çocuklardaki psikolojik bozukluklar

advertisement
ÇOCUKLARDAKİ PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
UYUM: Bireyin sahip olduğu özelliklerin kendi benliği ile ve içinde bulunduğu çevre arasında
dengeli bir ilişki kurabilme ve sürdürebilmesidir.
UYUMSUZ ÇOCUKLAR: Kendi benliği ve çevresiyle dengeli ve etkili ilişki kurma,geliştirme ve
sürdürebilmede güçlük çeken ve bu yüzden gelişimleri sekteye uğrayan ve çevresindekilerin olağan
çabaları ile düzelmeyen davranış kalıplarına sahip olan çocuklara denir.
UYUMSUZLUĞUN NEDENLERİ:
1. Kalıtım : uyumsuzluğun ortaya çıkmasında kalıtımın etkili olduğu bilinmekle beraber,uygun
eğitim ortamı ve koruyucu davranışlarla bu etkinin ortadan kaldırılacağı ya da en aza
indirileceği bir gerçektir.
2. Bedensel
Nedenler:
Uzun
süren
hastalıklar
(epilepsi,beyin
zedelenmeleri.zeka
engelleri,sağırlık,körlük...)
3. Temel gereksinimlerinin doyurulmaması: Biyolojik ve fizyolojik,psikolojik ve sosyolojik.
4. Yanlış
Eğitim:
Anne-babanın
yanlış
tutumları,otoriter
olma
hoşgörü,ceza,dayak,tutarsız eğitim...
ÇOCUKLARDA SIKLIKLA GÖRÜLEN BOZUKLUKLAR:
1. ÖĞRENME GÜÇLÜKLERİ
2. KEKELEME
3. FONOLOJİK BOZUKLUK
4. DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
5. TİK BOZUKLUKLARI
6. OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
7. ALTINI ISLATMA VE ALTINI KİRLETME
8. DEPRESYONLAR
9. PSİKOTİK BOZUKLUKLAR
10. SOSYAL FOBİ
11. ÖZGÜL FOBİ
12. POSTTRAVMATİK STRES BOZUKLUĞU
13. UYKU BOZUKLUKLARI
14. DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUKLARI
15. UYUM BOZUKLUKLARI
16. PSİKOSOSYAL STRES FAKTÖRLERİ
17. OKUL SORUNLARI
ya
da
aşırı
18. DAVRANIM BOZUKLUKLARI
1-ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ
Çocuklardaki öğrenme güçlüğü bazı alanlarda çocuğun zeka düzeyi ve yaşına uygun
gelişim düzeyinin çok altında başarı göstermesi ile karakterizedir. Bu alanlar matematik öğrenme
güçlüğü , yazılı anlatım güçlüğü ,okuma güçlüğü şeklinde özetlenebilir.
Özel öğrenme güçlüklerinin görünümü çocuğun zeka seviyesi normal olmasına rağmen
yukarıda bahsedilen alanlarda gerekli performansı- başka bir psikiyatrik veya organik bir neden
olmadan-gösterememesidir.
Özel öğrenme güçlüklerinin tanısı klinik görünüm ve yapılan testlerle belli
olmaktadır.Özel öğrenme güçlüğünün ayrıcı tanısında okullardaki normal olarak gelişen sapmalar
,eğitim ve öğretimde
fırsat eksikliği , çocuğa verilen yetersiz öğrenim durumu göz önüne
alınmalıdır. Ayrıca görme ve işitme veya herhangi bir duyu bozukluklarında , zeka problemi olan
çocuklarda , yaygın gelişimsel geriliği olan çocuklarda görülen o bozukluğa bağlı öğrenme
güçlüğünden bu mevcut durum ayırt edilmelidir.
Okuma bozukluğunda çocuğun zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önüne alındığında
çocuğun ondan beklenen seviyenin önemli derecede altında okuma becerisi göstermesidir. Okuma
bozukluğu olan çocuklarda sesli okumada çarpıklıklar , yanlış sözcük kullanma
ve sözcük
atlamaları olur. Okuma bozukluğu yüksek IQ ile beraberse , erken tanı ve tedavi ile sonuç iyi
olmaktadır.
Matemetik ve yazılı anlatım bozukluğunda da okuma bozukluğunda olduğu gibi IQ
seviyesi ve aldığı eğitim göz önüne alındığında önemli derecede yetersizlik görülür.Bu durum
çocuğun okul performansını ders başarısını önemli derecede etkiler , Aileler normalde çocuklarının
zeka düzeyine baktıklarında belli bir başarı beklemelerine karşın çocuklardan yukarıda bahsedilen
alanlarda önemli derecede sıkıntı olmaktadır. Bu durumda çocuğun kendi özgüveni bozulmakta ,
aile ile olan ilişkilerde sorunlar yaşanmaktadır.
Özel öğrenme güçlüklerine başka psikiyatrik durumlar da eşlik edebilir. Özellikle dikkat
eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile sık bir şekilde bir arada olabilir. Bu iki durumun ayırıcı
tanısı bazı standart testler ve çocuğun klinik durumu ile kesinleştirilmektedir.
Tedavide özel
öğrenme güçlüğüne yönelik eğitimin verilmesi ile tedavi gerçekleşebilir. Ancak bu durumun
tedavisi uzun bir süre almakta , bazı problemler yaşam boyu devam edebilmektedir.
2-KEKELEME BOZUKLUĞU
Çocuğun konuşmasının zamanlamasında ve akıcılığında bozulma sözkonusudur,seslerin
ve hecelerin sık uzatılması ve tekrar edilmesi olabilir. Hece ve kelimeleri söylerken duraklama
olabilir .Bazan söyleyemediği kelimeyi konuşmamak için kişi başka kelimeler kullanmaya
çalışabilir. Kelime yinelemeleri olabileceği gibi hece yinelemeleride olabilir.
Genelde 2-4 yaşları arasında olan kekemelik normal olarak karşılanır . Kekemeliğin %90
geçici olmakla beraber %10 kadarı kalıcı olabilir . Israr eden kekemeliklerde gerekli müdahalenin
yapılması gerekir.Bazı durumlarda kekemelik dalgalanmalar şeklinde değişik dönemlerde
görülebilir.
Ailenin çocuğun kekemeliğine dikkat çekmemesi gerekir . Çocuk kekelemeye
başladığında sanki normal konuşuyormuş gibi davranmak önemli bir noktadır .Eğer dikkat çekerse ,
uyarırsa çocuğun anksiyetesi daha da artar , bu da konuşmanın daha da bozulmasına neden olur .
Kekemelik durumunu değişik stres etkenlerinin , kaygı durumlarının , aşırı kontrolcü ebeveyn
davranışlarının , yeni hayat aşamasında ( kardeş doğumu , okula başlama gibi ) uyum güçlüklerinin
kekemeliğin şiddetini artırdığı konusunda klinik veriler mevcuttur . Kekemelik belli bir süre
geçmez ise anne babaların zaman kaybetmeden çocuklarını çocuk psikiyatristine getirmeleri
gerekir. Belli bir yaştan sonra kekeleme için konuşma , nefes ve ritim egzersizleri verilir . Bu
egzersizler ile çocuğun durumuna eşlik eden kaygı durumlarını azaltmak amacı ile ilaç tedavisi de
uygulanabilir. Yurt dışında konuşma terapisti yetiştiren dört senelik fakülteler olmasına karşın
ülkemizde kekemelik profesyonel anlamda ele alınmamaktadır .
Bu arada kekemelikten dolayı çocukta gelişebilecek özgüvenin zedelenmesi , sosyal
ortamlara girmek istememe ile birlikte sosyal fobi , etrafta konuşmaktan kaçınma , arkadaş
ilişkilerinde bozulmalar , ders ve okulda konuşmak istemediği için uyum güçlükleri , içe çekilme ,
kendini ifade etmekte zorluk , kronik depresyon gibi durumlar görülebilir. Bu nedenle eşlik eden
bazı psikiyatrik sıkıntılar için psikoterapi ve ek ilaç desteği yapılmalıdır. .
3-FONOLOJİK BOZUKLUKLAR
Fonolojik bozukluğu kekelemeden ayırt etmek gerekir, Fonolojik bozuklukta bazı
harflerin ve hecelerin telafuz edilmesinde problem vardır. Fonolojik bouzukluğun tedaviside
kekelemeye benzerdir. Ancak burada yaklaşım ve altta yatan psikopatoloji farklıdır.
Fonolojik bozukluğu olan çocuklarda bu durum zeka gerilikleri , işitme ve duysal sorunlar
,konuşma ile ilgili motor bozukluklardan , merkezi sinir sistemi sorunlarından ayırt edilmelidir.
Hafif dereceli fonolojik bozuklukta çocuğun konuşması aile üyeleri tarafından
anlaşılmasına rağmen çevre tarafından anlaşılmaz. Ağır derecede fonolojik bozuklukta ise aile
üyeleri tarafından da konuşma anlaşılamaz.
Fonolojik bozuklukta en sık r-s-k-ş gibi harflerin telafuz edilmesinde sorunlar vardır. Bu
sorunlardan dolayı çocuk yaşıtları arasında uyum güçlükleri ile karşılaşabilir .Özellikle bu durumu
fazla olan çocukların sosyalleşmelerinde sorun olabilir. Çocuk konuşma sorunundan dolayı çok
fazla sosyal ortamlara girmek istemez , kendini toplum içerisinde ifade etmekten çekinir , bildiği
halde derste kalkıp soruları cevaplamak istemez , kronik depresyon gelişebilir , arkadaş ilişkilerinde
zorluklar yaşayabilir , kendine olan özgüveninde azalma olabilir. Bütün bu nedenlerden dolayı
fonolojik bozukluğu olan çocukların gerekli psikososyal desteğe ihtiyaçları vardır. Gerekirse
sıkıntının fazla olduğu durumlarda ilaç tedavisi kullanılabilir.Fonolojik bozukluğun tedavisinde
çocuğun yaşına uygun olan önerilerde bulunulur . Temel tedavi yöntemi ses çıkarma ,konuşma ve
telafuz konusunda eğitim v egzersizdir.
4-DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat Eksikliği Hiper Aktivite Bozukluğu’nun (DEHB) temel özelliği, kalıcı ve sürekli
olan dikkat süresinin kısalığı, engellemeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle davranışlarda ya da
bilişte ortaya çıkan ataklık ve huzursuzluktur.
Bunun sonucu olarak çocukta gelişimsel olarak aşağıdaki 3 temel sorun ortaya
çıkmaktadır:
1. Kısa dikkat süresi (poor attention span)
2. Yetersiz dürtü kontrolü (weak impulse control)
3. Aşırı hareketlilik (hyperactivity)
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu aşırı hareketlilik,dikkat sorunları ve istekleri
erteleyememe belirtileriyle ortaya çıkan bir psikolojik bozukluktur. Bir çocukta Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu var denilebilmesi için akranlarıyla kıyaslama doğrudur. Eğer akranlarıyla
karşılaştırıldığında hareketlilik ve dikkat dağınıklığı çok fazlaysa,oyun oynamasına ve akranlarıyla
sağlıklı ilişkiler kurmasına engel oluyorsa Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’ndan söz
edilebilir.
Aileler yardım için gerekli yerlere baş vurduğunda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu olan ve özellikle aşırı hareketlilik belirtileri ön planda olan çocuklarını “düz duvara
tırmanır” , “onu bir yerde zaptetmek imkansız”, “”ele avuca sığmaz”, “beş dakikadan fazla yerinde
oturmaz”, “oyun oynarken daldan dala konar” gibi sözlerle anlatırlar.
Belirtileri:
-Aşırı Hareketlilik ve Dürtüsellik Belirtileri:
1. Çoğu zaman elleri,ayakları kıpır kıpırdır ya da oturduğu yerde kıpırdanıp durur.
2. Çoğu zaman oturması beklenen durumlarda oturduğu yerden kalkar.
3. Çoğu zaman uygunsuz olan durumlarda koşuşturup durur ya da tırmanır.
4. Çoğu zaman sakin bir biçimde,boş zamanları geçirme etkinliklerine katılma ya da oyun oynama
zorluğu vardır.
5. Çoğu zaman hareket halindedir ya da motor tarafından sürülüyormuş gibi davranı.
6. Çoğu zaman çok konuşur.
7. Çoğu zaman sorulan soruların soru tamamlanmadan önce cevabını yapıştırır.
8. Çoğu zaman sırasını beklememe güçlüğü vardır.
9. Çoğu zaman başkalarının sözünü keser ya da yaptıklarının arasına girer.
10. Aşırı hareketlilik veya kıvranma
11. Yerinde oturmada güçlük
12. Dikkatin kolay dağılması
13. Sıklıkla bir şeyler kaybetme
14. Kuralları takip etmede güçlük
15. Sessizce oynamada güçlük
16. Oyunlarda sırasını beklemekte güçlük
17. Bir aktiviteden diğer aktiviteye kayma
18. Sıklıkla tehlikeli aktivitelerle uğraşma
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan bazı çocukların annelerine,çocuğunda
belirtilerin ne zaman başladığı sorulduğunda alınan cevap çok ilginçtir. Anneler daha hamileyken
diğer çocuklarından daha hareketli olduğunu hissettiklerine belirtmektedirler. Çoğu anne-baba ise
çocuklarının farklı olduğunu bebeklik döneminde ve erken çocuklukta algılarlar. Emekleme
döneminde bile bu çocukların bir taraftan diğer tarafa ,bir oyuncaktan diğerine atladıkları ve kucağa
alınmaktan,kucağa
alınsa
bile
kucağında
olduğu
kişinin
durmasından
hoşyanmadıkları
gözlenmektedir.
Sıklık:
Kızlarda ve erkeklerde görülme sıklığı farklılık gösterir. Erkeklerin kızlardan 4-8 kat daha
yüksek oranda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olma olasılığı bulunmaktadır. Ayrıca
erkeklerde aşırı hareketlilik,yıkıcı davranışlarda bulunma,dürtüsellik (istekleri erteleyememe)
belirtileri gösteren tip fazlayken,kızlarda daha çok dikkatsizlik belirtileri gösteren tipin fazla olduğu
bilinmektedir.
Tüm toplumlarda ortalama %3-5 sıklıkta görülmektedir. Yani ortalama olarak her 30-50
çocuktan birinin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olduğu düşünülmektedir.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun Nedenleri:
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun oluşumundan tek bir etkenin sorumlu
.
olmadığı,biyolojik,yapısal ve çevresel bir çok etkenin bir araya gelmesiyle oluştuğu görülmektedir.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’na Eşlik Eden Sorunlar:
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan çocukların büyük bir bölümü bu
bozukluğun belirtilerinin yanı sıra diğer bir çok alanda sorunlar yaşamaktadırlar. Bunlar arasında en
“Öğrenme Bozuklukları” gibi okul başarısını düşüren etkenler “Karşıt Olma Karşı Gelme
Bozukluğu” gibi çocuğun topluma uyumunu zorlaştıran ve “Depresyon ve Kaygı Bozuklukları” gibi
önemli psikolojik sorunlarla karşılaşılmaktadır.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun Olumlu Yanları:
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun kişinin yaşantısını zorlaştıran olumsuz
tarafları olduğu gibi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olanların iyi bir yönlendirme ile
yararlanılabilecekleri veya ortaya çıkarabilecekleri olumlu yanları da vardır. Tarihte yer edinmiş
olan Thomas Edison,Benjamin Franklin,Albert Einstein,Ernest Hemingway ve Dustin Hoffman ‘ın
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu oldukları konusunda uzmanlar arasında görüş birliği
vardır.
Dikkatsizlik,aşırı hareketlilik ve acelecilik gibi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu
belirtileriyle başa çıkıp Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun olumlu yönlerini iyi kullanan
ve kendi yapılarına uygun meslekler seçen bu kişilerin başarılı bir yaşamları olabilmektedir.

Enerjik olma

Yaratıcılık

Sıcak kanlılık,cana yakın olma

Hoşgörülü olma (bazen gerekenden fazla,zarar verici oranda)

Esneklik

İyi bir espri yeteneğine sahip olma

Risk alabilme (bazen gerekenden fazla,zarar verici oranda)

İnsanlara kolaylıkla güvenebilme (bazen ğerekenden fazla,zarar verici oranda)
Yukarıda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun olumlu yönleri sıralanmıştır.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan tüm çocuklarda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu belirtilerinin hepsi bulunmadığı gibi bu olumlu özelliklerin de hepsinin değilse bile
bazılarının bulunabileceği unutulmamalıdır.
Diğer yandan önemli bir konu tedavi sonucunda bu olumlu özelliklerin istenmeyen
özelliklerle beraber ortadan kalkıp kalmadığıdır. Çünkü bir çok anne-baba Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite
Bozukluğu
olan
çocuklarının
olumsuz
yanlarından
şikayet
ederken,canlı,hoşgörülü,yaratıcı,girişken ve sempatik özelliklerinden son derece memnundurlar.
Burada iyi bir haber vermek isterim ki tedavi sonucunda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu’nun olumlu yönlerinin azalmadığı,olumsuz özelliklerin ortadan kalkmasıyla daha fazla
arttığı ve verimli hale gelebildiğidir.
5-TİK
Tik birden ortaya çıkan ,hızlı , yineleyici bir motor hareket ya da ses çıkarma şeklinde
labilir. Tik stres ile alevlenebilir , kaygı ile artar. Uykuda veya oyalayıcı etkinlikler sırasında azalır.
Tik durumu olan çocuklar sosyal ve aile çevrelerinde ciddi sıkıntılara maruz kalabilirler. Bu nedenle
kaygının daha da artması nedeni ile tikler çocukta giderek artabilir. Yapılan bazı çalışmalarda çok
aşırı kontrolcü , çocuğunun her hareketine müdahalede bulunan , çok titiz davranan annelerin
çocuklarında daha sık görüldüğü gösterilmiştir.
Tabloda tiklerin sınıflandırılması görülmektedir:
Karmaşık
Basit
1-2 saniyeden kısa sürer
Daha uzun sürer,karmaşıktır
Göz kırpma,burun kıvırma
El
veya
Dudak yalama,yüz budruşturma,
hareketleri veya yavaş bir baş
Ani kafa atımları,omuz silkme
hareketi,şaşırmış ya da anlamamış
Parmaklarıyla oynama,parmakları gibi
Hareket tikleri
yüzün
“anlamlı”
bakma,eşyalara
veya
tıklatma,ayakları
insanlara dokunma,parmaklarıyla
sallama,vurma,sekme,ayak
sayı sayar gibi yapma
bileğinden germe vb.
Bir
ileri
bir
geri
adımlama,çömelme,eğilme
ve
bükülme hareketleri
Öksürme,burun
çekme,boğaz Heceler
veya
kelimeler
temizleme,ıslık çalma,hayvan,kuş söyleme,koprolali,ekolali,
Ses tikleri
sesleri çıkarma
Palilali
Tablo 1-tiklerin sınıflandırılması
Tiklerin ortaya çıkmasında rol oynayan etkenlerin başında,erken yaşlarda başlayıp sürüp
giden korku,tedirginlik,kaygı ve gerginlik vardır. Tiklerde belirgin kişilik özelliklerini şöyle
sıralayabiliriz:

Belirgin şekilde huzursuzluk gösteren

Fazla duyarlı,sıkılgan ve alıngan olan

Oldukça bencil

Çabuk heyecanlanan,kolayca kızan,kırılan kişilerdir.
Tikli olan gençlerin genellikle,yetenekleri üstünde zorlanan,sürekli kardeş ve arkadaşlarıyla
kıyaslanan,yeterli ilgi ve sevgi içinde büyümeyen,anne-babası ile yeterli duygusal bağı kuramayan
gençler olduğu görülmektedir.
Hareket tiklerinin başlama yaşı 2-18 yaş arasıdır. Ergenliğin ilk dönemi tiklerin en yoğun
olduğu dönemdir. Ardından basamaklı bir iyileşme gösterir. Zaman zaman tiklerin sıklığı ve şiddeti
değişebilir. Uykuda kaybolur. Stresle artar. Bir aydan önce geçerse “geçici tik” , bir seneden fazla
sürerse “kronik tik” denmektedir.
İsten dışı vokal tikler veya tekrarlayıcı hızlı hareketlerle beliren bozukluklara gılles de
tourette sendromu denmektedir. Vokal tikler,hırıltı,patlar tarzda öksürükler,havlar gibi sesler ve
gelişigüzel çıkan sözcüklerdir. Bunlar genellikle koprolali
( küfür,beddua ya da ayıp sözler)
şeklindedir. Vokal ve vücuttaki tikler empulsif niteliktedirler. Genç bir yandan patlayıcı biçimde
küfür ederken,bir yandan eliyle kapıyı yumruklar ya da duvarı tekmeler. Bu bozuklukta da
hareketler uykuyla kaybolur ve stresle artar.
Tourette bozukluğu olan gençlerin %15-20’SİNDE obsesif-kompulsif belirtiler de gözlenir.
Tik ortaya çıkan çocuklarda tike bağlı kaygıyı artırmamak için çocuğun dikkati o yöne
ekilmemeye çalışılır. Ayrıca mevcut tikler için ilaç tedavisi mümkün olabilir. Ancak tiklerin
tamamen geçip geçmeyeceği ilerleyen süreç içerisinde belli olmaktadır. Eşlik eden başka psikiyatrik
durumların olup olmadığı kontrol edilmelidir.Aileye gereken danışmanlığın yapılması önemlidir.
Çocuğa sağlanacak psikososyal destek ile birlikte aileye gerekli tavsiyelerin bulunulması tiklerin
kalıcı olup olmaması açısından önemlidir.
6-Obsesif-kompulsif bozukluk
Obsesyon (saplantı) irade dışı gelen,bireyi tedirgin eden,benliğe yabancı,bilinçli çaba ile
kovulamayan,yineleyen düşüncelerdir. Kompulsiyon (zorlantı) ise çoğu kez saplantılı düşünceleri
kovmak için yapılan,istentç dışı yinelenen hareketlerdir.
Son yıllara kadar obsesif kompulsif bozukluğun (okb) çocuk ve ergenlerde nadir
görüldüğüne inanılırdı. Ancak yeni çalışmalar bu bozukluğun sanıldığı kadar seyrek olmadığını
göstermektedir (swedo ve ark. 1992). Yapılan epidemiyolojik bir çalışmada okb prevalansı yaklaşık
% 0.05 bulunmuştur (elkins ve ark. 1980). Flament ve arkadaşları(1989)yaptıkları epidemiyolojik
bir çalışmada beş bin lise öğrencisinde yaşam boyu yaygınlığı % 2 olarak saptamışlardır. Yani her
200 genç kişiden biri okb'ye sahiptir (flament 1990). Retrospektif çalışmalarda yetişkinlikte okb
tanısı alanların 1/3-1/2'SİNDE hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde olduğu
saptanmıştır (karno ve ark.1988).
Erken başlangıçlı grup ve ergende en erken başlama yaşı 7, ortalama başlama yaşı 10.2
yaştır (swedo ve ark. 1989 ). Çalışmalarda okb'ye erkek çocuklarda kızlardan daha sık görüldüğü
bulunmuştur. Okb' li erkek çocukları daha büyük olasılıkla prepubertal başlangıçlı olup ve aile
üyelerinden birisi okb veya tourette sendromlu iken, kızlarda büyük olasılıkla adolesans
başlangıçlıdır (rasmussen 1994).
Bu tür gençlerin konuşmaları düzgün ve aşırı kibardır. En küçük bir eksiklik bırakmama
çabası yüzünden ayrıntılara çok fazla girer. Düzenli ve çok titizdir. Belli bir süre sonra bu titizlik
dağınıklığa dönebilir.
Genç saplantılardan oldukça fazla rahatsız olur. Saplantı ve zorlantıların kendisine çok
büyük sıkıntılar verdiğini söyler. Çünkü gencin aklı sürekli bu düşüncelere takılır. Ve bu
düşüncelerden kurtulmak için sürekli bir takım hareketleri yineler. Bunlar arasında ayıp ve günah
şeylerin her akıla geldiği korkusu ve bunun için bir takım hareketleri yineleme sık görülür.
Mesela,erkekleri düşünmenin çok ayıp olduğunu düşünen bir genç kız,bu düşünceden kurtulmak
için sürekli oturup,ayağa kalkar,banyoda yıkanırken bu düşüncelerin onu pislettiğini düşünerek
defalarca sabunlanır.
Herhangi bir düşünceyi kafadan atmaya çalışmak aslında onu yaşatmaktır. Çabaladıkça
artar,sıklaşır ve genç çok bunalır. Düşüncede ambivalence (iki-değerlilik) belirgindir. Sürekli
tereddüt ve kararsızlık dikkati çeker. Sanki her düşüncenin bir olumlu bir de olumsuz yanı vardır.
Bir şeyi kuralına göre yaptım mı yapmadım mı,düşündün mü düşünmedim mi,yapsam mı
yapmasam mı diye kararsızlıklar yaşar ve genç ileri derecede bunalır ve çevresindekileri de bunaltır.
Kapılar,pencereler,dolaplar,karyolasının altı defalarca kontrol edilir ,elini sıktığı kişi acaba
tuvaletten çıktıktan sonra elerini yıkadı mı ,allah var mıdır yok mudur,varsa allah’ı kim yaratmıştır
diye düşünülür. Kimi gençlerde sayı sayma dışarıdan anlaşılmayan bir tutku halini alır.
Apartmanların kaç kat olduğunu,tavandaki kiremitleri,banyodaki tuvaletteki fayansları sayar. Sık
sık ellerin yıkar. Özellikle rüyalanmalardan sonra bir tane boy abdestinin yetmeyeceğini düşünür ve
kendince belirlediği sayırlarla abdest alır.
Genç bunların anlamsız ve saçma olduğunu bilir ama içinden bunu yapmak için adeta birinin
zorladığını düşünür. Bu eylemleri yapmayınca içinde büyük bir çatışma,kaygı yaşar.
Çocuk ve ergenlerdeki obsesif kompulsif bozuklukta, erişkinle karşılaştırıldığında kısmen
farklı belirtiler gözlenmektedir. Çocuk ve ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk sıklıkla aile
çatışmaları, sosyal çekilme ve okulda başarısızlığa yol açmaktadır. Çocuklar ritüellerine aile
bireylerini ve arkadaşlarını ortak edebilmekte, %90 vakada semptomlar zamanla degişim
gösterebilmektedir. Özellikle ergenlerde obsesif kompulsif bozukluğu erken başlangıçlı
şizofreniden ayırmakta güçlükler olabilmektedir.
Obsesif kompulsif bozukluğun 4 çeşit semptom örüntüsü vardır:
1. En sık görüleni bulaşma obsesyonudur. Bunu yıkama, yıkanma, temizleme yada bulaşık olduğu
düşünülen nesneden kompulsif kaçınma izler. Korkulan nesne genellikle kaçınılması zor olan bir
nesnedir (feçes, idrar, toz yada mikrop gibi). Korkulan nesneye karşı en çok duyulan duygusal tepki
anksiyete olursa da obsesif utanç, igrenme ve tiksinmede sık görülür.
2. En sık gözlenen ikinci semptom örüntüsü kuşku obsesyonudur. Bunu kontrol etme kompulsiyonu
izler.
3. En sık görülen üçüncü örüntü; bir kompulsiyon olmaksızın, zihne yerleşen obsesyonel
düşüncelerin taşınmasıdır. Bu obsesyonlar genellikle cinsel yada saldırgan bir eylemle ilintili
yineleyici düşüncelerdir ve hasta bu düşüncelerinden ötürü kendi kendini kınamaktadır.
4. En sık görülen dördüncü örüntü, bakışıklık(simetri) yada kesin olma obsesyonudur. Bunu
yavaşlama kompulsiyonu izler. Bu hastaların bir yemek yemeleri, traş olmaları saatler alır. Obsesif
kompulsif hastalarda dinsel obsesyonlar ve istifçilikte sık gözlenir (köroğlu.1995).
Okb olan çocuk ve ergenlerde en sık görülen obsesyon; yetişkinlere benzer şekilde kirleme
ve mikrop bulaşma korkusudur. Kendine ve sevdiklerine zarar geleceği korkusu, simetri ve düzenle
ilgili obsesyonlar, saldırganlık, cinsellik ve dinle ilgili obsesyonlar diğer sık görülen obsesyonlardır.
Cinsel içerikli obsesyonlar çocuklardan çok ergenlerde gözlenir. Bizim olguda da daha çok cinsel
içerikli obsesyonlar hakimdi.
Ayrıca bir çok genç hasta, zaman içinde, belli semptom dizisinin aylar hatta yıllar boyunca
baskın olup daha sonra başka birpaterne dönüştüğünü bildirmişlerdir. Örneğin bir çocuk, sayma
ritüellerinden yıkama ritüellerine geçerken, daha sonraki bir dönemde yanlız obsesif düşüncelerden
şikayetçi olabilir (rettew ve ark.,1992).
7-ENÜREZİS
Enürezis terimi, yunanca idrar yapmak “enourein” sözcüğünden gelmektedir. Tıbbi
terminolojide idrar kaçırmayı (yatağı ıslatma) tanımlamak için kullanılmaktadır.
Normal gelişimleri sırasında çocuklar, genellikle 2-3 yaşları arasında mesane kontrolünü
kazanmaya başlarlar. Gece kontrolü ise genellikle üçüncü ya da dördüncü yıllar arasında
tamamlanmaktadır.
Dört yaş üzeri çocuklarda dışkının giysilerine ya da uygunsuz herhangi bir yere
kaçırılmasıdır. Dsm-ıv tanı ölçütlerine göre konstipasyonlu ve konstipasyonsuz olarak iki tipi
tanımlanmıştır.Enürezis nokturna (en) dsm-ıv tanı ölçütlerine göre; 5 yaşından büyük çocukların,
uyku sırasında, tekrarlayıcı nitelikte, istemsiz idrar kaçırması, bu davranışın üç ay süre ile en az
haftada iki kez ortaya çıkması, okul ya da sosyal yaşantı ile ilgili bir sıkıntı nedeni olması ve
durumun tıbbi bir hastalığa bağlı olmaması olarak tanımlanır. En, dsm-ıv sistemine göre dışa atım
bozuklukları arasında sınıflandırlırken, ıcd sisteminde duygusal ve davranışsal bozukluklar başlığı
altında sınıflandırılmaktadır (burada yaş sınırı 4 yaş olarak belirtilmektedir). Çoğu uyku
araştırmacıları bozukluğu bir parasomnia olarak ele almaktadır. Ancak daha yaygın olan görüş; bu
belirtileri 5 yaşından küçük çocuklarda “gecikmiş ya da sorunlu tuvalet eğitimi” olarak
tanımlamaktadır.
Beş yaşından sonra geceleri yatak ıslatma oluyorsa nokturnal, gündüzleri idrar kaçırma
oluyorsa diurnal enürezisten söz edilir. Nokturnal enürezis daha çok erkek çocuklarda, diurnal
enürezis ise kız çocuklarda sık görülmektedir. Gün içinde giysilerini ıslatanların yaklaşık 1/3’Ü
urgency (sıkışma) inkontinansdır. Bu çocuklar, tuvalete koşarken veya pantolununu indiriken
idrarlarını kaçırırlar. Genellikle kızlarda olup aşırı mesane spazmı yküsü veya oyuna dalma
sözkonusudur. En, sorunun başlangıç biçimi ve seyrine göre primer (birincil) ve sekonder (ikincil)
olarak iki gruba ayrılır. En az bir yıllık idrar tutma periyodunun olmadığı durumlarda enürezis
primer olarak adlandırılır. Primer enürezis için, en az 3 veya 6 aylık kuruluk periyodunun olmadığı
durumları koşul kabul edenler de vardır. Tüm enüretiklerin %80-90’ININI oluşturan bu grupta daha
çok genetik yatkınlık, biyolojik ve gelişimsel etmenler sorumlu tutulmuştur. Sekonder enürezis ise
en az 1 yıl süren kuru bir periyoddan sonra tekrarlamanın olmasıdır. İkincil en en sık 5-8 yaşlar
arasında görülür ve bu grupta daha çok psikolojik etmenlerin sorunu başlattığı ileri sürülmektedir.
Enüretik epizodların sıklığını tanı kriteri olarak kullananlar da mevcuttur. Haftada 1
epizottan ayda 1 epizoda kadar farklı değerlendirmelerle karşılaşılmaktadır. Örneğin, mahony
enürezis kliniği ayda 1-3 epizodu hafif, gecede 1 epizodu sık, devamlı idrar kaçırmayı ileri derecede
kabul etmektedir.
Sıklık
Enürezisin prevalans oranları araştırmalar arasında büyük ölçüde değişmekle birlikte, büyük
britanya’da 5 yaşındaki çocuklarda %10 (her 10 çocuktan biri), 8 yaşındaki çocuklarda %4 (her 25
çocuktan biri) ve 14 yaşındaki ergenlerde %1 kadardır. En ülkemizde çocuk psikiyatrisi
polikliniklerine yapılan başvuruların en sık nedenleri arasındadır. Ankaradaki çocuk ruh sağlığı
bölümlerine getirilen çocuklardaki enürezis oranı %18-21CİVARINDADIR.
Bozukluk düşük sosyaekonomik gruplarda, eğitim düzeyinin düşük olduğu aileler ve
kurumlarda yaşama gibi psikosoyal stres altındaki ve sosyal yönden olumsuz durumdaki çocuklarda
daha sıktır.
Erkek çocuklarda kız çocuklardan daha fazla görülür. Ergenlik döneminde cinsiyet
yönünden eşitlenir.
Yapılan araştırmalar enüreziste ailesel bir yatkınlık olduğu görüşünde birleşmektedir.
Enüretik çocukların %70-75’İNİN birinci dereceden akrabalarında devam eden enürezis veya
geçmişte enürezis olduğu
bildirilmektedir. Eğer öykü tek ebeveyne aitse bu risk %40-45’E
düşmekte, ailesel öykü yoksa %15’E kadar düşmektedir. 3206 çocuğun incelendiği iskandinavya
araştırmasında, anne enüretik ise çocukta en ortaya çıkma riskinin 5.2 kat, baba enüretik ise aynı
olasılığın 7.1 kat arttığı bulunmuştur.
Altını kirletme :Altını kirletme gece ve gündüz olabilir. Dört yaşından sonra tuvalet kontrolü
sağlanmamışsa ve en az ayda bir kez tekrarlıyorsa bu problemden bahsedebiliriz. Genelde Sindirim
sistemi Rahatsızlıkları primer ve sekonder yerleşebilir. Psikiyatrik muayene yapıldıktan sonra eşlik
eden durumlar varsa müdahale edilmelidir. Davranışçı tedavi ve ilaç tedavisi ile bu problem
halledilebilir. Çocuğu altına bez bağlamak , çocuğun bu yaşına uygun olmayan davranışı karşısında
sessiz kalmak , aşırı cezalandırma yoluna gitmek , çocuğun probleminin artmasına neden olur.
Altını kirletme ve altını ıslatma problemlerinde çocukta mevcut olabilecek psikiyatrik
problemlerin ele alınarak halledilmesi gerekir . Bu türlü problemler başka türlü problemlerin
habercisi olabilir. Bu yönü nedeni ile anne babaların bu durumları küçümsememeleri gerekir.
Altını ıslatma ve altını kirletme zamanında tedavi edilmez ise , çocuğun yaşına uygun
normal psikososyal gelişimi bozulur , anne baba -çocuk ilişkilerinde problemler yaşanır, çocuğun
sosyal çevresinde (okul , arkadaş vb ) uyum problemlerine yol açar , çocuğun stres olayına uygun
tepki ortaya koymamasını pekiştirir, ikincil olarak bazı bedensel problemlerin gelişmesine yol açar .
6-DEPRESYONLARIN GÖRÜNÜMÜ
Çocuklarda görülen depresyonlar erişkinlerden değişik farklılılar gösterir. Çocukların
depresyonlarını tespit etmek kolay olmayabilir. Depresif çocuklarda depresyon faklı klinik
görünümler ve farklı semptomlar ile kendini gösterebilir. Özellikle kronik deprese çocukların
durumu zor farkedilebilir. Psikososyal stres faktörleri ile beraber aile ortamı ve çocuğu
etkileyebilecek diğer nedenler ile çocuklar depresyona girebilirler.
Çocuklardaki depresyonun görünümü aşırı sinirlilik , içe çekilme , üzgün bakış , daha
öncesinden zevk aldığı uğraşlardan zevk alamama , kazanılmış işlevsellikte geriye dönüş , çabuk
sinirlenme ,gün içerisinde ara sıra ağlama , aşırı hareketlilik , okul başarısındaki düşüş, uyku ve
iştah problemleri , kendine güvensizlik , olayları olumsuz değerlendirme , olaylar karşısında kendini
suçlama , ara sıra ölüm düşünceleri, içe çekilme , arkadaş ve sosyal çevresinde uyum güçlükleri ,
okul ve ailede bazı problemler şeklinde görülebilir.
Çocuklardaki depresyonun saptanabilmesi için anne babaların yukarıda sayılan durumlara
karşı uyanık olmaları gerekir. Aynı zamanda çocukra depresyon ile birlikte gelişebilecek Madde
bağımlılığı , okuldan atılma , davranış problemleri gibi sorunlar oluşmadan tedavi için bir an önce
devreye girilmelidir.
Özellikle çocuğu etkileyen stes etkenleri araştırılmalıdır. Bu stres etkenleri arasında ( yakın
veya arkadaş ölümü , göç , anne baba geçimsizliği , aile içi stres faktörleri , çocuğa yönelik cinsel
ve fiziksel istismar , tabii afetler , çocukta bulunan tıbbi bir hastalık , aile üyelerinden herhangi
birinde hastalık , anne baba veya aile üyelerinden birinde madde bağımlılığı , ekonomik sorunlar ,
anne veya babada psikiyatrik bir rahatsızlık sayılabilir.
Çocukluk çağı depresyonlarının tedavisinde ilaç ve psikoterapi yaklaşımı gereklidir.
Özellikle eşlik edebilecek diğer psikiyatrik durumların ortaya çıkarılması gerekir. Çocuğun depresif
döneminde ciddi bir psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Öğretmen ve okul ile de görüşülerek bu
konuda yönlendirilmeleri gerekir. Bu dönemde özellikle anne babanın rolü çok önemlidir.
Çocukluk çağı depresyonları çocuğun kişilik ve sosyal gelişimini doğrudan etkileyeceğinden
tedavisi çok önemli olmaktadır.
7-PSİKOTİK DURUMLAR
Çocuklardaki psikotik bozuklukların başlangıcı çok erken dönemde olabildiği gibi gelişme
döneminin her safhasında görülebilir. Psikotik bozuklukların görünümü değişik şekillerde olabilir.
Belli bir fonksiyonellik kaybı ya da içe çekilmenin ardından görülebileceği gibi birden bire
de başlayabilir.
Klinik görünümünde çocukların normal gelişim ve yaşlarına uygun davranışların dışına
çıkma söz konusudur. Çocuklar görsel ve işitsel olarak gördükleri ve işittikleri bazı şeylerden
bahsedebilirler, hiç bahsetmedikleri halde bazı şeyler görüyormuş gibi davranabilirler. Veya çok
değişik şekliyle garip davranışlar , uygunsuz gülme ve ağlamalar görülebilir. Çocukların bu durumu
normal çocukluğun hayali oyun arkadaşlarından ve düşünce dünyasından ayırt edilmelidir. Psikotik
bozukluklarda gidişat genelde ilerleyici ve süreğendir.
Çocuklarda işlev kaybı , içe çekilme, garip davranışlar ile beraber bu durum anne babalar
tarafından kolaylıkla fark edilebilir. Başlangıcı birden bire olabileceği gibi sinsi de olabilir. Tedavi
de ilaç ve psikoterapi etkilidir. Ancak ayırıcı tanı açısından çocukluk çağında görülebilen diğer
hastalıklardan ayırt edilmelidir.
8-SOSYAL FOBİNİN GÖRÜNÜMÜ
Çocuklardaki sosyal fobinin görünümünde , genellikle belli bir yaştan sonra çocuğun sosyal
ortamlarda gösterdiği belirtiler ile tanı kesinleştirilir.
Çocuk alışık olduğu ortamların dışındaki ortamlarda (okul , arkadaş çevresi, misafir olduğu
yer vb) aşırı derecede sıkılganlık ile beraber konuşmama , kaygı belirtileri gösterebilir. Bu görünüm
küçük düşme , rezil olma korkusu ile beraber olabilir. Sınıfında söz almak istemeyebilir veya söz
aldığında ve sosyal ortamlarda aşırı endişeli ve kaygılı olabilir. Seçici konuşmamazlığın değişik bir
görünümüde bu duruma eşlik edebilir. Kalabalık içinde rahat davranamama ve yaşıtları ile kolay
sosyal iletişim kuramamada birlikte görülebilir. Bu durum ev içerisinde çok fazla yargılama ve
eleştiriye maruz kalan , aşırı inhibe çocukların durumu ile karıştırılmamalıdır. Aynı zamanda
depresyon , travma sonrası stres bozukluğu , çekingen kişilik durumu , psikotik bozukluğun
öncesindeki içe çekilme dönemi ile bu durum karıştırılmamalıdır.
Sosyal fobi okul çağındaki çocukların işlevselliğini önemli ölçüde bozabilir. Çocuğun
normal psikososyal gelişiminde ciddi sıkıntılara yol açabilir. Tedavi tanı kesinleştirildikten sonra
ve diğer psikiyatrik durumlar ile ayrıcı tanısı yapıldıktan sonra çocuğun yaşına göre ayarlanabilir.
İlaç tedavisi ve psikoterapi aynı zamanda davranışçı yaklaşımlarda bu konuda etkili olabilir. Anne
babalara çocuklarının özgüvenlerini artıracak önlemler almaları tavsiye edilir.
9-ÖZGÜL FOBİNİN GÖRÜNÜMÜ
Özgül fobinin çocuklardaki görünümü erişkinlerden çok farklı değildir. Çocuğun herhangi
bir şeye karşı fobik yakınmaları olabilir. Genelde fobik yakınmalar hayvanlara karşı , kapalı yerlere
karşı , suya , yüksekliğe , gök gürültüsüne karşı olabilir.
Özgül fobinin belirtileri korkulan nesneye yaklaşıldığında veya maruz kalındığında
gösterilen kaygı belirtileridir. Bu yüzden korkulan şeyden genelde çocuklar uzak durmayı tercih
ederler Tedavi olarak genelde yakınmaların şiddetine göre psikoterapi ve davranışçı tedaviler
uygulanır .Belirtiler çok ağır ise veya eşlik eden başka semptomlar var ise ilaç tedavisi de
uygulanabilir.
Özgül fobinin çok ağır olduğu durumlarda çocuklarda psikososyal sıkıntılar ortaya çıkabilir.
Bu durum çocuğun uyku , iştah gibi durumlarına etki edebilir. Çocuğun işlevselliğinin azalmaya
başlaması durum olabilir.
10-TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Genelde kişinin başına gelen veya şahit olduğu hayatı tehdit edici bir olaydan sonra gelişen
kaygı belirtielri , olaya bağlı kaçınma davranışları ve korku reaksiyonlarını içerir. Bu herhangi bir
ölüm olayı , tabii afet , herhangi bir kaza ve buna benzer kişiyi ve hayatı tehdit edici bir olaydan
sonra yıllar içerisinde gelişebilir. Çocuk böyle bir durum karşısında tepkisiz ve çaresiz kalmış
olabilir.
Genelde maruz kalınan olay ile ilgili kabuslar , yaşanılan olayın yeri , yıldönümü ve onu
hatırlatan şeylerden kaçış ve onunla ilgili korkular , uyku bozuklukları , depresif düşünceler , kaygı
belirtileri , o olayın aniden tekrar yaşanıyor gibi olması , kişiyi düşünce olarak da o olayla ilgili
rahatsız eden düşünceler şeklinde yakınmalar olur.
Çocuklar genelde oyunlarında ve oyuncaklarında o olayı tekrar tekrar canlandırarak bir tür
rahatlama sağlamaya çalışırlar. Yine çocukların resimlerinde , sordukları sorularda o olayla ilgili
çok şey olabilir. Genelde uyku bozuklukları ve gece kabuslar gelişir. Anne babadan ayrılmak
istememe veya onların başına kötü bir şey geleceği endişesi olabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu olay yaşandıktan sonra yıllar içerisinde gelişebilir . Eğer
olayın yaşanmasından hemen sonra şikayetler başlar ve bir ay içinde şikayetler geçer ise bu
durumda akut stres bozukluğundan bahsederiz.
Tedavi olarak çocuğun yaşına göre psikoterapi , oyun terapisi , ilaç tedavisi yapılabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu durumu çocuk için gerçekten çok sıkıntılı ve belirgin işlev
kaybına yol açan bir durumdur. Çocukta bu durumda depresyon , okul başarısızlıkları , sosyal fobi ,
içe çekilme , arkadaşlardan uzak kalma , hayata ve geleceği yönelik ümitsizlik görülebilir. Bu
durumda olan her çocuğa aile - hekim - okul üçgeni içerisinde belirgin bir psikososyal destek
sağlanmalıdır.
11-UYKU PROBLEMLERİ
Çocuklardaki uyku problemleri yaşa göre farklılıklar gösterir. Çocukların genelde uykuya
dalma , uykuyu devam ettirme , yeterli uyku alma , uykunun kalitesi , açısından problemler
yaşanabilir.
Uyku bozuklukları genelde kişinin psikososyal stres faktörlerine ve kaygı durumlarına
gösterdiği bir reaksiyondur. Özellikle çocuklarda bu kaygı durumu ile ilgili uyku problemlerine sık
bir şekilde rastlanır.
Gece Kabusları: Gece kabusları genelde uykunun ikinci yarısında meydana gelir . Çocuk etkisinde
kaldığı bir olayı veya kaygılarını rüyasında yaşayabilir. Gece kabuslarında çocuk genelde ağlayarak
uyanır ve sakinleştirildikten sonra tekrar uykuya dalabilir. Ertesi gün ise gece olan olayı hatırlar,
kabusu size anlatabilir.
Gece Terörü (uyku terörü) : Gece teröründe çocuk genelde gecenin ilk yarısında veya ilk üçte
birlik kısmında , yarı uyanık bir halde dolaşma , ağlama , konuşma olabilir . Çocuk kendinde
değildir.Sabah olup bitenleri hatırlamaz ve uyandırılmaya çalışıldığında kolaylıkla uyanmaz . Üç
beş dakikadan sonra tekrar uykuya dalar. O sırada herhangi bir şekilde kendini bir yere çarparak
veya yataktan düşerek yaralanma olabilir.
Uyurgezerlik : Uyurgezer çocuklar genelde gecenin ilk yarısında kalkıp gezerler , sabah olup biteni
hatırlamazlar . Hatta evinden çıkıp gidebilir veya pencereyi dahi açabilirler.Kendiliklerinden
uyanabildikleri gibi hiç uyanmadan tekrar uykuya dalabilirler. Yine gece teröründe olduğu gibi , o
sırada herhangi bir şekilde kendini bir yere çarparak veya yataktan düşerek yaralanma olabilir.
Özellikle gece terörü ve uyurgezerlikte kapı ve pencereler kapalı olmalı . Çocuğun kendini
yaralamasına izin vermeyecek şekilde yatak ve oda dizayn edilmeli. Yapılan psikiyatrik muayene
sonrası uyku bozukluğunu kötüleştiren nedenler varsa onlar kontrol edilmeli ve ortadan
kaldırılmaya çalışılmalıdır. Uyku bozukluğu şiddetli boyutta ise ilaç kullanımı uygun olabilir.
Çocuğun kaygılarına yönelik psikoterapi yapılabilir.
12-DÜRTÜ KONTROL PROBLEMLERİ
Dürtü kontrol bozukluklarının çocuklar ve gençlerdeki görünümü erişkinden bir kısım
farklılıklar gösterir. Bu spektrumda ele alınacak dürtü kontrol bozuklukları ; Öfke patlamaları ,
kleptomani , piromani , patolojik kumar oynama , trikotillomani sayılabilir. Özellikle çocukluk
döneminde görülenler aralıklı patlayıcı bozukluk , piromani ve trikotillomani önemlidir.
Öfke patlamaları : Çocuklarda başka psikiyatrik durumlarında eşlik edebildiği bu bozuklukta ,
çocuklar normalden daha sık olarak ufak tefek sebeplerle dahi olsa , olaylar karşısında büyük tepki
koyabilirler. Bu durum , aniden ve çok şiddetli bir cevap şeklinde olabilir. Bu durum engellenme
eşiğinin çok düştüğü , irritabilite ve depresif duygudurumun eşlik ettiği durumlar ile
karıştırılmamalıdır. Öfke patlamaları bir çok psikiyatrik durumun kendi doğasında görülebileceği
için eşlik eden psikiyatrik bir durum varsa , gözden geçirilmelidir.
Piromani : Bu bozuklukta patolojik olarak yangın çıkarma ve ateş yakma vardır. Genelde
ebeveynin olmadığı zamanlar olmak üzere çocuk olur olmaz ateş yakıp yangın çıkarmaktan kendini
alamaz . Bu durum normal gelişim esnasında görülen çocukların ateşe olan ilgisinden çok şiddetli
derecededir. Çocuk herhangi bir
neden olmadan ve sonucunu düşünmeden bu türlü bir şey
yapabilir. Bu durumun davranım bozukluğundaki görünümünden ayırt etmek gerekir.
Trikotillomani : Bu durum patolojik olarak vücutta bulunan saç kirpik gibi yerlerden kıl koparmak
şeklinde özetlenebilir. Bu durum bir çok psikiyatrik rahatsızlıkta görülmekle beraber yalnız başka
semptom olmadığı zamanlar trikotillomaniden söz edebiliriz. Genelde bu türlü saç ve kirpik
koparma bir kaygı işaretinin ve altta yatan agresyonun işaretçisi olabilir. Bu durumun ayırıcı tanısı
iyi yapılmalıdır.
Kleptomani: Patolojik hırsızlık diyebileceğimiz bu durum davranım bozukluğunda görülebilir.
Başka semptomlar olmadan sadece dürtü kontrol eksikliğinden kaynaklanan bir durum varsa
kleptomaniden bahsedebiliriz. Çocuklarda sadece kleptomani görülmesi nadir olmakla beraber daha
çok diğer psikiyatrik rahatsızlıklar ile birlikte görülmesi sıktır. Bu durumun görüldüğü çocukların
ailelerinin maddi düzeyi ile kleptomai ilişkisi belirgin olarak gösterilememiş olmakla beraber
,davranım bozukluğu ile birlikte görülme sıklığı fazladır.
Patolojik Kumar Oynama: Bu durum genelde başka psikiyatrik rahatsızlıklarla beraber
görülmekle beraber , sadece kumar oynamaktan kendini alamama şeklinde ise bu tür bir dürtü
kontrol bozukluğundan bahsedebilriz . Davranım bozukluğunun eşlik ettiği şekliyle çocuklarda
daha çok görülür.
Dürtü kontrol bozuklukarının tedavisi genelde içgörü kazandırmaya yönelik psikoterapi
şeklinde uygulanabilir . Bu durumun şiddetine göre gerekirse ilaç tedavisi yapılmalıdır. Eşlik eden
psikiyatrik bir durumun tedavisi önemlidir. Aynı zamanda okul ile işbirliği önemlidir. Anne
babalara yapılacak danışmanlık ile çocukların bu durumdan kurtulmaları kolaylaşmaktadır.
13-UYUM BOZUKLUKLARININ ÇOCUKLARDAKİ DURUMU
Uyum bozukluklarının sebepleri ve semptomları çocuklarda farklılıklar arzeder. Uyum
bozukluğu değişik özelliklerle birlikte gider. Depresyon ile giden uyum güçlüğü , kaygı ile giden
uyum güçlüğü en çok görülen şekilleridir. Genelde zorlanılan bir yaşam olayından sonra bir
psikososyal stres faktöründen sonra görülebilir. Şiddeti depresyon yada yaygın kaygı bozukluğu
kadar olmamakla beraber kişinin işlevselliğini ve ruh sağlığını etkiler.
Çocuklarda okula başlama , yakın veya arkadaş kaybı , tabii afetler , aile içi problemler ,
kardeş doğumu , göç , aile bireylerinden birini etkileyen herhangi bir olaydan sonra uyum güçlüğü
gelişebilir. Uyum güçlüğü gelişen çocuklarda uyum güçlüğünün şiddetine göre değişik belirtiler
görülebilir. Uyku ,iştah problemleri , dikkat ve konsantrasyonda bozulmalar ,tedirginlik , aşırı
sinirlilik , içe kapanma , arkadaş ve sosyal ilişkilerde bozulmalar , anne babaya karşı davranışın
değişmesi , okul içinde uyumsuzlukların artması , kendi halinde olmaya çalışma , sıkıntı atakları ,
başına gelen önemli olay ile ilgili sorular , üzgün bakış ve buna benzer problemler oluşabilir.
Uyum güçlüğü gelişen çocuklarda nedene yönelik tedavi yapılmalıdır. Psikoterapi ve
durumun şiddetine göre ilaç tedavisi uygulanabilir.
PSİKOSOSYAL STRES ETKENLERİNİN GÖRÜNÜMÜ
Psikososyal stres faktörleri çocukları erişkinlerden daha fazla etkiler. Genel görünüm olarak
çocukların bazıları bu stres faktörlerini dışa yansıtmayabilir ama değişik belirtiler ile bu stres
faktörlerinin etkisi belli olur. Genelde erişkini etkileyen hemen hemen her şey çocukları da etkiler,
hatta erişkinlerden daha fazla olarak çocukların etkileneceği ek bazı stres faktörleri vardır.
Çocuğun psikosostal stres faktörlerine verdiği cevap uyum bozukluklarına benzer. Genelde
çocuklar bu stres etkenine maruz kalındıktan hemen sonra veya bir süre sonra bazı belirtiler
gösterebilirler. Anne babaların bu durumun farkına varması ve çocukta olabilecek değişiklikleri
gözlemlemesi gerekmektedir. Genelde aile içindeki etkilelerin farkına varamayan erişkinler
çocukların durumlarını göz ardı edebilirler .
Psikososyal stres faktörleri arasında
yakın veya arkadaş ölümü , göç , anne baba
geçimsizliği , aile içi stres faktörleri , çocuğa yönelik cinsel ve fiziksel istismar , tabii afetler ,
çocukta bulunan tıbbi bir hastalık , aile üyelerinden herhangi birinde hastalık , anne baba veya aile
üyelerinden birinde madde bağımlılığı , ekonomik sorunlar , anne veya babada psikiyatrik bir
rahatsızlık , babanın işten çıkarılması , çocuktan aşırı ders beklentisi , okul içinde yaşanabilecek
eğitim ile ilgili sorunlar vb. durumlar sayılabilir.
Psikososyal stres faktörlerinin etkisi ve ortaya çıkan semptomların şiddetine göre psikoterapi
ve gerekirse ilaç tedavisi yapılabilir. Bu stres etkenlerinin şiddeti ve maruz kalınan sürenin
uzunluğu çocuktaki durumun şiddetini belirler. Çocuğun normal psikososyal gelişimi esnasında
olabilecek bu stres etkenleri , bu gelişimi negatif yönde etkileyerek, çocukta bazı stres belirtilerine (
altını ıslatma , altını kirletme , tırnak yeme , parmak emme , kekeleme , tik başlangıcı , uyku
sorunları , iştah sorunları vb) yol açabilir. Aynı zamanda Depresyon , uyum güçlükleri , kaygı
belirtileri , sosyal fobi , kaygı bozuklukları gibi psikiyatrik problemlere yol açabilir.
OKUL İLE İLGİLİ SORUNLAR
Çocukların okul ile ilgili problemleri önem arz etmektedir. Okul ile ilgili sorunlar ciddi
sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçların ele alınmasında vakit kaybedilmemelidir. Belli bir yaştan sonra
çocukların psikososyal gelişiminde okulun etkisi çok büyüktür. Okul da olan herhangi bir problem
çocuğun genel olarak ruh sağlığına ve psikososyal gelişimine direk etki eder.
Çocukların zeka kapasiteleri , kişilik yapıları , ailenin sosyo ekonomik ve sosyokültürel
durumu, okulun kalitatif ve kantitatif özellikleri, öğretmenlerin tutumu , okuldaki arkadaşlarının
özellikleri vb etkenler çocuğun okul ile ilgili konumunu belli eder. Ve bu etkenlerden herhangi biri
ile ilgili sorun çocuğun okul sorunu olarak karşımıza çıkar.
Okul sorunlarının zamanında tespiti ve tedavisi çocuğun işlevsellik kaybını ve öğrenme
performansındaki zararı en aza indirir. Belli bir zeka seviyesine rağmen ders başarısındaki ilerleyen
düşme okul sorunlarının en temel göstergesidir. Çocuğun okula gitmek istememesi okul ile ilgili
değişik bahaneler söylemesi ,bedensel yakınmalar ile aileye yakınması , ders çalışmak istememesi ,
son zamanlarda okul arkadaşlarından uzaklaşması , sabah okula gitmek için kalkmakta zorlanması ,
okula gitmemek için sıradan bahaneler sunması ,okul ile ilgili bazı sorunların olduğunun
göstergesidir.
Bu durum bazı psikiyatrik rahatsızlıklardan da kaynaklanıyor olabilir. Ayrıntılı psikiyatrik
muayene ile bu tür bir ayrıcı tanı yapılmalıdır. Zaman geçirmeden soruna müdahale edilmelidir.
Aileden , okuldan veya çocuğun kendinden kaynaklanan problem çözülmeye çalışılmalıdır.
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ GÖRÜNÜMÜ
Davranım bozukluğu genelde çocuklarda görülür. Bu durumun çocukluğun ilk
dönemlerinden başlamak üzere değişik belirtileri vardır. Bu belirtiler genelde aileleri erken
dönemde psikiyatriste getirir. Davranım bozukluğu olan çocuklarda görülen başlıca belirtiler
şunlardır ; insanlara zarar verme , hayvanlara zarar verme , hırsızlık , yalan söyleme , başkalarını
tehdit etme , başkalarına karşı kabadayılık etme , çoğu zaman kavga döğüş başlatma , birisini cinsel
etkinlikte bulunması için zorlama , isteyerek yangın çıkarma , isteyerek başkalarının mülküne zarar
verme , ailenin yasaklarına karşı gelme , toplum kurallarına karşı gelme ve buna benzer belirtiler
görülür.
Davranım bozukluğunun şiddeti hafif , orta , ağır olabilir . Davranım bozukluğu olan
çocuklarda normalden daha fazla bir şekilde bu belirtiler ısrarlı bir biçimde görülür. Davranım
bozukluğunda bozuk arkadaş çevresi , anne baba ilgisizliği , okul -aile iletişim peoblemleri ,anne
baba madde kullanımı , parçalanmış aileler , depresyonun birlikte olması , aile içi anlaşmazlıklar ,
ailede madde bağımlılığı , çocuklar için uygun olmayan medyanın yayınları , düşük sosyoekonomik
durum , anne veya babadan birinde sabıka durumu , çocuğun herhangi bir suçtan sabıka almış
olması , anne babanın herhangi birinde psikiyatrik hastalıklar , dikkat eksikliği ve hiperaktivite
durumu gibi durumların eşlik etmesi mevcut tabloyu daha da artırır.
Davranım bozukluğu olan çocukların tedavisinde psikoterapi ve ilaç genelde birlikte
kullanılır.Diğer eşlik eden psikiyatrik durumlar varsa , onlarda tedavi planına alınmalıdır. Erken
müdahale çocukların bu belirtilerinin kendisi , ailesi ve toplum için çok ciddi sonuçlar doğurmadan
önlenebilmesi için önemlidir.
Download