KÜLTÜR NED*R?

advertisement
KÜLTÜR NEDİR?
•
•
•
•
Kültür sözcü¤ünün Latincede ekip ürün almak, üretmek anlamına gelen “cultura”
sözcüğünden geldiğini ve birçok dünya dilinde aynı sözcü¤ün kullanıldığını
duymuşsunuzdur.
Arapçada kullanılan ve Türkçemizde de rastladığımız“hars” sözcüğü de “toprağın
işlenmesi” anlamına gelir. Yine Türkçede kullanılan “ekin” sözcüğü de “kültür”
sözcüğüyle eş anlamlıdır.
«Üretim» insanlık tarihinde sadece tarımsal düzlemde değil, düşüncelerin evrimi,
teknik ve teknolojinin gelişimi düzeyinde de gerçekleşen bir olgudur ve bu tür
değişimlerin hayat tarzlarından düşünme biçimlerine ve inançlara dek etkili
olmaması olanaksızdır. Tarihsel bilgiler bize kültürün tüm toplumlarda mutlaka bir
birikime dayandığını göstermektedir.
Bu birikim, kültür tarihçilerine göre işleme (enerji, tarım, madencilik, metalürji, av
ve balıkçılık hep işlemeyle gelişmiştir), zanaat (tüketim eşyalarını ve bununla ilgili
teknik sorunların çözümüne yardımcı olacak mekânik nesneleri üretme),
dönüştürme (maddeyi fiziksel, kimyasal, teknolojik olanaklarla başka bir nesneye
dönüştürme, örneğin sentetik nesneler gibi) ve nihayet yaşam alanını yani mekânı
değiştirme (inşaat, mimari, ulaşım için yollar, çevre düzenlemesi) eylemleriyle
oluşur.
• Sosyologlar, kültürü bir toplumun genel yaşam
biçimi olarak ifade ederler. Dünyaya gelen her
canlı zamanla kültürleşmektedir.
• Hayvanların bile bir yaşam biçimi, kültürleri
vardır.
• Bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı
bilgi, sanat, gelenek-göreneklerle, beceri ve
alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür.
• Yaşadığı ortamı, doğayı olduğu kabul etmek yerine onu, kendi
varlığını anlamlandırma yönünde dönüştürme arzusu, sadece insana
özgüdür.Bu dönüştürme etkinliklerinde biriken bilgi ve ürünlerin
ortak adıdır kültür.
• Kültür, toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve
paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır. Davranış bilimlerinin
incelendiği hemen her şey kültür tarafından biçimlendirilmiştir.
• Her ne kadar kültürün üretimi ve birikimi kent yaşamı ve yazının
ortaya çıkışıyla belirgin hale gelmişse de kültür kavramının tarihi çok
eskilere dayanmaktadır.İnsan olarak ayrıştırabileceğimiz bir türün
tarih sahnesine çıkışıyla kültür olgusu arasında çok doğrudan bir
ilişki vardır; çünkü insanı diğer biyolojik türlerden ayıran temel
özellik onun, kültür adını verdiğimiz doğayı dönüştürme çabasına
yönelmesidir. Bu yönelim, insanı önce büyüye, sonra dine, son
aşamada da bilime götürmüştür.
• İnsanoğlu hayatta bazı değer, inanç ve sosyal
ilişkileri öğrenerek toplumsal bir varlık haline
gelmekte, bunlar da hep basit şekilde kültürü
oluşturmaktadır.
• Kültürün koyduğu kurallar bizim parçamız
haline gelir. Kültür, bir toplumda ilerlemenin
üretimin, eğitimin, bilimin, güzel sanatların,
insan ve toplum anlayışının gelişim düzeyini
gösterir.
Kültürün bileşenleri
Kültür, iç içe geçmiş, birbirlerine işlevsel ve tarihsel
bağlarla bağlanmış bileşenlerden oluşur:
• Dil.
• Din ve inançlar.
• Değerler.
• Norm ve kurallar.
• Örf ve adetler.
• Tutumlar.
• Simgeler.
• Yasalar ve ahlak kuralları.
• İnanç: Her toplum, kendi örgütlenme biçiminin cinsinden bir inanç sistemi
geliştirir. Bu sistem, insanın temel varoluş sorularına doyurucu yanıtlar
vermek zorundadır. insanın bu sorularına, tatmin edici yanıtları en başarılı
şekilde veren inanç sistemi, en fazla kurumsallaşmayı sağlar. Doğayı
dönüştürme ve oradan anlamlar biriktirme etkinliği olan kültür, bu
bakımdan, öncelikle inançlar üzerine kuruludur.
• Değer: Kültürün temelini oluşturan inanç düzlemi, tek başına bir toplum
düzeni oluşturmak için fazla soyut bir anlatıdır. insan eylemleri, iyi-kötü,
doğru-yanlış, âdil olan olmayan, hakkaniyet-haksızlık gibi ölçüler ekseninde
somutlaşırlar. Köklerini inançlardan alan değerler, bu somutlaşma
eğiliminin bir sonucudurlar. Toplu yaşam, ister tanıdıklardan oluşan küçük
grup düzeyinde (aile, arkadaş, meslektaş grupları) olsun, ister karmaşık
örgütlü yapılar olsun (büyük cemaatler, sanayi toplumu, küresel toplum),
var kalmak ve düzen içinde varlığını sürdürebilmek için, daima doğruyu,
iyiyi, güzeli tanımlayan değerlere yaslanmak zorundadır.
• Norm: Değerler, kültürün önemli taşıyıcıları olmakla birlikte, toplumsal
düzeni tam anlamıyla kurmak için gerekli olan dayatma gücünden
yoksundurlar. Her ne kadar geleneğin egemen olduğu toplumlarda,
geleneklerle taşınan değerler, cemaat yaşamını ayrıntılarıyla düzenleme ve
bireylere kendini güçlü bir şekilde dayatma özelliğine sahiplerse de
toplumsal düzen, ancak kurumsallaşmış kurallarla ayakta durabilir. Hele
karmaşık ve modern toplumlarda, değerler ve gelenekler, tek başlarına
baskı unsuru olamazlar. Modern yaşamda gelenekler, çoğu zaman
uyulması tercihe bağlı seçenekler ya da alışkanlıklar olarak yaşanır. Değer
ve geleneklerin somut kurallara dönüşmesi, normların belirginleşmesiyle
olur. Norm, en basit tanımıyla yaptırımı olan toplumsal kuraldır. Adalet ve
ahlâk, bu normların şekillenmesinde rol oynayan değerlerin, kurumsal
anlamda izdüşümleridir. Normlar, yazılı olmak zorunda değildirler. Bir
kuralın norm sayılabilmesi için, toplumsal düzeyde bir baskı unsuru
olabilmesi, ona uyulmadığı takdirde de olumsuz bir karşılığı olmasıdır.
Teknoloji: Doğa, bu bağlamda bir simge üretme kaynağıdır. Ancak bu
üretimlerin çok büyük kısmı, maddî koşulların somut anlamda
değişikliğe uğratılmasıyla olur. Bu doğayı dönüştürecek bilgi, beceri
ve gereçlerin varlığını gerektirir. Çağdaş enformasyon toplumunda
neredeyse teknik nesnelere indirgenmiş olan teknoloji kavramı,
aslında, araç-gereçten ziyade, onları ortaya çıkaran bilgi, algı,
tasavvur, üretim, değerler bağlamının tamamıdır.
Dil: Dil, kültürün belli bir toplumsal düzeyde varlığını koruyabilmesi için
vazgeçilmez önemde bir simge sistemidir. Dil, belli bir büyüklükteki
bir toplumda, iletişimi, simge alış-verişini mümkün kılar. Ancak dil,
sadece işlevsel olarak çalışan bir olgu değildir; aynı zamanda
iletişimsel süreçte yeni anlamlar üretilmesini, mevcut kavram ve
ifadelerin, hatta kimi zaman kuralların değişkenlik kazanmasına yola
açan etkileşimlerin oluşmasını sağlayan bir düşünsel zemindir.
• Kültürün temelinde bir toplumun varlık ve evren
konularındaki açıklama şemalarını oluşturan inançlar
vardır. Bu inançlar, belli toplumsal alışkanlıkları, sorun
çözme yordamlarını biçimleyerek değerleri oluştururlar.
Toplum düzeninin sağlanması, değerlerin yaptırım gücü
kazanmaları, norm haline gelmeleriyle olur. Doğayı
dönüştürme etkinlikleri, insanın bu amaçla ürettiği bilgi
ve gereçlerle mümkün olur; buna teknoloji adını
veriyoruz. Bütün bu etkinlik ve ifadeler, sonuçta
kendilerinin soyut temsilleri olan simgeleri oluştururlar.
• Kültür, aynı zamanda ortak bir dilin paylaşımını da
getirir. Kültür, bunların tümünün bileşimidir.
Kültür ne işe yarar?
• Birey davranışlarını yönlendirerek
toplumsal düzeni sağlar.
• Topluma kimlik kazandırır. Toplumu diğer
toplumlardan farklı kılar.
• Toplumsal dayanışma ve birlik duygusu
verir.
• Toplumsal kişiliğin oluşmasını sağlar.
“sosyalleşme
Kültürün özellikleri
•
•
•
•
•
Her insanın bir kültürü vardır.
Kültür paylaşılan bir olgudur.
Kültür öğrenilen bir olgudur.
Kültür değişir.
Her kültür farklı olsa da temel ortak özelliklere
sahiptir.
• Kültür toplumdaki yaşam sırasında yaptığımız,
düşündüğümüz ya da sahip olduğumuz
değerler bütünüdür.
Toplumbilimsel bir olgu olarak kültür!
Sosyolojik düşünce tarihi boyunca kültür, farklı kuramsal
perspektifler ve düşünce okulları tarafından, bütünleştirici
öğelerle çatışmacı öğelerin kaynağı olarak ele alınıp, bir
toplumun yapısı ve sürekliliğiyle toplumsal değişmeyi ortaya
koymak ve sorgulamak için kullanılan, toplumsal yaşamın
dinamizmi içinde aktif rol oynayan bir unsur olmuştur.
Toplumsal Öğelerin Uyumlu
Bütünlüğü: İşlevselci Yaklaşım
• Toplumun öğelerinin birbirlerine olan karşılıklı etkilerini incelerken kültürü,
bu çeşitli öğelerin karşılıklı ilişkilerinin bir dengesi olarak ele alan, bütüncü
görüşü temsil eden kuramcılar bulunmaktadır. Toplumbilimin kurucuları
arasında yer alan, pozitivizm ve işlevselciliğin savunucularından Emile
Durkheim, bir toplumdakültüre işaret eden ortak değerler, düşünceler,
ahlâki bilinç ve duygusal yaşamdan söz ederken kolektif bilinç kavramını
kullanır. Buradaki kolektiviteden hareketle kültürün, toplumsal uzlaşma ve
toplumsal bütünlük sağladığı görüşünü savunur.
• Frédéric Le Play (1806-1882) “Science Sociale” okulunun kurucularından
olup, toplumlarda dengeyi, barışı ve sabitliği sağlamak için, uyulması
gereken temeller üzerinde durmuştur. Bu bütünlüğü, toplumun temel
yapılarından biri olan aile kurumunun yapısı üzerinden çözümlemektedir.
İşlevselci yaklaşımla kültürün yaşadığı, yeniden üretildiği en küçük
birimlerden biri olan ailenin yapısı ne kadar düzenli ve uyum içindeyse
toplumun da, o denli uyum içerisinde olacağı öngörülmektedir.
Bir Sistem Olarak Kültür: Yapısalcı
Yaklaşım
• Parsons, insan eyleminin, normatif bir yapıya sahip olduğu, idealler
ve ortak bilinçten de etkilenerek, bireyi güdümlediğini savunan
iradeci eylem modelini (voluntaristic model of action) çizmektedir.
Bu tezinde, Weber, Durkheim ve Pareto’nun kuramlarının bir
sentezini görmek mümkündür. Parsons, geliştirdiği amaçlar, araçlar,
şartlar, normlar ve çaba olmak üzere, beş temel birim edimine
dayalı, çokboyutlu insan eylemi modelini çizer. Burada, araçlar,
şartlar, aktöre dışsal olup, normlar ve çaba, öznel süreçleri gerektirir.
Parsons’a göre, kısmen rol beklentilerini belirleyerek, insanlara,
birbirleriyle iletişime geçme ve kendi eylemlerini eşgüdümleme
olanağı sunan sistem, “Kültürel Sistem”dir. Kültürel sisteme yönelik,
başlıca üç etkinlik alanı bulunmaktadır. Bunlar; bilişsel simgeler
dünyası (ör: matematiksel denklemler, finansal raporlar), anlatımla
ilgili simgeler (ör: sanat, müzik) ile ahlâki standartlar ve normlardır.
Bu kültürel sistem, ihtiyaç eğilimlerini biçimlendirerek kişiliği kuşatır,
roller üzerinden toplumsal sistem içinde kurumsallaşır.
Post-Yapısalcı Kültür Analizi
• Yapısalcılıkta kültürle dil birbirine benzeyen paralel
kavramlar olarak ele alınmaktadır. Yapısal dilbilim,
dilin,sözcükler ve sesler gibi mikro-öğelerde meydana gelen
bir sistem olarak kavranıp analiz edilebileceği fikrine
dayanmaktadır. Bu mikro-yapılar arasındaki ilişkiler
üzerinden dili, dolayısıyla bilgiyi anlama ve dönüştürmenin
mümkün olduğu savunulmaktadır. Kültür analizine yönelik
yapısalcı yaklaşımlar, kavramlar ve simgeler gibi benzeşen
öğeleri tanımlayarak, bu öğelerin mesajı taşımak için nasıl
düzenlendiğini inceler. Yapısalcı yaklaşımda asıl odak,
bireysel insan failinin bilinci ve üstün niteliği değil, kültür
sisteminin rolü ve kültür sistemi çalışmalarıdır. Bu anlamda,
kültürün, tıpkı dil gibi bütünlükçü bakış açısından okunması,
dilbilim üzerinden mümkündür.
Sınıf Çatışması, İdeoloji ve Kültür
•
Kültür, çatışmacı öğelerin kaynağı olarak en net biçimde Karl Marx’ın öğretilerinde
görülmektedir. Marx’a göre, sanayi toplumunda kültür, bir egemen ideoloji olarak
işler. Çünkü; kültürün, yönetici sınıfın (burjuvazi) görüşlerini yansıtan, onun
çıkarlarına hizmet eden ve yetkelerini meşrulaştıran bir işlevi bulunmaktadır.
Dahası, işçi sınıfının (proleterya), sınıf bilincinin oluşumunu engelleyen ve
yabancılaşmaya sebep olan bir yanı bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken
husus, kültür kavramının, özerk bir kavramsallaştırma olmadan, toplumsal sınıf
yönelimli, ekonomi ve iktidar ilişkileri üzerinden değerlendirilmesinin yapılmasıdır.
•
Buradaki çatışma kavramından hareket eden, kültürel Marksistler’den olan Fransız
düşünür Louis Althusser’e göre, üstyapı kapitalizmin yeniden üretimine olanak
sağlamasıdır. Devlet, kapitalizmin yeniden üretimini sağlamada iki tür sistem
kullanır. Hükümet, ordu, polis, mahkemeler, hapishane gibi zorlayıcı gücü
kullanan kurumlar Devletin Baskı Aygıtları (DBA)dır. Devletin İdeolojik Aygıtları
(DİA) ise eğitim, din, aile, siyaset, sendika, haberleşme, basın-yayını içeren ideolojik
yeniden üretim kavramlarını devletin işleyişine bağlayan örgütlenmelerdir
•
Download