http://www.turkstudent.net 2004 . Şeyda Gürses Dünyada ve Türkiye’de Kadın Hakları İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ...................................................................................................................................................... İ GİRİŞ ...................................................................................................................................................................... 1 DÜNYA KADINLARININ EŞİT HAKLAR VE EŞİT ...................................................................................... 2 OLANAKLAR ELDE ETME MÜCADELESİNİN TARİHÇESİ .................................................................... 2 KADIN HAKLARININ KORUNMASI YOLUNDA ......................................................................................... 4 GERÇEKLEŞTİRİLEN ULUSLARARASI ÇALIŞMALAR ........................................................................... 4 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİRİNCİ DÜNYA KADIN ..................................................................................... 5 KONFERANSI .................................................................................................................................................... 5 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKİNCİ DÜNYA KADIN ........................................................................................ 6 KONFERANSI .................................................................................................................................................... 6 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜÇÜNCÜ DÜNYA KADIN ................................................................................... 6 KONFERANSI .................................................................................................................................................... 6 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DÖRDÜNCÜ DÜNYA KADIN .............................................................................. 7 KONFERANSI .................................................................................................................................................... 7 KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN .................................................................................... 8 ORTADAN KALDIRILMASI SÖZLEŞMESİ (CEDAW) ................................................................................ 8 KADININ İNSAN HAKLARI ............................................................................................................................ 10 KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETE ULUSLARARASI ................................................................................ 15 HUKUKUN YAKLAŞIMI ................................................................................................................................ 15 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) ................................................................................................ 15 Medeni ve Siyasi Haklara Dair Uluslararası Sözleşme (1966) ..................................................................... 16 Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Dair Uluslararası Sözleşme (1966) ................................................. 16 Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1979)......................................................... 16 Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge (1993) .................................................................... 17 KADIN VE SAĞLIK ......................................................................................................................................... 17 KADIN VE YOKSULLUK ............................................................................................................................... 19 İSTİHDAM VE SOSYAL GÜVENLİK ............................................................................................................ 21 KADININ SİYASAL YAŞAMA KATILIMI .................................................................................................... 22 KADIN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ..................................................................................................... 24 UNIFEM (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KADIN KALKINMA FONU) ......................................................... 24 i VAWO-THE VİOLENCE AGAİNST WOMEN OFFİCE ............................................................................................ 25 MEN STOPPING VIOLENCE .......................................................................................................................... 25 WHITE RIBBON CAMPAIGN ......................................................................................................................... 25 COMMUNITIES AGAINST VIOLENCE NETWORK .................................................................................... 26 AMNESTY INTERNATIONAL WOMAN’S PROGRAM .............................................................................. 26 WOMEN'S WORLD ......................................................................................................................................... 26 TÜRKİYE’DE KADININ İNSAN HAKLARI .................................................................................................. 27 SONUÇ ................................................................................................................................................................. 29 ii GİRİŞ Herkesin doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri ifade eden insan hakları kavramı, zamanımızda özel bir önem ve değer kazanmıştır. Çağdaş demokratik hukuk devletlerinde yasalar önünde eşitlik, düşünce özgürlüğü, tüm yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, eşit işe eşit ücret ilkesinin uygulanması; eğitimde, sağlıkta ve çalışma alanında, ekonomik ve sosyal yaşamda her türlü ayrımcılığın önlenmesi insan haklarına saygının temel göstergesi olmuştur. Bu bakımdan, bir ülkede insan haklarına gösterilen saygı, o ülkenin uygarlık düzeyinin ve demokratikleşmesinin ölçütü durumuna gelmiştir. Bütün uluslararası insan hakları belgelerinde, tüm insanların onur ve haklar bakımından eşit ve özgür doğdukları, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklere hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın kabul edilmezliği ilkeleri benimsenmiştir. Ancak tarihsel süreç içinde bakıldığında, hakların varlığıyla kullanımı arasında her zaman kadınlar aleyhine belirgin bir ayrım olduğu görülmekte ve bu ayrımcılık günümüzde de değişik alanlarda ve boyutlarda devam etmektedir. Aslında bir ülkede eğitimde, sağlıkta, ekonomide, sosyal, kültürel veya siyasal yaşamda var olan sorunlar, o ülkede kadın erkek herkesi etkilemektedir. Ama istatistiklere bakıldığında, kadınların bu sorunlardan daha yüksek oranlarda olumsuz olarak etkilendiği açık seçik görülmektedir. Örneğin, dünyada gelişmemiş ülkelerde bugün bile halen okuryazar olmayan çok sayıda insan mevcuttur, okuryazar olmayan 948 Milyon kişinin 600 Milyonu kadındır.1 Ulusal, bölgesel ve global istatistiklere bakıldığında, gelişmiş ülkelerde kadınların ülkenin kalkınmasına daha etkin katıldığı ve kalkınmanın getirdiği kazanımların daha hakça paylaşıldığı görülmektedir. Bununla beraber, günümüzde gelişmiş toplumlarda bile bazı alanlarda kadınların eşitsiz konumu sürmektedir. Kadın ile erkek arasındaki biyolojik farklılık zamanla giderek toplumsal farklılığa dönüştürülüp cinsler arası eşitsizliğin meşru gerekçesi yapılmış ve böylece erkeğin kadına nazaran üstün konumda olduğu düşüncesi egemen olmuştur. Ataerkil anlayışın, hukuk kuralları, din, gelenek, örf ve adetle daha da yerleşmiş olduğu göz önünde tutulduğunda, bugün gelinen noktada bu görüşün demokratik hukuk devletlerinde evrensel bir değer olarak kabul 1 http://www.turkiye.net/solmaz/saydam12.htm Erişim Tarihi:16/10/2003 1 edilen, korunup geliştirilmesi amaçlanan "insan hakları" kavramına, "eşitlik ve ayrımcılık yasağı" ilkelerine açıkça aykırı olduğu görülmektedir. İnsan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmada ve hakları kullanmada kadın erkek eşitliğinin sağlanması, cinsiyete dayalı ayrımcılığın kaldırılması için yapılan bilimsel ve eylemsel çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir. Çünkü, bir ülkede bu yolda yapılan çalışmalar, aynı zamanda o ülkede demokratikleşme için sarfedilen çabalara katkıda bulunmak anlamına gelmektedir. Bu nedenle, özellikle 1970'li yıllardan itibaren uluslararası ve ulusal alanda en yoğun tartışma konularından birisini kadın sorunları, kadın hakları oluşturmaktadır. İşte kadınlara karşı toplumsal, hukuksal, ekonomik, siyasal, kültürel ve diğer alanlarda var olan ayrımcılığın kaldırılmasını sağlamak üzere, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar uluslararası düzeyde bir çözüm arayışı içinde olmuşlardır. DÜNYA KADINLARININ EŞİT HAKLAR VE EŞİT OLANAKLAR ELDE ETME MÜCADELESİNİN TARİHÇESİ Kadınlar “insan ve yurttaşlık hakları” deyiminin en başından beri kendilerini kapsamadığının farkındaydılar. Olympe de Gouges bu yüzden 1791’de “Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesini” ilan etmiştir ve o nedenle, “kadın cinsine yakışmayacak biçimde politika yapmaya kalkıştığı için” devrimci mahkeme tarafından giyotine gönderilmiştir. Ondan çok önce İngiltere’de bazı kadın yazarlar, “insanların, koşulsuz varolduğu öne sürülen doğal hakları”ndan niçin kadınların yararlandırılmadığını sormaya başlamışlardır. 1700 yılında yazar Mary Astell, “eğer bütün insanlar doğuştan özgürse, nasıl oluyor da bütün kadınlar köle doğuyor? Kadınlar, erkeklerin tutarsız, belirsiz, bilinmeyen, keyfi iradelerine tabi olduklarına göre, bu kölelik durumu değil de nedir?” diye isyan etmiştir. 19. ve 20. yüzyıldaki mücadeleleriyle kadınlar için eşit haklar elde edilmesinde önemli rol oynayan liberal feministler liberalizmin, bütün bireylerin toplumda aynı derecede eşit olduğunu savunan dolayısıyla somut toplumsal-ekonomik-cinsel eşitsizliklerin üzerinin örtülmesine hizmet eden “eşitsizlikçi” karakterini açığa çıkarmaya çalışmışlardır. Feministlerin asıl hedefi, kadınların “kamusal” alana 2 girmesini önleyen ve onları eve hapseden yasaları ve uygulamaları ortadan kaldırmak olmuştur2. İlk belgelenen kadın hareketi, 1909 Kasım’ında başlayıp 1910 Şubat ortalarında sona eren New-York tekstil isçilerinin genel greviyle başlamıştır. Kısa sürede hareket 20 bin kadın isçinin aktif katılımıyla bir kadın hakları savaşına dönüşmüştür.Bu hareketlerde 700’den fazla kadın tutuklanmış, binlercesi dövülüp, hakarete uğramıştır.3 1909’da Amerikan Sosyalist Partisi, Şubat’ın son Pazar gününü Ulusal Kadınlar Günü olarak ilan edilmiştir. 1910’da, Kopenhag’daki kadınlar 2. Enternasyonal Konferansında, uluslararası bir kadınlar günü olmasının gereğini vurgulamış ve bunu kabul ettirmişlerdir. 1911 yılı 19 Mart’ında, Avrupalı kadınlar, ilk kez bir uluslararası kadınlar gününü kutlamışlardır. Aynı yıl İsviçre, Avusturya, Danimarka ve Almanya’da bir milyondan fazla kadın eşit haklar istemlerini dile getirmişlerdir. Rus kadınları, 1913’den itibaren Amerikalılar gibi her Şubat ayının son pazarını bu kutlamaya ayırmışlardır. 23 Şubat 1917’de Petrograd’da yapılan bir kadın hakları protestosu savaş aleyhtarı bir ayaklanmaya dönüşmüştür, kadınlar “ekmek ve barış” sloganlarıyla polisle çatışmışlardır. Eski Rus takvimindeki 23 Şubat günü, Sovyet Devrimi’nden sonra kabul edilen Bati takvimlerindeki 8 Mart’a rastladığından, 1918’den itibaren Kadınlar Günü, Rusya’da 8 Mart’ta kutlanmaya başlanmıştır. 2. Dünya Savaşı ve ardından başlayan Soğuk Savaş yıllarının büyük bir bölümünde ise kadın hareketi çok fazla ilgi çekmemiştir.Ancak 1960larin sonunda hareket tekrar hız kazanmıştır. Ve tüm bunların sonucu olarak 8 Mart’ı UNESCO 1977’de Dünya Kadınlar Günü olarak açıklamıştır. Fatmagül Berktay, “Kadınların İnsan Hakları: İnsan Hakları Hukukunda Yeni Bir Açılım”, İnsan Hakları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000, s.353 3 http://www.turkiye.net/solmaz/saydam12.htm Erişim Tarihi:16/10/2003 2 3 Bugün dünyanın pek çok ülkesinde kadınların oy hakkı vardır ve kadınlar eşit haklar elde etme mücadelesinde pek çok ileri adim atmışlardır. Yüzyılın başına oranla, özellikle gelişmiş ülkelerde somut başarılar elde edilmekle birlikte dünya geneline baktığımızda karşımıza çıkan veriler, henüz sorunların çözümlenmekten çok uzak olduğunu gösteriyor. KADIN HAKLARININ KORUNMASI YOLUNDA GERÇEKLEŞTİRİLEN ULUSLARARASI ÇALIŞMALAR Uluslararası düzeyde kadın haklarının korunmasına ilişkin en önemli adım Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin kabulü ile atılmıştır. Birleşmiş Milletlerce ilkin 1975 yılında Mexico City'de, sonra 1980 de Kopenhag'da, 1985 de Nairobi'de ve 1995 de Pekin'de toplanan Dünya Kadın Konferansları'nda "Eşitlik, Kalkınma ve Barış" konularında uluslararası düzeyde kararlar alınmış, önemli saptamalar yapılarak, stratejiler, hedefler belirlenmiş ve üye ülkelere ulusal alanda bu çalışmaları yaygınlaştırmaları önerilmiştir. Birleşmiş Milletlerin kuruluşunu takiben ana organlarından biri olan Ekonomik ve Sosyal Konseye bağlı olarak 1946 yılında kurulan Kadının Statüsü Komisyonu kadın erkek eşitliğinin sağlanması yolunda kararlı çalışmalar yapmış ve kadınların toplumdaki statüsünün yükseltilmesinde önemli aşamalar kaydedilmesine katkıda bulunmuştur. Kadınların yaşamın her alanında kalkınmaya katılımını ve kalkınmadan eşit pay almasını sağlamak üzere raporlar hazırlamak ve üye devletlere bu yolda önerilerde bulunmak, kadın hakları açısından acil çözüm bekleyen sorunlar konusunda tavsiye kararları çıkarmak Kadının Statüsü Komisyonu'nun başlıca görevleridir. Komisyonun Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında üye ülkelerin onayına sunulan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin cinsiyet ayrımı yapılmaksızın kaleme alınmasında önemli rolü olmuştur. 4 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, kadınların yüzyıllar boyu uğradıkları haksızlıklar göz önünde tutularak, cinsiyete dayalı eşitsizliğe karşı bilincin oluşumunda önemli bir yer tutmuş ve kadın haklarına yönelik çalışmaların hareket noktasını oluşturmuştur. Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu'nun 1970'li yılların başında kadınların sorunlarına evrensel çözümler getirmek amacıyla kadının statüsü ve sorunlarını tespit etmek üzere yaptığı çalışmalarda, tüm üye ülkelerde kadınlara karşı ayrımcılığın farklı boyut ve görünümlerde devam ettiği sonucu ortaya çıkmıştır. Ayrımcılığın giderilmesi ve böylece kadın ile erkek arasında eşit haklara sahip olma ilkesinin yaşama geçirilmesi amacıyla dünya kadınlarının elele vererek etkin çalışmalar yapmasını sağlamak üzere 1972 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 3010 sayılı kararıyla "1975 Yılı Uluslararası Kadınlar Yılı" olarak kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından 1975 yılının Kadın Yılı olarak ilân edilmesi, kadın konusunun tüm dünya ülkelerinde odak noktası haline gelmesine yol açmıştır.41993 yılında toplanan BM İnsan Hakları Konferansında kabul edilen Viyana Deklarasyonu ve Eylem Programında "kalkınma dahil, medeni, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal bütün insan haklarının evrensel, bölünemez, birbirine bağlı ve birbirleriyle ilgili olduğu; kadınların ve kız çocukların haklarının evrensel insan haklarının vazgeçilmez, bütünleşmiş ve bölünemez bir parçası olduğu" önemle teyit edilmiştir. 1995 tarihinde toplanan 4. Dünya Kadın Konferansında 185 ülkenin kabul ettiği ve ülkemizin de çekincesiz olarak imzaladığı Pekin Deklarasyonu'nun 14. maddesinde "kadın hakları, insan haklarıdır" hükmüne yer verilmiştir.5 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİRİNCİ DÜNYA KADIN KONFERANSI Birleşmiş Milletler tarafından 1975 yılında, Mexico City’de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiş,6 bunu takiben Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1975-1985 yılları arasındaki dönem Kadın On Yılı olarak ilan edilmiştir. “Eşitlik, Kalkınma ve Barış” hedeflerine ulaşmayı amaçlayan Kadın On Yılının ana teması “İstihdam, Sağlık ve Eğitim” olarak belirlenmiştir. Meksika Konferansı ve Kadın http://www.turkhukuksitesi.com/faq/kadin_haklari.shtml Erişim Tarihi:16/10/2003 http://www.kssgm.gov.tr/pekin-5.html Erişim Tarihi:16/10/2003 6 http://www.anap.org.tr/anap/gen_merkez/kadin_kollari/bilgi/konf.htm Erişim Tarihi:16/10/2003 4 5 5 On Yılı bağlamında yapılan uluslararası ve ulusal çalışmalar sonucunda 127 ülkede eşitlik mekanizmaları kurulmuş Birleşmiş Milletler bünyesinde de Kadının İlerlemesi için Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (INSTRAW) BM Kadın İçin Kalkınma Fonu (UNIFEM) oluşturulmuştur. Kadın konusunda da yaklaşım değişikliği yine bu çalışmalar sonucunda gerçekleşmiş, kadın artık destek ve yardımın nesnesi değil, kalkınmanın temel ve eşit öznesi olarak algılanmaya başlamıştır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKİNCİ DÜNYA KADIN KONFERANSI On yıllık dönemin ilk yarısındaki gelişmeleri gözden geçirmek için 1980 yılında Kopenhag’da İkinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiştir. Burada kadınların durumunun iyileştirilmesi için alınacak önlemleri belirleyen “Hareket Planı” kabul edilmiştir. İkinci Dünya Kadın Konferansının ardından 1979 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)7 Genel Kurul tarafından kabul edilmiş ve 1980 yılında üye ülkelerin imzasına açılmıştır. CEDAW Sözleşmesi, BM sisteminde Çocuk Hakları Sözleşmesinden sonra en geniş katılımlı sözleşme olma özelliğini taşımaktadır ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yaklaşık 165 ülke tarafından imzalanmıştır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜÇÜNCÜ DÜNYA KADIN KONFERANSI 15-26 Temmuz 1985 tarihlerinde Nairobi’de Kadın İçin Eşitlik, Kalkınma ve Barış konularında Birleşmiş Milletler Kadın On Yılının Başarılarının Gözden Geçirilmesi ve Değerlendirilmesi konusunda Üçüncü Dünya Konferansı gerçekleştirilmiş ve 157 ülkenin resmen temsil edildiği, pek çok hükümetler arası organizasyon ve kuruluşun katıldığı Konferansta “Kadının İlerlemesi İçin Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri” kabul edilmiştir. Üçüncü Dünya Kadın Konferansı kararları 7 www.un.org/womenwatch/daw/cedaw Erişim Tarihi:17/10/2003 6 bağlamında alınacak önlemler üç kategoride toplanmıştır; kurucu ve yasal adımlar, sosyal katılımda eşitlik, siyasi katılım ve karar almada eşitlik. 1993 yılında ise Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konferansında benimsenen, kadın haklarının evrensel insan haklarının ayrılamaz,bölünemez, devredilemez bir parçası olduğunun gelişmelerinden resmi kabulü Nairobi sonrasındaki dönemin en önemli biri olmuştur. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DÖRDÜNCÜ DÜNYA KADIN KONFERANSI 4-15 Eylül 1995 tarihlerinde Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nin kararıyla Pekin’de bir “taahhütler konferansı” olarak planlanan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı gerçekleştirilmiştir. 189 ülke temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen Konferansın sonucunda Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu isimli iki belge kabul edilmiştir. Pekin Deklarasyonu, hükümetleri kadının güçlenmesi ve ilerlemesi, kadınerkek eşitliğinin geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet perspektifinin ana politika ve programlara yerleştirilmesi konularında yükümlü kılmakta ve Eylem Platformunun hayata geçirilmesini öngörmektedir. Eylem Platformu ise, kadının güçlendirilmesinin gündemi olarak tanımlanmaktadır. Eylem Platformu kadının özel ve kamusal alana tam ve eşit katılımı önündeki engellerin kadınların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi karar alma pozisyonlarında ve mekanizmalarında yer almaları yoluyla ortadan kaldırılabileceğini ifade etmektedir. Eylem Platformunun uygulanması ve izlenmesinde temel görev hükümetlere verilmiştir ve Platform uyarınca bu görev Birleşmiş Milletler kuruluşları, bölgesel ve uluslararası kuruluşlar, gönüllü kuruluşlar ile sivil toplumun tüm katılımcılarının işbirliği ile yerine getirilecektir. 7 KADINLARIN SİYASAL HAKLARINA İLİŞKİN SÖZLEŞME (1953) BM Yasasında sözü edilen erkeklerin ve kadınların hak eşitliği ilkesini uygulanmasını sağlamayı amaçlayan, herkesin doğrudan doğruya ya da serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile, kendi ülkesinin kamu işlerinin yönetimine katılmak ve ülkesinin kamu hizmetlerine, eşit koşullarda girmek hakkını kabul eden ve BM Yasasına ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hükümlerine uygun olarak, siyasal haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma konusunda erkeklere ile kadınlara eşitlik sağlanması yolunda madde hükümleri içeren bu anlaşma ile siyasal alanda kadın ile erkek eşitliği sağlanmaya çalışılmıştır. 8 KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ORTADAN KALDIRILMASI SÖZLEŞMESİ (CEDAW) Kadının insan haklarını anlamakta ve irdelemekte sadece yasal boyut değil, kadın bakış açısı da önemlidir. BM kapsamında 6 temel insan hakları sözleşmesi vardır, bu sözleşmeler insan haklarının evrenselliğini sağlamaktadır. Bu sözleşmeleri sayacak olursak; Irk Ayrımcılığına Karşı Sözleşme , Uluslararası Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, CEDAW Sözleşmesi, İşkence ve Her Türlü Kötü Muameleye Karşı Sözleşme ve Çocuk Hakları Sözleşmesi. CEDAW bu sözleşmeler içinde en fazla tarafı olan ikinci sözleşmedir. Sözleşme kadına “birey” olarak bakmaktadır. Cedaw’ın en önemli unsuru; kadınlara karşı ayrımcılığa bir tanım getirmesidir: “Eğer herhangi bir yasa ya da uygulama kadınları sadece kadın oldukları için insan haklarını ihlal ediyorsa bu bir ayrımcılıktır ve ortadan kaldırılması gerekir.” Sözleşmenin önemli bir amacı da kadına karşı ayrımcılığın her alanda -kamusal ve özel- önlenmesi gerektiğidir. Sözleşmenin 2 ile 16. maddeleri arasında taraf devletlerin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri sıralanmıştır. Bu maddelere göre, taraf devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı kınar ve tüm uygun yollarla bu ayrımcılığın kaldırılması yolunda bir politika izlemeyi kabul eder. Bu amaçla, taraf Mehmet Genç, “İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri”,Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayını, Bursa, 1997, s.245 8 8 devletler, başta eğer anayasalarında henüz yer almıyorsa kadın ve erkek eşitliği ilkesine anayasalarında yer verilmesi olmak üzere her türlü yasal, yargısal, idari ve diğer tedbirleri almak zorundadır (m.2 ). Ayrıca devletler, toplumlarında varolan iki cinsten birinin üstünlük yada aşağılığı düşüncesine dair önyargıları, gelenek veya diğer uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik gerekli tüm önlemleri almak yükümlülüğündedir.9 1 Mart 1980'de imzaya açılan Sözleşmeyi, 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girene kadar 86 ülke imzalamıştır. Sözleşmeyi onaylayan ilk yirmi ülke Barbados, Belarus, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Çin, Küba, Dominik, El Salvador, Guyana, Haiti, Meksika, Mongolia, Filipinler, Norveç, Polonya, Portekiz, , St. Vincent + the Grenadies, İsveç, Ukrayna ve Uruguay'dır.10 1 Mayıs 1999 tarihi itibariyle Birleşmiş Milletlere üye devletlerden aralarında Afganistan, ABD, Sudan, Suudi Arabistan, Katar, İran olmak üzere 23'ü Sözleşmeyi henüz onaylamamıştır. İnsan hakları konusunda dünya lideri olarak hareket eden Amerika Birleşik Devletleri'nin Sözleşmeyi onaylamamış olması özellikle hukukçu kadınlarca yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. ABD yetkililerince Sözleşmenin onaylanmamasına gerekçe olarak Sözleşme ile ülke yasalarının bağdaştırılması konusunda yeterli bir hukuki inceleme yapılmamış olması gösterilmektedir. ABD 1995 yılında Pekin'de toplanan 4. Dünya Kadın Konferansında Pekin Deklarasyonu'nu imzalayarak Sözleşmeyi onaylayacağını taahhüt etmiştir.11 Kadına Yönelik BM Sözleşmelerinin içerik olarak oldukça iddialı olmalarına karşın denetim yetersiz olduğu için kadınlara yönelik en kapsamlı Sözleşmelerden biri olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1979) hukukçular arasında ikinci sınıf insan hakları metni olarak nitelendirilmektedir.12 Uluslararası sözleşmelere göre haklar evrenseldir, devredilemez, bölünemez, dolayısıyla kadının insan hakları da evrenseldir, kültürel kurallarla yaklaşılmamalıdır. Örneğin Hollanda’da eşlerini namus adına öldüren erkekler yargılanırken “bu bizim kültürümüzde vardır” diyerek savunma yapmakta Hollanda yargıçları da bunu bir haklı Ayhan Döner, “İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması ve Avrupa Sistemi”, Seçkin Yayınları, Ankara, 2003, s.57 10 www.un.org/womenwatch/daw/cedaw Erişim Tarihi:17/10/2003 11 www.izmirbarosu.org.tr/yayinlar/htm Erişim Tarihi:13/10/2003 12 M. Refik Korkusuz, “Uluslararası Belgelerde ve Türk Anayasasında Temel Hak ve Özgürlükler”, Özren Matbaacılık, İstanbul, 1998, s.77 9 9 neden sayarak hüküm verebilmektedir. Bugün, giderek daha fazla sayıda kadın sosyoekonomik statü bakımından hem toplum içinde, hem de özel hayatlarında özgür iradesini kullanabilme bakımından annelerinden daha iyi konuma sahiptirler.Bölgeler ve ülkeler arasında eşitlik bakımından oldukça önemli farklar bulunmakla birlikte, süregelmekte olan cinsiyet dengesizliğini tanımlayan bir takım ortak unsurlar da bulunmaktadır: Bunlar, öncelikle, ailevi sorumlulukların paylaşılmasında ve toplumsal ekonomik konumlardaki eşitsizlik ve eşdeğerdeki işe eşit olmayan ücret, ikinci olarak kadınlara karşı giderek artan şiddet ve son olarak da karar verme süreçlerinin büyük bir kısmının tamamen erkeklerin elinde olmasının devam etmesi olarak sayabilir. Dahası, kadınların başarılarının daha belirgin olduğu ülkelerde ve hukuki araçlar ile eşitliğin desteklendiği devletlerde bile insanların eşit olduğu savları ile kadın ve erkeğin doğuştan eşitsizliklerinin “defacto” çelişkisi yaşanmaya devam etmektedir. Teori ile pratik arasındaki bu farklılık göz önüne alındığında, eşitliği soyut kavramının ötesinde düşünmek gerekmektedir. Buna ek olarak, birçok ülkede, kadınlar aile düzeni içinde ikinci sınıf addedildikleri veya kişisel durumları itibariyle varlıkları zarar gördüğü halde, kadınların lehine hukuksal ayrıcalıklar verilmemektedir. KADININ İNSAN HAKLARI Kadına yönelik şiddet, kadınların insan olmaktan kaynaklanan temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarını engellemektedir. Şiddete uğrayan kadın kişilik özelliklerini hatta insan olma bilincini yitirmektedir. Üstelik şiddet sadece aile içi değil aynı zamanda toplumsal ve uluslararası alanda da devam etmektedir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde de düzenlendiği gibi; kadınlara karşı ayrımcılık, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal ettiği, kadınların erkeklerle eşit olarak ülkelerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarına katılmalarını engellediği, toplumun ve ailenin refahının artmasına engel teşkil ettiği ve kadınların ülkeleri ve insanlık hizmetinde kullanabilecekleri olanaklarını geliştirmelerini zorlaştırmaktadır. 10 Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne baktığımızda “eşitlik” kavramının en geniş şekilde tanımlandığını görmekteyiz. Yine “Kadına Karşı Şiddetin Kökünün Kazınması Bildirgesi”’ne baktığımızda “şiddet” tanımının en geniş şekilde ifade edildiğini görüyoruz. Bu bildirgede ayrıca “savunmasız kadınlar” diye bir tanıma yer verilmiş ve devlete bu kategorideki kadınları korumada ve şiddeti önlemede özel ve ek önlemler almaya yükümlü kılmıştır. Azınlıktan olan kadınlar, kurumlarda kalan kadınlar, yaşlı kadınlar, hayat kadınları, kız çocukları bu kategorideki kadınlara örnektir. Uluslararası alanda da, savaşlarda en çok kadınlar ve çocuklar mağdur edilmekte, kadınlar cinsel istek ve öç alma amacı ile aşağılanmakta, cinsel köleliğe zorlanmakta, hatta öldürülmektedirler. Bugün global politikalar sonucu, kadın ve çocuklar açlığa, kötü sağlık koşullarına, fuhuşa ve cinsel köleliğe mahkum edilmektedirler.13 Dünyada her üç kadından birisi genellikle tanıdıkları bir kimse tarafından dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ya da taciz edilmektedir.14 Her dört kadından birisi gebelikleri sırasında tacize uğramaktadır. Kadına karşı uygulanan belirli bir miktardaki şiddete birçok kültürde göz yumulmakta, dünyanın bazı bölgelerinde uygun görülen durumlarda disiplin amacıyla erkeklere eşlerine şiddet uygulama hakkı tanınabilmektedir.Belli koşullarda fiziksel şiddet kadınlar tarafından bile haklı görülebilmektedir.15 Kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet ister kamusal alanda ister özel alanda gerçekleşsin kadının insan hakları ihlali olarak kabul görmektedir. Kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddetin devlet tarafından veya herhangi bir resmi kurum ve kuruluşu tarafından uygulanması durumu da kadınların ve kız çocuklarının insan hakları ihlali olarak kabul görmektedir. Dolayısıyla, şiddet ister özel alanda ister kamusal alanda gerçekleşsin bunu ortadan kaldırmaya yönelik pek çok yasal ve idari önlem alınmaktadır. Bu sorunu çözmek üzere, bazı ülkeler koruyucu yasal düzenlemeler geliştirmişlerdir. Şiddeti ortadan kaldırmak üzere çok disiplinli, kapsamlı programlar da geliştirilmiş bulunmaktadır. Tüm bunlara rağmen, kadın ve kız çocukları şiddete 13 http://www.bursabarosu.org.tr/bursabarosua/text/basinarsiv/read.asp?myname=11Erişim Tarihi:18/10/2003 14 http://listweb.bilkent.edu.tr/kadin/2000/sep/0009.html Erişim Tarihi:16/10/2003 11 kurbanı olmaya devam etmektedirler. Şiddet uygulayanlara yönelik rehabilite programlarının eksikliği ve şiddet konusunda veri eksikliği, sosyo-kültürel değerler nedeniyle aile içindeki her tür şiddetin görünmez halde kalmaya devam etmesi, kadının fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete maruz bırakmaktadır.16 Evlilik içi tecavüz, kız çocuklarının cinsel istismarı, başlık parasına bağlı ölümler, kız çocuklarının sünneti bu şiddet türü içinde sayılabilir. Ayrıca, küreselleşme ve yeni teknolojiler kadın ve kız çocuğu ticaretini artırmıştır. 17 Dünya Bankası verilerine göre, her 5 kadından birinin fiziksel şiddet ya da cinsel saldırı kurbanı olduğunu ve bu oranın Mısır’da yüzde 35, Hindistan’da yüzde 40’a kadar çıktığı belirtiliyor.18 Evde kadınların yaşama ve şiddete uğramama hakkı her gün tehdit altında. Kadınların fiziksel, zihinsel ve cinsel bütünlükleri tanınmıyor. Her 40 dakikada, bir kadın aile içi şiddet sonucu ölüyor. Rusya Federasyonu'nda her gün 36 bin kadın kocaları veya eşleri tarafından dövülüyor.Rusya’da her yıl kocaları veya eşleri tarafından öldürülen kadınların sayısı kabaca, Rusya’nın Afganistan’da 10 yıl süren savaşta kaybettiği askerlerin sayısına eşit19. Güney Afrika'da her 6 kadından biri, ''eşi tarafından düzenli olarak tecavüze uğramaktadır'' Bu olayların yüzde 46'sında erkek, çocuğuna da tacizde bulunmaktadır.20 Pakistan’da ev kadınlarının %99’u, çalışan kadınların %77’si kocalarından dayak yerken, Fransa’da şiddete maruz kalan kadınların oranı ise %95. ABD'de her yıl 4 bin kadın dövülerek yaşamını yitiriyor, yılda 4 milyon kadın da eşinden dayak yiyor. Aynı ülkede her 15 dakikada 1 kadına tecavüz ediliyor. http://www.biglook.com/haber/kadinlargunu/siddet.asp Erişim Tarihi:16/10/2003 http://www.kssgm.gov.tr/pekin-5.html Erişim Tarihi:16/10/2003 17 http://www.die.gov.tr/tkba/pekin+5.doc Erişim Tarihi:16/10/2003 18 http://www.bigglook.com/haber/kadinlargunu/siddet.asp 19 http://www.bianet.org/2003/03/10/17187.htm 20 http://www.infotrace.com.tr/kadin/cinselsiddet.asp 21 www.gazetex.com/haberler/haberayrinti Erişim Tarihi:21/10/2003 15 16 12 21 Dünyada bir çok yerde kadına yönelik şiddetin engellenmesi için kadınlarla ilgili sivil toplum kuruluşları çeşitli çalışmalar gerçekleştirmektedirler. Örneğin; Avrupa Konseyi Avrupa Gençlik Merkezi'nce Budapeşte'de, Azınlık Genç Kadınlar, Avrupa Gençlik Forumu, NaNe Kadın Hakları Derneği, Latviya Toplumsal Cinsiyet Sorunu Merkezi işbirliği ile düzenlenen seminerde 22 genç kadınlar, kendilerine yönelik şiddete karşı toplumsal ve eğitim stratejilerini belirlemişlerdir. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Avrupa, Asya ve Afrika'da ki 40 ülkeden 60'ın üzerinde gençlik, kadın ve insan hakları örgütü üyesi çok sayıda genç kadın katılımcıyla gerçekleştirilen seminerde belirlenen görüş ve çözüm önerileri bir deklarasyonla kamuoyuna açıklanmıştır. ve genç kadınlara yönelik şiddeti engellemede tüm dünyada insan hakları eğitimine çok daha fazla önem verilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Tüm toplumlarda yaygın olan kadınlara yönelik şiddetin, milyonlarca genç kadının üzerinde derin ve doğrudan etkiler yarattığı, kadınla erkek arasında eşitliğin sağlanması ve barış içinde ve tüm bireylerinin insan haklarına saygılı bir toplum gerçekleştirme idealinin önünde bir engel oluşturduğuna dikkat çekilen deklarasyonda özetle şöyle denilmiştir: “- Şiddetin hiç bir mazereti yoktur ve kültür, gelenekler, din, ekonomik gelişmişlik veya toplumsal koşullarla açıklanamaz. Kadınlara yöneltilmiş şiddet, daha üst düzeyde bir şiddetin yansımasıdır ve ona katkıda bulunmaktadır. - Özellikle ev içi şiddet ve cinsel şiddet gibi sıradan (günlük) şiddet ve ayrımcılık konusundaki umursamazlık endişe vericidir. - Ayrıca, azınlık ve göçmen kadınlar da ırkçılık ve ayrımcılığın her türünü içerecek biçimde ve artan oranlarda şiddete maruz kalmaktadırlar. Sınırlayıcı göç politikaları yüzünden, kayıtlı olmayan kadınların konumu vericidir. 22 http://kadin.tr.net/bunlarisectik/30haziran3roportaj.shtml 13 daha da fazla endişe -Özellikle genç kadınların içinde yeraldığı cinsel istismar ve kölevari iş koşullarını içeren genç insan pazarlarının boyutu herkesi, sorunun çözümü konusunda hemen harekete geçmeye zorlamaktadır. - Gelişmekte olan ülkelerde kadınlara yönelik şiddetin artmasındaki rollerinden dolayı (ekonomilerinin bozulması, silahlı çatışmalara silah sağlama ve cinsel istismar ve insan pazarları konusunda pazar sağlama gibi konularla) Avrupa ülkeleri ve diğer ülkeler eşit şekilde suçludur. - Bazı kitle iletişim araçlarının, cinsel şiddeti önemsiz hale getiren tutumları yaygınlaştırma ve genel olarak genç insanları şiddetin sonuçlarına karşı duyarsızlaştırma yoluyla, onlar üzerindeki negatif etki yaratmasından endişe duymaktayız. -Çoğu eğitim sistemi ve programı hala kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konularına entegre olmaktan veya konuyla ilgili etkili önleyici ve bilinç yükseltici olmaktan veya şiddet mağdurlarının yükünü hafifletmekten çok uzak görünmektedir. -Şiddet her toplumda çeşitli biçimde ortaya çıkmaktadır. Ancak, pek çok ailenin ve genç insanın yaşadığı yoksulluk ve toplumsal dışlanmışlık, onların kendilerini savunma konusunda yardımcı olabilecek kaynaklara ulaşmalarını engellemektedir." Şiddeti önlemeye yönelik hükümlerin çoğunun politik kararlar gibi uygulanmamasından duyulan endişelerin dile getirildiği deklarasyonda, şu görüşlere de yer verilmiştir: "Sivil toplum kuruluşlarının çabaları yeterince değerlendirilmemekte ve yetkililerce desteklenmemektedir. STK'ların üzerine çok yük bindirilmektedir, Sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerin çalışmaları devletin sorumluluklarını unutturamaz ve yerine geçemez. Şiddet mağdurlarına yeterli destek mekanizmalarının sağlanmaması sorunun ağırlığının bilfiil (de facto) minimizasyonu anlamına gelmektedir.Cinsiyet temelli şiddet pek çok genç insanı etkilese de gençlik programları ve gençlik politikaları konuyu marjinal olarak ele almakta ve bu da gençlik politikalarının diğer hedefleri üzerinde negatif sonuçlar doğurmaktadır. Gençlik örgütleri, genç kadınlara yönelik 14 şiddeti hedefleyen politikalar ve önlemlerin tanımı ve uygulanması konusunda nadiren bilgilendirilmekte ve nadiren bu çalışmaların içinde yer almaktadırlar.23 KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETE ULUSLARARASI HUKUKUN YAKLAŞIMI Uluslararası hukuk kavramlarında cinsiyet ayrımı olmadığı düşünülse de bunun sebebi aslında uluslararası hukukun “kadınların” sorunlarına ilgisiz oluşudur. Ancak bu yaklaşım kadın hakları hareketlerinin ivme kazanmasına paralel olarak, özellikle insan hakları hukuku alanında değişmeye başlamıştır. Dolayısıyla kadınlara yönelik şiddet konusuna doğrudan eğilen uluslararası belgelerin kabul edilmesinin yanı sıra, doğrudan bu soruna değinmeyen çeşitli insan hakları sözleşmelerinin içerdikleri ayrımcılık yasaklarının, korumakta oldukları haklara bu bakış açısıyla uygulanması yoluyla kadınlara yönelik şiddeti de kapsayacak şekilde okunabilmesi mümkün olmuştur. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (1948) 10 Aralık 1948’de yayımlanan Bildirinin önsözünde insan haklarına, insanlık şeref ve haysiyetine karşı olan saygı teyit edilerek, büyük küçük bütün ülkelerde kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu vurgulanmıştır.24 Beyannamenin 3. maddesi “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği her ferdin hakkıdır” ve 5. maddesi “Hiç kimse işkenceye, zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı ceza ve muameleye tabi tutulamaz” hükümlerini içermektedir.Bu iki madde ile ayrımcılık yapma yasağını içeren 2. maddesi beraber yorumlandığında, bir kadının hayatına, özgürlüğüne veya kişi güvenliğine tehdit oluşturan veya işkence, zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı muamele teşkil eden her türlü şiddet olayının Beyannameye, dolayısıyla da devletin uluslararası yükümlülüğüne aykırı olacağı görülür. http://www.kazete.com.tr/arsiv/2001/25/index.php?sayfa=dunya1&bolum=haberler Erişim Tarihi:16/10/2003 24 Şeref Ünal, “Temel Hak ve Özgürlükler ve İnsan Hakları Hukuku”,Yetkin Yayınları, Ankara, 1997, s.114 23 15 Medeni ve Siyasi Haklara Dair Uluslararası Sözleşme (1966) Tarafları açısından hukuken bağlayıcı yükümlülükler içeren bir uluslar arası andlaşma niteliğindeki bu Sözleşmenin yaşam hakkını içeren 6. maddesi; işkence, zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı muamele yasağını içeren 7. maddesi ve özgürlük ve kişi güvenliğini içeren 9. maddesi ile 2. maddesindeki ayrımcılık yapma yasağı ve 26. maddesindeki kanun önünde eşitlik hakkının beraber yorumlanması; kadınlara yönelik şiddeti bu sözleşmenin yükümlülükleri çerçevesinde değerlendirmemizi sağlayacaktır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Dair Uluslararası Sözleşme (1966) Bu sözleşmenin 3. maddesi bu sözleşmede yer alan haklardan kadın ve erkeğin eşit biçimde yararlanmasını teminat altına alır. Kadınlara yönelik şiddet ise, bu sözleşmenin kapsadığı birçok haktan yararlanmayı engelleyen bir durum yaratır. Bu yorum tarzını örneklendirmek gerekirse ; kadınların, 7. maddede belirtilen “herkesin işyerinde adil ve elverişli şartlardan yararlanma hakkı”nı kullanabilmeleri için, işyerinde taciz veya şiddete maruz kalmamaları gerekir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1979) BM Genel Kurulu’nca 1967’de kabul edilen Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesi’nin ardından 1979’da Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kabul edilmiş, Sözleşme 1981’de de yürürlüğe girmiştir.Ancak CEDAW, taraf devletlere kadın ticaretini ve fahişeliğin sömürülmesini önleyici tedbirler alınması yükümlülüğünü getiren 6. maddesi dışında, kadınlara yönelik şiddeti açıkça düzenlemez. Bununla beraber; ayrımcılık tanımını içeren 1. maddenin ve çeşitli ayrımcılık biçimlerini yasaklayan maddelerin amaca yönelik yorumu, kadınlara yönelik şiddeti Sözleşmenin kapsamına sokmuştur. CEDAW’ın 17. maddesi uyarınca “Sözleşmenin uygulamasındaki gelişmeleri gözden geçirmek” amacıyla kurulmuş olan ve üyelerinden bağımsız olarak çalışan Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi de çeşitli genel tavsiye kararlarında 16 kadınlara yönelik şiddeti ele almıştır. Ayrıca Sözleşmenin 18. maddesine göre, Sözleşmeye taraf devletler kendileri bakımından Sözleşmenin yürürlüğe girişini izleyen ilk yıl içinde, daha sonrada dört yılda bir sözleşme hükümlerine işlerlik kazandırmak amacıyla, yasal, yargısal, idari veya diğer konularda aldıkları tedbiri gösteren raporu, BM Genel Sekreterliği aracılığı ile Komiteye sunmak zorundadır.25 Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge (1993) Münhasıran kadınlara yönelik şiddet ile ilgili ilk uluslararası belge olma özelliğini taşıyan Bildirge, BM Genel Kurulu’nda oylama yapılmaksızın kabul edilmiştir. Bildirge şeklen hukuki bağlayıcılığa sahip olmamasına rağmen kadınlara yönelik şiddetin önlenmesinde temel olduğu tüm devletlerce kabul edilen normları içerir.26 KADIN VE SAĞLIK Çeşitli ülkelerde kadın sağlığının, sadece doğurgan yaştaki kadınlara hizmet vermenin ötesinde, kadınların tüm yaşam döngüsünü içerecek bir şekilde programlara yerleştirilmesi bir başarı olarak yorumlanmıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında anne ölümleri açısından izlenen büyük fark ise kadın sağlığının önünde bir engel olarak tanımlanmıştır. Özellikle daha fazla kaynak ayrılması ve üzerinde önemle durulması gereken alanlar olarak HIV/AIDS dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar; malarya, tüberküloz ve ishalli hastalıklar gibi hastalıklar vurgulanmıştır. Ergenlik çağındaki kızların cinsel ve üreme sağlığı ile ilgili bilgilere, eğitime ve hizmetlere ulaşamaması da halen kadın sağlığının önünde bir engel olarak tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletler Kadının Gelişmesi Bölümünün kadın sağlığı konusunda almış olduğu kararlar ise şöyledir; Ayhan Döner, s.57 Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Karşılaştırmalı Hukukun Yaklaşımı, İstanbul Barosu Kadın Hakları 25 26 Uygulama Merkezi Yayını, Şubat 2002, s.164-165-166 17 Geçmişten beri sorun olan malarya ve tüberküloz gibi enfeksiyonların yanında HIV/AIDS gibi kadın sağlığı üzerinde orantısız olarak daha olumsuz etkiler yapan hastalıklarla başa çıkabilmek için gerekli önlemlerin alınması; Anne ve bebek ölümlerinin azaltılması; temel obstetrik bakımın güvenli ve kaliteli bir şekilde herkese ulaştırılması; güvenli annelik programlarının geliştirilmesi; göğüs, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerinin ve osteporoz ile HIV/AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi, anısının onması ve tedavisine öncelik verilmesi; Kaliteli aile planlaması ve doğum kontrol hizmetlerinin sunulması ve karşılanamayan gereksinimlerin giderilmesi;Hükümetlerin, bütün kadınların yaşam döngüleri boyunca kapsayıcı, yüksek kaliteli ve güçleri ve olanaklarının yetebileceği sağlık bakımına, bilgisine, eğitim ve hizmetlerine ulaşmalarını sağlayacak sağlık politika ve programlarını ayrıca yasaları geliştirmesi ve uygulaması; Sağlık personelinin toplumsal cinsiyet rollerine hassas olarak eğitilmesi, yani kadınların ihtiyaçlarına, önceliklerine saygı gösterilmesi, gizliliklerinin korunması, mahremiyetlerine özen gösterilmesi konularında sağlık sisteminin her alanında ve düzeyinde çalışan kişilerin bilinçlendirilmesi ve duyarlık kazandırılması; Bunların yanında sağlık hizmetleri sunumunda ve bilgi aktarımında kadınların özel ihtiyaçlarının göz önüne alınarak düzenlemelerin yapılması ve bilimsel araştırmalarda kadınlara öncelik verilmesi de vurgulanan noktalar olmuştur. Ayrıca sağlık bakım sistemlerinin sağlığı korumaya değil de hastalıkları tedavi etmeye odaklanmış olmalarının, sağlık bakımından bütüncül bir yaklaşımı engellediği, bunun da özellikle kadınların kaliteli hizmet almaları yönünde bir engel oluşturduğu belirtilmiştir. Büyüme çağındaki kızlara uygun yeterli hizmet sunulması ise kabul edilen bir diğer nokta olmuştur.27 Kadınların, sağlıklarının bütün yönlerini, özellikle doğurganlıklarını kontrol etme haklarının açıkça tanınması ve onaylanması kadınların güçlendirilmesinin diğer bir temelidir.28 http://www.turkhukuksitesi.com/hukukforum/showthread.php Erişim Tarihi:22/10/2003 http://www.canaktan.org/hukuk/insan_haklari/yirminci-yuzyilda/pekin_deklarasyonu.htm Erişim Tarihi:18/10/2003 27 28 18 KADIN VE YOKSULLUK Bilindiği üzere 21. Yüzyılın başlarında dünyamızda insanlığın karşılaştığı sorunlar geçen yüzyıl ile kıyaslandığında hala ciddiyetini korumaktadır. Bu sorunlardan belki de en önemlisi dünyada gelir farklılıklarının hızla artmasıdır.Bu çerçevede bakıldığında kadın yoksulluğunun çok ciddi düzeylerde olduğu görülecektir.29 Bugün Dünyadaki pek çok ülke yoksulluk sorunuyla baş edebilmek için mücadele etmektedir. Yapılan tüm çalışmalar göstermektedir ki; yoksulluğun ağır bedelini en çok kadınlar ve çocuklar ödemektedir. Geçtiğimiz on yılda yoksulluk içinde yaşayan kadın sayısı, özellikle kalkınmakta olan ülkelerdeki yoksul erkeklere göre büyük oranda artmıştır. Kadınların yoksullaşması son yıllarda politik, ekonomik ve sosyal değişim sürecinin uzun vadeli bir sonucu olarak geçiş süreci içindeki ülkelerde en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Etkin bir biçimde işsizliği azaltmak için benimsenmiş hükümet politikalarının yanı sıra, iyi düzenlenmiş ve sistematik biçimde uygulanan sosyal güvenlik programları yoksulluk düzeyini azaltmayı hedeflemektedir. Bilindiği üzere; kadın nüfusun eğitim seviyesinin yükseltilmesi, kadının çalışma yaşamı, sağlık, sosyal güvenlik ve diğer temel gelişmişlik ölçüsü olan imkanlara daha kolay ulaşmasına neden olacaktır. 20. Yüzyılın son çeyreğinde, kadınlara ilişkin her tartışmada doğrudan veya dolaylı biçimde, onların dünya üzerindeki kaynaklardan ne kadar az yararlandığı gündeme getirilmiş olsa da, yoksulluğun kadının konumunu derinden etkileyen bir sorun olduğu vurgusu 90’lı yıllarda yapılmaya başlanmıştır. Yoksulluk hem 1995’de Kopenhag’da yapılan Dünya Kalkınma Zirvesi’nin, hem de yine aynı sene Pekin’de toplanan 4. Dünya Kadın Konferansı’nın ana temalarından biri olmuştur. Birleşmiş Milletlerin bu iki zirvesinde kadınlar, yoksulluğun yapısal sorunlarına dikkat çekerek 29 http://www.kssgm.gov.tr/metin10.html Erişim Tarihi:16/10/2003 19 özellikle, uluslararası finans kuruluşlarının politikalarını ve piyasa temelli ekonomilerin barındırdıkları sorunları da içeren bir makro ekonomik çerçeveyi sorgulamışlardır. Kopenhag'da zirvenin üç temel konusundan biri olan yoksulluk, mutlaka giderilmesi gereken ve bu yönde hükümetlerin katılımlarını gerektiren bir sorun olarak belirlenmiştir. Zirvenin sonuç bildirgesinde kadınların yoksullukla erkeklerden daha çok karşılaştıklarına işaret edilse de, yoksulluğu toplumsal cinsiyet bağlamında ölçme ve hesaplama gereğine vurgu yapılmamıştır. Yoksulluğun kadınlar için gerçekten önemli bir sorun olduğunun kabulü, 4. Dünya Kadın Konferansı'nın bir sonucudur. "Yoksulluğun Kadınlaşması" ifadesi Pekin Eylem Planı'nda yer almıştır ve hükümetler bu konferansta son on yılda kadın yoksulluğunun, erkeklerinkiyle kıyaslanamayacak kadar hızlı arttığını kabul ederek geleceğe yönelik stratejik amaçlar belirlemişlerdir. Bunlar arasında, yoksulluk içinde yaşayan kadınların gereksinimlerini dikkate alacak makro ekonomik politikaların benimsenmesi ve kadınların eşit haklara ve ekonomik kaynaklara erişimini güvence altına almak için yasaların gözden geçirilmesi en önemli amaçlar olmuştur. Kadın ve yoksulluk ilişkisini kurarken makro ekonomik politikaların öncelikle sorgulanması boşuna değildir. 1980'lerde pek çok ülkede yaşanılan ekonomik krizin ve bu krizden çıkmak için benimsenen yapısal uyum politikalarının önemli toplumsal sonuçları olmuştur. Bunlar, gelir eşitsizliklerinin artması, yoksulluğun daha da yaygınlaşarak birçok toplumsal kesimin temel sorunu haline gelmesi, toplumsal refah politikalarından verilen ödünlerden dolayı sağlık, sosyal güvenlik, eğitim gibi alanlardaki kamu desteklerinin kısıtlanması ve bu hizmetlere ulaşamayan grupların büyümesidir. Çalışma koşulları bozulmuş, enformel sektör büyümüş, istihdam olanakları daralırken kamu kuruluşlarındaki özelleştirmeler işsizliği arttırmıştır. Bu olumsuz gelişmeler sırasında kadınların en fazla zarar gören kesimlerden olduğu araştırmacılar tarafından saptanmış, bu durum Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarca da kabul edilmiştir.30 Gelişmekte olan ülkelerde her yıl 500 bin anne ölürken doğumların sadece yüzde 53'üne sağlık personeli yardımcı olmaktadır. Ve yine bu ülkelerde her yıl 52.4 milyon 30 http://www.ucansupurge.org/newhtml/bulten/12/sayfa19-20.php 20 kadın sağlık hizmetlerine ulaşamamakta ve doğum yapan kadınların yüzde 30'u, yani 38 milyon kadın hiçbir doğum öncesi bakım hizmeti alamamaktadır.31 Dünya ölçeğinde 1,5 milyardan fazla yoksulun yüzde 70'ini kadınlar oluşturmaktadır.32 İSTİHDAM VE SOSYAL GÜVENLİK 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 23. Maddesinin 2.fıkrasına ve 25. Maddesinin ilk fıkrasına göre; kadın olsun erkek olsun her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.33 Çalışan her kimsenin de kendisine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse sosyal korunma vasıtalarıyla tanınan adil ve elverişli bir ücreti elde etmeye hakkı vardır. Her şahsın gerek kendisi, gerekse ailesi için yiyecek, giyecek, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere, sağlığını ve refahını temin edecek uygun bir yaşam düzeyine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık hallerinde veya geçim olanaklarından iradesi dışında yoksun bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır. 34 Dünya geneline baktığımızda istihdamında önemli artışlar son zamanlarda özellikle bazı ülkelerde kadın kaydedilmiş, kadınlara aile ve iş yaşamını uyumlaştırabilmeleri için çeşitli olanaklar sunulmuş, çocuk bakımı olanakları artırılmış olmasına rağmen, makro-ekonomik politikalarda toplumsal cinsiyet bakış açısı eksikliği giderilememiş, eşit değerdeki işe eşit ücret hedefine ulaşılamamış, işe alma ve yükselmede kadının hamileliği vb. faktörler ayrımcı uygulamalara dayanak teşkil etmeye devam etmiş, kadınların işyerinde cinsel taciz nesnesi olarak görülmesi sıklıkla karşılaşılan bir durum olmaktan çıkarılamamıştır. Dahası, kadınların miras ve mülkiyet hakkı bir çok ülkede ulusal yasalarda yer almamaktadır. Kadınların makro-ekonomik politikaların belirlenmesinde söz sahibi olamamaları bir sorun alanı olarak kalmış, sosyal güvenlikten yoksun kadınların sosyal güvenlik kapsamına alınması ve aile 31 http://listweb.bilkent.edu.tr/kadin/2000/Sep/0009.html 16-10-2003 32 http://www.kssgm.gov.tr/pekin-5.html Safa Reisoğlu, “Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları” Beta Yayınları, İstanbul, 2001, s.231 34 http://www.chp.org.tr/trrapor/emek6.htm 33 21 sorumluluklarının devlet ve erkeklerle paylaşımında önemli bir gelişme kaydedilememiştir.35 Kadının sosyal rolleri sonucunda ürettiği ücretsiz emeğinin ücretlendirilmesi de henüz başarılamamış hedefler arasında yer almıştır.36 Bu konudaki çeşitli istatistikler ise şöyledir: 2000 yılında çalışan kadınların sayısının erkeklerin oranına ulaştığı tahmin edilmektedir. 1980 yılında sanayileşmiş ülkelerde kadın nüfusunun yüzde 53'ü çalışırken, 1990 yılında bu oran yüzde 60'a çıkmıştır. Her kıtada kadınlar erkeklerden daha az kazanmaktadır. Tarım dışı işlerde kadınlar dünya ölçeğinde erkek işçilerin ücretinin ancak yüzde 75'i kadar kazanmaktadır. Bangladeş'te kadınlar, erkeklerin kazandığının yüzde 42'si, Suriye'de ise yüzde 60'ı ve Şili'de yüzde 61'i kadar ücret almaktadır. Kadınların yaptığı çoğu işler, örneğin çocuk ve bakıma muhtaç aile fertlerine bakım ve mutfak işleri, ücretsizdir. Kadınlar yaptıkları işlerin yüzde 66'sını ücret almadan gerçekleştirmektedir. Kadınlar ücretli işlerin en alt seviyelerinde çalışmaktadırlar. Japonya'da kadın işçilerin yüzde 37'si düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalırken, erkek işçilerin sadece yüzde 6'sı bu tür işlerde çalışmaktadır. Kadınlar dünya ölçeğinde yönetim düzeyindeki pozisyonların sadece yüzde 14'üne ve yüksek düzeyde yönetici kadroların ancak yüzde 6'sına sahip olabilmişlerdir. KADININ SİYASAL YAŞAMA KATILIMI Bütün dünyada, kadınlar, geleneklerin ve toplumsal değerlerin etkisi altında ekonomik ve siyasal yaşamın dışında kalmakta, ya da siyasal yaşama yeterince katılamamakta, toplumsal yaşamdaki yerleri ev içi rolleriyle sınırlanmaktadır. Bu konuda gelişmiş ülkelerle ötekiler arasında yalnızca derece farkı vardır. 35 36 http://www.kssgm.gov.tr/metin10.html http://www.kssgm.gov.tr/pekin-5.html 22 Kadınlar, Fransız Devrimi'nin ardından başlayan ve gelişen kadın hareketlerinin de katkısıyla, ülkeden ülkeye değişen düzeylerde siyasal yaşamda yer almaya başlamıştır. Ülkemizde ve öteki pek çok ülkede kadınlar, değişik zamanlarda "eşit oy hakkı"nı elde etmişlerdir. Yani "seçmen" olabilme hakkını kazanmışlardır. Kadınlar, bu haklarını Fransa'da 1944'de, İtalya'da 1945'te, Yunanistan'da 1952'de, Arjantin, Ekvator ve Filipinler’de 1947’de, İsviçre'de ise 1971 yılında elde etmişlerdir37 Almanya kadın hakları konusunda çalışmaları 1848’de başlatmış ve ancak 1918’de seçme hakkını sağlamıştır. Fransa’da ilk kadın bakan 1936’da atanmıştır. İtalya’da mecliste kadınlar ilk kez 1948 yılında temsil edilmiştir. Japonya’da kadınlar bu hakkı 1950’de elde etmişlerdir.38 Ancak, gözden kaçırılmaması gereken iki önemli konu vardır: Birincisi, siyasal katılımın "eşit oy"a indirgenemeyeceği, ikincisi siyasal katılımın toplumsal ve ekonomik yapıdan ayrı ele alınamayacağı. Siyasal yaşamda ve genel olarak karar verme süreçlerinde kadınların hakça (adil biçimde) temsil edilememesinin başlıca nedeni yerleşik toplumsal ve ekonomik koşullardır. Siyasal faaliyetler, kadınlar açısından cinsiyet ayrımının en yoğun biçimde yaşandığı bir alandır. Bununla ters ilişkili olarak da kadının en çok söz sahibi olduğu, en çok sorumluluk yüklendiği alan "ev içi yaşam"dır. Kadın ülkenin karar ve uygulama süreçlerinden uzak tutulmaya çalışılırken ev yönetiminin iç düzeninde, ücretsiz, yani "emeği fiyatlandırılmamış bir aile işçisi" olarak görülmektedir. Ataerkil toplum düzeni, bu durumun sürmesi yönünde baskı oluşturmaktadır. Nitekim, ancak çok sınırlı sayıda kadın, özellikle kentlerde, gerçek anlamda çalışma yaşamına katılabilmektedir. Hem kırsal kesimde hem de kentsel kesimde eğitim olanakları açısından önemli boyutta eşitsizlikler vardır. Çalışma yaşamından uzak tutulma ve eğitim olanaklarının sınırlılığı, kadının ev içi yaşamının kabuğunu kırmasını daha da zorlaştırmaktadır. Kadının siyasal yaşamda yer alması şu nedenlerle önemli bir gereksinimdir: Kadının siyasal yaşama katılımını, karar ve uygulama süreçlerinde yerini almasını gerektiren tek neden, biçimsel olarak "kadın-erkek eşitliği"nin sağlanması değildir. Bu, Mehmet Semih Gemalmaz, “Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş”, Beta Yayınları, İstanbul, 2001, s.89 38 http://www.aku.edu.tr/ata/makaleler/tkadini.htm Erişim Tarihi:11/10/2003 37 23 aynı zamanda, yalnızca kadınları değil tüm toplumsal kesimlerin temsilini gerektiren demokrasinin gelişmesi için gereklidir.39 Demokrasi, bütün toplum kesimlerinin temsiline ve yönetimde etkili olabilmesine dayalı bir yönetim biçimidir. Bu nedenle, nüfusun yarısını oluşturan kadınların bu yönetim biçiminin işleyişini sağlayan siyasal sürecin dışında kalması düşünülemez. Dolayısıyla kadının siyasal yaşama katılması, bir hak olduğu kadar gereksinimdir de. Kadın, gerek içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik koşullar ve kendisine biçilen yerleşik -geleneksel- işlevler nedeniyle, gerekse dünyaya bakışının farklılığından dolayı toplumsal olayları ve olguları daha farklı değerlendirmesi nedeniyle erkeklerden daha başka deneyimlere sahiptir. Bu "kadın deneyimleri" çoğu zaman belirli sorun öbeklerinin içinde edinilmektedir. Bu sorun öbeklerinden ilk akla gelenler, gelenekler ve dinsel inançların baskısıyla eğitim ve kendini geliştirme olanaklarının sınırlanması, şiddet, taciz, çalışma olanaklarının sınırlanması ve eşit işe eşit üret alınamamasıdır. İşte özellikle bu sorun öbeklerinin çözümü için, doğrudan bu sorunları yaşayanların, farkında olanların siyasal karar süreçlerine katılımı gerekir. Bu iki açıdan gereklidir: Birincisi, yönetimin kadının ve erkeğin ayrı ve ortak deneyimlerinden yararlanarak ve zenginleşerek gelişmesi için. İkincisi, farklı deneyimleri olan bir kesimin yani erkeklerin, öteki kesim olan kadınları onların etkili katılımı olmaksızın yönetmesinin, yönetimi zorba bir yönetime dönüştürmesini engellemek için40. KADIN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI UNIFEM (Birleşmiş Milletler Kadın Kalkınma Fonu) 1976 yılında cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesi amacıyla kurulmuştur. Kalkınmakta olan ülkelerde siyasi, ekonomik ve sosyal olarak kadınların güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapmaktadır. Kadınların ekonomik güçlerinin arttırılması, karar alma süreçlerinde (yönetim ve liderlik) kadının güçlendirilmesi, kadının insan haklarının savunulması ve kadınlara uygulanan şiddet konusunda özellikle 3. Dünyada faaliyette bulunmaktadırlar. Her yıl Yıllık Raporları yayınlanmaktadır. 39 40 http://www.geocities.com/sekizmart/calisma/esit.htm http://www.addmalatya.8m.com/kadin.htm 24 Finansmanı BM tarafından yapılan kuruluş çeşitli düzeylerdeki kampanyalara, projelere ve kadın örgütlerine siyasi ve maddi destek sunmaktadır. WAVE Avrupa çapında 1000 kadar kadın örgütünün oluşturduğu bir ağ örgüttür . Kadın ve çocuklara yönelik şiddete karşı mücadele ve Avrupa'daki kadın örgütleri arasında iletişimi ve işbirliğini sağlamak amacıyla 1994 te kurulmuştur.. Ağırlıklı olarak ayda 1 Wave Avrupa'daki çeşitli kadın kuruluşlarından yardım alıyor. Avrupa'daki kadın örgütlerini politik olarak destekliyor. Maddi destek vermiyor. VAWO-The Violence Against Women Office ABD Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan kadına yönelik şiddetin önlenmesi bürosu. MEN STOPPING VIOLENCE Kanada'da ulusal ve yerel düzeyde faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşudur. Erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddeti sonlandırmak ve buna yönelik bir toplumsal dönüşüm için mücadele etmek amacıyla kurulmuştur. Erkeklerin kendilerini insanlıktan çıkaran, kadını ve çocukları ezen inanç sistemlerini, toplumsal yapıyı ve kurumsal pratikleri dönüştürmek için konferanslar, eğitim çalışmaları ve araştırmalar düzenlemekte ve yayınlar çıkartmaktadırlar. 1980'lerin başında kurulan örgüt sağlık alanında da çalışmalar yapmaktadır. MEN CAN STOP RAPE ABD’de kadına yönelik şiddet konusunda çalışan bir sivil toplum kuruluşudur. Erkek ve kadın üyeleri olan kuruluşun aylık çıkan bir de dergileri vardır. WHITE RIBBON CAMPAIGN Kanada’da erkekleri kadınlara karşı uygulanan şiddeti önlemeye yönelik örgütlemeye çalışan bir kampanyadır. Kadınlara yönelik şiddeti önlemek amacıyla 1994’te kurulmuştur. Şiddete karşı protestolar, eğitim çalışmaları yapmaktadır. 25 Finansmanı üye aidatları ve çeşitli örgütlerin destekleriyle sağlanmaktadır.Yerel kadın örgütlerine destek vermektedir. COMMUNITIES AGAINST VIOLENCE NETWORK Şiddetin her biçimine karşı çalışmalar yapan ABD'de kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. Kuruluş, dünyanın çeşitli yerlerinden uzmanları yardımıyla konuyla ilgili uluslararası uzmanlara, destek kuruluşlarına, elektronik veri tabanına ulaşmayı sağlamaktadır. AMNESTY INTERNATIONAL WOMAN’S PROGRAM Uluslararası Af Örgütü'nün altında bulunan Kadının İnsan Hakları Programı'dır. Kadının insan haklarının geliştirilmesi, kadın ve genç kızların sivil ve politik hakları karşısında yaşadıkları özel şiddetin sona erdirilmesi konusunda çalışmalar yapmaktadır. AMILY VIOLENCE PREVENTION FUND ABD'de faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşudur. Aile içi şiddeti önlemek ve şiddete maruz kalmış kadın ve çocuklara yardım etmek amacıyla kurulmuştur. Sağlık ve eğitim alanlarında faaliyet göstermekte, ve kampanyalar, eğitim çalışmaları ve projeler düzenlemektedirler. WOMEN'S WORLD Kadın haklarının savunulması, ve gelişiminin artırılması için kurulmuştur. Çalışma alanlarından biride saldırıya uğramış kişilerin yazmalarının desteklenmesidir. Bunun nedenini ise cinsiyetçi bakış açısı karşısında bunu yazma cesaretini kendinde bulan kişilere destek verilme zorunluluğu ile açıklıyorlar. Kamuyu, faaliyet alanlarıyla ilgili eğitmek ve araştırma yapmak bir diğer çalışma alanı.41 41 http://www.ucansupurge.org/newhtml/links.php ?catid=2 Erişim Tarihi:20/10/2003 26 TÜRKİYE’DE KADININ İNSAN HAKLARI Türkiye, kadınların en çok şiddete maruz kaldığı ülkeler arasındaki yerini koruyor. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ile Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği Bangladeş verilerine göre, Türkiye, dayak konusunda % 58'lik oranla, (% 47), Etiyopya (% 45), Hindistan (% 40) ve Mısır'ın (% 34) önünde yer alıyor. Türkiye'de kadınların yüzde 58'i kocaları, babaları ya da erkek kardeşleri tarafından dövülüyor ya da öldürülüyor. Kadınlar için şiddetin merkezini kendi evleri oluşturuyor. Kadınları kocaları, babaları ya da erkek kardeşleri dövüyor veya öldürüyor.42 Kadınların yüzde 79'u fiziksel şiddete, yüzde 52'si sözel şiddete, yüzde 29'u duygusal şiddete, yüzde 18'i ekonomik şiddette maruz kalıyor. Türkiye'de evliliklerinin ilk 3 yılında üniversiteli kadınların yüzde 73'ü, gecekonduda yaşayan kadınların yüzde 90'ı şiddetle tanışıyor. Kadınlar, hukuki alanda birçok haklarını elde etmiş olmalarına rağmen, hala eşlerine itaat etmedikleri gerekçesiyle dayak yiyor, eşlerinin tecavüzüne uğruyor. Türkiye'de erkeklerin yüzde 45'i, kadının kendisine itaat etmemesi halinde ''dövme hakkı '' bulunduğuna inanırken, yüzde 23'ü de eşine ''tecavüz'' ediyor.43 Türkiye’de kadınların, sadece yüzde 29.7'si işgücüne katılıyor. Sağlık sektöründe çalışanların yüzde 65.6'sını, avukatların yüzde 65.4'ünü, eğitim ve öğretim hizmetlerinde çalışanların ise yüzde 43.4'ünü kadınlar oluşturuyor. Kamudaki kadınların yüzde 37.2'si ise genel idari hizmetler sınıfında çalışıyor. Kamuda çalışan 100 kadından 57'si, 24-35 yaş grubunda yoğunlaşıyor ve yüzde 44 ile ilk sırayı lise mezunları oluşturuyor. İkinci sırayı yüzde 15.2 ile iki yıllık yükseköğrenim mezunları 42 43 alıyor. www.gazetex.com/haberler/haberayrinti http://haber.superonline.com/haber/dosyalar/0,1083,1814,00.html 27 Kadınlar, ilk olarak 1933 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı aldılar. 1935 ara seçimleri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği ilk seçim oldu. Bu dönemde 24 kadın TBMM'ye girerken, 1939'daki seçimlerde, 400 milletvekili arasında 15 de kadın yer aldı. Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verildiği ilk ülkelerden olmasına rağmen Türkiye, kadınların parlamentoda ve karar mekanizmalarında temsil oranı açısından hala çok gerilerde yer alıyor.TBMM'deki yüzde 2.6'lık kadın milletvekili oranı Uganda'da yüzde 17.4,Güney Afrika'da yüzde 25, Meksika'da yüzde 14, İsveç'te 40.4, Polonya'da yüzde 13, Mozambik'te ise yüzde 25. Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yüzde 65-70'i sivil işgücü içinde yer alıyor. Çalışabilir kadınlardan ancak üçte biri istihdam edilebilirken, kadın işçiler en çok tekstil, tarım ve gıda sektörleri ile atölye ve ev işlerinde çalışıyor. Toplam 5 milyon sigortalının yüzde 12'si (600 bin kadın sigortalı)kadın işçilerden oluşurken, toplam 2.5 milyon sendikalı işçinin yüzde 12'si de (300 bin) kadınlardan oluşuyor.44 Türkiye'de kadın olmanın zorluk derecesi, bölgelere göre değişiyor. Kent ve kırsal yaşamda kadınlar arası eşitsizlik oranı oldukça yüksek. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 19 ilde yapılan araştırmada, kadınların yüzde 45.8'inin hiç eğitim almadığı, yüzde 4.3'ünün ilkokul eğitimini yarıda bıraktığı, yüzde 33.5'nin 5 yıllık ilkokul eğitimin tam alamadığı; eğitim alanların yüzde 81'inin ortaokul, yüzde 5.8'inin lise, yüzde 2.6'sının da yüksekokul mezunu olduğu belirlendi.45 Türkiye genelinde lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6'sı işsiz durumda. Kentli kadınlarda bu oran yüzde 37.4, kırsal alandaki kadınlarda yüzde 45.3. Türkiye’de CEDAW Sözleşmesi 11 Haziran 1985 tarih ve 3232 sayılı “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesine (CEDAW) Katılımın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 1 Temmuz 1985 tarih ve 85/9722 sayılı Bakanlar 44 45 http://www.un.org.tr/undp/docs/HDR2003/hdr2003-turkey%20indicators-tr.doc http://www.bigglook.com/haber/kadinlargunu/adiyok.asp 28 Kurulu kararı ile onaylanmış, 14 Ekim 1985 tarih 18898 sayılı Resmi Gazetemde yayımlanarak 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir.46 Türkiye, Sözleşmenin kendisi yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ilk raporunu 1987 yılında sunmuştur. Ancak 1991’de ve 1995’de sunması gereken raporları geciktirmiş ikisini birleştirerek bunları 1996 yılında Komiteye sunmuştur. Yine bir gecikmeyle 1999 yılında sunulması gereken rapor hala sunulmamıştır.47 SONUÇ Bir çok gelişmiş ülkede kadın hakları çok ilerlemeler göstermiş olsa da, ülkemizde ve gelişmekte olan ülkelerde kadın hakları ne yazık ki istenen seviyelerden oldukça uzaktadır. Dünya genelinde kadın haklarında son yıllarda meydana gelen artış dahi bir çok gerçeği değiştirebilecek nitelikte değildir. Dünyadaki en fakir insanların büyük bir çoğunluğu ile, dünyadaki eğitim almamış insanların büyük çoğunluğu yine kadınlardır. Uluslararası insan hakları belgelerinde, kadın haklarının evrensel insan haklarının vazgeçilmez, bütünleşmiş ve bölünemez bir parçası olduğu önemle vurgulanmaktadır. Bu nedenle, yasalarda ve yaşamda bugün bile var olmakta devam eden kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılması amacıyla yapılan çalışmalar, günümüzde insan haklarının korunup geliştirilmesi açısından olduğu gibi aynı zamanda çoğulcu, katılımcı demokrasi anlayışı açısından da büyük önem taşımaktadır. 46 47 www.un.org/womenwatch/daw/cedaw Ayhan Döner, s.57 29