Farmakognozi Anabilim Dalı Bitirme Ödevi

advertisement
4
T.C
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
KAHRAMANMARAŞ’TA HALK ARASINDA
KULLANILAN BİTKİLER
Hazırlayan
Ecz. Ayşe Kübra KARABOĞA
Danışman
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Farmakognozi Anabilim
Dalı Bitirme Ödevi
Mayıs 2012
KAYSERİ
5
6
T.C
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
KAHRAMANMARAŞ’TA HALK ARASINDA
KULLANILAN BİTKİLER
Hazırlayan
Ecz. Ayşe Kübra KARABOĞA
Danışman
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Farmakognozi Anabilim
Dalı Bitirme Ödevi
Mayıs 2012
KAYSERİ
i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Ayşe Kübra KARABOĞA
ii
“KAHRAMANMARAŞ’TA HALK ARASINDA KULLANILAN BİTKİLER” adlı
Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne
uygun olarak hazırlanmış ve FARMAKOGNOZİ Anabilim Dalında Bitirme Ödevi
olarak kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan
Danışman
Ecz. Ayşe Kübra KARABOĞA
Prof.Dr. Müberra KOŞAR
Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
ONAY:
Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ………....… tarih ve ………..……
sayılı kararı ile onaylanmıştır.
………. /……../ ………
Prof.Dr. Müberra KOŞAR
Dekan
iii
TEŞEKKÜR
Bitirme ödevimin tüm aşamalarında ilgisini, desteğini esirgemeyen, çalışmalarımı
yönlendiren, tecrübelerinden yararlandığım tez danışmanım ve değerli hocam Prof. Dr.
Müberra KOŞAR’a çok teşekkür ederim.
Çalışma alanıyla ilgili kaynaklara ulaşmamı sağlayıp, yardımlarını esirgemeyen Öğr.
Gör. Dr. Ayşe BALDEMİR ve Yard. Doç. Dr. Perihan GÜRBÜZ’e teşekkür ederim.
Mülakatları yaptığım Kahramanmaraş’ta geçirdiğim süre boyunca bana her türlü
yardımı sağlayan Güldane KARABOĞA’ya ve çalışmalarım esnasında bana her zaman
yardımcı olup yanımda olan Fatma Gül DELİMUSTAFAOĞLU’na, tezimin
biçimlendirilmesinde olumlu katkılarından dolayı Ayşe YILMAZ’a ve çalışmama
yardımcı olan herkese çok teşekkür ederim.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olan, sıcak ve sevecen tavırlarıyla benimle
bilgilerini paylaşmaktan çekinmeyen bölge insanlarına teşekkür ederim.
Eğitim hayatıma olumlu katkısı olan tüm hocalarıma teşekkür ederim.
Hayatım boyunca her türlü konuda bana destek olan ve fikirlerine her zaman danıştığım
sevgili anneme, tecrübesinden her zaman faydalandığım sevgili babama ve kardeşime
en içten teşekkürlerimi sunarım.
Ayşe Kübra KARABOĞA
Kayseri, Mayıs 2012
iv
KAHRAMANMARAŞ’TA HALK TARAFINDAN
KULLANILAN BİTKİLER
Ayşe Kübra KARABOĞA
Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi, Mayıs 2012
Danışmanı: Prof. Dr. Müberra KOŞAR
ÖZET
Bitkiler insanlığın başlangıcından bu yana tedavi amaçlı kullanılagelmektedir. Tıbbi
bitkiler ile tedavi bir kültür ve gelenek varlığına dayanır. Bu nedenle halk ilacı olarak
kullanılan bitkiler üzerindeki araştırmalar önem kazanmaktadır. Bitkisel kökenli droglar
kimyasal dönemin başlayıp ilerlemesiyle önceki değerini kaybetse de farmakolojik
tedavinin büyük bir kısmını oluşturmaya devam etmektedir. Özellikle son yıllarda
sentetik ilaçların amaçlanan etkiyi istenilen ölçüde sağlayamaması, çeşitli yan
etkilerinin doğal kaynaklılara göre fazla olması insanların yeniden doğala yönelişini ve
bitkisel tedavi yöntemlerine olan ilgisini giderek artırmaktadır. Dünyanın her tarafında
gözlenen bu gelişme, zengin bir floraya sahip Türkiye için de geçerlidir. Oldukça geniş
bir bitkisel tedavi kültürüne sahip illerden biri olan Kahramanmaraş, bitkilerle tedavi
bilgisinin geliştirilmesi, bu bilgilerle araştırma yapılması açısından önemli bir kaynaktır.
Kahramanmaraş ilinin farklı medeniyetlere ev sahipliği yapması ve üç farklı iklim tipi
arasında “Bozulmuş Akdeniz İklimi”ne daha yakın bir iklim özelliği göstermesinden
dolayı kendisine özgü yüksek çeşitlilikte bitki örtüsüne sahip olması nedeniyle, bölgede
oldukça zengin, geleneksel bitkisel tedavi kültürü gelişmiştir.
Bu çalışmanın amacı
Kahramanmaraş ilindeki bitkisel tedavi
yöntemlerinin
kaybolmadan, değerlendirilip, kayıt altına alınması ve tedavi amacıyla kullanılan
bitkilerin literatürde var olan bilimsel verilerce desteklenip desteklenmediğinin ortaya
konulmasıdır. Çalışma kapsamında Kahramanmaraş ilinde halkın geleneksel olarak ilaç
hazırlamada kullandığı bitkiler, bu bitkilerin kullanılış nedenleri ve hazırladıkları
ilaçların uygulanış şekilleri araştırılmıştır. Yöre halkı ile yapılan anketler sonucu elde
edilen bilgiler raporlanmış ve kullanılan bitkiler üzerinde yapılmış bilimsel çalışmalar
araştırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Kahramanmaraş, halk ilacı, bitkisel tedavi, etnofarmakognozi.
v
TRADITIONALLY USED OF MEDICINAL PLANTS IN
KAHRAMANMARAŞ
Ayşe Kübra KARABOĞA
Erciyes University, Faculty of Pharmacy
Graduation Project, May 2012
Adviser: Prof. Dr. Müberra KOŞAR
ABSTRACT
Plants have been used for therapeutic effects since ancient times. Therapy with
medicinal plants is based on the culture and tradition. For this reason, the research on
traditional medicinal plants is come into prominence. Plant-based drugs lost previous
value during chemical era but they are big part of the pharmacological treatment.
Especially in recent years, not providing the desired degree of intended impact of
synthetic drugs and having higher various side effects than the natural sources gradually
increases re-orientation of people to natural treatment and the interest in herbal
therapies. This development observed on all over the world is also valid for Turkey,
which has a rich flora. Kahramanmaras is one of the city which has a quite wide range
of herbal treatment in Turkey. Kahramanmaras region is an important source for the
development of the treatment knowledge with plants and research on this information.
Kahramanmaras province hosted different civilizations in past and has "Degraded
Mediterranean Climate" with three different climate features. Due to this feature the
province has got its own unique high diversity of flora and therefore in this region there
is very rich, traditional herbal medicine culture.
The purpose of this study is to prepare a report which includes the herbal treatment
procedures in Kahramanmaras before these procedures have lost and the comparison of
this obtained knowledge with the knowledge existing in the literature. In this study, the
plants used by the people for the preparation of traditional medicines in the province of
Kahramanmaras, the effects of plants and preparation of the traditional products from
these plants were investigated. The public surveys from the local people are reported
and the results of surveys comparison with scientific research of these plants.
Key words: Kahramanmaras, traditional medicine, herbal therapy, etnopharmacognosy.
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK …………………………………………
i
KABUL ve ONAY SAYFASI ………………………………………………
ii
TEŞEKKÜR …………………………………………………………………
iii
ÖZET ………………………………………………………………………...
iv
ABSTRACT …………………………………………………………………
v
İÇİNDEKİLER ……………………………………………………………..
vi
KISALTMALAR ……………………………………………………………
viii
1. GİRİŞ ve AMAÇ …………………………………………………………
1
2. GENEL BİLGİLER ……………………………………………………..
3
2.1. KAHRAMANMARAŞ …………………………………………………..
3
3. ANKETTE KULLANILAN BİTKİLER ……………………………….
13
3.1. Malva sylvestris L. ………………………………………………………
13
3.2. Cupressus sempervirens L. ……………………………………………...
16
3.3. Solanum tuberosum L. …………………………………………………..
17
3.4. Zingiber officinale Roscoe ……………………………………………...
20
3.5. Morus sp. ………………………………………………………………..
23
3.6. Sideritis sp. ………………………………………………………………
26
3.7. Cassia sp. ………………………………………………………………..
27
3.8. Ziziphora taurica Bieb. subsp. taurica …………………………………..
29
3.9. Nigella sativa L. ………………………………………………………….
31
3.10. Olea europa L. …………………………………………………………
33
3.11. Allium cepa L. ………………………………………………………….
38
3.12. Althaea officinalis L. …………………………………………………..
40
vii
3.13. Petroselinum crispum Mill. …………………………………………….
42
3.14. Vitis vinifera sp. ………………………………………………………..
43
3.15. Thymbra spicata L. …………………………………………………….
46
3.16. Piper nigrum L. ………………………………………………………...
47
3.17. Cinnamomum sp. ………………………………………………………
50
3.18. Terminalia sp. ………………………………………………………….
52
3.19. Liquidambar orientalis Mill. …………………………………………..
54
3.20. Abies cilicica Ant. & Kotschy Carriére ………………………………..
56
3.21. Fumaria officinalis L. ………………………………………………….
57
3.22. Capparis sp. ……………………………………………………………
58
3.23. Linum usitatissimum L. ………………………………………………...
60
3.24. Peganum harmala L. …………………………………………………..
64
3.25. Tribulus terrestris L. …………………………………………………...
65
3.26. Avena sativa L. …………………………………………………………
67
3.27. Panax ginseng L. ………………………………………………………
68
4. TARTIŞMA VE SONUÇ ………………………………………………...
73
5. KAYNAKLAR ……………………………………………………………
76
EKLER ………………………………………………………………………
87
ÖZ GEÇMİŞ ………………………………………………………………...
122
viii
KISALTMALAR
km
: Kilometre
C0
: Derece
cm
: Santimetre
mm
: Milimetre
Prof
: Profesör
Dr
: Doktor
Sp.
: Species
g
: Gram
mg
: Miligram
INR
: International Normalized Ratio
cAMP
: Siklik Adenozin Monofosfat
NO
: Nitrik Oksit
DNA
: Deoksiribonükleik Asit
mRNA
: Mesajcı Ribonükleik Asit
IL–10
: İnterlökin–10
MAO
: Monoamin Oksidaz
COX–2
: Siklooksijenaz–2
HIV
: Human Immunodeficiency Virus
BHT
: Bütüllendirilmiş Hidroksi Toluen
TNF
: Tümör Nekrozis Faktör
LDL
: Low-Density Lipoprotein
ET–1
: Endotelin–1
HPTLC
: Yüksek performanslı likit kromatografi
IL–1β
: İnterlökin–1β
LECS
: Capparis spinosa’nın liyofilize metanolik ekstresi
ix
MDA
: Malondialdehit
Cal
: Kalori
HT
: Hipertansiyon
SF
: Serum Fizyolojik
yy.
: Yüzyıl
Hb
: Hemoglobin
PGE2
: Prostaglandin
LOX
: Lipooksijenaz
PSA
: Prostat Spesifik Antijen
DHEA
: Dehidroepiandrosteron
E2
1. GİRİŞ ve AMAÇ
Tarih boyunca insanlar bitkilerle iç içe olmuş ve bitkileri birçok amaçla
yaşamlarını sürdürebilmek için kullanmışlardır. Anadolu insanının bitkileri tedavi
amacıyla Paleolitik çağdan beri (M.Ö. 50.000 yılları) kullandığı bilinmektedir.
Bitkilerden gıda, baharat, boyar madde, süs bitkisi ve avcılık, barınma, korunma gibi
gereksinim duyulan pek çok alanda yararlanmalarının yanında tıbbi amaçla da
kullanmışlar ve kullanmaktadırlar.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bitkileri bazen tedavi amaçlı bazen de
daha sağlıklı olmak için kullananların sayısı her geçen gün artmaktadır. Son zamanlarda
ilaçlarla tedaviden istenilen sonucun alınamaması, sentetik ilaçların pahalı oluşu, birçok
yan etkiye sahip olması, ilaca karşı bir önyargının olması, hastaların bitkisel ilaçları
güvenlik ve tolerans açısından tercih etmesi ve bitkisel drogların birkaç etkiye birden
sahip olabilmeleri, binlerce yıldır insanların yaptığı gibi bitkilere büyük ölçüde yöneliş
sağlamaktadır.
Bitkilerden tedavi amacıyla yararlanma özellikle kent merkezlerinde oldukça
önem kazanmış ve ilgi görür duruma gelmiştir. Kırsal kesimde tedavi amacıyla
kullanılacak bitkiler çoğu zaman çevrede yetişen ve yetiştirilen bitkilerden sağlanırken
kentlerde; kırsal kesimde yetiştirilmiş olan veya yetiştirildikten sonra kurutulup şehir
pazarlarında veya elden, büyük çoğunlukla aktarlardan temin edilir.
Günümüzde gerekli eğitimi görmemiş kişiler tarafından verilen bilgilerin ve
çeviri veya derleme şeklinde hazırlanan yayınların çoğu bilimsel bir değer
taşımamaktadır. Bu nedenle bitkisel droglar kontrolsüz bir şekilde kullanılmakta ve
satılmaktadır. Yanlış bitki kullanımı istenmeyen durumlara yol açabilir. Bu nedenle
aktarlarda veya halk pazarlarında kullanıma sunulan, özellikle tedavi amacıyla
kullanılan bitkilerin bilimsel yönden incelenmesi bilhassa ülkemiz ve halk sağlığı için
ayrı bir önem taşımaktadır.
2
Ülkemiz üç farklı fitocoğrafik bölgenin (İran-Turan, Akdeniz, Avrupa-Sibirya)
kesişme bölgesinde bulunması nedeniyle olağanüstü zengin ve çeşitli bir floraya
sahiptir. Ayrıca ülkemizde endemizm oranı da oldukça yüksektir.
Bu çalışmada, Akdeniz ile İran-Turan fitocoğrafya bölgelerinin geçiş kuşağında
bulunan Kahramanmaraş ilinde, halkın geleneksel olarak ilaç hazırlamada kullandığı
bitkiler, bu bitkilerin kullanılış nedenleri ve hazırladıkları ilaçların uygulanış şekilleri
araştırılmıştır. Doğrudan yerli halk ile yapılan anketler sonucu elde edilen bilgiler
raporlanarak ve anket yapılan kişilerden toplanan bitkisel materyalin teşhisi ile
sınıflandırılması yapılmış, yöresel isimleri, kullanım yerleri ve miktarları hakkında
bilgiler verilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, Kahramanmaraş ilindeki bitkisel tedavide kullanılan
bitkilerin halk tarafından kullanım amacının literatürde yer alan bilgiler doğrultusunda
açıklanabilirliğini göstermek, tedavi alanında yeni, farklı, yararlı sonuçların ortaya
çıkmasını sağlamak, böylece yeni araştırmalara ışık tutmaktır.
2. GENEL BİLGİLER
2.1.KAHRAMANMARAŞ
Kahramanmaraş Türkiye’nin güneyinde Akdeniz Bölgesi’nde, engebeli bir alanın
üzerinde kurulmuştur (1). Üç ayrı coğrafi bölgenin (Akdeniz Bölgesi, Doğu Anadolu
Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi) birbirine en çok yaklaştığı alanda, 37–38 kuzey
paralelleri ile 36–37 doğu meridyenleri arasında yer alır. İlin alanı 14.346 km²’dir ve
ilin nüfusu 1.044.816’dır (2,3). Kahramanmaraş ili; kuzeydoğusunda Malatya,
doğusunda Adıyaman, güneydoğusunda Gaziantep, güneybatı/batısında Adana,
kuzeybatısında Kayseri, kuzeyinde ise Sivas il hudutları ile çevrilidir (4).
Coğrafi konum ve diğer faktörlerin de etkisi ile üç farklı iklim tipi arasında
“Bozulmuş Akdeniz İklimi”ne daha yakın bir iklim özelliği gösterir. Kahramanmaraş
4
merkezde görülen iklimin aksine kuzeye doğru gidildikçe yükseltiye bağlı olarak
tamamen karasal iklim özellikleri görülür. İlde yazlar sıcak, kışlar soğuk geçer. Yıllık
ortalama sıcaklık değeri 16.5°C’dir ve yıllık ortalama sıcaklıklar güneyden kuzeye,
batıdan doğuya doğru yükseltiye bağlı olarak karasallığında etkisi ile bariz bir şekilde
azalma göstermektedir (2). Aylık ortalama sıcaklığın en soğuk olduğu ay 4.8°C ile
ocaktır, en sıcak olduğu ay ise 28.4°C ortalama ile ağustostur. Aylık ortalama
sıcaklıklar ocak ayından ağustos ayına kadar artmakta, daha sonraki dönemde ocak
ayına kadar düşmektedir. Kahramanmaraş’ta yıllık ortalama yağış 713.0 mm olarak
hesaplanmıştır (5). Buharlaşma 1530 mm, rüzgar hızı 2.6 m/s’dir (1).
Kahramanmaraş’ın Tarihi
Maraş adının nereden geldiği ve anlamının ne olduğuna dair birkaç görüş ileri
sürülmektedir. Tarihçi Herodot, Maraş şehrini Hitit komutanlarından Maraj adlı bir
askerin kurmasından dolayı şehre Maraj adı verildiğini belirtmektedir. Şehrin adı,
Hititlerden kalan yazıtlarda Maraj ve Markasi şeklinde geçmektedir (6).
Maraş kentinin eski ve köklü bir yerleşim yeri olduğunun en önemli göstergelerinden
biri olan; bir kısmı Türkiye'nin değişik müzelerinde, bir kısmı da Kahramanmaraş
müzesinde bulunan kültürel kalıntılardır (6).
Halen İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi'nde sergilenen Maraş Aslan'ı nadide eserlerin
başında gelir. Bazalt'tan yapılmış bu Aslan, kayıtlara göre Maraş Kalesi'nde
bulunmuştur. Sanatsal özellikleri ile bu Aslan, tam bir Hitit eseridir (6).
Maraş'ta bulunmuş olan en zengin arkeolojik malzemelerin mezar taşları olduğu
görülmektedir. Maraş'ta bulunmuş olduğu halde dışarıdaki müzelerde sergilenen birkaç
önemli eserden birisi, Paris Louvre Müze'sinde, birisi İstanbul Arkeoloji Müze'sinde
sergilenmektedir (6).
Öteden beri kesintisiz bir yerleşim merkezi olan ve her dönemde önemini koruyan,
Gurgum Krallığı’na başkentlik yapmış olan Maraş, bu önemini belki de coğrafi
konumundan almakta idi. Sırtını bir yandan Toroslar'a veren, önünde, içerisinden
nehirlerin, çayların aktığı mümbit alüvyon bir ovanın bulunması, doğudan batıdan,
güneyden gelen yolların kavşağında yer alması Maraş'ı geçmişten bu yana devamlı
önemli kılmıştır (6).
Hititler dönemi ( M.Ö. 2000 – 1200 )
5
Hititler, M.Ö. 2000–1200 yılları arasında Anadolu'da hâkimiyet sürdükleri dönemde
Maraş bölgesinde de egemen olmuşlardır. Elbistan'ın Karahöyük harabelerinde yapılan
kazılarda; Hititler’e ait anıtsal yapılara rastlanmıştır. Elde edilen eserlerin üzerinde Hitit
figürleri görülmektedir (6).
Asurlular Dönemi ( M.Ö. 720 – 612 )
M.Ö. VIII. yy. sonlarında Asur krallarından Sargon II. zamanında (M.Ö.721–705)
Gurgum şehir devleti yıkılmış ve Maraş bölgesi Asurlulara bağlanmıştır. Asurlular
zamanında Maraş, ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle önemini korumuştur.
Kapadokya-Mezopotamya ticareti Maraş üzerinden sağlanmıştır (6).
Persler Dönemi ( M.Ö. 612 – 550)
M.Ö.612 yılında Med Devleti’nin kralı Keyaksases, güney komşusu Babiller’in de
yardımı ile Asur başkenti Ninova'yı ele geçirmiş ve bu devlete son vermiştir. Bir süre
sonra da Güneybatı İran'da Ahameniş soyundan gelen II. Kiros, Medleri ortadan
kaldırarak M.Ö.550’de İran'da Pers İmparatorluğu'nu kurmuştur. Anadolu'yu istilaya
başlayan II. Kiros, Lidya kralını mağlup ederek diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş'ı da
topraklarına katmıştır (6).
Makedonyalılar Dönemi ( M.Ö. 333 – 64 )
Makedonya İmparatoru Büyük İskender M.Ö.333 yılında Pers İmparatoru III. Darius’u
Issos'da (Ayas-İskenderun) yenerek bu devleti yıkmış ve Maraş'ı da ele geçirmiştir.
Böylece Maraş şehri Helenizm uygarlığına bağlanmıştır. İskender ölünce Makedonya
İmparatorluğu, onun generalleri arasında paylaşılmış ve Maraş şehri de İskender'in
generallerinden Selefkus'un payına düşmüştür. Afşin, Göksun ve Maraş'ın geniş
ovalarında bu dönemlere ait sikke, sütun başları ve heykeller bulundu (6).
Büyük Roma İmparatorluğu dönemi ( M.Ö. 64 - M.S. 395 )
M.Ö.192 yılında Romalılar, Anadolu'ya girerek Toroslara kadar Batı ve İç Anadolu'yu
Selefkuslar'ın elinden alarak kendilerine bağladılar. Roma İmparatorluğu döneminde
Maraş şehrinin adı Roma generali Caligula'nın onuruna Germenicia veya Germenika
olarak değiştirilmiştir. Maraş Roma İmparatorluğu döneminde oldukça gelişmiştir.
Hititlerden kalan Maraş Kalesi, Roma İmparatorluğu zamanında tamir edilmiştir. Maraş
merkeze bağlı Göllü Köyü'nün 2 km. batısındaki Roma Nekropolü son derece
önemlidir. Pazarcık ilçesine bağlı Evri ve Tilkiler Köyü'nün çevresinde tek parça
kayalara oyulmuş büyük çaptaki su sarnıçları da birer Roma eseridir (6).
6
Bölgenin Müslümanlar Tarafından Fethi
Müslümanlar tarafından fethiyle ilgili rivayetler belirsizlik gösterdiğinden net bir tarih
ortaya koymak oldukça zordur. Şam bölgesinin fethi ile ilgili bilgileri en güvenilir
ravilerden derleyen Belazurı'ye göre; Şam bölgesi orduları genel komutanı Ebu Ubeyde
b. Cerrah, Kuzey Suriye'deki Menbiç'te bulunduğu sırada (638) Halid b. Velid'i
Maraş'ın fethiyle görevlendirmiştir. O da şehrin kalesini kuşatmış, halkın şehri terk
etmesi şartıyla, savaşsız (sulh yoluyla) olarak kale muhafızlarından teslim almıştır (6).
Selçuklular Dönemi
1075'de İznik'i ele geçirerek Anadolu'da, Büyük Selçuklulara bağlı bir devlet kuran
Süleyman Şah, Maraş ve Elbistan bölgesi fethederek Anadolu Selçuklu Devleti'ne
bağlamıştır. Bu tarihten 1097 yılına kadar Türklerin elinde kalan Maraş, Haçlı istilasına
uğramıştır. Elbistan'ı da ele geçiren Haçlılar tarafından burada da bir Haçlı Prensliği
kurulmuştur (6).
Türklerle Haçlılar arasında sık sık el değiştiren Maraş şehrine 1136 tarihinde
Danişmendliler hakim olmuştur. 1103 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan,
Danişmend Gâzi'yi mağlup ederek Maraş'ı Anadolu Selçukluları’na bağlamıştır (6).
1243 yılında Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollara Kösedağ Savaşı'nda yenilerek
onların hakimiyetine girmiştir. Moğol hakimiyeti döneminde diğer Anadolu şehirleri
gibi Maraş'ta da asayiş ve düzen bozulmuştur. Moğolların akınları sebebiyle Maraş'taki
Selçuklu idaresi çökmüş ve 1259 yılında Maraş Valisi İmadeddin şehri terk edince
Kilikya Ermenileri Maraş'ı ele geçirmiştir (6).
1296 yılına kadar Kilikya Ermeni Prensliği‘nin elinde kalan Maraş, Mısır Türk
Memlukleri tarafından fethedilmiştir. 1337 yılında Maraş ve Elbistan'da kurulan
Dulkadiroğulları Beyliği kuruluncaya kadar Memluklerin Halep Valiliği'ne bağlı
kalmıştır (6).
Dulkadiroğlu Beyliği Dönemi
Mısır ve Suriye'ye sahip olan Memluk Sultanı en - Nasır Muhammed b. Kalavun, Suriye
sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla Dulkadirli ailesinden Zeyneddin Karaca'ya
hilat ve hediyeler vererek onu 1337'de Elbistan naipliğine atamıştır. Böylece Dulkadir
Beyliği kurulmuştur (6).
7
Safevi hükümdarı Şah İsmail Anadolu'yu ele geçirmek istiyordu. Dulkadir topraklarına
giren Şah İsmail 1507 yılında Elbistan'ı almış ve burayı baştanbaşa tahrip ederek
Maraş'ı da ele geçirmiştir. Şah İsmail'in çekilmesinden sonra Alaüddevle Bey Maraş ve
Elbistan'ı yeniden ele geçirmiştir. Ancak Elbistan öyle tahrip edilmiştir ki bu yüzden
başkenti Maraş'a taşınmıştır (6).
Yavuz Sultan Selim 1514 yılında kazanılan Çaldıran zaferinden sonra Dulkadir
Beyliğini ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Yaklaşık 180 yıl devam eden
Dulkadiroğulları Beyliği, Osmanlıların, Anadolu'da sınırlarına kattıkları son beyliktir.
Dulkadiroğulları Beyliği; Kırşehir-Bozok-Kayseri-Pınarbaşı, Elbistan, Harput-MaraşKadirli-Antep gibi geniş bir alanda hakimiyet sürmüştür. Sözü edilen bu şehirlerde
Dulkadiroğulları’ndan kalma birçok cami, kale, medrese, mescit vs. eserlere
rastlanmaktadır (6).
Osmanlı Dönemi
Dulkadiroğulları döneminde Maraş ve Elbistan, beyliğin önemli merkezlerindendir. Bu
yüzden bu iki şehirde önemli siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler olmuştur. Ancak
Maraş ve Elbistan, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra diğer Anadolu şehirlerinden
biri haline geldi ve eski stratejik önemini kaybetmiştir. Kanuni döneminde Maraş
bölgesinde birçok isyan hareketleri görülmüş ve Celâli İsyanları olarak adlandırılan bu
ayaklanmalar bölgenin tahrip olmasına neden olmuştur. Bu yüzden yıkılan ve harap
hale gelen Maraş Kalesi, Kanuni zamanında önemli bir onarım geçirmiştir (6).
1570 yılında, Osmanlı ordusunun Kıbrıs seferine Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa da
katılmıştır. Mustafa Paşa, Maraş'tan topladığı askerler ve 500 süvari ile Magosa
istikametine gönderilmiştir. Kıbrıs'ın fethi için Maraş'tan götürülen askerler önemli
başarılar kazanılmış ve Kıbrıs'ın fethinden sonra Anadolu’nun diğer şehirlerden olduğu
gibi Maraş'tan da Türkler adaya yerleştirilmiştir. Anadolu'dan Kıbrıs'a yerleşen Türkler
ikamet ettikleri yerlere, geldikleri yerlerin adlarını vermiştir. Adaya ilk çıkan Maraşlı
göçmenler, Magosa Limanı'nın hemen güneyine yerleşerek bugünkü Maraş şehrine
isimlerini vermişlerdir (6).
Fransızların Maraş'a Gelişi ve İşgali
Osmanlı Devleti, müttefikleri Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve
Bulgaristan'ın I. Dünya Savaşı'ndan çekilmeleri sonucunda, tek başına İtilaf
Devletlerine karşı koyamayacağını anlayarak ateşkes istemek zorunda kalmıştır. Bunun
8
üzerine Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes
Antlaşması imzalanmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesi, İtilaf
Devletlerine, güvenlikleri gereğince, gerekli gördükleri stratejik yerleri işgal etme
hakkını tanımıştır. Bu madde gereğince Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöresi
İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Suriye üzerinden bu bölgeleri işgale başlayan
İngiliz askerleri, buradaki Ermenileri de bölgeye gelmeye teşvik etmiştir. Daha sonra
İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucunda; Suriye ile Adana, Maraş,
Urfa, Antep ve Antakya yöreleri Fransız işgaline bırakılmıştır (6).
Sütçü İmam Olayı
31 Ekim 1919 günü, bir grup Fransız askeri ve Ermeni, kışlalarına dönüyorlardı. O
sırada Uzunoluk Hamamı'ndan çıkıp evlerine gitmekte olan kadınları gören
işgalcilerden biri onlara yaklaşarak; “Burası artık Türklerin değildir. Fransız
memleketinde böyle gezilmez” dedi. Bu sözlere önem vermeyen kadınlara güçlerini
göstermek isteyen Fransız askerler sataşmaya başladılar. Kadınlardan biri olayın
etkisiyle bayılınca diğer kadınlar da feryada başladılar. Hamamın yakınındaki Kel
Hacı'nın kahvesinde bulunan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenileri uyardılar. Fakat
Bunları dinleyen olmadı. Bunun üzerine Çakmakçı Said ve Gaffar Kabuloğlu Osman,
hanımları işgalcilerin elinden almak isterken dipçik ve kurşunla ağır yaralandılar. Bu
sırada yan tarafta küçük bir dükkanda süt satan ve olayları soğukkanlılıkla seyreden
Sütçü Hacı İmam, Karadağ tabancasını alarak olay yerine geldi. Silahını, kadınlara
sataşan ve Çakmakçı Said'i yaralayan Ermeni'nin üzerine doğrultarak ateşledi. Kurşun
isabet eden Ermeni yere düştü diğerleri ise kaçtılar. Maraş'ta düşmana sıkılan bu ilk
kurşun ile Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere, yaptıklarının yanlarına kalmayacağı
gösterildi. Olay yerine Fransız askerleri geldi. Bu esnada Sütçü İmam, Nalbant
Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem
Bey'in yanına gitti. Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam
bulunamadı (6).
Bayrak Olayı
27 Kasım 1919 gecesi Ermenilerin ileri gelenlerinden Hırlakyan'ın evinde bir balo
tertiplenir. Hırlakyan Ailesini şereflendirmek düşüncesiyle Guvernör Andre, Agop
Hırlakyan'ın iki torunundan Osep'in kızı müstakbel Ermenistan Prensesi diye
adlandırılan Helena'yı dansa davet eder. Genç kız; “Sizinle dans etmemekten üzgünüm,
9
çünkü kendimi hala esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum.
Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette, Fransızların hakim oldukları ve
bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?" diyerek,
Guvernör Andrenin teklifini red eder. Bunun üzerine askerlerine emir veren Komutan,
Kalede ki Türk Bayrağı'nı indirtir (6).
Bir Milletin İstiklaline son verilmesi anlamına gelen Bayrağının indirilmesi karşısında
Maraşlılar sessiz kalmazlar ve halk Cuma namazı vakti Ulu Cami'de toplanır. Maraşlılar
topluca Kaleye hücum ederek, indirilen bayrağı yeniden Kale burçlarına diker (6).
Bayrak olayının ardından şehir adım adım savaşa sürüklenir. Aslanbey Başkanlığında
kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, her mahallede kurularak faaliyete geçer. Bir taraftan
da Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile temasa geçerek direniş hazırlığına başlanır (6).
Maraş’ın Kurtuluşu
Tüm yokluklara rağmen 22 gün 22 gece büyük özveri ile sürdürülen savaş, Türk'ün
vatanı ve bayrağı uğruna ölümü hiçe saymasının ve yenilmezliğinin ifadesi olan bir
kahramanlık örneğidir. Kurtuluş savaşımızın ilk zaferi olarak tarihe geçen bu mücadele
daha sonra ülkenin diğer şehir ve yörelerine de örnek olması bakımından son derece
önemlidir (6).
İstiklal Madalyası ve Kahramanlık Ünvanı Verilmesi
Maraş'ın Kurtuluş Savaşında şehir halkı ile birlikte topyekûn direniş göstermesi ve
çevre vilayetlerinin de yardımına koşması büyük takdir toplar ve Kurtuluş Savaşı
sonrasında Maraş'a bir yazı gönderilerek Milli Mücadeleye katılanların listesi istenir.
Şehrin ileri gelen yöneticileri toplanır, bir durum tespiti yapar. Sonunda Ankara'ya
"Maraş'ta Milli Mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur" cevabı verilir. Bunun
üzerine 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklal
Madalyası'nın Maraş'ta fertlere değil, şehir halkına verilmesi kararlaştırılır. Maraş'a bir
adet Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. Maraş şehri yine Milli
Mücadeledeki fedakârlığından ötürü TBMM tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde de
"Kahramanlık" payesiyle de ödüllendirilir (7).
10
KAHRAMANMARAŞ’IN GÜNÜMÜZE UZANAN ZENGİNLİKLERİ
KIRMIZIBİBER
Kırmızıbiber, Solanaceae familyasına ait olan Capsicum annuum L. türüne dahil bir
sebzenin kurutularak öğütülmesi sonucu elde edilen, yemeklere lezzet ve acılık vermek
amacıyla kullanılan bir baharattır. Türk Gıda Kodeksine göre kırmızı pul biber;
Capsicum cinsine giren bitkilerin tam olgunlaşmış meyvelerinin tekniğine uygun olarak
kurutulup, sapları alındıktan sonra yarı öğütülerek pul haline getirilmiş, belirli oranlarda
yemeklik bitkisel sıvı yağ ve yemeklik tuz karıştırılarak su ile tavlanmış haline denir
(8).
Dünya kırmızıbiber üretimi 2.8 milyon ton olup bunun % 44.0’ü Hindistan, % 9.5’i Çin
ve % 5.6’sı ise Bangladeş tarafından üretilmektedir. Türkiye üretim açısından % 0.6 ile
20. sırada yer almaktadır. Ülkemizde kırmızıbiber üretimi yıllar itibariyle değişmekle
birlikte yaklaşık olarak % 25’i Kahramanmaraş ilinde gerçekleşmiştir. Bu bölgede
kırmızıbiber yetiştiriciliği, çoğunlukla kuru kırmızıbiber üretimi amacıyla yapılmakta
olup, elde edilen ürünler baharat ürünü olarak pul ve toz biber üretiminde
kullanılmaktadır. Kahramanmaraş ile özdeşleşmiş ve ilin sembol ürünlerinden olan
kırmızıbiber, üretim ve işleme aşamasında yoğun işgücü talep ederek il ve ülke
istihdamına katkı sağlamasının yanı sıra kırmızıbiber işleyen tarıma dayalı sanayi
işletmelerinde hammadde olarak kullanılması ile de il ve ülke ekonomisine katkı
sağlamaktadır (8).
100 g kırmızıbiber, 318 cal enerji değerine sahiptir. Yapısında organik ve inorganik
minerallerin yanı sıra A, B ve C vitaminleri taşır (6). Acı madde olarak kapsaisin taşır.
Dahilen iştah açıcı, idrar artırıcı ve uyarıcı, haricen ise kızartıcı ve kan toplayıcı olarak
etkilidir. Baharat olarak ve pastırma üzerine sürülen çemenin hazırlanmasında da geniş
miktarda kullanılmaktadır (9).
KAHRAMANMARAŞ DONDURMASI
Kahramanmaraş dondurması, Maraş coğrafyasına özgü kekik, keven, sümbül ve çiğdem
gibi çiçeklerle beslenen keçilerin sütleri ve Ahir Dağının topraklarından baharla beraber
yeşeren yabani orkide çiçeklerinin yumru köklerinden elde edilen salep kullanılır (6).
Salep; Orchidacae familyasındaki türlerin yumrulu köklerinden su, süt veya ayran ile
kaynatılıp, kurutulup, toz haline getirilmesinden elde edilir. Salepte elde edildiği türe
bağlı olarak % 11,6–55,4 oranında glikomannan bulunur. Maraş dondurması üretiminde
11
kullanılan salep özeldir. Çünkü Toros ve Amanos Dağları’nın 1000–1200 rakımlı belirli
kesimlerinde bulunan bazı yabani orkide türlerinin yumrularından özel islemlerle elde
edilen bu salep, ürünün kendine özgü tekstür (yapısıyla ilgili fiziksel özellikleri), lezzet
(tat ve koku) ve aromasını veren bilesikleri yeterli düzeyde içerir (10).
Osmanlı Saraylarına ve asil konaklarına yabani orkide (Salep) satan Maraşlı Osman
Ağa isimli şahsın, bir gün satış bitiminde artan salebi şeker ve süt karışımı olarak kara
gömmesi ve ertesi gün baktığında, salebin kıvamındaki değişikliği fark etmesi sonucu
bulunduğu düşünülmektedir. Süt, şeker ve salep karışımının kazandığı yoğunluk, sakız
gibi uzaması ve sahip olduğu farklı lezzetin insanlarca beğenilmesi ile Salepli
Karsambaç olarak ünlenmiştir. III kuşak sonrasında Maraş Dondurması olarak
tanınmaya başlamıştır (6).
Kahramanmaraş Dondurması’nın en büyük özelliği üretiminde kullanılan sütün keçi
sütü olmasıdır. 90° sıcaklıkta kaynatılan sütler, mikroorganizmalardan arındırılır.
Sonrasında bu süte önce salep, ardından şeker katılarak karıştırılır. 6–8 saat dinlendirilir
ve -6 derecede soğutulduktan sonra tüketime sunulur. Günümüzde 50 farklı tat ve
çeşitte Kahramanmaraş dövme dondurması üretilebilmektedir (6).
100 g sade dondurmada, 135 mg kalsiyum, 115 mg fosfor, 100 mg sodyum, 160 mg
potasyum, 0,1 mg demir mineralleri bulunur. Ayrıca 130 mg A vitamini, 0,21 mg E
vitamini 0,25 mg B vitamini ve 0,13 mg diğer vitaminleri içerdiği tespit edilmiştir (6).
KAHRAMANMARAŞ TARHANASI
Geleneksel olarak Türk toplumunda tüketilen tarhananın tarihsel geçmişi vardır.
Kahramanmaraş Tarhanası ülkemizde bilinen tarhanadan farklıdır. Şekli, yapımı ve tadı
kendine özgü yöresel özellik göstermektedir. Bu özellikleri nedeniyle coğrafi işaretli
ürünler kapsamına alınma çalışmaları devam etmektedir. Kahramanmaraş Tarhanası’nın
üretimdeki çeşitliği ile birlikte farklı tüketim biçimleri de gelişmiş durumdadır.
Kahramanmaraş Tarhanası; çorba yapılarak, yaş olarak, yarı kuru halde (firik), çerez
olarak, sıcak et suyuna ıslanarak, yağda soğanla birlikte ya da soğansız kızartılarak, saç
üzerinde gevretilerek vb. değişik şekillerde tüketilmektedir. Kahramanmaraş Tarhana’sı
daha yapımı aşamalarında tüketilmeye başlanmaktadır. İlk olarak pişmiş döğme,
sonrasında yoğurtla karıştırılmış katma aş olarak yenmektedir. Serilirken yaş olarak ve
kuruma aşamasında firik denilen yarı kurumuş halde tüketilmektedir. Tarhana yapımı
nisan eylül aylarını kapsadığı için firikte yalnız bu aylarda tüketilmektedir. Tarhana çiğe
12
daha ince serilerek cips gibi de yenmekte ve fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişlerle
birlikte tüketildiğinde ayrı bir zevk ve tat vermektedir. Bir de Kahramanmaraş yöresinde
pek tüketilmeyen un tarhanası vardır. Günümüzde modern fabrikalarda üretimine
başlanan Kahramanmaraş Tarhanası; sade, kırmızıbiberli, Antep fıstıklı, kuşburnulu,
cevizli, baharatlı, cips tarhana, firik, çerezlik tarhana, kızarmış tarhana gibi değişik
şekillerde satışa sunulmaktadır (11).
Kahramanmaraş tarhanasının yapımına, tarhana yapılacak en uygun buğdayın seçilerek
değirmende dövme (yarma) haline getirilmesi ile başlanır. Dövme, 4 saç ayağı üzerine
konulan, 3/2 su dolu masere (muhasara) adlı kazanının içerisine dökülür ve normal pilav
gibi pişirilmeye başlanır. Tamamen piştikten sonra ateşten alınarak karıştırılmaya
devam edilir. Kazanın üzerine sini konulur ve pişmiş dövme aşı kendi buharı ile
dinlenmeye bırakılır. Dinlenen dövme ıslak bir bez içinde soğumaya alınır.
Soğutulmasının ardından iyice yoğrulur. 1 kg dövmeye yaklaşık olarak 1,5–3 kg yağlı,
az ekşi yoğurt eklenerek karıştırılır. Kullanılan yoğurdun yağlı ve az ekşi oluşu
tarhananın lezzetli ve gevrek olmasını sağlar. Bunun yanı sıra yoğurtla birlikte kekik,
çörek otu vb. baharatlar da eklenir. Bu işlemlerin ardından gecenin 3’ü ile 4’ü arasında
çiğ adı verilen özel bir sergi üzerine ince ince serilir. 2–3 gün sonra sabaha karşı
çiğlerden çıkartılır (6).
Kahramanmaraş tarhanasını diğer yöresel tarhanalardan ayıran en önemli fark,
Temmuz-Ağustos aylarındaki uygun hava şartlarında yapılmasıdır. Bu aylar içinde,
Kahramanmaraş’tan başka hiçbir yörede bulunmayan firik (tarhananın tam olarak
kurumadan önceki hali) elde edilir (6).
3. ANKETTE KULLANILAN BİTKİLER
3.1. Malva sylvestris L.
Familyası
: Malvaceae
Türkçe Adı
: Ebegümeci
Diğer İsimleri
: Kömeç, Ebemgümeci, Ebe kömeci, Gömeç, Gömeçotu
İngilizce Adı
: Mallow, High mallow
Yetiştiği Bölge
: Avrupa, Kuzey Afrika, Güneybatı Asya, Anadolu’da yaygın bir
türdür (13).
Genel özellikleri
: 20–50 cm boyunda, tek, 2 ya da çok yıllık otsu bir bitkidir (12).
Yeşil renkli, tüylü ve uzun yapraklardır. Yaprak lobları sivridir. Çiçekleri mor renkli,
büyük ve 5 parçalıdır. (9).
Kullanılan kısımları :
Malva
sylvestris’in
ayrı
ayrı
kurutulmuş
çiçek
ve
yapraklarından, bütün halde veya toz edilmiş olarak elde edilen iki farklı drogtur.
Ayrıca çiçekli dönemde toplanan toprak üstü kısımları taze olarak kullanılmaktadır (13).
Bileşimi
: Yaprakları; flavonoitler (hipoletin–3-O-glikozit, gosipetin–3-O-
glikozit) ve flavonoit sülfatlar, polisakkaritler, tanenler, 6–8% müsilaj, çiçekleri;
antosiyaninler (malvin, malvidin, delfinidin), polisakkaritler, 10% müsilaj ve
flavonoitler içermektedir (14, 15, 16).
14
Etki ve Kullanılışı
: Anadolu’da bu ilginç isimle tanınan bitki belki de bir zamanlar
ebeler için mesleki bir önem taşıyordu; çünkü doğum kontrol amaçlı kullanılıyordu.
Ebegümecinin Latince ismi yumuşak anlamına gelen malva’dır. Ebegümecinin hem
yaprakları hem de kişide bıraktığı etki gerçekten de çok yumuşaktır. Eski çağlarda
eczacılar bu bitkinin mucizelerini keşfetmiş ve onu tedavilerde kullanmışlardır. MS 1.
yüzyılda yaşamış Pilinus’un notlarında, ebegümecinden günde bir kaşık yemenin insanı
hayat boyu tüm hastalıklardan koruyacağı belirtilmiştir. Romalılar da bu bitkiden pek
çok tedavide faydalanmışlardır. Ünlü matematikçi Pisagor’un öğrencileri sürekli güneş
yönüne bakan ebegümeci bitkisini “kutsal bitki” olarak kabul etmişlerdi (17). Yunanlı,
Romalı, ve Arap hekimlerce kullanılmıştır. 5000 yıl önce Çin’de sindirim
rahatsızlıklarında ve balgam söktürücü olarak kullanılmaktaydı. İbn-i Sina’da (980–
1037) merhem olarak yaralarda kullanıldığından bahsetmektedir (16). Dioskorides,
bitkinin saplarının bağırsak ve mesane hastalıkları için etkili olduğunu, yaprakların ise
göz ülserinde kullanıldığını, ayrıca suyla kaynatılan yaprakların yağla birlikte
streptokokların neden olduğu deri enfeksiyonlarında uygulanabileceğini bildirmiştir.
Yaprak dekoksiyonunun rahim banyosu hazırlamada ve örümcek sokmalarında zehirin
akıtılmasında kullanıldığı kaydedilmiştir (13). Memleketimizin kırsal bölgelerinde, taze
ebegümeci dalı çocuk düşürücü olarak kullanılmaktadır. Yaprakları alınmış olan taze
dal rahim içine sokulur. Ebegümeci dalı yumuşak lifli olduğundan rahmi delmez.
Meydana gelen mekanik etki ve oluşan enfeksiyon nedeniyle gebelik önlenebilir. Özel
bir etkisi bulunmamaktadır. Bu husus sıçanlar üzerinde yapılan deneyler ile
gösterilmiştir. Ebegümeci dalının rahme konması ile meydana gelen enfeksiyon bazen
kullanan şahsın hayatını tehlikeye sokacak bir nitelik kazanır. Bu nedenle ebegümeci
dalı ile çocuk düşürmeye teşebbüs edilmemesi tavsiye edilir (9). Taze yapraklarından
elde edilen lapa dişeti enfeksiyonlarının ağrılarını dindirmek üzere kullanılır (18).
Taşıdığı müsilaj nedeniyle koruyucu ve yumuşatıcı bir etkiye sahiptir. Solunum ve
sindirim sistemi tahrişleri ve iltihaplarında koruyucu olarak çok kullanılır. Taze
yapraklarından hazırlanan lapa, cilt üzerindeki çıban ve yaraların ağrılarını dindirmek
için, tülbent arasında deri üzerine konur (9). Öksürük, bronşit, ağız ve farinks
inflamasyonunda yaprak ve çiçeklerin kullanımı kayıtlıdır (14,15). M. sylvestris
ekstresinin in vitro anti-aging aktivitesi trans-retinoik asitle (RA) foto yaşlanma ve
kırışıklıklar için köklü bir topikal tedaviyle karşılaştırılmıştır. Araştırmacılar M.
sylvestris ekstresinin DNA’dan RNA yazılımı üzerine etki çalışmasına olanak sağlayan
15
düşük yoğunluklu DNA çip yöntemi geliştirmişlerdir. Elde edilen gen ekspresyon
profilleri bu bileşiğin anti-aging özelliğe sahip olduğunu göstermiştir (19). M.
sylvestris’in toprak üstü kısımlarından hazırlanan sulu metanollü ekstrenin gallik asite
karşı toplam fenolik madde miktarı 4.5 mg/g olarak bulunmuştur. Çalışmada bitkiden
hazırlanan ekstrenin antioksidan kapasitesi ölçülmüştür. Koruma faktörü (protection
factor) PF=1.5 olarak tespit edilmiştir. M. sylvestris’in antioksidan aktivitesinin yüksek
olması taşıdığı gallik asit, ferulik asit ve p-hidroksibenzoik asit gibi fenolik maddelere
bağlanmıştır. Ubikinon, β-karoten ve tokoferol ile M. sylvestris’in de içinde olduğu bazı
bitki ekstrelerinden hazırlanan bir kozmetik preparatın deride melanin inhibisyonunu
sağladığı
ve
dolayısıyla
derinin
çillenmesini,
dispigmentasyonunu
ve
hiperpigmentasyonunu da azaltabileceği belirtilmiştir (13).
Yan Etkiler
:
Belirlenen
terapötik
dozda
herhangi
bir
yan
etki
bilinmemektedir (14).
Kontrendikasyonları: Herhangi bir kontrendikasyonu bilinmemektedir (13).
Dozu
: Öksürük, bronşit, ağız ve boğaz enfeksiyonlarında kullanılan
çiçeklerinden hazırlanan çay; 1.5–2 g doğranmış bitki 1 bardak soğuk suya ilave edilir,
kaynayınca alınır veya kaynamış su bitkinin üzerine dökülüp 10 dakika demlenir. Sonra
süzülür. Günde 2–3 kez birer bardak kullanılmalıdır. Günlük doz 5 g’dır. Eğer varsa
taze çiçekler tercih edilir. Yapraklarından hazırlanan çay; 150 mL kaynamış suda 3–5 g
bitki 10–15 dakika demlenir veya bitkiyi soğuk suya konur ve arada karıştırarak 2–3
saat bekletilir. Günde 1–2 kez 1 bardak kullanılmalıdır. Günlük doz 5 g’dır. Akut
stomatit (daha az şiddetli ağrının eşlik ettiği) ve farenjitte yapraklarından hazırlanan
ağız yıkama çayı veya gargara; 2–3 çay kaşığı bitki infüzyon olarak150 mL suda
hazırlanır, süzülür ve gargara olarak kullanılır. Akut proktitiste çiçeklerden hazırlanan
irigasyon çözeltisi klinik değeri tedaviye ek olarak kullanılmasıdır. İnfüzyon için 2–3
çay kaşığı bitki kullanılır, süzülür ve irigasyon çözeltisi olarak kullanılır (15).
Kullanım Süresi
:-
İlaç Etkileşmeleri
: Herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (13).
16
3.2. Cupressus sempervirens L.
Familyası
: Cupressaceae
Türkçe Adı
: Servi
Diğer isimleri
: Selvi
İngilizce Adı
: Cypress
Yetiştiği Bölge
: Bir Akdeniz bitkisidir. Batı ve Güney Anadolu’nun sahil
kesiminde yetişir (12).
Genel özellikleri
: Bu tür, dalları dört köşeli olan ve kışın yaprak dökmeyen bir
ağaçtır (9). Yaprakları koyu yeşil renkli, pul biçiminde ve küçüktür. Her zaman yeşil
kalan bu ağacın dişi kozalakları 2.5–3.5 cm çapında küreye benzer şekilde olup tek
başına bulunur. Rengi gençken sarımsı kahverengidir sonradan griye döner (12). Reçine
kokulu ve buruk lezzetlidir (9). Dalların yatay (C. sempervirens var. horizontalis) ve dik
(C. sempervirens var. pyramidalis) olmasına göre 2 varyeteye ayrılır (12).
Kullanılan kısımları : Kozalakları
Bileşimi
: Tanen ve uçucu yağ (9). Uçucu yağ %75.7 monoterpen
hidrokarbonlar; α-pinen(%60.5), sedrol(%8.3) (20).
Etki ve Kullanılışı
: Batı’da ölüm ve yasın simgesel karşılığı olan servi ağacının
bedeni koruduğuna inanılır, Doğu’da ise servi dayanıklılık ve ölümsüzlük sembolüdür.
Çinli simyacı Ko Hung, servi ağacının özüyle ayaklarını ovan bir kişinin su üzerinde
yürüyebileceğini, hatta tüm vücudunu servi özüyle ovan kişinin görünmez olabileceğini
iddia eder. Türk kültüründe genellikle mezarlıklara dikilen servi ağacı ebediyetin
sembolüdür (17).
Eskiden astrenjan olarak kullanılmış, bugün ven dolaşım bozukluklarında, özellikle
hemoroit ve varis ilaçlarında yer almakta; aktivitesi flavonoitler ve prosiyanidollerden
17
ileri gelmektedir. Bu bitkinin genç dallarından elde edilen uçucu yağ Oleum Cupressi
antiseptik ve antispazmotik etkilidir, boğmacalı hastaların odalarına, elbise ve
çamaşırlarına püskürtülür (12).
C. sempervirens uçucu yağının kimyasal kompozisyonunun ve antimikrobiyal etkisinin
araştırıldığı bir çalışmada; sonuçlar C. sempervirens uçucu yağının insanlar, enfeksiyöz
hastalıklar ve gıda korumasında kullanılabilecek antimikrobiyal özellikler taşıdığını
göstermiştir (20).
Yan etkileri : Cupressus türlerine, bileşenlerine veya Cupressaceae familyasının
üyelerine karşı bilinen alerji veya hipersensitivitesi olan bireyler kaçınmalıdır. Özellikle
astımlı çocuklarda ve alerjik rinitli bireylerde serviye karşı alerji not edilmiştir. Akut
karaciğer yetmezliği konjunktivit, böbrek yetmezliği, solunum semptomları, kan
bozuklukları (otoimmün hemolitik anemi ve trombositopeni) rapor edilmiştir (21).
Kontrendikasyonları: Dozu : Dahilen dekoksiyon (%2–3) yemekler arasında bir fincan içilir. Basura karşı
servi kozalağı hulasası ile hazırlanmış merhem veya supozituvarlar kullanılır veya servi
kozalağı dekoksiyonu ile basur memelerine pansuman yapılır. Kokulu ayak
terlemelerine karşı, ayaklar servi kozalağı dekoksiyonu (%5) ile yıkanır ve ayaklar bir
müddet bu dekoksiyon içinde tutulur. On yaşından büyük çocukların gece işemelerini
kesmek için, altı gün süreyle öğle ve akşam yemeklerinde çocuğa 30–40 damla servi
kozalağı tentürü, bir fincan suya damlatarak içirilir (9).
İlaç Etkileşmeler
: Servi; warfarin veya heparin gibi antikoagülanlar, klopidogrel
gibi antiplatelet ilaçlar, aspirin, ibuprofen ve naproksen gibi NSAİİ kullananlarda
kanama riskini artırabilir. İmmün sistemi güçlendirebildiğinden dolayı, immün sistemi
stimüle eden veya baskılayan bitki ve takviyelerle dikkatli kullanılmalıdır.
3.3. Solanum tuberosum L.
18
Familyası
: Solanaceae
Türkçe Adı
: Patates
Diğer isimleri
:-
İngilizce Adı
: Potato
Yetiştiği Bölge
: Solanum tuberosum (Solanaceae), Amerika dışında yalnızca
birkaç yüzyıldır bilinmektedir. İspanyol kâşifler Kızılderililer tarafından Colombia ile
Chile arasındaki Andes boyunca patateslerin yetiştirildiğini bulmuşlardır. Yabani
patatesin 1300 yıl önce Chile’de yenildiğini ve en az 7000 yıldır kültürü yapıldığını
gösteren arkeolojik kanıt vardır (22). Türkiye’de hemen hemen her ilde patates üretimi
yapılmaktadır. Ülkemizde üretimin yoğun olarak yapıldığı iller sırasıyla Niğde,
Nevşehir, İzmir, Bolu ve Afyon’ dur (23).
Genel özellikleri
: Terminal yumrular taşıyan yer altı stolonları ile çok yıllık bitki.
Gövde dallı, dik, 30–100 cm. Çiçek sapları boğumlu. Korolla beyaz ve mor kültürü
yapılmaktadır (24).
Kullanılan kısımları : Yumrusu ve elde edilen nişastası (25).
Bileşimi
: Protein, yağ, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor, demir, vitamin A,
tiamin, riboflavin, niasin, askorbik asit (26). Glikoalkaloitler (α-chaconine, α-solanine)
(27), klorojenik asit (27, 28), patatin (29).
Etki ve Kullanılışı
Rongo-Maui
: Yeni Zelanda’da yaşayan Maori’lerin mitolojik kahramanı
patatesi
tanrılardan
çalarak
insanlara
vermişti.
Rongo-Maui’nin
gökyüzünde ikamet eden kardeşi Whanaui patatesi sadece kendisi için saklıyordu. Maui
gökyüzüne çıkarak kardeşinin sakladığı patatesi çaldı ve bu patatesle karısını dölledi.
Bir süre sonra kadın suyun akıntısına doğum yaptı. Bu suyun suladığı araziler boylu
boyunca patates tarlasına dönüştü. Böylece Maui sayesinde patates insanların da
yararlanabileceği önemli bir besin oldu. Tarım kültürlerinin pek çoğunda tahıl-ruhu
inanışı yaygındır. Patatesin içinde tahıl-ruhu taşıdığına dair inançtan ötürü Litvanya’da
taze patates yerken sofrada oturan herkes birbirinin saçını çekerdi. Böylece patatesin
içindeki ruhun yiyen kişiye zarar vermesinin önüne geçileceğine inanılırdı (17).
Patatesin
antioksidan
aktivitesi
brokoli,
soğan,
havuç
ve
kırmızıbiber
ile
karşılaştırıldığında brokoli hariç hepsinden yüksek bulunmuştur. Antioksidan aktivite
gösteren patatin’in suda çözünür majör bir bileşik olduğu ortaya çıkmıştır (29).
19
Farelerde etanol ve indometazin ile indüklenen gastrik ülser modellerine karşı patates
yumruları ve nişastasının inhibitör aktivitesi ilk kez değerlendirilmiştir. Patates
yumrularının antiülserojenik aktivitesini tanımlamak amacıyla yapılan bir çalışmada
Solanum tuberosum L. Cv. superior (white skin ve taze patates) ve iki yeni türü (Bora
valley ve Gogu valley) içeren patates yumrularından çiğ patates suyu hazırlanmıştır ve
her bir patates suyundan filtreleme ve kurutma suretiyle nişasta elde edilmiştir.
Farelerde oral uygulamaya bağlı olarak çiğ patates suyu daha fazla veya daha az
inhibitör aktivite göstermiştir. Nişasta daha yüksek ve doz bağımlı aktivite göstermiştir.
Bu sonuç çiğ patates suyunda aktif içeriğin nişasta olabileceğini göstermiştir. Özellikle
yeni patates türü referans ilaç olarak kullanılan omeprazol (proton pompa inhibitörü);
etanol ve indometazin ile indüklenen ülser oluşumuna karşı 20 mg/kg’da %74.4 ve
%75.6 inhibisyon gösterirken özellikle yeni patates türü mor renkli “Bora valley” en
yüksek inhibitör aktivite (500 mg/kg’da ülser indeksinin %62.4 ve %37.1 inhibisyonu)
göstermiştir. Ülser indeksi, ülser alanının toplam mide alanına oranıdır. Mevcut
çalışma, çiğ patates suyu ve nişastasının antiülserojenitesinin ilk kanıtıdır. Gıda
bileşenleri şeklinde değerlendirilerek bunlar antiülserojenik nutasötikler olarak
güvenlice kullanılabilir. Patates yumruları ve bunların bileşenlerinin çeşitli farmakolojik
aktiviteleri tanımlanmıştır. Örneğin patates ekstresi antikanser aktivite sergilemiştir.
Patates yemek kolestrol metabolizmasını olumlu yönde etkiler. Patates nişastası
postprandiyal glisemi ve enerji tüketimi üzerinde faydalı etkiler gösterdiği ve aynı
zamanda kolonik ve inflamatuar barsak hastalıklarını iyileştirdiği rapor edilmiştir (25).
Solanum türleri anlamlı bir koruyucu, tedavi edici ve duodenal anti-ülser etkiye sahiptir
(30). Patates nişastası (Amylum Solani); Solanum tuberosum L. türünün yumrularından
elde edilir. Nişasta bir gıda maddesidir. Eczacılık endüstrisinde dolgu maddesi olarak
kullanılır. Dekstrin, glikoz ve amil alkol eldesinde bir ilkel maddedir (9).
Yan Etkiler : Kontrendikasyonları: Dozu : İlaç Etkileşmeleri
: Preoperatif patates ve diğer glikoalkaloit içeren gıda tüketiminin
süksinilkolinin oluşturduğu nöromusküler blok ve anestezi derlenmesine etkisi
araştırılmıştır.
Glikoalkaloitler
asetilkolinesteraz
ve
butirilkolinestarazı
inhibe
etmektedir. Bunun sonucunda bazı ilaçların etki süresinde uzama olmaktadır. İlacın blok
20
etkisinin sonlanma süresi, hastaların uyanma süresi ve derlenme süreleri çalışma
grubunda anlamlı olarak uzun bulunmuştur. Bu nedenle cerrahi girişim planlanan
hastaların
preoperatif
diyetinin
özellikle
patates
içermemesi
göz
önünde
bulundurulmalıdır (31).
3.4.Zingiber officinale Roscoe
Familyası
: Zingiberaceae
Türkçe Adı
: Zencefil
Diğer isimleri
: Zencebil
İngilizce Adı
: Ginger
Yetiştiği Bölge
: Güneydoğu Asya’da doğal olarak yetişir. Nijerya, Hindistan,
Tayvan ve Jamaika’da kültürü yapılmaktadır (13).
Genel özellikleri
: Zingiber officinale Roscoe türünün rizomlarıdır. Bu tür 100 cm
kadar yükseklikte, kamış görünüşünde, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Yaprak mızrak
biçiminde, sivri uçlu, tarçın kokuludur. Çiçeklerin birçoğu bir arada ve sarı renklidir (9).
Kullanılan kısımları : Rizomları
Bileşimi
: Zencefil rizomları %4.7–7.5 oranında oleorezin taşımaktadır.
Uçucu olmayan kısmında; gingeroller ([6]-gingerol, [8]-gingerol, [10]-gingerol),
dehidrastasyon ürünleri, şogaoller ([6]-şogaol, [10]-şogaol), sabit yağlar, mumlar
bulunmaktadır. %1–3.3 oranında uçucu yağ içermektedir. Bu uçucu yağın %30-70'ini
seskiterpenler oluşturmaktadır. Seskiterpenlerden; β-bisabolen, (-) zingiberen, βseskifellandren (+)-ar-curcumen, monoterpenlerden de geranial ve neral bulunmaktadır.
Diğer bileşikler; karbonhidratlar, nişaşta (%40–60), proteinler (%9-10), lipitler (6-10),
lesitin, vitaminler ( niacin, vit A), mineraller, aminoasitler içermektedir (32).
21
Etki ve Kullanılışı
: Yeni Britanya’da rüzgara hükmetmek, yönünü tayin etmek için
büyücüler özel bir ayin düzenlerlerdi. Öncelikle havaya yanmış kireç serper daha sonra
da ellerindeki zencefil dallarını sallar, havaya atar ve tekrar yakalarlardı. Yanmış kireç
tozlarının en yoğun olarak düştüğü yerde zencefil dallarından ateş yakarlardı. Bir
yandan özel şarkılar söyleyip bir yandan ateşin etrafında dönerlerdi. En sonunda ise
ateşten geriye kalan zencefil küllerini toplar ve suya serperlerdi. Zencefil, kutsal ağacı
temsil eder ve onun dumanı büyücülerin mesajını tanrıya iletirdi (17). IV. Sultan avcı
Mehmet’in (1641–1692) hekim başılarından Nasrullah oğlu Salih XVII. yy da yazdığı
Gayetülbeyan Fi Tedbiri Bedenil adlı kitabında da zencefil içeren formülasyonlara yer
vermektedir (32).
“Curry powder” tipindeki birçok baharat karışımının terkibine girer (9). Zencefil
antiemetik aktiviteye sahiptir (15,33). 1489 vaka üzerinde, deniz tutmasının
önlenmesinde reçeteli ve reçetesiz verilen yedi ilacın etkileri karşılaştırılmış ve
zencefilin test edilen diğer antiemetik ilaçlar (sinnarizin, sinnarizin ile domperidon,
siklizin, dimenhidrinat ile kafein, meklozin ile kafein ve skopolamin) kadar etkili
olduğu gösterilmiştir. 27 hamile üzerinde yapılan çift körlü çapraz bir çalışmada,
zencefil tozunun (250 mg, 4 kez/gün) oral alımının, hamilelikteki sabah hastalığı olarak
da bilinen Hyperemesis gravidarum’un belirtilerinin iyileştirilmesinde plasebodan daha
fazla etkili olduğu görülmüştür (13). 1 g toz zencefil kullanan denizcilerde bulantının
azaldığı saptanmıştır (32). Mide özsuları ve tükürük akışını stimüle eder ve intestinal
peristaltizmi artırır (15). Zencefilin gastrointestinal motilite üzerine olan etkileri; 6, 8
veya 10-gingerollerin antiseratoninerjik aktivitelerinden kaynaklanmaktadır (13).
Antibakteriyel, antifungal, nematosidal, molluskasidal, ve antiplatelet etkileri olduğu
bilinmektedir (15). Zencefilin sulu etanollü ekstresi Pseudomonas aeruginosa,
Salmonella typhimurium, Escherichia coli ve Candida albicans’a karşı doza bağımlı
antimikrobiyal aktivite göstermiştir (13). İştahsızlık, anoreksiya, taşıt tutması, dispeptik
şikayetlerinde kullanılır (15). Soğuk algınlığı ve gripte, migren ağrılarında ve narkotik
antagonist etkilerinden dolayı kullanılır (34). İmmunomodülatör, antitümörijenik,
antiinflamatuar, antiapoptic, antihiperglisemik, antilipidemik aktiviteleri vardır. Zencefil
ham ekstresinin anestezi altındaki sıçanların arteriyel kan basıncında doz bağımlı
düşüşü (0.3–3 mg/kg) indüklediği rapor edilmiştir (33). 6-gingerol, 6-paradol, fenolik
1,3- diketonlar, zingeron gibi bazı bileşenlerin lipit peroksidasyonuna karşı koruyucu
oldukları gösterilmiştir. İn vivo çalışmalar, zencefil ekstresinin oral uygulanmasının
22
sıçanlardaki pençe ödemini azalttığını göstermiştir. Ekstrenin etkinliği asetilsalisilik
asitin etkinliği ile karşılaştırılabilir durumdadir. 6-şogaoller, sıçanlardaki karrageninle
indüklenmiş pençe ödemini siklooksijenaz aktivitesini inhibe ederek önlemiştir (13).
Haricen kontüzyon ve artrit ağrısında kompres yapılarak uygulanır. Zencefil sargısı
kronik eklem ağrılarında, romatizmada, gutta, sırt ağrısı, omuz ağrısı, kas tutulması,
omuz-kol akut sendromu, eklemleri de tutan psöriazis, kronik bronşit, ekskresyonun
artırılmasında endikedir. Zencefil sargısı tüm vücudu ısıtır, soluk egzersizlerini artırır,
idrarı artırır, eklem hareketlerini düzeltir, ağrıları azaltır. (15)
Yan etkileri : Duyarlı hastalarda parmak ucu kontakt dermatiti oluşturduğu
bildirilmiştir (34). 6 gramdan fazla zencefilin, midede irritasyona sebep olabileceği
bildirilmiştir (13). Disgözi (tat alma duyusunda değişiklik) de yapabilmektedir (35).
Kontrendikasyonları: Safra taşı olan kişilerde doktor tavsiyesiyle kullanılmalıdır (13).
Zencefil sargı arteriyel HT ve şizofrenide kontrendikedir (15).
Dozu : Dahilen kullanımda günlük dozu 2–5 g kuru ya da taze rizomdur. Anoreksiya,
taşıt tutması, dispeptik şikayetler için: Çayı 0.5–1 g dilimlenmiş veya kabaca toz haline
getirilen kuru veya taze rizomu ağzı kapalı cezvede 15 dakika hafif ateşte kaynatılarak,
sonra çay süzgecinden geçirilerek hazırlanır. İştahsızlık ve yetersiz peristaltizmde
zencefil çayı veya zencefil tentürü (1:5): ½-1 bardak suya 10–20 damla damlatılarak
yemeklerden 15–30 dakika önce alınması tavsiye edilir (15). 6 yaş üstü çocuklar ve
erişkinlerdeki araç tutmasında; toz edilmiş bitki materyali ya da ekstresi 0.5–2 defa/gün
alınır (13). Zencefil sargı; zencefil rizomu (taze kabaca parçalanmış veya toz edilmiş)
kaseye konulur, yaklaşık 500 ml sıcak su (80 °C) ilave edilir ve 2–5 dakika bekletilir.
Pamuk bezin tamamı ıslanana kadar kaseye batırılıp fazlası sıkılır. Belkemiğine sıcak ve
ıslak bez yerleştirilip flanel bezle üzeri kapatılır. Hasta yatağa yatırılıp omuzları iyice
kapatılır. Sıcak su şişesi yatak örtüsünün altına, ayaklarına yakın yere koyulur ve
karanlık odada tam olarak sessiz ve sakin bir ortam olması sağlanır. Tedavi süresi 20–
40 dakikadır. Uygulama sonrası kompres uzaklaştırılır ve tedavi edilecek bölgeye nötral
yağ uygulanır. Daha sonra hasta flanel bezle tekrar sarılıp 30 dakika dinlendirilir. Günde
1 kez uygulanır. Bu tedavinin sabahları yapılması önerilir. Genellikle 5 gün
uygulanmasını takiben 2 gün ara verilmesi tavsiye edilir. Ardından 5 gün daha
uygulanabilir. Hastalığın görülme sıklığı ve şiddetine göre tedavi belirlenir (15).
23
İlaç Etkileşmeler
: Zencefil, sülfaguanidinin absorbsiyonunu artırabilir. Zencefilin
etkili bir tromboksan sentetaz inhibitörü olması ve prostasiklin agonisti gibi davranması
nedeniyle kanama zamanını artırabileceği düşünülmüş ancak yapılan çalışmalarda kan
koagülasyonunda warfarinle indüklenmiş değişikliklere bir etkisinin olmadığı,
warfarinle etkileşmediği bulunmuştur (13).
3.5. Morus sp.
Familyası
: Moraceae
Türkçe Adı
: Morus nigra: Kara dut, Morus alba: Beyaz dut
Diğer isimleri
: Kara dut; urmu dut, urum dut
İngilizce Adı
: Kara dut: Mulberry, Beyaz dut: White Mulberry
Yetiştiği Bölge
: Vatanı Türkistan olan dut, batıda İran, Irak, Türkiye, Akdeniz
ülkelerinden Avrupa’ya ve doğuda Çin’e kadar çok geniş bir alana yayılmıştır. (36).
Genel özellikleri
: Morus nigra 10-15m boyunda kalın dallı geniş tepeli bir ağaçtır.
Yapraklarını döken bir ağaçtır. Yapraklar geniş yumurta biçiminde 6–12 cm boyundadır
(36). Meyvalar 2–3 cm uzunlukta, kırmızımtırak siyah renkli ve ekşi lezzetlidir (9).
Morus alba 15 m kadar boy yapabilen, kalın dallı, geniş tepeli bir ağaçtır. Tepe çapı 6-8
m`dır. Hızlı büyüme özelliğine sahiptir. Ağaçların çoğu anavatanlarından götürülüp
adaptasyonu yapılarak yetiştirildiği bölgenin tabii bitkisi haline gelmiştir. Ak Dut’un
anavatanı Çin’dir (37).
Kullanılan kısımları : Meyveleri, yaprakları, kök ve gövde kabukları (13).
Bileşimi
: Meyve bileşiminde şekerler, organik asitler (malik asit, sitrik
asit, tartarik asit, oksalik asit, fumarik asit), flavonoitler (isoquercitin) ve boyar
maddeler bulunmaktadır (13, 36). Meyvelerden petunidin, siyanidin ve pelargonidin
24
izole edilmiştir. Meyvelerden mineral element olarak N, P, K, Ca, Mg, Na, Fe, Cu, Mn,
Zn; yağ asidi olarak miristik asit, palmitik asit, stearik asit, behenik asit, oleik asit
bulunmaktadır. Morus nigra yapraklarındaki genel etken madde grubu flavonoitlerdir.
M. nigra kök kabuklarında bulunan başlıca prenilflavonoit olarak morusin
bulunmaktadır (13).
Etki ve Kullanılışı
: Bir zamanlar Babylonya’da birbirini çok seven iki aşık yaşardı.
Thisbe ve Pyramos adındaki bu aşıklar ailelerinin ilişkilerine karşı oluşu yüzünden
gizlice buluşurlardı. Yine böyle bir zamanda genç aşıklar şehrin dışındaki bir kaynağın
kenarında buluşmak üzere sözleştiler. Buluşma yerine ilk Thisbe geldi ve kaynağın
yanındaki dut ağacının gölgesinde beklemeye koyuldu. Ancak tam o sırada ağzı kanlar
içinde bir aslan su içmek için kaynağa doğru geliyordu. Thisbe aslanı görünce hemen
yerinden fırladı ve korku içinde oradan kaçarak uzaklaştı. Thisbe aslandan kaçarken
eşarbı üzerinden düşerek yere uçtu. Aslan bir hamlede eşarbı kaptı ve parçaladı. O anda
buluşma yerine sevinç içinde yaklaşmakta olan Pyramos aslanın kanlar içindeki ağzında
sevgilisinin parçalanmış eşarbını görünce, aslanın Thisbe’yi yediğini düşündü ve hiç
düşünmeksizin bıçağı çekerek oracıkta canına kıydı. Saklandığı yerden koşarak yetişen
Thisbe, Pyramos’un öldüğünü görünce sevgilisinin bedenine saplı bıçağı çıkarttı ve
kendi bedenine sapladı. İki sevgili kanlar içinde akan suyun kenarına cansız
seriliverdiler. O anda kaynağın kenarındaki dut ağacının bembeyaz meyveleri iki aşığın
süzülen kanlarıyla kırmızıya dönüştü. Karadut işte böyle meydana geldi. Çin ve Japon
mitolojisinde de sıkça söz edilen on adet kutsal adadan birinin adı “eğilmiş dut ağacı
ülkesi” anlamına gelen Fu-Sang’dır. Burada yetişen dut ağaçlarının öyle çok meyvesi
olurmuş ki meyvelerin ağırlığından dallar yere kadar sarkarmış. Bu ağaçlar dokuz bin
yılda bir kutsal meyvelerini vermekteymiş. Adanın azizleri bu meyvelerden yiyerek
azizliklerini devam ettirirlermiş. Azizler bu dutlardan yiyince kutsal kuşlar gibi
uçabilme yetisi de kazanırlarmış. Dut ağacı, Türk kültüründe evin saadeti, mutluluğu ve
bereketinin sembolüdür. Dut ağacı evin ruhudur ve bir evin temelini atmadan önce
‘duygulu bir ağaç’ dikme geleneği vardır. Dut duygulu ağaçlar arasında sayılırdı (17).
Meyvelerden hazırlanan şurup gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarına (çocuklarda
sık rastlanan pamukçukta çok kullanılır) karşı kullanılmaktadır. Kara Dut kökü veya
kök kabuğu (Cortex Mori radicis) müsil ve tenya düşürücü etkilere sahiptir. Yapraklar
şeker hastalığına karşı kullanılır (9). Bileşiminde bulunan papyriflavonal A, kuraridin,
saphoraflavanon D ve saphoraiso flavanon A iyi bir antifungal ve güçlü antimikrobiyal
25
aktivite göstermektedir. Candida türlerinden özellikle C. albicans üzerinde antifungal
aktivite göstermektedir. Yapısında bulunan 2-arilbenzofurans metisilin dirençli
stafilokoklar üzerinde antimikrobiyal etki göstermektedir. Kara dut meyvelerinden elde
edilen morin flavanoit yapısında bir maddedir ve bu maddenin makrofajlar üzerinde
antiinflamatuar aktivitesi belirlenmiştir. Meyvelerinden elde edilen cyclosporin (CsA)
maddesi ise otoimmün hastalıkların tedavisinde ve organ transplantasyonu sırasında
potansiyel immunsupresif ajan olarak kullanılabilir. Morus genusuna ait türlerin (Morus
alba L., Morus nigra L.) anti-HIV, antioksidan, antihipotansif ve sitotoksik aktivitesi
bilinmektedir. Bu türler flavonoitler açısından zengindir ve potansiyel olarak Herpes
simplex virus, rhinovirus, rotavirus ve HIV üzerinde antiviral aktiviteleri mevcuttur.
Bitkinin kök kabuklarından elde edilen etil asetat fraksiyonundaki kuwanin G maddesi
ağız patojeni olan Streptecoccus mutans üzerinde güçlü antibakteriyel özelliğe sahip
olarak bulunmuştur. Yine aynı molekülün oral-karsinojenik ağız patojenleri S.sobrinus,
S.sanguis ve peridontal patojen P. gingivalis üzerine antimikrobiyal aktivitesi
belirlenmiştir (36). M. nigra yapraklarının orta dereceli antioksidan etkili olduğu
bulunmuştur. M. nigra meyveleri yüksek antioksidan etkiye ve meyve ekstresinin
biyomembranlar ve biyomoleküllerdeki peroksidatif hasara karşı koruyucu etkiye sahip
olduğu gösterilmiştir. M. nigra yaprak, meyve, gövde kabuğu ve kök kabuğunun
hipoglisemik aktivitesi farelerde incelenmiştir. 500 mg/kg yapraklarının ve kabuğunun
tek bir oral dozunun diyabetik farelerde alloksanla indüklenen kan şekerini düşürdüğü
görülmüştür. M. nigra kök kabuklarında bulunan başlıca prenilflavonoit olan morusin’in
antinosiseptif etkileri farelerdeki klasik ağrı modellerinde incelenmiş ve umut verici
etkiye sahip olduğu bulunmuştur (13). Bir çalışmada M. alba yapraklarından izole
edilen mulberroside F’in cilt beyazlatma ajanı olarak kullanılabileceği önerilmiştir (38).
Yan etkileri :
Uygun
terapötik
dozlar
için
tehlikeli
ve/veya
yan
etkileri
bilinmemektedir (13).
Kontrendikasyonları: Herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (13).
Dozu : Tenya düşürücü olarak 15 g kök kabuğu 250 g suda kaynatılır, süzülür ve
sabahları aç karnına içilir. Bu kullanmaya birkaç gün devam edilmelidir. Müshil tesir
için 5–10 g kök kabuğu yarım litre suda kaynatılır, süzülür. Sıvı kısmı bal ile
tatlandırılır ve içilir. Karadut şurubu hazırlanışı: 500 g taze karadut meyvesi 500 g toz
şeker ile birlikte bir taşım kaynatılır ve sıcak iken bezden süzülür.(9). M. alba L. (Beyaz
26
dut) türünün yapraklarından hazırlanan infüzyon (%5) ateş düşürücü ve idrar arttırıcı
etkilere sahiptir (9).
İlaç Etkileşmeler
: Herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (13).
3.6. Sideritis sp.
Familyası
: Labiatae (Lamiaceae)
Türkçe Adı
: Dağçayı
Diğer isimleri
: Adaçayı, yayla çayı
İngilizce Adı
: Ironwort, mountain tea and shepherd's tea
Yetiştiği Bölge
: Batı ve Güney Anadolu’da yetişir (12).
Genel özellikleri
: Otsu bitki veya çalı formundadır, salgı tüyleri taşır ve uçucu yağ
içerir (12).
Kullanılan kısımları : Çiçekleri ve yaprakları kullanılmaktadır (9).
Bileşimi
: Uçucu yağ, diterpenoit, yağ asidi, kumarin ve flavonoit grubu
bileşiklerin varlıkları rapor edilmiştir (39). Tanen ve acı madde taşımaktadır (9).
Etki ve Kullanılışı
: Uyarıcı, gaz söktürücü, iştah açıcı ve mide ağrılarını kesici
özelliklere sahiptir (9). Bu türlerin antispazmodik, antifeedant (böceklerde iştah
önleyici), karminatif, analjezik, sinir sistemi stimulanı, sedatif, antitussif ve
antikonvülzan etkilere sahip olduğu kayıtlıdır. Yapılan bir çalışmada rapor edilen
sonuçlar ve edinilen literatür bilgilerinin ışığında; yüksek toplam fenol içeriğine sahip
üç
Sideritis
türününde
(S.
cilicica
Boiss.&Bal.,
S.
scardica
Griseb.,
S.
germanicopolitana Bornm. ssp. germanicopolitana) serbest radikal süpürücü etki
gösterdiği,
bu
üç
türden
birinin
ise
(S.
germanicopolitana
Bornm.
ssp.
27
germanicopolitana) lipit peroksidasyonuna karşı etki gösterdiği belirlenmiştir. Bu üç
türün dışında kalan türlerin ise sentetik bir antioksidan olan BHT ye yakın veya ondan
daha düşük bir aktivite göstermesi ve YBSK analizleri sonucunda flavonoit türevi
bileşiklerin, ekstrelerin büyük çoğunluğunu oluşturduğunun belirlenmesi flavonoit tipi
bileşiklerin serbest radikal ve lipit peroksidasyon etki ile ilişkili bileşikler olduğunu
destekler durumdadır (39).
Kontrendikasyonları: Yan etkileri : Kontrendikasyonları: Dozu : İnfüzyonun (%1–5) hazırlanması; bir bardak sıcak su içine çiçekli bir dal veya
birkaç yaprak atılır, bardaktaki suyun rengi sarımsı oluncaya kadar beklenilir ve atılan
drog parçası dışarı alınır. Elde edilen infüzyon biraz şeker ile tatlandırılarak içilir (9).
İlaç Etkileşmeler
:-
3.7. Cassia sp.
Familyası
: Fabaceae (Leguminosae)
Türkçe Adı
: Sinameki
Diğer isimleri
: Yaprak sinameki
İngilizce Adı
: Senna
Yetiştiği Bölge
: Kuzeydoğu Afrika ve Arabistan bölgesinin yarı çöl ve
dağlarında yabani olarak yetişmektedir. C. acutifolia Del. Sudan ve Kartum bölgesinde
yabani olarak yetişir. Bu türden elde edilen drog İskenderiye sinamekisi (Folium Sennae
alexandrinae) ismini alır. C. angustifolia Vahl. Arabistan ve Somali’de yabani olarak
28
bulunur. Bu türden elde edilen drog Hindistan sinamekisi (F. Sennae Tinnevelly) ismini
alır (9, 34). II. Dünya savaşı sonrası A.B.D. Kaliforniya’da kültürü yapılmıştır. Bitki
sıcaklığı 10°C altına düşmeyen bölgelerde yetişebilmektedir (34).
Genel özellikleri
: Genellikle 60–100 cm yükseklikte, sarı çiçekli, çift tüysü
yapraklı ve çalı görünüşünde ağaççıklardır (9).
Kullanılan kısımları : Yaprakları
Bileşimi
: Sinameki yaprakları %2.5–3.5 antrasen türevleri (başlıca
sennozit A, A1 ve B, daha az C ve D); naftalen türevleri taşır (13). Antrasen türevlerinin
miktarı %2–3 arasındadır (9). Az miktarlarda aloe-emodin ve rein 8-glikozit, müsilaj,
flavonoitler ve naftalen prekürsörleri içerir (34).
Etki ve Kullanılışı
: Etkisi kalın barsaklar üzerine olan müshildir ve kabızlığa karşı
kullanılır (9,34). Sinamekinin etkisi esas olarak hidroksiantrasen glikozitlerinden,
özellikle A ve B sennozitlerinden kaynaklanır. β-glikozidik sennozitler intestinal
sistemde absorbe olmayıp kalın barsakta bulunan bakteriler tarafından aktif
metabolitlerine (rein-antron) dönüştürülürler. Agikonları ise üst sindirim sisteminde
absorbe olurlar (34).
Yan etkileri : Tıbbi dozlarda, karın ağrısı yapmasına karşılık, mide bulantısı ve kusma
yapmaz. Daha yüksek miktarlarda (10 g) bulantı ve kusma yapar (9). Kolit ve kramp
gibi hafif karın ağrılarına sebep olur. Uzun süre veya aşırı doz kullanımı, su kaybı ve
elektrolit dengesizliğine neden olabilir. Uzun süre laksatif kullanımı elektrolit
bozuklukları, metabolik asidozis veya alkalozis, malabsorbsiyon, kilo kaybı, albüminüri
ve hematüriye neden olabilir. Yaşlı hastalarda stimülant laksatiflerin tekrarlayan
kullanımı halsizlik ve ortostatik hipotansiyonu kötüleştirebilir. Kronik kötüye kullanım
sonrasında bir hepatitli vaka tanımlanmıştır (34).
Kontrendikasyonları: İnflamatuar barsak hastalıklarında, barsak tembelliği ve
tıkanıklıklarında, orijini belli olmayan karın ağrılarında, elektrolit eksikliğinde ve
apantisit sorunu olanlarda kullanılmamalıdır. Hamilelik ve emzirme süresince ve 12
yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır (14).
Dozu : Kabaca toz edilmiş bitki parçaları, toz veya kuru ekstresi, dekoksiyon, soğuk
maserasyon ya da eliksiri, sıvı ya da katı formları, her gün 0.6–2.0 g dozda oral yoldan
kullanılarak tedavi sağlanır. Sürekli yumuşak dışkı için doğru doz, verilebilecek en az
29
dozdur. Kuru yaprak: 0.6–2.0 g dozda kullanılır. İnfüzyon veya dekoksiyon: 0.6–2.0 g
drog 150 ml sıcak suda 10–30 dakika bekletilir. Soğuk maserasyon: 0.6–2.0 g drog 150
ml soğuk suda 10–12 saat bekletilir ve süzülür. Sıvı ekstre: 1:1 (g/ml), 0.6–2.0 ml dozda
kullanılır. Kuru, sulu alkollü ekstre: 0.25–0.55 g dozda kullanılır. Sinameki yaprakları
toz halinde yetişkin ve 10 yaş üzeri çocuklarda, bir defada 0.5–1 g/gün dozda (10–30
mg arasında sennozit B içerir) ve gece yatmadan önce alınmalıdır. 2 yaşın altındaki
çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Yaşlı hastalarda normal dozun yarısı
alınmalıdır. Sinameki yapraklarının iki haftadan daha fazla kullanımı doktor kontrolü
altında yapılmalıdır. Kronik kullanımı Pseudomelonosis coli’ye yol açabilir (13).
İlaç Etkileşmeler
: İntestinal geçiş süresinin azalması oral alınan ilaçların
absorbsiyonunu azaltabilir (34). Sinameki alımı sonucu oluşan potasyum kaybının
artması- kardiyotonik glikozitlerin (Digitalis, Strophantus) etkilerini artırır. Uzun süreli
laksatif kullanımı sonucunda oluşan hipokalemi potasyum kanallarını etkileyerek, sinüs
ritmini değiştiren kinidin gibi antiaritmik ilaçların etkisini artırabilir. Tiyazit grubu
diüretikler, adrenokortikosteroitler ve meyan kökü gibi hipokalemiye neden olan ilaç ve
bitkilerle kullanılması elektrolit dengesizliğini artırabilir (13).
3.8. Ziziphora taurica Bieb. Subsp. taurica
Familyası
: Lamiaceae
Türkçe Adı
: Nane ruhu
Diğer isimleri
: Dağ reyhanı
İngilizce Adı
: Mint spirit
Yetiştiği Bölge
: Anadolu’da yaygın türlerdir. Kurak sırtlar ve yol kenarlarında
yetişirler (9).
30
Genel özellikleri
: Bir yıllık, kuvvetli kokulu ve otsu bitkilerdir. Çiçekler iki
dudaklı, morumsu kırmızı renklidir. Yapraklar kısa saplı, dar uzun, derimsi ve tüylüdür
(9).
Kullanılan kısımları : Toprak üstü kısmı
Bileşimi
: Pulejon, terpinen–4-ol, cis-karveol, trans-karveol, ve verbenon
(40), karyofillen oksit (26.16%), β-karyofillen (24.80%), germakren-D (7.92%) (41).
Etki ve Kullanılışı
: Çay şeklinde (9), infüzyonları karın ağrısı gibi gastrointestinal
semptomları tedavi etmede oldukça sık kullanılmaktadır. Yara iyileştirici özelliğinden
dolayı harici olarak da kullanılmaktadır. Z. tenuior, Z. taurica subsp.taurica ve Z.
taurica subsp. cleonioides’ ten elde edilen uçucu yağlar üzerine yapılan bir araştırmada
bu üç Ziziphora türüne ait yağların akut letal toksisiteleri çalışılmış ve fareler üzerinde
yüzme performansında düşüşe neden oldukları dolayısıyla merkezi sinir sistemi
depresan aktivitesi gösterdikleri, bu nedenle de halk arasında antistres ve merkezi sinir
sistemi depresyonlarına karşı kullanıldıkları bulgularına ulaşılmıştır (42). (+)-Pulejonun
ketonlar arasında asetilkolinesteraz aktivitesinin potent inhibitörü olduğu iyi doküman
edilmiştir. Pulejon lipooksijenaz üzerinde inhibitör aktivitesi göstermemiştir (43).
Yan etkileri : Çalışmalar pulejonun metabolitlerinin toksisiteden sorumlu olduğunu
göstermiştir. Pulejon toksisitesiyle en yakın ilişkisi olan hedef organ karaciğerdir.
Pulejonun glutatyon ile doğrudan konjugasyonu pulejonun glutatyon-tüketme etkisini
kısmen açıklayabilir. Pulejonun tek bir 150 mg/kg i.p. dozu ratların karaciğerinde
olduğu gibi plazmalaronda da glutatyonu tükettiği ve toksisitede önemli bir rol oynadığı
gösterilmiştir. Pulejonun glutatyon üzerindeki etkisi antioksidan dengesini negatif
olarak etkilemesidir (43).
Kontrendikasyonları: Dozu : İnfüzyon halinde (%2) dahilen midevi, haricen yara iyi edici olarak
kullanılmaktadır (9).
İlaç Etkileşmeler
:-
31
3.9. Nigella sativa L.
Familyası
: Ranuculace
Türkçe Adı
: Çörek otu
Diğer isimleri
: Çöreotu, ekilen çörek otu, kara çörek otu, siyah kimyon (9).
Ortadoğu ülkeleri arasında birçok hastalığın şifası olduğu için “Habbat Al Barakah” ya
da “Kutsanmış Tohum” olarak da bilinir.
İngilizce Adı
: Black cumin
Yetiştiği Bölge
: Dünya’da genellikle Batı Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da,
Türkiye’de Konya yöresinde yetişmektedir (44).
Genel özellikleri
: Yaklaşık olarak 20–30 cm yüksekliğe erişebilen, otsu, yaz
aylarında (Haziran-Temmuz) mavi, yeşil renkli çiçekler açan, güzel kokulu bir bitkidir
(44).
Kullanılan kısımları : Tohumları
Bileşimi
: Uçucu yağ (%0,38–0,49), sabit yağ (%30–40), protein (%20–
30), saponin, melantin ve tanen içerirler (45). Alkaloitler; nigellisin, nigellimin,
nigellidin
izole
edilmiştir.
Farmakolojik
olarak,
timokinon,
ditimokinon,
timohidrokinon ve timol, uçucu yağdaki aktif bileşenlerdir. Tohumlarda ayrıca; ham lif,
mineraller, askorbik asit, tiamin, niasin, piridoksin ve folik asit de belirlenmiştir (13).
Etki ve Kullanılışı
: Çörek otunun Tutankamon’un mezar buluntuları arasında olması
bir yana Hipokrat, Dioskorides ve İbn-i Sina tarafından tedavi amacıyla kullanıldığı
bilinmektedir. Bu bitkiden elde edilen yağın Mısır kraliçesi Cleopatra tarafından da
sağlık ve güzellik sağlaması amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. İslam Peygamber’i Hz.
Muhammed’in (s.a.v) “Şu kara taneyi (çörek otu) kullanın, ölümden başka her şeye
devadır.” Hadisi çörek otunun inançlı bir biçimde ve kitlesel olarak kullanılmasını
32
etkilemesi açısından anlamlıdır. Arap/Yunan tıbbında da sağlığı yükseltmede, yüksek
ateşi düşürmede, soğuk algınlığında, baş ağrısını gidermede, romatizmal ve çeşitli
mikrobik enfeksiyonlarda, barsak parazitlerini düşürmede kullanılmıştır. Çörek otu
tohumu
taneleri
hipertansif/hipotansif
etkileri
iyi
bilindiğinden
tansiyonun
düzenlenmesinde, yağ metabolizması üzerine olan etkileri nedeniyle kan lipid
seviyesinin düzenlenmesinde etkili olmaktadır (44). Çörek otu uçucu yağının
antioksidan aktivitesinin araştırıldığı bir çalışmada timokinon ve karvakrol, t-anethole
ve 4-terpineol anlamlı radikal süpürücü etki göstermiştir (46). Hastalık ve kimyasallarla
indüklenen
nefrotoksitite
ve
hepatotoksititeye
karşı
koruyucu
etkisi
olduğu
bildirilmiştir. Tohumları/yağı antiinflamatuar, analjezik, antipiretik antineoplastik
aktiviteye sahiptir. Yağı kan basıncını düşürür ve respirasyonu artırır. 12 haftaya kadar
tohum ekstraktıyla farelerin tedavisi, PCV ve Hb’in artışını içeren hemogramdaki
değişiklikler ile kolesterol, trigliserit ve glikozun plazma konsantrasyonlarındaki azalma
rapor edilmiştir (47). Çörek otunun çeşitli kanser hücrelerine karşı sitotoksik etkili
olduğu, hücresel aktivasyonu ve tümöre özel antikorların üretimini artırdığı
bildirilmiştir. Ayrıca, çörek otu ekstresinin sağlıklı hücrelere zehir etkisi yapmayıp,
tersine olumlu etkisi olduğuna ilişkin bulgular vardır. Tohum özsuyu ve tohum yağının
antiviral ve antimikrobiyal etkisinin olduğu bildirilmiştir. İnsanlar üzerinde yapılan bir
çalışmada çörek otu tohumunun CD4+/CD8+ oranı ile NK hücre aktivitesini artırdığı
tespit edilmiştir. Çörek otu tohum ekstresinin immun sistem ile ilgili hücrelerin
sayılarında artışa neden olduğu bildirilmiştir. Nigella sativa protein ekstraktlarının
allojenik hücrelerle veya herhangi bir stümilatör olmaksızın kültürde insan
lenfositlerinden IL-3’ün üretimini artırdığı bildirilmiştir. N. sativa proteinlerinin IL1b’yi artırdığı tespit edilmiştir ki, bu durum makrofajlar üzerinde de bir etkisinin
olabileceğini düşündürmektedir. Çörek otu tohumunun insanlarda hücresel bağışıklık
sisteminin T lenfosit alt grupları ve toplam lökosit sayısı üzerine etkisinin araştırıldığı
bir çalışmada, insanlarda çörek otu tohumunun günlük 30 mg/kg oral kullanımının
bağışıklık sistemini aktive edebileceği, ancak bu konuyu netleştirebilmek için daha fazla
çalışma yapılması gerektiği bildirilmiştir (45). Sodyum nitrit ya da gıda boyaları gibi
besin katkı maddelerinin meydana getirdiği kalp bozukluklarına karşı çörekotu tohumu
ve/veya balının belirgin bir koruma sağladığı erkek sıçanlar üzerinde yapılan bir çalışma
ile gösterilmiştir (13). Yapılan bir in vitro çalışmaya dayanarak, N. sativa tohumlarının
ekstreleri Helicobacter pylori’ye karşı antibakteriyel etkilere sahiptir. Glikoz toleransını
33
iyileştirdiği ve kan glikozunu düşürdüğü diyabetik hayvan modellerinde ve insan
çalışmalarında gösterilmiştir. İnsan çalışmalarına dayanarak çörek otu yağının lipit
seviyelerini düzenlediği gösterilmiştir. Çeşitli N. sativa ekstreleri, aynı zamanda
timokinon gibi bileşenlerin, hayvan çalışmalarında ve in vitro çalışmalarda, gramnegatif ve gram-pozitif izolatların ikisine de karşı antibakteriyel etkiler gösterdiği
görülmüştür (21).
Yan etkileri : Topikal kullanımını takiben, iki kişide kontakt dermatit vakası
bildirilmiştir (47).
Kontrendikasyonları: Gebelikte kullanılmamalıdır (13).
Dozu : Bir çay kaşığı ezilmiş tohumun kaynamış bir fincan sıcak su içine
konulmasıyla hazırlanan çay, günde iki kez tonik olarak içilebilir. İnfüzyon (%2–5)
günde 2–3 bardak içilir. Gönüllülerin kullanıldığı klinik bir çalışmada, günde iki kez 1 g
çörekotunun oral yoldan alınması ile 2 hafta sonra kan glikoz seviyelerinde azalma
gözlenmiştir (13).
İlaç Etkileşmeler
: Yapılan bir hayvan çalışmasında, yağı çıkarılmış N. sativa’nın
sulu ve metanollü ekstreleri potansiyel olarak santral sinir sistemini deprese ederek
analjezik aktivite göstermiştir (21). Sodyum valproata bağlı yan etkileri timokinonun
azalttığı yapılan bir hayvan çalışmasında gösterilmiştir (21).
3.10.Olea europaea L.
Familyası
: Oleaceae
Türkçe Adı
: Zeytin
Diğer isimleri
:-
İngilizce Adı
: Olive
34
Yetiştiği Bölge
: Olea europaea L. Dünyada geniş yayılım gösteren bir bitkidir.
Akdeniz havzasında makilerde doğal olarak yetişmesinin yanı sıra tüm Akdeniz
iklimine sahip ülkelerde kültürü yapılmaktadır. Bir teoriye göre, zeytin ağacının
anavatanının Suriye ve Güneydoğu Anadolu’yu da içine alan güneybatı Asya ve yukarı
Mezopotamya olduğu bildirilmiştir (13). Yayılışı iki yoldan olmuştur. Birincisi Mısır
üzerinden Tunus ve Fas’a, diğeri ise Anadolu boyunca Ege adaları, Yunanistan, İtalya
ve İspanya’yadır (48). Zeytin ağacının insanlık tarihindeki yeri tam olarak bilinmemekle
birlikte yapılan çeşitli arkeolojik çalışmalar, zeytinin tarihi hakkında aydınlatıcı bilgiler
vermektedir. Bu konuda eldeki en eski veri, Ege Denizi'nde Santorini adasında yapılan
arkeolojik çalışmalara dayanmaktadır. Bu çalışmalarda 39 bin yıllık zeytin yaprağı
fosilleri ortaya çıkarılmıştır. Kuzey Afrika'da Sahra bölgesinde gerçekleştirilen
arkeolojik araştırmalarda ise M.Ö. 12 bin yılına ait zeytin ağacı bulgularına
rastlanmıştır. Kültürel anlamda zeytin yetiştiriciliği M.Ö. 6000 yıllarında başladığı
bildirilmektedir. Mısır’da M.Ö. 2600 yıllarına ait zeytin ve zeytinyağı üretimine
dayanan sağlam bulgular vardır. Diğer yandan Hatay ve Mardin illerinde zeytinin
bilinen en eski kalıntılarına rastlanmıştır. Zeytin küçük Asya’dan (Suriye-İran sınırı)
Yunanistan’a M.Ö. 1582 yılında götürülmüştür. Zeytinin yabani formunu iyi bilen
Yunanistan’ın ilk yerleşimcileri Doğu Akdeniz’den zeytinyağı üretim teknikleri ve
zeytin yetiştiriciliği konularındaki bilgileri öğrenmişlerdir. İtalya’da zeytin tarımı M.Ö.
7. yüzyılda başladığı, buradan da M.Ö. 6. yüzyılda Marsilya’daki yerleşimciler
vasıtasıyla Fransa’ya yayıldığı düşünülmektedir. Zeytinin yeni kıtaya yayılması
İspanyollar tarafından 16. yüzyılın başlarında olmuştur. Önce Meksika’da başlayan
zeytin üretimi buradan Peru, Arjantin ve Şili’ye yayılmıştır. Zeytinin Birleşik Devletlere
gelişi 18. yüzyılda Kaliforniya eyaletinde San Diego şehrinin kurucusu olan bir
misyoner aracılığı ile olmuştur (49).
Genel özellikleri
: 10–15 m boyunda, geniş taçlı, gövdesi çoğunlukla boğumlu,
dalları dikensiz ağaç veya 2–5 m boyunda, dalları sık ve dikenli olan çalı; yapraklar
hemen hemen sapsız, tepelerde koyu yeşil ve tüysüz, alt kısımlarda gümüşümsü gri
renkte, çiçekler beyaz renkli, güzel kokuludur. Bitkinin çiçeklenme zamanı Mayıs ayıdır
(13). Türkiye florasında tek Olea türü ve bu türün iki varyetesi kayıtlıdır. Bunlar; Olea
europaea L. var. europaea Zhukovsky (Aşılı zeytin) ve Olea europaeae L. var. sylvestris
(Miller) Lehr. (Delice, Erkek zeytin, Yabani zeytin) (9,13).
35
Kullanılan kısımları : Yaprakları
Bileşimi
: Yapraklar tanen, uçucu yağ, organik asitler ve rezin taşır (9).
Zeytin yaprağı ekstresinde bir sekoiridoit olan oleuropein gibi fenolik maddeler, luteolin
gibi flavonoitler, kafeik asit gibi maddeler bulunmaktadır (50).
Etki ve Kullanılışı
: Yunan Mitolojisinde Attike’nin koruyucu tanrısının seçilişi
ilginç bir mitle aktarılır. Attike’nin koruyucu tanrılığına iki aday vardı. Bunlardan biri
denizlerin tanrısı güçlü Poseidon, diğeri ise Zeus’un kafasından silahıyla doğan tanrıça
Athena’ydı. Poseidon kendisini ispatlamak için üç dişli yabasını bir vuruşla salladı ve
Atina akropolisinde bir tuz gölü meydana geldi. Athena ise bu şehre verebileceği daha
değerli bir hediyenin bir zeytin ağacı olduğunu düşündü ve Atina’da bir zeytin ağacının
topraktan bitmesini sağladı. Bu seçime hakemlik yapan Olympos’un on iki tanrısı Atina
için en değerli ve yararlı hediyenin zeytin olduğuna karar verdiler ve Athena’yı seçtiler.
Athena, Atinalıların akıl tanrıçası olmuştu. Atikte halkı, zeytin yetiştirmeyi ve
zeytinyağını ona borçlu olduklarını düşünüyorlardı (17).
Kudüs’te Zeytindağı’nın batı eteklerinde bulunan Cetsimani adında bir zeytinlik vardır.
Burası İsa’nın sıkça uğradığı Kidron vadisinin yakınlarındadır. Suyu gür akan
çeşmeleri, geniş ve güzel yolları olan bu bahçede tarihi sekiz zeytin ağacı
bulunmaktadır ve bölge halkı bu ağaçların Mesih döneminden kaldığına inanırlar.
Zahitler bu ağaçlardan topladıkları zeytinlerin çekirdeklerini ipe dizerek tespih yaparlar.
Bir inanışa göre İsa Romalı askerlere bu zeytinlikte yakalanmıştır. Pek çok insan
sıkıntıya düştüğünde Cetsimani’ye sığınarak dua eder ve burada huzur bulacağına inanır
(17).
Yapraklar ve gövde kabuğu, infüzyon halinde (%5) iştah açıcı, idrar verici, kabız, ateş
düşürücü etkilere sahiptir. Şeker hastalığına karşı da kullanılmaktadır. Haricen cerahatlı
yaraların temizlenmesi ve pansumanında kullanılır (9). Akdeniz diyetinde yer alan
zeytinyağı ve zeytin yaprağında bulunan fenol bileşenlerinin etkisiyle bu bölgede kalp
damar hastalıklarının görülme sıklığı oldukça azdır. Zeytin yaprağından elde edilen
ekstrenin kalp damarlarındaki kanın akışını arttırdığı, kanın pıhtılaşmasını düzenlediği,
kan dolaşımını rahatlattığı ve bundan dolayı kalp rahatsızlıklarını ve krizlerini önleyici
etkiye sahip olduğu aynı zamanda LDL oksidasyonunu engelleyerek kalp-damar
hastalıklarının önlenmesinde etkin olduğu ve adrenalin üzerine etki ederek kan basıncını
düzenleyici etkisinin olduğu belirlenmiştir. Buna ilaveten, zeytin yaprağı ekstresinin
36
barsaklardaki ritim bozukluklarını azaltıp kas kasılmalarını önlediği bilinmekte ve TNF
önleyici etkisinden dolayı alerji tedavisinde kullanımı önerilmektedir. Zeytin yaprağının
diyabet üzerine etkileri incelenmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Zeytin yaprağı
ekstresinin akciğer epitelyum hücrelerinde meydana gelen iltihabi hastalıklar sonucu
oluşan serbest kökleri önleyici etkisi tespit edilmiş ve tedavide kullanımı önerilmiştir.
Zeytin yaprağı ekstresinin farelerde akut veya kronik etkileri farelerin üreme ve
hamilelik dönemleri üzerine veya genetik yapılarına etkileri ayrı ayrı incelenmiş ve
belirgin hiçbir toksik etki tespit edilememiştir. Zeytin yaprağının ana bileşeni olan
oleuropeinin iltihap giderici, damar sertliğini engelleyici ve kanser önleme özelliklerinin
yanında, endojen peptitleri bağlama özelliği ile de güçlü bir antioksidan etkiye sahip
olduğu belirtilmektedir. Yakın zamanda fareler üzerinde yapılan çalışmalarda
oleuropeinin, antioksidan, kalp hastalıklarını önleyici ve hipolipidemik, hipoglisemik
özellikler nedeniyle farmakolojik etkilere sahip olduğu ve metabolizmada bir modülatör
olabileceği bildirilmiştir. Zeytin yaprağında bulunan oleonolik asit gibi bazı bileşenler
yüksek yağ içeren bir diyetle beslenen farelerin serum glikozunu ve insülin seviyesini
düşürmüş ve glikoz toleransını arttırmıştır. Oleuropein, BHT ve E vitamininin
indirgeyemediği süperoksit anyonlarını indirgeyebilmekte ve bu nedenle tıp, ilaç ve
kozmetikle ilgili alanlar yanında, gıda ürünlerinde de kullanılabilecek doğal bir katkı
olma potansiyeli taşımaktadır. Araştırmacılar gıda endüstrisi için antioksidan olarak
zeytin yaprağı ekstresinin büyük bir potansiyeli olduğunu ve bunun yanında zeytin
yaprağının gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatmada kullanılabileceğini göstermişlerdir.
Ayrıca, zeytin yaprağı ekstrelerinin antioksidan olarak çok etkili olduğunu ve sentetik
antioksidanlar yerine kullanılabileceği bildirilmiştir. Zeytin yaprağı ekstrelerinde
bulunan polifenollerin trombosit fonksiyonuna olan etkisini incelemişlerdir. Zeytin
yaprağı polifenolleri sigara içmeyen erkeklerde trombosit aktivasyonunu laboratuar
ortamında inhibe etmiştir (50). Diyabette oleuropeinin hipoglisemik etkisini açıklamak
için, glikozla-uyarılan insülin salınımını etkileme potansiyeli ve periferik glikoz alımını
artırıcı
etkisinin
olduğu
şeklinde iki
mekanizmanın
yanı
sıra,
diyabet
ve
komplikasyonlarına karşı antioksidan aktivite gösterdiği de ileri sürülmektedir.
Alloksan ile indüklenen diyabetik tavşanlarda oleuropeinin hipoglisemik ve antioksidan
etkilerini araştıran çalışmada, tavşanlara 16 hafta boyunca 20 mg/kg vücut ağırlığında
oleuropein verildi. Sekizinci haftada önemli ölçüde azalmaya başlayan glikoz düzeyleri,
çalışma süresince yüksek glikoz düzeyleri gösteren diyabetik (kontrol) tavşanlar ile
37
karşılaştırıldığında, oleuropeinle tedavi edilen tavşanlarda anlamlı derecede azaldığı
bulundu. Zeytin yaprağı ekstresinin diyabetik ratlarda tokluk kan şekeri üzerindeki
etkisini araştıran çalışmanın bulguları, luteolin ve oleanolik asitin tokluk kan şekeri
artışı üzerinde bir inhibitör etkisi olduğunu göstermektedir. İnsanlarda pişmiş pirinç
yüklemesine glisemik yanıtların araştırıldığı bir diğer çalışmada, zeytin yaprağı
ekstresinin, kan şekeri düzeylerini, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde
azalttığı ve zeytin yaprağındaki oleuropeinin hücrelere glikoz alımını hızlandırdığı rapor
edilmiştir (51).
Yan etkileri : Terapötik dozda uygun şekilde kullanıldığında herhangi bir yan etki
oluşturmamaktadır (13).
Kontrendikasyonları:
Dahilen
alımında
safra
taşı
olan
hastalarda
koliği
tetikleyebileceği için kullanımı kontrendikedir (13).
Dozu : 7–8 g yaprak 150 ml sıcak suyla demlenmek suretiyle infüzyon şeklinde
hazırlanarak günde 3–4 kez içilir. Zeytin yaprağının ekstresi günde 580 mg kapsül veya
150 mg tablet olarak alınmalıdır. İki aydan fazla kullanılması tavsiye edilmez (13).
İlaç Etkileşmeler
: Zeytin yaprağı ekstresi kan basıncını düşüren ilaçların etkisini
artırabilir ve teorik olarak antidiyabetik ilaçlarla etkileşip kan glikoz düzeyini
etkileyebilir. Ayrıca kan pıhtılaşmasını ve platelet agregasyonu inhibe eden ilaçlarla da
etkileşebilir. Bu nedenle zeytin yaprağı ekstresi bu grup ilaçlarla kullanırken dikkatli
olunmalıdır. Potansiyel hipoglisemik etkilerinden dolayı diyabet hastaları dikkatli
şekilde izlenmelidir. Zeytin yaprağının intraoküler kullanımı gözde irritasyona neden
olabilir. Rinit veya bronşiyal astım şeklinde polinozlar bildirilmiştir. (13).
Uyarılar ve önlemler
: Potansiyel hipoglisemik etkilerinden dolayı diyabet
hastaları dikkatli şekilde izlenmelidir. Zeytin yaprağının intraoküler kullanımı gözde
irritasyona neden olabilir. Zeytin yaprağı preparatları safra kanalı taşı olan hastalarda,
safra sekresyonunu artırarak safra koliği oluşturabilir. Rinit veya bronşiyal astım
şeklinde polinozlar bildirilmiştir (13).
38
3.11. Allium cepa L.
Familyası
: Liliaceae
Türkçe Adı
: Soğan
Diğer isimleri
: Ev soğanı
İngilizce Adı
: White onion
Yetiştiği Bölge
: Doğal durumu bilinmiyor fakat muhtemelen Orta Asya’da A.
oschaninii’den türemiştir (52).
Genel özellikleri
: Allium cepa L. türünün taze soğanıdır. Bu tür 60–100 cm
yükseklikte soğanlı ve otsu bir bitkidir. Yapraklar boru biçiminde içi boş, mavimsi yeşil
renkli, çiçekler beyaz veya pembe renkli, birçoğu bir arada, küre biçiminde bir durumda
toplanmış, tohumlar siyah renkli, köşeli, küçüktür. Dış görünüş; üzeri zar biçiminde bir
kabuk ile kaplı, yakıcı lezzetli ve özel kokulu bir soğandır. Kültür biçimine göre biçimi
ve büyüklüğü değişir (9).
Kullanılan kısımları : Soğanlar
Bileşimi
: Karbonhidratlar (sakkaroz, fruktoz, glikoz), yağ, organik asitler,
vitaminler (A, B, C) ve kükürt bileşikleri taşır (9,34).
Etki ve Kullanılışı
: İdrar artırıcı, müshil, kan şekerini düşürücü, hazmettirici,
antibakteriyel, yara iyi edici, tansiyon düşürücü, kalp kuvvetlendirici, barsak
hareketlerini artırıcı etkisi bulunmaktadır (9). Sindirimsel lipemisi olan hastalara soğan
bulbusunun butanol ekstresinin (200 mg) oral uygulaması total serum kolesterol, βlipoprotein kolestrol ve β-lipoprotein ve serum trigliseritleri artışını önlemiştir. Saponin
fraksiyonu (50 mg) veya bulbusu (100 mg) da serum kolesterol ve plazma fibrinojen
seviyelerini düşürmüştür. Ancak taze soğan ekstresi (50 g) normal bireylerdeki serum
kolestrol, fibrinojen veya fibrinolitik aktivite üzerinde önemli etkiler ortaya
39
koymamıştır. Soğan bulbusunun etanol ve metanol ekstrelerinin köpekler ve ratlara
intragastrik uygulama sonrasında diüretik aktiviteleri gösterilmiştir (34). Oniki yetişkin
kişiyle yapılan bir çalışmada %45 etanolik soğan ekstresinin topikal uygulanması tavşan
anti-insan-IgE tarafından indüklenen alerjik deri reaksiyonlarını inhibe etmiştir. (53).
Aktif anti-alerjik ve antiinflamatuar bileşenleri flavonoitlerdir (kesretin ve kamferol).
Flavonoitler protein kinaz aktivitesini, fosfolipaz A2, siklooksijenaz ve lipooksijenazı
inhibe
ettiklerinden
dolayı
antiinflamatuar
ajan
olarak
aktivite
gösterirler.
Karşılaştırmalı bir çalışmada, soğan bulbusunun sulu ekstresi (%1–3), değişken köken
(skar, keloid, embriyonik doku) fibroblastların proliferasyonunu inhibe etmiştir.
Diğerlerine kıyasla en güçlü inhibisyonu keloid fibroblastlarda gözlenmiştir (%65–73).
Soğan ekstresinden elde edilen protein fraksiyonları anti-mitotik aktivite göstermiştir.
Platelet agregasyonunu inhibe edici etkisi in vitro ve in vivo gösterilmiştir (34). Allium
cepa insülin seviyelerini artırmaktan çok ekstra pankreatik etkilere sahiptir. Karaciğer,
kas vb. dokular üzerinde doğrudan etkisiyle ve glikolizis, glikoneogenezis ve diğer
yolların düzenleyici enzimlerinin faaliyetlerini değiştirerek hipoglisemik ajan gibi
davranır. Bu nedenle bir diyet takviyesi olarak tip 1 ve /veya tip 2 Diabetes mellitus’ta
kullanılabilir (54).
Yan etkileri : Rinokonjonktivit ve kontakt dermatit gibi alerjik reaksiyonlar
bildirilmiştir (34).
Kontrendikasyonları: Alerjik reaksiyonlar yaratabilir. Drogun güvenliği tüm dünyada
gıda olarak kullanılması nedeniyledir (34).
Dozu : Başka şekilde reçete edilmedikçe günlük doz 50 g taze soğan veya 20 g
kurutulmuş drogdur (34). Haricen, çıbanları olgunlaştırmak için, külde pişmiş soğan
ezilerek çıbanın üzerine sarılır. Dahilen taze ve çiğ olarak yenir (günde 2–6 baş).
Kolaylıkla alınması için şaraplı bir preparat hazırlanır. 300 g soğan başı rendelenir, 600
g şarapta ezilir, üzerine 100 g bal ilave edildikten sonra her gün bir miktar içilir (9).
İlaç Etkileşmeler
: Rapor edilmemiştir (34).
40
3.12. Althaea officinalis L.
Familyası
: Malvaceae
Türkçe Adı
: Hatmi
Diğer isimleri
: Tıbbi hatmi çiçeği
İngilizce Adı
: Marshmallow
Yetiştiği Bölge
: Orta ve Atlantik Avrupa, Akdeniz Bölgesi, Balkan Yarımadası,
Ukrayna,
Kırım,
Güneybatı
Sibirya,
Kazakistan,
Kuzey Amerika’da
yayılış
göstermektedir. Hatmi türlerine nemli, tuzlu topraklarda, ekilmemiş arazide rastlanır.
Kurak toprakta yetişenler ise müsilaj bakımından zengindir (12). Anadolu’da oldukça
yaygındır. Sulak yerler, dere kenarları ve tarla kenarlarında bulunur (9).
Genel özellikleri
: Boyu 60–120 cm, gövdesi dik, sık ve çok tüylü olan çok yıllık
bir bitkidir (12).
Kullanılan kısımları : Kök, yaprak ve çiçekler
Bileşimi
: Çiçeklerde; müsilaj, uçucu yağ, sabit yağ, fenolik asitler ve
kumarin bileşikleri, flavanoit aglikonları (9,13).
Etki ve Kullanılışı
: Göğüs yumuşatıcı ve tahrişleri giderici etkilere sahiptir (9).
Antiinflamatuar ve immünostimülan etkileri hayvanlarda ve in vitro gösterilmiştir. (15).
Demülsent etkilidir. Gastrik mukoza, gastrointestinal sistem ile oral ve faringeal
mukozada inflamasyonu önler (13). Hatmi’nin etanollü ekstresi 50, 100 ve 250 µg/ml
konsantrasyonlarında, linoleik asit emülsiyon peroksidasyonuna karşı %85.5, %91.2 ve
%96.4 oranında güçlü antioksidan aktivite göstermiştir (55). Yapılan bir çalışmada
periodontal profilakside A. officinalis ‘in alkol ekstresinin antibakteriyel olarak
kullanılabileceği öne sürülmüştür (56). A. officinalis’ten hazırlanan ekstre, UVB
ışınlamasını takiben ET–1 tarafından normal olarak stimüle edilebilecek pigmentasyonu
41
inhibe eden faydalı bir içerik olabileceği ve bu nedenle ekstrenin beyazlatıcı
özelliğinden yararlanabileceği saptanmıştır (57). Hatmi kökünün müsilajında bulunan
ana bileşiklerden birisi olan ramnogalaktofuronan’ın kediler üzerinde antitüssif etkisi
araştırılmıştır. Ramnogalaktofuronan’ın öksürük sayısını ve öksürük sıklığını anlamlı
olarak azalttığı ve ekspektorasyonu artırdığı bulunmuştur. Gösterilen antitüssif aktivite
narkotik etkili kodeinden daha az, narkotik olmayan ilaçlardan ise daha fazla
bulunmuştur (58). İran’da akut bronşit ve pnömoni gibi solunum yolu rahatsızlıklarında
halk ilacı olarak kullanılan hatmi çiçeklerinden hazırlanan sulu ekstrenin epitelial ve
mukozal hücre hasarında etkisi araştırılmıştır. Toplam 20 sıçan üzerinde yapılan bu
çalışmada, dört ayrı gruba ayrılan deneklerden sigara grubuna maruz kalan grupta
metaplazi oluşumunda artış tespit edilmiştir. Sigara dumanı epitelyal hücrelerde yapısal
değişikliklere neden olmuştur. Hatmi çiçeklerinde hazırlanan sulu ekstrenin(100 mg/ml)
1 ml dozda püskürtülerek verilmesi sonucunda, ekstrenin hücresel hasarı önlediği
bildirilmiştir. Hatmi kökünden izole edilen PS1 ve PS2 kodlu polisakkaritlerin,
immünomodülatör
aktivitesi
sıçanlarda
intraperitoneal
olarak
araştırılmıştır.
Polisakkaritlerin selüler immün yanıtı stimüle etmediği ancak fagositozu stimüle ettiği
rapor edilmiştir (13).
Yan etkileri
: Bilinmiyor (15).
Kontrendikasyonları: Bilinmiyor (15).
Dozu : Hatmi çiçeği; infüzyon (%5), bal ile tatlandırıldıktan sonra içilir veya gargara
yapılır (9). Akut stomatitte ( az ağrılı durumda); infüzyon olarak hazırlanır. Ağız
yıkama suyu ve gargara olarak günde 3–6 kere uygulanır. Kuru öksürüğün eşlik ettiği
farenjit ve yutkunma probleminde; infüzyon hazırlanır ve günde birkaç kez gargara
yapılır (15). Herhangi bir kayıt bulunmamakla beraber, 2 aydan fazla kullanılmamalıdır
(13).
İlaç Etkileşmeler
: Sürekli alınan ilaçların absorbsiyonunu geciktirebilir. Kan
şekerini düşüren ilaçların etkisini artırabilir (13).
42
3.13. Petroselinum crispum Mill.
Familyası
: Umbelliferae (Apiaceae)
Türkçe Adı
: Maydanoz
Diğer isimleri
:-
İngilizce Adı
: Parsley
Yetiştiği Bölge
: Akdeniz’e özgüdür ve 2000 yıldır kullanılmakta olduğu rapor
edilmektedir (21).
Genel özellikleri
: Bu tür 50–80 cm yükseklikte 2 yıllık, tüysüz, yeşilimtırak renkli
çiçekleri olan özel kokulu bir bitkidir (9).
Kullanılan kısımları : Toprak üstü kısımları
Bileşimi
:
Uçucu
yağ;
miristisin
(59),
flavon
glikozitleri
(9),
furokumarinler; psöralen ve türevleri, izopimpinellin (60). Yapraklar mangan,
vitaminler ve kalsiyumdan zengindir (61).
Etki ve Kullanılışı
: Yunan mitolojisinde maydanozun bir yılan tarafından öldürülen
kahraman Akhemoros’un kanından doğduğuna inanılırdı. Bu kahraman anısına
düzenlenen oyunlarda kazananların alnına maydanoz yapraklarından yapılan bir taç
takılıyordu. Yunanlılar ve Romalılarda maydanoz ölümün ve yeniden doğumun
sembolü olarak görülüyordu. Ölen kişinin ihtiyacı olacağı düşünüldüğünden mezarlar
üzerine demetler halinde maydanoz dikiliyordu (17).
Maydanoz yağından izole edilen miristisin ve diğer fraksiyonların detoksifiye edici
enzim sistemi glutatyon-S-transferaz’ın aktvitesini çeşitli fare hedef dokularında
artmasını indüklenme yeteneğinin test edildiği bir çalışmada; tümörogenezisi (tümör
oluşumunu) inhibe ettiği için miristisinin potansiyel bir kemopreventif ajan olarak
değerlendirilebilir (59). Maydanoz yağının antioksidan aktivitesinin değerlendirildiği
43
bir çalışmada; miristisin ve apiolün potansiyel alternatif doğal antioksidan olabileceği
belirtilmiştir (62). Yaprakları, kökleri ve tohumları diüretik, histaminin salımını düşüren
ve cildi yaşlandıran serbest radikalleri temizleyicidir. Apiol; maydanoz uçucu yağının
yaklaşık %21-80’ini oluşturan etkili bir bileşenidir. Maydanozdaki klorobileşenler
genellikle antibiyotik, antitümör, antiviral, pestisidal gibi önemli biyolojik etkiler
göstermektedir. Aynı zamanda önemli boyutta antiinflamatuar ve hepatotoksik etki
sergilemiştir (61).
Yan etkileri : Maydanoz ürtiker veya deri inflamasyonuna sebep olabilir. Kan şekeri
seviyesini düşürebilir. Kanama riskini artırabilir. Kan basıncının düşmesine sebep
olabilir. Maydanoz yağı, uterus kontraksiyonlarına ve düşüğe yol açabildiği için hamile
bayanlar maydanoz yağı ve tohumlarından kaçınmalıdır (21).
Kontrendikasyonları: Dozu
: İnfüzyon (%2–5), günde 2–3 bardak içilir (9).
İlaç Etkileşmeler
: Kanamanın gözlendiği pek çok vakada Ginkgo biloba’nın
maydanoz ile kullanımının kanamayı artırdığı rapor edilmiştir. Birkaç raporda da
sarımsak ve Saw palmetto ile birlikte kullanımının kanamayı artırdığı gözlenmiştir (21).
3.14. Vitis vinifera sp.
Familyası
: Vitaceae
Türkçe Adı
: Üzüm
Diğer isimleri
: Asma
İngilizce Adı
: Grape
44
Yetiştiği Bölge
: Güney Avrupa ve Kuzey Asya’ya özgü bir bitkidir. Günümüzde
dünyanın tüm ılıman bölgelerinde kültürü yapılmaktadır. Türkiye’de özellikle İzmir ve
Manisa, Tekirdağ, Güney Anadolu ve Nevşehir civarlarında yaygın olarak kültürü
yapılmaktadır (13).
Genel özellikleri
: Kültürü yapılan tırmanıcı ve odunlu bir türdür (12).
Kullanılan kısımları : Meyve, meyve suyu, tohum, yaprak (63).
Bileşimi
: Flavonoitler (%4–5); kemferol–3-O-glikozit ve kersetin–3-O-
glikozit. Tanenler, proantosiyanidinler, kateşin ve epikateşin monomerleri, resveratrol
ve viniferinler gibi stilbenler, tartarik asit, malik asit, süksinik asit, sitrik asit, okzalik
asit, fenilakrilik asit türevleri, p-kumarik asit, kafeik asit, feruloilsüksinik asit gibi
meyve asitleri taşır. Meyvede oz olarak başlıca glikoz ve fruktoz bulunur. (13). V.
vinifera çekirdeği (% 11- 27) sabit yağ, içermektedir. Doymamış yağ asitleri yönünden
zengin olup, özellikle linoleik asit oranı yüksektir. V. vinifera çekirdek yağında E
vitamini oranı oldukça yüksektir (64).
Etki ve Kullanılışı
: Alkolik fermantasyon yoluyla şarap ve benzeri alkollü içkilerin
hazırlanmasında, etil alkol ve sirke elde etmede yararlanılır (12). Fransa’da kırmızı
şarap tüketimi ile kardiyovasküler hastalık sıklığı arasında ters orantı saptanmıştır
(Fransız paradoksu). Resveratrol üzüm ve kırmızı şarapta bulunan polifenolik bir
bileşiktir. Antiinflamatuar, antioksidan, sitoprotektif, antikanser, kardiyoprotektif
etkilerinin bulunduğu bildirilmiştir. Yapılan bir çalışmada resveratrolün hücre
sitotoksisitesini ve reaktif oksijen türleri oluşumunu azalttığını, glutatyon düzeyini ve
glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz,
γ
-glutamil sistein sentetaz protein
ekspresyonlarını arttırarak hidrojen peroksitle oluşturulan oksidatif strese karşı in vitro
insan koroner arter endotel hücrelerini koruduğu saptanmıştır (65).
Resveratrolün prostat kanser hücre kültürü üzerine etkisi de araştırılmış ve insan prostat
kanser hücreleri olan LNCaP hücrelerinin proliferasyonunu inhibe ederek apoptozisi
indüklediği saptanmıştır. Resveratrol bu etkisini kanserli hücrelerde gösterirken normal
prostat hücrelerinde göstermemiştir (13).
Resveratrol H. pylori’de sitotoksine ait gen taşıyıcı dizilerin çoğalmasını inhibe etmiştir;
bu da bakteriyostatik aktivitesini açıklamaktadır. Resveratrolün yaşlanmayı geciktirici
bir gen olan SIRT1’in aktivitesini artırdığı saptanmıştır (13).
45
Hamsterlarda yapılan bir çalışma üzüm çekirdeği proantosiyanidinleri obezite
oluşumunu, insülin rezistansını, insülinemiyi ve leptinemiyi önemli ölçüde azaltmış,
adinopektin konsantrasyonunu ise artırmıştır (13).
Üzüm çekirdeği yağının kızartma yağı olarak uygulanması incelenmiş, bu yağın düşük
doymuş yağ içeriği nedeniyle serum kolesterol seviyesini düşürebileceği gösterilmiştir.
Rusya’da üzüm çekirdeği yağının biyolojik ve kimyasal yapısının incelendiği bir
çalışmada sıçanların yemine % 25 oranında üzüm çekirdeği yağı eklenmiş, uygulama 11
hafta boyunca sürdürülmüştür. Sonuçlar üzüm çekirdeği yağının ayçiçek yağına benzer
özellikler taşıdığını ve yemeklik yağ olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Bazı
yağların etkileri üzerine Çin’de yapılan bir araştırmada, hayvansal ve bitkisel kaynaklı
yenilebilir yağlar gözden geçirilmiş ve üzüm çekirdeği yağıyla karşılaştırılmıştır. Üzüm
çekirdeği yağının total kolesterolü düşürüp, HDL değerini yükselttiği sonucuna, diğer
bir araştırmada üzüm çekirdeği yağının kolesterol düşürücü özelliğinden dolayı
özellikle aterosklerotik hastalarda kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Yapılan bir
çalışmada üzüm çekirdeği yağının ayçiçek yağı ve zeytinyağına oranla daha yüksek
oranda linoleik asit içerdiği belirtilmiştir. Kore’de yapılan bir çalışmada yumurtalıkları
alınmış dişi farelerin kan lipit profilleri ve kemik dayanıklılığı üzerinde izoflavonla
beraber üzüm çekirdeği yağının etkisini araştırmışlar, yağın gelecekte bu alanda
kullanabilmek için potansiyel teşkil ettiğini belirtmişlerdir (64).
Damar kapiller yapısını güçlendirerek damar direncini artırır ve varis, hemoroid gibi
rahatsızlıklarda damar kuvvetlendirici olarak kullanılır. Ayrıca saç geliştirici etkisi ve
karaciğeri koruyucu etkisi olduğu kayıtlıdır (66).
Yan etkileri : Klinik deneylerde rapor edilen yan etkilere göre üzüm çekirdeği
ekstresi bulantı ve indijesyon (sindirim güçlüğü) gibi gastrointestinal rahatsızlıklara
neden olabilir (21). Kronik venöz yetmezliğinde üzüm yapraklarından hazırlanan
merhemin uygulanması alerjik deri reaksiyonlarına yol açabilir (15).
Kontrendikasyonları: Dozu : Profilaktik olarak 50 mg/gün, tedavi amacıyla; 150–600 mg/gün (63). Kronik
venöz yetmezliğinde kırmızı üzüm yapraklarından pomat hazırlanır ve günde birkaç
kere gerekli bölgeye nazikçe uygulanır. Antiödemik ve antifilojistik etki gösterir (15).
Depresyon ve anksiyete tedavisinde aromaterapinin uygulandığı çalışmalarda farklı
yöntemler denenmiştir. Aromaterapi yağlarıyla sırta 10 dakika, sırta ve kollara 5 dakika,
46
kolların ön kısmına 10 dakika, ayaklara 10 dakika, omuzların üst kısmı ve yüze ise 5
dakika süre ile masaj yapılmasının bu tedavi için uygun süreler olduğu sonucuna
varılmıştır. Masaj yağında bergamot, limon, adaçayı, lavanta, yasemin gibi uçucu yağlar
tercih edilmiş ve taşıyıcı yağ olarak ise üzüm çekirdeği yağının ideal olduğu
belirtilmiştir. 4 damla uçucu yağ, 15 ml üzüm çekirdeği yağı içerisinde hastalara tatbik
edilmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır (64). Siyah üzüm yaprağı dahilen infüzyon (%5)
halinde kabız olarak, taze yapraklar haricen yara iyi edici ve çıban açıcı olarak
kullanılmaktadır (9).
İlaç Etkileşmeler
:
İn
vitro
ve
hayvan
çalışmalarına
göre
oligomerik
proantosiyanidinler anjiyotensin–1 dönüştürücü enzim aktivitesini non-kompetatif
inhibe edebilir (21). Oligomerik proantosiyanidinlerin ksantin oksidazı inhibe
edebilmesinde dolayı metotreksat toksisitesine yol açabilir (21).
3.15. Thymbra spicata L.
Familyası
: Lamiaceae (Labiatae)
Türkçe Adı
: Kara kekik
Diğer isimleri
: Zahter, sater, karabaş kekik
İngilizce Adı
: Black thyme
Yetiştiği Bölge
: Trakya, Batı ve Güney Anadolu’da bol olarak yetişir (9).
Genel özellikleri
: Bu tür 50 cm kadar boya erişebilen, tüylü, pembe çiçekli, çalı
görünüşünde ve çok yıllık bir bitkidir (9).
Kullanılan kısımları : Çiçekli dalları
47
Bileşimi
: Uçucu yağda; karvakrol (%75.5), γ-terpinen (%11.6), p-simen
(%9.2), mirsen (%1.3), α-terpinen (%1.1), timol (%0.1) bulunmaktadır (67).
Etki ve Kullanılışı
: İnfüzyon halinde dahilen antiseptik ve uyarıcı olarak, kekik gibi
kullanılmaktadır (9,12).
T. spicata’nın antibakteriyel aktivitesinin araştırıldığı bir çalışmada; uçucu yağının 1/50
(h/h) konsantrasyonda E. coli üzerinde 36.5 mm, L. monocytogenes üzerinde 33.5 mm,
S. aureus üzerinde 35.0 mm, Y. enterocolitica üzerinde 36.0 mm, P. vulgaris üzerinde
56.5’lik inhibisyon zonlarına sahiptir. 1/300 (h/h) konsantrayonda 34.0 mm’lik
inhibisyon zonuyla test edilen bakteriler arasında bu konsantrasyona en duyarlı
bakterinin B. amyloliquefaciens olduğu görülmüştür. Karvakrol gibi fenolik bileşenlerce
zengin T. spicata uçucu yağının yüksek ölçüde antimikrobiyal aktivite sağladığı geniş
ölçüde rapor edilmiştir. Ayrıca güçlü antibakteriyel aktivitesinden dolayı doğal gıda
koruyucu olarak kullanımı önerilmiştir (67). T. spicata uçucu yağının in vitro ortamda,
Phytophtora capsici üzerinde fungisit olan karbendazin ve pentakloronitrobenzenden
daha yüksek toksisiteye sahip olduğu rapor edilmiştir. Timol ve karvakrol yüksek
ölçüde fungitoksik olarak karakterize edilmiştir. T. spicata uçucu yağının doğal fungusit
olarak kullanılabileceği önerilmiştir (68).
Yan etkileri : Lamiaceae familyası türlerine çapraz reaksiyonlar gözlenebilir.
Lamiaceae üyelerine veya Rosmarinus officinalis’e karşı bilinen bir alerjisi veya
hipersensitivitesi olan bireyler kullanmaktan kaçınmalıdır (21).
Kontrendikasyonları: Dozu
:-
İlaç Etkileşmeler
:-
3.16. Piper nigrum L.
48
Familyası
: Piperaceae
Türkçe Adı
: Karabiber
Diğer isimleri
:-
İngilizce Adı
: Black pepper
Yetiştiği Bölge
: Vatanı Hindistan’dır. Doğu Hint adalarında geniş miktarda
yetiştirilir (9).
Genel özellikleri
: Bitki bir sarmaşıktır. 6 m kadar büyüyebilir. Sap güçlü ve
odunsu, yapraklar parlak ve soluk yeşil renklidir (13). 4–6 mm çapında, küremsi şekilli,
üzeri buruşuk ve siyahımsı renkli tanelerdir. Kokusu özel ve aksırtıcı, tadı yakıcı ve
acıdır (9).
Kullanılan kısımları : Meyveleri (9).
Bileşimi
: Uçucu yağ (%1.2–2.6), asit amitler (keskin kokulu ve acı
maddeler); piperin, piperilin, piperolein A ve B, kumaperin, piperisin, alkamitler;
pellitorin, polisakkaritler (%45), sabit yağ (%10), fitosteroller; stigmastan–3,6-dion,
lignan; (-)-kübebin (13).
Etki ve Kullanılışı
: İn vitro çalışmalarda, etken madde piperinin, serbest radikal ve
reaktif oksijen türlerini inhibe ederek ve süpürerek oksidatif hasara karşı koruyucu etki
gösterdiği ve lipit peroksidasyonunu inhibe ettiği bulunmuştur. Piperinin etkili bir
antioksidan olduğu insan LDL’sinin oksidasyonuna karşı koruyucu etki oluşturduğu da
gösterilmiştir. P. nigrum’dan izole edilen piperinin, kadmiyumun dalak makrofaj
hücrelerinde oluşturduğu immünolojik tehlikeye karşı etkisi araştırıldığı bir çalışmada
kadmiyum 6 saat içinde apoptoz oluşturmuş ve makrofaj popülasyonu 18 saat içinde
değişmiş, iki sitokinin salınımını da 72 saat içinde gerçekleşmiştir. Piperinin değişik
konsantrasyonlarda (1, 10 ve 50 mg/ml) uygulanması, sözü edilen olayları
iyileştirmiştir. P. nigrum’un melanosit hücre kültüründe çoğalmayı uyarıcı etkisi
araştırıldığı çalışmada sulu ekstre 0.1 mg/ml dozda fare melanosit hücre kültüründe ve
melan-a çoğalmasında 8 günde %300 artışa neden olmuş ve bu nedenle de ekstrenin
vitiligo tedavisinde yeniden pigment oluşturma ajanı olarak kullanılabileceği
düşünülmüştür. P. nigrum’un etanollü ekstresi farelerde oral olarak 2g/kg dozda
antikonvülsif, sedatif ve analjezik etki göstermiştir. Piperinin, sıçanlarda karragen
nedenli pençe ödemi gibi değişik deneysel modellerde antiinflamatuar etki gösterdiği
49
rapor edilmiştir. Çeşitli baharatların, anestezi uygulanmış sıçanlarda gastrik asit
salgısını önemli derecede artırdığı bildirilmiştir. P. nigrum ve piperinin günlük tüketimi
hipolipidemik ve antiaterojenik etkisinden dolayı ateroskleroz riskinde azalma meydana
getirmiştir. P. nigrum yapraklarının %50 etanollü ekstresi, 2mg/ml dozda, testosteron
5α-redüktaz etkisini %5 oranında inhibe etmiştir. Ayrıca, yaprakların %5’lik metanollü
ekstresinin topikal uygulaması da önemli ölçüde antiandrojenik aktivite göstermiştir. P.
nigrum’un petrol eterli ekstresinin aktivite kontrollü ekstraksiyon ve fraksiyonlandırma
çalışmalarında
izole
edilen
8Z-N-izobutilikozatrienamid,
pellitorin,
tarkiyon,
pergumidien ve izopiperolein B bileşikleri, Bacillus subtilis, B. sphaericus,
Staphylococcus aureus Gram (+) ve Klebsiella aerogenes, Chromobacterium violaceum
Gram (-) bakteri suşlarına karşı antibakteriyel etki göstermiştir (13).
Yan etkileri : Belirtilen terapötik dozlarda kullanıldığında herhangi bir sağlık riski
veya yan etkiye rastlanmamıştır. Daha önce yapılan çalışmalarda insanların günlük
tüketimine eşdeğer dozda veya 250 kat fazlası karabiber veya piperin ile beslenme
sonucunda, büyüme, organ ağırlığı ve kan bileşimi incelenerek herhangi bir yan etkisi
olmadığı gösterilmiştir (13).
Kontrendikasyonları: Dozu : Tek seferlik doz: 0.3–0.6 g. Günlük doz; 1.5 g. Homeopatik doz: 5–10 damla, 1
tablet, günde 1–3 defa, 5–10 kürecik, haftada 2 defa deri altından 1 ml enjeksiyon
solüsyonu (13).
İlaç Etkileşmeler
: Piperin fenitoinin farmakokinetiğini değiştirmiş ve piperinle
yapılan ön tedavi fenitoinin atılımını geciktirmiştir. Piperinle birlikte uygulama
sıçanlarda β
-laktam
antibiyotikleri,
amoksisilin
trihidrat
ve
sefotaksimin
biyoyararlanımını artırmaktadır. Diklofenak sodyum ile Trikatu [(Piper nigrum, Piper
longum ve Zingiber officinale (1:1:1) karışımı]’nun birlikte alınması diklofenak
sodyumun biyoyararlanımını etkilemiştir. Bu uygulama sonucunda Diklofenak
sodyumun tmax değerinde bir değişiklik gözlenmezken, Cmax değeri önemli derecede
azalmıştır (13).
50
3.17. Cinnamomum sp.
Familyası
: Lauraceae
Türkçe Adı
: Tarçın
Diğer isimleri
: Darçın, tatlı kabuk, boru tarçın, çin tarçını
İngilizce Adı
: Cinnamon, Cinnamon tree
Yetiştiği Bölge
: C. cassia Nees. Doğu Çin ve Doğu Hint adalarında yetişir. C.
zeylanicum Nees. Hindistan ve Doğu Hint adalarında yetişir (9). Günümüzde Afrika’nın
bazı bölgeleri, Endonezya, Güney Amerika, Sri Lanka, Hindistan’ın kıyı bölgesi,
Malezya, Madagaskar, Büyük ve Küçük Antiler ile Seyşel adalarında yaygın olarak
kültürü yapılmaktadır (13).
Genel özellikleri
: C. cassia Nees 10–12 m yükseklikte ve kışın yaprakları
dökmeyen bir ağaçtır (9). C. zeylanicum Nees her zaman yeşil, bol yapraklı, küçük ya
da orta boyda bir ağaçtır. Boyu 6.5–12 m civarındadır. İnce, iri ve sert tüylere sahip
olan, birbirini çevreleyen birkaç katmanlı, kalın, yumuşak, mat kahverengi kabukları
vardır (13).
Kullanılan kısımları : Kurutulmuş gövde ve dal kabukları, kabuk ve yaprak uçucu
yağları (13).
Bileşimi
: Uçucu yağ (%1–2), kumarin, zamk, müsilaj, reçineler, şeker ve
prosiyanidin tip A polimerler taşır. Çin tarçını %85–90 sinnamil aldehit taşırken, Seylan
tarçınında bu oran %65–70 tir (69). C. zeylanicum kabuk uçucu yağının ana bileşenleri;
öjenol, sinnamaldehit, linalol’dür.
Etki ve Kullanılışı
: Kabız, gaz söktürücü ve antiseptik özelliklere sahiptir (9).
Bitkide bulunan prosiyanidin tip A polimerleri, insülin reseptör otofosforilasyonunu
geliştirir ve insüline hassasiyeti arttırarak etki gösterir. Bitkinin taşıdığı uçucu yağ
51
içerisindeki fenil propanoit ve fenolik yapıdaki (sinnamil aldehit ve metil öjenol)
maddelerin de antidiyabetik etkilerinin bulunduğu bilinmektedir. Bunlar uçucu ve kolay
oksitlenen maddeler olduğundan; kabukların dekoksiyon veya infüzyon şeklinde
hazırlanarak kullanılması yerine doğrudan kullanılması daha uygundur. Yapılan
çalışmalarda toz edilmiş kabukların ekstreden daha etkili olduğu gösterilmiştir. Diğer
taraftan klinik çalışmalar, Çin tarçınının Seylan tarçınından daha etkili olduğunu
göstermiştir. Bitki ile 2004 yılında yapılan bir ön klinik çalışmada açlık kan şekerini
%18–30 oranlarında düşürebildiği gösterilmiştir. Kırk yaş üzerindeki 60 gönüllü hasta
ile yapılmış plasebo kontrollü bir çalışmada, gönüllülere ilk 40 gün yemeklerden hemen
sonra 1,3 ve 6 gr tarçın tozu verilmiş, sonraki 20 gün plasebo tedavisi uygulanmıştır.
Tarçın ile tedavi edilen grubun serum glikoz düzeyleri %18–29 oranında düşmüştür. 79
hasta ile yapılan 4 aylık süren diğer bir klinik çalışmada günde 3 gr tarçın ekstresi
uygulanan hastaların açlık kan glikoz seviyelerinde anlamlı azalmalar görülmüştür.
Bitkinin taşıdığı maddelerin insülin reseptörlerinin hassasiyetini arttırarak etki
gösterdiği düşünülmektedir. Ancak 2006’da yapılan diğer bir çalışma Çin tarçınının 25
postmenopozal kadında, günde 1500 mg dozda plaseboya karşı kan şekerini
düşürmediği görülmüştür (69). Tarçının antioksidan aktivitesinin değerlendirildiği bir
çalışmada tarçın ekstresinin gıda lezzetinin iyileştirilebilirliğiyle beraber gıda
antioksidanı olarak kullanılabileceği gösterilmiştir (70). Antifungal etkileri in vitro
gösterilmiş ve insanlarda oral kandidiyazisi inhibe etmiştir. Laboratuar çalışmasına
dayalı olarak C. cassia’nın amfoterisin B ile kombinasyonu aditif antifungal etkiler
göstermiştir ve amfoterisin B’nin yalnız kullanımına kıyasla daha az toksiktir. Tarçın
kabuğu in vitro antiinflamatuar özellikler göstermiştir. C. cassia ekstresi in vitro
ortamda insan lemfositlerinin proliferasyonunu belirgin bir şekilde stimüle etmiştir (21).
C. zeylanicum’un kuru etanollü ekstresi, ‘sıcak-plaka’ ve ‘asetik asit ile indüklenmiş
kıvrılma’ testlerinde doz bağımlı antinosiseptif etki göstermiştir (71). C. zeylanicum
kabuk uçucu yağının farelerde intestinal motiliteyi ve stres (veya serotonin) kaynaklı
ülseri inhibe ettiği ortaya konmuştur. C. zeylanicum kabuk uçucu yağı, in vitro olarak,
1:400 h/h minimum etkin konsantrasyonda spermisit etki göstermektedir (13).
Yan etkileri : Vazomotor merkezini uyardığı için yüksek miktarda taşikardi yapabilir,
solunum hızını ve intestinal peristaltizmi arttırabilir. Bazı kişilerde uykusuzluk ve
depresyon benzeri etiler gösterebilir (69). Muhtemel kumarin içeriğinden dolayı yüksek
miktarlarda tüketimi karaciğerde toksik etkiye neden olabilir. Alerjik hipersensitivite
52
pek çok vakada rapor edilmiştir. Harici uygulama sonrası dermatitis, stomatitis,
glossitis, gingivitis ve oral lezyonlar bildirilmiştir. Tarçın kabuğu, normal farelerde
uzun dönem kullanım sonrası platelet miktarında anlamlı bir düşmeye neden olmuştur
(21).
Kontrendikasyonları: Dozu : Çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre hipoglisemik etkinin görülebilmesi
için günlük en az 1 g toz tarçının kullanılması gerekmektedir. Kan glikoz seviyesine
bağlı olarak günlük doz 6 grama çıkartılarak, ya doğrudan yiyeceklere serpiştirilerek
veya kapsül (500 mg kabuk tozu taşıyan) halinde kullanılabilir. Ancak günlük doz 6
gramı geçmemelidir (69).
Toz 0.05–0.30 g hap halinde günde birkaç defa veya infüzyon (%5) halinde günde 2-3
bardak alınır (9).
Aynı zamanda yemekle beraber veya yemekten hemen sonra alınmalıdır (69).
İlaç Etkileşmeler
: Kumarin içermesinden dolayı antikoagülan ve antiplatelet
ilaçlarla etkileşebilir (69).
3.18. Terminalia sp.
Familyası
: Combretaceae
Türkçe Adı
: Terminalia chebula; kara halile, Hindistan eriği, Terminalia
citrina; sarı halile.
Diğer isimleri
: Terminalia chebula; küçük halile
İngilizce Adı
: Kara halile; black myrobalan, sarı halile; yellow myrobalan.
53
Yetiştiği Bölge
: Doğu Hindistan’da yetişir (9). Hindistan ve Güney Doğu
Asya’nın doğal bitkisi olan Terminalia chebula Retz.’in Tayvan’da geniş olarak kültürü
yapılır (72).
Genel özellikleri
: Kara halile T. chebula Retz. (Myrobalanus chebula Gaertn.)
türünün olgunlaşmadan önce toplanıp kurutulmuş meyvesidir. 1–3 cm uzunlukta, iğ
biçiminde, siyah renkli, sert ve kokusuz tanelerdir. Sarı halile; T. citrina Roxb.
(Myrobalanus citrina Gaertn.) Türünün kurutulmuş meyveleridir. Erik biçiminde 3–5
cm uzunlukta, sarımtırak esmer renkli, sert ve kokusuz tanelerdir (9).
Kullanılan kısımları : Olgunlaşmış olan kurutulan meyvesi (72).
Bileşimi
: T. chebula; casuarinin, chebulanin, chebulinic asit (72), T.
citrina; corilagin, punicalagin, 1,3,6-tri-O-galloyl-β-D-glucopyranose, chebulagic asit,
1,2,3,4,6-penta-O-galloyl-β-D-glucopyranose (73).
Etki ve Kullanılışı
: Yüksek oranda tanen (%20–40) ve müshil etkisi olan bileşikleri
taşımaktadır. Bu nedenle alınan miktara bağlı olarak müshil veya kabız etki gösterir.
Anadolu’da sarı halile müshil, kara halile ise kabız olarak kullanılmaktadır. Pierre
Apery 1886 yılında halile hulasasından, ishale karşı kullanılmak üzere, “Pilules Apery
aux Myrobalans” adını verdiği bir müstahzar ilacı sağlık alanına sunmuştur. Bu
müstahzar İstanbul’da yapılan ilk bitkisel ilaçlardan biridir. Haricen kullanılan
merhemler taşıdıkları tanen nedeniyle antiseptik ve yara kapatıcı etkiye sahiptir (9). T.
chebula’nın Retz.’in 6 farklı ekstresi ve 4 saf bileşeni; anti-lipit peroksidasyon, antisüperoksit radikal formasyonu ve serbest radikal süpürücü aktiviteleri için araştırıldığı
bir çalışmada tüm test edilen ekstreleri ve saf bileşenleri potansiyel farklı genliklerde
antioksidan aktivite sergilemiştir. Sonuçlar chebulinic asitin test edilen ekstreler ve saf
bileşenler arasından en güçlü serbest radikal süpürücü etkiye sahiptir. T. chebula’nın
antikanser, antidiyabetik, antimutajenik, antibakteriyel, antifungal ve antiviral
aktiviteleri içeren çeşitli biyolojik aktiviteleri sergilediği rapor edilmiştir. Metanol ve
aseton ekstresi antioksidan aktivite göstermiştir (72). T. chebula meyvesinin
hidroalkolik ekstresi, alloksanla indüklenmiş diyabetik farelerde eksizyon ve ölü alan
yara modelleri kullanılarak yara iyileştirici aktivitesi değerlendirilmiştir. Ekstreyle
tedavi edilen hayvanlar %40 azalma gösteren kontrollerle karşılaştırıldığında yaralı
alanda
%82 azalma göstermiştir. Yaraları tedavi eden ekstre kontrollerle
kıyaslandığında daha hızlı epitelize ettiği bulunmuştur (74). T. chebula’nın suda
54
çözünür fraksiyonunun sistemik ve lokal anafilaksi üzerinde etkilerinin araştırıldığı bir
çalışmada, sonuçlar güçlü bir antianafilaktik aktiviteye sahip olabileceğini göstermiştir
(75). Yapılan bir çalışmada T. citirina’nın bitki ekstresi sadece total antioksidan
aktivitede değil, aynı zamanda Heinz body inhibisyon aktivitesinde de en yüksek
olduğu bulunmuştur (76). Terminalia chebula ekstreleri Trichophyton, Candida,
Aspergillus türlerinin ve Torulopsis glabrata büyümesini inhibe edebilmektedir (21).
Yan etkileri : Kontrendikasyonları: Dozu : Kabız etki için günde 2–4 g toz veya kap halinde alınmalıdır. Haricen yara iyi
edici olarak %20 halile tozu taşıyan merhemler kullanılmaktadır. Kara halile infüzyon
(%5) halinde dahilen basura karşı, günde 2–3 bardak içilerek kullanılır (9).
İlaç Etkileşmeler
: Teorik olarak T. chebula ve antidiyabetik ajanların birlikte
kullanımı ilave kan şekeri azalmasına sebep olabilir (21). Bildirilen bir vaka raporuna
göre, T. chebula içeren bir bitkisel karışım sertralinin terapötik etkinliğinin
azalmasından sorumlu olabilir (21).
3.19. Liquidambar orientalis Mill.
Familyası
: Hamamelidaceae
Türkçe Adı
: Sığla yağı
Diğer isimleri
: Sığala yağı, günlük ağ, amber ağ, günnük sakızı, künnük.
Günlük, Arapça ‘amber’ Latince ‘sıvı’ kelimelerinin birleşimiyle ‘Liquidambar’ adıyla
bilinir (17).
İngilizce Adı
: Oriental sweetgum
55
Yetiştiği Bölge
: Muğla ilinin muhafazalı ve sulak bölgelerinde (Köyceğiz,
Marmaris, Fethiye, Milas) küçük topluluklar meydana getirir (9). Yeryüzünde yalnız bu
bölgede orman oluşturur; tek tek Antalya’da, Rodos’ta da rastlanır (12).
Genel özellikleri
: Bu tür 20 m yüksekliğe kadar erişebilen çınar görünüşünde bir
ağaçtır (9). Kışın yapraklarını döker (12).
Kullanılan kısımları : Gövdesinden elde edilen balsam (9).
Bileşimi
: Reçine, sinnamik asit (12), uçucu yağ; α-pinen (77%), mirsen
(12%), β-pinene (2.5%), β-karyofilen (1.5%), kamfen (1.0%) (77).
Etki ve Kullanılışı
: Yunan mitolojisinde ikinci hayatı, yeniden doğumu temsil eden
efsanevi kuş Pheniks öleceğini anladığında günlük gibi kokulu otlardan kendisine bir
yuva yapardı. Pheniks ölmeden önce bu ot yığınını ateşe verir ve geriye kalan küllerden
yeni bir Pheniks dünyaya gelirdi. Günlük kutsal törenlerde ve kutsal mekanlarda hoş
kokusundan faydalanılan bir tütsü olarak kullanılmaktadır (17).
Antiseptik, yara iyi edici, antiparaziter (özellikle uyuza karşı), balgam söktürücü
etkilere sahiptir (9).
Storax balsamının in vitro şartlarda insan lenfositinin yaşayabilirliği üzerine
sitotoksisitesinn ve genotoksisitesinin araştırıldığı bir çalışmada, sonuçlar storax
balsamının sitotoksik ve genotoksik etkilerinden dolayı alternatif antibakteriyel ve
antipatojenik ajan olarak kullanılabileceği önerilmiştir (78). Storaxın antibakteriyel
etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, birçok bakteriye karşı farklı konsantrasyonlarda
antibakteriyel etki gösterdiği ve storaxa en duyarlı bakterinin Bacillus cereus olduğu
böylece sığla storaxının topikal antibakteriyel ajan olarak kullanılabileceği sonucuna
varılmıştır (79).
Yan etkileri
:-
Kontrendikasyonları: Dozu : Dahilen hap halinde 0.5–1 g günde birkaç defa alınır. Haricen merhem (%30)
halinde kullanılmaktadır (9).
İlaç Etkileşmeler
:-
56
3.20. Abies cilicica (Ant. Et Kotschy) Carr.
Familyası
: Pinaceae
Türkçe Adı
: Köknar
Diğer isimleri
: Köknar reçinesi, mezde sakızı, mezda, mezdeği, göknar
İngilizce Adı
: Fir tree
Yetiştiği Bölge
: Köknar kereste ve reçinesinin kaynağı Suriye ve Anadolu’dur.
Köknar ağaçları hala Lübnan’da yetişir. Erken tarihte Mısır’a ithal edilmiştir ve köknar
reçinesi Eski Krallık (M.Ö. yaklaşık olarak 2686–2181) mezarlarında bulunmuştur (80).
Köknar sakızı hala Kahramanmaraş’ın Andırın bölgesindeki ormanlardan elde
edilmektedir (9).
Genel özellikleri
: Bu tür 30 m kadar yükselebilen ve kışın yaprak dökmeyen bir
ağaçtır. Sonbaharda kozalaklar dağılır ve köknar sakızı, kozalak pulları ile birlikte
ağaçların altına dökülür. Sakız pullardan ayrılarak toplanır (9).
Kullanılan kısımları : Kozalakların üzerinde meydana gelen reçine (9).
Bileşimi
: Uçucu yağ; α-pinen, β-pinen, mirsen, Δ3-karen, limonen (81).
Etki ve Kullanılışı
: Tutankamon’un mezarında küçük bir kalsit küp ‘köknar
reçinesi’ olarak adlandırılmıştır ve hala küçük bir miktar içermektedir. Antik Mısır’da
reçine mumyalama ve tıpta kullanılmıştır. Yağı ve reçinesinin her ikisi de antiseptik,
diüretik ve karminatiftir. Köknar reçinesi, ardıç ve tanımlanmamış bir bitkiden yapılan
vajinal bir supozituvar doğuma yardım amaçlı kullanılmıştır (80).
Haricen antisepitik ve çıban iyi edici olarak, yakı veya merhem halinde
kullanılmaktadır. Köknar sakızı çıbandaki iltihabı dışarı çıkartarak çıbanın iyileşmesini
sağlar (9).
57
Yan etkileri
:-
Kontrendikasyonları: Dozu : Antik Mısır’da sert uzuvları yumuşatmak için bir ilacın içeriği; sodyum
karbonat I; Lower Egyptian tuzu I; köknar reçinesi I; tatlı biranın posaları bir araya
getirilerek hazırlanan ilaç bir bandaj biçiminde uygulanır. (80). Şişkinlik tedavisi için;
köknar odununu yeni (temiz) bir çanağın kırılmış tabanı ile birlikte fermente olmuş bitki
suyuna doğrayarak bir ilaç hazırlanır. Bandaj olarak kullanılır. Saç büyümesini
desteklemek için hazırlanan köknar losyonu; başa köknar yağı ve diğer yağlar eşit
miktarlarda sürülür) (80). Barsak parazitleri için de kullanıldığı kayıtlıdır (80).
İlaç Etkileşmeler
:-
3.21. Fumaria officinalis L.
Familyası
: Papaveraceae
Türkçe Adı
: Şahtere otu
Diğer isimleri
: Tilki kişnişi. Şahtere ismi Farsça “Şah-tara” (sebzelerin şahı)
kelimesinden gelir (9). Sedef otu (82).
İngilizce Adı
: Fumitory herb
Yetiştiği Bölge
: Fumaria’lar Kuzey yarıkürenin Amerika dışındaki ılıman ve
subtropikal iklim bölgelerinde yetişmektedir (82). Avrupa ve Türkiye’de boş tarlalar
içinde yetişir (9).
Genel özellikleri
: Fumaria türü 20–40 cm yükseklikte, parçalı yapraklı, pembe
çiçekli, otsu ve çok yıllık bir bitkidir (9).
Kullanılan kısımları : Toprak üstü kısımları (82).
58
Bileşimi
: Başlıca alkaloitler (fumarin ve diğerleri), az miktarda; tanen,
şekerler, organik asitler (fumarik asit ), fenolik maddeler (82).
Etki ve Kullanılışı
: Dioscorides döneminden beri tedavide kullanılan bir drogdur.
İdrar arttırıcı, yatıştırıcı, zayıflatıcı, tansiyon düşürücü etkilere sahiptir. (9). Halk
arasında egzema ve sedef hastalığına karşı kullanılmaktadır (82).
Yan etkileri
:-
Kontrendikasyonları: Dozu
: İnfüzyon (%5) günde 2–3 bardak içilir (9).
İlaç Etkileşmeler
:-
3.22. Capparis sp.
Familyası
: Capparaceae
Türkçe Adı
: Kapari
Diğer isimleri
: Kebere, gebre otu, deve dikeni, gevil, bubu, şebellah (83).
İngilizce Adı
: Caper bush, capers
Yetiştiği Bölge
: Akdeniz iklimi özellikleri taşıyan yerlerde doğal olarak
yetişmektedir (83). Birkaç yüzyıl önce Akdeniz havzasında belirli tür ve varyeteleri
yetiştirilmeye başlanan kapari, son otuz yılda öncelikle İspanya ve İtalya’da önemli bir
kültür bitkisi haline gelmiştir (84). Kaparinin Türkiye’de Capparis spinosa L. ve
Capparis ovata Desf. Olmak olamküzere iki türü ve her iki türe ait altı adet tür
bulunmaktadır (83). C. spinosa L. varyeteleri, 2.5m ‘ye kadar boylanabilen çalı
karakterinde, daha çok deniz seviyesinde ve 200–300 m rakıma kadar olan
yüksekliklerde; C. ovata Desf. varyeteleri ise fazla boylanmayan; yatay olarak gelişen
59
sürgünleri 20-30cm yükselebilen 1500-2000m rakıma kadar olan yüksekliklerde
yetişebildiği belirtilmektedir (83).
Genel özellikleri
: Çok yıllık, çalımsı yapıda, dikenli, yatık veya yarı yatık olarak
büyüyen kapari kıraç ve verimsiz arazilerde gelişebilmektedir (83).
Kullanılan kısımları : Meyve
Bileşimi
: %0.3–0.5 rutin ve glikokapparin ihtiva etmektedir (83). Çiçek
tomurcuklarının liyofilize metanolik ekstresi (LECS) özellikle flavonoitler (kamferol ve
kesretin türevleri) ve hidrosinnamik asitler içerir (85). Tohumların yağ asitleri bileşimi
%57 oleik, %21 palmitik, %11 linoleik asit olarak tespit edilmiştir (84).
Etki ve Kullanılışı
: C. spinosa L. nin sulu ekstresinin metanolik çözülebilir
fraksiyonundan izole edilmiş olan p-metoksi benzoik asit karbontetraklorit ve
parasetamolün indüklediği in vivo hepatotoksisiteye karşı anlamlı antihepatotoksik
aktivite sahip oldu gösterdiği bulunmuştur. Metanol çözülebilir fraksiyonunun HPTLC
analizi göstermiştir ki bileşik aktif fraksiyonun %33’ünü (a/a) oluşturur (86). Mevcut in
vitro ve in vivo bulgular göstermiştir ki C. spinosa çiçek tomurcuklarının metanolik
ekstresi muhtemelen fenolik bileşenlerin varlığından dolayı güçlü antioksidant/serbest
radikal temizleyici etkiye sahiptir. Dahası bu polar ekstre UV-B ile indüklenen cilt
hasarına karşı mükemmel fotoprotektif etki sağlar. Bu nedenle topikal kozmetik
ürünlerinin bir bileşeni olarak önemli uygulamalara sahip olabilir (87). İn vitro
kondroprotektif etkilerinin değerlendirildiği bir çalışmada, proinflamatuar sitokin IL–1β
tarafından stimüle edilmiş olan insan kondrosit kültürleri üzerindeki LECS’nin etkileri
çözümlenmiştir ve LECS’nin IL–1β tarafından indüklenen zararlı etkilerini yok etme
yeteneği incelenmiştir. Bu koruma, eklem hastalıklarında çoğunlukla kullanılan
indometazin tarafından yok edilenden daha büyükçe gözlenmiştir. LECS’nin
kondroprotektif bir etkiye sahip olduğundan olması nedeniyle inflamatuar süreçlerdeki
kıkırdak hasarlarının tedavisinde kullanılabilir (85). Talasemi majorlu hastalarda kapari
ovatanın antioksidan etkisini araştırmak amacıyla yapılan bir çalışmada 7–30 yaş
arasında düzenli transfüzyon ve şelasyon tedavisi alan toplam 40 talasemi major hastası
alınmış, rastgele örnekleme yöntemi ile 20 kişi kontrol grubu, 20 kişi de çalışma grubu
olarak 2’ye ayrılmıştır. Çalışma grubuna 6 ay süresince kahvaltı ile birlikte <10 yaş
hastalarda 1 tatlı kaşığı (12,5 g), >10 yaş hastalarda 1 çorba kaşığı (25 g) kapari
marmeladı verilmiştir. Aylık hemogram, biyokimya ve ferritin düzeyleri bakılan
60
hastaların 6 ay sonucunda her iki grubun antioksidan enzim düzeyleri ve MDA
düzeylerine bakılmıştır. Sonuç olarak talasemi major hastalarında artmış demir yüküne
bağlı olarak oksidatif hasar oluşmaktadır. MDA düzeylerindeki yükseklik bu hasarın en
güzel göstergesidir. Bu çalışmada talasemik hastalarda MDA düzeylerinde ve karaciğer
fonksiyon testlerinde kapari ile düşüş elde edilmiştir. Kapari gibi bitkiler talasemide
oksidatif hasarın ve hepatotoksisitenin azaltılmasında şelatörler ile birlikte rol
oynayabilir. (88). Normal ve streptozinle indüklenen diyabetik farelerdeki lipit
metabolisması üzerinde Capparis spinosa L.’nin (CS) 20 mg/kg dozda sulu ekstresinin
tek veya tekrarlayan oral uygulamalarının etkisini incelenmek amacıyla yapılan bir
çalışmada plazma trigliserit seviyelerinde anlamlı düşmeler saptanmıştır. Diğer yandan
CS sulu ekstresinin tekrarlayan oral uygulaması diyabetik farelerde tekrarlayan oral
uygulamadan 4 gün sonra vücut ağırlığında anlamlı bir düşmeye sebep olmuştur. (89).
Yan etkileri : Hardal yağı ile çapraz duyarlılık mümkün olabilir. Islak kompres olarak
cilde uygulanması durumunda döküntü rapor edilmiştir (21).
Kontrendikasyonları: Dozu
: Dekoksiyon veya infüzyon (%1–3) halinde alınır (9).
İlaç Etkileşmeler
: Kan şeker seviyesini düşürebilir. Diüretik alan hastalarda
dikkatli kullanılmalıdır (21).
3.23. Linum usitatissimum L.
Familyası
: Linaceae
Türkçe Adı
: Keten tohumu
Diğer isimleri
: Kirbas tohumu, siyelek, zeyrek tohumu (9).
İngilizce Adı
: Linseed, flax seed
61
Yetiştiği Bölge
: Bitki ılıman ve tropikal bölgelerde yetişir. Anavatanının Avrupa
olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de Karadeniz, Marmara, Ege ve İç Anadolu
bölgelerinde bitkinin çok eskiden beri kültürü yapılmaktadır (13).
Genel özellikleri
: Bu tür 30–60 cm kadar yükseklikte, mavi çiçekli ve bir yıllık
kültür bitkisidir. Tohumları 4–6 mm uzunlukta, yumurta biçiminde, yassı, parlak,
kırmızımtırak esmer renkli, kokusuz ve yağlı lezzetlidir (9).
Kullanılan kısımları : Tohumları
Bileşimi
: Tohumlarında %3–10 müsilaj, siyanogenetik heterozitler
(linamarin, lotaustralin, linustatin, neolinustatin), %30–45 yağ asitleri ( %40–70
linolenik asit, %10–25 linoleik asit, %13–30 oleik asit), proteinler (globulin ve albuminbenzeri bir protein, 69 aminoasitten oluşan ve LUTI=Linum usitatissimum tripsin
inhibitörü olarak adlandırılan bir protein, linin ve konlinin), peptitler (siklolinopeptit),
lignanlar, steroller (kolesterol, sitosterol, stigmasterol), triaçilgliseroller, tokoferol ve
tokotrienoller, fenolik asitler ve glikozitler (klorojenik asit, op-kumarik asit,
linusitamarin, linosinnamarin), flavanoitler (orientin, viteksin), pektin, β-glukan, nişasta
ve mineraller bulunur (13).
Etki ve Kullanılışı
: İnfüzyon halinde, sindirim sistemi iltihapları ve tahrişlerine
karşı, müshil olarak, haricen lapa halinde yumuşatıcı ve ağrı azaltıcı olarak etkilidir (9).
Keten tohumu yağı PGE2, lökotrien, histamin ve bradikinin ile uyarılan inflamasyonu
inhibe edici aktiviteye sahiptir. Ayrıca araşidonik asit metabolizmasının hem LOX hem
de COX yolaklarını inhibe etme kapasitesi vardır. Bu etkilerinin bir omega–3 yağ asidi
olan alfa linolenik asite bağlı olduğu düşünülmektedir. Çünkü alfa linolenik asit vücutta
COX ve LOX yoluyla araşidonat metabolizmasını kompetatif olarak inhibe edebilen
eikozapentaenoik asite dönüşmektedir (90).
Patates dekstroz agarda keten tohumunun fungustatik etkisini araştırmak için yapılan bir
araştırmada %15 keten tohumu konsantrasyonu % 0.2 propiyonik asit ile benzer bir küf
inhibisyon aktivitesi göstermiştir (91).
Keten tohumunda bulunan flavonoller S. aureus’ un RNA sentezini veya P. vulgaris’ in
DNA sentezini inhibe edebilme yeteneğine sahiptir. Glikolize flavonlar topoizomeraz
IV’ ün selektif inhibitörüdür. Flavonoit yapıları ve antimikrobiyal özellikleri ile ilişkili
olarak geniş bir antibakteriyel etki sağlamak ve patojen türevlerini inhibe etmek için
farklı keten tohumlarındaki fenilpraponoit türevlerinin karışımı gerekmektedir (92).
62
%52 linolenik asit içeren hidrolize edilmiş keten tohumu yağı metisiline dirençli S.
aureus suşunu inaktive edebilmektedir. Bakteriyel, viral, fungal enfeksiyonlarda keten
tohumu yağı gibi esansiyel yağ asitlerinden zengin yağlar antibiyotik eşliğinde veya
antibiyotik olmadan kullanılabilmektedir. Bu yağlar nontoksiktir ve deri veya
mukozadan kolaylıkla emilebilmektedir (93).
Keten yağı ve müsilajının etanol ile indüklenen gastrik ülseri olan farelerde antiülser
aktivitesi araştırıldığında ise hem yağ hem de müsilajın etanol ile oluşturulan gastrik
ülser sayı ve uzunluğunu önemli ölçüde azalttığı, yağın ülser sayısını azaltmada
müsilajdan daha etkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca ülser şiddetinin azaltılmasında yağın
5mg/kg oral dozunun 50mg/kg ranitidinden daha belirgin olduğu tespit edilmiştir (94).
Anne farelerdeki keten tohumu veya yağ takviyesi süt ve yavruların dokusunda alfa
linolenik asit miktarını artırmakta ve araşidonik asit miktarını azaltmaktadır. Keten
yağındaki yüksek alfa linolenik asit içeriği renoprotektif etkiye katkıda bulunmaktadır
(95).
Keten tohumundaki müsilaj viskoz solüsyon oluşturarak ince bağırsakta besin
absorbsiyonunu ve gastrik boşalmayı geciktirmekte ve %40–55 oranındaki yağ içeriği
ile birlikte fonksiyonel kabızlık ve kabızlığın baskın olduğu irritabl bağırsak
sendromunda lubrikan laksatif etki göstermektedir. Uzun zincirli yağ asitleriyle beraber
safra asitleri kolonik hareketi ve sekresyonu uyarmaktadır (96).
Keten tohumunda bulunan lignanlar cilt kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir (97).
8 hafta boyunca keten tohumu yağı eklenmiş diyet ile beslenen ratlar, mısır yağı ve
balık yağı ile beslenenler ile karşılaştırıldığında daha küçük tümör, daha düşük tümör
ağırlığı ve daha az metastaz olduğu görülmüştür. Tümör büyümesi ve metastazı üzerine
linolenik asitin inhibitör bir etki gösterdiği sonucuna varılmıştır (98).
Prostat kanseri olan ve ameliyat için bekleyen 25 erkek yaklaşık bir ay boyunca düşük
yağlı diyetin bir parçası olarak günde 30 g öğütülmüş keten tohumu tükettiğinde kontrol
grubuna göre keten tohumu grubunda hücre proliferasyonunun azaldığı ve apoptozun
arttığı görülmüştür. Total testosteron ve serbest androjen indeksi başlangıç ve cerrahi
arasında önemli derecede azalırken, total serum spesifik antijen (PSA) değerleri
değişmemiştir (99). Keten tohumu ya da keten tohumu yağı açık yara ya da kesilmiş
cilde uygulanmamalıdır (100).
Yan etkileri : Keten tohumunun laksatif etkisi; diyare, artmış bağırsak hareketleri ve
karın bölgesinde rahatsızlığa neden olabilir. Bir çalışma sonucu ağız yoluyla alınan
63
keten tohumu ya da keten tohumu yağının bipolar bozukluğu olan kişilerde mani ya da
hipomaniye
neden
olabildiğini
göstermiştir
(100).
Diyabet
hastaları
glikoz
absorbsiyonunda bir gecikmeye yol açabileceği konusunda uyarılmalıdır (13).
Kontrendikasyonları: Oral yoldan yüksek miktarda keten tohumu alınması bağırsak
(ileus) hareketlerinin durmasına neden olabilir. Bu nedenle ishal, irritabl bağırsak
sendromu, divertikülit veya inflamatuar barsak hastalığı (crohn, ülseratif kolit) olan
kişiler olası müshil etkisi nedeniyle keten tohumundan kaçınmalıdır (100).
Dozu : Dahilen müshil olarak, yemeklerden önce bir çorba kaşığı tohum tozu, bir
bardak su ile alınır. Sindirim sistemi koruyucusu olarak infüzyon (%1–5) halinde
kullanılır. Haricen kullanılan keten tohumu tozu yeterli miktar su ile lapa kıvamında
pişirilir. Lapa sıcakken tülbent arasında ağrıyan yere sarılır. Öksürük kesmek için lapa
göğüs üzerine konulur (9). Dengeli bir diyetteki günlük α -linolenik asit ihtiyacını 5 g (1
çay kaşığı) keten tohumu yağı veya 8 g (1 yemek kaşığı) keten tohumu tozu
karşılayabilir (101). Yetişkin (18 yaş üstü); 10 ila 250 gram arasında oral kullanılabilir.
Tüm veya öğütülmüş keten tohumu bir sıvı ile karıştırılıp ağız yoluyla alınabilir.
Genellikle bu formun 1 çorba kaşığı 6–12 g sıvı ile karıştırılır ve günde 3 defa ağız
yoluyla alınır (100). İnflamatuar deri hastalıklarında 125 g toz keten tohumu ve 1 kupa
su kullanılarak lapa hazırlanır ve uygun bir örtü ile sarılır. Sinüzitte keten tohumu 1:2
oranında su ile karıştırılır. Karışım lapa için uygun kıvama gelinceye kadar kaynatılır.
1–2 yemek kaşığı lapa keten beze sarılır ve iki sıcak su doldurulmuş şişenin arasına
yerleştirilir. 6–8 lapa toplamı yapmak için tekrarlanır. Hastanın dayanabildiği kadar
sıcak olacak şekilde nazal ve frontal sinüs bölgelerine uygulanır. Küçük bir havlu veya
yün bez ile örtülür. 4–5 dakikada bir taze lapa ile değiştirilir. Tedavi süresi 20–30
dakikadır. Günde 1–3 kez uygulanır. Çıban tedavisinde ise küçük bir keten torbasının
üçte biri keten tohumu ile doldurulur. Torba dikilir, sonra kısa bir süre kaynatılır.
Tohumlar şişince torba sıkılır ve mümkün olduğunca sıcak bir şekilde etkilenen bölgeye
uygulanır (15). 6–12 yaş arası çocuklar için erişken dozunun yarısı kullanılmaktadır.
Siyanogenetik heterozitler taşımasına rağmen, 150-300 g’lık toz edilmiş tohumlar tek
doz halinde toksik değildir (13).
İlaç Etkileşmeler
: Keten tohumu teorik olarak kan basıncını düşürenα -linolenik
asit içermektedir. Kan basıcını düşüren ilaç kullanan bireyler keten tohumu alırken
dikkatli olmalıdır. Keten tohumu ve yağı hayvanlarda kolesterol düzeylerini
düşürmüştür ancak insanlarda karışık sonuçlar göstermiştir. Teorik olarak keten tohumu
64
kan lipitlerini (kolesterol ve trigliserit) düşüren ilaçların etkisini artırmaktadır. Keten
tohumu diyeti kanser tedavisinde kullanılan tamoksifenin etkisini artırabilir. Keten
tohumunun (yağının değil) oral kullanılması diğer ilaçların emilimini azaltabilir. Bunu
önlemek için keten tohumu 1 saat önce veya 2 saat sonra alınmalıdır. Keten tohumu ve
yağının kanın pıhtılaşma zamanını azaltarak kanama riskini artırabileceği söylenmiştir.
Bu sebeple kanama bozukluğu olanlar, kanama riskini artıran ilaç alanlar ve tıbbi,
cerrahi veya diş prosedürleri geçirmeyi planlayanlarda dikkatli kullanılması tavsiye
edilmektedir (100).
3.24. Peganum harmala L.
Familyası
: Zygophyllaceae
Türkçe Adı
: Üzerlik
Diğer isimleri
: Nazar otu, yabani sedef otu, mahmur çiçeği, hamet, harmel
İngilizce Adı
: Peganum seed
Yetiştiği Bölge
: Orta Anadolu’da çok yaygındır (12).
Genel özellikleri
: 70 cm kadar yükselebilen, tüysüz, parçalı yapraklı, beyaz
çiçekli, çok yıllık ve çalı görünüşünde bir bitkidir (9).
Kullanılan kısımları : Tohumları (9).
Bileşimi
: Sabit yağ ve %4–7 oranında alkaloit (harmin, harmalin, harmol
ve diğerleri) taşımaktadır (9).
Etki ve Kullanılışı
: Anadolu’da nazar ve kötülüklere karşı koruyuculuğuna inanılan
bir bitkidir. Ateşin üzerine konulan üzerlik otlarından çıkan dumanın kötülükleri
kovacağına inanılır. Halk arasında Hz. Ali’nin atını bu otla beslediğine dair bir inanış da
bulunmaktadır (17).
65
Harman ve benzer alkaloitler; seratonin antogonisti, hallüsinojen, merkezi sinir sistemi
stimülanı, ve kısa süreli MAO inhibitörüdür. 25–50 mg gibi küçük dozlar orta derecede
merkezi sinir sistemi stimülasyonu ve 1–2 saat boyunca uyku hali ve rüya görmeye
neden olur. 750 mg’a kadar büyük dozlar halüsinojenik etkiler oluşturur ve kişiye bağlı
olarak şiddeti değişmektedir (102). Peganum harmala ekstresinin kanserli hücre dizileri
üzerinde sitotoksik etkileri rapor edilmiştir. Yapılan bir çalışmada üzerlik tohum
ekstresi ve onun β-karbolin alkaloitleri ile insan DNA topoizomeraz I üzerinde in vitro
inhibitör aktiviteleri göstermiştir (103).
Yan etkileri : Kontrendikasyonları: Dozu
: Dahilen infüzyon (%2–5) halinde alınır (9).
İlaç Etkileşmeler
: Peganum harmala’nın meyve durumları bazı CYP enzimlerinin
ekspresyonlarını modüle ettiği için terapötik indeksi dar olan ilaçlarla birlikte
uygularken dikkatli olunmalıdır (104).
3.25. Tribulus terrestris L.
Familyası
: Zygophyllaceae
Türkçe Adı
: Demirdikeni
Diğer isimleri
: Deveçökerten, çarıkdikeni, çobançökerten
İngilizce Adı
: Tribulus
Yetiştiği Bölge
: Hindistan ve Afrika’da bol miktarda yetişmektedir. Genellikle
bahçelerdeki yabani ot olarak bilinmektedir (105).
66
Genel özellikleri
: Bu tür bir yıllık otsu bir bitkidir. Toprak üzerinde yatık olarak
bulunur. Çiçekler küçük ve açık sarı renklidir. Meyve 10 mm kadar çapında, boynuz
şeklinde sivri uçlara sahiptir (9).
Kullanılan kısımları : Meyveleri (9).
Bileşimi
:
Steroidal
saponinler
(protodioskin,
psödoprotodioskin,
prototribestin, dioscin, tribestin, tribulosin), flavonoit (rutin) taşımaktadır (106).
Alkaloit (tribulusterin) taşımaktadır (107).
Etki ve Kullanılışı
: T. terrestris’den elde edilen protodioskin’in DHEA’ya
dönüşümü yoluyla seksüel arzuyu geliştirdiği ve ereksiyonu artırdığı klinik olarak
kanıtlanmıştır (108). Bitkinin antifungal aktivitelerini ve etki mekanizmalarını geniş bir
şekilde araştırmışlardır. Bu bitkiden izole edilmiş ve tanımlanmış 8 adet steroit
yapısındaki glikozitlerin; beş önemli durumdaki hastalık yapıcı insan mayasına karşı
inaktif edici özelliğini ortaya koymuşlardır. Bitkinin metanol ve su ile hazırlanan
ekstrelerini elde etmişler ve farelerde yaptıkları çalışmalarda KCl ile artırılan kan
basıncına karşı bu bitkinin su ve metanol ekstresinin doza bağlı oranlarda vazodilatör
etkisi ile kan basıncını düşürdüğünü gözlemlemişlerdir. Su ile elde edilen ekstrenin
metanol ile elde edilen ekstreye göre daha fazla oranda damar gevşetici etkisinin
olduğunu gözlemlemişlerdir. Bitkinin yapraklarının ve meyvelerinin birlikte bulunduğu
şekilde sulu ekstresini elde etmişlerdir. Suyu süzülerek uzaklaştırıldıktan sonra
kurutulmuştur. Daha sonra SF ile istenen konsantrasyonlara getirilmiştir. Hazırlanan
ekstrelerin farelere ağız yolu ile verilmesi sonucunda kontrol grubuna karşı
kıyaslandığında anlamlı oranlarda diüretik etkisinin olduğunu gözlemlemişlerdir (105).
Yan etkileri : Tribestan ® erkeklerde luteinleştirici hormon seviyelerini artırabilir
(21).
Kontrendikasyonları: Dozu : Taş düşürücü, idrar söktürücü ve kuvvet verici olarak (%5) infüzyonu
kullanılmaktadır (9).
İlaç Etkileşmeler
: Kalp kasındaki negatif kronotropik aktivitesinden dolayı beta
blokör, kalsiyum kanal blokör etkilerine dahil olabilir (21).
67
3.26. Avena sativa L.
Familyası
: Gramineae (Poaceae)
Türkçe Adı
: Yulaf
Diğer isimleri
:-
İngilizce Adı
: Oats
Yetiştiği Bölge
: Bütün Avrupa ve Anadolu’da birçok ırkları yetiştirilmektedir
(9).
Genel özellikleri
: Bu tür 50–150 cm yükseklikte, bir yıllık, otsu bir bitkidir (9).
Kullanılan kısımları : Meyvesi (9).
Bileşimi
: Yulaf, protein ve yağca zengindir. 100g alınabilir porsiyonda
%8.3 su, 14.2 g protein, 1.9 g yağ bulunmaktadır (22). Doymamış yağlar ve lipaz,
lipooksijenaz gibi lipolitik enzimlerce zengindir. En bol bulunan antioksidanlar vitamin
E (tokoller), fitik asit ve avenantramitleri içeren fenolik bileşenlerdir. Flavanoitler ve
steroller de mevcuttur (109).
Etki ve Kullanılışı
: Haricen yulaf lapası çıbanları olgunlaştırmak için kullanılır.
Dahilen dekoksiyon (%5) halinde, idrar artırıcı, müshil, kuvvet verici ve yatıştırıcı
olarak kullanılır (9). Avena sativa’dan izole edilen antimikrobiyal madde avenasin test
edilen 45 mikroorganizmanın 16 sının büyümesi için güçlü bir inhibitördür (58).
Antiinflamatuar bileşenlere (örn: Avenantramitler ve bazı hidroksamik asitler) sahip
olduğu
bulunmuştur.
Yulaf
kültürlerinde
antranilik
asit
konjugatları
içeren
avenatramitlerin ve avenalumik asit konjugatlarını içeren avenatramitlerin maksimum
minimum oranı sırasıyla 2.0 ve 2.9’dur (110). Yapılan bir çalışmada, yulaf yemekleri,
kolesterol içeren diyetlerle beslenen farelerin plazma lipit profillerini olumlu yönde
etkilemiştir (111). Yulaftan saflaştırılmış veya sentetik olarak üretilmiş olan fenolik
68
bileşikler, proinflamatuar moleküllerin ve/veya hücre adezyon moleküllerinin etkili bir
miktarını azaltmak için kullanımını tanımlayan bir çalışma mevcuttur. (112).
Yan etkileri
:-
Kontrendikasyonları:
Geniş
yaralarda,
kalp
yetmezliğinde
veya
şiddetli
hipertansiyonda kullanılmaz (15).
Dozu : İnflamatuar deri hastalıklarında yulaf samanı, 4 L kaynayan suya 100 g bitki
konur ve oda sıcaklığında soğumaya bırakılır, süzülür ve banyo suyuna ilave edilir (15).
İlaç Etkileşmeler
:-
3.27. Panax ginseng L.
Familyası
: Araliaceae
Türkçe Adı
: Ginseng, Asya ginsengi
Diğer isimleri
:-
İngilizce Adı
: Asian ginseng, Chinese ginseng, Korean Ginseng, True ginseng
Panacea: Eski yunanca tam iyileşme
Yetiştiği Bölge
: Uzakdoğu ülkelerinde (Çin, Japonya, Kore) yabani olarak
bulunur ve aynı zamanda yetiştirilir (9). Türkiye’de yetişmemektedir (13).
Genel özellikleri
: Panax türlerinin çoğu 30–50 cm boyunda çok yıllık, otsu
bitkilerdir (12). Gövde dik, basit ve dallanmamıştır (34). Kökleri kalın ve dallanmış
olduğu için insan vücuduna benzetilmektedir (12).
69
Kullanılan kısımları : Panax ginseng bitkisinin kökleri (Ginseng radix); 4 ila 7 yıllık
ginseng bitkisinin kurutulmuş primer kökleri, sekonder kökleri ve saçak köklerinden
oluşur (15).
Bileşimi
: Ginsenozitler, panaksinol ve panaksanlar gibi triterpen
saponinler (%0.8–6) ve uçucu yağ (15). Eser miktarda panasen, limonen, terpineol,
ökaliptol, alfa-fellandren, sitral ve seskiterpen alkollerden panasinsanol A ve B,
ginsenol, poliasetilenler, steroller ayrıca polisakkaritler, nişasta, beta-amilaz, serbest
şeker, vitaminler (B1, B2, B12, pantotenik asit, biotin), kolin yağlar ve mineralleri taşır
(13).
Etki ve Kullanılışı
: Uzakdoğu ülkelerinde 2000 yıldan beri tonik ve afrodizyak
olarak kullanılmaktadır (12). Köklerinden hazırlanan müstahzarlar gençliği muhafaza
edici ve cinsel kudreti arttırıcı olarak geniş ölçüde kullanılmaktadır (9). Asya ginsengi
bilinmeyen bir şekilde hayvanların ekzojen toksinlere, fiziksel, kimyasal ve biyolojik
stresörlere karşı endojen savunma mekanizmalarını güçlendirerek adaptojenik ya da
antistres etkiye sebep olur. Stres modelleri, Asya ginsenginin hayvanların fiziksel ve
kimyasal baskıyla başa çıkabilme yeteneğini arttırdığını göstermiştir. Buna ek olarak;
ginseng, insanlarda iyileşme süresini kısaltır, koordinasyon ve hafızayı geliştirir.
Ginseng bitkinlik, yorgunluk, halsizlik, iyileşme dönemleri, konsantrasyon, zihinsel ve
fiziksel performansın azalması durumunda kullanılır. Asya ginsengi belirtilen
endikasyonlarda güvenilir etkinliği olan bitkisel bir ilaçtır. Etkinliği ile klinik çalışmalar
mevcuttur. Kıyılmış veya öğütülmüş köklerinden evde hazırlanan çaylar kabul
edilebilir. Fakat tıbbi kullanım için standardize preparatlar tercih edilmelidir (15).
Ratlarda bazı plazma sitokin düzeyleri ile bunlara ait mRNA ekspresyonları üzerine
etkilerinin incelendiği çalışmada ginseng uygulaması ile plazma IL–10 ve mRNA
ekspresyon
düzeylerindeki
önemli
artışlar
dikkate
alındığında,
bu
bitkinin
immunomodülasyonda etkili olduğu söylenebilir. Ginseng uygulamasının rat ve
tavşanlarda kan basıncını azalttığı, bu etkinin de ginsengdeki aktif bileşenlerin
endotelyal
hücrelerde
NO
salınımına
neden
olmasından
kaynaklandığı
ileri
sürülmektedir. Bir çalışmada ginsenozitlerin süperoksit anyonları gibi oksijen
radikalleri tarafından NO yıkımını önlemelerinin dolaylı olarak vazodilatasyona yol
açtığı ifade edilmektedir. Ginsenozitlerin yine NO üretimine bağlı olarak kardiyomyosit
kontraksiyonu üzerine depresan bir etkiye sahip olduğu vurgulanmaktadır. Bir diğer
70
çalışmada da hipertansiyonlu kişilerde yine muhtemelen NO artışına bağlı olarak
vasküler ve endotelyal fonksiyon üzerine yararlı etkiye sahip olduğu belirtilmektedir.
Ginsenozitlere bağlı vazodilatasyonun vasküler düz kas hücrelerindeki Ca2+ ile aktive
edilen K+ kanalları ile ilgili olduğu bildirilmektedir. Panax ginseng ve Panax
quinquefolium’un ratlarda erkek çiftleşme davranışlarını artırdığı bildirilirken bu
sonuçlara, Kore ginsenginin erektil disfonksiyonlu 30 hastada olumlu etkiye neden
olduğu yolundaki bulgularla destek verilmiştir. Ginsengin bu etkisi korpus kavernozum
endotelyal hücrelerinde NO salınımının artırmasına bağlanmakla birlikte, Panax
ginseng’in ratlarda serum testosteron seviyelerini arttırdığı da ileri sürülmektedir. Panax
ginseng’in uzun süre alımının akciğer, gastrik, karaciğer ve kolorektal kanser
insidansında azalmaya yol açtığı ifade edilmektedir. Ginsenozid Rh2’nin sadece
hayvanlarda değil insanlarda da göğus, prostat, karaciğer ve barsak kanser türleri dâhil
hücre proliferasyonunu baskıladığı ileri sürülmektedir. Ginsenozid Rh1’in fare
fibroblast hücre hattında proliferasyonu inhibe ettiği bildirilirken ginsenozid Rb1, Rb2
ve Rc’nin tümör anjiogenezisi ve metastazını önlediği öne sürülmektedir. Ginsengin
kansere karşı bahsedilen bu olumlu etkilerinin altında yatan mekanizmaların ve
süreçlerin ne olduğu konusunda da çalışmalar mevcuttur. Ginsenozid Rg3’un fare derisi
ve insan göğüs epitel hücrelerinde (MCF-10A) TPA indüklü COX–2 ekspresyonunu
baskıladığını belirtmektedirler (113). Sıçan testis homojenatına ginseng ekstresi
uygulanması DNA ve protein sentezini arttırmıştır. Ginsenozitlerin ana metaboliti olan
K’nın deri üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bileşik K, tüysüz fare derisine
uygulandığında epidermiste, papiller dermiste hyaluronan miktarını arttırmıştır. Sonuç
olarak, bu çalışma insanlarda bileşik K’nın topikal kullanımı ile ciltte kserozis ve
kırışıklıklarda düzelme oluşturabileceğini düşündürmektedir. Ginsenozit Rg1 peptit
olmayan bir moleküldür ve terapötik anjiyojenezi indükler (13). Ginsenozit saponinleri
lipoprotein lipazı harekete geçirerek trigliserit ve kolesterol seviyelerini düşürür.
Ginsengin yapısındaki maddeler interferon yapımına yardımcı olurlar, doğal öldürücü
hücrelerin artmasını sağlarlar (63).
Yan Etkiler : Uzun süreli önerilen dozlarda ginseng kullanımında ciddi bir yan etki
tanımlanmamaktadır. Yüksek dozda uzun süre kullanıldığında ginseng suistimal
sendromu diye tanımlanan ve hipertansiyon, sinirlilik, irritabilite, diyare, cilt
döküntüleri ve uykusuzluk ile karakterize klinik bir tablo tanımlanmıştır. Ancak bu
klinik tablonun tanımlandığı araştırmadaki ginsengin kompozisyonu ve dozu net
71
değildir (13). Doz aşımı neticesinde; uykusuzluk, hipertansiyon ve ödeme yol açtığı
bildirilmiştir (15). Pre ve post menopozal kadınlarda östrojenik yan etkiler, mastalji ve
vajinal kanama ile libido artışı rapor edilmiştir. Bu raporlarda kullanılan ginseng
preparatlarının spesifikasyonları tanımlanmamıştır (13). Kan şekerini düşürebileceği
için hipoglisemiye neden olabilir. Manik semptoma neden olduğuna dair bir vaka
raporu mevcuttur (114).
Kontrendikasyonları: Özellikle Kuzey Amerika’daki kafein tüketiminin eşlik ettiği
hipertansiyonlu insanlarda kontrendikedir. Ancak bu yargıyı onaylamak için yeterli
klinik bulgu ve çalışma yoktur (15).
Dozu : Çay; 3 g kesilmiş ve kurutulmuş kökleri 30–40 dakika kaynatın. Süzme
işleminden sonra gün boyu tüketmek için buzdolabında saklanabilir. Sadece büyük kök
parçaları ve bütün kökleri varsa; hasta kullanmadan önce iri parçaları kesmeli ve
ezmelidir. Günlük doz; kuru ekstre için; 1–2 g, standardize ekstresi (%5–10 ginsenozid,
birim başına 200 mg) günde 2 kez 1–2 kapsül ya da tablet, çay için; günde 3–4 kez birer
fincan kullanılmalıdır (15). Erektil disfonksiyon için bölünmüş 3 doz halinde günlük
900 ile 1800 mg kök toz ekstresi önerilmektedir (13). Antidiyabetik ve antiviral amaçla
günde 100–200 mg, kavrama ve öğrenme özelliklerinin geliştirilmesinde günde 400 mg,
fiziksel ve psikolojik performans için günde 2 kez 100 mg dozunda kullanılmalıdır (63).
Kullanım Süresi: Tedaviye üç ayda bir mola verilerek devam edilmelidir. Bu üç aylık
periyotlar sonunda gerekli görüldüğünde yeniden kullanıma başlanabilir (15).
İlaç Etkileşmeleri
: Antikoagülan ve Antiplatelet İlaçlar: Tromboemboli riskini
önlemek için warfarin kullanan 47 yaşındaki bir hastanın günde üç defa Ginsana adlı bir
ginseng ürünü kullanmaya başlamasından 2 hafta sonra INR değerinin %50’ye düştüğü,
ginseng kullanımı kesildikten sonra ise INR değerinin tekrar hedeflenen aralığa
yükseldiği bildirilmiştir. Ancak hayvan deneylerinde ginseng ekstresi ve bileşenlerinin
kan viskozitesini azalttığı, antitrombotik etki gösterdiği ve platelet agregasyonunu
inhibe ettiği gösterilmiştir. Bu ilaç ile ginseng arasındaki etkileşme raporlarına ilişkin
çelişkiye rağmen, warfarin tedavisi gören hastaların bu bitkiyi içeren destekleyici ürün
kullanmaları durumunda tromboz riskine ve embolik olaylara karşı yakından takip
edilmesi önerilmektedir (114). Trombosit agregasyonunu geri dönüşümsüz inhibe
edebileceği için majör cerrahi girişimlerinden en az 7 gün önce kullanımına ara
verilmesi gerekmektedir (13). Antidiyabetik ilaçlar: Ginseng hipoglisemik veya
72
antihiperglisemik etki gösterebildiği için oral hipoglisemik ajan veya insülin kullanan
diyabet hastaları bu konuda uyarılmalıdır. Antidepresan ilaçlar: MAO inhibitörü
antidepresan bir ilaç olan fenelzin ile birlikte kullanıldığında 42 yaşındaki bir kadında
uykusuzluk, halusinasyonlar, irritabilite gibi manik semptomlar ve 64 yaşındaki başka
bir kadında baş ağrısı ve tremor gözlendiği bildirilmiştir. Ginsengin aktif maddelerinden
biri olan ginsenozitler cAMP fosfodiesteraz enzimini inhibe ederek cAMP düzeyini
artırırlar. Sergiledikleri bu etki ginseng ürünlerinin tek başına veya MAO inhibitörü
ilaçlarla birlikte ortaya çıkardıkları psikoaktif santral olayları açıklayabilir. Ancak etki
mekanizmasının tam olarak aydınlatılabilmesi için daha fazla çalışma gerekmektedir.
Antihipertansif ilaçlar: Diüretik etkili antihipertansif ilaçlarla birlikte kullanıldığında
diüretik rezistansını artırarak furosemidin etkinliğini azalttığı rapor edilmiştir.
Kardiyovasküler ilaçlar: Ginseng, kalsiyum kanal blokörlerinin metabolizmasını inhibe
edebilir. Ginsengin grip aşıları ile etkileşebileceği rapor edilmiş ancak kanıtlar yetersiz
bulunmuştur. Ayrıca konu ile ilgili yapılan klinik çalışmada olumsuz etkileşme
görülmediği bildirilmiştir. Alkolik ginseng ekstresinin düşük konsantrasyonda
östrojenden sorumlu genlerin ekspresyonunu artırdığı ve östrojenik etkiler oluşturduğu
için östrojen analogları veya antagonistleri ile yapılan tedavileri istenmeyen yönde
etkilediği bildirilmiştir. Aynı etkileşme sulu ekstrelerde gözlenmemiştir. Opioitlerin
analjezik etkisini azaltabileceği belirtilmiştir. Tentürlerin çoğu yüksek oranda alkol
içerdiği için metronidazol (Flagyl®) veya disülfiram (Antabus®) ile birlikte alındığında
bulantı veya kusmaya neden olabileceği bildirilmiştir (114). Kafein içeren içecekler ve
maddelerle kullanımından kaçınılmalıdır (15).
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Bitkiler insanlığın başlangıcından bu yana kullanılagelmektedir. İnsanlar bu
konuda çeşitli deneyimlerinin ve gözlemlerinin sonucunda yenilebilir ve zehirli bitkileri
ve bunların ne şekilde kullanılacağını öğrenmiştir. Türkiye’nin tarihte birçok uygarlığa
ev sahipliği yapmış olması ve zengin bir bitki örtüsüne sahip olması bitkisel ilaç
hazırlanmasında zengin bir birikiminin olmasını sağlamıştır. Ülkemiz florasındaki
türlerin çeşitliliği ve bitkisel tedavi kültürümüzün zenginliği halk ilaçlarını araştırmak
için uygun bir zemin yaratmaktadır. Bitkiler ile tedavi bir kültür ve gelenek varlığına
dayanır. Bu nedenle halk ilacı olarak kullanılan bitkiler üzerindeki araştırmalar önem
kazanmaktadır.
Halk tarafından sağlığın korunması amacıyla bitkilerin kullanılışı oldukça
fazladır. Ancak günümüzde bitkisel ilaçlarla tedavi çoğu zaman uzman olmayan
kişilerce yapılmakta, gerekli eğitimi almamış kişiler tarafından kullanım şekilleri
belirtilmekte ve içinde birçok yanlış bilgi içeren, yanlış yönlendiren kitaplar piyasada
bulunmakta ve bitkisel droglar kontrolsüz bir şekilde kullanılmakta ve satılmaktadır.
Bitkisel ilacın da diğer konvensiyonel ilaçlarda olduğu gibi tedavi ve toksik dozunun
olduğu ya da yanlış kullanım sonucunda istenmeyen durumlar oluşturabileceği çoğu kişi
tarafından bilinmemektedir.
Bu çalışmda, Kahramanmaraş bölgesi halk ilaçları bakımından incelenmiş ve
yöre halkı ile yapılan anket çalışmaları sonucunda bölgenin bitkisel ilaç kullanımına
önem verdiği sonucuna varılmıştır. Bitkisel ilaç bilgisinin genellikle çevreden, nesilden
nesile
sözlü aktarıldığı fakat son
yönlendirmede
büyük
paya
sahip
zamanlarda
olduğu
televizyonun bitki kullanımını
görülmüştür.
Bilimsel
olmayan
kaynaklardan bitkilerle ilgili bazı bilgilerin öğrenilip bunların uygulandığı tespit
edilmiştir. Ayrıca günümüzde basın-yayın yoluyla bu konudaki bilgilerin çok
yaygın hale geldiği ve böylece bilgilerin geniş halk kitlelerine ulaşması sağlandığı
bilinmektedir. Bu bakımdan bazı bilgilerin belirli bir yöreye özgü olup olmadığının
saptanması oldukça zordur.
74
Araştırma yöresinde bitkilerle tedavi konusunda edinilen bilgilerin, çoğunlukla
nesilden nesile aktarılarak geldiği, ancak bu bilgilerin şimdiki nesil tarafından eskiden
olduğu kadar iyi bilinmediği ve bu bilgilere gereken önemin verilmediği belirlenmiştir.
Bunun, gelişen modern tedavi yöntemlerinden ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilme
imkanlarının eskiye göre daha çok ve daha kolay olmasından, ayrıca şimdiki neslin
bitkilere çok ilgi duymamasından ileri geldiği düşünülmüştür.
Bölgede halk ilacı olarak kullanılan bitkiler genellikle basit yöntemlerle
ilaç haline getirilmektedir. Bitkilerin çoğunlukla olduğu gibi tek başına veya karışım
halinde kullanıldığı belirlenmiştir. Bitkisel ilaçlarda bitkinin tümü veya çeşitli
organları (kök, yaprak, çiçek, meyve, tohum vb.) veya bitkiden sekonder olarak
elde edilen bitkisel maddeler (sakız) kullanılmaktadır. Bitkilerden ilaç olarak çeşitli
şekillerde (infüzyon, toz, macun, lapa) yararlanılmaktadır. Halk tarafından aktarlara
büyük güven duyulmakta olduğu ve karışım halinde kullanılan bitkisel ilaçların da
aktarlarda
hazırlatıldığı
görülmüştür. Bu karışımların hazırlanışında özel reçeteler oluşturulmuş olup ve
miktarlar buna göre uygulanmaktadır.
Tıbbi bitkilerin Kahramanmaraş’ta hijyenik şartlarda satılmadığı ve bu işin genel
olarak bilinçli bir şekilde yapılmadığı gözlenmiştir.
Bazı halk ilaçlarının hazırlanışında bal ve şeker kullanıldığı belirlenmiştir.
Tedavide doğrudan etkisi bulunmadığı düşünülerek yardımcı madde olarak kabul
edilmiştir.
Uzun dönem kullanılacak bir bitkinin hazırlanmasına zaman ayrılması ve uğraş
gerektirmesi nedeniyle, piyasada bitkisel ilaç adı altında satılan kapsüllerin; ilaç haline
getirildiği ve güvenli olduğu düşüncesiyle tüketimi mevcuttur.
Hastalıkların çoğuna karşı kullanılan etkili ilaçların yerini, tümüyle tıbbi
bitkilerin alması söz konusu olamaz. Ancak bitkilerin taşıdıkları aktif biyolojik
maddeler nedeniyle sentetik ilaçlara karşı da birtakım üstünlükler taşıdığı kesindir.
Bunların başında da çoklu etkiye sahip olması gelir. Ayrıca bitkilerin günlük diyete
eklenebilir olması ve uygun koşul ve dozlarda bitki tüketiminin alışkanlık haline
getirilmesi hem profilaksi hem de tedavi sağlaması açısından önemlidir.
Tıbbi bitkinin hastaya sunulmasındaki yer ilaçta olduğu gibi eczane olmalı ve
eczacı danışmanlığında verilmelidir. Eczacı danışmanlığıyla geçerliliği olmayan
75
bilgilerin, yanlış kullanımının önüne geçilmesi mümkündür. Bitkisel ürünler için tüm
denetimler Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmalıdır.
Geleneksel halk ilaçları bilim alanında çeşitli araştırmaların konusunu
oluşturmaktadır. Bunlar ilaç endüstrisinde yeni ilaçların araştırılması için önemli bir
kaynak durumundadır.
Bitkilerle
ilgili
halk
kültürünün
bilimsel
olarak
saptanmasında
etnofarmakognozik araştırmaların rolü çok önemlidir ve yurdumuzun çeşitli yörelerinde
bu konuda yapılacak çalışmalara çok gereksinim vardır. Bu araştırmalarla kültürümüzün
daha iyi tanınması sağlanacak, bazı geleneksel bilgilerin zamanla yok olması önlenecek
ve bitkilerle ilgili bilimsel çalışmalara da ışık tutulmuş olacaktır.
Kahramanmaraş’ta gerçekleştirilen bu çalışmada halk ilacı olarak kullanılan
bitkiler saptanmış ve bu bitkilerin kullanım amacına yönelik bilimsel olarak
desteklenebilirliği araştırılmıştır. Yapılan çalışmada halk arasında kullanılan bitkilerin
bilimsel çalışmalarda da benzer şekilde araştırıldığı tespit edilmiştir. Çoğu bitkinin halk
kullanımına paralel etkiler gösterdiği bilimsel olarak da ıspatlanmıştır. Bu sonuçlar
kapsamında etnofarmakognozik verilerin modern araştırmalara kaynak olması gerektiği
ve bunun sonucunda yeni doğal ilaçların bulunma olasılığının varlığı bu çalışmanın
çıktısı olarak değerlendirilebilir.
5. KAYNAKLAR
1.
Öztürk Y. Orhan H. Kahramanmaraş İlinde Konutsal Su Tüketimine Etki Eden
Faktörler, Fen ve Müh. Derg. 2000; 3(1)
2.
http://www.kahramanmaras.gov.tr (Aralık 2011)
3.
http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul (Aralık 2011)
4.
http://www.ksu.edu.tr (Aralık 2011)
5.
http://www.dmi.gov.tr ( Aralık 2011)
6.
http://www.kahramanmaras.bel.tr/kent-rehberi/kent-tarihi.html (Aralık 2012)
7.
http://www.kahramanmarasafad.gov.tr (Aralık 2012)
8.
Özcan D. Kahramanmaraş İli Merkez İlçesinde Yaşayan Tüketicilerin
Kırmızıbiber
Tüketim
Alışkanlıkları,
Yüksek
Lisans
Tezi
Kahramanmaraş,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011
9.
Baytop T. Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi Geçmişte ve Bugün, (2. baskı) Nobel
Tıp Kitabevi, İstanbul, 1999
10.
Or F. Kahramanmaraş’ta Üretilen Maraş Usulü Dondurmaların Mikrobiyolojik
Kalitelerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova
Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 2009
11.
Önem Semerci AB. Kahramanmaraş İl Merkezinde Ailelerin Tarhana Tüketim
Yapısı, Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. Fen Bilimleri
Enstitüsü, Kahramanmaraş 2010
12.
Tanker N. Koyuncu M. Coşkun M. Farmasotik Botanik, Ankara Üni. Ecz. Fak.
Yay. No:93, Ankara, 2007
13.
FFD
Monografları
Medikal&Nobel, Ankara, 2011
Tedavide
Kullanılan
Bitkiler,
(2.
Baskı),
MN
77
14.
PDR for Herbal Medicines, (2 nd Ed), Thomson Medical Economics, Montuale,
NJ 2000
15.
Kraft K. Hobbs C. Pocket Guide to Herbal Medicine, Thiemen Stuttgart, 2004
16.
Özata N, Fitoterapi (Bitkilerle Tedavi) ve Aromaterapi (Uçucu Yağlarla Tedavi),
1. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul, 2009
17.
Gezgin D, Bitki Mitosları, 2. Baskı, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2010
18.
Gürsoy OV, Gürsoy UK, Anadolu’da Diş ve Dişeti ile İlgili Hastalıkların
Tedavisinde Halk Arasında Yaygın Olarak Kullanılan Bitkiler, Kullanım Şekilleri ve
Bitkisel Özellikleri, Cumhuriyet Üniv. Diş Hekimliği Fak. Derg. 2004, Cilt:7, Sayı:1
19.
Talbourdet S, Sadick NS, Lazou K, Bomet-Duquennoy M, Kurfurst R, Neveu
M, Heusele C, Andre P, Schnebert S, Droelos ZD, Perrier E, Modulation of Gene
Expression as a New Skin Anti-Aging Strategy, J. Drugs Derm. 2007; 6: 25–33
20.
Mazari K, Bendimerad N, Bekhechi C, Fernandez X, Chemical Composition and
Antimicrobial Activity of Essential Oils Isolated from Algerian Juniperus phoenica L.
and Cupressus sempensirens L, J Medicinal Plants Research 2010; 4(10): 959–964
21.
http://www.wellnesstimes.com/ (Nisan 2012)
22.
Simpson BB, Ogorzaly MC. Economic Botany: Plants in Our World, (3 rd edi),
McGraw-Hill Higher Education
23.
Yılmaz H, Demircan V, Erel G, Bazı Önemli Patates Üretici İllerde Patates
Üretim Maliyeti ve Gelirinin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Süleyman Demirel
Üniv. Ziraat Fak. Derg. 2006; 1(1): 22–32
24.
Davis PH, Edmondson JR, Mill RR, Sc B, Paris BS, Sc M. Flora of Turkey and
The East Aegean Island, Edinburgh University Press, 1978: Volume 6; 442
25.
Lee JG, Jin JH, Lim HT, Chai HD, Kim HP, Inhibition of Experimental Gastric
by Potato Tuber and the Starch, Natural Product Sciences. 2009; 15(3): 134–138
26.
Şenol S, Türkiye Ziraatında Patatesin Önemi, Yeri ve Gelişme İmkanları,
Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg. 1970; 1(3)
78
27.
Freidman M, Analysis of Biologically Active Compound in Potatoes (Solanum
tuberosum), Tomatoes (Lycopersicon esculentum) and Jimson Weed (Datura
stramonium) Seeds, Journal of Cromatography A, 2004; 1054(1–2): 143–155
28.
Yılmaz İ, Antioksidan İçeren Bazı Gıdalar ve Oksidatif Stres, İnönü Üniv. Tıp
Fak. Derg. Derleme. 2010; 17(2): 143–153
29.
Al-Saikhan MS, Howard LR, Miller Jr. JC, Antioxidant Activity and Total
Phenolics in Different Genotypes of Potato (Solanum Tuberosum L.), Journal of Food
Science 1995; 60(2): 341–343
30.
Antonio JM, Gracioso JS, Lopez LC, Oliveira F, Souza Brito ARM.
Antiulserogenic Activity of Ethanol Extract of Solanum Variable, J. Ethnopharmacol.
2004; 93(1): 83–88
31.
Göksu H, Preoperatif Glikoalkoloid İçeren Gıda Tüketiminin Süksinilkolin’in
Oluşturduğu Nöromusküler Blok ve Anestezi Denemesine Etkisi, Fırat Üniv. Tıp Fak.
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, 2007
32.
Konuklugil B, Özçelik G, The Importance of Ginger (Zingiber officinalis),
Throughout the History and Its Present Use, OTAM. 2004; 16: 173–189
33.
Ali BH. Blundel G. Tanira MO. Nemmar A. Some Phytochemical,
Pharmological and Toxicological Properties of Ginger (Zingiber officinale Roscoe): A
review of recent research, Food and Chemical Toxicology, 2008; 46(2): 409-420
34.
WHO Monographs on Selected Medicinal Plants, Volume 1, World Health
Organization, Geneva, 1999
35.
The Merck Manual of Diagnosis and Therapy, (18 th ed), Yüce Yayım, İstanbul,
2008
36.
Yiğit N, Yiğit D, Özgen U, Aktaş AE, Karadut’un (Morus nigra) Antikandidal
Aktivitesi, Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Derg. 2007; 37(3): 169–173
37.
Gündüz G, Yıldırım N, Şirin G, Onat SM, Same Anatomical, Chemical, Physical
and Mechanic Properties of White Mulberry (Morus alba L.) Tree, Düzce Üniv.
Ormancılık Derg. 2009; 5(1): 150–169
79
38.
Lee SH, Choi SY, Kim H, Hwang JS, Lee BG, Mullberroside F Isolated from
the Leaves of Morus alba Inhibits Melanin Biosynthesis, Biol Pharm Bull. 2002; 25(8):
1045–1048
39.
Tunaller Z, Öztürk N, Koşar M, Başer KHC, Duman H, Kırımer N, Bazı
Sideritis Türlerinin Antioksidan Etki ve Fenolik Bileşikler Yönünden İncelenmesi, 4.
Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı, Bildiriler, Eskişehir, 29–31 Mayıs 2002
40.
Ozel M Z, Göğüş F, Hamilton J F, Lewis A C. Analysis of Volatile Components
from Ziziphora taurica subsp. taurica by Steam Distillation, Superheated-Water
Extraction and Direct Thermal Desorption with GCxGC-TOFMS, Analytica Chimica
Acta 2006; 566 (2): 172–177
41.
Konyalıoğlu S, Ozturk B; Meral G. Comparison of Chemical Compositions and
Antioxidant Activities of the Essential Oils of Two Ziziphora Taxa from Anatolia,
Pharmaceutical Biology (Formerly International Journal of Pharmacognosy) 2006;
44(2): 121–126
42.
Deniz G. Türkiye’de Yetişen Ziziphora L. (Lamiaceae) Taksonlarının Moleküler
Sistematiği, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Balıkesir; 2007
43.
Betül Demirci B, Temel H E, Portakal T, Kırmızıbekmez H, Demirci F, Başer K
H. Inhibitory effect of Calamintha nepeta subsp. glandulosa essential oil on
lipoxygenase, Turk J Biochem 2011; 36 (4): 290–295
44.
Gün M. Kutsal Tohum (Nigella sativa): Çörek Otunun İyileştirici Etkisine
İlişkin Bazı Bilgiler, Lokman Hekim Journal 2012; 2(1): 43–46
45.
Kaya MS; Kara M, Özbek H. Çörek Otu (Nigella sativa) Tohumunun İnsan
Hücresel Bağışıklık Sisteminin CD3+, CD4+, CD8+ Hücreleri ve Toplam Lökosit
Sayıları Üzerine Etkileri, Genel Tıp Derg. 2003; 13(3): 109–112
46.
Burits M, Bucar F. Antioxidant activity of Nigella sativa essential oil, Phytother
Res. 2000; 14(5): 323–8
47.
Ali BH, Blunden G. Pharmacological and toxicological properties of Nigella
sativa, Phytother Res. 2003; 17(4): 299–305.
80
48.
Duran M, Zeytin/Zeytinyağı Sektör Raporu, Dış Ticaret Uygulama Serisi,
Temmuz, 2006
49.
Öztürk F, Yalçın M, Dıraman H, Türkiye Zeytinyağı Ekonomisine Genel Bir
Bakış, Gıda Teknolojileri Elektronik Derg. 2009; 4(2): 35–51
50.
Harp F. Gemlik, Domat, Adana Toprağı ve Adana Yerli Zeytin Yapraklarının
Antioksidan Etkilerinin Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniv. Adana,
2011
51.
Armutcu F, Akyol S, Hasgül R, Yiğitoğlu MR. Zeytin Yaprağının Biyolojik
Etkileri ve Tıpta Kullanımı, Spatula DD. Rewiev Article 2011; 1(3): 159–165
52.
Davis PH, Mill RR, Tan K. Flora of Turkey and The East Aegean Island,
Edinburgh University Press, 1984: Volume 8; 118
53.
Dorsch W. Ring J. Suppression of Immediate and Late Anti-lgE-Induced Skin
Reactions by Topically Applied Alcohol/Onion Extract, Allengy, 1984;39 (1):43–9
54.
Imad M. Taj Eldin, Elhadi M. Ahmed, Abd Elwahab H.M. Preliminary Study of
the Clinical Hypoglycemic Effects of Allium cepa (Red onion) in Type 1 and Type 2
Diabetic Patients, Environmental Health Insights, 2010; 4: 71–77 S
55.
Elmastaş M, Öztürk L, Gökçe I, Erenler R, Aboul-Enein HY. Determination of
Antioxidant Activity of Marshmallow Flower (Althaea officinalis L.), Analytical Letters
2004; 37: 859–1869
56.
Iauk L, Lo Bue AM, Milazzo I, Rapisarda A, Blandino G. Antibacterial activity
of medicinal plant extracts against periodontopathic bacteria, Phytother Res. 2003;
17(6): 599–604
57.
Kobayashi A, Hachiya A, Ohuchi A, Kitahara T, Takema Y. Inhibitory
Mechanism of an Extract of Althaea officinalis L. on Endothelin–1-Induced Melanocyte
Activation, Biol. Pharm. Bull. 2002; 25(2): 229–234
58.
Maizel JV, Burkhardt HJ, Mitchell HK. Avenacin, an Antimicrobial Substance
Isolated from Avena Satıva. I. Isolation and Antimicrobial Activity, Biochemistry.
1964; 3(3): 424–426
59.
Zheng GQ, Kenney PM, Lam LKT. Myristicin: A Potential Cancer
Chemopreventive Agant from Parsley Leaf Oil, J Agric Food Chem. 1992; 40: 107–110
81
60.
Monderfeld MM, Schafer HW, Davidson PM, Zottola EA, Isolation and
Identification of Antimicrobial Furocoumarins from Parsley, J Food Protection, 1997;
60(1): 72–77(6)
61.
Bahnas MS, Ragab MS, Asker NEA, Emam RMS, Effects of Using Parsley or
Its By-Product With or Without Enzym Supplementation on Performance of Growing
Japanese Quails, Egypt. Poult. Sci. 2009; 29(1): 241–262
62.
Zhang H, Chen F, Wang X, Yao HY, Evaluation of Antioxidant Activity of
Parsley, (Petroselinum crispum)Essential Oil and Identification of Its Antioxidant
Constituents, Food Research International. 2006; 39(8): 833–839
63.
Sezik E, Yeşilada E, Demirezer Ö, Hızlandırılmış Fitoterapi Meslek İçi Eğitim
Programı Ders Notları, Türk Eczacılar Birliği Eczacılık Akademisi, 2004
64.
Demiryürek İ, Vitis vinifera L. Çekirdek Yağının Fitoterapide Değerlendirilmesi,
Tezsiz Yüksek Lisans Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Farmakognozi Anabilim Dalı, Ankara, 2006
65.
Sayın O, Resveratrolün İn Vitro Hidrojen Peroksit ile İndüklenen İnsan Koroner
Arter Endotel Hücre Hasarına Olası Etkisinin İncelenmesi, Doktora Tezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, 2010
66.
Çetinkaya Ç. Türkiye Florasında Yer Alan ve Adlarını Klasik Yunan ve Roma
Mitolojilerinden Alan Bitkilerin Morfolojik Özellikleri ve Tedavi Potansiyelleri,
Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniv. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, 2011
67.
Baydar H, Sağdıç O, Özkan G, Karadoğan T. Antibacterial Activity and
Composition of Essential Oils from Origanum, Thymbra and Satureja Species with
Commercial Importance in Turkey, Food Control 2004; 15: 169–172
68.
Müler-Riebau F, Berger B, Yegen O. Chemical Composition and Fungitoxic
Properties to Phytopathogenic Fungi of Essential Oils of Selected Aromatic Plants
Growing Wild in Turkey, J, Agric. Food Chem. 1995; 43: 2262–2266
69.
http://www.teb.org.tr/images/upld2/ecza_akademi/makale/20110325013735diya
bet_tedav_kul_bitk_urunler.pdf (Mart 2012)
82
70.
Mancini-Filho J, Van-Koiij A, Mancini DA, Cozzolino FF, Torres RP.
Antioxidant activity of cinnamon (Cinnamomum zeylanicum, Breyne) extracts, Boll
Chim Farm. 1998; 137(11): 443–7
71.
Atta AH, Alkofahi A. Anti-nociceptive and anti-inflammatory effects of some
Jordanian medicinal plant extracts, J Ethnopharmacol. 1998; 60(2): 117–124
72.
Cheng HY, Lin TC, Yu KH, Yang CM, Lin CC, Antioxidant and Free Radical
Scavenging Activities of Therminalia Chebula, Biol. Pharm. Bull. 2003; 26(9): 1331–
1335
73.
Burapadaja S, Bunchoo A. Antimicrobial Activity of Tannins from Terminalia
citrina, Planta Med 1995; 61(4): 365–366 DOI: 10.1055/s–2006–958103
74.
Singh MP, Sharma C. S, Wound Healing Activity of Terminalia Chebula in
Experimentally Induceddiabetic Rats, International Journal of Pharm Tech Research
2009; 1(4): 1267–1270
75.
Shin TY, Jeang HJ, Kim DK, Kim SH, Lee SK, Kim DK, Chae BS, Kim JH,
Kang HW, Lee CM, Lee KC, Park ST, Lee EJ, Lim JP, Kim HM, Lee YM. Inhibitory
Action of Water Soluble Fraction of Terminalia chebula on Systemic and Local
Anaphylaxis J Ethnopharmacol. 2001; 74(2): 133–140
76.
Palasuwan A, Soogarun S, Lertlum T, Pradniwat P, Wiwanitkit V. Inhibition of
Heinz Body Induction in an In Vitro Model and Total Antioxidant Activity of Medicinal
Thai Plants, Asian Pacific Journal of Cancer Prevention. 2005; 6: 458–463
77.
Duru ME, Cakir A, Harmandar M. Composition of the volatile oils isolated from
the leaves of Liquidambar orientalis Mill. var. orientalis and L. orientalis var.
integriloba from Turkey, Flavour Frag. J. 2002; 17: 95–98
78.
Karadeniz B, Ulker Z, Alpsoy L. Genotoxic and cytotoxic effects of storax in
vitro, Toxicol Ind Health, 2011; DOI: 10.1177/0748233711428642
79.
Sağdıç O, Özkan G, Özcan M, Özçelik S. A Study on Inhibitory Effects of Sığla
Tree (Liquidambar orientalis Mill. var. orientalis) Storax Against Several Bacteria,
Phytother. Res. 2005; 19: 549–551
80.
1999
Manniche L. An Ancient Egyptian Herbal, University Of Texas Pres, Austin,
83
81.
Dayisoylu KS, Alma MH. Chemical analysis of essential oils from cone’s rosin
of Cilician fir (Abies cilicica subsp. cilicica), African Journal of Biotechnology 2009; 8
(15): 3502–3505
82.
Şener B. Türkiye’de Yetişen Fumaria L. Türleri ve Bu Türlerin Alkaloitleri
Üzerinde Araştırmalar, J Fac Pharm. 1982; 12(83): 83–104
83.
https://documents.anadolu.edu.tr/bihat/e-kitap/ykanpdf.pdf (Mart 2012)
84.
Özcan M, Ham ve Salamura Kapari (Capparis spp.) Meyvelerinin Fiziksel,
Kimyasal Özellikleri ve Yağ Asitleri Bileşimi, Tr. J. of Agriculture and Forestry, 1999;
23 Ek 3, 771–776
85.
Panico AM, Cardile V, Garufi F, Puglia C, Bonina F, Ronsisvalle G. Protective
Effect of Capparis spinosa on Chondrocytes, Life Sci. 2005; 77(20): 2479–88
86.
Gadgoli C, Mishra SH. Antihepatotoxic Activity of p-Methoxy Benzoic Acid
from Capparis spinosa, J Ethnopharmacol. 1999; 66(2): 187–92
87.
Bonina F, Puglia C, Ventura D, Aquino R, Tortora S, Sacchi A, Saija A,
Tomaino A, Pellegrino ML, de Caprariis P. In vitro Antioxidant and In Vivo
Photoprotective Effects of a Lyophilized Extract of Capparis spinosa L. Buds, J Cosmet
Sci. 2002; 53(6): 321–35
88.
Duman H. Talasemi Majör Hastalarında Kapari Ovatanın Antioksidan Etkisinin
Araştırılması, Uzmanlık Tezi, Süleyman Demirel Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı, Isparta;2009
89.
Eddouks M, Lemhadri A, Michel JB. Hypolipidemic Activity of Aqueous
Extract of Capparis spinosa L. in Normal and Diabetic Rats, J Ethnopharmacol. 2005;
98(3): 345–350
90.
Kaithwas G, Mukherjee A, Chaurasia AK, Majumdar DK. Antiinflamatory,
Analgesic and Antipyretic Activities Of Linum Usitatissimum L. (flaxseed/linseed oil),
Indian Journal Of Experimental Biology 2011; 49: 932–938
91.
Xu Y, Hall III C, Wolf-Hall C, Manthey F. Fungistatic Activity of Flaxseed in
Potato Dextrose Agar and a Fresh Noodle System, International Journal of Food
Microbiology 2008; 121: 262–267
84
92.
Czemplik M, Żuk M, Kulma A, Kuc S, Szopa J. GM Flax As a Source of
Effective
Antimicrobial
Compounds.
Science
against
Microbial
Pathogens:
Communicating Current Research and Technological Advances 2011; 2: 1216–1224
93.
Kentville NS, Antibiotic-like Action of Essential Fatty Acids, Can Med Assoc J
1985; 132
94.
Dugani A, Auzzi A, Naas F, Megwez S. Effects of the oil and mucilage from
flaxseed (Linum usitatissimum) on gastric lesions induced by ethanol in rats. Libyan J
Med 2008; 3(4): 15–19
95.
Sankaran D, Bankovic-Calic N, Peng CY-C, et al.Dietary flax oil during
pregnancy and lactation retards disease progression in rat offspring with inherited
kidney disease. Pediatr. Res 2006;60: 729–733
96.
Tarpila A, Wennberg T, Tarpila S. Flaxseed As a Functşonal Food, Current
Topics in Nutraceutical Research 2005; 3 (3):167–188
97.
Moghaddasi MS, Linseed and Usages in Humanlife. Advances in Environmental
Biology 2011; 5(6): 1380–1392
98.
Fritsch KL, Johnston PV. Effect of Dietary α -Linolenic Acid on Growth,
Metastasis, Fatty Acid Profile and Prostaglandin Production of Two Murine Mammary
Adenocarcinomas, J Nutr. 1990; 120: 1601–1609
99.
Demark-Wahnefried W, Price DT, Polascik TJ. Pilot Study of Dietary Fat
Restriction and Flaxseed Supplementation in Men with Prostate Cancer Before Surgery:
Exploring the Effects on Hormonal Levels, Prostate-Specific Antigen, and
Histopathologic Features. Urology 2001; 58(1): 47–52
100.
http://www.mayoclinic.com/health/flaxseed/NS_patient
flaxseed/DSECTION=dosing (Şubat 2011)
101.
http://www.flaxcouncil.ca/english/index.jsp (Şubat 2012)
102.
https://documents.anadolu.edu.tr/bihat/e-kitap/mkartalpdf.pdf (Nisan 2012)
103.
huAn In Vitro Evaluation of Human DNA Topoisomerase I Inhibition by
Peganum harmala L. Seeds Extract and Its b-Carboline Alkaloids, J Pharm Pharmaceut
Sci 2002; 5(1): 19–23
85
104.
El Gendy MA, El-Kadi AO. Peganum harmala L. differentially modulates
cytochrome P450 gene expression in human hepatoma HepG2 cells, Drug Metab Lett.
2009; 3(4): 212–6
105.
Umay A. Lavendula stoechas, Melissa officinalis ve Tribulus terrestris
Bitkilerinin Kimyasal İçeriklerinin Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniv.
Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 2007
106.
Dincheu D, Janda B, Evstatieva L, Oleszek W, Aslani MR, Kostova I,
Distribution of Steroidal Saponins in Tribulus terrestris from Different Geographical
Regions, Phytochemistry. 2008; 69(1): 176–186
107.
Bremner JB, Sengpracha W, Southwell I, Bourke C, Skelton B. W, White AH. A
Revised Structure for The Alkaloids, Tribulusterine, from Tribulus terrestris L.,
Australian Journal of Chemistry. 2004; 57(3): 273–276
108.
Adimoelja A, Phytochemicals and The Breakthrough of Traditional Herbs in
The Management of Sexual Dysfunctions, International J Andrology 2000; 23(52): 82–
84
109.
Ryan D, Kendall M, Robars K. Boactivity of Oats as it Relates to Cardiovascular
Disease, Nutrition Research Reviews. 2007; 20: 147–162
110.
Pihlava JM, Reinikainen P, Hietaniemi, Kaukovirta-Norja A, The Content of
Phenolics in Barley, Oats, Rye and Wheat Cultivars, NJC Reports 2010; 6(2): 101–102
111.
Czerwinski J, Bartnikowska E, Leontowicz H, Large E, Leontowicz M, Katrich
E, Traklztenberg S, Garinstein S, Oat (Avena sativa L.) and Amaranth (Amaranthus
hypochondriacus) Meals Positevely Affect Plasma Lipid Profile in Rats Fed
Cholesterol-Containing Diets, The Journal of Nutritional Biochemistry 2004; 15(10):
622–629
112.
Meydani M. Therapeutic Avenathramide Compounds, United States Patent
Application Publication, US, 2005
113.
Uluışık D. Ginseng ve Ekinezyanın Baharda Bazı Plazma Sitokin Düzeyleri ile
Bunlara Ait mRNA Ekspresyonları Üzerine Etkileri, Doktora Tezi, Selçuk Üniv. Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Konya, 2010
86
114.
Aşçı A, Baydar T, Şahin G. Yaşlılarda Herbal Preparatların Kullanımının ve
Etkileşmelerinin Toksikolojik Açıdan Değerlendirilmesi, Turkish Journal of Geriatrics
2007; 10(4): 203–214
87
EKLER
EK 1. EBEGÜMECİ
Adı ve Soyadı: Hürü Kocaman
Meslek: Ev Hanımı
Öğrenim Durumu : İlkokul
Yaş : 40
1. Kullandığınız bir bitki var mı?
“Kömeç”
2. Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Yapraklarını kullanıyorum.”
3. Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Bitkiyi bahçeden toplayıp yıkıyorum. Köklerini ayırıp doğradıktan sonra tavaya
atıyorum. Pişerken biraz su ilave ediyorum. Haşlandıktan sonra yağ ilave
ediyorum.”
Kömeç bahçeden toplanır ve yıkanır
Kömeç ayıklanır ve pişirilir
4. Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Evimin bahçesinden topluyorum.”
5. Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
88
“Yiyerek kullanıyorum. Bazen yemeğin içine de koyuyorum.”
6. Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Midemde sarkma vardı. İltihaplanıyordu ve çok ağrıyordu. Midemdeki
rahatsızlıklarımın geçmesi için kullanıyorum.”
7. Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Bir hafta boyunca her gün sabah yedim. Yedikten sonra midem rahatladı ve bir
hafta sonra ağrımın geçtiğini fark ettim.”
8. Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Başka yiyenlerde gördüm. Kadınlarda rahimlerindeki iltihap yok oluyormuş.”
9. Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır.”
10. Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Köydeki yaşlılardan öğrendim.”
89
EK 2. SELVİ KOZALAĞI
Adı ve Soyadı: Mehmet Kahveci
Meslek: Devlet Memuru
Öğrenim Durumu: Ortaokul
Yaş : 51
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Selvi”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Kozalağını kullanıyorum.”
Selvi kozalağı
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“1 litre suya yıkadığım 15 kozalağı atıp, 5 dakika kaynatıyorum. Daha sonra
süzüp soğuk ya da ılık içiyorum.”
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bahçedeki ağaçlardan topluyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Peptik ülser hastalığımın tedavisi için kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“1 ay boyunca, her gün sabah aç karnına içtim. Ağrımın geçtiğini hissettim.
Midemdeki yanma geçti. Gaz sıkıntımı da ortadan kaldırdı. İçmeyi bıraktığımda
da hastalığım tekrarlamadı.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Hayır, görmedim.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır.”
90
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Evet, kullanıyorum.”
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
2–3 patatesin robotta suyunu çıkarıp,
-
beraberinde kullandım.
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Arkadaşımın babası kullanmış, arkadaşımdan öğrendim.”
91
EK 3. ZENCEFİL
Adı ve Soyadı : Ali İhsan Şerefoğlu
Meslek : Eczacı
Öğrenim durumu : Üniversite
Yaş : 67
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Zencefil”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Rizomunu kullanıyorum.”
Zencefil rizomu
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Zencefil rizomunu önce soyuyorum. Sonra küçük küçük doğruyorum. Bir tatlı
kaşığı zencefil ile bir tatlı kaşığı balı karıştırıyorum.”
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Alışveriş merkezinden alıyorum. Arıcılardan doğal bal alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Yiyerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Nezle, grip, faranjit, stomatit, gingivit tedavisinde kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Etkisini anında hissediyorum. Rahatlama sağlıyor. Rahatsızlığımda en az yedi
on gün kullanıyorum.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Hayır.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
92
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
“Urmu dut suyunu içiyorum veya
-“Metoprolol
pamuğu suyuna batırıp ağız içine
-Pentaeritritol tetranitrat +
sürüyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Eczaneye gelen hastalarımdan öğrendim.”
Meprobamat “
93
EK 4. ADAÇAYI
Adı ve Soyadı : Merve Özkekik
Öğrenim Durumu : Üniversite
Meslek : İhale Bölüm Çalışanı
Yaş : 31
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Evet, var; Adaçayı”
Kurutulmuş Adaçayı
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Çiçek kısımlarını kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Bir tatlı kaşığı adaçayını 1 su bardağı kaynamış suya koyup 10 dk.
demliyorum, süzüp bardağa alıyorum.”
Kaynamış suyla adaçayı hazırlanır
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Aktardan alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
94
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Grip, soğuk algınlığı, stres durumlarında kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“1–2 gün boyunca günde 2–3 bardak çay içiyorum. İçtikten bir müddet sonra
rahatlıyorum.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Sindirim sistemimi rahatlattığını hissediyorum.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
“Yeşil çayla birlikte kullanıyorum,
yeşil
çay
dinçlik
verip
sorunlarıma iyi geliyor.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“İnternetten araştırarak öğrendim.”
mide
-
95
EK 5. SİNAMEKİ
Adı ve Soyadı : Hüseyin Çınarlıdere
Öğrenim Durumu : İlkokul
Meslek : Şoför
Yaş : 45
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Sinameki”
Kurutulmuş sinameki yaprakları
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Bitkinin yapraklarını kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Bir tatlı kaşığı sinamekiyi 1 su bardağı kaynamış suda 7-8 dk. Demleyip
süzüyorum.”
Sinameki çayı hazırlanır
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Aktardan alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
96
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Hazımsızlık, şişkinlik, kabızlık durumlarında kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Sıkıntım olduğunda aç karnına günde 1 su bardağı içiyorum.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Hayır, görmedim”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
-
- Glifor (Metformin)
- Glifix (Pioglitazon)
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Arkadaşlarımdan öğrendim.”
97
EK 6. NANE RUHU
Adı ve Soyadı : Fatma Tartıcı
Meslek : Ev hanımı
Öğrenim Durumu : İlkokul
Yaş : 37
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Nane ruhu”
Kurutulmuş nane ruhu
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Bitkinin saplarını, çiçeklerini, yapraklarını karışık olarak kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Bir çay kaşığından daha az nane ruhunu bir su bardağı kaynamış suya
atıyorum. 3–5 dakika üzeri kapalı olarak demleyip süzüyorum.”
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Kozludere’ de bağdan topluyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Mide üşütmesinde, karın ağrısında, şişkinlikte kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Etkisini hemen hissediyorum. Karın ağrım geçiyor, şişkinliğimi gideriyor ve
adet sancımı da geçiriyor.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Babam şeker hastasıdır. Nane ruhunu içtikçe yaralarının çabuk iyileştiğini fark
ettik.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
98
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Küçüklüğümde bağ ortamından ve babaannemden görüp öğrendim.”
99
EK 7. ÇÖREK OTU
Adı ve Soyadı : Emine Saraç
Meslek : Ev hanımı
Öğrenim Durumu : -
Yaş : 63
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Çörek otu”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Tohumlarını kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Birkaç yemek kaşığı çörek otu tohumunu bir avuç soyulmuş küçük soğanlarla
birlikte bir miktar kaynamış suya atıyorum. Soğan pişince altını söndürüyorum.”
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Çörek otu tohumunu aktardan alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Soğanı ve çörek otu tohumunu yiyerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Safra kesesi iltihabım için kullandım. Safra kesemin alınması için ameliyat
olmam gerekiyordu. Ben de çörek otunu bu şekilde hazırladım çünkü barsak ve
diğer yerlerde ki oluşan iltihaplar içinde yapılıp kullanılıyor.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Günde bir kere yiyerek 2–3 gün kullandım. Sancımı birden kesti ve ağrım
kalmadı. Doktora gittiğimde iltihabın kuruyup kalmadığını söyledi. İlaçlarımın
etkisini görmemiştim ama bu çok hızlı etki etti.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Başka kişilerden de farklı iltihaplara iyi geldiğini gördüm.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Kastamonulu bir arkadaşımdan öğrendim.”
100
EK 8. ZEYTİN YAPRAĞI
Adı ve Soyadı : Meryem Kuloğlu
Öğrenim Durumu : Önlisans
Meslek : Hemşire (Emekli)
Yaş : 56
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Zeytin ağacı”
Zeytin yaprakları
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Yapraklarını kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“10–15 zeytin yaprağını cezveye koyup bir bardak su ilave ediyorum. Beş
dakika kaynatıyorum. Bir süre dinlendirip süzüyorum.”
Zeytin yaprağı çayı hazırlanır.
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bahçedeki zeytin ağaçlarından topluyorum.”
101
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Şekerim yükseldiği zaman akşamları içiyorum. Sabah şekerim yaklaşık 50 mg
düşmüş oluyor. Histerektomiden önce şekerimin düşmesi için akşam içmiştim
ve sabaha düşmüştü.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“İçtikten sonraki sabah hissediyorum. Şekerim yükseldiğinde başım uyuşur,
bayılacak gibi olurum. Yükseldiğinde ortaya çıkan sıkıntılarımı yok ediyor.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Sinirlerimi yatıştırdığını hissediyorum.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
-
12. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Televizyondan öğrendim.”
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
- Diamicron (Gliklazid)
102
EK 9. SOĞAN
Adı ve Soyadı : Hacer Kahveci
Öğrenim Durumu : Ortaokul
Meslek : Ev Hanımı
Yaş : 44
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Soğan”
Kullanılan soğanın hazırlanması
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Kuru soğanın kendisini kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Bir adet orta boy kahverengi kabuklu soğanın kabuğunu soyup dörde
bölüyorum. Kaynamış bir buçuk bardak suya atıp beş dakika kaynatıyorum.
Ocaktan alıp tencerenin kapağı kapalı olarak yaklaşık on dakika kadar ılımaya
bırakıyorum. Suyunu süzerek bardağa alıyorum.”
Kuru soğan kaynatılarak süzülür.
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Marketten alıyorum.”
103
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Polikistik over için kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“İlk seferinde adetten 15 gün önce başlayıp 15 gün boyunca sabah akşam içtim.
Sonraki iki ayda adetten 7 gün önce başlayıp 7 gün sabah akşam içtim. Adet
düzensizliğim düzeldi. Doktor kontrolümde kistlerimin küçüldüğünü öğrendim.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Zayıfladığımı fark ettim.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Sivilcelenme yaşadım ama kür bittikten sonra düzeldi.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Televizyondan öğrendim.”
104
EK 10. GÜLHATMİ
Adı ve Soyadı : Ayşe Kayhan
Öğrenim Durumu : -
Meslek : Ev Hanımı
Yaş : 50
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Küllük”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Çiçeklerini kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“2–3 bardak su kaynatılır. 4–5 adet taze veya kurutulmuş çiçek kaynamış suya
atılır. 3 dakika bekletilip sonra süzülür. İstenirse şeker ya da bal katılır.”
Gülhatmi çiçeği ve kurutulmuş hali
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bahçemden topluyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Çay şeklinde içerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Bronşit ve öksürük için kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“En az 1 hafta 10 gün kullandıktan sonra etkisini boğazımda ve göğsümde
rahatlama ve yumuşama şeklinde hissediyorum.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Bronşit veya öksürüğüm için kullandığımdan hiç dikkat etmedim.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, karşılaşmadım.”
105
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
11.Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“30 yıl kadar önce arkadaşımdan öğrenmiştim.”
Dostinex (Kabergolin)
106
EK 11. DUT YAPRAĞI
Adı ve Soyadı: Ahmet Kayhan
Öğrenim Durumu : İlkokul
Meslek : Emekli, Çiftçi
Yaş : 60
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Dut”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Yapraklarını kullanıyorum.”
Dut yaprakları
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Birkaç dut yaprağını topluyorum. Havanda tokmakla döverek ezip, lapa haline
getiriyorum.”
Dut yaprakları havanda dövülür
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bahçedeki dut ağacından topluyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Akrebin soktuğu yerin üzerine lapa halinde bağlıyorum.”
107
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Akrep sokmasında kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Bağladıktan sonra etkisini hemen hissediyorum. Ağrısını, sancısını alıyor.
Ateşim çıkmıyor. Hastaneye gitmeme gerek kalmıyor.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Hayır, görmedim.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Köyün büyüğünden öğrendim.”
108
EK 12. MAYDANOZ
Adı ve Soyadı : Gülden Karaboğa
Meslek : Ev Hanımı
Öğrenim Durumu : İlkokul
Yaş : 45
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Maydanoz”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Yapraklarını ve saplarını birlikte kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Bir buçuk bardak kaynamış suya 4–5 dal maydanozu yıkadıktan sonra
atıyorum. 7 dakika kaynatıyorum. Sonra süzüp ılıkken içiyorum.”
Maydanoz suyunun hazırlanması, Maydanoz suyunun süzülmesi
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bakkaldan alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Adet sancımı geçiriyor. Adet düzensizliğime karşı kullanıyorum. Kistimi
geçirdi.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“15 gün boyunca sabah, öğle, akşam aç karnına tükettim. Adet sancımı anında
kesti. Doktora gittiğimde kistimin geçmiş olduğunu söyledi.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“İdrar yollarını rahatlattığını hissettim. Kolesterolüm çok yüksekti. Maydanoz
suyunu içtikten yaklaşık 15–20 gün sonra doktora gittim. Kolesterolüm düşmüş,
normal değerlere gelmiş.”
109
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, görmedim.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11.Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Arkadaşımdan öğrendim.”
110
EK 13. ÜZÜM
Adı ve Soyadı : Ali Karaboğa
Öğrenim Durumu : -
Meslek : Çiftçi (Emekli İşçi)
Yaş : 86
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Üzüm (Bertiz Kabarcık Üzümü)”
Kabarcık üzümü
Kabarcık tehi
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Teh (salkımda kuru olan üzüm taneleri) olarak kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“İhtiyaca göre, kuru taneleri ayrılıp havanda dövülür. Birkaç damla zeytinyağı
damlatılır.”
Teh havanda dövülür
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bağımızdan topluyoruz.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“ İncinen yere lapa halinde bağlayarak kullanıyorum.”
111
Hazırlanan teh lapası
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“İncinen, burkulan, ezilen, ağrıyan yerlere, ağrısının giderilmesi için
kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Akşamdan bağlayınca ağrısı geçiyor.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Morluğun daha hızlı geçtiğini gördüm.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır, karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Eşim, annesinden öğrenmiş.”
112
EK 14. ZAHTER
Adı ve Soyadı : Hatice Akarlar
Meslek : Ev hanımı
Öğrenim Durumu : -
Yaş : 59
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Kekik”
Kekik
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Çiçeklerini kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“3 bardak suyu kaynatıyorum. 1 tatlı kaşığı alıp, kaynayan suya atıyorum. Bir
taşımlık kaynatıp, 5 dk. beklettikten sonra süzüyorum.”
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Bağdan topluyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“İçerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Karnım ağrıdığında, mide rahatsızlıklarımda, bulantım olduğu zaman ve
yemekten sonra rahatlama amacıyla kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“İhtiyaç duydukça içiyorum. Etkisini içtikten bir süre sonra rahatlama olarak
görüyorum.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Rahmimdeki myomdan dolayı papatya ve ısırgan otuyla karıştırıp 15 gün
içtikten sonra kontrole gittim. Doktor 2 cm küşülmüş olduğunu söyledi.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
113
“Karışımı fazla içtiğimde her yerim kaşındı.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Arkadaşımdan öğrendim.”
114
EK 15. KARIŞIM–1
Adı ve Soyadı : Kenan Özeroğlu
Öğrenim Durumu : Üniversite
Meslek : Emekli Memur
Yaş : 58
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Karabiber, Zencefil, Tarçın, Bal”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Toz halinde kullanıyorum.”
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?“”
“Aktarda hazırlatıyorum.”
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Aktardan alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Yiyerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Her hafta tekrarlayan farenjit ve tonsillit için kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Yaklaşık 3–4 gün, şiddetine göre günde 2–3 kere kullanıyorum. Anında
rahatlama sağlıyor. Kronik hale gelen farenjitim daha az tekrarlıyor.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Soğuk algınlığına da iyi geldiğini hissettim. Daha az grip olduğumu fark
ettim.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Şekerim de biraz yükselme oldu.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Evet kullanıyorum.”
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Aktardan öğrendim.”
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
Diaformin (Metformin)
115
EK 16. KARIŞIM–2
Adı ve Soyadı : Mustafa Mutlu
Meslek: Emekli memur- Emlakçı
Öğrenim Durumu : Üniversite
Yaş : 53
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Çörek otu- 50 gr.
Kara Halile (Hindistan Eriği)-50 gr.
Sarı Halile–50 gr.
Künnük (Günlük sakızı)-50 gr.
Mezde sakızı–100 gr.
Süzme kara kovan bal 1.5 kg.
Şahtere
Kapari yaprakları”
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
Sarı helile ve kara helile
Künnük sakızı ve mezde sakızı
Kurutulmuş şahtere otu
Kapari yaprakları
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Mezde ve künnük sakızı buzdolabında dondurulup dövülür. Çörek otu tohumu,
kara halile, sarı halile dövüldükten sonra balla karıştır. Şahtere otundan bir tutam
alınıp bir bardak kaynamış suda 3–4 dakika demlenip süzülerek içilir.
116
Kaparinin yeşil dalları gölgede kurutulur. Her gün sabahları banyodan sonra
baştan aşağı yaralı bölgelere 6–7 dakika kaynatılıp süzülmüş suyu dökülür.’’
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Aktardan alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Karışımı yiyerek kullanıyorum. Şahtere otunun çayını içiyorum. Kapari
yapraklarından hazırladığım suyu her gün yaralı bölgeleri yıkıyorum.’’
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Sedef hastalığı için kullanıyorum.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Her gün sabah akşam aç karnına 1 tatlı kaşığı yiyorum.
Karışımı yaklaşık 2 ay kadar kullandıktan sonra cildim tamamen pürüzsüz hale
gelip normal haline döndü ve kaşıntım da kalmadı. Ancak dikkat etmeyip acı ve
ekşi bol yiyince cildimde tekrar yaralarım oluşuyor.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Fark etmedim.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Hayır, kullanmıyorum.”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Aktardan öğrendim.”
117
EK 17. KARIŞIM–3
Adı ve Soyadı: Güldane Gözüakça
Meslek : Ev Hanımı
Öğrenim Durumu : -
Yaş : 64
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Keten tohumu, çörek otu, zencefil, üzerlik tohumu, bolat şekeri.”
Keten tohumu
Çörek otu
Zencefil tozu
Üzerlik tohumu
Bolat şekeri
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
“Zencefil dışında tohumlarını kullanıyorum. Zencefilin kökünü ise çekilmiş
kullanıyorum.”
118
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
“Her birinden çekilmiş olarak yüz gram alıyorum. Çukur bir kaba koyup
karıştırıyorum. Bolat şekerini havanda dövdükten sonra karışıma ilave edip,
karıştırıyorum. Kavanoza koyuyorum.”
Bolat şekeri havanda dövülür
Karışım hazırlanır
Kavanoza koyulur
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Aktardan alıyorum. Bolat şekerini de şekerciden alıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Aç karnına sabah ve akşam bir tatlı kaşığı karışımı yiyerek kullanıyorum.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Bronşit astım için kullanıyorum.”
119
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Yıllardır her gün kullanıyorum. Rahat nefes aldığımı, balgamı rahat
çıkarabildiğimi ve rahat nefes alınca da ağrımın olmadığını, göğsümün
yumuşadığını fark ettim. İlacımı sabah akşam bir puf sıkarken artık üç dört güne
eğer gerekirse bir sıkıyorum. Bir yıldır kullanamadığım halde hastalığım
tekrarlamadı.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
“Bolat şekerini zencefilin acılığını gidermek için kullanıyordum ama bronşlarımı
da açıyor. Eskiden hep araba tutardı artık araba tutmuyor. Rahat kilo verip,
zayıfladım. Eskiden tansiyonum devamlı düşüyordu, tansiyonum düzeldi. “
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Hayır karşılaşmadım.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
“Her gün çay demlerken çayın içerisine
- “Miflonide aerolizer
beş altı tane kiraz sapı ve üç dört tane
Miflonide 200 mcg (Budesonide)
kurutulmuş kuşburnu atıyorum.”
- Ventofer inhaler kapsül 12 mcg
(Formoterol fumarat)”
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Yıllar öncesinden beri eski yaşlılarımız keten tohumu, çörek otu ve zencefilin
hep çok iyi geldiğini söylerlerdi. Kiraz sapı ve kuşburnunu da televizyon
programından öğrendim.”
120
EK 18. PREPARAT–1
Adı ve Soyadı : İbrahim Özlü (Kullanan : Cennet Özlü)
Meslek : Medikalci (Ev Hanımı)
Öğrenim Durumu : Lise (-)
Yaş : 39 (80)
1.Kullandığınız bir bitki var mı?
“Clavis – Panax” (Preparat)
Kapsül içeriği:
Çoban çökerten
Yulaf
Panax ginseng ekstresi”
Clavis Panax Preparatı
2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz?
3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?
4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz?
“Eczanelerde bulamadığım için sipariş hattını arıyorum.”
5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz?
“Bir bardak su ile yutuyor.”
6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz?
“Annem kalp krizi geçiriyormuş. Hastaneye kaldırıldı anjiyodan sonra yoğun
bakıma kaldırdılar. 2 -3 gün sonra kalp yetmezliği başladı. 10 metre bile
yürüyemiyordu. Devamlı nefes nefese kalıyordu. Her gün dilaltı kullanmak
zorunda kalıyordu. Çok zor bir durumdaydı.”
7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz?
“Günde 3 kere tok karnına birer kapsül aldı. 3 kutu kullandı. 6. kutuya
tamamlayacak. 2. kutunun sonlarında kalp ağrılarının azaldığını, rahat nefes
aldığını fark ettik. 3. kutunun sonunda daha uzun yürüyebildiğini, merdiven bile
çıkabildiğini fark ettik. 2. kutu bittikten sonra doktoruna gittik. Test sonuçları
arasında olumlu yönde çok büyük bir fark gördüğünü söyledi.”
8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü?
121
“Arkadaşımın iktidarsızlık sorunu için 3 kutu kullandı ve sıkıntısının
kalmadığını söyledi. Tansiyonu bir anda çıktığı için kısmi felç geçirip 1 yıldır
yürüyemeyen tanıdığım biri 3 ay kullanınca yürümeye başladı.”
9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı?
“Aç karnına alındığında annemde midede ekşime, yanma yapıyor.”
10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz?
“Evet, kullanıyor.”
Bitkilerle birlikte kullanıyorum:
-
İlaçlarla birlikte kullanıyorum:
Coraspin 300 (Aspirin)
Dilaltına artık ihtiyaç duymuyor.
11. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
“Tesadüfen televizyonda tanıtımını izleyerek öğrendim.”
122
ÖZ GEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı, Soyadı
: Ayşe Kübra KARABOĞA
Uyruğu
: Türkiye (TC)
Doğum Tarihi ve Yeri: 12 Eylül 1988, Kayseri
Medeni Durumu
: Bekâr
İLETİŞİM
E-mail
Tel
Yazışma Adresi
: [email protected]
: +90 554 867 00 77
: Erciyes Üni. Eczacılık Fak. 38039 Talas/KAYSERİ
EĞİTİM
Derece
Lisans
Lise
Kurum
Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi
Mezuniyet Tarihi
2012
2006
Download