıştır. Eski TCK’da yer alan bu konudaki ilgili kanun maddelerini
şu şekilde sıralayabiliriz (Şen, 1996):
414. Madde - Mefruz Cebirle Irza Geçme
415. Madde - Mefruz Cebirle Irz ve Namusa Tasaddi
416. Madde - Zorla Irza Geçme ve Tasaddi
417. Madde - Cezayı Artıran Şahsa Bağlı Haller
418. Madde - Cezayı Arttıran Fiile Bağlı Sebepler
421. Madde - Söz Atma - Sarkıntılık
423. Madde - Evlenme Sebebiyle Kızlık Bozma
434. Madde - Evlenme Sebebiyle Dava ve Cezanın Tecili
765 sayılı eski TCK’ya göre eşe yönelik cinsel saldırı, eşe
yönelik fena muamele olarak değerlendirilmektedir.
5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nda kadına ve çocuğa
yönelik cinsel şiddete ilişkin suçlar “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı
75
Suçlar” ana başlığı altında yer almaktadır. Bu başlık altında; “Cinsel
saldırı”, “Çocukların cinsel istismarı”, “Reşit olmayanla cinsel
ilişki” ve “Cinsel taciz”e ilişkin kanun maddeleri düzenlenmiştir
(Yeni TCK, 2004).
Bunlara ilave olarak “Genel Ahlaka Karşı Suçlar” başlığı
altında ise “Müstehcenlik” ve “Fuhuş” gibi maddeler içinde yine
çocukların çeşitli şekillerde cinsel istismarına ilişkin suçların
düzenlendiği görülmektedir (Yeni TCK, 2004).
Ayrıca; “Aile Düzenine Karşı Suçlar” ana başlığı altında;
“Kötü muamele” ve “Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün
ihmali” alt başlıklarında kadın ve çocuğa yönelik fiziksel, duygusal
istismar ve ihmale ilişkin suçlar yer almaktadır (Yeni TCK, 2004).
5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’na göre “Cinsel
Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında yer alan ilgili kanun
maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz (Yeni TCK, 2004):
Cinsel Saldırı
Madde
102-
(1)
Cinsel
davranışlarla
bir
kimsenin
vücut
dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan
yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
işlenmesi durumunda, yedi yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve
kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
76
(3) Suçun; a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak
durumda bulunan kişiye karşı, b) Kamu görevinin veya hizmet
ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) Üçüncü
derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye
karşı, d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, işlenmesi
halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında
artırılır.
(4) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması
hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(5) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Çocukların Cinsel Đstismarı
Madde 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan
sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar
deyiminden; a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış
olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği
gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel
davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya
iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen
cinsel davranışlar anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması
suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan on beş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
77
(3) Cinsel istismarın, üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan veya
kayın hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı,
sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan
diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı
cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama
suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten
yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması
halinde, on beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden
olması
durumunda,
ağırlaştırılmış
müebbet
hapis
cezasına
hükmolunur.
Reşit Olmayanla Cinsel Đlişki
Madde 104- (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş
olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fail mağdurdan üç yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu
aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.
78
Cinsel Taciz
Madde 105- (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi
hakkında, mağdurun şikayeti üzerine üç aydan iki yıla kadar hapis
cezasına veya adli para cezasına hükmolunur.
(2) Bu fiiller hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı
kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde ceza yarı oranında
arttırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde
kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olmaz.
5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’na göre “Aile Düzenine
Karşı Suçlar” başlığı altında yer alan ilgili kanun maddelerini şu
şekilde sıralayabiliriz (Yeni TCK, 2004):
Kötü Muamele
Madde 232- (1) Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı
kötü muamelede bulunan kimse, 2 aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Đdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak,
muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü
olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan
disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası
verilir.
79
Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün Đhmali
Madde 233- (1) Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek
olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikayet üzerine, bir yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Hamile olduğunu bildiği eşini veya sürekli birlikte yaşadığı ve
kendisinden gebe kalmış bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını
çaresiz durumda terk eden kimseye, üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası verilir.
(3) Velayet hakları kaldırılmış olsa da, ihtiyati sarhoşluk, uyuşturucu
veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve
hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle
çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan
ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2.6.3. Eski ve Yeni TCK’da Fiziksel Bütünlüğe Karşı
Şiddet ve Đhmal Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler
765 Sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’na göre; “Müessir fiiller”
“Terbiye Yetkisinin Kötüye Kullanılması” ve “Aile Fertlerine Kötü
Muamele” ile ilgili suçlar aşağıdaki maddelerde düzenlenmiştir (Şen,
1996):
Madde 456- Müessir Fiiller
Madde 459- Taksirli Müessir Fiil
Madde 477- Terbiye Yetkisinin Kötüye Kullanılması
Madde 478- Aile Fertlerine Kötü Muamele
80
5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’na göre ise, bu tür suçlar,
“Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar”, “Terk”, “Tehdit”,
“Hürriyete Karşı Suçlar” ana başlıklarında altında Düzenlenmiştir.
Đlgili kanun maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz (Yeni TCK, 2004):
Kasten Yaralama
Madde 86- (1) Kasten Başkasının Vücuduna acı veren veya sağlığının
ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe
karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak
durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle, e) Silahla işlenmesi halinde, iki yıldan beş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
86. Madde nedeniyle alınabilecek cezayı arttırıcı ve azaltıcı
haller ise Madde 87 (Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama) ve
Madde 88’de (Daha Az Cezayı Gerektiren Haller) düzenlenmiştir
(Yeni TCK, 2004).
Terk
Madde 97- (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare
edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim
yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi,
üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
81
(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya
ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya
hükmolunur.
Tehdit
106. Madde’de düzenlenen “Tehdit” suçunun (1) nolu
hükmüne göre: Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına,
vücut
veya
cinsel
dokunulmazlığına
yönelik
bir
saldırı
gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma
109. Madde’de düzenlenen “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun
Kılma” suçu, maddenin “e” ve “f” bendlerinde şu şekilde
düzenlenmiştir: e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı, f) Çocuğa ya da
beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan
kişiye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
82
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Çalışma Grupları
Çalışma, herhangi bir “Cinsel Đşlev Bozukluğu” tanısı almış
kadınlardan oluşan araştırma grubu ve normal popülasyonu temsil
eden kadınlardan oluşan bir kontrol grubu ile gerçekleştirilmiştir.
3.1.1. Araştırma Grubu
Araştırma grubu, Ekim 2002 - Haziran 2003 tarihleri arasında
Bakırköy Ruh
ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi
Cinsel
Đşlev
Bozuklukları Polikliniği’ne başvuran, uzman hekim tarafından
herhangi bir cinsel işlev bozukluğu tanısı (DSM-IV tanı kriterlerine
göre) konulmuş, çalışmanın içeriği hakkında bilgilendirilmiş ve
araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 50 kadından oluşmaktadır.
Bu gruptaki kadınların yaş ortalaması 28.52 yaş (SD: 7.49) olup yaş
aralığı 19 ile 46 yaş arasıdır.
Araştırma grubundaki katılımcılara ulaşmak için, T.C. Sağlık
Bakanlığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Başhekimliği’nden 27 Haziran 2002 tarih 3390-13025 sayılı
olur izni alınarak, Cinsel Đşlev Bozuklukları Polikliniği’nde çalışma
yürütülmüştür.
3.1.2. Kontrol Grubu
Kontrol grubu, sosyodemografik (yaş, eğitim düzeyi vb.)
özellikleri açısından araştırma grubu ile eşleştirilmeye çalışılmış
83
normal kadın popülasyonunu temsil eden, çalışmanın içeriği hakkında
bilgilendirilmiş ve araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 50
kadından oluşmaktadır. Bu gruptaki kadınların yaş ortalaması 30.88
yaş (SD: 6.57) olup yaş aralığı 21 ile 50 yaş arasıdır.
Kontrol grubu, araştırmanın konusunun özelliği gereği
araştırmacıyı tanımayan ve Đstanbul’da çeşitli kamu ve özel
kuruluşlarda çalışan kadınlar ve yakınlarından oluşturulmuştur.
3.2. Düzen ve Đşlemler
Araştırma, kadınlarda görülen cinsel işlev bozukluklarına
neden
olan
geçmiş
fiziksel,
cinsel
ve
duygusal
travmatik
deneyimlerini ve bu deneyimlerin ne oranda cinsel işlev bozukluğuna
sebep teşkil ettiğini ortaya koymaya yönelik olarak düzenlenmiştir.
Çalışma; araştırmanın hangi kurum tarafından, hangi amaçla
yapıldığına, soruların içeriğine, bilgilerin gizliliğine, herhangi bir
soruyu reddetme veya görüşmeyi istediği zaman bitirme haklarına
yönelik teminatların yer aldığı ayrıntılı bir izin formu (Aydınlatılmış
Rıza Formu) araştırma grubundaki katılımcılara imzalatıldıktan sonra,
kontrol grubundaki katılımcılara ise özellikle kimlik bilgilerini hiçbir
şekilde bu forma ve diğer formlara yazmamaları söylenerek
başlatılmıştır.
Tüm ölçekler, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi
Cinsel Đşlev Bozukluğu Polikliniği’ne başvuran araştırma grubundaki
kadınlara, görüşmeci tarafından hiç bir yönlendirme yapılmadan
birebir görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Bu uygulama 30 ile 45
84
dakika arası sürmüştür. Bu gruptaki okuma yazması olmayan
katılımcılara tüm form ve ölçekler görüşmeci tarafından okunmuştur.
Kontrol grubundaki kadınlara ise, çalışmanın içeriğinden
bahsedilerek tüm ölçek ve formlar bir zarf içinde verilmiş ve öncelikle
“Aydınlatılmış Rıza Formu”nu okumaları ve hiçbir şekilde kimlik
bilgilerini yazmamaları, formları doldurduktan sonra zarfın içine
koyarak zarfı yapıştırmaları söylenmiştir. Ayrıca zarfların toplu halde
alınacağı da vurgulanmıştır.
3.3. Gereçler
3.3.1. Aydınlatılmış Rıza Formu
Katılımcıların çalışma hakkında aydınlatılması amacıyla
hazırlanmış “Aydınlatılmış Rıza Formu”; araştırmanın hangi amaçla,
nerede ve kim tarafından yapıldığını, içeriğini, elde edilecek verilerin
nerede kullanılacağını, verilen cevapların kişisel bazda kesinlikle gizli
tutulacağını, kimlik bilgilerinin kesinlikle tezde kullanılmayacağını,
muhtemel cevaplama süresi ve cevaplamayı istedikleri zaman
bırakabilecekleri gibi bilgileri içermektedir.
Çalışmanın çok özel bir işlevsellik alanı olan cinsellik, cinsel
işlevler ve yaşam boyu karşılaşılan travmalarla ilgili olması nedeniyle,
araştırma ve kontrol grupları için iki ayrı “Aydınlatılmış Rıza Formu”
kullanılmıştır (Bakınız EK-A & EK-B).
85
3.3.2. Demografik Bilgi Formu
Araştırmacı tarafından hazırlanan demografik bilgi formunda,
katılımcının kendisinin ve eşinin sosyodemografik özellikleri (yaş,
evlilik yaşı, eğitim, meslek, yaşanılan yer, medeni durum),
evlilik/birliktelik süresi, evlenme biçimi, evlilik sayısı, çocuk sayısı,
aile yaşantısı, çocukluğuna ilişkin bilgiler ve alkol/uyuşturucu
kullanımına ilişkin 24 madde yer almaktadır (Bakınız EK-C).
3.3.3. Cinsel Yaşam Bilgi Formu
Araştırmacı tarafından hazırlanan formda, katılımcının cinsel
sorununun olup olmadığı, cinsel sorunu, cinsel sorunu nedeniyle
tedavi görüp görmediği, geçmişte yaşanılan cinsel sorunları, geçmiş
cinsel yaşantısı, korunma yöntemi, gebelik, eşinin ya da kendisinin
evlilik dışı ilişkisinin olup olmadığı, varsa eşin cinsel sorunu, ilk
cinsel bilgilerin nasıl edinildiği, evliliği algılayış biçimi, yaşadığı evi
kim yada kimlerle paylaştığı, evlilik sırasında ya da evlilik öncesi
istenmeyen bir gebeliğinin olup olmadığı, eşle yaşanan herhangi bir
sorunun olup olmadığı ve evliliğine/birlikteliğine ilişkin; araştırma
grubuna uygulanan formda 33 madde, kontrol grubuna uygulanan
formda ise “Tanı Formu”ndan aktarılan bedensel hastalık, psikiyatrik
sorun ve düzenli ilaç kullanımına ilişkin +3 madde, yani toplamda 36
madde yer almaktadır (Bakınız EK-Ç).
86
3.3.4. Tanı Formu
Araştırmacı tarafından sadece deney grubuna uygulanmak
amacıyla hazırlanmış “Tanı Formu”nda, uzman hekim (psikiyatrist)
tarafından konulmuş tanıya ve/veya eş tanıya ilişkin bilgileri,
psikiyatrik başka bir sorunun mevcudiyetini ve uzun süreli ilaç
kullanımını gerektirecek herhangi bir somatik sorununun olup
olmadığını içeren 9 ayrı madde bulunmaktadır (Bakınız EK-D). Bu
form sadece araştırma grubunda kullanıldığından ve kontrol grubuna
verilmediğinden, 6, 7, 8 ve 9. sorular, kontrol grubuna “Cinsel Yaşam
Bilgi Formu”nun sonuna eklenerek sorulmuştur.
3.3.5. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (GRCDÖ)
Rust ve Golombok tarafından 1983 yılında geliştirilen
Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (Golombok Rust Inventory of
Sexual Satisfaction - GRISS) cinsel ilişkinin niteliğini ve cinsel işlev
bozukluklarını değerlendirmeye yönelik bir ölçme aracıdır. Kadın ve
erkek formu bulunmakta, sürekli bir eşi olan heteroseksüel bireylere
ya da çiftlere uygulanmaktadır (Tuğrul, Öztan, Kabakçı, 1993).
Araştırmanın özelliği
gereği ölçeğin
sadece “Kadın
Formu”
çalışmamızda kullanılmıştır (Bakınız EK-E).
Kişinin
kendisi
tarafından
rahatlıkla
cevaplayabileceği,
uygulamasının 15-20 dakika sürdüğü ve 28 maddenin yer aldığı,
“Kadın Formu”nda, sıklık, iletişim, dokunma, kaçınma, doyum,
vajinismus ve orgazm bozukluğu gibi alt boyutlar yer almaktadır
(Meston & Derogatis, 2002). Katılımcılardan, ölçekte yer alan 28
87
maddenin her birini okuyarak; (0) Hiçbir zaman; (1) Nadiren; (2)
Bazen; (3) Çoğu zaman ve (4) Her zaman seçeneklerinden kendilerine
en yakın ifadeyi seçerek işaretlemeleri istenmektedir.
Ölçeğin değerlendirilmesinde hem toplamda hem de alt
boyutlarda puanlama yapılmaktadır. Elde edilen toplam puan cinsel
işlevlerin niteliği ile ilgili genel bir fikir vermekte, alt boyut puanları
ise ilişkinin çeşitli yönleri ile ilgili daha detaylı bilgiler ortaya
koymaktadır (Ölçeğin Alt Boyut Puan Tablosu ve Dönüştürme
Tablosu için Bakınız EK-F). Özellikle bazı alt boyut puanlarından tanı
koyabilmek için de yararlanılabilmektedir (Tuğrul, Öztan & Kabakçı,
1993).
Ölçekte 2, 4, 5, 8, 9, 10, 11, 15, 16, 17, 19, 21, 22, 25, 26, 27
ve 28nci maddeler ters çevrilerek puanlanmaktadır. Ölçeğin alt boyut
değerlendirmelerinin her birinde alınan düşük puanlar ilgili boyutta bir
sorun yaşanmadığını, yüksek puanlar ise o boyutta bir sorun olduğunu
göstermektedir.
Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması 1993 senesinde
Tuğrul, Öztan ve Kabakçı tarafından yapılmıştır. Güvenirlik
çalışmasında ölçeğin iç tutarlılığının belirlenmesinde madde toplam
korelasyon katsayılarından yararlanılmıştır. Tek tek maddelere göre
yapılan analizlerde, madde toplam korelasyon katsayıları sorunlu ve
sorunsuz kadınlarda 0.18 ile 0.74 arasında değişim göstermiştir.
Toplam puan açısından kadınlarda Cronbach Alfa katsayısı 0.91
olarak saptanmıştır. “Kadın Formu”nda her bir alt boyut için
Cronbach Alfa değerleri
hesaplanmıştır. Bu değerler “Sıklık” alt
88
boyutu için 0.51; “Đletişim” alt boyutu için 0.74; “Doyum” alt boyutu
için 0.53; “Kaçınma” alt boyutu için 0.82; “Dokunma” alt boyutu için
0.74; “Vajinismus” alt boyutu için 0.88; “Orgazm Bozukluğu” için
0.70 olarak bulunmuştur. Ölçeğin iki yarım güvenirlik katsayısı
kadınlarda 0.91 (p<0.001) olarak anlamlı bulunmuştur (Tuğrul, Öztan
& Kabakçı, 1993).
Ölçeğin geçerlik çalışmasında ise sorunlu ve sorunsuz
grupların toplam puan ve alt boyutlardan aldıkları puanlar t-testi ile
karşılaştırılmıştır. Kadın formunda “Đletişim” alt boyutu dışında kalan
diğer tüm alt boyutlarından alınan puanların ve toplam puanın sorunlu
ve sorunsuz grupta anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmüştür.
Kadınlarda sorunlu ve sorunsuz gruplar için yapılan diskriminant
analizi sonucunda maddelerin %98, alt boyutların ise %95 doğruluk
oranıyla grupları ayırt ettiği belirlenmiştir. Vajinismus grubu ile
sorunsuz grubun diskriminant analizi sonuçları ise madde puanlarının
%100, alt boyut puanlarının ise %99 doğruluk oranıyla grupları ayırt
edebildiğini ortaya koymuştur (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993).
Geçerlik
çalışmasında
ayrıca
ölçeğin
faktör
yapısının
incelenebilmesi amacıyla kadın ve erkek formları için temel bileşenler
analizi varimax rotasyonu ile birlikte uygulanmıştır. Analizlerin
değerlendirilmesinde -0.30 ve +0.30’un arasındaki faktör yükleri
dikkate alınmamıştır. Kadınlarda 7 faktörle yapılan analiz sonuçlarına
göre öz değeri 1’in üstünde olan faktörlerle varyansın %69.2’sinin
açıklanabildiği saptanmıştır. Ortaya çıkan faktörlere vajinismus,
89
kaçınma, iletişim, nitelik, orgazm bozukluğu, dokunma ve doyum
adları verilmiştir (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993).
3.3.6. Travmatik Deneyim Bilgi Formu
Travmatik Deneyim Bilgi Formu; Foa’nın (1995) “Travma
Sonrası Stres Tanı Ölçeği” ile Ross ve Heber (1994) tarafından
geliştirilmiş ve Yargıç, Tutkun ve Şar tarafından Türkçe’ye uyarlanmış
ve geliştirilmiş “Çocukluk Çağı Kötüye Kullanımı Soru Listesi”nden
faydalanılarak araştırmacı tarafından hazırlanmıştır.
Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği (Post Traumatic Stres
Diagnostic Scale) Foa’nın (1995) Amerika’da DSM-IV’ün Travma
Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanı kriterlerini göz önünde
bulundurarak yapılandırdığı TSSB tanısını belirlemeye yardımcı
olmak için geliştirdiği bir ölçektir.
“Çocukluk Çağı Kötüye Kullanımı Soru Listesi (ÇÇKKSL)”
cinsel, fiziksel ve emosyonel tacizlerin kim tarafından, ne zaman, nasıl
ve kaç kez yapıldığını sorgulamayı amaçlayan açık uçlu ve likert tipi
itemlerden oluşmaktadır ve ülkemizde birçok araştırmada kullanılmıştır. Bu soru listesi, Dissosiyatif Bozukuluklar Görüşme Çizelgesi’nin
(The Dissociative Disorders Interview Schedule –DDIS) çocukluk
çağında taciz ve istismar edilme ile ilgili 73-85 arasındaki soruların
modifiye edilmiş halini kapsamaktadır. Yargıç, Tutkun ve Şar tarafından çevirisi ve adaptasyonu yapılan ölçeğe orijinal formundan farklı
olarak emosyonel taciz ve ihmal edilme yaşantılarıyla ilgili iki soru
eklenmiştir (Ross & Heber 1994).
90
Araştırmacı tarafından hazırlanan “Travmatik Deneyim Bilgi
Formu”nda, çocukluk çağı (18 yaş öncesi) fiziksel, cinsel, ve duygusal
istismarı; yetişkinlik dönemi (18 yaş sonrası) cinsel veya fiziksel
saldırı; evlilik içi rıza dışı cinsel ilişki, fiziksel şiddet ve eşin duygusal
istismarı; kendine zarar verme ve intihar girişimi gibi konuları içeren
13 ayrı madde ve bu maddelerle ilişkili soruları içeren 14 ayrı bölüm
ve her bölümde bölümün içeriğine bağlı olarak 9 yada 11 madde
bulunmaktadır.
Formun başında sıralanan çeşitli travmalarla ilgili alanların
herhangi birinde istismar, taciz veya saldırıya uğradığını belirten
katılımcılar, -yani formun ilk sayfasındaki sorulardan herhangi birinde
“Evet” seçeneğini işaretleyenler- sadece işaretledikleri maddelerle
ilgili bölüm veya bölümlerdeki soruları da cevaplamaları konusunda
yönlendirilmektedirler.
Maruz kalınan travma ya da travmalarla ilgili bölümlerde ise;
kim tarafından istismar/taciz/saldırıya uğradıkları, kaç kez ya da ne
kadar süreyle bu duruma maruz kaldıkları, olay sırasında kaç yaşında
oldukları, saldırganın kaç yaşlarında olduğu, yaşadığı travmatik
deneyimi kimlerle paylaştıkları, bu kişilerden ne gibi tepkiler aldıkları,
travmatik olarak değerlendirdikleri yaşantı yada yaşantılarla ilgili
olarak adli makamlara başvurup vurmadıkları, adli makamlara
başvurmadılarsa başvuruda bulunmama nedenlerini içeren sorular yer
almaktadır (Bakınız EK-G).
91
3.4. Analiz
Çalışmada elde edilen verilerin analizi SPSS 10. (Statistical
Package for Social Sciences) istatistik programı kullanılarak
yapılmıştır. Önce grupların tanımlayıcı bilgileri verilmiş ve daha sonra
araştırma ve kontrol grupları karşılaştırılmıştır. Kategorik ifadelerden
oluşan değişkenler arasındaki farklılığa ki-kare (X2) testi ile
bakılmıştır. Bazı değişkenlerde ise ki-karenin güvenilir sonuç
vermemesi üzerine nonparametrik testlerden Kruskal-Wallis testi
uygulanmıştır.
Niceliksel
değişkenlerin
Independent Samples t-testi kullanılmıştır.
karşılaştırılmasında
ise
92
4. BULGULAR
Bu bölümde araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel
sonuçları yer almaktadır. Elde edilen bulgular; sosyodemografik
özellikler, cinsel yaşam ve evlilik/birliktelik bilgileri, Golombok-Rust
Cinsel Doyum Ölçeği analizi, kadınlarda görülen cinsel işlev
bozukluğu (CĐB) ve yaşam boyu travma arasındaki ilişki, çocukluk
çağı travmaları ve CĐB arasındaki ilişki, yetişkinlik dönemi travmaları
ve CĐB arasındaki ilişki, evlilik içi şiddet ve CĐB arasındaki ilişki,
travmaya maruz kalmış kadınların kendilerine zarar verme ve intihar
oranları olmak üzere toplam sekiz alt bölümde analiz edilmektedir.
4.1. Çalışma Gruplarının Sosyodemografik Özellikleri
Çalışmada, araştırma ve kontrol gruplarının her birinde 50’şer
olmak üzere, toplam 100 kadının kendilerine ve eşlerine ait bilgileri
yer almaktadır.
Araştırma ve kontrol gruplarında yer alan kadınların yaş
gruplarına göre dağılımına baktığımızda, araştırma grubundaki
kadınların %70’inin 21-35 yaşları arasında kümelendikleri; kontrol
grubunda
ise
kadınların
%78’inin
21-35
yaşları
arasında
kümelendikleri göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 1).
Araştırma ve kontrol gruplarında yer alan kadınların eşlerinin
yaş gruplarına göre dağılımına baktığımızda, araştırma grubundaki
kadınların eşlerinin %70’inin 21-35 yaşları arasında kümelendikleri;
aynı yaş aralığında kontrol grubundaki kadınların eşlerin de ise, bu
oran %57.1’dir (Bakınız Tablo 1).
93
Araştırma grubundaki kadınların yaş ortalaması 28.52 yaş (SD:
7.49) olup yaş aralığı 19 ile 46 yaş arasıdır, Kontrol grubundaki
kadınların yaş ortalaması ise 30.88 yaş (SD: 6.57) olup yaş aralığı 21
ile 50 yaş arasıdır. Her iki grup yaş değişkeni açısından IndependentSamples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı
bir farklılık olmadığı saptanmıştır (t:-1.675, df:98, p>0.05).
Araştırma grubundaki eşlerin yaş ortalaması 31,78 yaş (SD:
7.03) olup yaş aralığı 22 ile 50 yaş arasıdır; kontrol grubundaki eşlerin
yaş ortalaması 34.51 yaş (SD:6.63) olup yaş aralığı 23 ile 53 yaş
arasıdır. Her iki grup yaş değişkeni açısından Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir
farklılık saptanmıştır (t:-1.987, df:97, p≤0.05).
Tablo 1: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin yaş grupları
Kadınlar
15-20 Yaş
21-25 Yaş
26-30 Yaş
31-35 Yaş
36-40 Yaş
41-45 Yaş
46-50 Yaş
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
6
12
15
30
12
24
8
16
3
6
5
10
1
2
50
100
Eşleri
21-25 Yaş
26-30 Yaş
31-35 Yaş
36-40 Yaş
41-45 Yaş
46-50 Yaş
51 yaş üstü
Toplam
9
17
9
8
4
3
50
Yaş Grupları
18
34
18
16
8
6
100
* Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin yaşını belirtmemiştir.
Kontrol Grubu
n
%
10
20
16
32
13
26
7
14
2
4
2
4
50
100
3
10
15
15
4
1
1
49*
6.1
20.4
30.6
30.6
8.2
2.0
2.0
100
94
Araştırma grubundaki kadınların, mezun oldukları eğitim
kurumu göz önüne alındığında, daha çok ilkokul (%40) ve lise (%32)
mezunu oldukları göze çarpmaktadır. Kontrol grubunda ise bu oranlar
sırasıyla %30 ve %34’dür (Bakınız Tablo 2).
Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin mezun oldukları
eğitim kurumu göz önüne alındığında, eşlerin %34’ünün ilkokul,
%30’unun ise lise mezunu olduğu göze çarpmaktadır. Kontrol
grubunda eşlerinin ise daha çok üniversite (%30.6) ve lise (%32.7)
mezunu oldukları dikkat çekmektedir (Bakınız Tablo 2).
Araştırma grubundaki kadınların toplam eğitim süresi 8.82 yıl
(SD: 3.99) olup eğitim yılı aralığı 0 ile 17 yıl arasıdır. Kontrol
grubundaki kadınların toplam eğitim süresi ise 9.56 yıl (SD: 4.27)
olup eğitim yılı aralığı 1 ile 19 yıl arasıdır. Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, her iki grup arasında toplam eğitim yılı
değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.895, df:98,
p>0.05).
Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin toplam eğitim süresi
9.44 yıl (SD: 3.80) olup, eğitim yılı aralığı 5 ile 17 yıl arasıdır.
Kontrol grubundaki kadınların eşlerinin toplam eğitim süresi ise 10.63
yıl (SD: 3.73) olup eğitim yılı aralığı 5 ile 17 yıl arasıdır. IndependentSamples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasında toplam eğitim
yılı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-1.575,
df:97, p>0.05).
95
Tablo 2: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların ve eşlerinin eğitim durumları
Eğitim Durumları
Kadınlar
Okur-Yazar Değil
Okur-Yazar
Đlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
Toplam
Eşleri
Đlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
1
2
20
40
4
8
16
32
9
18
50
100
17
6
15
12
50
34
12
30
24
100
Kontrol Grubu
n
%
2
4
15
30
5
10
17
34
11
22
50
100
9
9
16
15
49*
18.4
18.4
32.7
30.6
100
* Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin eğitim durumunu belirtmemiştir.
Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların mesleklerine göre
dağılımına baktığımızda araştırma grubundaki kadınların %72 gibi
büyük bir çoğunluğunun ev hanımı olduğu, bu oranın kontrol
grubunda %48 olduğu göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 3). Her iki
grup arasında meslek değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmaktadır (Kruskal-Wallis: X2:4.761, df:1, p<0.05).
Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %30’u işçi, %28’i
esnaf, %10’u yönetici/işletmecidir, kontrol grubundaki kadınların
eşlerinin mesleklerine göre dağılımına baktığımızda ise, %32.7’sinin
esnaf, %22.4’ünün işçi olduğu ve geri kalan eşlerin çeşitli mesleklere
sahip olduğu dikkat çekmektedir (Bakınız Tablo 3). Her iki grup
arasında meslek değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:0.111, df:1, p>0.05)
96
Tablo 3: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin mesleklerine göre
dağılımı
Meslekler
Kadınlar
Ev Hanımı
Đşçi
Memur
Esnaf
Muhasebeci/Bankacı
Yönetici/Đşletmeci
Öğretmen
Hemşire
Diğer(1)
Toplam
Eşleri
Đşçi
Memur
Esnaf/Serbest meslek
Muhasebeci/Bankacı
Teknisyen
Yönetici/Đşletmeci
Satış Temsilcisi
Şoför
Diğer(2)
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
36
72
3
6
3
6
3
6
1
2
2
4
2
4
50
100
15
1
14
3
2
5
3
3
4
50
30
2
28
6
4
10
6
6
8
100
Kontrol Grubu
n
%
24
48
5
10
8
16
1
2
3
6
3
6
3
6
3
6
50
100
11
5
16
6
2
3
2
4
49*
22.4
10.2
32.7
12.2
4.1
6.1
4.1
8.2
100
* Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin mesleğini belirtmemiştir.
(1)
Satış temsilcisi, psikolog, avukat
(2)
Çiftçi, mühendis, polis, öğretmen, doktor
Çalışmaya dahil edilen gruplardaki katılımcıların çalışma
durumları her iki gruptaki kadınların ev hanımı olma oranlarıyla doğru
orantılı olarak değişmektedir (Bakınız Tablo 3 & Tablo 4). Araştırma
grubundaki kadınların %78’i, herhangi bir işte çalışmadıklarını ifade
ederken, kontrol grubunda bu oran %52’dir. Her iki grup arasında
çalışma durumu değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmaktadır (X2:7.429, df:1, p<0.01).
Her iki gruptaki kadınlar ise, eşlerinin neredeyse hemen hemen
hepsinin (AG:%94, KG:%93.9) çalıştığını bildirmişlerdir (Bakınız
97
Tablo 4). Her iki grup arasında çalışma durumu değişkeni açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.001,
df:1, p>0.05).
Tablo 4: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin çalışma durumları
Çalışma Durumu
Kadınlar
Çalışıyor
Çalışmıyor
Toplam
Eşleri
Çalışıyor
Çalışmıyor
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
11
22
39
78
50
100
47
3
50
94
6
100
Kontrol Grubu
n
%
24
48
26
52
50
100
46
3
49*
93.9
6.1
100
* Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin çalışma durumunu belirtmemiştir.
Her iki grupta da katılımcıların büyük bir çoğunluğu evli
olduklarını bildirmişlerdir. Araştırma grubundaki kadınların %98’i,
kontrol grubundaki kadınların ise %96’sı evlidir (Bakınız Tablo 5).
Her iki grup arasında medeni durum değişkeni açısından istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (Kruskal-Wallis:
X2:0.327, df:1, p>0.05)
Tablo 5: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların medeni durumları
Medeni Durum
Bekar, düzenli partneri var
Evli
Boşanmış, düzenli partneri yok
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
1
2
49
98
50
100
Kontrol Grubu
n
%
1
2
48
96
1
2
50
100
Her iki gruptaki kadınların evlilik süreleri dikkate alındığında
araştırma grubundaki kadınların neredeyse yarıya yakını yani %42’si
1 ile 5 yıl aralığında toplanmaktadır; kontrol grubunda ise en yüksek
98
yüzdeyi, %36 oranıyla 6 ile 10 yıl aralığındaki evlilikler almaktadır.
Her iki grupta dikkat çekici bir farklılık bir yıldan az evliliği olan
grupta göze çarpmaktadır; araştırma grubunda evlilik süresi bir yıldan
az olan katılımcıların oranı %18 iken, kontrol grubunda bu oran 1/3’e
düşerek, %6 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 6).
Araştırma grubundaki kadınların toplam evlilik/birliktelik
süreleri 77.50 ay (SD: 77.69) olup, evlilik ay aralığı 2 ile 336 ay
arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların evlilik/birliktelik süreleri ise
ortalama 100.96 ay (SD: 77.90) olup, evlilik ay aralığı 5 ile 360 ay
arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup
arasında evlilik/birliktelik süresi değişkeni açısından anlamlı bir fark
saptanmamıştır (t:-1.508, df:98, p>0.05).
Tablo 6: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik/birliktelik sürelerine
göre dağılımı
Evlilik/Birliktelik
Süresi
1 Yıldan Az
1-5 Yıl Arası
6-10 Yıl Arası
11-15 Yıl Arası
16-20 Yıl Arası
21 Yıl ve Üzeri
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
9
18
21
42
11
22
4
8
3
6
2
4
50
100
Kontrol Grubu
n
%
3
6
16
32
18
36
7
14
4
8
2
4
50
100
Araştırma grubundaki kadınların neredeyse yarıya yakını
(%42.9) 21 yaş öncesi evlenmişlerdir, bu oran kontrol grubunda
%34.7’dir. Her iki gruba ortak olarak baktığımızda ise kadınlarda
evlilik yaşı 15-25 yaşlar arasında (%73.5; %81.6) yoğunlaşmaktadır
(Bakınız Tablo 7).
99
Araştırma grubundaki eşlerin %57.1’i 21-25 yaş arasında
evlenmişlerdir, aynı yaş aralığında bu oran kontrol grubunda
%44.9’dur.
Araştırma grubundaki kadınların evlilik yaş ortalaması 22.12
yaş (SD: 4.23) olup yaş aralığı 16 ile 32 yaş arasıdır. Kontrol
grubundaki kadınların evlilik yaş ortalaması ise 22.22 yaş (SD: 3.89)
olup yaş aralığı 15 ile 36 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile
kıyaslandığında, her iki grup arasında evlilik yaşı değişkeni açısından
anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.099, df:96, p>0.05).
Araştırma grubundaki eşlerin evlilik yaş ortalaması 25.55 yaş
(SD: 3.07) olup yaş aralığı 21 ile 35 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki
eşlerin ise yaş ortalaması 26.27 yaş (SD: 3.34 ) olup yaş aralığı 19 ile
34 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her
iki grup arasında evlilik yaşı değişkeni açısından anlamlı bir fark
saptanmamıştır (t:-1.102, df:96, p>0.05).
Tablo 7: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin evlilik yaş grupları
Evlilik Yaş Grupları
Kadınlar
15-20 Yaş
21-25 Yaş
26-30 Yaş
31-35 Yaş
36-40 Yaş
Toplam
Eşleri
15-20 Yaş
21-25 Yaş
26-30 Yaş
31-35 Yaş
36-40 Yaş
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
21
42.9
15
30.6
12
24.5
1
2.0
49*
100
28
17
4
49
57.1
34.7
8.2
100
* Her iki grupta da birer katılımcı hiç evlenmediği için toplam 49’dur
Kontrol Grubu
n
%
17
34.7
23
46,9
8
16.3
1
2.1
49*
100
1
22
20
6
49
2.1
44.9
40.8
12.2
100
100
Her iki grupta da kadınların neredeyse tamamı yani %98’i ilk
evliliklerini sürdürmektedirler (Bakınız Tablo 8). Her iki grup arasında
evlilik sayısı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (X2:0.000, df:1, p>0.05).
Tablo 8: Araştırma ve kontrol grubundaki evli kadınların evlilik sayılarına göre
dağılımı
Araştırma Grubu
Kontrol Grubu
Evlilik Sayısı
n
%
n
%
1 kez
48
98
48
98
1’den fazla
1
2
1
2
Toplam
49*
100
49*
100
* Her iki grupta da birer katılımcı hiç evlenmediği için toplam 49’dur
Araştırma grubundaki 49 evli çiftin yaklaşık yarısı %49’u
(%43’ü rızası ile, %6’sı rızası hilafında) görücü usulü ile evlendiğini
bildirirken, bu oran kontrol grubunda %34.7 (%26.5’i rıza ile, %8.2’si
rızası hilafında) ile oransal olarak 1/3’e düşmektedir. Arkadaşlık/flört
sonucu evlenenlerin oranları ise gruplara göre farklılık göstermektedir.
Bu oran cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda %45 iken kontrol
grubunda %59.2’ye çıkmaktadır (Bakınız Tablo 9). Özellikle görücü
usulü evlilik biçimi ile ilgili gözle görülür farka rağmen, her iki grup
arasında evlilik biçimi değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:1.903, df:1, p>0.05).
Tablo 9: Çalışma gruplarındaki evli çiftlerin evlilik biçimlerine göre dağılımı
Araştırma Grubu
Kontrol Grubu
Evlilik Biçimi
n
%
n
%
Görücü usulü (Đsteyerek)
21
43
13
26.5
Görücü usulü (Rıza dışı)
3
6
4
8,2
Kaçırılarak / Kaçarak
1
2
Akraba evliliği
1
2
3
6,1
Arkadaşlık/Flört sonucu
22
45
29
59.2
Çocukluk arkadaşlığı
1
2
Toplam
49*
100
49*
100
* Her iki grupta da birer katılımcı hiç evlenmediği için toplam 49’dur
101
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %64’ünün çocuğu
bulunmamaktadır, kontrol grubunda ise bu oran sadece %28’dir
(Bakınız Tablo 10). Her iki grup arasında çocuk sahibi olma değişkeni
açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır
(X2:16.407, df:4, p<0.001).
Tablo 10: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin çocuk sayıları
Çocuk Sayıları
Çocuksuz
1 Çocuklu
2 Çocuklu
3 Çocuklu
4 Çocuklu
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
32
64
7
14
6
12
4
8
1
2
50
100
Kontrol Grubu
n
%
14
28
18
36
15
30
2
4
1
2
50
100
Cinsel işlev bozukluğu görülen ve çocuğu olduğunu bildiren
kadınların %50’si ilk çocuklarını 21-25 yaşlar arasında, kontrol
grubundaki kadınların ise %36.1’i 21-25 yaşlar arasında dünyaya
getirmişlerdir. Bu konuda dikkat çekici bir husus ise kadınların ilk
çocuklarına sahip olma yaşının erkeklerin baba olma yaşından daha
düşük olmasıdır. Tablo 11’de de görüldüğü gibi erkeklerin baba olma
yaşı 21-30 yaşlar arasında (araştırma grubu %94.4, kontrol grubu
%71.5) diğer yaş gruplarına göre yükseliş göstermektedir.
Araştırma grubundaki kadınların ilk çocukları doğduğunda yaş
ortalaması 23.17 yaş (SD: 4.41) olup yaş aralığı 17 ile 31 yaş arasıdır;
Kontrol grubunda ise kadınların yaş ortalaması 24.03 (SD: 4.82) yaş
olup yaş aralığı 18 ile 41 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile
kıyaslandığında, her iki grup arasında ilk çocuk doğduğundaki yaş
102
değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.636, df:52,
p>0.05).
Araştırma grubundaki eşlerin yaş ortalaması ise 26.61 yaş (SD:
2.75) olup yaş aralığı 22 ile 32 yaş arasıdır. Kontrol grubunda ise
eşlerin yaş ortalaması 28.03 yaş (SD: 4.33) olup yaş aralığı 20 ile 37
yaş arasıdır. Independent-Sample t-testi ile kıyaslandığında, her iki
grup arasındaki eşlerin ilk çocukları doğduğundaki yaş değişkeni
açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-1.262, df:51, p>0.05).
Tablo 11: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin ilk çocukları
doğduğundaki yaşları
Đlk Çocuk Doğduğundaki Yaş
Grupları
Kadınlar
15-20 Yaş
21-25 Yaş
26-30 Yaş
31-35 Yaş
41-45 Yaş
Toplam
Eşleri
15-20 Yaş
21-25 Yaş
26-30 Yaş
31-35 Yaş
36-40 Yaş
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
5
27.8
9
50
2
11.1
2
11.1
18
100
8
9
1
18
44.4
50
5.6
100
Kontrol Grubu
n
%
12
33.3
13
36.1
9
25.0
1
2.8
1
2.8
36
100
1
10
15
6
3
35*
2.9
28.6
42.9
17.1
8.6
100
* Bir katılımcı eşinin çocuk sahibi olma yaşını belirtmemiştir.
Araştırma grubundaki çiftlerin %82’si metropolde %10’u
kentte, %6’sı kasabada, %2’si köyde
yaşamaktadır. Kontrol
grubundaki çiftlerin ise, %94’ü metropolde (Đstanbul), %4’ü kentte,
yaşamaktadır (Bakınız Tablo 12). Her iki grup arasında yaşanılan yer
değişkeni
açısından
istatistiksel
olarak
anlamlı
saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:3.451, df:1, p>0.05).
bir
farklılık
103
Cinsel işlev bozukluğu nedeniyle Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları (CĐB) Polikliniğine
başvuran kadınlardan, Đstanbul’da ikamet edenlerin çoğu, Đstanbul’un
daha çok düşük sosyoekonomik kesiminin yaşadığı yerlerde (Esenler,
Halkalı, Güneşli, Selimpaşa, Sultanbeyli, Yenibosna, Bağcılar,
Soğanlı,
Şirinevler,
Atışalanı,
Gaziosmanpaşa,
Sultançiftliği,
Güngören, Parseller, Zeytinburnu, Altınşehir, vb.) yaşamaktadırlar.
Đstanbul’da
ikamet
etmeyenler
ise
Kocaeli
ve
Tekirdağ’dan
gelmişlerdir. Kontrol grubu oluşturulurken de sosyoekonomik düzey
açısından araştırma grubuyla benzer özellikler göstermesi için aynı ya
da benzer semtlerde (Zeytinburnu, Avcılar, Şirinevler, Yenibosna,
Sefaköy, Esenyurt, Küçükçekmece, Halkalı) ikamet ediyor olmalarına
dikkat edilmiştir.
Tablo 12: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin yaşadığı yere göre dağılımı
Araştırma Grubu
n
%
1
2
3
6
5
10
41
82
50
100
Yaşanılan Yer
Köy
Kasaba
Kent
Metropol*
Toplam
Kontrol Grubu
n
%
1
2
2
4
47
94
50
100
* Anakent (Đstanbul, Ankara, Đzmir, vb.)
Araştırma grubundaki kadınların yarıya yakını yani %46’sının
doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği yer metropol (Đstanbul, Ankara,
Đzmir), %20’sinin kent, %22’sinin köy, %12’sinin kasabadır. Kontrol
grubundaki kadınların ise, %40’ı metropolde doğup büyümüşlerdir.
Her iki grup arasında doğum yeri ve çocukluğunun geçirdiği yer
değişkeni
açısından
istatistiksel
olarak
saptanmamıştır (X2:2.360, df:4, p>0.05).
anlamlı
bir
farklılık
104
Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %46’sı metropolde,
%36’sı köyde doğmuş ve büyümüşlerdir; kontrol grubundaki
kadınların eşlerinin ise, %40.8’i metropolde doğup büyümüştür
(Bakınız Tablo 13). Her iki grup arasında doğum yeri ve
çocukluğunun geçtiği yer değişkeni açısından istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (X2:9.246, df:4, p>0.05).
Tablo 13: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin doğduğu ve 18
yaşına kadar çocukluğunun geçtiği yere göre dağılımı
Kadınlar
Eşleri
Doğum Yeri ve 18 Yaş
Altı Yaşanan Yer
Köy
Kasaba
Kent
Metropol
Yurt dışı
Toplam
Köy
Kasaba
Kent
Metropol
Yurt dışı
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
11
22
6
12
10
20
23
46
50
100
18
3
6
23
50
36
6
12
46
100
Kontrol Grubu
n
%
8
16
8
16
13
26
20
40
1
2
50
100
8
6
14
20
1
49*
16.3
12.2
28.6
40.8
2.1
100
* Bir katılımcı eşinin çocukluğunun geçtiği yeri belirtmemiştir.
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %72’si hiç alkol
kullanmadıklarını ifade ederken kontrol grubunda bu oran %46’ya
düşmektedir (Bakınız Tablo 14). Her iki grup arasında alkol kullanımı
değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır
(X2:10.531, df:3, p<0.01).
Araştırma grubundaki kadınların %40’ı eşlerinin hiç alkol
kullanmadığını bildirirken, kontrol grubundaki kadınların %24.5’i
eşlerinin hiç alkol kullanmadığını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 14).
105
Her iki grup arasında alkol kullanımı değişkeni açısından istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık vardır (X2:13.210, df:4, p<0.01).
Tablo 14: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin alkol kullanım
oranları
Kadınlar
Eşleri
Alkol Kullanım
Oranları
Hiç Kullanmıyorum
Çok Nadir Kullanırım
Bazen Kullanırım
Sık Kullanırım
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
36
72
12
24
2
4
50
100
Hiç Kullanmıyor
Çok Nadir Kullanır
Bazen Kullanır
Sık Kullanır
Her Zaman Kullanır
Toplam
20
19
9
2
50
Kontrol Grubu
n
%
23
46
15
30
10
20
2
4
50
100
40
38
18
4
100
12
14
17
6
49*
24.5
28.6
34.7
12.2
100
* Bir katılımcı eşinin alkol kullanım oranını belirtmemiştir.
Araştırma grubundaki kadınların neredeyse tamamı (%98) hiç
uyuşturucu kullanmadıklarını ifade ederken, kontrol grubundaki
kadınlarda bu oran %96’dır (Bakınız Tablo 15). Her iki grup arasında
uyuşturucu kullanımı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.344, df:1, p>0.05).
Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %98’i kontrol
grubundaki
kadınların
eşlerinin
ise
%96’sı
hiç
uyuşturucu
kullanmamaktadırlar (Bakınız Tablo 15). Her iki grup arasında
uyuşturucu kullanımı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.032, df:2, p>0.05).
106
Tablo 15: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin uyuşturucu
kullanım oranları
Kadınlar
Eşleri
Uyuşturucu Kullanım
Oranları
Hiç Kullanmıyorum
Çok Nadir Kullanırım
Toplam
Hiç Kullanmıyor
Çok Nadir Kullanır
Bazen Kullanır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
49
98
1
2
50
100
49
1
50
* Bir katılımcı eşinin uyuşturucu kullanım oranını belirtmemiştir.
98
2
100
Kontrol Grubu
n
%
48
96
2
4
50
100
47
1
1
49*
96
2
2
100
107
4.2. Çalışma Gruplarındaki Kadınların Cinsel Yaşam ve
Evlilik/Birliktelik Bilgileri
Araştırma grubundaki kadınlar Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları (CĐB) Polikliniğine
başvuran kadınlardan oluştuğu için, %100’ünün bir cinsel işlev
bozukluğu bulunmaktadır (Bakınız Tablo 16). Bu gruptaki kadınların
ne tür bir cinsel işlev bozukluğu tanısı aldığı ve oranları Tablo 17a’da
yer almaktadır. Kontrol grubundaki kadınların ise, %16’sı (n:8) bir
cinsel işlev bozukluğu sorunu yaşadıklarını bildirmişlerdir; cinsel
işlev sorunu olduğunu bildirenlerin %62.5’i (n:5) cinsel isteksizlik,
%25’i (n:2) orgazm sorunu, %12.5’i (n:1) cinsel ilişki sırasında ağrı
(disparoni) yaşadıklarını bildirmişlerdir. Kontrol grubunun tamamını
değerlendirdiğimizde ise, kadınların %10’u cinsel isteksizlik, %4’ü
orgazm bozukluğu, %2’si ise disparoni sorunu yaşamaktadırlar
(Bakınız Tablo 16 & Tablo 17b). Her iki grup arasında Cinsel Đşlev
Bozukluğu (CĐB) değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık mevcuttur (X2:72.414, df:1, p<0.001).
Tablo 16: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB)
oranları
Cinsel Đşlev Bozukluğu
Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
50
100
50
100
Kontrol Grubu
n
%
8
16
42
84
50
100
Araştırma grubundaki kadınların yaklaşık 2/3’üne (%68)
psikiyatri uzmanı tarafından “Vajinismus”, %12’sine “Azalmış Cinsel
108
Đstek Bozukluğu”, %2’sine “Orgazm Bozukluğu”, %2’sine “Disparoni” tanısı konulmuştur (Bakınız Tablo 17a). Araştırma grubundaki
50 kadından -“Azalmış Cinsel Đşlev Bozukluğu” tanısı almış olan
kadınlardan- sadece biri “Orgazm Bozukluğu” eş tanısını da almıştır.
Kontrol grubunda ise CĐB sorunu olduğunu bildiren kadın oranı
sadece %16 (n:8)’dır (Bakınız Tablo 17a). Her iki grup arasında CĐB
değişkeni
açısından
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
farklılık
saptanmıştır (Kruskal-Wallis: X2:10.944, df:1, p<0.001).
Tablo 17a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu
(CĐB) türlerine göre oranları
Kadın Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) Oranları*
Araştırma
Grubu
n
%
12
24
2
4
2
4
34
68
50
100
Kontrol
Grubu
n
%
5
10
2
4
1
2
42
84
50
100
Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Orgazm Bozukluğu
Disparoni (Cinsel Đlişki Sırasında Ağrı)
Vajinismus
Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu
Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu
Sorun bildirmeyenler
Toplam
* Araştırma grubundaki kadınların CĐB oranları Tanı düzeyinde, kontrol grubundaki kadınların CĐB
oranları ise bildirme düzeyindedir.
Bu bilgilere ilave olarak kontrol grubunda cinsel sorunu
olduğunu bildiren 8 kişinin %62.5’inde “Azalmış cinsel işlev
bozukluğu” en sık görülen CĐB sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunu %25 ile “Orgazm bozukluğu”, %12.5 ile “Disparoni-Cinsel
ilişki sırasında ağrı” izlemektedir (Bakınız Tablo 17b).
109
Tablo 17b: Kontrol grubunda CĐB sorunu olduğunu bildiren kadınların CĐB sorun
türlerine göre oranları
Kadın Cinsel Đşlev Bozukluğu Bildirme Oranları
Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Orgazm Bozukluğu
Disparoni (Cinsel Đlişki Sırasında Ağrı)
Vajinismus
Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu
Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu
Toplam
Kontrol Grubu
n
%
5
62.5
2
25
1
12.5
8
100
Cinsel Đşlev Bozukluğu Polikliniğine başvuran kadınların
yaklaşık 1/3’ünün (%32) en az 5 yıldır cinsel işlev bozukluğu yaşadığı
dikkat çekmektedir, bir yıl ve bir yıldan daha kısa süredir sorun
yaşayan kadınların oranı %26’dır. Araştırma grubunda CĐB süresi
ortalaması 35.96 (SD:24.57) ay olup, 1 ile 108 ay aralığındadır.
Kontrol grubundaki kadınların yarısı (%50) en az 5 yıldır cinsel sorun
yaşadığını bildirmektedir. (Bakınız Tablo 18). Her iki grup arasında
CĐB süreleri değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık görülmemektedir (Kruskal-Wallis: X2:1.654, df:1, p>0.05)
Tablo 18: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsel işlev bozukluğu
süreleri
Cinsel Đşlev
Bozukluğu Süreleri
0-3 Ay arası
4-6 Ay arası
1 Yıl
2 Yıl
3 Yıl
4 Yıl
5 Yıl ve üstü
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
7
14
1
2
5
10
8
16
5
10
8
16
16
32
50
100
Kontrol Grubu
n
%
2
25
1
12.5
1
12.5
4
50
8
100
110
Araştırma grubundaki kadınların %84’ü yaşadıkları cinsel
sorun nedeniyle bir ay ya da bir aydan daha kısa bir süredir, %12’si 3
aydır, %4’ü ise 1 yıldır tedavi görmektedirler. Cinsel sorun
yaşadıklarını bildiren kontrol grubundaki kadınların tümü (n:8) ise,
araştırmanın yapıldığı sırada yaşadıkları cinsel sorunla ilgili olarak
hiçbir sağlık kuruluşuna henüz başvurmadıklarını ve bildirdikleri
sorunlarla ilgili hiç tedavi görmediklerini belirtmişlerdir (Bakınız
Tablo 19).
Tablo 19: Araştırma grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) tedavi
süreleri
CĐB Tedavi Süreleri
Bir aydan az
1 ay
3 ay
1 yıl
Tedavi görmüyorum
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
35
70
7
14
6
12
2
4
50
100
Kontrol Grubu
n
%
8
100
8
100
Cinsel işlev bozukluğu sorunu nedeniyle tedavi gören ve CĐB
polikliniğine başvuran kadınların %76’sı bu sorunları nedeniyle daha
önce tedavi görmediklerini, yani yaşadıkları bu sorun nedeniyle ilk
kez bir sağlık kuruluşuna başvurduklarını, %24’ü tedavi için çeşitli
sağlık kuruluşlarına ve çalışanlarına daha önce de başvurduklarını
bildirmişlerdir; kontrol grubundaki kadınların tümü yaşadığı cinsel
sorunla ilgili daha önce bir hekime başvurmadığını belirtmiştir
(Bakınız Tablo 20). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:2.379, df:1, p>0.05)
111
Tablo 20: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadıkları cinsel sorun
nedeniyle daha önce tedavi görme oranları
CĐB Önceki Tedavi Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
12
24
38
76
50
100
Kontrol Grubu
n
%
8
100
8
100
Araştırmanın yapıldığı sırada yaşadıkları CĐB sorunu nedeniyle
daha önce tedavi kurumlarına başvuran araştırma grubundaki 12
kadından 8’i bir aydan daha kısa bir süre ile tedavi gördüklerini
bildirmişlerdir; Bu konuda kontrol
grubunda hiçbir bulguya
rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 21).
Tablo 21: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların önceki CĐB tedavi süreleri
Önceki CĐB Tedavi
Süreleri
Bir Aydan Az
1 Ay
3 Ay
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
8
67
1
8
3
25
12
100
Kontrol Grubu
n
%
8
100
Her iki grupta da katılımcıların %10’u (n:5) daha önce de
cinsel işlev bozukluğu yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo
22). Araştırma grubundaki bu beş kadının hepsi, geçmişte yaşadıkları
cinsel sorunun kasılma nedeniyle eşleriyle ilişkiye girememek
(vajinismus) olduğunu belirtmişlerdir; kontrol grubundaki kadınların
4’ü cinsel istekte azalma, 1’i ise cinsel ilişki sırasında kasılma
(vajinismus) olduğunu bildirmişlerdir. Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.000,
df:1, p>0.05).
112
Tablo 22: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşamlarının daha önceki
dönemlerinde yaşadığı CĐB sorun oranları
Önceki CĐB Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
5
10
45
90
50
100
Kontrol Grubu
n
%
5
10
45
90
50
100
CĐB sorunu nedeniyle tedavi gören araştırma grubundaki
kadınların %20’si eşlerinde de bir cinsel sorun olduğunu bildirmekle
birlikte (Bakınız Tablo 23), psikiyatri uzmanı tarafından CĐB tanısı
almış olan eş oranı aslında %14’dür (Bakınız Tablo 24). Kontrol
grubundaki kadınların ise %12.5’i eşlerinde bir cinsel sorun
tanımlamaktadırlar (Bakınız Tablo 23). Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.098,
df:1, p>0.05).
Tablo 23: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların “Eşinizde herhangi bir cinsel
sorun var mı?” sorusuna verdikleri cevap oranları
Eşinizde herhangi bir cinsel
sorun var mı?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
10
20
40
80
50
100
Kontrol Grubu
n
%
6
12.5
43
87.5
49*
100
* Kontrol grubundan bir kişi bu soruyu cevaplamamıştır
Tablo 24: Araştırma grubundaki kadınların eşlerindeki tanı düzeyindeki CĐB sorun
oranları
Eşlerin CĐB Tanı Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
7
43
50
%
14
86
100
113
Araştırma grubunda eşlerinde bir cinsel sorun olduğunu
bildiren kadınların eşlerinin (n:10) %60’ında (n:6) “Prematür
Ejakülasyon (Erken Boşalma)”, %40’ında (n:4) ise “Cinsel Uyarılma
Bozukluğu (Sertleşme Bozukluğu)” olduğu anlaşılmaktadır. Kontrol
grubunda yer alan ve eşlerinde bir cinsel sorun olduğunu ifade eden
kadınların eşlerinin %75’inde ise (n:3) “Erken boşalma” sorununun
belirgin bir şekilde yüksek olduğu göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo
25). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (X2:0.280, df:1, p>0.05).
Tablo 25: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşlerinin CĐB sorun türlerine
göre oranları
Erkek Cinsel Đşlev Bozukluğu Türleri (Eşler)**
Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Cinsel Uyarılma Bozukluğu (Sertleşme Bozukluğu)
Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma)
Orgazm Bozukluğu
Disparoni (Cinsel Đlişki Sırasında Ağrı)
Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu
Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
4
40
6
60
10 100
Kontrol
Grubu
n
%
1
25
3
75
4* 100
* Eşlerinde cinsel sorun olduğunu bildiren 6 kadından 2’si eşlerinde aşırı cinsel istek olduğunu bildirerek
(Hiperseksüalite), bu durumu bir sorun olarak algıladıklarını ifade etmişlerdir.
** Her iki gruptaki kadınların eşlerinin CĐB oranları, bildirme düzeyindedir.
Araştırma grubunda, eşlerinde cinsel bir sorun olduğunu ifade
eden kadınlar, eşlerinin %40’ının 1 yıldır, %30’unun ise 2 yıldır sorun
yaşamakta olduğunu bildirmişlerdir; Eşlerinde cinsel yönden bir sorun
olduğunu bildiren kontrol grubundaki kadınların %80’i (n:4), en az 2
yıldır eşlerinin sorununun sürdüğünü bildirmektedirler (Bakınız Tablo
114
26). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:0.684, df:1, p>0.05).
Tablo 26: Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin cinsel işlev bozukluğu süreleri
Eşlerin CĐB Süreleri
0-3 Ay arası
1 Yıl
2 Yıl
4 Yıl ve üstü
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
1
10
4
40
3
30
2
20
10
100
Kontrol Grubu
n
%
1
20
2
40
2
40
5*
100
* Bir katılımcı süreyi belirtmemiştir.
Araştırma grubundaki kadınların %60’ı yani yaklaşık 2/3’ü 21
yaşından önce ilk cinsel ilişkilerini (cinsel birleşme koşulu
aranmaksızın ilk cinsel deneyim) yaşadıklarını bildirirken; kontrol
grubundaki kadınların neredeyse yarıya yakını (%44) ilk cinsel
ilişkisini 21 ile 25 yaşlar arasında yaşadıklarını bildirmişlerdir
(Bakınız Tablo 27).
Cinsel işlev bozukluğu yaşayan kadınlarda, ilk cinsel ilişki yaş
ortalaması 21.38 yaş (SD: 4.46) olup yaş aralığı 13 ile 32 yaş arasıdır;
Kontrol grubunda ise, ilk cinsel ilişki yaş ortalaması 21.58 yaş (SD:
3.30) olup, yaş aralığı 15 ile 28 yaş arasıdır. Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, her iki grup arasındaki ilk cinsel ilişki
yaşama yaşı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır
(t:-0.255, df:98, p>0.05).
115
Tablo 27: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları
yaş oranları
Đlk Cinsel Đlişki Yaşı*
15 Yaş altı
15-18 Yaş arası
19-20 Yaş arası
21-25 Yaş arası
26-30 Yaş arası
31-35 Yaş arası
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
1
2
16
32
13
26
8
16
11
22
1
2
50
100
Kontrol Grubu
n
%
15
30
6
12
22
44
7
14
50
100
* Cinsel birleşme koşulu aranmaksızın ilk cinsel deneyim
Araştırma grubundaki kadınların neredeyse tamamı (%90);
kontrol grubundaki kadınların ise %88’i ilk cinsel ilişkisini eşleriyle
yaşadıklarını bildirmektedir (Bakınız Tablo 28). Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.411,
df:2, p>0.05).
Tablo 28: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları
kişi oranları
Đlk Cinsel Đlişki Yaşanan Kişi
Eş
Arkadaş/Sevgili
Tanınmayan Kişi
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
45
90
4
8
1
2
50
100
Kontrol Grubu
n
%
44
88
6
12
50
100
Her iki gruptaki kadınların büyük çoğunluğu (%80; %88) ilk
cinsel ilişkisini kendi evinde yaşadıklarını bildirmişlerdir. Araştırma
grubundaki kadınların %8’i, kontrol grubundaki kadınların ise %10’u
partnerinin evinde ilk cinsel ilişkilerini yaşadıklarını belirtmişlerdir
(Bakınız Tablo 29). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:1.389, df:1, p>0.05).
116
Tablo 29: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları
yer oranları
Đlk Cinsel Đlişki Yaşanan Yer
Kendi evi
Otel
Partnerin evi
Park
Đş Yeri
Bilinmeyen bir ev
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
40
80
2
4
4
8
1
2
2
4
1
2
50
100
Kontrol Grubu
n
%
44
88
1
2
5
10
50
100
Cinsel işlev bozukluğu yaşayan kadınların %78’i cinsel ilişki
sırasında gebe kalma korkusu yaşamadıklarını, %22’si gebe kalma
korkusu duyduklarını belirtirken; kontrol grubundaki kadınların
neredeyse yarısı (%44) -araştırma grubuna göre ise 2 katı- gebe kalma
korkusu yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 30). Her iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır
(X2:5.473, df:1, p<0.01).
Tablo 30: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsel ilişki sırasında gebe
kalma korkusu yaşama oranları
Cinsel Đlişki Sırasında Gebe
Kalma Korkusu Yaşar mısınız?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
11
22
39
78
50
100
Kontrol Grubu
n
%
22
44
28
56
50
100
Araştırma grubundaki kadınların %56’sı cinsel ilişki sırasında
korunmadıklarını bildirirken; kontrol grubundaki kadınların sadece
%10’u korunmadıklarını belirtmektedir. Gebe kalmamak için çeşitli
yöntemlerle korunan kadınların oranı ise araştırma grubunda %44
iken, kontrol grubunda bu oran yükselerek %90’a çıkmaktadır.
117
Araştırma grubunda geri çekilme yöntemi korunma yöntemleri
arasında %16 ile ilk sırada yer alırken, aynı yöntem kontrol grubunda
da % 28 ile ilk sırada yer almaktadır (Bakınız Tablo 31). Her iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (KruskalWallis: X2:15.827, df:1, p<0.001).
Araştırma grubunda korunma yöntemlerinden herhangi biriyle
korunduklarını bildiren 22 kadından 6’sı (4 kişi spiral; 2 kişi
prezervatif), kontrol grubunda ise korunduğunu bildiren 45 kadından
6’sı (4 kişi prezervatif; 1 kişi doğum kontrol hapı, 1 kişi tarih
yöntemi)
ikinci
bir
korunma
yöntemini
de
kullandıklarını
belirtmişlerdir. “Diğer” seçeneğini işaretleyen araştırma grubundaki 2
kişi yumurtalıklarını (kordonlarını) bağlattıklarını ifade etmişlerdir.
Tablo 31: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların gebelikten korunma
yöntemleri
Gebelikten Korunma Yöntemleri
Korunmuyoruz
Geri Çekilme Yöntemi
Doğum Kontrol Hapı
Tarih Yöntemi
Rahim Đçi Alet (Spiral)
Prezervatif
Diğer …..
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
28
56
8
16
5
10
4
8
3
6
2*
4
50
100
Kontrol Grubu
n
%
5
10
14
28
8
16
2
4
13
26
8
16
50
100
* Yumurtalıklarını (kordonlarını) bağlatma
Araştırma grubundaki kadınların %14.3’ü (n:7) evlilikleri
sırasında istenmeyen bir gebeliklerinin olduğunu belirtirken, bu oran
kontrol grubunda %24 (n:12) olmuştur. Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.506,
df:1, p>0.05).
118
Her iki grupta da istenmeyen gebeliği olan kadınların büyük
çoğunluğu (%71; %66.7) kürtaj olduklarını bildirmişlerdir (Bakınız
Tablo 32). Bu sonuç açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (Kruskal-Wallis: X2:0.171, df:1,
p>0.05).
Evlilikleri sırasında istenmeyen gebeliğe sahip olan; araştırma
grubundaki kadınların yaş ortalaması 24.86 yaş (SD: 6.36) olup, yaş
aralığı 19 ile 38 yaş arasıdır; kontrol grubundaki kadınların yaş
ortalaması ise 26.75 yaş (SD: 6.92) olup, yaş aralığı 18 ile 40 yaş
arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup
arasındaki evlilik sırasında istenmeyen bir gebeliğe sahip olma
değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.592, df:17,
p>0.05).
Tablo 32: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilikleri sırasında
istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma durumları
Evliliğiniz sırasında istenmeyen
bir gebeliğiniz oldu mu?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
7
14.3
42
85.7
49
100
Bu gebeliğiniz nasıl son buldu?
Düşük yaptım
Kürtaj oldum
Doğum yaptım
Toplam
5
2
7
Evlilik Sırasında Đstenmeyen Gebelik
71
29
100
Kontrol
Grubu
n
%
12
24
38
76
50
100
1
8
3
12
8.3
66.7
25.0
100
Araştırma grubundaki kadınların tamamı (n:50) evlilik öncesi
istenmeyen bir gebeliklerinin olmadığını bildirmişlerdir. Bu oran
kontrol grubunda da benzerlik göstermekte ve %96 olarak karşımıza
119
çıkmaktadır. Evlilik öncesi gebe kalma oranı kontrol grubunda da
oldukça düşüktür (%4).
Evlilik
öncesi
istenmeyen
bir
gebeliğe
sahip
kontrol
grubundaki kadınların biri kürtaj olmuş, diğeri ise doğum yapmıştır
(Bakınız Tablo 33). Kontrol grubundaki kadınların evlilik öncesi gebe
kalma yaş ortalaması 22 yaş (SD: 2.83) olup yaş aralığı 20 ile 24 yaş
aralığıdır.
Tablo 33: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik öncesi istenmeyen
gebelikleri ve sonuçlanma durumları
Evlilik Öncesi Đstenmeyen Gebelik
Evlilik öncesi istenmeyen bir
gebeliğiniz oldu mu?
Evet
Hayır
Toplam
Bu gebeliğiniz nasıl son buldu?
Düşük yaptım
Kürtaj oldum
Doğum yaptım
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
50
100
50
100
-
-
Kontrol
Grubu
n
%
2
4
48
96
50
100
1
1
2
50
50
100
Araştırma grubundaki kadınların %92’si, evlilikleri boyunca,
eşlerinin evlilik dışı bir ilişkisinin olmadığını düşünmektedirler, bu
gruptaki kadınların sadece %8’i eşlerinin evlilik dışı ilişkisi olduğunu
bildirmişlerdir. Bu oran kontrol grubunda yükselmektedir. Kontrol
grubundaki kadınların neredeyse 1/3’ü (%30) evlilikleri boyunca
eşlerinin evlilik dışı bir ilişkisinin olduğunu düşünmektedirler
(Bakınız Tablo 34). Her iki grup arasında Eşlerin evlilik dışı ilişki
değişkeni açısından X2:7.862, df:1, p<0.01 düzeyinde anlamlı bir
farklılık saptanmıştır.
120
Tablo 34: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşlerinin evlilikleri boyunca
evlilik dışı ilişki oranları
Eşlerin Evlilik Dışı Đlişki Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
4
8
46
92
50
100
Kontrol Grubu
n
%
15
30
35
70
50
100
Araştırma grubundaki kadınların %100’ü, kontrol grubundaki
kadınların ise %98’i evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişkileri
olmadığını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 35). Kadınların evlilikleri
boyunca evlilik dışı ilişki yaşama değişkeni açısından her iki grup
arasında anlamlı bir farklılık belirlenmemiştir (X2:1.01, df:1, p>0.05).
Tablo 35: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilikleri boyunca evlilik
dışı ilişki oranları
Kadınların Evlilik Dışı Đlişki Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
50
100
50
100
Kontrol Grubu
n
%
1
2
49
98
50
100
Araştırma grubundaki kadınların %54’ü ilk cinsel bilgilerini
daha çok arkadaşlarından, %26’sı eşlerinden, %12’si kitaplar ve
dergilerden; kontrol grubundaki kadınların ise %44’ü ilk cinsel
bilgilerini eşlerinden, %26’sı arkadaşlarından, %16’sı kitap ve
dergilerden edindiklerini bildirmişlerdir (Bakınız Tablo36a). Đlk cinsel
bilgi kaynağı değişkeni açısından her iki grup arasında X2:10.5, df:4,
p<0.05 düzeyinde anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Bu konuda
ikinci bir seçenek işaretleyen katılımcıların ilk cinsel bilgi kaynakları
oranları da Tablo 36b’de yer almaktadır.
121
Tablo 36a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel bilgilerini aldıkları
kaynak
Đlk Cinsel Bilgi Kaynağı
Eş
Arkadaş
Aile Üyeleri
Kitaplardan/Dergilerden
Okuldan
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
13
26
27
54
4
8
6
12
50
100
Kontrol Grubu
n
%
22
44
13
26
4
8
8
16
3
6
50
100
Tablo 36b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel bilgilerini aldıkları
kaynak (Đkinci bir seçenek işaretleyenler)
Đlk Cinsel Bilgi Kaynağı
Eş
Arkadaş
Aile Üyeleri
Kitaplardan/Dergilerden
Televizyon
Okuldan
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
3
16.7
3
16.7
6
33.3
5
27.8
1
5.6
18
100
Kontrol Grubu
n
%
2
18.2
4
36.4
0
0
5
45.5
11
100
Araştırma grubundaki kadınların neredeyse yarısı (%48)
cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgiler nedeniyle korku yaşadıklarını
ifade ederken, bu oran kontrol grubunda yarı yarıya düşerek %24
seviyesinde kalmıştır (Bakınız Tablo 37). Cinsellikle ilgili kulaktan
dolma bilgilerle korku yaşama değişkeni açısından her iki grup
arasında X2:6.250, df:1, p<0.01 düzeyinde anlamlı bir farklılık
bulunmaktadır.
Tablo 37: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsellikle ilgili kulaktan
dolma bilgilerle korku yaşama oranları
Cinsellikle Đlgili Korku Yaşama Oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
24
48
26
52
50
100
Kontrol Grubu
n
%
12
24
38
76
50
100
122
Araştırma grubundaki kadınların %46’sı evini sadece eşiyle
paylaşırken, %34’ü eşi ve çocuklarıyla paylaşmakta, %20’si diğer aile
üyeleri ya da kayınvalide/kayınpeder ile paylaşmaktadır. Kontrol
grubundaki kadınlar ise, araştırma grubuna göre daha yüksek oranda
(%54) -çocuk sahibi olma oranlarıyla paralel olarak- evlerini eş ve
çocuklarıyla paylaşmaktadırlar (Bakınız Tablo 38). Her iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır
(Kruskal-Wallis: X2:2.407, df:1, p>0.05).
Tablo 38: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlerini paylaştığı kişiler
Evinizi Kimlerle Paylaşıyorsunuz?
Eşim ve ben
Eşim, ben ve çocuğumuz/çocuklarımız
Kayınvalide ve/veya kayınpeder ile
Kendi annem ve/veya babam ile
Ayrı dairelerde fakat aynı apartman/bahçe
içerisinde aile büyükleri ile
Diğer akraba üyesi/üyeleri ile birlikte
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
23
46
17
34
4
8
-
Kontrol Grubu
n
%
12
24
27
54
7
14
3
6
3
6
1
2
3
50
6
100
50
100
Araştırma grubunda çocuk sahibi olan kadınların (n:18) %39’u
(n:7) yatak odasını çocuklarıyla paylaştığını belirtmiştir. Bu oran
kontrol grubunda neredeyse yarıya düşerek %21.6 olarak karşımıza
çıkmaktadır (Bakınız Tablo 39). Çocuklarıyla aynı yatak odasını
paylaşma değişkeni açısından her iki grup arasında anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (X2:1.483, df:1, p>0.05).
Araştırma grubunda anne ve babasıyla aynı yatak odasını
paylaşan çocukların yaş ortalaması 3.29 yaş (SD: 2.50) olup yaş
aralığı 0 ile 7 yaş arasıdır. Kontrol grubunda anne ve babasıyla aynı
123
yatak odasını paylaşan çocukların yaş ortalaması 2.75 yaş (SD: 2.96)
olup, yaş aralığı 0 ile 9 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile
kıyaslandığında, her iki grup arasındaki anne ve babasıyla aynı yatak
odasını paylaşan çocukların yaş değişkeni açısından anlamlı bir fark
saptanmamıştır (t:-0.375, df:13, p>0.05).
Tablo 39: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocuklarıyla aynı yatak
odasını paylaşma oranları
Çocuklarınızla aynı yatak odasını
paylaşıyor musunuz?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
7
39
11
61
18
100
Kontrol Grubu
n
%
8
21.6
29
78.4
37
100
Araştırma grubundaki kadınların %58’i, kontrol grubundaki
kadınların ise %56.3’ü eşleri ve kendilerinin eşit oranda, evde söz ve
otorite sahibi olduklarını bildirmişlerdir. (Bakınız Tablo 40). Evde söz
ve otorite sahibi olma değişkeni açısından iki grup arasında anlamlı
bir farklılık bulunmamıştır (X2:4.763, df:3, p>0.05).
Tablo 40: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evde söz ve otorite sahibi
olma oranları
Evde kim söz ve otorite sahibidir?
Eşim ve ben eşit oranda
Eşim
Ben
Eşimin ailesi
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
29
58
8
16
7
14
6
12
50
100
Kontrol
Grubu
n
%
27
56.3
15
31.3
3
6.3
3
6.3
48*
100
* 2 katılımcı bu konuyla ilgili soruyu cevaplamamıştır.
Katılımcıların evliliklerini/birlikteliklerini değerlendirdikleri
bu bölümde Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) görülen kadınların %44’ü
124
evliliklerini
“iyi”,
%28’i
“orta”,
%16’sı
“çok
iyi”
olarak
nitelemişlerdir. Bu oranlar kontrol grubunda sırasıyla %34.7, %30.6,
%30.6 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 41). Đki grup
arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (X2:5.463, df:4, p>0.05).
Tablo 41: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evliliklerini/birlikteliklerini
değerlendirmeleri
Evliliğinizi/ilişkinizi nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Çok Đyi
Đyi
Orta
Kötü
Çok Kötü
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
8
16
22
44
14
28
4
8
2
4
50
100
Kontrol Grubu
n
%
15
30.6
17
34.7
15
30.6
2
4.1
49*
100
* Boşanmış olan katılımcı bu soruyu cevaplamamıştır.
Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) görülen kadınların (Araştırma
Grubu) %64’ü eşleriyle herhangi bir sorun yaşamadıklarını, %36’sı
ise daha çok “iletişimsizlik, ekonomik sorunlar, kıskançlık, çocuklarla
ilgili konular, ailevi meseleler” gibi sorunlar dile getirmişlerdir;
kontrol grubundaki kadınların 4/5’i eşleriyle herhangi bir sorun
yaşamadıklarını; %18.4’ü ise araştırma grubundakilere benzer
nedenlerle eşleriyle sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Bakınız
Tablo 42). Đki grup arasında X2:3.879, df:1, p<0.05 düzeyinde anlamlı
bir farklılık saptanmıştır.
Tablo 42: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşleriyle yaşadığı sorun
oranları
Eşinizle yaşadığınız herhangi bir
sorununuz var mı?
Evet
Hayır
Toplam
* Boşanmış olan katılımcı bu soruyu cevaplamamıştır.
Araştırma Grubu
n
%
18
36
32
64
50
100
Kontrol Grubu
n
%
9
18.4
40
81.6
49*
100
125
Araştırma grubundaki kadınların %84’ü sahip oldukları
herhangi bir bedensel hastalık tanımlamamışlardır; Bu oran kontrol
grubunda %92’ye çıkmaktadır (Bakınız Tablo 43). Đki grup arasında
bedensel hastalık açısından anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir
(X2:1.515, df:1, p>0.05).
Tablo 43: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadığı bedensel hastalık
oranları
Kadınların yaşadığı bedensel hastalık
oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
8*
16
42
84
50
100
Kontrol Grubu
n
%
4*
8
46
92
50
100
* Mide iltihabı, ülser, migren, bel fıtığı, sırt ve bel ağrısı, yüksek tansiyon, romatizma
Araştırma
grubundaki
kadınların
%72’si
herhangi
bir
psikiyatrik problem tanımlamazken, %28’i “depresyon, çeşitli depresif
şikayetler ve anksiyete bozukluğu, panik atak, konversif bayılmalar”
gibi çeşitli psikiyatrik şikayetleri olduğunu bildirmiştir. (Bakınız Tablo
44). Kontrol grubundaki kadınların ise %94’ü psikiyatrik bir problem
tanımlamamışlardır; sorunu olduğunu belirten 3 kadın ise depresif
şikayetler dile getirmişlerdir. Psikiyatrik sorun bildirme oranları
açısından iki grup arasında X2:8.575, df:1, p<0.01 düzeyinde anlamlı
bir farklılık göze çarpmaktadır.
Tablo 44: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadığı psikiyatrik problem
oranları
Kadınların yaşadığı psikiyatrik problem
oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
14*
28
36
72
50
100
Kontrol Grubu
n
%
3
6
47
94
50
100
* Depresyon tedavisi gördüğünü söyleyen 5 kadının hepsinde azalmış cinsel istek bozukluğu; Panik atağı
olduğunu belirten 4 kadından 3’ünde vajinismus, 1’inde azalmış cinsel istek bozukluğu mevcuttur.
126
Araştırma grubundaki kadınların %78’i herhangi bir ilacı
düzenli olarak kullanmadıklarını bildirirken, %22’si ise antidepresan,
antiromatizmal ve tansiyon ilacı gibi ilaçları son dönemde
kullandıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 45). Kontrol grubundaki
kadınların %92’si düzenli olarak kullandıkları bir ilaç olmadığını
belirtirken, ilaç kullandığını söyleyen kişiler mide ilacı, antidepresan,
bel ağrısı giderici ilaçlar kullandıklarını belirtmişlerdir. Düzenli ilaç
kullanımı değişkeni açısından iki grup arasında X2:3.843, df:1, p≤0.05
düzeyinde anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır.
Tablo 45: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların halen kullandıkları ilaç
oranları
Kadınların ilaç kullanma oranları
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
11*
22
39
78
50
100
Kontrol Grubu
n
%
4**
8
46
92
50
100
* 1 kişi tansiyon, 1 kişi romatizma, 9 kişi antidepresan ve/veya anksiyete giderici ilaç kullandıklarını
belirtmiştir.
** 1 kişi antidepresan, 2 kişi bel ağrısı için kas gevşetici, 1 kişi mide ilacı kullandıklarını belirtmiştir.
127
4.3. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (GRCDÖ) Analizi
Kadın cinsel işlevini yedi farklı boyutta görmemizi sağlayan
Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği “kadın formu” sıklık, iletişim,
doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus ve anorgazmi boyutlarında
değerlendirme yapmamıza olanak vermektedir (Tuğrul ve ark., 1993).
Araştırma ve kontrol gruplarını bu yedi alt boyut açısından
Independent-Samples t-testi ile kıyasladığımızda, her iki grup
arasında, iletişim alt boyutu haricinde, diğer tüm alt boyutlarda
anlamlı farklılıklar saptanmıştır (Bakınız Tablo 46a).
Sıklık alt boyutunda t:2.668, df:97, p<0.01 seviyesinde; doyum
alt boyutunda t:3.002, df:88, p<0.001 seviyesinde; kaçınma alt
boyutunda t:2.719, df: 97, p<0.01 seviyesinde; dokunma alt boyutunda
t:2.357, df:98, p<0.01 seviyesinde; vajinismus alt boyutunda t:4.888,
df:98, p<0.001 seviyesinde ve anorgazmi alt boyutunda t:4.961, df:81
p<0.001 seviyesinde anlamlı farklılıklar bulunmaktadır (Bakınız Tablo
46a).
Cinsel iletişimi sözel iletişim boyutunda değerlendirmeye
yönelik soruların bulunduğu iletişim alt boyutunda, her iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı göze
çarpmaktadır (t:-0.149, df:98, p>0.05).
128
Tablo 46a: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin (GRCDÖ) Alt Boyutlarının
Değerlendirmesi
GRCDÖ Alt Boyutları
Sıklık
Araştırma Grubu
Kontrol Grubu
M*
SD
M*
SD
4.39
2.59
3.20
1,77
t:2.668, df:97, p<0.01
Đletişim
2.86
2,85
2.94
t:-0.149, df:98, p>0.05
2,51
Doyum
7.57
4.68
4.86
t:3.002, df:88, p<0.001
3.89
Kaçınma
5.85
4.60
3.68
t:2.719, df:97, p<0.01
3,26
Dokunma
5.38
4.75
3.44
t:2.357, df:98, p<0.01
3.36
Vajinismus
10.26
5.13
6.18
t:4.888, df:98, p<0.001
2.91
Anorgazmi
10.09
4.33
5.88
t:4.961, df:81, p<0.001
3.37
TOPLAM
48.14
17.54
30.18
t:4.636, df:77, p<0.001
16.02
* Ölçeğin “Toplam Puan” ve “Alt Boyut” değerlendirmelerinin her birinde alınan düşük M puanları ilgili
alt boyutta bir sorun yaşanmadığını, yüksek M puanları ise o boyutta bir sorun olduğunu göstermektedir.
Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinde yer alan alt
boyutlardaki sorulara verilen cevapların her birinin ortalama ve
standart sapmaları ise Tablo 46b, 46c ve 46d’de yer almaktadır.
Sıklık alt boyutuna baktığımızda araştırma grubundaki
kadınların kontrol grubundaki kadınlara oranla cinsel ilişkiden daha
çok kaçındıklarını söyleyebiliriz (t:2.668, df:97, p<0.01).
129
Đletişim
alt
boyutundaki
sorulara
verilen
cevapları
kıyasladığımızda, her iki gruptaki kadınların da cinsel ilişkileri ve
cinsellik hakkında eşleriyle konuşmayı pek tercih etmedikleri
anlaşılmaktadır (t:-0.149, df:98, p>0.05).
Doyum alt boyutundaki soruların cevaplarına baktığımızda
araştırma grubundaki kadınlar kontrol grubundaki kadınlara oranla
cinsel ilişkilerini daha az tatminkar bulduklarını ifade etmektedirler.
Bu boyutta her iki grup arasında oldukça anlamlı bir istatistiksel ilişki
mevcuttur (t:3.002, df:88, p<0.001). “Eşinizle olan cinsel ilişkinizi
tatminkar bulur musunuz?” sorusuna verilen cevaplar kıyaslandığında
araştırma grubundaki kadınların puanları (M:1.58) kontrol grubundaki
kadınların puanlarının (M:2.82) neredeyse yarısı kadardır. “Sevişme
boyunca, sadece cinsel birleşme için ayrılan süre sizin için yeterli
mi?” sorusuna araştırma grubundaki kadınların cevabı “Bazen”
seçeneğinde
yoğunlaşırken
kontrol
grubunda
seçeneğinde yoğunlaşmaktadır (Bakınız Tablo 46b).
“Çoğu
zaman”
130
Tablo 46b: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Sıklık, Đletişim ve Doyum Alt
Boyutlarının Değerlendirmesi
Araştırma Grubu
M
SD
1.94
1.42
Kontrol Grubu
M
SD
1.30
1.13
Haftada iki defadan fazla cinsel
birleşmede bulunur musunuz?
1.59
1.41
2.10
1.02
Eşinize, cinsel ilişkinizle ilgili olarak,
nelerden hoşlanıp nelerden
hoşlanmadığınızı söyleyebilir misiniz?
2.58
1.51
2.46
1.40
Eşinize cinsel ilişkinizle ilgili olarak,
nelerden hoşlanıp nelerden
hoşlanmadığını sorabilir misiniz?
2.56
1.50
2.60
1.29
Sizce sizin ve eşinizin ön sevişmeye
(öpme,okşama gibi) ayırdığınız zaman
yeterli mi?
2.20
1.60
2.56
1.30
Eşinizle olan cinsel ilişkinizi tatminkar
bulur musunuz?
1.58
1.30
2.82
1.24
Eşinizle olan cinsel ilişkinizde sevgi ve
şefkatin eksik olduğunu hisseder
misiniz?
1.18
1.43
1.08
1.41
Sevişme boyunca, sadece cinsel
birleşme için ayrılan süre sizin için
yeterli mi?
2.25
1.56
2.84
0.96
GRCDÖ Alt Boyut Đtemleri
Sıklık
Đletişim
Doyum
Bir hafta boyunca cinsel ilişkide
bulunmadığınız olur mu? (Adet
günleri, hastalık gibi nedenler dışında)
0: Hiçbir zaman
1: Nadiren
2: Bazen
3: Çoğu zaman
4: Her zaman
Kaçınma alt boyutunda verilen cevapları incelediğimizde ise
araştırma grubundaki kadınların kontrol grubuna göre cinsel ilişkiden
daha çok kaçındıkları istatistiksel olarak da anlamlı bir şekilde ortaya
çıkmaktadır (t:2.719, df: 97, p<0.01). Araştırma grubundaki kadınlar
“Eşinizle sevişmekten kaçınır mısınız?”, “Eşiniz sizinle sevişmek
istediğinde rahatsız
olur
musunuz?”
ve “Eşinizle sevişmeyi
reddettiğiniz olur mu?” sorularına kontrol grubuna kıyasla daha
131
yüksek puanlar vermişlerdir (Bakınız Tablo 46c). Bu da bize araştırma
grubundaki kadınların cinsel ilişkiden daha fazla kaçındıklarını
göstermektedir.
Dokunma alt boyutunda iki grup arasında anlamlı bir fark
mevcuttur (t:2.357, df:98, p<0.01). Bu durumu sorular açısından
incelediğimizde “Eşinizin cinsel organına dokunup okşamaktan
rahatsız olur musunuz?” ve “Eşinize sarılıp, vücudunu okşamaktan
zevk alır mısınız?” sorularına verilen cevaplarda her iki grup arasında
kontrol grubu lehine bir farklılık saptanmaktadır (Bakınız Tablo 46c).
Tablo 46c: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Kaçınma ve Dokunma Alt
Boyutlarının Değerlendirmesi
GRCDÖ Alt Boyut Đtemleri
Kaçınma
Dokunma
Eşinizle sevişmekten kaçınır mısınız?
Araştırma Grubu
M
SD
1.58
1.45
Kontrol Grubu
M
SD
0.86
1.06
Eşiniz sizinle sevişmek istediğinde
rahatsız olur musunuz?
1.53
1.45
0.88
1.10
Eşinizle sevişmeyi reddettiğiniz olur
mu?
1.74
1.22
1.28
0.99
Sevişme sırasında yaptıklarınızdan
tiksinti duyar mısınız?
1.00
1.26
0.66
1.11
Eşinize sarılıp, vücudunu okşamaktan
zevk alır mısınız?
2.66
1.33
3.06
1.20
Eşinizin cinsel organına dokunup
okşamaktan rahatsız olur musunuz?
1.58
1.54
0.72
1.12
Eşinizin, cinsel organınıza dokunup
okşamasından zevk alır mısınız?
2.42
1.50
2.74
1.24
Eşinizin sizi sevip okşamasından
hoşlanır mısınız?
3.12
1.36
3.48
0.91
0: Hiçbir zaman
1: Nadiren
2: Bazen
3: Çoğu zaman
4: Her zaman
132
Vajinismus alt boyutunda da iki grup arasında oldukça anlamlı
bir fark mevcuttur (t:4.888,
df:98, p<0.001). Bu durumu sorular
açısından incelediğimizde “Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel
organının giremeyeceği kadar dar olduğunu düşünür müsünüz?”,
“Eşinizin cinsel organı, sizin cinsel organınıza rahatsızlık vermeden
girebilir mi?” ve “Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının
derine
girmesini
engelleyecek
kadar
dar
olduğunu
düşünür
müsünüz?” sorularına verilen cevaplarda her iki grup arasında kontrol
grubu lehine çok belirgin bir farklılık göze çarpmaktadır (Bakınız
Tablo 46d). “Gerekirse rahatsızlık ve acı duymaksızın, parmağınızı
cinsel organınızın içine sokabilir misiniz?” sorusunda ise araştırma
grubundaki 34 kadın vajinismus tedavi sürecinde “parmak çalışması”
yaptıkları için araştırma grubu lehine bir farklılık ortaya çıkmıştır.
Anorgazmi alt boyutunda iki grup arasında t:4.961, df:81
p<0.001 seviyesinde oldukça anlamlı bir farklılık saptanmıştır.
Özellikle “Cinsel birleşme anında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız?”
sorusuna verilen cevaplar açısından kontrol grubu lehine neredeyse ½
oranında bir farklılık göze çarpmaktadır. Benzer bir ilişki “Cinsel
ilişki sırasında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız?” sorusuna verilen
cevaplarda da karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca “Sizin için doyuma
(orgazma) ulaşmanın mümkün olmadığını düşünür müsünüz?”
sorusuna verilen cevaplar da kontrol grubu lehinedir (Bakınız Tablo
46d).
133
Tablo 46d: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Vajinismus ve Anorgazmi Alt
Boyutlarının Değerlendirmesi
GRCDÖ Alt Boyut Đtemleri
Vajinismus
Anorgazmi
Kendi cinsel organınızın, eşinizin
cinsel organının giremeyeceği kadar
dar olduğunu düşünür müsünüz?
Araştırma Grubu
M
SD
2.58
1.69
Kontrol Grubu
M
SD
1.04
0.88
Gerekirse rahatsızlık ve acı
duymaksızın, parmağınızı cinsel
organınızın içine sokabilir misiniz?
1.48
1.69
0.84
1.28
Eşinizin cinsel organı, sizin cinsel
organınıza rahatsızlık vermeden
girebilir mi?
1.28
1.51
2.80
1.18
Kendi cinsel organınızın, eşinizin
cinsel organının derine girmesini
engelleyecek kadar dar olduğunu
düşünür müsünüz?
2.44
1.72
0.94
1.20
Cinsel ilişki sırasında doyuma
(orgazma) ulaşır mısınız?
1.55
1.37
2.48
1.07
Sizin için doyuma (orgazma)
ulaşmanın mümkün olmadığını
düşünür müsünüz?
2.00
1.45
1.26
1.15
Ön sevişme sırasında eşiniz bızırınızı
(klitoris) uyardığında doyuma
(orgazma) ulaşır mısınız?
1.92
1.48
2.26
1.17
Cinsel birleşme anında doyuma
(orgazma) ulaşır mısınız?
1.15
1.37
2.64
1.05
0: Hiçbir zaman
1: Nadiren
2: Bazen
3: Çoğu zaman
4: Her zaman
134
4.4. Kadınlarda Görülen Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yaşam
Boyu Travma Arasındaki Đlişki
Bu bölümde; her iki grupta da çalışmaya katılan kadınların
yaşam boyu travmaya maruz kalma ile ilgili bulgular, toplu halde ve
daha net görülmesi için bir arada verilecektir. Daha sonraki
bölümlerde çocukluk çağı, yetişkinlik dönemi ve evlilik içi travmaları
diğer boyutlarıyla daha ayrıntılı aktarılacaktır.
Yaşam boyu herhangi bir travmaya maruz kalma açısından her
iki grup arasında anlamlı bir farlılık göze çarpmaktadır. Araştırma
grubundaki kadınların %76’sı çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik gibi
yaşam dönemlerinin herhangi bir bölümünde çeşitli travmalara maruz
kaldıklarını bildirmişlerdir. Başka bir ifadeyle araştırma grubundaki
kadınların yaklaşık 1/5’i çocukluk yetişkinlik ve evliliklerinin bir
döneminde en az bir travmaya maruz kalmışlardır. Yaşam boyu
travmaya maruz kalma oranı kontrol grubunda araştırma grubuna göre
oldukça düşük oranda (%34) bulunmuştur (Bakınız Tablo 47a).
Yaşam boyu travma değişkeni açısından iki grup arasında istatistiksel
açıdan da oldukça anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:17.818, df:1,
p<0.001).
Tablo 47a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşam boyu travmaya
maruz kalma oranları
Yaşam Boyu Travma Oranları*
Araştırma Grubu
n
%
38
76
12
24
50
100
Kontrol Grubu
n
%
17
34
33
66
50
100
Evet
Hayır
Toplam
* Çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik gibi yaşam dönemlerinin herhangi birinde en az bir travmaya maruz
kaldığını bildirenlerin oranları
135
Araştırma grubunda yer alan kadınlar ve yaşamının herhangi
bir döneminde travmaya maruz kaldığını ifade eden 38 kadından 25’i
yani %65.7’si çocukluk çağında, yetişkinlik döneminde ve/veya
evlilik içinde cinsel şiddete ya da cinsel istismara maruz kaldığını
bildirmektedir. Yaşamının herhangi bir döneminde cinsel travma
bildiren bu 25 kadında görülen cinsel işlev bozukluğu türleri Tablo
47b’de görülmektedir. (Tablodaki “Toplam”ın 31 olmasının sebebi
ise; 5 kadın hem çocukluk, hem evlilik içi cinsel şiddete maruz
kaldığını, 1 kadın ise hem çocukluk, hem yetişkinlik, hem de evlilik
içi şiddete maruz kaldığını bildirdiği içindir.)
Tablo 47b: Araştırma grubunda yaşamının herhangi bir döneminde cinsel istismar
ve/veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınların CĐB türlerine göre dağılımları
CĐB Türleri
(1)
ACĐB
Orgazm Bozukluğu
Disparoni
Vajinismus
Toplam
(a)
(c)
ÇÇCĐ a
n
YDCS b
n
EĐCŞ c
n
TOPLAM
4
1
9
14
2
2
9
1
5
15
13
1
1
16
31
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı
Evlilik Đçi Cinsel Şiddet
(b)
(1)
Yetişkinlik Dönemi Cinsel Saldırı
Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
Çocukluk çağı fiziksel istismarı açısından her iki grup arasında
istatistiksel açıdan hiçbir farka rastlanmamıştır. Her iki grupta da
çocukluklarında fiziksel istismara maruz kalan kadınların oranı
%14’dür (Bakınız Tablo 48a).
136
Cinsel Đşlev Bozukluğu görülen kadınların %20’si (n:10)
çocukluk çağlarında duygusal istismara maruz kaldığını bildirirken, bu
oran kontrol grubunda sadece %8’dir (n:4) (Bakınız Tablo 48a). Gözle
görülür bu farka rağmen iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık mevcut değildir (X2: 2.990, df: 1, P>0.05).
Aynı şekilde araştırma grubundaki katılımcıların %16’sı (n:8)
çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara uğradıklarını
belirtirken, kontrol grubunda bu oran %12’dir (n:6) (Bakınız Tablo
48a). Đki grup arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır.
Çocukluk çağlarında aile bireyleri ya da diğer akrabaları
tarafından cinsel istismara uğramış kadınların oranı araştırma
grubunda %14 iken kontrol grubunda bu oran sadece %2’dir (Bakınız
Tablo 48a). Her iki grup arasında aile üyelerinden ya da akrabalardan
biri tarafından cinsel istismara maruz kalmak boyutunda istatistiksel
olarak anlamlı bir farlılık göze çarpmaktadır (X2:3.840, df:1, p<0.05).
137
Tablo 48a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı travmalarına
maruz kalma oranları
Çocukluk Çağı Đstismarları
Çocukluğunuzda fiziksel
şiddete maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Çocukluğunuzda duygusal
istismara maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
Kontrol Grubu
n
%
n
%
7
14
7
14
43
86
43
86
50
100
50
100
X2: 0.000, df: 1, P>0.05
10
40
50
20
80
100
4
46
50
8
92
100
X2: 2.990, df: 1, P>0.05
Çocukluğunuzda bir yabancı
tarafından cinsel istismara
maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
9
41
50
18
82
100
6
44
50
12
88
100
X2: 0.706, df: 1, P>0.05
Çocukluğunuzda aile
bireylerinizden ya da diğer
akrabalarınız tarafından cinsel
istismara maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
7
43
50
14
86
100
1
49
50
2
98
100
X2: 3.840, df: 1, P<0.05
Çocukluk çağında maruz kalınan istismarları tekli, ikili ve üçlü
formlarının bir arada görülmesi açısından kıyasladığımızda iki grup
arasında istatistiksel açıdan (X2:3.255, df:3, p>0.05) anlamlı bir
farklılık saptanmamaktadır (Bakınız Tablo 48b).
Tablo 48b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı istismarı
kombinasyonları
Çocukluk Çağı Travmaları
Kombinasyonları
Çocukluk Çağı Đstismarı (Tekli Form)
Çocukluk Çağı Đstismarı (Đkili Form)
Çocukluk Çağı Đstismarı (Üçlü Form)
Đstismar Bildirmeyenler
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
14
28
5
10
2
4
29
58
50
100
Kontrol Grubu
n
%
10
20
2
4
1
2
37
74
50
100
138
Cinsel Đşlev Bozukluğu olan kadınlar ile normal popülasyonu
temsil eden kadınların yetişkinlik dönemi (18 yaş sonrası) travmalarını
kıyasladığımızda, dört boyutta da istatistiksel açıdan anlamlı bir
farklılık görülmemektedir (Bakınız Tablo 49).
Yetişkinlik döneminde aile üyelerinden biri ya da akrabalardan
biri tarafından cinsel saldırıya uğramak boyutunda her iki grupta da
herhangi bir bulguya rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 49).
Tablo 49: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yetişkinlik döneminde
travmaya maruz kalma oranları
Yetişkinlik Dönemi Travmaları
Yetişkinliğinizde, bir yabancı
tarafından cinsel olmayan bir
saldırıya maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Yetişkinliğinizde, aileden veya
tanıdık birisi tarafından cinsel
olmayan bir saldırıya maruz kaldınız
mı?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
3
6
1
2
47
94
49
98
50
100
50
100
X2: 1.042, df: 1, P>0.05
1
49
50
2
98
100
50
50
100
50
X2: 1.01, df: 1, P>0.05
Yetişkinliğinizde, aileden ya da
akrabalardan biri tarafından cinsel
bir saldırıya maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
50
50
100
100
50
50
100
100
Yetişkinliğinizde bir yabancı
tarafından cinsel bir saldırıya maruz
kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
2
4
48
96
50
50
100
50
X2: 2.041, df: 1, P>0.05
100
100
Her iki grubu evlilik içi travmatik yaşantılara maruz kalma
açısından değerlendirdiğimizde fiziksel şiddet dışındaki iki boyutta
(duygusal ve cinsel şiddet) istatistiksel açıdan anlamlı fark tespit
edilmiştir.
139
Cinsel işlev bozukluğu olan kadınların %24’ü (n:12) eşleri
tarafından fiziksel şiddetine maruz kaldıklarını bildirirken, bu oran
kontrol grubunda (n:8) %16’dır (Bakınız Tablo 50). Bu boyutta
istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tespit edilememiştir (X2:1.000,
df:1, P>0.05).
Araştırma
grubundaki
kadınların
%36’sı
(n:18)
eşleri
tarafından duygusal istismara maruz kaldığını belirtirken, kontrol
grubunda bu oran %12’dir. Her iki grup arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:6.832, df:1, P<0.01).
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %30’u (n:15) ise
eşlerinin kendileriyle rızaları dışında cinsel ilişkiye girdiklerini
belirtirken, kontrol grubunda bu oran %12 (n:6) kadardır (Bakınız
Tablo 50). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık saptanmıştır (X2:4.882, df:1, P<0.01).
Tablo 50: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi travmaya maruz
kalma oranları
Evlilik Đçi Travmalar
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
12
24
8
16
38
76
42
84
50
100
50
100
X2: 1.000, df: 1, P>0.05
Eşinizin fiziksel şiddetine maruz
kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Eşinizin duygusal istismarına maruz
kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
18
36
6
32
64
44
50
100
50
X2: 6.832, df: 1, P<0.01
12
88
100
Onayınız olmadan eşiniz tarafından
cinsel ilişkiye zorlandınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
15
30
6
35
70
44
50
100
50
X2: 4.882, df: 1, P<0.01
12
88
100
140
Evlilik içi şiddetin tekli, ikili ve üçlü formlarının bir arada
görülmesi açısından her iki grubu kıyasladığımızda iki grup arasında
istatistiksel açıdan (X2:10.041, df:3, p<0.01) anlamlı bir farklılık
saptanmaktadır (Bakınız Tablo 51).
Tablo 51: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi travma
kombinasyonları
Evlilik Đçi Travma Kombinasyonları
Evlilik Đçi Travma (Tek Form)
Evlilik Đçi Travma (Đkili Form)
Evlilik Đçi Travma (Üçlü Form)
Travma Bildirmeyenler
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
13
26
9
18
4
8
24
48
50
100
Kontrol Grubu
n
%
9
18
1
2
3
6
37
74
50
100
141
4.5. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Çocukluk Çağı Travmaları
Arasındaki Đlişki
Çocukluk döneminde fiziksel şiddete maruz kalma açısından
iki grup arasında hiçbir farklılık göze çarpmamaktadır (Araştırma
Grubu %14, Kontrol Grubu %14). Bu tür travmaya maruz kalan her
iki gruptaki katılımcıların tamamı fiziksel şiddete aile üyelerinden biri
tarafından maruz kaldıklarını belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 52a).
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlar bu tür istismara
kontrol grubundan oldukça yüksek bir oranda (%57) “sık olarak”
maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Kruskal-Wallis: X2: 4.709, df: 1,
P<0.01).
Her iki gruptaki katılımcılar yaşadıkları bu travmatik deneyimi
yakınlarıyla paylaştıklarını (AG:%71, KG:%85.7); daha çok aile üyesi
ya da arkadaşlarıyla paylaştıklarını; her iki gruptaki kadınlar
çoğunlukla olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını belirtmişlerdir.
Belirtilen her üç boyutta da istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 52a).
Araştırma grubundaki 7 kadının çocukluk çağı fiziksel şiddete
maruz kaldığı yaş ortalaması 11.8 yaş (SD: 3.49) olup, yaş aralığı 8 ile
16 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların fiziksel şiddete maruz
kaldıkları yaş ortalaması ise 11.14 yaş (SD: 4.02) olup, yaş aralığı 6
ile 17 yaş arasıdır. Her iki grup, çocukluk çağı fiziksel şiddete maruz
kalma yaşı açısından Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında,
142
iki
grubun
yaşları
arasında
anlamlı
bir
farklılık
olmadığı
saptanmaktadır (t:-0.294, df:10, p>0.05).
Araştırma grubunda şiddet uygulayan kişilerin yaş ortalaması
39.2 yaş (SD: 15.12) olup, yaş aralığı 28 ile 65 yaş arasıdır. Kontrol
grubunda şiddet uygulayan kişilerin yaş ortalaması ise 36.71 yaş (SD:
10.27) olup yaş aralığı 18 ile 48 yaş arasıdır. Her iki grup şiddet
uygulayan kişilerin yaş değişkeni açısından Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir
farklılık olmadığı görülmektedir (t:0.341, df:10, p>0.05).
Tablo 52a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında fiziksel
şiddete maruz kalma ve alt boyut oranları
Çocukluk Çağı Fiziksel Đstismarı
Kontrol Grubu
Araştırma Grubu
n
%
n
%
7
14
7
14
43
86
43
86
50
100
50
100
X2: 0.000, df: 1, P>0.05
Çocukluğunuzda fiziksel
şiddete maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Bir kez
Birkaç defa
Sık olarak
Çok sık
Toplam
1
14.3
2
29
5
71.4
4
57
1
14.3
1
14
7
100
7
100
Kruskal-Wallis: X2: 4.709, df: 1, P<0.01
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
5
71
6
85.7
2
29
1
14.3
7
100
7
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.394, df: 1 P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Arkadaş
Toplam
1
20
3
50
4
80
3
50
5
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.964, df: 1 P>0.05
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Nötr
Toplam
3
60
4
66.7
2
40
2
33.3
5
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.048, df: 1 P>0.05
143
Her iki gruptaki kadınların tamamı maruz kaldıkları bu travma
sonrasında
adli
makamlara
başvurmadıklarını
bildirmişlerdir.
Araştırma grubundaki katılımcılar buna gerekçe olarak sırasıyla
travmaya maruz kaldıkları sırada çok küçük olduklarını (%57), bunun
bir suç olduğunu bilmediklerini (%14); kontrol grubundaki kadınların
ise %28.6’sı’si çok küçük olduklarını, %42.9’u diğer nedenlerle adli
makamlara başvurmadıklarını belirtmişlerdir.
Bu konuda “Diğer” seçeneğini işaretleyen araştırma ve
kontrol grubundaki kadınlar ise “Kimsenin duymasını istemedim”,
“Babamı nasıl şikayet edeyim”, “Babam olduğu için”, “Anne ve
babamı mı şikayet edeyim?” gibi nedenleri sıralamışlardır (Bakınız
Tablo 52b).
Tablo 52b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında fiziksel şiddete maruz
kalan kadınların adli makamlara başvurma oranları
Çocukluk Çağı Fiziksel Đstismarı (Adli Makamlara Başvuru)
Araştırma
Grubu
n
%
7
100
7
100
Kontrol
Grubu
n
%
7
100
7
100
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
Sonuç alamayacağımı düşündüm
1
14.3
28.6
Çok küçüktüm
4
57
2
1
1
14.3
BBSOB
1
14
3*
42.9
Diğer
2*
29
100
7
100
Toplam
7
Kruskal-Wallis: X2: 074 , df: 1 P>0.05
BBSOB1
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
Çocukluk
çağlarında
yani
* “Kimsenin duymasını istemedim.”
“Babamı nasıl şikayet edeyim..!”
“Babam olduğu için”
“Anne ve babamı mı şikayet edeyim?”
18
yaşından
önce
kontrol
grubundaki kadınların %20’si, kontrol grubundaki kadınların ise %8’i
duygusal istismara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Đstatistiksel
144
olarak iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (X2: 2.990,
df: 1, P>0.05). Araştırma ve kontrol grubundaki duygusal istismara
maruz kaldıklarını bildiren kadınların tümü aile üyelerinden biri
(anne, baba, ağabey, dede) tarafından duygusal istismara uğradıklarını
belirtmişlerdir.
Araştırma grubundaki kadınların %60’ı “sık olarak” bu
istismara maruz kaldıklarını belirtirken kontrol grubundaki travmaya
maruz kalmış kadınların % 50’si “birkaç defa” duygusal travmaya
maruz kaldıklarını belirtmiştir (Bakınız Tablo 53a). Sonuç istatistiksel
açıdan anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2: 0.999, df: 1 P>0.05).
Araştırma
grubundaki
kadınların
%50’si
(n:5)
kontrol
grubundaki kadınların %25’i (n:1) bu deneyimlerini kimseyle
paylaşmadıklarını belirtmişlerdir. Her iki grupta da paylaşımda
bulunan kadınların çoğu olumlu bir yaklaşımla karşılaştıklarını
belirtmişlerdir. Bu alt boyutlarda istatistiksel açıdan anlamlı bir
farklılık göze çarpmamaktadır (Bakınız Tablo 53a).
145
Tablo 53a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında duygusal
istismara maruz kalma ve alt boyut oranları
Çocukluk Çağı Duygusal Đstismarı
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
10
20
4
8
40
80
46
92
50
100
50
100
X2: 2.990, df: 1, P>0.05
Çocukluğunuzda duygusal
istismara maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Kim tarafından bu tür bir
istismara maruz kaldınız?
Aile üyelerinden biri*
Toplam
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Birkaç defa
Sık olarak
Çok sık
Toplam
1
10
2
50
6
60
1
25
3
30
1
25
100
10
100
4
Kruskal-Wallis: X2: 0.999, df: 1 P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
5
50
3
75
5
50
1
25
10
100
4
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.677, df: 1 P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Eş
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Arkadaş
Toplam
1
33.3
2
40
1
33.3
3
60
1
33.3
100
5
100
3
Kruskal-Wallis: X2: 0.960, df: 1 P>0.05
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Olumsuz
Toplam
4
80
3
100
1
20
5
100
3
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.600, df: 1 P>0.05
10
10
100
100
4
4
100
100
* Anne, baba, ağabey, dede
Hem araştırma hem de kontrol grubundaki kadınların tamamı
maruz kaldıkları duygusal istismar sonrasında adli makamlara
başvurmadıklarını; Buna gerekçe olarak da en yüksek oranda
travmaya maruz kaldıkları sırada çok küçük olduklarını (%60 & %75)
ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 53b). Araştırma grubundaki
kadınların %30’u “Babam yaptığı için”, “Dedemi şikayet etmeyi hiç
düşünmedim”, “Annemi şikayet edemem” gibi gerekçelerle “diğer”
bir neden belirtmişlerdir.
146
Tablo 53b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında duygusal istismara
maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları
Araştırma
Grubu
n
%
10
100
10
100
Çocukluk Çağı Duygusal Đstismarı (Adli Makamlara Başvuru)
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
Çok küçüktüm
BBSOB1
OKAKU2
Diğer
Toplam
BBSOB1
OKAKU2
Kontrol
Grubu
n
%
4
100
4
100
6
60
3
75
1
10
1
25
3*
30
0
0
10
100
4
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.440, df: 1 P>0.05
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
:Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım
* “Babam yaptığı için”,
“Dedemi şikayet etmeyi hiç düşünmedim”
“Annemi şikayet edemem”
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %18’i (n:9), kontrol
grubundaki kadınların ise %12’si (n:6) çocukluk çağlarında bir
yabancı tarafından cinsel istismara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.
Đstatistiksel
olarak
iki
grup
arasında
anlamlı
bir
farklılık
saptanamamıştır (X2: 0.706, df: 1, P>0.05).
Her iki grupta da (AG:%33.3 & KG:%50) “Cinsel organ ya
da memelerin ellenmesi veya okşanması” en yüksek oranda karşımıza
çıkmaktadır. Araştırma grubunda “Teşhircilik” ve “Sizin cinsel
organlarınızı zorla görmeye çalışma” şeklindeki istismarların her biri
%22.2 oranında karşımıza çıkmaktadır. Araştırma grubunda, kontrol
grubundaki verilerden farklı olarak, cinsel ilişkinin gerçekleştiği bir
cinsel saldırı yani “Erişkin tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla
cinsel ilişkiye itilme ve durumun gerçekleşmesi” (%11.1), şeklinde bir
travma da bulunmaktadır (Bakınız Tablo 54a). Ancak iki grup
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (KruskalWallis: X2: 0.455, df: 1 P>0.05).
147
Tablo 54a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında bir yabancı
tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Bir Yabancı Tarafından)
Çocukluğunuzda bir yabancı tarafından
cinsel istismara maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz
kaldınız?
COMEO1
T(COG)2
SCOZGÇ3
EKSÖMY4
ETCĐĐDG5
ETCBTE6
Toplam
COMEO1
T(COG)2
SCOZGÇ3
EKSÖMY4
ETCĐĐDG5
ETCBTE6
Araştırma Grubu
Kontrol Grubu
n
%
n
%
9
18
6
12
41
82
44
88
50
100
50
100
X2: 0.706, df: 1, P>0.05
3
33.3
3
50
2
22.2
1
16.7
2
22.2
1
16.7
1
16.7
1
11.1
1
11.1
6
100
9
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.455, df: 1 P>0.05
:Cinsel Organ ya da Memelerin Ellenmesi veya Okşanması
:Teşhircilik (Cinsel Organın Gösterilmesi)
:Sizin Cinsel Organlarınızı Zorla Görmeye Çalışma
:Erişkin Kişinin Sizin Önünüzde Mastürbasyon Yapması
:Erişkin Tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla Cinsel Đlişkiye Đtilme ve Durumun Gerçekleşmesi
:Erişkin Tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da Cinsel Birleşmeyi
Taklit Etme gibi vücut temasının bulunması
Araştırma
grubunda
çocukluk
döneminde
bir
yabancı
tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların %33.3’ü (n:3) bir
yabancı, %66.7’si (n:6) akraba olmayan tanıdık biri (öğretmen,
patron, iş yerinden üssü pozisyonunda biri, köyden tanıdık biri,
komşunun oğlu, ev sahibi) tarafından bu tür bir istismara maruz
kaldıklarını belirtmişlerdir; kontrol grubunda ise katılımcıların
%83.3’ü bir yabancı, %16.7’si akraba olmayan tanıdık biri (komşunun
kocası) tarafından istismar edilmişlerdir. Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcut değildir (KruskalWallis: X2: 3.375, df: 1 P>0.05) (Bakınız Tablo 54b).
Araştırma grubundaki kadınların %55.6’sı, kontrol grubundaki
kadınların ise %33.3’ü “bir kez”, bu tür bir eyleme maruz kaldıkları;
araştırma grubunda bu tür travmaya maruz kalan kadınların
148
%55.6’sının yaşadıkları bu deneyimi yakınlarıyla paylaştığı dikkat
çekmektedir. Her iki gruptaki kadınlar paylaşım sonrasında AG:%80
& KG:%50 oranlarında
olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını
bildirmişlerdir. Bahsi geçen konularda iki grup arasında anlamlı bir
farklılığa rastlanamamıştır (Bakınız Tablo 54b).
Araştırma
tarafından cinsel
grubunda
çocukluk
döneminde
bir
yabancı
istismara maruz kalan kadınların bu istismar
sırasındaki yaş ortalaması 13.22 yaş (SD: 4.18) olup yaş aralığı 7 ile
18 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki kadınlarda yaş ortalaması 10.17
yaş (SD: 4.96) olup, yaş aralığı 4 ile 17 yaş arasıdır. Her iki grup
Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:1.290, df:13,
p>0.05).
Araştırma grubundaki saldırganların yaş ortalaması ise 31.56
yaş (SD: 13.60) olup yaş aralığı 18 ile 60 yaş arasıdır. Kontrol
grubundaki saldırganların yaş ortalaması ise 26 yaş (SD: 6.99) olup,
yaş aralığı 17 ile 35 yaş arasıdır. Her iki grup Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir
farklılık olmadığı görülmektedir (t:0.915, df:13, p>0.05).
149
Tablo 54b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında bir yabancı
tarafından cinsel istismara maruz kalma ile ilgili alt boyutlar
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Bir Yabancı Tarafından)
Kim tarafından bu tür bir
istismara maruz kaldınız?
Bir yabancı
Akraba olmayan tanıdık biri
Toplam
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Bir kez
Birkaç defa
Toplam
Yaşadığınız travmatik cinsel
deneyim süreklilik arz ettiyse
süresi ne kadardı?
Bir aydan kısa sürdü
1-12 ay arası
Toplam
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
3
33.3
5
83.3
6*
66.7
1**
16.7
9
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 3.375, df: 1 P>0.05
5
55.6
2
33.3
4
44.4
4
66.7
9
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.667, df: 1 P>0.05
2
2
4
50
50
100
1
1
100
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.667, df: 1 P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
5
55.6
2
33.3
4
44.4
4
66.7
9
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.667, df: 1 P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Eş
Arkadaş
Profesyonel biri
Toplam
3
60
1
50
1
20
1
50
1
20
100
2
100
5
Kruskal-Wallis: X2: 0.050, df: 1 P>0.05
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Nötr
Olumsuz
Toplam
4
80
1
50
50
1
20
1
5
100
2
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.933, df:1, P>0.05
* “Öğretmenim”, “Patronum”, “Đş yerinden üssüm pozisyonunda biri”,
“Köyden tanıdık biri”, “Ev sahibimiz”, “Komşumuzun oğlu”
** “Komşumuz”
Araştırma grubundaki kadınların %88.9’u (n:8), kontrol
grubundaki kadınların ise %100’ü maruz kaldıkları bu travma
sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını; Buna gerekçe olarak da
araştırma grubundaki kadınlar sırasıyla travmaya maruz kaldıkları
sırada “çok küçük” olduklarını (%50), “diğer insanların olumsuz
yaklaşımlarından korktuklarını” (%12.5), “saldırganın kendilerine
150
tekrar saldıracağından korktuklarını” (%12.5), “bunun bir suç
olduğunu bilmediklerini” (%12.5), “olayı kimseye anlatamayacak
kadar utandıklarını” (%12.5) belirtmişlerdir. Kontrol grubundaki
kadınların %83.3’ü “çok küçük” olduklarını vurgulamışlardır.
“Diğer” seçeneğini işaretleyen araştırma grubundaki 1 kişi, adli
makamlara başvurmama nedenini “saldırganın deli olması” olarak
açıklamıştır; kontrol grubundaki bir kişi ise “Bende fiziki bir zarara
yol açmadığı için ve manevi olarak da beni çok sarsmadığı için”
açıklamasını yapmıştır (Bakınız Tablo 54c).
Tablo 54c: Araştırma ve kontrol grubunda, çocukluklarında bir yabancı tarafından
cinsel istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı -Bir Yabancı Tarafından(Adli Makamlara Başvuru)
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
Çok küçüktüm
BBSOB1
DĐOYK2
Suçlanacağımı düşündüm
OKAKU3
Diğer
Toplam
BBSOB1
DĐOYK2
OKAKU3
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
:Diğer Đnsanların Olumsuz Yaklaşımlarından Korktum
:Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
1
11.1
8
88.9
5
100
9
100
5*
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.556, df: 1, P>0.05
50
4
83.3
4
1
12.5
1
12.5
1
12.5
1***
16.7
1**
12.5
5
100
8
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.082, df: 1, P>0.05
* Bir kişi bu soruyu cevaplamamıştır.
** “saldırganın deli olması”
*** “Bende fiziki bir zarara yol açmadı ve
manevi olarak çok sarsmadı”
Çocukluk çağlarında aile üyelerinden biri ya da akrabaları
tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları açısından her iki grup
arasında kontrol grubu lehine belirgin bir farklılık göze çarpmaktadır
(X2: 3.840, df: 1, P<0.05). Bu konudaki oranlar araştırma grubunda
151
%12 (n:6) iken, kontrol grubunda %2 (n:1) olarak karşımıza
çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55a).
Araştırma grubundaki bu 6 kadından 3’ü (%50) “Erişkin
tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak
sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit etme gibi vücut temasının
bulunması”, 2’si (%33.3) “Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi
veya okşanması”, 1’i (%16.7) ise “Erişkin tarafından vajina, anüs ya
da ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve durumun gerçekleşmesi”
türünde travmalara maruz kalmışlardır. Kontrol grubundaki 1 kadın
ise “Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması”
türünde bir cinsel istismara maruz kaldığını bildirmiştir (Bakınız Tablo
55a). Aile üyeleri ve/veya akrabaları tarafından cinsel kötüye
kullanılma türü açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
saptanamamıştır (Kruskal-Wallis: X2: 1.167, df: 1, P>0.05).
Tablo 55a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında aile
üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz
kalma oranları
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı
(Aile Üyeleri ve/veya Akraba Tarafından)
Araştırma Grubu
n
%
Çocukluğunuzda aile üyelerinden biri ya
da diğer akrabalarınızdan biri tarafından
cinsel istismara maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz
kaldınız?
COMEO1
ETCĐĐDG2
ETCBTE3
Toplam
6
44
50
Kontrol Grubu
n
%
12
1
88
49
100
50
X2: 3.840, df: 1, P<0.05
2
98
100
3
42.8
1
100
1
14.4
3
42.8
100
7
100
1
Kruskal-Wallis: X2: 1.167, df: 1, P>0.05
COMEO1 :Cinsel Organ ya da Memelerin Ellenmesi veya Okşanması
ETCĐĐDG2 :Erişkin Tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla Cinsel Đlişkiye Đtilme ve Durumun Gerçekleşmesi
ETCBTE3 :Erişkin Tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da Cinsel Birleşmeyi
Taklit Etme gibi vücut temasının bulunması
152
Araştırma grubunda, çocukluk döneminde aile üyelerinden biri
ya da akrabaları tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların
%16.7’si aile üyelerinden (ağabey) biri, %83.3’ü akrabalarından
(dede, amca, dayı, kuzen vb.) biri tarafından bu tür bir istismara maruz
kaldıklarını belirtmişlerdir; %50’si (n:3) “birkaç defa”, %33.3’ü (n:2)
“sık olarak”, diğer %16.7’si (n:1) ise “bir kez” bu tür bir eyleme
maruz kaldıklarını; %67’si (n:2) maruz kaldıkları bu istismarı eşleriyle
paylaştıklarını bildirmişlerdir. Kontrol grubunda ise akrabalardan biri
(kuzeni) tarafından cinsel istismara uğrayan bir kişi bu istismarın
“birkaç defa” olduğunu, bir aydan kısa sürdüğünü ve bu deneyimi
kimseyle paylaşmadığını ifade etmiştir. Bahsi geçen alt boyutlarda
istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanamamıştır (Bakınız
Tablo 55b).
Araştırma grubunda çocukluk döneminde aile üyelerinden biri
ya da akrabaları tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların bu
istismar sırasındaki yaş ortalaması 8.67 yaş (SD: 2.94) olup yaş aralığı
5 ile 13 yaş arasıdır; Kontrol grubunda ise çocukluk döneminde
akrabalarından
biri
tarafından
cinsel
istismara
maruz
kalan
katılımcının bu istismar sırasındaki yaşı 12’dir. Her iki grup
Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:-1.048, df:5,
p>0.05).
Araştırma grubundaki saldırganların yaş ortalaması 25.50
yaş (SD:12.53) olup yaş aralığı 17 ile 50 yaş arasıdır. Kontrol
grubundaki bir katılımcı saldırganın yaşını belirtmemiştir.
153
Tablo 55b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında aile üyelerinden biri
ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalma alt boyut oranları
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
1*
16.7
5**
83.3
1***
100
6
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı
(Aile Üyeleri ve/veya Akrabalardan Biri Tarafından)
Kim tarafından bu tür bir
istismara maruz kaldınız?
Aile üyelerinden biri
Akrabalardan biri
Toplam
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Bir kez
Birkaç defa
Sık olarak
Toplam
1
16.7
3
50
1
100
2
33.3
0
0
6
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.078, df: 1, P>0.05
Yaşadığınız travmatik cinsel
deneyim süreklilik arz ettiyse
süresi ne kadardı?
Bir aydan kısa sürdü
1-12 ay arası
1-5 yıl arası
Toplam
1
20
1
100
4
80
5
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 3.000, df: 1, P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
3
50
3
50
1
100
6
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.750, df: 1, P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Eş
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Toplam
2
1
3
67
33
100
_
_
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Nötr
Olumsuz
Toplam
1
1
1
3
33.3
33.3
33.3
100
_
_
* “2 Ağabeyim”
*** “Kuzenim”
**
“Amcam”, “Teyzemin kocası”, “Dayımın oğlu”,
“Annemin kuzeni”, “Dede dediğim bir akrabam”
Araştırma ve kontrol grubunda çocukluk çağı cinsel
istismarına uğradığını belirten kadınların tamamı (n:6 & n:1) maruz
kaldıkları bu travma sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını;
Buna gerekçe olarak da araştırma grubundaki kadınlar, sırasıyla
travmaya maruz kaldıkları sırada “çok küçük” olduklarını (%50),
“bunun bir suç olduğunu bilmediklerini” (%33.3) ve “olayı kimseye
anlatamayacak kadar utandıklarını” (%16.7) belirtmişlerdir. Kontrol
grubundaki tek katılımcı ise “Olayı kimseye anlatamayacak kadar
154
utandığını” belirtmiştir (Bakınız Tablo 55c). Yaşanılan cinsel istismarı
adli makamlara bildirmeme nedenleri değişkeni açısından iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (KruskalWallis: X2: 6.000, df: 1, P<0.01).
Tablo 55c: Araştırma ve kontrol grubunda, çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer
akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların adli makamlara
başvurusu
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı - Aile Üyeleri ve/veya Akrabalardan
Biri Tarafından (Adli Makamlara Başvuru)
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
Çok küçüktüm
BBSOB1
OKAKU2
Toplam
BBSOB1
OKAKU2
Araştırma
Grubu
n
%
6
100
6
100
Kontrol
Grubu
n
%
1
100
1
100
3
50
2
33.3
1
16.7
1
100
100
6
100
1
Kruskal-Wallis: X2: 6.000, df: 1, P<0.01
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
:Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım
Aile üyeleri ya da yabancı farkı gözetmeksizin çocukluk
çağlarında cinsel istismara maruz kalma açısından bir değerlendirme
yaptığımızda her iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir
farklılık ortaya çıkmaktadır (X2: 4.000, df: 1, P<0.05). Bu konudaki
oranlar araştırma grubunda %28 (n:14) iken, kontrol grubunda %12
(n:6) olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55d).
Tablo 55d: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı cinsel
istismarı (Akraba ya da yabancı ayrımı yapmaksızın)
Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı
(Akraba Yabancı Ayrımı Yok)
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma Grubu
n
%
14
28
36
72
50
100
Kontrol Grubu
n
%
6
12
44
88
50
100
155
4.6. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yetişkinlik Dönemi Travmaları
Arasındaki Đlişki
Yetişkinlik döneminde yani 18 yaşından sonra, bir yabancı
tarafından fiziksel bir saldırıya (örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma,
silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak soyulma) maruz kalma
açısından her iki grup arasında belirgin bir fark göze çarpmamaktadır
(X2: 1.042, df: 1, P>0.05).
Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) görülen kadınlarda bu konudaki
oranı %6 (n:3) iken, kontrol grubunda bu oran %2’dir. Araştırma ve
kontrol grubundaki kadınların hepsi (AG, n:3; KG, n:1) sadece bir kez
bu tür bir saldırıya maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Araştırma
grubundaki (n:3) ve kontrol grubundaki (n:1) fiziksel saldırıya
uğrayan kadınların hepsi bu travmatik deneyimi başkalarıyla da
paylaştıklarını bildirmişlerdir Bu değişkenler açısından iki grup
arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Bakınız Tablo 56a).
Araştırma grubunda yetişkinlik döneminde fiziksel şiddete
maruz kalan kadınların yaş ortalaması 28.33 yaş (SD: 14.57) olup yaş
aralığı 18 ile 45 yaş arasıdır; Kontrol grubunda ise yetişkinlik
döneminde fiziksel şiddete maruz kalan bir kadının yaşı 19’dur. Her
iki grup Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun
yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:0.555,
df:2, p>0.05).
156
Araştırma grubundaki saldırganların yaş ortalaması 24 yaş
(SD: 8.49) olup yaş aralığı 18 ile 30 yaş arasıdır; kontrol grubundaki
saldırganın yaşı katılımcı tarafından belirtilmemiştir.
Tablo 56a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yetişkinlik döneminde (18
yaşından sonra), bir yabancı tarafından fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut
oranları
Yetişkinlik Dönemi Fiziksel Şiddet (Bir Yabancı Tarafından)
Yetişkinliğinizde (18 yaşından
sonra) bir yabancı tarafından,
fiziksel şiddete maruz kaldınız
mı?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
3
6
47
94
50
100
Kontrol
Grubu
n
%
1
2
49
98
50
100
X2: 1.042, df: 1, P>0.05
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Bir kez
Toplam
3
3
100
100
1
1
100
100
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
3
3
100
100
1
1
100
100
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Profesyonel biri
Toplam
1
33.3
1
100
2
66.7
3
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 1.000, df: 1, P>0.05
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Olumsuz
Toplam
2
66.7
1
100
1
33.3
3
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.333, df: 1, P>0.05
Yetişkinlik döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren
araştırma grubundaki 2 kişi (%67) adli makamlara başvurduğunu, 1
kişi ise “sonuç alamayacağını düşündüğü” için adli makamlara
başvurmadığını belirtmiştir. Kontrol grubundaki bir kişi ise yaşadığı
travmayı aynı nedenle adli makamlara bildirmemiştir (Bakınız Tablo
56b).
157
Tablo 56b: Araştırma ve kontrol grubunda, yetişkinlik döneminde (18 yaşından
sonra), bir yabancı tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara
başvuru oranları
Araştırma
Grubu
n
%
2
66.7
1
33.3
3
100
Yetişkinlik Dönemi Fiziksel Şiddet -Bir Yabancı Tarafından(Adli Makamlara Başvuru)
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Kontrol
Grubu
n
%
1
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 1.000, df: 1, P>0.05
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
Sonuç alamayacağımı düşündüm
Toplam
1
1
100
100
1
1
100
100
Yetişkinlik döneminde yani 18 yaşından sonra, aileden veya
bir tanıdık tarafından fiziksel bir saldırıya (örneğin; fiziksel saldırı,
bağlanma, silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak soyulma) maruz
kalma açısından her iki grup arasında hiçbir farklılık yoktur (X2: 1.01,
df: 1, P>0.05). Hem cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların Bu
alanda araştırma grubunu temsil eden kadınların oranı %2’dir (n: 1);
kontrol grubunda ise herhangi bir veriye rastlanmamıştır (Bakınız
Tablo 49). Araştırma grubunda bu tür bir saldırıya uğrayan tek
katılımcımız sadece bir kez bu tür bir saldırıya maruz kaldığını; bu
durumu arkadaşıyla paylaştığını (arkadaşlarının kendisine karşı
tutumlarının olumlu olduğunu) ancak adli makamlara başvurmadığını,
buna neden olarak da, saldırganın kendisiyle kan bağıyla bağlı biri
yani ağabeyi olduğunu belirtmiştir. Araştırma grubunda fiziksel
şiddete maruz kaldığını bildiren tek kişinin yaşı 27, saldırganın yaşı
(ağabey) ise 45’dir.
Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların tümü yetişkinlik
dönemlerinde aileden veya diğer akrabalardan biri tarafından cinsel
158
bir saldırıya maruz kalmadıklarını bildirmişlerdir Yetişkinlik dönemi
cinsel saldırı oranlarına baktığımızda her iki grup arasında hiçbir fark
olmadığı, bu alanda hiçbir katılımcının herhangi bir travma
bildirmedikleri görülmektedir. (Bakınız Tablo 49).
Yetişkinlik dönemlerinde yani 18 yaşından sonra bir yabancı
tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalma oranı araştırma
grubundaki kadınlarda %4 (n:2) olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı
konuda kontrol grubundaki katılımcılar ise herhangi bir travma
bildirmemektedirler. Đki grup arasında anlamlı bir farklılık (X2: 2.041,
df: 1, P>0.05) yoktur (Bakınız Tablo 49).
Araştırma grubundaki travmaya maruz kalmış her iki kadın da
“cinsel organ ya da memelerin ellenmesi ve okşanması” şeklinde bir
saldırıya maruz kaldığını; biri patronu diğeri ise mahalleden biri
tarafından “bir kez” bu duruma maruz kaldıklarını; travmaya maruz
kalan bir kadın aile üyelerinden biriyle bu durumu paylaştığını diğeri
ise paylaşmadığını bildirmiştir. Her iki katılımcı da maruz kaldıkları
bu travma sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını; Buna
gerekçe olarak da “diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından
korktuklarını” belirtmişlerdir.
Araştırma grubunda yetişkinlik döneminde bir yabancı
tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların (n:2) bu istismar
sırasındaki yaş ortalaması 22 yaş (SD: 4.24) olup yaş aralığı 19 ile 25
yaş arasıdır; saldırganların yaş ortalaması 47.5 yaş olup yaş aralığı 40
ile 55 yaş arasıdır.
159
4.7. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Evlilik Đçi Şiddet Arasındaki
Đlişki
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda evlilik içi fiziksel
şiddete maruz kalma oranı %24 iken, bu oran kontrol grubunda %16
olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 57a). Bu boyutta
istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tespit edilememiştir (X2:1.000,
df:1, P>0.05).
Evlilik içi fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren, araştırma
grubundaki kadınların %58’i eşlerinin daha çok “tokat atma, vurma,
yumruklama”, %25’i ise “itme” türü bir şiddet türünü kullandığını
belirtmektedir. Kontrol grubunda ise evlilik içi fiziksel şiddete maruz
kaldığını belirten kadınların %75’i (n:6) eşleri tarafından “tokat atma,
vurma, yumruklama” türü bir şiddete maruz kaldıklarını belirtirken,
%25’i (n:2) “Đtme” şeklinde bir fiziksel şiddete maruz kaldıklarını
belirtmektedirler (Bakınız Tablo 57a). Bu konuda iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (Kruskal-Wallis: X2: 0.151,
df: 1, P>0.05).
Tablo 57a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi fiziksel şiddete
maruz kalma oranları
Evlilik Đçi Fiziksel Şiddet
Evliliğinizde veya
birlikteliğinizde eşinizin
fiziksel şiddetine maruz
kalıyor musunuz?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
12
24
38
76
50
100
Kontrol
Grubu
n
%
8
16
42
84
50
100
X2: 1.000, df: 1, P>0.05
Eşiniz tarafından, hangi
fiziksel travmalara maruz
kaldınız?
Đtme
4
33.3
2
25
Tokat Atma, vurma, yumruklama
8
66.7
6
75
Toplam
12
100
8
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.151, df: 1, P>0.05
160
Evlilik içi fiziksel şiddete maruz kaldıklarını bildiren
araştırma grubundaki kadınların %75’i (n:9) “bir kez” böyle bir
travmaya maruz kaldıklarını bildirirken, kontrol grubundaki kadınların
%62.5’i “birkaç kez” böyle bir eyleme maruz kaldıklarını
bildirmektedirler. Đki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı
değildir (Bakınız Tablo 57b).
Kontrol grubunda eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kalan
kadınların %87.5’i yaşadığı deneyimi başkalarıyla paylaştığını
bildirirken, cinsel işlev bozukluğu görülen ve evlilik içi fiziksel
şiddete maruz kaldığını bildiren kadınların %58’i yaşadıkları bu
travmatik deneyimi hiç kimseyle paylaşmadıklarını bildirmişlerdir.
Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (Kruskal-Wallis: X2: 3.991,
df: 1, P<0.05). Araştırma grubunda yaşadıkları bu deneyimi birileriyle
paylaşan %42’lik (n:5) kesimin %40’ı daha çok arkadaşlarıyla
paylaştığını bildirirken, kontrol grubundaki kadınlar, %57 oranında
aile üyeleriyle paylaştıklarını bildirmektedirler. Araştırma grubunda
paylaşımda bulunan kadınların tümü (n:5) “olumlu” yaklaşımlarla
karşılaştığını belirtirken, kontrol grubunda katılımcıların %71.4
olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Bahsi geçen alt
boyutlarda her iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark
bulunamamıştır (Bakınız Tablo 57b).
161
Tablo 57b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi fiziksel şiddete
maruz kalma alt boyut oranları
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
9
75
2
17
5
62.5
1
8
1
12.5
1
12.5
12.5
1
100
8
100
12
Kruskal-Wallis: X2: 0.582, df: 1, P>0.05
Evlilik Đçi Fiziksel Şiddet
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Bir kez
Birkaç kez
Sık olarak
Çok sık
Devamlı
Toplam
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
5
7
12
42
58
100
7
1
8
87.5
12.5
100
Kruskal-Wallis: X2: 3.991, df: 1, P<0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Arkadaş
Profesyonel biri
Diğer
Toplam
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Nötr
Toplam
1
20
4
57
2
40
3
43
1
20
1
20
5
100
7
100
Kruskal-Wallis: X2: 2.767, df: 1, P>0.05
5
5
100
100
5
2
7
71.4
28.6
100
Kruskal-Wallis: X2: 1.517, df: 1, P>0.05
Eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren
araştırma grubundaki kadınların %92’si, kontrol grubunda ise eşleri
tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların tümü
(n:8) adli makamlara başvurmadığını bildirmişlerdir. Buna gerekçe
olarak araştırma grubundaki kadınların %36.5’i “olayı kimseye
anlatamayacakları kadar utandıklarını”, %54.5’i ise “Kocamdır
olabilir”, “Eşimle benim aramda”, “Benim de kabahatim diye
düşündüm”, “Önemsiz buldum”, “Konu ufak geldi bana” gibi
gerekçelerle
adli
makamlara
başvuruda
bulunmadıklarını
belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 57c). Kontrol grubundaki kadınlar ise
162
“gidecek başka yerim olmadığı için”, “eşimdi”, “gerek duymadım”,
“önemsemedim” gibi gerekçeleri sıralamışlardır. Đki grup arasındaki
fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2:0.400,
df:1, P>0.05).
Tablo 57c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalan
kadınların adli makamlara başvuru oranları
Evlilik Đçi Fiziksel Şiddet (Adli Makamlara Başvuru)
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
1
8
11
92
12
100
Kontrol
Grubu
n
%
8
100
8
100
Kruskal-Wallis: X2: 1.407, df: 1, P>0.05
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
BBSOB1
OKAKU2
Sonuç alamayacağımı düşündüm
1
9
2
25
12.5
BBSOB1
1
1
12.5
OKAKU2
4
36.5
4**
50
Diğer
6*
54.5
100
8
100
Toplam
11
Kruskal-Wallis: X2: 0.400, df: 1, P>0.05
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
:Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım
* “Kocamdır, olabilir.”
“Eşimle benim aramda”
“Önemsemedim”
“Bu konuyu önemsemedim, ufak geldi bana”
“Benim de kabahatim diye düşündüm”
“Önemsiz buldum”
** “Gidecek başka yerim olmadığı için”
“Eşimdi”, “Önemsemedim”
“Gerek duymadım”
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda evlilik içi duygusal
şiddete maruz kalma oranı %36 (n:18) iken, bu oran kontrol grubunda
%12 (n:6) ile diğer grubun 1/3’ü oranındadır. Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:6.832, df:1,
P<0.01).
Evlilik içi duygusal şiddete maruz kaldığını bildiren, araştırma
grubundaki kadınların %55.6’sı, kontrol grubundaki kadınların ise
%50’si “sürekli eleştiri”ye, maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.
Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Bakınız Tablo 58a).
163
Tablo 58a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi duygusal şiddete
maruz kalma oranları
Evlilik Đçi Duygusal Şiddet
Evliliğinizde veya
birlikteliğinizde eşinizin
duygusal istismarına maruz
kalıyor musunuz?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
18
36
32
64
50
100
Kontrol
Grubu
n
%
6
12
44
88
50
100
X2: 6.832, df: 1, P<0.01
Eşiniz tarafından, hangi
duygusal istismara maruz
kaldınız?
Eşiniz tarafından, hangi
duygusal istismara maruz
kaldınız? (Đkinci bir seçenek
işaretleyenler)
Sürekli eleştiri
Aşağılama
Hakaret etme
Size beğenmediğiniz bir lakap
takma
Toplam
10
6
1
55.6
33.3
5.6
3
3
-
50
50
-
1
5.6
18
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.326, df: 1, P>0.05
Sürekli eleştiri
1
7.7
Aşağılama
5
38.5
23.1
2
40
Đftira atma
3
2
40
Hakaret etme
Size beğenmediğiniz bir lakap
2
4.0
takma
Fiziksel özelliklerinizle ilgili
2.0
1
20
1
olumsuz ifadeler kullanma
2.0
1
Aşağılayıcı küfürlere maruz kalma
13
100
5
100
Toplam
Kruskal-Wallis: X2: 2.691, df: 1, P>0.05
Araştırma grubunda evlilik içi duygusal şiddete maruz kalan
kadınların yarısı (%55.6) “birçok kez” duygusal açıdan istismar
edildiğini belirtirken, bu oran kontrol grubunda %66.7 olarak
karşımıza çıkmaktadır. Aradaki fark anlamlı değildir (Bakınız Tablo
58b).
Araştırma grubundaki duygusal istismara maruz kaldığını
bildiren kadınların sadece %33’ü yaşadığı bu istismarı başkalarıyla
paylaştığını ifade ederken, kontrol grubundaki kadınların tümü
yaşadıkları deneyimi başkalarıyla paylaştığını belirtmektedirler.
Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (X2:8.000, df:1, p<0.01).
164
Araştırma grubunda yakınlarıyla paylaşımda bulunduğunu bildiren
kadınların (n:6) %33’ü aile üyelerinden biriyle, diğer %33’ü ise
arkadaşları
ile
paylaşımda
bulunduğunu
bildirirken,
kontrol
grubundaki kadınlar daha çok (%66.7) arkadaşlarıyla paylaşımda
bulunmuşlardır. Bu paylaşım sonrasında araştırma grubundaki
kadınların %67’si, kontrol grubundaki kadınların ise tümü olumlu bir
reaksiyonla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Aradaki fark anlamlı
değildir (Bakınız Tablo 58b).
Tablo 58b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi duygusal şiddete
maruz kalma alt boyut oranları
Evlilik Đçi Duygusal Şiddet
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
16.7
4
22.2
1
66.7
10
55.6
4
5.6
1
3
16.7
1
16.7
18
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.001, df: 1, P>0.05
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Birkaç kez
Birçok kez
Çok sık
Devamlı
Toplam
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Eş
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Arkadaş
Profesyonel biri
Toplam
1
17
33.3
2
33
2
4
66.7
2
33
17
0
0
1
100
6
100
6
Kruskal-Wallis: X2: 0.122, df: 1, P>0.05
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Olumsuz
Toplam
4
67
6
100
2
33
6
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 2.200, df: 1, P>0.05
6
33
6
12
67
18
100
6
X2: 8.000, df: 1, P<0.01
100
100
Her iki grupta da duygusal açıdan istismara maruz kalan
kadınların tümü adli makamlara başvurmadıklarını bildirmişlerdir. Bu
durumun açıklaması olarak da araştırma grubundaki kadınların
165
%38.9’u “Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum”, %27.8’i “Olayı
kimseye anlatamayacak kadar utandım” seçeneğini işaret ederken,
kontrol grubundaki kadınların %50’si “Sonuç alamayacağımı
düşündüm” seçeneğini işaretlemişlerdir. Araştırma grubunda diğer
seçeneğini
işaretleyen
5
kişi
(%27.8)
ise,
“Suç
gibi
değerlendirmedim”, “Eşimle benim aramda”, “Kimseye anlatmak
istemedim”, “Aile meselesi”, “Alıştım artık” gibi gerekçeleri
sıralamışlardır (Bakınız Tablo 58c). Kontrol grubunda ise “eşim
olduğu için” ve “tekrarlanırsa başvurmayı düşündüm” gibi
gerekçeler sıralamışlardır. Adli makamlara başvurmama nedenleri
açısından iki grup arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır
(Bakınız Tablo 58c).
Tablo 58c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi duygusal şiddete maruz kalan
kadınların adli makamlara başvuru oranları
Evlilik Đçi Duygusal Şiddet (Adli Makamlara başvuru)
Araştırma
Grubu
n
%
18
100
18
100
Kontrol
Grubu
n
%
6
100
6
100
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
1
5.6
3
50
Sonuç alamayacağımı düşündüm
7
38.9
1
16.7
BBSOB1
OKAKU2
5
27.8
Diğer
5*
27.8
2**
33.3
Toplam
18
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 1.387, df: 1, P>0.05
BBSOB1
OKAKU2
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
:Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım
* “Suç gibi değerlendirmedim”
“Eşimle benim aramda”
“Kimseye anlatmak istemedim”
“Aile meselesi”
“Alıştım artık”
** “Eşim olduğu için”
“Tekrarlanırsa başvurmayı düşündüm”
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda evlilik içi cinsel
şiddete maruz kalma oranı %30’dur (n: 15), bu oran kontrol grubunda
166
%12 (n:6) ile neredeyse araştırma grubunda görülen oranın yarısından
azdır. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
saptanmıştır (X2:4.882, df:1, P<0.01).
Evlilik içi cinsel şiddete maruz kaldığını bildiren, araştırma
grubundaki kadınların %93.3’ü, kontrol grubundaki kadınların ise
%83.3’ü evlilikleri süresince eşlerinin zorlaması sonucu yani rızaları
hilafında eşleriyle cinsel ilişkiye girdiklerini belirtmişlerdir. Her iki
grupta da birer kişi eşlerinin kendileriyle zorla anal ilişkide
bulunduklarını belirtmişlerdir. Đki grup arasında anlamlı bir farklılık
saptanamamıştır (Bakınız Tablo 59a).
Tablo 59a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi cinsel şiddete
maruz kalma oranları
Araştırma
Grubu
n
%
15
30
35
70
50
100
Evlilik Đçi Cinsel Şiddet
Evliliğinizde veya
birlikteliğinizde eşinizin
cinsel saldırısına maruz
kalıyor musunuz?
Evet
Hayır
Toplam
Kontrol
Grubu
n
%
6
12
88
44
50
100
X2: 4.882, df: 1, P<0.01
Eşiniz tarafından, ne tür
cinsel saldırıya maruz
kalıyorsunuz?
14
93.3
5
83.3
Cinsel ilişkinin zorla gerçekleşmesi
1
6.7
1
16.7
Anal ilişkinin zorla gerçekleşmesi
Toplam
15
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 2.333, df: 1, P>0.05
Araştırma grubunda evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan
kadınların
büyük bir çoğunluğu yani 3/4’ü (%73.3), kontrol
grubundaki kadınların ise %83.3’ü eşleri tarafından “birkaç kez”
cinsel şiddete maruz kaldığını, araştırma grubundaki kadınların
%93.3’ü, kontrol grubundaki kadınların ise %66.7’si bu durumu
kimseyle
paylaşmadığını
bildirmektedir.
Araştırma
grubundaki
kadınlar bu paylaşımları sonucunda yakın çevresindeki kişilerden
167
%100 oranında, kontrol grubundaki kadınların ise %50 oranında
olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını bildirmişlerdir. Bahsi geçen alt
boyutlarda her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık saptanamamıştır (Bakınız Tablo 59b).
Tablo 59b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi cinsel şiddete
maruz kalma alt boyut oranları
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
2
13.3
11
73.3
5
83.3
1
6.7
1
16.7
1
6.7
15
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.392, df: 1, P>0.05
Evlilik Đçi Cinsel Şiddet
Ne kadar süre ile bu duruma
maruz kaldınız?
Bir kez
Birkaç kez
Birçok kez
Çok sık
Toplam
Yaşadığınız travmatik
deneyimi bu güne kadar hiç
biriyle paylaştınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
1
6.7
2
33.3
14
93.3
4
66.7
15
100
6
100
Kruskal-Wallis: X2: 2.370, df: 1, P>0.05
Yaşadığınız travmatik
deneyimi kiminle paylaştınız?
Aile Üyesi (anne, baba vs.)
Arkadaş
Toplam
1
100
2
100
1
100
2
100
Kruskal-Wallis: X2: 2.000, df: 1, P>0.05
Bu kişilerin size yaklaşım ve
tutumları nasıl oldu?
Olumlu
Nötr
Toplam
1
100
1
50
1
50
1
100
2
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.500, df: 1, P>0.05
Eşleri tarafından cinsel şiddete maruz kalan araştırma ve
kontrol
grubundaki
kadınların
tümü
çeşitli
gerekçelerle
adli
makamlara başvurmadıklarını bildirmişlerdir. Bu durumun açıklaması
olarak
da araştırma
grubundaki
kadınların
%53.3’ü,
kontrol
grubundaki kadınların ise %66.7’si “Bunun bir suç olduğunu
bilmiyordum” seçeneğini işaretlemişlerdir. Araştırma grubundaki
kadınların %33.3’ü “Eşimle benim aramda”, “Bunu çok sorun
etmedim, ortamda huzursuzluk çıksın istemedim”, “Bu eşimin hakkı,
168
suç olarak düşünmüyorum”, “Eşimin hakkı”, “Eşimi üzmemek için”
gibi “diğer” gerekçeleri sıralamışlardır (Bakınız Tablo 59c). Kontrol
grubundaki kadınlar ise “bedenen bir zarar görmedim ki”, “eşimi
mazur gördüm” gibi gerekçeler sıralamışlardır. Adli makamlara
başvurmama nedeni olarak her iki grup arasında anlamlı bir fark
mevcut değildir (Bakınız Tablo 59c).
Tablo 59c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan
kadınların adli makamlara başvuru oranları
Evlilik Đçi Cinsel Şiddet (Adli Makamlara Başvuru)
Araştırma
Grubu
n
%
15
100
15
100
Kontrol
Grubu
n
%
6
100
6
100
Yaşadığınız travmatik deneyim
sonrasında adli makamlara
başvurdunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Adli makamlara başvuruda
bulunmama nedenleri
Sonuç alamayacağımı düşündüm
1
6.7
66.7
BBSOB1
8
53.3
4
OKAKU2
1
6.7
2**
33.3
Diğer
5*
33.3
100
6
100
Toplam
14
Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05
BBSOB1
OKAKU2
:Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum
:Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım
* “Eşimle benim aramda”
“Bunu çok sorun etmedim, ortamda huzursuzluk
çıksın istemedim”
“Bu eşimin hakkı, suç olarak düşünmüyorum”
“Eşimin hakkı”
“Eşimi üzmemek için”
** “Bedenen bir zarar görmedim ki”
“Eşimi mazur gördüm”
169
4.8. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Đşkence ve Diğer Travmatik
Deneyimler Arasındaki Đlişki
Đşkenceye maruz kalma açısından her iki grupta da herhangi
bir bulguya rastlanmamıştır. (Bakınız Tablo 60).
“Travmatik Deneyim Bilgi Formu”nda tanımlanmayan başka
bir travmatik deneyime maruz kalma açısından iki grup arasında
istatistiksel olarak X2:4.167, df:1, P<0.05 düzeyinde anlamlı bir
farklılık tespit edilmiştir. Kontrol grubundaki kadınların hepsi
listedeki
travmatik
yaşantılar
dışında
başka
bir
travmayla
karşılaşmadıklarını bildirirken, araştırma grubundaki kadınların %8’i
(n:4) farklı bir travmaya maruz kaldıklarını belirtmişlerdir (Bakınız
Tablo
51).
algıladıkları
Araştırma
deneyimleri
grubundaki
şu
şekilde
kadınların
travma
sıralayabiliriz:
olarak
Lezbiyen
pornografik bir film izleme (n:1), babasının ölümüne şahit olma (n:1),
evlerinin yakınına bir roket saldırısı (terör eylemi) (n:1), küçük yaşta
(12 yaşındayken) ablasıyla jinekoloğa gittiğinde evliliğinin ilk gecesi
zarar gören bir kadının travma sonrası durumuna şahit olma (n:1).
Tablo 60: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların işkenceye ve başka bir
travmatik deneyime maruz kalma oranları
Đşkence ve Diğer Travmalar
Hayatınızın herhangi bir döneminde
işkenceye maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Başka bir travmatik deneyime
maruz kaldınız mı?
Evet
Hayır
Toplam
Araştırma
Grubu
n
%
50
100
50
100
Kontrol
Grubu
n
%
50
100
50
100
4
8
46
92
50
50
100
50
X2: 4.167, df:1, P<0.05
100
100
170
Araştırma grubundaki kadınların hepsi (n:4) diğer travmatik
deneyimler olarak belirttikleri yaşantılara “bir kez maruz kaldıklarını,
¾’ü bu deneyimlerini başkalarıyla (arkadaşlarıyla) da paylaştıklarını
ve
hepsi
olumlu/destekleyici
bir
yaklaşımla
karşılaştıklarını
belirtmişlerdir.
Cinsel işlev bozukluğu görülen ve başka bir travmatik deneyim
yaşadığını bildiren araştırma grubundaki kadınların tümü (n:4)
yaşadıkları travmanın özelliği gereği ve direkt kişiliklerine yönelik bir
saldırı olmaması nedeni ile adli makamlara başvurmadıklarını
bildirmektedirler.
171
4.9. Travmaya Maruz Kalan Kadınların Kendilerine Zarar
Verme ve Đntihar Oranları
Kendine zarar verme boyutunda her iki grup arasında belirgin
bir fark (%13 & %16.6) göze çarpmamaktadır (Kruskal-Wallis: X2:
0.020, df: 1, P>0.05). Kendine zarar veren kadınlarda daha çok
“kollarını veya vücudunun çeşitli yerlerini kesme ya da çizme”,
“başını veya diğer beden parçalarını şiddetle sert yerlere vurma” ve
“yeme bozuklukları” türünde kendine zarar verme görülmektedir
(Bakınız Tablo 61). Đki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır (Kruskal-Wallis: X2: 0.659, df: 1, P>0.05).
Araştırma grubundaki kadınların %50’si 1 yada 6 aydır, diğer
%50’si ise 4 yıldan daha uzun bir süredir; kontrol grubundaki
kadınların %50’si 1 aydır, diğer %50’si ise 5 yıldır kendilerine zarar
verdiklerini bildirmektedirler (Bakınız Tablo 61). Her iki grup
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Kruskal-Wallis:
X2: 0.000, df: 1, P>0.05).
172
Tablo 61: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların kendilerine zarar verme
oranları
Kendine Zarar Verme Oranları
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
5
13
2
16.6
33
87
15
83.4
38
100
17
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.020, df: 1, P>0.05
Vücudunuza isteyerek
zarar verdiğiniz olur mu?
Evet
Hayır
Toplam
Vücudunuza hangi
yollarla zarar verirsiniz?
Kollarınızı veya vücudunuzun diğer
yerlerini kesme ya da çizme
2
40
-
-
Saçlarınızı yolma
1
20
1
50
Başınızı, yumruğunuzu ya da diğer
beden parçalarınızı şiddetle sert yerlere
vurma
1
20
1
50
Yeme bozuklukları (aşırı yeme, yemek
sonrası kusma, çok az yeme vb.)
1
20
-
-
Toplam
5
100
2
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.659, df: 1, P>0.05
Bu durum ne kadar
süredir devam
etmektedir?
1 aydır
6 aydır
4 yıldır
5 yıldır
Toplam
1
25
1
50
1
25
1
25
1
25
1
50
4*
100
2
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05
* Bir kişi süre belirtmemiştir
Araştırma grubunda, yaşamlarının herhangi bir evresinde
herhangi bir travmaya (fiziksel, duygusal, cinsel) maruz kalan
kadınların (n:38) %13’ü (n:5) intihar girişiminde bulunduklarını
belirtmişlerdir. Kontrol grubunda ise yaşamlarının herhangi bir
döneminde travmaya maruz kalmış 17 kadının sadece birinde (%6)
intihar teşebbüsü görülmüştür (Bakınız Tablo 62). Đki grup arasındaki
fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2: 0.628, df:
1, P>0.05).
Araştırma
grubundaki
kadınların
intihar
girişiminde
bulundukları sıradaki yaş ortalaması 21.6 (SD: 5.46) yaş olup, yaş
173
aralığı 12 ile 25’dir. Kontrol grubundaki bir kadının intihar
girişiminde bulunduğu yaş ise 24’dür.
Araştırma grubundaki kadınların (n:3) %60’ı “bir kez”, (n:2)
%40’ı “birden fazla” intihar girişiminde bulunduklarını; kontrol
grubunda yer alan bir kadın ise “bir kez” intihar girişiminde
bulunduğunu bildirmektedir. Đntihar girişiminde bulunan araştırma
grubundaki kadınların %80’i (n:4) ile kontrol grubundaki bir kadın
“ilaç alarak” intihar girişiminde bulunduklarını belirtmişlerdir. Bahsi
geçen boyutlarda iki grup arasında anlamlı bir fark yoktur (Bakınız
Tablo 62).
Tablo 62: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların intihara teşebbüs oranları
Đntihara Teşebbüs Oranları
Hiç intihar girişiminde
bulundunuz mu?
Evet
Hayır
Toplam
Kaç kez intihar girişiminde
bulundunuz?
Bir kez
Birden fazla
Toplam
Araştırma
Kontrol
Grubu
Grubu
n
%
n
%
5
13
1
6
33
87
16
94
38
100
17
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.628, df: 1, P>0.05
3
2
5
60
40
100
1
1
100
100
Kruskal-Wallis: X2: 1.000, df: 1, P>0.05
Đntihar girişiminizin hangi şekilde
olduğunu belirtiniz.
Đlaç alarak
Yüksekten atlayarak
Toplam
4
80
1
100
1
20
5
100
1
100
Kruskal-Wallis: X2: 0.200, df: 1, P>0.05
174
5. TARTIŞMA
Kadın ve erkek cinselliğinin gerek fizyolojik gerek anatomik
gerekse psikososyal benzerlikleri yanı sıra farklılıklarının da mevcut
olduğu araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır (Hansen, 2004;
Hallward & Allison, 2001; Goodwin & Agronin, 1997; Đncesu,
2001c). Her iki cinsiyet arasındaki farklılıklar araştırmacıları
kompleks bir konu olan kadın cinselliğiyle ilgili bilimsel çalışmalara
yönlendirmektedir. Cinsel işlevin insan yaşamındaki önemi ve insan
ruh sağlığına olan etkisi, özellikle son yıllarda, araştırmacıların
dikkatini; cinsel işlevler, cinsel işlev sorunları, ve bu sorunlara kaynak
oluşturan duygusal, fiziksel, cinsel travmalar ve insan cinsel yaşamını
etkileyecek çeşitli travmalara maruz kalmış mağdurların profesyonel
yardım alma (tıbbi & hukuki) tutumları ile ilgili konulara yöneltmiştir.
Doğuştan sahip olduğumuz fizyolojik bir dürtü ve yaşamımızın
ayrılmaz bir parçası olan cinsellik, insan hayatındaki önemli işlevsel
alanlardan biridir. Bu işlevsel alanın önemi, sadece üremeye katkı
sağlaması, dolayısıyla da insan neslinin devamını sağlamasından
kaynaklanmamaktadır. Cinsellik, içinde psikolojik, sosyolojik ve
kültürel öğeleri de barındıran çok boyutlu bir alandır. Bu nedenle
çalışmamızda kadınların cinsel yaşantıları ve cinsel sorunları çok
boyutlu olarak ele alınmaya çalışılmıştır.
Ülkemizde cinsellik, toplumun büyük bir kesimi tarafından
halen tabu olarak görülmekte, özellikle kadın cinselliğine bakışta,
fazlasıyla geleneksel değerlerden ve cinsellikle ilgili kalıp yargılardan
etkilenilmektedir (Đncesu, 2001b; Kayır, 2001; Boyacıoğlu, 1999;
175
Sungur, 1998). Ülkemizde cinsel bilgisizlik, eğitim düzeyinden
bağımsız olarak yaygındır. Yerleşik cinsellik anlayışının parçası olan
utanma, çekinme, gizleme davranışları, cinsellikle ilgili yaşanan
herhangi bir sorunda yardım almayı ve uygun kaynağa danışmayı da
zorlaştırmaktadır (Yetkin 2001a). Araştırmamızda, yaşadıkları cinsel
sorunlar nedeniyle yardım almayı ve uygun kaynağa danışmayı tercih
etmiş kadınların çocukluğundan bu güne kadar yani yaşam boyu
travmaya maruz kalıp kalmadıkları geriye dönük olarak incelenmeye
çalışılmıştır.
Türk toplumunda cinsiyetçi ayrımların en yoğun hissedildiği
alanlardan biri de cinsel yaşamla ilgilidir ve günlük hayatta kadınlar
bundan
nasibini
fazlasıyla
almaktadırlar.
Kadınlar
ve
kadın
cinselliğiyle ilgili toplumun sahip olduğu yanlış bilişsel şemalar ve
geleneksel tutumlar kadınların cinsel işlevleriyle ilgili konularda
yardım alma davranışını olumsuz yönde etkilemektedir. Gölge
(2005b), kadına yönelik cinsel saldırıda bulunan erkeklerin yanlış
bilişsel şemalar nedeniyle kadınlara yönelik saldırılarını kendi
kafalarında daha meşru bir hale getirdiklerini vurgulamaktadır.
Aslında sadece hükümlü erkeklerle sınırlı kalmayan bu yaygın yanlış
şemalar ve geleneksel tutumlar, kadınların, şiddete daha kolay maruz
kalmasına, yine kadınların yanlış inanışlar nedeniyle suç oluşturan
cinsel bir saldırıya maruz kaldıklarında kendilerine de sorumluluk
yüklendiğinden mağduriyeti tam olarak algılayamamalarına ya da
toplumun anlamayacağına inandıkları için, ister tıbbi ister hukuki
profesyonel yardım alma motivasyonlarının azalmasına sebep
olmaktadır.
176
Cinsel Đşlev Bozukluğuna (CĐB) yol açtığı bildirilen nedenlerin
özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit
bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek zordur (Şahin,
2001). Ama tüm bu zorluğa rağmen yine de aydınlatılması gereken
kadın cinsel işlev bozuklukları ve travma arasındaki ilişki,
çalışmamızda çok yönlü bir şekilde ele alınmıştır.
Özellikle
ülkemizde
cinsel
işlev
bozukluğu
ile
ilgili
başvuruların, cinsel eğitimsizliğin de etkisiyle, toplumda görülme
sıklığına paralel olarak, çok da fazla olmadığı çeşitli araştırmacılar
tarafından vurgulanmaktadır (Sağduyu ve ark., 1997; Yetkin, 2001a;
Tuğrul, 2001). Yine cinsel travmatik yaşantılar sonrasında adli
başvuruların da oldukça sınırlı olduğu ve siyah sayıların (adli
makamlara bildirilmeyen suçlar) yüksek olduğu bildirilmektedir
(Akıncı-Sokullu, 1999; Abarbanel & Richman, 1990; Edward &
Macleod, 1999). Bahsi geçen konularda toplum geneline yayılmış
daha geniş kapsamlı çalışmaların bilimsel katkısının daha fazla
olacağı düşünülmekle birlikte, araştırmamızda elde edilen bulguların
da bize cinsel işlev bozukluğu ile geçmiş travmatik deneyimler
arasındaki ilişki açısından ve ayrıca mağdurların adli başvuru
oranlarını belirlememiz açısından
önemli bilgiler sağlayacağı
düşünülmektedir.
Araştırma sonucunda çalışmaya başlarken belirlediğimiz
hipotezler desteklenmiştir. Hipotezlerimizle ilgili elde ettiğimiz
bulgular bu bölümde ana başlıklar halinde tartışılacaktır.
177
5.1. Demografik Özellikler
Çalışmamızda, araştırma grubundaki kadınların bir çoğu 21-35
yaşları arasında, 2/5’i ilkokul mezunu ve eğitim yılı ortalaması 8.82
yıl, daha çok sosyoekonomik seviyesi orta ve düşük yerleşim
yerlerinde ikamet eden, neredeyse tamamı evli (çoğu 1-10 yıl arası
evli) ve ilk evliliklerini sürdürmekte, çoğunluğu ev hanımı/herhangi
bir işte çalışmayan kişilerden oluşmaktadır. Araştırma ve kontrol
grubu arasında yukarıdaki belirtilen demografik özellikler açısından
meslek sahibi olma durumu dışında istatistiksel olarak anlamlı
farklılıklar bulunmamaktadır.
Katılımcıların evlilik yaşı, eşlerinin evlilik yaşı, evlilik
süreleri, evlilik sayıları ve evlilik biçimi gibi evlilikle ilgili
değişkenler açısından, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır. Ayrıca kendilerinin ve eşlerinin çocuk
sahibi olma yaşı, çocukluklarının geçtiği yerleşim yerleri ve
uyuşturucu kullanımı gibi diğer değişkenler açısından da iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farka rastlanmamıştır.
Çalışma grubunun kontrol grubu ile benzer sosyodemografik
özelliklere sahip olması ve evlilikle ilgili değişkenler açısından da
benzer özelliklere sahip olması, kadınlarda cinsel işlev bozukluğu
oluşmasında etkili olduğu düşünülen travmatik faktörlerin ve diğer
faktörlerin sınanmasını da kolaylaştırmaktadır.
Çalışmamızda kadınların bir sağlık kuruluşuna başvuru yaşı
28.52 (SD: 7.49) yaş olup yaş aralığı 19 ile 46 yaş arasıdır. Cinsel
178
işlev
bozukluğu
olan
kadınlarla
ülkemizde
yapılan
çeşitli
araştırmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır ve ülkemizde daha çok
genç, takiben de orta yaş kuşağın bir sağlık kuruluşuna başvurduğu
anlaşılmaktadır (Đncesu, 2004; Đnanç, 2004; Eriştiren, Đncesu, Yetkin
& Alpay, 2001; Tuğrul & Kabakçı, 1996; Tuğrul & Kabakçı, 1997).
Vajinismus olguları üzerine yapılan bir çalışmada kliniğe başvuru yaş
ortalaması daha da düşerek 25.4 yaş (17 ile 37 yaş arası) olarak
karşımıza çıkmaktadır (Tuğrul, Öztan, Kabakçı, 1993). Gelişmiş batı
ülkelerinde daha çok ileri yaşlardaki kişiler cinsel sorunları nedeniyle
bir sağlık kuruluşuna başvurmaktadırlar (Meston, 2003; Goldmeier,
2000) ve vajinismus daha az rastlanır bir cinsel işlev bozukluğudur.
Laumann, Paik ve Rosen (1999), Amerika’daki CĐB yaygınlığına
ilişkin çalışmalarında 18-29 yaş arası kadınlarda cinsel ilişki sırasında
ağrı bozuklukları (vajinismus ve disparoni) oranını %21; Hallward ve
Ellison (2001), Rosen ve arkadaşlarının 1993 senesinde jinekoloji
kliniğine ayaktan tedavi için başvuran sağlıklı kadınlar üzerine
yaptıkları çalışmaya dayanarak bu oranı %11.3 olarak bildirmektedirler. Salonia ve arkadaşları (2004), kadın cinsel işlev bozukluğu
üzerine yapılan batı kaynaklı çoğu çalışmada kadın cinsel işlev
bozukluklarının yaygınlığı ve sıklığının yaşla birlikte arttığını; ayrıca
yaş değişkeninin, kadın cinsel işlev bozukluğu üzerine etkisi olan en
önemli faktör olduğunu vurgulamaktadırlar. Araştırma grubumuzda
daha çok vajinismus olgularının (%68 - Bakınız Tablo 17a) bulunmasının da, elde ettiğimiz sonucu etkileyebileceği düşünülmektedir.
Çünkü vajinismusun çoğunlukla ilk cinsel deneyimler sırasında ortaya
çıkan bir sorun olması ve kültürümüzde bekarete ve ilk geceye verilen
179
önem nedeniyle evlilik ile birlikte cinsel yaşantıları başlayan
kadınlarda görülme olasılığı yükselmektedir. Araştırma grubumuzdaki
kadınların %73.5’inin 15-25 yaşlar arasında evlendiğini (Bakınız
Tablo 7) dikkate alırsak daha çok genç yaştaki kadınların bir CĐB
polikliniğine başvurusunu daha iyi yorumlayabiliriz. Ayrıca, daha ileri
yaşlarda başvurunun az olması sorunun olmadığının bir göstergesi
olamaz. Toplumumuzdaki cinsellikle ilgili geleneksel bakış açısı ve
yaşı ilerleyen insanların cinsel yaşamlarıyla ilgili kalıp yargılar
[“Yaşlıların cinsel ilişkide bulunması uygun olmaz” (Özmen, 1999),
“Yaşlanma cinsel isteği tamamen ortadan kaldırır”, “Menopoz cinsel
isteği ortadan kaldırır” (Şahin & Kayır, 1998)] nedeniyle ülkemizde
cinsel sorunu nedeniyle bir kliniğe başvuran kadınların daha genç
olması sonucunu doğuruyor olabilir.
Cinsel işlev bozuklukları polikliniğine başvuran kadınların
2/5’i ilkokul mezunu (Bakınız Tablo 2) ve eğitim yılı ortalaması 8.82
(SD: 3.99) yıldır. Eğitim düzeyi açısından elde edilen bulgular
ülkemizdeki diğer çalışmalarla bir paralellik göstermemektedir. Batı
kaynaklı benzer çalışmalarda (Hansen, Mann, McMahon & Wong,
2004; Lauman, Paik & Rosen, 1999, Meston, 2003) ülkelerin
gelişmişlik seviyeleriyle de paralel olarak eğitim seviyesi daha
yüksektir. Bizim çalışmamızdan farklı bir sonuç elde etmiş olan,
Tuğrul, Öztan ve Kabakçı’nın (1993) yaptığı bir çalışmada, vajinismus
şikayeti
olan
kadınların
2/5’i
yüksek
okul
mezunu
olarak
bulunmuştur. Yine, Tuğrul ve Kabakçı’nın (1996) yaptığı başka bir
çalışmada (araştırma verilerinin bir kısmı özel bir merkeze yapılan
başvurulardan elde edilmiştir) yüksek okul mezunu kadınların oranı
180
%50’dir. Çalışmamızda geçmiş yıllara oranla CĐB sorunu olan
kadınlarda eğitim seviyesinin düşük olmasında etkili olabileceğini
düşündüğümüz faktörleri şöyle sıralayabiliriz; medya kanalıyla
yapılan toplumu bilinçlendirme çalışmalarının etkili olma ihtimali,
genel nüfusta da kadınların eğitim seviyelerinin düşük olması ve
bunlara ilave olarak, çalışma yapılan hastaneye daha çok alt ve orta
sosyoekonomik düzeyde kişilerin başvuruyor olması.
Cinsel
sorunları
nedeniyle CĐB
polikliniğine başvuran
kadınların büyük çoğunluğu Đstanbul gibi bir metropolde (Bakınız
Tablo 12) yaşamakta ama sosyoekonomik seviyesi genellikle düşük
ya da orta semtlerde ikamet etmektedirler. Yine 1/3’ü kent ve
metropolde -ancak gelir seviyesi düşük yerlerde- doğup büyüdüklerini
ifade etmektedirler. Hallward ve Ellison (2001) düşük sosyoekonomik
düzeyi seksüel disfonksiyon için risk faktörü olarak göstermektedir.
Meston (2003) orgazm bozukluğu ve cinsel istek bozukluğu olan
kadınlarla
yaptığı bir çalışmada, bu sorunların düşük gelir
seviyesindeki kadınlarda görülme oranlarının yüksek gelir seviyesindeki kadınlara oranla [düşük (<50,000$) %50, orta (50,000$100,000$) %36, yüksek (>100,000$) %14] daha yüksek olarak
belirlemiştir. Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir eğitim hastanesi olan
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne daha çok düşük ve
orta sosyoekonomik seviyedeki kişilerin başvurduğu göz önüne
alınırsa, araştırma bulgularımızı yorumlarken, CĐB sorununun daha
çok sosyoekonomik seviyesi ve eğitim seviyesi düşük, meslek sahibi
olmayan (ev hanımı) ve çalışmayan kadınlarda görüldüğünü söylememiz yanıltıcı olur. Salt özel hastanelere başvuruya ilişkin istatistiksel
181
bir veri elimizde olmamakla birlikte, hem özel hem üniversite
hastanesinde yapılan bir çalışmada (Tuğrul & Kabakçı, 1997) eğitim
ve sosyoekonomik seviyesi daha yüksek olan, meslek sahibi
kadınların başvuru oranlarında bir artış gözlenmektedir. Kayır, Yüksel
& Tükel, (1988) çalışmasında da benzer bir sonuç mevcuttur. Bu
nedenle sosyoekonomik seviyesi daha yüksek ve şehrin daha iyi
semtlerinde yerleşmiş olan kadınların daha çok özel hastanelerdeki
CĐB polikliniklerine başvurdukları düşünülmektedir.
Meslek değişkeni (p<0.05) ve çalışma durumu (p<0.01)
değişkeni açısından her iki gruptaki kadınlar arasında anlamlı bir fark
olması, kontrol grubu oluşturulurken çalışmaya katılmayı kabul eden
kadınların daha çok çalışan kadınlar olmasından kaynaklanmaktadır.
Çalışmamızda CĐB sorunu olan kadınların daha çok ev hanımı olduğu
dikkat çekmektedir (Bakınız Tablo 3). Ülkemizdeki bazı çalışmalarda
da benzer sonuçlar görülmektedir (Sağduyu ve ark., 1997; Đncesu,
2004). Arada anlamlı bir fark olmasına rağmen her iki grupta da ev
hanımı oranlarının yüksek çıkmasının toplumumuzda kadının aile
içindeki rolü ile de alakalı olduğu düşünülmektedir.
Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin yaş ortalaması 31.78
yaş kontrol grubundaki kadınların eşlerinin yaş ortalaması ise 34.51
yaştır. Araştırma grubundaki kadınların yaş ortalaması 28.52 yaş,
eşleriyle yaş farkı 3.26 yaş, kontrol grubundaki kadınların yaş
ortalaması ise 30.88 yaş ve eşleriyle yaş farkı 3.63 yaştır. Her iki
gruptaki kadınların yaş ortalaması ise eşlerine kıyasla daha düşüktür
(Bakınız Tablo 1). Benzer çalışmalarda da bulgularımıza paralel
182
sonuçlar mevcuttur (Tuğrul & Kabakçı, 1996; Roodsari ve ark.,
2005).
Her iki grubun eşlerinin eğitim süresi açısından anlamlı bir
fark göze çarpmamakta ve eşlerin eğitim süresinin yıl olarak (9.44 yıl
ve 10.63 yıl) kadınlardan daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir.
Erkeklerin eğitim süresinin kadınlara kıyasla daha yüksek olması
ülkemizdeki erkeklerin eğitim seviyesinin kadınların eğitim seviyesine
göre genel nüfusta da yüksek olmasından (Devlet Đstatistik Enstitüsü
DĐE, 2004) kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. Yine her iki
grupta da eşlerin hemen hemen 2/3’ü işçi ve serbest meslek sahibi ve
yine her iki gruptaki eşlerin neredeyse tamamına yakını çalışmaktadır.
Her iki gruptaki katılımcıların çoğu evli, yarısından fazlası 110 yıl arası evlidir (Bakınız Tablo 5 ve Tablo 6). Çalışmamızda
polikliniğe başvuran 50 kadından sadece biri bekardır. Son yıllarda
önemli bir toplumsal değişim süreci içinde olsak da daha çok
geleneksel değerlerine bağlı bir toplum olmamız nedeniyle, ilk cinsel
deneyimler ve cinsel birleşme toplumdaki kadınların büyük bir kesimi
tarafından ancak evlendikten sonra yaşandığından, kızlık zarı zarar
görmüş kadınların halen namussuz olarak değerlendirildiği, [töre ve
namus cinayetlerine kurban gittiği (Đlkkaracan, 1998)] ya da evlilik
öncesi cinsel hayatı aktif olup cinsel sorun yaşadığı halde bir sağlık
kuruluşuna başvuramayan kadınların varlığı nedeniyle çalışmamızdaki
kadınların evlilik oranları batı kaynaklı çalışmalara göre (Laumann,
Paik & Rosen, 1999; Meston, 2003; Goldmeier, 2000) oldukça yüksek
çıkmıştır. Örneğin Meston’ın (2003) çalışmasında evli kadınların oranı
183
%25.4 iken bekar kadınların oranı %62, boşanmışların oranı ise
%12.7’dir. Medeni durum açısından batı kaynaklı çalışmalar ile
ülkemizdeki çalışmaların sonuçlarının, dolayısıyla bizim çalışmamızın
sonucunun da bu kadar farklı olmasının, kültürler arasındaki oldukça
belirgin farklardan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Evlilik süreleri açısından her iki grup arasında anlamlı bir
farka rastlanmamıştır. Evlilik süreleri araştırma grubunda 77.50 ay
kontrol grubunda 100.96 aydır.
Her iki grupta da evlilik yaşları çoğunlukla 15-25 yaş arasında
olduğu, eşlerde evlilik yaşı aralığının yükselerek 21-30 yaşlar arasında
yoğunlaştığını göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 7). Bunlara ilave
olarak, katılımcıların hemen hemen hepsinin ilk evliliklerini
sürdürdüklerini
görmekteyiz
(Bakınız
Tablo
8).
Bu
verilere
dayanarak, araştırma sonuçlarımızın içinde yaşadığımız toplumun
özelliklerini yansıttığını söyleyebiliriz. Tahran Üniversitesi kaynaklı
bir araştırmada da benzer sonuçlar dikkat çekmektedir (Roodsari ve
ark, 2005). Kadınların erken yaşta evlenmesi ve geleneksel olarak
evliliği sürdürme çabaları içinde olmaları ve evliliklerinin ilk
yıllarında (ortalama 6 yıl) olmaları ve evliliklerini sonlandıracak çok
belirgin bir sorun yaşamamaları nedeniyle ilk evliklerini sürdürdükleri
düşünülmektedir.
Evlilik biçimi açısından her iki grup arasında anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır. Çalışmamızda hem araştırma hem de
kontrol grubundaki kadınların -akraba evliliklerini de katarsakneredeyse yarıya yakını görücü usulü ile evlendiklerini bildirmekte-
184
dirler (Bakınız Tablo 9). Tuğrul ve Kabakçı’nın (1997) vajinismus
olguları ve CĐB olmayan kontrol grubu ile yaptıkları çalışmada,
araştırma gruplarında görücü usulü evlilik oranı kontrol grubuna göre
anlamlı düzeyde yüksektir. Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay (2001)
CĐB polikliniğine ve Evlilik Danışma Merkezine (EDAM) başvuran
hastalarla yaptıkları çalışmada da bizim elde ettiğimiz sonuca çok
yakın bir oranla (CĐB olan kadınlarda %55) her iki grupta da görücü
usulü evlenme dikkat çekmektedir. Đncesu da (2001b) görücü usulü
evliliklerin sık olduğu ülkemizde, istenmeyen, arzu edilmeyen eşe
karşı cinsel isteksizliğin sık olduğunu belirtmektedir. Ancak bizim
çalışmamız açısından görücü ile evlenme CĐB’e neden olan bir
değişken olarak karşımıza çıkmamaktadır. Bulgularımız halen
toplumumuzda görücü usulü evlenmelerin olduğunu bize göstermektedir. Batı kaynaklı araştırmalarda evlilik biçiminin sorgulandığı
araştırmalara
-en
azından
ulaşabildiğimiz
literatür
açısından-
rastlanmamıştır. Bu ülkelerin kadın erkek ilişkileri ile ilgili modern
tutumları ve sosyokültürel özellikleri gereği evlilik biçimi genellikle
sorgulanmamaktadır.
Araştırma grubundaki kadınların %68’inde vajinismus şikayeti
görüldüğünden bu bulguyla paralel olarak araştırma grubunda
çocuksuz kadınların oranı artmaktadır (Bakınız Tablo 10). Bu durum,
çocuk sahibi olma açısından, araştırma grubu ile normal kadın
popülasyonunu temsil eden grup arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir sonucun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Hatta araştırma
grubundaki kadınların çoğu artık bir çocukları olması için çalışmayı
yürüttüğümüz tedavi kurumuna başvurduklarını ifade etmişlerdir. Bir
185
çalışma hariç [bahsi geçen bu çalışmada CĐB sorunu olan kadınlara
çocuk sahibi olup olmadıkları sorulmuş ancak katılımcıların hepsinin
çocuksuz olduğu saptanmıştır (Meston, 2003)] ulaşılabilen diğer
literatürde çocuk sayısına ilişkin bulguya rastlanmamıştır.
Her iki gruptaki çiftlerin çoğunluğu çekirdek aile modelini (çift
ve çocuklar) temsil etmektedirler ve iki grup arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık mevcut değildir. Araştırma grubundaki
kadınların %80’i evlerini eşleriyle ya da eşleri ve çocuklarıyla
paylaştıklarını ifade etmektedirler (Bakınız Tablo 38). Buda bize,
özellikle şehirlerde, geleneksel geniş aile modelinden büyük ölçüde
uzaklaşıldığını göstermektedir. Geleneksel geniş aile modelinden
uzaklaşılmış olsa da kadına karşı tutumlarda geleneksel değer
yargılarından ve tutumlardan uzaklaşılması çekirdek aile modeline
geçmek kadar kolay olmadığı görülmektedir.
Psikoaktif madde kötüye kullanımı ister kadında ister erkekte
olsun cinsel yaşamı olumsuz etkilemekte ve CĐB sorunlarının ortaya
çıkmasını sağlamaktadır (Tamar-Gürol, 2004). Bu nedenle alkol ve
uyuşturucu madde kullanımı da incelenmiştir. CĐB sorunu olan
kadınların 3/4’ü, kontrol grubundan anlamlı bir şekilde farklı olacak
şekilde “hiç alkol kullanmadığını” bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 14);
eşlerin alkol kullanımı açısından da iki grup arasında anlamlı bir
farklılık mevcuttur. CĐB sorunu olmayan gruptaki eşlerin alkol
kullanma oranları artmaktadır. Uyuşturucu kullanımı her iki gruptaki
kadınlarda ve eşlerinde yok denecek kadar azdır (Bakınız Tablo 15).
Ulaşılan literatürde alkol ve madde kullanımına ilişkin değişkenlerle
186
ilgili bir bulguya rastlanamamıştır. Yargıç (2005), toplumdaki
psikoaktif madde kötüye kullanımını buz dağına benzeterek bu
konuyla ilgili veri toplamanın oldukça güç olduğunu sağlık kuruluşları
ve polis kayıtlarına geçen sayıların buzdağının sadece görünür kısmı
olduğunu belirtmektedir. Bu bilginin ışığında uyuşturucu kullanım
oranının çalışmamızda düşük çıkması, kadınlar ve eşleri arasında
uyuşturucu kullanımı mevcutsa bile, uyuşturucu kullanmanın suç
teşkil edeceğine ilişkin düşünceleri nedeniyle de belirtilmemiş
olabileceğini düşündürtmektedir. CĐB sorunu olan grupta alkol ve
madde kullanımının yok denecek kadar az olması en azından
çalışmamızda sorunun bu değişkenlere bağlı olmadığını bize
göstermektedir.
5.2. Cinsel Sorunlara Đlişkin Bilgiler
Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların geçmiş travmatik
deneyimlerine ilişkin yaptığımız bu çalışmada, normal kadın
popülasyonunu temsil eden kontrol grubu ile araştırma grubu arasında
CĐB oranları açısından oldukça anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır
(Bakınız Tablo 16).
Çalışmamızdaki cinsel işlev bozukluğu ile ilgili bulguları iki
farklı açıdan değerlendirmekte yarar görmekteyiz. Bunlardan birincisi
CĐB
şikayetlerinin
toplumdaki
yaygınlığına
ilişkin
verilerin
değerlendirilmesi, ikincisi ise CĐB nedeniyle sağlık kuruluşlarına
başvuran kişilerin CĐB oranlarının belirlenmesidir.
187
Son yıllarda ülkemizde cinsel sorunlar ve tedavilerine ilişkin
artan bir ilgiye paralel olarak bu konuda yapılan çalışmalarda eskiye
oranla bir artış göze çarpmaktadır. Ancak bu çalışmalar, ileride de
bahsedileceği üzere, klinik başvurulara ilişkin sonuçları daha çok
yansıtmaktadırlar.
Çalışmamızda normal kadın popülasyonunu temsil eden
kontrol grubunda cinsel sorun yaşadığını bildiren kadınların oranı
%16’dır (Bakınız Tablo 16). Đnanç’ın (2004) çalışmasında bu oran
-bizim çalışma sonucuna benzer bir şekilde- %20, Sağduyu ve
arkadaşlarının (1997) çalışmasında ise %8.1 olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kadınlarda görülen CĐB sorununun toplumsal görülme
sıklığına ilişkin yapılmış batı kaynaklı araştırmalarda ise bu oranlar
%25 ile %63 arasında değişmekte ve ülkemizdeki sonuçlardan daha
yüksek oranlarda görülmektedir (Halward & Ellison, 2001; Laumann,
Paik & Rosen, 1999; Goodwin & Agronin, 1997; NMT Briefs, 2003).
Salonia ve arkadaşları (2004) Avrupa’da cinsel yönden aktif
kadınlarla yaptıkları bir araştırmada CĐB oranını %31.1 olarak
bildirmektedirler. Ülkemizdeki oranların azlığı bu tür sorunların batı
ülkelerine göre ülkemizde daha az yaşandığının bir göstergesi olamaz.
Bu konuda daha net bilgilere ulaşmak için toplum bazlı, klinik ve
epidemiyolojik geniş araştırmalara ihtiyaç vardır.
Araştırmamızda cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda
%68 ile vajinismus ilk sırayı almakta, bunu %24 ile azalmış cinsel
istek bozukluğu, %4 ile orgazm bozukluğu ve yine %4 ile disparoni
takip etmektedir (Bakınız Tablo 17a).
188
Vajinismusun
ülkemizde
tedavi
için
en
fazla
kliniğe
başvurulan kadın CĐB sorunu olduğu, ülkemizde yapılan diğer
çalışmalarla da desteklenmektedir (Şimşek ve ark., 2003; Tuğrul,
Öztan & Kabakçı, 1993; Tuğrul & Kabakçı, 1997; Đncesu, 2004;
Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001). Bizim çalışmamızda %68
olan vajinismus oranı, yine klinik bazlı olan, Eriştiren, Đncesu, Yetkin
ve Alpay’ın (2001) çalışmasında %45.9, Tuğrul, Öztan ve Kabakçı’nın
(1993) çalışmasında %42.1, Şimşek ve arkadaşlarının (2003)
çalışmasında ise %66 olarak karşımıza çıkmaktadır. Đlk geceden, ilk
cinsel birleşmeden korku, hymenle (kızlık zarı) ilgili cinsel tabular,
cinselliği cinsel birleşmeden ibaret sayan yanlış inanışlar ve bekaret
kavramına verilen abartılı önem toplumumuzda çok yaygındır (Yetkin
2001a; Đncesu & Yetkin, 1997; Kayır, Yüksel & Tükel, 1988). Bu
yaygınlık nedeniyle Türk toplumunda diğer batı toplumlarına oranla
vajinismus daha yüksek bir oranda görülmektedir. McKinley Health
Center’ın (2005) verilerine göre vajinismus oranı %20 iken,
anorgazmi oranı %35’dir. Batı ülkelerine göre ülkemizde vajinismus
sorunu cinsel işlev bozuklukları arasında daha yüksek bir orana
sahiptir (Goldmeier, 2000; McKinley Healty Center, 2005; Laumann,
Paik & Rosen, 1999).
Çalışma sırasında, vajinismus nedeniyle cinsel sorun yaşayan
çiftlerin tedavi için başvuruda bulunmalarının en önemli nedeninin
çocuk sahibi olma isteği olduğu gözlenmiştir. Vajinismus tedavisi için
çiftleri profesyonel yardım almaya iten ve dolayısıyla da vajinismus
için başvuru oranlarını arttıran nedenlerden biri de artık çocuk sahibi
olma isteği olabilir. Özellikle cinsel işlev bozukluğu sorunlarını
189
gidermek
adına
bir
kliniğe
başvuran
kadınların
tedavi
motivasyonlarını da sorgulamak isabetli olurdu ancak, bu konudaki
saptamamız sadece gözlem niteliğini taşımaktadır. Kadınları tedavi
olmaya iten motivasyonun ileride diğer çalışmalarda ele alınması
gereken önemli bir unsur olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca,
vajinismus ülkemizde cinsel yaşamın başlangıcı sayılan evliliğin
başında ortaya çıktığından ve sorunu yaşayan çifte psikososyal
stresörler de yüklediğinden, bu durum çiftin tedavi için başvuru
motivasyonunu arttırmaktadır.
Çalışmamızda vajinismustan sonra ikinci sırada yer alan cinsel
istek bozukluğu %20 oranındadır. Şimşek ve arkadaşlarının (2003)
çalışmasında bu oran %25, Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay’ın
(2001) çalışmasında ise %32.4 olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa
batı toplumlarındaki çalışmalarda, kadınlardaki cinsel yakınma ile
başvuru nedenlerinin %30-49’unu cinsel istek azlığı oluşturmaktadır
(Hallward & Ellison, 2001; Goldmeier, 2000; Laumann, Paik &
Rosen, 1999). Batı toplumlarına göre yurdumuzda cinsel istek
bozukluğunun az olması bu sorunun ülkemizde daha az yaşandığının
bir göstergesi olmadığı düşünülmektedir. Olsa olsa bu sorun nedeniyle
sağlık kuruluşlarına daha az başvuru yapılmaktadır. Ayrıca, kadın
cinsel yaşamıyla ilgili [“Kadınların cinsel isteği azdır”, “Cinsellik
kadın için görev olarak yapılması gereken bir eylemdir”, “Sevişmeyi
başlatan kadın ahlaksızdır”, “Cinsel ilişki arzusunu belli eden kadın
hafif biridir” (Şahin & Kayır, 1998)] türünde kalıp yargılar da cinsel
istek azlığı yaşayan kadınların bunu bir sorun olarak görmemesine ya
190
da sorun olarak görse bile yardım istemekten çekinmesine sebep
olabileceği düşünülmektedir.
Çalışmamızda %4 oranında görülen orgazm bozukluğu
nedeniyle başvuru oranı gelişmiş batı ülkelerine göre ülkemizde
oldukça düşüktür (Şimşek ve ark., 2003; Eriştiren, Đncesu & Yetkin,
2001; Goldmeier, 2000; Laumann, Paik & Rosen, 1999). Hallward ve
Ellison (2001) batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen
orgazm bozukluğunun, genel popülasyonda %5 ile %25 arasında
değiştiğini bildirmektedirler. Ülkemizde kadınlar cinsel haz almayla
ilgili yaşadıkları bir sorun nedeniyle henüz bir sağlık kuruluşuna
başvurmayı tercih etmemektedirler. Bu seçimlerinde yine bilişsel
düzeyde
cinsellikleriyle
ilgili
kalıp
yargılardan
etkilenmiş
olabilecekleri, cinselliği haz alınabilecek bir eylemden çok eşlerine
karşı yerine getirmeleri gereken bir görev olarak algılamaları ve bu
nedenle cinsellikten keyif almayı yaşamlarında çok arka plana atmış
olabilecekleri değerlendirilmektedir.
Çalışmamızda CĐB sorunu olan kadınların %4’ü cinsel ilişki
sırasında ağrı (disparoni) olduğunu belirtmiştir. Hattat, Hattat ve
Akkuş (2005), 981 kadının katılımıyla yaptıkları araştırmada,
kadınların %7’si “cinsel ilişkilerinde sürekli acı ve lubrikasyon
(kayganlaşma) problemi” olduğunu bildirmektedirler. Hallward ve
Ellison (2001) batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen
disparoninin, genel popülasyonda %3 ile %11 arasında değiştiğini
bildirmektedirler.
191
Cinsel tiksinti bozukluğu ve cinsel uyarılma bozukluğu
araştırma grubundaki kadınlarda hiç rastlanmamıştır. Bu bozukluk
türlerinin
araştırmamızda
hiç
rastlanmaması
bu
sorunların
toplumumuzdaki kadınlarda görülmediği anlamına gelmez, bu konuda
kadınların sağlık çalışanlarına başvurmadığı değerlendirilmektedir.
Cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel yakınmalarla hekime başvuran
popülasyonda sık rastlanan bir bozukluk değildir. Ancak toplumdaki
yaygınlığının da bu kadar nadir olup olmadığı konusunda yeterli veri
bulunmamaktadır. Özellikle tutucu toplumlarda sanıldığından daha
yaygın olabileceği düşünülmektedir (Đncesu, 2001b).
CĐB sorunu olan kadınların neredeyse 1/3’ü 5 yıldan fazla bir
süredir bu sorunu yaşadıklarını bildirmektedirler (Bakınız Tablo 18).
Çalışmamızda CĐB sorunu yaşama süresi ortalama 35.96 (SD:24.57)
ay olarak bulunmuştur. Tedavi için ortalama başvuru süresi
Đncesu’nun, (2004) çalışmasında ortalama 33 ay (SD:51.30), Şimşek
ve arkadaşlarının (2003) çalışmasında 48 ay, Eriştiren, Đncesu, Yetkin
ve Alpay’ın (2001) çalışmasında ise, 36 ay olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bunun nedeni olarak cinsellik, cinsel sorunlar ve çözüm
yolları ile ilgili bilgi eksikliği, bu konularla ilgili doğru başvuruyu
nereye
yapacağını
bilememe
gibi
nedenlerin
etkili
olduğu
düşünülmektedir. Geç de olsa sonunda uzman birilerinden yardım
alma isteği, özellikle vajinismus vakalarında, artık çocuk sahibi olma
isteğinden de kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda özellikle vajinismus
vakalarında yıllardır (3-9 yıl gibi) sorun yaşamalarına rağmen tedavi
için ilk kez başvurmuş olgularımız mevcuttur. Boyacıoğlu’da (1999)
benzer bir saptama yapmaktadır. Çeşitli kaynaklar vajinismus sorunu
192
yaşayan çiftlerin cinsel yaşamlarının aslında doyumlu olduğunu
bildirmektedirler (Tuğrul & Kabakçı, 1997; Boyacıoğlu, 1999; Yetkin,
2001b). Bu durumun profesyonel yardım alma sürecini geciktireceği
değerlendirilmektedir. Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay (2001),
vajinismus olgularının ortalama evlilik süreleri (36 ay) ile sorun
sürelerinin hemen hemen aynı olduğu yani sorunun evliliklerin
başında, diğer bir deyişle kadın cinsel yaşamının başlangıcında ortaya
çıktığını, ancak olguların üç yıl sonra merkezlerine ulaştığını
bildirmektedirler.
Çalışmamızda, normal kadın popülasyonunu temsil eden
kontrol grubundaki CĐB sorunu olduğunu bildiren kadınların,
yaşadıkları cinsel sorun nedeniyle herhangi bir sağlık kuruluşuna
başvurmadıkları anlaşılmaktadır (Bakınız Tablo 19). Araştırma
grubundaki kadınların ise sadece %24’ü yaşadıkları CĐB sorunu
nedeniyle daha önce de bir sağlık kuruluşlarına başvurduklarını
(Bakınız Tablo 20), çoğunlukla bu sorunları nedeniyle jinekoloğa
gittiklerini ifade etmişlerdir. Hattat, Hattat ve Akkuş’un 2005 yılında
yaptıkları bir araştırmada da, cinsel sorunu olan kadınların sadece
%6’sının tedavisi için başvurduğu, katılımcıların %43’ünün doktorla
dahi bu sorunları konuşmaktan kaçındığı, %32’sinin de sorunlarının
tedavi edileceğine inanmadığına ilişkin sonuçlar elde edilmiştir.
Toplumumuzda cinsellikle ilgili şeylerin tabu olması, cinsel sorunlarla
ilgili yardım isteme oranını da düşürmektedir. Ayrıca doktorlar bile
anamnez alırken cinsellikle ilgili konularda soru sormayı genellikle
atlamakta ya da kaçınmaktadırlar. Đncesu (1999), CĐB tedavilerinin
yaygınlaşması ve daha etkin olması için, öncelikle hekim ya da sağlık
193
profesyonelinin önyargılardan arınmasının ve bilgi eksikliğinin
giderilmesinin önemini vurgulamaktadır. Benzer şekilde Sungur da
(1999b) cinsel işlev bozukluklarından yakınan birey ve çiftlere
yönelik hekimlerin standart bir değerlendirme yapmasının önemini
dolayısıyla da öncelikle sağlık çalışanlarının konuyla ilgili eğitilmelerinin gerektiğini vurgulamaktadır.
Çalışmamızda her iki grup arasında önceki CĐB tedavi oranları
(Bakınız Tablo 20), önceki CĐB oranları (Bakınız Tablo 22), eşte
herhangi bir CĐB sorunu varlığı (Bakınız Tablo 23), eşlerin CĐB
sorunu türleri (Bakınız Tablo 25) ve eşlerin CĐB süreleri (Bakınız
Tablo 26) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığa
rastlanmamıştır.
Boyacıoğlu (1999) ve Özden (1993) kadında görülen cinsel
işlev bozukluğunun zamanla eşte de bazı CĐB sorunlarına yol
açabileceğini, özellikle kadında vajinismus sorununun zamanla
erkekte erken boşalma ve cinsel ilgi ve isteğin azalması şeklinde bir
soruna
yol
açabileceğini
belirtmektedir.
Şahin
(2001),
bir
çalışmasında vajinismuslu kadınların yaklaşık %40’ının eşlerinde de
CĐB saptadığını belirtmektedir. Çalışmamızda, iki grup arasında
anlamlı bir fark olmamakla birlikte (Bakınız Tablo 25), araştırma
grubunda eşlerinde bir cinsel sorun olduğunu bildiren (tanı düzeyinde
değil) kadınların (n:10) eşlerinin %60’ında (n:6) erken boşalma
sorunu, %40’ın da (n:4) ise sertleşme sorunu olduğu anlaşılmaktadır
(Bakınız Tablo 22).
194
5.3. Cinsel Yaşam ve Evlilik/Birliktelik Bilgileri
Katılımcıların; ilk cinsel ilişki yaşı, ilk cinsel ilişki yaşanan
kişi, ilk cinsel ilişki yaşanan yer, evlilik sırasında istenmeyen gebelik,
evlilik öncesi istenmeyen gebelik, kadınların evlilik dışı ilişki oranları,
evlerini kimlerle paylaştıkları, çocuklarla aynı yatak odasını paylaşım,
evde kimin söz ve otorite sahibi olduğu, evliliklerini/ilişkilerini
kalitatif olarak değerlendirmeleri, kadınların yaşadığı bedensel
hastalıklar değişkenleri açısından her iki grup arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır.
Cinsel yaşam kalitesini doğrudan ya da dolaylı etkileyebileceğini düşündüğümüz bu değişkenler (bir önceki paragrafta sıralanan)
açısından iki grup arasında anlamlı bir fark olmaması kadın cinsel
işlev bozukluklarında etkili olduğu düşünülen travmatik deneyimlerin
etkisinin sınamasını da kolaylaştıracaktır.
Çalışmamızda ilk cinsel ilişki yaşama yaş ortalaması 21.38
(SD: 4.46) yaş olup 13 ile 32 yaş aralığındadır. Bu oran daha geniş bir
kitleyle yapılan Hattat, Hattat ve Akkuş’un (2005) çalışmasında 23 yaş
olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanada kaynaklı bir araştırma da ise,
ilk cinsel ilişki yaş ortalaması 18.4’tür (Hansen, Mann, McMahon &
Wong, 2004). Kanada’da yapılan bu çalışmada ilk cinsel ilişki
yaşlarını sordukları kişilerin yaşları ne kadar büyükse ilk cinsel
ilişkiyi yaşadıkları yaş da buna paralel olarak artmaktadır. Yani 15-24
yaş arasındaki kişilerde ilk ilişkiye girme yaşı ortalaması 16.8 yaş
iken, 45-59 yaşları arasındaki kişiler için bu yaş ortalaması 19.2’ye
195
çıkmaktadır. Bu da bize batıda ilk cinsel ilişki yaşama yaşının yıldan
yıla azaldığını göstermektedir.
Her iki gruptaki kadınlar ilk cinsel ilişki yaşadıkları kişinin
eşleri olduğunu (Bakınız Tablo 28), yine 4/5’i ilk cinsel ilişkilerini
evlerinde (Bakınız Tablo 29) ve evlendikten sonra yaşadıklarını
bildirmektedirler.
Katılımcılarımızın
alt
ve orta
sosyokültürel
çevreden geldiklerini de dikkate alırsak, geleneksel değerlere bağlı bir
toplum olan Türk Toplumu’nda bu sonuçlara ulaşmamız bize hiç de
şaşırtıcı gelmemektedir.
Çalışmamızda, normal kadın popülasyonunu temsil eden
kadınların cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşama oranları
araştırma grubumuzdaki CĐB sorunu yaşayan kadınlara oranla daha
yüksek bulunmuştur (Bakınız Tablo 30). Araştırma grubumuzda
vajinismus oranının, yüksek (%68) olması, yani gebe kalmak için
gerekli şartlardan biri olan cinsel birleşmenin tam anlamıyla
gerçekleşmemesi, bu değişkene ilişkin bulgularımızı etkilemiş
olabileceğini bize düşündürtmektedir. Bu bulgumuzla bağlantılı olarak
CĐB sorunu yaşayan kadınların yarısından fazlası (%56), gebelikten
korunma yöntemlerini kullanmadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız
Tablo 31). Đlişki sırasında gebe kalmaktan korku yaşama nedenine
benzer bir şekilde, zaten cinsel birleşmeyi henüz gerçekleştirememiş
araştırma grubundaki kadınlar, gebelikten korunma yöntemlerini de
doğal olarak kullanmamaktadırlar. Üstelik araştırma grubunda çocuk
sahibi olma isteği nedeniyle gebelikten korunmayan kadınlar,
korunmayı hiç düşünmediklerini ifade etmektedirler.
196
Bilindiği gibi gebelik ve doğum kadın cinsel işlev bozuklukları
için başlatıcı faktörler arasında yer almaktadır (Şahin, 2001). Özellikle
pelvik bölgedeki cerrahi müdahaleler ve cerrahi müdahale ile
sonlandırılan istenmeyen gebelikler müdahale sonrasında kadınlarda
cinsel ilişki sırasında ağrıya (disparoni) yol açabilmektedir (Hallward
& Ellison, 2001; Goodwin & Agronin, 1997). Đstenmeyen gebelikler
de cinsel travmanın bir diğer formudur kadınlarda travmatik bir etkiye
sahip olduklarından çoğunlukla cinsel istek azalması olmak üzere
diğer CĐB oranlarını da arttırmaktadırlar (Kayır & Şahin, 1998). Bu
nedenle evlilik sırasında ve evlilik öncesinde istenmeyen gebelik
araştırma
kapsamında
incelenmiştir.
Çalışmamızda
istenmeyen
gebelik oranları araştırma grubu lehine, yani kontrol grubunda daha
yüksek çıkmıştır (Bakınız Tablo 32). Tabii bu sonuçta, araştırma
grubunda vajinismus şikayeti olan kadınların daha yüksek oranda
olmasının da etkili olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızda kontrol
grubunda sadece iki kişi (%4) evlilik öncesi istenmeyen gebelik
yaşadıklarını ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 33). Oysa Hansen,
Mann, McMahon ve Wong (2004), 20 yaş öncesi evlilik dışı gebelik
oranlarının Amerika’da %22, Büyük Britanya’da %15, Kanada’da
%11, Fransa’da %6 olarak belirtmektedirler. Batı toplumlarındaki
oranlar ile çalışmamızda elde edilen sonuçları kıyaslayacak olursak;
Türk Toplumunun geleneksel değerleri benimsemiş olması nedeniyle
kadınların evlilik öncesi cinsel birleşmeyi tercih etmemeleri ve kızlık
zarının eşe saklanmasından ya da sosyal beğenilirlik nedeniyle toplum
tarafından kabul görülebilecek cevapları tercih etmelerinden de
kaynaklanıyor olabilmektedir.
197
Araştırmamızda kadınların evlilik süresince eşlerinin evlilik
dışı ilişkisi olup olmadığına ilişkin düşünceleri konusu da incelenmiş
olup, kontrol grubundaki kadınlar araştırma grubundaki kadınlara göre
daha
yüksek
düşündüklerini
oranda
eşlerinin
belirtmişlerdir
evlilik
(Bakınız
dışı
Tablo
ilişkisi
olduğunu
34).
Araştırma
grubumuzda kadınların eşlerinin evlilik dışı ilişkisi olduğuna ilişkin
düşünceleri yani eşlerini güvenilmez bulmalarıyla ilgili bulgumuz
literatürdeki bilgilerle çelişmektedir (Tuğrul & Kabakçı, 1997; Ward
& Ogden, 1994). Her iki grupta da kadınların neredeyse tümü (kontrol
grubundaki bir kadın hariç), kendilerinin evlilik dışı ilişkilerinin
olmadığını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 35). Bu sonuç, bizi
kadınların
eşlerini
hiç
aldatmadığı
yargısına
götürmemelidir.
Araştırma grubunda kadınlarla yüz yüze görüşme yapıldığından,
içinde suçluluk barındırdığı için -karşısındaki kişi her ne kadar uzman
bir sağlık çalışanı da olsa- ikinci bir kişiye söylemeyecekleri düzeyde
özel bir yaşantı olması ya da sosyal beğenilirlik nedeniyle, evlilik dışı
ilişkiyle ilgili soruda, toplum tarafından kabul görülebilecek cevapları
tercih etmiş olmalarından da kaynaklanıyor olabilmektedir.
Cinsel yaşamı çiftin genel iletişiminden çok ayrı düşünmek
mümkün değildir. Bu nedenle katılımcılara birlikteliklerini nasıl
değerlendirdiklerine ilişkin bir soru da sorulmuştur. CĐB sorunu
yaşayan kadınların %60’ı evliliklerini “iyi ve çok iyi”, %28’i “orta”
%12’si ise “kötü ve çok kötü” olarak değerlendirmişlerdir (Bakınız
Tablo 41). Yine katılımcıların ilişkileriyle ilgili bilgi verebileceğini
düşündüğümüz “Evde kim söz ve otorite sahibidir?” sorusuna
araştırma grubundaki kadınların %58’i “eşim ve ben eşit oranda”,
198
%14’ü “ben” cevabını vererek ilişkilerinin uyumlu olduğunu ifade
etmişlerdir (Bakınız Tablo 40). Bunlara ilave olarak “Eşinizle
yaşadığınız herhangi bir sorununuz var mı?” sorusuna araştırma
grubundaki kadınların %64’ü “Hayır” cevabı vererek herhangi bir
sorunlarının olmadığını vurgulamışlardır (Bakınız Tablo 42).
Tuğrul ve Kabakçı (1996)’da vajinismus olgularıyla yaptıkları
çalışmada kadınların %80’inin evliliklerinden memnun olduklarını
%20’sinin ise memnun olmadığını tespit etmiştir. Ward ve Ogden
(1994) vajinismusu olan kadınların %25’inin eşiyle mutsuz bir ilişkisi
olduğunu belirtmiştir. Bu sonuçlara dayanarak yaşanan cinsel sorunun
mu ilişkiyi olumsuz etkilediği ya da ilişkideki sorunun mu cinsel
sorunu doğurduğuna ilişkin kesin bir yorum yapmak doğru olmaz.
Yetkin (1998) ve Tuğrul (2001) eşler arasındaki iletişimsizliğin ya da
çatışmaların cinsel işlevi de etkilemesinin beklenen bir durum
olduğunu, Hattat, Hattat ve Akkuş (2005) ise, cinsel yaşamdaki
aksaklıkların çiftler arasında sürtüşmelere ve ilişkilerin bozulmasına
yol açtığını, uzun süre tedavisiz kalan cinsel sorunların evlilik
sorunlarının ortaya çıkmasına da neden olduğunu bildirmektedirler.
Bulgularımıza göre kadınların ilişkilerini çoğunlukla “iyi” ve “çok
iyi” olarak değerlendirmeleri; sorunlarıyla ilgili yardım alma
sürecinde eşlerinin desteğini görüyor olmak ve tedaviye birlikte
devam ediyor olmak kadınların ilişkileriyle ilgili algılarını pozitif
yönde etkilemiş olabileceği gibi, %60’ının 5 yıl ve daha az bir süredir
evli olmalarından da kaynaklanıyor olabilir. Nitekim Eriştiren, Đncesu,
Yetkin ve Alpay’ın (2001) yaptığı çalışmada da evlilik süresi uzadıkça
ilişkide uyumsuzluk ve çatışmalara bağlı olarak memnuniyet oranı
199
azaldığı görülmektedir. Bizim çalışmamızda da araştırma grubunda
evlilik süresi 10 yıl ve üzerinde olan 11 kadından 7’si eşleriyle
aralarında bir sorun olduğunu belirtmişlerdir.
Đlk cinsel bilgilerin, her iki grupta da çoğunlukla arkadaş
ve/veya eşten öğrenildiği sonucu çıkmaktadır (Bakınız Tablo 36a ve
36b). Çalışmamızda cinsel bilgi kaynakları olarak; %54 arkadaş, %26
eş, %12 kitap/dergiler gösterilirken, Đncesu’nun (2004) çalışmasında
bu oranlar bulgularımızla paralellik göstererek %45 arkadaş, %35 eş
ve %13 medya gösterilmiştir. Ülkemizdeki benzer diğer çalışmaların
sonuçları da bulgularımızı destekler niteliktedir (Özden, Oktay ve
Yavuz, 1993; Tuğrul & Kabakçı, 1997, Sağduyu ve ark., 1997).
Ülkemizde formel bir cinsel eğitimin olmaması bu sonucu
doğurmaktadır. Bu konuda Sungur (1998) cinsel eğitimsizliğin sadece
halk arasında değil, sağlık çalışanlarında bile eksik olduğunu
belirtmiştir.
Toplumumuzda
cinsel
eğitim
formel
bir
zeminde
yapılmadığından kadınların ilk cinsel bilgi kaynakları, daha çok
hemcinsleri olan arkadaşları ve ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları eşleri
olmaktadır. Çalışmamıza katılan CĐB sorunu olan kadınlar bu
durumdan hiç de şikayetçi gibi görünmemekteydiler. Hatta kadının
cinsel
bilgisinin
ve
deneyiminin
olmaması
toplumun
büyük
kesimindeki erkekler tarafından tercih edilir olduğundan, kadınlar ilk
cinsel bilgilerini eşlerinden aldıklarını ifade ederken bu durumdan
memnun oldukları mesajını “Tabii ki eşimden öğrendim” “Đlk cinsel
ilişkimi eşimle yaşadım ve ondan öğrendim”, “Başka kimden
200
öğrenecektim ki..” gibi ifadeler kullanarak alttan alta vermekteydiler.
Çünkü bu durum onların iyi ve eşleri tarafından tercih edilir olmaları
için önemli bir kriterdi.
Çalışma sonuçlarımıza göre, cinsellikle ilgili korku yaşama
oranları araştırma grubunda (%48) kontrol grubuna göre (%24) iki kat
fazla görülmektedir (Bakınız Tablo 37). Cinsel sorunların özellikle de
vajinismusun ortaya çıkmasında önemli rol oynayan değişkenlerden
birinin cinsel birleşmeye ilişkin korkular olduğu çeşitli kaynaklarda
dile getirilmekte ve saptanmaktadır (Hattat, Hattat ve Akkuş 2005;
Hallward & Ellison, 2001; Tuğrul & Kabakçı, 1997; Ward & Ogden,
1994). Araştırma grubundaki olguların %68’inin vajinismus olduğunu
dikkate alırsak kulaktan dolma bilgilerle korku yaşanma oranlarının
kontrol grubuna göre yüksek çıkması öngörülebilir bir unsurdur.
Tuğrul ve Kabakçı (1997) Klatzky’nin 1980 yılında geliştirdiği “Bilgi
Đşleme Modeli”nden bahsederek vajinismus şikayeti olan kadınların
çocukluklarından beri cinsellikle ilgili bilgileri ya yok saydıkları ve
hiç kaydetmedikleri ya da cinsellikle ilgili duydukları ve yaşadıkları
her kötü bilgiyi seçici dikkatleri sayesinde hafızalarına çok iyi
kaydettiklerini vurgulamaktadırlar. Bu bilgi ışığında, cinsellikle ilgili
duydukları her olumsuz bilgiyi ve yine cinsellikle ilgili yaşadıkları ya
da algıladıkları her olumsuz deneyimi seçici dikkatleri sayesinde
kaydetmiş olan kadınları, CĐB şikayetine daha açık hale getirmiş
olabilir bu düşünce yapıları.
Cinsel
işlev
bozukluğu
görülen
kadınlarda
psikiyatrik
sorunların da görülme oranları gerek ülkemizde gerekse uluslararası
201
literatürde %25 ile %50 arasında değiştiği bildirilmektedir (Özdemir,
2004; Güvenç, 2004; Đncesu, 2001d; Đncesu & Yetkin, 1997; Sağduyu
ve ark., 1997; Laumann, Paik & Rosen, 1999). Çalışmamızda
araştırma grubundaki kadınların %28’i (n:14) psikiyatrik bir şikayeti
olduğunu belirtirken kontrol grubunda bu oran sadece %6’dır (Bakınız
Tablo 44) ve bulgularımız literatürle uyumludur. Araştırma grubumuzda, depresyon tedavisi gördüğünü söyleyen 5 kadının hepsinde
azalmış cinsel istek bozukluğu; panik atağı olduğunu belirten 4
kadından 3’ünde vajinismus, 1’inde azalmış cinsel istek bozukluğu
mevcuttur. Çalışmamızda cinsel istek bozukluğu olduğunu bildiren 12
kadından 5’inin (%41) depresyon nedeniyle de tedavi gördüğü dikkat
çekmektedir.
Cinsel işlev bozukluğunun mu psikiyatrik soruna yol açtığı,
yoksa, psikiyatrik sorun kaynaklı bir CĐB geliştiği konusunda kesin bir
yargıya varmak her zaman çok kolay olamamaktadır. Yetkin’in
(2001a) de ifade ettiği gibi, psikiyatrik bozuklukların kolaylaştırdığı
cinsel işlev bozuklukları olduğu gibi, cinsel işlev bozukluğu da
sekonder psikiyatrik bozukluklar yaratabilir. Çalışmamızda CĐB
sorunu olan kadınların, bu sorunlarının yaklaşık 35.96 (SD:24.57)
aydır sürdüğünü göz önüne alırsak, yaşadıkları cinsel sorunun mu
depresyon, panik atak ve anksiyete gibi psikiyatrik şikayetlere neden
olduğu, yoksa psikiyatrik şikayetlerin mi cinsel işlev bozukluğunu
tetiklediği
sorusu
karşımıza
çıkmaktadır.
Cinsel
işlevlerdeki
sorunların kadınlar için kaygı düzeyini arttırıcı bir unsur olduğu
Tuğrul ve Kabakçı (1996) tarafından da vurgulanmaktadır. Bu tür
çalışmalarda psikiyatrik şikayetin primer mi yoksa sekonder mi
202
olduğunu belirlemek çok kolay olmamakla birlikte, çalışmamızda
daha çok CĐB sorununa odaklandı-ğımız için, kadınların psikiyatrik
şikayetlerinin ne zaman başladığına ilişkin bilgiyi ihmal etmemize yol
açmıştır Benzer çalışmalarda bu konunun atlanmaması “primer mi?
sekonder mi?” ayrımına bir ışık tutabilir.
De Silva (2001), sadece seksüel travmaların değil, seksüel
olmayan travmalar sonrasında ortaya çıkan TSSB ve depresyon gibi
rahatsızlıkların da seksüel fonksiyonu olumsuz etkileyebileceğini,
yani salt travmadan değil travma sonrasında gelişen diğer sorunların
bir sonucu olarak da cinsel sorunların ortaya çıkabileceğini
belirtmektedir. Kısacası, CĐB sorunları travmaların direk sonucu
olarak ortaya çıkabileceği gibi, dolaylı sonuçları olarak da ortaya
çıkabilmektedirler. Bu bilgiler ışığında, kontrol grubuna göre
araştırma grubunda yüksek oranda görülen psikiyatrik sorunların -yine
araştırma grubumuzda yüksek oranlarda rastlanan travma oranlarıyla
bağlantılı olarak- travma kaynaklı da olabileceğini akla getirmektedir.
Araştırma grubu ile kontrol grubu arasında halen kullandıkları
ilaç oranları açısından anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır (Bakınız
Tablo 45). Araştırma grubunda halen kullanılan ilaç oranları %22’dir.
Araştırma grubundaki katılımcılardan 1 kişi tansiyon, 1 kişi
romatizma, 9 kişi antidepresan ve/veya anksiyete giderici ilaç
kullandıklarını belirtmişlerdir. Psikiyatrik tedavilerde kullanılan bazı
ilaçlar özellikle de bazı antidepresan ilaçlar ile diyabet ve tansiyon
tedavilerinde kullanılan ilaçların cinsel işlev bozukluklarına yol açtığı
bilinmektedir (Đncesu, 2001d; Hallward & Ellison, 2001; Güvenç,
203
2004). Meston (2003), orgazm sorunu olan kadınlarda antidepresan
kullanımı %8.6 olarak bildirmektedir.
5.4. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği Sonuçları
Kadın cinsel işlevini yedi farklı boyutta görmemizi sağlayan
Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği “kadın formu” ile “sıklık”,
“iletişim”, “doyum”, “kaçınma”, “dokunma”, “vajinismus” ve
“anorgazmi” boyutlarında değerlendirme yapılmaktadır (Tuğrul,
Öztan & Kabakçı, 1993).
Araştırma ve kontrol gruplarını bu yedi alt boyut açısından
incelediğimizde “iletişim” alt boyutu dışında “sıklık”, “doyum”,
“kaçınma”, “dokunma”, “vajinismus” ve “anorgazmi” boyutlarında iki
grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklar olduğu göze
çarpmaktadır. Sadece iletişim alt boyutunda her iki grup arasında
anlamlı farklılık bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 46a).
Ölçeğin “iletişim” alt boyutu dışında her iki grup arasında
anlamlı fark olması, hem araştırma hem de kontrol grubundaki
kadınların, cinsel sorunlarıyla ilgili bildirdikleri bilgilerin ve aldıkları
tanıların bir ölçekle de teyit edilmesi açısından anlamlıdır ve
çalışmamızdaki grupların cinsel işlevleriyle ilgili sayısal bazda da
araştırmacıya bilgi sağlamaktadır.
Đletişim alt boyutu puanları açısından araştırma ve kontrol
grubu arasında anlamlı bir farklılık olmaması (Bakınız Tablo 46a) her
iki gruptaki kadınların da cinsel ilişkileri ve cinsellik hakkında
eşleriyle sınırlı bir düzeyde konuştuklarını bize açık bir şekilde
204
göstermektedir. Bu sonuç, cinsellikle ilgili “Cinsellik sadece yaşanır,
sevişme ve cinsellikle ilgili konuşmak onu bozar” mitinin doğruluğunu
da bize göstermektedir. Cinsellikle ilgili yanlış inanışlardan ister
cinsel
sorunu
olsun
ister
olmasın
birçok
çiftin
etkilendiği
anlaşılmaktadır. Đnsan hayatında önemli işlevsel alanlardan biri olan
cinsellikle ilgili konuşmamak cinselliğin çiftler arasında sadece
yapılması gereken bir görev olarak algılanıyor olmasından da
kaynaklanıyor olabileceğini bize düşündürtmektedir.
Çalışmamızda,
araştırma
grubundaki
kadınların
kontrol
grubundaki kadınlara oranla cinsel ilişki sıklıklarının daha az olduğu,
cinsel ilişkilerini daha az tatminkar buldukları, cinsel ilişkiden daha
çok kaçındıkları ve birbirlerine cinsel anlamda dokunmaktan da
kaçındıkları saptanmıştır (Bakınız Tablo 46a). Ayrıca vajinismus ve
anorgazmi alt boyut puanları arasında araştırma grubu aleyhine
belirgin bir fark olduğu görülmektedir (Bakınız Tablo 46a).
Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği’nin kullanıldığı benzer
çalışmalarda da araştırma bulgularımıza benzer sonuçlara rastlanmıştır
(Tuğrul & Kabakçı, 1997; Tuğrul & Kabakçı, 1996; Tuğrul, Öztan &
Kabakçı, 1993).
Her ne kadar her iki grupta da orgazm bozukluğu %4 ile eşit
oranda saptanmış olsa da (Bakınız Tablo 17a), iki grup arasında
anorgazmi alt boyutunda anlamlı fark olduğu ortaya çıkmıştır (Bakınız
Tablo 46a). Kadınların cinsellikle ilgili konuşma konusunda yaşadıkları zorluklar, cinsel bilgilenme azlığı nedeniyle cinsel yaşamlarıyla
ilgili bilgileri aktarırken kullandıkları dilin çok sınırlı olması ve
205
kendilerini bu konuda sözel olarak ifade etme becerilerinin az olması
nedeniyle yaşadıkları sorunu sözel olarak aktarmakta zorlanmaktadırlar. Bu nedenle bu tür yapılandırılmış ölçeklerden elde edilen sonuçlar
da bu tür çalışmalarda anlam kazanmaktadır.
Cinsel doyumla ilgili bir çok noktanın kapsandığı ölçeklerin
cevaplanması tanı koyarken hekimin de işini kolaylaştırdığı ve
sorunun oluşmasında birçok etkili faktörün atlanmadan değerlendirilmesini sağladığı için, hem bu tür çalışmalarda hem de kliniklerde
günlük rutin içinde kullanılmasının oldukça önemli olduğu düşünülmektedir.
5.5. Yaşam Boyu Travma ile CĐB Đlişkisi
Cinsellik, sadece haz veren bir yaşantı olmamakta, bazen
şiddet içeren ve dolayısıyla bu tür bir şiddete maruz kalan kişiye, kötü
duygular hissettiren bir unsur olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Cinsel işlev bozukluğu ile travma arasında kuvvetli bir ilişki
olduğu çeşitli araştırmacılar tarafından dile getirilmektedir (Goodwin
& Agronin, 1997; Fritz, 1981; Gise & Paddison, 1988; Dupre,
Hampton, Morrison & Meeks, 1993; Goodman, Koss & Russo, 1993).
Travmatik deneyimler cinsel işlev bozuklukları için hem yatkınlık
yaratıcı, hem başlatıcı etkenler arasında yer almakta ve kadınlarda
geçmiş travmatik deneyimler cinsel işlev bozukluğu için önemli bir
risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadırlar (Şahin, 2001; Kayır &
Şahin, 1998).
206
Çalışma sonucunda yaşam boyu travma (çocukluk, yetişkinlik
ya da evlilik gibi yaşam dönemlerinin herhangi birinde en az bir
travmaya maruz kaldığını bildirenlerin oranları) açısından her iki
gruptaki kadınlar arasında oldukça anlamlı (X2:17.818, df:1, p<0.001)
bir farklılık saptanmıştır. CĐB sorunu olan yani araştırma grubundaki
kadınların dörtte üçünün (%76) yaşamlarının herhangi bir döneminde
duygusal, cinsel ve fiziksel açıdan herhangi bir travmaya maruz
kaldığı görülmektedir (Bakınız Tablo 47a). Normal kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubumuzda da cinsel sorun yaşadığını
bildiren -her ne kadar tanı düzeyinde olmasa da- 8 kadının 5’inde de
travma öyküsüne rastlanmaktadır. Hem araştırma hem de kontrol
grubumuzdan elde ettiğimiz bu bulgular doğrultusunda araştırmamızın
ana hipotezlerinden olan cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda
geçmiş ve halen devam eden travma öyküsünün kontrol grubundan
daha yüksek olacağına ilişkin hipotezimiz desteklenmektedir. Sezgin
(2003), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde travma yaşantısı olan
kadınlarla yaptığı bir çalışmada, araştırma grubuna girenlerin
%80’inin iki veya daha fazla travmatik etkene maruz kaldıklarını ve
travmatik deneyimleri sıklıkla çocukluktan başlayarak yaşamlarının
farklı devrelerinde sürdüğünü saptamıştır.
Araştırma grubunda yer alan ve yaşamının herhangi bir
döneminde travmaya maruz kaldığını ifade eden 38 kadından 25’i
yani %65.7’si çocukluk çağında, yetişkinlik döneminde ve/veya
evlilik içinde cinsel şiddete ya da cinsel istismara maruz kaldığını
bildirmektedir (Bakınız Tablo 47b). Yine benzer şekilde kontrol
207
grubunda cinsel sorun bildirip de geçmiş travma öyküsü de bulunan 5
kadından 3’ünde cinsel travma öyküsü mevcuttur.
Hem yurt içi hem yurt dışı kaynaklı araştırmalar çalışma
bulgularımızı desteklemektedir (Van Berlo & Ensink, 2000; Gise &
Paddison, 1988; Geyran-Çervatoğlu, 1998; Dişçioğlu-Genç & Yüksel,
2004)
Araştırmamız sonucunda cinsel işlev bozukluğu ile geçmiş
travmatik deneyimler, özellikle de cinsel travma arasında pozitif bir
korelasyon olduğu ortaya çıkmakla birlikte, cinsel işlev bozukluğuna
yol açtığı bildirilen travmatik nedenlerin, özellikle de erken yaşam
dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit bir neden sonuç ilişkisi
içinde olduğunu göstermek zordur. Çünkü cinsel işlev bozukluklarının
oluş nedenleri çok faktörlüdür, hiçbir zaman sorunun nedeni tek bir
faktörün etkisine dayandırılmamalıdır.
5.6. Çocukluk Çağı Travmaları ile CĐB Đlişkisi
Johnson (2004), çocukluk çağı istismarlarının, yetişkinliğe
taşınan hem orta hem de uzun vadeli psikolojik etkileri olduğunu
belirtmektedir. Ancak, cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı bildirilen
nedenlerin özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış
olanların basit bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek
zordur (Şahin, 2001). “Çocukluk çağında aile üyelerinden biri veya bir
yabancı tarafından fiziksel, cinsel veya duygusal istismar yaşamış
olmak” her zaman psikolojik travmaya neden olan temel etkenler
arasında, mutlaka yer almaktadır (Yüksel, 1998a).
208
Hallward & Ellison (2001) hem kadın hem de erkeklerde
görülebilen cinsel işlev bozukluklarında çocukluk çağında maruz
kalınan cinsel travmaların önemli bir risk faktörü oluşturduğunu;
Butcher (1999), fiziksel ya da cinsel istismar yaşantılarının, vajinal
penetrasyondan korkuya, sekse karşı fobik tutumlar geliştirmeye ve
vajinismusa neden olabildiğini belirtmektedirler. Benzer şekilde
Geyran-Çervatoğlu (1998) da çocukluk döneminde cinsel istismar
öyküsü olanlarda anksiyete bozuklukları depresyon ve cinsel işlev
bozukluklarının yüksek oranlarda olduğunu bildirmektedir.
Çalışmamızda çocukluk çağı fiziksel istismarı, duygusal
istismarı ve bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalma
açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmazken, aile bireyleri ya da diğer akrabalar tarafından cinsel
istismara uğrama oranı, araştırma grubundaki kadınlarda anlamlı bir
şekilde yüksek çıkmıştır (Bakınız Tablo 48a). Çeşitli kaynaklarda
(Şahin & Kayır, 2001; Tuğrul & Kabakçı, 1997; Tuğrul, 2001;
Messman-Moore & Long, 2000) cinsel travmadan yıllar sonra bile
özellikle cinsel işlevlerde çeşitli sorunlar ortaya çıkabildiği bildirilmektedir.
Çalışmamızda
çocukluk
çağı
araştırma
istismarı
grubundaki
bildirmezken,
kadınların
%28’i
çocukluk
%58’i
çağı
istismarlarının sadece birine, %10’u ikili türüne, %4’ü ise her üçüne
(fiziksel, duygusal, cinsel) maruz kaldığını bildirmektedir.
Çocukluk çağı fiziksel istismarı açısından iki grup arasında
anlamlı bir farklılığın olmaması, araştırmamız açısından, CĐB şikayeti
209
ile çocukluk çağı fiziksel istismarı arasında doğrudan bir ilişki
olmadığını bize göstermektedir. Oysa özellikle yabancı literatürde
(Goodwin & Agronin, 1997; Butcher, 1999) çocukluk çağındaki
fiziksel istismarın da CĐB’e neden olan etkenlerden bir olduğu
vurgulanmaktadır. Messman-Moore ve Brown (2004) Amerika’da
bayan kolej öğrencileri ile yaptıkları bir çalışmada fiziksel istismar
oranını %4.2 olarak saptamıştır. Oysa bizim çalışmamızda normal
kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubumuzda bu oran
%14’dür (Bakınız Tablo 52a). Ülkemizde çocukluk çağı fiziksel
istismarının yani dayağın çocuğun eğitiminde bir terbiye aracı olarak
yaygın bir şekilde kullanılması nedeniyle de kontrol grubundaki
oranların buna bağlı olarak yükseldiğini düşünmekteyiz.
Her iki grupta da fiziksel istismara maruz kalanlar birkaç defa
veya sık olarak fiziksel istismara uğradıklarını, yaşadıkları bu
deneyimi arkadaşlarıyla paylaştıklarını ifade etmektedirler (Bakınız
Tablo 52a).
Çocukluk çağı duygusal istismarı açısından da iki grup
arasında anlamlı bir fark saptanamamıştır. Her iki grupta da kadınlar
aile üyeleri tarafından duygusal istismara maruz kaldıklarını, araştırma
grubundaki duygusal istismara maruz kaldığını bildiren kadınların
%90’ı sık olarak ya da çok sık bu istismara maruz kaldıklarını daha
çok arkadaşları ile bu istismarı paylaştıklarını ve olumlu destek
aldıklarını bildirmektedirler (Bakınız Tablo 53a).
Çocukluk çağında bir yabancı tarafından cinsel istismara
maruz kalmak ve bu cinsel istismarın ne şekilde olduğuna ilişkin
210
olarak iki grup arasında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır (Bakınız
Tablo 54a). Ancak araştırma grubundaki iki kadından biri cinsel
ilişkinin vajinal penetrasyon şeklinde gerçekleştiğini, bir diğeri ise
cinsel birleşmenin tam anlamıyla gerçekleşmediğini ama sürtünme
şeklinde yoğun bir cinsel temas olduğunu ifade etmektedirler. Kontrol
grubundaki kadınlarda bu tür cinsel istismara maruz kalan kişi
bulunmamaktadır ve nispeten daha hafif sayılabilecek cinsel istismar
çeşitlerine maruz kalmışlardır.
Bu da dikkat çekicidir. Şahin’in
(2001) de ifade ettiği gibi tabi ki erken yaşam dönemlerine ilişkin
travmalar ile CĐB arasında bir ilişki kurmak kolay değildir. Çocukluk
çağında bir yabancı tarafından maruz kalınan cinsel istismarın alt
boyutları açısından da her iki grup arasında belirgin bir farklılığa
rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 54b).
Aile üyelerinden veya akrabalar tarafından cinsel istismara
uğrama oranları açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık
mevcuttur. Araştırma grubunda aile üyelerinden biri ya da bir akraba
tarafından cinsel istismara maruz kalma oranı %12 iken, kontrol
grubunda bu oran sadece %2 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız
Tablo 55a). Vahip (1994), çocuklara yönelik cinsel kötüye kullanımın
büyük
ölçüde
aile
bireyleri
tarafından
gerçekleştirildiğini
belirtmektedir. Sezgin’in (2003) çalışmasında da travma mağduru
kadınların %15’ine ağabey ve baba tarafından cinsel tacizde
bulunulmuştur. Araştırma grubumuzda kadınlardan biri ensest bir
ilişki
neticesinde
ağabey
tarafından
vajinal
penetrasyonun
gerçekleştiği bir cinsel istismar yaşadığını, diğer üçü ise yakın
akrabaları tarafından gerçekleştirilen vajinal penetrasyonun olmadığı
211
ancak “uyluk kalça ya da bir başka bölgelerine yönelik sürtme ya da
cinsel birleşmeyi taklit gibi vücut temasının bulunduğu” türde yoğun
cinsel temasın bulunduğu cinsel istismara maruz kaldıklarını
bildirmiştir (Bakınız Tablo 55a). Çeşitli kaynaklar çocukluk çağı
cinsel istismarlarının özellikle aile üyelerinden biri ya da güvenilen
çok yakın akrabalar tarafından uygulanan, güç ve tehdit kullanılmadan
yaşanan çocukluk çağı cinsel istismarlarının daha travmatik bir etkiye
neden olduğunu bildirmektedirler (Erdinç, Şengül, Dilbaz & Bozkurt,
2004; Şahin, 2001; Kayır & Şahin, 1998). Sezgin ve Öktem (1996),
aile üyelerinden gelen cinsel istismar sırasında fiziksel şiddetin
kullanılmamasının olayın etkisini azaltmadığını, kullanılan duygusal
şiddetin daha büyük bir acı ve travmaya neden olduğunu
belirtmektedirler. Finkelhor (1980) erken cinsel deneyimin daha
büyük bir kardeşle yaşanması halinde kendilik saygısının daha düşük
olduğunu saptamıştır (Şahin, 2001’den naklen).
Aile üyelerinden biri ya da yakın ve güvendiği bir akrabası
tarafından cinsel istismara uğradığını bildiren kadınlar bu istismara
çoğunlukla birden fazla maruz kaldıklarını, istismarın %80’i bu
istismarın 1-12 ay sürdüğünü dile getirmişlerdir. %50’si bu istismarı
kimse ile paylaşmadıklarını ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 55b).
Cinsel istismarın yakınlar tarafından uygulanmasının yanı sıra uzun
sürmesinin de travmatik etkiyi arttırarak CĐB’e neden olabileceği
değerlendirilmektedir. Bu konuda ki kaynaklar da benzer bir bilgiyi
vurgulamaktadırlar (Rellini & Meston, 2006; Meston, Heiman &
Trapnel, 1999).
212
Çalışmamızda aileden biri ya da bir akraba ve bir yabancı
tarafından çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalma ayrımı
yapılmaksızın, sadece çocukluk çağı cinsel istismarı dikkate alınarak
yapılan istatistiksel analizde de iki grup arasında anlamlı bir fark
olduğu saptanmıştır. Araştırma grubunda çocukluk çağı cinsel
istismarı %28 iken, kontrol grubunda bu oran %12 olarak karşımıza
çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55d). Tüm etnik, ırksal, eğitimsel ve
sosyoekonomik gruplarda oldukça sık görülen (Kaya & Sungur, 1998)
ve önemli bir sosyal problem olarak karşımıza çıkan çocukluk çağı
cinsel istismarı oranlarının batı kaynaklı araştırmalarda %22.3 ile %28
arasında görüldüğü bildirilmektedir (Rellini & Meston, 2006). Ward
ve Ogden (1994), vajinismusu olan kadınlarda cinsel taciz oranının
%14.6 olarak bildirmektedir. Kinzl, Traweger ve Biebl’in (1995), 202
bayan üniversite öğrencisi ile yaptığı bir çalışmada çocukluk çağı
cinsel istismarı bildirenlerde cinsel işlev bozukluklarına, çocukluk
dönemi cinsel tacizi bildirmeyenlere kıyasla daha yüksek oranda
rastladığını bildirmektedir. Ülkemizde CĐB sorunu yaşayan kadınlarla
yapılan çalışmalarda da çocukluk çağı cinsel istismarının cinsel
işlevlerde etkili nedenlerden biri olduğu belirtilmektedir (Kaya &
Sungur, 1998; Öztürk-Kılıç, 1993; Kaptanoğlu, Aksaray, Seber &
Tekin, 1993).
Çalışmamızda araştırma grubundaki kadınlarla görüşmeler
sırasında travmatik yaşantılarından bahseden bazı kadınların; “Bu
durumu ilk kez size söylüyorum”, “Bu bilgiler aramızda kalacak
mı?”, “Eşimin bundan haberi olmayacak, değil mi?” şeklinde
endişelerini dile getirerek yaşadıkları cinsel travmaları ifade ettikleri
213
gözlenmiştir. Đfade ettiğimiz bu tür kaygılar nedeniyle, travmatik
deneyim yaşadığı halde bu deneyimlerini bilinçli bir seçim olarak
ifade etmeyen kadınların olabileceğini düşündürtmektedir. Yaşamın
herhangi bir döneminde yaşadıkları travmatik bir olayı -bilimsel bir
çalışma için de olsa ve karşılarındaki kişi uzman da olsa- ilk kez
karşılaştıkları birine aktarmalarının çok da kolay olmadığını
düşünmekteyiz.
Kişilerin yaşadıkları travmaları, özellikle bilinçli bir seçim
olarak ifade etmeyecekleri gibi, yaşadıkları travmatik deneyime
amnezik oldukları için de belirtmemiş olabilecekleri düşünülmektedir.
Williams (1994) çocukluk çağı cinsel tacizi belgelendirilmiş olan 129
kadınla yaptığı detaylı psikiyatrik görüşme sonunda %38’inin yaşadığı
olaya amnezik olduğunu; Briere ve Conte (1993) çocukluk çağı cinsel
tacizine uğramış 468 yetişkin erkek ve kadından %59.6’sının
hayatlarının bir döneminde tacize amnezik olduklarını tespit
etmişlerdir (Tutkun, 1998’den naklen).
5.7. Yetişkinlik Dönemi Travmaları ile CĐB Đlişkisi
Bir insan veya bir grup tarafından gerçekleştirilebilecek, ister
fiziksel olsun ister cinsel olsun, travmatik yaşantılar kadınlarda çeşitli
sorun ve zorlanmalara yol açmaktadırlar (Yüksel, 1998a). Van Berlo
(2000), özellikle cinsel saldırıların kadınlarda cinsel problemlere yol
açtığını vurgulamaktadır. Benzer şekilde Rodgers ve Gruener da
(1997) tecavüze uğrayan kişilerde daha sonra orgazm bozukluklarından, tamamıyla seksten kaçınmaya kadar cinsel fonksiyon
214
bozukluklarına rastlandığını bildirmektedir. Potansiyel olarak, bebeklikten 80 yaşına dek her yaşta kadının yaşayabileceği bir durum olan
cinsel saldırı için 16-24 yaş grubunda riskin daha yüksek olduğu
bildirilmektedir (Yüksel,1998a). Çalışmamızda, katılımcıların çocukluk dönemi ve aile içi travmalara odaklanıp atlayabileceği düşünülerek
evlilik içi olmayan yetişkinlik dönemi travmalarına ilişkin de inceleme
yapılmıştır.
Çalışmamızda, yetişkinlik döneminde travmaya maruz kalma
oranlarına baktığımızda bir yabancı ya da aileden biri tarafından
fiziksel saldırıya maruz kalma ve bir yabancı ya da aileden biri
tarafından cinsel saldırıya maruz kalma oranları kıyaslandığında iki
grup arasında anlamlı bir fark saptanamamıştır (Bakınız Tablo 49).
Yetişkinlik dönemlerinde yani 18 yaşından sonra bir yabancı
tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalma oranı araştırma grubundaki
kadınlarda %4 (n:2) olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı konuda
kontrol grubundaki katılımcılar ise herhangi bir travma bildirmemektedirler (Bakınız Tablo 49).
Araştırma grubundaki travmaya maruz kalmış her iki kadın da
“cinsel organ ya da memelerin ellenmesi ve okşanması” şeklinde bir
saldırıya maruz kaldığını; biri patronu diğeri ise mahalleden biri
tarafından “bir kez” bu duruma maruz kaldıklarını; travmaya maruz
kalan bir kadın aile üyelerinden biriyle bu durumu paylaştığını diğeri
ise paylaşmadığını bildirmiştir. Yetişkinlik döneminde tam anlamıyla
cinsel birleşmenin gerçekleştiği bir cinsel saldırıya rastlamamış
olmamız bu türde travmatik deneyimlerin toplumda az yaşandığının
215
bir göstergesi olamaz. Daha geniş bir örneklem grubuyla yapılan
çalışmalarda cinsel saldırıya uğramış kadınlara daha yüksek oranlarda
rastlanma ihtimali her zaman vardır. Cinsel suç mağduruna yönelik
yanlış inanışlar ve toplumsal ön yargılar nedeniyle cinsel bir saldırıya
maruz kalmış olan kadınlar adli başvurularda bulunmadıkları gibi
(Gise & Paddison, 1988; Yavuz, Özarslan & Yavuz, 1997; Watts &
Zimmerman, 2002), psikolojik ve tıbbi yardım talebinde de
bulunmaktan genellikle kaçınmaktadırlar (Yüksel, 1998a).
5.8. Evlilik Đçi Şiddet ile CĐB Đlişkisi
Đster gelişmemiş olsun ister gelişmiş olsun tüm toplumlarda ve
Dünya’nın her yerinde kadına yönelmiş aile içi şiddet olgularına
sıklıkla rastlanmaktadır (Unicef, Domestic Violence, 2000). Balcıoğlu
(1998), kadın ve erkeğin eğitim düzeyi, sosyal statüsü ve ekonomik
şartlarına bağlı olmaksızın, kadının ev içinde şiddete uğradığını
belirtmektedir. Evlilik içi kadına yönelik şiddet, yalnızca alt
sosyoekonomik tabakayla sınırlı kalmayıp, yaş, yerleşim yeri, eğitim,
meslek ve gelir düzeyi farkı gözetmeksizin her kategoriden ailede
görülebilmektedir (Günay, Sözen, Yavuz & Ramadanoğlu, 1996).
Erkekler, ilişki içindeki pozisyonlarını güçlendirmek ve ilişkinin
patronu olduklarını göstermek için eşlerine şiddet uygulamaktadırlar
(Watts & Zimmerman, 2002).
Çalışmamızda evlilik içi fiziksel şiddet açısından iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken, evlilik içi
duygusal ve cinsel şiddete maruz kalma oranı, araştırma grubundaki
216
kadınlarda kontrol grubundaki kadınlara oranla anlamlı bir şekilde
yüksek çıkmıştır (Bakınız Tablo 50a).
Araştırma grubunda 26 kişi (%52) evlilik içi şiddetin en az bir
türüne maruz kaldığını bildirirken kontrol grubunda bu oran 13 kişi ile
%26’dır. Đki grup arasında evlilik içi şiddet türlerinin kombinasyonları
açısından da anlamlı bir fark saptanmıştır Çalışmamızda araştırma
grubundaki kadınlar en çok evlilik içi şiddetin bir türüne (%26) en az
da üç türüne (%8) birden maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Bakınız
Tablo 50b).
Çalışmamızda evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma
açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamaktadır. Araştırma grubunda %24 kontrol grubunda ise %16
olarak görülen evlilik içi fiziksel şiddete uğrama oranları uluslararası
literatürün bir kısmıyla paralellik gösterirken bir kısmıyla da paralellik
göstermemektedir. Örneğin; Japonya’da raporlara geçen 1993 fiziksel
şiddet olgusundan 796’sı (%59) kadınlara partnerleri tarafından
yöneltilmiş fiziksel şiddet olgularıdır; Yeni Zellanda’da 314 kadın ile
yapılan görüşmede, kadınların %20’si erkek partnerleri tarafından
fiziksel şiddete maruz kalmıştır; 1997 yılında Đşviçre’de yapılan bir
araştırmada 1500 kadının %20’sinin fiziksel saldırıya maruz kaldığı
bildirilmiştir; Kenya’da 612 kadın ile yapılan görüşmede kadınların
%42’si partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını; Kore’de
random örneklemeyle yapılan bir araştırmada kadınların %38’inin
eşleri tarafından fiziksel şiddete uğradıkları bildirilmektedir Durum
ülkemizde de bu sonuçlardan çok farklı değildir (Unicef, Domestic
217
Violence, 2000). Yine Amerika ve Kanada’da 1985-1998 yılları
arasında yapılan toplum bazlı çalışmalarda kadınların %25-30’u
hayatlarının önceki dönemlerinde eşleri, erkek arkadaşları ya da eski
partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Campbell, 2002). Yukarıdaki oranlardan da anlaşıldığı üzere
doğu toplumlarında kadına yönelik şiddet batı toplumlarına göre daha
yüksek düzeydedir. Bizim çalışma bulgularımızın batı toplumlarındaki
oranlara daha yakın olduğu dikkat çekmektedir.
Evlilik içi fiziksel şiddete ilişkin bulgularımız ulusal literatürle
paralellik göstermemektedir. Bu durum bize, ülkemizde yapılan
araştırmaların niteliklerinin farklı olmasından kaynaklanmış olduğunu
düşündürtmektedir. Örneğin, Günay, Sözen, Yavuz ve Ramadanoğlu
(1996), ülkemizde yapılan kadına yönelik aile içi şiddet olgularının
Adli Tıp uygulaması çerçevesinde değerlendirildiği bir araştırmada
aile içi fiziksel şiddet nedeniyle adli mercilere başvuran (n:60)
kadınların
%70’inin
evlendiklerinden
beri
fiziksel
şiddete
uğradıklarını tespit etmişlerdir. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki çeşitli kentlerde 599 kadın ile yapılan bir araştırmaya göre
ise; kadınların %15.4’ü “sık sık”, %42.5’i “bazen” eşlerinin fiziksel
şiddetine maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Đlkkaracan & Women for
Women’s Humen Rights, 1998). T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığı tarafından 1997 senesinde yaptırılan “Aile Đçinde ve
Toplumsal
Alanda
Şiddet”
konulu
araştırmanın
bulgularına
bakıldığında; kadınların %10'u eşlerinden sık sık (%3.6) ve ara sıra
(%6.5) dayak yediklerini bildirmişlerdir. Gölge ve arkadaşlarının
218
(2000) çalışmasında da eşi tarafından fiziksel şiddete uğrayan
kadınların oranı %30’dur. Eşe yönelik fiziksel şiddete ilişkin araştırma
sonucumuzla literatür arasındaki bu farklılık örneklem gruplarındaki
farklılıktan da kaynaklanmaktadır.
Araştırmamızda kadınlar, daha çok tokat atma ve yumruklama
şeklinde travmaya maruz kaldıklarını, çoğu “bir kez” veya “birkaç
kez” fiziksel şiddet yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 57b).
Her iki grubumuzdaki kadınlar evliliklerinin iyi gittiğini, eşleriyle
belirgin bir problemlerinin olmadığını belirtmişlerdir. Bu nedenle
ülkemizdeki diğer çalışmalardan daha az bir oranda fiziksel şiddete
rastlanmış olabileceği değerlendirilmektedir. Her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmaması nedeniyle -en
azından bizim çalışmamızda- evlilik içi fiziksel şiddet ve CĐB ilişkisi
açısından anlamlı bir ilişkiden bahsedilemez. Oysa çeşitli kaynaklar
eşler arasındaki sorunların ve uygulanan şiddetin cinsel işlev
bozukluğuna yol açtığını bildirmektedirler (Tuğrul, 2001; Şahin
2001).
Kadına yönelik evlilik içi duygusal istismar dünyanın her
yerinde olduğu gibi ülkemizde de oldukça yaygın bir şiddet türüdür.
Gülçür, 1999 senesinde Ankara’da yaptığı bir çalışmada kadınların
%89’unun psikolojik şiddete maruz kaldıklarını belirtmektedir.
Türkiye’nin doğusunda yapılan bir çalışmada kadınların %50.8’i
“bazen” eşleri tarafından sözel şiddete maruz kaldıklarını, %17.5’i
“sık sık”, %39.1’i “bazen” duygusal şiddete maruz kaldıklarını ifade
etmektedirler (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights,
219
1998). T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü’nün (2005) araştırmasına göre kadınların %12’si eşleri
tarafından sık sık ve ara sıra hakarete uğradıklarını, belirtmişlerdir.
Çalışmamızda araştırma grubunda evlilik içi duygusal şiddetin
kontrol grubuna oranla üç kat fazla olduğu saptanmıştır. Araştırma
grubunda eşlerinin duygusal istismarına maruz kaldığını bildiren
kadınların oranı %36 iken, bu oran kontrol grubunda sadece %12’dir.
Araştırma grubundaki kadınlar daha çok “sürekli eleştiri” ve
“aşağılama” şeklinde bir duygusal istismara maruz kaldıklarını
bildirmektedirler (Bakınız Tablo 58a). Cinsel sorunları nedeniyle
Cinsel Đşlev Polikliniğine başvuran ve bir CĐB tanısı konan kadınların
%55.6’sı birçok kez eşleri tarafından yöneltilen duygusal şiddete
maruz kaldıklarını, %67’si yaşadıkları bu şiddeti kimseyle paylaşmadıklarını bildirmektedirler.
Eşler arasındaki cinsel sorunların duygusal istismarı arttırma
ihtimali olabileceği gibi, eş tarafından uygulanan duygusal istismarın
da kadın cinsel işlevini olumsuz etkileyebileceği söylenebilir. Çünkü
kadının cinsel yanıt döngüsünde duygusal süreçlerin erkeklere oranla
daha etkili olduğu çeşitli kaynaklarda vurgulanmaktadır (Kayır, 2001;
Kayır & Şahin 1998; Şahin, 2001). Kaplan (1974), erkeğe oranla
kadının cinsel yanıtının sevdiği insanla olan ilişkisinin niteliğine daha
çok bağlı olduğunu ifade etmektedir. Kadınlar, öncelikle cinsel
eylemin duygusal ve kişiler arası yönlerine değer verir ve en büyük
hazzı bunlardan alırlar (Kayır & Şahin, 1998). Bunlara bağlı olarak
kadın cinselliğinin erkeklere göre duygusal süreçlerden daha fazla
220
etkilendiğini söyleyebiliriz ve bu nedenle maruz kalınan duygusal
şiddetin cinsel işlev bozukluklarına yol açmasına önemli bir zemin
hazırladığını söyleyebiliriz. Bunlara ilave olarak, kadınlar duygusal
istismara sadece duygusal şiddete uğradıkları zaman maruz kalmazlar
fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldıklarında da aslında aynı zamanda
duygusal istismara da maruz kalmaktadırlar.
Kadınlar açısından, şiddetle karşılaşma riski ev içi ortamlarda
ve yakın ilişkiler içinde artmaktadır (Geyran-Çervatoğlu, 1998).
Evlilik süresince kadınlar, sıklıkla evlilik içi cinsel şiddete maruz
kalırlar (Kaya, 1996). Ender olarak araştırılmış olmakla birlikte, yakın
bir partner tarafından cinsel şiddete maruz kalmak, çeşitli psikiyatrik
problemler, düşük özgüven, evlilik problemleri ve cinsel sorunlar için
bir risk faktörü oluşturur (Dişçioğlu-Genç & Yüksel, 2004). Arın’ın
(1996b) Women: Challenges to Year 2000’den naklen aktardığına
göre; Đngiltere’de her 7 kadından biri eşinin tecavüzüne maruz
kalmaktadır.
Eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlanma oranları açısından iki
grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır.
Araştırma grubunda eşi tarafından cinsel ilişkiye zorlanmanın oranı
%30 iken bu oran kontrol grubunda %12’dir (Bakınız Tablo 59a).
Klinik olmayan araştırmalarda eşin cinsel şiddetine maruz kalma
oranları bizim araştırma bulgularımıza göre oldukça düşük orandadır.
Örneğin Ankara’da yaşayan 18-67 yaş arasındaki 155 kadın ile
yapılan bir araştırmada kadınların %7.2’si “ara sıra”, yine %7,2’si
“bazen”, %1.3’ü ise “sık sık” eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını
221
bildirmektedirler (Gülçür, 1999). Bulgularımız ülkemizde yürütülen
klinik çalışmalarla paralellik göstermektedir. Erbek ve arkadaşlarının
(2004) mahkeme tarafından evlilik danışması almak için gönderilen
kadınlardan %26’sının bazen, %10’unun sıklıkla, %6’sının her zaman
eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlandıklarını saptamıştır. Güneydoğudaki bir araştırma da bulgularımızla paralellik göstermektedir.
kadınların %16.3’ü “sık sık”, %35.6’sı “bazen” eşinin cinsel şiddetine
maruz kaldıklarını bildirmektedirler (Đlkkaracan & Women for
Women’s Humen Rights, 1998). Çalışmalar arasındaki farklı sonuçlar
örneklem gruplarının farklılığından kaynaklanmaktadır.
Araştırmamızda cinsel işlev bozuklukları nedeniyle kliniğe
başvuran kadınlarda evlilik içi cinsel şiddetin yüksek çıkması oldukça
anlamlıdır. Tabii bu konuda yaşanılan cinsel işlev sorunlarının da eşin
cinsel zorlama olasılığını tetiklediği yorumu da getirilebilir. Halen
sürmekte olan cinsel şiddetin mağduru olmanın kadınlarda CĐB
sorunlarının sürmesine katkı sağladığını bize düşündürtmektedir.
Dişçioğlu-Genç ve Yüksel’in (2004) çalışması da bu düşüncemizi
kuvvetlendirmektedir. Psikiyatri Polikliniği’nde yürütülen, psikiyatrik
yardım için başvuran eş şiddetine maruz kalmış 50 kadın üzerine
yapılan bir çalışmada 3 kadın haricinde tüm kadınlar, cinsel isteksizlik
(%74), uyarılma bozukluğu (%62), orgazm sorunları (%44), cinsel
ilişki sırasında ağrı (%40) ve cinsel ilişkiden tatminsizlik (%88) gibi
cinsel sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Dişçioğlu-Genç & Yüksel,
2004).
222
Evlilik içi cinsel şiddetin türü açısından iki grup arasında
anlamlı bir farklılık yoktur. Her iki grupta da kadınların neredeyse
tamamı (AG:%93.3, KG:%83.3)’ü eşlerinin kendileriyle zorla vajinal
ilişkiye girdiklerini belirtmektedirler (Bakınız Tablo 59a). Her iki
gruptaki kadınlarda birkaç kez eşlerinin cinsel şiddetine maruz
kaldıklarını, çoğu maruz kaldıkları cinsel şiddeti kimseye anlatmadıklarını ifade etmişlerdir. Cinsel şiddet yada istismar sonrasında bırakın
adli makamlara başvurmak, mağdurlar çoğunlukla en yakınındaki
kişilere bile yaşadıkları travmatik deneyimi anlatmamayı tercih
etmektedirler.
Đncesu (2001b), ülkemizde sık olarak görülen bir özellik
olarak, eşten gelen doğrudan baskılar, ilişkiyi bozmak istememe ya da
diğer kaygılar nedeniyle kadınların gönülsüz olarak cinsel etkinliğe
katıldıklarını dile getirmektedir. Araştırmamıza katılan eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlanmış kadınların yorumlarından yola çıkarak,
kadınlar sadece cinsel ilişkiye gönülsüz katılmakla kalmıyorlar, cinsel
ilişki zorla gerçekleştikten sonra da kendilerince -belki de travmanın
olumsuz etkilerine daha az maruz kalmak içgüdüsüyle- açıklamalar
getiriyorlar. Kadınlar her ne kadar eşlerinin zorla cinsel ilişkiye
girmek istemesini onların yani eşlerinin hakkı saysalar da, eşleri
tarafından cinsel ilişkiye zorlanmak ve durumun gerçekleşmesi,
kadınlarda travmatik bir etkiye neden olarak, cinsel işlev sorunlarını
tetiklediği ve cinsel sorunun sürmesine katkı sağladığına ilişkin
düşüncemizi kuvvetlendirmektedir.
223
Yaşanılan cinsel işlev bozukluğunun travmayla olan yakın
ilişkisi özellikle de cinsel travmayla olan yakın ilişkisi (ister evlilik
içi, ister dışardan gelen bir saldırı, ister çocukluk çağı cinsel
istismarına maruz kalma) araştırma bulgularımızla da desteklenmektedir.
5.9. Đşkence ile CĐB Đlişkisi
Psikolojik travma yaratıcı etkenlerden biri olan işkenceye
maruz kalma, araştırmamızda kullandığımız, “Travmatik Deneyim
Bilgi Formu”nda ayrı bir madde olarak yer almasına rağmen, gerek
araştırma gerekse kontrol grubunda yer alan hiçbir katılımcı tarafından
işaretlenmemiştir. Bu sonuç bize, işkence ile CĐB arasında bir
korelasyon olmadığını değil, sadece bizim çalışmamızda CĐB
polikliniğine başvuran kadınlar ve kontrol grubunda yer alan kadınlar
arasında işkence mağdurlarına rastlanmadığını göstermektedir. Tabii
ki bizim çalışmamızda rastlanmamış olması işkence mağdurlarının
CĐB sorunu yaşamadıkları anlamına gelmemektedir. Başlı başına bir
araştırma ve tez konusu olabilecek işkence -özellikle de cinsel
işkence- ile CĐB ilişkisi ayrıca araştırılmaya değer bir konu olması
nedeniyle burada ayrıntıya girilmeyecektir.
5.10. Travma Mağdurlarının Kendilerine Zarar Verme ve
Đntihara Teşebbüs ile Đlgili Bilgileri
Van Der Kolk (1989) travmatize olmuş bazı kişilerin yaşadıkları travmayı farklı şekillerde yeniden yaratmaya devam ettiklerini
vurgulamaktadır (Gölge, 2005a’dan naklen).
Literatürde özellikle
224
çocukluk çağı cinsel istismarlarına maruz kalmış kişilerin kendine
zarar verme davranışında bulundukları ya da intihar girişim
oranlarının yüksek olduğuna dair bilgiler, çalışmamızda da kadınların
intihar ve kendine zarar verme davranışlarıyla ilgilenmemizi
sağlamıştır (Baral, Kora, Yüksel & Sezgin, 1996; Herman, 1992).
Kaptanoğlu, Aksaray, Seber ve Tekin (1993), çocukluk çağındaki
cinsel istismarın dikkat çekici düzeyde ruh sağlığı sorunlarına, madde
kötüye kullanımına ve intihar eğiliminde artışa neden olduğunu
bildirmektedirler.
Travmaya maruz kalan kişilerin kendine zarar verme ve intihar
oranlarıyla ilgili çalışma bulgularımız literatürdeki bilgileri destekler
nitelikte değildir. Çalışmamızda kendine zarar verme oranları
açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık olmadığı
görülmektedir (Bakınız Tablo 61). Benzer şekilde intihar girişiminde
bulunma oranları açısından da iki grup arasında anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 61). Ancak araştırma grubumuzda
kendine zarar veren davranışlarda bulunduğunu bildiren 5 kadından
2’sinde çocukluk çağı cinsel istismarı, birinde evlilik içi cinsel şiddet
öyküsü mevcuttur. Yine benzer şekilde intihar girişiminde bulunan 5
kişiden 3’ünde çocukluk çağı cinsel istismarı, 3’ünde ise (intihara
teşebbüs eden kadınların 2’sinde hem evlilik içi cinsel şiddet hem
çocukluk çağı cinsel istismar öyküsü vardır) evlilik içi cinsel şiddet
öyküsü mevcuttur.
225
5.11. Travma Sonrası Adli Makamlara Başvuru
Akıncı-Sokullu (1999), cinsel saldırı suçlarının diğer suçlara
kıyasla daha yüksek oranda siyah sayı (adli makamlara bildirilmeyen
olgular) olarak kaldığını; Yavuz, Özarslan ve Yavuz (1997) ise, adalet
istatistiklerine göre, ülkemizde 1994 yılında ırza geçme ve ırza
tasaddi suçlarının tüm suçların sadece %2.1’ini oluşturduğunu
vurgulamaktadırlar. Sezgin, Yavuz ve Yüksel (1995), cinsellikle ilgili
tabuların yoğun olduğu ülkelerde cinsel travmaların ne sıklıkla
olduğunu bildiren güvenilir toplumsal taramaların olmadığını, klinik
izlenimlerin ise bu konunun ihmal edilmemesi gerektiğine işaret
ettiğini belirtmektedir.
Çalışmamızda, geçmişte ister çocukluk çağında olsun, ister
yetişkinlik döneminde, isterse de evlilik içi herhangi bir travmaya
maruz kalan kadınların neredeyse tümü -yetişkinlik dönemi bir
yabancı tarafından fiziksel saldırıya uğrayan 2 kadın hariç (Bakınız
Tablo 56b)- adli makamlara başvurmadıklarını belirtmektedirler
(Bakınız Tablo 52b, 53b, 54c, 55c, 57c, 58c, 59c).
Hayatlarının herhangi bir döneminde herhangi bir travmaya
maruz kalmış kadınların;
Çocukluk dönemi istismarları açısından yaşlarının küçük olması
nedeniyle,
Daha sonraki dönemlerde özellikle aile içi şiddete (baba, dede,
anne, ağabey vs.) maruz kalanların bunun ailevi bir sorun olduğu ve
bu kadar yakından tanıdıkları birini şikayet edemeyecekleri nedeniyle,
226
Evli
kadınların
aile
bütünlüğünü
devam
ettirebilme
motivasyonu nedeniyle,
Evlilik içi cinsel zorlamaya maruz kalan kadınlar ise,
çoğunlukla maruz kaldıkları eylemin suç olduğunu bilmemeleri
nedeniyle,
Ve ayrıca toplumumuzdaki diğer birçok kadın gibi çeşitli
mitlerden etkilenmeleri nedeniyle adli makamlara başvurmadıkları
düşünülmektedir.
Çalışma sırasında, kadınlara yaşadıkları travma sonrasında
neden adli makamlara başvurmadıkları sorulduğunda aşağıdaki
açıklamaları yapmışlardır:
Çocukluk dönemindeki fiziksel ve duygusal travmalara ilişkin
“Bunun bir suç olduğunu bilmemeleri” ve “Çok küçük” olduklarını
belirtmelerinin yanı sıra, “Kimsenin duymasını istemedim.” “Babamı
nasıl şikayet edeyim..!” “Babam olduğu için”, “Anne ve babamı mı
şikayet edeyim?”, “Dedemi şikayet etmeyi hiç düşünmedim” gibi
ifadeler kullanmışlardır.
Çocukluk dönemindeki cinsel istismarlara ilişkin ise; yine
“çok küçük” olduklarının yanı sıra, “maruz kaldıkları eylemin suç
olduğunu bilmemeleri”, “olayı kimseye anlatamayacak kadar
utandıkları” ve “Saldırgan bende fiziki bir zarara yol açmadı”
şeklinde açıklamalar yapmışlardır.
Evlilik içi fiziksel ve duygusal ve cinsel şiddete maruz kalan
kadınlar ise; “Sonuç alamayacağımı düşündüm”, “Olayı kimseye
anlatamayacak kadar utandım” ve “Bunun bir suç olduğunu
227
bilmiyordum” gibi açıklamaların yanı sıra “Kocamdır, olabilir”,
“Eşimle benim aramda”, “Bu konuyu önemsemedim, ufak geldi
bana”, “Benim de kabahatim diye düşündüm”, “Önemsiz buldum”,
“Gidecek başka yerim olmadığı için”, “Eşimdi”, “Kimseye anlatmak
istemedim”, “Aile meselesi”, “Alıştım artık”, “Eşim olduğu için”,
“Tekrarlanırsa başvurmayı düşündüm” şeklinde ifadeler kullanmışlardır.
Evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan kadınlar ise; “Bunun bir
suç olduğunu bilmiyordum” açıklamasının yanı sıra “Bunu çok sorun
etmedim, ortamda huzursuzluk çıksın istemedim”, “Bu eşimin hakkı,
suç olarak düşünmüyorum”, “Eşimin hakkı”, “Eşimi üzmemek için”,
“Bedenen bir zarar görmedim ki”, “Eşimi mazur gördüm” gibi
açıklamalar yapmışlardır.
Çalışmamız sonucunda saptadığımız bütün bu ifadelerden de
anlaşıldığı üzere kadınlar, maruz kaldıkları travmaların birer suç
olduğunu bile bilmemekte ya da bilseler de bu tip olayları aile
meselesi ve aile içinde yaşanması ve dışarıya yansıtılmaması gereken
olaylar gibi algılamaktadırlar ve ayrıca sonuç alamayacağını
düşündükleri için adli makamlara başvurmamaktadırlar. Moroğlu
(2005) şiddete uğrayanların ancak yaklaşık %20’sinin resmi
makamlara başvurduğunu belirtmektedir ve ayrıca şiddete maruz
kalan kadınların adli başvuruda bulunmama nedenlerini; ekonomik
bakımdan güçsüz olması, bir işte çalışmaması dolayısıyla cesareti
olmaması veya iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya
228
da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı
endişesi olarak sıralamaktadır.
Bizim çalışmamızda kadınların adli makamlara başvurmama
gerekçelerini
analiz
ettiğimizde “aile içinde
yaşananlar
dışa
yansıtılmamalı, eşleriyle aralarında yaşanan şey şiddet olsa bile
üçüncü bir kişinin bu şiddetten haberdar olmaması gerektiği” gibi,
toplumun kadına ve aile içindeki kadın eşe yüklediği rol gereği,
şiddete maruz kalsa bile aileyi koruması gerektiğine dair inanışlar
nedeniyle, kadınların uzun süre şiddete maruz kalmaya devam ettiği
dikkat çekmektedir. Kadının böyle bir psikolojik yükün altında tek
başına kalması ve bu yükü eşiyle eşit oranda paylaşmaması da ayrıca
maruz kalınan travmatik etkiyi arttırabilmektedir.
Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu ve Gölge’nin (2003) araştırma
sonuçları aile üyelerinden biri tarafından şiddete maruz kalan kişilerin
genellikle şahsi başvuru yapmadıkları şeklindedir ve bulgularımızı
destekler niteliktedir. Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu ve Gölge’nin
(2003) bulgularına göre 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair
Yasaya göre tedbir kararı verilmesini %94 oranında Cumhuriyet
Savcılığı, talep ederken, sadece %6 oranında mağdurun kendisi talep
etmiştir.
Özellikle aile içi şiddet olgularında “4320 Sayılı Ailenin
Korunmasına Dair Kanun” ya da Türk Ceza Kanunu’ndaki ilgili
maddeleri bilmemeleri nedeniyle de adli makamlara başvurmadıkları
değerlendirilmektedir. Bu gibi durumlarda kanunların kendilerini ya
da çocuklarını koruyacağı konusunda yeterli bir bilinç henüz
229
toplumumuzda oluşmamıştır. Bunlara ilave olarak toplum olarak hak
arama konusundaki eksikliklerimiz (Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu &
Gölge, 2003) ve ikincil mağduriyet yaşamak istememe de kadınların
adli makamlara başvurma motivasyonunu azaltmaktadır. Çünkü,
ikincil travma ya da mağduriyet travmaya uğrayan bireyin ve ailesinin
etkilenmesine ve suçlanmasına sebep olabilmektedir ve böylelikle
travmanın uygun bir biçimde dile getirilip paylaşılması mümkün
olmamaktadır (Sungur, 1999a).
Sadece ülkemizde değil, batı kaynaklı çalışmalarda da özellikle
cinsel şiddet mağduru kadınların adli başvurudan kaçındıkları
vurgulanmaktadır. Tecavüzlerin %50 ile %90 oranında rapor
edilmediği tahmin edilmektedir ve cinsel saldırı sonrasında kadınlar,
genellikle neler olduğu hakkında ne yakınları ile, ne de özellikle tıbbi
ve kanun uygulayıcı kişilerle konuşabilmektedirler (Gise & Paddison,
1988). Watts ve Zimmerman (2002), partnerleri tarafından şiddete
maruz kalan kadınların genellikle toplum tarafından yargılandığını,
kadının şiddeti provake ettiğini düşünenlerin toplum içinde yaygın
olması nedeniyle kadının suçlandığını, bu durumun da kadına daha
büyük bir psikolojik baskı yüklediğini ve partneri tarafından şiddete
maruz kalan kadınların travmatik yaşantıyı bildirme olasılığını
düşürdüğünü belirtmektedir. Cinsel saldırının travmatize edici etkisi
nedeniyle zaten travmatize olan kadın, ayrıca kadın cinselliği ve cinsel
suç mağduru kadınlara ilişkin mitler nedeniyle tekrar tekrar travmatik
etkiye maruz kalabilmektedir. Bu nedenle adli makamlara başvuru
sayısı ciddi oranlarda düşmektedir. Kadınların adli makamlara
başvuru konusunda bu kadar çekimser olmaları profesyonel kişilerin
230
kendilerine olumsuz yaklaşma ihtimalinin yüksek olmasından
kaynaklandığı düşünülmektedir. Nitekim Gölge Yavuz ve Günay
(1999) adalet çalışanlarının özellikle de mağdur ile ilk temas kuracak
polislerin cinsel saldırı ile ilgili mitlerden oldukça fazla etkilendiklerini çalışmalarında saptamışlardır.
231
6. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Elde edilen bulguları genel olarak değerlendirdiğimizde bizi bu
araştırmaya iten hipotezlerimizin tümü desteklenmiştir. Türü ne olursa
olsun geçmiş travma öyküsünün, özellikle de geçmiş çocukluk çağı
cinsel travma öyküsünün ve evlilik içi duygusal ve cinsel travma
öyküsünün cinsel işlev bozukluğu olan kadınlarda daha fazla
görüldüğü anlaşılmaktadır.
Çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik içi cinsel, fiziksel ve
duygusal travmaya maruz kalan kadınların büyük bir bölümünün
-neredeyse tamamının- yaşadıkları travma sonrasında adli makamlara
başvurmadığı yönündeki bulgular dikkat çekicidir ve bu konudaki
hipotezimizi desteklemektedir.
Yaşamlarının herhangi bir döneminde bir travmaya maruz
kalan kadınlar, travmanın kısa ya da uzun dönem psikolojik etkilerini
kendi içlerinde yaşamakta ve genellikle profesyonel yardım almayı
tercih etmemektedirler. Çalışmamızda da travmaya maruz kalan
kadınların büyük bir çoğunluğu yaşadıkları travmatik deneyimleri
psikolojik destek almak adına profesyonel kişilerle paylaşmadıklarını
ifade etmişlerdir. Bu bulgu, travma mağdurlarının genellikle
profesyonel destek için profesyonel kişilere başvurmadığı yönündeki
hipotezimizi de desteklemektedir.
Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, elde ettiğimiz araştırma
bulguları, kadınlarda cinsel işlev bozukluğuna neden olan unsurlar
232
arasında geçmiş travmatik deneyimlerin de önemli bir yere sahip
olduğunu bize göstermektedir.
Elde edilen bulguların; hem sağlık ve adalet hizmetlerinde,
hem koruyucu sağlık hizmetlerinde, hem de toplumu bilinçlendirme
çalışmalarında kullanılması çalışmamızın ana hedefidir. Đki yolla bu
hedefe ulaşabilmemiz daha mümkün görünmektedir. Bunlardan
birincisi profesyonellerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi, ikincisi ise
halkın eğitimi ve bilinçlendirilmesidir.
Profesyonellerin Eğitimi ve Bilinçlendirilmesi
Her şeyden önce ister sağlık çalışanları (hekim, psikolog,
pedagog, sosyal hizmet uzmanı, hemşire) olsun, ister adalet
mensupları (polis, savcı, hakim, avukat) olsun, danışanlara -mağdur
olsun ya da olmasın- profesyonel yardım sağlayacak kişilerin mutlaka
cinsellik, cinsel işlevler, cinsel işlev bozuklukları, travmalar,
travmatik etkiler ve travma mağdurlarına yaklaşım konularında bilgi
eksikliklerinin giderilmesi için cinsel eğitim programlarına tabi
tutulmaları, toplumumuzda bu konuda yaşanan sorunların giderilmesine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.
Bu bağlamda cinsel eğitim programları; örgün eğitim içinde
yer alabileceği gibi yaygın eğitim içerisinde ya da kurumların hizmet
içi eğitim programlarında da yer alabilir. Halkın eğitimi ve
bilinçlendirilmesi çalışmaları için de öncelikle Sağlık Bakanlığı, Milli
Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Jandarma Komutanlığı ve
233
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı profesyonellerin eğitimi önem
kazanmaktadır.
Herhangi bir cinsel işlev bozukluğu şikayeti ile sağlık
kuruluşlarına başvuran kişilere mutlaka rutin olarak geçmişte herhangi
bir travmatik yaşantıya maruz kalıp kalmadıkları sorulmalıdır. Sağlık
çalışanlarının (hekim, psikolog, sosyal çalışmacı, hemşire) cinsellik,
cinsel sorunlar, cinsel sorunları olan hastalarda anamnez alma ve
cinsel
işlev
bozukluğu
olan
hastalara
yaklaşım
konularında
bilgilendirilmeleri gereği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Adli sistem içinde mağdurla temas halinde olacak tüm
çalışanların (polis, jandarma, hakim, savcı, avukat, adli tıp uzmanı ve
diğer bilirkişiler), özel eğitim programlarına tabii tutulmaları, bahsi
geçen konularda yaşanan sorunların azalmasına, adli süreçte yaşanan
ikincil mağduriyetin
önlenmesine ve suç mağdurlarının
adli
makamlara başvuru motivasyonlarının artmasına neden olacağı,
ayrıca, mağdur pozisyonundaki kadınların hak arama konusundaki
bilinçlerinin
artmasına katkı
sağlayacağı
değerlendirilmektedir.
Özellikle cinsel suç mağdurlarının ya da aile içi herhangi bir şiddete
maruz kalan kadın ve çocukların adli kovuşturmaları yapılırken
mutlaka, travma mağduruna yaklaşım konusunda özel eğitim almış
psikolog ve pedagogların görev alması bu süreçte mağdurların işini
kolaylaştıracaktır.
234
Halkın Eğitimi ve Bilinçlendirilmesi
Kadınların maruz kaldıkları cinsel saldırılar ve cinsel sorunlar
ile ilgili mitler ile cinsel saldırının bizatihi kendisi, kadın cinsel
işlevini bazen geriye dönüşümsüz şekilde olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle, cinsellik, cinsel işlevler, cinsel işlev bozuklukları,
travmalar ve travmatik etkiler konusunda toplumun bilgilendirilmesine dönük çeşitli eğitim çalışmalarının yapılması bu konudaki
sorunların giderilmesine önemli katkılar sağlayacaktır.
Çalışma sonucunda elde ettiğimiz bulgulara göre; evlilik içi
şiddete maruz kalan kadınlar, eşleri tarafından maruz kaldıkları
fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet karşısında hem aile birliğinin
devamını sağlamak için, hem de özellikle eşleri tarafından cinsel
ilişkiye zorlanmanın bir suç teşkil ettiğini bilmedikleri için adli
makamlara başvurmamaktadırlar. Çocukluk çağında travmaya maruz
kalan kadınlar ise, daha çok travmaya uğradıkları sırada küçük
oldukları için hukuk yoluna başvurmadıkları anlaşılmaktadır.
Toplumumuzda kadınların önemli bir bölümü cinsellikle ilgili,
cinsel işlevleriyle ilgili ya da yaşayabilecekleri cinsel sorunlarla ilgili
yeterli bilince sahip olmadıklarından, bu konularla ilgili yardım
alabilme ihtimallerinin olduğunu dahi bilmemektedirler. Cinsel
sorunlarla ilgili klinik başvurular belki de buzdağının sadece görünür
kısmıdır. Bu nedenle cinsel eğitim, toplum sağlığı açısından üzerinde
durulması gereken en önemli konulardan biridir ve bu konuda sadece
kadınların bilinçlendirilmesi de yeterli değildir. Erkekleri de bu
bilinçlenme sürecinin içine sokmakta yarar vardır.
235
Suç oluştuktan sonra müdahale yerine suç oluşmadan
toplumsal olarak suçu ve mağduriyeti önleme çalışmalarına katkı
sağlamak yapılması gereken ilk basamak çalışmalar içinde yer
almalıdır. Bu nedenle ileride birer eş ve baba olarak toplum hayatında
yerlerini alacak erkeklerin, mutlak yapmak durumunda olduğu
askerlik görevi sırasında “insan hakları, kişisel hak ve sorumlulukları,
kadın hakları, şiddet, aile içi şiddet, cinsel sorunlar ve suç teşkil eden
cinsel tutum ve davranışlar” konularında bilgilendirilmelerinin
toplum sağlığına önemli katkılar sağlayacağı değerlendirilmektedir.
Kısacası, askerlik dönemi oldukça geniş kitlelere ulaşılabilen iyi bir
eğitim alanı olarak toplumu bilinçlendirme çalışmalarında rahatlıkla
kullanılabilir.
Mağdurun saldırı sonrası güvende ve yalnız olmadığına
inanması, travma sonrası oluşan duygularını ifade edebilmesi
travmanın uzun dönem olumsuz sonuçlarını azaltacaktır. Bu nedenle
toplumsal duyarlılığın arttırılması, mağdurların başvurabileceği destek
ünitelerinin oluşturulması, mağdurun tıbbi ve psikolojik acil yardım
gereksiniminin sağlanması sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır.
Hem devlet kurumları, hem üniversiteler hem de sivil toplum
örgütleri ve ayrıca medyanın cinsellik, cinsel eğitim, aile içi şiddet,
travmanın kısa ve uzun dönem etkileri, travma mağdurlarına yaklaşım
konularında gösterecekleri hassasiyet toplumsal bilincin artmasına
önemli katkılar sağlayacaktır.
Hem klinik bazlı hem de genel popülasyonu temsil edecek
şekilde daha geniş gruplarla yapılacak benzer araştırmalar bu
236
konudaki bilgi birikimini arttıracağı gibi hem klinisyenlerin hem de bu
konuda çalışan akademisyenlerin dikkatini bu konuya çekerek
özellikle ülkemizde halen tabu olarak değerlendirilen ve geleneksel
değerlerin halen etkili olduğu bir alan olan kadın cinselliği, kadın
cinsel sorunları ve kadın cinsel sorunlarının çözüm yollarına ışık
tutacaktır.
237
7. ÖZETLER
7.1. Özet
Cinsel ilgi veya yanıtın normal alışılagelmiş tarzının sürekli
bozulma hali olarak tanımlanan “Cinsel Đşlev Bozukluğu”nun
nedenleri fiziksel veya psikolojik kökenli olabilmektedir. Psikolojik
nedenler arasında yer alan travmatik deneyimler, özellikle de cinsel
travmalar, cinsel işlev bozukluklarının etyolojisinde hem yatkınlık
yaratıcı hemde başlatıcı faktörler olarak önemli bir yere sahiptirler. Bu
travmatik faktörlerin net olarak ortaya koyulması hem cinsel işlev
bozuklukları tedavisinde yer alan kişilerin çalışmalarına, hem cinsel
sağlık konusunda toplumu bilinçlerdirme çalışmalarına, hem de adalet
sisteminin daha iyi işlemesine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde bu
konuda özellikle travmaların etkilerine dönük geniş kapsamlı
araştırmaların olmaması bu çalışmanın oluşmasına katkı sağlamıştır.
Bu çalışmayla; çocukluk, yetişkinlik veya evlilik dönemlerinin
herhangi bir aşamasında fiziksel, cinsel, duygusal açıdan istismar
edilmiş ve/veya cinsel şiddete uğramış mağdurlara destek ve yol
göstermek için yapılan çalışmalara bilimsel bir katkı sağlamak
amaçlanmıştır. Ayrıca, elde edilecek verilerin, özellikle cinsel travma
mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren kurumlarda çalışan
kişilerin eğitiminde kullanılması hedeflenmiştir.
238
Çalışma grupları, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim
Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları (CĐB) Polikliniğine başvuran 50
kadın (deney grubu) ve normal popülasyonu temsil eden 50 kadın
olmak (kontrol grubu) üzere toplam 100 kişiden oluşturulmuştur.
Araştırmada Demografik ve Cinsel Yaşam Bilgi Formu, GolombokRust Cinsel Doyum Ölçeği ve Travmatik Deneyim Bilgi Formu
kullanılmıştır.
Araştırma sonucunda, türü ne olursa olsun yaşam boyu travma
öyküsünün, araştırma grubunda kontrol grubuna oranla istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık göstererek oldukça yüksek olduğu
saptanmıştır. Özellikle de çocukluk çağlarında aile üyelerinden biri ya
da akrabalarından biri tarafından cinsel istismara uğramanın; evlilik
döneminde ise, eşin duygusal ve cinsel şiddetine maruz kalmanın
cinsel işlev bozukluğu nedeniyle polikliniğe başvuran grupta kontrol
grubuna oranla anlamlı bir şekilde yüksek olduğu belirlenmiştir.
Ayrıca çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik içi cinsel, fiziksel ve
duygusal travmaya maruz kalan kadınların, büyük bir bölümünün
yaşadıkları travma sonrasında adli makamlara başvurmadığı; yine,
travmaya maruz kalan kadınların, travmanın kısa ya da uzun dönem
psikolojik etkilerini kendi içlerinde yaşadıkları ve genellikle
profesyonel yardım almayı tercih etmedikleri saptanmıştır.
Travma mağduru kadınları, hatta potansiyel mağdur olan tüm
kadınları kapsayacak nitelikteki araştırmalar; travma sonrası adli ve
tıbbi destek programları için ve ayrıca, halk sağlığı ve toplumsal
bilincin artması için önemli katkılar sağlayacaktır.
239
7.2. Abstract
Causes of sexual dysfunction, which was defined as the
continuous deterioration of normal ordinary manner of sexual interest
or responsiveness, could be physical or psychological in origin.
Traumatic experiences, especially sexual traumas, which are among
the psychological causes, are important in the etiology of sexual
dysfunctions by creating predisposition or directly leading to sexual
dysfunctions. Clarification of these traumatic factors will provide
contribution to the works of individuals dealing with the treatment of
sexual dysfunctions, works of making society conscious of sexual
health issues, and to the operations of justice system. Presence of no
wide range researches on this issue, especially on the effects of
traumas in our country, provided contribution to the formation of this
research.
This study was aimed to provide scientific contribution to
works that were supporting and leading victims of physical, sexual,
and emotional exploitation who were victimized during the any period
of their childhood, adulthood, or marriage. Furthermore, it was also
aimed to use the results in the training of individuals employed by
organizations that provide medical and judicial service to the victims
of sexual trauma.
Work groups were composed of 100 women, 50 of which were
women (experimental group) who were applied to the Bakırköy Ruh
ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Policlinics of Sexual Dysfunctions and
240
the rest who were 50 women were representing the normal population
(control group). Demographic and Sexual Life Information Form,
Golombok-Rust Sexual Satisfaction Scale, and Traumatic Experiences
Information Form were used in the study.
According to the results, it was found out that regardless of the
type, life long trauma history was significantly different for
experimental group than control group. Particularly, being sexually
abused by a family member or a relative during the childhood and
being exposed to the emotional and sexual violence of spouse during
the marriage were more significantly high for experimental group than
the control one. Besides, it was found out that great portion women
who were exposed to sexual, physical, and emotional trauma during
childhood, adulthood or marriage did not applied to judicial authority,
lived the psychological effects of trauma within her selves, and did not
prefer to receive professional help.
Researches with women victims of trauma, and even by
comprising potential victims, will provide important contributions to
post trauma judicial and medical support programs, beside important
contributions to public health and improvements in societal conscious
about this issues.
241
8. KAYNAKLAR
Abarbanel, G. & Richman, G. (1990) The Rape Victim in Crisis
Intervention Book 2: The Practitioner’s Sourcebook for Brief
Therapy. Ed: Parad, L. G., Family Service America, Milwaukee
Wisconsin.
Akıncı-Sokullu, F. (1999) Viktimoloji. Birinci Baskı, 56-65, 136-142;
Beta Basım Yayım Dağıtım-Đstanbul
Aksoy, E., Çetin, G., Đnanıcı, M. A., Polat, O., Sözen, M. Ş. & Yavuz,
F. (1999a) Çocuk Đstismarı ve Đhmali. Sy: 135-146: Đçinde:
Birinci Basamak Đçin Adli Tıp El Kitabı, Türk Tabipler Birliği,
Adli Tıp Uzmanları Derneği. Polat Matbaası, Ankara
Aksoy, E., Çetin, G., Đnanıcı, M. A., Polat, O., Sözen, M. Ş. & Yavuz,
F. (1999b) Aile Đçi Şiddet. Sy: 131-134: Đçinde: Birinci Basamak
Đçin Adli Tıp El Kitabı, Türk Tabipler Birliği, Adli Tıp
Uzmanları Derneği. Polat Matbaası, Ankara
Akvardar, Y. & Yüksel, Ş. (1993) Cinsel tecavüze uğrayan kişilere
karşı alınan tavır. Nöropsikiyatri Arşivi, 30(2): 347-351
Arın, C. (1996a) Kadına Yönelik Şiddet Açısından Türk Hukuku’nun
Kadına Yaklaşımı; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet,
Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 130-139, Birinci Basım, Mor Çatı
Yayınları-Đstanbul
Arın, C. (1996b) Kadına Yönelik Şiddet. Đçinde: Şiddet. Cogito Üç
Aylık Düşünce Dergisi, Yapı Kredi Yayınları Sayı: 6-7 (KışBahar): 305-312
242
Balcıoğlu, Đ. (1998) Kentleşme, Kadın ve Şiddet. Sy: 46-59. Đçinde:
Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri Günleri, Akademi
Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul
Baral, I., Kora, K., Yüksel, Ş. & Sezgin, U. (1996) Cinsel Đstismara
uğramış erişkin kadınlarda kendine zarar verme davranışı ve
tedavisi. Nöropsikiyatri Arşivi, 33(1): 49-54
Benson, D. (1992) Acquaintance Rape on Campus: A Literature
Review, College Health, 40:157-165
Boyacıoğlu, G. S. (1999) Kadın Cinsel Đşlev Bozuklukları. Psikiyatri
Dünyası, 3(2): 54-59.
Browne, K. & Herbert, M. (1997) Preventing Family Violance. West
Sussex: John Wiley & Sons. Naklen: Yüksel, Ş. Kora, K.,
Özkan, M.B., Türksoy, N., Gök, Ş., Tunalı, D., (2000) Aile Đçi
Şiddete Maruz Kalan Kadınlarla Yapılan Grup Psikoterapisi.
Nöropsikiyatri Arşivi 37(1): 9-17
Brown, A. (1993) Violence against women by male partners,
prevalence, outcomes and policy implications. American
Psychologist,; 48(10): 1077-1087.
Brown, G. R. & Anderson, B. (1991) Psychiatric Morbidity in Adult
Inpatients with Childhood Histories of Sexual and Psysical
Abuse. American Journal of Psychiatry, 148: 55-61
Burgess A. W. & Hazelwood (1995) RR. The victim’s perspective.
Hazelwood RH, Burgess AW. editörler. In: Rape Investigation.
243
Eds. Hazelwood R. H., Burges A. W. 27-42, 2. Edition CRC
Press. Boca Raton.
Butcher, J. (1999) Femail Sexual Problems II: Sexual Pain and Sexual
Fears. British Medical Journal, 318(7176): 110-120
Campbell, J. C. (2002) Health consequences of intimate partner
violence. Violence against women II. The Lancet, 359: 13311336
De Silva, P. (2001) Impact of trauma on sexual functioning and sexual
relationships. Sexual and Redlationship Therapy, 16(3): 269-278
Davidson J. (1993) Issues in the Diagnosis of Posttraumatic Stress
Disorder. Ed: Oldman JM, Rıba MB, Tasman A. In: Review of
Psychiatry. Vol.12 Washington DC: American Psychiatry Press;
141-155.
DĐE (Devlet Đstatistik Enstitüsü) (2004) Türkiye Đstatistik Yıllığı
http://www.die.gov.tr/yillik/06Eğitim.pdf adresinden 12.12.2005
tarihinde alınmıştır.
Dişçioğlu-Genç A. & Yüksel, Ş. (2004) Evlilik içi cinsel şiddete
maruz kalan kadınlarda cinsel sorunlar. Đçinde: Cinsellik ve
Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle
Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 44-45
DSM-IV (1994) Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların
Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Dördüncü Baskı (DSM-IV),
Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC, 1994’ten çeviren
Köroğlu E, 203-217, Hekimler Yayın Birliği, Ankara
244
Dupre, A. R., Hampton, H. L., Morrison, H. & Meeks,G. R. (1993)
Sexual assault. Obstetrical and Gynecological Survey, 48(9):
640-648
Edward, K. E. & Macleod, M. D. (1999) The Reality and Myth of
Rape: Implications for the Criminal Justice System. Expert
Evidence, 7: 37-58
Erbek, E., Eradamlar, N., Beştepe, E., Akar, H. & Alpkan, L. (2004)
Kadına Yönelik Fiziksel ve Cinsel Şiddet: Üç Grup Evli Çiftte
Karşılaştırmalı Bir Çalışma. Düşünen Adam, 17(4): 196-204
Erdinç, I.B., Şengül, C.B., Dilbaz, N. & Bozkurt, S. (2004) Disosiyatif
Amnezi ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tablosu ile
Başvuran Bir Yasak-Sevi Olgusu. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(2):
161-165.
Eriştiren, P., Đncesu, C., Yetkin, N. & Alpay, N. (2001) Cinsel ve
evlilik terapilerine başvuran kadınlarda psikiyatrik komorbidite
ve evlilik ilişkisi. Düşünen Adam, 14(3): 132-141
Erten, Y. & Ardalı, C. (1996) Saldırganlık, Şiddet ve Terörün
Psikososyal Yapıları. Đçinde: Şiddet. Cogito Üç Aylık Düşünce
Dergisi, Yapı Kredi Yayınları Sayı: 6-7 (Kış-Bahar): 143-163
Fergusson, D. M., Lynskey, M. T., & Horwood, L. (1996) Child
Sexual abuse and psychiatric disorder in young adulthood: I
prevalence of Sexual abuse and factors associated with Sexual
abuse. Journal of the American Academy of Child and
Adolescent Psychiatry, 34: 1355-1364
245
Fritz, G. S., Stoll, K. & Wagner, N. (1981) A comparison of males
and females who were sexually molosted as children. Journal of
Sex and Marital Therapy, 7: 54-59 naklen, Şahin, D. (2001-a)
Cinsel Đşlev Bozukluklarının Psikolojik Nedenleri 29-42; Đçinde:
Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken
Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin,
D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Finkelhour, D. (1999) The science. Child Abuse & Neglect, 23: 969974
Finkelhour D, & Browne A. (1985) The traumatic impact of child
sexual abuse: A conceptualization. American Journal of
Orthopsychiatry, 55: 530-541.
Foa, E. B. (1995) Post Traumatic Stres Diagnostic Scale Manuel.
Minneapolis. National Computer Presses.
Gallagher, B., Bradford, M. & Pease, K. (2002) The Sexual abuse of
children
by strangers:
Its
extent,
nature
and
victims’
characteristics. Children & Society, 16: 346-359
Geyran-Çervatoğlu P. (1998) Ruhsal Travma, PTSB ve Kadın, 64-69;
Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri Günleri,
Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul
Gise, L. H. & Paddison, P. (1988) Rape, Sexual Abuse, and Its
Victims. Psychiatric Clinies of North America, 11(4): 629-648
Goldmeier, D., Judd, A. & Schroeder, K. (2000) Prevalence of Sexual
dysfunction in new heterosexual attenders at a central London
246
genitourinary medicine clinic in 1998. Sex Transm Inf, 76: 208209
Goodwin, A. J. & Agronin, M. E. (1997) A Woman’s Guide to
Overcoming Sexual Fear & Pain. New Harbinger Publications,
Inc. Oakland-Canada. 59-118
Goodman, L. A., Koss, M.R. & Russo, N.F. (1993) Violence against
women: Physical and mental health effects. Part I: Research
findings. Applied & Preventive Psychology, 2:79-89.
Gölge, Z. B. (2005a) Cinsel Travma Sonrası Oluşan Ruhsal Sorunlar.
Nöropsikiyatri Arşivi, 42(1-2-3-4): 19-28
Gölge. Z. B. (2005b) Cinsel Saldırıda Etkili Faktörler ve Suçlu Profili,
Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Doktora Tezi, Đ.Ü. Adli Tıp
Enstitüsü-Đstanbul
Gölge, Z. B., Gökdoğan, M. R., Cantürk, G., Safran, N., Çöloğlu, S. &
Yavuz, M. F. (2000) Aile Đçi Şiddet: Eşler Arası Đlişkiler. IV.
Adli Bilimler Kongresi Poster Sunumları, 10-13 Mayıs, Đstanbul.
Gölge, Z. B., Yavuz, M. F. & Günay, Y. (1999) Đlgili mesleklerden
kişilerin ırza geçme ile ilgili tutum ve inanışları. Nöropsikiyatri
Arşivi, 36(3): 146-153
Gribbin, C. (2004) Sexual assault and rape. Current Obstetrics &
Gynaecology, 14: 356-362
Gülçür, L. (1999) A Study of domestik violence and family life in
Ankara, Turkey. Đn: A Study on Domestic Violence and Sexual
247
Abuse in Ankara, Turkey. Women For Women’s Humen Rights
Reports No.4: 1-22
Günay, Y., Sözen, Ş., Yavuz, M. F. & Ramadanoğlu, E. (1996)
Kadına yönelik aile içi şiddet olguları: Adli tıp uygulaması
çerçevesinde bir değerlendirme. Adli Tıp Dergisi, 12(1-4): 69-79
Güvenç, C. (2004) Psikiyatrik Đlaç Tedavileri ve Cinsel Yaşam.
Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı
Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 118-119
Hallward, A. & Ellison, J.M. (2001) Sexual Dysfunction 28-57; In:
Antidepressants
and
Sexual
Function,
Harcourt
Health
Communications-London UK.
Hattat, H. & Hattat, Đ. & Akkuş, E. (2005) Türk kadınlarının cinsel
fonksiyon sorunları ve tedavisinde rol oynayan sosyokültürel
etkenler.
2005
Avrupa
Cinsel
Fonksiyon
Kongresi’nde
sunulmuştur.http://www.thehealthnews.org/tr/news/05/12/10/tur
k.kadini.arastirmasi.html adresinden 15 Aralık 2005 tarihinde
aktarılmıştır.
Hansen, L., Mann, J., McMahon, S. & Wong, T. (2004) Sexual
Health. BMC Women’s Health, 4(1): 24-32
Herman, J. (1992) Trauma and Recovery, Basic Books, New York.
Humphrey, J. A. & White, J. W. (2000) Women’s vulnerability to
sexual assault from adolescence to young adulthood. Journal of
Adolescence Health, 27(6): 419-424
248
ICD-10 (1993) Ruhsal ve Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırması,
Dünya Sağlık Örgütü 1992 Ankara, Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı
Derneği Yayını, 181-184
Đlkkaracan, P. & Women for Women’s Humen Rights (1998)
Exploring the Context of Women’s Sexuality in Eastern Turkey.
Reproductive Health Matters, 6(12): 66-75
Đnanç, C. (2004) Ana çocuk sağlığı merkezi danışmanlık birimine
başvuran sağlıklı kadınlarda, cinsel sorunların ve ilgili
tutumunun sorgulanması Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler
V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı,
Đstanbul, Sy: 36-37
Đncesu, C. (2004) Cinsel işlev bozuklukları polikliniğinde. Đçinde:
Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı
Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 41-43
Đncesu,
C.
(2001a)
Cinsel
Đşlev
Bozukluklarında
Sınıflama,
Terminoloji ve Kullanılan Temel Ölçekler, 16-30; Đçinde: Cinsel
Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Đncesu, C. (2001b) Kadınlarda Azalmış (Hipoaktif) Cinsel Đstek ve
Cinsel Tiksinti Bozuklukları, 76-80; Đçinde: Cinsel Đşlev
Bozuklukları,
Editör:
Yetkin,
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
N.,
Đncesu,
C.,
Roche
249
Đncesu, C. (2001c) Cinsel Đşlevin Fizyolojisi, 7-15; Đçinde: Cinsel
Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Đncesu, C. (2001d) Antidepresif ilaçların yol açtığı cinsel yan etkiler
ve başa çıkma yolları. Düşünen Adam, 14(4): 221-226
Đncesu, C. (1999) Cinsel işlev bozukluklarında ilk basamak
değerlendirme ve ayırıcı tanı. Psikiyatri Dünyası, 3(2): 39-48
Đncesu, C. & Yetkin, N. (1997) Assesment of 200 Subjects Referred to
a Sexual Dysfunction Outpatient Clinic in Turkey. Proceedings
of the XIIIth. World Congress of Sexology, 285-290
Johnson, C. F. (2004) Child Sexual abuse. The Lancet, 364: 462-470
Johnson, C. F. (2002) Child Maltreatment Recognition, Reporting and
Risk. Pediatrics International 44:554-560
Johnson, K. M. (1997) Human sexual motivation. California State
Universty, Northrige. naklen: Gölge. Z. B. (2005) Cinsel
Saldırıda Etkili Faktörler ve Suçlu Profili, Sosyal Bilimler
Anabilim Dalı Doktora Tezi, Đ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü-Đstanbul
Kaplan, S.H. (1974) The New Sex Therapy. A Burunner/Mazel Pub.New York naklen Kayır, A. (2001) Cinsellik Kavramı ve Cinsel
Mitler, 34-39; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin,
N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Kaptanoğlu, C., Aksaray, G., Seber, G. & Tekin, D. (1993) Cinsel
travma öyküsü veren psikiyatrik hastalarda ruhsal belirti
dağılımı. Nöropsikiyatri Arşivi, 30(2): 297-301
250
Kaufman, J. & Zigler, E. (1987) Do abused children become abusive
parents? Am. J. Orthopsychiatry, 57: 186-192 naklen Vahip, I.
(2002) Evdeki Şiddet ve Gelişimsel Boyutu: Farklı Bir Açıdan
Bakış. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(4): 312-319
Kaya, B. (2000) Travma sonrası stres bozukluğunda komorbidite.
Psikiyatri Dünyası, 4(2): 37-43
Kaya, B. & Sungur, M. Z. (1998) Çocuk ve ergenlerde travma sonrası
stres bozukluğu. Türk Psikiyatri Dergisi, 9(2): 118-127
Kaya, A. (1996) Türk Ceza Kanunu’nda Evlilik Đçi Tecavüz; Đçinde:
Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri
Dizisi:1: 140-142, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul
Kayı, Z., Yavuz, M. F. & Arıcan, N. (2000) Kadın üniversite gençliği
ve mezunlarına yönelik cinsel saldırı mağdur araştırması. Adli
Tıp Bülteni, 5(3): 157-163.
Kayır, A. (2001) Cinsellik Kavramı ve Cinsel Mitler, 34-39; Đçinde:
Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Kayır, A., & Şahin, D. (1998) Kadın Cinselliği ve Cinsel Đşlev
Bozuklukları. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 3(1): 19-55.
Kayır, A., Yüksel, Ş. & Tükel, R. M. (1988) Vajinismus nedenlerinin
tartışılması Düşünen Adam 2(4): 241-244
Kinzl, J. F., Traweger, C. & Biebl, W. (1995) Sexual dysfunctionsrelationship to childhood sexual abuse and early family
251
experiences in a nonclinical sample. Child Abuse & Neglect,
19(7): 785-792
Kocacık, F. (2004) Aile Đçi Đlişkilerde Kadına Yönelik Şiddet:
Türkiye’den Örnekler. Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları-Sivas
Kora, K. (2001) Erektil işlev bozukluğunda mitlerin ve performans
anksiyetesinin rolü; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev
Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme,
Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Kulaksızoğlu, I. B. & Kulaksızoğlu, H. (2001) Cinsel işlev
bozukluklarında hormonların etkileri, 19-28; Đçinde: Sık Görülen
Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada
Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır,
A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Laumann E. O., Paik A. & Rosen R. C. (1999) Sexuel dysfunction in
the United States: prevalence and predictors. JAMA; 281(6):
537-544
Masters, .W. B. & Johnson V. E. (1994) Human Sexual Behavior.
Đnsanda Cinsel Davranış. Sayın, Ü. (Çev.ed.), Bilimsel ve
Teknik Yayınları Çeviri Vakfı, Đstanbul
Mckinley Healty Center (2005) Female sexual Function/Dysfunction.
The Board of Trustees of the University of Illinois, Reviewed
Hed III-195
252
Meston, C. M. (2003) Validation of the Female Sexual Function Index
(FSFI) in women with female orgasmic disorders and in women
with hypoactive Sexual desire disorder. Journal of Sex &
Marital Therapy, 29: 39-46
Meston, C. M. & Derogatis, L. R. (2002) Validated Instruments for
Assessing Female Sexual Function. Journal of Sex & Marital
Therapy, 28(s): 155-164
Meston, C. M., Heiman, J. R. & Trapnell, P. D. (1999) The relation
between early abuse and adult sexuality. The Journal of Sex
Research, 36(4): 385-395
Messman-Moore, T. L. & Brown, A. L. (2004) Child maltreatment
and perceived family environment as risk factors for adult rape:
is child sexual abuse the most salient experience? Child Abuse &
Neglect, 28: 1019-1034
Messman-Moore, T. L. & Long, P. J. (2000) Child sexual abuse and
Revictimization in the from of adult sexual abuse, adult physical
abuse and adult psychological maltreatment. Journal of
Interpersonal Violance, 15(5): 489-503
Miller, W. R., Williams A. M. & Bernstein M. H., (1982). The effects
of rape on marital and sexual adjustment, American Journal of
Therapy 10: 51-58.
Moroğlu, N. (2005) Kadına Yönelik Şiddet ve Ailenin Korunmasına
Dair Kanun. 26 Eylül 2005 tarihinde
253
http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatI
D=4&ID=351 sitesinden yararlanılmıştır.
Moscarello R. (1990) Psychological management of victims of sexual
assault. Canadian Journal of Psychiatry, 35(1): 25-30.
Nadesan, K. (2000) Victim of Violance; An Asian Scenorio. Journal
of Clinical Forensic Medicine, 7: 192-200
NMT Briefs (2003) Sexual dysfunction. New Medical Therapies
Briefs p:1-3
Terr, L. (1990) Too Scared to Cry: Psychic Trauma in Childhood.
New York: Harper and Row
Odyakmaz, Z., Kaymak, Ü. & Aleskerli, A. (2004) Anayasa Hukuku,
Đdare Hukuku, Đdari Yargı. Sy:48 Savaş Yayınları, Ankara
Ortaylı, N. (2001) Jinekolojik Sorunlardan Etkilenen Cinsel Đşlev
Bozuklukları, 65-75; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör:
Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.Đstanbul
Özdemir, Ö. (2004) Anksiyete Bozukluklarında Cinsel Sorunlar.
Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı
Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 71-74
Özden, S. Y., Oktay, M. & Yavuz, R. (1993) Vajinismus vakalarının
tedavisinden sonra eşlerinde ortaya çıkan empotans ve tedavisi.
Düşünen Adam, 6(1-2): 48-50
254
Özden, S. Y., Çelik, O. & Erçağ, F. (1993) Đnsest olayı. Düşünen
Adam, 6(3): 32-35
Özkan, M. B. (2001) Fiziksel hastalıklarda cinsel sorunlar 13-18;
Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve
Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler:
Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Özmen, E. (1999) Cinsel Mitler ve cinsel işlev bozuklukları. Psikiyatri
Dünyası, 3(2): 49-53
Öztürk-Kılıç, E. (1993) Çocuk cinsel istismarının psikiyatrik yönleri.
Nöropsikiyatri Arşivi, 30(4): 453-458
Rellini, A. H. & Meston, C. M. (2006) Psychophysiological sexual
arousal in women with a history of child sexual abuse. Journal
of Sex & Marital Therapy, 32: 5-22
Rodgers, C. & Gruener, D. (1997) Sequelae of sexual assault.
Psychiatry Update, 4(4): 143-146
Roodsari, A. A., Khademi, A., Hamed, E. A., Tabatabaiifar, S. L. &
Alleyassin, A. (2005) Female sexual dysfunction in married
medical students. McGill Journal of Medicine, 8(2): 104-108
Ross, C. A. & Heber, S. (1994) Dissosiyatif bozukluklar için görüşme
çizelgesi (DDIS), Türkçeye uyarlayan: Şar, V., Tutkun, H. &
Yargıç, L. Đ.; Teksir, Đstanbul
Rowland, L. D. (1995) The psychobiology of sexual arousal and
behavior. Daiman, L., Mc Anulty R. D. (ed.) The Psychology of
sexual orientation. Behavior and Identity. Greenwood Press.
255
London. 19-42. naklen Kayır, A. (2001) Cinsellik Kavramı ve
Cinsel Mitler, 34-39; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör:
Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.Đstanbul
Sağduyu, A., Rezaki, M., Rezaki, B.G., Kaplan, Đ. & Özgen, G. (1997)
Sağlık ocağına başvuran hastalarda cinsel sorunlar. Türk
Psikiyatri Dergisi, 8(2): 102-109
Salonia, A., Zanni, G., Briganti, A., Fabbri, F., Rigatti, P. &
Montorsi,F. (2004) The role of the urologist in the management
of sexual dysfunction. Curr Opin Urology, 14(6): 389-393
Sequeira, H. & Hollins, S. (2003) Clinical effects of sexual abuse on
people with learning disability. British Journal of Psychiatry,
182: 13-19
Sezgin, U. (2003) Travma yaşantısı olan kadınlarda grup psikoterapisinin etkinliği (Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yürütülen bir
pilot çalışma). Nöro Psikiyatri Arşivi, 40(3-4): 53-63
Sezgin, U. & Öktem, Ö. (1996) Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı:
“Ensest”; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın
Đncelemeleri Dizisi:1: 122-129, Birinci Basım, Mor Çatı
Yayınları-Đstanbul
Sezgin, U, Yavuz, F. & Yüksel, Ş. (1995) Cinsel taciz olgularında
kurumlar arası bir çalışma modeli. Kriz Dergisi, 3(1-2): 25-30
Spataro, J., Mullen, P. E., Burges, P. M., Wells, D. L. & Moss, S. A.
(2004) Impact of child sexual abuse on mental health, prospectif
256
study in males and females. British Journal of Psychiatry, 184:
416-421
Spiegel, D. (1991) Dissociation and Trauma, In: American Psychiatric
Pres Review of Psychiatry. Ed. By Tasman, A. and Goldfinger,
S. M.; Washington, Vol. 10: 261-275
Sungur, M. Z. (2001) Cinsel Eğitim. Sy: 45-51. Đçinde: Cinsel Đşlev
Bozuklukları, Editör: Yetkin,N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları
Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Sungur, M. Z. (1999a) Đkincil travma ve sosyal destek. Klinik
Psikiyatri, 2: 105-108
Sungur, M. Z. (1999b) Hekimlik mesleği yönünden cinsel eğitim ve
işbirliğinin önemi. Psikiyatri Dünyası, 2: 37-38
Sungur, M. Z. (1998) Cinsel Eğitim. Klinik Psikiyatri, 2: 103-108
Sungur, M. Z. (1993) Seks terapilerinin dünü bugünü ve yarını. Türk
Psikiyatri Dergisi, 4(3): 195-201
Şahin, D. & Kayır, A. (2001) Vajinismusun Psikososyal Nedenleri 97100; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus
ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler;
Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi
A.Ş.-Đstanbul
Şahin, D. & Kayır, A. (1998) Cinsel Yaşamda Yanlış Đnanışlar, 132142; Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri
Günleri, Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul
257
Şahin, D. (2001) Cinsel Đşlev Bozukluklarının Psikolojik Nedenleri
29-42; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu:
Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve
Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları
Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Şar, V. (1998a) Dissosiyasyon Konusuna Genel Bir Bakış, Ege
Psikiyatri Sürekli Yayınları, 3(4): 544
Şar, V. (1998b) Dissosiyatif Bozukluklar, Kötüye Kullanım ve
Đhmalle Đlişkili Sorunlar. Đçinde: Psikiyatri Temel Kitabı, Ed:
Güleç, C. & Köroğlu, E. 2: 569-570 Hekimler Yayın Birliği,
Ankara.
Şen, E. (1996) 1982 Anayasası Türk Ceza Kanunu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Cezaların Đnfazı Hakkında Kanun ve Đlgili
Mevzuat. Beta Basım Yayım, Đstanbul. Sy:49
Şimşek, F., Özdemir, Ö., Đncesu, C., Karakoç, C. & Özkardeş, B.,
(2003) Çoğul disiplinli bir cinsel işlev bozuklukları merkezine
başvuran 1002 olgunun sosyodemografik ve klinik özellikleri.
Üroloji Bülteni, 14(3): 137-144
Tamar-Gürol, D. (2004) Madde Kullanımı ve Cinsel Yaşam. Đçinde:
Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı
Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 78-79
Terr L. (1990) Too Scared to Cry: Psychic Trauma in Childhood.
New York: Harper and Row
258
T.C.
Başbakanlık
Aile
ve
Sosyal
Araştırmalar
Genel
Müdürlüğü (2005) Aile Đçi Şiddet, 01.08.2005 tarihinde
http://www.aile.gov.tr/hbdetay.asp?id=108
sitesinden
naklen
yararlanılmıştır.
The American College of Obstetricians and Gynecologists Technical
Bulletin. (1993) Sexual Assault. In: Gynecol Obstet; 42: 67-72.
Tuğrul, C. (2001) Cinsel Đşlev Bozukluklarının Psikolojik Nedenleri,
61-64; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N.,
Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Tuğrul, C., Öztan, N. & Kabakçı, E. (1993) Golombok-Rust Cinsel
Doyum Ölçeği’nin Standardizasyon Çalışması. Türk Psikiyatri
Dergisi, 4(2): 83-88.
Tuğrul, C., & Kabakçı, E. (1997) Vajinismusu olan ve olmayan
kadınların bazı özellikleri. Türk Psikoloji Dergisi, 12(40): 39-50.
Tuğrul, C. & Kabakçı, E. (1996) Vajinismus olgularında yordayıcı
değişkenler. Türk Psikiyatri Dergisi, 7(3): 201-207
Tutkun, H. (1998) Ruhsal travma ve dissosiyatif bozukluklar. Ege
Psikiyatri Sürekli Yayınları, 3(4): 579-598
Tutkun, H. (1996) Genel psikiyatri servisinde dissosiyatif bozukluklar
ve çocukluk çağı tacizleri sıklığı. Yayımlanmamış Uzmanlık
Tezi, Đstanbul Üniversitesi Đstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri
Anabilim Dalı, Đstanbul
259
Türkbay, T., Söhmen, G. & Söhmen, T. (1997) Çocuk ve ergenlerde
cinsel kötüye kullanımın sonuçlarını etkileyen etmenler.
Düşünen Adam, 10(4): 32-34
UNICEF (2000) Domestic Violence Against Women and Girls.
Innocenti Digest no.6: 2-10
Ünsal A. (1996) Genişletilmiş Bir Şiddet Tipolojisi. Đçinde: Şiddet.
Cogito Üç Aylık Düşünce Dergisi, Yapı Kredi Yayınları Sayı: 67 (Kış-Bahar): 29-36
Vahip, I. (2002) Evdeki Şiddet ve Gelişimsel Boyutu: Farklı Bir
Açıdan Bakış. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(4): 312-319
Vahip, I. (1994) Yasak-sevi (incest) eylemi: Çeşitli yaklaşımlara genel
bir bakış. Türk Psikiyatri Dergisi, 5: 287-289
Van Berlo, W. & Ensink, B. (2000) Problems With Sexuality After
Sexual Assault. Annual Review of Sex Research, 11: 235-258.
Ward, C. A. (1995) Attitudes Toward Rape: Feminist and Social
Psychological Perspectives. London: Sage Publications, 23-37
Ward, E. & Ogden, J. (1994) Experiencing vajinismus-sufferers
beliefs about causes and effects. Journal of Sexual and Marital
Therapy, 9(1): 33-45
Watts, C. & Zimmerman, C. (2002) Violence against women: global
scope and magnitude. The Lancet 359(6): 1232-1237
Yalom, I. D. (1999) Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı Yayınevi, Đstanbul
260
Yargıç, Đ. (2005) Psikoaktif Madde Kullanımı Epidemiyolojisi
http://www.alkolmadde.com/epidemiyoloji.html
adresinden
11.01.2005 tarihinde alınmıştır
Yavuz, M. F., Özarslan, A. & Yavuz, S. (1997) Sexual assault cases in
Turkey, 1991-1995. Adli Tıp Dergisi, 13: 21-25
Yavuz M. F. (1996) Cinsel saldırı olgularının değerlendirilmesinde
yeni bir yaklaşım. Adli Tıp Dergisi, 12(1-4): 155-160
Yeni Türk Ceza Kanunu TCK (2004) Yenigün Haber Ajansı Basın ve
Yayıncılık A.Ş.-Đstanbul
Yetkin, N. & Đncesu, C. (2001) Kadınlarda Uyarılma ve Orgazm
Bozuklukları, 81- 87; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör:
Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.Đstanbul
Yetkin, N. & Đncesu, C. (1997) Cinsel işlev bozukluklarında
kullanılan terimlerin gözden geçirilmesi. Nöropsikiyatri Arşivi,
34(4): 214-218
Yetkin, N. (2001a) Cinsel Sorunlara Yaklaşım, 40-44; Đçinde: Cinsel
Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
Yetkin, N. (2001b) Vajinismus, 88-91; Đçinde: Cinsel Đşlev
Bozuklukları,
Editör:
Yetkin,
Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul
N.,
Đncesu,
C.,
Roche
261
Yetkin, N. (1998) Cinsel Đşlev Bozukluğu Olmayan Cinsel Sorunlar,
145-151; Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri
Günleri, Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul
Yıldız, H. Y., Yavuz, M. F., Akıncı-Sokullu, F. & Gölge, Z.B. (2003)
Aile Đçi Şiddet Olgularında 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına
Dair Kanunun Uygulamaları. Adli Tıp Dergisi, 17(1): 59-68
Yüksel, Ş. Kora, K., Özkan, M.B., Türksoy, N., Gök, Ş. & Tunalı, D.,
(2000) Aile Đçi Şiddete Maruz Kalan Kadınlarla Yapılan Grup
Psikoterapisi. Nöropsikiyatri Arşivi 37(1): 9-17
Yüksel, Ş. (1998) Olağandışı Durumların Ruh Sağlığına Etkisi ve
Onarılması,
282-294;
Đçinde:
Psikiyatri
Ders
Kitabı,
Düzenleyen: Adam, E., Şar, V., Tükel, R., Üçok, A., Yazıcı, O.,
Đkinci Baskı, Emek Matbaacılık-Đstanbul
Yüksel, Ş. (1996a) Tecavüz: Đktidar Amaçlı Cinsel Saldırganlık;
Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri
Dizisi:1: 113-116, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul
Yüksel, Ş. (1996b) Özyuvadaki Tecavüz; Đçinde: Evdeki Terör Kadına
Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 117-121, Birinci
Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul
Yüksel, Ş. (1992) Cinsellik Đdeolojisi: Dün ve Bugün; Đçinde:
Türkiye’de Kadın Olgusu, Yayına Hazırlayan Arat, N., Say
Yayınları-Đstanbul
262
EK-A
AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU
(ARAŞTIRMA GRUBU ĐÇĐN)
T.C.
ĐSTANBUL ÜNĐVERSĐTESĐ
ADLĐ TIP ENSTĐTÜSÜ
“CĐNSEL ĐŞLEV BOZUKLUĞU GÖRÜLEN KADINLARDA GEÇMĐŞ
TRAVMATĐK DENEYĐMLER” KONULU ARAŞTIRMANIN
AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU
Đstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda
yapılmakta olan bir doktora tezi kapsamında oluşturulan bu çalışma, geçmiş
travmatik deneyimlerin insanın cinsel işlev alanını ne derece etkilediğinin
araştırılması amacıyla yapılmaktadır.
Bu araştırma sonucunda elde edilecek veriler; fiziksel, cinsel, duygusal
istismar ve saldırı mağdurlarına destek ve yol gösterme çalışmaları kapsamında
bilimsel bir alt yapı oluşturacaktır. Elde edilecek bilgilerin, özellikle cinsel travma
mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren birinci basamak kurumlarda çalışan
kişilerin eğitiminde kullanılması hedeflenmektedir.
Uygulama yüzyüze görüşme yöntemi ile yaklaşık 45-60 dakika süren tek
oturumda gerçekleştirilecektir. Bu uygulamada vermiş olduğunuz cevaplar
kesinlikle gizli tutulacak, sizin hangi cevabı verdiğinizi kimse bilmeyecektir.
Çalışma formları üzerinde cevaplar dışında, size ait kimlik bilgisi, sayı, numara v.b.
işaretler yazılmayacağından cevaplardan yola çıkarak sizin kim olduğunuzu anlamak
mümkün olmayacaktır. Uygulamayı istediğiniz zaman bitirebilir veya istediğiniz
soruyu yanıtlamayabilirsiniz.
Bilimsel bir çalışmaya katılarak yardımcı olduğunuz için çok teşekkür
ederiz.
Bu çalışmaya katılmayı kabul ediyorum.
Adı ve Soyadı :
Đmza
:
263
EK-B
AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU
(KONTROL GRUBU ĐÇĐN)
T.C.
ĐSTANBUL ÜNĐVERSĐTESĐ
ADLĐ TIP ENSTĐTÜSÜ
“CĐNSEL ĐŞLEV BOZUKLUĞU GÖRÜLEN KADINLARDA GEÇMĐŞ
TRAVMATĐK DENEYĐMLER” KONULU ARAŞTIRMANIN
AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU
Đstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda
yapılmakta olan bir doktora tezi kapsamında oluşturulan bu çalışma, geçmiş
travmatik deneyimlerin insanın cinsel işlev alanını ne derece etkilediğinin
araştırılması amacıyla yapılmaktadır.
Bu araştırma sonucunda elde edilecek veriler; fiziksel, cinsel, duygusal
istismar ve saldırı mağdurlarına destek ve yol gösterme çalışmaları kapsamında
bilimsel bir alt yapı oluşturacaktır. Elde edilecek bilgilerin, özellikle cinsel travma
mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren birinci basamak kurumlarda çalışan
kişilerin eğitiminde kullanılması hedeflenmektedir.
Bu uygulamada vermiş olduğunuz cevaplar kesinlikle gizli tutulacak, sizin
hangi cevabı verdiğinizi kimse bilmeyecektir. Çalışma formları üzerinde cevaplar
dışında, size ait kimlik bilgisi, sayı, numara v.b. işaretler yazılmayacağından
cevaplardan yola çıkarak sizin kim olduğunuzu anlamak mümkün olmayacaktır.
Eğer
bir
kurumda
çalışıyorsanız,
tezde,
çalıştığınız
kurumdan
kesinlikle
bahsedilmeyecektir.
Uygulama 25-35 dakika arası sürmektedir. Uygulamayı istediğiniz zaman
bitirebilir veya istediğiniz soruyu yanıtlamayabilirsiniz. Lütfen cevapladığınız
formlara isminizi yazmayınız ve formları doldurduktan sonra zarfa koyarak
yapıştırınız.
Bilimsel bir çalışmaya katılarak yardımcı olduğunuz ve katkı sağladığınız
için çok teşekkür ederiz.
264
EK-C
DEMOGRAFĐK BĐLGĐ FORMU
1.
Yaşınız: ..........
2.
Eğitim durumunuz:
□
Okur yazar değil
□
Okur yazar
□
Đlkokul mezunu
□
Ortaokul mezunu
□
Lise Mezunu
□
Üniversite Mezunu
□
Toplam Eğitim Yılı …….
3.
Mesleğiniz: ...........................................................
4.
Çalışma durumunuz:
□
Çalışıyor
□
Çalışmıyor
5.
Medeni haliniz:
□ Bekar, düzenli partneri yok
□ Bekar, düzenli partneri var
□ Evli
□ Evli, ayrı yaşıyor
□ Boşanmış, düzenli partneri yok
□ Boşanmış, düzenli partneri var
□ Dul, düzenli partneri yok
□ Dul, düzenli partneri var
□ Diğer......................................
6.
Evlilik / birliktelik süreniz: .....................................
7.
Evlilik yaşınız: ......................
8.
Evlilik sayınız:
□
Bir
□
Birden fazla ......................
265
9.
Evlenme biçiminiz:
□
Beşik kertmesi
□
Görücü usulü, isteyerek
□
Görücü usulü, rıza dışı
□
Kaçırılarak / kaçarak
□
Akraba evliliği
□
Arkadaşlık / flört sonucu
□
Çocukluk arkadaşlığı sonucu
□
Eşimin cezasının tehiri için
□
Diğer ...................................
10.
Varsa çocuk sayısı: ...............................
11.
Đlk çocuğunuz doğduğunda kaç yaşındaydınız? ......
12.
Yaşadığınız yer:
□
Köy
□
Kasaba
□
Kent
□
Metropol
□
Yurt dışı
13.
Doğduğunuz ve 18 yaşına kadar çocukluğunuzun geçtiği yer
(Nerede, kaç yıl kaldınız? Lütfen yazınız):
□
Köy ...........................
□
Kasaba .....................
□
Kent .........................
□
Metropol ..................
□
Yurt dışı ...................
14.
Alkol kullanımı:
□
Hiç kullanmıyorum
□
Çok nadir kullanırım
□
Bazen kullanırım
□
Sık kullanırım
□
Her zaman kullanırım
15.
Uyuşturucu kullanımı:
□
Hiç kullanmıyorum
□
Çok nadir kullanırım
□
Bazen kullanırım
□
Sık kullanırım
□
Her zaman kullanırım
16.
Eşinizin yaşı: .............
266
17.
Eşinizin eğitim durumu:
□
Okur yazar değil
□
Okur yazar
□
Đlkokul mezunu
□
Ortaokul mezunu
□
Lise mezunu
□
Üniversite mezunu
□
Toplam eğitim yılı ....................
18.
Eşinizin mesleği: ......................................................
19.
Eşinizin çalışma durumu:
□
Çalışıyor
□
Çalışmıyor
20.
Eşinizin evlilik yaşı: ..........................
21.
Đlk çocuğunuz doğduğunda eşiniz kaç yaşındaydı? ..........
22.
Eşinizin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği yer
(Nerede, kaç yıl yaşamış? Lütfen yazınız)
□
Köy .........................
□
Kasaba ...................
□
Kent ........................
□
Metropol ........................
□
Yurtdışı ……………
23.
Eşinizin alkol kullanımı:
□
Hiç kullanmaz
□
Çok nadir kullanır
□
Bazen kullanır
□
Sık kullanır
□
Her zaman kullanır
24.
Eşinizin uyuşturucu kullanımı:
□
Hiç kullanmaz
□
Çok nadir kullanır
□
Bazen kullanır
□
Sık kullanır
□
Her zaman kullanır
267
EK-Ç
CĐNSEL YAŞAM BĐLGĐ FORMU
1.
Herhangi bir cinsel sorun yaşıyor musunuz?
□ Evet
□
Hayır
2.
Yaşadığınız cinsel sorun nedir?
.....................................................................................................................
.....................................................................................................................
.....................................................................................................................
3.
Ne kadar süredir cinsel sorununuz devam etmektedir? ....................
4.
Ne kadar süredir tedavi görüyorsunuz? .......................
5.
Bu sorununuz nedeniyle daha önce tedavi gördünüz mü?
□
Evet
□
Hayır
6.
Bu tedavi ne kadar sürmüştü? ......................
7.
Yaşamınızın daha önceki dönemlerinde herhangi bir cinsel sorun
yaşadınız mı?
□
Evet
□
Hayır
8.
Cevabınız “Evet” ise bu sorun / sorunlar nedir?
......................................................................................................................
......................................................................................................................
......................................................................................................................
9.
Eşinizin yaşadığı herhangi bir cinsel sorun var mı?
□
Evet
□
Hayır
10.
Cevabınız “Evet” ise bu sorun nedir?
.....................................................................................................................
.....................................................................................................................
.....................................................................................................................
11.
Eşinizin cinsel sorunu ne kadar süredir devam etmektedir? ..............
12.
Đlk cinsel ilişkinizi kaç yaşında yaşadınız? .........................
13.
Đlk cinsel ilişkinizi kiminle yaşadınız? ................................
268
14.
Đlk cinsel ilişkinizi nerede yaşadınız? ..................................
15.
Cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşar mısınız?
□
Evet
□
Hayır
16.
Nasıl korunuyorsunuz?
□
Korunmuyoruz
□
Geri çekilme yöntemi
□
Doğum kontrol hapı
□
Tarih yöntemi
□
Rahim içi alet (spiral)
□
Prezervatif
□
Diyafram
□
Diğer .................................
17.
Evlilik sırasında istenmeyen bir gebeliğiniz oldu mu?
□
Evet
□
Hayır
18.
Bu gebelik sırasında kaç yaşındaydınız? .....................
19.
Gebeliğiniz nasıl son buldu?
□
Düşük yaptım
□
Kürtaj oldum
□
Doğum yaptım
20.
Evlilik öncesi istenmeyen bir gebeliğiniz oldu mu?
□
Evet
□
Hayır
21.
Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise kaç yaşındaydınız? .............
22.
Evlilik öncesi istenmeyen gebeliğiniz nasıl son buldu?
□
Düşük yaptım
□
Kürtaj oldum
□
Doğum yaptım
□
Diğer .........................................
23.
Evliliğiniz boyunca bildiğiniz kadarıyla eşinizin hiç evlilik dışı
ilişkisi oldu mu?
□
Evet
□
Hayır
24.
Evliliğiniz boyunca sizin hiç evlilik dışı ilişkiniz oldu mu?
□
Evet
□
Hayır
269
25.
Đlk cinsel bilgilerinizi nereden öğrendiniz?
□
Eşimden
□
Arkadaşlarımdan
□
Aile üyelerinin birinden
□
Kitaplardan / Dergilerden
□
Televizyondan
□
Đnternetten
□
Okuldan
□
Diğer .........................................
26.
Cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgiler nedeniyle hiç korku
yaşadınız mı?
□
Evet
□
Hayır
27.
Şu an oturduğunuz evde kimlerle birlikte yaşıyorsunuz?
□
Yalnız
□
Eşim ve ben
□
Eşim, ben ve çocuğumuz / çocuklarımız
□
Kayınvalidem ve/veya kayınpederim ile birlikte
□
Kendi annem ve/veya babam ile birlikte
□
Ayrı dairelerde fakat aynı apartman/bahçe içerisinde aile büyükleri
ile birlikte
□
Diğer akraba üyesi/üyeleri ile birlikte
□
Diğer ..............................................................................
28.
Çocuklarınızla aynı yatak odasını paylaşıyor musunuz?
□
Evet
□
Hayır
29.
Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise yatak odanızı paylaştığınız
çocuğunuzun/çocuklarınızın yaşı nedir?
1.................
2.....................
3....................
30.
Evde kim söz ve otorite sahibidir?
□
Eşim ve ben eşit oranda
□
Eşim
□
Ben
□
Eşimin ailesi
□
Benim ailem
□
Diğer .........................................
31.
Evliliğinizi / ilişkinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
□
Çok iyi
□
Đyi
□
Orta
□
Kötü
□
Çok kötü
270
32.
Eşinizle yaşadığınız herhangi bir sorununuz var mı?
□
Evet
□
Hayır
33.
Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise ne tür bir sorun
yaşıyorsunuz?
.....................................................................................................................
......................................................................................................................
......................................................................................................................
34.
Herhangi bir Bedensel Hastalığınız var mı? Cevabınız “evet” ise
lütfen ne olduğunu yazınız.
□ Evet ...............................................
□ Hayır
35.
Herhangi bir Psikiyatrik Hastalığınız var mı? Cevabınız “evet” ise
lütfen ne olduğunu yazınız.
□ Evet .................................................
□ Hayır
36.
Düzenli kullandığınız bir ilaç var mı? Cevabınız “var” ise lütfen ne
için hangi ilacı kullandığınızı yazınız.
□ Var ..................................................
□ Yok
Not: 34, 35 ve 36ncı sorular sadece araştırma grubuna uygulanan “Tanı Formu” içinde yer
almaktadır.
271
EK-D
TANI FORMU
1.
Tanı:
□
Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
□
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
□
Cinsel Uyarılma Bozukluğu
□
Orgazm Bozukluğu
□
Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı)
□
Vajinismus
□
Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu
□
Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu
2.
Varsa eş tanı (CĐB):
3.
(1) ........................................................
(2) .........................................................
Eş herhangi bir Cinsel Đşlev Bozukluğu tanısı almış mı?
□
Evet
□
Hayır
4.
Eşin tanısı nedir?
□
Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu
□
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
□
Cinsel Uyarılma Bozukluğu (Sertleşme Bozukluğu)
□
Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma)
□
Orgazm Bozukluğu
□
Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı)
□
Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu
□
Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu
5.
Varsa eşin eş tanısı (CĐB):
6.
Bedensel Hastalık:
□
Evet
□
Hayır
Psikiyatrik Hastalık:
□
Evet
□
Hayır
7.
(1) ..............................................
(2) ..............................................
8.
Psikiyatrik Özgeçmiş (Geçirilmiş psikiyatrik hastalık):
................................................................................................................................
................................................................................................................................
................................................................................................................................
9.
Halen kullanılan ilaç:
□
Var ..................................................................................
□
Yok
Not: Bu form sadece araştırma grubunda kullanıldığından ve kontrol grubuna verilmediğinden, 6, 7, 8 ve
9. sorular, kontrol grubuna “Cinsel Yaşam Bilgi Formu”nun sonuna eklenerek sorulmuştur.
272
EK-E
GOLOMBOK RUST CĐNSEL DOYUM ÖLÇEĞĐ (GRCDÖ)
(Kadın Formu)
Her bir cümleyi okuduktan sonra, lütfen cümlelerin yanındaki “Hiçbir
zaman”, “Nadiren”, “Bazen”, “Çoğu zaman”, “Her zaman” seçeneklerinden
birini işaretleyiniz.
(0)
(1)
(2)
(3)
(4)
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
Hiçbir Zaman
Nadiren
Bazen
Çoğu Zaman
Her Zaman
Cinsel yaşama karşı ilgisizlik duyar mısınız?
Eşinize, cinsel ilişkinizle ilgili olarak, nelerden
hoşlanıp nelerden hoşlanmadığınızı söyleyebilir
misiniz?
Bir hafta boyunca cinsel ilişkide bulunmadığınız
olur mu? (Adet günleri, hastalık gibi nedenler
dışında)
Cinsel yönden kolay uyarılır mısınız?
Sizce sizin ve eşinizin ön sevişmeye (öpme,
okşama gibi) ayırdığınız zaman yeterli mi?
Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının
giremeyeceği kadar dar olduğunu düşünür müsünüz?
Eşinizle sevişmekten kaçınır mısınız?
Cinsel ilişki sırasında doyuma (orgazma)
ulaşır mısınız?
Eşinize sarılıp, vücudunu okşamaktan zevk
alır mısınız?
Eşinizle olan cinsel ilişkinizi tatminkar bulur
musunuz?
Gerekirse rahatsızlık ve acı duymaksızın, parmağınızı cinsel organınızın içine sokabilir misiniz?
Eşinizin cinsel organına dokunup okşamaktan
rahatsız olur musunuz?
Eşiniz sizinle sevişmek istediğinde rahatsız
olur musunuz?
Sizin için doyuma (orgazma) ulaşmanın mümkün
olmadığını düşünür müsünüz?
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
273
15. Haftada iki defadan fazla cinsel birleşmede
bulunur musunuz?
16. Eşinize cinsel ilişkinizle ilgili olarak, nelerden
hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını sorabilir misiniz?
17. Eşinizin cinsel organı, sizin cinsel organınıza
rahatsızlık vermeden girebilir mi?
18. Eşinizle olan cinsel ilişkinizde sevgi ve
şefkatin eksik olduğunu hisseder misiniz?
19. Eşinizin, cinsel organınıza dokunup okşamasından zevk alır mısınız?
20. Eşinizle sevişmeyi reddettiğiniz olur mu?
21. Ön sevişme sırasında eşiniz bızırınızı (klitoris)
uyardığında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız?
22. Sevişme boyunca, sadece cinsel birleşme için
ayrılan süre sizin için yeterli mi?
23. Sevişme sırasında yaptıklarınızdan tiksinti
duyar mısınız?
24. Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının
derine girmesini engelleyecek kedar dar olduğunu
düşünür müsünüz?
25. Eşinizin sizi sevip okşamasından hoşlanır mısınız?
26. Sevişme sırasında cinsel organınızda ıslaklık
olur mu?
27. Cinsel birleşme anında zevk alır mısınız?
28. Cinsel birleşme anında doyuma (orgazma)
ulaşır mısınız?
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
(0) (1) (2) (3) (4)
274
EK-F
GOLOMBOK RUST CĐNSEL DOYUM ÖLÇEĞĐ (GRCDÖ)
CEVAP ANAHTARI – ALT BOYUT PUAN TABLOSU
DÖNÜŞTÜRME TABLOSU
(Kadın Formu)
Tablo I: GRCDÖ Cevap Anahtarı
Đtem No
1
2*
3
4*
5*
6
7
8*
9*
10*
11*
12
13
14
15*
16*
17*
18
19*
20
21*
22*
23
24
25*
26*
27*
28*
Puanlar
0
4
0
4
4
0
0
4
4
4
4
0
0
0
4
4
4
0
4
0
4
4
0
0
4
4
4
4
* Đşaretli maddeler ters çevrilmiştir.
1
3
1
3
3
1
1
3
3
3
3
1
1
1
3
3
3
1
3
1
3
3
1
1
3
3
3
3
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
3
1
3
1
1
3
3
1
1
1
1
3
3
3
1
1
1
3
1
3
1
1
3
3
1
1
1
1
4
0
4
0
0
4
4
0
0
0
0
4
4
4
0
0
0
4
0
4
0
0
4
4
0
0
0
0
275
Tablo II: GRCDÖ Alt Boyut Puan Tablosu
Alt Boyutlar
Đtem Numaraları
Sıklık
3
15
Đletişim
2
16
Doyum
5
10
18
22
Kaçınma
7
13
20
23
Dokunma
9
12
19
25
Vajinismus
6
11
17
24
Anorgasmi
8
14
21
28
Tablo III: GRCDÖ Dönüştürme Tablosu
Dönüşmüş
Puan
HAM PUAN
Toplam
Sıklık
Đletişim
Doyum
Kaçınma
Dokunma
Vajinismus
Anorgasmi
9
68+
8
8
15-16
12-16
11-15
13-16
16
8
60-67
7
7
14
10-11
9-10
11-12
15
7
53-59
6
6
12-13
8-9
7-8
8-10
14
6
46-52
5
5
10-11
6-7
5-6
6-7
12-13
5
38-45
4
4
8-9
4-5
4
4-5
9-11
4
31-37
3
3
6-7
3
3
3
6-8
3
26-30
2
2
4-5
2
2
2
4-5
2
21-25
1
1
2-3
1
1
1
1-3
1
0-20
0
0
0-1
0
0
0
0
276
EK-G
TRAVMATĐK DENEYĐM BĐLGĐ FORMU
Bir çok kişi yaşamının bir noktasında çok zorlayıcı bir olaya veya
travmaya tanık olur veya içinde bulunabilir. Aşağıda, karşılaşabileceğiniz bazı
travmatik yaşam olaylarının bir listesi bulunmaktadır. Lütfen tanık olduğunuz
ya da yaşadığınız travmatik yaşantıları ifade eden bu 13 soruyu cevaplayınız.
Lütfen Dikkat: Bu sayfadaki 13 Maddenin her birini okuduktan sonra “Evet”
seçeneğini işaretlediğiniz her bir soru için, ilgili bölümdeki soruları ve 14üncü
Bölüm’deki soruları mutlaka cevaplayınız!
1. Çocukluğunuzda yada gençliğinizde (18 yaşından önce) herhangi bir kişi
tarafından aşırı olduğunu düşündüğünüz bir şekilde dövüldünüz mü ve/veya fiziksel
zarar gördünüz mü?
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz BĐRĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
2. Çocukluğunuzda yada gençliğinizde (18 yaşından önce) herhangi bir kişinin sizi
sürekli olarak aşağılaması, tehdit edici sözler söylemesi ya da küçük düşürücü
yorumlar yapmasına maruz kaldınız mı?
( ) Evet
( ) Hayır
(“Evet”i işaretlediyseniz ĐKĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
3. Çocukluğunuzda ya da gençliğinizde (18 yaşından önce) bir yabancı
tarafından size, izniniz olmadan cinsel olarak yaklaşıldı mı ya da dokunuldu mu?
(Örneğin; okşama, cinsel organlarını gösterme, sizin cinsel organlarınızı görmeye
çalışma, cinsel organlarınızı uyarma, cinsel ilişki gibi)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ÜÇÜNCÜ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
4. Çocukluğunuzda ya da gençliğinizde (18 yaşından önce) aile bireylerinizden ya
da diğer akrabalarınızdan biri tarafından size cinsel bir yaklaşımda bulunuldu mu?
(Örneğin; okşama, cinsel organlarını gösterme, sizin cinsel organlarınızı görmeye
çalışma, cinsel organlarınızı uyarma, cinsel ilişki gibi)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz DÖRDÜNCÜ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
5. Yetişkinliğinizde, bir yabancı tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz
kalmak (Örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak
soyulma)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz BEŞĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
277
6. Yetişkinliğinizde, aileden veya tanıdık birisi tarafından cinsel olmayan bir
saldırıya maruz kalmak (Örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile
tutulma, zor kullanarak soyulma)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ALTINCI BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
7. Yetişkinliğinizde, bir yabancı tarafından cinsel saldırıya maruz kaldınız mı?
(Örneğin; tecavüz veya tecavüz girişimi)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz YEDĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
8. Yetişkinliğinizde, aileden veya akrabalardan biri tarafından cinsel bir saldırıya
maruz kaldınız mı? (Örneğin; tecavüz veya tecavüz girişimi)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
9. Evliliğinizde veya birlikteliğinizde, eşinizin fiziksel şiddetine maruz kaldınız
mı? (Örneğin; dayak yeme, fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma vb.)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz DOKUZUNCU BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
10. Evliliğinizde veya birlikteliğinizde, eşinizin duygusal istismarına maruz
kaldınız mı? (Örneğin; aşağılama, iftira atma, hakaret etme, size beğenmediğiniz
bir lakap takma, fiziksel özelliklerinizle ilgili olumsuz ifadeler kullanma vb.)
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONUNCU BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
11. Evliliğinizde veya birlikteliğinizde, onayınız olmadan eşiniz tarafından cinsel
ilişkiye zorlandınız mı ve/veya zorla cinsel ilişki gerçekleşti mi?
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONBĐRĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
12. Hayatınızın herhangi bir döneminde işkenceye maruz kaldınız mı?
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONĐKĐNCĐ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
13. Hayatınızın herhangi bir döneminde yukarıda sözü edilmeyen başka bir
travmatik deneyime maruz kaldınız mı?
( ) Evet
( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM’deki
soruları cevaplayınız)
278
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
1.
Kim tarafından böyle bir eyleme maruz kaldınız?
□ Bir yabancı
□ Aile üyelerinden biri ……………………..
□ Tanıdık biri ……………………………….
□ Arkadaş …………………………………..
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Bu saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ...............
4.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ...................
5.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
6.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
7.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
8.
Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz
mu?
□ Evet
□ Hayır
9.
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
279
□
□
□
Suçlanacağımı düşündüm
Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
Diğer ..........................................................................................
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Kim tarafından bu tür bir istismara maruz kaldınız?
□ Bir yabancı
□ Aile üyelerinden biri .........................
□ Tanıdık biri .......................................
□ Arkadaş............................................
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
4.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
5.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
6.
Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz
mu?
□ Evet
□ Hayır
7.
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
280
□
□
□
□
Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
Suçlanacağımı düşündüm
Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
Diğer ..........................................................................................
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz kaldınız?
□ Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması
□ Teşhircilik (Cinsel organın gösterilmesi)
□ Sizin cinsel organlarınızı zorla görmeye çalışma
□ Mastürbasyon yapmaya zorlama
□ Erişkin kişinin sizin önünüzde mastürbasyon yapması
□ Fuhuşa yönlendirilme
□ Erişkin tarafından vajina, anüs yada ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve
durumun gerçekleşmesi
□ Erişkin tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak
sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit etme gibi vücut temasının bulunması
□ Film, fotoğraf ya da müstehcen konuşma gibi araçlar kullanılarak
pornografiye yönlendirme
2.
Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız?
□ Bir yabancı ……................................
□ Diğer............................................
3.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Bir kaç kez
□ Bir çok kez
□ Çok sık
□ Devamlı
4.
Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim süreklilik arzettiyse süresi ne
kadardı?
□ Bir aydan kısa sürdü
□ 1-12 ay arası
□ 1-5 yıl arası
□ 5 yıldan fazla
5.
Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim sırasında kaç yaşındaydınız? ........
6.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? .................
281
7.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
8.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
9.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
10.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
11.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz kaldınız?
□ Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması
□ Teşhircilik (Cinsel organın gösterilmesi)
□ Sizin cinsel organlarınızı zorla görmeye çalışma
□ Mastürbasyon yapmaya zorlama
□ Erişkin kişinin sizin önünüzde mastürbasyon yapması
□ Fuhuşa yönlendirilme
□ Erişkin tarafından vajina, anüs yada ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve
durumun gerçekleşmesi
□ Erişkin tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak
sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit etme gibi vücut temasının bulunması
282
□
Film, fotoğraf ya da müstehcen konuşma gibi araçlar kullanılarak
pornografiye yönlendirme
2.
Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız?
□ Aile üyelerinden biri …….................
□ Akrabalardan biri ……………………..
□ Tanıdık biri …………………………
□ Arkadaş .......................................
3.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Bir kaç kez
□ Bir çok kez
□ Çok sık
□ Devamlı
4.
Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim süreklilik arzettiyse süresi ne
kadardı?
□ Bir aydan kısa sürdü
□ 1-12 ay arası
□ 1-5 yıl arası
□ 5 yıldan fazla
5.
Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim sırasında kaç yaşındaydınız? ........
6.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? .................
7.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
8.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
9.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
10.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
deneyim
sonrasında
□
Hayır
adli
makamlara
283
11.
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
BEŞĐNCĐ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Kim tarafından bu tür bir saldırıya maruz kaldınız?
□ Bir yabancı …………………………
□ Diğer............................................
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Bu saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ...............
4.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ...................
5.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
6.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
7.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
284
8.
Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz
mu?
□ Evet
□ Hayır
9.
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
ALTINCI BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız?
□ Aile üyelerinden biri .........................
□ Akrabalardan biri …………………….
□ Tanıdık biri .......................................
□ Arkadaş ............................................
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Bu saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ...............
4.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? .............
5.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
6.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
285
7.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
8.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
9.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
YEDĐNCĐ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız?
□ Bir yabancı ……………………………
□ Diğer ............................................
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Yaşadığınız cinsel saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? .............
4.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? .............
5.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
6.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
286
□
□
□
Arkadaş
Profesyonel biri .................................
Diğer .................................................
7.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
8.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
9.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız?
□ Aile üyelerinden biri ……………….…
□ Bir akraba …………………………….
□ Arkadaş ……………………………
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Yaşadığınız cinsel saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? .............
4.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? .............
287
5.
Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
6.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
7.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
8.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
9.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
DOKUZUNCU BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Eşiniz tarafından aşağıdaki fiziksel travmalardan hangisine maruz
kaldınız?
□ Đtme
□ Tokat Atma, vurma, yumruklama
□ Saç çekme
□ Isırma
□ Kollarını burma
□ Nesneler ile vurma
□ Yakma
□ Delici kesici aletle yaralama
□ Ateş etme
□ Zehirleme
288
□
□
□
Zor kullanarak baskı altında tutma
Fiziksel kısıtlılık
Diğer ...........................................
2.
Yukarıdakilerden herhangi birini işaretlediyseniz ne kadar süre ile bu
duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Bir kaç kez
□ Bir çok kez
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
4.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
5.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
6.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
7.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
289
ONUNCU BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Eşiniz tarafından aşağıdaki duygusal travmalardan hangisine maruz
kaldınız?
□ Sürekli eleştiri
□ Aşağılama
□ Đftira atma
□ Hakaret etme
□ Size beğenmediğiniz bir lakap takma
□ Fiziksel özelliklerinizle ilgili olumsuz ifadeler
□ Aşağılayıcı küfürlere maruz kalma
□ Diğer ................................................
2.
Yukarıdakilerden herhangi birini işaretlediyseniz ne kadar süre ile bu
duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Bir kaç kez
□ Bir çok kez
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
4.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
5.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
6.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
7.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
290
□
□
□
□
□
□
Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
Suçlanacağımı düşündüm
Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
Diğer ..........................................................................................
ONBĐRĐNCĐ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Eşiniz tarafından, aşağıdakilerden hangisine, istemediğiniz halde maruz
kaldınız?
□ Okşamak
□ Cinsel ilişkinin zorla gerçekleşmesi
□ Oral ilişkinin zorla gerçekleşmesi
□ Anal ilişkinin zorla gerçekleşmesi
□ Cinsel bölgelere fiziksel saldırı
□ Cinsel açıdan aşağılayıcı davranışlarda bulunmak
□ Diğer.................................................
2.
Yukarıdakilerden herhangi birini işaretlediyseniz bu durum ne sıklıkla
olmaktadır?
□ Bir kez
□ Bir kaç kez
□ Bir çok kez
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
4.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
5.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
291
6.
7.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
ONĐKĐNCĐ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Ne tür bir işkenceye maruz kaldınız?
□ Fiziksel
□ Cinsel
□ Psikolojik
□ Diğer ....................................
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Gördüğünüz işkence sırasında kaç yaşındaydınız? ...............
4.
Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız
mı?
□ Evet
□ Hayır
5.
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
6.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
292
□
□
7.
8.
Olumsuz
Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü
cevaplayınız
1.
Maruz kaldığınız travmayı lütfen kısaca yazınız.
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
2.
Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız?
□ Bir kez
□ Birkaç defa
□ Sık olarak
□ Çok sık
□ Devamlı
3.
Bu travmatik deneyim sırasında kaç yaşındaydınız? ...............
4.
Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ...............
5.
Yaşadığınız bu
paylaştınız mı?
□ Evet
6.
travmatik deneyimi bu güne kadar hiç birisiyle
□
Hayır
Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız?
□ Eş
□ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş)
□ Arkadaş
□ Profesyonel biri .................................
□ Diğer .................................................
293
7.
Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu?
□ Olumlu
□ Olumsuz
□ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı)
8.
Yaşadığınız travmatik
başvurdunuz mu?
□ Evet
9.
deneyim
sonrasında
□
adli
makamlara
Hayır
Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız?
□ Sonuç alamayacağımı düşündüm
□ Çok küçüktüm
□ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum
□ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum
□ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum
□ Suçlanacağımı düşündüm
□ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım
□ Diğer ..........................................................................................
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1.
□
2.
Vücudunuza isteyerek zarar verdiğiniz olur mu?
Evet
□ Hayır
Cevabınız “Evet” ise hangi yollarla olduğunu belirtiniz.
Kollarınızı ya da vücudunuzun diğer yerlerini kesme ya da çizme
Sigara ya da diğer yollarla yakma
Saçlarınızı yolma
Kendini ısırma
Başınızı, yumruğunuzu ya da diğer beden parçalarınızı şiddetle sert
yerlere vurma
□ Alkol ve madde kötüye kullanımı
□ Yeme bozuklukları (Aşırı yeme, yemek sonrası kusma, çok az yeme vb.)
□ Diğer(belirtiniz) .........................................................................................
□
□
□
□
□
3.
Bu durum ne kadar süredir devam etmektedir? ..............................
4.
□
5.
Hiç intihar girişiminde bulundunuz mu?
Evet
□
Hayır
Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise kaç kez intihar girişiminde
bulundunuz?
□ Bir kez
□ Birden fazla (belirtiniz) ...............
294
6.
Đntihar girişiminizde kaç yaşındaydınız?
3. .............
7.
Eğer intihar girişiminde bulunduysanız hangi şekilde olduğunu
belirtiniz.
Đlaç alarak
Kesici bir alet ile
Ateşli silah ile
Yüksekten atlayarak
Kendini asmaya çalışarak
Diğer (belirtiniz) ....................
□
□
□
□
□
□
1. ............,
2. ............,
Katılımınız Đçin Teşekkür Ederiz.
295
ÖZGEÇMĐŞ
Hatice Kulak, 1969 yılında Ankara’da doğdu. Đlk, orta ve lise
öğrenimini Đstanbul’da tamamladı.
1992 yılında Đstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,
Psikoloji Bölümünde lisans; 1996 yılında Đstanbul Üniversitesi, Adli
Tıp Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1997 yılında
Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda doktora
öğrenimine başladı.
1996 yılından bu yana Hava Harp Okulu Öğrenci Alay
Komutanlığı’nda danışman psikolog ve bu görevine ilave olarak 2000
senesinden bu yana da Hava Harp Okulu Dekanlığı’nda öğretim
görevlisi olarak görev yapmaktadır.
Download