Anestezi ve Genetik

advertisement
ANESTEZİ ve GENETİK
Dr. Volkan Hancı
Temel Buluşlar
Mendel
1865
Miescher
1871
Avery
1944
Watson & Crick
1953
Temel Buluşlar
• Watson ve Crick
•
•
•
•
1953
DNA’nın moleküler yapısı
“Genetik devrim”
Hızlanan ve genişleyen bir şekilde tıbbın
tüm alanlarını etkilemekte
•
1966
M Nirenberg, Har Gobind Khorana ve Robert Holley-Genetik kod
•
1972
Stanley Cohen and Herbert Boyer- Rekombinant DNA teknolojisi
•
1977
Frederick Sanger, A Maxam and W Gilbert – DNA Dizi Analizi
•
1982
GenBank
•
1983
Hungtington Hastalığının geni DNA markerları ile haritalandı
•
1984
İnsan genom dizileme
•
1985
PCR Müsküler Distrofi geni tanımlandı (pozisyonel klonlama)
•
1986
İlk otomatik DNA dizi analizi makinesi
International Nucleotide Sequence Database Consortium
•
1989
Kistik Fibrozis geni tanımlandı (pozisyonel klonlama)
•
1990
İnsan Genom Projesi-ABD
Genom
“Her organizmanın yaşamsal işlevlerini devam ettirebilmesi
için gerekli tüm genetik bilgiyi içeren materyale,
genom adı verilir.”
Gen
“Fonksiyonel bir ürün (protein/RNA) oluşturabilen
DNA parçasına gen adı verilir.”
DNA
Hücre
Çekirdek
Kromozomlar
Gen
DNA
Bazlar
(Kromozom)
A
C
T
G
• İnsandaki her
kodlanmıştır.
proteinin
moleküler
yapısı,
• DNA molekülü
polimeridir.
dallanma
göstermeyen
bir
DNA
ile
nükleotid
• Her nükleotid deoksiriboz olarak bilinen bir şeker grubu,
azotça zengin pürin (adenin, guanin) veya pirimidin (timin,
sitozin) bazlarından birini ve fosfat grubunu içermektedir.
• DNA hücre nukleusunda çift sarmal yapıda bulunmaktadır.
• Bu sarmal yapı Chargaff kuralı olarak adlandırılan A-T ve
C-G bazları arasında oluşan düşük enerjili hidrojen bağları
ile korunmaktadır.
• DNA molekülündeki genetik bilgi polimer boyunca yer alan
üçlü nükleotidlerde şifrelenmektedir (Genetik kod)
DNA  RNA  Protein
DNA
Hücre
membranı
Çekirdek
DNA
bazları
mRNA
aa
zinciri
Gen
Protein
Ribozom
• Her bir DNA zinciri hücre nukleusunda RNA polimeraz
tarafından katalizlenen mesajcı RNA oluşumu için
kullanılan ana zincir oluşturmaktadır.
• DNA transkripsiyonunun zamanı ve miktarı ayrıca
promoter bölgedeki transkripsiyon faktör olarak da
bilinen çeşitli gen regulatör proteinler sorumludur.
• Promoter bölgeden uzakta spesifik DNA dizisi olarak
bilinen enhancer (arttıran ) bölge ile düzenlenmiştir.
• Promoter ve enhancer bölgeler birlikte kopyalanmış
mRNA nın miktarının düzenlenmesini ayarlarlar.
• Transkripsiyondan sonra intronlar (kodlanmayan
bölge) splicesome enzimi ile kesilip mRNA dan
uzaklaştırılır; geriye kalan exonlar (kodlanan bölge)
mRNA oluşturmak üzere diziye katılırlar.
• Oluşmuş mRNA hücre sitoplazmasında vücutta
oluşturacağı proteine taşınmak üzere ribozomal
taşınmaya uğrar.
• Her üç mRNA dizisi kodon olarak adlandırılır ve her
kodon bir aminoasid kodlar.
• İnsanoğlunun 23 çift
kromozomu mevcuttur.
• Alel ise bir genin iki
yada
daha
fazla
alternatif formunun aynı
kromozomal
bölgede
bulunmasıdır.
DNA dizindeki değişikliklere Mutasyon denir.
Toplumdaki görülme sıklığı %1 den azdır;
Polimorfizim ise %1 den fazla değişime verilen ad
olmuştur.
Alel değişimi ikincil başka tip mutasyonları oluşturabilir.
• insersiyon,
• delesyon,
• translokasyon,
• DNA segmentlerinin inversiyonu
• Mutasyonların çoğu sessiz olmasına rağmen
allel varyasyonları, organizmanın fenotopini
anlamlı olarak değiştirebilir.
• Allel varyasyonları, ilaç metabolizma, etki ve
yan etkilerini etkileyebilir.
• Mutasyonun varlığında ebeveynden birinden
mutasyonlu,
diğerinden
normal
allelin
gelmesiyle ortaya çıkan duruma heterozigotluk
denir.
• Mutasyonun her iki ebeveynden mutasyonlu
alellerin gelmesiyle ortaya çıkan duruma
homozigotluk denir.
• Bazı mutasyonlar dominant bir biçimde
hareket ederek bazı hastalıklar için tek
anormal gen kopyası oluşturur.
• Aksi şekilde her iki kromozomda bu
anormal gen kopyaları resesif olup
hastalığın ortaya çıkmasına yol açabilir.
• Kistik fibroz ve orak hücreli anemi
mendel kalıtsal tiplemesine örnektir. Bu
tipleme genetik kodda tek yada birçok
değişikliği içermektedir.
• İnsan genetiği veya allel farklılığında en sık mutasyon
SNP (SİNGLE NUKLEOTİD POLİMORFİZMİ) nokta
mutasyonudur.
• Bu güne kadar 13 milyondan fazla nokta mutasyonu
saptanmıştır.
Gen polimorfizmi
Numaradan önceki harf, nükleotidin gen lokusunda en
sık bulunduğu yeri gösterir (major alel-wild type).
Numaradan sonraki harf ise nukleotidin mutasyonunu ya
da minor alelini gösterir.
• A118G SNP µ- opioid gen kodu:
• Nukleotidde adeninin 118.kodondaki guanin çifti ile yer
değiştirdiğini gösterir. Alternatif olarak bu polimorfizm 118
A/G yada 118A>G olarak gösterilebilir.
• Polimorfizmi kodlama, tek gen kotunu veya
aminoasit değişimini, değişen aminoasit için üç
harf kısaltması olarak kullanır.
• Asp70Gly polimorfizmi bütirilkolinesteraz
geninde glisinin aspartat yerine 70. aminoasit
de geçtiğini gösterir.
En
sık
kullanılan
üçüncü
sınıflandırılması
değişik
numaralandırmayı içerir.
polimorfizm
alelleri
(örn *1)
örneğin CYP2D6*5 aleli sitokrom
enziminin
5.varyasyonu
2D6
belirtilmiştir.
p 450
olarak
Genetik Mutasyonlar
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Koroner arter hastalıkları, HT, MI
Nörokognitif disfonksiyon
Renal bozukluklar
Ven grefti restenozu
Postoperatif tromboz
Vasküler reaktivite
Şiddetli sepsis
MODS
Transplant rejeksiyonu
Genomik ve Perioperatif Risk
• Plazminojen aktivatör inhibitör -1 (PAI-1) geninin 675.
pozisyonunda insersiyon/delesyon polimorfizmi: CABG sonrası
artmış erken greft tromboz riski
• PAI-1 genotipi: MI insidansında etkili
• Trombosit glikoprotein IIIa polimorfizmi (PIA2): Artmış
trombosit agregasyonu: CABG takiben trombotik koroner arter
tıkanması, yüksek postop troponin I seviyeleri, MI, ex
• Faktör V leiden mutasyonu: Kardiyak olmayan cerrahiler
sonrası artmış trombotik komplikasyonlar
• Kardiyak cerrahi olgularında postop kan kaybının ve
transfüzyona bağlı komplikasyonların azalması
Genomik ve Perioperatif Risk
• IL 6 geni promotor bölge polimorfizmi: CABG sonrası
inflamatuar yanıt artışı, hastanede kalış süresi uzaması
• Apoprotein E genotipi, TNF genlerindeki bazı varyasyonlar:
CABG sonrası proinflamatuvar etkiler
• IL10 geni (1082 G>A) SNP: CABG sonrası IL10 salınımının
modülasyonu, postoperatif kardiyovasküler disfonksiyon
• Endotelyal NO sentetaz 894 G>T; ACE I/D polimorfizmi: Alfa
adrenerjik stimulusa (fenilefrin) karşı önemli ölçüde artmış
vasküler cevap
• Alfa-2 adrenerjik reseptör variabilitesi: Trakeal entübasyona
bağlı stresli uyarılara karşı artmış MAP
Genomik ve Perioperatif Risk
• ACE gen polimorfizmi: CABG sonrası komplikasyon, mortalite,
restenozda etkili
• Beta -2 adrenerjik reseptör aktivitesini modüle eden
polimorfizmler: Kardiyak cerrahiyi takiben gelişen major
olumsuz kardiak olaylar ve ölüm ile ilişkili
• APOE E4 genotipi CABG sonrası olumsuz serebral sonuçlar
• APOE: genotipi deneysel çalışmalarda serebral I/R hasarı,
intrakraniyal hemoraji, kafa travması, akut beyin hasarı
iyileşmesinde rol oynar
• APOE E2: İnfantlarda kardiak cerrahi sonrası beyin gelişimi ile
ilgili olumsuz sekel riskini arttırır.
Genomik ve Perioperatif Risk
• PIA2 alleli: CABG sonrası nörokongnitif fonksiyonlarda daha
şiddetli azalma
• APOE E4 geni, IL6 geni promotor bölgesi, anjiotensin geni
polimorfizmleri: CABG sonrası Akut renal hasar ile ilişkili
• ACE geni I/D polimorfizmi: CABG sonrası uzayan mekanik
ventilasyon gereksinimi ve ARDS gelişimine yatkınlık
• 6. kromozomda lenfotoksin alfa (LTA) ve TNF-Alfa komşu
genlerinde hiposekretör haplotip ve IL6 174G>C
genpolimorfizmleri: Birbirinden bağımsız olarak CABG sonrası
uzamış mekanik ventilasyon riski
• Bu ilişki off-pump CABG geçirenlerde daha az: Genetik tarama
ile yüksek riskli olgularda off-pump CABG ???
Farmakogenetik ve Anestezi
İnsan Genom Projesi;
•
Hastalara göre ilaçların,değişen yanıtlarını belirlemek
için bilgi sağlamaktadır.
•
Her hasta verilen ilaca yanıt veren, vermeyen ve yan
etki veren olmak üzere çeşitli yanıtlar verebilir.
•
1994 de Amerika Birleşik Devletlerinde yüzbini aşkın
ölüme sebebiyet veren iki milyondan fazla yan etki
bildirilmiştir.
•
ABD de adverse drug reaction (ADR)’nin yıllık maliyete
etkisi 1.56-4 milyon dolardır.
Lazarou J, Pomeranz BH, Corey PN. Incidence of adverse drug reactions in hospitalized patients: a meta-analysis of prospective studies. JAMA1998;279:1200–5.
Farmakogenetik ve Anestezi
• Bir molekülün klinik etkisi
farmakokinetik ve
farmakodinamik
özelliklere bağlıdır.
• Bu emilim,dağılım ve
atılım süreci sonucudur.
Farmakogenetik ve Anestezi
• Farmakogenetik vucudun ilacı absorbe
etme, taşıma, metabolize etme, ilacı ve
metabolitlerini itrah etme yeteneği ile
sınırlı alanda çalışır.
• Daha geniş anlamda ise genetik temelli
ilaca yanıt değişikliklerini kapsar.
Farmakogenetik ve Anestezi
• Anestezide, ilaç metabolizmasında devreye giren enzimler
molekülleri aktive edebildikleri gibi inaktive de edebilirler.
Metabolizmanın büyük bir bölümü karaciğerde
oluşmaktadır.
• Hepatik metabolizma molekül transportları da hepatositler
içinde yapmaktadır.
• Cytocrome P450’ler faz l’in başlıca enzimleridir.
• Üridine glucuronyl transferaz (UGT)’ler faz ll’nin için
gereklidir.
• Bazı ilaçlarlar ise doku seviyesinde veya kan dolaşımı içinde
metabolize olur.
Anesteziyle ilgili polimorfizm tipleri
Plazma pseudokolinesteraz
Butyrilcholinesteraz (BCHE) gen varyasyonu
•
1956: genetik temel tanımlandı
•
Sch ve mivakuryum etkinliği genetikten etkilenmektedir Bu enzim
daha birinci dakikalarda enjekte edilen dozun %90 nını inaktif hale
getirir.
•
Normalde 1-1.5 mg/kg yapılan Süksinilkolin yapılışından 5-10 dakika
sonra yıkıma uğrar.
•
20 den fazla BCHE gen varyantı
•
Heterojen (tek alel) psödokolinesteraz Asp70Gly polimorfizmi daha
az etkin form oluşmasına neden olur (Sch etkisi 3-8 kat uzar).
•
Homozigot psödokolinesteraz (her iki alel) Asp70Gly
polimorfizmine sahip bireyde Sch etkisi 60 kat uzar.
•
Bu allel varvasyonu mivakuryum etkisini de uzatır.
Plazma pseudokolinesteraz
Butyrilcholinesteraz (BCHE) gen varyasyonu
• Pseudokolinesterazı E 1(CHE1) geni
3q26.1’lokalizedir.
• Sık görülen U(usual) alelinin yanı sıra çeşitli
düşük aktiviteli varyantlar(‘’atypical’’A,’’flouide
resistant’’ F,’’Kalow’’ K ve J varyantı,
• CHE1 genindeki anlamsız
mutasyonlar/delesyonlar ile oluşan sessiz
alellerde (S) bulunmuştur.
Plazma pseudokolinesteraz
Butyrilcholinesteraz (BCHE) gen varyasyonu
• Sık görülen alelin homozigot(U/U) ve heterozigot
olduğu(U/S,U/J,U/K,U/A,U/F) durumlarda
duyarlılık normaldir.
• A/K genotipli bireylerde duyarlılık nadiren
artmakla birlikte A/J,F/F,F/S,A/F genotipli
bireylerde orta derecede artmıştır.
• Atipik ve silent fenotipi oluşturan A/A,A/S,S/S
genotipli bireylerde ise duyarlılık aşırı derecede
artmıştır.
Malign Hipertermi Genetiği
• Malign Hipertermi, iskelet kası kalsiyum
metabolizmasının nadir görülen otozomal
dominant genetik bir hastalığıdır.
• Yatkın biraylere volatil ajanlarla uygulanan
genel anestezi veya süksinil kolin ile tetiklenir
• İskelet kası hipermetabolizması, rijidite,
taşikardi, taşipne, hemodinamik instabilite,
artmış oksijen tüketimi, karbondioksit üretimi,
ateş, laktik asidoz
Malign Hipertermi Genetiği
• MH ile ilgili farmakogenetik çalışmalar ryanodin
reseptör geninde pek çok genetik varyasyonlar
saptamış (RYR1).
• RYR1 geni kromozom 19q (uzun kolu)
• %50 olguda bu gende mutasyon içerdiği gösterilmiştir
Malign Hipertermi Genetiği
• Mutasyonların yanı sıra, Eksitasyon-kontraksiyon
eşleşmesini regüle eden fonksiyonel ve/veya yapısal
olarak ilişkili proteinlerden kayaklanan fenotip
• Klinik MH heterojenite
• MH yatkınlık bir çok gen ve çevre arasındaki kompleks
etkileşim
• Diagnostik test: Kafein halotan kontraksiyon testi:
İnvaziv ve potansiyel olarak spesifik değil
• Poligenetik determinizm, değişken penetrasyon: Genel
popülasyonda MH yatkınlık için genetik test
önerilmemekte
• Ailelerinde etkilenmiş bireyler olanlara yapılması ise
mortalite ve morbiditeyi büyük ölçüde azaltma
potansiyeline sahip
Genetik ve Anestezik ajanlara yanıt
• Artmış anestezik ihitiyacın genetik temeli
• Kızıl saçlı bireylerde koyu saçlılara kıyasla desfluran
gereksinimi artmıştır
• Propofol ve alkole yetkınlığı kontrol eden spesifik kromozom
bölgeleri
• GABA A reseptörü beta 3 alt birimini kodlayan gende nokta
mutasyonu: reseptörü etomidat ve propofole karşı
duyarsızlaştırır.
• GABA A reseptörü beta 2 alt birimi nokta mutasyonu:
etomidatın sedatif ve hipotermik etkilerine karşı duyarlılıkta
azalma
Genetik ve Anestezik ajanlara yanıt
• GABA A, 5-HT3, AMPA, kainat, asetilkolin, alfa 2 adrenerjik
reseptörler ve potasyum kanallarını içeren bir çok reseptör
geni MAK’ın direkt mediatörü olarak şu ana kadarki
çalışmalarda etkili bulunamamıştır.
• Glisin, NMDA reseptör ve sodyum kanal genleri muhtemel
adaylardır.
• Sonuçların hipnoz, amnezi ve analjeziyi kapsamadığı
belirtilmektedir.
Genetik ve Ağrıya yanıt
• Sitokrom P450 D6 (CYP2D6)
• 12 bilinen mutasyon – CYP2D6 aktivitesi tetramodal dağılımı
• Günümüzde CYP2D6 fenotipi %95 güvenirlilik ile
belirlenmekte
• Çok hızlı metabolize edenler (populasyonun %5-7’si)
• Yaygın metabolize edenler (%60)
• Orta düzeyde metabolize edenler (%25)
• Kötü metabolize edenler (%10)
• CYP2D6 fonksiyonunu bozan allel kalıtımı sonucunda;
• Kodein (ön ilaç) O-demetilasyon ile morfine metabolize olmaz
Genetik ve Ağrıya yanıt
• İlacı kötü metabolize edenler: Analjezi oluşmadığı
halde ana ilacın yan etkileri (örn: yorgunluk) artması
ile sonuçlanır.
• Yaygın metabolize edenler: kodein alımından sonra
artan bir uyuklama görülür.
• Bazı haller de ise, kodein çok hızlı metabolize
edenlerde: antitussif etkisi için reçete edilirse de
mekanik ventilasyon ihtiyacına gerektirecek komaya
sebep olabilir.
Genetik ve Ağrıya yanıt
• Sistemik morfin analjezisinin düzeyi 10. kromozomda
OPRM (mü-opioid reseptörü) geni ile modüle edilir
• Aynı reseptör nitröz oksit analjezisinden de
sorumludur.
• OPRM polimorfizmleri ile morfinin analjezik etkisi
arasında korelasyon bulunur
• OPRM 118A>G polimorfizmi morfin-6-glukuronite
verilen yanıtta azalma ile ilişkili. G118 alelini
taşıyanlar yüksek opioid dozunu daha çok tolere
eder.
Genetik ve Ağrıya yanıt
• Morfin 3-6 glukonidasyonundan sorumlu enzim
uridildifosfoglikosil transferazdır(UGT).
• Morfin-6-glukuronid, morfine nazaran on kez daha
yüksek analjezik bir etkiye sahiptir, morfin-3glukuronid ise daha az analjeziktir.
• Morfin-6-glucuronid böbreklerden atılır. Böbrek
yetmezliğinde organizmada birikir.
• C161T ve C802T üridindifosfat glikosil transferaz gen
polimorfizmi olan hastalarda morfin glukronizasyonu
daha hızlıdır.
Genetik ve Ağrıya yanıt
• CYP2D6 genotipi kodeinin yanında diğer opioidlerin
metabolizmasını da etkiler.
• Tramadol metabolizmasında CYP2D6 polimorfiziminin etkili
olduğunu göstermiştir.
• CYP2D6*1 aleli bulunan ve abdominal cerrahi geçiren
hastalarda; analjezik ihtiyacının 2 kat daha fazla olduğunu
saptamış ve bu da artmış tramadol metabolizmasına
bağlamıştır.
• CYP2D6 alelleri ayrıca metadon metabolizması ile de ilişkilidir.
Genetik ve Ağrıya yanıt
• CYP3A4 diğer opioidlerin metabolizmasında da önemli bir yer
tutar. Örneğin:fentanil, alfentanil, sufentanil.
• CYP3A4 metabolizması kadınlarda erkeklerden %40 daha
hızlıdır.
• Bu da kadın cinsiyetin total intravenöz anesteziden 3 kat daha
hızlı uyanıp derlenmesini açıklar.
Genetik ve Perioperatif Dönemde Kullanılan
Diğer İlaçlar
• CYP3A4 ve CYP3A5 familyası, hipnotikler (ör.midazolam),
antihipertansifler (ör. nefedifin) veya antibiotikler
(ör.eritromisin) gibi bir çok molekülleri metabolize ederler.
• Pek çok benzodiazepin hepatik sitokrom p 450 enzimi ile
metabolize olur ve idrar veya safra ile atılır.
• Diazepamın yarılanma ömrü homozigot aleli olanlarda
CYP2C19 G681A polimorfizimine sahip kişilerde hepatik
aktivite 4 kat daha azalmış olarak karşımıza çıkmaktadır.
• Bu durum karşımıza klinik olarak uzamış sedasyon olarak çıkar.
• Midazolamın atılımı ve temizlenmesi konusunda sitokrom
CYP3A4 ve CYP3A5 genlerinde polimorfizim gösterilmesine
rağmen bu polimorfizimin klinik etkileri azdır.
• Çünkü alternatif metabolize ve atılım yolları mevcuttur.
Halotan Hepatiti ve Genetik
• Halotan sitokrom enzimi olan CYP2E1 ile
metabolize edilir.
• Halotan hepatiti 1/10.000 hastada
görülmektedir.
• Bu hepatitin ailesel olduğu düşünülse de
CYP2E1 enzimi aynı zamanda kilo, diet, alkol
alımı ve yaşa bağlı olarak da etkinliği değişim
gösteren bir enzim olup bu zamana kadar belli
bir polimorfizmi gösterilememiştir.
Nitröz Oksit ve Genetik
• Selzer ve ark. beklenmedik nörolojik bozulma ve ölümle
sonuçlanan bir çocukta 2 kez kısa süre nitröz oksit
maruziyetinde kaldığı belirtilmiş postmortem çalışmalarında;
• 5-10 metilentetrahidrofolat reduktaz enziminin (folat
metabolizma defekti oluşturan) defektif olduğu saptanmış.
• 5-10 metilentetrahidrofolat reduktaz geninin en sık görülen 2
mutasyona sahip olduğu gözlemlenmiştir.(C677Tve A1298C)
• Nitroz oksit B 12 vitaminindeki kobalt atomunu irreversibl
olarak okside eder ;kobalt bağımlı enzim olan metionin
sentazın aktivitesi inhibe olur.
• Metionin sentetaz 5 metiltetrahidrofolat ve homosisteini
tetrahidrofolat ve metionine katalizler.
Nitröz Oksit ve Genetik
• Bu olguda; bulgular ve gelişen olaylar 5 metiltetrahidrofolat
sentezinin 5-10 metiltetrahidrofolat reduktaz mutasyonu
sonucu metiyonin sentazın nitrikoksit tarafından kısmi ya da
tamamen, inaktivasyonu sonrası beyindeki metiyonin defekti
ve sonuç olarak ölümü getirmiştir.
• MTHRF gen mutasyonu olanlarda Nitröz Oksit anestezisi
sonrasında Homosistein düzeyleri artar
Nagele P, Zeugswetter B, Wiener C, Burger H, Hüpfl M, Mittlböck M, Födinger M. Influence of
methylenetetrahydrofolate reductase gene polymorphisms on homocysteine concentrations after nitrous
oxide anesthesia. Anesthesiology. 2008 Jul;109(1):36-43
Yoğun Bakım ve Genetik
• Sepsise karşı yatkınlık ve sepsiste mortalite
farklılıkları oluşturan polimorfizimler:
• Liposakkarid bağlayan protein (LBP),
Bakterisidal/permeabilite arttıran protein
(BPI), CD14, Toll-benzeri reseptörler (TLR4),
TNF-A, lenfotoksin-alfa (LT-A), IL1, IL-1
reseptör antagonisti (IL1RN), IL-6
• PAI-1, ACE sepsisle ilgili organ disfonksiyonu
Anestezi ve Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar
Anestezi ve Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar
• Nitröz oksit; metiyonin sentazı inhibe ederek, transmetilasyon
reaksiyonlarını, folat metabolizmasını,pürin ve pirimidin yapımına
zarar verir.
• Buna bağlı olarak nitröz oksitin genotoksik etkilerinin olması
mantıklıdır.
• Ayrıca yapılan volatil anesteziklerin in vitro
çalışmalarında,genotoksite markırı olarak kullanılan kardeş
kromatin değişikliği (sister kromatin exchange) 72 saat %50 NO
uygulanan hastalarda görülmüştür.
• Artık yeni çalışmaları karışık anestezik gaz maruziyeti ile
lenfositler üzerine yapılan çalışmalar olmaktadır.
Anesteziklerin Genetik Etkileri
•
Gebelik esnasında mesleksel maruziyetin 1000
ppm ve üzerinde fetal kayıp ve bozulmuş post
natal gelişime yol açabileceği saptanırken;
• 500 ppm ve altında NO dozlarında hiçbir etki
gözlemlenmemiştir (metiyonin sentaz
inhibisyonu)
Anesteziklerin Genetik Etkileri
• İşveçte gebelerde yapılan bir çalışmada; 1125 gebenin yarısı
nitröz okside maruz bırakılmış ve bu gebelerin düşük doğum
ağırlıklı ve prematür bebekler dünyaya getirdikleri
gözlemlenmiştir.
• Boivin ve ark yaptıkları 1971 -1995 metaanalizde nitröz oksit
maruziyetine bağlı olarak spontan abortus oranını 1.48 (95%
CI, 1.4 –1.58) olarak saptamıştır.
• Danimarkada yapılan büyük bir çalışmada ise 1.9 olarak
bulunmuş ancak kesin olarak nitröz oksit suçlanamamıştır.
• Erikson ve Kallen çalışmasında da ameliyathane
personelindeki malformasyonların kesin olarak anestezik
gazlarla ilişkili oldukları kesin değil.
• Yapılan tüm çalışmalardan reproduktif toksisitenin
oluşabileceği görülmekte ancak hiçbiri istatiksel bir anlam
ifade etmemekte.
Anesteziklerin Genetik Etkileri
Genotoksisite markırları :
– Kardeş kromatin değişimi,
– DNA zincir kırılması,
– Mikronukleus formasyonu ile saptanabilmektedir.
Anesteziklerin Genetik Etkileri
45 hastane çalışanından alınan kan örneklerinde;
15 anestezik gaza maruz kalanlar; 15 hem gaz hem
ionize radyasyona bağlı kalanlar; 15 kontrol grubu.
Kardeş kromatin değişimi çalışmasında kontrol grup ile
belirgin bir fark bulunamamıştır
Anestezik gaz maruziyeti olanlarda kromozomal
aberasyonda ise belirgin bir yükselme mevcut. Ancak
belirgin bir istatiksel anlamı yok (P = 0.029)
Ancak uzun yılar ameliyahane de çalışmışlarda bu
genotoksisiteye rastlanabilir
Chromosome analysis in operating room personnel
Laura Lamberti, Paola Bigatti, Giuseppe Ardito and Flavio Armellino1
Dipartimento di Biologia Animale—Laboratori di Antropologia Via Accademia Albertina, 17, 10123 Torino
1Ospedale Maria Vittoria—Divisione Ostetricia A Torino, Italia
• Bu çalışmada halotan, nitroz oksit ve isoflurana bağlı oluşabilecek
vivo DNA hasarından bahsedilmekte.
• 66 ameliyathane çalışanında uygulanmış( doktorlar hemşireler ve
anestezi teknisyenleri).
• Lenfositlerdeki DNA migrasyonunda kontrol grubuna göre
belirgin bir artış saptanmış.
• Anestezik gazlara maruz kalan ameliyathane personelinde DNA
migrasyonunda artış en fazla sigara içen personelde olmak üzere
belirgin olarak saptanmış.
• Sigara içimi DNA hasarında önemli bir yer tutmakta. Çünkü
sigara içen kontrol gruplarından bazılarında da DNA hasarı
(kardeş kromatin değişimi)bildirilmiş.
• Ortopedik cerrahi geçiren 20 hastalarda sevoflurana bağlı
lenfositlerdeki DNA değişikliği ve genotoksisite incelenmiş.
• Anesteziklerin genotoksik etkileri DNA hasarı, apoptozis,
DNA bağımlı ezim aktiviteleri, periferik lenfositlerdeki
glutatyon reaksiyonları incelenmiş.
• Testler anesteziden soraki ilk 5 dakika ve operasyon sonrası
24. Saatte yapılmış. İlk 5 dakikada incelenen lenfositlerin
DNA larında pürin ve primidinlerde zincir kırılması
gözlenmeden oksidasyon saptanmış; zincir kırılması ise 24.
saatte görülmüş.
• DNA hasarı 24. Saatte düzeltilemediyse p 53 tarafından
apoptozis indüklendiği saptanmış. Bu da cerrahi travma
sonrası görülen lenfositopeniyi açıklamış.
• Bu hipotez cerrahiden bir gün sonra DNA hasarının
düzeltilemediği lenfositlerin programlanmış hücre ölümüne
gittiğini savunur.
• Anestezik ajanların bu hasarda rolü tahminen az. Ancak, bu
bulgular dna hasar tamiri ve hücre ölümü hakkında fikir
sahibi olmamızı sağlamış.
Bu çalışmada bilinenlerin karşıt görüşü olarak
sevofluranın DNA migrasyonunda artma yapmadığı
görülmüş;
Halotanın bilinen genotoksik etkilerine zıt olarak
yapılan sevofluran çalışmasında anesteziye maruz
kalan personel ile(n=29)ve kontrol grubu (n=20)
arasında belirgin bir fark görülmemiştir.
Sevofluranın genotoksik etkisinin olmadığı in vivo ve in
vitro olarak anlaşılmıştır
Anesteziklerin Genetik Etkileri
• Yapılan bütün çalışmalar volatil anesteziklerin
lenfositlerde 4 derecede in vitro olarak alkalin tek
hücre elektroforezinde genetik yapıda hasar bıraktığı
yönünde idi.
•
Halotan isoflurandan daha genotoksik bir ajandır.
•
Anesteziklere maruz kalanlar ve kontrol gruplarında
yapılan çalışmalarda zincir kuyruk uzunluklarında bir
fark saptanmış.
• Ancak invivo 37 derece de bu etkinin halotan isofluran
ve sevofluranda çok az ortaya çıktığı görülmüştür.
• Sevofluran ve isofluran anestezisi alan hastalarda
yapılan çalışmada lenfositlerde DNA hasarı
araştırılmıştır.
• Her iki inhalasyon anestezisinde Comet migrasyonunun
anestezi sonrası 120 dk artdığı görülmüştür.
• DNA hasarı postoperatif 5. günde tamamen
düzelmiştir.
• Güney hindistandaki bir hastanede 45 ameliyathane
personelinin periferik lenfositlerinde yapılan comet assay
çalışmalarda kromozomal aberasyonları çalışılmış.
• Ayrıa bukkal epitelden mikronukleotidler çalışılarak DNA
defektleri saptanmış.
• Sonuçlar göstermiş anestezik gazlara maruz kalanlarda
istatiksel olarak belirigin bir DNA hasarı saptanmış;
•
Ayrıca abrazyon ve mikronukleus bozuklukları da kontrol
grubuna göre daha fazladır.
• Ayrıca sigara kullanımının tek basına DNA uzunluğu üzerine
etkisi olduğu saptanmış. Alkol ve anestezik gaz maruziyeti
olanlarda defektler alkol almayanlara göre daha sıkdır.
• Yaş ve cinsiyette fark yok. Abrazyon ve mikronukleus üzerine
bu farkların önemi yoktur.
Anesteziklerin Genetik Etkileri
• Bu çalışmadan çıkan sonuç ise anestezik gazların küçük
de olsa insan genomu üzerine etkisinin olabileceği
yönündedir.
• Genotoksik markırlar; bu çalışmada comet assay test
ve bukkal epitelde mikronucleus testi olarak
belirlenmiştir.
• Ameliyathanede çalışanlarının ve havalandırma sorunu
yüzünden tüm hastane personelinin de genotoksisite
açısından risk altında olabileceği konusuna da ışık
tutmuştur.
Evaluation of the relationship between anaesthetic gases and DNA
damage with genotoxicity test in anaesthesia staff
Gözaçan, A.; Basgül, E.; Sardas, S.; Özgen, S.; Öztok, U.
39 kişiden kan örnekleri 13 ve 37 günde tatil öncesi ve
tatil sonrası alınmıştır.
• DNA hasarı tek hücre jel elektroforezi ile
değerlendirilmiştir
• Esnetilmiş (minimum migrasyon), comet (yoğun
migrasyon) ve apoptozis.
• Sigara içenler ve içmeyenler subgrup olarak da
karşılaştırılmıştır.
Anesteziklerin Genetik Etkileri
Tatil sonrası minimum migrasyon gösteren hücre
sayısında değişiklik görülmezken, normal hücreler
artmış ve apoptotik hücreler ve yoğun migrasyonlu
hücrelerde azalma görülmüştür.
Tatil öncesi ve sonrası sigara içen ve içmeyenler
olarak karşılaştırılan 2 subgrupta sigara içenlerde
normal hücre sayısı daha az, esnetilmiş hücreler daha
fazla görülmüştür.
Sigara içmeyenlerde tatil sonrasında esnetilmiş
hücreler anlamlı olarak daha az gözlenmiştir. Comet
hücrelerinin sayısı sigara içenlerde içmeyenlere göre
tatilden önce daha azdır fakat tatilden sonrasında 2
grup arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir.
Anesteziklerin Genetik Etkileri
• Tatil sonrası anestezik gaz atıklarına maruz
kalan anestezi çalışanlarında gözlenen DNA
hasarındaki anlamlı azalma kirlenmeyi azaltıcı
önlem alınması gerektiğine,
• Bu potansiyel genotoksik ajanların
seviyelerinin düzenli olarak ölçülmesi
gerektiğine işaret etmişlerdir.
•
•
•
•
•
•
•
Cerrahi için ASA 1 hastalar seçilmiş.
En az sürekli olarak 90dk anestezi uygulanmış
Propofol 2-4 mcg/ml seviyelerinde tutulmuş.
Hemodinamik veriler; bazal değerler,premedikasyondan önce alınmış,
propofol induksiyonundan sonra(trakeal entubasyondan hemen sonra),
30.,60,90.dk kaydedilmiştir
Lökositlerde DNA hasarı ve MDA düzeylerine trakeal entubasyon
sonrası,cerrahi işlem sonrası ve post operatif 1. Günde bakılmış.
Hemodinamik verilerde değişiklik saptanmamış,lökositlerdeki DNA
hasarı ve MDA düzeylerinde değişiklik saptanmamış
Propofol DNA hasarını induklemez ve MDA düzeylerinde değişiklik
yapmaz
Sonuç
• İnsan Genom Projesinden elde edilen bilgiler
– gen tedavisi,
– doğum öncesi tanı ve
– genetik bozuklukların düzeltilmesi gibi bilgilerin
yanında,
– farmakogenetiğe uyarlanması ile
bireye indirgenmiş tıp dönemini başlatmaktadır
Sonuç
• Anestezide preoperatif değerlendirme ve
tarama kapsamı içinde genetik profilin
çıkarılarak, yaşamsal risk oluşturan genetik
etkenlerin önceden belirlenmesi ve risk
belirlenenlere farmakokinetik olarak en uygun
ajanların verilmesi uygun olacaktır.
• Ameliyathane de çalışanların ve havalandırma
sorunu yüzünden hastane personelinin de
genotoksisite açısından risk altında olabileceği
unutulmamalıdır
Download