TCK`daki ULUSLARARASI SUÇLAR

advertisement
1
YENİ TÜRK CEZA KANUNU’NDA ULUSLARARASI SUÇLAR
Doç. Dr. Faruk Turhan
Süleyman Demirel Üniversitesi
Konu Başlıkları
I. Uluslararası Suç Kavramı
II. Soykırım Suçu
III. İnsanlığa Karşı Suçlar
IV. Soykırım veya İnsanlığa Karşı Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak
V. Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar Arasındaki Farklar
VI. Göçmen Kaçakçılığı Suçu
VII. İnsan Ticareti Suçu
VIII. Yurt Dışında İşlenen Uluslararası Suçların Türkiye’de Kovuşturulması
Temel Başvuru Kaynakları: Gerhard Werle, Völkerstrafrecht, J.C.B. Mohr, Tübingen, 2003; Helmut
Groppengiesser/Helmut Kreicker, in:Albin Eser/Helmut Kreicker, Nationale Strafverfolgung völkerrechtlicher
Verbrechen, Deutschland Cilt 1, Beitraege und Materiellen aus dem Max-Planck-Institut für auslaendisches und
internationales Strafrecht Freiburg 2003; Faruk Turhan, Uluslararası Ceza Mahkemesi, yayınlanmamış doçentlik tezi,
Isparta 2001; Hakan Hakeri, “Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti Suçları”, KaHukA, Mart 2004, Yıl 7, s. 1-18;
Çetin Aslan, “Göçmen Kaçakçılığı Suçları”, Yargıtay Dergisi, Temmuz 2003, sayı: 3, s. 279-310; Çetin Arslan;
“İnsan
Ticareti
Kavramı
ve
Bu
Konudaki
Ulusal
Mevzuata
Genel
Bir
Bakış”,
http://www.icisleri.gov.tr/tid/dergi/444_37_62.doc; 29.12.2004
I. ULUSLARARASI SUÇ KAVRAMI
1. Uluslararası Suç Kavramı
Yeni TCK’da özel hükümlerin ilk kısmının başlığı “uluslararası suçlar” adını taşımaktadır.
Hem uluslararası suçlar kavramı, hem de bu kısımda yer alan suçlar yenidir. Gerçi Birinci Kısmın
İkinci Bölümü altında düzenlenmiş olan göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları 1926 tarihli
TCK’da da yer almaktadır. Ancak bu suçlar, 1926 tarihli TCK’ya 2002 tarihinde eklenmiştir. Bu
suçların açıklamasına geçmeden önce uluslararası suç kavramı üzerinde kısa da olsa durmakta
yarar vardır.
“Uluslararası suçlar” kavramı ile uluslararası hukuka aykırı olan ve uluslararası
sözleşmelerle kovuşturulması kabul edilen suçlar anlaşılmaktadır. Ancak uluslararası suçlar da
kendi içinde iki kategoriye ayrılmaktadır. Birinci kategoriyi “uluslararası hukuk suçları”, ikinci
kategoriyi ise “diğer uluslararası suçlar” oluşturmaktadır. “Uluslararası hukuk suçları” ya da
“uluslararası hukuka karşı suçlar” kavramı ile doğrudan uluslararası hukuka göre cezai
sorumluluğu gerektiren fiiller kastedilmektedir. Literatürde uluslararası hukuk suçları olarak
soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı savaşı (saldırganlık) suçu olarak dört
grup suç kabul edilmektedir. Çekirdek suçlar olarak da adlandırılan bu suçlar, uluslararası
toplumun tamamını ilgilendiren en ağır suçlardır.
“Diğer uluslararası suçlar” için ise doğrudan uluslararası hukuka göre cezai sorumluluk
öngörülmemekte, uluslararası sözleşmelerle devletlere bu fiillerin cezalandırılabilirliğini sağlama
yükümlülüğü getirilmektedir. Uluslararası suçları işleyen fail, doğrudan uluslararası hukukun bir
ceza normunu ihlal etmekte ve doğrudan uluslararası hukukun ceza normlarına dayanarak
cezalandırılması mümkün olmaktadır. Buna karşın diğer uluslararası suçların kovuşturulması ve
cezalandırılmasının temelini uluslararası hukuk değil, iç hukuka dahil edilen uluslararası
sözleşmeler oluşturmaktadır. Diğer uluslararası suçlara örnek olarak hava ulaşımına karşı suçlar,

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Hukuk Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı
2
deniz ulaşımına karşı suçlar, uyuşturucu madde suçlarının belli bazı şekilleri, terör suçları,
paralarda sahtecilik, insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, işkence, fuhuş amaçlı insan ticareti gibi
suçlar gösterilebilir.
Uluslararası hukuk suçlarında fail aynı zamanda uluslararası ceza hukukunun da bir
normunu ihlal ettiği ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin de cezalandırma yetkisi bulunduğu için
TCK 76. ve 77. maddelerin açıklanması ve Türk mahkemelerince uygulanmasında uluslararası
hukuk normları da dikkate alınmalıdır. Bu nedenle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Statüsü
bu konuda başvurulacak ilk kaynaktır.
2. TCK’da Uluslararası Suçların Düzenleniş Şekli
TCK’ya yeni eklenen bu kısımda uluslararası hukuk suçlarından soykırım ve insanlığa karşı
suçlar, diğer uluslararası suçlardan da göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları düzenlenmiştir.
Diğer iki uluslararası hukuk suçu olan savaş suçları ve saldırı savaşı suçu ise kanunda
düzenlenmemiştir. İşkence, para sahtekarlıkları, uyuşturucu madde suçları gibi diğer uluslararası
suçlar ise ceza kanununun farklı kısımlarında düzenlenmiştir.
Soykırım ve insanlığa karşı suçlar, dünyanın barış ve güvenliğini tehdit etmesi, uluslararası
toplumun tamamını ilgilendiren en ağır suçlar olması ve bu suçların içerdiği haksızlıkların diğer
suçlardan daha yoğun olması nedeniyle ceza kanununda özel hükümlerin ilk başına konması, bu
suçlara karşı kanun koyucunun tavrını göstermesi açısından isabetli olmuştur. Ancak göçmen
kaçakçılığı ve insan ticareti suçları için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
II. SOYKIRIM SUÇU
1. Genel Açıklamalar
Soykırım suçu, Hitler tarafından Yahudi halkına karşı işlenen vahşetin bir benzerinin
gelecekte bir daha tekrarlanmaması ve soykırımın en ağır şekilde cezalandırılması için 1948
yılında BM tarafından kabul edilen “Jenosit’in Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında
Sözleşme”ye (kısaca Soykırım Sözleşmesi olarak adlandırılacaktır) dayanmaktadır. TCK md. 76’
daki düzenleme bu Sözleşmenin 2. maddesinden alınmıştır.
Soykırım suçu, Uluslararası Nürnberg Askeri Mahkemesi Statüsünde insanlığa karşı suçlar
içinde düzenlenmişti. Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi (md. 4 fık. 2),
Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesi statüleri (md. 2 fık. 2) ve UCM Statüsü (md. 6) soykırım
suçunun tanımını Soykırım Sözleşmesinden aynen almıştır. Bu nedenle soykırım suçunun
açıklanmasında, Soykırım Sözleşmesi ile bu uluslararası mahkemelerin kararları da dikkate
alınmalıdır.
Literatür ve mahkeme kararlarında soykırım, en ağır uluslararası suç olarak
nitelendirilmekte ve uluslararası hukukun emredici kuralları (ius cogens) arasında kabul
edilmektedir. Soykırım Sözleşmesi’nin 1. maddesi soykırımı, “ister barış, ister savaş zamanında
işlenmiş olsun bir uluslararası hukuk suçu” olarak tanımlayarak, 5. maddesinde taraf devletlere
bu suçu önleme ve cezalandırma yükümlülüğü getirmektedir. Sözleşme, Türkiye tarafından da
onaylanarak iç hukuka dahil edilmiştir. Sözleşeme ile kabul edilen cezalandırma
yükümlülüğünün yerine getirilebilmesi için TCK’da herhangi bir düzenleme yapılmamıştı. Yeni
TCK’daki bu eksikliği gidermektedir. Yeni TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde bu suçlar,
işleniş şekli dikkate alınarak kasten adam öldürme, adam öldürmenin nitelikli şekilleri, müessir
fiil, kişi hürriyetini kısıtlama gibi suçlar olarak kabul edilmelidir.
Soykırım, ulusal (milli), etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek
kastıyla işlenen fiillerden meydana gelmektedir. Suçun unsurlarını da, objektif (maddi) ve
sübjektif (manevi) olmak üzere ikiye ayırarak incelemek mümkündür. Soykırım oluşturan fiiller
Sözleşme ile korunan bir gruba yönelik olmalıdır.
2. Suçun Maddi Unsurları
a) Mağdurun milli, etnik, ırki veya dini bir gruba mensup olması
3
Soykırım suçunun koruduğu gruplar, Soykırım Sözleşmesi ve diğer uluslararası
sözleşmelerde olduğu gibi TCK’da da sınırlı şekilde sayılmıştır. Bunlar, milli, etnik, ırki ve dini
özellikleri taşıyan gruplardır. Bu sayım sınırlıdır. Uluslararası sözleşmelerde ve uluslararası
teamül hukukunda sosyal, siyasi, ekonomik veya benzer gruplar soykırım suçu ile korunan
gruplara dahil edilmemiştir. Soykırım ile korunan grupların ortak özelliği, guruba mensubiyetin
doğumla oluşması ve bu nedenle de devamlı ve istikrarlı bir karaktere sahip olmasıdır.
aa) Milli gruplar: Milli bir grubu oluşturan unsur, öncelikle üyelerinin aynı vatandaşlığa
sahip olmalarıdır. Ayrıca ortak tarih, örf ve adet, kültür ve dil de grubu oluşturan değerlerdendir.
Milli grupların tipik örneğini ulusal azınlıklar oluşturur.
bb) Etnik gruplar: Etnik grubun özelliği, belli bir kültürel geleneğe sahip olması ve zaman
içinde oluşmuş olmasıyla kendini gösterir. Grup üyeleri aynı dili konuşur; ortak geleneklere ve
hayat tarzına sahiptirler. Etnik grup olmak için aynı ırka mensup olmak gerekli değildir.
cc) Irki gruplar: Irk kavramı, üyelerinin aynı kalıtımsal (irsi), görülebilen deri rengi veya
beden şekli gibi vücut özelliklerine sahip olduğu sosyal grupları tanımlamak için
kullanılmaktadır.
dd) Dini gruplar: Dini bir grubun mensupları aynı inanca sahip, aynı rehbere inanan, ortak
manevi fikirlere sahip veya aynı ibadet şeklini icra eden kişilerden oluşur. Sadece büyük dini
topluluklar değil, küçük topluluklar suçun koruduğu gruplar kapsamındadır. Dinsiz gruplar ise
soykırım suçu ile korunan gruplara dahil değildir.
b) Suçun Faili
Soykırım suçunun faili herkes olabilir; ancak şimdiye kadar görüldüğü üzere failin kendisi
de belli bir grubun mensubu olacaktır. Bu grup askeri, polis, paramiliter birlikler, gerilla grubu
veya terör örgütü olabilir.
c) Soykırım Suçunun Bir Planın İcrası Suretiyle İşlenmesi
Yukarıda belirtilen Soykırım sözleşmesi ile uluslararası ceza mahkemeleri statülerinde
soykırımb suçu için devlet veya örgüt tarafından hazırlanmış bir yok etme planının bulunması
aranmamaktadır. Ancak böyle bir plan olmadan soykırım suçunu düşünmek hemen hemen
imkansızdır. Diğer taraftan failin böyle bir planın veya bu planla ilgili politikanın bütün
detaylarını bilmesi gerekli değildir. TCK’daki bu düzenlemeyi soykırım suçunun maddi unsuruna
yeni bir unsur olarak değil, yok etme kastının ispatını kolaylaştıran bir unsur olarak anlamak
gerekir.
d) Soykırım Suçunu Oluşturan Fiiller
Soykırım Sözleşmesi ve uluslararası ceza mahkemeleri statülerinde olduğu gibi TCK md.
76. ya göre, soykırım suçu, beş farklı şekilde işlenebilir. Aşağıda sayılanlar dışında başka fiiller
soykırım suçunu oluşturmaz.
aa) Kasten öldürme: Bundan anlaşılması gereken grup üyelerinin öldürülmesidir.
Soykırım için TCK md. 82’de yer alan kasten öldürmenin nitelikli şeklinin bulunması gerekli
değildir. Grubun önemli bir kısmının öldürülmesi gerekli değildir; bu nedenle soykırım kastıyla
tek bir grup üyesinin öldürülmesi de soykırım suçunun varlığı için yeterlidir.
bb) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme: Fail, grup
üyelerinden en az birine ağır bedensel veya ruhsal zarar vermelidir. Ağır ruhsal zarardan maksat,
sağlığa ağır zarar verme, sakatlama, dış ve iç organlar ile duyuların ağır şekilde yaralanması
4
anlaşılmaktadır. Cinsel saldırılar da ağır bedensel ve ruhsal zararlara neden olma fiili
kapsamındadır.
cc) Grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda
yaşamaya zorlanması: Soykırımın bu şeklinde mağdurun hayat ve vücuduna doğrudan bir
saldırı yapılmamakta, ancak dolaylı yollardan grup üyeleri yok edilmeye çalışılmaktadır. Yok
etmeye elverişli hayat şartlarına örnek olarak, grup üyelerini toplama kamplarında hapsetmek,
yaşam için zorunlu gıda, elbise, barınma veya tıbbı ihtiyaçlardan mahrum etmek gösterilebilir.
Yine ağır şartlar altında icra edilen ve grubun yok olmasına elverişli sistematik sürgün de
soykırım oluşturabilir.
dd) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması: Doğumları
engellemeye yönelik tedbirler, bir grubun uzun vadede yok olmasına neden olabilir. Bu yüzden
bu soykırım şekli “biyolojik soykırım” olarak da ifade edilmektedir. Kısırlaştırma, zorla doğum
kontrolü (çocuk düşürme), evlenme yasağı, hatta bir grubun etnik yapısını değiştirmeye yönelik
cinsel saldırı fiilleri soykırım suçunu oluşturur.
ee) Gruba ait çocukların başka bir gruba zorla nakledilmesi: Biyolojik soykırımın
ikinci şeklini, gruba ait çocukların başka bir gruba zorla nakledilmesi oluşturur. Nakletme
süreklilik arz etmeli ve grubun varlığını yok etme kastıyla işlenmelidir. Başka bir gruba
nakledilen çocuklar kendi sosyal bağlarından koparılmakta ve kimliğine yabancılaştırılmaktadır.
Gruba ait dil, gelenekler ve ahlaki değerler çocuğa yabancı kalmaktadır. Bu hükümle, çocukların
mensup oldukları gruplardan çıkarılması ve gruba yabancılaşması önlenmek istenmektedir.
Çocuk deyiminden 18 yaşını tamamlamamış kişi anlaşılmalıdır (TCK md. 6/1-b).
3. Suçun Manevi Unsuru
Soykırım suçunu oluşturan fiiller ancak kasten işlenebilir ve failde özel kastın bulunması
gerekir.
Soykırım suçunun manevi unsurunu, soykırım oluşturan fiillerin fail tarafından bilerek ve
istenerek gerçekleştirilmesi oluşturur. TCK md. 76’da sadece öldürme fiilinde failin kastından
bahsedilmekle birlikte, TCK md. 21’de suçun oluşması için failin kasten hareket etmesi gerektiği
belirtildiği ve 22. madde de taksirle işlenen fiiller ancak kanunda açıkça belirtildiği takdirde
cezalandırılacağı açıklandığı için, diğer soykırım fiilleri içinde failin kastının aranacağı
anlaşılmaktadır.
Bir fiilin soykırım olarak cezalandırılabilmesi için genel kast yeterli değildir. UCM
Statüsü’nün 6. maddesinde, ulusal, etnik, ırki veya dini bir grubu “tamamen veya kısmen yok
etmek kastıyla” fiilin işlenmesinden bahsedilerek failde özel kastın varlığı aranmıştır. TCK md.
76’da da milli, etnik, ırki veya dini bir “grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla”
denilerek failde özel kast varlığının aranacağı açıkça belirtilmiştir. Yok etme kastı, soykırım
suçunu diğer suçlardan, özellikle de insanlığa karşı suçlardan ayırmada en önemli kriterdir.
Failin kastının grubun tamamını yok etmeye yönelik olması zorunlu değildir. Grubun
önemli bir kısmını yok etmek isteğiyle hareket edilmesi yeterlidir. Bu nedenle, grubun sayıca
önemli bir kısmını yok etmek kastı yanında, grubu temsil eden kesimi - örneğin yönetici kısmını yok etmek kastı, özel kastın varlığı için yeterlidir.
4. Soykırım Suçunun Diğer Suçlarla Bağlantısı
Soykırım suçu oluşturan bazı fiiller aynı zamanda insanlığa karşı suç oluşturabilir. Her iki
suçun varlığı aynı anda mümkündür. Diğer taraftan soykırım suçundaki fiiller ceza kanununda
cezalandırılan diğer suçları da oluşturabilir. Örneğin, soykırım kastıyla öldürme, TCK md. 81 (ve
devamındaki) kasten öldürme suçunu da oluşturabilir. Bu durumda soykırım kasten öldürmeye
göre özel hüküm niteliği taşıdığı için fail soykırımdan cezalandırılacaktır.
5. Suçun yaptırımı
5
Soykırım suçunun cezası ağırlaştırılmış müebbet hapistir (md. 78/2). TBMM Genel
Kurulunda verilen önerge doğrultusunda 78. maddenin ikinci fıkrasına “soykırım kapsamında
işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek
içtima hükümleri uygulanır” şeklinde bir ekleme yapılmıştır. Buna göre, örneğin, fail soykırım
amacıyla on kişiyi öldürmüşse, on defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilecektir. Yine
fail, soykırım kastıyla bir etnik grubun üyelerinin öldürülmesi emretmiş ve örneğin yüz kişi
öldürülmüşse, failin (amirin sorumluluğu hükümleri uyarınca) yüz defa ağırlaştırılmış müebbet
hapse mahkum edilmesi gerekecektir. Bu değişikliğin amacı, soykırım ve insanlığa karşı suçların
faillerinin ceza kanununda kasten öldürme ve yaralama faillerine göre avantajlı konuma
geçmelerinin önlenmesi olabilir. Bu düzenleme soykırım kastıyla kasten öldürme fiili açısından
belki kabul edilebilir. Ancak, soykırım kastıyla kasten yaralama açısından kabul edilmesi
mümkün olmayan ağır cezai yaptırım söz konusu olmaktadır. Örneğin, failin soykırım amacıyla
iki kişiyi yaralaması halinde fail iki defa ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilecektir.
Tüzel kişiler hakkında ceza kanununuzdaki sisteme uygun olarak güvenlik tedbirine
hükmedilebilecektir.
6. Zamanaşımı
TCK md. 76’nın son fıkrasında, uluslararası hukukta kabul edildiği gibi, soykırım
suçlarının zaman aşımına uğramayacağı kabul edilmiştir. 1968 tarihli savaş suçları ve insanlığa
karşı suçlarda zamanaşımının kabul edilmemesine ilişkin sözleşme bu suçlarda zamanaşımının
kabul edilmemesini düzenlemektedir. Yine UCM Statüsünün 29. maddesinde Mahkemenin yargı
yetkisine giren suçlar (soykırımı, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı savaşı suçu)
zamanaşımına uğramayacaktır.
III. İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR
1. Genel Açıklamalar
İnsanlığa karşı suçların tanımı ilk defa Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi
Statüsünde (md. 6/c) yer almıştır. İnsanlığa karşı suçlar, uluslararası teamül hukukuna göre de
cezai sorumluluğu gerektirmektedir. Eski Yugoslavya İçin UCM Statüsü (md. 5) ile Ruanda
Uluslar arası Ceza Mahkemsi Statüsü (md. 3) de uluslararası teamül hukukuna göre insanlığa
karşı suçların cezalandırılabilirliğinden hareket etmektedir. UCM Statüsü md. 7 ise insanlığa
karşı suç oluşturan fiilleri ve tanımlarını içeren kapsamlı bir düzenleme getirmiştir.
Genel ceza hukuku normlarının uygulanması ile de insanlığa karşı suçlar çoğunlukla yeterli
derecede ağır müeyyidelerle cezalandırılabilir ve bu açıdan da ulusal hukuktaki özel ceza
normunun yokluğu çoğunlukla gerçek bir cezasızlık tehlikesi doğurmaz. Ancak, genel ceza
hukukunun uygulanması, insanlığa karşı suçların gerçek boyutunu kapsayamaz. Suçun sivil halka
karşı yaygın veya sistematik bir saldırı kapsamında işlenmiş olduğu gerçeği, cezai yaptırım tespit
edilirken nazarı dikkate alınmaz. Bu yüzden TCK’da insanlığa karşı suçların düzenlenmiş olması
yerindedir. Ancak TCK md. 77’de insanlığa karşı suçlar düzenlenirken UCM Statüsü’ndeki
düzenlemenin dikkate alınmadığı görülmektedir. İnsanlığa karşı suçların unsurları ve suç
oluşturan fiillerin neler olduğunu uluslararası hukukta geçerli anlayışı yansıtacak şekilde
düzenleyen UCM Statüsü md. 7’deki düzenlemenin TCK’da niçin dikkate alınmadığını anlamak
mümkün değildir. Bu konuda madde gerekçesinde de bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Suçun Maddi Unsurları
a) Bir Plan Doğrultusunda Sistemli Olarak İşlemek
TCK md. 77/1’e göre, insanlığa karşı suç oluşturan fiiller “bir plan doğrultusunda sistemli
olarak” işlenmiş olmalıdır.
UCM Statüsü md. 7/1’de ise, insanlığa karşı suçları, “herhangi bir sivil halka karşı yapılan
yaygın veya sistematik bir saldırının parçasını oluşturan ve saldırının varlığı bilinerek işlenen” ve
bu maddede sayılan fiiller oluşturmaktadır. Özellikle suç kurbanlarının çokluğu, saldırının yaygın
6
olduğunu gösterir. Saldırının sistematik olması ise, her bir fiilin daha önceden mevcut bir plan
veya politikı takip ederek işlenmesini ifade etmektedir.
Saldırının “sistemli” olması kapsamına, bir plan doğrultusunda fiilin işlenmesi de dahildir.
Bu açıdan TCK md. 77/1’deki “bir plan doğrultusunda” suçun işlenmiş olması, işlenen fiillerin
“sistemli” olmasını açıklayıcı niteliktedir. Ancak UCM Statüsünde yer alan, insanlığa karşı suç
oluşturan fiillerin “yaygın” olarak işleniyor olması halinde TCK açısından insanlık aleyhine suç
olarak değerlendirilemeyecektir.
b) Saldırının Toplumun Bir Kesimine Yönelik Olması
TCK md. 77/1’e göre insanlığa karşı suç oluşturan fiiller “toplumun bir kesimine karşı”
işlenmiş olmalıdır. UCM Statüsünde ise, insanlığa karşı suçların “sivil halka yönelik bir
saldırının parçası” olmalıdır. Bunun anlamı, suçun doğrudan bireyleri hedef almamış olması, sivil
halka karşı işlenmesidir. Ancak, bir devletin veya bir bölgenin bütün halkının saldırının hedefi
olması gerekmez. Bu koşul, suçun kollektif özelliğini vurgulamakta ve böylece doğrudan tek tek
kişilere yönelik saldırıları kapsam dışı bırakmaktadır.
TCK md. 77/1’deki “toplumun bir kesimine karşı” kavramı, UCM Statüsü md. 7/1 ile
birlikte yorumlayarak, sivil halkı tanımlamak için kullanıldığını kabul etmek gerekir.
c) İnsanlığa Karşı Suç Oluşturan Fiillerden Birisinin İşlenmesi
Hangi fiillerin insanlığa karşı suç oluşturacağı TCK md. 77/1’de sekiz bent halinde
sayılmıştır. Burada sayılan fiiller, toplumun bir kesimine yönelik olarak işlenmekte olan fiillerin
parçasını oluşturmalıdır. Sayılan bu bireysel fiilleri insanlığa karşı suç haline getiren, bu fiillerin
planlı ve sistemli bir şekilde işlenmekte olan fiillerin bir kısmını oluşturması ve failin de kendi
fiilini işlerken bunun bilincinde olmasıdır.
TCK md. 77/1’de sayılan bu fiillerden, kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet,
kişi hürriyetinden yoksun kılma, bilimsel deneylere tabi kılma, cinsel saldırıda bulunma,
çocukların cinsel istismarı, zorla fuhşa sevk etme suçları, TCK’nın diğer kısımlarında “adi”
suçlar olarak da düzenlenmiştir. Zorla hamile bırakma suçu ise TCK’da doğrudan
düzenlenmemiştir.
TCK’nın bu düzenlemesi UCM Statüsünde sayılan insanlığa karşı suç oluşturan fiillerden
birçok noktada ayrılmaktadır. UCM Statüsü md. 7/1’e göre insanlığa karşı suçlar şunlardır:
- Kasten öldürme,
- İmha,
- Köleleştirme,
- Sürgün veya halkın zorla nakli,
-Uluslararası hukukun temel kurallarına aykırı olarak hapis veya bedensel özgürlükten
diğer ağır mahrumiyetler,
- İşkence,
- Irza geçme, cinsel kölelik, fuhşa zorlama, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya
bunlara benzer ağırlıkta diğer her hangi bir cinsel şiddet fiilini işlemek,
- Siyasi, ırki, ulusal, etnik, kültürel veya dini nedenlere ya cinsiyete dayanan nedenlere
kovuşturma (zulüm).
- Kişilerin zorla kaybedilmeleri,
- Irk ayrımcılığı,
- Diğer insanlık dışı fiiller
Görüldüğü gibi, statüde insanlığa karşı suç olarak kabul edilen, imha, sürgün veya halkın
zorla nakli, cinsel kölelik, zorla kısırlaştırma, siyasi veya diğer nedenlerle kovuşturma, kişilerin
zorla kaybedilmesi, ırk ayrımcılığı ve diğer insanlık dışı fiillerin 77. madde karşılığı
bulunmamaktadır. Ancak bu fiillerin, ceza kanunumuzun diğer kısımlarında suç olarak
düzenlenmiş fiiller kapsamına girmesi mümkündür.
3. Suçun Manevi Unsuru
7
TCK md. 77’ye göre, insanlığa karşı suç sayılan fiiller fail tarafından “siyasi, felsefi, ırki
veya dini saiklerle” işlenmelidir. Buna göre failde, özel kastın varlığı gereklidir. UCM Statüsünde
ve Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsünde insanlığa karşı suçların
tanımlarında failde özel kastın varlığı gerekli değildir. Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza
Mahkemesi Statüsünde sadece insanlığa karşı suç oluşturan fiiller arasında yer alan “siyasi, ırki
ve dini nedenlerle kovuşturma (zulüm) yapma” fiili açısından failin özel kast ile hareket etmesi
gerekmektedir. Buna karşın Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesi Statüsünün 3. maddesinde,
insanlığa karşı suçların, sivil halka karşı, “ulusal, politik, etnik, ırksal veya dini saiklerle işlenen
yaygın veya sistematik herhangi bir saldırının parçasını oluşturması” aranmaktadır. Bu açıdan
failde ayrımcılık gözeten bir özel kastın varlığı aranmaktadır.
TCK md. 77’deki düzenleme Ruanda Statüsüne benzemekle birlikte, failin saiki açısından
farklılıklar vardır. Çünkü md. 77/1’de failin “siyasi, felsefi, ırki veya dini saiklerle” insanlığa
karşı suç oluşturan fiillerin işlenmesi gerekmektedir. Bu açıdan failde, maddede sayılan fiillerin
“toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenen” fiillerin bir parçasını
oluşturduğunun bilinmesi yeterli değildir. Failde ayrıca siyasi, felsefi, ırki veya dini nedenlere
dayanan bir ayrımcılık kastının da bulunması aranacaktır.
4. Suçun Yaptırımı
Meclis Adalet Komisyonu’nda kabul edilen TCK Tasarısı’nda bütün fiiller için
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüştü. Tasarının 78. maddesi TBMM Genel
Kurulu’nda yapılan öneri doğrultusunda değiştirilerek, kasten öldürme halinde ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası, diğer fiiller için ise 8 yıldan az olmamak üzere hapis cezası kabul edilerek,
cezanın kusur ile orantılılığı korunmuştur.
TBMM Genel Kurulu’nda bir değişiklik daha yapılarak, kasten öldürme ve kasten yaralama
suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima kurallarının uygulanması kabul
edilmiştir. Bu açıdan fail insanlığa karşı suç teşkil eden fiil olarak 10 kişiyi öldürmüşse, on defa
ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olacaktır.
İnsanlığa karşı suçlara tüzel kişilerin katılması durumunda, tüzel kişiler hakkında güvenlik
tedbirine hükmedilebilecektir.
5. Zamanaşımı
Soykırım suçunda olduğu gibi, insanlığa karşı suçlarda da zamanaşımı işlemeyecektir.
IV. SOYKIRIM VEYA İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT
KURMAK
TCK md. 78’de, soykırım ve insanlığa karşı suç işlemek için örgüt kurmak veya bu amaçla
kurulmuş bir örgütü yönetmek veya böyle bir örgüte üye olarak katılmak soykırım ve insanlığa
karşı suçlardan bağımsız olarak ayrıca cezalandırılmaktadır. Esasen kanunun suç saydığı fiilleri
işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgütü yönetmek veya üye olmak TCK md. 220 uyarınca
cezalandırılmaktadır. Ancak açıdan 78. madde özel hüküm teşkil etmektedir, bu maddede
öngörülen ceza 220. maddeye göre daha ağırdır.
V. SOYKIRIM VE İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ARASINDAKİ FARKLAR
İnsanlığa karşı suç teşkil eden fiiller aynı zamanda soykırım suçunu da oluşturabilir.
Soykırım suçu ile insanlığa karşı suçların aynı anda uygulanması bu nedenle mümkündür.
Çünkü, soykırım suçu insanlığa karşı suçlara göre özel hüküm olarak kabul edilmemektedir. Her
iki suç grubunu birbirinden ayıran en önemli özellik, soykırım suçunda failde özel kastın
8
varlığıdır. Çünkü fiilin soykırım oluşturabilmesi için failde, örneğin kasten öldürmede, korunan
bir grubu kısmen veya tamamen yok etme kastıyla grup üyelerini öldürdüğünün ispat edilmesi
gerekir. İnsanlığa karşı suçlarda bu şekilde bir özel kast aranmamaktadır. Ancak, TCK md.
77’de failin özel kastla hareket etmesinin aranması (ırki, dini ve diğer saiklerin) her iki suç
arasındaki ayrım zorlaştırmıştır. Diğer taraftan insanlığa karşı suçlarda sivil halka karşı yaygın
veya sistematik bir saldırının varlığı gerekli iken, soykırım suçunda ise bu gerekli değildir. Bu
farklara rağmen kasten öldürme, kasten yaralama, bedensel veya ruhsal bütünlüğe zarar verme
gibi fiiller hem soykırım, hem de insanlığa karşı suç oluşturabilir. Bu açıdan fikri içtima
kurallarına göre failin haksızlık içeriği ve cezası daha ağır olan soykırım suçundan
cezalandırılması gerekecektir.
VI. GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI SUÇU
1. Genel Olarak
Göçmen kaçakçığı suçu 3.8.2002 tarih ve 4771 sayılı Kanunla TCK’ya ilave edilen yeni bir
uluslararası suçtur. Bu suçun dayanağını BM tarafından 2000 yılında imzalanan “Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” ve bu Sözleşmeye ek “Göçmenlerin Kara,
Deniz ve Hava Yollarıyla Kaçırılmalarına Karşı Protokol” oluşturmaktadır. Türkiye bu sözleşme
ve protokolü 30.01.2003 tarih ve 4804 sayılı kanunla onaylamıştır. Her iki protokol de,
sözleşmeye taraf olan devletlere sözleşmede yasaklanan fiilleri suç haline getirme yükümlülüğü
getirmektedir.
1926 tarihli TCK’da çalışma hürriyetine karşı suçlar kısmında 201/a ve 201/b maddelerinde
düzenlenmiş olan bu suçlar, yeni TCK’da uluslararası suçlar kısmında 79. ve 80 maddelerde
düzenlenmiştir. Göçmen kaçakçılığı suçu 1926 tarihli TCK’ya eklenmeden önce kaçak
göçmenler, duruma göre Pasaport Kanunu’nun 34. veya 35. maddesine göre, hafif hapis veya
hafif para cezası cezalandırılırken, bu kimselere aracılık edenler ise aynı Kanunun 36. maddesine
göre hapis cezası ile cezalandırılıyordu.
2. Göçmen Kaçakçılığı Suçunun Yeni TCK’daki Düzenleniş Şekli ve 1926 Tarihli
TCK’dan Farkları
Göçmen kaçakçılığı suçu, 1926 tarihli TCK’da çalışma hürriyetine karşı suçlar kısmında
201/a maddesinde düzenlenmişken, yeni TCK’da ise uluslararası suçlar kısmında 79. maddede
düzenlenmiştir. Doktrinde bu suçun düzenleniş yeri eleştirilmektedir.
Yeni TCK’daki göçmen kaçakçılığı suçunun tanımı ve unsurları, 1926 tarihli TCK’daki
düzenlemeye göre önemli farklılıklar içermektedir:
a) Suçun tanımı, yeni TCK’da (md. 79/1) 1926 tarihli TCK’ya göre (md. 201/a fık. 1 ve 2)
daha açık ve anlaşılır hale getirilmiştir. Temelde her iki tanım da aynı içeriktedir. Ancak, 1926
tarihli TCK’nın 201/a maddesinin 2. fıkrasındaki karmaşık ve hukuk tekniğine uymayan
düzenleme, 79. maddeye alınmamıştır.
b) İkinci farklılık, suçun yaptırımına ilişkindir. 1926 tarihli TCK’da 2 yıldan 5 yıla kadar
ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası öngörülmüşken, yeni TCK’da
3 yıldan 8 yıla kadar hapis ve 10 bin güne kadar adli para cezası kabul edilmiştir.
c) 1926 tarihli TCK’da suçun teşebbüs aşamasında kalması tamamlanmış bir suç gibi
cezalandırılırken, yeni TCK bu düzenlemeyi kaldırdığı için teşebbüs konusunda genel hükümler
uygulanacaktır.
d) 201/a maddenin 3. fıkrasındaki ağırlaştırıcı neden 79. maddeye alınmamıştır. Bunun
neticesi olarak kaçak göçmenlerin yaşam veya vücut bütünlüklerinin tehlikeye sokulması veya
zarara uğraması halinde genel içtima kurallarına göre cezai sorumluluk söz konusu olacaktır.
Görüldüğü gibi ilk bakışta yeni kanundaki cezaların daha ağır olduğu göze çarpmaktadır.
Ancak, her iki maddede suçun unsurları ve ağırlaştırıcı nedenlerinde değişiklik yapıldığı ve 1926
tarihli TCK’da teşebbüsün tamamlanmış suç gibi cezalandırılacağı hükmü yeni kanuna
alınmadığı için, hangi hükmün daha lehe düzenleme getirdiğini somut olaya göre belirlemek
gerekecektir.
9
3. Suçun Unsurları
a) Suçun Maddi Unsuru
Göçmen kaçakçılığı suçu 79. maddenin 1. fıkrasında, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak
maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan, bir yabancının ülkeye sokulması
veya ülkede kalmasına imkan sağlanması ya da bir Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına
çıkmasına imkan sağlanması olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, 1926 tarihli TCK md. 201/a fık.
1’deki tanımla aynıdır. Ancak yeni tanım daha açık ve sadedir.
Buna göre suçun maddi unsurunu;
-bir yabancının yasal olmayan yollardan ülkeye sokulması,
-bir yabancının yasal olmayan yollardan ülkede kalmasının sağlanması veya
-bir Türk veya yabancının yasal olmayan yollardan yurt dışına çıkmasına imkan sağlanması
hareketleri oluşturmaktadır.
Görüldüğü gibi göçmen kaçakçılığı suçu seçimlik hareketli bir suçtur. Bu fiillerden
birisinin işlenmesi suçun oluşması için yeterlidir. Yasal olmayan yollardan ülkeye sokulan kişinin
yine yasal olmayan yollarla çıkarılması ya da Türkiye’de kalmasının sağlanması halinde fail,
suçun birden fazla seçimlik hareketini gerçekleştirmesine rağmen tek bir suçtan
cezalandırılacaktır.
Yasal yollardan Türkiye’ye girmiş olan bir yabancının, yasal olmayan yollardan oturma
izni temin edilerek ülkede kalmasının sağlanması ya da yasal olmayan yollardan çıkmasını temin
için sahte pasaport veya belgeler hazırlanması da 79. maddeye göre göçmen kaçakçılığı suçunu
oluşturur.
b) Suçun Fail ve Mağduru
Suçun faili herhangi bir kimse olabilir. Göçmen kaçakçılığı suçunun çoğunlukla bu amaçla
çalışan suç örgütleri tarafından işlendiği gerçeğini de göz önünde bulunduran kanun koyucu,
suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesini cezayı arttırıcı neden olarak kabul etmiştir
(md. 79/2). Diğer taraftan, göçmen kaçakçılığını gerçekleştiren örgütün yönetici ve üyeleri, suç
işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan da 220. maddeye göre ayrıca cezalandırılacaklardır.
Göçmen kaçakçılığı suçunun mağduru, yasal olmayan yollardan ülkeye sokulan veya
kalmasına ya da yurt dışına çıkmasına imkan sağlanan yabancıdır. Yine yasal olmayan yollardan
ülkeden çıkmasına imkan sağlanan Türk vatandaşı da suçun mağdurudur. Mağdurluk ve faillik
sıfatı aynı kişide birleşemeyeceği için bu mağdurların göçmen kaçakçılığı suçundan dolayı
cezalandırılması mümkün değildir. Yukarıda zikredilen göçmen kaçakçılığına ilişkin protokol de
kaçak göçmenlerin göçmen kaçakçılığı suçundan dolayı cezalandırılmamasını istemektedir.
Ancak bu kimselerin Pasaport Kanuna aykırılıktan dolayı cezai sorumlulukları devam etmektedir.
c) Suçun Manevi Unsuru
Suçun manevi unsurunu, “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek
maksadıyla” fiilin işlenmesi oluşturmaktadır. Bu açıdan failde özel kastın varlığı aranmaktadır.
Ancak, menfaatin elde edilmesi, örneğin kararlaştırılan paranın alınmış olması, suçun oluşması
için gerekli değildir. Eğer failin amacı, mağdurdan cinsel yönden yararlanmak gibi maddi amaç
dışında bir amaç elde etmekse, bu suç oluşmayacaktır.
Faildeki maddi menfaat elde etme özel kastı ve mağdurun bu fiillere rıza göstermesi,
göçmen kaçakçılığı suçunu diğer suçlardan ayırmaya yarar. Bu nedenle “zorla çalıştırmak, hizmet
ettirmek, esarete veya benzeri uygulamalara tabi kılmak” veya “vücut organlarının verilmesini
sağlamak” amacıyla göçmenlerin ülkeye sokulması halinde aşağıda inceleyeceğimiz, insan
ticareti suçu oluşacaktır. Diğer taraftan failin amacı, mağduru fuhuş için kullanmak veya fuhuş
yapmasını sağlamak ise, 227. maddedeki fuhuş suçu gerçekleşecektir.
d) Hukuka Uygunluk Nedenleri
10
Göçmen kaçakçılığı suçunda mağdurun rızası bir hukuka uygunluk nedeni değil, suçun
unsurunu oluşturmaktadır. Maddede açıkça belirtilmese de bu suç, ancak mağdurun rızası ile
işlenebilir. Genelde yurda yasal olmayan yollardan girme, kalma veya çıkma fiilleri mağdurun
iradesine dayanmaktadır. Eğer mağdurun rızası, failin hileli davranışları sonucu, elde edilmişse,
artık göçmen kaçakçılığı değil, duruma göre dolandırıcılık suçu (md. 157) oluşur. Örneğin, yurt
dışına götürüleceği vaat edilerek, göçmenlerin paralarının alınması ancak deniz ortasında
bırakılıp kaçılması veya ülke içinde başka bir yere bırakılması halinde dolandırıcılık suçu oluşur.
4. Göçmen Kaçakçılığı Suçunun Diğer Suçlarla Bağlantısı (İçtima)
Göçmen kaçakçılığı suçu, aynı zamanda Pasaport Kanunu’nda veya yabancıların
Türkiye’de oturmalarına ilişkin mevzuattaki cezai hükümleri de ihlal edebilir. Diğer taraftan,
yabancının yasal olmayan yollardan ülkeye sokulması ya da ülkede kalabilmesi için sahte kimlik
veya seyahat belgesi veya oturtma izni düzenlenmesi halinde, bu fiiller, aynı zamanda 204.
maddedeki resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacaktır. Ancak bu gibi durumlarda 44. madde
hükmü uyarınca fikri içtima kuralı uygulanarak fail daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılacaktır.
1926 tarihli TCK’ya göre ise durum farklıdır. Çünkü, 1926 tarihli TCK’nın 201/a
maddesinin 2. fıkrasında yer alan göçmen kaçakçılığı suçuna “iştirak etmeksizin, daha önce
ülkeye sokulmuş veya girmiş kaçak göçmenleri, maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal
olmayan yollarla ülkeden çıkaranlara, yasal koşullara uymaksızın ülkede kalmalarını olanaklı
kılanlara, bu maksatla sahte kimlik veya seyahat belgelerini hazırlayanlara veya temin edenlere
ya da bu suçlara teşebbüs edenlere, fiilleri başka bir suçu oluştursa bile ayrıca” ceza verileceği
hükmü yeni TCK’ya alınmamıştır. Bu nedenle, belirtilen bu durumlarda fail 1926 tarihli TCK’ya
göre hem resmi evrakta sahtekarlık hem de göçmen kaçakçılığı suçlarından ayrı ayrı
cezalandırılması gerekiyordu. Yeni TCK’ya göre ise fail sadece göçmen kaçakçılığından
cezalandırılacaktır.
1926 tarihli TCK md. 201/a fık. 3 uyarıca, göçmen kaçakçılığı fiillerinin “kaçak
göçmenlerin yaşamlarını veya vücut bütünlüklerini tehlikeye soktuğu veya insanlık dışı veya
onur kırıcı muamele biçimlerine tabi kılınmalarına neden olduğu hallerde faillere verilecek
cezalar, yarısı oranında; ölüm meydana gelmiş ise bir kat artırılarak” verilmesini öngörüyordu.
Bu nedenle, göçmenlerin yurda sokulması veya çıkarılması sırasında yaralanmaları veya ölmeleri
halinde fail yalnızca göçmen kaçakçılığının bu ağırlaştırıcı nedenine göre cezalandırılması söz
konusu idi. Ancak suçun bu nitelikli hali yeni kanuna alınmamıştır. Bu açıdan yeni kanuna göre
fail bu gibi durumlarda hem göçmen kaçakçılığı suçundan hem de taksirle yaralama (md. 89)
veya taksirle öldürme (md. 85) suçlarından cezalandırılabilecektir.
5. Cezayı Arttıran Nedenler
79. maddenin 2. fıkrasında, suçun örgüt tarafından işlenmesi halinde cezanın yarı oranında
arttırılacağı belirtilmiştir. Bu açıdan yeni düzenleme, cezanın bir kat arttırılmasını öngören 1926
tarihli TCK’dan farklıdır.
6. Suçun Yaptırımı
Göçmen kaçakçılığı suçunun cezası üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve on bin güne kadar
adli para cezasıdır. 1926 tarihli TCK 201/a ikinci fıkrada yer alan, “suçun işlenmesinde kullanılan
taşıtlar ve bu fiil nedeniyle elde edilen maddi menfaatler müsadere edilir” hükmü 78. maddeye
alınmamıştır. Ancak yeni TCK hem eşya müsaderesini, hem de kazanç müsaderesini genel
hükümler kısmında ayrı ayrı düzenlediği için bu bir eksiklik oluşturmayacaktır. Çünkü, suçun
işlenmesinde kullanılan taşıtlar 54. maddeye göre, suçtan elde edilen maddi menfaatler de 55.
maddeye göre müsadere edilecektir.
VII. İNSAN TİCARETİ SUÇU
1. Genel Olarak
11
İnsan ticareti suçu teşkil eden fiiller için başta ceza kanunumuz olmak üzere kanunlarda
çeşitli yaptırımlar kabul edilmiş olmakla birlikte, bu suçlarla daha etkin bir şekilde mücadele
edebilmek için “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”, ile “Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve
Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol”
ülkemiz tarafından da imzalanmış ve onaylanmıştır. 4471 sayılı Kanunla TCK 201/b maddesi
olarak mevzuatımıza giren insan ticareti suçu, bu ek protokole dayanmaktadır. Ancak bu
protokolde yer alan cinsel istismar amacıyla insan ticareti suçu TCK’da insan ticareti suçu
kapsamında değil, fuhuş suçu kapsamında düzenlenmiştir.
2. İnsan Ticareti Suçunun Yeni TCK’daki Düzenleniş Şekli ve 1926 tarihli TCK’dan
Farkları
Yeni TCK’nın 80. maddesi, 1926 tarihli TCK’nın 201/b maddesindeki düzenlemeyi suçun
unsurları yönünden aynen almıştır. Ancak yeni düzenleme iki açıdan 1926 tarihli TCK’dan
ayrılmaktadır:
a) Birinci fark, yaptırım açısındandır. 1926 tarihli TCK 201/b maddesinde suçun cezası beş
yıldan 10 yıla kadar hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere para cezası iken, yeni TCK’da
(md. 80/1) sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası
öngörülmüştür. Yaptırım açısından eski kanunun failin lehine olduğu görülmektedir.
b) İkinci olarak, mevcut düzenlemede (md. 201/b, son) suçun örgütlü olarak işlenmesi
cezayı ağırlaştırıcı bir neden olarak kabul edilmişken bu düzenleme, yeni TCK’ya alınmamıştır.
3. Suçun Unsurları
a) Suçun Maddi Unsuru
Suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler 80. maddenin birinci fıkrasında sayılmıştır.
Buna göre suçun maddi unsurlarını kadın, çocuk veya diğer insanların;
- tedarik edilmeleri,
- kaçırılmaları,
- bir yerden başka bir yere götürülmeleri,
- sevk edilmeleri veya
- barındırılmaları oluşturmaktadır.
Ancak bu hareketlerin kanunda gösterilen şekillerde yapılması gerekir. Yani bu hareketlerin
80. maddenin birinci fıkrasında gösterilen belirli araç fiillere başvurulmak suretiyle
gerçekleştirilmesi gereklidir. Bu açıdan suç bağlı hareketli suç olarak işlenebilecektir. 80.
maddenin birinci fıkrasında sayılan araç fiiller ise;
- tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak,
- nüfuzu kötüye kullanmak,
- kandırmak,
- kişiler üzerindeki denetim olanaklarından yararlanmak veya
- kişilerin çaresizliklerinden yararlanmaktır.
Ancak 80. maddenin 3. Fıkrasına göre, suçun mağduru 18 yaşından küçük ise, sayılan araç
fiillere başvurulmamış olsa bile failler, bu araç fiilleri yapılmış gibi cezalandırılacaktır. Buna
karşın 18 yaşından büyükler açısından ise, bu araç fiillerin yapılması halinde suç oluşacaktır.
İnsan ticareti suçu, mütemadi suç teşkil eder; ani suç olarak işlenemez. İcrai bir suç olmakla
birlikte, ihmali bir hareketle de işlenmesi mümkündür.
b) Suçun Fail ve Mağduru
İnsanlığa karşı suçun faili herkes olabilir. Ancak bu suç çoğunlukla suç örgütleri tarafından
işlenmektedir. Bu suç özellikle kadınlar ve çocuklar aleyhine işleniyor olmasına rağmen, herkes
suçun mağduru olabilir.
c) Hukuka Uygunluk Nedenleri
12
İnsan ticareti suçunun belirtilen hareketlerle ve belirtilen amaçlarla işlenmesi halinde 80.
maddenin 2. fıkrasında açıkça belirtildiği üzere mağdurun rızası geçerli değildir. Göçmen
kaçakçılığından farklı olarak insan ticareti suçunda mağdurun rızası söz konusu değildir. Çünkü
mağdur, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulanarak, çaresizliğinden veya üzerindeki denetim
imkanından yararlanılarak ya da kandırılarak insan ticareti teşkil eden işleri yapmaya
zorlanmaktadırlar.
Diğer taraftan bir kimsenin zorla çalıştırılmaya, hizmet ettirilmeye, esarete, organlarını
vermeye rıza göstermesi de düşünülemez. Eğer rıza söz konusu olsa bile bu durum, kişilik
haklarına aykırı olduğu için geçerli değildir. Eğer 80. maddenin 2. fıkrası olmasaydı, mağdurun
rızasına ilişkin 26. maddenin düzenlemesinden de insan ticareti suçunda rızanın geçerli
olmayacağı sonucuna varılacaktı. Çünkü insan ticaretinde rıza gösterilmesi söz konusu olan
haklar, kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği haklardan değildir.
Kanun, çocuklar açısından doğabilecek tereddüdü önlemek amacıyla 80. maddenin 3.
fıkrasında açıklayıcı bir düzenleme getirmiştir. Buna göre 18 yaşın altındaki kişilerin bu suça
konu edilmeleri halinde, bu suça ait araç fiillere başvurulmasa bile rıza geçerli olmayacak ve fail
cezalandırılacaktır.
d) Suçun Manevi Unsuru
İnsan kaçakçılığı suçu ancak kasten işlenebilir. 80. maddeye göre failde özel kastın
bulunması gerekir. Özel kastın varlığı için de failde yukarıda sayılan hareketleri,
- zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek,
- esarete veya benzeri uygulamalara tabi kılmak,
- vücut organlarının verilmesini sağlamak saikiyle (amacıyla) işlemesi gerekmektedir.
Bu suçta failin saiki önemlidir. İnsan ticareti suçunun ayrı bir suç olarak düzenlenmesinin
nedeni, mevcut düzenlemelerin yukarıda sayılan saikleri kapsamamasıydı. Faildeki bu saikler,
insan ticareti suçunu diğer suçlardan ayırmaya yarar. Fail sayılan bu saikler dışında bir saikle
hareket etmişse, örneğin, velayet yetkisi elinden alınmış olan ana veya babanın çocuğu kaçırması
halinde çocuk kaçırma suçunu (md. 234), cinsel amaçla (1926 tarihli TCK md. 429-430: şehvet
hissi ve evlenme maksadı) kaçırma halinde kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ağırlaştırıcı
halini (md. 109/5), cinsel istismar amacıyla insan ticareti suçunun işlenmesi halinde ise, fuhuş
suçunu (md. 227) oluşturacaktır.
4. İnsan Ticareti Suçunun Diğer Suçlarla Bağlantısı (İçtima)
İnsan ticareti suçunun işlenmesi için kullanılan tehdit, baskı, cebir, şiddet veya nüfuzu
kötüye kullanma fiilleri nedeniyle fail ayrıca cezalandırılmayacaktır. Çünkü bu hareketler, insan
ticareti suçunun unsurlarını oluşturmaktadır. Bileşik suç hükümleri uyarınca (md. 42) bu
hareketlerin ayrıca cezalandırılmaları söz konusu olmaz. Ancak kaçırılan kişinin, örneğin
organlarını vermeye zorlanması halinde fail, hem insan ticaretinden hem de 91. madde uyarınca
organ ticareti suçundan ayrıca cezalandırılacaktır.
İnsan ticareti suçu ile yukarıda açıklanan insanlığa karşı suçlar arasında da bağlantı vardır.
Çünkü köleleştirme, UCM Statüsü’nün 7. maddesinin 1. fıkrasında insanlığa karşı suç olarak
kabul edilmiş ve 2 fıkrasında da tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre köleleştirme, “bir kişi
üzerinde mülkiyet hakkına bağlı yetkilerin tamamının veya bazılarının kullanılması anlamına
gelir” ve bu yetki “insan, özellikle de kadın ve çocukların ticaretinde kullanılmasını kapsar.” Bu
açıdan köleleştirme suçunun kapsamına insan ticareti suçu da girmektedir.
5. Suçun Yaptırımı
İnsan ticareti suçunun cezası sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli
para cezasıdır (md. 80/1). Bu yaptırım beş yıldan 10 yıla kadar hapis ve bir milyar liradan az
olmamak üzere para cezası öngören 1926 tarihli TCK md. 201/b fık. 1’e göre daha ağırdır.
1926 tarihli TCK’da suçun örgütlü olarak işlenmesi halinde verilecek cezanın bir kat
arttırılmasını öngörmüştü (md. 201/b -4). Yeni TCK bu ağırlatıcı nedeni almamıştır. İnsan ticareti
13
suçunun çoğunlukla ulusal ve uluslararası suç örgütleri tarafından işlendiği gerçeği karşısında, bu
suçun örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde cezanın arttırılması yerinde olurdu.
VIII. YURT DIŞINDA İŞLENEN ULUSLARARASI SUÇLARIN TÜRKİYE’DE
KOVUŞTURULMASI
Yeni TCK’nın 13. maddesinin birinci fıkrasının a) bendi uyarınca yurt dışında işlemiş olan
soykırım, insanlığa karşı suçlar, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının Türkiye’de
kovuşturulması açısından evrensellik ilkesi kabul edilmiştir. Everensellik ilkesinin 13. maddede
düzenleniş şekline göre, bu maddede sayılan suçların yurt dışında işlenmesi halinde, failin ve
mağdurun vatandaşlığına bakılmadan, failin Türkiye’de bulunması da gerekmeden hakkında Türk
kanunları uygulanacaktır. Bu nedenle, belirtilen suçlar, yurt dışında bir yabancı tarafından
yabancıya karşı işlenmiş olsa ve kendisi de yurt dışında bulunsa bile hakkında Türkiye’de
kovuşturma yapılacaktır. Evrensellik ilkesinin bu şekilde geniş olarak uygulanmasına uluslararası
ceza hukukunda sınırlandırılmamış evrensellik ilkesi denmektedir.
Soykırım ve insanlığa karşı suçlar bütün insanlığı ilgilendiren en ağır suçlar olduğu için bu
suçlarda sınırlandırılmamış evrensellik ilkesinin kabul edilmesi belki savunulabilir. Ancak,
dünyanın her yerinde işlenen insanlığa karşı suçları Türk savcısının soruşturması fiilen mümkün
olmadığı gibi, fail Türkiye’de olmadığı için hukuken yargılama yapılması da mümkün değildir.
Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları ise uluslararası hukuk suçu teşkil
etmemektedir. Bu suçlara ilişkin uluslararası sözleşmeler, taraf devletlere sadece iç hukukta bu
fiillerin etkili bir şekilde cezalandırılmasını sağlayıcı normlar koyma yükümlülüğü getirmektedir.
Ancak, insan ticareti suçlarının yurt dışında işlenmesi halinde Protokol taraf devletlere herhangi
bir kovuşturma yükümlülüğü getirmemektedir.
Bu nedenle yurt dışında işlenen göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının Türkiye ile
herhangi bir bağlantısının olmaması halinde sınırlandırılmamış bir evrensellik ilkesi uyarınca
Türkiye’de kovuşturma yapılması uluslararası hukuka aykırıdır.
Download