Prof. Dr. Oktay GÜVEMLİ

advertisement
3.GÜN
PANEL
21.Yüzyılda Muhasebe Mesleğinin Ekonomik Gelişmelere
Beklenen Katkıları
PANEL BAŞKANI:
Prof.Dr.Oktay GÜVEMLİ
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
PANELİSTLER
Osman ARIOĞLU
Gelirler Genel Müdür Yardımcısı
Prof. Dr. Ömer LALİK
Sermaye Piyasası Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Hasan KAVAL
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Ayhan BALTACI
İzmir SMMMO Başkanı
Prof.Dr.Oktay GÜVEMLİ
- Değerli arkadaşlar, bugünkü panele katkı sunacak konuşmacıları davet ediyorum.
Gelirler Genel Müdür Yardımcısı sayın Osman Arıoğlu, Sermaye Piyasası Yönetim
Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr.Ömer Lalik, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Hasan Kaval ve İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Başkanı
sayın Ayhan Baltacı’ yı davet ediyorum.
Paneli açarken birkaç hususu belirtmek istiyorum, izin verirseniz. İstanbul SMMM
Odası’ nın Muhasebe Denetimim Sempozyumu’ nun dördüncüsünü yapıyoruz. İlk
sempozyuma bakıyorum, 1995 yılında yapılmış, konusu; “Türkiye ‘ de Muhasebe
Denetimi ve Mesleğin Geleceği” İkincisi 1996 ‘ da yapılmış, konusu; “Muhasebe
Denetimi ve Muhasebe’ de 2000’ lere Doğru” adını taşıyor. Ben bu ikinci
sempozyumun kayıtlarını inceledim. Bu ilk iki sempozyumun, İSMMMO Odası’ nın
bir arayış içinde olduğu döneme rast geldiğini gördüm. Bu ilk iki sempozyumun
özelliği bu. Bir arayış döneminin sempozyumu olmuş. Bana göre 1997 yılında Alanya’
da yapılan 3.Sempozyumun konusu çok önemli; “Muhasebe Denetimi Mesleğinde
Yetkiler Sorumluluklar ve Meslek Ahlakı” . Bu sempozyumda çok önemli konular
incelenmiş. Birincisi meslek ahlaki, ikincisi de bağımsız denetçinin sorumluluğu
olmuştur. Her iki konu da o sempozyumda ele alınmış ve belirli sonuçlara
götürülmeye çalışılmıştır. Bu sempozyumun genel adı “ 21.Yüzyıla Girerken
Muhasebe Denetim Mesleği ve Teknolojik Gelişmeler” . Burada iki ayrı konu işlendi.
Aynen bir önceki sempozyumda olduğu gibi, birisi küreselleşmeydi, ötekisi bilgi
teknolojisinin gelişmesi, bilgi teknolojisinin gelişmesinin muhasebede etkisiydi. Bu
sempozyumdan peşpeşine denetleyiciler yönünden belirli standartlar çıktı ve belirli
standartları yakaladığı izlenimi belirdi. Bundan sonra sanıyorum İstanbul SMMM
Odası daha ileri düzeyde ve o standardı hiç aşağı düşürmeyecek şeklide yeni konuları
ele alıp o konuları inceleyecek ve bizi aydınlatacaktır. Bu sempozyumları
düzenleyenlere , bu standartlara ulaşılmasının temin ettikleri, bunu gerçekleştirdikleri
için teşekkür borcum var. Onu iletmek istiyorum.
Bizim burada 4.Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu’ nun temel iki konusundan
birisi küreselleşmeydi. Bu küreselleşmeyi ortaya koyarken Türkiye’ de mesleğin asıl
sahibi olan odaların sempozyum adı altında yaptıkları bu organizasyonların
küreselleşme olgusuna uygun olarak uluslar arası düzeye de çıkmakta olduklarını
görüyorum. Prof. Calhoun, Madam Helen Parent, muhasebe mesleğinin özelleşme
olgusunu ortaya koydular. Uluslar arası bir ses geldi sempozyuma. Bundan çok mutlu
olduk. Onlarla beraber konuşan Metin Başer arkadaşım da Türkiye ‘deki gelişmeleri,
dünya gelişmelerinin paralelinde, konuyu derinliğine ele alarak bize fevkalade yararlı
bilgiler sundular. Tarihi derinlik olarak, benim özle olarak da bilgi aldığımı söylerim.
Fuat Öksöz beyin Muhasebe Mesleğinin Küreselleşmesinde en önemli konusunun
“Türkiye ‘nin Uluslararası Muhasebe Standartlarına önem vermesidir” vurgulamasına
katılmamak mümkün değildir. Bu durum, bu bağlamda TMUDESK’ e düşen görevin
bölümünü, önemini de vurguladı ve belki biraz daha titiz çalışması gerektiğini de
gündeme getirdi. Bugün mesleğin küreselleşmesinde uluslar arası en önemli sorun hiç
kuşkusuz sosyalist blokun çözülmesinden oluşan boşluğun nasıl doldurulacağı
meselesidir. Değerli arkadaşlarım Recep Pekdemir ve Lerzan Akün adının u odada
teklif hazırlamalarını isteyenler arasında ben de vardım. Ancak kendileri bize
söylediler; öylesine derinliğinde bir teklif hazırlamışlar ki beni geçtiler. Benim
durumum şimdi tehlikeli. Muhasebe Tarihi meselesinde benim de yabancı olduğum,
daha yeni yeni ilgilendiğim 70-80 senelik sosyalist blokun muhasebe sorumlarını ilk
defa ve Türkiye’ de ilk defa gündeme getirdiler. Bir muhasebe, iktisat profesörü şöyle
diyor kitabının başında, muhasebe ile ilgili söylerken: Sosyalist Düzenin Muhasebeye
bakışını belirtmek için söylüyor. Diyor ki, başlangıç şu, ilk cümle: “ “Muhasebe
Ekonominin Temelidir” ve oradan bunu alıp üyelere bunu anlatıyor. Kendisi bir
iktisat profesörüdür. Daha sonra Keti Bonofiyel tebliğinde gerçekçi bir yaklaşım
sergiledi. Ben cesurca da buldum, kendisini biraz tebrik de etmekte istiyorum. Gerek
Muhasebe standartları, gerek mesleki rol ve eğitimde globalleşmeye henüz bir
katkımız yok, dedi. Cesur bir yaklaşımda. Bu güzel birşeydi. Ancak bir şey daha
ekledi dedi ki; Türkiye , özellikle Türki Cumhuriyetleri’ ne dernek olarak muhasebe
mesleğine büyük katkılarınız olur. O da gerçekçi birşeydir. Bize biraz görev
düştüğünün de vurguladı. Daha sonra Prof.Selçuk Uslu arkadaşımın o konuşması,
sayın konuk üyelerin söyledikleri, bizi çok daha fazla düşündürecekti. Bereket ki
Selçuk Uslu arkadaşım eğitim araç ve gereçlerinde meydana gelen gelişmelere Türk
eğitimcilerinin nasıl uyum sağladıklarını anlattı da biraz rahatladım. Böylece
üzerimizden biraz da yük kalkmış oldu. Buna da ayrıca teşekkür ediyorum. Güzel bir
rastlantı oldu bu. Eğitimciler adına biz de biraz rahatladık.
Bu noktadan sonra sempozyumun ikinci bölümü başladı. Bir ikinci bölüm Teknolojik
Gelişmeler, Elektronik Ticareti, Bilgisayarın Muhasebede Kullanımı meselesiydi. İşte
ne olduysa Mete Önal beyin kağıdı yok eden, bilgisayarlar muhasebeyi adeta
özleştiren konuşmasında oldu. Yazılım programlarını ve iletişimin ağırlığını öyle bir
ortaya koydu ki doğrusu bekliyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk demek
zorunda kaldık. Buna da böyle yenilik getirdiği için teşekkür ediyoruz. Bugünkü
programda Jak Kamhi bey ve değerli arkadaşımız Melih Erdoğan’ ın açıklamalarından
Mete Önal beyin söylediklerinin biraz daha aktif ve uygulamanın içerisinde olarak
ortaya koymuş tebliğler olarak görüyorum. Jak Kamhi beyin Prof.Erdoğan ‘ ın
tebliğlerini. Tabii Osman Arıoğlu arkadaşımın konuşması da Maliye Bakanlığı’ nın bu
gelişmelere yabancı olmadığını da ortaya koydu. Ona da ayrıca memnun olduk. Ama
sayın Arıoğlu ile aynı gün burada konuşan Dış Ticaret Müsteşarlığı Şube Müdürü’ ydü
sanıyorum. Gülçin Aytekin hanım bize devletin bu elektronik uygulamada hiç de geri
olmadığını gösterdi. Onun söyledikleri bize devletimizin elektronik dünyadaki
gelişmeleri takip ettiğini ve kendisine de bunları aldığını, uyguladığını gösteriyor.
Hatta ilk defa öğrendim ki, Elektronik Ticaret Komisyonu dahi var, Hazine
Müsteşarlığı bünyesinde. Bu çok güzel bir yaklaşım oldu.
Şimdi ben size birkaç satırla perspektifimi çizmeye çalıştım. Şimdi geldik panelimize.
Panelimizin konusu bütün bunların ışığında, “ 21.Yüzyılda Muhasebe Mesleğinin
Ekonomik Gelişmelere Katkıları” olacaktır. Ne katkıları, biz neler yapıyoruz, hangi
katkıları yapıyoruz, şeklinde bir konu ile karşı karşıyayız. Bunun için panelimize
katılan arkadaşları tanıyorsunuz. Ben özgeçmişlerini tekrar okuyup, değerli zamanınızı
almak istemiyorum. Osman Arıoğlu bey biliyorsunuz Gelirler Genel Müdür
Yardımcısı, Ömer Lalik Hacettepe Üniversitesi Öğretim üyesi aynı zamanda Sermaye
Piyasası Kurulu Yönetim Kurulu Üyesi, Hasan Kaval bey Gazi Üniversitesi Öğretim
Üyesi , Ayhan Baltacı bey İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Başkanı.
Şimdi kendi aramızda toplandık sabahtan, kahvaltıda, dedik ki 15 dakika
arkadaşlarımız konuşsunlar. Sonra ben görüleri alayım. Bir saat süren konuşmada
katkıları ve soruları alacağım. Daha sonra konuşmacılara 5’Ç er dakika konuşma
fırsatı verip toplantı panelini kapatmak istiyorum. Şimdi izin verirseniz, bu saatimize
göre 11:40, demek ki 12:40’ da konuşma biterse 13:15’te de bitirmiş olacağız.
Efendim buradaki sıraya göre ilk konuşmayı Gelirler Genel Müdür Yardımcısı Osman
Arıoğlu’ na veriyorum. Süresine de uyar bunu söylemeye lüzum yok. Kendisine söz
veriyorum. Buyrun sayın Arıoğlu.
OSMAN ARIOĞLU
Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli konuklar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Benim
bu panelde ki konuşmama bir nevi bir öncesi oturumda yaptığımı konuşmanın devamı
mahiyette olacaktır. Sayın hocam gerçekten yıllarını verdiği tecrübeyle, ben ilk
gününde bulunamamıştım panelde, ilk günü benim gözlerimde canlandırdı ve
sempozyumu bir güzel özetlemiş oldu. Onun için de kendisine ayrıca teşekkür
ediyorum.
Şimdi gerçekten ekonomik gelişmeler veya teknolojik gelişmelerde muhasebe
mesleğinde kullanımı arttıkça, hem bu meslek bu sürece uyum sağladığı müddetçe
daha da yeni yapılanmalara yeni fonksiyonlara kavuşmuş olacak hem de bu süreci
katip etme başarısı ölçüsünde vergi idaresinin de performansı artmış olacak. Esasen
benim bu kısımda söyleyeceklerimin bir cümle de özeti de bu olsa gerek. Yani eğer
idare ve meslek mensubu bu gelişmelere ayak uydurabilecek durumda kendisini bu
oturumlar vesilesiyle de olayı izleyebilecek bir konuma getirebiliyorsa o zaman bu
gelişmelerin gerisinde kalmayacaktır. O zaman bu gelişmeleri belki çok yakın
arkasından takip edebilmiş olacak ve de azami faydayı bu gelişmelerden sağlayabilmiş
olacaktır, diyorum. Gene bu çerçevede vergi idaresinde 4369 Sayılı Yasa’ yla yapılan
değişiklikler çerçevesinde vergi idaresi yapısında sadece bilgisayarı vergi idaresine
yerleştirmenin ve bütün işlemlerin bilgisayar ortamında yapılmasının ötesinde ne
yapmayı hedefliyoruzu anlatmaya çalışacağım. Zannediyorum işin muhasebe mesleği
yönündeki kısmını Ayhan Bey arkadaşım dile getireceklerdir. Ben yine olayın vergi
idaresi yönüne ilişkin kısmında bilgi arz etmeye çalışacağım. Bizim ulaşmak
istediğimiz vergi idaresi modelinde , esas tahsilatın tamamıyla vergi dairesinden
çıktığı, vergi dairesinin tahsil dairesi olmaktan çıkarılıp, mükellefi takip eden ve
mükellefi izleyen, onun ödemesi gereken verginin doğruluğunu tespit eden bir daire
haline getirerek var. Bugün hepimizin eleştirdiği, hepimizin şikayetini dile getirdiği ir
konu da mevcut yapıda azaltmaya çalıştığımız, ama yeni düzenlemelerle belki
ilavelerle de gelmiş olduğu nokta, çok sayıda vergi dairesine gidilmesi olayının
ortadan kaldırılması veya bunun asgariye indirilmesi konusunda çalışmalarımız
olacak. Gene sayın Kamhi belirttiler. Bizim esas itibariyle yasal zemini oluşturmakla
beraber beyannamelerin de elektronik ortamda vergi idaresine ulaşması yönündeki
çalışmalarımız da devam ediyor ve bu konuda Amerika’daki sistemi izlemek ,
incelemek üzere de bir grup arkadaşımız o sistemi yerinde tahlili ettiler. Dolayısıyla
Amerika’da da henüz Sayın KAMHİ’ nin de belirttiği gibi “Elektronik İmza “ veya
“Sayısal İmza “ dediğimiz olayın tamamen kağıt ortamında da bilginin birliğinden
bağımsızlaştırılamadığını gördük. Ama bizim belki bir avantajımız, diğer gelişmiş
ülkelerin geçtiği tüm aşamaları geçmeden son aşamaya atlayarak ulaşabilme şansının
yakalıyoruz. Teknolojik gelişmeleri bu şekilde izleyerek ben şunu rahatlıkla
söyleyebilirim: Bizim vergi dairelerinde bu kuracağımız video sitemi birçok gelişmiş
ülkede sistemin daha önünde , daha ilerisinde işler yapan daha modern, daha teknik
imkanları sağlayan bir sistem olacak. İşte bu avantajlar iyi kullandığımız, doğru
kararları almaya devam ettiğimiz sürece biz bu gelişmenin idare olarak gerisinde değil
çok yakında gitme imkanı bulabileceğiz.
Şimdi bunun dışında vergi idaresinde gene teknolojiyi kullanarak yapmaya
çalıştığımız, yürüttüğümüz bir diğer çalışmada “Vergi Tahmin Yöntemlerini “ ve
Ekonomik Analiz Yöntemlerini” birleştirerek vergilemeye ilişkin gerekli yasal
değişiklikleri, yıllık bütçelerdeki vergi gelirlerinin tahminlerini daha rasyonel daha çok
sayıda değişkenin değerlendirilmesi sonucunda hedef tespit etme noktasına gelmemizi
sağlayacak yöntemleri bulmaya çalışıyoruz. Şu anda aslında vergi idaresi olarak gelir
tahmin yöntemlerimizin son derece isabetli olduğunu geçtiğimiz yıllarda görmekle
birlikte, özellikle Ocak – Şubat ayında Devlet İstatistik Enstitüsü ile yaptığımız bir
protokol çerçevesinde Devlet İstatistik Enstitüsü’ nün birçok verisi bizi vergi
dairesindeki bu projeye atmakta. Ve bu projede ayrıca Devlet Planlama Teşkilatı’ ndan
da bilgi alışverişi yapmak suretiyle çok ayrıntılı bazda gelir tahminleri ve sektör
analizleri yapabilme imkanı bulacağız. Ve zaten bunları yaptıktan sonra da artık yasal
değişiklikleri sadece herkesin ayan beyan görebildiği hususları düzeltme şeklinde
değil, ekonomik gelişmenin çok paralelinde sıkıntıyı hemen görüp onu doğru bir
şeklide analız edip, eğer bir yasal değişiklik bazında çözüm gerektiriyorsa o çözümü
bulma noktasına getirmiş olacağız. Bu konudaki çalışmamız çok yeni bir çalışma
olmakla beraber, gerçekten vergi idaresinde hızla ve önem vererek devam ettirdiğimiz
bir çalışma olduğunu da belirtmek istiyorum.
Ve teknolojinin bu şekilde yakından izlenmesi sayesinde bizim idare
organizasyonumuzda , özellikle denetim yapısında tabii bir takım zorluklarımız
olmasına rağmen hızlı sonuç alabilecek, sektörleri doğrudan değerlendirilebilecek ve
incelemeye gidildiğinde o sektördeki irili ufaklı bütün firmaların, bütün mükelleflerin
değerlendirildiği bir yapıya kavuşturulabilme noktasında denetim organizasyonu
çalışmalarımız da gene devam etmektedir. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi, Vergi
İstihbarat Merkezi ‘ ne akan bilgilerin denetim birimlerimiz tarafından doğrudan kendi
masalarımızdaki bilgisayarlar vasıtasıyla değerlendirilerek mükellef hakkında bilgi
alınabilmesini sağlayan bir ortam yaratılmaya çalışılmaktadır. Ve gene tahsilatın tam
anlamıyla vergi dairesinden çıkartılmasının ve banka sisteminin ve belki telefon
tuşları aracılığı ile ödemenin yapılabileceği bir yapıya kavuşturulmasının sağlayan bu
noktadaki temel hedeflerimiz oluşturmaktadır, diyor ve tekrar bana ayrılan süreyi
dikkatli kullanmaya çalışarak hepinize teşekkür ediyorum...
Prof. Dr. Oktay GÜVEMLİ
Sayın Arıoğlu’ na teşekkür ediyorum. Zamanlarını dikkatli kullandılar. Her zamanki
gibi az fakat öz konuştular. Maliyeci arkadaşlarım konunun çoğunu atı, özünün
yakalayıp konuşabiliyorlar. Teşekkür ederim. Şimdi sayın Prof.Ömer Lalik’ e söz
veriyorum. Buyurun sayın Lalik.
Prof. Dr. Ömer LALİK
Teşekkür ederim Sayın Başkan, değerli meslektaşlarım. Bir kere daha günaydın
derken, Arıoğlu kadar süreye sadık kalamayacağımı belirtmek isterim. İnşallah
ekonomik gelişme olmaz ve muhasebeci de muhasebe de eski tas eski hamam gider
demiyeyim de.. Efendim iki gündür başarıyla süren sempozyumdaki bildirileri
yeteneğim ölçüsünde dikkatle izledim. Meslektaşlarımın heyecanını gözledim. Kimi
bildiriler beni bugüne kadar çok fazla düşünmediğim konulara taşıdı ve mesleğimizin
değişime ne denli ihtiyacı olduğunu bir kez daha algıladım. Bu nedenle bu konuyu
seçen oda yöneticilerine, Bilim Kurulu’ na bildiri sunanlara, katkı verenlere ve siz
katılımcılara başlangıçta teşekkür etmek istiyorum.
Ancak şeytan ayrıtı da gizlidir. Ben biraz evvel sayın başkanın vaadettiği gibi panel
temasını “21.Yüzyılda Muhasebe Mesleğinin Ekonomik Gelişmelere Beklenen Katkısı
“ olarak algılarsam, başlangıçta şunları kabul etmem lazım. Ekonomistler öngördükleri
ekonomik gelişmeler için 21.yüzyılda muhasebe mesleğinin katkılarının
beklemektedirler. Muhasebe bilimi, uygulamada ekonomi bilimi ve uygulamalarıyla
birebir uyum içinde çalışır. Ulusal, uluslar arası ve ulus ötesi ekonomik gelişmeleri
planlayan ve yönlendiren önemli öğelerden biri muhasebe mesleğidir. Kabul etmem
gerekir ki, ben kendimi bu özellikleri taşıyan bir muhasebe mesleği mensubun olarak
maalesef göremiyorum. Onun için konuyu şöyle alıyorum: Ekonomik gelişmelere
beklenen katkı yerine, beklenen ekonomik gelişmelere, yani “21.Yüzyılda Beklenen
Ekonomik Gelişmelere Muhasebe Mesleğinin Katkıları Ne Olabilir ?“ Olaya böyle
yaklaşacağım. Tabiatıyla buraya , beklenen ekonomik gelişmeler havuzuna atlayarak
yaklaşacaksam, o zaman 21.yüzyılda beklenen ekonomik gelişmelerin ne olduğunu
öngörmek gerekmektedir ve bilimde ve meslekte muhasebecinin neden değişmesi
gerektiğini öncelikle size ifade etmeliyim. Ardından 21.yüzyılda beklenen ekonomik
gelişmeler neler olabilir bunu söylemeliyim. Ardından muhasebecilik mesleğinde
olması gerekli değişimleri parametrelerle sizi sıkmadan anlatabilmeliyim ki katkı verip
veremeyeceğimizi ortaya koyabilelim.
Sayın dinleyenler, ben burada muhasebe biliminin toplumbilimleri içine katsam ve
muhasebe de toplumbiliminin bir gücüdür desem, eğer burada toplumbilimciler
olsaydı hepsi yerlerinden hoplarlardı. Bunu biliyorum. Ancak muhasebenin de
toplumsal bir yönü olduğunu da hepimiz biliyoruz. Ben toplumsal bilimi
toplumbilimcilerden daha geniş bir açıdan yakalamak istiyorum. Bana göre
toplumbilim, toplumdaki değişimin eğilimlerini saptayabilmek amacıyla girişilen her
türlü çabaya verilen bir isim olmadır. Bu noktada muhasebe bilimiyle toplumbilim
belli alanda birbirini tamlayan bilim dalları olarak karşımıza çıkabilir. Muhasebe
bilimcisi aynen toplum bilimci gibi ekonomideki değişim ve bunun getirdiklerini
neden – sonuç ilişkileri içerisinde arayacak, zaman ve mekan boyutlarında
karşılaştırmalar yapacaktır. Bu karşılaştırmalarını bir yöntem içinde
değerlendirecektir. Bir toplum bilimci gibi toplumu ve ekonomi dünyasını laboratuvar
olarak kullanacaktır. Zaman içine karşılaştırmalar yaparken belli bir dönemde belli
nedenlerin hangi sonuçları yarattığı noktasında buluşuluyorsa bu anlamlı bir bulgudur
ve belli bir eğilimi belirler. Buna karış zaman ve mekan içindeki karşılaştırmalarda
arklı sonuçlar elde ediliyorsa bu farklılığın nedenlerini de açıklamak bir toplumbilimci
gibi muhasebe bilicisinin de görevi olacaktır. Neden bunu söylüyorum? 21.yüzyılın
şekillendirilmesinde muhasebeci görev yaparken kendini sadece ekonomik yönlü
gelişmelere bağlı olarak değil, topum bilimindeki toplumsal gelişmelere ve siyasal
gelişmelere siyasette bağlı olarak meslek kendini şekillendirecektir. Bunun için ifade
ediyorum ve 21.yüzyılda beklenen ekonomik gelişmelere muhasebeci günlük
mesleğinin katkı verebilmesi için öncelikle ileriyi görebilmemiz gerekmektedir. Bu
ileri görüşü oluşturabilmek için sadece ekonomini verilerini kullanmak günümüzde
yetmiyor. Görünen o ki dünyamız küresel Pazar özellikleriyle donanırken tarihsel,
kültürel ve siyasal birikimlerle bütünleşmiş ekonomik etkenler öne çıkıyor. Ve
ülkelerin 21.yüzyıldaki konumunu ve işlevlerini şekillendiriyor. Günümüzdeki güç
dengelerini bu millet çerçevesinde bir devletin dünyadaki konumunu belirleyici faktör,
alternatif avantajlardan en üst düzeyde yararlanma yeteneği olarak ortaya çıkıyor. Ben
bu konuyu daha mikro seviyede ve Türkiye açısından değerlendirmek istiyorum.
21.yüzyıla girerken Türkiye önümüzdeki on yılların küresel bir işlevinin eşiğinde
görünüyor. Dün sayın Bonofiyel değindi: çağdaş Türkiye Avrasya’ ın öncü bir
ekonomik, bir siyasal atılım iddiasının koruyor. Öngördüğümüz uluslar arası işlev
Avrupa’ nın eteklerindeki bir çevre, Türkiye’ li olmakla sınırlı değil. İşlevini, yükselen
Avrasya gerçeğinde merkezi ve belirleyici bir konum olarak, kişisel olarak algılıyoruz.
Bulunduğumuz nokta budur. Bu görüşü destekleyen önemli nedenlerde vardır.
Bunlardan ilki çok sayıdaki gözlemcinin ifadesine dayandırılabilinir. Bu gözlemciler
önümüzdeki yüzyılın oyun alanını Avrasya olarak tanımlamaktadır. Üretim, iletişim ve
basın teknolojilerinin gelişimi, Batı Avrupa’ dan Batı Çin’ e uzanan Avrasya
coğrafyasında, Avrupa ile Asya’ nın birbiri ile bağlantılı ve karşılıklı bağlı olacakları
işaret ediliyor. Ayrıca önümüzdeki yüzyılda ekonomik oluşumun önemli bölümü
Avrasya da gerçekleşecektir. Yeni enerji kaynaklarının gelişimi, enerji koridorlarının
açılışı daha şimdiden buna işaret ediyor. Soğuk savaş sonrasının şekillenişi, çok saydı
bağımsız devletin uluslar arası arenaya çıkmasına tanık oldu. Bu yeni devletlerin
büyük bölümünü Balkanlarda, Kafkasya’ da Orta Asya’ da Türkiye’ nin tarihi inancı
ve iklimi paylaştığı ülkeler oluşturuyor. Bu durum tarih ve kültür ve boyutları olan
yeni bir uluslar arası ortamı Türkiye’ ye sağlamakta. Ayrıca bu yeni ulus devletler
zaman geçirmeksizin ekonomilerini geliştirmeye, yabancı yatırıma ve rekabete
açılmaya yöneldiler. Bu coğrafyanın delegeleri ve etkili aktörü ise Türkiye.
Bağımsızlıklarını yeni kazanan bu devletlerin ekonomik ekonomik yeniden yapılanma
sürecinde Türkiye onların yaşamsal ortağı. Bu stratejik değişim, Türkiye’ deki yeni
bilinçle eş zamanlı gelişti. Paylaşılmış bir tarihi ve benzer kültür özelliklerinin işler
örnekleri çıkarıldı ve dış politikanın her alanında yaşama geçirildi. Bu bağlamda
kendileriyle yüzyıllarca ortak bir tarihi, ortak bir devleti ve ortak bir kaderi
paylaştığımız 26 ülkenin var olduğunu tekrar hatırlayalı. Bu söylediklerimi, orijinin
belirlediği tarihi kaderi ve son 25 yılın istatistik ortalamalarını kullanarak verilerin
sıkıcılığına dalmadan yaptığım bir özetle sizlere sunmaya çalıştım. Ve 1925’ li yıllara
uzanan bir projeksiyonu özetlemeye çalıştım Türkiye açısından. Bu özeti irdeleyen
herkes Avrasya’ da Türkiye’ nin belirleyici bir işlev taşıyacağını kolayca
kavrayacaktır. Geçmişte ve bugün NATO’ ya stratejik katkılarıyla bilinen Türkiye ,
şimdi ekonomik canlılığıyla, girişimciğiyle ve dış ticaretiyle öne çıkıyor. Türkiye’ nin
yeni ve güçlü bir ekonomik ivmenin sağladığı hızlı bölgesel rolünü küresel bir role
dönüştürüyor. Tabiatıyla bu , muhasebe meslek mensuplarının Pazar alanını da
genişletiyor. Biliyorsunuz küreselleşme adıyla bir oyun sergileniyor, ancak bu oyun
son 20 yılın bir oyunu değil. 20.Yüzyılda, 1914’ lerden sahnelenen bir oyun.
Beklenen, 21.yüzyılda bu sahnenin olabildiğince genişleyeceği her oyun kuralının
beraberinde getiriyor. Oyuna katılmak isteyenler öncelikle yeni kuralları öğrenmek
zorundalar. Küreselleşmeyi briç turnuvalarına benzetiyorum. Yeni konvansiyonlar ,
rakibi göremeden oynama, hücumlar , riskler , savunmalar, analizler, öngörüler,
itirazlar, denetimler, yeni fırsatlar. Hepiniz bilirsiniz briç, piştinin tekdüzeliğini
taşımaz. Her gelen yeni bir dünya açar önünüze, aynen küreselleşme oyunu gibi.
Birçok ülke küreselleşme sürecini fırsatlar devri olarak değerlendiriyor.
Küreselleşmenin getirdiği değişim, ülkeler, bölgeler, hükümetler, kurumlar ve şirketler
arasındaki mesafenin giderek azalması sadece ticaret, yatırım alanında değil, doğa
kaynakların kullanımı ve çevre sorularını da getiriyor. Bilgi ve iletişim
teknolojilerinde sağlanan hızlı ilerlemeler piyasalara bağlı ekonomik gelişmeler ve
dünya ekonomik sahnesine çıkan yeni oyuncular gibi pek çok faktör küreselleşmeyi
destekliyor. Bu süreç özellikle dünya ticareti ve yabancı sermaye açısından ço öneli
ekonomik fırsatlar yaratıyor. Bununla birlikte iç piyasaların serbestleştirilmesi ve
uluslar arası rekabete açılması aynı zamanda küresel düzeyde ekonomik büyüme
hızının yavaşlaması, işsizliğin artması gibi olumsuzlukları ve riskleri de beraberinde
getiriyor. Özetle küreselleşme umutlu umutsuzluğu birlikte taşıyor. 21.Yüzyılın ilk
çeyreğinde dünya, aynen 1970 ve 1980’ lerde geçirdiği büyük dönüşüm gibi, günümüz
dünyasında da gelecekte farklı olacak. Bu değişiklikler yaşama, çalışma, ticaret yapma
ve hatta kendimizi yönetme biçimlerimizi etkileyecek. Temel soru; ekonomik yönetme
ve sosyal adaleti geliştirecek, çevreyi koruyacak ve çok kültürlülüğün meydan
okumalarına cevap verecek politikaları tasarlamaya ve uygulamaya hazır olup
olmadığımız noktasında. İşte bu nokta da ve bu bağlamda muhasebecilik mesleği,
küresel bir aktör olmak için yola çıkan Türkiye ekonomisine katkı vermek için hazır
mı?B Donanımı tamam mı? Bu soruları cevaplamamız gerekiyor. Olabilecek
katkılarımız için, küreselleşmenin mesleğimizin ilgi alanına giren bölümlerindeki
zayıflığını, eksikliğini ve yetersizliklerini bulup çıkarmamız bizden bekleniyor.
Sayın katılımcılar, OECD, 21.yüzyılın ilk 20 yılında dünya ekonomisinin
izleyebileceği alternatif yollara ilişkin iki senaryo geliştirmiş. Senaryoların amacı
politikaların ve bunları dünya ekonomisi gelişmesine etkilerinin analizi için bir
çerçeve çizmek. Birinci senaryo; yavaş büyüme senaryosu. İşi uzatmadan, buna “eski
hamam eski tas” yaklaşımı demeniz mümkün. İkinci senaryo; hızlı büyüme senaryosu.
Burada ihtiyatlı para ve maliye politikalarını, piyasayı düzenleyici reformların devamı,
ticaret ve yatırım politikalarının liberalizasyonunda hızlı ilerlemeyi ve diğer önemleri
ifade etmek istiyor. İster “yavaş” senaryosunu, ister “hızlı büyüme” senaryosunu
Türkiye ölçeklerine indirdiğiniz zaman Türkiye ‘ nin bugünün benzer ülkelerinde göre
çok fazla önde olduğunu görüyoruz. Ve Türkiye kendi ölçekleriyle hızlı büyüme
senaryosunu uygularsa, OECD ülkelerinin yavaş büyüme senaryolarını uygulamaları
halinde Türkiye’ nin yakın bir gelecekte ekonomik olarak bunlara yetişebileceği
matematik olarak kendisini gösteriyor. Burada tabiatıyla küreselleşme, oyununu
uluslar arası kuralları ticaret, yatırım, finans ve vergilendirmede serbest ve açık çok
taraflı bir sistemin kurulması, korunması ve o ölçüde güçlendirilmesi koşulları üzerine
inşa edilmektedir. Böyle bir yapılanmada mal ve hizmetler ticaretiyle sermaye
hareketliliği öne çıkmaktadır. Örneğin, küresel bilgisayar ağlarının gelişmesi ve
iletişim maliyetlerinin azalması, önümüzdeki 20 yılda bilgi yoğun hizmet
faaliyetlerini gösterecek meslekler arasında belki de karamsarlığa düşmeden
muhasebecilik mesleğini kurtaracaktır.
Değerli konuklar, uluslar arası ilişkilerde karmaşıklığın her geçen gün atması ulusal
şirketlerin uluslar arası platforma taşınması yeni kavramları gündeme getirmektedir.
Uluslar arası şirketler sayıları çok az olmakla birlikte uyrukları belli olmayan ulus
ötesi şirketlere dönüşmektedir. Amiyane tabirle “kimin eli kimin cebinde” belli
değildir. Sermaye o kadar hareketlendirilmiştir ki bu hareketli ortamda riskler artmış
ve denetim imkanlarının boyutları kısıtlanmıştır. Riskler her zaman artacaktır. İşte
Meksika’ da, yakın zamanda Uzak Doğu’ da yaşanan riskler 21.yüzyılın risklerinin de
beraberinde getirecektir. Küreselleşme, öyle herşeyi çözecek aspirin değildir. Bu
risklerin ortadan kalkması için öyleyse 21.yüzyılda bir reformlar paketi yapmak
gerekir .Yani belenen ekonomik gelişmeleri bir sıraya dizmek gerekir. İşte bu sıralanış
içinde muhasebeciye neler düştüğünü hep beraber tartışıp bulmak durumundayız. Bu
reformları ben kendi aklımda okuduklarımdan şöyle sıralamaya çalıştım; sağlam bir
kredi kültürü için gerekli olan kurumların ve finansal
 altyapını çoğaltılması
Para ve sermaye piyasalarında açıklık ve rekabet de dahil piyasaların
 işleyiş düzeninin geliştirilmesi.
Piyasa disiplininin işleyişini destekleyecek ve tamamlayacak,
 düzenleyecek ve gözetici önlemlerin alınması.
ülkeler arasında potansiyel gerginlikleri azaltacak ve vergi engelleri
 ni en aza indirecek önlemleri alarak, kaynakların uluslar arası düzeyde daha
dengeli ve adil dağılımını sağlamak amacıyla uluslar arası bir disiplin anlayışını
geliştirmek.
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma için sağlıklı çevre politikaları üret
 mek bu reform paketinin içinde olacaktır.
21.Yüzyıl, bu reformlara gebe ise muhasebeciler bu reformlara ayak uydurabilecek
midir? Mesleğin geleceğini belirleyecek cevap bu soruda gizlidir. Öyleyse bu soruya
bakarak, biz şunu ifade etmek ve bilinçaltımıza şunu kazımak durumundayız. Bugün
dün değildir. Yarın da bugün olmayacaktır. Gözlerinizi bir an yumunuz. Kendinizin
düşüncelerinizi ve yaptığınız işlerin bugüne kadar ne kadar önemli değişmeler
gösterdiğini hepimizin bilinçaltımızda yakalayacağız. Yarın bu daha hızlı bir değişim
gerektirecek. Öyleyse ekonomide değil teknolojik değişimde biraz evvel sayın Tanyel’
in söylediği gibi organizasyonel değişimde , demokratik değişimde, siyasal değişimde,
sosyal ve kültürel değişimde, siyasal değişimde ve ekolojik değişimde arayacaktır.
Yani muhasebeci bugünkü muhasebeciden farklı, çok boyutlu bir robot olacaktır. Her
şeyi bilecek , her şeyi görecek ve her şeyi anlayacaktır. Robotlaşma, hızlı haberleşme,
bilgisayarlaşma, ulus devlet , kentleşme, bireyselleşme, küreselleşme, özelleştirme. Bu
üç günde her şey söylendi. Bunların ne anlama geldiğin hepimiz biliyoruz, ama
teknolojik değişim bizi hiç korkutmamalı. Neden ?. çünkü teknolojik devrim öylesine
bir devri ki insan sermayesine ihtiyaç duyuyor. Öyle bir devrim ki insan sermayesine
ihtiyaç duyuyor. Öyle bir devrim ki entelektüel sermayede gelişmeye ihtiyaç duyuyor.
Neden ? Çünkü o teknolojiyi insan beyni yaratıyor. Durum böyle olduğunda
entelektüel sermaye dediğimiz bilgi ve deneyim sahibi olmak. Eğer biz kendimizi bu
bilgini ve deneyimin sahibi muhasebeciler olarak görüyorsak karamsarlığa hiç gerek
duymamamız gerekiyor.
Sözlerimi bağlarken şunu ifade etmek istiyorum. Sorun sadece muhasebe mesleğinin
sorunu değil. Sorun sadece üniversitelerin sorunu değil. Sorun doğumdan başlayıp
ölüme kadar sürecek, yaşanacak bir eğitimin sorunu. Biraz evvel dışarıda da tartışırken
söyledim. Eğer bir Amerikalı İlkokul öğrencisi, ilkokulu bitirdiği zaman anadili
Fransızca’ dan başka 3 ekstra dili daha konuşuyorsa, sonuçta o teknolojiye, o değişime
kendisini çok çabuk adapte edebiliyor demektir. Sonuçta ben kendimi çok şanslı
sayıyorum. Yaşım 56 olduğu için değişime ayak uydurmaya uğraşmama gerek yok.
Artık emekli maaşımı alıp oturabilirim. Ama 35 yaşlarda olan muhasebeciler için
değişmezlerse tehlike çanları çalıyor. Cumhuriyetimizin 75.yılında gördük. Aslında
gelecek yıl 2000 yılındayız. Geleceği bakmak için iyi bir zaman. 2023 yılında Türkiye
Cumhuriyeti 100 yaşına olacak. Bir devlet için emekleme yaşı. 100 Yıl gülü bir devlet
için hiçbir şey değil, bugün doğan çocuklar 2023’ de 23 yaşında olacak. Bugünün
gençleri 2023 yılının yöneticileri olacak. Yani yerimiz gençlere terk edilecek. Gençler
hakim olacak pek çok şeye, ama gelecek 100 yıl Türkiye için nasıl bir anlam
taşıyacak? Türkiye ‘ nin yeri ne olacak? Bunlar heyecan veren sorular, yerinde
sorular. Ben istatistiklere boğulmadan, mesleğimizden beklenecek bir katkı varsa,
rakamların soğukluğuna dalmadan dillendirmeye çalıştım. Ve kendi kendime sordum
bu konuşmayı hazırlarken. Ben kimim? Güçlü Türkiye ekonomisi için yeterli miyim?
Hepinize saygılar sunarım.
Prof. Dr. Oktay GÜVEMLİ
Efendim teşekkür ederim. Sayın Prof. Dr. Ömer Lalik 29 dakika konuştu. Ama çok da
güzel konuları ortaya getirdi. Dinlemek de gerekiyordu. Bu sempozyumu
Değerlendirme Kurulu’ nun onun söylediği notları da alarak değerlendirmesini tavsiye
ederim. Kendisinin konuşması bir bildiri şeklindeydi. Özel hazırlanmış değerli
arkadaşımız. Bu , sempozyuma verdiği değeri de gösteriyor. Kendisine bir defa daha
teşekkür etmek istiyorum. Ancak , bizim ekonomik gelişmeler beklenen katkıları
meselesinde, “beklenen” sözcüğünü “ekonomini değişimi” arkasına koyma meselesini
biz de düşünmüştük. Ama biz muhasebeciyiz. Bir hizmet veriyoruz. Herşeyden evvel
bir destek hizmetidir muhasebe. Ekonomide ki gelişmeler deyince, esasen beklenen
değişmeler diye düşünmüştük. Değerli arkadaşımız bunu daha aşmış oldu. Onun
dikkatine de teşekkür ederim. Ama ben temelde bizim mesleğimizden beklentilerin,
değişmelerin herzaman öne çıkmasını isterim. Onu da belirtmek isterim. Teşekkür
ederim. Şimdi sıraya göre sözü Hasan Kaval’ a veriyorum. O bizim gibi çok
konuşmaz, içimizde çok istisna bir arkadaşımızdır. Buyrun sayın Kaval.
Prof. Dr. Hasan KAVAL
Teşekkür ederim Sayın Başkan mesajınız alınmıştır. Mesajınız kadar, izleyicilere olan
saygımdan dolayı mümkün olduğu kadar süreyi kısa tutmaya çalışacağım. Sözlerime
başlamadan sayın başkanını, sayın hocalarımı, sayın meslektaşlarımı saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. Özellikle muhasebe denetim mesleğinin, yasal olarak bir yeri olmadığı
halde yasal meslek potasından olarak, mali müşavirler odalarından alarak, 4.bin
metrede başarıyla sallayarak koşturan İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler
Odası mensuplarına, sayın başkan Yahya Arıkan nezdinde teşekkürlerimi ve
hürmetlerimi bildirmek istiyorum.
Efendim konumuz ekonomik gelişmelerin muhasebecilere katkıları. Bunu ortaya
koyabilmek için öncelikle şimdiki mevcut durum ekonomiye nasıl katkıda bulunacak,
sonra ekonomik gelişmeler ne olacak onu tespit etmek, bu biçimde de bizim katkımız
ne olabilir bunu tespit etmek gerekiyor. Ancak bizim yurdumuzda 3 ay sonraki
ekonomik durumu görmek mümkün değil ki, bir yüzyılın gelişmelerini tahmin etmek
de bir o kadar zor. Klasik olarak yıllardan beri muhasebe biriminin yaptığı bir
sınıflama veya görev ayrımı var. Bilindiği gibi kitapları açtığımızda muhasebenin
temel işlevini ikiye ayırarak işliyoruz, “dışa yönelik muhasebe ve içe yönelik
muhasebe” diye. Dışa yönelik muhasebedeki kastımız muhasebecinin konuyu
aydınlatma pozisyonunda icra kapsamındaki görevi. Bu kapsamda kimlere hizmet
veriyoruz? Özellikle hissedarlarımıza hizmet veriyoruz. Sonra kreditörlere sırasıyla
gidiyor. Ama bu görevi yerine getirirken bizden istenen bazı bilgileri şu anda
sağlayabilecek durumda değiliz. Bu yetersizliğe neden olan muhasebenin bugünkü
kabul görmüş genel ilkeleri olarak belirtiyor. Şöyle ki, şu anda bizim geleneksel
muhasebe yapımız özellikle şirketin öz sermayesinin defter değirin ortaya koymama
yönelik ve bu biçim tarihi maliyetlere dayalı. Bu durum sonuçta şirketin dağıtılabilir
kar rakamını etkiliyor. Oysa toplumun bizden istediği sadece dağıtılabilir kar rakamını
etkiliyor. Oysa toplumun bizden istediği sadece dağıtılabilir kar değil. Özellikle
sermaye piyasasındaki gelişmeler malum, sermaye piyasası geliştikçe kişiler sadece
yurdun da faaliyet gösteren şirketler yatırım yapmaktan çıkarıp uluslar arası
yatırımlara, uluslar arası borsalara ulaşabilmeyi hayal ettiği sürece bu tarihi maliyetler
yeterli olmuyor. Özellikle devir, birleşme gibi özel durumlarda birde ülke paylarının
devri. Yani borsadan hisse senedi alıp satma gibi durumlarda maalesef yeterli derecede
faydalı olmuyorlar. Onun için özel uzmanlar , uzmanlıklar belirleniyor. Portföy branşı
oluşuyor. Halbuki bizim yetersizliğimiz buradan çıkıyor. Ben öyle sanıyorum ki
önümüzdeki yüzyılda, tarihi maliyetlerin yanında günlük cari değerlere uygun da
günlük muhasebe işletme zorundayız. Bu kısmen başladı da gördüğüm kadarıyla.
Çünkü yabancı şirketlerin faaliyet raporlarına baktığımızda tarihi maliyetlerin yanında
piyasa fiyatlarıyla değerlenmiş günlük durumu gösteren, adeta benim deyimimle
şirketin sermayesinin bütçedeki değerini gösteren finansal tablolar yer alıyor. Onun
ötesinde, özellikle ortak Pazar bünyesinde banka ve kredi kurumlarının
formalizasyonu kapsamında yapılmış bazı ödemeler var. Bankaların ve aracı
kurumların net öz varlıkları nedir? Taşıdıkları risklere uygun öz varlıkları var mı diye
çalışmalar yapılıyor ve bunlar bağlayıcı karalar şeklinde bankalara ve kredi
kurumlarına uygulattırılıyor. Bunların bir kısmını da, sayın hocam Ömer Lalik bey
burada, SPK bugün için bizim aracı kurumlarımızdan istiyor. Sermaye nasıl gelişti?
Aynı şey bankalarımız için de söz konusu. Bunlara baktığınız zaman görüyorsunuz ki
değer verilmeyen tarihi maliyetlerden vazgeçilmiş, günlük tablo halindeki değerler
esas alınarak düzenleniyor bu tablolar. Dolayısıyla, tablo günündeki şirketin öz
sermayesi dendiğinde net varlık veya öz varlık diye bir kavrama doğru götürmüş bizi.
Yani bizim artık klasik tarihi maliyetlerle muhasebe yapan kişiler olmaktan çıkıp,
piyasanın ihtiyacını veya yatırımcıların ihtiyacını karşılar şekilde, şirketin günlük
değerlere ifade edebilen bazı tabloları düzenlememiz gerekecek. Ekonomimizdeki
sonu yüzyıldaki gelişmeler bunu zorunlu kılıyor. Bunu, kamuyu aydınlatma
fonksiyonu içinde muhasebecinin üstlenmek zorunda kaldığı yeni görevi olarak
görüyorum ben. Bunu muhasebeciliği finansmancılığa doğru iten bir geçit olarak
görüyorum ve diyorum ki eğer bizler muhasebeciliğimiz kadar ,, en az finansmancılar
kadar finansmancı olmadığımız sürece katkımız sınırlı olur. Marjinal olur.
Şimdi aynı konuda başka bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Her dönemin
IN’ leri olur, OUT’ları olur. 20.Yüzyıla girerken hızla ilk endüstrileşme, alıp teknoloji
kullanma falan. Ve buna paralele olarak muhasebecilere yansıyan da işte bu çift taraflı
kayıt sistemi içinde özellikle hesap planlarına bağımlı kalmak gibi bir gelişme oldu.
Bu yüzyılın ilmini de çevre olarak görüyorum. Çevre korumacılığı olarak görüyorum.
Buna esasında 10 yıl kadar önce otomobil şirketleri başladılar. Araba satışlarındaki
reklamlarda çevre korumacı olarak ve her yöne dağıldı. Şimdi “çevre muhasebecisi “
diye yeni bir dal ortaya çıktı. Bu yeni dal öyle ileri gitti ki, Ortak Pazar bünyesinde
düzenlemelere neden oldu. Bir tebliğ şeklinde veya bir direktif şeklinde yayınlandı.
Bildiğim şu, artık şirketler faaliyet raporlarının içinde nasıl bağımsız denetim
raporlarına yer veriyorlar ise aynı detayda veya öneli çevre raporlarına da yer vermek
zorundalar. Bunu da çevre mühendisleri ile birlikte muhasebeciler hazırlamak,
onaylamak zorunda kalıyorlar. Yani bundan şu sonuç çakıyor: Biz kamuyu aydınlatan
kişiler olarak, şirketlerin çevreye ne kadar yakın, ne kadar çevreyi korumak için
tedbirler aldığını artık raporlamak zorundayız. Kendimizi de çevre mühendisleri gibi
hazırlamak zorundayız.
Bir ikinci dikkatimi çeken gelişme şu. Bunu, kamuyu aydınlatma fonksiyonu
kapsamında söyleyeceğim, muhasebecilerden beklenen şeyler olarak görüyorum. Niye
ekonomiye katkı verebilmek için, ikinci fonksiyonu da muhasebenin bilindiği gibi
yönetime alacağı kararlarda gerekil bilgi, yeterli bilgi vermek, zamanında doğru bilgi
vermek şeklinde özetlenebiliyordu ki, bu da özellikle fiyatlanma kararlarında,
planlanma karalarında ve ileri kontrolüne ilişkin kararlarındaydı? Bu ihtiyaçların
olduğu gibi devam ettiğini görüyoruz, kanısındayım ben. Devam edilecek, ama daha
ağır yükle deva edilecek. Esasında bunun çatısı çıktı ortaya. Bu kapsamda ben
özellikle Almanca’ da kullanılan “Kontrol – it” –ki ingilizceden geçme- onun
literatüre yansıyan konu olduğu dikkatimi çekiyordu. Sözlüğe bakıyorsunuz ki
planlama, işletmenin pazarlama - satış fonksiyonlarını harmonize eden muhasebenin
üstünde, yönetim altında, ama kurmay görevi gören bir birim olacaktır. Sayın Jak
Kamhi olsun, diğer konuşmacılar olsun, beni bu konuda biraz daha ileriye götürdüler.
Buna yeni biri isim bulmuşlar, “Sistem Muhasebeciliği” diyorlar. Gerçekten o şeye
uygun, beklenir fonksiyona uygun, beklentilere uygun bir isim bulmuşlar. O kavramı
çok tuttum. Çünkü artık üst yönetim bizler, şu maliyeti falan öyle genel tablolar
değildi farklı kararlara uygun farklı bilgiler istiyoruz. Bunun yansıması olarak da
görebildiğim kararıyla bugün başta koyduğumuz hesap planına bağlı, temeli tam
maliyet sistemine dayalı ve nihayi hedefi olarak da sene sonunda vergi usul yasasına
uygun şeklide stok değerlenmeye imkan veren bilgi üretmekten artık biz kurtulacağız.
Ya ne olacak ? Paralel hesaplar diye tabir edilen bir şekilde katlı maliyet bilgilerinin
üretildiği ve raporlandığı bir sistem yaratmak zorundayız. Kimler yaratmak zorunda?
Bizler, muhasebeciler yaratmak zorunda. Bu yönde de arkadaşlar sabahtan beri
söylenenler yönünde artık kendimizi bu klasik muhasebeci mantığından kurtarıp, farklı
düşünenen, aynı işletmeci gibi düşünene ve hazır bilgileri sağlayan kurum olmak
zorundayız. Üçüncü bir fonksiyon olarak da arkadaşlar henüz kitaplara yansımadı ama
ben şunu görüyorum. Bizler, şirketlerin iç kontrol sistemini değiştirmekle yükümlü
kişileriz. Bir defa denetçiler olarak, böyle istediğimiz kadar vergi inceleyelim falan,
biliyorsunuz fark etmiyor. Ya ne oluyor? Bizim dayandığımız tek yer var. İç kontrol
sistemi. İşletmeler büyüdükçe bunun önemi daha da artıyor, zorlaşıyor, ama bizim
imdadımıza ne yetişiyor? Bilgisayarlar, yeni bir iletişim teknolojisi yetişiyor. Eğer
belki kendimizi bu bilgisayar kullanımı yönünde değiştirebilirsek, geliştirebilirsek, bir
de bu fonksiyonu yerine getirebiliriz. Sayın Durmuş hocamın belirttiği gibi, kendimizi
marjinal muhasebeci mantığına vurgulamayıp, işletmeciler, yöneticiden bir adım önde
olma gereğini hazmedebilirsek, özümseyebilirsek kendi içimizde, fazlasıyla
ekonomiye katkımız olacağını, fazlasıyla sinerji yaratacağımızı görüyorum,
düşünüyorum. Teşekkür ederim.
Prof. Dr.Oktay GÜVEMLİ
Ben sayın KAVAL’ a teşekkür ederim, ne kadar olsa bizden genç bir profesör.
Yazdıklarının derleri, topladı sağ olsun. Yalnız bir şey var. Çevre muhasebesi
meselesine o kadar çok değinildi ki ben de birkaç kelimeye değinmek istiyorum.
Bunlara çözüm getirmek gerek. Çünkü bu bizim bildiğimiz muhasebe değil. Bizim
bildiğimiz rakamlar değil. Bu problemlere çözüm getirmek lazım. Bizim bildiğimiz
rakamlar değil. Bir yere fabrika kurarsanız onun yatırım tutarı var, satışları var,
maliyeti var, finansmanı var, varoluşu var. Bu o değil. Siz bir yere fabrika kurarsanız
o fabrika o yöreye yarar sağlıyor ne yapıyor? Gıda üretiyor. Mesela konserve fabrikası
orada istihdam yaratıyor, fakat çevreye de zarar veriyor. Verdiği zarar nedir? Havayı
kirletiyor, toprağı, suyu kirletiyor falan. Şimdi bu bir değil, yararlar ve zararlar.
Yararlar fazla ise bu fabrikaya peki diyorsunuz, zararlar fazla ise hayır yapma
diyorsunuz, bu. Ama bizim bildiğimiz rakamlar değil. Şimdi bu noktada şunu da
söylemem izin verin. Muhasebenin her şeyi 19.yüzyılda tamamlanmıştır. Çok büyük
bir asırdır bu asır. Bakınız bütün muhasebenin her şeyi, her şeyi bitmiştir. 20.yüzyılın
katkısı ne o tarihten 19.yüzyıla gelip de baktığınız zaman biliyor musunuz. Hesap
planlarındaki gelişme, muhasebenin görev alanlarının, yetkilerinin biraz fazlalaşması
ve bilgisayarlar. 20.yüzyıl muhasebeye bilimsel olarak bir şey katmamıştır. Bilimsel
olarak bir şey yoktur. 19.yüzyıl’ a gelip baktığınız zaman tablo bu. Şimdi bunu niye
söylüyorum? 21.yüzyıl’ a giriyoruz. Ömer bey arkadaşım söyledi. Dedi ki ; “Bugünkü
gençler 2023 yılında bu konuyu ele alacaklar ve bunu yürütecekler. Yirmi sene sonra
işte o arkadaşların bu dünya üzerinde yaşayacakları en önemli mesele. Akademistler
de dahil, uygulayıcılar da dahil, meslek odası mensupları da dahil hepimiz çevre
muhasebesinin üzerine doğru gitmek zorundayız. İki senede bir eğer İstanbul Sanayi
Odası bunu yapıyorsa, kendilerine salık veririm yani 2000 yılını geçtiğiniz zaman ilk
temellerini bu kondu atın. Yani sempozyumlarınız bu çevrenin denetimine dönük
olmalı. Muhasebe bu denetimi nasıl yapara doğru dönük olmak zorundasınız. Artık
uluslar arası standartlara dönük olmak zorundasınız. Bunu da yapacağınızdan eminim.
Kusura bakmayın. Böyle önümüze büyük bir mesele geldi mi muhakkak küçük bir
anektod vermemiz gerektiğini düşündüm. Ben söyledim, dedim ki lütfen tahammül
edin. 3,5 – 4 dakika konuştum şimdi İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası
Başkanı Ayhan beye söz veriyorum. Buyrun efendim.
AYHAN BALTACI
Mesaj alındı hocam. Özellikle İstanbul Oda Başkanımıza, Oda Yönetimine, İzmir
Odası olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz. Çok keyifli anlar yaşadık bu arada. Bir
sempozyumla bilgilerimizi tazeledik, yeniledik. Yeni bir vizyon oluşuyor. İkinci bir
teşekkürüm , İzmir Odası’ na bizlere bu konuda yer vermiş olmasından dolayı. Değerli
katılımcılar, konu, deminden beri ifade edildiği gibi “21.Yüzyıl’ da Muhasebe
Mesleğinin Ekonomik Gelişmelere ya da Beklenen Ekonomik Gelişmelere Katkısı”
Benim günlük yaşamımda , meslek yaşamımda, meslek politikaları yaşamımda, yani
oda çalışmalarımda ve hatta siyasal yaşamımda çok kullandığım bir kavram var.
Denetim kavramını söyle kullanıyorum: “Başarıya giden yol denetimden geçer.” Çok
sık kullandığım bir kavram. İstanbul Odası ‘ nın da böyle bir konuda dördüncüsünü
düzenlediği denetim konulu sempozyumda , denetimi , toplumun birçok içinde
bulunduğu alandan sosyal yaşamda geçerli olan bir konu olarak düşünüyoruz.
Ülkemizden son 10 yıl içerisinde, örgütlü bir yapı içerisinde sorumlulukları yerine
getiren meslek mensuplarının muhasebe mesleği ve muhasebe uygulamalarında önemli
yerleri bulunmaktadır. Günümüze kadar düzenlenen birçok eğitim faaliyetlerinin
mesleğin gelişmesine, iyileştirilmesine ve örgütlenmesine katkıları kuşkusuz
yadsınamaz. İki gündür sürmekte olan bu sempozyumda, 20.yüzyıl’ a girerken
muhasebe mesleği mensuplarının yeni misyonlar kazanmasına tabii ki yeni olanaklar
sağlanmıştır, sağlıyor. Eğitim çalışmalarının her zaman mesleğin saygınlığını ve
kalitesini arttırmada önemli katkıları olduğu gerçeği de hepimiz tarafından biliniyor ve
unutulmuyor globalleşen dünyamızda Türkiye’ nin konumu gün geçtikçe daha da
önem kazanıyor. Dünya ülkelerinde bir bütünleşme gerçekleştirilirken, muhasebe
uygulamalarının da uluslar arası ilkeler ve standartlara uyumlu olma zorunluluğunu
beraberinde getiriyor.
Sevgili katılımcılar, geçtiğimiz yıl bu uluslar arası boyutu alanında da burada bir
ayıraç yapmak istiyorum. TÜRMOB yönetimimiz önderliğinde, bulunduğumuz
coğrafyada aynı Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi yine Karadeniz Ülkeleri ve Balkan
Ülkeleri Muhasebe Kuruluşları Federasyonu’ nun kurulması benimsendi. Umuyorum
bu konuda daha çok mesafeler alınacaktır. Çünkü sadece ülkemizde sıkışıp kalmak,
sadece ülkemizdeki ekonomik gelişmelere dönük bakmak, onları yorumlamak
kuşkusuz yetmez. Onun uluslar arası boyutuna geçmek, tabii öncelikle bulunduğumuz
coğrafyada mesleğimizin niceliksel ve niteliksel anlamda çok daha yeterli olduğu,
Türkiye’ deki ekonomik gelişme seyrine göre belge ve kayıt düzeninin çok daha
oturmuş, çok daha ileri boyutlarda oluğu, muhasebe mesleğimizin de camiamızın da o
işlev görüyor olmasıdır. Bu, ülkemiz ve muhasebe camiamız , meslektaşlarımız
açısından sanıyorum daha da umut verici bir gelişme olarak ortaya çıkıyor. Bu
bütünleşme faaliyetlerine örgütümüz düzeyinde, TÜRMOB, TESMER ve Serbest
Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odalarına kuşkusuz büyük görevler düşüyor.
Uygulayıcılar düzeyinde de serbest muhasebeci, serbest muhasebeci ve mali
müşavirler ve yeminli mali müşavirlere de önemli birliktelikler ve sorumluklar
getirmekte. Bunun yanı sıra meslek mensubu adayları olan stajyerlerin de gelecek
kuşak uygulayıcıları olması bakımından önemle dikkate alınması gerektiğini
düşünüyoruz.
Önümüzdeki yüzyıl içerisinde herhangi bir tarihte ülkemizin Avrupa Topluluğu’ na
katılması söz konusu olduğuna göre, u üye ülkeler arasındaki muhasebe
uygulamalarının uyumlaştırılması stratejilerinin beraberinde getirecektir. Öncelikle
Avrupa ülkelerindeki muhasebe uygulamalarında bu uyumlaştırmalardan uluslar arası
muhasebe standartları ve Avrupa Birliği’ nin yönergeleriyle uyumlu olmanın yanı sıra
ulusal muhasebe standartlarıyla muhasebe siteminin ülke yapısına uygun olması ve
işletmelerin gereksinmelerini de karşılayacak nitelikte olması gerekiyor. Denetim
kavramı ve denetim sorumluluğu, 3568 sayılı yasada meslek mensuplarımızın
görevlerini bağımsızlığa, tarafsızlığı, dürüstlüğe ve gerçeğe uygun olarak yapmaları
gerektiği belirtilmektedir. Bağımsız dış denetim ekonomik işlevden kaynaklanan
sorumlulukları nedeniyle yerine getirilmesinde belli ilke ve kurallara uyma zorunda
olduğu gibi görevini yerine getirirken kullandığı kıstaslarda belli normları dikkate
almak zorundadır. Bir uygunluk denetimi olan dış denetim de finansal muhasebe
standartları doğrultusunda gerçekleştiriliyor. Eylemleri olduğu ve olması gerektiği
gibi doğru bir şekilde kayıtlara yansıtmak bu esaslara uygun mali tabloları kamuya
sunmaya olanak sağlıyor. Bağımsız denetim, Türkiye’ nin uluslar arası ekonomilerde
uyumlaşması sürecinde ülkemizde üretilen muhasebe bilgilerinin tüm dünyada aynı
açıklık, güvenilirlik ve ortak dil temelinde kullanılabilmesini sağlamayı amaçlıyor.
Uluslar arası genel kabul görmüş denetim ilkelerini rehber edinen bir dış denetçinin
sunabileceği güvenilir bilgiler, sermaye piyasasındaki beklentileri de gerçeğe
dönüştürecektir. Denetim, bir doğruluk, uygunluk, akılcılık sorgulaması olduğuna göre
bu eylemin esasında kalite ve güvenilirlik sorgulamasına konu edilmesi gerekiyor. Bir
uzmanlık belgesiyle belgelendirilen muhasebe mesleğinin uygulanmasında da
bağımsız olması , hiç kuşkusuz temel şartlardan biridir. Muhasebe mesleği ve
muhasebe işlemleri de bir destek görevi gören bir hizmet üretir. Üretilen bu
hizmetlerin toplam kalite yönetimi kapsamında da değerlendirilmesi gerekiyor.
Toplam kalite yönetiminde bilgi bekleyenlerin güvenilirliğini kazanmak temel amaç
olması nedeniyle meslek mensupları tarafından yapılan denetimler sonucunda kamuya
açıklanan bilgiler geleceğe yönelik kararların alınmasında temel veriler olacaktır.
Sevgili katılımcılar, oyunun her kesimiyle yüz yüze ilişki de bulunan ve ülke sorunları
karşı duyarlı bir meslek grubu olan muhasebe mesleği mensuplarının özelliklere
ülkemizin önemli konularının başında gelen sosyal güvenlik sistemini özelleştirme ,
kayıt dışı ekonomi, istihdam yaratma, enflasyon konusu, Güney Doğu’ nun ekonomik
gelişmesi, bürokrasinin azaltılması ve demokratikleşme gibi konularını ekonomik ve
toplumsal boyutlarında siyasi taraf olmaksızın toplumun sesi de olması gerekiyor.
Meslek eğitiminin yaygınlaştırılması ve haksız rekabetin ortadan kaldırılmasında
toplam kalite yönetimi anlayışı doğrultusunda ülkemizin düzeyinde gerçek anlamda
bağımsız dış denetimin yerleşmesiyle belirli sorunların çözülmesinde önemli yol
alınmış olacaktır.
Değerli arkadaşlarım yukarıda bahsedildiği gibi bir enflasyon süreci Türkiye’ nin son
15-20 yılında yoğunlukla devam ediyor. Bu yüksek enflasyon hiç kuşku yok ki
ekonomimizi son derece olumsuz etkiliyor. Hele hele bu aralarda işte yaşamakta olan
bu ekonomik sıkıntılar, üretimin düşmesine , işletmelerin kapanmasına ve işsizliğe de
yol açıyor. Hiç kuşkusuz bu da mesleğimizi , camiamızı olumsuz yönde etkiliyor.
Ekonominin geliştiği yerde hiç kuşku yok ki mesleğimizde o ölçüde daha etkin
kılınacaktır. Daha anlamlı görevleri , ekonomiye katkıları bakımından daha anlamlı
görevleri yerine getirecektir. Bilgi çağının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan
küreselleşme tüm kurum ve kuruluşlarda da yönetimsel, hukuksal, ekonomik, sosyal
kültürel açılardan çözüm arayışlarını hızlandırıyor. Böyle bir ortamda işletmelerin
küresel gelişmeleri oluşturduğu çerçevede ortaya çıkan fırsat ve kısıtlamalara uyum
sağlanabilmesi için faaliyetlerini daha da etkin bir biçimde sürdürmek yükümlülüğü ve
önemi artmaktadır. Denetim mesleği önemle kalkınmakta olan ülkelerde gerek
kaynakların belirlenmesinde, güvenilir bilgilerin sağlanmasında en önemli unsur
olurken, gerekse ülke genelinde denetim işlerinin yaygınlaştırılmasıyla kayıt dışı
ekonominin ülke kaynakları içerisine çekilmesiyle sağlanacağı etkinlik kaçınılmaz bir
gerçektir. İşletmenin dışa açılması, dünya ticaretinin gelişmesi ve rekabetin artması
nedeniyle muhasebe verilerinin stratejik planların yapılmasında kullanılması bir
zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Analiz ve yorumların amaçlarına ulaşabilmesi için,
işletmelerin kendi durumlarını ve rakiplerini izleyebilmeleri için bilgisayar destekli
standart muhasebe uygulamalarına önem verilmelidir diye düşünüyoruz. Muhasebe ve
denetim alanlarında yaygınlaşma bir ülkede yeterli düzeye ulaşmadıysa, kuşkusuz
ülkemizde şu anda da devam eden özelleştirmede de başarı sağlanamıyor. Özelleştirme
kapsamı içerisinde yer alan KİT’ lerde yapılan denetimler gereken etkinliği
sağlamıyor. Bu kuruluşlarda nitelikli denetim kuruluşlarının oluşturulması, denetimin
dünyada uygulanmakta ve ülkemizde uygulanacak olan muhasebe standartlarına göre
yapılması gerekiyor. Bu kapsamda yapılan denetimin etkinliği ve verililiği artacaktır.
Ülke ekonomisinde öneli bir paya sahip olan KİT’ ler ülke ekonomisinde gereken yeri
alacak ve verilen bilgilerin kalitesi de o ölçüde yükselecektir.
Hem mali denetimi, hem de performans denetimi yapacak meslek mensuplarının
kamudan bu denetim görevini devralmaları gerekmektedir, diye düşünüyoruz.
Muhasebe mesleği formasyonu , donanımı ve nitelikleri ve yaptığı denetimle farklı
kesimlerin güvendiği bir meslek grubu haline gelmiştir. Bu şekliye kamu yararına ve
toplumsal kesimlerin yararına bu kesimler adına denetlenmesi söz konusu olduğu her
aşamada yerini almaya hazırdır. Çeşitli ülkelerdeki ve ülkemizdeki uygulamaların
bugüne kadar alınan sonuçları bu savı doğrulamaktadır. Ülkede demin ifade ettiğimiz
gibi giderek bozulan gelir dağılımının yarattığı sosyal bozuklukların gittikçe kötüleşen
mali yapının düzeltilmesi, devletin saygınlığının sağlanabilmesi için enflasyonu da
dikkate alan muhasebe uygulamalarının önemi giderek büyümektedir. Meslek
mensupları bugün belli alanlarda yaptıkları işler nedeniyle müteselsil sorumluluk
taşımakta ve yeri geldiğinde bu sorumlulukların gereğini yerine getirmektedirler.
Mesleği ilgilendiren sorumluluk hukukunun geliştirilmesi mesleğe önemli yaralar
sağlayacaktır kanısındayız.
Sonuç olarak muhasebe mesleğini icra eden kişi ve camiamız ülkemizde sadece
ekonomik gelişmelere nasıl bakıyoruzu ifade edemez sayın katılıcılar. Toplumsal
gelişme süreci ve demokrasinin ekonomiyle birlikte eş anlamlı gelişmesi , burada
önemli oluyor. Asıl vurgulamak istediğim konu, Türkiye ‘ de muhasebe mesleğinin
icra ederken, uygularken, bunun ekonomiye yansımalarını ekonomideki gelişme
seyriyle yükseltmesini ifade ederken, bir başka şeyi yani sosyal sorumluluğumuzu da
ifade etmemiz gerekiyor. Nedir o hedef? Türkiye’ de demokrasinin gelişmesi bireyin
kendini her anlamda daha çok ifade edebilir noktaya gelmesi. Eğer sadece bir ülkede
ekonomik gelişme öngörülüyorsa Uzat Doğu’ da yaşandığı gibi demokrasisi
gelişmemiş bir yapılanma, bir gelişme seyri zaman zaman ekonomimizde büyük
sıkıntıları beraberinde getiriyor. Bu nedenle eş zamanlı bir şekilde ekonomik gelişme
süreciyle birlikte, demokrasinin, bireyin yaratıcılıklarının geliştiği bir ortamı
yaşamalıyız diye düşünüyorum. O yanıyla da meslektaşlarımın her zamankinden daha
fazla yerelde ve genelde ülke siyasetinde de daha etkin olmaları hiç kuşku yok ki
ülkenin ekonomik gelişmesi seyrinde de sözümüzün, düşüncelerimizin daha fazla
egemen olmasına, daha fazla etkin olmamıza katkıda bulunacaktır. Bu da muhasebe
mesleğinin o yanıyla üzerine düşeni yapmasına neden olacaktır diye düşünüyorum.
Sayın oturum başkanımız da bu arada not ettiler, o nedenle konuşmamı burada
kesiyor, sempozyumun başarılı geçtiğini düşünüyorum. Ve hepinize teşekkürlerimi ve
saygılarımı sunuyorum.
Download