inklap dersi - Aygunhoca.com

advertisement
İNKLAP DERSİ
HAZIRLAYAN:
AHMET KARAKURT
ÖĞRETMEN:
AYGÜN BIYIKSIZ
Başlıklar

KONU:Büyük taaruz
BÜYÜK TAARRUZ
BÜYÜK TAARRUZ NEYİ İFADE EDİYOR ?
Yok edilmekte olan bir milletin başkaldırısına önderlik eden Büyük Komutan
Mustafa Kemal Paşa, mağrur, gururlu milletine kahramanlık destanının
öyküsünü Afyonkarahisar'ın Kocatepe sırtlarında yazdırdı.
Savaştan çıkmış bir ülke... Her tarafı işgal altında, yanmış, yıkılmış topraklar,
düşman çizmesi altında inleyen, buruk, çaresiz gözü yaşlı insanlar...
Derken, büyük bir mücadele ve harabeye dönmüş imparatorluğun üzerinde
güneş açıyor. O yıkıntıdan bağımsız bir devlet, Cumhuriyet yeşeriyor.
Cumhuriyete uzanan meşakkatli yolda basının önemini iyi bilen Mustafa Kemal,
Ulusal Mücadeleyi tüm dünyaya duyuran Anadolu Ajansı'nı 6 Nisan 1920'de
kurarak yoluna devam etti.
Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından olan, Kurtuluş Savaşı'nı zafere
götüren ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarının çizilmesini sağlayan,
Büyük Taarruz emrinin verildiği Afyonkarahisar Kocatepe, yeni bir Zafer
Haftası kutlamalarına ev sahipliği yapıyor.
BÜYÜK TAARRUZ ÖNCESİ
DİVAN-I HARBE GİDEN YOL
Akşehir'de ordu komutanlarıyla gerekli görüşmeleri yaparak Büyük
Taarruz için hazırlıkları sürdüren Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1. Ordu
Komutanlığına atanan Ali İhsan Paşa'yı Divan-ı Harb'e verdi.
Gazi Paşa bu olayı şöyle anlatıyor:
''İhsan Paşa'nın kendisini Divan-ı Harb'e kadar götüren yersiz
davranışlarından dolayı, ordu komutanlığından uzaklaştırılması
gerekti. Gerçekten, Ali İhsan Paşa, ordunun disiplinini ve genel
yönetimini bir çıkmaza sokacak şekilde hareket etti. Ast
komutanları, üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya,
kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında,
ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar
entrikacı bir yaratılışta olduğu kanaatini de uyandırdı.''
Büyük Taarruz öncesi Divan-ı Harb'e verilen Ali İhsan Paşa'nın
ardından 1. Ordu Komutanlığı görevine Nurettin Paşa atanarak,
ordular arasındaki koordinasyon sağlamlaştırıldı
26 ŞUBAT
BÜYÜK GÜN
26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa,
yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı
Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte muharebeyi
idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı.
Büyük Taarruz burada başladı. Topçuların sabah saat
04.30'da taciz ateşiyle başlayan harekat, saat 05.00'da
önemli noktalara yoğun topçu ateşiyle devam etti. Türk
piyadeleri, sabah saat 06.00'da hücuma geçerek, tel örgüleri
aşıp Tınaztepe'yi ele geçirdiler.
Bundan sonra, Belentepe daha sonra Kalecik-Sivrisi
düşmandan temizlendi. Taarruzun birinci günü, 1. Ordu
birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar 15
kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele
geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma
kollarına başarılı taarruzlarda bulundu. 2. Ordu da cephede
tespit görevini aksatmadan sürdürdü.
26 Ağustos günü Türk Ordusu'nun Büyük Taarruz'u
Genelkurmay Başkanlığınca TBMM'ye bildirildi. Bu haber,
Mecliste ayakta alkışlanarak karşılandı.
27 ŞUBAT
BÜYÜK GÜN DEVAMI
27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken,
Türk Ordusu bütün cephelerde yeniden
taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla
süngü hücumlarıyla ve insan üstü
çabalarla gerçekleştirildi. 27 Ağustos
saat 18.00'da Afyonkarahisar, 8. Tümen
tarafından kurtarıldı. Afyonkarahisar,
kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi
olmuştu. Başkomutanlık Karargahı ile
Batı Cephesi Komutanlığı Karargahı
Afyonkarahisar'a taşındı
28 ŞUBAT
BÜYÜK GÜN DEVAMI
28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri,
başarılı geçen taarruz harekatı düşmanın 5.
Tümeninin çevrilmesiyle sonuçlandı. 29 Ağustos
gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar,
hemen harekete geçerek muharebenin süratle
sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın
çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya
zorlayarak, tamamen teslim olmalarını sağlama
yolunda karar alındı. Karar, süratli ve düzenli şekilde
uygulandı. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz
harekatı Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı.
Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize
''Başkomutanlık Meydan Muharebesi'' olarak geçti.
30 ŞUBAT
BÜYÜK GÜN DEVAMI
30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan
Muharebesi sonunda, düşman
ordusunun büyük kısmı, dört taraftan
sarılarak Dumlupınar'da Gazi Mustafa
Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında
bizzat idare ettiği savaşta, tamamen yok
edilmiş veya esir edilmişti. Böylece kesin
sonuç, beş gün içinde elde edilmiş ve
hazırlanan plan tam başarıyla
uygulanmıştı.
''SÖZÜMÜ TUTAMADIM,
YAŞAYAMAM''
Kurtuluş Savaşı'nın son darbesi olan Büyük Taarruz'un nasıl kazanıldığını
gösteren, en duygulu olay ise Miralay Reşat Bey'in Gazi Mustafa Kemal
Paşa'ya verdiği sözü yerine getiremediği için intihar etmesi.
Kocatepe'den verilen emirle Büyük Taarruzu başlatan Türk askerleri,
taarruzun ilk ve ikinci gününde tüm tepeleri ele geçirmeye başladı.
Çiğiltepelerinde bulunan Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen
Komutanı Miralay Reşat Bey ile Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında şu
telefon konuşması geçer:
''- Niçin hedefinizi alamadınız?
- Yarım saat sonra bu hedefi alacağım paşam.''
Geçen yarım saat süre içinde Çiğiltepe'yi düşman askerinden alamayan
Miralay Reşat Bey, ''Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam''
diyerek beylik tabancasıyla intihar etti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen
Komutanlığını tekrar telefonla aradığında Miralay Reşat Bey'in intihar
ettiğini öğrenir ve kendisine vedanamesi okunur.
''Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde, sözümü
yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam'' ifadelerinin yer aldığı Miralay
Reşat Bey'in vedanamesinin ardından geçen 15 dakika sonra Çiğiltepe
düşman askerlerinin elinden alınır.
ATEŞKES TEKLİFİ
Afyonkarahisar Kocatepe'de verilen emirle başlayan Büyük Taarruz sonucu bozguna uğrayan düşman
askerleri, büyük kayıplar vererek geri çekilmeye başladılar. İzmir'de düşmanın denize dökülmesinin
ardından İtilaf Devletlerinden çeşitli teklifler gelmeye başladı.
İtilaf devletlerinden İstanbul'da bulunan Fransız Fevkalade Komiseri General Pell, İzmir'de Gazi
Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek, Türk Askerinin Trakya'ya girmemesi ve ateşkes tavsiyesinde
bulundu. Mustafa Kemal Paşa ise Trakya'yı da kurtarmadıkça ordularımızın durdurulmasına imkan
olmadığını söyledi.
Bunun üzerine İzmir'e İtilaf Devletleri Dış İşleri Bakanları imzasını taşıyan 23 Eylül 1922 tarihli bir
nota geldi. Bu notada iki önemli nokta yer alıyordu. Bunlardan biri askeri harekatın durdurulmasıyla
diğeri de Barış Konferansı ile ilgiliydi.
Bu notaya Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından şöyle yanıt verildi:
''Biz, Rumeli'de Doğu Trakya'yı milli sınırlarımıza kadar tamamen almadıkça askeri harekattan
vazgeçemeyiz. Ancak, yurdumuzun bu bölgesinden düşman birlikleri çıkarıldığı takdirde böyle bir
harekata devam etmeye kendiliğinden gerek kalmayacaktır. Bu notada, Venedik veya başka bir
şehirde toplanacak olan İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon, Romen, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ile
Yunanistan'ın da çağrılacağı bir konferansa, delegelerimizi göndermeyi kabul edip etmeyeceğimiz
sorulmakla birlikte, görüşmeler sırasında Boğazlardaki tarafsız bölgelere bizden asker
gönderilmemesi şartıyla, Edirne dahil olmak üzere Meriç'e kadar Trakya'nın bize iadesiyle ilgili
talebimiz olumlu karşılanacaktır.''
ATEŞKES TEKLİFİ
DEVAMI
26 Ağustos 1922 sabahı verilen Büyük Taarruz emri, Türkiye'nin kaderini değiştirerek, yapılan
anlaşmalar sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü sınırlarının çizilmesine neden oldu.
Büyük Taarruz emrinin ardından bozguna uğrayan düşman askerleri köyleri yakarak çekilmeye
başladı.
Afyonkarahisar'ın İscehisar-Bolvadin ilçeleri arasında kalan bir köye gelen düşman askerleri
çeşmeden su dolduran Gül Nazik adlı kızı gördü. Düşman askerlerinden kaçan Gül Nazik,
köylülerin yardımıyla bir samanlığa saklandı.
Durumu öğrenen Yunan Subayı, köy muhtarını çağırarak ''Ya kızı verirsiniz, ya da köyü
tamamen yakarım'' tehdidinde bulundu ve Gül Nazik'in yerini belirledi.
İscehisar'ın Seydiler beldesinde yaşayan 90 yaşındaki Ayşe Çakmak, çocukluğunda dilden dile
anlatılan Gül Nazik hikayesini şöyle anlattı:
''O zamanlar ağıtlar söylenirdi, Gül Nazik için. Annemin babamın anlattıklarını unutamıyorum.
Köye gelen Yunan askerleri Gül Nazik'i isteyince yerini çaresiz kalan muhtardan öğrenmiş. Alıp
götürmüşler düşman diyarlarına. Yıllar sonra 2 çocuğu olmuş. Oradaki bir kayıkçıyla anlaşarak
gezmeye çıkmışlar denize. Biraz açıldıktan sonra bıçağını çeken Gül Nazik, kayıkçıya
'Türkiye'ye gideceğiz' demiş. O sırada da 'Ben yunan çocuğu istemiyorum' diyerek çocuklarını
denize atmış ve Türkiye'ye dönmüş
ŞEHİT ARKADAŞLARININ
YANINDA YATIYOR
Bozguna uğrayan ve can havliyle kaçan düşman askerlerinin,
İscehisar'ın Doğanlar köyü sırtlarında Türk askerleriyle karşılaşması
sonucu Giresun'dan vatan savunmasına katılan 14 genç, burada
düşman askerlerinin açtığı ateş altında can verdi.
Arkadaşlarına su getirmek için Doğanlar köyüne inen Ahmet Halis
Asal, elindeki su bidonlarıyla geri döndüğünde 14 arkadaşının da
şehit edildiğini gördü.
1922 yılından 1977 yılana kadar her yıl düzenli olarak Şehit
arkadaşlarının kabirlerini ziyaret etti. Asal, kendi imkanlarıyla
Giresun Şehitliği'ni yeniden düzenletti.
''Ben ölünce, şehit arkadaşlarımın yanına defnedin'' diyerek vasiyet
eden Ahmet Halis Asal, 1977 yılında arkadaşlarının yanına defnedildi.
14 şehit için her yıl Giresun'dan gelen onlarca kişi, şehitlerini
kabirleri başında anarak gidiyorlar.
TÜRK İSTİHBARATÇILARININ BÜYÜK
BAŞARISI
Kurtuluş Savaşı'nda Türk İstihbarat timlerinin limon suyuyla yazmış
oldukları mektuplar, vatanın kolay kurtarılmadığını bir kez daha gözler önüne
seriyor.
Kurtuluş Savaşı'nı sona erdiren Büyük Taarruz emrinin verildiği
Afyonkarahisar'daki Türk İstihbarat Timleri limon suyuyla yazılmış
mektuplarla haberleşiyorlardı.
Sinanpaşa ilçesi ve çevre köylerindeki düşman askerlerinin edindiği bilgileri
Sandıklı'daki Fahrettin Altay Paşa'ya ulaştıran Haydar Ağa ise istihbarat
görevlilerinden sadece biri...
Haydar Ağa, toplanan istihbarat bilgilerini limon suyuyla kağıt üzerine
yazarak, mektubun düşman askerlerinin eline geçmesi durumunda boş
sanılarak dikkat çekmemelerini sağlıyordu.
Beyaz kağıt üzerine limon suyuyla yazılan bilgiler ateşe tutulduğunda
görülür hale geliyor ve yetkili kişilerce okunuyordu.
Limon suyuyla yazılan mektuplar, ekmekler içinde gerekli yerlere
ulaştırılırken, okunduktan sonra ateşe atılarak imha ediliyordu.
YUNAN TARAFI
Sakarya Savaşı'ndan sonra Yunanlılar Eskişehir-Afyon
çizgisinde kuvvetli bir savunma hattı oluşturdular. Bu
cepheleri gören bir İngiliz Kurmay Subayı "Türkler bu
mevzileri dört beş ayda işgal ederlerse bir günde
susturduklarını iddia edebilirler." demişti. Bu cepheyi
böylesine güçlendiren Yunanlılar diğer yandan,
İtalyanların boşalttığı Söke ve Kuşadası'nı (21 ve 30
Nisan 1922) işgal ettiler. Bu davranışlarıyla Anadolu'da
kalmaya kararlı olduklarını gösteriyorlardı. Ege
yöresinin Rumlarını da silah altına alarak birlikler
oluşturuyorlardı. Türkiye'ye gözdağı vermek, Yunan
halkının moralini yükseltmek ve Türk savaş
gemilerince esir alınan "Enosis" isimli gemilerinin
intikamını almak için 7 Haziran 1922'de Samsun'u
bombardıman ettiler.
YUNAN TARAFI
DEVAMI
5 Haziran'da Yunan Ordusu'nun başına Lloyd George'un "Bir çeSit
deli" dediği Hacı Anesti'nin getirilmesi ile, Yunanlılar Trakya ve
Anadolu'da sivil halka karşı baskı ve katliama giriştiler. Haziran
sonunda başlatılan faaliyetler sonucu, 30 Temmuz'da İonya (İzmir ve
kuzey bölgesi) Muhtariyetini ilan ettiler. Bu hareketleri Ankara ve
İstanbul tarafından protesto edildi. 29 Temmuz'da da İngiltere'ye bir
nota vererek, Türkleri barışa zorlamak için İstantanbul'u işgal etmek
zorunda olduklarını bildirdiler ve hemen arkasından iki tümenlik bir
kuvveti Anadolu'dan İstanbul'a taşımak için hazırlıklara başladılar.
Bunun üzerine İstanbul'daki Türk Gizli Teşkilatı önemli yerlere top
yerleştirirken, şehrin savunması için binlerce kişi hazırlandı. Diğer
yandan Fransa enerjik bir tutum izledi. General Pelle'ye verilen
emirle Yunanlılara engel olması, gerekirse kuvvet kullanması
bildirildi. İngiliz General Harrington da Lloyrd George'un politikasına
aykırı olarak Fransızlara yardım ederek Çatalca hattına asker
gönderdi. İtalya da aynı enerjik tutuma girince Yunanlılar bu
girişimlerden vazgeçtiler.
YUNAN TARAFI
DEVAMI 3
Yunanistan bu politikayı ve hazırlıklarını sürdürürken,
ordusunun ve Yunan halkının morali çok kötü idi.
Sakarya'daki ağır yenilgi ve kayıpların açıklanması, çok
kötü etki yaptı. Yunan askeri Anadolu'da boşu boşuna
savaştığını düşünmeye başladı. Ordu Kralcı ve
Venizelosçu çatışması içinde eğitim ve disiplinini
yitirmişti. Siyasi ve askeri çöküntü yanısıra ekonomik
bunalım da üst düzeye çıkmış ve dış yardım kapıları
kapanmıştı. Yabancı devlet adamları ve askeri
gözlemcilerin, Yunanlıların Anadolu'yu terk etmeleri
yolunda uyarılarına da aldırmıyorlardı. Büyük
Yunanistan'ı gerçekleştirmek için ellerine geçirdikleri
tarihi fırsatı kaçırmak istemiyorlardı. Ordularının yeterli
kuvvette olduklan kanısındaydıiar.
TÜRK TARAFI
Sakarya Savaşı'ndan sonra, Yunan Ordusu'nun hazırlık yapmasına
fırsat bırakmadan, taarruz yapılması istenmiş, fakat ordunun buna
hazır olmaması yüzünden vazgeçilmişti. Daha sonra yağışların
başlaması dolayısıyla taarruz ertelendi, fakat her an taarruz
yapılacakmış gibi hazırlık yapıldı. 1921 Eylül ayında seferberlik ilan
edilmiş olduğundan ordunun er ihtiyacı büyük ölçüde giderildi.
Sakarya Savaşı'nda, yiyecek, giyecek, cephane yokluğu yüzünden
artan firar olayları kalmadı. Ordunun ihtiyacı olan malzeme, silah,
cephane çeşitli yollardan sağlanırken eğitim ve disiplin mükemmel
düzeye getirildi. Ordu içinde emir-komuta zinciri sağlandı. Cephe
gerisinde de güvenlik önlemleri alındı. Ordunun komuta heyeti,
uzun savaş yıllarında yetişmiş, tecrübeli komutanlardan
oluşuyordu. Yeni getirilen erlerle ordunun sayısı 200.000'e ulaştı.
Yiyecek, giyecek, cephane yeterli düzeye getirildi. Birkaç meydan
savaşı yapılması olasılığı düşünülerek, ona göre hazırlık yapıldı.
Türk Ordusu vatan topraklarını kurtarmak için Başkomutan'ın
taarruz emrini bekliyordu.
TARAFLARIN KUVVETLERİ
Taraflar Subay Er Tüfek Hafif Mk.Tüfek Ağır Mk.Tüfek
Top323 Kılıç Türk Ordusu 8.659 199.283 100.352 2.025
839 323 5.282 Yunan Ordusu 6.565 218.432 90.000
3.139 1.280 418 1.280
Türk Ordusu butün güçlüklere rağmen, malzeme ve silah
bakımından Yunan Ordusu'na yakın duruma gelebildi.
Başkomutan daha Ocak 1922'den itibaren taarruz
planlarını hazırlamıştı, Sık sık cepheye giderek
hazırlıkları yakından izledi.
Taarruz Kararı
Türk Ordusu düşmana yakın kuvvete sahipti. Oysa taarruz
yapılabilmesi için düşmandan iki-üç kat üstün olmak
gerekiyordu. Bu sebeple taarruz yeri olarak seçilen Afyon'a,
Eskişehir'den bazı kuvvetler gece yüruyüşü ile getirildi. Bu
şekilde Afyon yöresindeki düşman kuvvetlerine karşı üstünlük
sağlanırken, Eskişehir cephesindeki kuvvetler zayıflamıştı. Bu
sebeple bazı ordu komutanları, taarruzu sakıncalı buldularsa da
Başkomutan'ın emrini yerine getirdiler. Eskişehir yöresi, I. ve II.
İnönü, Eskişehir-Kutahya ve Sakarya Savaşları yüzünden savaş
alanı olmuş, kaynakları tükenmiş, halkı büyük sıkıntılar içinde
idi. Oysa Afyon yöresi savaş alanı olmamıştı. Cephenin arkasında
Konya Ovası'nın ürünü vardı. Düşman Afyon yönünden bir taarruz
beklemiyordu. Başkomutan taarruz kararını Bakanlar Kurulu'na
da bildirdi. Türk ordusu 25-26 Ağustos gecesi bütün hazırlıklarını
yapıp, düşman cephesine iyice yaklaştı. Taarruz süresince,
ordunun ihtiyacı olan cephane, malzemenin taşınması için yine
halktan yardım istendi. Erkekleri cephede olan kadınlar, yüzlerce
kağnı ile geldiler. Hatta bazı kağnılara öküz bulunamadığı için
inek koşulmuştu.
Türk taarruz planının esası, düşmana, geride yeni bir cephe
kurmasına olanak vermeyecek bir biçimde bir tek darbede
yenmek ve düşman silahlı kuvvetlerini imha etmek idi. Binbir
güçlük ile sağlanmış bulunan cephanenin uzun bir savaşa
yetmesi mümkün değildi.
TAARRUUZ KARARI
DEVAMI

Türk topçusunun 26 Ağustos sabahı saat 04:30'da ateş açması ile taarruz
başladı. Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve Cephe Komutanı Kocatepe'den
taarruzu izliyorlardı. 26 Ağustos günü düşmana ait önemli birkaç tepe ele
geçirildi. 27 Ağustos'tan itibaren düşman geri çekilmeye başladı. Turk kuvvetleri
üstünlüğü ele geçirdiler. Yunan ordusu çekilirken etrafı ateşe vermeye başladı.
Bu iki gün içinde Yunanlıların 4-5 tumeni yenildi. Yunanlılar'ın Eskişehir
cephesinde bulunan kuvvetli birliklerinin, savunma cephesi kurmalarına fırsat
vermemek için süvari birlikleri, gerilere sarktılar ve Dumlupınar yolunu tıkadılar.
Çember içine alınan Yunan Ordusu'nun 5 tümeni, bizzat Başkomutan
taarafından yönetilen bir savaş sonunda, çok ağır şekilde yenilerek teslim oldu.
Kurtulan Yunan kuvvetleri panik halinde İzmir'e doğru kaçmaya başladılar. 30
Ağustos'da Dumlupınar'da düşman kuvvetlerinin imhası ile sonuçlanan bu
meydan savaşına ismet Paşa 31 Ağustos'ta, "Başkumandan Meydan Savaşı"
adını verdi. M. Kemal bu savaşa "Rum Sındığı" adını vermişti.
Meydan savaşından sonra, çevreyi gezen M. Kemal Paşa, düşmanın ağır
yenilgisini, savaş alanında bıraktığı silah, cephane ve savaş malzemesini,
ölülerini, sürü sürü esirin kafilelerle geriye götürülmesini gördükten sonra çok
duygulanmış ve yanındakilere, "Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz
burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bzie ait değildir."
Zafer'in Sonucu

Yunan Ordusu'nun on beş gün içinde imhası ile sonuçlanan "Büyük
Zafer", Başkomutan'ın büyük riski göze alarak, güçlü bir sıklet merkezi
yapmak, taarruzda baskını sağlamak, denk kuvvetle, ateş üstünlüğüne
sahip düşmana karşı, savaşta kesin sonuç yerini seçme, doğru karar
verme, iç ve dış politikayı iyi yönetmek, ulusu ve orduyu kaynaştırıp
savaşa hazırlamaktaki üstün başarısıyla kazanıldı. Türk Ordusu 4-5
ayda parçalanamaz denen Yunan Cephesi'ni bir kaç günde parçaladı.
15 günde 500-600 km. yol aldı. 150.000 kişilik bir düşman ordusunu
imha etti. Bu büyük başarı içte ulusal bütünlüğü ve güveni sağladı. Öldü
zannedilen Türk Ulusu'nun azmi, bu düşünceyi yıktı. Mudanya Ateşkes
Antlaşması ve Lozan Atlaşması'nın imzalanmasını hazırlaması
bakımından, büyük güç kaynağı oldu. Tam bağımsız Türk Devleti olan
ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve Türk Devrimi'nin güç kayanağı
yine bu zafer oldu. Sevr ile "Doğu Sorunu"nu diledikleri gibi
çözebileceklerini zanneden İtilaf devletleri, Türkiye'nin gücünü ve Sevr
Antlaşması'nı Türklere kabul ettirmeyi gaye edinen İngilizler,
Sakarya'dan sonra başlattıkları diplomatik girişimleri bir süre daha
devam ettirmişlerdir. Ancak TBMM Hükümeti Misak-ı Milli'den ödün
vermek niyetinde değildirler. Sakarya yenilgisinden sonra müdafaa
durumuna geçmek zorunda kalan Yunan ordusu, EskişehirAfyonkarahisar hattına geri çekilerek, gerekli korunma tedbirlerini
alırken, Türk Genel Kurmayı Yunanlılar toparlanmadan taarruza
geçilmesi düşüncesidir.
ZAFER’İN SONUÇLARI
DEVAMI

14-15 Eylül 1921 tarihinden geçerli olmak üzere seferberlik ilan edilerek, 1899,
1900,1901 doğumlular silah altına alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştır. Türk
kuvvetlerinin araç ve malzeme eksikleri de çeşitli kaynaklardan tamamlanmaya
çalışılmıştır. Başta İstanbul'daki silah depolarından büyük fedakarlıklarla kaçırılan
silahlar, İnebolu üzerinden Anadolu'ya nakledilmiştir.
İtilaf Devletlerinden kamaları alınarak işe yaramaz hale getirilen Türk topları, ilkel
aletlerle kullanılır hale getirilmiştir. Sıkıntısı çekilen bazı silahlar da Ruslardan,
İtalyanlardan ve Fransızlardan satın alınarak karşılanmaya çalışılmıştır. 6 Mayıs
1922'de başkomutanlık süresi uzatılan M. Kemal Paşa, artık taaruza geçilmesi
düşüncesindedir. M. Kemal bu düşüncesini Haziran ortalarında Genel Kurmay
Başkanı Fevzi Paşa, Savunma Bakanı Kazım Özalp ve Batı Cephesi Komutanı İsmet
Paşalara açmış ve 15 Ağustosa kadar hazırlıkların tamamlanması kararlaştırılmıştır.
TBMM bu hazırlıkları yürütürken, barışı engelleyen taraf durumuna düşmemek için,
diplomatik çabaları sürdürmüş ve Fethi Okyar'ı Avrupa'ya göndermiştir. İngiltere'nin
barış yolunu tamamen kapatması, şimdiye kadar ertelenen taarruz kararının
uygulamaya konmasını kaçınılmaz kılmıştır. 26 Ağustosta Türk topçusunun başlattığı
taarruzda Türk ordusu, Yunan kuvvetlerinin büyük bölümünü yok etmiş, kaçabilenler
de 1 eylül 1922 günü Atatürk'ün verdiği "Ordular! İlk
ZAFER’İN SONUÇLARI
DEVAMI
•
hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle, Türk kuvvetlerinin takibi
altına alınmıştır.
9 Eylülde Yunanlılar İzmir'den çıkarılmış, 9 Eylülden 18 Eylüle
kadar da Batı Anadolu'nun Yunan istilasından temizlenmesi
işlemi gerçekleşmiştir. Böylece 26 Ağustosta başlayan Büyük
Taarruz, 15-20 gün gibi kısa bir sürede 200.000 kişilik Yunan
ordusunun yok edilmesi ile sonuçlanmıştır.
Bu zafer, İslam dünyasında Hıristiyanlığa karşı bir başarı olarak
değerlendirilmiştir. Asırlardan beri Batılıların "Şark Meselesi" adı
altında, Müslüman Türkleri Anadolu'dan atmaya yönelik hedefleri
bu zaferle sonuçsuz bırakılmıştır.
Güney Cephesi ve Fransızlarla Savaşlar
Mütarekeden sonra İtilaf Devletleri, Güney Anadolu'da askeri
harekatlarını durdurmamışlardır. İngilizler önce; Musul,
İskenderun, Kilis ve Antep'i ardından da Maraş ve Urfa'yı işgal
etmişlerdir. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye'yi işgal
etmişlerdir.
Fransız işgali altında yaşayan Ermenilerin Türklere yönelik
taşkınlıları bölge halkını derinden yaralamıştır. 15 eylül 1919'da
İngiltere ve Fransa arasında Ortadoğu'nun paylaşımı konusunda
ZAFER’İN SONUÇLARI
DEVAMI
Bu gelişme Milli Mücadele'de Güney Cephesi'nin oluşmasına zemin oluşturmuştur.
Maraş, Urfa, Antep ve Adana'da Kuva-yı Milliye, Fransızlara ağır darbe indirmiş ve
Fransızlardan yüz bulan Ermenilerin bu darbelerle yöredeki hayalleri sonuçsuz
kalmıştır.
Sakarya zaferinden sonra şanslarını fazla zorlamak istemeyen Fransızlar, Ankara
Hükümeti ile anlaşmaya karar vermiştir. Bu doğrultuda Fransızlarla yapılan Ankara
İtilafnamesi ile Fransızlar; İşgalleri altında bulundurdukları Türk topraklarından
(Antakya hariç) çekileceklerdir. İkinci olarak da İskenderun ve Antakya'da özel bir
idare kurulacak, buradaki Türkler, kültürlerini geliştirme konusunda serbest kalacaklar
ve burada resmi dil Türkçe olacaktır.
Fransızlarla 30 Mayıs 1920'de yapılan 20 günlük ateşkes anlaşmasından sonra, 20
Ekim 1921'de imzalanan Ankara İtilafnamesi ile Fransızlar artık Misak-ı Milli'yi kabul
etmişlerdir. Ankara İtilafnamesi'yle Türkler ve Fransızlar arasındaki savaşlar sona
ermiş, Türkiye'nin Batı dünyası nazarında yeri daha da güçlenmiştir.
Bu antlaşmadan sonra Fransızlar gizlice Milli Mücadele'yi destekledikleri için,
Türkiye'yi silah bulma bakımından Sovyetlerin tekelinden kurtarmıştır. Güneyde
serbest kalan Türk ordularının Batı'ya kaydırılması ve özellikle Büyük Taarruz'da
Lozan'da Doğu Sorunu'nun kapandığını kabul ettiler. Atatürk'ün dediği gibi, zaferler
amaçları ve sonuçları bakımından önem taşırlar. Tarihte büyük meydan savaşları çok
olmuştur. Fakat bunların çoğu aynı ölçüde büyük sonuçlar getirmemiştir. Başkomutan
Meydan savaşı yalnızca, düşman ordularını denize dökmek ve ülkeyi
ALBÜM
BÜYÜK TAARRUZ HAKKINDA RESİMLER.
Download