(24.12.2015) Nadide BOZOK: B1213.10031 Mehtap KILIÇ

advertisement
T.C
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME FAKÜLTESİ
TURİZM İŞLETMECİLİĞİ BÖLÜMÜ
TURİZMDE GÜNCEL SORUNLAR
(24.12.2015)
Nadide BOZOK:
B1213.10031
Mehtap KILIÇ:
B1213.10055
Hilal YILMAZ:
B111310035
KÜLTÜREL MİRASIN ÖNEMİ VE RESTORASYON SORUNLARI
Kültürel miras nedir ?
Kültürel miras, bir toplumun üyelerine ortak geçmişlerini anlatan, aralarındaki dayanışma ve
birlik duygularını güçlendiren bir hazinedir. İnsanların tarih boyunca biriktirdikleri
deneyimlerin ve geleneklerin devamlılığını, geleceğin doğru kurulmasını sağlar.
Kültürel miras; kimliğimizle, kültürümüzle, tarihimizle ilgili somut ve soyut değerlerin
tümüdür. Tarihi kentler ve dokular, kültürel peyzajlar, anıtsal yapılar, arkeolojik alanlar, kadar
dil, gelenek, dans, müzik, ritüeller gibi yaşayan ama somut olmayan değerler de kültürel
mirası oluşturur.
Kültürel miras geçmişle bugün arasında bağlantı kurarak, içinde yaşanılan kültüre ve dünyaya
bir temel oluşturur ve geleceğin oluşturulmasında sağlam bir referans verirken manevi
anlamda da insan hayatlarını zenginleştirir.
Kültürel miras tanımının kapsamı zaman içinde genişlemiş ve zenginleşmiştir.
Anıt eserler üzerine odaklanan bir tanım ve koruma anlayışından, çok daha kapsayıcı ve
insana ait tüm kültürel değerleri içeren bir kültürel miras anlayışına ulaşılmıştır.
Bu dinamik bir süreçtir ve çağın gereklerine göre kültürel miras tanımı zaman içinde yeniden
yorumlanmaktadır.
Yine bugünün, insan hakları, kültürel çeşitlilik ve eşitlik vurgusu kültürel mirasla ilgili
tanımlara ve dokümanlar için temel tanımlardır.
Toplumlar için kendi kültürel mirasları, ulusal kimliklerinin tanımlayıcı öğeleri olarak
görülmektedir. Kültürel mirasların korunması, bir nevi ulusal kimliklerin korunması ile
eşdeğerdir. Bu nedenledir ki özellikle somut olmayan kültürel miras öğelerini, her toplum
kendi değeri olarak görüp sahip çıkmaya başlamıştır. Toplumlar bu değerleri kendi kültür
mirasları olarak sahiplenebilmek için bu öğelerin kökeni üzerine bilimsel araştırma
faaliyetlerine girişmişlerdir. Şüphesiz bu sahipleniş oldukça önemlidir, çünkü bu alana
yönelik çalışmaların artmasına, bu değerlerden unutulmaya yüz tutanların ortaya
çıkarılmasına olanak sağlamaktadır. Kültürel miras öğelerinin araştırılmasına yönelik bu
bilincin artması ile birlikte bu öğelerin korunmasına yönelik yöntem ve teknolojilerin gelişimi
de ivme kazanmıştır.
Türkiye’de kültürel mirasın korunması
Türkiye, birçok Avrupa Konseyi ve UNESCO kararını onaylamış; Venedik Tüzüğü (1964),
Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Koruma Sözleşmesi (1972), Avrupa Mimari Mirası Koruma
Sözleşmesi (1985), Avrupa Arkeoloji Mirasının Korunması Sözleşmesi’ni (1992) taraf
olarak iç hukuk belgesi haline getirmiştir.
Türkiye kültürel mirası açısından dünyada eşsiz konumdaki ülkelerden biridir.
Yaşamaya elverişli konumu, farklı uygarlıkların bu coğrafyada yerleşmesine ve kendini ifade
eden çok sayıda ürün vermesine imkan sağlamıştır.
Kentsel ve kırsal geleneksel yerleşimler, arkeolojik sitler, tek yapılar ve bu alanların kullanım
geleneklerini de içeren soyut ve somut miras değerleri, kültürlerin hafızasını oluşturarak
geleceğin planlamasında güvenilir hareket noktalarını oluşturmaktadır.
Bu ürünler tarih içinde bir kez oluşturulmuştur, bu nedenle de yok olmaları durumunda
yerlerinin doldurulması imkansızdır.
Oluşumları ve süreç içinde üstlerine eklemlenen değerler onların zamandan bağımsız olarak
geçmişten geleceğe varlığının devamlılığını zorunlu kılmaktadır.
Tarihi bir çevrenin, yapı grubunun, tek yapının ve bu yapılarda gerçekleştirilen bazı
eylemlerin soyut-somut miras kapsamında tanımlanabilmesi için bazı değerleri içermesi
gerekmektedir.
Henüz çalışmaları ulusal düzeyde devam eden Mimari Koruma ve Restorasyon Alanında
Türkiye için Bir Tüzük çalışmasında bu değerler şöyle tanımlanmıştır;
Tarihsel Değer
Tarihsel değer iki ölçüt dahilinde anlaşılmakta olup, bunlardan birincisi yapı ya da yapı
gruplarının yerleşmenin tarihinde iz bırakmış bir “olay” ile ilişkisi, ikincisi ise miras öğesinin
yaşına bağlı biçimde “eski” olmasıyla açıklanmaktadır.
Süreklilik Değeri
“Geçmişimiz için bir gelecek” doğrultusunda, kültürel varlığın kullanımının sürmesi ve
kendisine çağdaş toplumda bir yer bulması bağlamında, yapının kullanılarak korunması ve
çağdaş yaşamda yer alarak geleceğe taşınması durumudur.
Anı Değeri
Kişileri ve toplumun geçmişteki olaylarla ilgili anıları kimi hallerde bir yapıyla
özdeşleşebilir.
Bazı yapı ya da yapı grupları da tarihteki bir olayın tanıkları olduğu için o yöre ya da tüm ülke
halkı tarafından o olaylarla birlikte anılarak değer kazanırlar.
Mitolojik Değer
Yapı ya da alanın bir efsaneyle veya bir söylenceyle bağlanmasından oluşur.
Estetik ve Sanatsal Değer
Kültür varlığının tasarımındaki anlayışı ve süsleme özelliklerini, dönemin ulaştığı beğeni
düzeyini ve kalitesini kapsar.
Teknik ve Teknolojik Değer
Döneminin teknik, teknolojik, yapısal, malzeme ve işçiliğinin niteliği ve düzeyi ile ilgilidir.
Özgünlük Değeri
Yapılar yapıldığı dönemin tüm niteliklerini ve üzerlerinde günümüze değin oluşmuş olan
tarihsel katmanlarının izlerini bozulmadan muhafaza etmeleri durumunda özgünlük değeri
taşırlar.
Özgünlük; konumda, tasarımda, malzemede ve işçilikte aranır.
Enderlik (Az Bulunurluk) Değeri
Benzerleri zaman içerisinde yok olmuş yapılar ya da yapı elemanları az bulunurluk değeri
taşırlar.
Teklik Değeri
Yapının türü, mimari üslubu ve tasarımcısı bağlamında benzeri olmayan ya da günümüze tekil
olarak gelen yapı ya da yapı elemanları teklik değeri taşırlar.
Grup Değeri
Mimari miras örneklerinin yapısal ve anlamsal bağlam çerçevesinde bir arada yer
almalarından doğan değerdir.
Kullanım Değeri
Yapının özgün kullanımının devamı ya da toplumun onun için öngördüğü yeni kullanımın ona
kattığı değerdir.
Geleneksel Değer
Yapıyı oluşturan toplumun yerleşmiş gelenekleri, yaşam biçimleri, inanışları ve alışkanlıkları
yansıtan değerdir.
Eğitim Değeri
Yaşamın mekana yansıması olarak kabul edilen yapıların, değişik dönemlerde yaşayan
topluluklar ve onların sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamlarıyla ilgili somut ve soyut
olarak bilgi veren kaynak değerlerdir.
Sosyal Değer
Kendilerini üreten toplumun yaşantısının yansımasını oluşturan mimari mekanlar (yapılar,
yapı grupları veya yapı parçaları), toplumsal kimlik ve aidiyet duygusunu desteklediklerinden
dolayı sosyal değer taşırlar.
Çok Katmanlılık Değeri
Çok katmanlı ve çok kültürlü yerleşmelerdeki kültür varlıklarının, diğer dönemlerdeki
ürünlerle ilişkilerini tanımlayan ve bu ilişkiler çerçevesinde bütünsel bir korumanın
amaçlarını kapsayan bir değerdir.
Bu değerler, kültürel mirasın niteliğini tanımlamaktadır ve ekonomik değer bu kapsamda
tanımlanmamıştır.
Seçilmişlerin, yapı sahiplerinin, yereldeki karar vericilerin ve vatandaşların sahip oldukları
kültür değerlerinin birçok yolla yerel ekonomilerini etkilediğinin farkında olmaları bunun
korunmalarının temel nedeni olmamakla birlikte bütüncül koruma için bir gereklilik olduğunu
bilmeleri gerekmektedir.
Ekonomik Değer
Yapı ve yerinin bir ekonomik değeri vardır.
Ekonomik değer sadece parasal karşılığı olan, ölçülebilir bir değer olarak anlaşılmamalıdır.
Yapının, kültür varlığı olmasından ya da koruma eylemine konu olmasından kaynaklanan
değer bu bağlamda yer alır.
RESTORASYON ÇALIŞMALARI VE SORUNLARI
Restorasyon ; arkeolojik veya sanat değeri taşıyan bir eserin özgünlüğüne zarar vermeden
gelecek kuşaklara aktarmak için yapılan zorunlu müdahalelere denir. Tüm dünyada kültür
varlıklarının değerlerinin daha iyi anlaşılmaya başlaması ile birlikte restorasyon da önemi
artmaya başlayan bir bilim dalıdır. Özellikle toprak altından çıkartılan eserlerin yüzyıllarca
uyum sağladıkları ortamdan farklı bir ortama çıkartılması eserlerin bozulmaya başlamasına
önlem alınmadığında da yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması bu alanda çok hızlı bir
gelişme sürecini başlatmıştır.
Günümüzde ise restorasyon teknolojik gelişmeleri yakından izleyen ve geleneksel
yöntemlerle teknolojiyi birlikte kullanan ilginç bir bilim dalı haline gelmiştir. Yukarıda sözü
ettiğimiz gelişmeler neticesinde gerek restorasyonun çok gelişmesi gerekse bu alanda çalışan
insan sayısının artmasıyla birlikte dünya ülkeleri arasında rekabet başlamıştır. Çünkü
restorasyonun çalışma alanını kültürel değerler ve nadide sanat eserleri oluşturmaktadır. Söz
konusu alan bu kadar önemli olunca her ülke restorasyon konusunda ön planda olmak
istemektedir. Bu nedenle de ciddi programlar uygulanmaya başlanmıştır. Ancak her ülkenin
içine bulunduğu coğrafya, iklim ve sanat eserlerinin farklılıkları neticesinde geliştirdikleri
yöntemler de birbirinden farklılıklar arz eder. Kabul etmek gerekir global olarak hangi kültüre
ait olursa olsun sanat eserlerinin dünya mirası olmasının yanı sıra restorasyon bir sektör
haline gelmiş ve hem ekonomik hem de bazı durumlarda siyasi bir boyut kazanmıştır.
Bizde restorasyon nasıl yapılmalı, kriterleri ne olmalı, restorasyon nedir tartışmaları uzun
yıllar öncesine dayandığı halde kat edilen yol hala başladığı noktadadır. Yıllar önce çeşitli
laboratuarların kurulmuş olmasına, bir büyük kazının yüzüncü yılını tamamlamış olmasına
rağmen bu alanda çalışan insan sayısı iki elin parmakları kadardır. Bunun nedeni ise
idarecilerin bilinçli ve programlı insan yetiştirmeye yönelik tavırlarının olmamasıdır. Her
zaman söylenen ve kabul gören mantık, bu işi en iyi yabancılar yapabilir şeklindedir. Bu
alanda uygulama yaptıran kurumlar birbirlerinden tamamen farklı görüşlere sahip oldukları
için yapılan uygulama örnekleri de bu görüşlerin doğrultusunda farklılıklar arz emektedir.
Restorasyonun Belli Başlı Sorunları
*Bunun ilki eserin restorasyon kararının verilmesi ile başlamaktadır.Proje ve uygulamanın
başında çok sayıda statik ve malzerneye ilişkin analizyapılarak raporlar hazırlanmaktadır.
Yapının özelliğine göre hazırlanan projelerinonayından sonra uygun ihale yöntemiyle ihale
yapılarak eser yükleniciye teslimedilmektedir. İşte en büyük sıkıntı bu ihale noktasında
yaşanrnaktadır.
*Bir diğer konu restorasyon öncesi, projelerin bazılarının yetersiz hazırlanmasından
kaynaklanmaktadır. Yetersizlik fırmaların veya personelin yetersizliği değil,proje sürecinde
yeterli araştırma koşularının mevzuat gereği oluşturulamamasından kaynaklanmaktadır.
*Eski eser onarımlarda çeşitli yollarla idarelerin psikolojik olarak stres altında tutulmasıdır.
*Bir diğer karşılaşılan sorun, özellikle eski eser restorasyonunda kullanılan malzemelerin
temininde yaşanılan problemlerdir. (İstanbul Ticaret Odası Yayın no: 2011-33/İstanbul)
*Çok zengin bir kültür mirasına sahip ülkemizde restorasyon alanında profesyonel olarak
çalışacak grupların desteklenmesi gerekmektedir. Bizim ülkemizde de dışarıda olduğu gibi bu
alanda profesyonelce çalışan restoratörler, konservatörler, analiz laboratuvarları,
konservasyon teknolojisi üreten laboratuvarların kurulmasına katkıda bulunulmalıdır.
Böylece kazılar sonucunda ülkemizde ortaya çıkan eserlerin analizi ve bazı hassas
müdahaleler için yurt dışına gönderilmesine gerek olmadığı gibi, ekonomik bir getirişi de
olacak, mezun olan öğrencilere yeni iş alanlarının ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Restorasyon koruma düşüncenin ilk adımları Askeri Müze tarafından atılmaktadır. Askeri
Müze, teşhir, tanzim ve depolama sistemi ile bir örnek teşkil ederken bu konudaki öncülüğüne
restorasyon çalışmalarında yaptığı atılımlarla bir yenisini eklemiştir.
Benzer bir yaklaşım Kapadokya'da özel idare tarafından ortaya konulmaktadır. Kiliselerin
restorasyonu yine ihaleler açılarak müteahhitlere değil konunun uzmanı restoratörlere
yaptırılmaktadır. Böylece sonuçları da daha kısa sürede alınmakta bürokratik kaosa
takılmadan pek çok kilisenin restorasyonu yapılabilmektedir. Bunun dışında bazı Müzeler
derneklerinin maddi destekleri ile de restorasyon çalışmalarım küçük çapta da olsa
yaptırmaktadırlar. Bu da restorasyon işinin tek elden yürütülmesinin yeterli olmadığım gözler
önüne sermektedir.
Sonuç olarak, bu kadar hızlı bir gelişim kaydeden restorasyon bilim dalında Türkiye'nin hak
ettiği yere ulaşabilmesi için öncellikle verdiği eğitimi dünya standartları düzeyine
yükseltmeli, restorasyon konusundaki tartışmalarda bir amaç belirleyerek kriterlerini
oluşturmalı ve eğitim kurumlarından restorasyon uygulaması yaptıran kuruluşlara kadar ortak
bir dil oluşturmalı, kültürel zenginliğini dikkate alarak bu alanda profesyonelliğe önem
vererek bürokratik engellerle özellikle kendi restoratörlerinin önünü tıkamayarak, onlara
güvenmelidir. Ancak bunu yaparken tercih edeceği ekibi seçerken yerli veya yabancı çok titiz
davranmalıdır. Çünkü yanlış uygulamalarla kaybedilen bir eserin yerine asla yenisi
konulamaz. (Türk Akeoloji dergisi , 31 (1997), S. 117 - 138.)
KAYNAKÇA
Ahunbay, Z. (2005) “Doğal ve Kültürel Mirası Koruma Alanında Geçerli Uluslararası
Belgelerin Türkiye’deki Uygulamalara Yansımaları” Korumada 50 Yıl (ed. P.İlgi, Yüce
Aşkun), MSGSÜ Yayınları, İstanbul.
Madran, E. ve Özgönül, N. (2011) “Kültürel ve Doğal Değerlerin Korunması” TMMOB
Mimarlar Odası Yayınları, İstanbul
Ahunbay, Z. (1996) “Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon” Yapı Endüstri Merkezi
Yayınları, İstanbul
DAĞISTAN ÖZDEMİR, M., “Türkiye’de Kültürel Mirasın Korunmasına Kısa bir
Bakış”, Planlama, C:1, S:31, 2005, s.20-26.
İstanbul Ticaret Odası Yayın no: 2011-33/İstanbul
Türk Arkeoloji dergisi , 31 (1997), S. 117 - 138.)
Download