T.C. ĐSTANBUL ÜNĐVERSĐTESĐ ADLĐ TIP ENSTĐTÜSÜ Danışman: Prof. Dr. M. Fatih YAVUZ CĐNSEL ĐŞLEV BOZUKLUĞU GÖRÜLEN KADINLARDA GEÇMĐŞ TRAVMATĐK DENEYĐMLER SOSYAL BĐLĐMLER ANABĐLĐM DALI DOKTORA TEZĐ Hatice KULAK Uzman Psikolog Đstanbul - Şubat 2006 i ĐÇĐNDEKĐLER Sayfa No Đçindekiler …………………………………………………. i Şema ve Tablo Listesi .……………………………………. vi Önsöz ……………………………………….……………… xiv 1. GĐRĐŞ VE AMAÇ …………………………...………... 1 2. GENEL BĐLGĐLER …………………….……………. 4 2.1. Cinsellik ……………………………….………….. 4 2.1.1. Cinsellik Kavramı ………..………...….…… 4 2.1.2. Kadın Cinselliği …………………………….. 7 2.1.3. Kadın Cinselliği ve Kadına Yönelik Cinsel Şiddetle Đlgili Cinsel Mitler ……….…..……. 10 2.2. Kadınlarda Cinsel Đşlev ……………………….… 14 2.2.1. Cinsel Đşlevin Tanımı …………….................. 14 2.2.2. Kadınlarda Cinsel Đşlev Fizyolojisi ……….… 14 2.2.3. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Sınıflandırma ………………………….......… 16 2.2.3.1. Kadınlarda Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu ……………………………. 19 2.2.3.2. Kadınlarda Cinsel Tiksinti Bozuklukları 21 2.2.3.3. Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu 22 2.2.3.4. Kadınlarda Orgazm Bozukluğu ………. 23 2.2.3.5. Disparoni ……………………………… 25 2.2.3.6. Vajinismus ………………………..…... 27 2.2.3.7. Genel Tıbbi Durumlara Bağlı Cinsel Đşlev Bozukluğu ………………………. 31 ii 2.2.3.8. Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu ………………………. 31 2.2.3.9. Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu …………………….… 31 2.2.4. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarının Toplumda Görülme Sıklığı …………………. 33 2.2.5. Kadın Cinsel işlev Bozukluklarının Sebepleri 34 2.2.5.1. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Fiziksel Sebepler ……………………… 35 2.2.5.2. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Psikolojik Sebepler ………..………….. 37 2.3. Çocukluk Çağı Đstismarları ……………………… 42 2.3.1. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Tanımları …... 42 2.3.1.1. Çocuğa Yönelik Duygusal Đstismar ....... 42 2.3.1.2. Çocuğa Yönelik Fiziksel Đstismar ……. 43 2.3.1.3. Çocuğa Yönelik Cinsel Đstismar …….... 43 2.3.1.4. Çocuğa Yönelik Đhmal ………………... 44 2.3.2. Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarının Kısa ve Uzun Dönem Sonuçları ……………………… 44 2.3.3. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Yaygınlığı ….. 47 2.4. Şiddet ………………………….………….……….. 49 2.4.1. Şiddet Kavramı ……………………………... 49 2.4.2. Aile Đçi Şiddet ………………………………. 50 2.4.3. Kadına Yönelik Şiddet ………………...…..... 53 2.4.4. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Şiddet ……….….. 56 iii 2.4.4.1. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Cinsel Şiddet.. 59 2.5. Psikolojik Travma Kavramı …………………...… 62 2.5.1. Psikolojik Travma Kavramının Tanımı …..… 62 2.5.2. Psikolojik Travma Sonrası Oluşan Sorunlar .. 63 2.5.3. Cinsel Saldırı ve Cinsel Travma ………….… 65 2.5.4. Cinsel Travmaların Bildirilme Oranları ….… 68 2.6. Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddetin Hukuki Boyutu ……………………..…………………....… 71 2.6.1. 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun 71 2.6.2. Eski ve Yeni TCK’da Kişiye Yönelik Cinsel Şiddet Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler ….…... 74 2.6.3. Eski ve Yeni TCK’da Fiziksel Bütünlüğe Karşı Şiddet ve Đhmal Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler ……………………………….. 79 3. GEREÇ VE YÖNTEM ………..………..………….…. 82 3.1. Çalışma Grupları ……………………….…….….. 82 3.1.1. Araştırma Grubu ……………………...…..... 82 3.1.2. Kontrol Grubu ……………………...………. 82 3.2. Düzen ve Đşlemler ………………..……………….. 83 3.3. Gereçler …………………………………………… 84 3.3.1. Aydınlatılmış Rıza Formu …………………. 84 3.3.2. Demografik Bilgi Formu …………….…….. 85 3.3.3. Cinsel Yaşam Bilgi Formu ………….……... 85 3.3.4. Tanı Formu …………………………..…….. 86 3.3.5. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği ……. 86 iv 3.3.6. Travmatik Deneyim Bilgi Formu ………….. 89 3.4. Analiz …………………………………………..… 91 4. BULGULAR ………………………………………….. 92 4.1. Çalışma Gruplarının Sosyodemografik Özellikleri.. 92 4.2. Çalışma Gruplarındaki Kadınların Cinsel Yaşam ve Evlilik/Birliktelik Bilgileri ………………………… 107 4.3. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği Analizi …… 127 4.4. Kadınlarda Görülen Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yaşam Boyu Travma Arasındaki Đlişki ………... 134 4.5. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Çocukluk Çağı Travmaları Arasındaki Đlişki ………………………. 141 4.6. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yetişkinlik Dönemi Travmaları Arasındaki Đlişki …………………….... 155 4.7. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Evlilik Đçi Şiddet Arasındaki Đlişki …………………………………… 159 4.8. Cinsel işlev Bozukluğu ile Đşkence ve Diğer Travmatik Deneyimler Arasındaki Đlişki .......……… 169 4.9. Travmaya Maruz Kalan Kadınların Kendilerine Zarar Verme ve Đntihar Oranları ………………..... 171 5. TARTIŞMA ……………………….…………….….…. 174 5.1. Demografik Özellikler …………………………….. 177 5.2. Cinsel Sorunlara Đlişkin Bilgiler .………….………. 186 5.3. Cinsel Yaşam ve Evlilik/Birliktelik Bilgileri ……... 194 5.4. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği Sonuçları … 203 5.5. Yaşam Boyu Travma ile CĐB Đlişkisi ……………... 205 v 5.6. Çocukluk Çağı Travmaları ile CĐB Đlişkisi ……….. 207 5.7. Yetişkinlik Dönemi Travmaları ile CĐB Đlişkisi ….. 213 5.8. Evlilik Đçi Şiddet ile CĐB Đlişkisi …………………. 215 5.9. Đşkence ile CĐB ilişkisi …………………………… 223 5.10. Travma Mağdurlarının Kendilerine Zarar Verme ve Đntihara Teşebbüs ile Đlgili Bilgileri ……..……. 223 5.11. Travma Sonrası Adli Makamlara Başvuru ...……. 225 6. SONUÇ VE ÖNERĐLER …………………………….. 231 7. ÖZETLER …………………………………….……… 237 7.1. Özet ………………………………………….……. 237 7.2. Abstract ……………………………………….…... 239 8. KAYNAKLAR …………………………..……………. 241 EKLER EK-A Aydınlatılmış Rıza Formu (Araştırma Grubu Đçin) .. 262 EK-B Aydınlatılmış Rıza Formu (Kontrol Grubu Đçin) ….. 263 EK-C Demografik Bilgi Formu ………………………….. 264 EK-Ç Cinsel Yaşam Bilgi Formu ………………………... 267 EK-D Tanı Formu ………………………………………... 271 EK-E Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (Kadın Formu) …………………………………………….. 272 EK-F Golombok Rust Cinsel Doyum Ölçeği Alt Boyut Puan Tablosu ……………………………………… 274 EK-G Travmatik Deneyim Bilgi Formu …………………. 276 ÖZGEÇMĐŞ ……………………………………………... 295 vi ŞEMA VE TABLO LĐSTESĐ Sayfa No Şema 1: Cinsel aktiviteden kaçınma ve cinsel ağrı döngüsü 26 Şema 2: Vajinismus döngüsü ............................................... 28 Tablo 1: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin yaş grupları ………………………….................... 93 Tablo 2: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların ve eşlerinin eğitim durumları ……………………...........… 95 Tablo 3: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin mesleklerine göre dağılımı ……….....…...……… 96 Tablo 4: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin çalışma durumları .................................................. 97 Tablo 5: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların medeni durumları ................................................................. 97 Tablo 6: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik/birliktelik sürelerine göre dağılımı ........................... 98 Tablo 7: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin evlilik yaş grupları ................................................. 99 Tablo 8: Araştırma ve kontrol grubundaki evli kadınların evlilik sayılarına göre dağılımı ............................................. 100 Tablo 9: Araştırma ve kontrol grubundaki evli çiftlerin evlilik biçimlerine göre dağılımı ......................................... 100 Tablo 10: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin çocuk sayıları .................................................................................. 101 Tablo 11: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin ilk çocukları doğduğundaki yaşları ....................... 102 vii Tablo 12: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin yaşadığı yere göre dağılımı .................................................. 103 Tablo 13: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği yere göre dağılımı ................................................................. 104 Tablo 14: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği yere göre dağılımı ................................................................. 105 Tablo 15: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin uyuşturucu kullanımı oranları ................................ 106 Tablo 16: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) oranları ................................. 107 Tablo 17a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) türlerine göre oranları .......... 108 Tablo 17b: Kontrol grubunda CĐB sorunu olduğunu bildiren kadınların CĐB sorun türlerine göre oranları ........... 109 Tablo 18: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların CĐB süreleri .......................................................................... 109 Tablo 19: Araştırma grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) tedavi süreleri .......................................... 110 Tablo 20: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadıkları cinsel sorun nedeniyle daha önce tedavi olma oranları ................................................................................. 111 Tablo 21: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların önceki CĐB tedavi süreleri ................................................... 111 Tablo 22: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşamlarının daha önceki dönemlerinde yaşadığı CĐB sorun oranları ........................................................................ 112 viii Tablo 23: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların “Eşinizde herhangi bir cinsel sorun var mı?” sorusuna verdikleri cevap oranları ....................................................... 112 Tablo 24: Araştırma grubundaki kadınların eşlerindeki tanı düzeyindeki CĐB sorun oranları .................................... 112 Tablo 25: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşlerinin CĐB sorun türlerine göre oranları .......................... 113 Tablo 26: Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin cinsel işlev bozukluğu süreleri ....................................................... 114 Tablo 27: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları yaş oranları ................................. 115 Tablo 28: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları kişi oranları ................................. 115 Tablo 29: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları yer oranları ............................. 116 Tablo 30: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşama oranları . 116 Tablo 31: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların gebelikten korunma yöntemleri ............................................ 117 Tablo 32: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilikleri sırasında istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma durumları .............................................................................. 118 Tablo 33: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik öncesi istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma durumları .............................................................................. 119 Tablo 34: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşlerinin evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki oranları ........ 120 ix Tablo 35: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki oranları ....................... 120 Tablo 36a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel bilgilerini aldıkları kaynak ........................................ 121 Tablo 36b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel bilgilerini aldıkları kaynak (Đkinci bir seçenek işaretleyenler) ....................................................................... 121 Tablo 37: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgilerle korku yaşama oranları .................................................................................. 121 Tablo 38: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlerini paylaştığı kişiler ....................................................... 122 Tablo 39: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocuklarıyla aynı yatak odasını paylaşma oranları ............... 123 Tablo 40: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evde söz ve otorite sahibi olma oranları ......................................... 123 Tablo 41: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evliliklerini/birlikteliklerini değerlendirmeleri ....................... 124 Tablo 42: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşleriyle yaşadığı sorun oranları ............................................ 124 Tablo 43: Araştırma grubundaki kadınların yaşadığı bedensel hastalık oranları ...................................................... 125 Tablo 44: Araştırma grubundaki kadınların yaşadığı psikiyatrik hastalık oranları ................................................... 125 Tablo 45: Araştırma grubundaki kadınların halen kullandıkları ilaç oranları ....................................................... 126 Tablo 46a: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin (GRCDÖ) Alt Boyutlarının Değerlendirmesi ........................ 128 x Tablo 46b: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Sıklık, Đletişim ve Doyum Alt Boyutlarının Değerlendirmesi ........... 130 Tablo 46c: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Kaçınma ve Dokunma Alt Boyutlarının Değerlendirmesi .... 131 Tablo 46d: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Vajinismus ve Anorgazmi Alt Boyutlarının Değerlendirmesi 133 Tablo 47a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşam boyu travmaya maruz kalma oranları .......................... 134 Tablo 47b: Araştırma grubunda yaşamının herhangi bir döneminde cinsel istismar ve/veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınların CĐB türlerine göre dağılımları .................. 135 Tablo 48a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı travmalarına maruz kalma oranları ................. 137 Tablo 48b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı istismarı kombinasyonları .............................. 137 Tablo 49: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yetişkinlik döneminde travmaya maruz kalma oranları ........ 138 Tablo 50: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi travmaya maruz kalma oranları ............................. 139 Tablo 51: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi travma kombinasyonları ........................................ 140 Tablo 52a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut oranları ................................................................................... 142 Tablo 52b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvurma oranları .................................................................. 143 xi Tablo 53a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında duygusal istismara maruz kalma ve alt boyut oranları ....................................................................... 145 Tablo 53b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında duygusal istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları .................................................................... 146 Tablo 54a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları ............................................................ 147 Tablo 54b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalma ile ilgili alt boyutlar ........................................ 149 Tablo 54c: Araştırma ve kontrol gruplarında çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları ... 150 Tablo 55a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları ...................................................................... 151 Tablo 55b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalma alt boyut oranları ....................................................... 153 Tablo 55c: Araştırma ve kontrol grubunda, çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvurusu .......................................................... 154 Tablo 55d: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı cinsel istismarı (Akraba ya da yabancı ayrımı yapmaksızın) ............................................................. 154 xii Tablo 56a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yetişkinlik döneminde (18 yaşından sonra), bir yabancı tarafından fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut oranları ................................................................................. 156 Tablo 56b: Araştırma ve kontrol grubunda, yetişkinlik döneminde (18 yaşından sonra), bir yabancı tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları .................................................................... 157 Tablo 57a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma oranları .................. 159 Tablo 57b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma alt boyut oranları ... 161 Tablo 57c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları .................................................................... 162 Tablo 58a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma oranları ............... 163 Tablo 58b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma alt boyut oranları . 164 Tablo 58c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi duygusal şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları .................................................................... 165 Tablo 59a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma oranları ..................... 166 Tablo 59b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma alt boyut oranları ...... 167 Tablo 59c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları .................................................................... 168 xiii Tablo 60: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların işkenceye ve başka bir travmatik deneyime maruz kalma oranları ....................................................................... 169 Tablo 61: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların kendilerine zarar verme oranları .......................................... 172 Tablo 62: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların intihara teşebbüs oranları ..................................................... 173 xiv ÖNSÖZ Her şeyden önce, bana farklı bir bilimsel bakış açısı kazandıran ve adli tıp alanında bilimsel çalışma yapma imkanı tanıyan ve ayrıca hukuk sisteminin işlemesine bilgi üretmek adına önemli katkılar sağlayan Đstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü’ne, mesleki ve kişisel gelişimime yapmış olduğu katkılardan dolayı teşekkür ederim. Tezimin başından sonuna kadar yardımlarını esirgemeyen, desteğini çalışmamın her aşamasında hissettiğim ve bilimsel açıdan bana iyi bir yol gösterici olan, çok değerli hocam ve tez danışmanım Sayın Prof. Dr. M. Fatih YAVUZ’a teşekkürlerimi sunarım. Tez çalışmamın nihayete ulaşmasında beni her daim motive eden, tezimin her aşamasında ve her konuda yardımlarını aldığım sevgili arkadaşım Psk. Dr. Zeynep Belma GÖLGE’ye sevgi ve şükranlarımı sunarım. Ayrıca araştırmamın örneklemini oluşturan kişilere ulaşmamda içten yardım ve desteğini gördüğüm Sayın Doç. Dr. Cem ĐNCESU’ya teşekkür ederim. Halen çalışmakta olduğum ve doktora eğitimi almam konusunda her türlü kolaylığı sağlayan Hv.K.K. Hava Harp Okulu Komutanlığı’na, Öğrenci Alay Komutanlığı ve ERDGE Şube Müdürlüğü’ndeki beni destekleyen tüm çalışma arkadaşlarıma ve ayrıca değerli arkadaşım Uzm. Psk. Ayşe DĐKMEN’e teşekkürü bir borç bilirim. Bu çalışmanın ana kaynağını teşkil eden verilere ulaşmamı sağlayan ve aynı zamanda değerli zamanlarını ayırarak çok özel xv yaşantılarıyla ilgili bilgilerini benimle paylaşan araştırma ve kontrol grubundaki tüm katılımcılara çok özel teşekkürlerimi sunarım. Hayatımın her alanında sevgi ve desteklerini her zaman hissettiğim anneme, babama ve kardeşlerime ayrıca ve özel olarak sevgi, saygı ve şükranlarımı sunarım. Varlıklarıyla beni mutlu eden ve her görüşmemizde pozitif enerjilerini hissettiğim yeğenlerim Haluk ve Emine’ye kucak dolusu sevgilerimle.. Hatice KULAK Şubat 2006 1 1. GĐRĐŞ VE AMAÇ Kadına ve çocuğa yönelik şiddet, yaşanılan şiddet sonucu oluşan travma, travma sonrasında ortaya çıkan çeşitli tıbbi sorunlar, özellikle kadınların geçmiş travmatik yaşantıları nedeniyle oluşan cinsel işlev sorunları ve şiddet mağduru olan kadınların hukuki sorunları adli tıp açısından çok eksende incelenmesi gereken olgular bütünüdür. Cinsel davranış; fizyolojik, psikolojik ve kültürel etkenlerin bir bileşkesi sonucu şekillenir. Zaman içinde hatta kültürden kültüre değişen cinselliğin tüm dünya genelinde kabul edilir tek bir tanımı yoktur. Đnsanların ömürleri boyunca yaşamlarının ayrılmaz bir parçası ve önemli bir işlev alanı olan cinsel ifade ve davranış, geniş bir spektrumda çeşitli etmenlerin karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Cinsel eylem, bazen içinde -hiç de azımsanmayacak bir oranda- şiddeti ve suçu da barındırır. Şiddet ve suç, bu duruma maruz kalan mağdurlarda travmatik yaşantılara neden olur. Yaşama karşı adaptasyonu alt üst etmeleri nedeniyle travmatik yaşantılar normal dışıdır. Travmanın özü, acı ve yaralanma tehdidi yaşayan kişinin çevresi ve bedeni üzerindeki hakimiyetini kaybetmesi sırasında hissettiği çarasizliktir (Spiegel, 1991). Travmaya karşı gösterilen kısa ve uzun vadeli reaksiyonlar arasında cinsel işlevselliğin bozulması da vardır ve bu, insan yaşantısında önemli bir sorun alanını oluşturmaktadır. Cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilgi veya yanıtın normal alışılagelmiş tarzının sürekli bozulma hali olarak tanımlanabilir 2 (Yetkin, 1998). Cinsel alandaki işlev bozukluklarının nedenleri fiziksel veya psikolojik kökenli olabilir. Psikolojik nedenler aynı fiziksel nedenler gibi, çeşitlilik gösterirler. Psikolojik nedenler arasında yer alan travmatik cinsel deneyimler, cinsel işlev bozukluklarının etyolojisinde hem yatkınlık yaratıcı hemde başlatıcı faktörler olarak önemli bir yere sahiptirler. Bu alanda yapılan çalışmalarda geçmiş yaşam deneyimlerinde cinsel travma yaşamış ve istismara uğramış kadınların cinsel uyumlarında bir sorun olduğu saptanmıştır. Seksüel saldırıların hemen sonrasında görülen cinsel problemlerin varlığı yadsınamaz bir gerçektir. Bununla birlikte saldırının üstünden çok uzun süre geçmesine rağmen çeşitli alanlarda sorunlar devam etmektedir. Miller, Williams ve Bernstein (1982), ciddi cinsel işlev bozukluklarının travmatik cinsel deneyimden yıllar sonra da sürebildiğini belirtmiştir. Kadınlar yaşamlarının herhangi bir döneminde cinsel bir travmaya maruz kalabilmektedirler. Genellikle de travmatik yaşantıları sonrasında çeşitli nedenlerle adli makamlara başvurmamayı tercih etmektedirler Siyah nokta olarak adlandırılan bu vakalar nedeniyle birçok suçlu yargılanamamakta (Akıncı-Sokullu, 1999) ve birçok mağdur da hiçbir profesyonel destek almadan yaşamlarını sürdürmektedir. Bu durum, kadınların yaşam kalitelerini azaltmakta ve pek çok işlevsellik alanını olumsuz olarak etkilemektedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de mağdurların bilinçlendirilmesi ve mağdurlarla temas halinde olacak profesyonel kişilerin bu konuda eğitilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. 3 Bu çalışmayla; çocukluk, yetişkinlik veya evlilik dönemlerinin herhangi bir aşamasında fiziksel, cinsel, duygusal açıdan istismar edilmiş ve/veya cinsel saldırıya uğramış mağdurlara destek ve yol göstermek için yapılan çalışmalara bilimsel bir katkı sağlamak amaçlanmıştır. Ayrıca, elde edilecek verilerin, özellikle cinsel travma mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren kurumlarda çalışan kişilerin eğitimlerinde ve toplumsal bilincin arttırılması çalışmalarında kullanılması hedeflenmektedir. Tezin Hipotezleri Bu çalışmaya başlarken ortaya koyduğumuz hipotezleri şu şekilde sıralayabiliriz. 1.1. Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda geçmiş ve halen devam eden travma öyküsünün daha fazla olacağı, 1.2. Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda özellikle çocukluk çağı cinsel travmatik deneyimlerinin daha yüksek oranda olacağı, 1.3. Fiziksel, cinsel ve duygusal travma öyküsü olan kadınların, mağduru oldukları bu suç ve/veya suçlar nedeniyle genellikle adli makamlara başvurmadığı, 1.4. Fiziksel, cinsel ve duygusal travmaya maruz kalmış kadınların, bu travmalarla, kendi başlarına mücadele etmeye çalıştıkları ve psikolojik destek talebinin az olacağı beklenmektedir. 4 2. GENEL BĐLGĐLER 2.1. CĐNSELLĐK 2.1.1. Cinsellik Kavramı Cinsel davranış, geniş bir yelpazede çeşitli etmenlerin karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Kişinin başkasıyla ilişkisinden, yaşam çevresinden ve içinde yaşadığı kültürden etkilenir. Ayrıca cinsellik, kişilik faktörleri, biyolojik yapı ve genel kendilik algısı ile de iç içedir (Kayır & Şahin, 1998). Cinsellik bir bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşantısının önemli bir yönüdür. Cinsel aktivite yalnızca basit bir şekilde üreme için yapılan biyolojik bir fonksiyon değildir, kişiler arası duyguların iletişimine yarayan, zevk veren temel bir yaşantıdır (Özkan, 2001). Cinsel uyarılma ve onun son noktası olan cinsel davranış fizyolojik, psikolojik ve kültürel etkenlerin bir ağıdır (Rowland, 1995). Cinsel davranışta öğrenmenin ve kültürün etkisi dikkat çekicidir. Kültür; hangi davranışın cinsiyete göre sergileneceğini, hangi davranışın toplum içinde yapılıp yapılmayacağını, hangi davranışın cinsel tahrik olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini belirler (Johnson, 1997). Kısacası cinsellik de, kültür içinde diğer her şey nasıl öğreniliyorsa öyle öğrenilir (Kayır, 2001). Doğuştan sahip olduğumuz fizyolojik bir dürtü ve yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan cinsellik, insan hayatındaki önemli işlevsellik alanlarından biridir. Cinsel eylem, insanlar için salt 5 biyolojik üremeye ve neslin devamına dönük bir dürtü değildir. Tasarlanabilir, ertelenebilir, terbiye edilebilir, yönlendirilebilir, kısaca seçimli olarak yaşanabilir bir olgudur (Yüksel, 1992). Birçok insanın seksin doğal ve içgüdüsel olduğunu, yani içten geldiğini düşünmesine rağmen, insan cinselliği öğrenilen bir şeydir (Kora, 2001). Cinsellik, kişinin içinde bulunduğu kültürel, sosyal, psikolojik bağlantılar içinde çok kez bir başka kişiyle yaşanır. Cinsel yakınlık sırasında beden aracılığıyla fizik ve sosyal bir ilişki kurulur. Cinsellik ve duygusal yaşam, insan yaşamının bütünlüğü içinde birbirinden çok farklı biçimlerde adlandırılabilir ve yaşanabilir. Dahası, kişiden kişiye farklılıklar olabildiği gibi, aynı insanın yaşamının farklı devrelerinde de değişen ifadelere bürünebilir (Yüksel, 1992). Đki insan arasındaki etkileşime bağlı cinselliğin; davranışsal, düşünsel ve duygusal boyutları bulunmaktadır ve her bir boyut, hazdan derin üzüntüye kadar geniş bir spektrumda faklı duygular yaşamamıza neden olabilmektedir. Cinsellik; haz, arzu, üreme, aşk, sevgi, ilişki ve yakınlık gibi kavramları çağrıştırmaktadır (Şahin & Kayır, 1998). Aşk ve cinsel yakınlık; düşünsel, duygusal ve davranışsal boyutlarıyla iki insan arasındaki etkileşimdir. Düşünsel (bilişsel) boyut; kendini bir başkasına açma kararı verme, düşünsel düzeyde birlikte olduğu kişiye ve ilişkiye yatırım yapma, onu çok düşünme, bugün ve gelecekle ilgili planları ve ümit etmeyi kapsamaktadır. Duygusal boyut; bir başkasına sevgi duyma, onu koruma, ona güven duyma, onu merak etme, benzerlikleri ve farklılıkları keşfetme arzusu 6 gibi duyguları içermektedir. Davranışsal boyutta ise; bakma, gülümseme gibi yüz iletişimi, fiziksel yakınlaşma, dokunma, sarılma, öpme ve sevişme isteği ön plana çıkmaktadır (Kayır, 2001). Yakınlık kurmak insanın kendisini, duygu düşünce ve hatta bedenini, iç dünyasını bir başkasına açmasıdır. Đlişkiler ve cinsellik insana sevilmeye değer olduğu duygusunu verir. Başka bir açıdan da kadınlığın ve erkekliğin onaylanmasıdır (Şahin & Kayır 1998). Özkan (2001) Dünya Sağlık Örgütü’nün (World Health Organization-WHO) sağlıklı cinsellikle ilgili tanımını şu şekilde aktarmaktadır: “Somatik, duygusal (emosyonel), entelektüel ve sosyal bileşkeleri pozitif yönde bütünleştiren, zenginleştiren ve kişiliği, iletişimi, sevgiyi geliştiren bütünlüktür”. Doğumdan ölüme kadar bir yaşam dürtüsü olarak süren insan cinsel davranışı tek bir biçime uymaz. Đnsanlar cinsel dürtü, güç ve tercih ettikleri cinsel anlatım ve doyum açısından farklıdır. Bireyin toplum içindeki ilişkileri, yaşam koşulları, içinde bulunduğu kültür ortamı, kadın veya erkek oluşu, yaşı, yaşamı boyunca cinsel deneyimlerini ne kadar geliştirdiği gibi çeşitli etkenler bu farkları belirler (Kayır, 2001). Đçinde bulunulan kültür, biyolojik sınırlılıklarımız, yaş, eğitim seviyesi, psikolojik durum gibi cinselliğin ifade edilmesini ve yaşanmasını etkileyen belirleyiciler gibi, sahip olunan cinsiyet de cinsel davranışı doğrudan etkileyen en önemli belirleyicilerden biridir. Bu nedenle, kadın cinselliğinden ayrıca söz etmek uygun olacaktır. 7 2.1.2. Kadın Cinselliği Kadın cinselliği, erkek cinselliğiyle kıyaslandığında daha kapalı kutu olarak tarif edilen bir mekanizmadır (Hattat, Hattat & Akkuş, 2005). Đki cins, hayata, birbirlerine ve cinselliğe ayrı ayrı hazırlanırlar. Çocuklar ayrı iki dünya içinde, farklı normlara ve kalıp yargılara göre büyütülürler. Đyi bir geç kızın “romantik” duygularla boyanmış ve fizik yakınlığa yabancı hayalleri vardır. Cinselliğinden, bedeninden ve arzularından uzak tutularak, onlar bastırılarak büyütülür kadın. Toplumda egemen olan bu bakış açısı, kadınların cinselliği algılayışı ve yaşayışlarını da ister istemez etkilemekte ve belirlemektedir (Yüksel, 1992). Kadınların geleneksel sosyalleşme sürecinde, çocukluk ve ergenlikte cinsel deneyime yer yoktur. Bedenin tanınması özendirilmez, edilgin ve otonomiden yoksundur. Kadın, yıllarca cinselliğinden uzak tutulmaya çalışılır ve sonra ansızın “meşru” bir ilişkiye tabii olan kadının cinsel yönden açık hale dönüşmesi şaşırtıcı ve gerçekçi olmayan bir beklenti olacaktır (Yüksel, 1992). Kadın cinsel şemaları “iyi kız” olma, cinsellikte pasif olma ve eşinin onu uyarmasını ve orgazma götürmesini beklemeyi gerektirir. Đlişkilerinden hoşnut olan kadınlarda cinsel işlevlerde de önemli bir soruna genellikle rastlanmaz (Kayır, 2001). Kaplan (1974), erkeğe oranla kadının cinsel yanıtının, sevdiği insanla olan ilişkisinin niteliğine daha çok bağlı olduğunu ifade etmektedir. Toplumumuzdaki egemen cinsellik anlayışı ve cinsel eğitimsizliğin getirdiği bir sonuç olarak, kadınların önemli bir bölümü, 8 beden ve ruh sağlığının bir parçası olarak cinsel sağlığın ve cinsel haklarının bilincinde değildirler. Cinselliğe ilişkin birçok tutum ve davranış, erkekler için onaylanabilir hatta övünç payı çıkarılabilir bir kavram oluşturmaktayken, aynı tutum ve davranışlar kadınlar için onaylanamaz, hoş görülemez hatta utanç payı çıkarılabilir bir kavrama dönüşebilmektedir. Cinsellikten zevk almak, orgazm olmayı hatta birden fazla kez orgazm olmayı istemek, cinselliği başlatan kişi olmak, cinsel açıdan uyarıldığını ifade etmek, cinsel konuları eşiyle bile olsa konuşmak, cinsel sorunları nedeniyle yardım ve çözüm aramak bunlardan yalnızca bir bölümüdür. Toplumumuzda bu değer yargıları, yalnızca erkekler tarafından değil, birçok zaman bizzat kadınlar tarafından da paylaşılmaktadır (Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001). Cinsellikle ilgili formel bir eğitim almayan kadınlar cinsel bilgileri formel olmayan başka kaynaklardan edinmektedirler. Đncesu’nun (2004) Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları Polikliniği’nde yapmış olduğu bir araştırmada kadınlar, cinsel bilgilenme kaynağı olarak arkadaşlarını (%45), eşlerini (%35) ve medyayı (%13) göstermişlerdir. Đnsandaki cinsel yanıt döngüsü kadın ve erkekte farklı fizyolojik tepkileri içermektedir. Kadındaki cinsel yanıt döngüsü, erkekten farklı olarak, cinsel tepkinin hem yoğunluğu hem de süresiyle ilişkili olup, sayısız çeşitlilikte olabilmektedir. Her iki cinsiyet için de geçerli olan cinsel yanıt döngüsü içindeki uyarılma, plato, orgazm ve çözülme evreleri kadın ve erkekte farklı şekillerde 9 ortaya çıkmaktadır. Örneğin kadınlar çözülme evresinin herhangi bir aşamasında uygun bir cinsel uyaranla yeniden uyarıldıkları takdirde, yeniden bir başka orgazm evresine girme potansiyeline sahipken; erkekler, nadir olguların dışında orgazm evresini takiben süresi kişiden kişiye, ve kişinin hangi yaş diliminde olduğuna göre çok değişen ve refrakter dönem adı verilen bir çözülme evresine zorunlu olarak girerler. Kadınlar için mümkün olan, yaşanılan orgazm evresinden hemen sonra yeniden orgazm evresine girebilme, erkek için çözülme evresi sona erene kadar uygun cinsel uyaran olsa da yeniden sertleşme (ereksiyon) sağlayabilmeleri ve yeniden orgazm evresine girebilmeleri fizyolojik olarak olası değildir (Đncesu, 2001c). Her ne kadar kadın cinsel yanıtının önemli bir görüntüsü olsa da kadının cinsel güdülenmesini sadece cinsel birleşme ve orgazm oluşturmaz. Kadınlar, öncelikle cinsel eylemin duygusal ve kişiler arası yönlerine değer verir ve en büyük hazzı bunlardan alırlar (Kayır & Şahin, 1998). Kadın ve erkek cinselliğinin gerek fizyolojik gerek anatomik benzerlikleri yanı sıra farklılıklarının da mevcut olduğu göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Ama bu farklılık sadece anatomik ve fizyolojik açıdan değildir, cinselliğin psikolojik ve sosyokültürel boyutları da vardır. Bazen kültürlere özgü bazen de kültürler üstü ortaya çıkan cinsellikle ilgili kalıp yargılar, kadın cinselliğinin belirlenmesinde oldukça önemli bir rol oynadıkları için, cinsel mitlere de kısaca değinilecektir. 10 2.1.3. Kadın Cinselliği ve Kadına Yönelik Cinsel Şiddetle Đlgili Cinsel Mitler Günümüz modern toplumlarında göreceli olarak az olmakla birlikte, her toplum ve kültür içinde cinsellik konusunda çeşitli önyargılar, çarpıtılmış inançlar ve mitler bulunmaktadır (Kora, 2001). Cinsel bilgisizlik veya yanlış bilgilenme, hatalı bilişsel şemaların oluşumuna yol açar. Yanlış bilgilenmenin en sık karşılaşılanı cinsel mitlerdir. Değişik kültür ve toplumlarda önemli benzerlikler gösteren cinsel mitler toplum içinde kabul görmektedirler (Özmen, 1999). Cinsellikle ilgili bilgi eksikliği ve daha çok basın-yayın organlarından gelen mesajlar ve bilgisiz yaşıtlardan öğrenilen cinsel bilgiler nedeniyle önyargılar ve cinsel mitler pekişmektedir (Sungur, 2001). Cinsel mitler, cinselliğin özgürce yaşanmasını sınırlayan kalıp yargılardır (Sungur, 2001). Başka bir ifadeyle cinsel mitle kastedilen, kişilerin cinsel konularda doğru olduğunu düşündükleri, çoğu zaman abartılı, bilimsel değeri bulunmayan, yanlış inanışlardır (Kayır, 2001). Yerleşik kalıp yargılar ve beklentiler kadının cinsel yaşam içindeki tutum ve davranışlarını sınırlamaktadır (Kayır & Şahin, 1998). Cinsellikle ilgili pek çok mit bir arada incelendiğinde bunların kadın cinselliği ile ilgili bazı ortak özellikleri olduğu göze çarpmaktadır. Kadının pasif olmasının benimsenmesi, özellikle ilk cinsel deneyimle ilgili kaygı verici bilgiler, erkek cinsel organının boyutları ve cinsel ilişkinin acı vereceğine ilişkin abartılı ve yanlış bilgiler kadın cinsel işlevini olumsuz yönde etkilemektedir (Kora, 2001). 11 Cinsel anatomiyle ilgili yanlış inanışlar, örneğin “Penisin vajinaya girişi zordur.”, “Đlk cinsel ilişki kadın için çok ıstırap vericidir ve kadın için tehlikeli olabilir.”, “Evlenmeden önce kızlık zarının bozulmaması için çok tedbirli olunmalıdır.”, “Mastürbasyon ya da sürtünme ile kızlık zarı bozulur.”, “Đlk cinsel ilişkide kan gelmezse kadın bakire değildir.” gibi düşünceler kadın cinsel işlevini olumsuz yönde etkilemektedir. Yine aynı şekilde “Cinsel ilişki arzusunu belli eden kadın hafif biridir.”, “Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.”, “Kadınların cinsel isteği azdır.” gibi mitler, cinsiyet rolleri ile ilgili mitler olup, kadınların cinselliğini yaşamasını engelleyerek bazı cinsel işlev sorunlarına yol açmaktadır (Şahin & Kayır, 1998). “Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin belirli ve kesin kurallar vardır.”, “Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır, sevişme hakkında konuşmak ve düşünmek onu bozar.”, “Sevişme ancak iki tarafın birlikte orgazm olması ile güzeldir.”, “Cinsel birleşme sırasında fantezi (hayal) kurmak yanlıştır.”, “Sevişme cinsel birleşme demektir.” gibi cinsel ilişki sırasındaki davranışlarla ilgili yanlış inanışlar da mevcuttur ve bu inanışlar, tıpkı yukarıda belirtilen mitler gibi kadın cinsel işlevinde olumsuz gelişmelere neden olmaktadır (Şahin & Kayır, 1998; Kayır, 2001). “Eşler birbirlerini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini de bilirler.”, “Erkek veya kadın sevişmeye hayır diyemez.” gibi yanlış inanışlar da yaşanan cinselliğin kalitesini etkilemektedir (Kayır, 2001). 12 Kadınların cinselliği yaşamalarına ilişkin dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli kalıp yargılar olduğu gibi kendi kültürümüze özgü de bazı kalıp yargılamalar vardır. Bu kalıp yargıların birçoğu gelenek ve göreneklerimizin ürünleri olarak ortaya çıkmaktadır. “Kanlı çarşaf gösteremeyen kadının bakire, erkeğin de erkekliğinin olmadığı.” (Kayır, 2001), “Bekaretini eşe saklamak gerektiği.” gibi kendi kültürümüze özgü kalıp yargılar da kadın cinsel işlevini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca kadınların maruz kaldıkları cinsel saldırı ile ilgili mitler ve cinsel saldırının bizatihi kendisi, kadın cinsel işlevini bazen geriye dönüşümsüz şekilde olumsuz etkilemektedir. Cinsel travmadan yıllar sonra bile özellikle cinsel işlevlerde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilmektedir (Dupre, Hampton, Morrison, & Meeks 1993; Gise & Paddison, 1988). Mağdurlarla görüşmelerden, dava ve mahkumiyet örneklerinden, akademik literatürdeki görüşlerden yola çıkarak mağduru suçlamaya yönelik bir takım mitler belirlenmiştir. Bu mitlerin en yaygın olanlarını şu şekilde sıralayabiliriz. “Kadın davranışı ve giyimi ile tahrik etmiştir.”, “Kadın direnirse ırzına geçilemez”, “Birçok iddia edilmiş cinsel saldırı aslında kadınların cinsel fantezisidir.”, “Kadın intikam almak için ırzına geçildiğini iddia etmektedir.”, “Fiziksel karşı koyma bulgularının olmaması cinsel ilişkide kadının rızasının olduğunu gösterir.”, “Ancak namuslu, iyi bir karakteri ve davranışları olan kadınlar gerçek mağdurlardır.” (Ward, 1995). 13 Cinsel saldırının kısa ve uzun vadeli olumsuz etkileri ve cinsel suç mağduruna ilişkin yaygın mitler nedeniyle, cinsel işlevleri bozulan ve bu tür bir saldırının kurbanı olan kadınlar, adli makamlara başvurmamayı tercih ettiklerinden birçok suçlu cezasız kalmaktadır. Cinsel saldırı suçları diğer suçlara kıyasla daha yüksek oranda siyah sayı olarak kalmaktadır (Akıncı-Sokullu, 1999). Adalet istatistiklerine göre; ülkemizde 1994 yılındaki, 9237 suç olgusundan, ırza geçme ve ırza tasaddi suçları, tüm suçların sadece %2.1’ini oluşturmaktadır (Yavuz, Özarslan & Yavuz, 1997). Cinsel saldırı mağdurlarına ilişkin mitler toplumda öyle çok yaygındır ki bu yaygınlıktan mağdurlara profesyonel yardım sağlayacak kişiler de (polis, hekim, avukat, hakim vb.) nasibini almaktadırlar. Gölge, Yavuz ve Günay (1999), “Đlgili Mesleklerden Kişilerin Irza Geçme ile Đlgili Tutum ve Đnanışları” adlı çalışmalarında, polislerin cinsel saldırı mağdurlarına ilişkin mitlerden en çok etkilenen meslek grubu olduğunu, bunu stajyer hakim/savcıların ve görev başındaki hakim ve savcıların izlediğini, psikolog ve psikiyatrların bu tür mitlerden en az etkilenen meslek grubu olduğunu ortaya koymuştur. Yani psikolog ve psikiyatrlar mağdurun iddialarına şüpheyle yaklaşmazken, adli sistem içinde yer alan meslek grupları mağdurun iddialarına bu mesleklere göre daha fazla şüpheyle bakmaktadırlar. Irza geçme ile ilgili mitler sadece ön yargı olmakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda mağdura karşı olumsuz bir tavra da yol 14 açmaktadır. Bu düşünce ve tavırlar bireyler ve sosyal kurumlar üzerinde olumsuz etki göstermektedir (Akvardar, 1993). 2.2. KADINLARDA CĐNSEL ĐŞLEV 2.2.1. Cinsel Đşlevin Tanımı Đnsan cinselliği, insanın biyolojisi, psikolojisi, ait olduğu kültür ve içinde yer aldığı toplumsal koşulların hepsi tarafından etkilenen ve onları etkileyen karmaşık bir bütündür (Ortaylı, 2001). Đnsanda cinsel işlev, cinsel uyarana gösterilen fizyolojik, psikolojik ve sosyal tepki ya da süreçlerin bütünü olarak ifade edilebilir. Kısacası cinsel işlev iki insan arasındaki iletişimin bir parçasıdır (Yetkin, 1998). 2.2.2. Kadınlarda Cinsel Đşlev Fizyolojisi Masters & Johnson (1994), insan cinselliğini ilk kez laboratuar ortamında incelemişler ve cinsel fizyolojiyle ilgili birçok temel bilgiyi ortaya koymuşlardır. Masters & Johnson, cinsel uyarana karşı verilen fizyolojik tepkiyi 4 evreye ayırmaktadır. Birinci evre “Uyarılma”, ikinci evre “Plato”, üçüncü evre “Orgazm”, dördüncü evre ise “Çözülme” evresidir. Kadındaki cinsel yanıt döngüsü, erkekten farklı olarak, tepkinin hem yoğunluğu hem de süresiyle ilişkili olup, sayısız çeşitlilikte olabilir. Her iki cinsiyet için de geçerli olan cinsel yanıt döngüsü içindeki uyarılma, plato, orgazm ve çözülme evreleri kadın ve erkekte farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır (Đncesu, 2001c). 15 Đlk evre olan “Uyarılma” evresi, temel olarak erotik duygu ve düşüncelerin belirmesi ve kadında lubrikasyonun ortaya çıkması ve bedende yaygın olarak özelliklede memeler ve cinsel organda vazokonjesyon ve myotoni ile karakterizedir. Bu belirtiler herhangi bir bedensel ya da psikolojik uyarı ile ortaya çıkabilmektedirler (Master & Johnson, 1994). Đkinci evre olan “Plato” evresi, etkili cinsel uyaranın sürdürülmesi ve cinsel heyecanın artmasıyla birlikte oluşur. Bu evrede haz duygusu ve cinsel gerilim giderek yükselir ve kişinin orgazma geçmesini sağlayacak noktaya kadar ilerler ve vazokonjesyon maksimal noktaya ulaşır (Master & Johnson, 1994). Üçüncü evre olan “Orgazm” evresi, evreler arasında süre açısından en kısa ancak duyumsanan cinsel haz açısından en yoğun evredir. Bu evrede kadında perine ve vajina etrafındaki kaslar ile vazokonjesyon ile büyüyen dokuların ritmik refleks kasılmaları olur. Orgazm kadında klitoral bölgede ve vajinada yoğunluk kazanır (Master & Johnson, 1994). “Çözülme” evresi son evredir. Orgazmı takiben ya da orgazm gerçekleşmediği takdirde platoyu takiben genital bölgelerde ya da bedenin bütününde önceki aşamalarda oluşmuş olan fizyolojik değişikliklerin dakikalar içerisinde aynı sırayı takip ederek kaybolması ile karakterizedir. Bu evrenin süresi cinsiyete, orgazmın yaşanıp yaşanmadığına, ya da hangi yoğunlukta yaşandığına ve cinsel uyaranın sürüp sürmemesine göre çok değişir. Kadınlar, erkeklerden farklı olarak, çözülme evresinin herhangi bir aşamasında uygun bir 16 cinsel uyaranla yeniden uyarıldıkları takdirde, yeniden bir başka orgazm evresine girme potansiyeline sahiptirler (Master & Johnson, 1994). Günümüzde, artık insandaki cinsel tepki sürecinin, birbiriyle bağlantılı ancak anatomik ve nörofizyolojik açıdan birbirlerinden belirgin olarak ayrılan üç evreden oluştuğu kabul edilmektedir: Cinsel Đstek, Uyarılma ve Orgazm. Bu saptamaya bağlı olarak cinsel işlev bozuklukları da artık geçmişte olduğu gibi tek bir klinik sendromun varyantları olarak değil, “Klinik Sendromlar Topluluğu” olarak değerlendirilmektedir (Đncesu, 2001c). 2.2.3. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Sınıflandırma Cinsel Đşlev Bozuklukları, psikiyatrik sınıflandırmalara son 30 yıl içinde girmiştir. ICD-9’da “Cinsel Sapkınlıklar ve Bozukluklar” başlığı altında “Disparoni” önceleri olarak yalnızca yer “Frijidite”, alırken sonraları “Empotans” ve “Psikoseksüel Disfonksiyonlar” eklenmiştir. Bu başlık altında cinsel istek cinsel uyarılma ve orgazmın ketlenmesi, erken boşalma ve fonksiyonel disparoni yer almaktadır (Yetkin & Đncesu, 1997). Daha sonra ICD-10 sınıflandırmasında; cinsel istek azlığı, tiksinme, cinsel tepki yetersizliği, orgazm bozukluğu, erken boşalma, vajinismus, ağrılı cinsel birleşme, cinsel dürtünün aşırı olması gibi sorunlar “Organik Nedenli Olmayan Cinsel Đşlev Bozuklukları” ana başlığı altında sıralanmaktadır (ICD-10, 1993). 17 Cinsel Đşlev Bozuklukları Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı DSM-I’de 1952 senesinde sadece firijite ve empotans yer alırken, DSM-II’de 1968 senesinde, “Psikofizyolojik Bozukluklar” ana başlığı altında, “Genitoüriner Bozukluklar” grubunda disparoni ve empotans yer almıştır (Yetkin & Đncesu,1997). Daha sonra DSM-III ve DSM-III R sınıflandırmalarında da cinsel işlev sorunları genişleyerek yer almıştır. Günümüzde “Cinsel Đşlev Bozuklukları”, Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı DSM-IV’te (1994) “Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Bozuklukları” başlığı altında yer almaktadır. Hem erkek hem kadınlar için yapılan sınıflandırmada kadınlarda görülen cinsel işlev bozuklukları DSM-IV (1994) sınıflandırmasında aşağıdaki gibi daha geniş bir şekilde sıralanmaktadır: Cinsel Đstek Bozuklukları Azalmış (Hipoaktif) Cinsel Đstek Bozukluğu Cinsel Tiksinti Bozukluğu Cinsel Uyarılma Bozuklukları Kadında Cinsel Uyarılma Bozukluğu Orgazmla Đlgili Bozukluklar Kadında Orgazm Bozukluğu Cinsel Ağrı Bozuklukları Disparoni (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan) Vajinismus (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan) Genel Tıbbi Duruma Bağlı Cinsel Đşlev Bozukluğu 18 Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu Schover ve arkadaşları 1980’de, önceki sınıflamalardan farklı olarak, yaşanmakta olan cinsel işlev bozukluğuna özgü araştırmalar ve tedavi programlaması için çok eksenli tanımlayıcı bir sistem geliştirdiler. Đncesu (2001a), Schover ve arkadaşlarının geliştirdiği çok eksenli tanımlayıcı sistemi şu şekilde aktarmaktadır: Schover ve arkadaşları genel psikiyatrik sınıflamalarda çok geniş kategorilerin kullanıldığını, bozukluğun niceliksel ayrımlarının önemsenmediğini, bunun da cinsel işlev bozukluğuna özelleşmiş araştırmalar ve tedavi programlaması için yetersiz kaldığını vurgulayarak, çok eksenli tanımlayıcı bir sistem geliştirdiler. Bu tanı sisteminde 6 eksen vardır; “Đstek”, “Uyarılma”, “Orgazm”, “Cinsel Birleşmede Ağrı”, “Cinsel Etkinlik Sıklığına Đlişkin Doyumsuzluk” ve “Nitel Bilgiler”. Đlk beş eksendeki kategoriler ayrıntılı ve karşılıklı olarak kapalıdır. Başka bir deyişle, bir hasta için her eksenden bir tanı kategorisi kullanılabilir. Altıncı eksen, hastanın partneriyle uyumunu etkileyebilen alışılmadık cinsel tercihler, evlilik sorunları, alkol ve madde kullanımı, psikopatoloji gibi durumları içerir. Bir hasta altıncı eksende birden çok tanı alabilir. Đlk beş eksende her kategorinin yaşam boyu olup olmadığı, her cinsel etkinlikte mi, durumsal olarak mı ortaya çıktığı ayrıca belirtilir. Kadınlarda görülen cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili bu sınıflandırmalardan sonra, kadın cinsel işlev bozukluklarının her biriyle ilgili ayrıntılı bilgiler aktarılacaktır. 19 2.2.3.1. Kadınlarda Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu kadın erkek ayrımı gözetmeksizin tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre; Cinsel Đstek Bozukluğu “Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması (ya da hiç olmaması)”dır. Değerlendirme yaparken klinisyenin kişinin yaşı ve yaşam koşulları gibi cinsel işlevselliğini etkileyen etkenleri de göz önüne alarak cinsel istek azlığı ya da hiç olmadığı yargısına varması istenir. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için önemlidir. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye kullanılan ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi bir durumun varlığına veya Eksen I bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) bağlı olmaksızın cinsel isteğin azalması şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994). Azalmış cinsel isteği değerlendirmek, kültürel sosyal, dini, psikolojik ve bedensel bir dizi etkinlikle son derece karmaşık bir etkileşim içerisinde olması nedeniyle ciddi güçlükler içermekte olup bu alanda deneyimi gerektirmektedir. Cinsel isteği değerlendirmede geçmişte temel ölçü cinsel birleşme sıklığı, cinsel düşünce ve fantezilerin insidansı ve orgazm ile sonlanan cinsel etkinlik sayısı gibi objektif ölçütler kullanılırken son zamanlarda bunlara ilave olarak subjektif ölçütler, yani kişinin subjektif cinsel ilgi ve isteği de eklendi (Đncesu, 2001b). 20 Goodwin & Argonin’in (1997) aktardığına göre; Kaplan, cinsel istek bozukluğunu, cinsel motivasyonun düzenleyici mekanizmalarında oluşan bir dengesizlik olarak tanımlamaktadır. Buna ilave olarak negatif duygular, düşünceler ve algıların bilinçaltı bir seçicilikle cinsel isteği bloke etmesi sonucu oluştuğu Kaplan’ın modelinde yer almaktadır. Azalmış cinsel istek bozukluğu bulunan kadınlarda bu sorun, puberte döneminden başlayarak primer olarak gelişebileceği ve global olarak bütün cinsel etkinlikleri kapsayabileceği gibi, sekonder olarak yaşamın herhangi bir döneminde, depresyon, psikolojik travma ya da ilaç kullanımı gibi belirgin bir olay ya da duruma bağlı olarak da ortaya çıkabilir (Đncesu, 2001b). Batı toplumlarındaki çalışmalarda, kadınlardaki cinsel yakınma ile başvuru nedenlerinin %30-49’unu cinsel istek azlığı oluşturmaktadır. Bu oran ülkemizde bulunan merkezlerde ise %8-15 arasında değişmektedir (Đncesu, 2001b). Hallward ve Ellison (2001) Đngiltere ve Amerika’da yapılan farklı çalışmalarda genel popülasyonda cinsel istek azlığının %27 ile %33 arasında değiştiğini bildirmektedir. Sağduyu ve arkadaşları (1997), ülkemizde sağlık ocağına başvuran hastalardan elde ettikleri verilere göre, hastaların %4.3’ünün yaşam boyunca, %3.9’unun son bir ay içinde cinsel isteklerinin her zamankinden daha çok azaldığını belirtmişlerdir. 21 2.2.3.2. Kadınlarda Cinsel Tiksinti Bozuklukları Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Cinsel Tiksinti Bozukluğu kadın erkek ayrımı gözetmeksizin tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre; Cinsel Tiksinti Bozukluğu, “Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle (ya da hemen tümüyle) kaçınma”. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için önemlidir. Ayrıca tanı için durumun başka bir Eksen I bozukluğuyla (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) daha iyi açıklanamaması da gerekmektedir (DSM-IV, 1994). Bu bozuklukta kişi, eşiyle bir cinsel ilişki fırsatıyla karşı karşıya kaldığında anksiyete, korku, iğrenme tanımlamakta hatta bazı durumlarda panik atak yaşayabilmektedir. Bozukluğun ağırlığına göre, cinsel tiksinti cinsel yaşamın genital salgılar ya da vajinal penetrasyon gibi belirli bir yönüne odaklanabilir ya da öpme ve dokunma da dahil tüm cinsel uyaranlara karşı yaygın bir iğrenme olarak da ortaya çıkabilir (Đncesu, 2001b). Cinsel tiksinti bozukluğu kadının romantik ilişkilerden ve cinsellik çağrıştıran tüm ortamlardan kaçınmasına neden olmaktadır (Goodwin & Agronin, 1997). Cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel yakınmalarla hekime başvuran popülasyonda sık rastlanan bir bozukluk değildir. Ancak toplumdaki yaygınlığının da bu kadar nadir olup olmadığı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır. Özellikle tutucu toplumlarda sanıldığından düşünülmektedir (Đncesu, 2001b). daha yaygın olabileceği 22 2.2.3.3. Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te, Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu “Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel uyarılmanın yeterli bir ıslanma-kabarma tepkisini sağlayamama ya da cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe” olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için önemlidir. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye kullanılan ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine veya Eksen I bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994). Uyarılma Bozukluğu bulunan kadınların cinsel istekleri, cinsel fantezileri vardır. Partnerleriyle ilgili bir sorunları yoktur. Yeterli bir ön sevişme ve klitoral uyarı olmasına rağmen yeterince uyarılamamakta, yeterince uyarıldıklarında ise orgazmda güçlük yaşamamaktadırlar (Đncesu, 2001b). Cinsel isteği yeterli olan ve orgazm sorunu bulunmayan kadınların genellikle uyarılma sorunları da bulunmamaktadır. Bu durumda olup da uyarılma bozukluğu tanımlayan kadınların büyük bir bölümü tıbbi ya da biyolojik olarak menopozda olan kadınlardır. Menopoza ilave olarak uyarılma bozukluğuna yol açan nedenler şu şekilde sıralanabilir: psikiyatrik bozukluklar (depresyon, obsesifkompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozuklukları), ilaç kullanımı (antidepresanlar, antihistaminikler, antihipertansifler), 23 organik etkenler yani bedensel hastalıklardır. En sık karşılaşılan nedenler arasında menopoz, atrofik vajinit, diabetes mellitus ve pelvik bölgeye radyoterapi uygulanması bulunmaktadır (Yetkin & Đncesu, 2001). Bunlara ilave olarak, hipertansiyon, ateroskleroz, yüksek kolesterol, diyabet, sigara kullanımı ve kalp hastalıkları gibi organik nedenlerin yanı sıra sürekli bisiklete binme gibi diğer nedenler; Psikojenik faktörler olarak ise, geçmiş travma öyküsü, ilişkideki çatışmalar, kendine güven yetersizliği ve beden imajı ile ilgili endişeler sayılabilir (Hallward & Ellison, 2001). Hallward ve Ellison (2001), kadınlarda görülen cinsel uyarılma bozukluğunun, yapılan çeşitli çalışmalarda batı ülkelerinde genel popülasyonda %13 ile %18 arasında psikiyatrik popülasyonda ise %40 ile %80 arasında değiştiğini bildirmektedir. 2.2.3.4. Kadınlarda Orgazm Bozukluğu Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Kadınlarda Orgazm Bozukluğu (önceki adı Đnhibe Kadın Orgazmı) “Olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde gecikmesi ya da hiç olmaması.” şeklinde tanımlanmaktadır. Bununla birlikte; “Kadınlar, orgazmı tetikleyen uyarının türü ya da yoğunluğu açısından büyük bir değişkenlik gösterirler. Kadında orgazm bozukluğu tanısı, kadının yaşı, cinsel deneyimi ve aldığı cinsel uyaranların yeterliliği açısından baktığında klinisyenin kadının orgazm olma yetisinin beklenenden daha az olduğu yargısına varması temeline dayanmalıdır.” şeklinde bir 24 açıklama ile Kadında Orgazm Bozukluğu’nun tanımına geniş bir ilave açıklama getirilmiştir. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için önemlidir. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye kullanılan ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine veya Eksen-I bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994). Kadın orgazmında önemli bir nokta da, kadınlarda orgazm yetisinin yaşla arttığı gerçeğidir. Orgazm bozuklukları, genç kadınlarda daha sık görülmektedir. Çoğu kadında ise orgazm bozukluğu, sekonder olmaktan çok primer ve yaşam boyudur. Çünkü, kadın bir kez nasıl orgazma ulaşacağını öğrendiği zaman, kazandığı bu yetiyi daha sonra kaybetmesi ya da unutması mümkün değildir. Eğer böyle bir durum varsa mutlaka altta yatan bir depresyon, evlilik içi çatışma, bedensel bir hastalık varlığı, ilaç kullanımı vb. başka bir neden aranmalıdır. Orgazm bozukluğunun primer olduğu durumlarda etken çok büyük olasılıkla psikolojik kökenlidir (Yetkin & Đncesu, 2001). Tarihsel olarak orgazm, kontrolün kaybolması ve ölüme yol açabilecek bir duyguya eşit görülmüş ve mini ölüm olarak tanımlanmıştır. Bu psikolojik kökenli etki, orgazmla ilgili abartılı beklentilere yol açmaktadır. Pek çok kadın orgazm olmanın hayatlarını dramatik olarak değiştireceğini ummaktadır. Orgazm ile bu 25 sembolik değerli yanlış bağlantıyı koparmak bu sorunun giderilmesi için önemlidir (Butcher, 1999). Cinsel eğitim ve deneyimin yetersizliği, cinsel tekniklerin bilinmemesi ve cinsel mitlerin yaygınlığı nedeniyle ülkemizde orgazm bozukluklarının yüksek oranlarda görüldüğünü söyleyebiliriz (Yetkin & Đncesu, 2001). Hallward ve Ellison (2001) batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen orgazm bozukluğunun, genel popülasyonda %5 ile %25 arasında değiştiğini bildirmektedirler. 2.2.3.5. Disparoni Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Disparoni (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan) kadın erkek ayrımı gözetmeksizin tanımlanmıştır. Buna göre “Disparoni”; “Erkekte ya da kadında cinsel ilişkiye yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak eşlik eden genital ağrının olması” şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için aranan şartlardan biridir. Bununla birlikte bu bozukluğa, sadece vajinismus ya da ıslanmanın olmaması neden olmamaktadır. Tanı için ayrıca, herhangi bir maddenin (kötüye kullanılan ya da tedavi amaçlı kullanılan ilaç) kullanımına, genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine veya Eksen I bozukluklarından herhangi birine (başka bir cinsel işlev bozukluğu dışında) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994). Butcher, (1999) “Kadın Cinsel Problemleri II - Seksüel Ağrı ve Seksüel Korku” adlı makalesinde cinsel aktiviteden kaçınma ve cinsel 26 ilişki sırasında ağrıyla ilgili psikolojik etkilenme sürecini vurgulamak için, cinsel ağrı ve cinsel aktiviteden kaçınma ile ilgili döngüsel bir yapıdan bahsetmektedir (Bakınız Şema 1). Ağrı Ağrı duyma korkusu Seksüel aktiviteden kısmen kaçınma Cinsel uyarılma bozukluğu Orgazmik bozukluk Cinsel isteğin azalması Seksüel aktiviteden tamamen kaçınma Đlişkisel güçlükler/sorunlar Şema 1: Cinsel aktiviteden kaçınma ve cinsel ağrı döngüsü (Butcher, 1999) Disparoninin birçok organik ve jinekolojik nedeni de vardır. Bu nedenle bazıları disparoniyi bir cinsel işlev bozukluğu olmaktan 27 çok bir ağrı sendromu olarak tanımlamaktadır. Çeşitli enfeksiyonlar, alerjik reaksiyonlar kistler ve kistik yapılar ile vulva ve vajinadaki cerrahi müdahaleler disparoniye sebep olabilirler ancak disparoni şikayeti ile başvuran bütün hastalarda yeterli bir ruhsal ve cinsel öykü almakta yarar vardır (Ortaylı, 2001). Sağduyu ve arkadaşları (1997), sağlık ocağına başvuran hastalardan elde ettikleri verilere göre; hastaların %2.5’inin cinsel ilişki sırasında ağrı sorunu olduğunu tespit etmişlerdir. Hallward ve Ellison (2001), batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen disparoninin, genel popülasyonda %3 ile %11 arasında değiştiğini bildirmektedirler. 2.2.3.6. Vajinismus Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te Vajinismus (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan) “Vajinal dış üçte birindeki kaslarda koitusu engelleyecek bir biçimde, yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak istem dışı spazmın olması” şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı zamanda bu bozukluğun, belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olması tanı için aranan şartlardan biridir. Tanı için ayrıca, genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine veya Eksen I bozukluklarından herhangi birine (Örn. Somatizasyon Bozukluğu) bağlı olmaksızın görülme şartı aranmaktadır (DSM-IV, 1994). Vajinismusta vajinal kasılmaya tüm bedendeki kasılmalar, bacakların kapanması, korku, kaçınma tepkisi, girişin olamayacağı inancı eşlik eder (Yetkin, 2001b). 28 Vajinismus genellikle cinsel yaşamın başlangıcında, ilk cinsel birleşme denendiği andan itibaren ortaya çıkar (Yetkin, 2001b). Vaginismus nedeniyle yaşanılan sorunlarda genellikle bir döngüsellik söz konusudur. Goodwin ve Agronin (1997) vajinismus döngüsünü şu şekilde şemalaştırmaktadırlar (Bakınız Şema 2). Vajinal Penetrasyon Korkusu Izdırap Verici Vajinal Penetrasyon Vajinismus Doğuran Uyaran (Đstemsiz Vajinal Spazm) Đlişki Sorunları Takip Eden Jinekolojik Sorunlar Seksle Đlgili Yetersizlik Nedeniyle Đncinme ve Utanma Cinsel Đlişkiden Kaçınma Zorlayıcı Jinekolojik Deneyimler Anksiyete, Panik Atak Depresyon, Şaşkınlık, Mahcubiyet Şema 2: Vajinismus döngüsü (Goodwin & Agronin, 1997) Vajinismusun ülkemizde sıklıkla görülmesinde (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993; Kayır, Yüksel & Tükel 1988); cinsel eğitimsizliğin, kadınların kendi cinsel organlarını tanımamalarının, bekaret kavramına verilen abartılı önemin, cinsel deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlamasının ve genel cinsellik anlayışımızdaki tabuların rolü vardır (Yetkin, 2001b). Tuğrul ve Kabakçı (1997), vajinismusu olan ve olmayan kadınlar üzerine yaptıkları çalışma sonucunda, aile içi ilişkilerde 29 sınırsızlık ve cinsel istismarın, vajinismusu olan kadın grubunda daha fazla görüldüğünü bildirmektedir. Vajinismusa sebep olan psikolojik etkenler şöyle sıralanabilir: cinselliği değersizleştiren/aşağılayan aile, baskıcı otoriter baba, zayıf/güçsüz anne, cinsel organlardan hoşlanmama/iğrenme, olumsuz dinsel şartlanma, cinsel şiddete maruz kalma, eşcinsel özdeşleşme, cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, kızlık zarını yitirme korkusu, cinsel tabular/mitler/inanışlar, pasif bağımlı eş ve gebelik korkusudur (Şahin & Kayır 2001). Goodwin ve Agronin (1997), yukarıda sayılan nedenlere ilave olarak açık ya da gizil lezbiyen yönelimi de saymaktadır. Ayrıca seksle ilgili fobiler, ilk cinsel ilişkinin ağrılı olması, çocukluk döneminde geçirilen medikal işlemlerinde vajinismus için önemli risk faktörleri oluşturduğunu bildirmektedirler. Ülkemizde vajinismus şikayetiyle kliniğe başvuran kadınlarla yapılan bir çalışmada vajinismusu başlatan nedenlerin yanı sıra bir de sürdüren ilginç nedenler olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlar “Jinekoloğun sert ve aşağılayıcı tutumu”, “Himen’in (kızlık zarı) cerrahi girişimle kaldırılması”, “Narkoz altında vajenin dilatatörle genişletilmesi”, “Genital bölgeye faradik akım uygulanması” olarak sıralanmaktadır (Kayır, Yüksel & Tükel 1988). Genç kadınlarda, cinsellikle ilgili negatif tutum ve düşüncelerin yanı sıra, cinsel istismar ve/veya geçmiş cinsel travma öyküsü primer olarak vajinismusun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır (Hallward & Ellison, 2001). 30 Vajinismuslu kadının eşinde de cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Kadındaki vajinismus sorunu, zamanla erkekte erken boşalma, cinsel ilgi ve isteğin azalması ya da sadakatsizliğe yol açabilmektedir. Nitekim yine ülkemizde yapılan bir çalışmada, bu tür sorunu olan kadınların %41’inin eşlerinde ikincil olarak gelişen erken boşalma sorunu olduğu bildirilmiştir (Boyacıoğlu, 1999). Özden, Oktay ve Yavuz (1993), batı kaynaklı araştırmalarda da, vajinismus şikayetiyle bir sağlık kuruluşuna başvuran kadınların eşlerinde cinsel fonksiyon bozukluklarına rastlandığını aktarmaktadırlar. Vajinismus, cinsel yaşamın başlangıcında ya da evliliğin başında ortaya çıkan ve cinsel birleşmeyi engelleyerek, evliliğin başlangıç aşamasında, çifte ciddi bir psikososyal stressör yükleyen bir sorundur (Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001). Çiftler uygun tedaviye başvurmadıkları sürece bu sorun uzun yıllar devam edebilmekte ve evlilik içi çatışmalara yol açabilmektedir. Boyacıoğlu’nun (1999) dahil olduğu tedavi ekibinin izlediği vakalar arasında 4, 8, 11 yıldır evli olan ve hiç cinsel birleşme yaşamamış olan vakalara rastlanmıştır. Ancak, evliliğin başlangıcından itibaren çocuk sahibi olma beklentisi, vajinismusu olan kadınları ve eşlerini (diğer cinsel işlev bozukluğu yaşayan kişilere oranla) erkenden hekime yönelten bir etken olmaktadır (Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001). Ayrıca toplumumuzda son derece yaygın olan ve cinselliği cinsel birleşmeden ibaret sayan yanlış inanç da bir başka etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde daha çok cinsel birleşmeyi engelleyen vajinismus ve erektil disfonksiyon gibi cinsel sorunlar hekime başvuru nedeni olmaktadır (Đncesu & Yetkin, 1997). 31 2.2.3.7. Genel Tıbbi Duruma Bağlı Cinsel Đşlev Bozukluğu Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te hastanın yakınma öyküsü, fizik muayene ya da laboratuar bulgularından elde edilen verilerde, cinsel işlev bozukluğunun genel tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkileri ile tam olarak açıklanabileceğine ilişkin kanıtların olduğu durumlarda bu kategori kullanılır (DSM-IV, 1994). 2.2.3.8. Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te hastanın cinsel yakınma öyküsü, fizik muayene ya da laboratuar bulgularından elde edilen verilerde, cinsel işlev bozukluğunun madde kullanımı ile tam olarak açıklanabileceğine ilişkin kanıtların olduğu durumlarda yani, semptomlar madde entoksikasyonu sırasında ya da sonraki bir ay içinde ortaya çıktıysa veya ilaç kullanımı, yaşanan bozuklukla etyolojik açıdan ilişkiliyse bu kategori kullanılır (DSM-IV, 1994). 2.2.3.9. Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozuklukları Psikiyatrik sınıflandırma sistemi DSM-IV’te herhangi özgül bir Cinsel Đşlev Bozukluğu için tanı ölçütlerini karşılamayan cinsel işlev bozukluklarını sınıflandırmak için, bu kategori kullanılır. Başka koşullarda normal bir uyarılma ve orgazm olmasına karşın öznel erotik duyguların olmaması (ya da önemli ölçüde azalması) veya klinisyenin bir cinsel işlev bozukluğu olduğu kanısına vardığı ancak bunun primer mi, genel tıbbi bir duruma mı bağlı olduğunu, yoksa 32 madde kullanımının mı buna yol açtığını belirleyemediği durumlarda kullanılan bir kategoridir (DSM-IV, 1994). Başka türlü adlandırılamayan cinsel işlev bozuklukları içinde cinsel fobiler, cinsel doyum eksikliği, maskelenmiş bozukluklar yer almaktadır (Boyacıoğlu, 1999). Cinsel Fobiler; Partnerin penisine ya da spermine dokunamamak gibi özgül, ya da ön sevişmeden kaçınmak da dahil olmak üzere, yaygın fobiler biçiminde görülebilir. Cinsel fobiler tecavüz, ensest gibi erken cinsel travma yaşantıları sonucunda ortaya çıkabilirler (Boyacıoğlu, 1999). Cinsel fobilerde çok çeşitli belirtiler olabileceği gibi, genel panik ve kaygı belirtilerine benzer belirtiler de ortaya çıkabilmektedir (Goodwin & Agronin, 1997). Cinsel Doyum Eksikliği; Bu sorunun cinsel işlev bozukluklarına dahil edilip edilmemesi konusunda fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Buna karşın tedaviye başvuran çiftler arasında sık rastlanan bir yakınmadır. Temelde genel ilişki güçlükleri, evlilik içi sorunlar, eşlerin birbirlerini eskisi gibi çekici bulmamaları, rutin cinsel ilişkiye bağlı bıkkınlık gibi etkenler dikkati çekmektedir (Boyacıoğlu, 1999). Maskelenmiş Bozukluklar; Bazı kadınlarda çeşitli psikiyatrik bozukluklar (anksiyete,depresyon vb) ya da jinekolojik rahatsızlıkların varolan cinsel işlev (Boyacıoğlu, 1999). bozukluğunu maskelemesi durumudur 33 2.2.4. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarının Toplumda Görülme Sıklığı Cinsel Đşlev Bozukluklarının normal popülasyonda görülme sıklığıyla ilgili, ülkemizde geniş kapsamlı araştırmalara pek rastlanmamakla birlikte bu konuda batı toplumlarında çeşitli çalışmalar mevcuttur. Laumann, Paik ve Rosen 1999 senesinde yayımladıkları araştırma sonuçlarına göre; Birleşik Amerika’da normal popülasyonu temsil eden 18-59 yaşları arasındaki 1749 kadınla yapılan çalışmalarda son 12 ay içinde cinsel işlev bozukluğu görülme sıklığını %43 olarak bulmuşlardır. Yine batı kaynaklı diğer çalışmalarda normal kadın popülasyonunda kadın cinsel işlev bozukluğu görülme oranları %25 ile %63 arasında değiştiği bildirilmektedir (Hallward & Ellison, 2001; Laumann, Paik & Rosen 1999). Cinsel işlev bozukluklarının toplumda yaygın olduğu, ancak pek az hastanın yakınmaları için yardım aradığı tahmin edilmektedir. Bu hastaların çok küçük bir oranda doktora gelmeleri, klinik ve demografik özelliklerinin yeterince tanınmamasına neden olmaktadır. Türk toplumunda cinsel sorunların klinik özellikleri ve yaygınlığına ilişkin yapılmış araştırma sayısı oldukça azdır (Sağduyu ve ark., 1997). Bu konudaki çalışmalar ülkemizde normal popülasyondaki kadınlardan çok bir kliniğe başvuran kişiler üzerine yoğunlaşmıştır. Sağduyu ve arkadaşlarının (1997) “Sağlık ocağına başvuran hastalarda cinsel sorunlar” adlı çalışmasında, çok merkezli uluslararası bir araştırmanın Türkiye’de yapılan kısmından yararlanılarak elde 34 edilen verilere göre, sağlık ocağına başvuran hastaların %7.4’ünde yaşam boyunca en az bir cinsel belirtinin bulunduğu, bu oranın kadınlarda %8.1, erkeklerde %5.9 düzeyinde olduğu belirlenmiştir. Şimşek ve arkadaşları’nın (2003) çoğul disiplinli bir cinsel işlev bozuklukları merkezine başvuran 317 kadın olgu üzerine yaptıkları bir çalışmada, olguların %93’ü en az bir cinsel işlev bozukluğu tanısı, %66’sı vajinismus, %25’i ise cinsel istek bozukluğu tanısı almıştır. Sungur (1993), ülkemiz açısından ileriye dönük olarak üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisinin cinsel alandaki eğitim olduğunu vurgulamaktadır. Cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında bilgi eksiklikleri ve yanlış bilgilerin önemi bir faktör olduğu bilinmektedir. 2.2.5. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarının Sebepleri Kadın cinsel işlev bozukluklarının nedenlerinin organik (fiziksel), psikolojik, kültürel ve sosyal olarak çeşitli boyutları vardır. Kadının seksüel istek ve inhibisyonlarında organik, fizyolojik ya da hormonal nedenler etkili olabildiği gibi, travmatik deneyimler ya da psikolojik çatışmalar da gizli ve önemli bir rol oynayabilmektedir. Kadın cinsel eğitimi, toplumsal değerler, tutumlar ve davranışlar kadın cinsel işlev bozukluklarında karşımıza çıkan sosyal ve kültürel etkenler olarak yer almaktadır (Goodwin & Agronin, 1997). Kadın Cinsel Đşlev Bozukluğuna yol açan sebepleri genel olarak fiziksel ve psikolojik faktörler olarak iki açıdan inceleyeceğiz. 35 2.2.5.1. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Fiziksel Sebepler Kadın cinsel işlevini etkileyen yaşın ilerlemesine bağlı menapoz gibi doğal süreçlerin yanı sıra bazı fiziksel hastalıklar da cinsel yaşamı zorlaştırır. Sık görülen ve cinsel işlev bozukluklarına yol açan bazı fiziksel hastalıklar şu şekilde sıralanmaktadır: Çeşitli kalp hastalıkları, kanser, AIDS, kronik böbrek hastalığı ve diyalize girme, diyabet, çeşitli nörolojik (omurilik yaralanması, multipl skleroz, inme, demans,) hastalıklar (Özkan, 2001). Bunlara ilave olarak, en sık karşılaşılan nedenler arasında atrofik vajinit, pelvik bölgeye radyoterapi uygulanması (Yetkin & Đncesu, 2001), hipertansiyon, ateroskleroz, yüksek kolesterol, üretral genişleme, cerrahi müdahalelerden kaynaklanan lokal fiziksel travmalar gibi organik nedenlerin yanı sıra sigara kullanımı sürekli bisiklete binme gibi diğer nedenler sıralanabilir (Hallward & Ellison, 2001). Fiziksel hastalıklar baş edilmesi gereken gelişimsel bir kriz olarak ele alınmalıdır. Rol değişimleri fizyolojik işlevlerdeki bozukluklar, yeni durum ve şartlara uyumu gerektirir. Hasta birey psikolojik, sosyal ve fiziksel değişimlerle başa çıkmak ve uyum sağlamak zorundadır. Bu zorluklar cinsel işlevleri de doğrudan etkilemektedir. Çoğu zaman fiziksel hastalığa bağlı gelişen cinsel işlev bozukluğunda organik nedenlerle psikososyal nedenler iç içedir. Zaman zaman biri ön plana çıksa bile, sorun ele alınırken bir bütünlük içinde değerlendirilmelidir (Özkan, 2001). 36 Cinsel işlev bozukluklarında hormonların rolünü unutmamak gerekmektedir. Bir bütün olarak cinsel işlevlerde hormonların rolü, tam aydınlatılamamış gelişmesinden dürtü olmakla kontrolüne beraber, ve ürogenital sağlıklı cinsel sistemin işlevlerin oluşmasına kadar pek çok etkileri bilinmektedir. Östrojen, progesteron ve testosteron kadının cinselliğine sıklık olarak etkili temel hormonlardır. Kadın cinsel işlevinde testosteron libido ve davranış üzerine etkilidir, östrojen üreme siklüsleri ile yakın ilişki içinde olmakla beraber seksüaliteyi etkileyen ritmik uyarıcı işlevlerde de rol oynar, progesteron ise daha çok cinsel istekte azalma ve orgazmı inhibe etme potansiyeline sahiptir (Kulaksızoğlu & Kulaksızoğlu, 2001). Sürekli doğum kontrol hapı kullanımı, bebeğini emzirme döneminde olma ve prolaktin hormon seviyesinin yüksek olması kadınlarda cinsel isteksizliğe ve cinsel uyarılma sorunlarına yol açabilmektedir (Hallward & Ellison, 2001). Cinsel işlev bozuklukları, insandaki cinsel yanıt döngüsünün istek, uyarılma ve orgazm evrelerindeki fizyolojik süreçlerden birinde oluşan aksamaya bağlı olarak gelişen bozukluklardır (Đncesu, 2001a). Son yıllarda tıbbi teknoloji ve görüntüleme sistemlerinde görülen baş döndürücü ilerlemeler, çeşitli cinsel işlev bozukluklarının etyolojisinde, daha önceden saptanamayan organik etkenlerin düşünüldüğünden daha yüksek oranda rol oynadığını ortaya koymakla birlikte, cinsel işlev bozukluklarının genellikle psikolojik kökenli oldukları kabul edilmektedir (Đncesu, 2001d). 37 2.2.5.2. Kadın Cinsel Đşlev Bozukluklarında Psikolojik Sebepler Cinsel işlev bozukluklarından bazıları, %90’ın üzerinde bir oranla psikolojik kökenlidir. Kadınlardaki vajinismus ve erkeklerdeki primer prematür ejakülasyon olguları bu grupta ele alınabilir. Cinsel istek bozuklukları ile cinsel aversiyon (cinsel tiksinti bozukluğu) olguları da yine ağırlıklı olarak psikojenik kökenli cinsel işlev bozukluklarıdır. Ancak disparoni ve erektil işlev bozukluğu söz konusu ise, altta yatan bedensel/sistemik ya da ürolojik kökenli bir hastalık olasılığı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır (Đncesu, 1999). Özellikle kadınlar açısından normal cinsel yanıtları etkileyebilecek sorunları ve cinsel işlev bozukluğuna yol açabilecek psikolojik sebepleri şöyle sıralayabiliriz; Cinsellikle ilgili bilgi eksikliği ve yanlış inançlar, cinsellik ve sonuçlarıyla ilgili olumsuz beklentiler, acı ve ağrı duymaktan korkma, hamile kalmaktan korkma, ilişki sırasında çıkabilecek seslerin duyulmasından korkma ve ilişkinin yarım kalmasından sonlandırmak korkma, konusunda ilişkiyi yetersiz kurmak, kalmaktan sürdürmek korkma, ve eşinin kontrolünü kaybedeceğinden korkma, cinsel istismar ve travma yaşantıları, eşle ilişkide sorunlar, eşe güven duymama, evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkiler, kişinin kendisi ile ilgili olumsuz duyguları, kendisini değersiz ve zevk almaya layık görmeme, kendini çekici bulmama, yorgun hissetme ve zihinsel meşguliyetler, alkol ve bazı 38 ilaçların alınması, fiziksel ve psikiyatrik hastalıklar (Boyacıoğlu, 1999). Cinsel işlev bozukluklarının etyolojisine ilişkin, psikoanalitik ve davranışçı yaklaşım olmak üzere iki geleneksel yaklaşım söz konusudur. Psikoanalitik yaklaşıma göre, cinsel işlev bozuklukları bilinçaltı çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Davranışçı yaklaşım ise, cinsel işlev bozukluğu olan kişilerin cinsel uyarılara yanlış tepkiler vermeyi öğrenmiş oldukları görüşünü esas almaktadır (Tuğrul, 2001). Cinsel Đşlev Bozukluklarının (CĐB) psikolojik nedenlerini günümüz modern yaklaşımıyla incelediğimizde; “eksik ya da yanlış cinsel bilgi”, “geleneksel ve tutucu yetiştiriliş biçimi”, “Çocukluk yaşantıları ve aile ortamı”, “Eşler arasındaki uyumsuzluk ve iletişim sorunları”, “Başka bir cinsel, fiziksel ya da psikiyatrik sorunun bulunması”, “Beden imgesi bozuklukları” gibi nedenler karşımıza çıkmaktadır (Tuğrul, 2001). CĐB’e neden olan psikolojik faktörler üç ana grup altında ele alınmaktadır. Bunlar “Yatkınlık yaratıcılar”, “Başlatıcılar” ve “Devam ettiriciler”dir. Yatkınlık yaratıcılar, kişinin erken yaşam deneyimi içinde cinsel zorluklar geliştirmesine yatkınlık sağlayan etkenlerdir; Başlatıcılar, işlev bozukluğunun ortaya çıkmasına neden olan etkenlerdir; Devam ettiriciler ise, işlev bozukluğunun sürmesini açıklayan etkenlerdir (Şahin, 2001). Yatkınlık Yaratıcı Faktörler; kısıtlayıcı yetiştirilme yani dinsel ve kültürel baskılarla yetiştirilme, bozuk aile ilişkileri, yetersiz ya da yanlış cinsel bilgilenme, çocukluktaki ve ergenlikteki travmatik 39 cinsel deneyimler, psikoseksüel roldeki erken güvensizlik, intrapsişik psikodinamik nedenler, kastrasyon anksiyetesi, çözümlenmemiş Ödipal karmaşa, ensest korkusu ve bilinçdışı suçluluk duyguları, kontrolünü yitirme korkusu, agresyon inhibisyonu, cinsel gelişim basamaklarının erken dönemlerine regresyon, cinsel identifikasyon sorunları olarak sıralanmaktadır (Şahin, 2001). Bu nedenlere ilave olarak işle ilgili ve mali sorunlar da sayılabilir (Hattat, Hattat & Akkuş, 2005). Başlatıcı Faktörler; hamilelik ve doğum, eşler arasındaki genel ilişki bozukluğu, cinsel eşi tarafından aldatılma, cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler, partnerde cinsel işlev bozukluğu, tesadüfi başarısızlık, organik hastalıklara reaksiyon, yaşlanma, depresyon ve anksiyete, travmatik cinsel deneyimler olarak sıralanmaktadır (Şahin, 2001). Devam Ettirici Faktörler; performans anksiyetesi, başarısızlık korkusu, suçluluk duygusu, partnerler arasındaki çekicilik kaybı, partnerler arasındaki zayıf iletişim, genel ilişkideki bozukluklar, yakın ilişkiye girme korkusu, bozuk kendilik algısı, cinsel mitler, kısıtlı ön sevişme/sevişme, psikiyatrik rahatsızlıklar ve kendini yetersiz tanıma olarak sıralanmaktadır (Şahin, 2001). Cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı bildirilen nedenlerin özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek zordur. Hatta organik nedenlerde bile organik etkenin tek başına ve doğrudan cinsel 40 işlev bozukluğuna yol açtığını söylemek zor olabilmektedir (Şahin, 2001). Cinsel işlev bozukluklarının psikolojik nedenlerinden olan çocukluktaki ve ergenlikteki travmatik cinsel deneyimler ya da genel olarak yaşamın herhangi bir döneminde yaşanan travmatik cinsel deneyimler cinsel işlev bozukluğu oluşumu için hem yatkınlık yaratıcı hem de başlatıcı faktörler arasında yer almaktadır. Travmatik cinsel deneyimler cinsel işlevlerin her aşamasında bozukluk ortaya çıkarabilmektedir. Kadınlarda özellikle uyarılma zorlukları, cinsel tiksinme bozukluğu, vajinismus görülmektedir. Birçok tecavüz kurbanı kadının bu eylemden sonra cinsel isteklerinin ve seksten aldıkları zevkin azaldığı, orgazm zorlukları yaşadıkları bildirilmektedir (Şahin, 2001). Fritz’in (1981) Amerika’da 952 kolej öğrencisiyle yaptığı bir çalışmada yetişkinlerle ergenlik öncesi cinsel yakınlaşma, kadınlarda %7.7, erkeklerde %4.8 olarak bulunmuştur. Aynı yazarın bir başka çalışmasında çocukluğunda cinsel olarak sarkıntılığa uğramış kadınların %23’ünün, erkeklerin ise %10’unun cinsel işlev bozukluğu gösterdikleri saptanmıştır. Cinsel saldırı öncesi cinsel olarak aktif yetişkin kadınların %40’ında saldırıyı takip eden altı ay içerisinde cinsel isteklerinin ortadan kalktığı bildirilmektedir; ayrıca cinsel saldırıya uğrayan mağdurların yarısından fazlası saldırıdan iki yıl sonra cinsel fonksiyon bozuklukları bildirmişlerdir (Gise & Paddison, 1988). Bir başka çalışmada cinsel saldırı mağdurlarının %45’inde orgazm sorunları, 41 %38’inde cinsel aktivitelerden uzun süreli kaçış görülmüştür. Zaman içinde mağdurlar cinsel aktivitelerini geri kazanırlar ancak, yaklaşık olarak mağdurların üçte birinin cinsel aktiviteleri kalıcı olarak azalır. (Dupre, Hampton, Morrison & Meeks,1993). Cinsel saldırılar sonrasında, kadınlardaki cinsel işlevi olumsuz etkileyecek; erkekler hakkında olumsuz duygular, cinsel çekicilik hakkında güvensizlik ve cinsel açıdan kendisini yetersiz bulma duygularının arttığı bildirilmektedir (Moscarello, 1990). Cinsel ve fiziksel saldırıya uğrayanlarda depresyon, anksiyete, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve cinsel fonksiyon bozuklukları da yaygındır (Goodman, Koss & Russo, 1993). 42 2.3. ÇOCUKLUK ÇAĞI ĐSTĐSMARLARI 2.3.1. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Tanımları Çocuk istismarı çok geniş anlamda, belli bir zaman dilimi içeririnde bir yetişkin tarafından çocuğun o kültürde kabul edilmeyen bir davranışa maruz kalması şeklinde tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (World Health Organization-WHO) 1985’te yapmış olduğu tanıma göre ise; “Çocuğun sağlığını, fiziksel gelişimini, psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir yetişkin, toplumu veya ülkesi tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan davranışlar” çocuk istismarı olarak kabul edilir (Aksoy ve ark., 1999a). Çocukluk çağı istismarları duygusal, fiziksel, cinsel ve ihmal olmak üzere 4 ayrı başlıkta incelenebilir 2.3.1.1. Çocuğa Yönelik Duygusal Đstismar Duygusal istismarın iki boyutu bulunmaktadır; bunlardan birincisi “Çocukların kendilerine bakmakla yükümlü kişiler tarafından olumsuz olarak etkilendikleri tutum ve davranışlara maruz kalmaları”, ikincisi ise “Gereksindikleri ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum bırakılmaları”dır. Duygusal istismar yine iki farklı özelliğiyle diğer tür istismarlardan ayrılmaktadır. Bunlar; fiziksel ve cinsel istismarda olduğu gibi somut fiziksel bulgular duygusal istismarda bulunmaz ve tek başına bulunabileceği gibi birçok olguda diğer istismar türleri ile birlikte bulunur (Aksoy ve ark., 1999a). 43 2.3.1.2. Çocuğa Yönelik Fiziksel Đstismar Fiziksel istismar çocuğun sağlığını olumsuz etkileyen ve vücutta iz bırakan lezyonların bulunmasıdır. En geniş anlamıyla ise fiziksel istismar “çocuğun kaza dışı yaralanması” şeklinde tanımlanabilir (Aksoy ve ark., 1999a). Fiziksel istismar ile çocuğu kimi zaman bedensel olarak yaralama derecesine de varabilen fiziksel saldırı anlaşılmak ile birlikte, bu kategori çocuğu bedensel yöntemlerle aşırı ölçüde cezalandırma, bağlama ya da küçük bir mekanda kilitleyerek özgürlüğünden alıkoyma gibi durumları da kapsamaktadır (Şar, 1998b). Brown ve Anderson’a (1991) göre; fiziksel istismar, bir kişinin 18 yaşından önce kendisinden en az 5 yaş büyük bir kişi ya da kendisinden 2 yaş büyük bir aile bireyi tarafından saldırıya uğramasıdır. Kişi bunu kardeş rekabeti gibi bir aile içi çatışma olarak algılamamış olmalıdır. 2.3.1.3. Çocuğa Yönelik Cinsel Đstismar Çocuk ve erişkin arasındaki temas ve ilişki , o erişkinin veya başka birinin seksüel stimülasyonu için kullanılmışsa, çocuğun cinsel istismara uğradığı kabul edilir. Cinsel istismar bir çocuğun bir başka çocuk üstüne belirgin bir gücü veya kontrolü söz konusu ise ya da bariz bir yaş farkı varsa da gerçekleştirilebilir (Aksoy ve ark., 1999a). Johnson’a (2002) göre; çocuk cinsel istismarı, rızası kabul edilmeyen çocuğa yönelik vajinal veya anal birleşme, oral/genital, genital/genital, genital/rektal, el/genital, el/rektal, el/göğüs temasları, 44 cinsel organları gösterme, zorla cinsel organlara baktırma, yetişkinlerin cinsel ilişkisini izlettirme, pornografi izlettirme veya çocuğu pornografide kullanma gibi cinsel aktiviteleri kapsar. Kalça, göğüs veya genital organlara dokunma veya izlettirme preadolesan çocuklar tarafından yapılıyor veya çocuklar arasındaki yaş farkı dörtten fazla değilse ve taciz veya zorlama yoksa cinsel oyun olarak değerlendirilmektedir. 2.3.1.4. Çocuğa Yönelik Đhmal Çocukta ihmal kavramı genel olarak; “Çocuğa bakmakla yükümlü olan kişilerin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi, çocuğu fiziksel ya da duygusal olarak ihmal etmesi” olarak tanımlanmaktadır (Aksoy ve ark., 1999a). Şar (1998a), ihmali, çocuğun bakımı ile yükümlü kişilerin bununla ilgili görevlerini yerine getirmekte eksiklik göstermeleri olarak tanımlamaktadır. Burada değinilmeyecek olmakla birlikte ihmalin fiziksel, eğitimsel ve duygusal boyutları vardır. 2.3.2. Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarının Kısa ve Uzun Dönem Sonuçları Çocukluk çağında maruz kalınan fiziksel, duygusal ve cinsel istismar çoğu zaman yetişkinlik döneminde ortaya çıkabilecek cinsel sorunların mirasçısıdır. Fiziksel, duygusal ve cinsel istismar deneyimine sahip kadınlarda: 1. Rahatsızlık ve acı içeren fiziksel sorunlar, 45 2. Depresyon, anksiyete ve korku içeren duygusal (emosyonel) problemler 3. Cinsellikle ilgili negatif tutumlar, bilişsel çarpıtmalar, hatalı inanışlar içeren bilişsel sorunlar, 4. Kontrol ve güven güçlüğü içeren ilişki sorunları görülmektedir (Goodwin & Agronin, 1997). Çocukluk çağında cinsel istismara uğramış yetişkinlerde çeşitli ruhsal sorunlara rastlanmaktadır. Bu sorunlar; depresyon, anksiyete bozuklukları, madde kötüye kullanımı, intihar eğilimi, cinsel işlev bozuklukları ve kişiler arası güçlüklerdir (Kaptanoğlu, Aksaray, Seber & Tekin, 1993; Öztürk-Kılıç, 1993). Yine aynı şekilde Hallward ve Ellison (2001), hem kadın hem de erkeklerde görülebilen cinsel işlev bozukluklarında çocukluk çağı cinsel travma öyküsünün önemli bir risk faktörü oluşturduğunu belirtmiştir. Bunlara ilave olarak Butcher (1999) da, çocukluk çağında yaşanan fiziksel ve cinsel istismar deneyimlerinin vajinal penetrasyon fobisine neden olduğunu vurgulamaktadır. Çocukluk çağı cinsel istismarı ile anksiyete bozuklukları, akut stres hastalıkları ve davranış bozuklukları arasında güçlü bir ilişki vardır. Cinsel istismara uğramış kişilerde, uğramayanlara kıyasla majör duygulanım bozukluğu, anksiyete bozuklukları, davranış bozuklukları ve çocukluk çağı akıl hastalıkları daha fazla görülmektedir (Spataro ve ark., 2004). Ülkemizde Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) nedeniyle yapılan klinik başvurular üzerine bir değerlendirmede, yaşanan 46 travmanın şiddeti ve karşılaşma yaşı ile diğer bir psikiyatrik eş tanı arasında ilişki saptanmıştır. Çocukluk döneminde cinsel istismar öyküsü olanlarda diğer anksiyete bozuklukları, depresyon ve cinsel işlev bozuklukları yüksek oranlarda bulunmuştur (Geyran-Çervatoğlu, 1998). Çocuklara yönelik cinsel kötüye kullanımın büyük ölçüde aile bireyleri tarafından gerçekleştirildiği fark edilmiştir (Vahip, 1994). Yakın kan bağı olanlar arasındaki cinsel ilişki olarak tanımlanan ensest, bu ilişkinin mağdurları üzerinde çoğu zaman kalıcı ağır psikolojik hasarlar bırakmaktadır (Sezgin & Öktem, 1996). Ensest kurbanı kadınlar yıllarca suçluluk duyar, seksten tiksinir veya erteler ya da erkeklerden korkar hale gelebilirler (Özden, Çelik, Erçağ, 1993). Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımla birlikte fiziksel şiddetin olması, taciz yapanın baba ya da üvey baba olması, tacizin uzun süredir devam ediyor olması ve tacizde penetrasyonun olması cinsel kötüye kullanımın sonuçlarını olumsuz etkileyen en önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır (Türkbay, Söhmen & Söhmen, 1997). Sequeira ve Hollins (2003), 1974 ile 2001 yılları arasında yapılmış olan cinsel istismarla ilgili 25 araştırmayı gözden geçirmişlerdir. Bu çalışmalarında birçok araştırmacının araştırma sonuçlarını aktarmışlardır. Bu araştırmalardan bazıları: Sobsey ve Mansell’in 1994 senesinde cinsel istismara uğramış 130 çocukla yaptığı bir çalışmada, daha sonra bu kişilerde uygun olmayan cinsel davranışlar sergilediklerini aktarmaktadır. 1994 senesindeki bir başka 47 çalışmada Mansel ve arkadaşları 119 cinsel istismar mağdurunda agresif ve uygunsuz cinsel davranışlar tespit etmişlerdir. Yine 1995 senesinde Beail ve Warden 22 seri vakada sorunlu duygu ve davranışlar, kendine zarar verme ve sorunlu cinsel davranışlar tespit etmişlerdir (Sequeira & Hollins, 2003’den naklen). 2.3.3. Çocukluk Çağı Đstismarlarının Yaygınlığı Messman-Moore ve Brown (2004), 18-22 yaş arası 944 üniversite öğrencisi kadın ile yaptığı çalışmada ise; kadınların %17’si çocukluk dönemlerinde herhangi bir çocuk istismarına, %8.9’u cinsel istismara, %4.2’si fiziksel istismara, %8.6’sı ise duygusal istismara maruz kaldıklarını bildirmektedirler. Aynı çalışmada yetişkinlik döneminde tecavüze uğradıklarını bildiren kadınların %42’si geçmişte 3 çeşit çocukluk çağı istismarına, %35’i 2 çeşit çocukluk çağı istismarına uğradıklarını bildirmektedirler. Bu sonuçlara bağlı olarak çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalmak yetişkinlik döneminde tecavüz kurbanı olmak için önemli bir risk faktörüdür. Özellikle çocukluk çağı cinsel ve duygusal istismarının yetişkinlikte tecavüz kurbanı olma arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Aynı ilişki fiziksel istismar ile yetişkinlik dönemi tecavüz kurbanı olma arasında yoktur. Birden çok istismara uğramak da bu riski arttırmaktadır. Çocuklara yönelik cinsel istismarın oldukça yaygın olduğu batı kaynaklı çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur (Finkelhore, 1999; Fergusson, Lynskey & Horwood, 1996). Nadesan (2000), batıda her dört çocuktan birinin cinsel istismar mağduru olabileceğini 48 belirtmektedir. Yine batı kaynaklı çeşitli çalışmalar çocukluk çağı ve adolesan döneminde cinsel saldırı öyküsünün özellikle kadınlar arasında yaygın olduğunu göstermektedir (Humphrey & White, 2000; Messman-Moore & Long, 2000). Messman-Moore ve Long (2000), kadınların çocukluk çağı cinsel istismar öyküsünü araştırdıkları bir araştırmada kadınların %20.1’inin çocukluk çağı cinsel istismar öyküsü olduğunu bildirmektedirler. Rusya St. Petersburg’da 14-17 yaşları arasında 174 erkek, 172 kız üzerinde yapılan araştırmada, kızların %25’i, erkeklerin ise %11’i istekleri dışında cinsel ilişkiye zorlandıklarını bildirmişlerdir (Unicef, Domestic Violence, 2000). Cinsel istismara uğramış 2420 çocukla yapılan bir araştırmada, yaşı büyük olan çocuklar ve kız çocuklarının daha çok yabancılar tarafından cinsel travmaya maruz kaldıkları belirtilmiştir (Gallagher, Bradford & Pease, 2002). Kaya ve Sungur (1998), “Çocuk ve Ergenlerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu” konulu literatür taraması sonrasında, çocuk cinsel istismarının tüm etnik, ırksal, eğitimsel ve sosyoekonomik gruplarda oldukça sık görülen bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirtmişlerdir. Çocukluğunda cinsel travmaya uğramış ya da cinsel yönden kötüye kullanılmış kişilerde, ilerde hangi tür ve sıklıkla cinsel sorunların ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir (Sungur, 1993). 49 2.4. ŞĐDDET 2.4.1. Şiddet Kavramı Şiddet; insanlarda şiddet kullanma, kanuna uymamak, kişiye zarar vermek, hakaret etmek, onurunu kırmak, sükunet ve huzura son vermek, birinin hakkını çiğnemek, hırpalamak, incitmek, canını acıtmak için zor kullanmak, yıkıcı aşırı davranışlarda bulunmak, aşırı derecede öfke ifade etmek şekillerinde kendini gösteren davranışlar olarak tanımlanmaktadır (Erten & Ardalı, 1996). Ünsal (1996), şiddeti; insanların bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen, sert ve acı verici bir edim olarak tanımlamaktadır. Kısacası, insana fiziksel ve ruhsal zarar veren her edimi şiddet olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca şiddet kavramı, ana özellikleri ne olursa olsun, zamana ve topluma göre değişmektedir. Şiddet, farklı görünüş biçimleriyle hayatın her alanında karşımıza çıkabilmektedir. Kişiye yönelik şiddet, fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet, cinsel şiddet, siyasal şiddet, sosyal şiddet, uluslararası şiddet (savaş), ekonomik şiddet, endüstriyel şiddet gibi. Başkalarına yönelik şiddet eylemlerinin dışında bir de insanın kendine yönelttiği şiddet eylemleri vardır. Đntihar, intihar teşebbüsleri veya kendi hatasıyla yol açtığı bir kaza sonucu ölüm gibi (Ünsal, 1996). Şiddetten söz edilince ve birey üzerindeki etkisini incelemek söz konusu olunca şiddetin ailedeki durumunu göz ardı etmek hatalı 50 olur. Bu nedenle şiddetin aile içindeki görünümüne bakmak yararlı olacaktır (Erten & Ardalı, 1996). 2.4.2. Aile Đçi Şiddet Aile içi şiddet, ülkemizde ve dünyada beden ve ruh sağlığını ciddi biçimde tehdit eden bir sorundur (Vahip, 2002). Aile içi şiddetin can alcı noktalarından biri kuşaktan kuşağa aktarılma özelliğidir. Aile içinde şiddete maruz kalan çocukların çoğu, büyüdüklerinde şiddet uygulayan eşlere ya da ana babalara dönüşmeseler de, şiddet uygulayan yetişkinlerin büyük bölümünde çocuklukta aile içi şiddete maruz kalma öyküsü saptanmıştır (Kaufman & Zigler, 1987). Aile içi şiddette, çoğunlukla kadın olmak üzere eşler, çocuklar, kardeşler, yaşlılar, bakıma gereksinimi olan özürlüler hedef alınabilmektedir (Vahip, 2002). Aile içi şiddet; Ailenin sınırları içinde bir üyenin bir başka üyenin yaşamını, bedensel veya psikolojik bütünlüğünü, özgürlüğünü tahrip etmeye veya ona ciddi olarak zarar vermeye yönelik her türlü girişimi veya ihmalidir (Browne & Herbert, 1997). Aile içi şiddetin alt tipleri 3 başlık altında incelenebilir: Fiziksel Şiddet; Đtme, tokat atma,vurma, saç çekme, ısırma, kollarını burma, tekmeleme, yumruklama, nesneler ile vurma, yakma, delici-kesici aletle yaralama, ateş etme, zehirleme vs. yolu ile fiziksel acı vererek ve/veya yaralayarak eziyet etmek, ceza vermek ya da tehdit etmek gibi eylemleri içermektedir. Ayrıca zor kullanarak baskı 51 altında tutmak ya da fiziksel kısıtlılık uygulamak da bu kapsamda değerlendirilmektedir (Browne & Herbert, 1997). Cinsel Şiddet; Onay almadan cinsel ilişkiye zorlamak; okşamak, vajinal, anal ya da oral ilişkiye geçmek, cinsel bölgelere saldırmak türünden herhangi bir istismarcı ya da zorlayıcı cinsel yaklaşımda bulunmak. Ayrıca cinsel açıdan aşağılayıcı davranışlarda bulunmak (Browne & Herbert, 1997). Duygusal Şiddet; Sürekli eleştiri, aşağılama, iftira atma, hakaret gibi davranışlarda bulunmak (Browne & Herbert, 1997). Duygusal şiddet, çoğu zaman hem fiziksel hem de cinsel şiddete eşlik etmektedir (Yüksel, 2000). Aile içi şiddeti etkileyen faktörleri Aksoy ve arkadaşları (1999b) şu şekilde sıralamaktadırlar: Aile içi istismarı uygulayan kişilerin genellikle özgeçmişlerinde yaşanmış şiddet olguları bulunmaktadır; Eşler arasında, eğitim, mesleki statü, düşünce, ırk, din, gelir farklılıkları gibi bireyler arası dinamikler; Ekonomik stres, iş stresi, işsizlik ve sosyal izolasyon gibi çevresel stres faktörleri; Erkek egemen evlilikler gibi kültürel faktörler. Aile içi şiddete en fazla maruz kalan kişiler arasında kadınlar yer almaktadır. Toplumun sosyokültürel özellikleri, kadınların mağduriyetlerinin oluşmasını ve devamını kolaylaştırır. Aile içi şiddete maruz kalmak tekrarlayan ve uzun süreli bir travmaya maruz kalmak anlamına gelmektedir. Ama buna rağmen aile içi suçlar en az bildirilen suçlardır (Yüksel, 2000). 52 T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından 1994 senesinde yaptırılan “Aile Đçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları” araştırmasına göre; fiziksel şiddete ailelerin %34'ünde, sözlü şiddete ise %53'ünde rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete rastlanma oranı da %46'dır. Anne babaların geçmişteki dayak deneyimi (%70) şiddeti bugüne taşımaktadır. Dayağın şiddetinden ve sıklığından çok varlığının önem taşıdığı görülmektedir. Aile büyüdükçe şiddet artmaktadır. Ailelerde cinsel şiddet ve tacize rastlanma oranı %9'dur. Şiddete maruz kalanların %80'i yapacak fazla bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Eşlerden birinin alkol kullanıyor olması aile içi şiddeti artırmaktadır. Eşlerin daha iyi eğitim görmüş olması ise aile içindeki şiddeti azaltmaktadır. Yine, T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından 1997 senesinde yaptırılan “Aile Đçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet” konulu araştırmanın bulgularına göre; evde çocukların hiç dövülmediğini söyleyen aileler %55 oranındadır; çocuklarını ayda birden fazla ve çok şiddetli dövdüklerini söyleyenler %3, yılda 1-10 arası çok şiddetli dövdüklerini söyleyenler %1.5 oranındadır. Ailelerin %40'ı ise çocuklarını hafif şiddette dövdüklerini belirtmektedirler. Evde çocukları dövmeyi daha çok annelerin üstlendiği görülmektedir. Ülkemizde yapılan, 695 kadın katılımcının olduğu başka bir araştırmada, kadınların %54’ü ailelerinde şiddet gördüklerini, şiddet gördüğünü söyleyenlerin %35.2’si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır 53 şiddete maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların gördükleri şiddet türüne göre; kadınların %42.3'ünün dayak %40.1'inin tehdit ve küfür, %12.6'sının yaralama, %3.2'sinin cinsel taciz ve tecavüz, %1.4'ünün eve kapatma ve %0.4'ünün öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları anlaşılmıştır. Bu grubun %40.4’ünün evlerinde, çocuklara karşı da şiddet uygulandığı saptanmıştır (Kocacık, 2004). Ailedeki şiddet ve terör en çok kadınlara karşı kullanılmaktadır (Erten & Ardalı, 1996). Bu nedenle kadına yönelik şiddete değinilecektir. 2.4.3. Kadına Yönelik Şiddet Birleşmiş Milletler’in 1993’te yayımlanan “Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi Bildirisi” bu şiddet biçimini, “cinsiyete dayalı ve kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ve üzüntü sonucunu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik özel yaşamda veya kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesidir” diye tanımlanmaktadır. Ancak hemen 2. maddede şiddet biçimlerinin bu tanımla sınırlı olmadığını, yukarıda sayılanların yanında kadına zarar veren her türlü geleneksel ve göreneksel uygulamaların da bu kavrama girdiğine işaret etmiştir. Böylece kadına yönelik şiddetin yalnızca fiziksel şiddet olmadığı çekilmiştir (Arın, 1996b). çeşitli biçimlerinin olduğuna dikkat 54 Aile içinde ve dışında kadına yönelik şiddetin coğrafi sınır ekonomik gelişmişlik, öğretim düzeyine bakılmaksızın bütün toplumlarda son derece yaygın olduğu görülmektedir (Arın, 1996a). 2000 yılında yapılan Đngiliz Suç Araştırmasına göre (British Crime Survey-BCS); yaşları 16-19 arasında değişen kadınların %0.9’u tecavüz de dahil olmak üzere cinsel travmaya maruz kalmış, %0.4’ü tecavüze uğramıştır. Her 10 kadından birinin 16 yaşından sonra tecavüz de dahil olmak üzere cinsel suç mağduru olduğu, her 20 kadından birinin en az bir kere tecavüze uğradığı bildirilmektedir (Gribbin, 2004). Kadına yönelik şiddet toplumun her katmanında ortaya çıkmakla birlikte kadınlar daha çok şiddete aile içinde maruz kalmaktadırlar. Bu şiddetin ille de fiziksel ve cinsel olması da gerekmemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırmanın sonucu oldukça çarpıcıdır. Bu araştırmaya göre kadınların %45.7’sine kocalarının seçiminde danışılmadığını ve %50.8’inin rızaları olmadan evlendirildiğini ortaya koymaktadır (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights, 1998). Dünyadaki bütün istatistikler, şiddet mağduru ile şiddet uygulayıcısının büyük bir çoğunlukla birbirlerini tanıdıklarını gösteriyor. Yani kadına şiddeti, tanıdığı, bildiği, güvendiği erkekler (baba, ağabey, eş, kayınpeder vb.) herhangi tanınmayan bilinmeyen bir yabancıya kıyasla daha çok uyguluyor (Arın, 1996b). Kısacası 55 kadınlar açısından şiddetle karşılaşma riski ev içi ortamlarda ve yakın ilişkiler içinde artmaktadır (Geyran-Çervatoğlu, 1998). Arın’ın (1996b) 255 numaralı Dünya Bankası yayımı olan American Watch (1991)’den naklen aktardığına göre; Sao Paulo’daki kadın polis karakoluna 5 ay üzerinde yapılan 2000’in üzerindeki dayak şikayetinin %70’den fazlası, kadına aile içinde uygulanan şiddete dayanmaktadır. Bunların %40’ının yarası da ciddi yaralardır. Yine Arın’ın (1996b) Women: Challenges to Year 2000’den naklen aktardığına göre; ABD’de her 18 dakikada bir kadın dövülmekte ve 6 dakikada bir kadının ırzına geçilmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Ruhsal Travma Tedavi Merkezi’ne, 1997 senesinde 15 aylık bir süre içinde başvuran 32 kadından 20’sinin aile içi fizik ve/veya cinsel saldırıya uğradığı, bu kadınlardan 11’inin ensest kurbanı olduğu, 9’unun eşi tarafından fiziksel şiddete uğradığı bildirilmiştir (Geyran-Çervatoğlu, 1998). Yine ülkemizde yapılan başka bir çalışmada; travma yaşantısı olan ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı almış 33 kadınla yapılan bir grup psikoterapisi etkinliğine katılan kadınların %80’i iki veya daha fazla travmatik etkene maruz kalmış ve travmatik deneyimleri sıklıkla çocukluktan başlayarak yaşamlarının farklı devrelerinde sürmüş. Dahası tedaviye başlandığı devrede, eşin fiziksel ve cinsel şiddeti olguların %33’ünde devam etmekteydi. Aile içi fiziksel şiddeti uygulayanların %27’si öz baba, eş ve birlikte yaşanılan eşin ailesinin fertleri idiler. Olguların %15’ine ağabey ve baba 56 tarafından cinsel tacizde bulunulmuştu. Araştırma yapılan bölgenin özelliği gereği (Güneydoğu Anadolu Bölgesi) askeri çatışmalar sonrası ortaya çıkan olaylar ve bunlara bağlı kayıplar olguların %19’unda görülmekteydi (Sezgin, 2003). 2.4.4. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Şiddet Evlilik içi kadına yönelik şiddeti 4 grupta toplamak mümkün: Fiziksel Đstismar, kadının eşi ya da partneri tarafından fiziksel saldırıya maruz kalması; Cinsel istismar, kadının eşi ya da partneri tarafından rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlanması; Duygusal istismar, çoğunlukla aşağılama, bağırma, yetersiz olduğunu söyleme, hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme, patolojik düzeyde kıskançlık, korkutma, gizliliği bozma, batıl inançlar veya paranoya düzeyinde inanmama, ne yaptığını araştırma şeklinde kendini gösterir. Duygusal istismar, fiziksel ya da cinsel istismarla birlikte veya tek başına da görülebilmektedir. Ekonomik istismar, çalışan kadının parasını elinden alma, ekonomik anlamda onu kullanma şeklinde gözlenmektedir. Özellikle erkeğin çalışmadığı durumlarda çok fazla görülmektedir (Aksoy ve ark., 1999b). Ülkemizde yapılan kadına yönelik aile içi şiddet olgularının Adli Tıp uygulaması çerçevesinde değerlendirildiği bir araştırmada aile içi fiziksel şiddet nedeniyle adli mercilere başvuran (n:60) kadınların %70’inin evlendiklerinden beri fiziksel şiddete uğradıkları tespit edilmiştir. Evlilik içi kadına yönelik şiddet, yalnızca alt sosyoekonomik tabakayla sınırlı kalmayıp, yaş, yerleşim yeri, eğitim, 57 meslek ve gelir düzeyi farkı gözetmeksizin her kategoriden ailede görülmektedir (Günay, Sözen, Yavuz & Ramadanoğlu, 1996). Gölge ve arkadaşlarının (2000), “Aile içi şiddet ve eşler arası ilişkiler” konulu araştırmasında, kadınların %30’unun erkeklerin %6’sının eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldıkları, kadınların %3’ünün, erkeklerin %28’inin eşlerine fiziksel şiddet uyguladıkları ortaya çıkmıştır. Günay, Sözen, Yavuz ve Ramadanoğlu’nun (1996) çalışmasında ise kadınların %41.7’si eşlerinin kendilerini sebepsiz yere dövdüğünü ve niçin dövüldüklerini anlayamadıklarını ifade ettikleri bulunmuştur. Ülkemizde Đstanbul Adliyesi, Sulh Hukuk Mahkemeleri’ne tedbir istemli başvurularla ilgili olarak yapılan bir çalışmaya göre; Şiddet uygulayanların %89’unun erkek, şiddet mağdurlarının %89’unun kadın olduğu görülmektedir. Aile içi şiddetin en yoğun olarak %77.68 oranında eşe yönelik olduğu saptanmıştır (Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu & Gölge, 2003). Kadınlara yönelik şiddet, sadece cinsel eşitsizlikten kaynaklanmamaktadır. Erkekler güç dengesini kendi lehlerine çevirmek için ve kadınları aşağılamak için şiddet kullanmaktadırlar. Kısacası erkekler, ilişki içindeki pozisyonunu güçlendirmek ve ilişkinin patronu olduğunu göstermek için kadına yönelik şiddet uygulamaktadırlar (Watts & Zimmerman, 2002). Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki çeşitli kentlerde 599 kadın ile yapılan bir araştırmaya göre; kadınların %25.9’u “sık sık”, %50.8’i “bazen”, eşleri tarafından sözel şiddete maruz kaldıklarını; 58 %17.5’i “sık sık”, %39.1’i “bazen” duygusal şiddete maruz kaldıklarını; %15.4’ü “sık sık”, %42.5’i “bazen” eşlerinin fiziksel şiddetine maruz kaldıklarını; %16.3’ü “sık sık”, %35.6’sı “bazen” eşinin cinsel şiddetine maruz kaldıklarını bildirmektedirler (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights, 1998). T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından 1997 senesinde yaptırılan “Aile Đçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet” konulu araştırmanın bulgularına bakıldığında; kadınların %10'u eşlerinden sık sık (%3.6) ve ara sıra (%6.5) dayak yediklerini bildirirlerken %12’si eşleri tarafından sık sık ve ara sıra hakarete uğradıklarını, belirtmişlerdir. Eşin hakaretine uğrama oranının kadınlarda iki misli fazla olduğu saptanmıştır. Erten ve Ardalı’nın (1996) yurt dışı kaynaklı istatistiklere dayanarak aktardıkları bilgilere göre; Đngiltere’de evli çiftlerin %16’sında kadınlar dayak yemektedirler. ABD’de yapılan bir araştırmada bir ay içinde bir cerrahi kliniğine başvuran kadınların %3.8’i, psikiyatri servisine gelen kadınların %3.4’ü eşleri ya da beraber yaşadıkları erkekler tarafından dövüldüklerini beyan etmişlerdir. Yapılan araştırmalara göre dövülen kadınların %76’sı 35 yaşın altındadır. Vakaların çoğunda sosyoekonomik düzey ortanın altındadır. Arın’ın (1996b) Women: Challenges to Year 2000’den naklen aktardığına göre; Fransa’da, şiddet kurbanlarının %95’i kadınlardır ve bu kadınların %51’ine de beraber oldukları erkekler şiddet uygulamaktadırlar. 59 Đster gelişmemiş olsun ister gelişmiş olsun tüm toplumlarda ve Dünya’nın her yerinde kadına yönelmiş aile içi şiddet olgularına sıklıkla rastlanmaktadır. Örneğin; Japonya’da raporlara geçen 1993 fiziksel şiddet olgusundan 796’sı (%59) kadınlara partnerleri tarafından yöneltilmiş fiziksel şiddet olgularıdır; Yeni Zellanda’da 314 kadın ile yapılan görüşmede, kadınların %20’si erkek partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmıştır; 1997 yılında Đşviçre’de yapılan bir araştırmada 1500 kadının %20’sinin fiziksel saldırıya maruz kaldığı bildirilmiştir; Kenya’da 612 kadın ile yapılan görüşmede kadınların %42’si partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını; şiddete uğrayan bu kadınların %58’i “çok sık” veya “bazen” şiddete uğradıklarını bildirmişlerdir; Kore’de random örneklemeyle yapılan bir araştırmada kadınların %38’inin eşleri tarafından fiziksel şiddete uğradıkları bildirilmektedir (Unicef, Domestic Violence, 2000). 2.4.4.1. Evlilik Đçi Kadına Yönelik Cinsel Şiddet Evlik süresince kadınlar, sıklıkla evlilik içi cinsel şiddete maruz kalırlar, ancak günlük yaşamlarında, bu eylemin bir şuç oluşturduğunu bilmezler. Bu nedenle, “evlilik içi tecavüz” suçu, adli makamlara sıklıkla yansımaz, uygulamada karşılaşılması güçtür (Kaya, 1996). Sokaktaki adamın tecavüzünü yaşamış olan bir kadın tecavüzün adını koyabilir. Kimseye söylemese saklasa bile tecavüze maruz kaldığını bilir. Ama, yuvasında eşinin tecavüzüne tekrar tekrar 60 uğramış olan kadın, bir saldırgan ile evli olduğunu ve sokakta tecavüz edilen kadın gibi bir sorun yaşadığını kendi kendine bile tanımlamaz. Kadınlık rolünün alışkanlığı içinde kendisini suçlar ve cinsel yönden eksik bir kadın olarak tanımlar. Đstemediği zaman, eşini kırmamak için cinsellik yaşamaya kendini mecbur kılar (Yüksel, 1996b). Erbek ve arkadaşlarının (2004) Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evlilik Danışma Merkezi’ne (EDAM) psikiyatrik yardım almak için başvuran, mahkeme tarafından psikolojik yardıma ihtiyaç duyup duymadıklarının belirlenmesi amacıyla EDAM’a yönlendirilen ve normal popülasyonu temsil eden evli çiftlerle yaptıkları araştırmada, boşanmak üzere mahkemeye başvuran grupta cinsel ilişkiye zorlanma açısından kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Mahkeme grubunda erkeklerin %26’sının bazen, %10’unun sıklıkla, %6’sının her zaman eşlerini cinsel ilişkiye zorladıkları ve %66’sının ise, eşlerine karşı fiziksel şiddet uyguladığı saptanmıştır. Yine ülkemizde yapılan kadına yönelik aile içi şiddet olgularının Adli Tıp uygulaması çerçevesinde değerlendirildiği bir araştırmada, aile içi fiziksel şiddet nedeniyle adli mercilere başvuran kadınların %61.7’si eşinin cinsel yönden zor kullandığını, istemediği halde cinsel ilişkiye zorlandıklarını bildirmektedirler (Günay, Sözen, Yavuz & Ramadanoğlu, 1996). Aynı çalışmada kadınlara eşleri tarafından fiziksel şiddete uğrama nedenleri sorulduğunda, cinsel nedenli fiziksel şiddete maruz kaldıklarını bildiren kadınların oranı %3.3 olarak bulunmuştur. 61 Eşleri tarafından fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalan kadınlar genellikle cinsel ilişkiye de zorlanmaktadırlar ve buna bağlı olarak cinsel sorunlar yaşayabilmektedirler. Đstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği’nde yürütülen, psikiyatrik yardım için başvuran eş şiddetine maruz kalmış 50 kadın üzerine yapılan bir çalışmada 3 kadın haricinde tüm kadınlar, cinsel isteksizlik (%74), uyarılma bozukluğu (%62), orgazm sorunları (%44), cinsel ilişki sırasında ağrı (%40) ve cinsel ilişkiden tatminsizlik (%88) gibi cinsel sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Dişçioğlu-Genç & Yüksel, 2004). Eşleri tarafından hem fiziksel hem de cinsel saldırıya maruz kalan kadınlarda daha şiddetli depresyon, yüksek derecede alkol kullanımı ve benlik saygısı yitimi gibi diğer psikolojik sonuçlar da görülmektedir (Brown, 1993). Ankara’da yaşayan 18-67 yaş arasındaki 155 kadın ile yapılan bir araştırmada kadınların %7.2’si “ara sıra”, yine %7,2’si “bazen”, %1.3’ü ise “sık sık” eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını bildirmektedirler (Gülçür, 1999). Arın’ın (1996b) Women: Challenges to Year 2000’den naklen aktardığına göre; Đngiltere’de her 7 kadından biri eşinin tecavüzüne maruz kalmaktadır. 62 2.5. PSĐKOLOJĐK TRAVMA KAVRAMI 2.5.1. Psikolojik Travma Kavramının Tanımı Psikolojik travmanın özü, acı ve yaralanma tehdidi yaşayan kişinin çevresi ve bedeni üzerindeki hakimiyetini kaybetmesi sırasında hissettiği çaresizliktir. Travma, ruhen üstesinden gelinmesi zor ve tam bir çaresizliğe yol açacak kadar ağır yaşam deneyimleridir. Travmalar, kişideki yaşantılamanın sürekliliğini ani ve belirgin olarak bozmaktadır (Spiegel, 1991). Travma anında zihnin bir bölümü kontrol ve hakimiyet duygusunu sürdürürken, olay atlatıldıktan sonra, başka zihinsel süreçler olmadık zamanlarda kontrolün kaybını kişiye yeniden yaşatabilmektedirler (Tutkun, 1998). Leoner Terr (1990) "ruhsal travma"nın ani, beklenmedik bir zamanda, karşı konulmaz şiddetli emosyonel saldırı veya dışarıdan bir kişiden bir dizi saldırı sonucu meydana geldiğini söyler. Mental bozuklukların tanı ölçütlerinin yer aldığı DSM-IV’de “Akut Stres Bozukluğu” ve “Posttravmatik Stres Bozukluğu” tanı ölçütleri belirlenirken, “travmatik olay”ı açıklamak için, “kişinin, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yararlanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya olmak” ifadesi kullanılmaktadır (DSM-IV, 1994). Tecavüz, doğal afet ya da savaş sonrası oluşan travmalar bireyin yaşantısında ani ve aşırı bir aksama olarak karşımıza çıkmaktadır. Fiziksel tehdit ve yaralanma, insanların sahip olduğu 63 fiziksel çevre ve bedenleri üzerindeki hakimiyetleri ve zarar görmeme gibi birçok temel varsayımları sarsar ve yıkar (Yalom, 1999). Kısacası, travma karşısında mağdur, şiddet ve güç baskısı altında tek başına ve yardımsız kalmıştır. Sonuç olarak, bireyin yaşadığı travmatik olaylar; onun kontrol, bağlantı ve anlam duygusunu sağlayan normaldeki bakım ve güvenlik sistemini altüst etmiştir (Tutkun, 1996). Bir olaya travma demek için olayın kendi karakteristikleri yeterli değildir. Olayın beklenmeyen bir olay olması, aniden ortaya çıkması, aşırı korku, dehşet, kaçınma ve kontrol yetersizliği, travmaya verilen tepkide ve travmayı algılayışta etkili olur (Davidson, 1993). Travmanın yoğunluğu, kişinin yaşadığı sosyal grubun travmatik tecrübeye verdiği tepki ile de alakalıdır. Ailesi, eşi, erkek arkadaşı ve arkadaşlarından alacağı destek mağdurun durum ile başa çıkmasında çok önemli bir rol oynar, saldırıyı algılamasında farklılık yaratır (Burgess A. W. & Hazelwood 1995). 2.5.2. Psikolojik Travma Sonrası Oluşan Sorunlar Travma sonrası ortaya çıkan tepkiler tek tip değildir yani travmatik deneyimlerin ardından farklı ruhsal sorunlar gelişebilir. Bu sorunlar; klinik olarak Akut Stres Bozuklukları, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), depresyon, dissosiyatif bozukluklar (dissosiyatif amnezi, dissosiyatif füg, dissosiyatif kimlik bozuklukları, depersonalizasyon bozukluğu), uyum bozuklukları, alkol ve madde kullanımında artış, kısa psikotik tepkiler, psikofizyolojik tıbbi 64 hastalıklar gibi farklı belirtiler ve bozukluklar şeklinde görülebilir (Yüksel, 1998). Kendine zarar verme davranışı (Self-mutilating) ve cinsel istismar olgularının ilişkili olduğu ve buna dayanarak kendine zarar verme davranışının cinsel istismarın varlığı için bir sinyal işlevi gördüğü söylenebilir. Özellikle yeme bozuklukları ve intihar girişimleri ile birlikte görülen kendine zarar verme davranışları saptandığında, istismar olgusu mutlaka araştırılmalıdır (Baral, 1996). Kendini yaralama, zarar verme ve yeniden mağduriyet (revictimization) sıklıkla kronik çocuk istismarı mağdurlarında görülmektedir (Herman, 1992). Messman-Moore ve Brown’un (2004) yaptığı araştırmada çocukluk çağında cinsel istismara uğrayan kadınların, cinsel istismara uğramayan kadınlara göre iki kat daha fazla tecavüz kurbanı oldukları ortaya çıkmıştır. Duygusal istismar da yetişkinlik döneminde maruz kalınan tecavüzü anlamlı düzeyde açıklayabilmektedir. Kısacası, çocukluk çağlarında birden çok alanda istismar edilmek yetişkinlikteki cinsel taciz ve tecavüz riskini arttırmaktadır. Çocukluk çağında maruz kalınan negatif psikolojik etkilerin hayatın geri kalan döneminde yeniden mağduriyete (revictimization) sebep olduğu kuvvetle vurgulanmaktadır. Travma sonrasında çeşitli işlevsel alanlarda bozulmalar da ortaya çıkar. Tecavüz mağdurlarında, yeme bozuklukları, uyku problemleri, gastrointestinal fonksiyon bozuklukları gibi fizyolojik sorunların yanı sıra cinsel işlev bozuklukları da sıklıkla görülmektedir. 65 Tecavüz kurbanlarının yarısından fazlası tecavüzden 2 yıl sonra cinsel fonksiyon bozuklukları bildirmişlerdir (Gise & Paddison, 1988). 2.5.3. Cinsel Saldırı ve Cinsel Travma Cinsel saldırı iç benlik uyumu ile çevre arasındaki dengeyi bozan travmatik bir olaydır (Moscarello, 1990). Cinsel saldırı; aile üyelerinden, tanıdıklardan veya yabancılardan gelebildiği gibi çocukluk veya erişkinlik devrelerinin herhangi birinde yaşanabilir. Cinsel travma çoğunlukla erkeklerden kadınlara ve erişkin erkeklerden kız veya erkek çocuklarına yönelmektedir. Kişinin kendi isteği dışında ona yönelen veya onu katılmaya zorlayan cinsel yaklaşımlar cinsel travmaya neden olabilir (Yüksel, 1998). Çocukluğunda cinsel travmaya uğramış ya da cinsel yönden kötüye kullanılmış kişilerde, ilerde hangi tür ve sıklıkla cinsel sorunların ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir (Sungur, 1993). Bununla birlikte, cinsel istismar öyküsü olan erişkinlerde ruhsal belirtiler ve bozuklukların gelişme riski vardır. Ek olarak cinsel işlev bozuklukları, cinsel isteksizlik, cinsellikten kaçınma, seçimsiz cinsel yakınlıklara girme gibi farklı cinsel sorunlar yoğunluk kazanır (Yüksel, 1998). Finkelhour ve Browne (1985), “Travmatik cinsellik” kavramını henüz çocuk yaşta ve cinsellik konusunda yeterli bilgi ve fiziksel gelişmeye sahip olmayan kişinin kendini olayın içinde bulmasını tanımlamak için kullanmışlardır. Yazarlar çocukluk çağı cinsel istismarının travmatik cinselleşmeye yol açtığını ileri sürerler. 66 Travmatik cinselleşmeyi çocuğun cinsel gelişiminin uygun olmayan ve kişiler arası ilişkilerde bozukluğa neden olan bir süreç olarak tanımlamaktadırlar. Hazır olmadan kendini erişkin cinselliği içinde bulan çocuk, istismar edici cinselliği sevgi için ödüllendirme ile ilişkilendirecektir. Bu da çocuğun sadece kafasının karışmasına neden olmaktan öte cinsellik normları hakkında karmaşa yaşamasına ve zarar görmüş bir algıya sahip olmasına neden olacaktır. Bu durum erken ortaya çıkan cinsel davranışlara, tekrarlayıcı veya uygun olmayan kontrolsüz cinsel ilişkilere, cinsel saldırganlığa veya cinsel olarak yeniden mağdur olma durumuna yol açabilmektedir. Cinsel saldırıya uğrayan kadınlar, hem bedensel hem psikolojik boyutları olan ciddi bir travma yaşarlar. Gözlemler ve bazı çalışmalardan edinilen kanıtlar yaşanan zorlukların her zaman kolay kolay geçmediğini göstermektedir. Cinsel travmalar sonrasında psikolojik travma belirtileri bir yıl içinde azalabilmekte ancak, cinsel isteksizlik cinsel uyum güçlüğü gibi cinsel zorluklar çok daha uzun sürmektedir (Yüksel, 1996a). Cinsel saldırı mağdurlarında maruz kaldıkları travmadan sonra cinsel ilişki sıklığı düşmektedir. Saldırı sonrası oluşan cinsel problemler, kurbanların tekrar cinsel ilişki kurmasını engellemektedir. Çünkü, cinsel uyaranlar cinsel saldırı mağdurları için anksiyete yaratan ve istenmeyen anıları canlandırdıklarından, mağdurlar cinsel ilişkiden kaçınmaktadırlar (Van Berlo & Ensing, 2000). Cinsel travma kadının kendisine saygısında daima bir hasar meydana getirdiği gibi kadında, bilişsel düzeyde de bir çarpıklık ve 67 tahrifat oluşturur ve buna bağlı olarak; “Ben kötüyüm.”, “Haz almayı hak etmiyorum.”, “Cinsel haz, başkaları içindir.” “Seks ve aşk; içinde ağrı, korku, öfke ve kızgınlık barındırır.” türü düşüncelere sahip olur (Goodwin & Agronin, 1997). Cinsel saldırı sonrası cinsel fonksiyon bozukluklarının uzun bir süre devam etmesinin önemli bir sorun olduğu bilinmektedir. Saldırıdan 1 ay sonra mağdurların %51'i, cinsellikten korkma, tiksinme, istek ve uyarılma sorunları ve orgazm sorunları gibi cinsel problemlerin bir veya daha fazlasını yaşadıklarını, mağdurların %71'i saldırıdan bir yıl sonra bu sorunların bir veya daha fazlasının hala devam ettiklerini bildirmişlerdir (Van Berlo & Ensink, 2000). Cinsel suçları da kapsayan suç içeren eylemlere maruz kalan Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olgularında yapılan bir çalışmada cinsel işlev bozuklukları daha sık (%41) bulunmuştur. Bunu %38 ile majör depresyon,, %27 ile obsesif-kompulsif bozukluk ve %18 ile fobik bozukluklar izlemiştir (Kaya, 2000). Seksüel olmayan travmalardan sonra ortaya çıkan Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve depresyon gibi rahatsızlıklar da seksüel fonksiyonu olumsuz etkileyebilmektedir. Yani salt travmadan değil travma sonrasında gelişen sorunlardan da cinsel sorunlar kaynaklanabilmektedir (De Silva, 2001). Kayı, Yavuz ve Arıcan (2000), üniversite öğrencileri ve mezunları ile yaptıkları anket çalışmasında kadınlarda cinsel saldırı oranını %14.7 olarak saptamışlardır [zorla cinsel ilişkiye teşebbüs 68 %7.0 (n:56), zorla oral seks % 2.8 (n:20), zorla cinsel ilişki anal / vajinal % 4.9 (n:54)]. Saldırı sırasında kişinin vücut bütünlüğü ve zaman zaman hayatı tehlikeye girmiş olduğundan kişi, yoğun bir heyecan ile korku yaşar. Cinsel saldırıya uğrayan kişi bu dönem içerisinde hayatı üzerindeki kontrolü kaybeder ve mağdur saldırı sonrasında günlerce hatta aylarca süren ve kişinin savunma mekanizmalarını bozup felce uğratan psikolojik reaksiyonlar gösterir (The American College of Obstetricians and Gynecologists Technical Bulletin, 1993). 2.5.4. Cinsel Travmaların Bildirilme Oranları En ciddi cinsel saldırı olan tecavüzler çok yaygındır ve genellikle rapor edilmemektedirler (Gribbin, 2004). Cinsel saldırı suçları diğer suçlara kıyasla daha yüksek oranda siyah sayı olarak kalmaktadır (Akıncı-Sokullu, 1999). Özellikle cinsellikle ilgili tabuların yoğun olduğu ülkelerde cinsel travmaların ne sıklıkla olduğunu bildiren güvenilir toplumsal taramalar yoktur. Klinik izlenimler bu konunun ihmal edilmemesi gerektiğine işaret etmektedir (Sezgin, Yavuz & Yüksel, 1995). Tecavüzlerin %50 ile %90 oranında rapor edilmediği tahmin edilmektedir. Cinsel saldırı sonrasında kadınlar, genellikle neler olduğu hakkında ne yakınları ile, ne de özellikle tıbbi ve kanun uygulayıcı kişilerle konuşabilirler (Gise & Paddison, 1988). Ayrıca maruz kalınan cinsel saldırı sonrası oluşan fiziksel ve emosyonel hasarların fazlalığı nedeni ile mağdur büyük bir travmaya maruz 69 kalmıştır ve bu travma polis soruşturması, hekim muayenesi, savcılık soruşturması ve mahkeme aşamalarında çeşitli derecelerde tekrarlanır (Yavuz, 1996). Bunlara ilave olarak, cinsel saldırıya uğrayan kadın, olayın sadece kendisi için anlam ve etkileri ile başa çıkmak zorunda değil, aynı zamanda ailesi, arkadaşları, erkek arkadaşı ve eşi gibi kendisi için özel olan kişilerin tecavüz olayını sadakatsizlik olarak algılayabilecekleri için bu kişiler üzerindeki derin etkilerle de uğraşmak ve uzlaşmak zorundadır Tecavüzden önce bir ilişkileri olduğu belirtilen 60 kadının ilişkilerinin tecavüzden sonra bozulduğu bildirilmiştir (Gise & Paddison, 1988). Diğer suçlarla karşılaştırıldığında, polise bildirilen cinsel saldırıların çok düşük bir oranda olduğu görülmektedir. Cinsel saldırıların %15’i polise bildirilirken, araba hırsızlıklarının %98’i, ev soygunlarının %70’i, kişiye yönelik hırsızlıkların %48’i polise bildirilmektedir (Edward & Macleod, 1999). Adalet istatistiklerine göre, ülkemizde 1994 yılında ırza geçme ve ırza tasaddi suçları, tüm suçların sadece %2.1’ini oluşturmaktadır (Yavuz, Özarslan & Yavuz, 1997). Cinsel suçların ana grubunu oluşturan ırza geçme ve ırz ve namusa tasaddi eylemlerinin ne yazık ki çok küçük bir oranı (%5-10) adli makamlara yansıtılmaktadır (Yavuz, 1996). Cinsel saldırı mağdurlarıyla yapılan anket çalışmaları, cinsel saldırıya uğrayıp bunu adli makamlara bildirmeyen kadınların oranının %90’dan fazla olduğunu göstermektedir (Abarbanel & Richman, 1990). Yaşça büyük çocukların da travmayı bildirmeyle 70 ilgili, yaşça küçük çocuklara oranla daha güçlü bir inhibisyona sahip oldukları ve travmayı rapor etmeme olasılığının yükseldiği bildirilmektedir (Gallagher, Bradford & Pease, 2002). Partnerleri tarafından şiddete maruz kalan kadınlar genellikle toplum tarafından yargılanırlar. Toplum kadının şiddeti provake ettiğini düşündüğü için kadın suçlanır. Bu durum kadına daha büyük bir psikolojik baskı yükler. Bu da partneri tarafından şiddete maruz kalan kadınların travmatik yaşantıyı bildirme olasılığını düşürür (Watts & Zimmerman, 2002). Cinsel saldırı, fiziksel, psikolojik ve sosyal etkileri nedeniyle en ağır travmatik yaşantılardan biridir. Son yıllarda yapılan önemli sayıda araştırmalar cinsel travmanın yaygınlığını ortaya koymakta ve cinsel saldırıyı toplumun ve bireyin önemli bir ruh sağlığı sorunu haline getirmektedir. Genel popülasyon çalışmaları cinsel saldırıların ciddi boyutlarda olduğuna işaret ederken saptanan bu olgular buzdağının sadece görünen kısmıdır. Halen cinsel saldırı adli makamlara en az yansıyan gizli kalmış bir şiddet suçudur (Gölge, 2005a). 71 2.6. KADINA VE ÇOCUĞA YÖNELĐK ŞĐDDETĐN HUKUKĐ BOYUTU Bu bölümde, kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve ailenin korunmasına dair hükümlerin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da, Eski Türk Ceza Kanun’da ve Yeni Türk Ceza Kanunu’nda nasıl yer aldığına kısaca değinilecektir. 2.6.1. 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun 1982 Anayasası Ailenin Korunmasını 41. Madde’de güvence altına almıştır. 41. Madde Anayasanın 3. Bölümünde “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” ana başlığı altında yer almaktadır. Madde 41- Aile Türk Toplumunun temelidir. Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlanması öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar (Şen, 1996). Anayasada toplumun temeli olarak aile belirlenmiştir. 2001 yılında yapılan değişiklikle Aile Türk Toplumunun temelidir ifadesine “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” hükmü getirilmiş ve kadın erkek eşitliğine ilişkin yeni bir hüküm Anayasaya girmiştir (Odyakmaz, Kaymak & Aleskerli, 2004). Bu ilave ile 41. Madde şu şekli almıştır: Madde 41- (Ek: 03.10.2001 – 4709/17 md.) Aile, Türk Toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve 72 aile planlanması öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Anayasa'nın 41 inci maddesinde yer alan "Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü de göz önüne alınarak aile içi şiddetten mağdur olan kadını ve çocukları koruyucu yasal tedbirlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Toplum, aile ve özellikle de birey açısından yoğun ve sürekli sorunlar oluşturması nedeniyle aile içi şiddet ciddi bir problem olarak görülüp, bununla etkin mücadele etmek amacıyla, 14.01.1998 tarihinde “Ailenin Korunmasına Dair 4320 Sayılı Kanun” yürürlüğe girmiştir (RG. 17.01.1998 No: 23233). 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un genel gerekçesinde şiddet bir olgu olarak kabul edilmiş, şiddetin, aile yaşamı içerisinde aileyi oluşturan bireyler arasında gerçekleşen ve “Aile Đçi Şiddet” adı altında “aile içinde bir bireyin diğer bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı” şeklinde tanımlanmıştır (Yıldız, 2003). Uluslararası hukuk alanında yaşanan gelişmeler ve ailenin korunmasını güvence altına alan Anayasa’nın 41. maddesi de göz önünde tutularak, aile içi şiddetin önüne geçebilmek için iç hukukumuz açısından çok önem taşıyan özel bir yasanın çıkarılması sağlanmıştır. Yasanın getirdiklerine kısaca değinecek olursak (Moroğlu, 2005); Aile içi şiddete maruz kalan eşin veya aile bireylerinden birinin ya da olaya tanık olan 3üncü bir kişinin başvurusu veya 73 Cumhuriyet Savcılığının bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi resen (kendiliğinden) olayın niteliklerini göz önünde bulundurarak Kanunda yazılı tedbirlerin birine, birkaçına veya hepsine birden hükmeder. Bu tedbirler: Kusurlu eşin; a) Şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması, b) Müşterek evden uzaklaştırılması, evin (aile konutunun) şiddete uğrayan eşe ve çocuklarına tahsis edilmesi, şiddet uygulayan eşin eve yaklaşmaması, c) Ev eşyalarına zarar vermemesi, d) Aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi, e) Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi, f) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta gelmemesidir. Hakim bu tedbirlere en çok 6 ay süre için hükmedebilir. Kusurlu eşe, kararda hükmolunan tedbirlere uymazsa, tutuklanacağı ve tedbir süresinin hapis cezasına dönüşeceği ihtar edilir. Hakim, şiddete uğrayanın yaşam düzeyine uygun bir tedbir nafakasına da hükmeder. Koruma kararının bir örneği Aile Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdi olunur. Savcılık kararın uygulanmasını zabıta (ve gerektiğinde psikolog, sosyal çalışmacı gibi uzman kişiler) aracılığıyla izler. Kusurlu eşin karara uymaması halinde, zabıta mağdurun şikayetine gerek kalmaksızın evrakı resen Savcılığa iletir. Savcıda karara uymayan kusurlu eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesi’nde kamu davası açar (Moroğlu, 2005). 74 Kanunun çıkarılmasının birinci yılında (1.10.1999 – 1.12.1999) iki ay içinde Türkiye genelinde 1727 dava açılmış olması dikkate değerdir. Bu davaların 564’ü Ege Bölgesinde, 476’sı Đzmir’de açılmıştır. Đstanbul’da 256, Eskişehir’de 149, Elazığ’da 31, Diyarbakır’da ise 28 dava açılmıştır (Moroğlu, 2005). 2.6.2. Eski ve Yeni TCK’da Kişiye Yönelik Cinsel Şiddet Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler Yeni Türk Ceza Kanunu ile farklı bir düzenlemeye tabii tutulan cinsel suçlar, 765 Sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’na göre; “Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler” başlığı altında yer almıştır. Eski TCK’da yer alan bu konudaki ilgili kanun maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz (Şen, 1996): 414. Madde - Mefruz Cebirle Irza Geçme 415. Madde - Mefruz Cebirle Irz ve Namusa Tasaddi 416. Madde - Zorla Irza Geçme ve Tasaddi 417. Madde - Cezayı Artıran Şahsa Bağlı Haller 418. Madde - Cezayı Arttıran Fiile Bağlı Sebepler 421. Madde - Söz Atma - Sarkıntılık 423. Madde - Evlenme Sebebiyle Kızlık Bozma 434. Madde - Evlenme Sebebiyle Dava ve Cezanın Tecili 765 sayılı eski TCK’ya göre eşe yönelik cinsel saldırı, eşe yönelik fena muamele olarak değerlendirilmektedir. 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nda kadına ve çocuğa yönelik cinsel şiddete ilişkin suçlar “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı 75 Suçlar” ana başlığı altında yer almaktadır. Bu başlık altında; “Cinsel saldırı”, “Çocukların cinsel istismarı”, “Reşit olmayanla cinsel ilişki” ve “Cinsel taciz”e ilişkin kanun maddeleri düzenlenmiştir (Yeni TCK, 2004). Bunlara ilave olarak “Genel Ahlaka Karşı Suçlar” başlığı altında ise “Müstehcenlik” ve “Fuhuş” gibi maddeler içinde yine çocukların çeşitli şekillerde cinsel istismarına ilişkin suçların düzenlendiği görülmektedir (Yeni TCK, 2004). Ayrıca; “Aile Düzenine Karşı Suçlar” ana başlığı altında; “Kötü muamele” ve “Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihmali” alt başlıklarında kadın ve çocuğa yönelik fiziksel, duygusal istismar ve ihmale ilişkin suçlar yer almaktadır (Yeni TCK, 2004). 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’na göre “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında yer alan ilgili kanun maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz (Yeni TCK, 2004): Cinsel Saldırı Madde 102- (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır. 76 (3) Suçun; a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı, d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır. (4) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (5) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Çocukların Cinsel Đstismarı Madde 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar anlaşılır. (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 77 (3) Cinsel istismarın, üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan veya kayın hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında arttırılır. (4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Reşit Olmayanla Cinsel Đlişki Madde 104- (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fail mağdurdan üç yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır. 78 Cinsel Taciz Madde 105- (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına hükmolunur. (2) Bu fiiller hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde ceza yarı oranında arttırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olmaz. 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’na göre “Aile Düzenine Karşı Suçlar” başlığı altında yer alan ilgili kanun maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz (Yeni TCK, 2004): Kötü Muamele Madde 232- (1) Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, 2 aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Đdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir. 79 Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün Đhmali Madde 233- (1) Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Hamile olduğunu bildiği eşini veya sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kalmış bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk eden kimseye, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Velayet hakları kaldırılmış olsa da, ihtiyati sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 2.6.3. Eski ve Yeni TCK’da Fiziksel Bütünlüğe Karşı Şiddet ve Đhmal Suçlarına Đlişkin Düzenlemeler 765 Sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’na göre; “Müessir fiiller” “Terbiye Yetkisinin Kötüye Kullanılması” ve “Aile Fertlerine Kötü Muamele” ile ilgili suçlar aşağıdaki maddelerde düzenlenmiştir (Şen, 1996): Madde 456- Müessir Fiiller Madde 459- Taksirli Müessir Fiil Madde 477- Terbiye Yetkisinin Kötüye Kullanılması Madde 478- Aile Fertlerine Kötü Muamele 80 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’na göre ise, bu tür suçlar, “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar”, “Terk”, “Tehdit”, “Hürriyete Karşı Suçlar” ana başlıklarında altında Düzenlenmiştir. Đlgili kanun maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz (Yeni TCK, 2004): Kasten Yaralama Madde 86- (1) Kasten Başkasının Vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silahla işlenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 86. Madde nedeniyle alınabilecek cezayı arttırıcı ve azaltıcı haller ise Madde 87 (Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama) ve Madde 88’de (Daha Az Cezayı Gerektiren Haller) düzenlenmiştir (Yeni TCK, 2004). Terk Madde 97- (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 81 (2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur. Tehdit 106. Madde’de düzenlenen “Tehdit” suçunun (1) nolu hükmüne göre: Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma 109. Madde’de düzenlenen “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma” suçu, maddenin “e” ve “f” bendlerinde şu şekilde düzenlenmiştir: e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı, f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. 82 3. GEREÇ VE YÖNTEM 3.1. Çalışma Grupları Çalışma, herhangi bir “Cinsel Đşlev Bozukluğu” tanısı almış kadınlardan oluşan araştırma grubu ve normal popülasyonu temsil eden kadınlardan oluşan bir kontrol grubu ile gerçekleştirilmiştir. 3.1.1. Araştırma Grubu Araştırma grubu, Ekim 2002 - Haziran 2003 tarihleri arasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları Polikliniği’ne başvuran, uzman hekim tarafından herhangi bir cinsel işlev bozukluğu tanısı (DSM-IV tanı kriterlerine göre) konulmuş, çalışmanın içeriği hakkında bilgilendirilmiş ve araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 50 kadından oluşmaktadır. Bu gruptaki kadınların yaş ortalaması 28.52 yaş (SD: 7.49) olup yaş aralığı 19 ile 46 yaş arasıdır. Araştırma grubundaki katılımcılara ulaşmak için, T.C. Sağlık Bakanlığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği’nden 27 Haziran 2002 tarih 3390-13025 sayılı olur izni alınarak, Cinsel Đşlev Bozuklukları Polikliniği’nde çalışma yürütülmüştür. 3.1.2. Kontrol Grubu Kontrol grubu, sosyodemografik (yaş, eğitim düzeyi vb.) özellikleri açısından araştırma grubu ile eşleştirilmeye çalışılmış 83 normal kadın popülasyonunu temsil eden, çalışmanın içeriği hakkında bilgilendirilmiş ve araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 50 kadından oluşmaktadır. Bu gruptaki kadınların yaş ortalaması 30.88 yaş (SD: 6.57) olup yaş aralığı 21 ile 50 yaş arasıdır. Kontrol grubu, araştırmanın konusunun özelliği gereği araştırmacıyı tanımayan ve Đstanbul’da çeşitli kamu ve özel kuruluşlarda çalışan kadınlar ve yakınlarından oluşturulmuştur. 3.2. Düzen ve Đşlemler Araştırma, kadınlarda görülen cinsel işlev bozukluklarına neden olan geçmiş fiziksel, cinsel ve duygusal travmatik deneyimlerini ve bu deneyimlerin ne oranda cinsel işlev bozukluğuna sebep teşkil ettiğini ortaya koymaya yönelik olarak düzenlenmiştir. Çalışma; araştırmanın hangi kurum tarafından, hangi amaçla yapıldığına, soruların içeriğine, bilgilerin gizliliğine, herhangi bir soruyu reddetme veya görüşmeyi istediği zaman bitirme haklarına yönelik teminatların yer aldığı ayrıntılı bir izin formu (Aydınlatılmış Rıza Formu) araştırma grubundaki katılımcılara imzalatıldıktan sonra, kontrol grubundaki katılımcılara ise özellikle kimlik bilgilerini hiçbir şekilde bu forma ve diğer formlara yazmamaları söylenerek başlatılmıştır. Tüm ölçekler, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Cinsel Đşlev Bozukluğu Polikliniği’ne başvuran araştırma grubundaki kadınlara, görüşmeci tarafından hiç bir yönlendirme yapılmadan birebir görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Bu uygulama 30 ile 45 84 dakika arası sürmüştür. Bu gruptaki okuma yazması olmayan katılımcılara tüm form ve ölçekler görüşmeci tarafından okunmuştur. Kontrol grubundaki kadınlara ise, çalışmanın içeriğinden bahsedilerek tüm ölçek ve formlar bir zarf içinde verilmiş ve öncelikle “Aydınlatılmış Rıza Formu”nu okumaları ve hiçbir şekilde kimlik bilgilerini yazmamaları, formları doldurduktan sonra zarfın içine koyarak zarfı yapıştırmaları söylenmiştir. Ayrıca zarfların toplu halde alınacağı da vurgulanmıştır. 3.3. Gereçler 3.3.1. Aydınlatılmış Rıza Formu Katılımcıların çalışma hakkında aydınlatılması amacıyla hazırlanmış “Aydınlatılmış Rıza Formu”; araştırmanın hangi amaçla, nerede ve kim tarafından yapıldığını, içeriğini, elde edilecek verilerin nerede kullanılacağını, verilen cevapların kişisel bazda kesinlikle gizli tutulacağını, kimlik bilgilerinin kesinlikle tezde kullanılmayacağını, muhtemel cevaplama süresi ve cevaplamayı istedikleri zaman bırakabilecekleri gibi bilgileri içermektedir. Çalışmanın çok özel bir işlevsellik alanı olan cinsellik, cinsel işlevler ve yaşam boyu karşılaşılan travmalarla ilgili olması nedeniyle, araştırma ve kontrol grupları için iki ayrı “Aydınlatılmış Rıza Formu” kullanılmıştır (Bakınız EK-A & EK-B). 85 3.3.2. Demografik Bilgi Formu Araştırmacı tarafından hazırlanan demografik bilgi formunda, katılımcının kendisinin ve eşinin sosyodemografik özellikleri (yaş, evlilik yaşı, eğitim, meslek, yaşanılan yer, medeni durum), evlilik/birliktelik süresi, evlenme biçimi, evlilik sayısı, çocuk sayısı, aile yaşantısı, çocukluğuna ilişkin bilgiler ve alkol/uyuşturucu kullanımına ilişkin 24 madde yer almaktadır (Bakınız EK-C). 3.3.3. Cinsel Yaşam Bilgi Formu Araştırmacı tarafından hazırlanan formda, katılımcının cinsel sorununun olup olmadığı, cinsel sorunu, cinsel sorunu nedeniyle tedavi görüp görmediği, geçmişte yaşanılan cinsel sorunları, geçmiş cinsel yaşantısı, korunma yöntemi, gebelik, eşinin ya da kendisinin evlilik dışı ilişkisinin olup olmadığı, varsa eşin cinsel sorunu, ilk cinsel bilgilerin nasıl edinildiği, evliliği algılayış biçimi, yaşadığı evi kim yada kimlerle paylaştığı, evlilik sırasında ya da evlilik öncesi istenmeyen bir gebeliğinin olup olmadığı, eşle yaşanan herhangi bir sorunun olup olmadığı ve evliliğine/birlikteliğine ilişkin; araştırma grubuna uygulanan formda 33 madde, kontrol grubuna uygulanan formda ise “Tanı Formu”ndan aktarılan bedensel hastalık, psikiyatrik sorun ve düzenli ilaç kullanımına ilişkin +3 madde, yani toplamda 36 madde yer almaktadır (Bakınız EK-Ç). 86 3.3.4. Tanı Formu Araştırmacı tarafından sadece deney grubuna uygulanmak amacıyla hazırlanmış “Tanı Formu”nda, uzman hekim (psikiyatrist) tarafından konulmuş tanıya ve/veya eş tanıya ilişkin bilgileri, psikiyatrik başka bir sorunun mevcudiyetini ve uzun süreli ilaç kullanımını gerektirecek herhangi bir somatik sorununun olup olmadığını içeren 9 ayrı madde bulunmaktadır (Bakınız EK-D). Bu form sadece araştırma grubunda kullanıldığından ve kontrol grubuna verilmediğinden, 6, 7, 8 ve 9. sorular, kontrol grubuna “Cinsel Yaşam Bilgi Formu”nun sonuna eklenerek sorulmuştur. 3.3.5. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (GRCDÖ) Rust ve Golombok tarafından 1983 yılında geliştirilen Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (Golombok Rust Inventory of Sexual Satisfaction - GRISS) cinsel ilişkinin niteliğini ve cinsel işlev bozukluklarını değerlendirmeye yönelik bir ölçme aracıdır. Kadın ve erkek formu bulunmakta, sürekli bir eşi olan heteroseksüel bireylere ya da çiftlere uygulanmaktadır (Tuğrul, Öztan, Kabakçı, 1993). Araştırmanın özelliği gereği ölçeğin sadece “Kadın Formu” çalışmamızda kullanılmıştır (Bakınız EK-E). Kişinin kendisi tarafından rahatlıkla cevaplayabileceği, uygulamasının 15-20 dakika sürdüğü ve 28 maddenin yer aldığı, “Kadın Formu”nda, sıklık, iletişim, dokunma, kaçınma, doyum, vajinismus ve orgazm bozukluğu gibi alt boyutlar yer almaktadır (Meston & Derogatis, 2002). Katılımcılardan, ölçekte yer alan 28 87 maddenin her birini okuyarak; (0) Hiçbir zaman; (1) Nadiren; (2) Bazen; (3) Çoğu zaman ve (4) Her zaman seçeneklerinden kendilerine en yakın ifadeyi seçerek işaretlemeleri istenmektedir. Ölçeğin değerlendirilmesinde hem toplamda hem de alt boyutlarda puanlama yapılmaktadır. Elde edilen toplam puan cinsel işlevlerin niteliği ile ilgili genel bir fikir vermekte, alt boyut puanları ise ilişkinin çeşitli yönleri ile ilgili daha detaylı bilgiler ortaya koymaktadır (Ölçeğin Alt Boyut Puan Tablosu ve Dönüştürme Tablosu için Bakınız EK-F). Özellikle bazı alt boyut puanlarından tanı koyabilmek için de yararlanılabilmektedir (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993). Ölçekte 2, 4, 5, 8, 9, 10, 11, 15, 16, 17, 19, 21, 22, 25, 26, 27 ve 28nci maddeler ters çevrilerek puanlanmaktadır. Ölçeğin alt boyut değerlendirmelerinin her birinde alınan düşük puanlar ilgili boyutta bir sorun yaşanmadığını, yüksek puanlar ise o boyutta bir sorun olduğunu göstermektedir. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması 1993 senesinde Tuğrul, Öztan ve Kabakçı tarafından yapılmıştır. Güvenirlik çalışmasında ölçeğin iç tutarlılığının belirlenmesinde madde toplam korelasyon katsayılarından yararlanılmıştır. Tek tek maddelere göre yapılan analizlerde, madde toplam korelasyon katsayıları sorunlu ve sorunsuz kadınlarda 0.18 ile 0.74 arasında değişim göstermiştir. Toplam puan açısından kadınlarda Cronbach Alfa katsayısı 0.91 olarak saptanmıştır. “Kadın Formu”nda her bir alt boyut için Cronbach Alfa değerleri hesaplanmıştır. Bu değerler “Sıklık” alt 88 boyutu için 0.51; “Đletişim” alt boyutu için 0.74; “Doyum” alt boyutu için 0.53; “Kaçınma” alt boyutu için 0.82; “Dokunma” alt boyutu için 0.74; “Vajinismus” alt boyutu için 0.88; “Orgazm Bozukluğu” için 0.70 olarak bulunmuştur. Ölçeğin iki yarım güvenirlik katsayısı kadınlarda 0.91 (p<0.001) olarak anlamlı bulunmuştur (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993). Ölçeğin geçerlik çalışmasında ise sorunlu ve sorunsuz grupların toplam puan ve alt boyutlardan aldıkları puanlar t-testi ile karşılaştırılmıştır. Kadın formunda “Đletişim” alt boyutu dışında kalan diğer tüm alt boyutlarından alınan puanların ve toplam puanın sorunlu ve sorunsuz grupta anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Kadınlarda sorunlu ve sorunsuz gruplar için yapılan diskriminant analizi sonucunda maddelerin %98, alt boyutların ise %95 doğruluk oranıyla grupları ayırt ettiği belirlenmiştir. Vajinismus grubu ile sorunsuz grubun diskriminant analizi sonuçları ise madde puanlarının %100, alt boyut puanlarının ise %99 doğruluk oranıyla grupları ayırt edebildiğini ortaya koymuştur (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993). Geçerlik çalışmasında ayrıca ölçeğin faktör yapısının incelenebilmesi amacıyla kadın ve erkek formları için temel bileşenler analizi varimax rotasyonu ile birlikte uygulanmıştır. Analizlerin değerlendirilmesinde -0.30 ve +0.30’un arasındaki faktör yükleri dikkate alınmamıştır. Kadınlarda 7 faktörle yapılan analiz sonuçlarına göre öz değeri 1’in üstünde olan faktörlerle varyansın %69.2’sinin açıklanabildiği saptanmıştır. Ortaya çıkan faktörlere vajinismus, 89 kaçınma, iletişim, nitelik, orgazm bozukluğu, dokunma ve doyum adları verilmiştir (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993). 3.3.6. Travmatik Deneyim Bilgi Formu Travmatik Deneyim Bilgi Formu; Foa’nın (1995) “Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği” ile Ross ve Heber (1994) tarafından geliştirilmiş ve Yargıç, Tutkun ve Şar tarafından Türkçe’ye uyarlanmış ve geliştirilmiş “Çocukluk Çağı Kötüye Kullanımı Soru Listesi”nden faydalanılarak araştırmacı tarafından hazırlanmıştır. Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği (Post Traumatic Stres Diagnostic Scale) Foa’nın (1995) Amerika’da DSM-IV’ün Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanı kriterlerini göz önünde bulundurarak yapılandırdığı TSSB tanısını belirlemeye yardımcı olmak için geliştirdiği bir ölçektir. “Çocukluk Çağı Kötüye Kullanımı Soru Listesi (ÇÇKKSL)” cinsel, fiziksel ve emosyonel tacizlerin kim tarafından, ne zaman, nasıl ve kaç kez yapıldığını sorgulamayı amaçlayan açık uçlu ve likert tipi itemlerden oluşmaktadır ve ülkemizde birçok araştırmada kullanılmıştır. Bu soru listesi, Dissosiyatif Bozukuluklar Görüşme Çizelgesi’nin (The Dissociative Disorders Interview Schedule –DDIS) çocukluk çağında taciz ve istismar edilme ile ilgili 73-85 arasındaki soruların modifiye edilmiş halini kapsamaktadır. Yargıç, Tutkun ve Şar tarafından çevirisi ve adaptasyonu yapılan ölçeğe orijinal formundan farklı olarak emosyonel taciz ve ihmal edilme yaşantılarıyla ilgili iki soru eklenmiştir (Ross & Heber 1994). 90 Araştırmacı tarafından hazırlanan “Travmatik Deneyim Bilgi Formu”nda, çocukluk çağı (18 yaş öncesi) fiziksel, cinsel, ve duygusal istismarı; yetişkinlik dönemi (18 yaş sonrası) cinsel veya fiziksel saldırı; evlilik içi rıza dışı cinsel ilişki, fiziksel şiddet ve eşin duygusal istismarı; kendine zarar verme ve intihar girişimi gibi konuları içeren 13 ayrı madde ve bu maddelerle ilişkili soruları içeren 14 ayrı bölüm ve her bölümde bölümün içeriğine bağlı olarak 9 yada 11 madde bulunmaktadır. Formun başında sıralanan çeşitli travmalarla ilgili alanların herhangi birinde istismar, taciz veya saldırıya uğradığını belirten katılımcılar, -yani formun ilk sayfasındaki sorulardan herhangi birinde “Evet” seçeneğini işaretleyenler- sadece işaretledikleri maddelerle ilgili bölüm veya bölümlerdeki soruları da cevaplamaları konusunda yönlendirilmektedirler. Maruz kalınan travma ya da travmalarla ilgili bölümlerde ise; kim tarafından istismar/taciz/saldırıya uğradıkları, kaç kez ya da ne kadar süreyle bu duruma maruz kaldıkları, olay sırasında kaç yaşında oldukları, saldırganın kaç yaşlarında olduğu, yaşadığı travmatik deneyimi kimlerle paylaştıkları, bu kişilerden ne gibi tepkiler aldıkları, travmatik olarak değerlendirdikleri yaşantı yada yaşantılarla ilgili olarak adli makamlara başvurup vurmadıkları, adli makamlara başvurmadılarsa başvuruda bulunmama nedenlerini içeren sorular yer almaktadır (Bakınız EK-G). 91 3.4. Analiz Çalışmada elde edilen verilerin analizi SPSS 10. (Statistical Package for Social Sciences) istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Önce grupların tanımlayıcı bilgileri verilmiş ve daha sonra araştırma ve kontrol grupları karşılaştırılmıştır. Kategorik ifadelerden oluşan değişkenler arasındaki farklılığa ki-kare (X2) testi ile bakılmıştır. Bazı değişkenlerde ise ki-karenin güvenilir sonuç vermemesi üzerine nonparametrik testlerden Kruskal-Wallis testi uygulanmıştır. Niceliksel değişkenlerin Independent Samples t-testi kullanılmıştır. karşılaştırılmasında ise 92 4. BULGULAR Bu bölümde araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel sonuçları yer almaktadır. Elde edilen bulgular; sosyodemografik özellikler, cinsel yaşam ve evlilik/birliktelik bilgileri, Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği analizi, kadınlarda görülen cinsel işlev bozukluğu (CĐB) ve yaşam boyu travma arasındaki ilişki, çocukluk çağı travmaları ve CĐB arasındaki ilişki, yetişkinlik dönemi travmaları ve CĐB arasındaki ilişki, evlilik içi şiddet ve CĐB arasındaki ilişki, travmaya maruz kalmış kadınların kendilerine zarar verme ve intihar oranları olmak üzere toplam sekiz alt bölümde analiz edilmektedir. 4.1. Çalışma Gruplarının Sosyodemografik Özellikleri Çalışmada, araştırma ve kontrol gruplarının her birinde 50’şer olmak üzere, toplam 100 kadının kendilerine ve eşlerine ait bilgileri yer almaktadır. Araştırma ve kontrol gruplarında yer alan kadınların yaş gruplarına göre dağılımına baktığımızda, araştırma grubundaki kadınların %70’inin 21-35 yaşları arasında kümelendikleri; kontrol grubunda ise kadınların %78’inin 21-35 yaşları arasında kümelendikleri göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 1). Araştırma ve kontrol gruplarında yer alan kadınların eşlerinin yaş gruplarına göre dağılımına baktığımızda, araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %70’inin 21-35 yaşları arasında kümelendikleri; aynı yaş aralığında kontrol grubundaki kadınların eşlerin de ise, bu oran %57.1’dir (Bakınız Tablo 1). 93 Araştırma grubundaki kadınların yaş ortalaması 28.52 yaş (SD: 7.49) olup yaş aralığı 19 ile 46 yaş arasıdır, Kontrol grubundaki kadınların yaş ortalaması ise 30.88 yaş (SD: 6.57) olup yaş aralığı 21 ile 50 yaş arasıdır. Her iki grup yaş değişkeni açısından IndependentSamples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı saptanmıştır (t:-1.675, df:98, p>0.05). Araştırma grubundaki eşlerin yaş ortalaması 31,78 yaş (SD: 7.03) olup yaş aralığı 22 ile 50 yaş arasıdır; kontrol grubundaki eşlerin yaş ortalaması 34.51 yaş (SD:6.63) olup yaş aralığı 23 ile 53 yaş arasıdır. Her iki grup yaş değişkeni açısından Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık saptanmıştır (t:-1.987, df:97, p≤0.05). Tablo 1: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin yaş grupları Kadınlar 15-20 Yaş 21-25 Yaş 26-30 Yaş 31-35 Yaş 36-40 Yaş 41-45 Yaş 46-50 Yaş Toplam Araştırma Grubu n % 6 12 15 30 12 24 8 16 3 6 5 10 1 2 50 100 Eşleri 21-25 Yaş 26-30 Yaş 31-35 Yaş 36-40 Yaş 41-45 Yaş 46-50 Yaş 51 yaş üstü Toplam 9 17 9 8 4 3 50 Yaş Grupları 18 34 18 16 8 6 100 * Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin yaşını belirtmemiştir. Kontrol Grubu n % 10 20 16 32 13 26 7 14 2 4 2 4 50 100 3 10 15 15 4 1 1 49* 6.1 20.4 30.6 30.6 8.2 2.0 2.0 100 94 Araştırma grubundaki kadınların, mezun oldukları eğitim kurumu göz önüne alındığında, daha çok ilkokul (%40) ve lise (%32) mezunu oldukları göze çarpmaktadır. Kontrol grubunda ise bu oranlar sırasıyla %30 ve %34’dür (Bakınız Tablo 2). Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin mezun oldukları eğitim kurumu göz önüne alındığında, eşlerin %34’ünün ilkokul, %30’unun ise lise mezunu olduğu göze çarpmaktadır. Kontrol grubunda eşlerinin ise daha çok üniversite (%30.6) ve lise (%32.7) mezunu oldukları dikkat çekmektedir (Bakınız Tablo 2). Araştırma grubundaki kadınların toplam eğitim süresi 8.82 yıl (SD: 3.99) olup eğitim yılı aralığı 0 ile 17 yıl arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların toplam eğitim süresi ise 9.56 yıl (SD: 4.27) olup eğitim yılı aralığı 1 ile 19 yıl arasıdır. Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, her iki grup arasında toplam eğitim yılı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.895, df:98, p>0.05). Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin toplam eğitim süresi 9.44 yıl (SD: 3.80) olup, eğitim yılı aralığı 5 ile 17 yıl arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların eşlerinin toplam eğitim süresi ise 10.63 yıl (SD: 3.73) olup eğitim yılı aralığı 5 ile 17 yıl arasıdır. IndependentSamples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasında toplam eğitim yılı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-1.575, df:97, p>0.05). 95 Tablo 2: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların ve eşlerinin eğitim durumları Eğitim Durumları Kadınlar Okur-Yazar Değil Okur-Yazar Đlkokul Ortaokul Lise Üniversite Toplam Eşleri Đlkokul Ortaokul Lise Üniversite Toplam Araştırma Grubu n % 1 2 20 40 4 8 16 32 9 18 50 100 17 6 15 12 50 34 12 30 24 100 Kontrol Grubu n % 2 4 15 30 5 10 17 34 11 22 50 100 9 9 16 15 49* 18.4 18.4 32.7 30.6 100 * Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin eğitim durumunu belirtmemiştir. Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların mesleklerine göre dağılımına baktığımızda araştırma grubundaki kadınların %72 gibi büyük bir çoğunluğunun ev hanımı olduğu, bu oranın kontrol grubunda %48 olduğu göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 3). Her iki grup arasında meslek değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (Kruskal-Wallis: X2:4.761, df:1, p<0.05). Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %30’u işçi, %28’i esnaf, %10’u yönetici/işletmecidir, kontrol grubundaki kadınların eşlerinin mesleklerine göre dağılımına baktığımızda ise, %32.7’sinin esnaf, %22.4’ünün işçi olduğu ve geri kalan eşlerin çeşitli mesleklere sahip olduğu dikkat çekmektedir (Bakınız Tablo 3). Her iki grup arasında meslek değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:0.111, df:1, p>0.05) 96 Tablo 3: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin mesleklerine göre dağılımı Meslekler Kadınlar Ev Hanımı Đşçi Memur Esnaf Muhasebeci/Bankacı Yönetici/Đşletmeci Öğretmen Hemşire Diğer(1) Toplam Eşleri Đşçi Memur Esnaf/Serbest meslek Muhasebeci/Bankacı Teknisyen Yönetici/Đşletmeci Satış Temsilcisi Şoför Diğer(2) Toplam Araştırma Grubu n % 36 72 3 6 3 6 3 6 1 2 2 4 2 4 50 100 15 1 14 3 2 5 3 3 4 50 30 2 28 6 4 10 6 6 8 100 Kontrol Grubu n % 24 48 5 10 8 16 1 2 3 6 3 6 3 6 3 6 50 100 11 5 16 6 2 3 2 4 49* 22.4 10.2 32.7 12.2 4.1 6.1 4.1 8.2 100 * Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin mesleğini belirtmemiştir. (1) Satış temsilcisi, psikolog, avukat (2) Çiftçi, mühendis, polis, öğretmen, doktor Çalışmaya dahil edilen gruplardaki katılımcıların çalışma durumları her iki gruptaki kadınların ev hanımı olma oranlarıyla doğru orantılı olarak değişmektedir (Bakınız Tablo 3 & Tablo 4). Araştırma grubundaki kadınların %78’i, herhangi bir işte çalışmadıklarını ifade ederken, kontrol grubunda bu oran %52’dir. Her iki grup arasında çalışma durumu değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (X2:7.429, df:1, p<0.01). Her iki gruptaki kadınlar ise, eşlerinin neredeyse hemen hemen hepsinin (AG:%94, KG:%93.9) çalıştığını bildirmişlerdir (Bakınız 97 Tablo 4). Her iki grup arasında çalışma durumu değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.001, df:1, p>0.05). Tablo 4: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin çalışma durumları Çalışma Durumu Kadınlar Çalışıyor Çalışmıyor Toplam Eşleri Çalışıyor Çalışmıyor Toplam Araştırma Grubu n % 11 22 39 78 50 100 47 3 50 94 6 100 Kontrol Grubu n % 24 48 26 52 50 100 46 3 49* 93.9 6.1 100 * Bir katılımcı eşinin/birlikte olduğu kişinin çalışma durumunu belirtmemiştir. Her iki grupta da katılımcıların büyük bir çoğunluğu evli olduklarını bildirmişlerdir. Araştırma grubundaki kadınların %98’i, kontrol grubundaki kadınların ise %96’sı evlidir (Bakınız Tablo 5). Her iki grup arasında medeni durum değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (Kruskal-Wallis: X2:0.327, df:1, p>0.05) Tablo 5: Araştırma ve kontrol gruplarındaki kadınların medeni durumları Medeni Durum Bekar, düzenli partneri var Evli Boşanmış, düzenli partneri yok Toplam Araştırma Grubu n % 1 2 49 98 50 100 Kontrol Grubu n % 1 2 48 96 1 2 50 100 Her iki gruptaki kadınların evlilik süreleri dikkate alındığında araştırma grubundaki kadınların neredeyse yarıya yakını yani %42’si 1 ile 5 yıl aralığında toplanmaktadır; kontrol grubunda ise en yüksek 98 yüzdeyi, %36 oranıyla 6 ile 10 yıl aralığındaki evlilikler almaktadır. Her iki grupta dikkat çekici bir farklılık bir yıldan az evliliği olan grupta göze çarpmaktadır; araştırma grubunda evlilik süresi bir yıldan az olan katılımcıların oranı %18 iken, kontrol grubunda bu oran 1/3’e düşerek, %6 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 6). Araştırma grubundaki kadınların toplam evlilik/birliktelik süreleri 77.50 ay (SD: 77.69) olup, evlilik ay aralığı 2 ile 336 ay arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların evlilik/birliktelik süreleri ise ortalama 100.96 ay (SD: 77.90) olup, evlilik ay aralığı 5 ile 360 ay arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasında evlilik/birliktelik süresi değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-1.508, df:98, p>0.05). Tablo 6: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik/birliktelik sürelerine göre dağılımı Evlilik/Birliktelik Süresi 1 Yıldan Az 1-5 Yıl Arası 6-10 Yıl Arası 11-15 Yıl Arası 16-20 Yıl Arası 21 Yıl ve Üzeri Toplam Araştırma Grubu n % 9 18 21 42 11 22 4 8 3 6 2 4 50 100 Kontrol Grubu n % 3 6 16 32 18 36 7 14 4 8 2 4 50 100 Araştırma grubundaki kadınların neredeyse yarıya yakını (%42.9) 21 yaş öncesi evlenmişlerdir, bu oran kontrol grubunda %34.7’dir. Her iki gruba ortak olarak baktığımızda ise kadınlarda evlilik yaşı 15-25 yaşlar arasında (%73.5; %81.6) yoğunlaşmaktadır (Bakınız Tablo 7). 99 Araştırma grubundaki eşlerin %57.1’i 21-25 yaş arasında evlenmişlerdir, aynı yaş aralığında bu oran kontrol grubunda %44.9’dur. Araştırma grubundaki kadınların evlilik yaş ortalaması 22.12 yaş (SD: 4.23) olup yaş aralığı 16 ile 32 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların evlilik yaş ortalaması ise 22.22 yaş (SD: 3.89) olup yaş aralığı 15 ile 36 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasında evlilik yaşı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.099, df:96, p>0.05). Araştırma grubundaki eşlerin evlilik yaş ortalaması 25.55 yaş (SD: 3.07) olup yaş aralığı 21 ile 35 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki eşlerin ise yaş ortalaması 26.27 yaş (SD: 3.34 ) olup yaş aralığı 19 ile 34 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasında evlilik yaşı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-1.102, df:96, p>0.05). Tablo 7: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin evlilik yaş grupları Evlilik Yaş Grupları Kadınlar 15-20 Yaş 21-25 Yaş 26-30 Yaş 31-35 Yaş 36-40 Yaş Toplam Eşleri 15-20 Yaş 21-25 Yaş 26-30 Yaş 31-35 Yaş 36-40 Yaş Toplam Araştırma Grubu n % 21 42.9 15 30.6 12 24.5 1 2.0 49* 100 28 17 4 49 57.1 34.7 8.2 100 * Her iki grupta da birer katılımcı hiç evlenmediği için toplam 49’dur Kontrol Grubu n % 17 34.7 23 46,9 8 16.3 1 2.1 49* 100 1 22 20 6 49 2.1 44.9 40.8 12.2 100 100 Her iki grupta da kadınların neredeyse tamamı yani %98’i ilk evliliklerini sürdürmektedirler (Bakınız Tablo 8). Her iki grup arasında evlilik sayısı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.000, df:1, p>0.05). Tablo 8: Araştırma ve kontrol grubundaki evli kadınların evlilik sayılarına göre dağılımı Araştırma Grubu Kontrol Grubu Evlilik Sayısı n % n % 1 kez 48 98 48 98 1’den fazla 1 2 1 2 Toplam 49* 100 49* 100 * Her iki grupta da birer katılımcı hiç evlenmediği için toplam 49’dur Araştırma grubundaki 49 evli çiftin yaklaşık yarısı %49’u (%43’ü rızası ile, %6’sı rızası hilafında) görücü usulü ile evlendiğini bildirirken, bu oran kontrol grubunda %34.7 (%26.5’i rıza ile, %8.2’si rızası hilafında) ile oransal olarak 1/3’e düşmektedir. Arkadaşlık/flört sonucu evlenenlerin oranları ise gruplara göre farklılık göstermektedir. Bu oran cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda %45 iken kontrol grubunda %59.2’ye çıkmaktadır (Bakınız Tablo 9). Özellikle görücü usulü evlilik biçimi ile ilgili gözle görülür farka rağmen, her iki grup arasında evlilik biçimi değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:1.903, df:1, p>0.05). Tablo 9: Çalışma gruplarındaki evli çiftlerin evlilik biçimlerine göre dağılımı Araştırma Grubu Kontrol Grubu Evlilik Biçimi n % n % Görücü usulü (Đsteyerek) 21 43 13 26.5 Görücü usulü (Rıza dışı) 3 6 4 8,2 Kaçırılarak / Kaçarak 1 2 Akraba evliliği 1 2 3 6,1 Arkadaşlık/Flört sonucu 22 45 29 59.2 Çocukluk arkadaşlığı 1 2 Toplam 49* 100 49* 100 * Her iki grupta da birer katılımcı hiç evlenmediği için toplam 49’dur 101 Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %64’ünün çocuğu bulunmamaktadır, kontrol grubunda ise bu oran sadece %28’dir (Bakınız Tablo 10). Her iki grup arasında çocuk sahibi olma değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:16.407, df:4, p<0.001). Tablo 10: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin çocuk sayıları Çocuk Sayıları Çocuksuz 1 Çocuklu 2 Çocuklu 3 Çocuklu 4 Çocuklu Toplam Araştırma Grubu n % 32 64 7 14 6 12 4 8 1 2 50 100 Kontrol Grubu n % 14 28 18 36 15 30 2 4 1 2 50 100 Cinsel işlev bozukluğu görülen ve çocuğu olduğunu bildiren kadınların %50’si ilk çocuklarını 21-25 yaşlar arasında, kontrol grubundaki kadınların ise %36.1’i 21-25 yaşlar arasında dünyaya getirmişlerdir. Bu konuda dikkat çekici bir husus ise kadınların ilk çocuklarına sahip olma yaşının erkeklerin baba olma yaşından daha düşük olmasıdır. Tablo 11’de de görüldüğü gibi erkeklerin baba olma yaşı 21-30 yaşlar arasında (araştırma grubu %94.4, kontrol grubu %71.5) diğer yaş gruplarına göre yükseliş göstermektedir. Araştırma grubundaki kadınların ilk çocukları doğduğunda yaş ortalaması 23.17 yaş (SD: 4.41) olup yaş aralığı 17 ile 31 yaş arasıdır; Kontrol grubunda ise kadınların yaş ortalaması 24.03 (SD: 4.82) yaş olup yaş aralığı 18 ile 41 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasında ilk çocuk doğduğundaki yaş 102 değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.636, df:52, p>0.05). Araştırma grubundaki eşlerin yaş ortalaması ise 26.61 yaş (SD: 2.75) olup yaş aralığı 22 ile 32 yaş arasıdır. Kontrol grubunda ise eşlerin yaş ortalaması 28.03 yaş (SD: 4.33) olup yaş aralığı 20 ile 37 yaş arasıdır. Independent-Sample t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasındaki eşlerin ilk çocukları doğduğundaki yaş değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-1.262, df:51, p>0.05). Tablo 11: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin ilk çocukları doğduğundaki yaşları Đlk Çocuk Doğduğundaki Yaş Grupları Kadınlar 15-20 Yaş 21-25 Yaş 26-30 Yaş 31-35 Yaş 41-45 Yaş Toplam Eşleri 15-20 Yaş 21-25 Yaş 26-30 Yaş 31-35 Yaş 36-40 Yaş Toplam Araştırma Grubu n % 5 27.8 9 50 2 11.1 2 11.1 18 100 8 9 1 18 44.4 50 5.6 100 Kontrol Grubu n % 12 33.3 13 36.1 9 25.0 1 2.8 1 2.8 36 100 1 10 15 6 3 35* 2.9 28.6 42.9 17.1 8.6 100 * Bir katılımcı eşinin çocuk sahibi olma yaşını belirtmemiştir. Araştırma grubundaki çiftlerin %82’si metropolde %10’u kentte, %6’sı kasabada, %2’si köyde yaşamaktadır. Kontrol grubundaki çiftlerin ise, %94’ü metropolde (Đstanbul), %4’ü kentte, yaşamaktadır (Bakınız Tablo 12). Her iki grup arasında yaşanılan yer değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:3.451, df:1, p>0.05). bir farklılık 103 Cinsel işlev bozukluğu nedeniyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları (CĐB) Polikliniğine başvuran kadınlardan, Đstanbul’da ikamet edenlerin çoğu, Đstanbul’un daha çok düşük sosyoekonomik kesiminin yaşadığı yerlerde (Esenler, Halkalı, Güneşli, Selimpaşa, Sultanbeyli, Yenibosna, Bağcılar, Soğanlı, Şirinevler, Atışalanı, Gaziosmanpaşa, Sultançiftliği, Güngören, Parseller, Zeytinburnu, Altınşehir, vb.) yaşamaktadırlar. Đstanbul’da ikamet etmeyenler ise Kocaeli ve Tekirdağ’dan gelmişlerdir. Kontrol grubu oluşturulurken de sosyoekonomik düzey açısından araştırma grubuyla benzer özellikler göstermesi için aynı ya da benzer semtlerde (Zeytinburnu, Avcılar, Şirinevler, Yenibosna, Sefaköy, Esenyurt, Küçükçekmece, Halkalı) ikamet ediyor olmalarına dikkat edilmiştir. Tablo 12: Araştırma ve kontrol grubundaki çiftlerin yaşadığı yere göre dağılımı Araştırma Grubu n % 1 2 3 6 5 10 41 82 50 100 Yaşanılan Yer Köy Kasaba Kent Metropol* Toplam Kontrol Grubu n % 1 2 2 4 47 94 50 100 * Anakent (Đstanbul, Ankara, Đzmir, vb.) Araştırma grubundaki kadınların yarıya yakını yani %46’sının doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği yer metropol (Đstanbul, Ankara, Đzmir), %20’sinin kent, %22’sinin köy, %12’sinin kasabadır. Kontrol grubundaki kadınların ise, %40’ı metropolde doğup büyümüşlerdir. Her iki grup arasında doğum yeri ve çocukluğunun geçirdiği yer değişkeni açısından istatistiksel olarak saptanmamıştır (X2:2.360, df:4, p>0.05). anlamlı bir farklılık 104 Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %46’sı metropolde, %36’sı köyde doğmuş ve büyümüşlerdir; kontrol grubundaki kadınların eşlerinin ise, %40.8’i metropolde doğup büyümüştür (Bakınız Tablo 13). Her iki grup arasında doğum yeri ve çocukluğunun geçtiği yer değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (X2:9.246, df:4, p>0.05). Tablo 13: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği yere göre dağılımı Kadınlar Eşleri Doğum Yeri ve 18 Yaş Altı Yaşanan Yer Köy Kasaba Kent Metropol Yurt dışı Toplam Köy Kasaba Kent Metropol Yurt dışı Toplam Araştırma Grubu n % 11 22 6 12 10 20 23 46 50 100 18 3 6 23 50 36 6 12 46 100 Kontrol Grubu n % 8 16 8 16 13 26 20 40 1 2 50 100 8 6 14 20 1 49* 16.3 12.2 28.6 40.8 2.1 100 * Bir katılımcı eşinin çocukluğunun geçtiği yeri belirtmemiştir. Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %72’si hiç alkol kullanmadıklarını ifade ederken kontrol grubunda bu oran %46’ya düşmektedir (Bakınız Tablo 14). Her iki grup arasında alkol kullanımı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır (X2:10.531, df:3, p<0.01). Araştırma grubundaki kadınların %40’ı eşlerinin hiç alkol kullanmadığını bildirirken, kontrol grubundaki kadınların %24.5’i eşlerinin hiç alkol kullanmadığını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 14). 105 Her iki grup arasında alkol kullanımı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır (X2:13.210, df:4, p<0.01). Tablo 14: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin alkol kullanım oranları Kadınlar Eşleri Alkol Kullanım Oranları Hiç Kullanmıyorum Çok Nadir Kullanırım Bazen Kullanırım Sık Kullanırım Toplam Araştırma Grubu n % 36 72 12 24 2 4 50 100 Hiç Kullanmıyor Çok Nadir Kullanır Bazen Kullanır Sık Kullanır Her Zaman Kullanır Toplam 20 19 9 2 50 Kontrol Grubu n % 23 46 15 30 10 20 2 4 50 100 40 38 18 4 100 12 14 17 6 49* 24.5 28.6 34.7 12.2 100 * Bir katılımcı eşinin alkol kullanım oranını belirtmemiştir. Araştırma grubundaki kadınların neredeyse tamamı (%98) hiç uyuşturucu kullanmadıklarını ifade ederken, kontrol grubundaki kadınlarda bu oran %96’dır (Bakınız Tablo 15). Her iki grup arasında uyuşturucu kullanımı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.344, df:1, p>0.05). Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin %98’i kontrol grubundaki kadınların eşlerinin ise %96’sı hiç uyuşturucu kullanmamaktadırlar (Bakınız Tablo 15). Her iki grup arasında uyuşturucu kullanımı değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.032, df:2, p>0.05). 106 Tablo 15: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ve eşlerinin uyuşturucu kullanım oranları Kadınlar Eşleri Uyuşturucu Kullanım Oranları Hiç Kullanmıyorum Çok Nadir Kullanırım Toplam Hiç Kullanmıyor Çok Nadir Kullanır Bazen Kullanır Toplam Araştırma Grubu n % 49 98 1 2 50 100 49 1 50 * Bir katılımcı eşinin uyuşturucu kullanım oranını belirtmemiştir. 98 2 100 Kontrol Grubu n % 48 96 2 4 50 100 47 1 1 49* 96 2 2 100 107 4.2. Çalışma Gruplarındaki Kadınların Cinsel Yaşam ve Evlilik/Birliktelik Bilgileri Araştırma grubundaki kadınlar Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları (CĐB) Polikliniğine başvuran kadınlardan oluştuğu için, %100’ünün bir cinsel işlev bozukluğu bulunmaktadır (Bakınız Tablo 16). Bu gruptaki kadınların ne tür bir cinsel işlev bozukluğu tanısı aldığı ve oranları Tablo 17a’da yer almaktadır. Kontrol grubundaki kadınların ise, %16’sı (n:8) bir cinsel işlev bozukluğu sorunu yaşadıklarını bildirmişlerdir; cinsel işlev sorunu olduğunu bildirenlerin %62.5’i (n:5) cinsel isteksizlik, %25’i (n:2) orgazm sorunu, %12.5’i (n:1) cinsel ilişki sırasında ağrı (disparoni) yaşadıklarını bildirmişlerdir. Kontrol grubunun tamamını değerlendirdiğimizde ise, kadınların %10’u cinsel isteksizlik, %4’ü orgazm bozukluğu, %2’si ise disparoni sorunu yaşamaktadırlar (Bakınız Tablo 16 & Tablo 17b). Her iki grup arasında Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcuttur (X2:72.414, df:1, p<0.001). Tablo 16: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) oranları Cinsel Đşlev Bozukluğu Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 50 100 50 100 Kontrol Grubu n % 8 16 42 84 50 100 Araştırma grubundaki kadınların yaklaşık 2/3’üne (%68) psikiyatri uzmanı tarafından “Vajinismus”, %12’sine “Azalmış Cinsel 108 Đstek Bozukluğu”, %2’sine “Orgazm Bozukluğu”, %2’sine “Disparoni” tanısı konulmuştur (Bakınız Tablo 17a). Araştırma grubundaki 50 kadından -“Azalmış Cinsel Đşlev Bozukluğu” tanısı almış olan kadınlardan- sadece biri “Orgazm Bozukluğu” eş tanısını da almıştır. Kontrol grubunda ise CĐB sorunu olduğunu bildiren kadın oranı sadece %16 (n:8)’dır (Bakınız Tablo 17a). Her iki grup arasında CĐB değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (Kruskal-Wallis: X2:10.944, df:1, p<0.001). Tablo 17a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) türlerine göre oranları Kadın Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) Oranları* Araştırma Grubu n % 12 24 2 4 2 4 34 68 50 100 Kontrol Grubu n % 5 10 2 4 1 2 42 84 50 100 Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu Cinsel Tiksinti Bozukluğu Cinsel Uyarılma Bozukluğu Orgazm Bozukluğu Disparoni (Cinsel Đlişki Sırasında Ağrı) Vajinismus Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu Sorun bildirmeyenler Toplam * Araştırma grubundaki kadınların CĐB oranları Tanı düzeyinde, kontrol grubundaki kadınların CĐB oranları ise bildirme düzeyindedir. Bu bilgilere ilave olarak kontrol grubunda cinsel sorunu olduğunu bildiren 8 kişinin %62.5’inde “Azalmış cinsel işlev bozukluğu” en sık görülen CĐB sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu %25 ile “Orgazm bozukluğu”, %12.5 ile “Disparoni-Cinsel ilişki sırasında ağrı” izlemektedir (Bakınız Tablo 17b). 109 Tablo 17b: Kontrol grubunda CĐB sorunu olduğunu bildiren kadınların CĐB sorun türlerine göre oranları Kadın Cinsel Đşlev Bozukluğu Bildirme Oranları Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu Cinsel Tiksinti Bozukluğu Cinsel Uyarılma Bozukluğu Orgazm Bozukluğu Disparoni (Cinsel Đlişki Sırasında Ağrı) Vajinismus Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu Toplam Kontrol Grubu n % 5 62.5 2 25 1 12.5 8 100 Cinsel Đşlev Bozukluğu Polikliniğine başvuran kadınların yaklaşık 1/3’ünün (%32) en az 5 yıldır cinsel işlev bozukluğu yaşadığı dikkat çekmektedir, bir yıl ve bir yıldan daha kısa süredir sorun yaşayan kadınların oranı %26’dır. Araştırma grubunda CĐB süresi ortalaması 35.96 (SD:24.57) ay olup, 1 ile 108 ay aralığındadır. Kontrol grubundaki kadınların yarısı (%50) en az 5 yıldır cinsel sorun yaşadığını bildirmektedir. (Bakınız Tablo 18). Her iki grup arasında CĐB süreleri değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmemektedir (Kruskal-Wallis: X2:1.654, df:1, p>0.05) Tablo 18: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsel işlev bozukluğu süreleri Cinsel Đşlev Bozukluğu Süreleri 0-3 Ay arası 4-6 Ay arası 1 Yıl 2 Yıl 3 Yıl 4 Yıl 5 Yıl ve üstü Toplam Araştırma Grubu n % 7 14 1 2 5 10 8 16 5 10 8 16 16 32 50 100 Kontrol Grubu n % 2 25 1 12.5 1 12.5 4 50 8 100 110 Araştırma grubundaki kadınların %84’ü yaşadıkları cinsel sorun nedeniyle bir ay ya da bir aydan daha kısa bir süredir, %12’si 3 aydır, %4’ü ise 1 yıldır tedavi görmektedirler. Cinsel sorun yaşadıklarını bildiren kontrol grubundaki kadınların tümü (n:8) ise, araştırmanın yapıldığı sırada yaşadıkları cinsel sorunla ilgili olarak hiçbir sağlık kuruluşuna henüz başvurmadıklarını ve bildirdikleri sorunlarla ilgili hiç tedavi görmediklerini belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 19). Tablo 19: Araştırma grubundaki kadınların Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) tedavi süreleri CĐB Tedavi Süreleri Bir aydan az 1 ay 3 ay 1 yıl Tedavi görmüyorum Toplam Araştırma Grubu n % 35 70 7 14 6 12 2 4 50 100 Kontrol Grubu n % 8 100 8 100 Cinsel işlev bozukluğu sorunu nedeniyle tedavi gören ve CĐB polikliniğine başvuran kadınların %76’sı bu sorunları nedeniyle daha önce tedavi görmediklerini, yani yaşadıkları bu sorun nedeniyle ilk kez bir sağlık kuruluşuna başvurduklarını, %24’ü tedavi için çeşitli sağlık kuruluşlarına ve çalışanlarına daha önce de başvurduklarını bildirmişlerdir; kontrol grubundaki kadınların tümü yaşadığı cinsel sorunla ilgili daha önce bir hekime başvurmadığını belirtmiştir (Bakınız Tablo 20). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:2.379, df:1, p>0.05) 111 Tablo 20: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadıkları cinsel sorun nedeniyle daha önce tedavi görme oranları CĐB Önceki Tedavi Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 12 24 38 76 50 100 Kontrol Grubu n % 8 100 8 100 Araştırmanın yapıldığı sırada yaşadıkları CĐB sorunu nedeniyle daha önce tedavi kurumlarına başvuran araştırma grubundaki 12 kadından 8’i bir aydan daha kısa bir süre ile tedavi gördüklerini bildirmişlerdir; Bu konuda kontrol grubunda hiçbir bulguya rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 21). Tablo 21: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların önceki CĐB tedavi süreleri Önceki CĐB Tedavi Süreleri Bir Aydan Az 1 Ay 3 Ay Toplam Araştırma Grubu n % 8 67 1 8 3 25 12 100 Kontrol Grubu n % 8 100 Her iki grupta da katılımcıların %10’u (n:5) daha önce de cinsel işlev bozukluğu yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 22). Araştırma grubundaki bu beş kadının hepsi, geçmişte yaşadıkları cinsel sorunun kasılma nedeniyle eşleriyle ilişkiye girememek (vajinismus) olduğunu belirtmişlerdir; kontrol grubundaki kadınların 4’ü cinsel istekte azalma, 1’i ise cinsel ilişki sırasında kasılma (vajinismus) olduğunu bildirmişlerdir. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.000, df:1, p>0.05). 112 Tablo 22: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşamlarının daha önceki dönemlerinde yaşadığı CĐB sorun oranları Önceki CĐB Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 5 10 45 90 50 100 Kontrol Grubu n % 5 10 45 90 50 100 CĐB sorunu nedeniyle tedavi gören araştırma grubundaki kadınların %20’si eşlerinde de bir cinsel sorun olduğunu bildirmekle birlikte (Bakınız Tablo 23), psikiyatri uzmanı tarafından CĐB tanısı almış olan eş oranı aslında %14’dür (Bakınız Tablo 24). Kontrol grubundaki kadınların ise %12.5’i eşlerinde bir cinsel sorun tanımlamaktadırlar (Bakınız Tablo 23). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.098, df:1, p>0.05). Tablo 23: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların “Eşinizde herhangi bir cinsel sorun var mı?” sorusuna verdikleri cevap oranları Eşinizde herhangi bir cinsel sorun var mı? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 10 20 40 80 50 100 Kontrol Grubu n % 6 12.5 43 87.5 49* 100 * Kontrol grubundan bir kişi bu soruyu cevaplamamıştır Tablo 24: Araştırma grubundaki kadınların eşlerindeki tanı düzeyindeki CĐB sorun oranları Eşlerin CĐB Tanı Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n 7 43 50 % 14 86 100 113 Araştırma grubunda eşlerinde bir cinsel sorun olduğunu bildiren kadınların eşlerinin (n:10) %60’ında (n:6) “Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma)”, %40’ında (n:4) ise “Cinsel Uyarılma Bozukluğu (Sertleşme Bozukluğu)” olduğu anlaşılmaktadır. Kontrol grubunda yer alan ve eşlerinde bir cinsel sorun olduğunu ifade eden kadınların eşlerinin %75’inde ise (n:3) “Erken boşalma” sorununun belirgin bir şekilde yüksek olduğu göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 25). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:0.280, df:1, p>0.05). Tablo 25: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşlerinin CĐB sorun türlerine göre oranları Erkek Cinsel Đşlev Bozukluğu Türleri (Eşler)** Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu Cinsel Tiksinti Bozukluğu Cinsel Uyarılma Bozukluğu (Sertleşme Bozukluğu) Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma) Orgazm Bozukluğu Disparoni (Cinsel Đlişki Sırasında Ağrı) Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu Toplam Araştırma Grubu n % 4 40 6 60 10 100 Kontrol Grubu n % 1 25 3 75 4* 100 * Eşlerinde cinsel sorun olduğunu bildiren 6 kadından 2’si eşlerinde aşırı cinsel istek olduğunu bildirerek (Hiperseksüalite), bu durumu bir sorun olarak algıladıklarını ifade etmişlerdir. ** Her iki gruptaki kadınların eşlerinin CĐB oranları, bildirme düzeyindedir. Araştırma grubunda, eşlerinde cinsel bir sorun olduğunu ifade eden kadınlar, eşlerinin %40’ının 1 yıldır, %30’unun ise 2 yıldır sorun yaşamakta olduğunu bildirmişlerdir; Eşlerinde cinsel yönden bir sorun olduğunu bildiren kontrol grubundaki kadınların %80’i (n:4), en az 2 yıldır eşlerinin sorununun sürdüğünü bildirmektedirler (Bakınız Tablo 114 26). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:0.684, df:1, p>0.05). Tablo 26: Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin cinsel işlev bozukluğu süreleri Eşlerin CĐB Süreleri 0-3 Ay arası 1 Yıl 2 Yıl 4 Yıl ve üstü Toplam Araştırma Grubu n % 1 10 4 40 3 30 2 20 10 100 Kontrol Grubu n % 1 20 2 40 2 40 5* 100 * Bir katılımcı süreyi belirtmemiştir. Araştırma grubundaki kadınların %60’ı yani yaklaşık 2/3’ü 21 yaşından önce ilk cinsel ilişkilerini (cinsel birleşme koşulu aranmaksızın ilk cinsel deneyim) yaşadıklarını bildirirken; kontrol grubundaki kadınların neredeyse yarıya yakını (%44) ilk cinsel ilişkisini 21 ile 25 yaşlar arasında yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 27). Cinsel işlev bozukluğu yaşayan kadınlarda, ilk cinsel ilişki yaş ortalaması 21.38 yaş (SD: 4.46) olup yaş aralığı 13 ile 32 yaş arasıdır; Kontrol grubunda ise, ilk cinsel ilişki yaş ortalaması 21.58 yaş (SD: 3.30) olup, yaş aralığı 15 ile 28 yaş arasıdır. Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, her iki grup arasındaki ilk cinsel ilişki yaşama yaşı değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.255, df:98, p>0.05). 115 Tablo 27: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları yaş oranları Đlk Cinsel Đlişki Yaşı* 15 Yaş altı 15-18 Yaş arası 19-20 Yaş arası 21-25 Yaş arası 26-30 Yaş arası 31-35 Yaş arası Toplam Araştırma Grubu n % 1 2 16 32 13 26 8 16 11 22 1 2 50 100 Kontrol Grubu n % 15 30 6 12 22 44 7 14 50 100 * Cinsel birleşme koşulu aranmaksızın ilk cinsel deneyim Araştırma grubundaki kadınların neredeyse tamamı (%90); kontrol grubundaki kadınların ise %88’i ilk cinsel ilişkisini eşleriyle yaşadıklarını bildirmektedir (Bakınız Tablo 28). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.411, df:2, p>0.05). Tablo 28: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları kişi oranları Đlk Cinsel Đlişki Yaşanan Kişi Eş Arkadaş/Sevgili Tanınmayan Kişi Toplam Araştırma Grubu n % 45 90 4 8 1 2 50 100 Kontrol Grubu n % 44 88 6 12 50 100 Her iki gruptaki kadınların büyük çoğunluğu (%80; %88) ilk cinsel ilişkisini kendi evinde yaşadıklarını bildirmişlerdir. Araştırma grubundaki kadınların %8’i, kontrol grubundaki kadınların ise %10’u partnerinin evinde ilk cinsel ilişkilerini yaşadıklarını belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 29). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:1.389, df:1, p>0.05). 116 Tablo 29: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları yer oranları Đlk Cinsel Đlişki Yaşanan Yer Kendi evi Otel Partnerin evi Park Đş Yeri Bilinmeyen bir ev Toplam Araştırma Grubu n % 40 80 2 4 4 8 1 2 2 4 1 2 50 100 Kontrol Grubu n % 44 88 1 2 5 10 50 100 Cinsel işlev bozukluğu yaşayan kadınların %78’i cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşamadıklarını, %22’si gebe kalma korkusu duyduklarını belirtirken; kontrol grubundaki kadınların neredeyse yarısı (%44) -araştırma grubuna göre ise 2 katı- gebe kalma korkusu yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 30). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (X2:5.473, df:1, p<0.01). Tablo 30: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşama oranları Cinsel Đlişki Sırasında Gebe Kalma Korkusu Yaşar mısınız? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 11 22 39 78 50 100 Kontrol Grubu n % 22 44 28 56 50 100 Araştırma grubundaki kadınların %56’sı cinsel ilişki sırasında korunmadıklarını bildirirken; kontrol grubundaki kadınların sadece %10’u korunmadıklarını belirtmektedir. Gebe kalmamak için çeşitli yöntemlerle korunan kadınların oranı ise araştırma grubunda %44 iken, kontrol grubunda bu oran yükselerek %90’a çıkmaktadır. 117 Araştırma grubunda geri çekilme yöntemi korunma yöntemleri arasında %16 ile ilk sırada yer alırken, aynı yöntem kontrol grubunda da % 28 ile ilk sırada yer almaktadır (Bakınız Tablo 31). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (KruskalWallis: X2:15.827, df:1, p<0.001). Araştırma grubunda korunma yöntemlerinden herhangi biriyle korunduklarını bildiren 22 kadından 6’sı (4 kişi spiral; 2 kişi prezervatif), kontrol grubunda ise korunduğunu bildiren 45 kadından 6’sı (4 kişi prezervatif; 1 kişi doğum kontrol hapı, 1 kişi tarih yöntemi) ikinci bir korunma yöntemini de kullandıklarını belirtmişlerdir. “Diğer” seçeneğini işaretleyen araştırma grubundaki 2 kişi yumurtalıklarını (kordonlarını) bağlattıklarını ifade etmişlerdir. Tablo 31: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların gebelikten korunma yöntemleri Gebelikten Korunma Yöntemleri Korunmuyoruz Geri Çekilme Yöntemi Doğum Kontrol Hapı Tarih Yöntemi Rahim Đçi Alet (Spiral) Prezervatif Diğer ….. Toplam Araştırma Grubu n % 28 56 8 16 5 10 4 8 3 6 2* 4 50 100 Kontrol Grubu n % 5 10 14 28 8 16 2 4 13 26 8 16 50 100 * Yumurtalıklarını (kordonlarını) bağlatma Araştırma grubundaki kadınların %14.3’ü (n:7) evlilikleri sırasında istenmeyen bir gebeliklerinin olduğunu belirtirken, bu oran kontrol grubunda %24 (n:12) olmuştur. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.506, df:1, p>0.05). 118 Her iki grupta da istenmeyen gebeliği olan kadınların büyük çoğunluğu (%71; %66.7) kürtaj olduklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 32). Bu sonuç açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (Kruskal-Wallis: X2:0.171, df:1, p>0.05). Evlilikleri sırasında istenmeyen gebeliğe sahip olan; araştırma grubundaki kadınların yaş ortalaması 24.86 yaş (SD: 6.36) olup, yaş aralığı 19 ile 38 yaş arasıdır; kontrol grubundaki kadınların yaş ortalaması ise 26.75 yaş (SD: 6.92) olup, yaş aralığı 18 ile 40 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasındaki evlilik sırasında istenmeyen bir gebeliğe sahip olma değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.592, df:17, p>0.05). Tablo 32: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilikleri sırasında istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma durumları Evliliğiniz sırasında istenmeyen bir gebeliğiniz oldu mu? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 7 14.3 42 85.7 49 100 Bu gebeliğiniz nasıl son buldu? Düşük yaptım Kürtaj oldum Doğum yaptım Toplam 5 2 7 Evlilik Sırasında Đstenmeyen Gebelik 71 29 100 Kontrol Grubu n % 12 24 38 76 50 100 1 8 3 12 8.3 66.7 25.0 100 Araştırma grubundaki kadınların tamamı (n:50) evlilik öncesi istenmeyen bir gebeliklerinin olmadığını bildirmişlerdir. Bu oran kontrol grubunda da benzerlik göstermekte ve %96 olarak karşımıza 119 çıkmaktadır. Evlilik öncesi gebe kalma oranı kontrol grubunda da oldukça düşüktür (%4). Evlilik öncesi istenmeyen bir gebeliğe sahip kontrol grubundaki kadınların biri kürtaj olmuş, diğeri ise doğum yapmıştır (Bakınız Tablo 33). Kontrol grubundaki kadınların evlilik öncesi gebe kalma yaş ortalaması 22 yaş (SD: 2.83) olup yaş aralığı 20 ile 24 yaş aralığıdır. Tablo 33: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik öncesi istenmeyen gebelikleri ve sonuçlanma durumları Evlilik Öncesi Đstenmeyen Gebelik Evlilik öncesi istenmeyen bir gebeliğiniz oldu mu? Evet Hayır Toplam Bu gebeliğiniz nasıl son buldu? Düşük yaptım Kürtaj oldum Doğum yaptım Toplam Araştırma Grubu n % 50 100 50 100 - - Kontrol Grubu n % 2 4 48 96 50 100 1 1 2 50 50 100 Araştırma grubundaki kadınların %92’si, evlilikleri boyunca, eşlerinin evlilik dışı bir ilişkisinin olmadığını düşünmektedirler, bu gruptaki kadınların sadece %8’i eşlerinin evlilik dışı ilişkisi olduğunu bildirmişlerdir. Bu oran kontrol grubunda yükselmektedir. Kontrol grubundaki kadınların neredeyse 1/3’ü (%30) evlilikleri boyunca eşlerinin evlilik dışı bir ilişkisinin olduğunu düşünmektedirler (Bakınız Tablo 34). Her iki grup arasında Eşlerin evlilik dışı ilişki değişkeni açısından X2:7.862, df:1, p<0.01 düzeyinde anlamlı bir farklılık saptanmıştır. 120 Tablo 34: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşlerinin evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki oranları Eşlerin Evlilik Dışı Đlişki Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 4 8 46 92 50 100 Kontrol Grubu n % 15 30 35 70 50 100 Araştırma grubundaki kadınların %100’ü, kontrol grubundaki kadınların ise %98’i evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişkileri olmadığını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 35). Kadınların evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki yaşama değişkeni açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık belirlenmemiştir (X2:1.01, df:1, p>0.05). Tablo 35: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilikleri boyunca evlilik dışı ilişki oranları Kadınların Evlilik Dışı Đlişki Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 50 100 50 100 Kontrol Grubu n % 1 2 49 98 50 100 Araştırma grubundaki kadınların %54’ü ilk cinsel bilgilerini daha çok arkadaşlarından, %26’sı eşlerinden, %12’si kitaplar ve dergilerden; kontrol grubundaki kadınların ise %44’ü ilk cinsel bilgilerini eşlerinden, %26’sı arkadaşlarından, %16’sı kitap ve dergilerden edindiklerini bildirmişlerdir (Bakınız Tablo36a). Đlk cinsel bilgi kaynağı değişkeni açısından her iki grup arasında X2:10.5, df:4, p<0.05 düzeyinde anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Bu konuda ikinci bir seçenek işaretleyen katılımcıların ilk cinsel bilgi kaynakları oranları da Tablo 36b’de yer almaktadır. 121 Tablo 36a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel bilgilerini aldıkları kaynak Đlk Cinsel Bilgi Kaynağı Eş Arkadaş Aile Üyeleri Kitaplardan/Dergilerden Okuldan Toplam Araştırma Grubu n % 13 26 27 54 4 8 6 12 50 100 Kontrol Grubu n % 22 44 13 26 4 8 8 16 3 6 50 100 Tablo 36b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların ilk cinsel bilgilerini aldıkları kaynak (Đkinci bir seçenek işaretleyenler) Đlk Cinsel Bilgi Kaynağı Eş Arkadaş Aile Üyeleri Kitaplardan/Dergilerden Televizyon Okuldan Toplam Araştırma Grubu n % 3 16.7 3 16.7 6 33.3 5 27.8 1 5.6 18 100 Kontrol Grubu n % 2 18.2 4 36.4 0 0 5 45.5 11 100 Araştırma grubundaki kadınların neredeyse yarısı (%48) cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgiler nedeniyle korku yaşadıklarını ifade ederken, bu oran kontrol grubunda yarı yarıya düşerek %24 seviyesinde kalmıştır (Bakınız Tablo 37). Cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgilerle korku yaşama değişkeni açısından her iki grup arasında X2:6.250, df:1, p<0.01 düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. Tablo 37: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgilerle korku yaşama oranları Cinsellikle Đlgili Korku Yaşama Oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 24 48 26 52 50 100 Kontrol Grubu n % 12 24 38 76 50 100 122 Araştırma grubundaki kadınların %46’sı evini sadece eşiyle paylaşırken, %34’ü eşi ve çocuklarıyla paylaşmakta, %20’si diğer aile üyeleri ya da kayınvalide/kayınpeder ile paylaşmaktadır. Kontrol grubundaki kadınlar ise, araştırma grubuna göre daha yüksek oranda (%54) -çocuk sahibi olma oranlarıyla paralel olarak- evlerini eş ve çocuklarıyla paylaşmaktadırlar (Bakınız Tablo 38). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (Kruskal-Wallis: X2:2.407, df:1, p>0.05). Tablo 38: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlerini paylaştığı kişiler Evinizi Kimlerle Paylaşıyorsunuz? Eşim ve ben Eşim, ben ve çocuğumuz/çocuklarımız Kayınvalide ve/veya kayınpeder ile Kendi annem ve/veya babam ile Ayrı dairelerde fakat aynı apartman/bahçe içerisinde aile büyükleri ile Diğer akraba üyesi/üyeleri ile birlikte Toplam Araştırma Grubu n % 23 46 17 34 4 8 - Kontrol Grubu n % 12 24 27 54 7 14 3 6 3 6 1 2 3 50 6 100 50 100 Araştırma grubunda çocuk sahibi olan kadınların (n:18) %39’u (n:7) yatak odasını çocuklarıyla paylaştığını belirtmiştir. Bu oran kontrol grubunda neredeyse yarıya düşerek %21.6 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 39). Çocuklarıyla aynı yatak odasını paylaşma değişkeni açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (X2:1.483, df:1, p>0.05). Araştırma grubunda anne ve babasıyla aynı yatak odasını paylaşan çocukların yaş ortalaması 3.29 yaş (SD: 2.50) olup yaş aralığı 0 ile 7 yaş arasıdır. Kontrol grubunda anne ve babasıyla aynı 123 yatak odasını paylaşan çocukların yaş ortalaması 2.75 yaş (SD: 2.96) olup, yaş aralığı 0 ile 9 yaş arasıdır. Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, her iki grup arasındaki anne ve babasıyla aynı yatak odasını paylaşan çocukların yaş değişkeni açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (t:-0.375, df:13, p>0.05). Tablo 39: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocuklarıyla aynı yatak odasını paylaşma oranları Çocuklarınızla aynı yatak odasını paylaşıyor musunuz? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 7 39 11 61 18 100 Kontrol Grubu n % 8 21.6 29 78.4 37 100 Araştırma grubundaki kadınların %58’i, kontrol grubundaki kadınların ise %56.3’ü eşleri ve kendilerinin eşit oranda, evde söz ve otorite sahibi olduklarını bildirmişlerdir. (Bakınız Tablo 40). Evde söz ve otorite sahibi olma değişkeni açısından iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (X2:4.763, df:3, p>0.05). Tablo 40: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evde söz ve otorite sahibi olma oranları Evde kim söz ve otorite sahibidir? Eşim ve ben eşit oranda Eşim Ben Eşimin ailesi Toplam Araştırma Grubu n % 29 58 8 16 7 14 6 12 50 100 Kontrol Grubu n % 27 56.3 15 31.3 3 6.3 3 6.3 48* 100 * 2 katılımcı bu konuyla ilgili soruyu cevaplamamıştır. Katılımcıların evliliklerini/birlikteliklerini değerlendirdikleri bu bölümde Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) görülen kadınların %44’ü 124 evliliklerini “iyi”, %28’i “orta”, %16’sı “çok iyi” olarak nitelemişlerdir. Bu oranlar kontrol grubunda sırasıyla %34.7, %30.6, %30.6 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 41). Đki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (X2:5.463, df:4, p>0.05). Tablo 41: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evliliklerini/birlikteliklerini değerlendirmeleri Evliliğinizi/ilişkinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok Đyi Đyi Orta Kötü Çok Kötü Toplam Araştırma Grubu n % 8 16 22 44 14 28 4 8 2 4 50 100 Kontrol Grubu n % 15 30.6 17 34.7 15 30.6 2 4.1 49* 100 * Boşanmış olan katılımcı bu soruyu cevaplamamıştır. Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) görülen kadınların (Araştırma Grubu) %64’ü eşleriyle herhangi bir sorun yaşamadıklarını, %36’sı ise daha çok “iletişimsizlik, ekonomik sorunlar, kıskançlık, çocuklarla ilgili konular, ailevi meseleler” gibi sorunlar dile getirmişlerdir; kontrol grubundaki kadınların 4/5’i eşleriyle herhangi bir sorun yaşamadıklarını; %18.4’ü ise araştırma grubundakilere benzer nedenlerle eşleriyle sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 42). Đki grup arasında X2:3.879, df:1, p<0.05 düzeyinde anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Tablo 42: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların eşleriyle yaşadığı sorun oranları Eşinizle yaşadığınız herhangi bir sorununuz var mı? Evet Hayır Toplam * Boşanmış olan katılımcı bu soruyu cevaplamamıştır. Araştırma Grubu n % 18 36 32 64 50 100 Kontrol Grubu n % 9 18.4 40 81.6 49* 100 125 Araştırma grubundaki kadınların %84’ü sahip oldukları herhangi bir bedensel hastalık tanımlamamışlardır; Bu oran kontrol grubunda %92’ye çıkmaktadır (Bakınız Tablo 43). Đki grup arasında bedensel hastalık açısından anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (X2:1.515, df:1, p>0.05). Tablo 43: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadığı bedensel hastalık oranları Kadınların yaşadığı bedensel hastalık oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 8* 16 42 84 50 100 Kontrol Grubu n % 4* 8 46 92 50 100 * Mide iltihabı, ülser, migren, bel fıtığı, sırt ve bel ağrısı, yüksek tansiyon, romatizma Araştırma grubundaki kadınların %72’si herhangi bir psikiyatrik problem tanımlamazken, %28’i “depresyon, çeşitli depresif şikayetler ve anksiyete bozukluğu, panik atak, konversif bayılmalar” gibi çeşitli psikiyatrik şikayetleri olduğunu bildirmiştir. (Bakınız Tablo 44). Kontrol grubundaki kadınların ise %94’ü psikiyatrik bir problem tanımlamamışlardır; sorunu olduğunu belirten 3 kadın ise depresif şikayetler dile getirmişlerdir. Psikiyatrik sorun bildirme oranları açısından iki grup arasında X2:8.575, df:1, p<0.01 düzeyinde anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır. Tablo 44: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşadığı psikiyatrik problem oranları Kadınların yaşadığı psikiyatrik problem oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 14* 28 36 72 50 100 Kontrol Grubu n % 3 6 47 94 50 100 * Depresyon tedavisi gördüğünü söyleyen 5 kadının hepsinde azalmış cinsel istek bozukluğu; Panik atağı olduğunu belirten 4 kadından 3’ünde vajinismus, 1’inde azalmış cinsel istek bozukluğu mevcuttur. 126 Araştırma grubundaki kadınların %78’i herhangi bir ilacı düzenli olarak kullanmadıklarını bildirirken, %22’si ise antidepresan, antiromatizmal ve tansiyon ilacı gibi ilaçları son dönemde kullandıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 45). Kontrol grubundaki kadınların %92’si düzenli olarak kullandıkları bir ilaç olmadığını belirtirken, ilaç kullandığını söyleyen kişiler mide ilacı, antidepresan, bel ağrısı giderici ilaçlar kullandıklarını belirtmişlerdir. Düzenli ilaç kullanımı değişkeni açısından iki grup arasında X2:3.843, df:1, p≤0.05 düzeyinde anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır. Tablo 45: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların halen kullandıkları ilaç oranları Kadınların ilaç kullanma oranları Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 11* 22 39 78 50 100 Kontrol Grubu n % 4** 8 46 92 50 100 * 1 kişi tansiyon, 1 kişi romatizma, 9 kişi antidepresan ve/veya anksiyete giderici ilaç kullandıklarını belirtmiştir. ** 1 kişi antidepresan, 2 kişi bel ağrısı için kas gevşetici, 1 kişi mide ilacı kullandıklarını belirtmiştir. 127 4.3. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (GRCDÖ) Analizi Kadın cinsel işlevini yedi farklı boyutta görmemizi sağlayan Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği “kadın formu” sıklık, iletişim, doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus ve anorgazmi boyutlarında değerlendirme yapmamıza olanak vermektedir (Tuğrul ve ark., 1993). Araştırma ve kontrol gruplarını bu yedi alt boyut açısından Independent-Samples t-testi ile kıyasladığımızda, her iki grup arasında, iletişim alt boyutu haricinde, diğer tüm alt boyutlarda anlamlı farklılıklar saptanmıştır (Bakınız Tablo 46a). Sıklık alt boyutunda t:2.668, df:97, p<0.01 seviyesinde; doyum alt boyutunda t:3.002, df:88, p<0.001 seviyesinde; kaçınma alt boyutunda t:2.719, df: 97, p<0.01 seviyesinde; dokunma alt boyutunda t:2.357, df:98, p<0.01 seviyesinde; vajinismus alt boyutunda t:4.888, df:98, p<0.001 seviyesinde ve anorgazmi alt boyutunda t:4.961, df:81 p<0.001 seviyesinde anlamlı farklılıklar bulunmaktadır (Bakınız Tablo 46a). Cinsel iletişimi sözel iletişim boyutunda değerlendirmeye yönelik soruların bulunduğu iletişim alt boyutunda, her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı göze çarpmaktadır (t:-0.149, df:98, p>0.05). 128 Tablo 46a: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin (GRCDÖ) Alt Boyutlarının Değerlendirmesi GRCDÖ Alt Boyutları Sıklık Araştırma Grubu Kontrol Grubu M* SD M* SD 4.39 2.59 3.20 1,77 t:2.668, df:97, p<0.01 Đletişim 2.86 2,85 2.94 t:-0.149, df:98, p>0.05 2,51 Doyum 7.57 4.68 4.86 t:3.002, df:88, p<0.001 3.89 Kaçınma 5.85 4.60 3.68 t:2.719, df:97, p<0.01 3,26 Dokunma 5.38 4.75 3.44 t:2.357, df:98, p<0.01 3.36 Vajinismus 10.26 5.13 6.18 t:4.888, df:98, p<0.001 2.91 Anorgazmi 10.09 4.33 5.88 t:4.961, df:81, p<0.001 3.37 TOPLAM 48.14 17.54 30.18 t:4.636, df:77, p<0.001 16.02 * Ölçeğin “Toplam Puan” ve “Alt Boyut” değerlendirmelerinin her birinde alınan düşük M puanları ilgili alt boyutta bir sorun yaşanmadığını, yüksek M puanları ise o boyutta bir sorun olduğunu göstermektedir. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinde yer alan alt boyutlardaki sorulara verilen cevapların her birinin ortalama ve standart sapmaları ise Tablo 46b, 46c ve 46d’de yer almaktadır. Sıklık alt boyutuna baktığımızda araştırma grubundaki kadınların kontrol grubundaki kadınlara oranla cinsel ilişkiden daha çok kaçındıklarını söyleyebiliriz (t:2.668, df:97, p<0.01). 129 Đletişim alt boyutundaki sorulara verilen cevapları kıyasladığımızda, her iki gruptaki kadınların da cinsel ilişkileri ve cinsellik hakkında eşleriyle konuşmayı pek tercih etmedikleri anlaşılmaktadır (t:-0.149, df:98, p>0.05). Doyum alt boyutundaki soruların cevaplarına baktığımızda araştırma grubundaki kadınlar kontrol grubundaki kadınlara oranla cinsel ilişkilerini daha az tatminkar bulduklarını ifade etmektedirler. Bu boyutta her iki grup arasında oldukça anlamlı bir istatistiksel ilişki mevcuttur (t:3.002, df:88, p<0.001). “Eşinizle olan cinsel ilişkinizi tatminkar bulur musunuz?” sorusuna verilen cevaplar kıyaslandığında araştırma grubundaki kadınların puanları (M:1.58) kontrol grubundaki kadınların puanlarının (M:2.82) neredeyse yarısı kadardır. “Sevişme boyunca, sadece cinsel birleşme için ayrılan süre sizin için yeterli mi?” sorusuna araştırma grubundaki kadınların cevabı “Bazen” seçeneğinde yoğunlaşırken kontrol grubunda seçeneğinde yoğunlaşmaktadır (Bakınız Tablo 46b). “Çoğu zaman” 130 Tablo 46b: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Sıklık, Đletişim ve Doyum Alt Boyutlarının Değerlendirmesi Araştırma Grubu M SD 1.94 1.42 Kontrol Grubu M SD 1.30 1.13 Haftada iki defadan fazla cinsel birleşmede bulunur musunuz? 1.59 1.41 2.10 1.02 Eşinize, cinsel ilişkinizle ilgili olarak, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığınızı söyleyebilir misiniz? 2.58 1.51 2.46 1.40 Eşinize cinsel ilişkinizle ilgili olarak, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını sorabilir misiniz? 2.56 1.50 2.60 1.29 Sizce sizin ve eşinizin ön sevişmeye (öpme,okşama gibi) ayırdığınız zaman yeterli mi? 2.20 1.60 2.56 1.30 Eşinizle olan cinsel ilişkinizi tatminkar bulur musunuz? 1.58 1.30 2.82 1.24 Eşinizle olan cinsel ilişkinizde sevgi ve şefkatin eksik olduğunu hisseder misiniz? 1.18 1.43 1.08 1.41 Sevişme boyunca, sadece cinsel birleşme için ayrılan süre sizin için yeterli mi? 2.25 1.56 2.84 0.96 GRCDÖ Alt Boyut Đtemleri Sıklık Đletişim Doyum Bir hafta boyunca cinsel ilişkide bulunmadığınız olur mu? (Adet günleri, hastalık gibi nedenler dışında) 0: Hiçbir zaman 1: Nadiren 2: Bazen 3: Çoğu zaman 4: Her zaman Kaçınma alt boyutunda verilen cevapları incelediğimizde ise araştırma grubundaki kadınların kontrol grubuna göre cinsel ilişkiden daha çok kaçındıkları istatistiksel olarak da anlamlı bir şekilde ortaya çıkmaktadır (t:2.719, df: 97, p<0.01). Araştırma grubundaki kadınlar “Eşinizle sevişmekten kaçınır mısınız?”, “Eşiniz sizinle sevişmek istediğinde rahatsız olur musunuz?” ve “Eşinizle sevişmeyi reddettiğiniz olur mu?” sorularına kontrol grubuna kıyasla daha 131 yüksek puanlar vermişlerdir (Bakınız Tablo 46c). Bu da bize araştırma grubundaki kadınların cinsel ilişkiden daha fazla kaçındıklarını göstermektedir. Dokunma alt boyutunda iki grup arasında anlamlı bir fark mevcuttur (t:2.357, df:98, p<0.01). Bu durumu sorular açısından incelediğimizde “Eşinizin cinsel organına dokunup okşamaktan rahatsız olur musunuz?” ve “Eşinize sarılıp, vücudunu okşamaktan zevk alır mısınız?” sorularına verilen cevaplarda her iki grup arasında kontrol grubu lehine bir farklılık saptanmaktadır (Bakınız Tablo 46c). Tablo 46c: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Kaçınma ve Dokunma Alt Boyutlarının Değerlendirmesi GRCDÖ Alt Boyut Đtemleri Kaçınma Dokunma Eşinizle sevişmekten kaçınır mısınız? Araştırma Grubu M SD 1.58 1.45 Kontrol Grubu M SD 0.86 1.06 Eşiniz sizinle sevişmek istediğinde rahatsız olur musunuz? 1.53 1.45 0.88 1.10 Eşinizle sevişmeyi reddettiğiniz olur mu? 1.74 1.22 1.28 0.99 Sevişme sırasında yaptıklarınızdan tiksinti duyar mısınız? 1.00 1.26 0.66 1.11 Eşinize sarılıp, vücudunu okşamaktan zevk alır mısınız? 2.66 1.33 3.06 1.20 Eşinizin cinsel organına dokunup okşamaktan rahatsız olur musunuz? 1.58 1.54 0.72 1.12 Eşinizin, cinsel organınıza dokunup okşamasından zevk alır mısınız? 2.42 1.50 2.74 1.24 Eşinizin sizi sevip okşamasından hoşlanır mısınız? 3.12 1.36 3.48 0.91 0: Hiçbir zaman 1: Nadiren 2: Bazen 3: Çoğu zaman 4: Her zaman 132 Vajinismus alt boyutunda da iki grup arasında oldukça anlamlı bir fark mevcuttur (t:4.888, df:98, p<0.001). Bu durumu sorular açısından incelediğimizde “Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının giremeyeceği kadar dar olduğunu düşünür müsünüz?”, “Eşinizin cinsel organı, sizin cinsel organınıza rahatsızlık vermeden girebilir mi?” ve “Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının derine girmesini engelleyecek kadar dar olduğunu düşünür müsünüz?” sorularına verilen cevaplarda her iki grup arasında kontrol grubu lehine çok belirgin bir farklılık göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 46d). “Gerekirse rahatsızlık ve acı duymaksızın, parmağınızı cinsel organınızın içine sokabilir misiniz?” sorusunda ise araştırma grubundaki 34 kadın vajinismus tedavi sürecinde “parmak çalışması” yaptıkları için araştırma grubu lehine bir farklılık ortaya çıkmıştır. Anorgazmi alt boyutunda iki grup arasında t:4.961, df:81 p<0.001 seviyesinde oldukça anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Özellikle “Cinsel birleşme anında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız?” sorusuna verilen cevaplar açısından kontrol grubu lehine neredeyse ½ oranında bir farklılık göze çarpmaktadır. Benzer bir ilişki “Cinsel ilişki sırasında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız?” sorusuna verilen cevaplarda da karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca “Sizin için doyuma (orgazma) ulaşmanın mümkün olmadığını düşünür müsünüz?” sorusuna verilen cevaplar da kontrol grubu lehinedir (Bakınız Tablo 46d). 133 Tablo 46d: Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Vajinismus ve Anorgazmi Alt Boyutlarının Değerlendirmesi GRCDÖ Alt Boyut Đtemleri Vajinismus Anorgazmi Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının giremeyeceği kadar dar olduğunu düşünür müsünüz? Araştırma Grubu M SD 2.58 1.69 Kontrol Grubu M SD 1.04 0.88 Gerekirse rahatsızlık ve acı duymaksızın, parmağınızı cinsel organınızın içine sokabilir misiniz? 1.48 1.69 0.84 1.28 Eşinizin cinsel organı, sizin cinsel organınıza rahatsızlık vermeden girebilir mi? 1.28 1.51 2.80 1.18 Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının derine girmesini engelleyecek kadar dar olduğunu düşünür müsünüz? 2.44 1.72 0.94 1.20 Cinsel ilişki sırasında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız? 1.55 1.37 2.48 1.07 Sizin için doyuma (orgazma) ulaşmanın mümkün olmadığını düşünür müsünüz? 2.00 1.45 1.26 1.15 Ön sevişme sırasında eşiniz bızırınızı (klitoris) uyardığında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız? 1.92 1.48 2.26 1.17 Cinsel birleşme anında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız? 1.15 1.37 2.64 1.05 0: Hiçbir zaman 1: Nadiren 2: Bazen 3: Çoğu zaman 4: Her zaman 134 4.4. Kadınlarda Görülen Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yaşam Boyu Travma Arasındaki Đlişki Bu bölümde; her iki grupta da çalışmaya katılan kadınların yaşam boyu travmaya maruz kalma ile ilgili bulgular, toplu halde ve daha net görülmesi için bir arada verilecektir. Daha sonraki bölümlerde çocukluk çağı, yetişkinlik dönemi ve evlilik içi travmaları diğer boyutlarıyla daha ayrıntılı aktarılacaktır. Yaşam boyu herhangi bir travmaya maruz kalma açısından her iki grup arasında anlamlı bir farlılık göze çarpmaktadır. Araştırma grubundaki kadınların %76’sı çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik gibi yaşam dönemlerinin herhangi bir bölümünde çeşitli travmalara maruz kaldıklarını bildirmişlerdir. Başka bir ifadeyle araştırma grubundaki kadınların yaklaşık 1/5’i çocukluk yetişkinlik ve evliliklerinin bir döneminde en az bir travmaya maruz kalmışlardır. Yaşam boyu travmaya maruz kalma oranı kontrol grubunda araştırma grubuna göre oldukça düşük oranda (%34) bulunmuştur (Bakınız Tablo 47a). Yaşam boyu travma değişkeni açısından iki grup arasında istatistiksel açıdan da oldukça anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:17.818, df:1, p<0.001). Tablo 47a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yaşam boyu travmaya maruz kalma oranları Yaşam Boyu Travma Oranları* Araştırma Grubu n % 38 76 12 24 50 100 Kontrol Grubu n % 17 34 33 66 50 100 Evet Hayır Toplam * Çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik gibi yaşam dönemlerinin herhangi birinde en az bir travmaya maruz kaldığını bildirenlerin oranları 135 Araştırma grubunda yer alan kadınlar ve yaşamının herhangi bir döneminde travmaya maruz kaldığını ifade eden 38 kadından 25’i yani %65.7’si çocukluk çağında, yetişkinlik döneminde ve/veya evlilik içinde cinsel şiddete ya da cinsel istismara maruz kaldığını bildirmektedir. Yaşamının herhangi bir döneminde cinsel travma bildiren bu 25 kadında görülen cinsel işlev bozukluğu türleri Tablo 47b’de görülmektedir. (Tablodaki “Toplam”ın 31 olmasının sebebi ise; 5 kadın hem çocukluk, hem evlilik içi cinsel şiddete maruz kaldığını, 1 kadın ise hem çocukluk, hem yetişkinlik, hem de evlilik içi şiddete maruz kaldığını bildirdiği içindir.) Tablo 47b: Araştırma grubunda yaşamının herhangi bir döneminde cinsel istismar ve/veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınların CĐB türlerine göre dağılımları CĐB Türleri (1) ACĐB Orgazm Bozukluğu Disparoni Vajinismus Toplam (a) (c) ÇÇCĐ a n YDCS b n EĐCŞ c n TOPLAM 4 1 9 14 2 2 9 1 5 15 13 1 1 16 31 Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı Evlilik Đçi Cinsel Şiddet (b) (1) Yetişkinlik Dönemi Cinsel Saldırı Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu Çocukluk çağı fiziksel istismarı açısından her iki grup arasında istatistiksel açıdan hiçbir farka rastlanmamıştır. Her iki grupta da çocukluklarında fiziksel istismara maruz kalan kadınların oranı %14’dür (Bakınız Tablo 48a). 136 Cinsel Đşlev Bozukluğu görülen kadınların %20’si (n:10) çocukluk çağlarında duygusal istismara maruz kaldığını bildirirken, bu oran kontrol grubunda sadece %8’dir (n:4) (Bakınız Tablo 48a). Gözle görülür bu farka rağmen iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcut değildir (X2: 2.990, df: 1, P>0.05). Aynı şekilde araştırma grubundaki katılımcıların %16’sı (n:8) çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara uğradıklarını belirtirken, kontrol grubunda bu oran %12’dir (n:6) (Bakınız Tablo 48a). Đki grup arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Çocukluk çağlarında aile bireyleri ya da diğer akrabaları tarafından cinsel istismara uğramış kadınların oranı araştırma grubunda %14 iken kontrol grubunda bu oran sadece %2’dir (Bakınız Tablo 48a). Her iki grup arasında aile üyelerinden ya da akrabalardan biri tarafından cinsel istismara maruz kalmak boyutunda istatistiksel olarak anlamlı bir farlılık göze çarpmaktadır (X2:3.840, df:1, p<0.05). 137 Tablo 48a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı travmalarına maruz kalma oranları Çocukluk Çağı Đstismarları Çocukluğunuzda fiziksel şiddete maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Çocukluğunuzda duygusal istismara maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu Kontrol Grubu n % n % 7 14 7 14 43 86 43 86 50 100 50 100 X2: 0.000, df: 1, P>0.05 10 40 50 20 80 100 4 46 50 8 92 100 X2: 2.990, df: 1, P>0.05 Çocukluğunuzda bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam 9 41 50 18 82 100 6 44 50 12 88 100 X2: 0.706, df: 1, P>0.05 Çocukluğunuzda aile bireylerinizden ya da diğer akrabalarınız tarafından cinsel istismara maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam 7 43 50 14 86 100 1 49 50 2 98 100 X2: 3.840, df: 1, P<0.05 Çocukluk çağında maruz kalınan istismarları tekli, ikili ve üçlü formlarının bir arada görülmesi açısından kıyasladığımızda iki grup arasında istatistiksel açıdan (X2:3.255, df:3, p>0.05) anlamlı bir farklılık saptanmamaktadır (Bakınız Tablo 48b). Tablo 48b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı istismarı kombinasyonları Çocukluk Çağı Travmaları Kombinasyonları Çocukluk Çağı Đstismarı (Tekli Form) Çocukluk Çağı Đstismarı (Đkili Form) Çocukluk Çağı Đstismarı (Üçlü Form) Đstismar Bildirmeyenler Toplam Araştırma Grubu n % 14 28 5 10 2 4 29 58 50 100 Kontrol Grubu n % 10 20 2 4 1 2 37 74 50 100 138 Cinsel Đşlev Bozukluğu olan kadınlar ile normal popülasyonu temsil eden kadınların yetişkinlik dönemi (18 yaş sonrası) travmalarını kıyasladığımızda, dört boyutta da istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık görülmemektedir (Bakınız Tablo 49). Yetişkinlik döneminde aile üyelerinden biri ya da akrabalardan biri tarafından cinsel saldırıya uğramak boyutunda her iki grupta da herhangi bir bulguya rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 49). Tablo 49: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yetişkinlik döneminde travmaya maruz kalma oranları Yetişkinlik Dönemi Travmaları Yetişkinliğinizde, bir yabancı tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Yetişkinliğinizde, aileden veya tanıdık birisi tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 3 6 1 2 47 94 49 98 50 100 50 100 X2: 1.042, df: 1, P>0.05 1 49 50 2 98 100 50 50 100 50 X2: 1.01, df: 1, P>0.05 Yetişkinliğinizde, aileden ya da akrabalardan biri tarafından cinsel bir saldırıya maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam 50 50 100 100 50 50 100 100 Yetişkinliğinizde bir yabancı tarafından cinsel bir saldırıya maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam 2 4 48 96 50 50 100 50 X2: 2.041, df: 1, P>0.05 100 100 Her iki grubu evlilik içi travmatik yaşantılara maruz kalma açısından değerlendirdiğimizde fiziksel şiddet dışındaki iki boyutta (duygusal ve cinsel şiddet) istatistiksel açıdan anlamlı fark tespit edilmiştir. 139 Cinsel işlev bozukluğu olan kadınların %24’ü (n:12) eşleri tarafından fiziksel şiddetine maruz kaldıklarını bildirirken, bu oran kontrol grubunda (n:8) %16’dır (Bakınız Tablo 50). Bu boyutta istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tespit edilememiştir (X2:1.000, df:1, P>0.05). Araştırma grubundaki kadınların %36’sı (n:18) eşleri tarafından duygusal istismara maruz kaldığını belirtirken, kontrol grubunda bu oran %12’dir. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:6.832, df:1, P<0.01). Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %30’u (n:15) ise eşlerinin kendileriyle rızaları dışında cinsel ilişkiye girdiklerini belirtirken, kontrol grubunda bu oran %12 (n:6) kadardır (Bakınız Tablo 50). Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:4.882, df:1, P<0.01). Tablo 50: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi travmaya maruz kalma oranları Evlilik Đçi Travmalar Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 12 24 8 16 38 76 42 84 50 100 50 100 X2: 1.000, df: 1, P>0.05 Eşinizin fiziksel şiddetine maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Eşinizin duygusal istismarına maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam 18 36 6 32 64 44 50 100 50 X2: 6.832, df: 1, P<0.01 12 88 100 Onayınız olmadan eşiniz tarafından cinsel ilişkiye zorlandınız mı? Evet Hayır Toplam 15 30 6 35 70 44 50 100 50 X2: 4.882, df: 1, P<0.01 12 88 100 140 Evlilik içi şiddetin tekli, ikili ve üçlü formlarının bir arada görülmesi açısından her iki grubu kıyasladığımızda iki grup arasında istatistiksel açıdan (X2:10.041, df:3, p<0.01) anlamlı bir farklılık saptanmaktadır (Bakınız Tablo 51). Tablo 51: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi travma kombinasyonları Evlilik Đçi Travma Kombinasyonları Evlilik Đçi Travma (Tek Form) Evlilik Đçi Travma (Đkili Form) Evlilik Đçi Travma (Üçlü Form) Travma Bildirmeyenler Toplam Araştırma Grubu n % 13 26 9 18 4 8 24 48 50 100 Kontrol Grubu n % 9 18 1 2 3 6 37 74 50 100 141 4.5. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Çocukluk Çağı Travmaları Arasındaki Đlişki Çocukluk döneminde fiziksel şiddete maruz kalma açısından iki grup arasında hiçbir farklılık göze çarpmamaktadır (Araştırma Grubu %14, Kontrol Grubu %14). Bu tür travmaya maruz kalan her iki gruptaki katılımcıların tamamı fiziksel şiddete aile üyelerinden biri tarafından maruz kaldıklarını belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 52a). Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlar bu tür istismara kontrol grubundan oldukça yüksek bir oranda (%57) “sık olarak” maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Kruskal-Wallis: X2: 4.709, df: 1, P<0.01). Her iki gruptaki katılımcılar yaşadıkları bu travmatik deneyimi yakınlarıyla paylaştıklarını (AG:%71, KG:%85.7); daha çok aile üyesi ya da arkadaşlarıyla paylaştıklarını; her iki gruptaki kadınlar çoğunlukla olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Belirtilen her üç boyutta da istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 52a). Araştırma grubundaki 7 kadının çocukluk çağı fiziksel şiddete maruz kaldığı yaş ortalaması 11.8 yaş (SD: 3.49) olup, yaş aralığı 8 ile 16 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki kadınların fiziksel şiddete maruz kaldıkları yaş ortalaması ise 11.14 yaş (SD: 4.02) olup, yaş aralığı 6 ile 17 yaş arasıdır. Her iki grup, çocukluk çağı fiziksel şiddete maruz kalma yaşı açısından Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, 142 iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı saptanmaktadır (t:-0.294, df:10, p>0.05). Araştırma grubunda şiddet uygulayan kişilerin yaş ortalaması 39.2 yaş (SD: 15.12) olup, yaş aralığı 28 ile 65 yaş arasıdır. Kontrol grubunda şiddet uygulayan kişilerin yaş ortalaması ise 36.71 yaş (SD: 10.27) olup yaş aralığı 18 ile 48 yaş arasıdır. Her iki grup şiddet uygulayan kişilerin yaş değişkeni açısından Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:0.341, df:10, p>0.05). Tablo 52a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut oranları Çocukluk Çağı Fiziksel Đstismarı Kontrol Grubu Araştırma Grubu n % n % 7 14 7 14 43 86 43 86 50 100 50 100 X2: 0.000, df: 1, P>0.05 Çocukluğunuzda fiziksel şiddete maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Bir kez Birkaç defa Sık olarak Çok sık Toplam 1 14.3 2 29 5 71.4 4 57 1 14.3 1 14 7 100 7 100 Kruskal-Wallis: X2: 4.709, df: 1, P<0.01 Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 5 71 6 85.7 2 29 1 14.3 7 100 7 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.394, df: 1 P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Aile Üyesi (anne, baba vs.) Arkadaş Toplam 1 20 3 50 4 80 3 50 5 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.964, df: 1 P>0.05 Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Nötr Toplam 3 60 4 66.7 2 40 2 33.3 5 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.048, df: 1 P>0.05 143 Her iki gruptaki kadınların tamamı maruz kaldıkları bu travma sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını bildirmişlerdir. Araştırma grubundaki katılımcılar buna gerekçe olarak sırasıyla travmaya maruz kaldıkları sırada çok küçük olduklarını (%57), bunun bir suç olduğunu bilmediklerini (%14); kontrol grubundaki kadınların ise %28.6’sı’si çok küçük olduklarını, %42.9’u diğer nedenlerle adli makamlara başvurmadıklarını belirtmişlerdir. Bu konuda “Diğer” seçeneğini işaretleyen araştırma ve kontrol grubundaki kadınlar ise “Kimsenin duymasını istemedim”, “Babamı nasıl şikayet edeyim”, “Babam olduğu için”, “Anne ve babamı mı şikayet edeyim?” gibi nedenleri sıralamışlardır (Bakınız Tablo 52b). Tablo 52b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvurma oranları Çocukluk Çağı Fiziksel Đstismarı (Adli Makamlara Başvuru) Araştırma Grubu n % 7 100 7 100 Kontrol Grubu n % 7 100 7 100 Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri Sonuç alamayacağımı düşündüm 1 14.3 28.6 Çok küçüktüm 4 57 2 1 1 14.3 BBSOB 1 14 3* 42.9 Diğer 2* 29 100 7 100 Toplam 7 Kruskal-Wallis: X2: 074 , df: 1 P>0.05 BBSOB1 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum Çocukluk çağlarında yani * “Kimsenin duymasını istemedim.” “Babamı nasıl şikayet edeyim..!” “Babam olduğu için” “Anne ve babamı mı şikayet edeyim?” 18 yaşından önce kontrol grubundaki kadınların %20’si, kontrol grubundaki kadınların ise %8’i duygusal istismara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Đstatistiksel 144 olarak iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (X2: 2.990, df: 1, P>0.05). Araştırma ve kontrol grubundaki duygusal istismara maruz kaldıklarını bildiren kadınların tümü aile üyelerinden biri (anne, baba, ağabey, dede) tarafından duygusal istismara uğradıklarını belirtmişlerdir. Araştırma grubundaki kadınların %60’ı “sık olarak” bu istismara maruz kaldıklarını belirtirken kontrol grubundaki travmaya maruz kalmış kadınların % 50’si “birkaç defa” duygusal travmaya maruz kaldıklarını belirtmiştir (Bakınız Tablo 53a). Sonuç istatistiksel açıdan anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2: 0.999, df: 1 P>0.05). Araştırma grubundaki kadınların %50’si (n:5) kontrol grubundaki kadınların %25’i (n:1) bu deneyimlerini kimseyle paylaşmadıklarını belirtmişlerdir. Her iki grupta da paylaşımda bulunan kadınların çoğu olumlu bir yaklaşımla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Bu alt boyutlarda istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık göze çarpmamaktadır (Bakınız Tablo 53a). 145 Tablo 53a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında duygusal istismara maruz kalma ve alt boyut oranları Çocukluk Çağı Duygusal Đstismarı Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 10 20 4 8 40 80 46 92 50 100 50 100 X2: 2.990, df: 1, P>0.05 Çocukluğunuzda duygusal istismara maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Kim tarafından bu tür bir istismara maruz kaldınız? Aile üyelerinden biri* Toplam Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Birkaç defa Sık olarak Çok sık Toplam 1 10 2 50 6 60 1 25 3 30 1 25 100 10 100 4 Kruskal-Wallis: X2: 0.999, df: 1 P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 5 50 3 75 5 50 1 25 10 100 4 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.677, df: 1 P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Eş Aile Üyesi (anne, baba vs.) Arkadaş Toplam 1 33.3 2 40 1 33.3 3 60 1 33.3 100 5 100 3 Kruskal-Wallis: X2: 0.960, df: 1 P>0.05 Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Olumsuz Toplam 4 80 3 100 1 20 5 100 3 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.600, df: 1 P>0.05 10 10 100 100 4 4 100 100 * Anne, baba, ağabey, dede Hem araştırma hem de kontrol grubundaki kadınların tamamı maruz kaldıkları duygusal istismar sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını; Buna gerekçe olarak da en yüksek oranda travmaya maruz kaldıkları sırada çok küçük olduklarını (%60 & %75) ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 53b). Araştırma grubundaki kadınların %30’u “Babam yaptığı için”, “Dedemi şikayet etmeyi hiç düşünmedim”, “Annemi şikayet edemem” gibi gerekçelerle “diğer” bir neden belirtmişlerdir. 146 Tablo 53b: Araştırma ve kontrol grubunda çocukluklarında duygusal istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları Araştırma Grubu n % 10 100 10 100 Çocukluk Çağı Duygusal Đstismarı (Adli Makamlara Başvuru) Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri Çok küçüktüm BBSOB1 OKAKU2 Diğer Toplam BBSOB1 OKAKU2 Kontrol Grubu n % 4 100 4 100 6 60 3 75 1 10 1 25 3* 30 0 0 10 100 4 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.440, df: 1 P>0.05 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum :Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım * “Babam yaptığı için”, “Dedemi şikayet etmeyi hiç düşünmedim” “Annemi şikayet edemem” Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların %18’i (n:9), kontrol grubundaki kadınların ise %12’si (n:6) çocukluk çağlarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Đstatistiksel olarak iki grup arasında anlamlı bir farklılık saptanamamıştır (X2: 0.706, df: 1, P>0.05). Her iki grupta da (AG:%33.3 & KG:%50) “Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması” en yüksek oranda karşımıza çıkmaktadır. Araştırma grubunda “Teşhircilik” ve “Sizin cinsel organlarınızı zorla görmeye çalışma” şeklindeki istismarların her biri %22.2 oranında karşımıza çıkmaktadır. Araştırma grubunda, kontrol grubundaki verilerden farklı olarak, cinsel ilişkinin gerçekleştiği bir cinsel saldırı yani “Erişkin tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve durumun gerçekleşmesi” (%11.1), şeklinde bir travma da bulunmaktadır (Bakınız Tablo 54a). Ancak iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (KruskalWallis: X2: 0.455, df: 1 P>0.05). 147 Tablo 54a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Bir Yabancı Tarafından) Çocukluğunuzda bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz kaldınız? COMEO1 T(COG)2 SCOZGÇ3 EKSÖMY4 ETCĐĐDG5 ETCBTE6 Toplam COMEO1 T(COG)2 SCOZGÇ3 EKSÖMY4 ETCĐĐDG5 ETCBTE6 Araştırma Grubu Kontrol Grubu n % n % 9 18 6 12 41 82 44 88 50 100 50 100 X2: 0.706, df: 1, P>0.05 3 33.3 3 50 2 22.2 1 16.7 2 22.2 1 16.7 1 16.7 1 11.1 1 11.1 6 100 9 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.455, df: 1 P>0.05 :Cinsel Organ ya da Memelerin Ellenmesi veya Okşanması :Teşhircilik (Cinsel Organın Gösterilmesi) :Sizin Cinsel Organlarınızı Zorla Görmeye Çalışma :Erişkin Kişinin Sizin Önünüzde Mastürbasyon Yapması :Erişkin Tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla Cinsel Đlişkiye Đtilme ve Durumun Gerçekleşmesi :Erişkin Tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da Cinsel Birleşmeyi Taklit Etme gibi vücut temasının bulunması Araştırma grubunda çocukluk döneminde bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların %33.3’ü (n:3) bir yabancı, %66.7’si (n:6) akraba olmayan tanıdık biri (öğretmen, patron, iş yerinden üssü pozisyonunda biri, köyden tanıdık biri, komşunun oğlu, ev sahibi) tarafından bu tür bir istismara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir; kontrol grubunda ise katılımcıların %83.3’ü bir yabancı, %16.7’si akraba olmayan tanıdık biri (komşunun kocası) tarafından istismar edilmişlerdir. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcut değildir (KruskalWallis: X2: 3.375, df: 1 P>0.05) (Bakınız Tablo 54b). Araştırma grubundaki kadınların %55.6’sı, kontrol grubundaki kadınların ise %33.3’ü “bir kez”, bu tür bir eyleme maruz kaldıkları; araştırma grubunda bu tür travmaya maruz kalan kadınların 148 %55.6’sının yaşadıkları bu deneyimi yakınlarıyla paylaştığı dikkat çekmektedir. Her iki gruptaki kadınlar paylaşım sonrasında AG:%80 & KG:%50 oranlarında olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını bildirmişlerdir. Bahsi geçen konularda iki grup arasında anlamlı bir farklılığa rastlanamamıştır (Bakınız Tablo 54b). Araştırma tarafından cinsel grubunda çocukluk döneminde bir yabancı istismara maruz kalan kadınların bu istismar sırasındaki yaş ortalaması 13.22 yaş (SD: 4.18) olup yaş aralığı 7 ile 18 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki kadınlarda yaş ortalaması 10.17 yaş (SD: 4.96) olup, yaş aralığı 4 ile 17 yaş arasıdır. Her iki grup Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:1.290, df:13, p>0.05). Araştırma grubundaki saldırganların yaş ortalaması ise 31.56 yaş (SD: 13.60) olup yaş aralığı 18 ile 60 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki saldırganların yaş ortalaması ise 26 yaş (SD: 6.99) olup, yaş aralığı 17 ile 35 yaş arasıdır. Her iki grup Independent-Samples ttesti ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:0.915, df:13, p>0.05). 149 Tablo 54b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalma ile ilgili alt boyutlar Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Bir Yabancı Tarafından) Kim tarafından bu tür bir istismara maruz kaldınız? Bir yabancı Akraba olmayan tanıdık biri Toplam Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Bir kez Birkaç defa Toplam Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim süreklilik arz ettiyse süresi ne kadardı? Bir aydan kısa sürdü 1-12 ay arası Toplam Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 3 33.3 5 83.3 6* 66.7 1** 16.7 9 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 3.375, df: 1 P>0.05 5 55.6 2 33.3 4 44.4 4 66.7 9 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.667, df: 1 P>0.05 2 2 4 50 50 100 1 1 100 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.667, df: 1 P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 5 55.6 2 33.3 4 44.4 4 66.7 9 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.667, df: 1 P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Eş Arkadaş Profesyonel biri Toplam 3 60 1 50 1 20 1 50 1 20 100 2 100 5 Kruskal-Wallis: X2: 0.050, df: 1 P>0.05 Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Nötr Olumsuz Toplam 4 80 1 50 50 1 20 1 5 100 2 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.933, df:1, P>0.05 * “Öğretmenim”, “Patronum”, “Đş yerinden üssüm pozisyonunda biri”, “Köyden tanıdık biri”, “Ev sahibimiz”, “Komşumuzun oğlu” ** “Komşumuz” Araştırma grubundaki kadınların %88.9’u (n:8), kontrol grubundaki kadınların ise %100’ü maruz kaldıkları bu travma sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını; Buna gerekçe olarak da araştırma grubundaki kadınlar sırasıyla travmaya maruz kaldıkları sırada “çok küçük” olduklarını (%50), “diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktuklarını” (%12.5), “saldırganın kendilerine 150 tekrar saldıracağından korktuklarını” (%12.5), “bunun bir suç olduğunu bilmediklerini” (%12.5), “olayı kimseye anlatamayacak kadar utandıklarını” (%12.5) belirtmişlerdir. Kontrol grubundaki kadınların %83.3’ü “çok küçük” olduklarını vurgulamışlardır. “Diğer” seçeneğini işaretleyen araştırma grubundaki 1 kişi, adli makamlara başvurmama nedenini “saldırganın deli olması” olarak açıklamıştır; kontrol grubundaki bir kişi ise “Bende fiziki bir zarara yol açmadığı için ve manevi olarak da beni çok sarsmadığı için” açıklamasını yapmıştır (Bakınız Tablo 54c). Tablo 54c: Araştırma ve kontrol grubunda, çocukluklarında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı -Bir Yabancı Tarafından(Adli Makamlara Başvuru) Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri Çok küçüktüm BBSOB1 DĐOYK2 Suçlanacağımı düşündüm OKAKU3 Diğer Toplam BBSOB1 DĐOYK2 OKAKU3 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum :Diğer Đnsanların Olumsuz Yaklaşımlarından Korktum :Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 1 11.1 8 88.9 5 100 9 100 5* 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.556, df: 1, P>0.05 50 4 83.3 4 1 12.5 1 12.5 1 12.5 1*** 16.7 1** 12.5 5 100 8 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.082, df: 1, P>0.05 * Bir kişi bu soruyu cevaplamamıştır. ** “saldırganın deli olması” *** “Bende fiziki bir zarara yol açmadı ve manevi olarak çok sarsmadı” Çocukluk çağlarında aile üyelerinden biri ya da akrabaları tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları açısından her iki grup arasında kontrol grubu lehine belirgin bir farklılık göze çarpmaktadır (X2: 3.840, df: 1, P<0.05). Bu konudaki oranlar araştırma grubunda 151 %12 (n:6) iken, kontrol grubunda %2 (n:1) olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55a). Araştırma grubundaki bu 6 kadından 3’ü (%50) “Erişkin tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit etme gibi vücut temasının bulunması”, 2’si (%33.3) “Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması”, 1’i (%16.7) ise “Erişkin tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve durumun gerçekleşmesi” türünde travmalara maruz kalmışlardır. Kontrol grubundaki 1 kadın ise “Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması” türünde bir cinsel istismara maruz kaldığını bildirmiştir (Bakınız Tablo 55a). Aile üyeleri ve/veya akrabaları tarafından cinsel kötüye kullanılma türü açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanamamıştır (Kruskal-Wallis: X2: 1.167, df: 1, P>0.05). Tablo 55a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalma oranları Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Aile Üyeleri ve/veya Akraba Tarafından) Araştırma Grubu n % Çocukluğunuzda aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarınızdan biri tarafından cinsel istismara maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz kaldınız? COMEO1 ETCĐĐDG2 ETCBTE3 Toplam 6 44 50 Kontrol Grubu n % 12 1 88 49 100 50 X2: 3.840, df: 1, P<0.05 2 98 100 3 42.8 1 100 1 14.4 3 42.8 100 7 100 1 Kruskal-Wallis: X2: 1.167, df: 1, P>0.05 COMEO1 :Cinsel Organ ya da Memelerin Ellenmesi veya Okşanması ETCĐĐDG2 :Erişkin Tarafından vajina, anüs ya da ağız yoluyla Cinsel Đlişkiye Đtilme ve Durumun Gerçekleşmesi ETCBTE3 :Erişkin Tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da Cinsel Birleşmeyi Taklit Etme gibi vücut temasının bulunması 152 Araştırma grubunda, çocukluk döneminde aile üyelerinden biri ya da akrabaları tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların %16.7’si aile üyelerinden (ağabey) biri, %83.3’ü akrabalarından (dede, amca, dayı, kuzen vb.) biri tarafından bu tür bir istismara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir; %50’si (n:3) “birkaç defa”, %33.3’ü (n:2) “sık olarak”, diğer %16.7’si (n:1) ise “bir kez” bu tür bir eyleme maruz kaldıklarını; %67’si (n:2) maruz kaldıkları bu istismarı eşleriyle paylaştıklarını bildirmişlerdir. Kontrol grubunda ise akrabalardan biri (kuzeni) tarafından cinsel istismara uğrayan bir kişi bu istismarın “birkaç defa” olduğunu, bir aydan kısa sürdüğünü ve bu deneyimi kimseyle paylaşmadığını ifade etmiştir. Bahsi geçen alt boyutlarda istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanamamıştır (Bakınız Tablo 55b). Araştırma grubunda çocukluk döneminde aile üyelerinden biri ya da akrabaları tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların bu istismar sırasındaki yaş ortalaması 8.67 yaş (SD: 2.94) olup yaş aralığı 5 ile 13 yaş arasıdır; Kontrol grubunda ise çocukluk döneminde akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalan katılımcının bu istismar sırasındaki yaşı 12’dir. Her iki grup Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:-1.048, df:5, p>0.05). Araştırma grubundaki saldırganların yaş ortalaması 25.50 yaş (SD:12.53) olup yaş aralığı 17 ile 50 yaş arasıdır. Kontrol grubundaki bir katılımcı saldırganın yaşını belirtmemiştir. 153 Tablo 55b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalma alt boyut oranları Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 1* 16.7 5** 83.3 1*** 100 6 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05 Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Aile Üyeleri ve/veya Akrabalardan Biri Tarafından) Kim tarafından bu tür bir istismara maruz kaldınız? Aile üyelerinden biri Akrabalardan biri Toplam Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Bir kez Birkaç defa Sık olarak Toplam 1 16.7 3 50 1 100 2 33.3 0 0 6 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.078, df: 1, P>0.05 Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim süreklilik arz ettiyse süresi ne kadardı? Bir aydan kısa sürdü 1-12 ay arası 1-5 yıl arası Toplam 1 20 1 100 4 80 5 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 3.000, df: 1, P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 3 50 3 50 1 100 6 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.750, df: 1, P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Eş Aile Üyesi (anne, baba vs.) Toplam 2 1 3 67 33 100 _ _ Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Nötr Olumsuz Toplam 1 1 1 3 33.3 33.3 33.3 100 _ _ * “2 Ağabeyim” *** “Kuzenim” ** “Amcam”, “Teyzemin kocası”, “Dayımın oğlu”, “Annemin kuzeni”, “Dede dediğim bir akrabam” Araştırma ve kontrol grubunda çocukluk çağı cinsel istismarına uğradığını belirten kadınların tamamı (n:6 & n:1) maruz kaldıkları bu travma sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını; Buna gerekçe olarak da araştırma grubundaki kadınlar, sırasıyla travmaya maruz kaldıkları sırada “çok küçük” olduklarını (%50), “bunun bir suç olduğunu bilmediklerini” (%33.3) ve “olayı kimseye anlatamayacak kadar utandıklarını” (%16.7) belirtmişlerdir. Kontrol grubundaki tek katılımcı ise “Olayı kimseye anlatamayacak kadar 154 utandığını” belirtmiştir (Bakınız Tablo 55c). Yaşanılan cinsel istismarı adli makamlara bildirmeme nedenleri değişkeni açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (KruskalWallis: X2: 6.000, df: 1, P<0.01). Tablo 55c: Araştırma ve kontrol grubunda, çocukluklarında aile üyelerinden biri ya da diğer akrabalarından biri tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların adli makamlara başvurusu Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı - Aile Üyeleri ve/veya Akrabalardan Biri Tarafından (Adli Makamlara Başvuru) Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri Çok küçüktüm BBSOB1 OKAKU2 Toplam BBSOB1 OKAKU2 Araştırma Grubu n % 6 100 6 100 Kontrol Grubu n % 1 100 1 100 3 50 2 33.3 1 16.7 1 100 100 6 100 1 Kruskal-Wallis: X2: 6.000, df: 1, P<0.01 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum :Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım Aile üyeleri ya da yabancı farkı gözetmeksizin çocukluk çağlarında cinsel istismara maruz kalma açısından bir değerlendirme yaptığımızda her iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık ortaya çıkmaktadır (X2: 4.000, df: 1, P<0.05). Bu konudaki oranlar araştırma grubunda %28 (n:14) iken, kontrol grubunda %12 (n:6) olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55d). Tablo 55d: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların çocukluk çağı cinsel istismarı (Akraba ya da yabancı ayrımı yapmaksızın) Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı (Akraba Yabancı Ayrımı Yok) Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 14 28 36 72 50 100 Kontrol Grubu n % 6 12 44 88 50 100 155 4.6. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Yetişkinlik Dönemi Travmaları Arasındaki Đlişki Yetişkinlik döneminde yani 18 yaşından sonra, bir yabancı tarafından fiziksel bir saldırıya (örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak soyulma) maruz kalma açısından her iki grup arasında belirgin bir fark göze çarpmamaktadır (X2: 1.042, df: 1, P>0.05). Cinsel Đşlev Bozukluğu (CĐB) görülen kadınlarda bu konudaki oranı %6 (n:3) iken, kontrol grubunda bu oran %2’dir. Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların hepsi (AG, n:3; KG, n:1) sadece bir kez bu tür bir saldırıya maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Araştırma grubundaki (n:3) ve kontrol grubundaki (n:1) fiziksel saldırıya uğrayan kadınların hepsi bu travmatik deneyimi başkalarıyla da paylaştıklarını bildirmişlerdir Bu değişkenler açısından iki grup arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Bakınız Tablo 56a). Araştırma grubunda yetişkinlik döneminde fiziksel şiddete maruz kalan kadınların yaş ortalaması 28.33 yaş (SD: 14.57) olup yaş aralığı 18 ile 45 yaş arasıdır; Kontrol grubunda ise yetişkinlik döneminde fiziksel şiddete maruz kalan bir kadının yaşı 19’dur. Her iki grup Independent-Samples t-testi ile kıyaslandığında, iki grubun yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t:0.555, df:2, p>0.05). 156 Araştırma grubundaki saldırganların yaş ortalaması 24 yaş (SD: 8.49) olup yaş aralığı 18 ile 30 yaş arasıdır; kontrol grubundaki saldırganın yaşı katılımcı tarafından belirtilmemiştir. Tablo 56a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların yetişkinlik döneminde (18 yaşından sonra), bir yabancı tarafından fiziksel şiddete maruz kalma ve alt boyut oranları Yetişkinlik Dönemi Fiziksel Şiddet (Bir Yabancı Tarafından) Yetişkinliğinizde (18 yaşından sonra) bir yabancı tarafından, fiziksel şiddete maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 3 6 47 94 50 100 Kontrol Grubu n % 1 2 49 98 50 100 X2: 1.042, df: 1, P>0.05 Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Bir kez Toplam 3 3 100 100 1 1 100 100 Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 3 3 100 100 1 1 100 100 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Aile Üyesi (anne, baba vs.) Profesyonel biri Toplam 1 33.3 1 100 2 66.7 3 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 1.000, df: 1, P>0.05 Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Olumsuz Toplam 2 66.7 1 100 1 33.3 3 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.333, df: 1, P>0.05 Yetişkinlik döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren araştırma grubundaki 2 kişi (%67) adli makamlara başvurduğunu, 1 kişi ise “sonuç alamayacağını düşündüğü” için adli makamlara başvurmadığını belirtmiştir. Kontrol grubundaki bir kişi ise yaşadığı travmayı aynı nedenle adli makamlara bildirmemiştir (Bakınız Tablo 56b). 157 Tablo 56b: Araştırma ve kontrol grubunda, yetişkinlik döneminde (18 yaşından sonra), bir yabancı tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları Araştırma Grubu n % 2 66.7 1 33.3 3 100 Yetişkinlik Dönemi Fiziksel Şiddet -Bir Yabancı Tarafından(Adli Makamlara Başvuru) Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Kontrol Grubu n % 1 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 1.000, df: 1, P>0.05 Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri Sonuç alamayacağımı düşündüm Toplam 1 1 100 100 1 1 100 100 Yetişkinlik döneminde yani 18 yaşından sonra, aileden veya bir tanıdık tarafından fiziksel bir saldırıya (örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak soyulma) maruz kalma açısından her iki grup arasında hiçbir farklılık yoktur (X2: 1.01, df: 1, P>0.05). Hem cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların Bu alanda araştırma grubunu temsil eden kadınların oranı %2’dir (n: 1); kontrol grubunda ise herhangi bir veriye rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 49). Araştırma grubunda bu tür bir saldırıya uğrayan tek katılımcımız sadece bir kez bu tür bir saldırıya maruz kaldığını; bu durumu arkadaşıyla paylaştığını (arkadaşlarının kendisine karşı tutumlarının olumlu olduğunu) ancak adli makamlara başvurmadığını, buna neden olarak da, saldırganın kendisiyle kan bağıyla bağlı biri yani ağabeyi olduğunu belirtmiştir. Araştırma grubunda fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren tek kişinin yaşı 27, saldırganın yaşı (ağabey) ise 45’dir. Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların tümü yetişkinlik dönemlerinde aileden veya diğer akrabalardan biri tarafından cinsel 158 bir saldırıya maruz kalmadıklarını bildirmişlerdir Yetişkinlik dönemi cinsel saldırı oranlarına baktığımızda her iki grup arasında hiçbir fark olmadığı, bu alanda hiçbir katılımcının herhangi bir travma bildirmedikleri görülmektedir. (Bakınız Tablo 49). Yetişkinlik dönemlerinde yani 18 yaşından sonra bir yabancı tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalma oranı araştırma grubundaki kadınlarda %4 (n:2) olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı konuda kontrol grubundaki katılımcılar ise herhangi bir travma bildirmemektedirler. Đki grup arasında anlamlı bir farklılık (X2: 2.041, df: 1, P>0.05) yoktur (Bakınız Tablo 49). Araştırma grubundaki travmaya maruz kalmış her iki kadın da “cinsel organ ya da memelerin ellenmesi ve okşanması” şeklinde bir saldırıya maruz kaldığını; biri patronu diğeri ise mahalleden biri tarafından “bir kez” bu duruma maruz kaldıklarını; travmaya maruz kalan bir kadın aile üyelerinden biriyle bu durumu paylaştığını diğeri ise paylaşmadığını bildirmiştir. Her iki katılımcı da maruz kaldıkları bu travma sonrasında adli makamlara başvurmadıklarını; Buna gerekçe olarak da “diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktuklarını” belirtmişlerdir. Araştırma grubunda yetişkinlik döneminde bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalan kadınların (n:2) bu istismar sırasındaki yaş ortalaması 22 yaş (SD: 4.24) olup yaş aralığı 19 ile 25 yaş arasıdır; saldırganların yaş ortalaması 47.5 yaş olup yaş aralığı 40 ile 55 yaş arasıdır. 159 4.7. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Evlilik Đçi Şiddet Arasındaki Đlişki Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma oranı %24 iken, bu oran kontrol grubunda %16 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 57a). Bu boyutta istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tespit edilememiştir (X2:1.000, df:1, P>0.05). Evlilik içi fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren, araştırma grubundaki kadınların %58’i eşlerinin daha çok “tokat atma, vurma, yumruklama”, %25’i ise “itme” türü bir şiddet türünü kullandığını belirtmektedir. Kontrol grubunda ise evlilik içi fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların %75’i (n:6) eşleri tarafından “tokat atma, vurma, yumruklama” türü bir şiddete maruz kaldıklarını belirtirken, %25’i (n:2) “Đtme” şeklinde bir fiziksel şiddete maruz kaldıklarını belirtmektedirler (Bakınız Tablo 57a). Bu konuda iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (Kruskal-Wallis: X2: 0.151, df: 1, P>0.05). Tablo 57a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma oranları Evlilik Đçi Fiziksel Şiddet Evliliğinizde veya birlikteliğinizde eşinizin fiziksel şiddetine maruz kalıyor musunuz? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 12 24 38 76 50 100 Kontrol Grubu n % 8 16 42 84 50 100 X2: 1.000, df: 1, P>0.05 Eşiniz tarafından, hangi fiziksel travmalara maruz kaldınız? Đtme 4 33.3 2 25 Tokat Atma, vurma, yumruklama 8 66.7 6 75 Toplam 12 100 8 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.151, df: 1, P>0.05 160 Evlilik içi fiziksel şiddete maruz kaldıklarını bildiren araştırma grubundaki kadınların %75’i (n:9) “bir kez” böyle bir travmaya maruz kaldıklarını bildirirken, kontrol grubundaki kadınların %62.5’i “birkaç kez” böyle bir eyleme maruz kaldıklarını bildirmektedirler. Đki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Bakınız Tablo 57b). Kontrol grubunda eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların %87.5’i yaşadığı deneyimi başkalarıyla paylaştığını bildirirken, cinsel işlev bozukluğu görülen ve evlilik içi fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren kadınların %58’i yaşadıkları bu travmatik deneyimi hiç kimseyle paylaşmadıklarını bildirmişlerdir. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (Kruskal-Wallis: X2: 3.991, df: 1, P<0.05). Araştırma grubunda yaşadıkları bu deneyimi birileriyle paylaşan %42’lik (n:5) kesimin %40’ı daha çok arkadaşlarıyla paylaştığını bildirirken, kontrol grubundaki kadınlar, %57 oranında aile üyeleriyle paylaştıklarını bildirmektedirler. Araştırma grubunda paylaşımda bulunan kadınların tümü (n:5) “olumlu” yaklaşımlarla karşılaştığını belirtirken, kontrol grubunda katılımcıların %71.4 olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Bahsi geçen alt boyutlarda her iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunamamıştır (Bakınız Tablo 57b). 161 Tablo 57b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma alt boyut oranları Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 9 75 2 17 5 62.5 1 8 1 12.5 1 12.5 12.5 1 100 8 100 12 Kruskal-Wallis: X2: 0.582, df: 1, P>0.05 Evlilik Đçi Fiziksel Şiddet Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Bir kez Birkaç kez Sık olarak Çok sık Devamlı Toplam Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 5 7 12 42 58 100 7 1 8 87.5 12.5 100 Kruskal-Wallis: X2: 3.991, df: 1, P<0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Aile Üyesi (anne, baba vs.) Arkadaş Profesyonel biri Diğer Toplam Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Nötr Toplam 1 20 4 57 2 40 3 43 1 20 1 20 5 100 7 100 Kruskal-Wallis: X2: 2.767, df: 1, P>0.05 5 5 100 100 5 2 7 71.4 28.6 100 Kruskal-Wallis: X2: 1.517, df: 1, P>0.05 Eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren araştırma grubundaki kadınların %92’si, kontrol grubunda ise eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların tümü (n:8) adli makamlara başvurmadığını bildirmişlerdir. Buna gerekçe olarak araştırma grubundaki kadınların %36.5’i “olayı kimseye anlatamayacakları kadar utandıklarını”, %54.5’i ise “Kocamdır olabilir”, “Eşimle benim aramda”, “Benim de kabahatim diye düşündüm”, “Önemsiz buldum”, “Konu ufak geldi bana” gibi gerekçelerle adli makamlara başvuruda bulunmadıklarını belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 57c). Kontrol grubundaki kadınlar ise 162 “gidecek başka yerim olmadığı için”, “eşimdi”, “gerek duymadım”, “önemsemedim” gibi gerekçeleri sıralamışlardır. Đki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2:0.400, df:1, P>0.05). Tablo 57c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları Evlilik Đçi Fiziksel Şiddet (Adli Makamlara Başvuru) Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 1 8 11 92 12 100 Kontrol Grubu n % 8 100 8 100 Kruskal-Wallis: X2: 1.407, df: 1, P>0.05 Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri BBSOB1 OKAKU2 Sonuç alamayacağımı düşündüm 1 9 2 25 12.5 BBSOB1 1 1 12.5 OKAKU2 4 36.5 4** 50 Diğer 6* 54.5 100 8 100 Toplam 11 Kruskal-Wallis: X2: 0.400, df: 1, P>0.05 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum :Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım * “Kocamdır, olabilir.” “Eşimle benim aramda” “Önemsemedim” “Bu konuyu önemsemedim, ufak geldi bana” “Benim de kabahatim diye düşündüm” “Önemsiz buldum” ** “Gidecek başka yerim olmadığı için” “Eşimdi”, “Önemsemedim” “Gerek duymadım” Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma oranı %36 (n:18) iken, bu oran kontrol grubunda %12 (n:6) ile diğer grubun 1/3’ü oranındadır. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:6.832, df:1, P<0.01). Evlilik içi duygusal şiddete maruz kaldığını bildiren, araştırma grubundaki kadınların %55.6’sı, kontrol grubundaki kadınların ise %50’si “sürekli eleştiri”ye, maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Bakınız Tablo 58a). 163 Tablo 58a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma oranları Evlilik Đçi Duygusal Şiddet Evliliğinizde veya birlikteliğinizde eşinizin duygusal istismarına maruz kalıyor musunuz? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 18 36 32 64 50 100 Kontrol Grubu n % 6 12 44 88 50 100 X2: 6.832, df: 1, P<0.01 Eşiniz tarafından, hangi duygusal istismara maruz kaldınız? Eşiniz tarafından, hangi duygusal istismara maruz kaldınız? (Đkinci bir seçenek işaretleyenler) Sürekli eleştiri Aşağılama Hakaret etme Size beğenmediğiniz bir lakap takma Toplam 10 6 1 55.6 33.3 5.6 3 3 - 50 50 - 1 5.6 18 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.326, df: 1, P>0.05 Sürekli eleştiri 1 7.7 Aşağılama 5 38.5 23.1 2 40 Đftira atma 3 2 40 Hakaret etme Size beğenmediğiniz bir lakap 2 4.0 takma Fiziksel özelliklerinizle ilgili 2.0 1 20 1 olumsuz ifadeler kullanma 2.0 1 Aşağılayıcı küfürlere maruz kalma 13 100 5 100 Toplam Kruskal-Wallis: X2: 2.691, df: 1, P>0.05 Araştırma grubunda evlilik içi duygusal şiddete maruz kalan kadınların yarısı (%55.6) “birçok kez” duygusal açıdan istismar edildiğini belirtirken, bu oran kontrol grubunda %66.7 olarak karşımıza çıkmaktadır. Aradaki fark anlamlı değildir (Bakınız Tablo 58b). Araştırma grubundaki duygusal istismara maruz kaldığını bildiren kadınların sadece %33’ü yaşadığı bu istismarı başkalarıyla paylaştığını ifade ederken, kontrol grubundaki kadınların tümü yaşadıkları deneyimi başkalarıyla paylaştığını belirtmektedirler. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (X2:8.000, df:1, p<0.01). 164 Araştırma grubunda yakınlarıyla paylaşımda bulunduğunu bildiren kadınların (n:6) %33’ü aile üyelerinden biriyle, diğer %33’ü ise arkadaşları ile paylaşımda bulunduğunu bildirirken, kontrol grubundaki kadınlar daha çok (%66.7) arkadaşlarıyla paylaşımda bulunmuşlardır. Bu paylaşım sonrasında araştırma grubundaki kadınların %67’si, kontrol grubundaki kadınların ise tümü olumlu bir reaksiyonla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Aradaki fark anlamlı değildir (Bakınız Tablo 58b). Tablo 58b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi duygusal şiddete maruz kalma alt boyut oranları Evlilik Đçi Duygusal Şiddet Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 16.7 4 22.2 1 66.7 10 55.6 4 5.6 1 3 16.7 1 16.7 18 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.001, df: 1, P>0.05 Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Birkaç kez Birçok kez Çok sık Devamlı Toplam Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Eş Aile Üyesi (anne, baba vs.) Arkadaş Profesyonel biri Toplam 1 17 33.3 2 33 2 4 66.7 2 33 17 0 0 1 100 6 100 6 Kruskal-Wallis: X2: 0.122, df: 1, P>0.05 Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Olumsuz Toplam 4 67 6 100 2 33 6 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 2.200, df: 1, P>0.05 6 33 6 12 67 18 100 6 X2: 8.000, df: 1, P<0.01 100 100 Her iki grupta da duygusal açıdan istismara maruz kalan kadınların tümü adli makamlara başvurmadıklarını bildirmişlerdir. Bu durumun açıklaması olarak da araştırma grubundaki kadınların 165 %38.9’u “Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum”, %27.8’i “Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım” seçeneğini işaret ederken, kontrol grubundaki kadınların %50’si “Sonuç alamayacağımı düşündüm” seçeneğini işaretlemişlerdir. Araştırma grubunda diğer seçeneğini işaretleyen 5 kişi (%27.8) ise, “Suç gibi değerlendirmedim”, “Eşimle benim aramda”, “Kimseye anlatmak istemedim”, “Aile meselesi”, “Alıştım artık” gibi gerekçeleri sıralamışlardır (Bakınız Tablo 58c). Kontrol grubunda ise “eşim olduğu için” ve “tekrarlanırsa başvurmayı düşündüm” gibi gerekçeler sıralamışlardır. Adli makamlara başvurmama nedenleri açısından iki grup arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 58c). Tablo 58c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi duygusal şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları Evlilik Đçi Duygusal Şiddet (Adli Makamlara başvuru) Araştırma Grubu n % 18 100 18 100 Kontrol Grubu n % 6 100 6 100 Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri 1 5.6 3 50 Sonuç alamayacağımı düşündüm 7 38.9 1 16.7 BBSOB1 OKAKU2 5 27.8 Diğer 5* 27.8 2** 33.3 Toplam 18 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 1.387, df: 1, P>0.05 BBSOB1 OKAKU2 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum :Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım * “Suç gibi değerlendirmedim” “Eşimle benim aramda” “Kimseye anlatmak istemedim” “Aile meselesi” “Alıştım artık” ** “Eşim olduğu için” “Tekrarlanırsa başvurmayı düşündüm” Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma oranı %30’dur (n: 15), bu oran kontrol grubunda 166 %12 (n:6) ile neredeyse araştırma grubunda görülen oranın yarısından azdır. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (X2:4.882, df:1, P<0.01). Evlilik içi cinsel şiddete maruz kaldığını bildiren, araştırma grubundaki kadınların %93.3’ü, kontrol grubundaki kadınların ise %83.3’ü evlilikleri süresince eşlerinin zorlaması sonucu yani rızaları hilafında eşleriyle cinsel ilişkiye girdiklerini belirtmişlerdir. Her iki grupta da birer kişi eşlerinin kendileriyle zorla anal ilişkide bulunduklarını belirtmişlerdir. Đki grup arasında anlamlı bir farklılık saptanamamıştır (Bakınız Tablo 59a). Tablo 59a: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma oranları Araştırma Grubu n % 15 30 35 70 50 100 Evlilik Đçi Cinsel Şiddet Evliliğinizde veya birlikteliğinizde eşinizin cinsel saldırısına maruz kalıyor musunuz? Evet Hayır Toplam Kontrol Grubu n % 6 12 88 44 50 100 X2: 4.882, df: 1, P<0.01 Eşiniz tarafından, ne tür cinsel saldırıya maruz kalıyorsunuz? 14 93.3 5 83.3 Cinsel ilişkinin zorla gerçekleşmesi 1 6.7 1 16.7 Anal ilişkinin zorla gerçekleşmesi Toplam 15 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 2.333, df: 1, P>0.05 Araştırma grubunda evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan kadınların büyük bir çoğunluğu yani 3/4’ü (%73.3), kontrol grubundaki kadınların ise %83.3’ü eşleri tarafından “birkaç kez” cinsel şiddete maruz kaldığını, araştırma grubundaki kadınların %93.3’ü, kontrol grubundaki kadınların ise %66.7’si bu durumu kimseyle paylaşmadığını bildirmektedir. Araştırma grubundaki kadınlar bu paylaşımları sonucunda yakın çevresindeki kişilerden 167 %100 oranında, kontrol grubundaki kadınların ise %50 oranında olumlu yaklaşımlarla karşılaştıklarını bildirmişlerdir. Bahsi geçen alt boyutlarda her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanamamıştır (Bakınız Tablo 59b). Tablo 59b: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların evlilik içi cinsel şiddete maruz kalma alt boyut oranları Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 2 13.3 11 73.3 5 83.3 1 6.7 1 16.7 1 6.7 15 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.392, df: 1, P>0.05 Evlilik Đçi Cinsel Şiddet Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? Bir kez Birkaç kez Birçok kez Çok sık Toplam Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? Evet Hayır Toplam 1 6.7 2 33.3 14 93.3 4 66.7 15 100 6 100 Kruskal-Wallis: X2: 2.370, df: 1, P>0.05 Yaşadığınız travmatik deneyimi kiminle paylaştınız? Aile Üyesi (anne, baba vs.) Arkadaş Toplam 1 100 2 100 1 100 2 100 Kruskal-Wallis: X2: 2.000, df: 1, P>0.05 Bu kişilerin size yaklaşım ve tutumları nasıl oldu? Olumlu Nötr Toplam 1 100 1 50 1 50 1 100 2 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.500, df: 1, P>0.05 Eşleri tarafından cinsel şiddete maruz kalan araştırma ve kontrol grubundaki kadınların tümü çeşitli gerekçelerle adli makamlara başvurmadıklarını bildirmişlerdir. Bu durumun açıklaması olarak da araştırma grubundaki kadınların %53.3’ü, kontrol grubundaki kadınların ise %66.7’si “Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum” seçeneğini işaretlemişlerdir. Araştırma grubundaki kadınların %33.3’ü “Eşimle benim aramda”, “Bunu çok sorun etmedim, ortamda huzursuzluk çıksın istemedim”, “Bu eşimin hakkı, 168 suç olarak düşünmüyorum”, “Eşimin hakkı”, “Eşimi üzmemek için” gibi “diğer” gerekçeleri sıralamışlardır (Bakınız Tablo 59c). Kontrol grubundaki kadınlar ise “bedenen bir zarar görmedim ki”, “eşimi mazur gördüm” gibi gerekçeler sıralamışlardır. Adli makamlara başvurmama nedeni olarak her iki grup arasında anlamlı bir fark mevcut değildir (Bakınız Tablo 59c). Tablo 59c: Araştırma ve kontrol grubunda evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan kadınların adli makamlara başvuru oranları Evlilik Đçi Cinsel Şiddet (Adli Makamlara Başvuru) Araştırma Grubu n % 15 100 15 100 Kontrol Grubu n % 6 100 6 100 Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? Evet Hayır Toplam Adli makamlara başvuruda bulunmama nedenleri Sonuç alamayacağımı düşündüm 1 6.7 66.7 BBSOB1 8 53.3 4 OKAKU2 1 6.7 2** 33.3 Diğer 5* 33.3 100 6 100 Toplam 14 Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05 BBSOB1 OKAKU2 :Bunun Bir Suç Olduğunu Bilmiyordum :Olayı Kimseye Anlatamayacak Kadar Utandım * “Eşimle benim aramda” “Bunu çok sorun etmedim, ortamda huzursuzluk çıksın istemedim” “Bu eşimin hakkı, suç olarak düşünmüyorum” “Eşimin hakkı” “Eşimi üzmemek için” ** “Bedenen bir zarar görmedim ki” “Eşimi mazur gördüm” 169 4.8. Cinsel Đşlev Bozukluğu ile Đşkence ve Diğer Travmatik Deneyimler Arasındaki Đlişki Đşkenceye maruz kalma açısından her iki grupta da herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. (Bakınız Tablo 60). “Travmatik Deneyim Bilgi Formu”nda tanımlanmayan başka bir travmatik deneyime maruz kalma açısından iki grup arasında istatistiksel olarak X2:4.167, df:1, P<0.05 düzeyinde anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Kontrol grubundaki kadınların hepsi listedeki travmatik yaşantılar dışında başka bir travmayla karşılaşmadıklarını bildirirken, araştırma grubundaki kadınların %8’i (n:4) farklı bir travmaya maruz kaldıklarını belirtmişlerdir (Bakınız Tablo 51). algıladıkları Araştırma deneyimleri grubundaki şu şekilde kadınların travma sıralayabiliriz: olarak Lezbiyen pornografik bir film izleme (n:1), babasının ölümüne şahit olma (n:1), evlerinin yakınına bir roket saldırısı (terör eylemi) (n:1), küçük yaşta (12 yaşındayken) ablasıyla jinekoloğa gittiğinde evliliğinin ilk gecesi zarar gören bir kadının travma sonrası durumuna şahit olma (n:1). Tablo 60: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların işkenceye ve başka bir travmatik deneyime maruz kalma oranları Đşkence ve Diğer Travmalar Hayatınızın herhangi bir döneminde işkenceye maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Başka bir travmatik deneyime maruz kaldınız mı? Evet Hayır Toplam Araştırma Grubu n % 50 100 50 100 Kontrol Grubu n % 50 100 50 100 4 8 46 92 50 50 100 50 X2: 4.167, df:1, P<0.05 100 100 170 Araştırma grubundaki kadınların hepsi (n:4) diğer travmatik deneyimler olarak belirttikleri yaşantılara “bir kez maruz kaldıklarını, ¾’ü bu deneyimlerini başkalarıyla (arkadaşlarıyla) da paylaştıklarını ve hepsi olumlu/destekleyici bir yaklaşımla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Cinsel işlev bozukluğu görülen ve başka bir travmatik deneyim yaşadığını bildiren araştırma grubundaki kadınların tümü (n:4) yaşadıkları travmanın özelliği gereği ve direkt kişiliklerine yönelik bir saldırı olmaması nedeni ile adli makamlara başvurmadıklarını bildirmektedirler. 171 4.9. Travmaya Maruz Kalan Kadınların Kendilerine Zarar Verme ve Đntihar Oranları Kendine zarar verme boyutunda her iki grup arasında belirgin bir fark (%13 & %16.6) göze çarpmamaktadır (Kruskal-Wallis: X2: 0.020, df: 1, P>0.05). Kendine zarar veren kadınlarda daha çok “kollarını veya vücudunun çeşitli yerlerini kesme ya da çizme”, “başını veya diğer beden parçalarını şiddetle sert yerlere vurma” ve “yeme bozuklukları” türünde kendine zarar verme görülmektedir (Bakınız Tablo 61). Đki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (Kruskal-Wallis: X2: 0.659, df: 1, P>0.05). Araştırma grubundaki kadınların %50’si 1 yada 6 aydır, diğer %50’si ise 4 yıldan daha uzun bir süredir; kontrol grubundaki kadınların %50’si 1 aydır, diğer %50’si ise 5 yıldır kendilerine zarar verdiklerini bildirmektedirler (Bakınız Tablo 61). Her iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05). 172 Tablo 61: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların kendilerine zarar verme oranları Kendine Zarar Verme Oranları Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 5 13 2 16.6 33 87 15 83.4 38 100 17 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.020, df: 1, P>0.05 Vücudunuza isteyerek zarar verdiğiniz olur mu? Evet Hayır Toplam Vücudunuza hangi yollarla zarar verirsiniz? Kollarınızı veya vücudunuzun diğer yerlerini kesme ya da çizme 2 40 - - Saçlarınızı yolma 1 20 1 50 Başınızı, yumruğunuzu ya da diğer beden parçalarınızı şiddetle sert yerlere vurma 1 20 1 50 Yeme bozuklukları (aşırı yeme, yemek sonrası kusma, çok az yeme vb.) 1 20 - - Toplam 5 100 2 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.659, df: 1, P>0.05 Bu durum ne kadar süredir devam etmektedir? 1 aydır 6 aydır 4 yıldır 5 yıldır Toplam 1 25 1 50 1 25 1 25 1 25 1 50 4* 100 2 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.000, df: 1, P>0.05 * Bir kişi süre belirtmemiştir Araştırma grubunda, yaşamlarının herhangi bir evresinde herhangi bir travmaya (fiziksel, duygusal, cinsel) maruz kalan kadınların (n:38) %13’ü (n:5) intihar girişiminde bulunduklarını belirtmişlerdir. Kontrol grubunda ise yaşamlarının herhangi bir döneminde travmaya maruz kalmış 17 kadının sadece birinde (%6) intihar teşebbüsü görülmüştür (Bakınız Tablo 62). Đki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Kruskal-Wallis: X2: 0.628, df: 1, P>0.05). Araştırma grubundaki kadınların intihar girişiminde bulundukları sıradaki yaş ortalaması 21.6 (SD: 5.46) yaş olup, yaş 173 aralığı 12 ile 25’dir. Kontrol grubundaki bir kadının intihar girişiminde bulunduğu yaş ise 24’dür. Araştırma grubundaki kadınların (n:3) %60’ı “bir kez”, (n:2) %40’ı “birden fazla” intihar girişiminde bulunduklarını; kontrol grubunda yer alan bir kadın ise “bir kez” intihar girişiminde bulunduğunu bildirmektedir. Đntihar girişiminde bulunan araştırma grubundaki kadınların %80’i (n:4) ile kontrol grubundaki bir kadın “ilaç alarak” intihar girişiminde bulunduklarını belirtmişlerdir. Bahsi geçen boyutlarda iki grup arasında anlamlı bir fark yoktur (Bakınız Tablo 62). Tablo 62: Araştırma ve kontrol grubundaki kadınların intihara teşebbüs oranları Đntihara Teşebbüs Oranları Hiç intihar girişiminde bulundunuz mu? Evet Hayır Toplam Kaç kez intihar girişiminde bulundunuz? Bir kez Birden fazla Toplam Araştırma Kontrol Grubu Grubu n % n % 5 13 1 6 33 87 16 94 38 100 17 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.628, df: 1, P>0.05 3 2 5 60 40 100 1 1 100 100 Kruskal-Wallis: X2: 1.000, df: 1, P>0.05 Đntihar girişiminizin hangi şekilde olduğunu belirtiniz. Đlaç alarak Yüksekten atlayarak Toplam 4 80 1 100 1 20 5 100 1 100 Kruskal-Wallis: X2: 0.200, df: 1, P>0.05 174 5. TARTIŞMA Kadın ve erkek cinselliğinin gerek fizyolojik gerek anatomik gerekse psikososyal benzerlikleri yanı sıra farklılıklarının da mevcut olduğu araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır (Hansen, 2004; Hallward & Allison, 2001; Goodwin & Agronin, 1997; Đncesu, 2001c). Her iki cinsiyet arasındaki farklılıklar araştırmacıları kompleks bir konu olan kadın cinselliğiyle ilgili bilimsel çalışmalara yönlendirmektedir. Cinsel işlevin insan yaşamındaki önemi ve insan ruh sağlığına olan etkisi, özellikle son yıllarda, araştırmacıların dikkatini; cinsel işlevler, cinsel işlev sorunları, ve bu sorunlara kaynak oluşturan duygusal, fiziksel, cinsel travmalar ve insan cinsel yaşamını etkileyecek çeşitli travmalara maruz kalmış mağdurların profesyonel yardım alma (tıbbi & hukuki) tutumları ile ilgili konulara yöneltmiştir. Doğuştan sahip olduğumuz fizyolojik bir dürtü ve yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan cinsellik, insan hayatındaki önemli işlevsel alanlardan biridir. Bu işlevsel alanın önemi, sadece üremeye katkı sağlaması, dolayısıyla da insan neslinin devamını sağlamasından kaynaklanmamaktadır. Cinsellik, içinde psikolojik, sosyolojik ve kültürel öğeleri de barındıran çok boyutlu bir alandır. Bu nedenle çalışmamızda kadınların cinsel yaşantıları ve cinsel sorunları çok boyutlu olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Ülkemizde cinsellik, toplumun büyük bir kesimi tarafından halen tabu olarak görülmekte, özellikle kadın cinselliğine bakışta, fazlasıyla geleneksel değerlerden ve cinsellikle ilgili kalıp yargılardan etkilenilmektedir (Đncesu, 2001b; Kayır, 2001; Boyacıoğlu, 1999; 175 Sungur, 1998). Ülkemizde cinsel bilgisizlik, eğitim düzeyinden bağımsız olarak yaygındır. Yerleşik cinsellik anlayışının parçası olan utanma, çekinme, gizleme davranışları, cinsellikle ilgili yaşanan herhangi bir sorunda yardım almayı ve uygun kaynağa danışmayı da zorlaştırmaktadır (Yetkin 2001a). Araştırmamızda, yaşadıkları cinsel sorunlar nedeniyle yardım almayı ve uygun kaynağa danışmayı tercih etmiş kadınların çocukluğundan bu güne kadar yani yaşam boyu travmaya maruz kalıp kalmadıkları geriye dönük olarak incelenmeye çalışılmıştır. Türk toplumunda cinsiyetçi ayrımların en yoğun hissedildiği alanlardan biri de cinsel yaşamla ilgilidir ve günlük hayatta kadınlar bundan nasibini fazlasıyla almaktadırlar. Kadınlar ve kadın cinselliğiyle ilgili toplumun sahip olduğu yanlış bilişsel şemalar ve geleneksel tutumlar kadınların cinsel işlevleriyle ilgili konularda yardım alma davranışını olumsuz yönde etkilemektedir. Gölge (2005b), kadına yönelik cinsel saldırıda bulunan erkeklerin yanlış bilişsel şemalar nedeniyle kadınlara yönelik saldırılarını kendi kafalarında daha meşru bir hale getirdiklerini vurgulamaktadır. Aslında sadece hükümlü erkeklerle sınırlı kalmayan bu yaygın yanlış şemalar ve geleneksel tutumlar, kadınların, şiddete daha kolay maruz kalmasına, yine kadınların yanlış inanışlar nedeniyle suç oluşturan cinsel bir saldırıya maruz kaldıklarında kendilerine de sorumluluk yüklendiğinden mağduriyeti tam olarak algılayamamalarına ya da toplumun anlamayacağına inandıkları için, ister tıbbi ister hukuki profesyonel yardım alma motivasyonlarının azalmasına sebep olmaktadır. 176 Cinsel Đşlev Bozukluğuna (CĐB) yol açtığı bildirilen nedenlerin özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek zordur (Şahin, 2001). Ama tüm bu zorluğa rağmen yine de aydınlatılması gereken kadın cinsel işlev bozuklukları ve travma arasındaki ilişki, çalışmamızda çok yönlü bir şekilde ele alınmıştır. Özellikle ülkemizde cinsel işlev bozukluğu ile ilgili başvuruların, cinsel eğitimsizliğin de etkisiyle, toplumda görülme sıklığına paralel olarak, çok da fazla olmadığı çeşitli araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır (Sağduyu ve ark., 1997; Yetkin, 2001a; Tuğrul, 2001). Yine cinsel travmatik yaşantılar sonrasında adli başvuruların da oldukça sınırlı olduğu ve siyah sayıların (adli makamlara bildirilmeyen suçlar) yüksek olduğu bildirilmektedir (Akıncı-Sokullu, 1999; Abarbanel & Richman, 1990; Edward & Macleod, 1999). Bahsi geçen konularda toplum geneline yayılmış daha geniş kapsamlı çalışmaların bilimsel katkısının daha fazla olacağı düşünülmekle birlikte, araştırmamızda elde edilen bulguların da bize cinsel işlev bozukluğu ile geçmiş travmatik deneyimler arasındaki ilişki açısından ve ayrıca mağdurların adli başvuru oranlarını belirlememiz açısından önemli bilgiler sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırma sonucunda çalışmaya başlarken belirlediğimiz hipotezler desteklenmiştir. Hipotezlerimizle ilgili elde ettiğimiz bulgular bu bölümde ana başlıklar halinde tartışılacaktır. 177 5.1. Demografik Özellikler Çalışmamızda, araştırma grubundaki kadınların bir çoğu 21-35 yaşları arasında, 2/5’i ilkokul mezunu ve eğitim yılı ortalaması 8.82 yıl, daha çok sosyoekonomik seviyesi orta ve düşük yerleşim yerlerinde ikamet eden, neredeyse tamamı evli (çoğu 1-10 yıl arası evli) ve ilk evliliklerini sürdürmekte, çoğunluğu ev hanımı/herhangi bir işte çalışmayan kişilerden oluşmaktadır. Araştırma ve kontrol grubu arasında yukarıdaki belirtilen demografik özellikler açısından meslek sahibi olma durumu dışında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmamaktadır. Katılımcıların evlilik yaşı, eşlerinin evlilik yaşı, evlilik süreleri, evlilik sayıları ve evlilik biçimi gibi evlilikle ilgili değişkenler açısından, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Ayrıca kendilerinin ve eşlerinin çocuk sahibi olma yaşı, çocukluklarının geçtiği yerleşim yerleri ve uyuşturucu kullanımı gibi diğer değişkenler açısından da iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farka rastlanmamıştır. Çalışma grubunun kontrol grubu ile benzer sosyodemografik özelliklere sahip olması ve evlilikle ilgili değişkenler açısından da benzer özelliklere sahip olması, kadınlarda cinsel işlev bozukluğu oluşmasında etkili olduğu düşünülen travmatik faktörlerin ve diğer faktörlerin sınanmasını da kolaylaştırmaktadır. Çalışmamızda kadınların bir sağlık kuruluşuna başvuru yaşı 28.52 (SD: 7.49) yaş olup yaş aralığı 19 ile 46 yaş arasıdır. Cinsel 178 işlev bozukluğu olan kadınlarla ülkemizde yapılan çeşitli araştırmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır ve ülkemizde daha çok genç, takiben de orta yaş kuşağın bir sağlık kuruluşuna başvurduğu anlaşılmaktadır (Đncesu, 2004; Đnanç, 2004; Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001; Tuğrul & Kabakçı, 1996; Tuğrul & Kabakçı, 1997). Vajinismus olguları üzerine yapılan bir çalışmada kliniğe başvuru yaş ortalaması daha da düşerek 25.4 yaş (17 ile 37 yaş arası) olarak karşımıza çıkmaktadır (Tuğrul, Öztan, Kabakçı, 1993). Gelişmiş batı ülkelerinde daha çok ileri yaşlardaki kişiler cinsel sorunları nedeniyle bir sağlık kuruluşuna başvurmaktadırlar (Meston, 2003; Goldmeier, 2000) ve vajinismus daha az rastlanır bir cinsel işlev bozukluğudur. Laumann, Paik ve Rosen (1999), Amerika’daki CĐB yaygınlığına ilişkin çalışmalarında 18-29 yaş arası kadınlarda cinsel ilişki sırasında ağrı bozuklukları (vajinismus ve disparoni) oranını %21; Hallward ve Ellison (2001), Rosen ve arkadaşlarının 1993 senesinde jinekoloji kliniğine ayaktan tedavi için başvuran sağlıklı kadınlar üzerine yaptıkları çalışmaya dayanarak bu oranı %11.3 olarak bildirmektedirler. Salonia ve arkadaşları (2004), kadın cinsel işlev bozukluğu üzerine yapılan batı kaynaklı çoğu çalışmada kadın cinsel işlev bozukluklarının yaygınlığı ve sıklığının yaşla birlikte arttığını; ayrıca yaş değişkeninin, kadın cinsel işlev bozukluğu üzerine etkisi olan en önemli faktör olduğunu vurgulamaktadırlar. Araştırma grubumuzda daha çok vajinismus olgularının (%68 - Bakınız Tablo 17a) bulunmasının da, elde ettiğimiz sonucu etkileyebileceği düşünülmektedir. Çünkü vajinismusun çoğunlukla ilk cinsel deneyimler sırasında ortaya çıkan bir sorun olması ve kültürümüzde bekarete ve ilk geceye verilen 179 önem nedeniyle evlilik ile birlikte cinsel yaşantıları başlayan kadınlarda görülme olasılığı yükselmektedir. Araştırma grubumuzdaki kadınların %73.5’inin 15-25 yaşlar arasında evlendiğini (Bakınız Tablo 7) dikkate alırsak daha çok genç yaştaki kadınların bir CĐB polikliniğine başvurusunu daha iyi yorumlayabiliriz. Ayrıca, daha ileri yaşlarda başvurunun az olması sorunun olmadığının bir göstergesi olamaz. Toplumumuzdaki cinsellikle ilgili geleneksel bakış açısı ve yaşı ilerleyen insanların cinsel yaşamlarıyla ilgili kalıp yargılar [“Yaşlıların cinsel ilişkide bulunması uygun olmaz” (Özmen, 1999), “Yaşlanma cinsel isteği tamamen ortadan kaldırır”, “Menopoz cinsel isteği ortadan kaldırır” (Şahin & Kayır, 1998)] nedeniyle ülkemizde cinsel sorunu nedeniyle bir kliniğe başvuran kadınların daha genç olması sonucunu doğuruyor olabilir. Cinsel işlev bozuklukları polikliniğine başvuran kadınların 2/5’i ilkokul mezunu (Bakınız Tablo 2) ve eğitim yılı ortalaması 8.82 (SD: 3.99) yıldır. Eğitim düzeyi açısından elde edilen bulgular ülkemizdeki diğer çalışmalarla bir paralellik göstermemektedir. Batı kaynaklı benzer çalışmalarda (Hansen, Mann, McMahon & Wong, 2004; Lauman, Paik & Rosen, 1999, Meston, 2003) ülkelerin gelişmişlik seviyeleriyle de paralel olarak eğitim seviyesi daha yüksektir. Bizim çalışmamızdan farklı bir sonuç elde etmiş olan, Tuğrul, Öztan ve Kabakçı’nın (1993) yaptığı bir çalışmada, vajinismus şikayeti olan kadınların 2/5’i yüksek okul mezunu olarak bulunmuştur. Yine, Tuğrul ve Kabakçı’nın (1996) yaptığı başka bir çalışmada (araştırma verilerinin bir kısmı özel bir merkeze yapılan başvurulardan elde edilmiştir) yüksek okul mezunu kadınların oranı 180 %50’dir. Çalışmamızda geçmiş yıllara oranla CĐB sorunu olan kadınlarda eğitim seviyesinin düşük olmasında etkili olabileceğini düşündüğümüz faktörleri şöyle sıralayabiliriz; medya kanalıyla yapılan toplumu bilinçlendirme çalışmalarının etkili olma ihtimali, genel nüfusta da kadınların eğitim seviyelerinin düşük olması ve bunlara ilave olarak, çalışma yapılan hastaneye daha çok alt ve orta sosyoekonomik düzeyde kişilerin başvuruyor olması. Cinsel sorunları nedeniyle CĐB polikliniğine başvuran kadınların büyük çoğunluğu Đstanbul gibi bir metropolde (Bakınız Tablo 12) yaşamakta ama sosyoekonomik seviyesi genellikle düşük ya da orta semtlerde ikamet etmektedirler. Yine 1/3’ü kent ve metropolde -ancak gelir seviyesi düşük yerlerde- doğup büyüdüklerini ifade etmektedirler. Hallward ve Ellison (2001) düşük sosyoekonomik düzeyi seksüel disfonksiyon için risk faktörü olarak göstermektedir. Meston (2003) orgazm bozukluğu ve cinsel istek bozukluğu olan kadınlarla yaptığı bir çalışmada, bu sorunların düşük gelir seviyesindeki kadınlarda görülme oranlarının yüksek gelir seviyesindeki kadınlara oranla [düşük (<50,000$) %50, orta (50,000$100,000$) %36, yüksek (>100,000$) %14] daha yüksek olarak belirlemiştir. Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir eğitim hastanesi olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne daha çok düşük ve orta sosyoekonomik seviyedeki kişilerin başvurduğu göz önüne alınırsa, araştırma bulgularımızı yorumlarken, CĐB sorununun daha çok sosyoekonomik seviyesi ve eğitim seviyesi düşük, meslek sahibi olmayan (ev hanımı) ve çalışmayan kadınlarda görüldüğünü söylememiz yanıltıcı olur. Salt özel hastanelere başvuruya ilişkin istatistiksel 181 bir veri elimizde olmamakla birlikte, hem özel hem üniversite hastanesinde yapılan bir çalışmada (Tuğrul & Kabakçı, 1997) eğitim ve sosyoekonomik seviyesi daha yüksek olan, meslek sahibi kadınların başvuru oranlarında bir artış gözlenmektedir. Kayır, Yüksel & Tükel, (1988) çalışmasında da benzer bir sonuç mevcuttur. Bu nedenle sosyoekonomik seviyesi daha yüksek ve şehrin daha iyi semtlerinde yerleşmiş olan kadınların daha çok özel hastanelerdeki CĐB polikliniklerine başvurdukları düşünülmektedir. Meslek değişkeni (p<0.05) ve çalışma durumu (p<0.01) değişkeni açısından her iki gruptaki kadınlar arasında anlamlı bir fark olması, kontrol grubu oluşturulurken çalışmaya katılmayı kabul eden kadınların daha çok çalışan kadınlar olmasından kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda CĐB sorunu olan kadınların daha çok ev hanımı olduğu dikkat çekmektedir (Bakınız Tablo 3). Ülkemizdeki bazı çalışmalarda da benzer sonuçlar görülmektedir (Sağduyu ve ark., 1997; Đncesu, 2004). Arada anlamlı bir fark olmasına rağmen her iki grupta da ev hanımı oranlarının yüksek çıkmasının toplumumuzda kadının aile içindeki rolü ile de alakalı olduğu düşünülmektedir. Araştırma grubundaki kadınların eşlerinin yaş ortalaması 31.78 yaş kontrol grubundaki kadınların eşlerinin yaş ortalaması ise 34.51 yaştır. Araştırma grubundaki kadınların yaş ortalaması 28.52 yaş, eşleriyle yaş farkı 3.26 yaş, kontrol grubundaki kadınların yaş ortalaması ise 30.88 yaş ve eşleriyle yaş farkı 3.63 yaştır. Her iki gruptaki kadınların yaş ortalaması ise eşlerine kıyasla daha düşüktür (Bakınız Tablo 1). Benzer çalışmalarda da bulgularımıza paralel 182 sonuçlar mevcuttur (Tuğrul & Kabakçı, 1996; Roodsari ve ark., 2005). Her iki grubun eşlerinin eğitim süresi açısından anlamlı bir fark göze çarpmamakta ve eşlerin eğitim süresinin yıl olarak (9.44 yıl ve 10.63 yıl) kadınlardan daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Erkeklerin eğitim süresinin kadınlara kıyasla daha yüksek olması ülkemizdeki erkeklerin eğitim seviyesinin kadınların eğitim seviyesine göre genel nüfusta da yüksek olmasından (Devlet Đstatistik Enstitüsü DĐE, 2004) kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. Yine her iki grupta da eşlerin hemen hemen 2/3’ü işçi ve serbest meslek sahibi ve yine her iki gruptaki eşlerin neredeyse tamamına yakını çalışmaktadır. Her iki gruptaki katılımcıların çoğu evli, yarısından fazlası 110 yıl arası evlidir (Bakınız Tablo 5 ve Tablo 6). Çalışmamızda polikliniğe başvuran 50 kadından sadece biri bekardır. Son yıllarda önemli bir toplumsal değişim süreci içinde olsak da daha çok geleneksel değerlerine bağlı bir toplum olmamız nedeniyle, ilk cinsel deneyimler ve cinsel birleşme toplumdaki kadınların büyük bir kesimi tarafından ancak evlendikten sonra yaşandığından, kızlık zarı zarar görmüş kadınların halen namussuz olarak değerlendirildiği, [töre ve namus cinayetlerine kurban gittiği (Đlkkaracan, 1998)] ya da evlilik öncesi cinsel hayatı aktif olup cinsel sorun yaşadığı halde bir sağlık kuruluşuna başvuramayan kadınların varlığı nedeniyle çalışmamızdaki kadınların evlilik oranları batı kaynaklı çalışmalara göre (Laumann, Paik & Rosen, 1999; Meston, 2003; Goldmeier, 2000) oldukça yüksek çıkmıştır. Örneğin Meston’ın (2003) çalışmasında evli kadınların oranı 183 %25.4 iken bekar kadınların oranı %62, boşanmışların oranı ise %12.7’dir. Medeni durum açısından batı kaynaklı çalışmalar ile ülkemizdeki çalışmaların sonuçlarının, dolayısıyla bizim çalışmamızın sonucunun da bu kadar farklı olmasının, kültürler arasındaki oldukça belirgin farklardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Evlilik süreleri açısından her iki grup arasında anlamlı bir farka rastlanmamıştır. Evlilik süreleri araştırma grubunda 77.50 ay kontrol grubunda 100.96 aydır. Her iki grupta da evlilik yaşları çoğunlukla 15-25 yaş arasında olduğu, eşlerde evlilik yaşı aralığının yükselerek 21-30 yaşlar arasında yoğunlaştığını göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 7). Bunlara ilave olarak, katılımcıların hemen hemen hepsinin ilk evliliklerini sürdürdüklerini görmekteyiz (Bakınız Tablo 8). Bu verilere dayanarak, araştırma sonuçlarımızın içinde yaşadığımız toplumun özelliklerini yansıttığını söyleyebiliriz. Tahran Üniversitesi kaynaklı bir araştırmada da benzer sonuçlar dikkat çekmektedir (Roodsari ve ark, 2005). Kadınların erken yaşta evlenmesi ve geleneksel olarak evliliği sürdürme çabaları içinde olmaları ve evliliklerinin ilk yıllarında (ortalama 6 yıl) olmaları ve evliliklerini sonlandıracak çok belirgin bir sorun yaşamamaları nedeniyle ilk evliklerini sürdürdükleri düşünülmektedir. Evlilik biçimi açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Çalışmamızda hem araştırma hem de kontrol grubundaki kadınların -akraba evliliklerini de katarsakneredeyse yarıya yakını görücü usulü ile evlendiklerini bildirmekte- 184 dirler (Bakınız Tablo 9). Tuğrul ve Kabakçı’nın (1997) vajinismus olguları ve CĐB olmayan kontrol grubu ile yaptıkları çalışmada, araştırma gruplarında görücü usulü evlilik oranı kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksektir. Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay (2001) CĐB polikliniğine ve Evlilik Danışma Merkezine (EDAM) başvuran hastalarla yaptıkları çalışmada da bizim elde ettiğimiz sonuca çok yakın bir oranla (CĐB olan kadınlarda %55) her iki grupta da görücü usulü evlenme dikkat çekmektedir. Đncesu da (2001b) görücü usulü evliliklerin sık olduğu ülkemizde, istenmeyen, arzu edilmeyen eşe karşı cinsel isteksizliğin sık olduğunu belirtmektedir. Ancak bizim çalışmamız açısından görücü ile evlenme CĐB’e neden olan bir değişken olarak karşımıza çıkmamaktadır. Bulgularımız halen toplumumuzda görücü usulü evlenmelerin olduğunu bize göstermektedir. Batı kaynaklı araştırmalarda evlilik biçiminin sorgulandığı araştırmalara -en azından ulaşabildiğimiz literatür açısından- rastlanmamıştır. Bu ülkelerin kadın erkek ilişkileri ile ilgili modern tutumları ve sosyokültürel özellikleri gereği evlilik biçimi genellikle sorgulanmamaktadır. Araştırma grubundaki kadınların %68’inde vajinismus şikayeti görüldüğünden bu bulguyla paralel olarak araştırma grubunda çocuksuz kadınların oranı artmaktadır (Bakınız Tablo 10). Bu durum, çocuk sahibi olma açısından, araştırma grubu ile normal kadın popülasyonunu temsil eden grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir sonucun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Hatta araştırma grubundaki kadınların çoğu artık bir çocukları olması için çalışmayı yürüttüğümüz tedavi kurumuna başvurduklarını ifade etmişlerdir. Bir 185 çalışma hariç [bahsi geçen bu çalışmada CĐB sorunu olan kadınlara çocuk sahibi olup olmadıkları sorulmuş ancak katılımcıların hepsinin çocuksuz olduğu saptanmıştır (Meston, 2003)] ulaşılabilen diğer literatürde çocuk sayısına ilişkin bulguya rastlanmamıştır. Her iki gruptaki çiftlerin çoğunluğu çekirdek aile modelini (çift ve çocuklar) temsil etmektedirler ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcut değildir. Araştırma grubundaki kadınların %80’i evlerini eşleriyle ya da eşleri ve çocuklarıyla paylaştıklarını ifade etmektedirler (Bakınız Tablo 38). Buda bize, özellikle şehirlerde, geleneksel geniş aile modelinden büyük ölçüde uzaklaşıldığını göstermektedir. Geleneksel geniş aile modelinden uzaklaşılmış olsa da kadına karşı tutumlarda geleneksel değer yargılarından ve tutumlardan uzaklaşılması çekirdek aile modeline geçmek kadar kolay olmadığı görülmektedir. Psikoaktif madde kötüye kullanımı ister kadında ister erkekte olsun cinsel yaşamı olumsuz etkilemekte ve CĐB sorunlarının ortaya çıkmasını sağlamaktadır (Tamar-Gürol, 2004). Bu nedenle alkol ve uyuşturucu madde kullanımı da incelenmiştir. CĐB sorunu olan kadınların 3/4’ü, kontrol grubundan anlamlı bir şekilde farklı olacak şekilde “hiç alkol kullanmadığını” bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 14); eşlerin alkol kullanımı açısından da iki grup arasında anlamlı bir farklılık mevcuttur. CĐB sorunu olmayan gruptaki eşlerin alkol kullanma oranları artmaktadır. Uyuşturucu kullanımı her iki gruptaki kadınlarda ve eşlerinde yok denecek kadar azdır (Bakınız Tablo 15). Ulaşılan literatürde alkol ve madde kullanımına ilişkin değişkenlerle 186 ilgili bir bulguya rastlanamamıştır. Yargıç (2005), toplumdaki psikoaktif madde kötüye kullanımını buz dağına benzeterek bu konuyla ilgili veri toplamanın oldukça güç olduğunu sağlık kuruluşları ve polis kayıtlarına geçen sayıların buzdağının sadece görünür kısmı olduğunu belirtmektedir. Bu bilginin ışığında uyuşturucu kullanım oranının çalışmamızda düşük çıkması, kadınlar ve eşleri arasında uyuşturucu kullanımı mevcutsa bile, uyuşturucu kullanmanın suç teşkil edeceğine ilişkin düşünceleri nedeniyle de belirtilmemiş olabileceğini düşündürtmektedir. CĐB sorunu olan grupta alkol ve madde kullanımının yok denecek kadar az olması en azından çalışmamızda sorunun bu değişkenlere bağlı olmadığını bize göstermektedir. 5.2. Cinsel Sorunlara Đlişkin Bilgiler Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınların geçmiş travmatik deneyimlerine ilişkin yaptığımız bu çalışmada, normal kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubu ile araştırma grubu arasında CĐB oranları açısından oldukça anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 16). Çalışmamızdaki cinsel işlev bozukluğu ile ilgili bulguları iki farklı açıdan değerlendirmekte yarar görmekteyiz. Bunlardan birincisi CĐB şikayetlerinin toplumdaki yaygınlığına ilişkin verilerin değerlendirilmesi, ikincisi ise CĐB nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuran kişilerin CĐB oranlarının belirlenmesidir. 187 Son yıllarda ülkemizde cinsel sorunlar ve tedavilerine ilişkin artan bir ilgiye paralel olarak bu konuda yapılan çalışmalarda eskiye oranla bir artış göze çarpmaktadır. Ancak bu çalışmalar, ileride de bahsedileceği üzere, klinik başvurulara ilişkin sonuçları daha çok yansıtmaktadırlar. Çalışmamızda normal kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubunda cinsel sorun yaşadığını bildiren kadınların oranı %16’dır (Bakınız Tablo 16). Đnanç’ın (2004) çalışmasında bu oran -bizim çalışma sonucuna benzer bir şekilde- %20, Sağduyu ve arkadaşlarının (1997) çalışmasında ise %8.1 olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınlarda görülen CĐB sorununun toplumsal görülme sıklığına ilişkin yapılmış batı kaynaklı araştırmalarda ise bu oranlar %25 ile %63 arasında değişmekte ve ülkemizdeki sonuçlardan daha yüksek oranlarda görülmektedir (Halward & Ellison, 2001; Laumann, Paik & Rosen, 1999; Goodwin & Agronin, 1997; NMT Briefs, 2003). Salonia ve arkadaşları (2004) Avrupa’da cinsel yönden aktif kadınlarla yaptıkları bir araştırmada CĐB oranını %31.1 olarak bildirmektedirler. Ülkemizdeki oranların azlığı bu tür sorunların batı ülkelerine göre ülkemizde daha az yaşandığının bir göstergesi olamaz. Bu konuda daha net bilgilere ulaşmak için toplum bazlı, klinik ve epidemiyolojik geniş araştırmalara ihtiyaç vardır. Araştırmamızda cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda %68 ile vajinismus ilk sırayı almakta, bunu %24 ile azalmış cinsel istek bozukluğu, %4 ile orgazm bozukluğu ve yine %4 ile disparoni takip etmektedir (Bakınız Tablo 17a). 188 Vajinismusun ülkemizde tedavi için en fazla kliniğe başvurulan kadın CĐB sorunu olduğu, ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla da desteklenmektedir (Şimşek ve ark., 2003; Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993; Tuğrul & Kabakçı, 1997; Đncesu, 2004; Eriştiren, Đncesu, Yetkin & Alpay, 2001). Bizim çalışmamızda %68 olan vajinismus oranı, yine klinik bazlı olan, Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay’ın (2001) çalışmasında %45.9, Tuğrul, Öztan ve Kabakçı’nın (1993) çalışmasında %42.1, Şimşek ve arkadaşlarının (2003) çalışmasında ise %66 olarak karşımıza çıkmaktadır. Đlk geceden, ilk cinsel birleşmeden korku, hymenle (kızlık zarı) ilgili cinsel tabular, cinselliği cinsel birleşmeden ibaret sayan yanlış inanışlar ve bekaret kavramına verilen abartılı önem toplumumuzda çok yaygındır (Yetkin 2001a; Đncesu & Yetkin, 1997; Kayır, Yüksel & Tükel, 1988). Bu yaygınlık nedeniyle Türk toplumunda diğer batı toplumlarına oranla vajinismus daha yüksek bir oranda görülmektedir. McKinley Health Center’ın (2005) verilerine göre vajinismus oranı %20 iken, anorgazmi oranı %35’dir. Batı ülkelerine göre ülkemizde vajinismus sorunu cinsel işlev bozuklukları arasında daha yüksek bir orana sahiptir (Goldmeier, 2000; McKinley Healty Center, 2005; Laumann, Paik & Rosen, 1999). Çalışma sırasında, vajinismus nedeniyle cinsel sorun yaşayan çiftlerin tedavi için başvuruda bulunmalarının en önemli nedeninin çocuk sahibi olma isteği olduğu gözlenmiştir. Vajinismus tedavisi için çiftleri profesyonel yardım almaya iten ve dolayısıyla da vajinismus için başvuru oranlarını arttıran nedenlerden biri de artık çocuk sahibi olma isteği olabilir. Özellikle cinsel işlev bozukluğu sorunlarını 189 gidermek adına bir kliniğe başvuran kadınların tedavi motivasyonlarını da sorgulamak isabetli olurdu ancak, bu konudaki saptamamız sadece gözlem niteliğini taşımaktadır. Kadınları tedavi olmaya iten motivasyonun ileride diğer çalışmalarda ele alınması gereken önemli bir unsur olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca, vajinismus ülkemizde cinsel yaşamın başlangıcı sayılan evliliğin başında ortaya çıktığından ve sorunu yaşayan çifte psikososyal stresörler de yüklediğinden, bu durum çiftin tedavi için başvuru motivasyonunu arttırmaktadır. Çalışmamızda vajinismustan sonra ikinci sırada yer alan cinsel istek bozukluğu %20 oranındadır. Şimşek ve arkadaşlarının (2003) çalışmasında bu oran %25, Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay’ın (2001) çalışmasında ise %32.4 olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa batı toplumlarındaki çalışmalarda, kadınlardaki cinsel yakınma ile başvuru nedenlerinin %30-49’unu cinsel istek azlığı oluşturmaktadır (Hallward & Ellison, 2001; Goldmeier, 2000; Laumann, Paik & Rosen, 1999). Batı toplumlarına göre yurdumuzda cinsel istek bozukluğunun az olması bu sorunun ülkemizde daha az yaşandığının bir göstergesi olmadığı düşünülmektedir. Olsa olsa bu sorun nedeniyle sağlık kuruluşlarına daha az başvuru yapılmaktadır. Ayrıca, kadın cinsel yaşamıyla ilgili [“Kadınların cinsel isteği azdır”, “Cinsellik kadın için görev olarak yapılması gereken bir eylemdir”, “Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır”, “Cinsel ilişki arzusunu belli eden kadın hafif biridir” (Şahin & Kayır, 1998)] türünde kalıp yargılar da cinsel istek azlığı yaşayan kadınların bunu bir sorun olarak görmemesine ya 190 da sorun olarak görse bile yardım istemekten çekinmesine sebep olabileceği düşünülmektedir. Çalışmamızda %4 oranında görülen orgazm bozukluğu nedeniyle başvuru oranı gelişmiş batı ülkelerine göre ülkemizde oldukça düşüktür (Şimşek ve ark., 2003; Eriştiren, Đncesu & Yetkin, 2001; Goldmeier, 2000; Laumann, Paik & Rosen, 1999). Hallward ve Ellison (2001) batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen orgazm bozukluğunun, genel popülasyonda %5 ile %25 arasında değiştiğini bildirmektedirler. Ülkemizde kadınlar cinsel haz almayla ilgili yaşadıkları bir sorun nedeniyle henüz bir sağlık kuruluşuna başvurmayı tercih etmemektedirler. Bu seçimlerinde yine bilişsel düzeyde cinsellikleriyle ilgili kalıp yargılardan etkilenmiş olabilecekleri, cinselliği haz alınabilecek bir eylemden çok eşlerine karşı yerine getirmeleri gereken bir görev olarak algılamaları ve bu nedenle cinsellikten keyif almayı yaşamlarında çok arka plana atmış olabilecekleri değerlendirilmektedir. Çalışmamızda CĐB sorunu olan kadınların %4’ü cinsel ilişki sırasında ağrı (disparoni) olduğunu belirtmiştir. Hattat, Hattat ve Akkuş (2005), 981 kadının katılımıyla yaptıkları araştırmada, kadınların %7’si “cinsel ilişkilerinde sürekli acı ve lubrikasyon (kayganlaşma) problemi” olduğunu bildirmektedirler. Hallward ve Ellison (2001) batı kaynaklı çeşitli çalışmalarda, kadınlarda görülen disparoninin, genel popülasyonda %3 ile %11 arasında değiştiğini bildirmektedirler. 191 Cinsel tiksinti bozukluğu ve cinsel uyarılma bozukluğu araştırma grubundaki kadınlarda hiç rastlanmamıştır. Bu bozukluk türlerinin araştırmamızda hiç rastlanmaması bu sorunların toplumumuzdaki kadınlarda görülmediği anlamına gelmez, bu konuda kadınların sağlık çalışanlarına başvurmadığı değerlendirilmektedir. Cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel yakınmalarla hekime başvuran popülasyonda sık rastlanan bir bozukluk değildir. Ancak toplumdaki yaygınlığının da bu kadar nadir olup olmadığı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır. Özellikle tutucu toplumlarda sanıldığından daha yaygın olabileceği düşünülmektedir (Đncesu, 2001b). CĐB sorunu olan kadınların neredeyse 1/3’ü 5 yıldan fazla bir süredir bu sorunu yaşadıklarını bildirmektedirler (Bakınız Tablo 18). Çalışmamızda CĐB sorunu yaşama süresi ortalama 35.96 (SD:24.57) ay olarak bulunmuştur. Tedavi için ortalama başvuru süresi Đncesu’nun, (2004) çalışmasında ortalama 33 ay (SD:51.30), Şimşek ve arkadaşlarının (2003) çalışmasında 48 ay, Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay’ın (2001) çalışmasında ise, 36 ay olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedeni olarak cinsellik, cinsel sorunlar ve çözüm yolları ile ilgili bilgi eksikliği, bu konularla ilgili doğru başvuruyu nereye yapacağını bilememe gibi nedenlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Geç de olsa sonunda uzman birilerinden yardım alma isteği, özellikle vajinismus vakalarında, artık çocuk sahibi olma isteğinden de kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda özellikle vajinismus vakalarında yıllardır (3-9 yıl gibi) sorun yaşamalarına rağmen tedavi için ilk kez başvurmuş olgularımız mevcuttur. Boyacıoğlu’da (1999) benzer bir saptama yapmaktadır. Çeşitli kaynaklar vajinismus sorunu 192 yaşayan çiftlerin cinsel yaşamlarının aslında doyumlu olduğunu bildirmektedirler (Tuğrul & Kabakçı, 1997; Boyacıoğlu, 1999; Yetkin, 2001b). Bu durumun profesyonel yardım alma sürecini geciktireceği değerlendirilmektedir. Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay (2001), vajinismus olgularının ortalama evlilik süreleri (36 ay) ile sorun sürelerinin hemen hemen aynı olduğu yani sorunun evliliklerin başında, diğer bir deyişle kadın cinsel yaşamının başlangıcında ortaya çıktığını, ancak olguların üç yıl sonra merkezlerine ulaştığını bildirmektedirler. Çalışmamızda, normal kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubundaki CĐB sorunu olduğunu bildiren kadınların, yaşadıkları cinsel sorun nedeniyle herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadıkları anlaşılmaktadır (Bakınız Tablo 19). Araştırma grubundaki kadınların ise sadece %24’ü yaşadıkları CĐB sorunu nedeniyle daha önce de bir sağlık kuruluşlarına başvurduklarını (Bakınız Tablo 20), çoğunlukla bu sorunları nedeniyle jinekoloğa gittiklerini ifade etmişlerdir. Hattat, Hattat ve Akkuş’un 2005 yılında yaptıkları bir araştırmada da, cinsel sorunu olan kadınların sadece %6’sının tedavisi için başvurduğu, katılımcıların %43’ünün doktorla dahi bu sorunları konuşmaktan kaçındığı, %32’sinin de sorunlarının tedavi edileceğine inanmadığına ilişkin sonuçlar elde edilmiştir. Toplumumuzda cinsellikle ilgili şeylerin tabu olması, cinsel sorunlarla ilgili yardım isteme oranını da düşürmektedir. Ayrıca doktorlar bile anamnez alırken cinsellikle ilgili konularda soru sormayı genellikle atlamakta ya da kaçınmaktadırlar. Đncesu (1999), CĐB tedavilerinin yaygınlaşması ve daha etkin olması için, öncelikle hekim ya da sağlık 193 profesyonelinin önyargılardan arınmasının ve bilgi eksikliğinin giderilmesinin önemini vurgulamaktadır. Benzer şekilde Sungur da (1999b) cinsel işlev bozukluklarından yakınan birey ve çiftlere yönelik hekimlerin standart bir değerlendirme yapmasının önemini dolayısıyla da öncelikle sağlık çalışanlarının konuyla ilgili eğitilmelerinin gerektiğini vurgulamaktadır. Çalışmamızda her iki grup arasında önceki CĐB tedavi oranları (Bakınız Tablo 20), önceki CĐB oranları (Bakınız Tablo 22), eşte herhangi bir CĐB sorunu varlığı (Bakınız Tablo 23), eşlerin CĐB sorunu türleri (Bakınız Tablo 25) ve eşlerin CĐB süreleri (Bakınız Tablo 26) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Boyacıoğlu (1999) ve Özden (1993) kadında görülen cinsel işlev bozukluğunun zamanla eşte de bazı CĐB sorunlarına yol açabileceğini, özellikle kadında vajinismus sorununun zamanla erkekte erken boşalma ve cinsel ilgi ve isteğin azalması şeklinde bir soruna yol açabileceğini belirtmektedir. Şahin (2001), bir çalışmasında vajinismuslu kadınların yaklaşık %40’ının eşlerinde de CĐB saptadığını belirtmektedir. Çalışmamızda, iki grup arasında anlamlı bir fark olmamakla birlikte (Bakınız Tablo 25), araştırma grubunda eşlerinde bir cinsel sorun olduğunu bildiren (tanı düzeyinde değil) kadınların (n:10) eşlerinin %60’ında (n:6) erken boşalma sorunu, %40’ın da (n:4) ise sertleşme sorunu olduğu anlaşılmaktadır (Bakınız Tablo 22). 194 5.3. Cinsel Yaşam ve Evlilik/Birliktelik Bilgileri Katılımcıların; ilk cinsel ilişki yaşı, ilk cinsel ilişki yaşanan kişi, ilk cinsel ilişki yaşanan yer, evlilik sırasında istenmeyen gebelik, evlilik öncesi istenmeyen gebelik, kadınların evlilik dışı ilişki oranları, evlerini kimlerle paylaştıkları, çocuklarla aynı yatak odasını paylaşım, evde kimin söz ve otorite sahibi olduğu, evliliklerini/ilişkilerini kalitatif olarak değerlendirmeleri, kadınların yaşadığı bedensel hastalıklar değişkenleri açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Cinsel yaşam kalitesini doğrudan ya da dolaylı etkileyebileceğini düşündüğümüz bu değişkenler (bir önceki paragrafta sıralanan) açısından iki grup arasında anlamlı bir fark olmaması kadın cinsel işlev bozukluklarında etkili olduğu düşünülen travmatik deneyimlerin etkisinin sınamasını da kolaylaştıracaktır. Çalışmamızda ilk cinsel ilişki yaşama yaş ortalaması 21.38 (SD: 4.46) yaş olup 13 ile 32 yaş aralığındadır. Bu oran daha geniş bir kitleyle yapılan Hattat, Hattat ve Akkuş’un (2005) çalışmasında 23 yaş olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanada kaynaklı bir araştırma da ise, ilk cinsel ilişki yaş ortalaması 18.4’tür (Hansen, Mann, McMahon & Wong, 2004). Kanada’da yapılan bu çalışmada ilk cinsel ilişki yaşlarını sordukları kişilerin yaşları ne kadar büyükse ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları yaş da buna paralel olarak artmaktadır. Yani 15-24 yaş arasındaki kişilerde ilk ilişkiye girme yaşı ortalaması 16.8 yaş iken, 45-59 yaşları arasındaki kişiler için bu yaş ortalaması 19.2’ye 195 çıkmaktadır. Bu da bize batıda ilk cinsel ilişki yaşama yaşının yıldan yıla azaldığını göstermektedir. Her iki gruptaki kadınlar ilk cinsel ilişki yaşadıkları kişinin eşleri olduğunu (Bakınız Tablo 28), yine 4/5’i ilk cinsel ilişkilerini evlerinde (Bakınız Tablo 29) ve evlendikten sonra yaşadıklarını bildirmektedirler. Katılımcılarımızın alt ve orta sosyokültürel çevreden geldiklerini de dikkate alırsak, geleneksel değerlere bağlı bir toplum olan Türk Toplumu’nda bu sonuçlara ulaşmamız bize hiç de şaşırtıcı gelmemektedir. Çalışmamızda, normal kadın popülasyonunu temsil eden kadınların cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşama oranları araştırma grubumuzdaki CĐB sorunu yaşayan kadınlara oranla daha yüksek bulunmuştur (Bakınız Tablo 30). Araştırma grubumuzda vajinismus oranının, yüksek (%68) olması, yani gebe kalmak için gerekli şartlardan biri olan cinsel birleşmenin tam anlamıyla gerçekleşmemesi, bu değişkene ilişkin bulgularımızı etkilemiş olabileceğini bize düşündürtmektedir. Bu bulgumuzla bağlantılı olarak CĐB sorunu yaşayan kadınların yarısından fazlası (%56), gebelikten korunma yöntemlerini kullanmadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 31). Đlişki sırasında gebe kalmaktan korku yaşama nedenine benzer bir şekilde, zaten cinsel birleşmeyi henüz gerçekleştirememiş araştırma grubundaki kadınlar, gebelikten korunma yöntemlerini de doğal olarak kullanmamaktadırlar. Üstelik araştırma grubunda çocuk sahibi olma isteği nedeniyle gebelikten korunmayan kadınlar, korunmayı hiç düşünmediklerini ifade etmektedirler. 196 Bilindiği gibi gebelik ve doğum kadın cinsel işlev bozuklukları için başlatıcı faktörler arasında yer almaktadır (Şahin, 2001). Özellikle pelvik bölgedeki cerrahi müdahaleler ve cerrahi müdahale ile sonlandırılan istenmeyen gebelikler müdahale sonrasında kadınlarda cinsel ilişki sırasında ağrıya (disparoni) yol açabilmektedir (Hallward & Ellison, 2001; Goodwin & Agronin, 1997). Đstenmeyen gebelikler de cinsel travmanın bir diğer formudur kadınlarda travmatik bir etkiye sahip olduklarından çoğunlukla cinsel istek azalması olmak üzere diğer CĐB oranlarını da arttırmaktadırlar (Kayır & Şahin, 1998). Bu nedenle evlilik sırasında ve evlilik öncesinde istenmeyen gebelik araştırma kapsamında incelenmiştir. Çalışmamızda istenmeyen gebelik oranları araştırma grubu lehine, yani kontrol grubunda daha yüksek çıkmıştır (Bakınız Tablo 32). Tabii bu sonuçta, araştırma grubunda vajinismus şikayeti olan kadınların daha yüksek oranda olmasının da etkili olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızda kontrol grubunda sadece iki kişi (%4) evlilik öncesi istenmeyen gebelik yaşadıklarını ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 33). Oysa Hansen, Mann, McMahon ve Wong (2004), 20 yaş öncesi evlilik dışı gebelik oranlarının Amerika’da %22, Büyük Britanya’da %15, Kanada’da %11, Fransa’da %6 olarak belirtmektedirler. Batı toplumlarındaki oranlar ile çalışmamızda elde edilen sonuçları kıyaslayacak olursak; Türk Toplumunun geleneksel değerleri benimsemiş olması nedeniyle kadınların evlilik öncesi cinsel birleşmeyi tercih etmemeleri ve kızlık zarının eşe saklanmasından ya da sosyal beğenilirlik nedeniyle toplum tarafından kabul görülebilecek cevapları tercih etmelerinden de kaynaklanıyor olabilmektedir. 197 Araştırmamızda kadınların evlilik süresince eşlerinin evlilik dışı ilişkisi olup olmadığına ilişkin düşünceleri konusu da incelenmiş olup, kontrol grubundaki kadınlar araştırma grubundaki kadınlara göre daha yüksek düşündüklerini oranda eşlerinin belirtmişlerdir evlilik (Bakınız dışı Tablo ilişkisi olduğunu 34). Araştırma grubumuzda kadınların eşlerinin evlilik dışı ilişkisi olduğuna ilişkin düşünceleri yani eşlerini güvenilmez bulmalarıyla ilgili bulgumuz literatürdeki bilgilerle çelişmektedir (Tuğrul & Kabakçı, 1997; Ward & Ogden, 1994). Her iki grupta da kadınların neredeyse tümü (kontrol grubundaki bir kadın hariç), kendilerinin evlilik dışı ilişkilerinin olmadığını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 35). Bu sonuç, bizi kadınların eşlerini hiç aldatmadığı yargısına götürmemelidir. Araştırma grubunda kadınlarla yüz yüze görüşme yapıldığından, içinde suçluluk barındırdığı için -karşısındaki kişi her ne kadar uzman bir sağlık çalışanı da olsa- ikinci bir kişiye söylemeyecekleri düzeyde özel bir yaşantı olması ya da sosyal beğenilirlik nedeniyle, evlilik dışı ilişkiyle ilgili soruda, toplum tarafından kabul görülebilecek cevapları tercih etmiş olmalarından da kaynaklanıyor olabilmektedir. Cinsel yaşamı çiftin genel iletişiminden çok ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle katılımcılara birlikteliklerini nasıl değerlendirdiklerine ilişkin bir soru da sorulmuştur. CĐB sorunu yaşayan kadınların %60’ı evliliklerini “iyi ve çok iyi”, %28’i “orta” %12’si ise “kötü ve çok kötü” olarak değerlendirmişlerdir (Bakınız Tablo 41). Yine katılımcıların ilişkileriyle ilgili bilgi verebileceğini düşündüğümüz “Evde kim söz ve otorite sahibidir?” sorusuna araştırma grubundaki kadınların %58’i “eşim ve ben eşit oranda”, 198 %14’ü “ben” cevabını vererek ilişkilerinin uyumlu olduğunu ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 40). Bunlara ilave olarak “Eşinizle yaşadığınız herhangi bir sorununuz var mı?” sorusuna araştırma grubundaki kadınların %64’ü “Hayır” cevabı vererek herhangi bir sorunlarının olmadığını vurgulamışlardır (Bakınız Tablo 42). Tuğrul ve Kabakçı (1996)’da vajinismus olgularıyla yaptıkları çalışmada kadınların %80’inin evliliklerinden memnun olduklarını %20’sinin ise memnun olmadığını tespit etmiştir. Ward ve Ogden (1994) vajinismusu olan kadınların %25’inin eşiyle mutsuz bir ilişkisi olduğunu belirtmiştir. Bu sonuçlara dayanarak yaşanan cinsel sorunun mu ilişkiyi olumsuz etkilediği ya da ilişkideki sorunun mu cinsel sorunu doğurduğuna ilişkin kesin bir yorum yapmak doğru olmaz. Yetkin (1998) ve Tuğrul (2001) eşler arasındaki iletişimsizliğin ya da çatışmaların cinsel işlevi de etkilemesinin beklenen bir durum olduğunu, Hattat, Hattat ve Akkuş (2005) ise, cinsel yaşamdaki aksaklıkların çiftler arasında sürtüşmelere ve ilişkilerin bozulmasına yol açtığını, uzun süre tedavisiz kalan cinsel sorunların evlilik sorunlarının ortaya çıkmasına da neden olduğunu bildirmektedirler. Bulgularımıza göre kadınların ilişkilerini çoğunlukla “iyi” ve “çok iyi” olarak değerlendirmeleri; sorunlarıyla ilgili yardım alma sürecinde eşlerinin desteğini görüyor olmak ve tedaviye birlikte devam ediyor olmak kadınların ilişkileriyle ilgili algılarını pozitif yönde etkilemiş olabileceği gibi, %60’ının 5 yıl ve daha az bir süredir evli olmalarından da kaynaklanıyor olabilir. Nitekim Eriştiren, Đncesu, Yetkin ve Alpay’ın (2001) yaptığı çalışmada da evlilik süresi uzadıkça ilişkide uyumsuzluk ve çatışmalara bağlı olarak memnuniyet oranı 199 azaldığı görülmektedir. Bizim çalışmamızda da araştırma grubunda evlilik süresi 10 yıl ve üzerinde olan 11 kadından 7’si eşleriyle aralarında bir sorun olduğunu belirtmişlerdir. Đlk cinsel bilgilerin, her iki grupta da çoğunlukla arkadaş ve/veya eşten öğrenildiği sonucu çıkmaktadır (Bakınız Tablo 36a ve 36b). Çalışmamızda cinsel bilgi kaynakları olarak; %54 arkadaş, %26 eş, %12 kitap/dergiler gösterilirken, Đncesu’nun (2004) çalışmasında bu oranlar bulgularımızla paralellik göstererek %45 arkadaş, %35 eş ve %13 medya gösterilmiştir. Ülkemizdeki benzer diğer çalışmaların sonuçları da bulgularımızı destekler niteliktedir (Özden, Oktay ve Yavuz, 1993; Tuğrul & Kabakçı, 1997, Sağduyu ve ark., 1997). Ülkemizde formel bir cinsel eğitimin olmaması bu sonucu doğurmaktadır. Bu konuda Sungur (1998) cinsel eğitimsizliğin sadece halk arasında değil, sağlık çalışanlarında bile eksik olduğunu belirtmiştir. Toplumumuzda cinsel eğitim formel bir zeminde yapılmadığından kadınların ilk cinsel bilgi kaynakları, daha çok hemcinsleri olan arkadaşları ve ilk cinsel ilişkiyi yaşadıkları eşleri olmaktadır. Çalışmamıza katılan CĐB sorunu olan kadınlar bu durumdan hiç de şikayetçi gibi görünmemekteydiler. Hatta kadının cinsel bilgisinin ve deneyiminin olmaması toplumun büyük kesimindeki erkekler tarafından tercih edilir olduğundan, kadınlar ilk cinsel bilgilerini eşlerinden aldıklarını ifade ederken bu durumdan memnun oldukları mesajını “Tabii ki eşimden öğrendim” “Đlk cinsel ilişkimi eşimle yaşadım ve ondan öğrendim”, “Başka kimden 200 öğrenecektim ki..” gibi ifadeler kullanarak alttan alta vermekteydiler. Çünkü bu durum onların iyi ve eşleri tarafından tercih edilir olmaları için önemli bir kriterdi. Çalışma sonuçlarımıza göre, cinsellikle ilgili korku yaşama oranları araştırma grubunda (%48) kontrol grubuna göre (%24) iki kat fazla görülmektedir (Bakınız Tablo 37). Cinsel sorunların özellikle de vajinismusun ortaya çıkmasında önemli rol oynayan değişkenlerden birinin cinsel birleşmeye ilişkin korkular olduğu çeşitli kaynaklarda dile getirilmekte ve saptanmaktadır (Hattat, Hattat ve Akkuş 2005; Hallward & Ellison, 2001; Tuğrul & Kabakçı, 1997; Ward & Ogden, 1994). Araştırma grubundaki olguların %68’inin vajinismus olduğunu dikkate alırsak kulaktan dolma bilgilerle korku yaşanma oranlarının kontrol grubuna göre yüksek çıkması öngörülebilir bir unsurdur. Tuğrul ve Kabakçı (1997) Klatzky’nin 1980 yılında geliştirdiği “Bilgi Đşleme Modeli”nden bahsederek vajinismus şikayeti olan kadınların çocukluklarından beri cinsellikle ilgili bilgileri ya yok saydıkları ve hiç kaydetmedikleri ya da cinsellikle ilgili duydukları ve yaşadıkları her kötü bilgiyi seçici dikkatleri sayesinde hafızalarına çok iyi kaydettiklerini vurgulamaktadırlar. Bu bilgi ışığında, cinsellikle ilgili duydukları her olumsuz bilgiyi ve yine cinsellikle ilgili yaşadıkları ya da algıladıkları her olumsuz deneyimi seçici dikkatleri sayesinde kaydetmiş olan kadınları, CĐB şikayetine daha açık hale getirmiş olabilir bu düşünce yapıları. Cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda psikiyatrik sorunların da görülme oranları gerek ülkemizde gerekse uluslararası 201 literatürde %25 ile %50 arasında değiştiği bildirilmektedir (Özdemir, 2004; Güvenç, 2004; Đncesu, 2001d; Đncesu & Yetkin, 1997; Sağduyu ve ark., 1997; Laumann, Paik & Rosen, 1999). Çalışmamızda araştırma grubundaki kadınların %28’i (n:14) psikiyatrik bir şikayeti olduğunu belirtirken kontrol grubunda bu oran sadece %6’dır (Bakınız Tablo 44) ve bulgularımız literatürle uyumludur. Araştırma grubumuzda, depresyon tedavisi gördüğünü söyleyen 5 kadının hepsinde azalmış cinsel istek bozukluğu; panik atağı olduğunu belirten 4 kadından 3’ünde vajinismus, 1’inde azalmış cinsel istek bozukluğu mevcuttur. Çalışmamızda cinsel istek bozukluğu olduğunu bildiren 12 kadından 5’inin (%41) depresyon nedeniyle de tedavi gördüğü dikkat çekmektedir. Cinsel işlev bozukluğunun mu psikiyatrik soruna yol açtığı, yoksa, psikiyatrik sorun kaynaklı bir CĐB geliştiği konusunda kesin bir yargıya varmak her zaman çok kolay olamamaktadır. Yetkin’in (2001a) de ifade ettiği gibi, psikiyatrik bozuklukların kolaylaştırdığı cinsel işlev bozuklukları olduğu gibi, cinsel işlev bozukluğu da sekonder psikiyatrik bozukluklar yaratabilir. Çalışmamızda CĐB sorunu olan kadınların, bu sorunlarının yaklaşık 35.96 (SD:24.57) aydır sürdüğünü göz önüne alırsak, yaşadıkları cinsel sorunun mu depresyon, panik atak ve anksiyete gibi psikiyatrik şikayetlere neden olduğu, yoksa psikiyatrik şikayetlerin mi cinsel işlev bozukluğunu tetiklediği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Cinsel işlevlerdeki sorunların kadınlar için kaygı düzeyini arttırıcı bir unsur olduğu Tuğrul ve Kabakçı (1996) tarafından da vurgulanmaktadır. Bu tür çalışmalarda psikiyatrik şikayetin primer mi yoksa sekonder mi 202 olduğunu belirlemek çok kolay olmamakla birlikte, çalışmamızda daha çok CĐB sorununa odaklandı-ğımız için, kadınların psikiyatrik şikayetlerinin ne zaman başladığına ilişkin bilgiyi ihmal etmemize yol açmıştır Benzer çalışmalarda bu konunun atlanmaması “primer mi? sekonder mi?” ayrımına bir ışık tutabilir. De Silva (2001), sadece seksüel travmaların değil, seksüel olmayan travmalar sonrasında ortaya çıkan TSSB ve depresyon gibi rahatsızlıkların da seksüel fonksiyonu olumsuz etkileyebileceğini, yani salt travmadan değil travma sonrasında gelişen diğer sorunların bir sonucu olarak da cinsel sorunların ortaya çıkabileceğini belirtmektedir. Kısacası, CĐB sorunları travmaların direk sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi, dolaylı sonuçları olarak da ortaya çıkabilmektedirler. Bu bilgiler ışığında, kontrol grubuna göre araştırma grubunda yüksek oranda görülen psikiyatrik sorunların -yine araştırma grubumuzda yüksek oranlarda rastlanan travma oranlarıyla bağlantılı olarak- travma kaynaklı da olabileceğini akla getirmektedir. Araştırma grubu ile kontrol grubu arasında halen kullandıkları ilaç oranları açısından anlamlı bir farklılık göze çarpmaktadır (Bakınız Tablo 45). Araştırma grubunda halen kullanılan ilaç oranları %22’dir. Araştırma grubundaki katılımcılardan 1 kişi tansiyon, 1 kişi romatizma, 9 kişi antidepresan ve/veya anksiyete giderici ilaç kullandıklarını belirtmişlerdir. Psikiyatrik tedavilerde kullanılan bazı ilaçlar özellikle de bazı antidepresan ilaçlar ile diyabet ve tansiyon tedavilerinde kullanılan ilaçların cinsel işlev bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir (Đncesu, 2001d; Hallward & Ellison, 2001; Güvenç, 203 2004). Meston (2003), orgazm sorunu olan kadınlarda antidepresan kullanımı %8.6 olarak bildirmektedir. 5.4. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği Sonuçları Kadın cinsel işlevini yedi farklı boyutta görmemizi sağlayan Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği “kadın formu” ile “sıklık”, “iletişim”, “doyum”, “kaçınma”, “dokunma”, “vajinismus” ve “anorgazmi” boyutlarında değerlendirme yapılmaktadır (Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993). Araştırma ve kontrol gruplarını bu yedi alt boyut açısından incelediğimizde “iletişim” alt boyutu dışında “sıklık”, “doyum”, “kaçınma”, “dokunma”, “vajinismus” ve “anorgazmi” boyutlarında iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklar olduğu göze çarpmaktadır. Sadece iletişim alt boyutunda her iki grup arasında anlamlı farklılık bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 46a). Ölçeğin “iletişim” alt boyutu dışında her iki grup arasında anlamlı fark olması, hem araştırma hem de kontrol grubundaki kadınların, cinsel sorunlarıyla ilgili bildirdikleri bilgilerin ve aldıkları tanıların bir ölçekle de teyit edilmesi açısından anlamlıdır ve çalışmamızdaki grupların cinsel işlevleriyle ilgili sayısal bazda da araştırmacıya bilgi sağlamaktadır. Đletişim alt boyutu puanları açısından araştırma ve kontrol grubu arasında anlamlı bir farklılık olmaması (Bakınız Tablo 46a) her iki gruptaki kadınların da cinsel ilişkileri ve cinsellik hakkında eşleriyle sınırlı bir düzeyde konuştuklarını bize açık bir şekilde 204 göstermektedir. Bu sonuç, cinsellikle ilgili “Cinsellik sadece yaşanır, sevişme ve cinsellikle ilgili konuşmak onu bozar” mitinin doğruluğunu da bize göstermektedir. Cinsellikle ilgili yanlış inanışlardan ister cinsel sorunu olsun ister olmasın birçok çiftin etkilendiği anlaşılmaktadır. Đnsan hayatında önemli işlevsel alanlardan biri olan cinsellikle ilgili konuşmamak cinselliğin çiftler arasında sadece yapılması gereken bir görev olarak algılanıyor olmasından da kaynaklanıyor olabileceğini bize düşündürtmektedir. Çalışmamızda, araştırma grubundaki kadınların kontrol grubundaki kadınlara oranla cinsel ilişki sıklıklarının daha az olduğu, cinsel ilişkilerini daha az tatminkar buldukları, cinsel ilişkiden daha çok kaçındıkları ve birbirlerine cinsel anlamda dokunmaktan da kaçındıkları saptanmıştır (Bakınız Tablo 46a). Ayrıca vajinismus ve anorgazmi alt boyut puanları arasında araştırma grubu aleyhine belirgin bir fark olduğu görülmektedir (Bakınız Tablo 46a). Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği’nin kullanıldığı benzer çalışmalarda da araştırma bulgularımıza benzer sonuçlara rastlanmıştır (Tuğrul & Kabakçı, 1997; Tuğrul & Kabakçı, 1996; Tuğrul, Öztan & Kabakçı, 1993). Her ne kadar her iki grupta da orgazm bozukluğu %4 ile eşit oranda saptanmış olsa da (Bakınız Tablo 17a), iki grup arasında anorgazmi alt boyutunda anlamlı fark olduğu ortaya çıkmıştır (Bakınız Tablo 46a). Kadınların cinsellikle ilgili konuşma konusunda yaşadıkları zorluklar, cinsel bilgilenme azlığı nedeniyle cinsel yaşamlarıyla ilgili bilgileri aktarırken kullandıkları dilin çok sınırlı olması ve 205 kendilerini bu konuda sözel olarak ifade etme becerilerinin az olması nedeniyle yaşadıkları sorunu sözel olarak aktarmakta zorlanmaktadırlar. Bu nedenle bu tür yapılandırılmış ölçeklerden elde edilen sonuçlar da bu tür çalışmalarda anlam kazanmaktadır. Cinsel doyumla ilgili bir çok noktanın kapsandığı ölçeklerin cevaplanması tanı koyarken hekimin de işini kolaylaştırdığı ve sorunun oluşmasında birçok etkili faktörün atlanmadan değerlendirilmesini sağladığı için, hem bu tür çalışmalarda hem de kliniklerde günlük rutin içinde kullanılmasının oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. 5.5. Yaşam Boyu Travma ile CĐB Đlişkisi Cinsellik, sadece haz veren bir yaşantı olmamakta, bazen şiddet içeren ve dolayısıyla bu tür bir şiddete maruz kalan kişiye, kötü duygular hissettiren bir unsur olarak da karşımıza çıkmaktadır. Cinsel işlev bozukluğu ile travma arasında kuvvetli bir ilişki olduğu çeşitli araştırmacılar tarafından dile getirilmektedir (Goodwin & Agronin, 1997; Fritz, 1981; Gise & Paddison, 1988; Dupre, Hampton, Morrison & Meeks, 1993; Goodman, Koss & Russo, 1993). Travmatik deneyimler cinsel işlev bozuklukları için hem yatkınlık yaratıcı, hem başlatıcı etkenler arasında yer almakta ve kadınlarda geçmiş travmatik deneyimler cinsel işlev bozukluğu için önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadırlar (Şahin, 2001; Kayır & Şahin, 1998). 206 Çalışma sonucunda yaşam boyu travma (çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik gibi yaşam dönemlerinin herhangi birinde en az bir travmaya maruz kaldığını bildirenlerin oranları) açısından her iki gruptaki kadınlar arasında oldukça anlamlı (X2:17.818, df:1, p<0.001) bir farklılık saptanmıştır. CĐB sorunu olan yani araştırma grubundaki kadınların dörtte üçünün (%76) yaşamlarının herhangi bir döneminde duygusal, cinsel ve fiziksel açıdan herhangi bir travmaya maruz kaldığı görülmektedir (Bakınız Tablo 47a). Normal kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubumuzda da cinsel sorun yaşadığını bildiren -her ne kadar tanı düzeyinde olmasa da- 8 kadının 5’inde de travma öyküsüne rastlanmaktadır. Hem araştırma hem de kontrol grubumuzdan elde ettiğimiz bu bulgular doğrultusunda araştırmamızın ana hipotezlerinden olan cinsel işlev bozukluğu görülen kadınlarda geçmiş ve halen devam eden travma öyküsünün kontrol grubundan daha yüksek olacağına ilişkin hipotezimiz desteklenmektedir. Sezgin (2003), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde travma yaşantısı olan kadınlarla yaptığı bir çalışmada, araştırma grubuna girenlerin %80’inin iki veya daha fazla travmatik etkene maruz kaldıklarını ve travmatik deneyimleri sıklıkla çocukluktan başlayarak yaşamlarının farklı devrelerinde sürdüğünü saptamıştır. Araştırma grubunda yer alan ve yaşamının herhangi bir döneminde travmaya maruz kaldığını ifade eden 38 kadından 25’i yani %65.7’si çocukluk çağında, yetişkinlik döneminde ve/veya evlilik içinde cinsel şiddete ya da cinsel istismara maruz kaldığını bildirmektedir (Bakınız Tablo 47b). Yine benzer şekilde kontrol 207 grubunda cinsel sorun bildirip de geçmiş travma öyküsü de bulunan 5 kadından 3’ünde cinsel travma öyküsü mevcuttur. Hem yurt içi hem yurt dışı kaynaklı araştırmalar çalışma bulgularımızı desteklemektedir (Van Berlo & Ensink, 2000; Gise & Paddison, 1988; Geyran-Çervatoğlu, 1998; Dişçioğlu-Genç & Yüksel, 2004) Araştırmamız sonucunda cinsel işlev bozukluğu ile geçmiş travmatik deneyimler, özellikle de cinsel travma arasında pozitif bir korelasyon olduğu ortaya çıkmakla birlikte, cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı bildirilen travmatik nedenlerin, özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek zordur. Çünkü cinsel işlev bozukluklarının oluş nedenleri çok faktörlüdür, hiçbir zaman sorunun nedeni tek bir faktörün etkisine dayandırılmamalıdır. 5.6. Çocukluk Çağı Travmaları ile CĐB Đlişkisi Johnson (2004), çocukluk çağı istismarlarının, yetişkinliğe taşınan hem orta hem de uzun vadeli psikolojik etkileri olduğunu belirtmektedir. Ancak, cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı bildirilen nedenlerin özellikle de erken yaşam dönemlerinde ortaya çıkmış olanların basit bir neden sonuç ilişkisi içinde olduğunu göstermek zordur (Şahin, 2001). “Çocukluk çağında aile üyelerinden biri veya bir yabancı tarafından fiziksel, cinsel veya duygusal istismar yaşamış olmak” her zaman psikolojik travmaya neden olan temel etkenler arasında, mutlaka yer almaktadır (Yüksel, 1998a). 208 Hallward & Ellison (2001) hem kadın hem de erkeklerde görülebilen cinsel işlev bozukluklarında çocukluk çağında maruz kalınan cinsel travmaların önemli bir risk faktörü oluşturduğunu; Butcher (1999), fiziksel ya da cinsel istismar yaşantılarının, vajinal penetrasyondan korkuya, sekse karşı fobik tutumlar geliştirmeye ve vajinismusa neden olabildiğini belirtmektedirler. Benzer şekilde Geyran-Çervatoğlu (1998) da çocukluk döneminde cinsel istismar öyküsü olanlarda anksiyete bozuklukları depresyon ve cinsel işlev bozukluklarının yüksek oranlarda olduğunu bildirmektedir. Çalışmamızda çocukluk çağı fiziksel istismarı, duygusal istismarı ve bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalma açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken, aile bireyleri ya da diğer akrabalar tarafından cinsel istismara uğrama oranı, araştırma grubundaki kadınlarda anlamlı bir şekilde yüksek çıkmıştır (Bakınız Tablo 48a). Çeşitli kaynaklarda (Şahin & Kayır, 2001; Tuğrul & Kabakçı, 1997; Tuğrul, 2001; Messman-Moore & Long, 2000) cinsel travmadan yıllar sonra bile özellikle cinsel işlevlerde çeşitli sorunlar ortaya çıkabildiği bildirilmektedir. Çalışmamızda çocukluk çağı araştırma istismarı grubundaki bildirmezken, kadınların %28’i çocukluk %58’i çağı istismarlarının sadece birine, %10’u ikili türüne, %4’ü ise her üçüne (fiziksel, duygusal, cinsel) maruz kaldığını bildirmektedir. Çocukluk çağı fiziksel istismarı açısından iki grup arasında anlamlı bir farklılığın olmaması, araştırmamız açısından, CĐB şikayeti 209 ile çocukluk çağı fiziksel istismarı arasında doğrudan bir ilişki olmadığını bize göstermektedir. Oysa özellikle yabancı literatürde (Goodwin & Agronin, 1997; Butcher, 1999) çocukluk çağındaki fiziksel istismarın da CĐB’e neden olan etkenlerden bir olduğu vurgulanmaktadır. Messman-Moore ve Brown (2004) Amerika’da bayan kolej öğrencileri ile yaptıkları bir çalışmada fiziksel istismar oranını %4.2 olarak saptamıştır. Oysa bizim çalışmamızda normal kadın popülasyonunu temsil eden kontrol grubumuzda bu oran %14’dür (Bakınız Tablo 52a). Ülkemizde çocukluk çağı fiziksel istismarının yani dayağın çocuğun eğitiminde bir terbiye aracı olarak yaygın bir şekilde kullanılması nedeniyle de kontrol grubundaki oranların buna bağlı olarak yükseldiğini düşünmekteyiz. Her iki grupta da fiziksel istismara maruz kalanlar birkaç defa veya sık olarak fiziksel istismara uğradıklarını, yaşadıkları bu deneyimi arkadaşlarıyla paylaştıklarını ifade etmektedirler (Bakınız Tablo 52a). Çocukluk çağı duygusal istismarı açısından da iki grup arasında anlamlı bir fark saptanamamıştır. Her iki grupta da kadınlar aile üyeleri tarafından duygusal istismara maruz kaldıklarını, araştırma grubundaki duygusal istismara maruz kaldığını bildiren kadınların %90’ı sık olarak ya da çok sık bu istismara maruz kaldıklarını daha çok arkadaşları ile bu istismarı paylaştıklarını ve olumlu destek aldıklarını bildirmektedirler (Bakınız Tablo 53a). Çocukluk çağında bir yabancı tarafından cinsel istismara maruz kalmak ve bu cinsel istismarın ne şekilde olduğuna ilişkin 210 olarak iki grup arasında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 54a). Ancak araştırma grubundaki iki kadından biri cinsel ilişkinin vajinal penetrasyon şeklinde gerçekleştiğini, bir diğeri ise cinsel birleşmenin tam anlamıyla gerçekleşmediğini ama sürtünme şeklinde yoğun bir cinsel temas olduğunu ifade etmektedirler. Kontrol grubundaki kadınlarda bu tür cinsel istismara maruz kalan kişi bulunmamaktadır ve nispeten daha hafif sayılabilecek cinsel istismar çeşitlerine maruz kalmışlardır. Bu da dikkat çekicidir. Şahin’in (2001) de ifade ettiği gibi tabi ki erken yaşam dönemlerine ilişkin travmalar ile CĐB arasında bir ilişki kurmak kolay değildir. Çocukluk çağında bir yabancı tarafından maruz kalınan cinsel istismarın alt boyutları açısından da her iki grup arasında belirgin bir farklılığa rastlanmamıştır (Bakınız Tablo 54b). Aile üyelerinden veya akrabalar tarafından cinsel istismara uğrama oranları açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık mevcuttur. Araştırma grubunda aile üyelerinden biri ya da bir akraba tarafından cinsel istismara maruz kalma oranı %12 iken, kontrol grubunda bu oran sadece %2 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55a). Vahip (1994), çocuklara yönelik cinsel kötüye kullanımın büyük ölçüde aile bireyleri tarafından gerçekleştirildiğini belirtmektedir. Sezgin’in (2003) çalışmasında da travma mağduru kadınların %15’ine ağabey ve baba tarafından cinsel tacizde bulunulmuştur. Araştırma grubumuzda kadınlardan biri ensest bir ilişki neticesinde ağabey tarafından vajinal penetrasyonun gerçekleştiği bir cinsel istismar yaşadığını, diğer üçü ise yakın akrabaları tarafından gerçekleştirilen vajinal penetrasyonun olmadığı 211 ancak “uyluk kalça ya da bir başka bölgelerine yönelik sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit gibi vücut temasının bulunduğu” türde yoğun cinsel temasın bulunduğu cinsel istismara maruz kaldıklarını bildirmiştir (Bakınız Tablo 55a). Çeşitli kaynaklar çocukluk çağı cinsel istismarlarının özellikle aile üyelerinden biri ya da güvenilen çok yakın akrabalar tarafından uygulanan, güç ve tehdit kullanılmadan yaşanan çocukluk çağı cinsel istismarlarının daha travmatik bir etkiye neden olduğunu bildirmektedirler (Erdinç, Şengül, Dilbaz & Bozkurt, 2004; Şahin, 2001; Kayır & Şahin, 1998). Sezgin ve Öktem (1996), aile üyelerinden gelen cinsel istismar sırasında fiziksel şiddetin kullanılmamasının olayın etkisini azaltmadığını, kullanılan duygusal şiddetin daha büyük bir acı ve travmaya neden olduğunu belirtmektedirler. Finkelhor (1980) erken cinsel deneyimin daha büyük bir kardeşle yaşanması halinde kendilik saygısının daha düşük olduğunu saptamıştır (Şahin, 2001’den naklen). Aile üyelerinden biri ya da yakın ve güvendiği bir akrabası tarafından cinsel istismara uğradığını bildiren kadınlar bu istismara çoğunlukla birden fazla maruz kaldıklarını, istismarın %80’i bu istismarın 1-12 ay sürdüğünü dile getirmişlerdir. %50’si bu istismarı kimse ile paylaşmadıklarını ifade etmişlerdir (Bakınız Tablo 55b). Cinsel istismarın yakınlar tarafından uygulanmasının yanı sıra uzun sürmesinin de travmatik etkiyi arttırarak CĐB’e neden olabileceği değerlendirilmektedir. Bu konuda ki kaynaklar da benzer bir bilgiyi vurgulamaktadırlar (Rellini & Meston, 2006; Meston, Heiman & Trapnel, 1999). 212 Çalışmamızda aileden biri ya da bir akraba ve bir yabancı tarafından çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalma ayrımı yapılmaksızın, sadece çocukluk çağı cinsel istismarı dikkate alınarak yapılan istatistiksel analizde de iki grup arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır. Araştırma grubunda çocukluk çağı cinsel istismarı %28 iken, kontrol grubunda bu oran %12 olarak karşımıza çıkmaktadır (Bakınız Tablo 55d). Tüm etnik, ırksal, eğitimsel ve sosyoekonomik gruplarda oldukça sık görülen (Kaya & Sungur, 1998) ve önemli bir sosyal problem olarak karşımıza çıkan çocukluk çağı cinsel istismarı oranlarının batı kaynaklı araştırmalarda %22.3 ile %28 arasında görüldüğü bildirilmektedir (Rellini & Meston, 2006). Ward ve Ogden (1994), vajinismusu olan kadınlarda cinsel taciz oranının %14.6 olarak bildirmektedir. Kinzl, Traweger ve Biebl’in (1995), 202 bayan üniversite öğrencisi ile yaptığı bir çalışmada çocukluk çağı cinsel istismarı bildirenlerde cinsel işlev bozukluklarına, çocukluk dönemi cinsel tacizi bildirmeyenlere kıyasla daha yüksek oranda rastladığını bildirmektedir. Ülkemizde CĐB sorunu yaşayan kadınlarla yapılan çalışmalarda da çocukluk çağı cinsel istismarının cinsel işlevlerde etkili nedenlerden biri olduğu belirtilmektedir (Kaya & Sungur, 1998; Öztürk-Kılıç, 1993; Kaptanoğlu, Aksaray, Seber & Tekin, 1993). Çalışmamızda araştırma grubundaki kadınlarla görüşmeler sırasında travmatik yaşantılarından bahseden bazı kadınların; “Bu durumu ilk kez size söylüyorum”, “Bu bilgiler aramızda kalacak mı?”, “Eşimin bundan haberi olmayacak, değil mi?” şeklinde endişelerini dile getirerek yaşadıkları cinsel travmaları ifade ettikleri 213 gözlenmiştir. Đfade ettiğimiz bu tür kaygılar nedeniyle, travmatik deneyim yaşadığı halde bu deneyimlerini bilinçli bir seçim olarak ifade etmeyen kadınların olabileceğini düşündürtmektedir. Yaşamın herhangi bir döneminde yaşadıkları travmatik bir olayı -bilimsel bir çalışma için de olsa ve karşılarındaki kişi uzman da olsa- ilk kez karşılaştıkları birine aktarmalarının çok da kolay olmadığını düşünmekteyiz. Kişilerin yaşadıkları travmaları, özellikle bilinçli bir seçim olarak ifade etmeyecekleri gibi, yaşadıkları travmatik deneyime amnezik oldukları için de belirtmemiş olabilecekleri düşünülmektedir. Williams (1994) çocukluk çağı cinsel tacizi belgelendirilmiş olan 129 kadınla yaptığı detaylı psikiyatrik görüşme sonunda %38’inin yaşadığı olaya amnezik olduğunu; Briere ve Conte (1993) çocukluk çağı cinsel tacizine uğramış 468 yetişkin erkek ve kadından %59.6’sının hayatlarının bir döneminde tacize amnezik olduklarını tespit etmişlerdir (Tutkun, 1998’den naklen). 5.7. Yetişkinlik Dönemi Travmaları ile CĐB Đlişkisi Bir insan veya bir grup tarafından gerçekleştirilebilecek, ister fiziksel olsun ister cinsel olsun, travmatik yaşantılar kadınlarda çeşitli sorun ve zorlanmalara yol açmaktadırlar (Yüksel, 1998a). Van Berlo (2000), özellikle cinsel saldırıların kadınlarda cinsel problemlere yol açtığını vurgulamaktadır. Benzer şekilde Rodgers ve Gruener da (1997) tecavüze uğrayan kişilerde daha sonra orgazm bozukluklarından, tamamıyla seksten kaçınmaya kadar cinsel fonksiyon 214 bozukluklarına rastlandığını bildirmektedir. Potansiyel olarak, bebeklikten 80 yaşına dek her yaşta kadının yaşayabileceği bir durum olan cinsel saldırı için 16-24 yaş grubunda riskin daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Yüksel,1998a). Çalışmamızda, katılımcıların çocukluk dönemi ve aile içi travmalara odaklanıp atlayabileceği düşünülerek evlilik içi olmayan yetişkinlik dönemi travmalarına ilişkin de inceleme yapılmıştır. Çalışmamızda, yetişkinlik döneminde travmaya maruz kalma oranlarına baktığımızda bir yabancı ya da aileden biri tarafından fiziksel saldırıya maruz kalma ve bir yabancı ya da aileden biri tarafından cinsel saldırıya maruz kalma oranları kıyaslandığında iki grup arasında anlamlı bir fark saptanamamıştır (Bakınız Tablo 49). Yetişkinlik dönemlerinde yani 18 yaşından sonra bir yabancı tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalma oranı araştırma grubundaki kadınlarda %4 (n:2) olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı konuda kontrol grubundaki katılımcılar ise herhangi bir travma bildirmemektedirler (Bakınız Tablo 49). Araştırma grubundaki travmaya maruz kalmış her iki kadın da “cinsel organ ya da memelerin ellenmesi ve okşanması” şeklinde bir saldırıya maruz kaldığını; biri patronu diğeri ise mahalleden biri tarafından “bir kez” bu duruma maruz kaldıklarını; travmaya maruz kalan bir kadın aile üyelerinden biriyle bu durumu paylaştığını diğeri ise paylaşmadığını bildirmiştir. Yetişkinlik döneminde tam anlamıyla cinsel birleşmenin gerçekleştiği bir cinsel saldırıya rastlamamış olmamız bu türde travmatik deneyimlerin toplumda az yaşandığının 215 bir göstergesi olamaz. Daha geniş bir örneklem grubuyla yapılan çalışmalarda cinsel saldırıya uğramış kadınlara daha yüksek oranlarda rastlanma ihtimali her zaman vardır. Cinsel suç mağduruna yönelik yanlış inanışlar ve toplumsal ön yargılar nedeniyle cinsel bir saldırıya maruz kalmış olan kadınlar adli başvurularda bulunmadıkları gibi (Gise & Paddison, 1988; Yavuz, Özarslan & Yavuz, 1997; Watts & Zimmerman, 2002), psikolojik ve tıbbi yardım talebinde de bulunmaktan genellikle kaçınmaktadırlar (Yüksel, 1998a). 5.8. Evlilik Đçi Şiddet ile CĐB Đlişkisi Đster gelişmemiş olsun ister gelişmiş olsun tüm toplumlarda ve Dünya’nın her yerinde kadına yönelmiş aile içi şiddet olgularına sıklıkla rastlanmaktadır (Unicef, Domestic Violence, 2000). Balcıoğlu (1998), kadın ve erkeğin eğitim düzeyi, sosyal statüsü ve ekonomik şartlarına bağlı olmaksızın, kadının ev içinde şiddete uğradığını belirtmektedir. Evlilik içi kadına yönelik şiddet, yalnızca alt sosyoekonomik tabakayla sınırlı kalmayıp, yaş, yerleşim yeri, eğitim, meslek ve gelir düzeyi farkı gözetmeksizin her kategoriden ailede görülebilmektedir (Günay, Sözen, Yavuz & Ramadanoğlu, 1996). Erkekler, ilişki içindeki pozisyonlarını güçlendirmek ve ilişkinin patronu olduklarını göstermek için eşlerine şiddet uygulamaktadırlar (Watts & Zimmerman, 2002). Çalışmamızda evlilik içi fiziksel şiddet açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken, evlilik içi duygusal ve cinsel şiddete maruz kalma oranı, araştırma grubundaki 216 kadınlarda kontrol grubundaki kadınlara oranla anlamlı bir şekilde yüksek çıkmıştır (Bakınız Tablo 50a). Araştırma grubunda 26 kişi (%52) evlilik içi şiddetin en az bir türüne maruz kaldığını bildirirken kontrol grubunda bu oran 13 kişi ile %26’dır. Đki grup arasında evlilik içi şiddet türlerinin kombinasyonları açısından da anlamlı bir fark saptanmıştır Çalışmamızda araştırma grubundaki kadınlar en çok evlilik içi şiddetin bir türüne (%26) en az da üç türüne (%8) birden maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 50b). Çalışmamızda evlilik içi fiziksel şiddete maruz kalma açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Araştırma grubunda %24 kontrol grubunda ise %16 olarak görülen evlilik içi fiziksel şiddete uğrama oranları uluslararası literatürün bir kısmıyla paralellik gösterirken bir kısmıyla da paralellik göstermemektedir. Örneğin; Japonya’da raporlara geçen 1993 fiziksel şiddet olgusundan 796’sı (%59) kadınlara partnerleri tarafından yöneltilmiş fiziksel şiddet olgularıdır; Yeni Zellanda’da 314 kadın ile yapılan görüşmede, kadınların %20’si erkek partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmıştır; 1997 yılında Đşviçre’de yapılan bir araştırmada 1500 kadının %20’sinin fiziksel saldırıya maruz kaldığı bildirilmiştir; Kenya’da 612 kadın ile yapılan görüşmede kadınların %42’si partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığını; Kore’de random örneklemeyle yapılan bir araştırmada kadınların %38’inin eşleri tarafından fiziksel şiddete uğradıkları bildirilmektedir Durum ülkemizde de bu sonuçlardan çok farklı değildir (Unicef, Domestic 217 Violence, 2000). Yine Amerika ve Kanada’da 1985-1998 yılları arasında yapılan toplum bazlı çalışmalarda kadınların %25-30’u hayatlarının önceki dönemlerinde eşleri, erkek arkadaşları ya da eski partnerleri tarafından fiziksel şiddete maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Campbell, 2002). Yukarıdaki oranlardan da anlaşıldığı üzere doğu toplumlarında kadına yönelik şiddet batı toplumlarına göre daha yüksek düzeydedir. Bizim çalışma bulgularımızın batı toplumlarındaki oranlara daha yakın olduğu dikkat çekmektedir. Evlilik içi fiziksel şiddete ilişkin bulgularımız ulusal literatürle paralellik göstermemektedir. Bu durum bize, ülkemizde yapılan araştırmaların niteliklerinin farklı olmasından kaynaklanmış olduğunu düşündürtmektedir. Örneğin, Günay, Sözen, Yavuz ve Ramadanoğlu (1996), ülkemizde yapılan kadına yönelik aile içi şiddet olgularının Adli Tıp uygulaması çerçevesinde değerlendirildiği bir araştırmada aile içi fiziksel şiddet nedeniyle adli mercilere başvuran (n:60) kadınların %70’inin evlendiklerinden beri fiziksel şiddete uğradıklarını tespit etmişlerdir. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki çeşitli kentlerde 599 kadın ile yapılan bir araştırmaya göre ise; kadınların %15.4’ü “sık sık”, %42.5’i “bazen” eşlerinin fiziksel şiddetine maruz kaldıklarını bildirmişlerdir (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights, 1998). T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (2005), Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından 1997 senesinde yaptırılan “Aile Đçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet” konulu araştırmanın bulgularına bakıldığında; kadınların %10'u eşlerinden sık sık (%3.6) ve ara sıra (%6.5) dayak yediklerini bildirmişlerdir. Gölge ve arkadaşlarının 218 (2000) çalışmasında da eşi tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadınların oranı %30’dur. Eşe yönelik fiziksel şiddete ilişkin araştırma sonucumuzla literatür arasındaki bu farklılık örneklem gruplarındaki farklılıktan da kaynaklanmaktadır. Araştırmamızda kadınlar, daha çok tokat atma ve yumruklama şeklinde travmaya maruz kaldıklarını, çoğu “bir kez” veya “birkaç kez” fiziksel şiddet yaşadıklarını bildirmişlerdir (Bakınız Tablo 57b). Her iki grubumuzdaki kadınlar evliliklerinin iyi gittiğini, eşleriyle belirgin bir problemlerinin olmadığını belirtmişlerdir. Bu nedenle ülkemizdeki diğer çalışmalardan daha az bir oranda fiziksel şiddete rastlanmış olabileceği değerlendirilmektedir. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmaması nedeniyle -en azından bizim çalışmamızda- evlilik içi fiziksel şiddet ve CĐB ilişkisi açısından anlamlı bir ilişkiden bahsedilemez. Oysa çeşitli kaynaklar eşler arasındaki sorunların ve uygulanan şiddetin cinsel işlev bozukluğuna yol açtığını bildirmektedirler (Tuğrul, 2001; Şahin 2001). Kadına yönelik evlilik içi duygusal istismar dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de oldukça yaygın bir şiddet türüdür. Gülçür, 1999 senesinde Ankara’da yaptığı bir çalışmada kadınların %89’unun psikolojik şiddete maruz kaldıklarını belirtmektedir. Türkiye’nin doğusunda yapılan bir çalışmada kadınların %50.8’i “bazen” eşleri tarafından sözel şiddete maruz kaldıklarını, %17.5’i “sık sık”, %39.1’i “bazen” duygusal şiddete maruz kaldıklarını ifade etmektedirler (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights, 219 1998). T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün (2005) araştırmasına göre kadınların %12’si eşleri tarafından sık sık ve ara sıra hakarete uğradıklarını, belirtmişlerdir. Çalışmamızda araştırma grubunda evlilik içi duygusal şiddetin kontrol grubuna oranla üç kat fazla olduğu saptanmıştır. Araştırma grubunda eşlerinin duygusal istismarına maruz kaldığını bildiren kadınların oranı %36 iken, bu oran kontrol grubunda sadece %12’dir. Araştırma grubundaki kadınlar daha çok “sürekli eleştiri” ve “aşağılama” şeklinde bir duygusal istismara maruz kaldıklarını bildirmektedirler (Bakınız Tablo 58a). Cinsel sorunları nedeniyle Cinsel Đşlev Polikliniğine başvuran ve bir CĐB tanısı konan kadınların %55.6’sı birçok kez eşleri tarafından yöneltilen duygusal şiddete maruz kaldıklarını, %67’si yaşadıkları bu şiddeti kimseyle paylaşmadıklarını bildirmektedirler. Eşler arasındaki cinsel sorunların duygusal istismarı arttırma ihtimali olabileceği gibi, eş tarafından uygulanan duygusal istismarın da kadın cinsel işlevini olumsuz etkileyebileceği söylenebilir. Çünkü kadının cinsel yanıt döngüsünde duygusal süreçlerin erkeklere oranla daha etkili olduğu çeşitli kaynaklarda vurgulanmaktadır (Kayır, 2001; Kayır & Şahin 1998; Şahin, 2001). Kaplan (1974), erkeğe oranla kadının cinsel yanıtının sevdiği insanla olan ilişkisinin niteliğine daha çok bağlı olduğunu ifade etmektedir. Kadınlar, öncelikle cinsel eylemin duygusal ve kişiler arası yönlerine değer verir ve en büyük hazzı bunlardan alırlar (Kayır & Şahin, 1998). Bunlara bağlı olarak kadın cinselliğinin erkeklere göre duygusal süreçlerden daha fazla 220 etkilendiğini söyleyebiliriz ve bu nedenle maruz kalınan duygusal şiddetin cinsel işlev bozukluklarına yol açmasına önemli bir zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Bunlara ilave olarak, kadınlar duygusal istismara sadece duygusal şiddete uğradıkları zaman maruz kalmazlar fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldıklarında da aslında aynı zamanda duygusal istismara da maruz kalmaktadırlar. Kadınlar açısından, şiddetle karşılaşma riski ev içi ortamlarda ve yakın ilişkiler içinde artmaktadır (Geyran-Çervatoğlu, 1998). Evlilik süresince kadınlar, sıklıkla evlilik içi cinsel şiddete maruz kalırlar (Kaya, 1996). Ender olarak araştırılmış olmakla birlikte, yakın bir partner tarafından cinsel şiddete maruz kalmak, çeşitli psikiyatrik problemler, düşük özgüven, evlilik problemleri ve cinsel sorunlar için bir risk faktörü oluşturur (Dişçioğlu-Genç & Yüksel, 2004). Arın’ın (1996b) Women: Challenges to Year 2000’den naklen aktardığına göre; Đngiltere’de her 7 kadından biri eşinin tecavüzüne maruz kalmaktadır. Eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlanma oranları açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Araştırma grubunda eşi tarafından cinsel ilişkiye zorlanmanın oranı %30 iken bu oran kontrol grubunda %12’dir (Bakınız Tablo 59a). Klinik olmayan araştırmalarda eşin cinsel şiddetine maruz kalma oranları bizim araştırma bulgularımıza göre oldukça düşük orandadır. Örneğin Ankara’da yaşayan 18-67 yaş arasındaki 155 kadın ile yapılan bir araştırmada kadınların %7.2’si “ara sıra”, yine %7,2’si “bazen”, %1.3’ü ise “sık sık” eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını 221 bildirmektedirler (Gülçür, 1999). Bulgularımız ülkemizde yürütülen klinik çalışmalarla paralellik göstermektedir. Erbek ve arkadaşlarının (2004) mahkeme tarafından evlilik danışması almak için gönderilen kadınlardan %26’sının bazen, %10’unun sıklıkla, %6’sının her zaman eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlandıklarını saptamıştır. Güneydoğudaki bir araştırma da bulgularımızla paralellik göstermektedir. kadınların %16.3’ü “sık sık”, %35.6’sı “bazen” eşinin cinsel şiddetine maruz kaldıklarını bildirmektedirler (Đlkkaracan & Women for Women’s Humen Rights, 1998). Çalışmalar arasındaki farklı sonuçlar örneklem gruplarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Araştırmamızda cinsel işlev bozuklukları nedeniyle kliniğe başvuran kadınlarda evlilik içi cinsel şiddetin yüksek çıkması oldukça anlamlıdır. Tabii bu konuda yaşanılan cinsel işlev sorunlarının da eşin cinsel zorlama olasılığını tetiklediği yorumu da getirilebilir. Halen sürmekte olan cinsel şiddetin mağduru olmanın kadınlarda CĐB sorunlarının sürmesine katkı sağladığını bize düşündürtmektedir. Dişçioğlu-Genç ve Yüksel’in (2004) çalışması da bu düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. Psikiyatri Polikliniği’nde yürütülen, psikiyatrik yardım için başvuran eş şiddetine maruz kalmış 50 kadın üzerine yapılan bir çalışmada 3 kadın haricinde tüm kadınlar, cinsel isteksizlik (%74), uyarılma bozukluğu (%62), orgazm sorunları (%44), cinsel ilişki sırasında ağrı (%40) ve cinsel ilişkiden tatminsizlik (%88) gibi cinsel sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Dişçioğlu-Genç & Yüksel, 2004). 222 Evlilik içi cinsel şiddetin türü açısından iki grup arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Her iki grupta da kadınların neredeyse tamamı (AG:%93.3, KG:%83.3)’ü eşlerinin kendileriyle zorla vajinal ilişkiye girdiklerini belirtmektedirler (Bakınız Tablo 59a). Her iki gruptaki kadınlarda birkaç kez eşlerinin cinsel şiddetine maruz kaldıklarını, çoğu maruz kaldıkları cinsel şiddeti kimseye anlatmadıklarını ifade etmişlerdir. Cinsel şiddet yada istismar sonrasında bırakın adli makamlara başvurmak, mağdurlar çoğunlukla en yakınındaki kişilere bile yaşadıkları travmatik deneyimi anlatmamayı tercih etmektedirler. Đncesu (2001b), ülkemizde sık olarak görülen bir özellik olarak, eşten gelen doğrudan baskılar, ilişkiyi bozmak istememe ya da diğer kaygılar nedeniyle kadınların gönülsüz olarak cinsel etkinliğe katıldıklarını dile getirmektedir. Araştırmamıza katılan eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlanmış kadınların yorumlarından yola çıkarak, kadınlar sadece cinsel ilişkiye gönülsüz katılmakla kalmıyorlar, cinsel ilişki zorla gerçekleştikten sonra da kendilerince -belki de travmanın olumsuz etkilerine daha az maruz kalmak içgüdüsüyle- açıklamalar getiriyorlar. Kadınlar her ne kadar eşlerinin zorla cinsel ilişkiye girmek istemesini onların yani eşlerinin hakkı saysalar da, eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlanmak ve durumun gerçekleşmesi, kadınlarda travmatik bir etkiye neden olarak, cinsel işlev sorunlarını tetiklediği ve cinsel sorunun sürmesine katkı sağladığına ilişkin düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. 223 Yaşanılan cinsel işlev bozukluğunun travmayla olan yakın ilişkisi özellikle de cinsel travmayla olan yakın ilişkisi (ister evlilik içi, ister dışardan gelen bir saldırı, ister çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalma) araştırma bulgularımızla da desteklenmektedir. 5.9. Đşkence ile CĐB Đlişkisi Psikolojik travma yaratıcı etkenlerden biri olan işkenceye maruz kalma, araştırmamızda kullandığımız, “Travmatik Deneyim Bilgi Formu”nda ayrı bir madde olarak yer almasına rağmen, gerek araştırma gerekse kontrol grubunda yer alan hiçbir katılımcı tarafından işaretlenmemiştir. Bu sonuç bize, işkence ile CĐB arasında bir korelasyon olmadığını değil, sadece bizim çalışmamızda CĐB polikliniğine başvuran kadınlar ve kontrol grubunda yer alan kadınlar arasında işkence mağdurlarına rastlanmadığını göstermektedir. Tabii ki bizim çalışmamızda rastlanmamış olması işkence mağdurlarının CĐB sorunu yaşamadıkları anlamına gelmemektedir. Başlı başına bir araştırma ve tez konusu olabilecek işkence -özellikle de cinsel işkence- ile CĐB ilişkisi ayrıca araştırılmaya değer bir konu olması nedeniyle burada ayrıntıya girilmeyecektir. 5.10. Travma Mağdurlarının Kendilerine Zarar Verme ve Đntihara Teşebbüs ile Đlgili Bilgileri Van Der Kolk (1989) travmatize olmuş bazı kişilerin yaşadıkları travmayı farklı şekillerde yeniden yaratmaya devam ettiklerini vurgulamaktadır (Gölge, 2005a’dan naklen). Literatürde özellikle 224 çocukluk çağı cinsel istismarlarına maruz kalmış kişilerin kendine zarar verme davranışında bulundukları ya da intihar girişim oranlarının yüksek olduğuna dair bilgiler, çalışmamızda da kadınların intihar ve kendine zarar verme davranışlarıyla ilgilenmemizi sağlamıştır (Baral, Kora, Yüksel & Sezgin, 1996; Herman, 1992). Kaptanoğlu, Aksaray, Seber ve Tekin (1993), çocukluk çağındaki cinsel istismarın dikkat çekici düzeyde ruh sağlığı sorunlarına, madde kötüye kullanımına ve intihar eğiliminde artışa neden olduğunu bildirmektedirler. Travmaya maruz kalan kişilerin kendine zarar verme ve intihar oranlarıyla ilgili çalışma bulgularımız literatürdeki bilgileri destekler nitelikte değildir. Çalışmamızda kendine zarar verme oranları açısından her iki grup arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (Bakınız Tablo 61). Benzer şekilde intihar girişiminde bulunma oranları açısından da iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (Bakınız Tablo 61). Ancak araştırma grubumuzda kendine zarar veren davranışlarda bulunduğunu bildiren 5 kadından 2’sinde çocukluk çağı cinsel istismarı, birinde evlilik içi cinsel şiddet öyküsü mevcuttur. Yine benzer şekilde intihar girişiminde bulunan 5 kişiden 3’ünde çocukluk çağı cinsel istismarı, 3’ünde ise (intihara teşebbüs eden kadınların 2’sinde hem evlilik içi cinsel şiddet hem çocukluk çağı cinsel istismar öyküsü vardır) evlilik içi cinsel şiddet öyküsü mevcuttur. 225 5.11. Travma Sonrası Adli Makamlara Başvuru Akıncı-Sokullu (1999), cinsel saldırı suçlarının diğer suçlara kıyasla daha yüksek oranda siyah sayı (adli makamlara bildirilmeyen olgular) olarak kaldığını; Yavuz, Özarslan ve Yavuz (1997) ise, adalet istatistiklerine göre, ülkemizde 1994 yılında ırza geçme ve ırza tasaddi suçlarının tüm suçların sadece %2.1’ini oluşturduğunu vurgulamaktadırlar. Sezgin, Yavuz ve Yüksel (1995), cinsellikle ilgili tabuların yoğun olduğu ülkelerde cinsel travmaların ne sıklıkla olduğunu bildiren güvenilir toplumsal taramaların olmadığını, klinik izlenimlerin ise bu konunun ihmal edilmemesi gerektiğine işaret ettiğini belirtmektedir. Çalışmamızda, geçmişte ister çocukluk çağında olsun, ister yetişkinlik döneminde, isterse de evlilik içi herhangi bir travmaya maruz kalan kadınların neredeyse tümü -yetişkinlik dönemi bir yabancı tarafından fiziksel saldırıya uğrayan 2 kadın hariç (Bakınız Tablo 56b)- adli makamlara başvurmadıklarını belirtmektedirler (Bakınız Tablo 52b, 53b, 54c, 55c, 57c, 58c, 59c). Hayatlarının herhangi bir döneminde herhangi bir travmaya maruz kalmış kadınların; Çocukluk dönemi istismarları açısından yaşlarının küçük olması nedeniyle, Daha sonraki dönemlerde özellikle aile içi şiddete (baba, dede, anne, ağabey vs.) maruz kalanların bunun ailevi bir sorun olduğu ve bu kadar yakından tanıdıkları birini şikayet edemeyecekleri nedeniyle, 226 Evli kadınların aile bütünlüğünü devam ettirebilme motivasyonu nedeniyle, Evlilik içi cinsel zorlamaya maruz kalan kadınlar ise, çoğunlukla maruz kaldıkları eylemin suç olduğunu bilmemeleri nedeniyle, Ve ayrıca toplumumuzdaki diğer birçok kadın gibi çeşitli mitlerden etkilenmeleri nedeniyle adli makamlara başvurmadıkları düşünülmektedir. Çalışma sırasında, kadınlara yaşadıkları travma sonrasında neden adli makamlara başvurmadıkları sorulduğunda aşağıdaki açıklamaları yapmışlardır: Çocukluk dönemindeki fiziksel ve duygusal travmalara ilişkin “Bunun bir suç olduğunu bilmemeleri” ve “Çok küçük” olduklarını belirtmelerinin yanı sıra, “Kimsenin duymasını istemedim.” “Babamı nasıl şikayet edeyim..!” “Babam olduğu için”, “Anne ve babamı mı şikayet edeyim?”, “Dedemi şikayet etmeyi hiç düşünmedim” gibi ifadeler kullanmışlardır. Çocukluk dönemindeki cinsel istismarlara ilişkin ise; yine “çok küçük” olduklarının yanı sıra, “maruz kaldıkları eylemin suç olduğunu bilmemeleri”, “olayı kimseye anlatamayacak kadar utandıkları” ve “Saldırgan bende fiziki bir zarara yol açmadı” şeklinde açıklamalar yapmışlardır. Evlilik içi fiziksel ve duygusal ve cinsel şiddete maruz kalan kadınlar ise; “Sonuç alamayacağımı düşündüm”, “Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım” ve “Bunun bir suç olduğunu 227 bilmiyordum” gibi açıklamaların yanı sıra “Kocamdır, olabilir”, “Eşimle benim aramda”, “Bu konuyu önemsemedim, ufak geldi bana”, “Benim de kabahatim diye düşündüm”, “Önemsiz buldum”, “Gidecek başka yerim olmadığı için”, “Eşimdi”, “Kimseye anlatmak istemedim”, “Aile meselesi”, “Alıştım artık”, “Eşim olduğu için”, “Tekrarlanırsa başvurmayı düşündüm” şeklinde ifadeler kullanmışlardır. Evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan kadınlar ise; “Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum” açıklamasının yanı sıra “Bunu çok sorun etmedim, ortamda huzursuzluk çıksın istemedim”, “Bu eşimin hakkı, suç olarak düşünmüyorum”, “Eşimin hakkı”, “Eşimi üzmemek için”, “Bedenen bir zarar görmedim ki”, “Eşimi mazur gördüm” gibi açıklamalar yapmışlardır. Çalışmamız sonucunda saptadığımız bütün bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere kadınlar, maruz kaldıkları travmaların birer suç olduğunu bile bilmemekte ya da bilseler de bu tip olayları aile meselesi ve aile içinde yaşanması ve dışarıya yansıtılmaması gereken olaylar gibi algılamaktadırlar ve ayrıca sonuç alamayacağını düşündükleri için adli makamlara başvurmamaktadırlar. Moroğlu (2005) şiddete uğrayanların ancak yaklaşık %20’sinin resmi makamlara başvurduğunu belirtmektedir ve ayrıca şiddete maruz kalan kadınların adli başvuruda bulunmama nedenlerini; ekonomik bakımdan güçsüz olması, bir işte çalışmaması dolayısıyla cesareti olmaması veya iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya 228 da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı endişesi olarak sıralamaktadır. Bizim çalışmamızda kadınların adli makamlara başvurmama gerekçelerini analiz ettiğimizde “aile içinde yaşananlar dışa yansıtılmamalı, eşleriyle aralarında yaşanan şey şiddet olsa bile üçüncü bir kişinin bu şiddetten haberdar olmaması gerektiği” gibi, toplumun kadına ve aile içindeki kadın eşe yüklediği rol gereği, şiddete maruz kalsa bile aileyi koruması gerektiğine dair inanışlar nedeniyle, kadınların uzun süre şiddete maruz kalmaya devam ettiği dikkat çekmektedir. Kadının böyle bir psikolojik yükün altında tek başına kalması ve bu yükü eşiyle eşit oranda paylaşmaması da ayrıca maruz kalınan travmatik etkiyi arttırabilmektedir. Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu ve Gölge’nin (2003) araştırma sonuçları aile üyelerinden biri tarafından şiddete maruz kalan kişilerin genellikle şahsi başvuru yapmadıkları şeklindedir ve bulgularımızı destekler niteliktedir. Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu ve Gölge’nin (2003) bulgularına göre 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasaya göre tedbir kararı verilmesini %94 oranında Cumhuriyet Savcılığı, talep ederken, sadece %6 oranında mağdurun kendisi talep etmiştir. Özellikle aile içi şiddet olgularında “4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun” ya da Türk Ceza Kanunu’ndaki ilgili maddeleri bilmemeleri nedeniyle de adli makamlara başvurmadıkları değerlendirilmektedir. Bu gibi durumlarda kanunların kendilerini ya da çocuklarını koruyacağı konusunda yeterli bir bilinç henüz 229 toplumumuzda oluşmamıştır. Bunlara ilave olarak toplum olarak hak arama konusundaki eksikliklerimiz (Yıldız, Yavuz, Akıncı-Sokullu & Gölge, 2003) ve ikincil mağduriyet yaşamak istememe de kadınların adli makamlara başvurma motivasyonunu azaltmaktadır. Çünkü, ikincil travma ya da mağduriyet travmaya uğrayan bireyin ve ailesinin etkilenmesine ve suçlanmasına sebep olabilmektedir ve böylelikle travmanın uygun bir biçimde dile getirilip paylaşılması mümkün olmamaktadır (Sungur, 1999a). Sadece ülkemizde değil, batı kaynaklı çalışmalarda da özellikle cinsel şiddet mağduru kadınların adli başvurudan kaçındıkları vurgulanmaktadır. Tecavüzlerin %50 ile %90 oranında rapor edilmediği tahmin edilmektedir ve cinsel saldırı sonrasında kadınlar, genellikle neler olduğu hakkında ne yakınları ile, ne de özellikle tıbbi ve kanun uygulayıcı kişilerle konuşabilmektedirler (Gise & Paddison, 1988). Watts ve Zimmerman (2002), partnerleri tarafından şiddete maruz kalan kadınların genellikle toplum tarafından yargılandığını, kadının şiddeti provake ettiğini düşünenlerin toplum içinde yaygın olması nedeniyle kadının suçlandığını, bu durumun da kadına daha büyük bir psikolojik baskı yüklediğini ve partneri tarafından şiddete maruz kalan kadınların travmatik yaşantıyı bildirme olasılığını düşürdüğünü belirtmektedir. Cinsel saldırının travmatize edici etkisi nedeniyle zaten travmatize olan kadın, ayrıca kadın cinselliği ve cinsel suç mağduru kadınlara ilişkin mitler nedeniyle tekrar tekrar travmatik etkiye maruz kalabilmektedir. Bu nedenle adli makamlara başvuru sayısı ciddi oranlarda düşmektedir. Kadınların adli makamlara başvuru konusunda bu kadar çekimser olmaları profesyonel kişilerin 230 kendilerine olumsuz yaklaşma ihtimalinin yüksek olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Nitekim Gölge Yavuz ve Günay (1999) adalet çalışanlarının özellikle de mağdur ile ilk temas kuracak polislerin cinsel saldırı ile ilgili mitlerden oldukça fazla etkilendiklerini çalışmalarında saptamışlardır. 231 6. SONUÇ VE ÖNERĐLER Elde edilen bulguları genel olarak değerlendirdiğimizde bizi bu araştırmaya iten hipotezlerimizin tümü desteklenmiştir. Türü ne olursa olsun geçmiş travma öyküsünün, özellikle de geçmiş çocukluk çağı cinsel travma öyküsünün ve evlilik içi duygusal ve cinsel travma öyküsünün cinsel işlev bozukluğu olan kadınlarda daha fazla görüldüğü anlaşılmaktadır. Çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik içi cinsel, fiziksel ve duygusal travmaya maruz kalan kadınların büyük bir bölümünün -neredeyse tamamının- yaşadıkları travma sonrasında adli makamlara başvurmadığı yönündeki bulgular dikkat çekicidir ve bu konudaki hipotezimizi desteklemektedir. Yaşamlarının herhangi bir döneminde bir travmaya maruz kalan kadınlar, travmanın kısa ya da uzun dönem psikolojik etkilerini kendi içlerinde yaşamakta ve genellikle profesyonel yardım almayı tercih etmemektedirler. Çalışmamızda da travmaya maruz kalan kadınların büyük bir çoğunluğu yaşadıkları travmatik deneyimleri psikolojik destek almak adına profesyonel kişilerle paylaşmadıklarını ifade etmişlerdir. Bu bulgu, travma mağdurlarının genellikle profesyonel destek için profesyonel kişilere başvurmadığı yönündeki hipotezimizi de desteklemektedir. Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, elde ettiğimiz araştırma bulguları, kadınlarda cinsel işlev bozukluğuna neden olan unsurlar 232 arasında geçmiş travmatik deneyimlerin de önemli bir yere sahip olduğunu bize göstermektedir. Elde edilen bulguların; hem sağlık ve adalet hizmetlerinde, hem koruyucu sağlık hizmetlerinde, hem de toplumu bilinçlendirme çalışmalarında kullanılması çalışmamızın ana hedefidir. Đki yolla bu hedefe ulaşabilmemiz daha mümkün görünmektedir. Bunlardan birincisi profesyonellerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi, ikincisi ise halkın eğitimi ve bilinçlendirilmesidir. Profesyonellerin Eğitimi ve Bilinçlendirilmesi Her şeyden önce ister sağlık çalışanları (hekim, psikolog, pedagog, sosyal hizmet uzmanı, hemşire) olsun, ister adalet mensupları (polis, savcı, hakim, avukat) olsun, danışanlara -mağdur olsun ya da olmasın- profesyonel yardım sağlayacak kişilerin mutlaka cinsellik, cinsel işlevler, cinsel işlev bozuklukları, travmalar, travmatik etkiler ve travma mağdurlarına yaklaşım konularında bilgi eksikliklerinin giderilmesi için cinsel eğitim programlarına tabi tutulmaları, toplumumuzda bu konuda yaşanan sorunların giderilmesine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda cinsel eğitim programları; örgün eğitim içinde yer alabileceği gibi yaygın eğitim içerisinde ya da kurumların hizmet içi eğitim programlarında da yer alabilir. Halkın eğitimi ve bilinçlendirilmesi çalışmaları için de öncelikle Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Jandarma Komutanlığı ve 233 Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı profesyonellerin eğitimi önem kazanmaktadır. Herhangi bir cinsel işlev bozukluğu şikayeti ile sağlık kuruluşlarına başvuran kişilere mutlaka rutin olarak geçmişte herhangi bir travmatik yaşantıya maruz kalıp kalmadıkları sorulmalıdır. Sağlık çalışanlarının (hekim, psikolog, sosyal çalışmacı, hemşire) cinsellik, cinsel sorunlar, cinsel sorunları olan hastalarda anamnez alma ve cinsel işlev bozukluğu olan hastalara yaklaşım konularında bilgilendirilmeleri gereği bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Adli sistem içinde mağdurla temas halinde olacak tüm çalışanların (polis, jandarma, hakim, savcı, avukat, adli tıp uzmanı ve diğer bilirkişiler), özel eğitim programlarına tabii tutulmaları, bahsi geçen konularda yaşanan sorunların azalmasına, adli süreçte yaşanan ikincil mağduriyetin önlenmesine ve suç mağdurlarının adli makamlara başvuru motivasyonlarının artmasına neden olacağı, ayrıca, mağdur pozisyonundaki kadınların hak arama konusundaki bilinçlerinin artmasına katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Özellikle cinsel suç mağdurlarının ya da aile içi herhangi bir şiddete maruz kalan kadın ve çocukların adli kovuşturmaları yapılırken mutlaka, travma mağduruna yaklaşım konusunda özel eğitim almış psikolog ve pedagogların görev alması bu süreçte mağdurların işini kolaylaştıracaktır. 234 Halkın Eğitimi ve Bilinçlendirilmesi Kadınların maruz kaldıkları cinsel saldırılar ve cinsel sorunlar ile ilgili mitler ile cinsel saldırının bizatihi kendisi, kadın cinsel işlevini bazen geriye dönüşümsüz şekilde olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle, cinsellik, cinsel işlevler, cinsel işlev bozuklukları, travmalar ve travmatik etkiler konusunda toplumun bilgilendirilmesine dönük çeşitli eğitim çalışmalarının yapılması bu konudaki sorunların giderilmesine önemli katkılar sağlayacaktır. Çalışma sonucunda elde ettiğimiz bulgulara göre; evlilik içi şiddete maruz kalan kadınlar, eşleri tarafından maruz kaldıkları fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet karşısında hem aile birliğinin devamını sağlamak için, hem de özellikle eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlanmanın bir suç teşkil ettiğini bilmedikleri için adli makamlara başvurmamaktadırlar. Çocukluk çağında travmaya maruz kalan kadınlar ise, daha çok travmaya uğradıkları sırada küçük oldukları için hukuk yoluna başvurmadıkları anlaşılmaktadır. Toplumumuzda kadınların önemli bir bölümü cinsellikle ilgili, cinsel işlevleriyle ilgili ya da yaşayabilecekleri cinsel sorunlarla ilgili yeterli bilince sahip olmadıklarından, bu konularla ilgili yardım alabilme ihtimallerinin olduğunu dahi bilmemektedirler. Cinsel sorunlarla ilgili klinik başvurular belki de buzdağının sadece görünür kısmıdır. Bu nedenle cinsel eğitim, toplum sağlığı açısından üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biridir ve bu konuda sadece kadınların bilinçlendirilmesi de yeterli değildir. Erkekleri de bu bilinçlenme sürecinin içine sokmakta yarar vardır. 235 Suç oluştuktan sonra müdahale yerine suç oluşmadan toplumsal olarak suçu ve mağduriyeti önleme çalışmalarına katkı sağlamak yapılması gereken ilk basamak çalışmalar içinde yer almalıdır. Bu nedenle ileride birer eş ve baba olarak toplum hayatında yerlerini alacak erkeklerin, mutlak yapmak durumunda olduğu askerlik görevi sırasında “insan hakları, kişisel hak ve sorumlulukları, kadın hakları, şiddet, aile içi şiddet, cinsel sorunlar ve suç teşkil eden cinsel tutum ve davranışlar” konularında bilgilendirilmelerinin toplum sağlığına önemli katkılar sağlayacağı değerlendirilmektedir. Kısacası, askerlik dönemi oldukça geniş kitlelere ulaşılabilen iyi bir eğitim alanı olarak toplumu bilinçlendirme çalışmalarında rahatlıkla kullanılabilir. Mağdurun saldırı sonrası güvende ve yalnız olmadığına inanması, travma sonrası oluşan duygularını ifade edebilmesi travmanın uzun dönem olumsuz sonuçlarını azaltacaktır. Bu nedenle toplumsal duyarlılığın arttırılması, mağdurların başvurabileceği destek ünitelerinin oluşturulması, mağdurun tıbbi ve psikolojik acil yardım gereksiniminin sağlanması sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Hem devlet kurumları, hem üniversiteler hem de sivil toplum örgütleri ve ayrıca medyanın cinsellik, cinsel eğitim, aile içi şiddet, travmanın kısa ve uzun dönem etkileri, travma mağdurlarına yaklaşım konularında gösterecekleri hassasiyet toplumsal bilincin artmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Hem klinik bazlı hem de genel popülasyonu temsil edecek şekilde daha geniş gruplarla yapılacak benzer araştırmalar bu 236 konudaki bilgi birikimini arttıracağı gibi hem klinisyenlerin hem de bu konuda çalışan akademisyenlerin dikkatini bu konuya çekerek özellikle ülkemizde halen tabu olarak değerlendirilen ve geleneksel değerlerin halen etkili olduğu bir alan olan kadın cinselliği, kadın cinsel sorunları ve kadın cinsel sorunlarının çözüm yollarına ışık tutacaktır. 237 7. ÖZETLER 7.1. Özet Cinsel ilgi veya yanıtın normal alışılagelmiş tarzının sürekli bozulma hali olarak tanımlanan “Cinsel Đşlev Bozukluğu”nun nedenleri fiziksel veya psikolojik kökenli olabilmektedir. Psikolojik nedenler arasında yer alan travmatik deneyimler, özellikle de cinsel travmalar, cinsel işlev bozukluklarının etyolojisinde hem yatkınlık yaratıcı hemde başlatıcı faktörler olarak önemli bir yere sahiptirler. Bu travmatik faktörlerin net olarak ortaya koyulması hem cinsel işlev bozuklukları tedavisinde yer alan kişilerin çalışmalarına, hem cinsel sağlık konusunda toplumu bilinçlerdirme çalışmalarına, hem de adalet sisteminin daha iyi işlemesine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde bu konuda özellikle travmaların etkilerine dönük geniş kapsamlı araştırmaların olmaması bu çalışmanın oluşmasına katkı sağlamıştır. Bu çalışmayla; çocukluk, yetişkinlik veya evlilik dönemlerinin herhangi bir aşamasında fiziksel, cinsel, duygusal açıdan istismar edilmiş ve/veya cinsel şiddete uğramış mağdurlara destek ve yol göstermek için yapılan çalışmalara bilimsel bir katkı sağlamak amaçlanmıştır. Ayrıca, elde edilecek verilerin, özellikle cinsel travma mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren kurumlarda çalışan kişilerin eğitiminde kullanılması hedeflenmiştir. 238 Çalışma grupları, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim Hastanesi Cinsel Đşlev Bozuklukları (CĐB) Polikliniğine başvuran 50 kadın (deney grubu) ve normal popülasyonu temsil eden 50 kadın olmak (kontrol grubu) üzere toplam 100 kişiden oluşturulmuştur. Araştırmada Demografik ve Cinsel Yaşam Bilgi Formu, GolombokRust Cinsel Doyum Ölçeği ve Travmatik Deneyim Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, türü ne olursa olsun yaşam boyu travma öyküsünün, araştırma grubunda kontrol grubuna oranla istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstererek oldukça yüksek olduğu saptanmıştır. Özellikle de çocukluk çağlarında aile üyelerinden biri ya da akrabalarından biri tarafından cinsel istismara uğramanın; evlilik döneminde ise, eşin duygusal ve cinsel şiddetine maruz kalmanın cinsel işlev bozukluğu nedeniyle polikliniğe başvuran grupta kontrol grubuna oranla anlamlı bir şekilde yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca çocukluk, yetişkinlik ya da evlilik içi cinsel, fiziksel ve duygusal travmaya maruz kalan kadınların, büyük bir bölümünün yaşadıkları travma sonrasında adli makamlara başvurmadığı; yine, travmaya maruz kalan kadınların, travmanın kısa ya da uzun dönem psikolojik etkilerini kendi içlerinde yaşadıkları ve genellikle profesyonel yardım almayı tercih etmedikleri saptanmıştır. Travma mağduru kadınları, hatta potansiyel mağdur olan tüm kadınları kapsayacak nitelikteki araştırmalar; travma sonrası adli ve tıbbi destek programları için ve ayrıca, halk sağlığı ve toplumsal bilincin artması için önemli katkılar sağlayacaktır. 239 7.2. Abstract Causes of sexual dysfunction, which was defined as the continuous deterioration of normal ordinary manner of sexual interest or responsiveness, could be physical or psychological in origin. Traumatic experiences, especially sexual traumas, which are among the psychological causes, are important in the etiology of sexual dysfunctions by creating predisposition or directly leading to sexual dysfunctions. Clarification of these traumatic factors will provide contribution to the works of individuals dealing with the treatment of sexual dysfunctions, works of making society conscious of sexual health issues, and to the operations of justice system. Presence of no wide range researches on this issue, especially on the effects of traumas in our country, provided contribution to the formation of this research. This study was aimed to provide scientific contribution to works that were supporting and leading victims of physical, sexual, and emotional exploitation who were victimized during the any period of their childhood, adulthood, or marriage. Furthermore, it was also aimed to use the results in the training of individuals employed by organizations that provide medical and judicial service to the victims of sexual trauma. Work groups were composed of 100 women, 50 of which were women (experimental group) who were applied to the Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Policlinics of Sexual Dysfunctions and 240 the rest who were 50 women were representing the normal population (control group). Demographic and Sexual Life Information Form, Golombok-Rust Sexual Satisfaction Scale, and Traumatic Experiences Information Form were used in the study. According to the results, it was found out that regardless of the type, life long trauma history was significantly different for experimental group than control group. Particularly, being sexually abused by a family member or a relative during the childhood and being exposed to the emotional and sexual violence of spouse during the marriage were more significantly high for experimental group than the control one. Besides, it was found out that great portion women who were exposed to sexual, physical, and emotional trauma during childhood, adulthood or marriage did not applied to judicial authority, lived the psychological effects of trauma within her selves, and did not prefer to receive professional help. Researches with women victims of trauma, and even by comprising potential victims, will provide important contributions to post trauma judicial and medical support programs, beside important contributions to public health and improvements in societal conscious about this issues. 241 8. KAYNAKLAR Abarbanel, G. & Richman, G. (1990) The Rape Victim in Crisis Intervention Book 2: The Practitioner’s Sourcebook for Brief Therapy. Ed: Parad, L. G., Family Service America, Milwaukee Wisconsin. Akıncı-Sokullu, F. (1999) Viktimoloji. Birinci Baskı, 56-65, 136-142; Beta Basım Yayım Dağıtım-Đstanbul Aksoy, E., Çetin, G., Đnanıcı, M. A., Polat, O., Sözen, M. Ş. & Yavuz, F. (1999a) Çocuk Đstismarı ve Đhmali. Sy: 135-146: Đçinde: Birinci Basamak Đçin Adli Tıp El Kitabı, Türk Tabipler Birliği, Adli Tıp Uzmanları Derneği. Polat Matbaası, Ankara Aksoy, E., Çetin, G., Đnanıcı, M. A., Polat, O., Sözen, M. Ş. & Yavuz, F. (1999b) Aile Đçi Şiddet. Sy: 131-134: Đçinde: Birinci Basamak Đçin Adli Tıp El Kitabı, Türk Tabipler Birliği, Adli Tıp Uzmanları Derneği. Polat Matbaası, Ankara Akvardar, Y. & Yüksel, Ş. (1993) Cinsel tecavüze uğrayan kişilere karşı alınan tavır. Nöropsikiyatri Arşivi, 30(2): 347-351 Arın, C. (1996a) Kadına Yönelik Şiddet Açısından Türk Hukuku’nun Kadına Yaklaşımı; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 130-139, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul Arın, C. (1996b) Kadına Yönelik Şiddet. Đçinde: Şiddet. Cogito Üç Aylık Düşünce Dergisi, Yapı Kredi Yayınları Sayı: 6-7 (KışBahar): 305-312 242 Balcıoğlu, Đ. (1998) Kentleşme, Kadın ve Şiddet. Sy: 46-59. Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri Günleri, Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul Baral, I., Kora, K., Yüksel, Ş. & Sezgin, U. (1996) Cinsel Đstismara uğramış erişkin kadınlarda kendine zarar verme davranışı ve tedavisi. Nöropsikiyatri Arşivi, 33(1): 49-54 Benson, D. (1992) Acquaintance Rape on Campus: A Literature Review, College Health, 40:157-165 Boyacıoğlu, G. S. (1999) Kadın Cinsel Đşlev Bozuklukları. Psikiyatri Dünyası, 3(2): 54-59. Browne, K. & Herbert, M. (1997) Preventing Family Violance. West Sussex: John Wiley & Sons. Naklen: Yüksel, Ş. Kora, K., Özkan, M.B., Türksoy, N., Gök, Ş., Tunalı, D., (2000) Aile Đçi Şiddete Maruz Kalan Kadınlarla Yapılan Grup Psikoterapisi. Nöropsikiyatri Arşivi 37(1): 9-17 Brown, A. (1993) Violence against women by male partners, prevalence, outcomes and policy implications. American Psychologist,; 48(10): 1077-1087. Brown, G. R. & Anderson, B. (1991) Psychiatric Morbidity in Adult Inpatients with Childhood Histories of Sexual and Psysical Abuse. American Journal of Psychiatry, 148: 55-61 Burgess A. W. & Hazelwood (1995) RR. The victim’s perspective. Hazelwood RH, Burgess AW. editörler. In: Rape Investigation. 243 Eds. Hazelwood R. H., Burges A. W. 27-42, 2. Edition CRC Press. Boca Raton. Butcher, J. (1999) Femail Sexual Problems II: Sexual Pain and Sexual Fears. British Medical Journal, 318(7176): 110-120 Campbell, J. C. (2002) Health consequences of intimate partner violence. Violence against women II. The Lancet, 359: 13311336 De Silva, P. (2001) Impact of trauma on sexual functioning and sexual relationships. Sexual and Redlationship Therapy, 16(3): 269-278 Davidson J. (1993) Issues in the Diagnosis of Posttraumatic Stress Disorder. Ed: Oldman JM, Rıba MB, Tasman A. In: Review of Psychiatry. Vol.12 Washington DC: American Psychiatry Press; 141-155. DĐE (Devlet Đstatistik Enstitüsü) (2004) Türkiye Đstatistik Yıllığı http://www.die.gov.tr/yillik/06Eğitim.pdf adresinden 12.12.2005 tarihinde alınmıştır. Dişçioğlu-Genç A. & Yüksel, Ş. (2004) Evlilik içi cinsel şiddete maruz kalan kadınlarda cinsel sorunlar. Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 44-45 DSM-IV (1994) Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Dördüncü Baskı (DSM-IV), Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC, 1994’ten çeviren Köroğlu E, 203-217, Hekimler Yayın Birliği, Ankara 244 Dupre, A. R., Hampton, H. L., Morrison, H. & Meeks,G. R. (1993) Sexual assault. Obstetrical and Gynecological Survey, 48(9): 640-648 Edward, K. E. & Macleod, M. D. (1999) The Reality and Myth of Rape: Implications for the Criminal Justice System. Expert Evidence, 7: 37-58 Erbek, E., Eradamlar, N., Beştepe, E., Akar, H. & Alpkan, L. (2004) Kadına Yönelik Fiziksel ve Cinsel Şiddet: Üç Grup Evli Çiftte Karşılaştırmalı Bir Çalışma. Düşünen Adam, 17(4): 196-204 Erdinç, I.B., Şengül, C.B., Dilbaz, N. & Bozkurt, S. (2004) Disosiyatif Amnezi ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tablosu ile Başvuran Bir Yasak-Sevi Olgusu. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(2): 161-165. Eriştiren, P., Đncesu, C., Yetkin, N. & Alpay, N. (2001) Cinsel ve evlilik terapilerine başvuran kadınlarda psikiyatrik komorbidite ve evlilik ilişkisi. Düşünen Adam, 14(3): 132-141 Erten, Y. & Ardalı, C. (1996) Saldırganlık, Şiddet ve Terörün Psikososyal Yapıları. Đçinde: Şiddet. Cogito Üç Aylık Düşünce Dergisi, Yapı Kredi Yayınları Sayı: 6-7 (Kış-Bahar): 143-163 Fergusson, D. M., Lynskey, M. T., & Horwood, L. (1996) Child Sexual abuse and psychiatric disorder in young adulthood: I prevalence of Sexual abuse and factors associated with Sexual abuse. Journal of the American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 34: 1355-1364 245 Fritz, G. S., Stoll, K. & Wagner, N. (1981) A comparison of males and females who were sexually molosted as children. Journal of Sex and Marital Therapy, 7: 54-59 naklen, Şahin, D. (2001-a) Cinsel Đşlev Bozukluklarının Psikolojik Nedenleri 29-42; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Finkelhour, D. (1999) The science. Child Abuse & Neglect, 23: 969974 Finkelhour D, & Browne A. (1985) The traumatic impact of child sexual abuse: A conceptualization. American Journal of Orthopsychiatry, 55: 530-541. Foa, E. B. (1995) Post Traumatic Stres Diagnostic Scale Manuel. Minneapolis. National Computer Presses. Gallagher, B., Bradford, M. & Pease, K. (2002) The Sexual abuse of children by strangers: Its extent, nature and victims’ characteristics. Children & Society, 16: 346-359 Geyran-Çervatoğlu P. (1998) Ruhsal Travma, PTSB ve Kadın, 64-69; Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri Günleri, Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul Gise, L. H. & Paddison, P. (1988) Rape, Sexual Abuse, and Its Victims. Psychiatric Clinies of North America, 11(4): 629-648 Goldmeier, D., Judd, A. & Schroeder, K. (2000) Prevalence of Sexual dysfunction in new heterosexual attenders at a central London 246 genitourinary medicine clinic in 1998. Sex Transm Inf, 76: 208209 Goodwin, A. J. & Agronin, M. E. (1997) A Woman’s Guide to Overcoming Sexual Fear & Pain. New Harbinger Publications, Inc. Oakland-Canada. 59-118 Goodman, L. A., Koss, M.R. & Russo, N.F. (1993) Violence against women: Physical and mental health effects. Part I: Research findings. Applied & Preventive Psychology, 2:79-89. Gölge, Z. B. (2005a) Cinsel Travma Sonrası Oluşan Ruhsal Sorunlar. Nöropsikiyatri Arşivi, 42(1-2-3-4): 19-28 Gölge. Z. B. (2005b) Cinsel Saldırıda Etkili Faktörler ve Suçlu Profili, Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Doktora Tezi, Đ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü-Đstanbul Gölge, Z. B., Gökdoğan, M. R., Cantürk, G., Safran, N., Çöloğlu, S. & Yavuz, M. F. (2000) Aile Đçi Şiddet: Eşler Arası Đlişkiler. IV. Adli Bilimler Kongresi Poster Sunumları, 10-13 Mayıs, Đstanbul. Gölge, Z. B., Yavuz, M. F. & Günay, Y. (1999) Đlgili mesleklerden kişilerin ırza geçme ile ilgili tutum ve inanışları. Nöropsikiyatri Arşivi, 36(3): 146-153 Gribbin, C. (2004) Sexual assault and rape. Current Obstetrics & Gynaecology, 14: 356-362 Gülçür, L. (1999) A Study of domestik violence and family life in Ankara, Turkey. Đn: A Study on Domestic Violence and Sexual 247 Abuse in Ankara, Turkey. Women For Women’s Humen Rights Reports No.4: 1-22 Günay, Y., Sözen, Ş., Yavuz, M. F. & Ramadanoğlu, E. (1996) Kadına yönelik aile içi şiddet olguları: Adli tıp uygulaması çerçevesinde bir değerlendirme. Adli Tıp Dergisi, 12(1-4): 69-79 Güvenç, C. (2004) Psikiyatrik Đlaç Tedavileri ve Cinsel Yaşam. Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 118-119 Hallward, A. & Ellison, J.M. (2001) Sexual Dysfunction 28-57; In: Antidepressants and Sexual Function, Harcourt Health Communications-London UK. Hattat, H. & Hattat, Đ. & Akkuş, E. (2005) Türk kadınlarının cinsel fonksiyon sorunları ve tedavisinde rol oynayan sosyokültürel etkenler. 2005 Avrupa Cinsel Fonksiyon Kongresi’nde sunulmuştur.http://www.thehealthnews.org/tr/news/05/12/10/tur k.kadini.arastirmasi.html adresinden 15 Aralık 2005 tarihinde aktarılmıştır. Hansen, L., Mann, J., McMahon, S. & Wong, T. (2004) Sexual Health. BMC Women’s Health, 4(1): 24-32 Herman, J. (1992) Trauma and Recovery, Basic Books, New York. Humphrey, J. A. & White, J. W. (2000) Women’s vulnerability to sexual assault from adolescence to young adulthood. Journal of Adolescence Health, 27(6): 419-424 248 ICD-10 (1993) Ruhsal ve Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırması, Dünya Sağlık Örgütü 1992 Ankara, Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği Yayını, 181-184 Đlkkaracan, P. & Women for Women’s Humen Rights (1998) Exploring the Context of Women’s Sexuality in Eastern Turkey. Reproductive Health Matters, 6(12): 66-75 Đnanç, C. (2004) Ana çocuk sağlığı merkezi danışmanlık birimine başvuran sağlıklı kadınlarda, cinsel sorunların ve ilgili tutumunun sorgulanması Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 36-37 Đncesu, C. (2004) Cinsel işlev bozuklukları polikliniğinde. Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 41-43 Đncesu, C. (2001a) Cinsel Đşlev Bozukluklarında Sınıflama, Terminoloji ve Kullanılan Temel Ölçekler, 16-30; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Đncesu, C. (2001b) Kadınlarda Azalmış (Hipoaktif) Cinsel Đstek ve Cinsel Tiksinti Bozuklukları, 76-80; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul N., Đncesu, C., Roche 249 Đncesu, C. (2001c) Cinsel Đşlevin Fizyolojisi, 7-15; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Đncesu, C. (2001d) Antidepresif ilaçların yol açtığı cinsel yan etkiler ve başa çıkma yolları. Düşünen Adam, 14(4): 221-226 Đncesu, C. (1999) Cinsel işlev bozukluklarında ilk basamak değerlendirme ve ayırıcı tanı. Psikiyatri Dünyası, 3(2): 39-48 Đncesu, C. & Yetkin, N. (1997) Assesment of 200 Subjects Referred to a Sexual Dysfunction Outpatient Clinic in Turkey. Proceedings of the XIIIth. World Congress of Sexology, 285-290 Johnson, C. F. (2004) Child Sexual abuse. The Lancet, 364: 462-470 Johnson, C. F. (2002) Child Maltreatment Recognition, Reporting and Risk. Pediatrics International 44:554-560 Johnson, K. M. (1997) Human sexual motivation. California State Universty, Northrige. naklen: Gölge. Z. B. (2005) Cinsel Saldırıda Etkili Faktörler ve Suçlu Profili, Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Doktora Tezi, Đ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü-Đstanbul Kaplan, S.H. (1974) The New Sex Therapy. A Burunner/Mazel Pub.New York naklen Kayır, A. (2001) Cinsellik Kavramı ve Cinsel Mitler, 34-39; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Kaptanoğlu, C., Aksaray, G., Seber, G. & Tekin, D. (1993) Cinsel travma öyküsü veren psikiyatrik hastalarda ruhsal belirti dağılımı. Nöropsikiyatri Arşivi, 30(2): 297-301 250 Kaufman, J. & Zigler, E. (1987) Do abused children become abusive parents? Am. J. Orthopsychiatry, 57: 186-192 naklen Vahip, I. (2002) Evdeki Şiddet ve Gelişimsel Boyutu: Farklı Bir Açıdan Bakış. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(4): 312-319 Kaya, B. (2000) Travma sonrası stres bozukluğunda komorbidite. Psikiyatri Dünyası, 4(2): 37-43 Kaya, B. & Sungur, M. Z. (1998) Çocuk ve ergenlerde travma sonrası stres bozukluğu. Türk Psikiyatri Dergisi, 9(2): 118-127 Kaya, A. (1996) Türk Ceza Kanunu’nda Evlilik Đçi Tecavüz; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 140-142, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul Kayı, Z., Yavuz, M. F. & Arıcan, N. (2000) Kadın üniversite gençliği ve mezunlarına yönelik cinsel saldırı mağdur araştırması. Adli Tıp Bülteni, 5(3): 157-163. Kayır, A. (2001) Cinsellik Kavramı ve Cinsel Mitler, 34-39; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Kayır, A., & Şahin, D. (1998) Kadın Cinselliği ve Cinsel Đşlev Bozuklukları. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 3(1): 19-55. Kayır, A., Yüksel, Ş. & Tükel, R. M. (1988) Vajinismus nedenlerinin tartışılması Düşünen Adam 2(4): 241-244 Kinzl, J. F., Traweger, C. & Biebl, W. (1995) Sexual dysfunctionsrelationship to childhood sexual abuse and early family 251 experiences in a nonclinical sample. Child Abuse & Neglect, 19(7): 785-792 Kocacık, F. (2004) Aile Đçi Đlişkilerde Kadına Yönelik Şiddet: Türkiye’den Örnekler. Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları-Sivas Kora, K. (2001) Erektil işlev bozukluğunda mitlerin ve performans anksiyetesinin rolü; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Kulaksızoğlu, I. B. & Kulaksızoğlu, H. (2001) Cinsel işlev bozukluklarında hormonların etkileri, 19-28; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Laumann E. O., Paik A. & Rosen R. C. (1999) Sexuel dysfunction in the United States: prevalence and predictors. JAMA; 281(6): 537-544 Masters, .W. B. & Johnson V. E. (1994) Human Sexual Behavior. Đnsanda Cinsel Davranış. Sayın, Ü. (Çev.ed.), Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı, Đstanbul Mckinley Healty Center (2005) Female sexual Function/Dysfunction. The Board of Trustees of the University of Illinois, Reviewed Hed III-195 252 Meston, C. M. (2003) Validation of the Female Sexual Function Index (FSFI) in women with female orgasmic disorders and in women with hypoactive Sexual desire disorder. Journal of Sex & Marital Therapy, 29: 39-46 Meston, C. M. & Derogatis, L. R. (2002) Validated Instruments for Assessing Female Sexual Function. Journal of Sex & Marital Therapy, 28(s): 155-164 Meston, C. M., Heiman, J. R. & Trapnell, P. D. (1999) The relation between early abuse and adult sexuality. The Journal of Sex Research, 36(4): 385-395 Messman-Moore, T. L. & Brown, A. L. (2004) Child maltreatment and perceived family environment as risk factors for adult rape: is child sexual abuse the most salient experience? Child Abuse & Neglect, 28: 1019-1034 Messman-Moore, T. L. & Long, P. J. (2000) Child sexual abuse and Revictimization in the from of adult sexual abuse, adult physical abuse and adult psychological maltreatment. Journal of Interpersonal Violance, 15(5): 489-503 Miller, W. R., Williams A. M. & Bernstein M. H., (1982). The effects of rape on marital and sexual adjustment, American Journal of Therapy 10: 51-58. Moroğlu, N. (2005) Kadına Yönelik Şiddet ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun. 26 Eylül 2005 tarihinde 253 http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatI D=4&ID=351 sitesinden yararlanılmıştır. Moscarello R. (1990) Psychological management of victims of sexual assault. Canadian Journal of Psychiatry, 35(1): 25-30. Nadesan, K. (2000) Victim of Violance; An Asian Scenorio. Journal of Clinical Forensic Medicine, 7: 192-200 NMT Briefs (2003) Sexual dysfunction. New Medical Therapies Briefs p:1-3 Terr, L. (1990) Too Scared to Cry: Psychic Trauma in Childhood. New York: Harper and Row Odyakmaz, Z., Kaymak, Ü. & Aleskerli, A. (2004) Anayasa Hukuku, Đdare Hukuku, Đdari Yargı. Sy:48 Savaş Yayınları, Ankara Ortaylı, N. (2001) Jinekolojik Sorunlardan Etkilenen Cinsel Đşlev Bozuklukları, 65-75; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.Đstanbul Özdemir, Ö. (2004) Anksiyete Bozukluklarında Cinsel Sorunlar. Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 71-74 Özden, S. Y., Oktay, M. & Yavuz, R. (1993) Vajinismus vakalarının tedavisinden sonra eşlerinde ortaya çıkan empotans ve tedavisi. Düşünen Adam, 6(1-2): 48-50 254 Özden, S. Y., Çelik, O. & Erçağ, F. (1993) Đnsest olayı. Düşünen Adam, 6(3): 32-35 Özkan, M. B. (2001) Fiziksel hastalıklarda cinsel sorunlar 13-18; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Özmen, E. (1999) Cinsel Mitler ve cinsel işlev bozuklukları. Psikiyatri Dünyası, 3(2): 49-53 Öztürk-Kılıç, E. (1993) Çocuk cinsel istismarının psikiyatrik yönleri. Nöropsikiyatri Arşivi, 30(4): 453-458 Rellini, A. H. & Meston, C. M. (2006) Psychophysiological sexual arousal in women with a history of child sexual abuse. Journal of Sex & Marital Therapy, 32: 5-22 Rodgers, C. & Gruener, D. (1997) Sequelae of sexual assault. Psychiatry Update, 4(4): 143-146 Roodsari, A. A., Khademi, A., Hamed, E. A., Tabatabaiifar, S. L. & Alleyassin, A. (2005) Female sexual dysfunction in married medical students. McGill Journal of Medicine, 8(2): 104-108 Ross, C. A. & Heber, S. (1994) Dissosiyatif bozukluklar için görüşme çizelgesi (DDIS), Türkçeye uyarlayan: Şar, V., Tutkun, H. & Yargıç, L. Đ.; Teksir, Đstanbul Rowland, L. D. (1995) The psychobiology of sexual arousal and behavior. Daiman, L., Mc Anulty R. D. (ed.) The Psychology of sexual orientation. Behavior and Identity. Greenwood Press. 255 London. 19-42. naklen Kayır, A. (2001) Cinsellik Kavramı ve Cinsel Mitler, 34-39; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.Đstanbul Sağduyu, A., Rezaki, M., Rezaki, B.G., Kaplan, Đ. & Özgen, G. (1997) Sağlık ocağına başvuran hastalarda cinsel sorunlar. Türk Psikiyatri Dergisi, 8(2): 102-109 Salonia, A., Zanni, G., Briganti, A., Fabbri, F., Rigatti, P. & Montorsi,F. (2004) The role of the urologist in the management of sexual dysfunction. Curr Opin Urology, 14(6): 389-393 Sequeira, H. & Hollins, S. (2003) Clinical effects of sexual abuse on people with learning disability. British Journal of Psychiatry, 182: 13-19 Sezgin, U. (2003) Travma yaşantısı olan kadınlarda grup psikoterapisinin etkinliği (Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yürütülen bir pilot çalışma). Nöro Psikiyatri Arşivi, 40(3-4): 53-63 Sezgin, U. & Öktem, Ö. (1996) Çocukluk Çağı Cinsel Đstismarı: “Ensest”; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 122-129, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul Sezgin, U, Yavuz, F. & Yüksel, Ş. (1995) Cinsel taciz olgularında kurumlar arası bir çalışma modeli. Kriz Dergisi, 3(1-2): 25-30 Spataro, J., Mullen, P. E., Burges, P. M., Wells, D. L. & Moss, S. A. (2004) Impact of child sexual abuse on mental health, prospectif 256 study in males and females. British Journal of Psychiatry, 184: 416-421 Spiegel, D. (1991) Dissociation and Trauma, In: American Psychiatric Pres Review of Psychiatry. Ed. By Tasman, A. and Goldfinger, S. M.; Washington, Vol. 10: 261-275 Sungur, M. Z. (2001) Cinsel Eğitim. Sy: 45-51. Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin,N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Sungur, M. Z. (1999a) Đkincil travma ve sosyal destek. Klinik Psikiyatri, 2: 105-108 Sungur, M. Z. (1999b) Hekimlik mesleği yönünden cinsel eğitim ve işbirliğinin önemi. Psikiyatri Dünyası, 2: 37-38 Sungur, M. Z. (1998) Cinsel Eğitim. Klinik Psikiyatri, 2: 103-108 Sungur, M. Z. (1993) Seks terapilerinin dünü bugünü ve yarını. Türk Psikiyatri Dergisi, 4(3): 195-201 Şahin, D. & Kayır, A. (2001) Vajinismusun Psikososyal Nedenleri 97100; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Şahin, D. & Kayır, A. (1998) Cinsel Yaşamda Yanlış Đnanışlar, 132142; Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri Günleri, Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul 257 Şahin, D. (2001) Cinsel Đşlev Bozukluklarının Psikolojik Nedenleri 29-42; Đçinde: Sık Görülen Đki Cinsel Đşlev Bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada Değerlendirme, Tanı ve Tedaviler; Editörler: Şahin, D., Kayır, A., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Şar, V. (1998a) Dissosiyasyon Konusuna Genel Bir Bakış, Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 3(4): 544 Şar, V. (1998b) Dissosiyatif Bozukluklar, Kötüye Kullanım ve Đhmalle Đlişkili Sorunlar. Đçinde: Psikiyatri Temel Kitabı, Ed: Güleç, C. & Köroğlu, E. 2: 569-570 Hekimler Yayın Birliği, Ankara. Şen, E. (1996) 1982 Anayasası Türk Ceza Kanunu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Cezaların Đnfazı Hakkında Kanun ve Đlgili Mevzuat. Beta Basım Yayım, Đstanbul. Sy:49 Şimşek, F., Özdemir, Ö., Đncesu, C., Karakoç, C. & Özkardeş, B., (2003) Çoğul disiplinli bir cinsel işlev bozuklukları merkezine başvuran 1002 olgunun sosyodemografik ve klinik özellikleri. Üroloji Bülteni, 14(3): 137-144 Tamar-Gürol, D. (2004) Madde Kullanımı ve Cinsel Yaşam. Đçinde: Cinsellik ve Cinsel Tedaviler V. Ulusal Kongresi “Farklı Yönleriyle Cinsellik” Özet Kitabı, Đstanbul, Sy: 78-79 Terr L. (1990) Too Scared to Cry: Psychic Trauma in Childhood. New York: Harper and Row 258 T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (2005) Aile Đçi Şiddet, 01.08.2005 tarihinde http://www.aile.gov.tr/hbdetay.asp?id=108 sitesinden naklen yararlanılmıştır. The American College of Obstetricians and Gynecologists Technical Bulletin. (1993) Sexual Assault. In: Gynecol Obstet; 42: 67-72. Tuğrul, C. (2001) Cinsel Đşlev Bozukluklarının Psikolojik Nedenleri, 61-64; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Tuğrul, C., Öztan, N. & Kabakçı, E. (1993) Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği’nin Standardizasyon Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi, 4(2): 83-88. Tuğrul, C., & Kabakçı, E. (1997) Vajinismusu olan ve olmayan kadınların bazı özellikleri. Türk Psikoloji Dergisi, 12(40): 39-50. Tuğrul, C. & Kabakçı, E. (1996) Vajinismus olgularında yordayıcı değişkenler. Türk Psikiyatri Dergisi, 7(3): 201-207 Tutkun, H. (1998) Ruhsal travma ve dissosiyatif bozukluklar. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 3(4): 579-598 Tutkun, H. (1996) Genel psikiyatri servisinde dissosiyatif bozukluklar ve çocukluk çağı tacizleri sıklığı. Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Đstanbul Üniversitesi Đstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, Đstanbul 259 Türkbay, T., Söhmen, G. & Söhmen, T. (1997) Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın sonuçlarını etkileyen etmenler. Düşünen Adam, 10(4): 32-34 UNICEF (2000) Domestic Violence Against Women and Girls. Innocenti Digest no.6: 2-10 Ünsal A. (1996) Genişletilmiş Bir Şiddet Tipolojisi. Đçinde: Şiddet. Cogito Üç Aylık Düşünce Dergisi, Yapı Kredi Yayınları Sayı: 67 (Kış-Bahar): 29-36 Vahip, I. (2002) Evdeki Şiddet ve Gelişimsel Boyutu: Farklı Bir Açıdan Bakış. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(4): 312-319 Vahip, I. (1994) Yasak-sevi (incest) eylemi: Çeşitli yaklaşımlara genel bir bakış. Türk Psikiyatri Dergisi, 5: 287-289 Van Berlo, W. & Ensink, B. (2000) Problems With Sexuality After Sexual Assault. Annual Review of Sex Research, 11: 235-258. Ward, C. A. (1995) Attitudes Toward Rape: Feminist and Social Psychological Perspectives. London: Sage Publications, 23-37 Ward, E. & Ogden, J. (1994) Experiencing vajinismus-sufferers beliefs about causes and effects. Journal of Sexual and Marital Therapy, 9(1): 33-45 Watts, C. & Zimmerman, C. (2002) Violence against women: global scope and magnitude. The Lancet 359(6): 1232-1237 Yalom, I. D. (1999) Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı Yayınevi, Đstanbul 260 Yargıç, Đ. (2005) Psikoaktif Madde Kullanımı Epidemiyolojisi http://www.alkolmadde.com/epidemiyoloji.html adresinden 11.01.2005 tarihinde alınmıştır Yavuz, M. F., Özarslan, A. & Yavuz, S. (1997) Sexual assault cases in Turkey, 1991-1995. Adli Tıp Dergisi, 13: 21-25 Yavuz M. F. (1996) Cinsel saldırı olgularının değerlendirilmesinde yeni bir yaklaşım. Adli Tıp Dergisi, 12(1-4): 155-160 Yeni Türk Ceza Kanunu TCK (2004) Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.-Đstanbul Yetkin, N. & Đncesu, C. (2001) Kadınlarda Uyarılma ve Orgazm Bozuklukları, 81- 87; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.Đstanbul Yetkin, N. & Đncesu, C. (1997) Cinsel işlev bozukluklarında kullanılan terimlerin gözden geçirilmesi. Nöropsikiyatri Arşivi, 34(4): 214-218 Yetkin, N. (2001a) Cinsel Sorunlara Yaklaşım, 40-44; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., Đncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul Yetkin, N. (2001b) Vajinismus, 88-91; Đçinde: Cinsel Đşlev Bozuklukları, Editör: Yetkin, Müstahzarları Sanayi A.Ş.-Đstanbul N., Đncesu, C., Roche 261 Yetkin, N. (1998) Cinsel Đşlev Bozukluğu Olmayan Cinsel Sorunlar, 145-151; Đçinde: Cinsiyet ve Psikiyatri, 7. Anadolu Psikiyatri Günleri, Akademi Ofset Matbaacılık A.Ş.-Đstanbul Yıldız, H. Y., Yavuz, M. F., Akıncı-Sokullu, F. & Gölge, Z.B. (2003) Aile Đçi Şiddet Olgularında 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Uygulamaları. Adli Tıp Dergisi, 17(1): 59-68 Yüksel, Ş. Kora, K., Özkan, M.B., Türksoy, N., Gök, Ş. & Tunalı, D., (2000) Aile Đçi Şiddete Maruz Kalan Kadınlarla Yapılan Grup Psikoterapisi. Nöropsikiyatri Arşivi 37(1): 9-17 Yüksel, Ş. (1998) Olağandışı Durumların Ruh Sağlığına Etkisi ve Onarılması, 282-294; Đçinde: Psikiyatri Ders Kitabı, Düzenleyen: Adam, E., Şar, V., Tükel, R., Üçok, A., Yazıcı, O., Đkinci Baskı, Emek Matbaacılık-Đstanbul Yüksel, Ş. (1996a) Tecavüz: Đktidar Amaçlı Cinsel Saldırganlık; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 113-116, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul Yüksel, Ş. (1996b) Özyuvadaki Tecavüz; Đçinde: Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Đncelemeleri Dizisi:1: 117-121, Birinci Basım, Mor Çatı Yayınları-Đstanbul Yüksel, Ş. (1992) Cinsellik Đdeolojisi: Dün ve Bugün; Đçinde: Türkiye’de Kadın Olgusu, Yayına Hazırlayan Arat, N., Say Yayınları-Đstanbul 262 EK-A AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU (ARAŞTIRMA GRUBU ĐÇĐN) T.C. ĐSTANBUL ÜNĐVERSĐTESĐ ADLĐ TIP ENSTĐTÜSÜ “CĐNSEL ĐŞLEV BOZUKLUĞU GÖRÜLEN KADINLARDA GEÇMĐŞ TRAVMATĐK DENEYĐMLER” KONULU ARAŞTIRMANIN AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU Đstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda yapılmakta olan bir doktora tezi kapsamında oluşturulan bu çalışma, geçmiş travmatik deneyimlerin insanın cinsel işlev alanını ne derece etkilediğinin araştırılması amacıyla yapılmaktadır. Bu araştırma sonucunda elde edilecek veriler; fiziksel, cinsel, duygusal istismar ve saldırı mağdurlarına destek ve yol gösterme çalışmaları kapsamında bilimsel bir alt yapı oluşturacaktır. Elde edilecek bilgilerin, özellikle cinsel travma mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren birinci basamak kurumlarda çalışan kişilerin eğitiminde kullanılması hedeflenmektedir. Uygulama yüzyüze görüşme yöntemi ile yaklaşık 45-60 dakika süren tek oturumda gerçekleştirilecektir. Bu uygulamada vermiş olduğunuz cevaplar kesinlikle gizli tutulacak, sizin hangi cevabı verdiğinizi kimse bilmeyecektir. Çalışma formları üzerinde cevaplar dışında, size ait kimlik bilgisi, sayı, numara v.b. işaretler yazılmayacağından cevaplardan yola çıkarak sizin kim olduğunuzu anlamak mümkün olmayacaktır. Uygulamayı istediğiniz zaman bitirebilir veya istediğiniz soruyu yanıtlamayabilirsiniz. Bilimsel bir çalışmaya katılarak yardımcı olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Bu çalışmaya katılmayı kabul ediyorum. Adı ve Soyadı : Đmza : 263 EK-B AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU (KONTROL GRUBU ĐÇĐN) T.C. ĐSTANBUL ÜNĐVERSĐTESĐ ADLĐ TIP ENSTĐTÜSÜ “CĐNSEL ĐŞLEV BOZUKLUĞU GÖRÜLEN KADINLARDA GEÇMĐŞ TRAVMATĐK DENEYĐMLER” KONULU ARAŞTIRMANIN AYDINLATILMIŞ RIZA FORMU Đstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda yapılmakta olan bir doktora tezi kapsamında oluşturulan bu çalışma, geçmiş travmatik deneyimlerin insanın cinsel işlev alanını ne derece etkilediğinin araştırılması amacıyla yapılmaktadır. Bu araştırma sonucunda elde edilecek veriler; fiziksel, cinsel, duygusal istismar ve saldırı mağdurlarına destek ve yol gösterme çalışmaları kapsamında bilimsel bir alt yapı oluşturacaktır. Elde edilecek bilgilerin, özellikle cinsel travma mağdurlarına adli ve tıbbi açıdan hizmet veren birinci basamak kurumlarda çalışan kişilerin eğitiminde kullanılması hedeflenmektedir. Bu uygulamada vermiş olduğunuz cevaplar kesinlikle gizli tutulacak, sizin hangi cevabı verdiğinizi kimse bilmeyecektir. Çalışma formları üzerinde cevaplar dışında, size ait kimlik bilgisi, sayı, numara v.b. işaretler yazılmayacağından cevaplardan yola çıkarak sizin kim olduğunuzu anlamak mümkün olmayacaktır. Eğer bir kurumda çalışıyorsanız, tezde, çalıştığınız kurumdan kesinlikle bahsedilmeyecektir. Uygulama 25-35 dakika arası sürmektedir. Uygulamayı istediğiniz zaman bitirebilir veya istediğiniz soruyu yanıtlamayabilirsiniz. Lütfen cevapladığınız formlara isminizi yazmayınız ve formları doldurduktan sonra zarfa koyarak yapıştırınız. Bilimsel bir çalışmaya katılarak yardımcı olduğunuz ve katkı sağladığınız için çok teşekkür ederiz. 264 EK-C DEMOGRAFĐK BĐLGĐ FORMU 1. Yaşınız: .......... 2. Eğitim durumunuz: □ Okur yazar değil □ Okur yazar □ Đlkokul mezunu □ Ortaokul mezunu □ Lise Mezunu □ Üniversite Mezunu □ Toplam Eğitim Yılı ……. 3. Mesleğiniz: ........................................................... 4. Çalışma durumunuz: □ Çalışıyor □ Çalışmıyor 5. Medeni haliniz: □ Bekar, düzenli partneri yok □ Bekar, düzenli partneri var □ Evli □ Evli, ayrı yaşıyor □ Boşanmış, düzenli partneri yok □ Boşanmış, düzenli partneri var □ Dul, düzenli partneri yok □ Dul, düzenli partneri var □ Diğer...................................... 6. Evlilik / birliktelik süreniz: ..................................... 7. Evlilik yaşınız: ...................... 8. Evlilik sayınız: □ Bir □ Birden fazla ...................... 265 9. Evlenme biçiminiz: □ Beşik kertmesi □ Görücü usulü, isteyerek □ Görücü usulü, rıza dışı □ Kaçırılarak / kaçarak □ Akraba evliliği □ Arkadaşlık / flört sonucu □ Çocukluk arkadaşlığı sonucu □ Eşimin cezasının tehiri için □ Diğer ................................... 10. Varsa çocuk sayısı: ............................... 11. Đlk çocuğunuz doğduğunda kaç yaşındaydınız? ...... 12. Yaşadığınız yer: □ Köy □ Kasaba □ Kent □ Metropol □ Yurt dışı 13. Doğduğunuz ve 18 yaşına kadar çocukluğunuzun geçtiği yer (Nerede, kaç yıl kaldınız? Lütfen yazınız): □ Köy ........................... □ Kasaba ..................... □ Kent ......................... □ Metropol .................. □ Yurt dışı ................... 14. Alkol kullanımı: □ Hiç kullanmıyorum □ Çok nadir kullanırım □ Bazen kullanırım □ Sık kullanırım □ Her zaman kullanırım 15. Uyuşturucu kullanımı: □ Hiç kullanmıyorum □ Çok nadir kullanırım □ Bazen kullanırım □ Sık kullanırım □ Her zaman kullanırım 16. Eşinizin yaşı: ............. 266 17. Eşinizin eğitim durumu: □ Okur yazar değil □ Okur yazar □ Đlkokul mezunu □ Ortaokul mezunu □ Lise mezunu □ Üniversite mezunu □ Toplam eğitim yılı .................... 18. Eşinizin mesleği: ...................................................... 19. Eşinizin çalışma durumu: □ Çalışıyor □ Çalışmıyor 20. Eşinizin evlilik yaşı: .......................... 21. Đlk çocuğunuz doğduğunda eşiniz kaç yaşındaydı? .......... 22. Eşinizin doğduğu ve 18 yaşına kadar çocukluğunun geçtiği yer (Nerede, kaç yıl yaşamış? Lütfen yazınız) □ Köy ......................... □ Kasaba ................... □ Kent ........................ □ Metropol ........................ □ Yurtdışı …………… 23. Eşinizin alkol kullanımı: □ Hiç kullanmaz □ Çok nadir kullanır □ Bazen kullanır □ Sık kullanır □ Her zaman kullanır 24. Eşinizin uyuşturucu kullanımı: □ Hiç kullanmaz □ Çok nadir kullanır □ Bazen kullanır □ Sık kullanır □ Her zaman kullanır 267 EK-Ç CĐNSEL YAŞAM BĐLGĐ FORMU 1. Herhangi bir cinsel sorun yaşıyor musunuz? □ Evet □ Hayır 2. Yaşadığınız cinsel sorun nedir? ..................................................................................................................... ..................................................................................................................... ..................................................................................................................... 3. Ne kadar süredir cinsel sorununuz devam etmektedir? .................... 4. Ne kadar süredir tedavi görüyorsunuz? ....................... 5. Bu sorununuz nedeniyle daha önce tedavi gördünüz mü? □ Evet □ Hayır 6. Bu tedavi ne kadar sürmüştü? ...................... 7. Yaşamınızın daha önceki dönemlerinde herhangi bir cinsel sorun yaşadınız mı? □ Evet □ Hayır 8. Cevabınız “Evet” ise bu sorun / sorunlar nedir? ...................................................................................................................... ...................................................................................................................... ...................................................................................................................... 9. Eşinizin yaşadığı herhangi bir cinsel sorun var mı? □ Evet □ Hayır 10. Cevabınız “Evet” ise bu sorun nedir? ..................................................................................................................... ..................................................................................................................... ..................................................................................................................... 11. Eşinizin cinsel sorunu ne kadar süredir devam etmektedir? .............. 12. Đlk cinsel ilişkinizi kaç yaşında yaşadınız? ......................... 13. Đlk cinsel ilişkinizi kiminle yaşadınız? ................................ 268 14. Đlk cinsel ilişkinizi nerede yaşadınız? .................................. 15. Cinsel ilişki sırasında gebe kalma korkusu yaşar mısınız? □ Evet □ Hayır 16. Nasıl korunuyorsunuz? □ Korunmuyoruz □ Geri çekilme yöntemi □ Doğum kontrol hapı □ Tarih yöntemi □ Rahim içi alet (spiral) □ Prezervatif □ Diyafram □ Diğer ................................. 17. Evlilik sırasında istenmeyen bir gebeliğiniz oldu mu? □ Evet □ Hayır 18. Bu gebelik sırasında kaç yaşındaydınız? ..................... 19. Gebeliğiniz nasıl son buldu? □ Düşük yaptım □ Kürtaj oldum □ Doğum yaptım 20. Evlilik öncesi istenmeyen bir gebeliğiniz oldu mu? □ Evet □ Hayır 21. Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise kaç yaşındaydınız? ............. 22. Evlilik öncesi istenmeyen gebeliğiniz nasıl son buldu? □ Düşük yaptım □ Kürtaj oldum □ Doğum yaptım □ Diğer ......................................... 23. Evliliğiniz boyunca bildiğiniz kadarıyla eşinizin hiç evlilik dışı ilişkisi oldu mu? □ Evet □ Hayır 24. Evliliğiniz boyunca sizin hiç evlilik dışı ilişkiniz oldu mu? □ Evet □ Hayır 269 25. Đlk cinsel bilgilerinizi nereden öğrendiniz? □ Eşimden □ Arkadaşlarımdan □ Aile üyelerinin birinden □ Kitaplardan / Dergilerden □ Televizyondan □ Đnternetten □ Okuldan □ Diğer ......................................... 26. Cinsellikle ilgili kulaktan dolma bilgiler nedeniyle hiç korku yaşadınız mı? □ Evet □ Hayır 27. Şu an oturduğunuz evde kimlerle birlikte yaşıyorsunuz? □ Yalnız □ Eşim ve ben □ Eşim, ben ve çocuğumuz / çocuklarımız □ Kayınvalidem ve/veya kayınpederim ile birlikte □ Kendi annem ve/veya babam ile birlikte □ Ayrı dairelerde fakat aynı apartman/bahçe içerisinde aile büyükleri ile birlikte □ Diğer akraba üyesi/üyeleri ile birlikte □ Diğer .............................................................................. 28. Çocuklarınızla aynı yatak odasını paylaşıyor musunuz? □ Evet □ Hayır 29. Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise yatak odanızı paylaştığınız çocuğunuzun/çocuklarınızın yaşı nedir? 1................. 2..................... 3.................... 30. Evde kim söz ve otorite sahibidir? □ Eşim ve ben eşit oranda □ Eşim □ Ben □ Eşimin ailesi □ Benim ailem □ Diğer ......................................... 31. Evliliğinizi / ilişkinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? □ Çok iyi □ Đyi □ Orta □ Kötü □ Çok kötü 270 32. Eşinizle yaşadığınız herhangi bir sorununuz var mı? □ Evet □ Hayır 33. Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise ne tür bir sorun yaşıyorsunuz? ..................................................................................................................... ...................................................................................................................... ...................................................................................................................... 34. Herhangi bir Bedensel Hastalığınız var mı? Cevabınız “evet” ise lütfen ne olduğunu yazınız. □ Evet ............................................... □ Hayır 35. Herhangi bir Psikiyatrik Hastalığınız var mı? Cevabınız “evet” ise lütfen ne olduğunu yazınız. □ Evet ................................................. □ Hayır 36. Düzenli kullandığınız bir ilaç var mı? Cevabınız “var” ise lütfen ne için hangi ilacı kullandığınızı yazınız. □ Var .................................................. □ Yok Not: 34, 35 ve 36ncı sorular sadece araştırma grubuna uygulanan “Tanı Formu” içinde yer almaktadır. 271 EK-D TANI FORMU 1. Tanı: □ Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu □ Cinsel Tiksinti Bozukluğu □ Cinsel Uyarılma Bozukluğu □ Orgazm Bozukluğu □ Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı) □ Vajinismus □ Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu □ Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu 2. Varsa eş tanı (CĐB): 3. (1) ........................................................ (2) ......................................................... Eş herhangi bir Cinsel Đşlev Bozukluğu tanısı almış mı? □ Evet □ Hayır 4. Eşin tanısı nedir? □ Azalmış Cinsel Đstek Bozukluğu □ Cinsel Tiksinti Bozukluğu □ Cinsel Uyarılma Bozukluğu (Sertleşme Bozukluğu) □ Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma) □ Orgazm Bozukluğu □ Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı) □ Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel Đşlev Bozukluğu □ Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Đşlev Bozukluğu 5. Varsa eşin eş tanısı (CĐB): 6. Bedensel Hastalık: □ Evet □ Hayır Psikiyatrik Hastalık: □ Evet □ Hayır 7. (1) .............................................. (2) .............................................. 8. Psikiyatrik Özgeçmiş (Geçirilmiş psikiyatrik hastalık): ................................................................................................................................ ................................................................................................................................ ................................................................................................................................ 9. Halen kullanılan ilaç: □ Var .................................................................................. □ Yok Not: Bu form sadece araştırma grubunda kullanıldığından ve kontrol grubuna verilmediğinden, 6, 7, 8 ve 9. sorular, kontrol grubuna “Cinsel Yaşam Bilgi Formu”nun sonuna eklenerek sorulmuştur. 272 EK-E GOLOMBOK RUST CĐNSEL DOYUM ÖLÇEĞĐ (GRCDÖ) (Kadın Formu) Her bir cümleyi okuduktan sonra, lütfen cümlelerin yanındaki “Hiçbir zaman”, “Nadiren”, “Bazen”, “Çoğu zaman”, “Her zaman” seçeneklerinden birini işaretleyiniz. (0) (1) (2) (3) (4) 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. Hiçbir Zaman Nadiren Bazen Çoğu Zaman Her Zaman Cinsel yaşama karşı ilgisizlik duyar mısınız? Eşinize, cinsel ilişkinizle ilgili olarak, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığınızı söyleyebilir misiniz? Bir hafta boyunca cinsel ilişkide bulunmadığınız olur mu? (Adet günleri, hastalık gibi nedenler dışında) Cinsel yönden kolay uyarılır mısınız? Sizce sizin ve eşinizin ön sevişmeye (öpme, okşama gibi) ayırdığınız zaman yeterli mi? Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının giremeyeceği kadar dar olduğunu düşünür müsünüz? Eşinizle sevişmekten kaçınır mısınız? Cinsel ilişki sırasında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız? Eşinize sarılıp, vücudunu okşamaktan zevk alır mısınız? Eşinizle olan cinsel ilişkinizi tatminkar bulur musunuz? Gerekirse rahatsızlık ve acı duymaksızın, parmağınızı cinsel organınızın içine sokabilir misiniz? Eşinizin cinsel organına dokunup okşamaktan rahatsız olur musunuz? Eşiniz sizinle sevişmek istediğinde rahatsız olur musunuz? Sizin için doyuma (orgazma) ulaşmanın mümkün olmadığını düşünür müsünüz? (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) 273 15. Haftada iki defadan fazla cinsel birleşmede bulunur musunuz? 16. Eşinize cinsel ilişkinizle ilgili olarak, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını sorabilir misiniz? 17. Eşinizin cinsel organı, sizin cinsel organınıza rahatsızlık vermeden girebilir mi? 18. Eşinizle olan cinsel ilişkinizde sevgi ve şefkatin eksik olduğunu hisseder misiniz? 19. Eşinizin, cinsel organınıza dokunup okşamasından zevk alır mısınız? 20. Eşinizle sevişmeyi reddettiğiniz olur mu? 21. Ön sevişme sırasında eşiniz bızırınızı (klitoris) uyardığında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız? 22. Sevişme boyunca, sadece cinsel birleşme için ayrılan süre sizin için yeterli mi? 23. Sevişme sırasında yaptıklarınızdan tiksinti duyar mısınız? 24. Kendi cinsel organınızın, eşinizin cinsel organının derine girmesini engelleyecek kedar dar olduğunu düşünür müsünüz? 25. Eşinizin sizi sevip okşamasından hoşlanır mısınız? 26. Sevişme sırasında cinsel organınızda ıslaklık olur mu? 27. Cinsel birleşme anında zevk alır mısınız? 28. Cinsel birleşme anında doyuma (orgazma) ulaşır mısınız? (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) (0) (1) (2) (3) (4) 274 EK-F GOLOMBOK RUST CĐNSEL DOYUM ÖLÇEĞĐ (GRCDÖ) CEVAP ANAHTARI – ALT BOYUT PUAN TABLOSU DÖNÜŞTÜRME TABLOSU (Kadın Formu) Tablo I: GRCDÖ Cevap Anahtarı Đtem No 1 2* 3 4* 5* 6 7 8* 9* 10* 11* 12 13 14 15* 16* 17* 18 19* 20 21* 22* 23 24 25* 26* 27* 28* Puanlar 0 4 0 4 4 0 0 4 4 4 4 0 0 0 4 4 4 0 4 0 4 4 0 0 4 4 4 4 * Đşaretli maddeler ters çevrilmiştir. 1 3 1 3 3 1 1 3 3 3 3 1 1 1 3 3 3 1 3 1 3 3 1 1 3 3 3 3 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 3 1 3 1 1 3 3 1 1 1 1 3 3 3 1 1 1 3 1 3 1 1 3 3 1 1 1 1 4 0 4 0 0 4 4 0 0 0 0 4 4 4 0 0 0 4 0 4 0 0 4 4 0 0 0 0 275 Tablo II: GRCDÖ Alt Boyut Puan Tablosu Alt Boyutlar Đtem Numaraları Sıklık 3 15 Đletişim 2 16 Doyum 5 10 18 22 Kaçınma 7 13 20 23 Dokunma 9 12 19 25 Vajinismus 6 11 17 24 Anorgasmi 8 14 21 28 Tablo III: GRCDÖ Dönüştürme Tablosu Dönüşmüş Puan HAM PUAN Toplam Sıklık Đletişim Doyum Kaçınma Dokunma Vajinismus Anorgasmi 9 68+ 8 8 15-16 12-16 11-15 13-16 16 8 60-67 7 7 14 10-11 9-10 11-12 15 7 53-59 6 6 12-13 8-9 7-8 8-10 14 6 46-52 5 5 10-11 6-7 5-6 6-7 12-13 5 38-45 4 4 8-9 4-5 4 4-5 9-11 4 31-37 3 3 6-7 3 3 3 6-8 3 26-30 2 2 4-5 2 2 2 4-5 2 21-25 1 1 2-3 1 1 1 1-3 1 0-20 0 0 0-1 0 0 0 0 276 EK-G TRAVMATĐK DENEYĐM BĐLGĐ FORMU Bir çok kişi yaşamının bir noktasında çok zorlayıcı bir olaya veya travmaya tanık olur veya içinde bulunabilir. Aşağıda, karşılaşabileceğiniz bazı travmatik yaşam olaylarının bir listesi bulunmaktadır. Lütfen tanık olduğunuz ya da yaşadığınız travmatik yaşantıları ifade eden bu 13 soruyu cevaplayınız. Lütfen Dikkat: Bu sayfadaki 13 Maddenin her birini okuduktan sonra “Evet” seçeneğini işaretlediğiniz her bir soru için, ilgili bölümdeki soruları ve 14üncü Bölüm’deki soruları mutlaka cevaplayınız! 1. Çocukluğunuzda yada gençliğinizde (18 yaşından önce) herhangi bir kişi tarafından aşırı olduğunu düşündüğünüz bir şekilde dövüldünüz mü ve/veya fiziksel zarar gördünüz mü? ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz BĐRĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 2. Çocukluğunuzda yada gençliğinizde (18 yaşından önce) herhangi bir kişinin sizi sürekli olarak aşağılaması, tehdit edici sözler söylemesi ya da küçük düşürücü yorumlar yapmasına maruz kaldınız mı? ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ĐKĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 3. Çocukluğunuzda ya da gençliğinizde (18 yaşından önce) bir yabancı tarafından size, izniniz olmadan cinsel olarak yaklaşıldı mı ya da dokunuldu mu? (Örneğin; okşama, cinsel organlarını gösterme, sizin cinsel organlarınızı görmeye çalışma, cinsel organlarınızı uyarma, cinsel ilişki gibi) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ÜÇÜNCÜ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 4. Çocukluğunuzda ya da gençliğinizde (18 yaşından önce) aile bireylerinizden ya da diğer akrabalarınızdan biri tarafından size cinsel bir yaklaşımda bulunuldu mu? (Örneğin; okşama, cinsel organlarını gösterme, sizin cinsel organlarınızı görmeye çalışma, cinsel organlarınızı uyarma, cinsel ilişki gibi) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz DÖRDÜNCÜ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 5. Yetişkinliğinizde, bir yabancı tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz kalmak (Örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak soyulma) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz BEŞĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 277 6. Yetişkinliğinizde, aileden veya tanıdık birisi tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz kalmak (Örneğin; fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma, zor kullanarak soyulma) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ALTINCI BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 7. Yetişkinliğinizde, bir yabancı tarafından cinsel saldırıya maruz kaldınız mı? (Örneğin; tecavüz veya tecavüz girişimi) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz YEDĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 8. Yetişkinliğinizde, aileden veya akrabalardan biri tarafından cinsel bir saldırıya maruz kaldınız mı? (Örneğin; tecavüz veya tecavüz girişimi) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 9. Evliliğinizde veya birlikteliğinizde, eşinizin fiziksel şiddetine maruz kaldınız mı? (Örneğin; dayak yeme, fiziksel saldırı, bağlanma, silah tehdidi ile tutulma vb.) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz DOKUZUNCU BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 10. Evliliğinizde veya birlikteliğinizde, eşinizin duygusal istismarına maruz kaldınız mı? (Örneğin; aşağılama, iftira atma, hakaret etme, size beğenmediğiniz bir lakap takma, fiziksel özelliklerinizle ilgili olumsuz ifadeler kullanma vb.) ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONUNCU BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 11. Evliliğinizde veya birlikteliğinizde, onayınız olmadan eşiniz tarafından cinsel ilişkiye zorlandınız mı ve/veya zorla cinsel ilişki gerçekleşti mi? ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONBĐRĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 12. Hayatınızın herhangi bir döneminde işkenceye maruz kaldınız mı? ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONĐKĐNCĐ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 13. Hayatınızın herhangi bir döneminde yukarıda sözü edilmeyen başka bir travmatik deneyime maruz kaldınız mı? ( ) Evet ( ) Hayır (“Evet”i işaretlediyseniz ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM’deki soruları cevaplayınız) 278 BĐRĐNCĐ BÖLÜM 1. Kim tarafından böyle bir eyleme maruz kaldınız? □ Bir yabancı □ Aile üyelerinden biri …………………….. □ Tanıdık biri ………………………………. □ Arkadaş ………………………………….. 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Bu saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ............... 4. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ................... 5. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 6. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 7. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 8. Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? □ Evet □ Hayır 9. Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum 279 □ □ □ Suçlanacağımı düşündüm Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım Diğer .......................................................................................... ĐKĐNCĐ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Kim tarafından bu tür bir istismara maruz kaldınız? □ Bir yabancı □ Aile üyelerinden biri ......................... □ Tanıdık biri ....................................... □ Arkadaş............................................ 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 4. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 5. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 6. Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? □ Evet □ Hayır 7. Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum 280 □ □ □ □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum Suçlanacağımı düşündüm Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım Diğer .......................................................................................... ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz kaldınız? □ Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması □ Teşhircilik (Cinsel organın gösterilmesi) □ Sizin cinsel organlarınızı zorla görmeye çalışma □ Mastürbasyon yapmaya zorlama □ Erişkin kişinin sizin önünüzde mastürbasyon yapması □ Fuhuşa yönlendirilme □ Erişkin tarafından vajina, anüs yada ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve durumun gerçekleşmesi □ Erişkin tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit etme gibi vücut temasının bulunması □ Film, fotoğraf ya da müstehcen konuşma gibi araçlar kullanılarak pornografiye yönlendirme 2. Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız? □ Bir yabancı ……................................ □ Diğer............................................ 3. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Bir kaç kez □ Bir çok kez □ Çok sık □ Devamlı 4. Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim süreklilik arzettiyse süresi ne kadardı? □ Bir aydan kısa sürdü □ 1-12 ay arası □ 1-5 yıl arası □ 5 yıldan fazla 5. Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim sırasında kaç yaşındaydınız? ........ 6. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ................. 281 7. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 8. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 9. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 10. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 11. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Ne tür bir cinsel kötüye kullanıma maruz kaldınız? □ Cinsel organ ya da memelerin ellenmesi veya okşanması □ Teşhircilik (Cinsel organın gösterilmesi) □ Sizin cinsel organlarınızı zorla görmeye çalışma □ Mastürbasyon yapmaya zorlama □ Erişkin kişinin sizin önünüzde mastürbasyon yapması □ Fuhuşa yönlendirilme □ Erişkin tarafından vajina, anüs yada ağız yoluyla cinsel ilişkiye itilme ve durumun gerçekleşmesi □ Erişkin tarafından, uyluk, kalça ya da başka bir bölgenize yönelik olarak sürtme ya da cinsel birleşmeyi taklit etme gibi vücut temasının bulunması 282 □ Film, fotoğraf ya da müstehcen konuşma gibi araçlar kullanılarak pornografiye yönlendirme 2. Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız? □ Aile üyelerinden biri ……................. □ Akrabalardan biri …………………….. □ Tanıdık biri ………………………… □ Arkadaş ....................................... 3. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Bir kaç kez □ Bir çok kez □ Çok sık □ Devamlı 4. Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim süreklilik arzettiyse süresi ne kadardı? □ Bir aydan kısa sürdü □ 1-12 ay arası □ 1-5 yıl arası □ 5 yıldan fazla 5. Yaşadığınız travmatik cinsel deneyim sırasında kaç yaşındaydınız? ........ 6. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ................. 7. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 8. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 9. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 10. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet deneyim sonrasında □ Hayır adli makamlara 283 11. Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... BEŞĐNCĐ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Kim tarafından bu tür bir saldırıya maruz kaldınız? □ Bir yabancı ………………………… □ Diğer............................................ 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Bu saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ............... 4. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ................... 5. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 6. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 7. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 284 8. Yaşadığınız travmatik deneyim sonrasında adli makamlara başvurdunuz mu? □ Evet □ Hayır 9. Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... ALTINCI BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız? □ Aile üyelerinden biri ......................... □ Akrabalardan biri ……………………. □ Tanıdık biri ....................................... □ Arkadaş ............................................ 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Bu saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ............... 4. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ............. 5. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 6. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 285 7. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 8. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 9. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... YEDĐNCĐ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız? □ Bir yabancı …………………………… □ Diğer ............................................ 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Yaşadığınız cinsel saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ............. 4. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ............. 5. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 6. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) 286 □ □ □ Arkadaş Profesyonel biri ................................. Diğer ................................................. 7. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 8. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 9. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Kim tarafından bu tür bir eyleme maruz kaldınız? □ Aile üyelerinden biri ……………….… □ Bir akraba ……………………………. □ Arkadaş …………………………… 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Yaşadığınız cinsel saldırı sırasında kaç yaşındaydınız? ............. 4. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ............. 287 5. Yaşadığınız travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 6. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 7. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 8. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 9. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... DOKUZUNCU BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Eşiniz tarafından aşağıdaki fiziksel travmalardan hangisine maruz kaldınız? □ Đtme □ Tokat Atma, vurma, yumruklama □ Saç çekme □ Isırma □ Kollarını burma □ Nesneler ile vurma □ Yakma □ Delici kesici aletle yaralama □ Ateş etme □ Zehirleme 288 □ □ □ Zor kullanarak baskı altında tutma Fiziksel kısıtlılık Diğer ........................................... 2. Yukarıdakilerden herhangi birini işaretlediyseniz ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Bir kaç kez □ Bir çok kez □ Çok sık □ Devamlı 3. Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 4. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 5. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 6. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 7. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... 289 ONUNCU BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Eşiniz tarafından aşağıdaki duygusal travmalardan hangisine maruz kaldınız? □ Sürekli eleştiri □ Aşağılama □ Đftira atma □ Hakaret etme □ Size beğenmediğiniz bir lakap takma □ Fiziksel özelliklerinizle ilgili olumsuz ifadeler □ Aşağılayıcı küfürlere maruz kalma □ Diğer ................................................ 2. Yukarıdakilerden herhangi birini işaretlediyseniz ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Bir kaç kez □ Bir çok kez □ Çok sık □ Devamlı 3. Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 4. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 5. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 6. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 7. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm 290 □ □ □ □ □ □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum Suçlanacağımı düşündüm Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım Diğer .......................................................................................... ONBĐRĐNCĐ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Eşiniz tarafından, aşağıdakilerden hangisine, istemediğiniz halde maruz kaldınız? □ Okşamak □ Cinsel ilişkinin zorla gerçekleşmesi □ Oral ilişkinin zorla gerçekleşmesi □ Anal ilişkinin zorla gerçekleşmesi □ Cinsel bölgelere fiziksel saldırı □ Cinsel açıdan aşağılayıcı davranışlarda bulunmak □ Diğer................................................. 2. Yukarıdakilerden herhangi birini işaretlediyseniz bu durum ne sıklıkla olmaktadır? □ Bir kez □ Bir kaç kez □ Bir çok kez □ Çok sık □ Devamlı 3. Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 4. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 5. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 291 6. 7. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... ONĐKĐNCĐ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Ne tür bir işkenceye maruz kaldınız? □ Fiziksel □ Cinsel □ Psikolojik □ Diğer .................................... 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Gördüğünüz işkence sırasında kaç yaşındaydınız? ............... 4. Yaşadığınız bu travmatik deneyimi bu güne kadar hiç biriyle paylaştınız mı? □ Evet □ Hayır 5. Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 6. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu 292 □ □ 7. 8. Olumsuz Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu bölümdeki soruları cevapladıktan sonra lütfen ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM’ü cevaplayınız 1. Maruz kaldığınız travmayı lütfen kısaca yazınız. ………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………… 2. Ne kadar süre ile bu duruma maruz kaldınız? □ Bir kez □ Birkaç defa □ Sık olarak □ Çok sık □ Devamlı 3. Bu travmatik deneyim sırasında kaç yaşındaydınız? ............... 4. Karşınızdaki kişi kaç yaşlarındaydı? ............... 5. Yaşadığınız bu paylaştınız mı? □ Evet 6. travmatik deneyimi bu güne kadar hiç birisiyle □ Hayır Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı verdiyseniz kiminle paylaştınız? □ Eş □ Aile üyesi (Anne, baba, kardeş) □ Arkadaş □ Profesyonel biri ................................. □ Diğer ................................................. 293 7. Bu kişilerin size yaklaşımları ve tutumları nasıl oldu? □ Olumlu □ Olumsuz □ Nötr (tutumlarında değişiklik olmadı) 8. Yaşadığınız travmatik başvurdunuz mu? □ Evet 9. deneyim sonrasında □ adli makamlara Hayır Yukarıdaki soruya “Hayır” cevabı verdiyseniz neden başvurmadınız? □ Sonuç alamayacağımı düşündüm □ Çok küçüktüm □ Bunun bir suç olduğunu bilmiyordum □ Diğer insanların olumsuz yaklaşımlarından korktum □ Saldırganın bana tekrar saldıracağından korktum □ Suçlanacağımı düşündüm □ Olayı kimseye anlatamayacak kadar utandım □ Diğer .......................................................................................... ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1. □ 2. Vücudunuza isteyerek zarar verdiğiniz olur mu? Evet □ Hayır Cevabınız “Evet” ise hangi yollarla olduğunu belirtiniz. Kollarınızı ya da vücudunuzun diğer yerlerini kesme ya da çizme Sigara ya da diğer yollarla yakma Saçlarınızı yolma Kendini ısırma Başınızı, yumruğunuzu ya da diğer beden parçalarınızı şiddetle sert yerlere vurma □ Alkol ve madde kötüye kullanımı □ Yeme bozuklukları (Aşırı yeme, yemek sonrası kusma, çok az yeme vb.) □ Diğer(belirtiniz) ......................................................................................... □ □ □ □ □ 3. Bu durum ne kadar süredir devam etmektedir? .............................. 4. □ 5. Hiç intihar girişiminde bulundunuz mu? Evet □ Hayır Yukarıdaki soruya cevabınız “Evet” ise kaç kez intihar girişiminde bulundunuz? □ Bir kez □ Birden fazla (belirtiniz) ............... 294 6. Đntihar girişiminizde kaç yaşındaydınız? 3. ............. 7. Eğer intihar girişiminde bulunduysanız hangi şekilde olduğunu belirtiniz. Đlaç alarak Kesici bir alet ile Ateşli silah ile Yüksekten atlayarak Kendini asmaya çalışarak Diğer (belirtiniz) .................... □ □ □ □ □ □ 1. ............, 2. ............, Katılımınız Đçin Teşekkür Ederiz. 295 ÖZGEÇMĐŞ Hatice Kulak, 1969 yılında Ankara’da doğdu. Đlk, orta ve lise öğrenimini Đstanbul’da tamamladı. 1992 yılında Đstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümünde lisans; 1996 yılında Đstanbul Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1997 yılında Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda doktora öğrenimine başladı. 1996 yılından bu yana Hava Harp Okulu Öğrenci Alay Komutanlığı’nda danışman psikolog ve bu görevine ilave olarak 2000 senesinden bu yana da Hava Harp Okulu Dekanlığı’nda öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır.