GIDA VE ÇEVRE İNTERAKSİYONLARI Doç. Dr. Gökhan KAVAS 7.Gıda Mühendisliği Kongresi 2011 Çevre nedir ? İnsanların ve diğer canlıların, etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 2 ÇEVRE KİRLİLİĞİ NEDİR ? Bütün canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen, canlı ve cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin; hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayıdır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 3 ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN NEDENLERİ NEDİR? Kirleticiler, gıda zincirinin ilk halkalarında düşük düzeylerde bulunsalar bile, birbirini izleyen halkalarda yoğunlukları artabilmekte ve bu olaya "biyolojik birikim" adı verilmektedir. BUNA GÖRE NEDENLER; Kentleşme Sanayileşme Tüketim Tarımsal Üretim olarak sıralanabilir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 4 KİRLİLİK ÇEŞİTLERİ Buna göre; Çevre Unsuruna göre Başlıca kirlilik çeşitleri; 1-Hava kirliliği, 2-Su kirliliği, Çevre kendine has fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklere sahiptir. Bu özelliler dikkate alındığında çevre kirliliği şu bölümlere ayrılır: 3-Toprak kirliliği, 4-Radyoaktif kirlilik 5-Mikrobiyolojik kirlilik olarak sıralanabilir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS l. Fiziksel Kirlenme 2.Kimyasal Kirlenme 3. Biyolojik Kirlenme 5 KİRLİLİK NEDENLERİ A-)KAYNAKTAN ÇIKIŞA GÖRE Primer kirleticiler Sekonder kirleticiler B-) KAYNAKLARINA GÖRE Doğal Kaynaklardan Oluşan Kirleticiler (yanardağ veya orman yangınları, biyolojik değişimler gibi) Yapay Kaynaklardan Oluşan Kirleticiler (Fosil kaynaklı yakıtların (odun, kömür, benzin, fuel-oil gibi) yanması sonucunda ortaya çıkan; (Partiküller, Kükürt Dioksit, Azot Oksitleri, Karbon Oksitleri, Kurşun, Hidrokarbonlar, vb.). C-) KİMYASAL YAPILARINA GÖRE KİRLETİCİLER İnorganik Organik Sıvı (sis, duman, yağ ve asitler) ve Katı Partiküller (toz, duman, kül, karbon, kurşun, asbest gibi) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 1-Hava Kirliliği Atmosferde toz, duman, gaz, koku ve saf olmayan su buharı şeklindeki kirleticilerin, soluduğumuz HAVAYA zarar verebilecek düzeye yükselmesidir. ETKİ MEKANİZMASI Direk etki (Havaya karışan kirleticilerin insanlarca solunması), Dolaylı etki (havadan toprak, bitki, hayvan ve diğer çevresel ortamlara (içme suyu ve gıda zincirine karışmaları) geçerek biriken kirleticiler Doç.Dr. Gökhan KAVAS 7 2-SU KİRLİLİĞİ İstenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğini ölçülebilecek oranda bozmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından sularda kirletici etki yapabilecek unsurlar genel olarak şu şekilde sınıflandırılmışdır: a) Bakteriler, viruslar ve diğer hastalık yapıcı canlılar: b) Organik maddelerden kaynaklanan kirlenme: c) Endüstri atıkları: d) Yağlar ve benzeri maddeler : e) Sentetik deterjanlar : f) Radyoaktivite: h) Yapay organik kimyasal maddeler ve pestisitler: ı) Atık ısı: (Termik santraller) olarak sıralanabilir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 8 3-TOPRAK KİRLİLİĞİ Optimum toprak özelliklerini bozacak her türlü teknik ve ekolojik baskılar ve olaylar”, toprak kirliliği olarak nitelenir. Toprak kirlenmesi, hava ve suları kirleten maddeler tarafından meydana getirilir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 9 4-RADYOAKTİF KİRLİLİK Nükleer enerji santralleri (çekirdek parçalanmasına dayanır=Uranyum), nükleer silâh üreten fabrikalar(Plutonyum-239), radyoaktif madde artıkları bu kirliliği yaratan başlıca kaynaklardır. Radyoatif maddeler yaymış oldukları elektronlarla direk olarak hava, su, toprak, bitki, hayvan ve insanlara zarar verir. Radyoaktif maddeye sahip (radyasyonlu) hayvansal ürünler (et, balık, süt, vb.) ve bitkiler, bu zararlı maddeyi gıda zinciri ile insanlara ve diğer canlılara taşır. Bunun sonucunda bağışıklık mekanizması felce uğramakta, organlar tahrip olarak tedavisi olanak dışı olan hastalıklar meydana gelmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 10 4-RADYOAKTİF KİRLİLİĞİN 2 TEMEL ORİJİNİ VARDIR 1.) Nükleer reaktör atıkları, 2.) Nükleer enerji elde ederken (özellikle radyoaktif bir element olan uranyum-235) ya da nükleer silah üretimi sırasında (plutonyum-239) çekirdek parçalaması esnasında, stratosfere kadar yükselebilen yüksek kinetik enerjiye sahip fizyon ürünleridir. Açıklamak gerekirse; Uranyumda bulunan 1 gram U-235 izotopunun parçalanması neticesinde 2,5 ton kömüre eşdeğer bir kirlilik oluşmaktadır. Uranyum çekirdeğinde U-235 çekirdeği yalnızca % 0.71 düzeyindedir.Geri kalanı parçalanmayan U-238 izotopudur. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 11 4-RADYOAKTİF KİRLİLİĞİN 2 TEMEL ORİJİNİ 1.) Nükleer reaktör atıkları, Bu maddelerin zarar vermeyecek şekilde depolanması İle ilgili olan çok sayıda multidisipliner araştırmalar yapılmıştır. ABD ve İngiltere orta şiddette radyoaktif artık varillerini okyanusların bazı seçilmiş çukurlarına atarken, Rusya orta şiddetteki sıvı atıkları yer kabuğunun 2 km derinliğinde, üzeri geçirimsiz kil tabakası ile örtülü kum taşları içine depolamaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS Nükleer reaktör atıklarının önemi Amerikan Nükleer Cemiyeti(ANS) atık konusunda yayınladığı bildiride Bu bildiride “radyoaktif atıkların elden çıkarılmasının insan sağlığı için ne denli önem taşıdığı vurgulanmış ve gelecek kuşakların sağlığına zarar verilmesinden kaygı duyulduğu belirtilmiştir.” Bu amaçla; Radyoaktif atıkların geçirimsiz, tektonik olaylardan fazla etkilenmemiş, Yer altı suyu ile ilişkisi olmayan, deprem bölgesinde bulunmayan jeolojik tabakalara gömülmesi halinde, bunların jeolojik tabakalar içinde çok uzun yıllar hareketsiz kalabilecekleri, çevre kirliliği yaratmayacakları hemen hemen kesinlik kazanmıştır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 13 4-RADYOAKTİF KİRLİLİK 2.) Nükleer enerji (Uranyum-235) ya da nükleer silah elde ederken (plutonyum- 239) çekirdek parçalaması esnasında bu atomların stratosfere kadar yükselebilen yüksek kinetik enerjiye sahip fizyon ürünleridir. ◦ Bunlardan yarı ömürleri kısa olanlar yeryüzüne düşmeden bozulup biterken, Stronsyum-90 ,Stronsyum-89, Cesyum-137 ve Iyot-131 gibi yarı ömürleri aşağı yukarı 30 yıl olanlar stratosfere kadar yükseldikten sonra orada bir süre kalmakta ve sonra meteorolojik faktörlerin etkisi ile yeryüzüne düşmektedirler. ◦ Bunların yağmur veya karla yerkabuğuna düşmesine kadar geçen süre 9-10 seneyi bulmakta ve yeryüzüne düşen bu radyoaktif parçacıklara "Dünya Çapında Radyoaktif Serpinti" denmektedir. ◦ Serpinti içindeki radyoaktif maddeler çeşitli yollardan, ancak birinci derecede gıdalar aracılığı ile insana geçebilmektedirler. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 14 SONUÇTA Yerkabuğuna düşen bu radyoaktif parçacıklar eğer geçirimli jeolojik formasyonlara düşerlerse kolaylıkla yer altı sularına karışabilmekte, hidrojeolojik faktörlerin etkisi İle çevreye yayılabilmektedirler. ◦ Toprakta yüksek konsantrasyonda biriktikleri taktirde, buradan bitkiye, hayvana, dolayısıyla gıdalara ve insana geçebilmektedirler. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 16 ◦ Böyle bir patlama sonrası ortaya çıkan fisyon ◦ ürünlerinden ilk aşamada etkilenenler ◦ YAPRAKLI SEBZELER VE SÜT OLMAKTADIR. ◦ (Çernobil nükleer santralinin patlamasında) ◦ Bugüne kadar elde edilen verilere göre radyoaktif maddelerden gıdalara bulaşanlardan en önemlisi; radyoaktif iyot olurken , ikinci sırada, radyoaktif sezyum bulunmaktadır. ◦ Radyoaktif İyodun yarılanma ömrü kısa (8 gün) olduğu için kısa zamanda kendiliğinden yok olurken, radyoaktif sezyum yıllarca çevrede kalarak gıda ve gıda üretimi için bir problem oluşturmaktadır. ◦ Ancak radyoaktivite paketlenmiş gıdaları kontamine etmemektedir. Örneğin konserveler veya plastik ambalajlı gıdalar ambalajları açılmadığı sürece radyoaktiviteden korunmuş olmaktadırlar. BUNLARA İLAVE OLARAK TERMİK SANTRALLER Doç.Dr. Gökhan KAVAS 18 4.a.)TERMİK SANTRALLER Termik santraller linyit kömürünün yanmasından, oluşan külün depolanmasına kadar geçen birbirine bağlı bir çok prosesle çevreyi kirletmektedir. Elektrik üretim kapasitesinin büyük bir bölümü termik santrallere ait olmakta ve 2008 yılı itibarıyla, kurulu kapasitenin % 66’sını oluşturmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 19 4.a.)TERMİK SANTRALLERİN OLUŞTURUDUĞU KİRLİLİK A-) HAVA KİRLİLİĞİ Reaktörde toz halindeki linyit kömürünün yanması ile uçucu küllerin atmosfere verilmesi sonucu önemli bir hava kirliliği oluşmakta ve bu uçucu küller atmosferik olaylara göre belirli mesafelerde yere çökerek, toprak ve su kirliliğine neden olmaktadır. Bu esnada içerdikleri Co, Cd, Zn, Pb, Cu gibi metal bileşikleri de baca dumanındaki SO2 gazının toksik etkisini arttırmakta ve asit yağmurlarına dönüşmesinde katalizör etki göstermektedir (Su ve Bitki florasına etkisi). Doç.Dr. Gökhan KAVAS 20 4.a.)TERMİK SANTRALLERİN OLUŞTURUDUĞU KİRLİLİK Ayrıca, kömürün yanması sonucu C, H ve O ile yan bileşenleri olan S ve N gibi maddeler oksitlenerek baca dumanına geçmekte ve böylece baca dumanında CO, CO2, H ve SO2 ve N gibi gazlar oluşmaktadır. N;. Zor reaksiyon veren bir gaz olmasına rağmen reaktör sıcaklığının 950°C'nin üzerine çıkması durumunda oksijenle reaksiyona girerek NO (azot monoksit), NO2 (azot dioksit) gibi zararlı gazlara dönüşebilmektedir. Bu gazlar; yangın dumanından daha tehlikelidir. Yılda yeryüzündeki toplam NO salınımının 30 milyon tonu bulduğu sanılmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 21 SO2 Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından; halk sağlığının korunabilmesi amacıyla 500 μg/m3 /10 dakika SO2 sınır değerinin aşılmaması tavsiye edilmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS NO (azot monoksit), NO2 (azot dioksit) NO (azot monoksit) ve NO2 (azot dioksit), > 50 ppm konsantrasyonlarında toksik ve öldürücü etki göstermekte, Ancak atmosferdeki konsantrasyonları bu seviyenin çok altında olduğundan, esas olarak akciğer ve solunum sistemi üzerinde olumsuz etkileri söz konusu olmaktadır. Genellikle 50 mg NO2/m3 konsantrasyonun bitkiler için zararlı olduğu, 30 mg NO2/m3 konsantrasyonun ise insanlar için sınır değer olduğu belirtilmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 4.a.)TERMİK SANTRALLERİN OLUŞTURUDUĞU KİRLİLİK B-)SU KİRLİLİĞİ Termik santraller soğutma sularını doğal su ortamına deşarj etmekte ve neticede; doğal ortamın normal sıcaklık derecesi zamanla yükselerek önceki halinden farklı yeni bir sıcaklık değerine ulaşmaktadır. Santral bacasından çıkan kirletici gazların oluşturacağı asit yağmurları da suların pH'ını değiştirebilmektedir. Uçucu küllerde bulunan Fe, Mn, Co, Cu, Zn, Pb gibi ağır metaller de taban sularıyla bitkilere, hayvanlara ve gıdalar aracılığı ile insanlara bulaşabilmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 24 4.a.)TERMİK SANTRALLERİN OLUŞTURUDUĞU KİRLİLİK C-)TOPRAK KİRLİLİĞİ; Termik santrallerin bacasından çıkan duman bileşenlerinin toprak yüzeyine çökmesi, ayrıca yanma sonucu linyit kömüründe % 35-55 oranında bulunan küllerin toprak üzerinde depolanması toprak kirliliği oluşturmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 25 ALTIN ve GÜMÜŞ AYRIŞTIRMADA KULLANILAN 4.b.SİYANÜR Doç.Dr. Gökhan KAVAS 26 4.b.) SİYANÜR Siyanür; hidrosiyanik asit ve bu asitten türeyen metal tuzlarıdır. Bazı önemli sanayi işletmelerinden açığa çıkabilmektedir. Altın eldesi için kullanılan metalurjik süreçlerde, siyanür atıkları ciddi bir çevre kirliliği kaynağıdır. Siyanür yüksek konsantrasyona sahip olduğundan toprağa ve suya geçmekte ve yok olmamaktadır. Ayrıca havadan, topraktan ve sudan meyve ve sebzelere gerçek insan vücuduna da alınabilmektedir. Bunun dışında siyanür kaynakları arasında; oto egzoz gazları, bazı kimya sanayinden ortama yapılan deşarjlar, kentsel atıkların yakılması, yangın sırasında çıkan dumanlar ile sigara dumanı ve siyanür içeren pestisitlerin kullanımı sayılabilir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 27 4.b.) SİYANÜR Türk Tabipler Birliğinin siyanür ile ilgili 2001 raporuna göre; gıdalarla alınan yüksek miktarlardaki siyanürün özellikle solunum darlığına, bilinç kaybına ve ölüme neden olabileceği bildirilirken, insan ya da hayvanlar için kanserojen olduğuna dair bir bulgunun olmadığı ifade edilmiştir. Siyanür, metallere yapışmaya eğilimli olmakta ve insan kanına karışan siyanür, hemoglobinin içindeki demire yapışmakta ve hücrenin oksijen alıp verme özelliğini bitirerek beyin ölümünü gerçekleştirmektedir. Bu anlamda; vücuda giren siyanürün 50 mg' ı bir insanı öldürebilmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 28 4.b.) SİYANÜR Bu nedenle; Siyanür için belirlenen uluslararası kurallar (ABD Çevre Koruma Ajansı) şunlardır: İçme suyunda maksimum siyanür düzeyi 200 µg/l, Depoda saklanan yiyeceklerden domates, marul, hıyar ve turpta maksimum siyanür düzeyi 5 ppm, Baharatlarda ise üst sınır 250 ppm olarak belirtilmiştir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 29 4.b.)SİYANÜR Siyanür Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nde hidrosiyanik asit olarak yer almaktadır. -Bu yönetmeliğe göre meyve sularında 1mg/kg (1 ppm), -Sert çekirdekli meyve konservelerinde 5 mg/kg (5 ppm), Nugatlar ve badem ezmelerinde 50 mg/kg (50 ppm)’a kadar hidrosiyanik asit bulunmasına izin verilmektedir. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı Ulusal Zehir Merkezi 1991 yılına ait verilerinde; Zehirlenmenin siyanür bulaşmış meyvelerin yenmesi ile gerçekleştiğinin altını çizmiştir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 30 4.b.)SİYANÜRLÜ ALTIN AYRIŞTIRMADA İşletmede olması gerekenler; a) siyanür imha ünitesi, b) astarlı atık havuzu (T.C. Çevre Bakanlığı, atık havuzuna deşarj edilecek atıklardaki siyanür seviyesinin litrede 1 miligramın altında olmasını gerektiğini bildirmektedir) c)ortama sıfır deşarjı olması gerekir. ANCAK YİNE DE BİLMEK DE YARAR VARDIR; Dünya’da siyanürün yalnızca maden endüstrisinde değil, yapıştırıcılar, bilgisayar end. , yangın geciktiriciler, kozmetik, boya, naylon, ilaç ve roket yakıtı gibi geniş bir yelpazedeki malzemelerin üretiminde de kullanılmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 31 5- MİKROBİYOLOJİK KİRLİLİK Doç.Dr. Gökhan KAVAS 32 5.MİKROBİYOLOJİK KİRLİLİK Mikrobiyolojik kirlenme bakteri, virüs, parazitlerin neden olduğu kirlenme olarak özetlenebilir. Geçtiğimiz 10 yılda gıdalardaki mikroorganizmaların neden olduğu hastalıkların görülme sıklığı artmıştır. Az gelişmiş ülkelerde su ve gıdaların neden olduğu ishalli hastalıklar nedeniyle her yıl, çoğunu çocukların oluşturduğu, 1.8 milyon kişi ölmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 33 ÇEVRE KİRLİLİĞİ-GIDA İLİŞKİSİ Doç.Dr. Gökhan KAVAS ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN GIDA İLE İLİŞKİSİ A-) ÇEVRE- GIDA İLİŞKİSİ B-) GIDA SANAYİİ ATIKLARI-ÇEVRE İLİŞKİSİ Doç.Dr. Gökhan KAVAS A-) ÇEVRE-GIDA İLİŞKİSİ Doç.Dr. Gökhan KAVAS Gıdalara Bulaşan Çevresel Kimyasal Kirleticiler (Çevresel Toksik Ajanlar) Ağır Metaller (Kurşun, kadmiyum, civa ) Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK) (Poliklorlanmış Bifeniller (PCBs) ( Poliklorobifeniller, Dibenzodioksinler, Dibenzofuranlar, dioksinler, Aldrin, Lindan, Dieldrin, Endrin, gibi) Pestisit Kalıntıları (Bitkinin direkt yolla veya toprakta kalan pestisiti kendi bünyesine alması ve bu bitkilerin insan gıdası veya hayvan yemi olarak kullanılması sonucunda pestisitler insanların gıda zincirine girmektedirler.) Veteriner İlaç Kalıntıları Radyonükleidler Ambalaj Malzemelerinden Gıdaya Taşınan Kirleticiler (Plastifiyanlar, Monomerler) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 37 Gıdalara Bulaşan Çevresel Kimyasal Kirleticiler (Çevresel Toksik Ajanlar) Deterjan/Dezenfektan Kalıntıları Yanlış kullanılan Gıda Katkı Maddeleri Mikotoksinler (Aflatoksinler, Patulin) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 38 ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN GIDA İLE İLİŞKİSİ Özellikle, 1940 ve 1950’li yıllardan itibaren sağlık açısından olumsuz etkileri bilinen kimyasal toksikolojik maddelerin çevreye büyük oranda salındıkları görülmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 39 ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN GIDA İLE İLİŞKİSİ Bu toksikolojik maddelerin çevrede bulunmaları neticesinde, Gıdalarda birikmeye başladıkları, Besin zinciri içerisinde taşındıkları ve gıdalardaki kontaminasyon düzeylerinin çeşitli faktörler altında değiştiği bildirilmektedir. Bu faktörler; coğrafik ve iklimsel koşullar, tarımsal uygulamalar, yerel endüstriyel faaliyetler gıda hazırlama ve depolama uygulamaları verilebilir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 40 GIDA-ÇEVERSEL TOKSİK AJANLARIN ETKİLEŞİMİ Çevresel toksik ajanlar ile gıdalar arasında gerçekleşen etkileşim karmaşık bir yapı sergilemekte ve gıda tüketimi çevresel kimyasallara duyarlılığı arttırabilmektedir. Gıda ve çevresel toksik ajanların etkileşimlerinin üç genel başlıkta toplandığı görülmektedir. Buna göre; Doç.Dr. Gökhan KAVAS 41 GIDA-ÇEVERSEL TOKSİK AJANLARIN ETKİLEŞİMİ A-) Gıdalar; toksik maddeleri taşımada aracı olabilmekte, bireyin o toksik madde ile sıkça karşılaşmasına ve vücuttaki toksik madde yükünün artmasına neden olabilmektedir. B-)İnsan vücuduna gıdalar ile alınan toksik madde, bireyin beslenme durumuna göre farklı davranabilmektedir. Yani bireyin beslenme durumu; toksik madde miktarını, besin öğelerinin emilimini, depolanmasını ve biyoyarayışlılığını etkileyebilmektedir. C-)Toksik madde vücuda girdiğinde besin öğeleri ve besin öğesi metabolizması ile etkileşmekte, bireyin sağlığı ile ilgili işlevleri etkileyebilmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 42 ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN GIDA İLE İLİŞKİSİ YANİ Görüldüğü gibi gıdalar; üretim ve tüketim zincirinin her aşamasında, çiftlikten çatala kadar kalitesini ve güvenilirliğini bozabilecek etmenlerle karşı karşıya kalabilmektedir. ANCAK!!! Gıda Güvenliği tanımında; bir gıdanın hammaddeden başlayarak raf ömrü boyunca fiziksel, kimyasal ve biyolojik riskleri taşımaması ve bu koşulların sağlanması için gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu bulunmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 43 BUNUN SONUCU OLARAK… Tüm gıdalar çevresel toksik ajanlardan bir ya da birkaçını konsantrasyonları farklı olarak içerebilmektedir. Bu nedenle; günümüzde sıfır kimyasal kirliliği olan hiç bir gıda maddesinin bulunmadığı ifade edilmektedir. En saf ve temiz bir besin olarak bilinen anne sütü bile, başta dikloro difenil trikloroetan (DDT), hekzaklorosiklohekzan (BHC) ve poliklorobifeniller gibi klorlu bileşikler olmak üzere farklı kimyasalları bünyesinde bulundurabilmektedir. Yapılan bir çalışmada bazı içme sularında da 600 civarında kimyasal madde olduğu belirlenmiştir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 44 ÇEVRESEL TOKSİK AJANLARDAN BAZI ÖNEMLİ GRUPLAR HATIRLANMALIDIR Doç.Dr. Gökhan KAVAS 45 AĞIR METALLER (Cıva, Kurşun, Arsenik, Kadmiyum, Kalay ve Alimünyum) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 46 AĞIR METALLER ve GIDA İLİŞKİSİ Gıdalara özellikle; toprak, hava, su, tarımsal faaliyetler ya da işlem prosesleri sırasında kullanılan metal ekipman ya da ambalaj materyalleri (konserve, plastik) ile bulaşabilmektedir. Cıva; hava kirliliğine, atıklarının deniz ve göllere verilmesi ise su kirliliğe neden olmakta, bu sularda yetişen balık ve diğer su ürünlerinin civa içeriği artış göstermektedir. Kadmiyum; boyar madde ve mürekkep üretimi, cam, tekstil, elektrik, pil, fungusit, insektisit ve metal alaşımlar ile sentetik polimerlerin üretiminde yaygın olarak kullanılan bu ağır metal, toprak, hava ve su yoluyla gıda maddelerine bulaşabilmektedir. Arsenik; Yeraltı sularındaki arsenik varlığı 21. yüzyılın temel çevresel sağlık riski olmakta ve Dünya Sağlık Örgütü 1993 yılında yaptığı yeni düzenlemeyle sulardaki arsenik varlığının maksimum düzeyini 10 mikrogram/litre seviyesine çekmiş bulunmaktadır. Kurşun; En önemli kontaminasyon kaynağı, benzine oktan derecesini artırmak için katılan tetra etil kurşundur. Her araba yılda 1 kg Pb’nin çevreye yayılmasına neden olmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 47 Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 48 KALICI ORGANİK KİRLETİCİLER (KOK)’LERİN SINIFLANDIRILMASI 12 kalıcı organik kirletici “Kirli Düzine” olarak adlandırılır. 1.Aldrin (Özellikle karınca ve çekirgelerle mücadelede kullanılan bir tarım ilacıdır.) 2.Klordan (Ziraii mücadelede kullanılan bir tarım ilacıdır.) 3.DDT (Bit ve pire gibi zararlılarla ve sıtma ile mücadelede yaygın olarak kullanılan tarım ilacıdır) 4.Dieldrin (Ziraii mücadelede kullanılan bir tarım ilacıdır.) 5.Dioksinler (Yakma prosesleri ve bazı klorlu pestisitler ile endüstriyel kimyasalların üretilmesi sırasında istenmeden açığa çıkan bir yan üründür.) 6.Endrin (Ziraii mücadelede kullanılan bir tarım ilacıdır.) 7.Furanlar (Dioksinler gibi yakma prosesleri ve bazı klorlu pestisitler ile endüstriyel kimyasalların üretilmesi sırasında istenmeden açığa Doç.Dr. çıkan birKAVAS yan üründür.) Gökhan 49 Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK)’lerin sınıflandırılması 12 kalıcı organik kirletici kimyasal “Kirli Düzine” olarak adlandırılır 8.Heptaklor (Fare, sıçan gibi zararlı hayvanlarla mücadelede kullanılan bir pestisittir.) 9.Hekzaklorobenzen (Zararlı mantar ve istenmeyen otlarla mücadele kullanılan ve dioksin furan oluşumuna neden olan bir pestisittir.) 10.Mireks (Ziraii mücadelede kullanılan bir tarım ilacıdır.) 11.Poliklorlu Bifeniller (Elektrik trafolarında ve kapasitörlerde kullanılan bir endüstriyel kimyasal olup yanmaya karşı direnç gösterdiği için boya, plastik ve karbonsuz kopya kağıtlarının üretiminde kullanılmıştır.) 12.Toksafen (Ziraii mücadelede kullanılan bir tarım ilacıdır.) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 50 Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK) İnsanların neden olduğu çevresel kirleticiler arasında en tehlikeli olanlarıdır. Bunlar, fotolitik, kimyasal ve biyolojik bozunmaya karşı direnç göstermeleri nedeniyle doğaya salındığında olağandışı zaman süreleri boyunca ayrışmadan kalan, belirli birtakım fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip, doğal veya antropojenik (insanoğlunun etkisi ile oluşan) kökenli organik bileşiklerdir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 51 Kalıcı Organik Kirletici Maddeler (KOK) Bileşiklerin temel özelliği, suda çözünürlüklerinin düşük olmasına karşın, lipidler içerisinde yüksek çözünürlüğe sahip olmalarıdır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 52 Kalıcı Organik Kirletici Maddeler (KOK) KOK’ ler, kullanıldıkları bölgelerde buharlaşan ve atmosferde uzun mesafeler boyunca taşınabilen yarı uçucu kimyasal maddelerdir. KOK’ ler Dünya üzerinde hiç kullanılmadıkları, yerleşim bulunmayan ve insanlara çok uzak bölgelerde dahi oldukça yaygın bir dağılım göstermektedir.(ÇEKİRGE ETKİSİ) Doç.Dr. Gökhan KAVAS 53 Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK), ve SAĞLIK Dolayısıyla, insanlar, hayvanlar ve diğer organizmalar KOK’ lere nesiller boyu sürebilen uzun zaman süreleri boyunca maruz kalabilmekte, sonuç olarak organizmada hem akut, hem de kronik toksik etkiler meydana gelmektedir. Ayrıca, KOK’ ler gıda zinciri aracılığıyla insanlara geçebilmekte, annenin sütünden çocuğa aktarılmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 54 B-) GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ Doç.Dr. Gökhan KAVAS GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ Türkiye’de yaklaşık olarak 25.000 ile 30.000 dolayında gıda işletmesi bulunduğu tahmin edilmektedir. DPT verilerine göre imalat sanayii içinde gıda sanayii, üretim değeri olarak %18-20’lik paya sahiptir.(DPT 9. kalkınma planı) Gıda işletmelerinin yaklaşık olarak % 65’ini un ve unlu mamüller, % 11’ini süt ve süt mamülleri, % 12’sini meyve sebze işleme, % 3.5’unu bitkisel yağ ve margarin, % 3’ü şekerli mamüller, % 1’ini et mamülleri ve % 4.5’lik kısmını ise alkolsüz içecekler, su ürünleri ve diğer gıda üretimi yapan işletmeler oluşturmaktadır. (DPT 9. kalkınma planı) Doç.Dr. Gökhan KAVAS GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ 1985-90 yılları arasında başlayan endüstriyel ekonomiye geçiş dönemi nedeniyle, hızlı bir şekilde artan üretim miktar ve çeşitliliğine paralel olarak endüstriyel atıklarda da büyük ölçüde artış görülmüştür. Türkiye’de gıda sanayii atıkları diğer sanayi atıklarının % 20’sini, gıda sanayii sıvı atıkları ise diğer sanayiilerin % 9’unu oluşturmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ SIVI ATIKLAR AÇISINDAN GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ SIVI ATIKLAR AÇISINDAN Meyve ve Sebze İşleme Endüstrisi Bu endüstrisi atıkları genellikle çok miktarda süspansiye katı atık ve yüksek miktarda biyolojik oksijen gereksinimi (BOD) içerir. Salça endüstrisinde 32 milyon İKE (İnsan kirliliğine eşdeğer kirlilik), meyve suyu endüstrisinde 16 milyon İKE kirlilik tahmin edilmektedir. Bira Endüstrisi Başlıca yıkama sularından oluşan kirlilik 45 milyon İKE olarak tahmin edilmektedir. Zeytin Yağı Endüstrisi Bu endüstri atıkları daha çok zeytin yağı atık sularıdır. Bu endüstriden yılda 30 milyon m3 atık su üretilmektedir. Sıvı atıkta, şekerler, organik asitler, polialkoller, pektinler, kolloidler, tanen ve lipidler bulunur. Doç.Dr. Gökhan KAVAS GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ Şeker Endüstrisi Melas ve şilempe şeker fabrikalarının atık maddelerinden olup, şeker fabrikası atık suları inorganik kirleticiler içermekle birlikte, esas kirlenmeye organik maddeler sebep olmaktadır. Süt Endüstrisi Temel kirleticiler; çeşitli şekillerde kanala dökülen süt, peyniraltı suyu, konsantre yoğurt üretiminde çıkan yoğurt suyu, yayık altı, tereyağı yıkama suyu, salamura çözeltileri, temizleme sularıdır. Türkiye' de süt endüstrisi tesislerinin yarattığı kirlilik 20 - 200 milyon “İnsan kirliliğine eşdeğer kirlilik” (İKE) olarak tahmin edilmektedir. . Doç.Dr. Gökhan KAVAS GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ KATI ATIKLAR AÇISINDAN GIDA SANAYİİ ATIKLARI- ÇEVRE İLİŞKİSİ KATI ATIKLAR AÇISINDAN Tarıma dayalı endüstri dalları arasında gıda sanayiin pek çok dalında önemli miktarlarda katı atık ortaya çıkmaktadır. Bu katı atıklar işleme süreci içinde değerlendirilemeyen artıklardır. B-) GIDA SANAYİİ ATIKLARININ ÇEVREYE OLAN ETKİLERİNDE SONUÇ Son yıllarda hızlı bir şekilde artan gıda üretimine paralel olarak, endüstriyel atık miktarında da büyük ölçüde artış görülmüştür. Bu artış sonucu meydana gelen çevre kirliliği ve ekonomik kayıplar, gıda atıklarının değerlendirilmesinde biyoteknolojik yöntemler gibi alternatiflerin geliştirilmesine neden olmuştur. Doç.Dr. Gökhan KAVAS GENEL DEĞERLENDİRME-I 1- İnsanlığın refah düzeyinin artışı ve aşırı tüketim ekonomisi talepleri, çevreyi tehdit eder duruma getirmiş ve çevrenin doğası bozularak özelliklerini yitirmeye başlamıştır. 2-1970' li yılların başında çevrenin tükenmez olduğu düşünülürken, bu gün çevrenin de bir kaynak olduğu, zamanla tükenebileceği ve bu kaynağın da kullanımının bir maliyeti olduğu anlaşılmıştır. 3-Bu amaçla, çevre sorunları konusunun etkili bir şekilde ele alındığı Uluslararası düzeydeki en önemli eylem, 1972 yılında Stockholm’de Birleşmiş Milletler Örgütü” tarafından düzenlenen, “İnsan Çevre” Konferansında başlatılmıştır. Bu konferans ile Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) oluşturulmuş ve her yılın 5 Haziran günü Çevre Günü ilan edilmiştir. 4- “İnsan ve Çevre Konferansı” ile başlayan sürecin önemli gelişme aşaması olarak kabul edilen, 1992 yılında düzenlenen “Dünya Zirvesi” olarak da adlandırılan BM “Çevre ve Kalkınma” konferansı sonuç bildirgesinde Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzaya açılmıştır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 64 GENEL DEĞERLENDİRME-II 5- 2002 yılında Johannesburg’ da düzenlenen “Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi”nde somut hedefler ve takvime bağlı eylem planı belirlenmiştir. Bu planda; başta gıda olmak üzere insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasında vazgeçilmez bir yere ve öneme sahip olan biyolojik çeşitliliğin küresel ölçekte 2020 yılına kadar %20’sinin kaybedileceği tahmin edilmektedir. 6-Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) bundan 10 yıl önce yayınladığı 3. Küresel Çevre Raporunda; başta Afrika ve Asya kıtalarında yaşayanlar olmak üzere, Dünyada 1,1 milyar insanın güvenli içme suyu, 2,4 milyar insanın güvenli arıtma hizmetlerinden yoksun olduğu, Dünya nüfusunun yaklaşık 800 milyonunun kronik yetersiz beslenme, 2 milyarının ise sağlıklı, yeterli ve güvenli gıda temini konusunda sorun yaşadığı ifade edilmiştir. GENEL DEĞERLENDİRME-III BU BAĞLAMDA; 7-Tarım alanlarının maruz kaldığı hava, toprak ve su kontaminasyonları gıda güvenliğini gittikçe artan ölçüde tehdit etmektedir. 8-Gıda Güvenliği günümüzde geniş persfektif içersinde ele alınması gereken çevre ve halk sağlını da ilgilendiren multidisipliner konular dizinidir. Toplam gıda kalite kontrolü ve güvenli gıda üretimi çiftlikte,yani toprakta başlamakta tüketicinin mutfağında son bulmaktadır. 9- Gıda güvenliği; “kritik kontrol noktaları, yani insan sağlığını tehtid eden risk ve tehlike oluşturan tüm unsurların ortadan kaldırılması ve çözüm önerilerinin getirildiği toplam kalite sağlama yöntemlerine” işlerlik kazandırılarak sağlıklı gıda üretimlerinin gerçekleştirilmesine dayanmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS GENEL DEĞERLENDİRME-IV 10-Gıda güvencesi ve güvenliğinin sağlanması, sağlığın korunması ve geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi, çevrenin korunması ve sosyo-ekonomik gelişmenin sağlanması amacıyla politikalar oluşturulurken, çevre, gıda ve sağlık kavramlarının birlikte ele alınması gerekmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS 67 GENEL DEĞERLENDİRME-V Bu amaçla sonuç olarak; * Türkiye’ de gıda güvenliğinin sağlanabilmesinin temel koşullarından biri; gıda denetim yetkisinin (gıda güvenliği ile birlikte) çevre sağlığı hizmetlerini de kapsayarak ulusal sağlık sistemine eklenmesi ve sektörler arası işbirliğinin de yapıldığı biçimde sunulması amacına hizmet etmesine dayanmalıdır. * Türkiye 'deki enerji profili gözden geçirildiğinde yenilenebilir enerji kaynaklarının yeri ve önemi açıkça görülmektedir. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı oldukça düşük düzeylerdedir (%1 ve altında) ve bu enerji türleri ile yeterince ilgilenilmemektedir. Özellikle, güneş ve rüzgar enerjisinin kullanımı, Türkiye 'nin enerji bütçesine ciddi katkılar sağlayacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından doğru ve sağlıklı bir biçimde yararlanılması için gereken strateji, plan ve politikaların önemi giderek artmakta ve önemli boyutlara ulaşmaktadır. Doç.Dr. Gökhan KAVAS NİTEKİM… Bu kapsamda, 2002 yılında Johannesburg’da düzenlenen “Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi”’nde 170’den fazla ülke temsilcisinin katılımı ve konsensüsü ile yayımlanan bir deklarasyon sonucu Hidroelektrik enerjisinin yenilenebilir ve uluslararası desteğe layık olduğu, ardından 2003 yılında Koyoto’da, düzenlenen “3. Dünya Su Forumu”’nda ve 2004 yılında Bonn’da düzenlenen 154 ülke temsilcisinin katılımı ile gerçeklesen “21. Yüzyıl için Yenilenebilir Enerji Politika Ağı (REN21)” Konferansı’nda da bu görüşe sadık kalındığı görülmektedir. Doç.Dr. Gökhan KAVAS SAYGILARIMLA DOÇ.DR. GÖKHAN KAVAS