İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 16 1. HAFTA DERS NOTU 3 / 16 İÇİNDEKİLER GİRİŞ: DERSİN KAPSAMI VE KULLANILACAK OLAN YÖNTEM 1. MS 4. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYANIN SİYASİ PANORAMASI 2. KAVİMLER GÖÇÜ 4 / 16 ÖZET Dersin kapsamı ve derste kullanılacak olan yöntemlerden kısaca bahsedildikten sonra MS 4. yüzyıl başlarında dünyanın siyasi panoraması ana hatları ile ele alınacak, bu yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen Kavimler Göçü hakkında bilgi verilecektir. 5 / 16 GİRİŞ: DERSİN KAPSAMI VE KULLANILACAK OLAN YÖNTEM Medeniyet bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir ve sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü ya da insanların daha iyi bir yaşayışa kavuşmaları ve doğaya egemen olabilmeleri için gösterdikleri çabalardan çıkan düşünsel, teknolojik, bilimsel ve kültürel sonuçlar şeklinde tanımlanmaktadır. Kültür ise tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içerisinde ortaya çıkarılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları ortaya çıkarmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren amaçların bütünü ya da bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin tamamı şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımlardan yola çıkarak medeniyet ve kültür tarihinin, insanlığın maddi ve manevi sahalarda ürettiği değerlerin ve elde ettiği kazanımların tamamını kapsadığını söyleyebiliriz. Ancak sahiplenme arzusu, üretilen bazı değerlerin bir kenara atılmasına ya da görmezden gelinmesine neden olmaktadır. Dersimizde böyle bir yanılgıya düşmemek ve hata payını en aza indirmek adına dünya coğrafyası genelinde ilk medeniyetlerden itibaren hangi dönemlerde hangi değerlerin ortaya çıktığını, hangi kazanımların elde edildiğini, dinî ve etnik kimliklerine bakmaksızın kimlerin bu noktada ne tür katkılar sağladıklarını açıklamaya çalışacağız. Bu noktada Medeniyet ve Kültür Tarihi I dersinde tarihi devirlerin ve dolayısıyla İlk Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edilen yazının icadından İlk Çağ’ın sona erişine kadar geçen dönemde belirleyici faktör olduğu için yazıdan başlanarak insanlık tarafından ortaya çıkarılan maddi ve manevi değerler aşağıdaki ana başlıklar altında değerlendirilmiştir: 1. Yazı 2. Devlet Örgütlenmesi 3. Hukuk 4. Ordu 5. Sosyal Yapı 6. Eğitim 6 / 16 7. Dil ve Edebiyat 8. İktisadi ve Mali Yapı 9. Tarım ve Hayvancılık 10. Ticaret 11. Zanaat ve El Sanatları 12. Bilim-Teknik 13. Sanat, Mimari 14. Din ve İnanış Esas konuya geçmeden önce yanlış anlaşılmalara meydan verilmemesi açısından bazı meseleleri açıklığa kavuşturmakta fayda vardır. Birinci mesele tarihlerle ilgilidir. Bilindiği üzere İlk Çağ ile ilgili bilgilerin büyük bir kısmı arkeolojik kalıntılara dayandığı için tarihler sonradan belirlenmiştir. Orta Çağ ile ilgili tarihler biraz daha net olsa da farklı takvim sistemlerinin kullanılmasından dolayı benzer sıkıntılar devam etmektedir. Dolayısıyla farklı kaynaklar olaylar hakkında farklı tarihler telaffuz etmektedir. Dersimizi başlattığımız yazının kullanıldığı tarih konusunda dahi MÖ 3500, MÖ 3200 ve MÖ 3000 gibi üç farklı tarih ileri sürülmektedir. Bu nedenle notlarımızda yaygın olarak kullanılan tarihler esas alınarak öğrencilerimizin en azından olay ya da olgunun geliştiği dönemi algılaması hedef alınmıştır. Sınavlarımızda da kesin olarak kanıtlanmadığı müddetçe notlarımızdaki tarihler esas alınacaktır. Bir diğer mesele yer, makam, unvan, kişi vb. özel isimlerle ilgilidir. Kaynaklar bu konuda da farklı isimler telaffuz edebilmektedir. Bu noktada da notlar hazırlanırken tarih tespiti için kullanılan yönteme müracaat edilmiştir. Son olarak şunu vurgulamak istiyoruz; her ne kadar tarihin kendisi statik de olsa tarih bilimi dinamik bir yapıya sahiptir. Elde edilen yeni bilgi ve bulgular mevcut bilgilerin değişmesine neden olabilir. Misal olarak MÖ 3200 yılında Mezopotamya’da Sümerlerin değil de MÖ 5000 yılında Orta Asya’da Türklerin ilk yazıyı kullandıklarına dair bir kanıt elde edildiği zaman mevcut bilgiler ve İlk Çağ’la ilgili anlayış kökünden değişebilir. Dolayısıyla notlar hazırlanırken başvurulan kaynaklardaki bilgiler esas alınmıştır. Yeni kaynakların ve yeni bilgilerin medeniyet ve kültür tarihine farklı bakış ve yaklaşımlar kazandırması dileğimizi tekrarlayarak Orta Çağ’ın temel karakteristik özelliklerine geçiyoruz. 7 / 16 1. MS 4. YÜZYIL BAŞLARINDA DÜNYANIN SİYASİ PANORAMASI İlk Çağ’da medeniyet ve kültür hayatının gelişmesinde önemli katkıları olan Asya kıtasında MS 4. yüzyıl başlarında Hun, Çin ve Sasani (II. Pers) İmparatorlukları dikkat çekmekteydi. Hindistan’da ise yine siyasi karışıklıklar devam ediyor, Gupta İmparatorluğu ülkede birliği sağlamaya çalışıyordu. Bunun dışında kalan topraklarda Türk, Moğol, Pers, Çin, Hindistan ve Tibet kökenli ya da farklı kökenlere mensup çok sayıda kavim birbirleri ile mücadele içerisinde varlıklarını sürdürüyorlardı. MS. 4. yüzyıl başlarında eski dünyanın en önemli güçlerinden biri olan Roma İmparatorluğu Akdeniz havzasını içerisine alacak şekilde Avrupa’nın büyük bir kısmını kontrol altında bulunduruyordu. Buradan itibaren Trakya’nın tamamı Anadolu’nun büyük bir kısmı, Suriye ve Kuzey Afrika’nın Akdeniz’e bakan kıyıları da Roma İmparatorluğu’na bağlıydı. Geniş topraklarına rağmen 4. yüzyıl başlarından itibaren Roma İmparatorluğu durağan bir seyir izlemeye başlamıştı. Britanya dâhil olmak üzere Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti dışında kalan Avrupa topraklarında (Karadeniz’in kuzeyinden doğu-batı istikametinde Britanya’ya kadar) siyasi örgütlenmeler devlet düzeyine ulaşamış olup, bu bölgelerde çeşitli kavimler varlığını sürdürüyorlardı. Arap dünyasında da karışıklıklar devam etmekte idi ve bölge siyasi birlikten mahrumdu. Eski dünya kıtaları (Asya, Avrupa ve Afrika) ile yeni dünya kıtaları arasında henüz irtibat sağlanmamış olsa da Amerika’da Mayalar doğal gelişimlerine ve kendilerine özgü güçlü bir medeniyete sahiplerdi. Onun dışındaki yeni dünya topraklarında da kabile yaşamının sürdüğüne dair izlere rastlanmaktadır. Orta Çağ 476 ila 1453 yılları arasını kapsayan yaklaşık bin yıllık uzun bir dönemi kapsar. Bu süreçte belirleyici bir etken olarak kabul edilen Kavimler Göçü’nden itibaren dünyanın siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısında olumlu ya da olumsuz önemli gelişmeler yaşanmıştır. Orta Çağ denilince akla genel olarak karanlık bir dönem gelir. Ancak bu dönem sadece Batılılar açısından karanlık bir dönem olarak nitelendirilebilir. Doğu dünyası doğal tarihi gelişimini sürdürmeye devam etmiştir. Hatta İslamiyet’in ortaya çıkışı ve geniş kitleler arasında yayılması medeniyet ve kültür alanında doğu dünyasında yepyeni bir sayfa açmıştır. 8 / 16 Dolayısıyla Orta Çağ Batılıların karanlık çağı iken İslam dünyasının aydınlık çağı olduğu şeklinde bir ifade hatalı olmayacaktır. Orta Çağ’ın bir diğer önemli özelliği de bu dönemde milli kimliklerin yapılanmaya başlamasıdır. Daha çok Batı’da ancak genel olarak dünyada ırklar arası yakınlaşmalar yeni milli kimliklerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Elbette bu yapılanmanın da hem olumlu hem de olumsuz sonuçları olacaktır. Orta Çağ’ın yaygın olarak kabul edilen diğer bir özelliği de feodalizmin (derebeylik sisteminin), dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin kurulmasında belirleyici olmasıdır. Oysa Batı’da bu yönde bir eğilim olmasına rağmen genel olarak yaklaşık bin yıllık bir süreçte farklı coğrafyalarda farklı sistemler ya da düzenler varlığını sürdürmüştür. Bir diğer düşünce Orta Çağ’a skolastik düşüncenin hâkim olması, kilisenin ve din adamlarının nüfuz kazanmasıdır ki bu da Batılılar açısından ya da Batılılar baz alınarak yapılan değerlendirmelerin bir neticesidir. Orta Çağ’da İslam dünyasına skolastik düşüncenin hâkim olduğunu herhâlde İslam’a karşı olanlar dahi ileri süremezler. Zaten İslam devletlerinde halifelik kurumu tesis edilmiş olsa da dinin herhangi bir kurumun tekeline geçmesine müsaade edilmemiştir. Skolastik düşünce ve kilise baskısı nedeniyle Orta Çağ’da bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yavaşladığı hatta gerilediği şeklindeki değerlendirmeler de eksik ve hatalıdır. Evet, Batılılar bilimsel ve teknolojik açıdan yerlerinde saymış, hatta geri gitmiş olabilirler ancak İslam dünyasında bunun tersine son derece önemli gelişmeler yaşanmıştır. Müslüman bilim adamları Orta Çağ’da bilim ve teknoloji bayrağını devralarak ileriye taşıyacaklardır. Orta Çağ’a damgasını vuran diğer bir olgu da Haçlı Seferleri olacaktır. Geri kalan Batı ile gelişen Doğu arasında çatışma kaçınılmaz hâle gelecek, Batılılar siyasi ve ekonomik gayelerine ulaşabilmek amacıyla dinî ön plana çıkaracak ve çatışma unsuru hâline getireceklerdir. Toplumsal hayatta düzeni ve huzuru sağlamayı hedefleyen dinler, bundan sonraki süreçte maalesef çatışmanın kaynağı hâline getirileceklerdir. 9 / 16 2. KAVİMLER GÖÇÜ MS 4. yüzyılın ortalarından itibaren Asya’da gerek siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlardan gerekse Çin’in baskılarından kurtulmak ve yeni yaşam alanları bulmak isteyen -aralarında Hunların çoğunlukta olduğu- kavimler Batı’ya doğru tarihin bilinen en büyük kitlesel göç hareketini (Kavimler Göçü’nü) başlatmışlardır. Günümüz Moğolistan içlerinden başlayarak Hazar Denizi ile Ural Altaylar arasında bulunan ve Kavimler Kapısı olarak bilinen yol güzergâhı üzerinden gerçekleşen bu göç hareketi bilindiğinin aksine sadece Avrupa’nın siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını değiştirmemiş, sonuçları itibarıyla Asya ve hatta Afrika dolayısıyla eski dünyanın hemen hemen tamamının bu değişimden nasibini almasını sağlamıştır. Hazar Denizi ve hinterlandından başlayan Karadeniz’in kuzeyini takip ederek Karpat Havzası’nı da içine alacak şekilde Transilvanya Ovaları’na kadar uzanan sahaları doğrudan etkileyen Kavimler Göçü dolaylı sonuçlarıyla da eski dünyanın hemen hemen tamamını etkilemiştir. Kitlesel göçe neden olan ya da bu harekette itici olan temel faktörler incelendiğinde dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerinin belirleyici olduğu anlaşılır. Doğal afetler, nüfus artışı, tarım alanlarının ve otlakların yetersizliği, siyasi çatışmalar ya da anlaşmazlıklar, dış baskılar ve Türklere cihan hâkimiyeti mefkuresi bir başka deyişle yeni ve verimli topraklar ele geçirerek bağımsız bir şekilde yaşama/yaşatma güdüsü hemen hemen her alanda kaos yaşayan toplumları harekete geçiren temel etkendir. 4. yüzyıl ortalarında kitlesel göçü başlatanlar Hunlardır fakat zamanla Sabarlar, Kutrigurlar, Utigurlar, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Oğuzlar ve Kumanlar gibi Türk-Moğol kökenli kavimler göçlerini devam ettirmişlerdir. Elbette Türk-Moğol kavimlerinin ulaştıkları Doğu Avrupa’da dönemine özgü bir düzen söz konusudur. Göç eden kavimlerin kurmak istedikleri yeni sistemle ulaşılan coğrafyada bulunan mevcut sistemin çatışması da kaçınılmazdır. Çatışmanın, beraberinde siyasi, sosyal ve ekonomik manada çöküşü getirmesi muhtemeldir. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir husus; çatışmalar devam ederken, tarihi sürecin, doğal akışında değişmeler ve sapmalar olsa da, devam edeceği gerçeğidir. 10 / 16 Tarihi süreçteki değişmeler ve sapmalar medeniyet ve kültüre ait değerler ve kurumlarda da benzer değişme ve sapmaların meydana gelmesine yol açacaktır. Bu yargıya dayanarak Medeniyet ve Kültür Tarihi’nde de yeni bir oluşumun gerçekleşeceğini net bir şekilde söyleyebiliriz. 11 / 16 ÇALIŞMA SORULARI 1.Aşağıdakilerden hangisi MS. 4. yüzyıl başlarında varlığını sürdüren imparatorluklardan biri değildir? a) Hun b) Sasani c) Çin d) Roma e) Hitit 2. Aşağıdakilerden hangisi Kavimler Göçü’nün nedenlerinden biri değildir? a) Doğal afetler b) Nüfus artışı c) Tarım alanlarının ve otlakların yetersizliği, d) Roma İmparatorluğu’nun Asya üzerindeki baskıları e) Siyasi çatışmalar ya da anlaşmazlıklar Yanıtlar: 1. e, 2. d. 12 / 16 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 13 / 16 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 14 / 16 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 15 / 16 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 16 / 16 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 16 2. HAFTA DERS NOTU 3 / 16 İÇİNDEKİLER 3. SİYASİ YAPI 3.1. Avrupa’da Siyasi Yapı 3.2. İslam Dünyasında Siyasi Yapı 3.3. Türklerde Siyasi Yapı 3.4. Hindistan ve Çin’de Siyasi Yapı 3.5. Amerika’da Siyasi Yapı 4 / 16 ÖZET Orta Çağ’da Avrupa, İslam dünyası, Türk devletleri, Hindistan, Çin ve Amerika’da siyasi yapı ele alınacaktır. 5 / 16 3. SİYASİ YAPI 3.1. Avrupa’da Siyasi Yapı Geçen haftaki notlarımızda; Orta Çağ’ın yaygın olarak kabul edilen diğer bir özelliğinin de feodalizmin (derebeylik sisteminin) dünyada; siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin kurulmasında belirleyici olduğu, oysa Batı’da bu yönde bir eğilim olmasına rağmen genel olarak yaklaşık bin yıllık bir süreçte farklı coğrafyalarda farklı sistemler ya da düzenlerin varlığını sürdürdüğü şeklinde bir değerlendirme yapmıştık. Hakikaten de Batı Roma İmparatorluğunun çöktüğü 5. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar Avrupa kıtasında merkezî bir güç ortaya çıkmadı. Normal şartlar altında bir devleti başka bir devlet yıktığı zaman, galip olan, yıkılan devletin sistem ve kurumlarını ortadan kaldırarak kendininkileri koyar ya da yıkılan devlete ait sistem ya da kurumlar arasından varlığını sürdürmesini faydalı gördüklerini özümseyerek kendi siyasi rejimi içerisine entegre etmeye çalışır. Ne yazık ki Germen kavimlerinin, yıktıkları Batı Roma İmparatorluğu sistem ve kurumlarının yerini alacak bir yapıları yoktu. Germen kavimlerinin siyasi rejimleri de Roma kurumlarını özümseyebilecek bir yapıya ulaşamamışlardı. Daha açıkça ifade edecek olursak farklı kollardan saldırarak Batı Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran Germen kavimleri Avrupa’da oluşan siyasi boşluğu doldurabilecek kadar güçlü bir örgütlenmeye sahip değillerdi. Germen kavimlerinin merkezî olmaktan uzak, kendilerine mahsus bir siyasi yapıları vardı. 5. yüzyılda yerleşik hayata yeni geçmiş, savaşçı karaktere sahip Germen kavimleri, gelişmişlik düzeyleri dikkate alındığında Roma’ya oranla oldukça geride sayılırlardı. Halkın güvenini kaybettikleri andan itibaren Gemen kavimleri yöneticilerinin siyasi iktidarları da tehlikeye girerdi. “Devletin yükselen teorisi” ya da “devletin popülist teorisi” olarak da adlandırılan ve kulağa demokratikmiş gibi gelen bu yapı aslında kavim içerisindeki çatışmaların, dengelerin, gelenek ve göreneklerin belirleyici olduğu bir sistemden ibaretti. Aslında bu sistem derebeylik (feodalite) adı verilen yönetim biçimi idi. Tabii, yönetim biçimi feodalite olunca sosyal, ekonomik ve kültürel yapılar da böyle bir düzenin gereklerine uygun bir şekilde yapılanmaya başlayacaktı. Sadece feodal düzenin kurulamadığı ya da nüfuz edemediği bölgelerde bazı kavimler merkezî yönetim anlayışını esas alarak küçük krallıklar kurmaya çalışacaklar ancak 6 / 16 bu kavimler dışından gelen baskılara karşı direnecek güce sahip olamayacaklardı. 8. yüzyılda Frank Kralı olan Şarlman’ın temellerini attığı Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu bu çabaların bir ürünü idi. Karolenj İmparatoru Kısa Pepin ülkesinin topraklarını oğulları arasında paylaştırır. Kardeşi ölünce Frank Kralı olan Şarlman, Lombardia ve Saksonya’yı da topraklarına katar. Bir taraftan Müslüman-Arap Endülüs Emevileri ile mücadele eden Şarlman diğer taraftan Türk kökenli Avarlar ve Macarlarla savaşarak topraklarını daha da genişletir. Bu savaşlar neticesinde çok sayıda prensliği ve dükalığı topraklarına katan Şarlman böylece Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nu kurmuştur. Amsterdam, Rotterdam, Frizye, Gelderland, Frankfurt ve Münih gibi stratejik öneme sahip bölgeleri de ele geçiren Şalman, siyasi başarılarını Papalığın dinî desteği ile pekiştirmeye karar verir. Bu amaçla Papa’ya müracaat eden Şarlman, Papalığın da desteğini arkasına alır. Artık Papalık, Şarlman’ın Roma İmparatorluğu’nun varisi olduğunu kabul etmiştir. Papalığın desteği Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun kısa bir süre içerisinde Almanya topraklarının büyük bir kısmında denetimi sağlar. Küçük krallıklar, prenslikler, kontluklar ve dükalıklar bir bir ele geçirilir. Ayrıca Sakson, Anglo, Germen ve Got kabileleri de bu imparatorluğun gücünü kabul ederek vergi ve asker gönderirler. Siyasi ve dinî gücüyle birlikte ekonomik ve askerî gücü de artan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu Avusturya ve Fransa topraklarını da ele geçirir. 9. yüzyıl başlarına gelindiğinde Şarlman artık, Frankların, Cermenlerin, Anglo-Saksonların ve Gotların hükümdarı hâline gelmiştir. Şarlman’ın ölümünden sonra Kutsal Roma Cermen İmparatoru olan I. Otto, 962 yılında Alman Kralı olarak taç giyer. Milli kimliklerin oluştuğu süreçte Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu da kavimler, ırklar veya devletler üstü ya da bunların birliğine dayalı konfederal bir yapıya kavuşur. Bu yapı iç ve dış dinamiklerin sürekli değişmesi nedeniyle zaman zaman ciddi darbeler almış olsa da hatta bazı dönemlerde birlik yapısından tamamen uzaklaşılmış olsa da 1806 yılına kadar devam edecektir. Tarihi süreçte Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu bünyesinde Habsburg(Avusturya, Bohemya ve İspanya), Hohenzoller (Brandenburg ve Franken), Wettin (Albercht ve Ernst), Wittelsbach (Bavyera, Pfalz), Oldenburg (Danimarka Holstein-Golttorp) gibi çok sayıda hanedan ortaya çıkacak ve konfederal yapıya rağmen bu hanedanların menfaatleri birbirleri ile kesişecektir. Bazı dönemlerde konfederasyona bağlı hanedanlar arasında çatışmalar yaşanırken, bu tartışmalar dışarıdan müdahalelere açık hâle gelecekti. Şunu da hatırlatmakta fayda vardır ki; Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu konfederal yapıya tam anlamıyla hâkim olamadığı gibi özel 7 / 16 şahıslara ya da kiliselere ait -özel statüye sahip- topraklarda hiç bir zaman denetimi ele geçirememiştir. Roma İmparatorluğu’nun kurularak dünyaya yayıldığı İtalya’da da önce Venedikliler daha sonra Ceneviz, Pizza ve Floransa gibi diğer şehirler Cermenlerin çok fazla ilgi göstermediği deniz aşırı ticarete yönelerek zenginleşmiş ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun baskısını çok fazla hissetmeden özgürce ancak siyasi birlik ruhundan uzak bir şekilde yaşayabilmişlerdir. “Doğa boşluğu affetmez.” şeklindeki bilimsel klişeyi Orta Çağ Avrupa’sının siyasi yapısı için kullanırsak herhâlde yanılmış olmayız. Zira Roma sonrası merkezî yönetimin çökmesinden kaynaklanan boşluğu dolduracak yeni bir merkezî yapı kurulamadığı için yerel idareciler kendilerine mahsus nüfuz alanları belirlemeye teşebbüs ettiler. Öte yandan Germenlerin sağlam bir siyasi yapı kuramayacağının bilincinde olan Vatikan Kilisesi (Papalık) etki ve hâkimiyet alanını genişletme fırsatı buldu. Vatikan’a bağlı örgütlü dinî kurumlar, siyasallaşarak Batı yaşamına yön vermeye başladılar. Burada tabii ki merkez Vatikan güçlü örgütü sayesinde her geçen gün gücünü ve nüfuzunu artıracak, adeta devletler üstü bir güç hâline gelecekti. Avrupa’da siyasi birliği sağlamaya yönelik en önemli teşebbüslerden biri de Haçlı Seferleridir. Haçlı Seferleri, Avrupa açısından olumlu ve olumsuz özellikleri ile tartışılmaya devam etmektedir. Siyasi birliği sağlamaya yönelik çabalar kısa vadede kilise baskısının daha da yakından hissedilmesine neden olacak, ancak başarısızlık uzun vadede kilise ve ona bağlı kurumların sorgulanmasına yol açacaktır. Haçlı Seferleri ile Doğu’nun refahını ve zenginliğini gören Avrupalılar savaşlarla ele geçiremedikleri bölgelerdeki zenginliklere ticaret yoluyla sahip olmak isteyecekler bu sayede Avrupa Doğu’nun gelişmişliğinden payına düşeni alacaktır. Doğu ile Batı’nın etkileşimi neticesinde Avrupalılar barut, matbaa, kâğıt ve pusula gibi dönemin önemli buluşlarıyla tanışma imkânına sahip olacaklardı. 8 / 16 3.2. İslam Dünyasında Siyasi Yapı İslam öncesinde dağınık kabileler hâlinde çatışma içerisinde yaşayan Arap kabileleri Hz. Muhammed’in rehberliğinde ve önderliği altında kurulan İslam Devleti çatısı altında bir arada yaşama kültürüne sahip olmuşlardır. Hz. Muhammed, Peygamber ve aynı zamanda İslam Devleti’nin lideri olarak bu devletin gelişmesini sağladıktan sonra vefat etmiş ve Hz. Peygamberden sonra yerine kimin geçeceği ile ilgili tartışmalar ortak bir uzlaşma ile sağlanmış ve bundan sonra halkın temsilci kabul ettiği kişilerin oylarıyla halifeler işbaşına gelmişlerdir. İlk halife olarak seçilen Hz. Ebubekir’in ardından sırayla Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali bu şekilde halife seçilmişlerdir. Bir yönüyle demokratik sayılabilen bu sistem Emevilerden itibaren terk edilecek, halifelik babadan oğula dönüşen adeta bir hanedan hâline getirilecektir. Abbasilerde ve onlardan halifeliğin geçtiği Memlüklerde de bu sistem devam edecektir. Persler ve Türkler de Müslüman olduktan sonra mevcut sistemlerini İslam’ın gereklerine uygun şekilde yeninden inşa sürecine gireceklerdir. 3.3. Türklerde Siyasi Yapı Kavimler göçünden sonra Batı’ya doğru göç eden Türk kökenli kavimler son derece geniş bir coğrafyada bağımsız bir şekilde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Hunların bir nevi mirasçısı olan Göktürkler Asya’da Hunların mirasına sahip çıkarken Batıya doğru giden Avarlar ve Avrupa Hunları güçlü merkezî devletler kurmuşlardır. Henüz İslamiyeti kabul etmemiş olan Türklerin ve Müslümanların merkezî devletlere sahip oldukları dönemlerde Avrupa’da feodalite varlığını sürdürmektedir. Türkler Müslüman olduktan sonra da güçlü merkezî devletler kurmaya devam edeceklerdir. Türk-İslam sentezinin bir mahsülü olan bu devletlerden ilki Karahanlılardır. Onları Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları gibi güçlü devletler izleyecek, 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti varlığını hissettirmeye başlayacaktır. 9 / 16 3.4. Hindistan ve Çin’de Siyasi Yapı Orta Çağ’da Türk ve Perslerden başka Asya kıtasındaki diğer güçler Çin ve Hindistan krallıkları idi. Siyasi karışıklıkların devam ettiği Hindistan’da Gupta İmparatorluğu birliği sağlamaya çalışıyordu. Çin’de ise Sui, Tang, Song ve Yuan hanedanları siyasi birliği sağlama yolunda atılımlar yapmışlardır. 3.4. Amerika’da Siyasi Yapı Amerika’da Orta Çağ’ın güçlü tek devleti olan Maya İmparatorluğu gelişmiş olmasına karşın belki de imparatorluk özelliğinden dolayı tek bir ulus hâline gelemedi. Bunun sonucu olarak Mayalar ayrı hükümetler tarafından yönetilen şehir-devletler hâlinde yaşadılar. Bununla beraber Mayaları bir arada tutan ortak kültürleri, sosyal yapıları, dilleri, takvimleri, dinleri ve yaşam biçimleri idi. Maya şehir devletlerinde yerel krallara halach unic (asıl adam) adı veriliyordu. Halach unic devleti danışmanlarının yardımıyla yönetirdi ancak savaşa girme kararı da dâhil bütün konularda son sözü söyleme hakkına sahipti. Maya hükümdarları tanrı-krallar olarak düşünülmekteydi. Dinî törenleri de yöneten krallar bu törenler sırasında halktan üstün olduklarını gösterecek ihtişamlı kıyafetler giyerlerdi. Yerel krallar kendilerine bağlı kasabaların yöneticileri olan batabları (batabob) seçerler ve bu yöneticiler de bir danışma meclisi rehberliğinde bulundukları yeri yönetirlerdi. Yürütme ve yargı yetkisine sahip batablar askerî yetkilerini ise nakom adı verilen ve üç yıllığına atanan nakomlarla paylaşırlardı. Yerel kral öldüğü zaman oğlu ya da onun yakın erkek akrabalarından biri yerine geçerdi. Bütün Maya kralları erkek olmasına karşın araştırmacılar, kadınların da ailedeki fonksiyonları itibarıyla önemli bir nüfuza sahip olduklarını ileri sürmektedir. 10 / 16 ÇALIŞMA SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’na asker gönderen kavimlerden biri değildir? A) Sakson B) Hun C) Anglo D) Germen E) Got 2. Amerika’da Orta Çağ’ın güçlü tek devleti aşağıdakilerden hangisidir? A) Maya B) Aztek C) İnka D) Toltek E) Olmek Yanıtlar: 1. b, 2. a. 11 / 16 12 / 16 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 13 / 16 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 14 / 16 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 15 / 16 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 16 / 16 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 16 3. HAFTA DERS NOTU 3 / 16 İÇİNDEKİLER 4. DİN VE İNANIŞ 4.1. Roma İmparatorluğu’nda Din ve İnanış 4.2. İran’da Din ve İnanış 4.3. Türklerde Din ve İnanış 4.4. Çin’de Din ve İnanış 4.5. İslamiyet’in Doğuşu 4 / 16 ÖZET Roma İmparatorluğu, İran’da, Türklerde ve Çin’de din ve inanış özelliklerinden bahsedildikten sonra ana hatlarıyla İslamiyet’in doğuşu ele alınacaktır. 5 / 16 4. DİN VE İNANIŞ Orta Çağ denilince genel olarak ilk akla gelen skolastik düşüncenin* hâkimiyetidir. Bu düşünce daha çok Avrupa’yı ilgilendirmekle birlikte günümüzde gelişen Batı medeniyetinin bilimsel ve teknolojik gelişmelerde belirleyici olması, Orta Çağ için de aynı değerlendirmelerin yapılması gibi bir yanılgı içerisine düşülmesine yol açabilir. Bilindiği üzere İlk Çağ’ın başlangıcından itibaren medeniyet ve kültür Doğu’da hızla gelişerek dünyaya yayılmıştı. Ancak yaklaşık 3,500 yıl sürdüğü düşünülen İlk Çağ’ın sadece son 600-700 yılında Yunan şehirleri ve Roma İmparatorluğu dengeyi sağlayabilmiş bir nebze olsun medeniyet ve kültür alanında ileri gidebilmişlerdi. Roma İmparatorluğu’nun parçalanması ve İslamiyet’in doğuşu ile birlikte Doğu dünyasında yeni bir canlanma başlayacaktır. Öte yandan siyasi sorunlarına rağmen Çin, Hindistan, İran ve Türk dünyasında medeniyet ve kültür sahasında atılımlar devam etmektedir. Amerika’da da Mayalar kendilerine özgü medeniyetleri ile yol almaktadırlar. Dolayısıyla salt Batı’ya yoğunlaşmak bu gelişmelerin göz ardı edilmesine neden olabilir. Bu noktada sadece kronolojik karmaşaya düşmemek adına Batı’dan başlayarak dünya çapındaki gelişmeleri ve dinin siyasete nasıl nüfuz ettiğini, insanların sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarını nasıl etkilediğini ele almaya çalışacağız. 4.1. Roma İmparatorluğu’nda Din ve İnanış Hatırlatma: İlk Çağ’ın sonlarına doğru Yunanlıların da etkisiyle Roma tanrıları önce cismani daha sonra karma bir yapıya sahip olmuşlar. Bu süreçte Hz. İsa ortaya çıkarak Hristiyanlıkla ilgili öğretileri çevresine yaymaya çalışmıştı. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra havariler MS 1. yüzyıl içerisinde Roma topraklarında Hristiyanlığı yaydılar. Roma yöneticileri başlangıçta Hristiyanlığı engellemeye çalıştılar. Ancak zamanla bazı devlet adamları hatta imparatorlar Hristiyanlığa ilgi duymaya başladılar. 313 yılında Roma İmparatoru Konstantinus yayınladığı Milano Fermanı ile Hristiyanlığın serbest bir din olduğunu ilan etti. İmparator Theodosius’un 380 yılında vaftiz olmasıyla Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’nda resmi din olarak kabul edildi. * Evren ve doğanın kurallarını din kurallarına göre açıklamaya çalışan düşünce biçimidir. 6 / 16 Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığın resmen ilan edildiği sıralarda Kavimler Göçü’nün olumsuz etkileri hissedilmeye başlanmıştı. Karadeniz’in kuzeyinden gelen Türk kavimleri Doğu Avrupa’yı etkileri altına almışlar, Kuzey ve Doğu Avrupa’da bulunan kavimler de Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaki Orta Avrupa’ya doğru baskı yapmaya başlamışlardı. Cermen kavimlerinin baskısıyla Roma İmparatorluğu’nun çökmesi Avrupa siyasi hayatında ciddi bir boşluk doğurmuştu. Siyasi boşluk Avrupa’da ekonomik, sosyal ve kültürel sahalardaki çöküşle eş zamanlı olarak yaşanıyordu. Bu durumda örgütlü bir yapıya sahip olan Papalık etkin bir güç olarak ortaya çıkacaktı. Papalık, Tanrı kaynaklı iktidarın Hz. İsa aracılığıyla Saint Paul’e dolayısıyla kiliselere devredildiği şeklinde bir düşünce sistemini benimsemişti. Bu düşünce kilisenin, Tanrı iktidarının yeryüzündeki tek temsilcisi olduğu ifadesiydi. Dolayısıyla önce Hristiyan dünya daha sonra da tüm dünya iktidarları kiliseye tabi olmak zorundaydı. Başka bir ifadeyle dünyada mevcut bütün iktidarlar, kiliselerin merkezî olan Vatikan ve başındaki Papa’ya bağlı olmak durumundaydı. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü bu düşüncenin yerleşebilmesi için uygun bir zemin hazırladı. 5. yüzyıldan itibaren Batı dünyasında gücünü hissettiren Papalık, kurumsallaşarak ve örgütlenerek etki alanını her geçen gün daha da artırdı. Birkaç yüzyıl içerisinde Papalık, Batı’daki siyasi iktidarlardan daha güçlü merkezî bir mekanizmaya sahip olmuştu. Hristiyanlığı yorumlayarak kendilerine göre içtihatlar yapan Papa’nın buyrukları temel alınarak özel bir hukuk sistemi tesis edildi. Papalık, Batı’da adeta en üst yasama organı hâline gelmiş, hukuk sistemi ile yargı yetkisini de ele geçirmişti. Batı’da bulunan siyasi iktidarlar ise Papalık tarafından alınan kararları uygulayacak ya da yürütecek merciler hâline getirilmek isteniyordu. Doğal olarak bu düşünce Papalıkla siyasi birimleri karşı karşıya getirecek ve Orta Çağ boyunca taraflar birbirlerine üstünlük sağlama arayışı içerisine gireceklerdi. Papalığın yerel güçleri pasifize etmesi kısmen daha kolaydı. Ancak Papalık, Orta Çağ’da merkezî bir güç olma yolunda ilerleyen Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nu iktidarına karşı bir tehdit olarak görmekteydi. Aynı düşünce Kutsal Roma Germen İmparatorluğu yöneticilerinde de hâkimdi. Bu düşünceler XI. yüzyılda Kutsal Roma Germen İmparatoru IV. Heinrich ile Papa VII. Gregorius arasında sert, yetki tartışmalarının yaşanmasına neden olacaktı. Fakat ibre Papalıktan yanadır. Bu sıralarda düzenlenen Haçlı Seferleri, Papalığın gücünü zirveye 7 / 16 çıkarmıştı. Siyasi iktidar ancak Haçlı Seferleri’nde alınan yenilginin hissedilmesi ve Avrupa’da 15. yüzyıldan sonra gerçekleşen Rönesans ve Reform hareketleri neticesinde kilise karşısında kaybettiği gücünü geri alma fırsatına sahip olacaktı. 4.2. İran’da Din ve İnanış Hatırlatma Başlangıçta çevre ülkeler gibi çok tanrılı bir inanış biçiminin benimsendiği İran’da MÖ 3000’lerden itibaren Zerdüştlük inancının şekillenmeye başladığı düşünülmektedir. İyilikle kötülüğün mücadelesini esas alan Zerdüştlük inancı MÖ 600’lerde yaşadığına inanılan III. Zerdüşt’ün mevcut inanç sistemini, tek tanrının kabul edildiği Mazdeizm adı altında sistemleştirmesi ile yeni bir boyuta ulaşmıştır. Böylece artık tek tanrının kötülükleri affetmeyeceğine ve tanrının kötülüklere karşı savaşmayı emrettiğine inanılır. Zerdüştlük’te su, toprak ve ateş kutsal kabul edilmekle birlikte ateşe, aydınlığa ve güneşe bakılarak dua edilir. Ateş, ışık ya da aydınlığın Tanrı Ahura Mazda’yı temsil ettiğine inanılır. Canlı cansız bütün varlıkların özünde ateş vardır ve üstün, kutsal bir ateş Ahura Mazda ile insan arasında bulunur. Zerdüştlük inancına ait metinlerin derlenmesi ile kutsal kitap Avesta oluşturulmuştur. Sasani (II. Pers) İmparatorluğu hükümdarı III. Yezdigirt 632-51 yılları arasında İslam Devleti ile mücadele içerisine girer. İslam Devleti’nin bu savaştan galip gelmesi üzerine Sasanilerin hakimiyet kurdukları İran, Irak, Kafkasya ve Afganistan’a kadar olan topraklarda İslamiyet hızla yayılır. 4.3. Türklerde Din ve İnanış Hatırlatma: Bozkır kültürü Türk toplumunda farklı inanç sistemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Eski Türklerde ata gibi görülen kurda karşı saygı duyulması ve ona bir nevi kutsallık atfedilmesi Totemciliğin; tabiat kuvvetlerine atfedilen güçler Şamanlığın; ölmüş büyüklere ve atalara saygı Atalar Kültü’nün benimsendiğini göstermektedir. Bozkırda yaşayan Türk 8 / 16 topluluğu arasında en fazla tercih edilen din ise Gök-Tanrı dinî idi. İlk Çağ’daki diğer medeniyetlerden farklı olarak Türklerin inanç sistemi içerisinde, yaratıcı ve tam iktidar sahibi Tengri (Tanrı) en yüksek varlık olarak merkezde yer alırdı. Türk inanç sistemi içerisinde yaratıcı semavi yönünden dolayı Gök-Tanrı diye anılırdı. Ayrıca Türk toplulukları dinî inanç ve ibadet konusunda özgür bir yapıya sahip olup tarih içerisinde çevre uygarlıklar tarafından kabul edilen din ve inanışları da benimsemişlerdir. Budizm, Maniheizm, Musevilik, Hristiyanlık ve son olarak da İslamiyet Türk toplulukları tarafından kabul edilmiştir. Daha çok Gök-Tanrı inancını benimsemekle birlikte farklı din ve inanışları benimseyen Türk topluluklarının büyük bir kısmı İslamiyet’le tanıştıktan sonra eski inanış sistemlerini terk edeceklerdir. Kama Irmağı civarında kurulan İtil Bulgarları’nın 920 yılından önce Almış Han zamanında İslamiyet’i ilk defa kabul eden Türk devleti olduğu düşünülmektedir. Kaynaklarda genel olarak Karlukların ve onlar tarafından kurulan Karahanlıların İslamiyet’i benimseyen ilk Türk topluluğu ve devleti olduğu iddia edilir. Herhâlde iki devlet birbirlerine yakın tarihlerde belki de eş zamanlı olarak İslamiyet’i benimsediler. Burada kesin olan, Türklerin 10. yüzyıl içerisinde kitleler hâlinde İslamiyet’e geçmeye başladığıdır. İslamiyet’e geçiş 11. ve 12. yüzyılda hızlı bir ivme kazanacak ve 13. yüzyıla gelindiğinde Türklerin büyük bir kısmı artık Müslüman olacaktır. Gazneliler ve Selçuklular tarafından kurulan çok sayıda devlet İslamiyet’i benimsemekle kalmayıp, İslam’ın öncüsü olacaklar ve İslamiyet’i geniş alanlara yayacaklardır. Türkler, İslamiyet’i Orta Asya, Uzak Doğu, Kafkasya, Anadolu ve Balkanlara taşıyacaklardır. 4.4. Çin’de Din ve İnanış Hatırlatma: Çin’de Shang’lar da çok tanrılı din ve inanışlara sahiplerdi. İmparatorların Tanrı adına halkı yönettiğine inanılırdı. Chou’lardan itibaren Türklerin de etkisiyle Gök-Tanrı dinî yayılmaya başladı. Bu Taoizim şeklinde formüle edilecekti. MÖ 771 yılından itibaren derebeyleri üzerinde siyasi otoritesini kaybeden imparatorlar, dinî otoritelerini sürdürmek amacıyla din alimlerini çevrelerine topladılar. Din alimlerinin sayısı her geçen gün arttı. Münferit derebeyleri de bir yandan alimleri yanlarına alarak çocuklarına ders verdirirken diğer 9 / 16 yandan kurban ve diğer merasimleri idare ettirdiler. Bu alimlerden biri olan Konfüçyüs’e (K’ung-tze) ayrı bir yer ayırmak gerekir. MÖ 551 yılında Shantung eyaletine bağlı Lu derebeyliğinde Shang sülalesinin papaz ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya gelen Konfüçyüs dinî bilgilerle donatıldıktan sonra asil ailelerin çocuklarına ders vermeye başlamıştı. Yüksek vazifelere girmeye çalışan Konfüçyüs elde ettiği hizmetlerde başarılı olamadığından işten uzaklaştırılmıştı. Bundan sonra doğduğu Lu’ya giden Konfüçyüs hayatının sonuna kadar burada ders vermiştir. Eberhard, Konfüçyüs’ün kendisi tarafından hazırlanmamış Çin’in yüksek tabakası için geçerli dinî ve ahlaki akideleri talebelerine öğretme yeteneğine sahip olduğunu iddia etmektedir. Aristokratik bir yaklaşımla üst tabakaya hitap eden Konfüçyüs, mevcut gök tanrı dini ile ilgili bilgileri sistemleştirmiştir. Han sülalesi döneminde Çin Budizm’le tanıştı. Budizm derin felsefi fikirler ve akideler altında ezilmiş halka hitap ediyordu. İyilik ve kötülük kavramlarının detaylı bir şekilde işlendiği Budizm halka eziyet eden memurların ahirette cezalandırılacaklarını ve ezilen halkların ise mükafatlandırılacağını savunuyordu. Bu fikirler özellikle ikinci Han sülalesi döneminde ezilen halk için umut oldu. Budizm MS 220 yılından itibaren Çin’de önem kazandı. Budist manastırları banka, borsa ve depo olarak kullanan tüccarlar, mabed için para ve toprak teberru edebiliyorlardı. Bu topraklara fakir köylüler kabul edildiklerinden onlar da Budizm’i rahatlıkla benimsediler. Budizm’le birlikte özellikle köylerde bir nevi şamanistik ve bereket dinî yaşamaktaydı. MÖ 3. yüzyıldan itibaren Taoizm ve kısmen Konfüçyanizm bu dinin etkisinde kalmıştı. İşte bu aşamada eski Taoizim inancından farklı olarak rahip/şamanlar Taoist dini adında yeni bir inanış geliştirdiler. İlerleyen dönemde bu din Budizm’i taklit ederek rağbet gördü. Böylece Gök dini adeta resmi din, Şamanizm ise gündelik hayatın dinî hâline geldi. Çin’de İlk Çağ’da etkili olan din ve inanış sistemleri Orta Çağ’da da etkisini sürdürdü. Aynı şekilde Konfüçyanizm, Budizm, Taoizim gibi din ve inanışlar yayılmaya devam etti. 4.5. İslamiyet’in Doğuşu Son ilahi din olan İslamiyet, Hz. Muhammed tarafından 613 yılından itibaren Mekke’de insanlara tebliğ edildikten sonra inanılmaz bir ilgi ve teveccühle karşılanarak kısa süre içerisinde yayılmıştır. Önce Arap Yarımadası’nda daha sonra yakın çevresinde yayılan 10 / 16 İslamiyet, insan hak ve hürriyetleri ile ilgili düzenlemeler getirmiş, sosyal adaleti sağlama yolunda oldukça ilgi çekmiştir. İslam kültür ve medeniyetinin merkezinde Araplar olsa da zamanla İranlılar, Persler, Türkler ve daha birçok millet kültür ve medeniyet sahasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. 11 / 16 ÇALIŞMA SORULARI 1. Hristiyanlık ilk defa aşağıdaki devletlerden hangisi tarafından resmi bir din olarak kabul edilmiştir? a) Pers b) Roma c) İskender d) Mısır e) Makedonya 2. Türkler kaçıncı yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde İslamiyet’i benimsemeye başlamışlardır? a) 7 b) 8 c) 9 d) 10 e) 11 Yanıtlar: 1.b, 2.d. 12 / 16 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 13 / 16 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 14 / 16 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 15 / 16 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 16 / 16 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 20 4. HAFTA DERS NOTU 3 / 20 İÇİNDEKİLER 5. HUKUK 5.1. İslam Hukuku 5.2. İslam Hukukunun Tarihi Gelişimi 5.3. Türklerde Hukuk 5.4. Batı’da Hukuk 4 / 20 ÖZET İslam hukuku ve tarihi gelişimi ele alındıktan sonra Türklerde ve Batı’da hukuk sistemlerinden bahsedilecektir. 5 / 20 5. HUKUK Batı Roma’nın çöküşünden sonra Batı’da merkezî bir gücün kalmaması kilisenin etkisini ve baskısını her geçen gün artırmasına yol açmıştı. Bu şartlar altında toplumda düzeni ve huzuru sağlamak adına Papa tarafından belirlenen ilkeler doğrultusunda kiliseler kurallar belirlemeye başladılar. Kilisenin feodal beyler üzerindeki etkilerini de hissettirmeye başlamaları üzerine bu kurallar yasa hâline geldi. Böylece Batı’da kiliseye bağlı bir hukuk sistemi gelişti. Çin’de ise Çeng (Çe Huang-di) döneminde yapılan hukuki düzenlemeler değişiklikler yapılarak devam edecekti. Hindistan’da da İlk Çağ’da hazırlanan mecelleler kast sisteminin dışına çıkılmamak kaydıyla yenileneceklerdi. Doğu’da ise İslam’ın yükselişi ile birlikte yeni bir hukuk anlayışı ortaya çıktı. Toplum hayatında radikal değişiklikler getiren İslam hukuku önce Araplar, daha sonra İranlılar, Berberiler ve Türkler tarafından benimsenerek ya da kendi yaşam tarzlarına uyarlanarak tatbik edilecekti. 5.1. İslam Hukuku Fıkıh ve şeriat kavramları ekseninde gelişen İslam hukuku, Orta Çağ’da ayırt edici özellikleri ile ön plana çıkar. Şeriat, Allah’ın toplum hayatının düzenlenmesi amacıyla peygamberleri aracılığıyla bildirdiği hükümlerin tamamıdır. Tabii ki bu tanımdan yola çıkılarak şeriatin sadece toplum hayatını düzenlemek için ahkaki hükümlere bağlı olduğunu iddia edemeyiz. Şeriat itikadi hükümler adı verilen inançla ilgili hükümleri ve insanlarla Allah arasındaki münasebetlere dair ameli hükümleri de ihtiva eder. Dolayısıyla şeriata göre bir insanın sadece toplum hayatını düzenleyen temel kurallara uyması yeterli değildir. Kişinin özünde de bu kurallara bağlı kalması, benimsemesi ve hayatının her anında bunları tatbik etmesi gerekir. İşte bu yönüyle şeriat, diğer hukuk sistemlerinden ayrılmaktadır. O hâlde akla şöyle bir soru takılabilir; normalde toplumsal şartların ve yaşam biçiminin değişmesine paralel olarak hukuk sistemlerinin değişmesi ya da yenilenmesi gerekir, ancak itikadi ve ameli hükümlere bağlı olan şeriat nasıl yenilenebilir? Bu sorunun cevabı son derece açıktır. Şeriat, itikadi ve ameli hükümlerin özüne bağlı kalmak kaydıyla toplumsal yaşamdaki değişikliklere uygun 6 / 20 düzenlemeler yapılmasına müsaade eder. Bu konuda kısıtlayıcı ya da yasaklayıcı hiçbir hüküm yoktur. Fıkıh, kişinin ibadet, ceza ve muamelelere ilişkin şeri hükümleri bilmesidir. Günümüzde fıkıh eksik değerlendirmelerle İslam hukuku yerine kullanılmaktadır. Oysa fıkhın sınırı daha geniş olup temizlik ve ibadete ilişkin meseleler de fıkhın kapsamı dâhilindedir. Ceza gerektirmeyen fiili davranışlarla ilgili kurallar fıkha dâhildir. Namaz kılmak, yemek yeme-içme gibi kişinin yapması gereken ve fıkhı ilgilendiren fiiller bu kapsamda değerlendirilebilir. Keyfi olarak namaz kılmadığı için bu dünyada kişiye bir ceza verilmesi söz konusu değildir. Ancak bu durum ahiret için geçerli değildir. Bu açıklamalardan hareketle bugünkü manada İslam hukukunun karşılığının şeriat değil fıkıh olduğunu söyleyebiliriz. İlahi bir sisteme sahip İslam hukukunun kendine mahsus birtakım özellikleri bulunmaktadır: a) İslam hukukunun temel kaynakları Kur’an, sünnet ve ikisine uygun içtihadi kaynaklardır. Neticede İslam hukukunun temelinde Allah’ın iradesi vardır. Beşerî hukuk sistemleri ise insan iradesini temel alır. Bütün insanlara gönderildiği için özünde eşitlik olan İslam hukuku ilahi olduğu için meşruiyetini dine dayalı manevi duygularla pekiştirmektedir. b) İslam hukukunun diğer bir özelliği de yukarıda vurguladığımız üzere maddi müeyyideleri kadar manevi müeyyidelerinin de bulunmasıdır. Öyle ki bazen manevi müeyyideler maddi olanlardan daha ağır basar. c) Yine İslam hukuku sadece insanla-toplum arasındaki hukuki münasebetleri düzenlemez. Allah ile insan arasındaki değişmez ve değişmeyecek olan kulluk münasebetleri de fıkhın kapsamı dâhilindedir. Temel özelliklerinden bahsettikten sonra şimdi de tarihi süreç içerisinde İslam hukukunun nasıl geliştiğinden bahsedelim. 7 / 20 5.2. İslam Hukuku’nun Tarihi Gelişimi Hz. Muhammed’in peygamber olmasından Hicret’e kadar geçen süreçte Mekke’de bulunan Müslümanların toplumsal hayatta ne kadar ciddi sıkıntılar yaşadığından herhâlde bahsetmeye dahi gerek yoktur. Mekke döneminde tebliğ edilen ayetlerde genel olarak ibadet ve hukukla ilgili temel prensipler yer almıştır. Mekkelilerin İslam’a karşı sert tutumları birlikte yaşama imkânı vermediğinden Hz. Muhammed ve Müslümanlar Medine’ye hicret etmeye karar vermişlerdi. Medine’ye giden muhacirler ile Medineli ev sahipleri ve farklı dünya görüşlerine sahip ahali insanların bir arada yaşayabilecekleri bir düzen tesis etmek gerekiyordu. Aksi hâlde beklenen huzur ortamının yerine çatışmalar yaşanabilirdi. Peygamber olmasına rağmen istişareye oldukça fazla önem veren Hz. Muhammed, Medine’de yaşayan bütün grupların temsilcilerini bir araya getirerek onlarla “Medine Sözleşmesi” olarak bilinen antlaşmayı imzaladı. Antlaşma inanç ayrımı gözetilmeksizin Medine’deki bütün grupların barış ve huzur içerisinde yaşamalarını sağlamayı hedefliyordu. Medine Sözleşmesi’nin temel özellikleri dikkate alındığında aşağıdaki maddeler dikkat çeker: 1. Yahudiler kendi dinlerinin gerekliliklerini serbestçe yerine getirebileceklerdi. 2. Müslümanlarla Yahudiler barış içerisinde yaşayacaklardı. 3. Dışarıdan Medine’ye yönelik bir saldırıya karşılık toplu müdafaa yapılacaktı. 4. İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaştığı takdirde diğer taraf rakiplere yardım etmeyecekti. 5. Müslümanlarla Yahudiler arasında bir anlaşmazlık çıktığı takdirde Hz. Muhammed hakem olarak kabul edilecekti. Gerek Mekke’den Medine’ye giden gerekse Medineli Müslümanlar tarafından Peygamber kabul edilen Hz. Muhammed’in hakemliğinin geçmişte birçok milletle sorunlar yaşayan Yahudiler tarafından da kabul edilmesi son derece önemli idi. Bu güven Hz. Muhammed’in Medine şehir devletinde hem peygamber hem devlet başkanı hem başkomutan hem de başyargıç gibi yetkilere de sahip olacaktı. Hz. Muhammed, güvendiği ve liyakat sahibi yakın arkadaşlarını toplum içerisinde karşılaşılan sorunların çözümü için kurulan mahkemelerde görevlendirmiştir. 8 / 20 Hz. Muhammed’in vefatından sonra yaşanan hulafa-i raşidîn döneminde toprakların genişlemesine paralel olarak nüfus artmış ve bununla orantılı olarak toplumsal sorunlar artmaya başlamıştır. Bu sorunlar Hz. Ali döneminde iman ve fıkıh düşüncesinde farklı yorumları da beraberinde getirmiştir. Hulafa-i raşidîn döneminde fıkhın kaynakları değişmemekle birlikte toplum-zaman-mekân-yaşam tarzı ilişkisine dair yeni yorumlar yapılmasına neden olmuştur. Emeviler dönemi birçok alanda olduğu gibi hukuk alanında da bozulmanın başladığı dönemdir. Bu dönemde hadis uydurmak artık gelenek hâline gelmiştir. Hukukun sağlam temeller üzerinde inşa edilebilmesi açısından uydurma hadislerin ayıklanması gerekiyordu. Önde gelen din alimleri belli merkezlerde toplanarak hadisleri tespit ederek derlemeye başlamışlardır. Bu da kuramsal hukukun gelişmesine katkı sağlamıştır. Zeyd b. Ali’ye atfedilen el Mecmû’ fil-fıkh bu devirden kalan ilk fıkıh kitabı olarak kabul edilmektedir. Abbasiler, Emevilerin düştükleri hatalara düşmemek için gayret etmişler, siyasi, sosyal ekonomik ve dinî sahalarda gelişme kat etmişlerdir. Bu gelişmelerden hukuk da nasibini almış ve hem kuramsal hem de uygulamalı hukuk ilerlemeye başlamıştır. Din alimleri Abbasiler döneminde de istişarelerde bulunarak hukuki meselelere çözüm getirmeye çalışmışlardır. Bu dönemin önde gelen hukukçularından İmam Ebu Hanife’ye, çalışmalarının hedefi sorulduğunda “Bela gelmeden hazırlanıyoruz.” karşılığını vermiştir. Yine bu dönemde İslam hukukçuları İslam’ın benimsendiği farklı bölgelerdeki millet ve kültürlerle temas etmek ve İslam hukukunun bu bölgelerde nasıl uygulanabileceğini tespit edebilmek amacıyla çalışmalar yapmışlardır. Mesela Ebu Hanife, Kıbti ve İranlıların yoğun olduğu Irak’ta, Bizans kültürünün hakim olduğu Suriye’de El-Leys b. Sa’d ve Şâfii, Mısır’da ise Malik Hicaz hukuk alanında incelemeler yapmışlardır. Bütün bu çabalara karşın farklı fıkıh alimleri (müçtehidler) tarafından farklı içtihadlar yapılıyordu. Bundan sonraki dönemlerde içtihad yerini taklitçiliğe bırakmıştır. Daha açık bir şekilde izah edecek olursak genel anlamda içtihad durmuş hukuki bir mesele ile karşılaşıldığında eski fıkıh alimlerinin söyledikleri taklit edilerek tekrarlanıyor ya da onların söyledikleri dikkate alınarak yeni değerlendirmeler yapılıyordu. Bütün bu çabalar İslam’da ayrılıkların ve mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olacaktı. 9 / 20 Bağdat’ı ele geçirerek Abbasilere son veren İlhanlılar kısa bir süre de olsa (1271-1304) işgal ettikleri topraklarda Cengiz Yasalarını tatbik ettiler. Ancak Memluklerin hilafete sahip çıkarak bu makamı himaye altına almaları İslam hukukunun kaldığı yerden yoluna devam etmesini sağladı. 5.3. Türklerde Hukuk Hunlardan sonra kurulan Göktürkler ve Avarlar gibi Türk devletlerinde gelenek, görenek ve ananelere bağlı sözlü örfi hukuk (töre) sistemi devam etmiştir. Ancak Türklerin İslamiyeti benimsemeye başlamasıyla birlikte İslam hukukunun etkileri yavaş yavaş hissedilmeye başlanmıştır. İslamiyeti kabul eden Türk devletleri bir yandan şeri hukuk kabilinden İslam hukukunu benimsemiş diğer yandan İslam hukukuna uygun olmak koşuluyla örfi hukuk sistemini devam ettirmişlerdir. İslamiyeti ilk kabul eden Türk devletlerinden Osmanlı Devleti’ne kadar bu sistem sürdürülecektir. 5.4. Batı’da Hukuk Batı Roma İmparatorluğu’nun çökmesinin ardından Batı’da devlet (yöneticileri) ile kilise ya da dünyevi olanlarla ruhani olanlar arasında başlayan yetki karmaşası düalist (ikili) bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştu. Düalist yapı Orta Çağ’da Batı hukuku üzerinde de etkisini hissettirmiştir. Buna göre bazı bölgelerde yöneticilerin örf, gelenek ve göreneklere göre belirledikleri kurallar bazı yerlerde ise papalık tarafından bildirilen kurallar yasa hâline gelmeye başlamıştır. Aslında meselenin kökenine bakıldığında sıkıntıların Roma döneminde Hristiyanlığın resmen kabul edildiği tarihlere kadar dayandığı anlaşılacaktır. Hristiyanlığı kabul eden Roma Devleti’nde, dinî meseleleri çözüme kavuşturabilmek maksadıyla kiliselerin mahkemeler kurmasına müsaade edilmişti. Kilise mahkemelerinde kaynağı Papalık olan ve kanonik hukuk (canon law) olarak adlandırılan bir hukuk sistemi ortaya çıktı. Böylece Roma devlet hukuku ve kilise hukuku denilen iki tip hukuk sistemine sahip oldu. Elbette bu ikili yapı, ileride ciddi sorunlara ve çatışmalara yol açacaktı. Roma’nın Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasını engelleyen I. Theodosius döneminden (347395) itibaren devlet ile kilise arasında hukuki tartışmalar başlamıştır. I. Theodosius, Milano 10 / 20 Psikoposu Ambrosso’dan katedral kilisesini imparatorluğa devretmesini talep ettiğinde hiç beklemediği bir cevapla karşılaşır. Psikopos sarayların imparatora kiliselerin psikoposa ait olduğunu ileri sürer. Kilise, imparator dâhil bütün yöneticilerin Tanrı’ya bağlı kilisenin içerisinde olduğunu ileri sürmeye başlarlar. Neticede I. Theodosius’un ardından Roma parçalanır ve kilise, Tanrı Devleti’nin temsilcisi olarak Dünya Devleti’nden üstün olduğunu iddia eder. Başlangıçta bu ayrım derinden hissedilmez ancak 9. yüzyıldan itibaren üstünlük yavaş yavaş kiliseye geçer. Özellikle 800 yılında Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlman’ın Papa III. Leo’nun elinden hükümdarlık tacını giymesi bu bağlamda kırılma noktasıdır. Bundan sonra Papalık devlet yönetimi içerisindeki ağırlığını her geçen gün daha da artıracaktır. Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun çöküşü Papalığın gücünü daha da artırmasını sağlar. 11. yüzyıla gelindiğinde iktidar artık devletten kiliseye doğru geçmeye başlamıştır. Bu döneme kadar gerek merkezi gerekse yerel yöneticiler psikoposları tayin edebiliyor ve onlardan vergi alabiliyorlardı. Ancak 11. yüzyıldan itibaren Papalık, elinden geldiğince buna izin vermeyecektir. Cluny tarikatının öncülüğünde Papalık reformu gündeme gelir. Papalık devlet otoritesinden çıkarak bağımsız bir güç hâline gelmeyi amaçlamaktadır. Gregoryen devrimi olarak da bilinen bu çabalar neticesinde kilise devlet karşısında konumunu güçlendirir. 1075 yılında toplanan Roma Konsil’inde dinî kimliği olmayan kişiler tarafından atanmayı kabul eden din adamlarının görevden alınacağı ve bu atamayı yapanların da afaroz edileceği ilan edilir. Artık devlet ve kilise çatışmanın eşiğine gelmişti. Fakat taraflar Haçlı Seferleri’nin de devam ettiği bir dönemde çatışmayı göze almayarak Worms’da bir araya geldiler. Neticede taraflar Worms Antlaşması’nı imzalayarak uzlaşmaya vardılar. Uzlaşma yetki karmaşasını çözüme kavuşturamamış sadece çatışmaları önlemişti ama Papalığın gücü ve otoritesi bundan sonra daha etkili olarak hissedilecekti. Yetki karmaşası 13. ve 14. yüzyılarda daha da arttı. 1296-1303 yılları arasında Fransa Kralı IV. Philip ile Papa VIII. Bonifacius kendilerini böyle bir tartışmanın içerisinde buldular. Bu tartışma esnasında düşmanı İngiltere Kralı’nın dahi desteğini alan IV. Philip’e bağlı Fransız kuvvetleri İtalya’ya girerek Papa’yı tutuklayacak kadar ileri gittiler. Gerçi Papa kısa bir süre sonra serbest bırakıldıysa da bu vakada devlet gücünü hissettirmişti. 11 / 20 Bir süre sonra Papalık Fransa’da bulunan Avignon’a taşındı. Böylece Fransızlar Papalığı kontrol etme imkânına sahip oldular. Bu dönemde Alman tahtı için yeğenlerinden biri ile mücadele eden Bavyera Kralı IV. Louis ile Papa XXII. John arasında bir tartışma yaşandı. Fransızların etkisindeki Papa, Alman tahtı için IV. Louis ve yeğenini değil çözüm olarak üçüncü bir aday belirledi. IV. Louis bu kararı tanımayarak kendini imparator ilan ederken Papa onu aforoz ettiğini açıkladı. Dolayısıyla mesele çözümsüz kalırken bu tür tartışmalar devam etti. 1309-1376 yılları arasında Avignon’da yaşanan Papalar serbest hareket etme kabiliyetlerini ve prestijlerini kaybettiler.1 1378 yılında Papa XI. Gregor’un Papalığı yeniden Roma’ya taşımasıyla birlikte kilise tekrar nüfuz kazanmaya başlayacaktı. Gregor’un ölümünün ardından kardinaller VI. Urban’ı Papa seçtiler. Ancak başta Fransızlar olmak üzere Batılılar bu seçimi tanımadıklarını açıklayarak Avignon’da kardinalleri bir araya topladılar. Avignon’da toplanan heyet de VII. Clement’i Papa seçti. Böylece biri Roma da diğeri Avignon’da olmak üzere iki Papa ortaya çıktı. Bunun zararlarını sezen çevrelerin çabalarıyla 1409 ylında Pisa’da bir uzlaşma konsili toplandı. Bu konsil Roma ve Avignon’daki papaları tanımayarak üçüncü bir Papa seçti. Ancak uzlaşma çabaları bölünmeye yol açtı ve Papa sayısı üçe çıktı. Alman İmparatoru Sigusmund’un çabalarıyla toplanan Constance Konsili (14141418) V. Martin’i Papa seçti ve büyük bölünmeye son verdi. Konsil hareketi Papalığı sınırlı ve sorumlu bir makam haline getirdi. Bu şekilde yetki tartışmaları hukuki tartışmaların da Orta Çağ boyunca sürüp gitmesine neden olacaktı. Bu tartışmalar arasında kilise, Katolik mezhebine karşı olanların sorgulanması amacıyla Engizisyon Mahkemelerini kurmuştu2. Kısa süre içerisinde Engizisyon Mahkemeleri sadece sorgulamanın değil işkencenin de uygulandığı kurumlar hâline geldiler. 1184 yılında Papa III. Lucius’un çabalarıyla düzenlenen Verona Konsili, afaroz sırasında yerel yöneticilerin maddi ve manevi olarak kiliseyi desteklemek zorunda olduklarına, dinden çıkanların ve dine karşı mücadele edenlerin ihbar edilmesine dair kararlar aldı. Papa III. Innocentus ve III. Honorius dönemlerinde Engizisyon Mahkemeleri kurumsallaşmaya ve teşkilatlanmaya başladılar. İlk dönemlerde bu mahkemeler sorgu yapar cezayı devlet mahkemeleri verirdi. Ancak Papa IV Alexander döneminde Engizisyon Mahkemeleri Bu döneme Yahudilerin Babil’de 70 yıl sürgün yaşamalarına atfen “Babil Tutsaklığı” adı verilmektedir. İlk Engizisyon Mahkemesi’nin 1183 yılında Papa III. Lucius döneminde dini muhafaza düşüncesiyle kurulduğu iddia edilir. 1 2 12 / 20 bağımsız hâle gelerek sorgulama ile birlikte yargılama da yaptılar. 13. yüzyıla gelindiğinde Engizisyon Mahkemeleri Müslüman ve Yahudileri ya da bu dinlere sempati duyanları da Hristiyanlık düşmanı kabul ederek işkencelerden geçirdiler, sorguladılar, yargıladılar ve cezalandırdılar. 1255 yılında İman Fermanı’nın yayınlanması bu mahkemelerin gücünü daha da pekiştirdi. 14. yüzyıl başlarından itibaren Engizisyon Mahkemeleri’ne karşı tepkiler yükselmeye başladı. Papalık tepkileri yatıştırabilmek amacıyla kilise mahkemelerinin devlet mahkemeleri ile müşterek kararlar almasını teklif etti. 1483 yılında Castilla Kraliçesi Isabella’nın talimatıyla kurulacak olan Engizisyon Mahkemeleri’nin gazabından Yahudiler ve Müslümanlar kurtulamayacaklar, mahkeme binlerce Yahudi ve Müslüman’ı ağır işkencelerden geçirerek katledecektir. Katliam Osmanlı Devleti’nin yardıma yetişmesiyle bir nebze olsun önlenebilecektir. Ek1. MEDİNE SÖZLEŞMESİ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. 1. Bu yazı Peygamber Muhammed tarafından Kureyşli ve Medineli müminler, Müslümanlar, bunlara tabi olanlara sonradan katılanlar ve onlarla beraber cihat edenler içindir. 2. İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet oluştururlar. 3. Kureyş’den olan muhacirler, kendi aralarında adet olduğu üzere, kan diyetlerini ödemeye iştirak ederler. Savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini müminler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet ölçülerine göre ödemeye iştirak edeceklerdir. 4. Beni Avflar, kendi aralarında adet olduğu üzere, önceki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye iştirak edeceklerdir. Müslümanların teşkil ettiği her zümre savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini müminler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet ölçülerine göre ödemeye iştirak edeceklerdir. 5. Beni Harisler, kendi aralarında adet olduğu üzere … 6. Beni Saidler… 7. Beni Cuşemler… 8. Beni Neccarlar… 9. Beni Amr b.Avfler… 10. Beni Nebitler… 11. Beni Evsler… 12. Müminler, kendi aralarında ağır mali mesuliyetler altında bulunan hiç kimseyi bu durumda bırakmayacaklar. Kurtuluş fidyelerini veya kan diyeti gibi borçlarını iyi ve makul bilinen esaslara göre vereceklerdir. 12B. Hiçbir mümin diğer müminin dostu ile onun aleyhine bir anlaşma yapmayacaktır 13. Takva sahibi müminler, kendi aralarında, saldırgana, haksız bir fiili tasarlayana, bir suça veya bir hakka tecavüze ya da müminler arasında bir karışıklık çıkarma kastını taşıyan kimseye karşı olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evladı bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır. 14. Hiçbir mümin, bir kafir için, bir mümini öldüremez ve mümin aleyhine hiçbir kafire yardım edemez. 15. Allah’ın himaye ve teminatı tektir. Müminlerin en önemsizlerinden birinin himayesi, onların hepsi için bağlayıcı bir hüküm ifade eder. Zira müminler, diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin dostu durumundadır. 13 / 20 16. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramaksızın ve onlara karşıt olanlarla yardımlaşmazlarsa, yardım ve desteğimize hak kazanacaklardır. 17. Sulh müminler arasında bir tektir. Hiçbir mümin Allah yolunda girişilen bir harpte, diğer müminleri hariç tutarak, bir barış anlaşması yapamaz. Bu sulh ancak müminler arasında genellik ve adalet esasları üzere yapılacaktır. 18. Bizimle beraber savaşa katılan bütün askeri birlikler, birbirleriyle nöbetleşeceklerdir. 19. Müminler birbirlerinin Allah yolunda akıtılan kanlarının intikamını alacaklardır. 20. Takva sahibi müminler en iyi ve en doğru yolda bulunurlar. 20B. Hiçbir müşrik, bir Kureyşlinin mal ve canını himayesi altına alamaz, hiçbir mümine bu hususta engel olamaz. 21. Herhangi bir kimsenin bir müminin ölümüne sebep olduğu kati delillerle sabit olur da, ölenin velisi rıza göstermezse, kısas hükümlerine tabi olur. Bu halde, bütün müminler ona karşı olurlar. Bunlara sadece bu kuralın tatbiki için hareket etmek helal olur. 22. Bu yazının muhteviyatını kabul eden, Allah’a ve Ahiret Gününe inanan bir müminin bir katile yardım etmesi ve ona sığınak temin etmesi helal değildir. Ona yardım ve yataklık eden, kıyamet günü Allah’ın lanet ve gazabına uğrayacaktır. O zaman artık kendisinden ne bir para ve ne de bir taviz kabul edilecektir. 23. Üzerinde ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir. 24. Yahudiler, müminler gibi savaş devam ettiği sürece harp masraflarını karşılamak mecburiyetindedirler. 25. Beni Avf Yahudileri müminlerle birlikte bir ümmet (toplum) teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinleri kendilerinedir. Buna, dostları da dahildir. 25B. Yalnız, kim haksız bir harekette bulunur veya bir suç işlerse, o sadece kendine ve aile efradına zarar vermiş olacaktır. 26. Beni Neccar Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler. 27. Beni Haris Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler. 28. Beni Saide Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler. 29. Beni Cuşem Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler. 30. Beni Evs Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler. 31. Beni Salebe Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler. 32. Cefne ailesi Salebenin bir koludur. Bu sebeple Salebeler gibi kabul edileceklerdir. 33. Beni Şuteybe de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahip olacaklardır. Kurallara mutlaka riayet edilecek ve bunlara aykırı davranılmayacaktır. 34. Salebelerin dostları bizzat Salebeler gibi kabul edilecektir. 35. Yahudilere sığınanlar bizzat onlar gibi kabul olunacaklardır. 36. Yahudilerden hiç kimse Muhammed’in izni olmadan, Müslümanlarla birlikte bir askeri sefere çıkamayacaktır. 36B. Bir yaralamanın intikamını almak yasak edilmeyecektir. Biri bir adam öldürecek olursa neticede kendini ve aile efradını mesuliyet altına sokar. Aksi halde haksızlık olacaktır. Allah bu yazıya en iyi riayet edenlerle beraberdir. 37. Bir savaş sırasında Yahudilerin masrafları kendi üzerine ve Müslümanların masrafları kendi üzerinedir. Bu sahifede gösterilen kimselere harp açanlara karşı, onlar birbirleriyle yardımlaşacaklardır. Onlar arasında iyi davranma olacaktır. Kaidelere mutlaka riayet edilecek, bunlara aykırı davranış olmayacaktır. 37B. Hiç kimse müttefiklerine karşı bir suç işleyemez. Zulmedilene mutlaka yardım edilecektir. 38. Yahudiler Müslümanlarla birlikte harp ettikleri sürece masrafta bulunacaklardır. 39. Bu sahifenin gösterdiği kimseler için Medine vadisi mukaddes bir yerdir. 40. Himaye altındaki kimse himaye eden kimse gibidir. Ne zulmedilir ne zulmedebilir. 41. Himaye verme hakkına sahip olanların dışında hiç kimse himaye veremez. 42. Bu sahifede yazılı kimseler arasında zuhurunda korkulan bütün öldürme ve tartışma vakalarının Allah’a ve Resulüne götürülmeleri gerekir. Allah, bu yazıya en iyi riayet edenlerle beraberdir. 43. Kureyşliler ve onlara yardım edecekler, himaye altına alınmayacaklardır. 44. Müslümanlar ve Yahudiler Medine’ye saldıracaklara karşı yardımlaşma yapılacaktır. 45. Yahudiler, Müslümanlar tarafından sulh yapmaya veya bir sulh aktine iştirake davet olunurlarsa, bunu doğrudan doğruya aktedecekler veya ona iştirak edeceklerdir. Şayet Yahudiler, Müslümanlara aynı şeyleri teklif edecek olurlarsa, müminlere karşı aynı haklara sahip olacaklardır. Din konusunda girişilen harp vakaları müstesnadır. 45B. Her zümre, kendine ait mıntıkadan sorumludur. 46. Bu sahifede gösterilen kişiler için ortaya konan şartlar, aynı şekilde Evs Yahudilerine, yani onların dostlarına ve bizzat kendilerine, yine bu sahifede gösterilen kimseler tarafından sıkı ve tam bir şekilde tatbik olunur. Kurallara mutlaka uyulacak, bunlara aykırı hareket edilmeyecektir. Haksız yollarla kazanç temin 14 / 20 edenler, sadece kendilerine zarar ermiş olurlar. Allah, bu sahifede gösterilen maddelere en doğru ve en mükemmel riayet edenlerle beraberdir. 47. Bu yazı, bir haksız fiil veya cürüm işleyenin ceza görmesine engel olamaz. Harbe çıkan da Medine’de kalan da emniyet içindedir. haksız bir fiil işlemek müstesnadır. Allah ve Rasulü Muhammed himayelerini, bu sahifeyi tam bir sadakat ve dikkat içinde muhafaza edenler üzerinde tutacaklardır. Kaynak: http://www.eravsar.de/Islam%20Tarihi/Medine%20Sozlesmesi.htm (aynen alınmıştır). 15 / 20 ÇALIŞMA SORULARI 1. Allah’ın toplum hayatının düzenlenmesi amacıyla Peygamberleri aracılığıyla bildirdiği hükümlerin tamamına ne ad verilir? a) Fıkıh b) Farz c) Hadis d) Şeriat e) Sünnet 2. Aşağıdakilerden hangisi Fıkhın tanımıdır? a) Allah’ın toplum hayatının düzenlenmesi amacıyla Peygamberleri aracılığıyla bildirdiği hükümlerin tamamı b) Kişinin ibadet, ceza ve muamelelere ilişkin şerî hükümleri bilmesidir. c) Hz. Muhammed’in sözleridir d) Hz. Muhammed’in uygulamalarıdır e) İslam felsefesidir. Yanıtlar: 1. d, 2. b 16 / 20 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 17 / 20 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 18 / 20 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 19 / 20 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 20 / 20 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 17 5. HAFTA DERS NOTU 3 / 17 İÇİNDEKİLER 6. HAÇLI SEFERLERİ 6.1. Haçlı Seferleri’nin Nedenleri 6.2. Haçlı Sefeleri’nin Başlaması 6.3. I. Haçlı Seferi (1096-1102) 6.4. II. Haçlı Seferi (1147-1109) 6.5. III. Haçlı Seferi (1189-1192) 6.6. IV. Haçlı Seferi (1200-1204) 6.7. Haçlı Seferleri’nin Sonuçları 4 / 17 ÖZET Haçlı Seferleri’nin nedenleri kısaca ele alındıktan sonra Haçlı Seferleri’nde yaşanan gelişmelerden ve Haçlı Seferleri’nin sonuçlarından bahsedilecektir. 5 / 17 6. HAÇLI SEFERLERİ Hristiyanlık ve İslamiyet gibi özünde toplumsal düzeni, kardeşliği ve huzuru sağlamaya yönelik ilkeler bulunan iki dinin nasıl ve neden karşı karşıya getirildiğinin anlaşılabilmesi için Haçlı Seferleri’nin siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi boyutlarıyla çok iyi bir şekilde tahlil edilmesi gerekir. 6.1 Haçlı Seferleri’nin Nedenleri Siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi boyutları olan Haçlı Seferleri, Papalığın dinî motifleri itici bir güç olarak kullanması neticesinde Hristiyan ve Müslüman dünyalarını karşı karşıya getirmiştir. Siyasi boyutlarıyla değerlendirilecek olursa; bir kere Papalık, Batı’daki merkezî ve yerel güçlerle bir hâkimiyet mücadelesi içerisine girmişti. Bu bağlamda Haçlı Seferleri Papalığın Batı dünyasını birleştirerek Doğu’ya hâkim olma emellerinin bir parçasıydı. Papalığın önderliğinde kazanılacak bir galibiyet Batı’nın kiliseye bağlılık sürecini hızlandıracağı gibi kilisenin hâkimiyet alanını Doğu’ya doğru genişletmesini sağlayacaktı. Bizans İmparatorluğu’nun Papalıktan yardım taleplerinin de siyasi bir boyutu bulunmaktadır. Zira 11. yüzyıldan itibaren Türk-Müslüman kuvvetleri Doğu’dan Batı’ya doğru ilerlerken, İspanya ve çevresine yerleşmiş olan Araplar, Güney Batı Avrupa’dan Avrupa’yı tehdit etmektedirler. Batılılar, Müslüman kuvvetler arasında kalma ya da sıkışma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu durumu ortadan kaldırmanın tek yolu savaştır. İktisadi boyutlarıyla ele alınacak olursa daha çarpıcı birtakım unsurlar dikkat çeker. Kazanılacak galibiyetin Orta Çağ’da Doğu’ya oranla çok fazla geride kalmış olan Batı’nın iktisadi gelişimine önemli katkılarda bulunması kuvvetle muhtemeldir. Galibiyet neticesinde elde edilecek topraklardan ve ticaret yollarından sağlanacak gelir, para ya da ganimet Batılıların iktisadi sıkıntılarına çare olabilecektir. Orta Çağ’da Batı’da sosyal hayattaki sıkıntılar da Haçlı Seferleri’ne olan ilginin artmasında rol oynamıştır. Yoksul ve toprağı olmayan köylüler, savaşın kazanılması hâlinde ekonomik 6 / 17 sıkıntılarından kurtulacaklarına ve dolayısıyla sosyal statülerinin değişeceğine inandırılmışlardır. Haçlı Seferleri’nin dinî nedenlerinden bahsedecek olursak öncelikle Bizans İmparatorluğu’nun yardım taleplerine değinmek gerekir. Siyasi nedenlerini yukarıda vurgulamış olsak da aslında dinî açıdan Bizans İmparatorluğu’nun Batı’dan yardım istemesi de oldukça önemli idi. Zira Katolik Papalık, Ortodoks Bizans İmparatorluğu’na yapılacak yardımın ve elde edilecek başarının Ortodoksların itaatiyle sonuçlanacağını düşünmektedir. Başka bir deyişle savaş, iki mezhebe bölünen Batı dünyasını birleştirecek bir vasıta olarak görülmektedir. Aslında burada başarı ya da başarısızlığın çok da önemi yoktur. Papalığın düşüncesi, karşılıklı iyi niyet gösterilerinin birleşme için bir umut yaratması, galibiyetin ise birleşmeyi sağlamasıdır. Haçlı Seferleri’nin dinî gerekçeleri ise Müslümanların hâkimiyetindeki kutsal toprakların (Kudüs, Urfa, Antakya) ele geçirilmesidir. Oysa Haçlı Seferleri başladığı sıralarda yaklaşık 500 yıldır Kudüs, Müslümanların hâkimiyetindedir, Urfa ve Antakya da Müslümanlar tarafından uzun süre önce ele geçirilmiştir. Dolayısıyla hemen şöyle bir tezat dikkat çeker, madem Kutsal topraklar bu kadar değerli idi; Papalık neden Batı’nın güçlü olduğu dönemlerde değil zayıf olduğu bir dönemde Haçlı Seferleri’ne kalkışmıştı? 6.2. Haçlı Seferleri’nin Başlaması 1074 yılında Bizans İmparatoru VII. Mikhail Türkleri Anadolu’dan atmak amacıyla Batı’dan ücretli asker toplayabilmek için Papa VII. Gregorius’a müracaat eder. Papa VII. Gregorius bu müracaata cevap veremez. Ondan sonra Papa seçilen II. Urbanus bu mesele ile yakından ilgilenir bu arada Bizans tahtında değişiklik olmuş VII. Mikhail’in yerine Aleksios Komnenos geçmiştir. Aleksios Komnenos da VII. Mikhail ile hemen hemen aynı görüşlere sahip olduğundan taraflar arasında bir yakınlaşma başlar. 1089 yılında toplanan Melfi Konsili’ne Bizans elçileri de katılırlar. Müzakereler Hristiyan dünyası için umut yaratır. 1095 yılında düzenlenen Piacenza Konsili’nde ise Bizans’ın yardım taleplerine olumlu cevap verilmesi için her şey hazırdır. Aynı yılın kasım ayı içerisinde Papa Urbanus bir kez daha Türk ve Müslümanlara karşı bir haçlı seferi çağrısı yapar. 7 / 17 Bu arada Norman Kralı Roger, Sicilya ve İspanya topraklarının Müslümanlardan alınması amacıyla Reconquista adı verilen bir savaş başlatmıştı. 1085 yılında Hristiyanların Toledo’yu ele geçirmeleri büyük sevinç ve beklentiler yaratır. Bu beklentileri maddi ve daha çok manevi motivasyonla harekete geçirme zamanı gelmiştir. Papa manevi motivasyonun Hristiyanlar üzerinde daha etkili olacağının bilincinde olduğundan Haçlı Seferleri’nin hedefinin mezalime maruz kalan Doğu Hristiyanlarına yardım etmek ve kutsal toprakların kurtarılması olduğunu vurgular. Papa’nın altını çizdiği diğer bir husus da Reconquista hareketi ile eşzamanlı olarak yürütülecek Haçlı Seferleri sayesinde Batı’da ve Doğu’da Müslüman tehlikesinin önleneceğidir. Papa’nın bakış açısıyla siyasi anlamda Müslümanlar Batı için bir tehdit ya da tehlike olarak değerlendirilebilir. Ancak Doğu Hristiyanlarının mezalime maruz kaldıklarına dair iddialar tamamen bir ajitasyondan ibaretti. Çünkü Kudüs’ü 7. yüzyıldan beri elinde tutan Müslümanlar, Hristiyanların temel hukuki yükümlülükleri yerine getirmek kaydıyla başta hac olmak üzere bütün dinî vecibelerini yerine getirmelerine müsaade ediyorlardı. Müslümanların Hristiyanlara yönelik bir mezalimi söz konusu olmadığı gibi aksine Engizisyon Mahkemeleri başta Müslümanlar olmak üzere farklı din ve inanışlardan olan insanlara zulmetmeye devam ediyorlardı. Bir diğer önemli husus da Bizans İmparatoru ve Papa’nın beklentileri ile ilgilidir. Bizans İmparatoru, alacağı askerî yardımla kaybettiği toprakları Müslümanlardan geri almayı planlamaktadır. Papa ise bu toprakların Hristiyan dünyasına kazandırılmasını daha açık bir ifade ile kendi egemenliğine bırakılmasını beklemektedir. Bu nüans uzun vadede iki taraf arasında ayrılıkları da kaçınılmaz hâle getirecektir. Papa’nın yapılacak seferi, günahların affedileceği bir hac ziyareti olarak nitelendirmesi de ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü sefere sadece şövalyeler, genç ve sağlıklı askerler davet edilmekteydi. Dolayısıyla herkese açık olması gereken hac daveti sadece savaşçılara hitap ediyor, toplumun diğer kesimlerini bundan mahrum bırakıyordu. Papa’nın bu çağrıda da samimi olmadığı gayet net bir şekilde anlaşılıyordu. Papa’nın bir başka beklentisi de Avrupa’da yaşanan iç çatışmalara son vermekti. Şöyle ki 11. yüzyıla gelindiğinde Batı’da feodal yönetimler arasında çatışmaların şiddeti gittikçe artmıştı. Papa’nın barış ve itidal çağrıları Şövalyeler arasında çok da etkili olmamıştı. Ancak 8 / 17 Müslümanlar hedef olarak gösterildiğinde yapılacak çağrının tesiri daha fazla olabilirdi. Şövalyelerin savaşçı doğaları ve yaşam biçimleri bu çağrı için son derece uygundu. Papa’nın vurguladığı bir noktada ekonomik sıkıntılar içerisindeki Batı’da yaşanan çatışmaların kaynakların daha da tükenmesine neden olacağıdır. Oysa Haçlı Sefeleri’nin kazanılması hâlinde Batı, Doğu’nun zengin kaynaklarına sahip olabilecektir. Dikkat edileceği üzere Papa dinî hassasiyetler üzerinden siyasi, ekonomik ve sosyal hedefler çizerek Haçlı Seferleri’ni formüle etmişti. Artık harekete geçme zamanıdır. Doğu’da yaşanan siyasi sorunlar Batı’da uzlaşma sağlanması için gerekli siyasi zemini de oldukça müsait hâle getirmiştir. Haçlı Seferleri için hazırlıkların yapıldığı sıralarda Batılılar açısında bir tehdit olarak görülen Türkler ve Müslümanlar arasında siyasi birlik ve beraberlik noktasında sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Sultan Melikşah’ın vefatının (1092) ardından Büyük Selçuklu Devleti içerisinde otorite boşluğu yaşanmaktadır. Anadolu’da Danişment, Mengücek, Saltuk, Artuk ve Anadolu Selçuklu devletleri arasında siyasi birlik sağlanacağına dair emareler ortada henüz yoktur. Bu ortam içerisinde Haçlı Seferi’nin başlatılması uygun görülecekti. 6.3. I. Haçlı Seferi (1096-1102) Papa’nın çağrısının ardından belli bir askerî disiplinden geçmemiş, başı bozuk halk kütleleri Fransa ve Almanya’da toplanarak buradan Doğu’ya doğru harekete geçtiler. Yaklaşık olarak 250,000 kişiyi buldukları söylenen bu kafileler gittikleri yerlerde yağma ve talan eylemlerine giriştiler. İstanbul’a ulaştıklarında dahi bu kütleler benzer eylemlerini sürdürdüler. İznik’e geçtiklerinde ise bu kafileler, düzenli Türk birlikleri karşısında tutunamayarak ağır kayıplar verdiler. Bu operasyon Haçlıların sistemli ve düzenli birliklerle harekete geçmelerinin elzem olduklarını gösterdi. Fransa’da toplanan düzenli birliklerin başına Godefroy de Bouillon getirildi. Bu kalabalık birliklerin İznik’e doğru ilerlediklerini gören Anadolu Selçukluları, İznik Kalesi’ni Bizans’a teslim etmeye razı oldular ve başkentlerini Konya’ya naklettiler. Bizanslıların, Haçlıları İznik’e almamaları taraflar arasında güvensizlik sorunu olduğunu gösteriyordu. 9 / 17 1096 yılı ortalarında Baudoin komutasındaki Haçlılar Urfa’yı ele geçirerek burada Anadolu’daki ilk Frenk prensliği olan Urfa Haçlı Kontluğu’nu kurdular. Bir süre sonra Haçlılar Antakya’yı da ele geçirerek burada Beomondu’nun başında bulunduğu Antakya Prensliği’ni kurdular. 15 Temmuz 1099 tarihinde de Kudüs Haçlılar tarafından ele geçirildi. Burada kurulan Kudüs Krallğı’nın başına ise Godefroy de Bouillon getirildi. 1102 yılında da Haçlılar Trablus Kontluğu’nu kurdular. I. Haçlı Seferleri esnasında siyasi birlikten mahrum olan Türkler ve Müslümanlar, Haçlılara karşı ortak bir cephe kuramayarak Urfa, Antakya, Kudüs ve Trablus gibi stratejik öneme sahip merkezleri kaybetmişlerdi. Ancak kısa süre içerisinde neden yenildiklerinin bilincinde olan Türkler ve Müslümanlar ittifaklar kurarak bundan sonra düzenlenecek Haçlı Seferleri’ne karşı ortak cephe kuracaklardı. 6.4. II. Haçlı Seferi (1147-1109) Musul Atabeyi I. İmaeddin Zengi I. Haçlı Seferi sırasında kaybedilen Urfa’yı 1144 yılında Haçlılardan almayı başardı. Bunun üzerine Haçlı birlikleri yeni bir sefer hazırlıklarına başladılar. Ancak bu kez karşılarında siyasi birlikten mahrum Türk ve Müslüman kuvvetleri yoktu. Türk ve Müslüman kuvvetleri birleşerek Haçlı kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdiler. Avrupa’dan hareket eden çok az haçlı kuvveti Kudüs’e ulaşarak canını kurtarabildi. 6.5. III. Haçlı Seferi (1189-1192) 2 Ekim 1187 tarihinde Selahaddin Eyyubi’nin, Haçlıların işgali altındaki Kudüs’ü geri alması üzerine III. Haçlı Seferi düzenlendi. III. Haçlı Seferi’ne Alman İmparatoru Frederic Barberousse, Fransa Kralı Philippe Auguste ve İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard katılmışlardı. Ancak Haçlılar bu seferde de başarılı olamadılar. 6.6. IV. Haçlı Seferi (1200-1204) III. Haçlı Seferi’nde Kudüs’ü ele geçirmeyi başaramayan Haçlılar yeni bir sefer için bir plan yaptılar. Buna göre Haçlı birlikleri önce Mısır’ı ele geçirerek üs hâline getirecekler sonra Kudüs’ü işgal edeceklerdi. Ancak bu planın hayata geçirilemeyeceğini anlayan ve ümitsizliğe kapılan Haçlılar hedef değiştirerek yardım için geldikleri Bizans’ın başkenti İstanbul’u işgal 10 / 17 ettiler. 1204 yılında Haçlılar İstanbul Latin Krallığı’nı kurdular. Çanakkale Boğazı’ndan Korfu’ya kadar olan adaları da ele geçirdiler. Ortodoks Bizanslılara eziyet etmeye başlayan Katolik (Latin) Haçlılar, İstanbul’u adeta talan ettiler. Şehirde özgür bir biçimde yaşayamayacaklarını anlayan Bizanslılar gittikleri İznik ve Trabzon’da Rum İmparatorlukları kurdular. 1261 yılında Bulgarların ve İznik’e giden Rumların taarruzları neticesinde Haçlılar İstanbul’u terk etmek zorunda kaldılar. Adalardaki Latin egemenliğine ise ancak Osmanlı Devleti tarafından son verilecekti. İstanbul’u işgal eden Haçlıların gerçek niyetleri anlaşılmış, Doğulu Hristiyanlara yardım ya da din uğruna hareket etmedikleri ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bundan sonra düzenlenen Haçlı Seferleri etkili olamayacaktı. İstanbul’u işgal ettikten sonra dört büyük Haçlı Seferi daha düzenleyen Haçlılar, son olarak 1343 yılında Aydın ve Saruhanoğullarının denetimi altındaki İzmir kıyılarına saldıracaklar, bir ara şehri işgal edecekler ancak 1346 yılında bir ticari antlaşma imzalayarak şehri Türklere terk etmek zorunda kalacaklardı. 6.7. Haçlı Seferleri’nin Sonuçları Haçlı Seferleri için hazırlıklar yapılırken başta Papa olmak üzere hem Katolik hem de Ortodoks Hristiyan din adamları büyük beklentilere kapılmışlardı. Ancak sonuç tam bir hayal kırıklığı oldu. Prestij ve nüfuz kazanmayı hedefleyen kilise, seferler sırasındaki hatalarıyla beklediğinin aksine prestij ve nüfuzunu kaybetmeye başladı. Yine Doğu’nun zenginliklerine ulaşarak zenginleşmeyi hedefleyen derebeylerinin büyük bir kısmı seferlerde hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin topraklarına el koyan büyük krallar, ateşli silahlara da sahip olarak merkezî devletler kurdular. Merkezi krallar seferlerden dönen derebeylerinin topraklarını dahi geri vermediler. Böylece Batı’da siyasi yapı değişmiş feodalite büyük ölçüde yıkılırken, yerine merkezi krallıklar kurulmuştur. Haçlı Seferleri Avrupa’nın ekonomik, sosyal ve kültürel yapısında da önemli değişikliklere yol açtı. Doğu’nun zenginliklerine ulaşmayı hedefleyen Haçlılar umutlarını kesince Müslümanlarla ticaret yapmaya başladılar. Böylece Akdeniz limanları ticari açıdan büyük önem kazanırken, zenginleşen tüccarlar Burjuva sınıfını oluşturarak Avrupa’daki sosyal hareketlerde başat rol oynadılar. 11 / 17 Seferler Batılıları, öz değerlendirme yaparak geri kalış sebeplerini araştırmaya da yöneltmiştir. Bilim, teknik ve teknoloji alanında Müslümanların geliştiğini gören Avrupalılar, onları başarıya ulaştıran yöntem ve vasıtaları araştırarak barut, pusula, matbaa ve kağıdı öğrenerek Batıya taşımışlardır. İleriki süreçte barut, feodal yönetimin yıkılmasında ve merkezi krallıkların kurulmasında yani Avrupa siyasi yapısının değişmesinde; pusula, denizciliğin ilerlemesinde; matbaa ve kağıt da kültürel hayatın canlanmasında önemli katkılar sağlayacaktır. Öte yandan Türk ve Müslümanlar maddi kayıplar vererek ağır hasarlar almış ve Batı’ya doğru ilerlemekte gecikmişlerse de topraklarını muhafaza etmeyi başarmışlardır. 12 / 17 ÇALIŞMA SORULARI 1.Aşağıdakilerden hangisi Haçlı Seferleri başladığı sıralarda Anadolu’da bulunan Türk devletlerinden biri değildir? a) Danişmentler b) Mengücekler c) Saltuklar d) Artuklar e) Karahanlılar 2.Aşağıdakilerden hangisi I. Haçlı Seferi neticesinde Haçlılar tarafından işgal edilen şehirlerden biri değildir? a) Kudüs b) Urfa c) Antakya d) Konya e) Trablus Yanıtlar: 1. e, 2. d 13 / 17 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 14 / 17 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 15 / 17 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 16 / 17 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 17 / 17 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 20 6. HAFTA DERS NOTU 3 / 20 İÇİNDEKİLER 7. BİLİM, TEKNİK VE TEKNOLOJİ 7.1.- İslam Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji 7.1.1. Hârizmî (yaklaşık 780-850) 7.1.2. Abdülhamid İbn Türk (Ölümü yaklaşık 847) 7.1.3. Sabit Bin Kurrâ (yaklaşık 821-900) 7.1.4. Ebû Kâmil (yaklaşık. 850-930) 7.1.5. Kerecî (Ölümü. Yaklaşık. 1019) 7.1.6. Fergâni (yaklaşık 800-865) 7.1.7. Battâni (858-929) 7.1.8. Abdurrahman es-Sûfî (903-986) 7.1.9. Ebu’l Vefa el-Buzcâni (940-998) 7.1.10. Fârâbî (874-950) 7.1.11. İbnü’l Heysem (yaklaşık 965-1040) 7.1.12. Ebû Mûsa Câbir bin Hayyân (721-815) 7.1.13. Ebû Yusuf Yâkub İbn İshak el-Kindî (Kindî)-(yaklaşık. 801-873) 7.1.14. Ebû Bekir Muhammed İbn Zekeriya El Râzî (Râzî)- (yaklaşık 864-925) 7.1.15. Ebu Osman Amr bin Bahr bin Mahbûb el-Câhiz el-Kinani- (Yaklaşık 777-869) 7.1.16. Ebû’l Hasen Alî bin el-Hüseyn bin Alî el Mes’ûdî El-Hüzelî- (Yaklaşık 891-956) 7.1.17. Muhammed İbn Rüşd (1126-1186) 7.1.18. Ebülkasım Mansur bin Hasan Firdevsi (yaklaşık. 930-1020) 7.1.19. Ebu Reyhan el- Birunî (Beyruni) 7.1.20. İbn-i Sina (980-1037) 7.1.21. Kaşgarlı Mahmut (1008-1105) 7.1.22. Yusuf Has Hâcib (1017-1077) 7.1.23. Edib Ahmet Yükneki 7.1.24. Gıyaseddin Ebûl Feth Ömer İbni İbrahim’el Hayyam (Ömer Hayyam)(1048-1131) 7.1.25. Nasîrüddin El-Tûsî (1201-1274) 7.1.26. İbn-i Haldûn (1332-1406) 4 / 20 7.1.27. Mehmet Torgay (Uluğ Bey) - (1393-1449) 5 / 20 ÖZET İslam dünyasında bilim, teknik ve teknolojiden bahsedildikten sonra ilim dünyasına katkı yapan bilim adamlarından kısaca bahsedilecektir. 6 / 20 7. BİLİM, TEKNİK VE TEKNOLOJİ 7.1- İslam Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji Hz. Muhammed bilimin temeli olan eğitime önem vermiş, Müslümanların iyi bir eğitim alarak yetiştirilmelerine yönelik tavsiyelerde bulunmuştu. Dört Halife döneminde de Müslümanlar eğitime ve bilime gereken değeri verdiler. Müslümanlar öncelikle Batı ve Doğu’ya ait bilimsel eserleri kendi dillerine tercüme ederek işe başladılar. Bu sayede bir yandan Müslüman dünyasında aydınlanma gerçekleşirken diğer yandan bilimin hangi seviyede olduğu anlaşılıyordu. Bilimsel çeviriler yapılırken eser sahiplerinin din, dil, ırk ya da mezhep farklılıkları gözetilmedi. İnsanlığın gelişimine katkı sağladığı düşünülen eserler Müslümanlar tarafından tercüme edildi. Bu manada Aristo, Platon, Hipokrates, Eukleides, Galenos ve Batlamyus gibi müelliflerin eserleri ile birlikte Hindistan ve Çinli müelliflere ait eserler tercüme yoluyla İslam dünyasına kazandırıldı. Emeviler döneminde sık sık görülen bulaşıcı hastalıklara karşı tedbir alma ihtiyacı hissedilmiş bu amaçla Şam’da ilk hastane kurulmuştur. Bu hastanenin yanında eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla bir de medrese kurulmuştur. Emeviler ve sonrasındaki İslam devletlerinde de medreselerin sayıları hızla artacaktır. Fatimi halifesi El Hakim döneminde 988 yılında Mısır’da kurulan El Ezher Medresesi eğitim alanında zirveye çıkılmasını sağlayacaktı. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün teşebbüsleriyle Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi de eğitim kurumlarının sistemli hâle getirilmesi noktasında önemli işlevlere sahip olacaktı. İslam devletlerinde kurumsal ilk bilim ve kültür merkezi olarak kabul edilen Beyt’ül Hikme’nin (Hikmet ya da Bilgelik Evi) kim tarafından kurulduğu tartışmalıysa da Abbasi Halifesi Memun döneminde Cundişapur Akademisi model alınarak Bağdat’ta kurulan Beyt’ül Hikme’nin alanında ilk olduğu kabul edilmektedir. Hemen hemen aynı tarihlerde yine Halife Memun döneminde Bağdat’ta kurulan Şemmâsiye Rasathanesi (gözlemevi) ise İslam tarihinde bilinen ilk rasathanedir. İslam dünyasındaki bilim ve kültür kurumlarının sayıları ve nitelikleri her geçen gün artacak ve Orta Çağ’a damgalarını vuracak olan bilim adamları bu kurumlardan yetişeceklerdir. Şimdi bu şahsiyetlerden ve bilim dünyasına yaptıkları katkılardan kısaca bahsedeceğiz. 7 / 20 7.1.1. Hârizmî (yaklaşık 780-850) Horasan’ın Hive şehrinde doğan, asıl adı Ebu Abdullah Muhammed Bin Musa el- Hârizmî olan ve Türk kökenli olduğu tahmin edilen Hârizmî Bağdat’a gelerek Beyt’ül Hikme ve rasathanede çalışmalar yapmıştır. Matematik, astronomi ve coğrafya ile ilgilenen Hârizmî, bilhassa aritmetik ve cebir alanındaki çalışmalarıyla matematiğin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Hârizmî tarafından hazırlanan aritmetik kitabı kayıp olup bu eserin Barthlı Adelard tarafından De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında) adıyla yapılan tercümesi günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bilindiği üzere İlk Çağ’ın sayı sistemleri ile büyük hesaplar yapmak son derece zordu. Ancak Hint rakamları sayesinde bu zorluk aşılabilmişti. İşte Hârizmî, birden ona kadar olan ve Hint rakamları ya da Hint-Arap rakamları olarak bilinen rakamların nasıl kullanılacağını izah ederek İslam dünyasına tanıtmıştır. Avrupalılar, Hârizmî’nin adına atfen Algorism olarak adlandırılan bu hesaplama sistemini İslam dünyası aracılığıyla öğreneceklerdir. “El-Kitâbü’l Muhtasar fî Hisâbi’l-Cebr ve’l-Mukâbele” (Cebir ve Mukâbele Hesabının Özeti) adlı eseriyle Hârizmî cebirin de temellerini atmıştır. Bu sayede birinci ve ikinci dereceden bilinmeyen denklemlerin çözümü yolunda ciddi adımlar atılmıştır. Astronomi ve coğrafya alanında Sanskritçe ve Yunanca yazılmış olan eserleri de tercüme eden Hârizmî İslam dünyasının bu alanlarda da ileri gitmesini sağlamıştır. 7.1.2. Abdülhamid İbn Türk (Ölümü yaklaşık 847) Asıl adı Abdülhamid İbni Vasi İbni Türk Ebu Fazl olan ve hayatı hakkında detaylı bilgi bulunmayan Türk kökenli Abdülhamid İbn Türk’ün Hârizmî ile hemen hemen aynı dönemlerde yaşadığı tahmin edilmektedir. “Kitab-ül Canş fi’l Hisap, Kitab’ül Muamelat ve Kitab’ül Mesaha” adlı eserleriyle Hârizmî’nin cebir alanındaki çalışmalarını daha da ileriye taşımıştır. 8 / 20 7.1.3. Sabit Bin Kurrâ (yaklaşık 821-900) Harran’da doğan Sabit Bin Kurrâ matematik, fizik, tıp, felsefe, geometri ve astronomi ile ilgilenmiş olup bu alanlarda 79 eser kaleme almıştır. Cebiri geometriye uygulamayı başaran, pisagor teoreminin genel bir ispatını yapan, küresel trigonometri, yüzey alanı ve cisim hacim hesapları yöntemini geliştiren, sinüs teoremini tanımlayarak astronomiye uygulayan, parabol ve paraboloidler hakkındaki çalışmalarıyla dost sayılar kuramını inceleyen Sabit Bin Kurrâ astronomiyi de ihmal etmemiş Güneş ve Ay’ın hareketleri ile ilgili eserler kaleme almıştır. 7.1.4. Ebû Kâmil (yaklaşık. 850-930) Tulunoğulları döneminde Mısır’da yaşadığı tahmin edilen ve asıl adı Ebû Kâmil Şücâ’ bin Eslem bin Muhammed bi Şuca el Mısrî, el-Hâsib el Mısrî olan Ebû Kâmil, başta Kitab elŞamil olmak üzere matematik ve astronomi alanlarındaki çok sayıda çalışmasıyla Hârizmî ve Abdülhamid İbn Türk’ün vardıkları noktanın biraz daha ilerisine ulaşmayı başarmıştır. 7.1.5. Kerecî (Ölümü. Yaklaşık. 1019) Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin el-Hasanel-Kerecî el-Kerhî olan Kerecî, Tahran yakınlarındaki Kerec’de doğduğu sanılmaktadır. “Kerecî, Al-Badi’ fi’l-hisab” (Hesaptaki Harükûladelik), “Al-Fakhri fi’l-jabr Wa’l-Muqabala” (Cebirdeki Olağanüstülük) adlı eserleriyle Hârizmî ve Ebû Kâmil’in cebir alanındaki çalışmalarına katkı ve ilaveler yaparak cebirsel denklemlere yeni çözümler getirmiştir. Bu çalışmalarının yanı sıra mühendis olduğu da düşünülmektedir. 7.1.6. Fergâni (yaklaşık 800-865) Ebû el-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Kesir el- Fergâni, astronomi, matematik, coğrafya, fizik ve mekanik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Fergâni, gök cisimlerinin İlk Çağ astronomlarının iddia ettiği gibi metafizik cisimler olmadıklarını ve bunların dairesel hareketler yaptıklarını izah etti. Gök cisimlerinin hareket, uzaklık, hacim ve birbirlerine uzaklıkları ile ilgili tespitlerinin yer aldığı eserleri bilhassa “Cevâmî İlm en-Nücûm ve’l-Harekât es-Semâviye” (Astronominin ve 9 / 20 Göğün Hareketlerinin Esasları Unsurları) adlı eseri Batılılar tarafından defalarca tercüme edilerek Kopernik’e kadar temel kaynak olarak kullanılmıştır. Diğer gök cisimleri gibi Güneş’in de kendisine göre bir harekete sahip olduğunu ilk defa ileri süren bilim adamı olan Fergâni, Güneş tutulmalarını önceden belirleyebilmiştir. Usturlab yapımının da gelişmesini sağlayan Fergâni, fizik ve mekanik alanlarında da incelemeler yapmış, Nil Nehri’nin hareketlerini takip edebilmek amacıyla “Mikyas’ül Cedid” adlı bir eser de yazmıştır. 7.1.7. Battâni (858-929) Ebû Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani, astronomi, astroloji ve matematik ile ilgilenmiştir. Battâni’nin önceleri yıldızlara inanılan Sabi dinine mensup olduğu ancak sonradan Müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Güneş yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak hesaplayan Battâni ekliptiğin eğimini de dakik olarak hesaplayabilmiştir. Battâni’nin trigonometri alanında da birim değerleri hesaplayarak yeni buluşlara imza attığı bilinmektedir. 7.1.8. Abdurrahman es-Sûfî (903-986) Abdurrahman es-Sûfî, de başta yıldızlar olmak üzere gök cisimlerinin parlaklıkları ve hareketleri ile yakından ilgilenmiştir. Gümüşten yaklaşık 10 kg. ağırlığında bir küre ve çeşitli model aletler yaparak enstrümantal tekniklerin gelişmesine katkı sağlamıştır. 7.1.9. Ebu’l Vefa el-Buzcâni (940-998) Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Buzcâni matematik ve astronomi alanlarında çalışmalar yapmış çok sayıda eser yazmıştır. 10 / 20 Yıldızların eğimlerinin doğru bir şekilde ölçülebilmesi amacıyla bir duvar oklantı geliştiren Buzcâni, astronomi çalışmalarını trigonometri hesaplarıyla destekledi. Bu bilim adamlarının yanı sıra Türk asıllı oldukları sanılan Amâcur Ailesi ve İhvân-ı Safa (Arınmış Kardeşler) adlı bir grup bilim adamı rasathanelerde araştırmalar yaparak astronomi ilmine katkılar sağlamışlardır. 7.1.10. Fârâbî (874-950) Asıl adı Muhammed bin Muhammed bin Tahran bin Uzlug olan Fârâbî felsefe ve fizik, matematik, tıp ve musiki alanında araştırmalar yapmıştır. Kanun adlı enstrümanı icat etmiştir. Aristo’nun teorilerini geliştirerek onun eksiklerini tamamlamaya çalıştı. Doğanın boşluk olmadığı şeklindeki görüşünü eksik de olsa formüle etmeye çalıştı. 7.1.11. İbnü’l Heysem (yaklaşık 965-1040) Felsefe, fizik, astronomi, mühendislik, metalurji ve matematik ile ilgilendi. Nil nehri ile ilgili çalışmaları ve projeleri Mısır’a hâkim olan Fatimi Devleti yöneticilerinin dikkatini çekti. Fatimi yöneticileri İbnü’l Heysem’i Mısır’a davet ederek Nil Nehri ile ilgili projelerini hayata geçirmeye davet ettiler. Ancak projelerini hayata geçiremeyeceğini anlayan Heysem Bağdat’a döndü. Işınların gözden değil nesneden çıktığına dair tespiti yansıma ve kırılma hesaplarının kolaylıkla yapılabilmesine olanak sağladı. 7.1.12. Ebû Mûsa Câbir bin Hayyân (721-815) İslam dünyasında fen bilimlerinin kurucusu sayılır. Kimya, fizik, eczacılık, metalürji, tıp gibi fen bilimlerinde çalışmalar yaptığı gibi müzik, felsefe ve coğrafya ile de ilgilenmiştir. Maddenin oluşumunu Aristoteles gibi hava, toprak, ateş ve su gibi dört elementin birleşmesi ile açıklama eğilimindedir. Hidrojen klorür ve sülfürik asitin rafine ve kristalize yöntemlerini bulmuş birçok elementin keşfine katkı sağlamıştır. Arsenik tozunu bulan bilim adamının da Hayyân olduğu düşünülmektedir. 11 / 20 7.1.13. Ebû Yusuf Yâkub İbn İshak el-Kindî (Kindî)-(yaklaşık. 801-873) Fizik, kimya, tıp, matematik, astronomi, coğrafya, jeoloji, zooloji alanlarında orijinal eserler kaleme almıştır. Özellikle uzay geometrisi ile ilgili çalışmaları alanda yeni ufuklar açmış, sonraki nesiller için de örnek teşkil etmiştir. 7.1.14. Ebû Bekir Muhammed İbn Zekeriya El Râzî (Râzî)- (yaklaşık 864-925) Kimya ve tıp alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Bilim dünyasına getirdiği en büyük yeniliklerden bir tanesi kainatın oluşumunu hava, ateş, su ve toprak gibi dört elementin birleşimi ile değil, atomun birleşmesi ile açıklamaya çalışmasıdır. Damıtma suretiyle yağ, tuz ve boya gibi çeşitli maddeler üretebilmiştir. Rey’de bir hastanede doktor olarak çalışan Râzî, tıp bilimine oldukça önemli katkılar yapmıştır. Bilhassa Ön Asya’da görülen çiçek ve kızamık gibi çocuk hastalıklarının tanılarını belirlemesi ve bunlar arasındaki farkları tespit etmesi tıp camiası için umut olmuştur. 7.1.15. Ebu Osman Amr bin Bahr bin Mahbûb el-Câhiz el-Kinani- (Yaklaşık 777-869) Biyoloji, zooloji, felsefe, tarih, edebiyat, psikoloji, siyaset gibi alanlarda çok yönlü çalışmalar yapmıştır. 7.1.16. Ebû’l Hasen Alî bin el-Hüseyn bin Alî el Mes’ûdî El-Hüzelî- (Yaklaşık 891-956) Coğrafya, kozmoloji, astroloji, metalurji, gemicilik, tarih, fıkıh, kelam, alanında çalışmalar yapan Mes’ûdî daha çok coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla ön plana çıkar. İbn Havkal ve İdrisî de aşağı yukarı aynı alanlardaki çalışmalarıyla ilim dünyasına katkı sağlamışlardır. 7.1.17. Muhammed İbn Rüşd (1126-1186) Endülüs Kurtuba’da doğan İbn Rüşd hukuk, tıp, felsefe alanında çalışmalar yapmıştır. İbn Rüşd, akıl ile vahyin çatışmayacağını bu nedenle aklın ilahî hakikate ulaşmayı sağlayacağını 12 / 20 ifade ederek felsefecilerle kelamcılar arasındaki tartışmalara da katılmış ve bu fikirleri ile felsefecilerin yanında yer almıştır. 7.1.18. Ebülkasım Mansur bin Hasan Firdevsi (yaklaşık. 930-1020) İran edebiyatının önde gelen temsilcilerinden Firdevsi 1010 yılında Gazneli Sultan Mahmut’a sunduğu “Şahname” adlı eseri ile kendisinden söz ettirmiştir. 7.1.19. Ebu Reyhan el- Birunî (Beyruni) Büyük Türk-İslam bilgini Birunî matematik, astronomi, coğrafya, fizik, tıp, eczacılık, jeoloji, sosyoloji, felsefe, tarih ve dilbilim alanında çalışmalar yapmıştır. Açı ölçmek, daire ve gölgeleri izlemek maksadıyla çağının ilerisinde aletler yapan Birunî, dünyanın hem kendi hem kendi ekseni hem de güneş etrafında döndüğünü açıklamıştır. Birunî’nin bu açıklamaları Galile ve Kopernik’ten yaklaşık 500 yıl önce yaptığını vurgulamakta da yarar vardır. 7.1.20. İbn-i Sina (980-1037) Çok yönlü Müslüman bilim adamlarından biri olan İbn-i Sina tıp, fizik, kimya, matematik, astronomi ve felsefe alanlarında çalışmalar yapmıştır. Mekanik alanında yaptığı çalışmalarla güdümlenmiş eğim kuramını literatüre kazandırmıştır. Tıp alanındaki el-Kânûn fi’t-Tıb (Tıp Kanunları) adlı ansiklopedik eserinin de 18. yüzyıla kadar Batı’da dahi temel kaynak olduğunun altını çizmek gerekir. 7.1.21. Kaşgarlı Mahmut (1008-1105) Karahanlılar döneminde yaşayan Kaşgarlı Mahmut’un kaleme aldığı “Divan-ı Lügâti’t-Türk” dilbilimi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Eser Araplara Türkçe öğretmek niyetiyle yazılmış olsa da o dönemde Türkçe’nin de en az Arapça kadar zengin bir dil olduğunu kanıtlamıştır. Divan-ı Lügâti’t-Türk sadece Türk dili ve edebiyatı hakkında bilgi vermez, Türk Tarihi, Türk Coğrafyası, Türklerin yaşam şekli, gelenek ve görenekleri hakkında da detaylı bilgi verir. 13 / 20 7.1.22. Yusuf Has Hâcib (1017-1077) Karahanlılar döneminde yaşayan Yusuf Has Hâcib tarafından kaleme alınan Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) adlı eser de Türk tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Siyasetname ya da nasihatname özelliği taşıyan bu eser yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkileri çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. 7.1.23. Edib Ahmet Yükneki İslami dönem Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden biri de Edib Ahmet Yükneki’dir. Atabetü’l Hakâyık adlı manzum yapıtında sosyolojik ve psikolojik değerlendirmeler yapmıştır. 7.1.24. Gıyaseddin Ebûl Feth Ömer İbni İbrahim’el Hayyam (Ömer Hayyam)-(10481131) Matematik, astronomi, edebiyat ve felsefe alanlarında çalışmalar yapan Hayyam edebi çalışmaları olan rubaileri ile tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Hayyam işlemler yapılırken rasyonel sayılar kadar irrasyonel sayıların da kullanılabileceğini ispatlamıştır. Denklemlerin birden fazla kökünün olabileceğini kanıtlayan, üçüncü derece denklemleri terim sayılarına göre tasnifini yapan da Ömer Hayyam’dır. Sultan Melikşah döneminde takvimleri düzenlemekle görevli bir heyetin başına atanan Hayyam, günümüze göre hata payı çok az olan Celâleddin (Celali) takviminin de hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır. 7.1.25. Nasîrüddin El-Tûsî (1201-1274) Geometri, trigonometri, astronomi ve felsefe alanlarındaki çalışmalarıyla bilinen Nasîrüddin El-Tûsî, Sinüs Teoremi’ni bularak matematik dünyasında söz sahibi olmuştur. 14 / 20 7.1.26. İbn-i Haldûn (1332-1406) İbn-i Haldûn, klasik Yunan ve İslam tarihçilerinin hikâyeci anlatımlarına itiraz ederek bilimsel tarih yazımının temellerinin atılmasında önemli katkılar sağlamıştır. 7.1.27. Mehmet Torgay (Uluğ Bey) - (1393-1449) Timur’un soyundan gelen bir hükümdar olan Uluğ Bey aynı zamanda astronomi ve matematik alanında çalışmaları olan bir bilim adamıdır. Uluğ Bey’in yıldızların hareketini konu alan zîci Uluğ Bey adlı eseri daha önceki çalışmaların yanlış ya da eksiklerini ortaya koymuş daha sonraki çalışmalar için de kaynak hâline gelmiştir. 15 / 20 ÇALIŞMA SORULARI 1. Nizamiye Medresesi aşağıdaki Selçuklu hükümdarlarından hangisi zamanında kurulmuştur? a) Melikşah b) Alparslan c) Tuğrul Bey d) Çağrı Bey e) Sencer Bey 2. Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) adlı eser aşağıdakilerden hangisi tarafından kaleme alınmıştır? a) İbn-i Sina b) Mehmet Torgay (Uluğ Bey) c) Fârâbî d) Kaşgarlı Mahmut e) Yusuf Has Hâcib Yanıtlar: 1. a, 2. e. 16 / 20 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 17 / 20 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 18 / 20 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 19 / 20 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 20 / 20 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur. BÖLÜM: TARİH DÖNEM (GÜZ / BAHAR): BAHAR EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: DERSİN ADI: DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI: 2013-2014 MEDENİYET VE KÜLTÜR TARİHİ II PROF. DR. ALİ ARSLAN YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT 2 / 15 7. HAFTA DERS NOTU 3 / 15 İÇİNDEKİLER 7.2. Batı Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji 7.2.1. Skolastik Düşüncenin Ortaya Çıkışı 7.2.3. Skolastik Düşünceden Bilimsel Düşünceye Geçiş Süreci 7.2.4. Orta Çağ’ın Sonlarına Doğru Batı’da Yaşanan Gelişmeler 4 / 15 ÖZET Batı dünyasında bilim, teknik ve teknolojik gelişmeler kapsamında skolastik düşüncenin ortaya çıkışından ve bu düşüncenin yıkılmasında emeği geçen bilim adamlarından bahsedilecek ve Orta Çağ’ın sonlarına doğru Batı’da yaşanan gelişmeler değerlendirmeye tabi tutulacaktır. 5 / 15 7.2. Batı Dünyasında Bilim, Teknik ve Teknoloji Batı’da Yunan, Helenistik ve Roma dönemi bilim, teknik ve teknoloji açısından önemli gelişmelere şahitlik etmişti. Ancak Roma İmparatorluğu’nun Batı’nın büyük bir kısmına hâkim olduğu 4. yüzyıldan itibaren bilimsel gelişmeler yavaşlamaya başlamıştır. 5. yüzyıla gelindiğinde ise Roma’nın çöküşü ile birlikte kilise yükselişe geçmişti. Kilise kurallarının bilimsel kurallarla karşı karşıya gelmesi Avrupa’da duraklama ve gerileme sürecinin yaşanmasına neden olacaktı. Batı’da skolastik düşüncenin ilk belirtileri bilimsel düşünceye ve kurumlara karşı saldırılarla görülür. Din adamları sadece duanın gücü sayesinde hastalıkların önlenebileceğini ileri sürmeye, bilimsel kuruluşlara ve bilim adamlarına karşı saldırılar düzenlemeye başlamışlardır. Misal olarak 415 yılında Hipatya adlı bir kadın matematikçinin İskenderiye kilisesinde öldürülmesi ve İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması gösterilebilir. 519 yılında Yunanistan’da bilim ve felsefenin gelişmesine büyük katkıları olan Akademi’nin kapatılması da bilimsel düşünceye vurulmuş önemli bir darbedir. 7.2.1. Skolastik Düşüncenin Ortaya Çıkışı 354-430 yılları arasında yaşayan Augustinus’un fikirleri Orta Çağ Hristiyan felsefesinin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Hristiyan olmadan önce eski Yunan felsefesi ile yakından ilgilenen Augustinus, Hristiyan olduktan sonra dinle felsefeyi uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu çabalar sonraki dönemlerde dinin felsefeye tamamen hâkim olması ve skolastik düşüncenin mutlak hâkimiyeti ile sonuçlanacaktır. Skolastik düşünceyi yayan temel eğitim kurumları kilise okullarıydı. Roma’nın açılmasına izin verdiği bu okullar zamanla eğitim sistemini de tamamen ele geçirdiler. Ancak Batı’da 11. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanan üniversitelerin skolastik düşüncenin sorgulanmasına yol açacaklarını herhalde o döneme hâkim din adamları tahmin etmemişlerdi. Batı’da ilk üniversite 1000 yılında Bologna’da hukuk öğrenmek isteyen öğrencilerin kurdukları Universitas adlı kuruluştur. Zamanla tıp ve felsefe fakültelerinin eklendiği Bologna Üniversitesi’ni Oxford, Cambridge, Padua, Ravenna ve Paris Üniversiteleri izleyecektir. 6 / 15 Din adamlarının üniversitelere karşı başlangıçta bir kuşkularının olmadığını açıkça vurgulamak gerekir. Zira ilk dönemlerde böyle bir kuşkuya gerek de yoktu. Çünkü ilk dönem Batı üniversitelerinde eğitim öğretim faaliyetleri din adamlarının tekelinde olup, üniversite bünyesinde ilahiyat ve kilise hukuku kısımları mutlaka yer alıyor ondan sonra tıp ve genel meslekler kısımları bulunuyordu. Genel olarak üniversite programlarında dersler iki ana gruba ayrılmıştı. Birinci grup gramer, retorik ve diyalektik olmak üzere üç kısımdan (Trivum), ikinci grup ise aritmetik, geometri, müzik ve astronomi olmak üzere dört kısımdan (Quadrivum) oluşuyordu. Sonraki dönemlerde felsefe ve mantık da bu programlar içerisinde kendilerine yer bulacaklardı. Üniversitelerle hemen hemen aynı dönemlerde kurulan Fransisken (Gri Kardeşler) ve Dominiken (Siyah Kardeşler) tarikatları da eğitim ve bilim faaliyetleri ile doğrudan ilgilendiler. Dinî hedeflerle kurulan bu tarikatlardan Fransisken bilim, Dominiken felsefeye el atacak ve bu tarikatlar hem Batı’da hem de Doğu’da teşkilatlanarak misyonerlik hizmetlerini yürüteceklerdir. Orta Çağ’ın genelinde Batı’da karanlık bir dönemin yaşandığı ve Rönesansla birlikte bir aydınlanmanın başladığı şeklindeki görüşün dikkatli bir şekilde sorgulanmasında fayda vardır. Sayıları az da olsa Batılı düşünürlerin Haçlı Seferleri ile hemen hemen aynı döneme denk gelen 11. ve 12. yüzyıllarda İslam dünyasının geliştiğini, Batı’nın geri kaldığını hissettikleri anlaşılmaktadır. Bu düşünceden hareketle 11. yüzyıldan itibaren Batılı düşünürler İslam dünyasında yetişen bilim adamları tarafından yazılan eserleri Arapça’dan Latince’ye tercüme etmeye başlamışlardır. Bu manada İbnül Heysem, İbn-i Sinâ, Râzî, Hârîzmi ve daha bir çok Müslüman bilim adamı tarafından kaleme alınan eserler tercüme edilmiştir. Yapılan tercümeler sonraki yüzyıllarda Batı’da yazılan eserler için temel kaynak teşkil edecektir. Ancak bilimsel etik duygusunun henüz yerleşmemiş olması ve sahiplenme duygusu Batılı bilim adamlarının yazdıkları eserlerde bu kaynakları referans olarak göstermemelerine neden olacaktır. Daha açık bir ifadeyle Batılı bilim adamları kaynak olarak kullandıkları Müslüman düşünürlerin eserlerinden kısmen ya da hiç bahsetmeyecekler, ortaya koydukları fikirlerin tamamen kendilerine ait olduğunu ileri süreceklerdir. Ancak bütün bu gizleme çabalarına karşın bilimsel ipuçları gerçeklerin geç de olsa anlaşılmasına yol açacaktır. 7 / 15 Batı’da bilimsel faaliyetler 13. yüzyıldan itibaren canlanmaya başlar. Bu dönemden itibaren yetişen bilim adamları ve yaptıkları çalışmalar bu kanaati desteklemektedir. 7.2.3. Skolastik Düşünceden Bilimsel Düşünceye Geçiş Süreci (İngiltere) Lincoln’de piskoposluk yapan Robert Grosseteste hem bir din adamı hem de devlet adamı, filozof ve bilim adamıdır. Çağının din adamlarından farklı olarak bilim ve felsefe ile ilgilenmiş, hem antik Yunan hem de İslam düşünürlerinden etkilenmiştir. Özellikle Aristoteles ve İbn-i Sina’dan etkilendiği anlaşılan Grosseteste, bilimsel araştırmalarda çözme ve birleştirme işlemlerinin yapılması gerektiğini ileri sürerek bilimsel araştırma tekniklerine yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu yönüyle Descartes metodunun temellerini attığına inanılmaktadır. Bu arada Aristoteles’in düşünceleri kilise tarafından yasaklanmışsa da (1209) bir süre sonra kilise geri adım atmak zorunda kalmıştır. Grosseteste’nin öğrencisi ve ardılı olan Roger Bacon (1220-1292), Batı’da Doctor Mirabilis (Olağanüstü Bilgin) olarak anılır. İslam düşünürlerinden etkilendiği açık olan Bacon gerçek bilgiye ancak akıl ve deney ile ulaşılabileceğini vurgulayarak Batı’da bilimsel araştırma ve düşünce sistemindeki çarpıklığı gözler önüne sermiştir. Batı’da skolastik düşüncenin sorgulanmasına ve yeniden bilimsel düşüncenin canlanmasına yol açan bu bilim adamlarını ve düşünürleri John Pecham (1220-1292), Witelo (yaklaşık 1230-1314), Albertus Magnus (1207-1280), Thomas Aquinas (1225-1274), Ockhamlı William (1300-1349) gibi bilim adamları ve düşünürler izlemiştir. Yalnız dikkatli olunması gereken husus, bu dönemde hâlâ kilise etkisinin devam etmesi ve söz konusu düşünürlerin skolastik düşünce ile bilimsel düşünce arasında bir ara yol aradıkları başka bir ifade ile felsefe ile kiliseyi uzlaştırma kaygısı taşıdıklarıdır. Her ne kadar din adamlarının etkisinde olsalar da 13. ve 14. yüzyıldan itibaren Batı üniversitelerinde düşünce grupları ortaya çıkmaya başlar. Bunlardan ilki Oxford Üniversitesi çevrelerinde şekillenmeye başlayan Merton Grubu’dur. Aralarında William Heytesbury, Richard Swineshead ve John Dumbleton’un da bulunduğu Merton Grubu sayısal verileri 8 / 15 kullanarak Batı’da hareket ve ivme konusundaki önyargıların kırılmasında önemli bir rol oynamışlardır. Merton Grubu’nun devamı sayılan Paris Okulu da hareket ve ivme kavramlarına yeni bir boyut kazandıracaktır. Aralarında Buridan, Saksonyalı Albert ve Nicole Oresme’nin bulunduğu Paris Grubu hareket ve ivme kavramlarını sayısal verilerden çok geometrik verilerle açıklamaya çalışmıştır. 7.2.4. Orta Çağ’ın Sonlarına Doğru Batı’da Yaşanan Gelişmeler Orta Çağ her ne kadar Avrupalılar için karanlık dönem olarak bilinse de bu dönemin sonlarında ve Yeni Çağ’ın başlarında yaşanan teknolojik gelişmeler Avrupa açısından son derece ümit verici olmuştur. Özellikle denizcilik alanında yaşanan gelişmeler Avrupa’da yeni arayışlara yol açmıştır. Bir kere okyanusların güçlü dalgalarına karşı koyabilmek amacıyla gemilerin karinalarında yani geminin su altında kalan dış kısımlarında değişiklikler yapılmış, yelkenli gemiler geliştirilmiş, zemberekli saat geliştirilmiş, geminin okyanus ortasında nerede olduğunu saptayabilme imkânı doğmuştur. Haçlı Seferleri esnasında Müslümanlardan öğrenilen pusula ise denizcilik tarihi açısından bir devrim niteliğindeydi. Haçlı Seferlerinin ardından denizcilik alanındaki yaşanan gelişmeler Batı’yı, Doğu’nun gelişmişlik ve refah seviyesinin nedenlerini araştırmaya yöneltmiştir. Marco Polo’nun 12711295 yılları arasında Asya’ya düzenlediği seyahat akabinde kaleme aldığı İl Milione (Marco Polo’nun Yolculukları) adlı eserde, Doğu’da yaşanan siyasi ve iktisadi gelişmeler net bir şekilde nakledilmiştir. Marco Polo’nun özellikle ticaret yolları hakkındaki izahatları Batı’da Doğu’ya olan ilgiyi uyandıracak ve Coğrafi Keşiflerde de itici bir faktör olacaktır. Batı’da düşünsel anlamda tabuların yıkılmasında ise 1265-1321 yılları arasında yaşamış olan Dante Alighieri’nin katkıları inkar edilemez. Dante’nin astronomi ve kozmolojiye dair unsurlar barındıran “İlâhi Komedya ve Convivio” adlı edebi eserleri Batı’da düşünsel anlamda adeta bir devrime öncülük etmiştir. İlâhi Komedya adlı eserinde Dante, cehennem, araf ve cennete yaptığı hayali bir seyahati ana tema olarak yansıtsa da esasında Batlamyus’un evren hakkındaki görüşlerini edebi bir dille nakleder. İlk Çağ Yunan düşünürlerinden etkilenerek dünyanın evrenin merkezinde ve hareketsiz olduğunu savunmak gibi bir yanılgıya düşmüş olsa da Dante evren merkezli araştırmalara olan ilgiyi yeniden uyandırır. 9 / 15 Convivio’da ise Dante felsefi, siyasi ve ahlaki temaları yoğun olarak işler. Burada kullanılan dil de felsefi, siyasi ve ahlaki sahalarda yaşanacak tartışmaların habercisidir. Yeni Çağ başlarında dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndükleri kuralını açıklayan Kopernik (1473-1543) Avrupa’da astronomi alanındaki çalışmaların bilimsel temellere oturtulmasına katkıda bulunacaktır. Esasında bu kural çok daha önceden İslam coğrafyasında ve dünyanın birçok noktasında bilinmesine karşın Avrupa’da kilisenin itiraz ettiği bir kuralın açıklanması ve destek bulması baskı altındaki bilim çevrelerinin daha serbest hareket edebilmelerini sağlayacaktır. Haçlı Seferleri sırasında öğrenilerek geliştirilen barut ise ateşli silahların geliştirilmesinde ve askerlik sanatında köklü bir değişime gidilmesine neden olacaktı. 16. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa’da dokumacılık alanında da son derece önemli gelişmeler yaşanacaktı. 1530 yılında Johann Jürgen’in iplik yapımını geliştiren rotatif çıkrığı bulması o dönem için büyük bir başarı idi. Yine bu dönemde şerit yapma ve örgü makinelerinin icadı 18. yüzyılda yaşanacak Sanayi devrimi için hazırlık mahiyetindeydi. Avrupalılar her geçen gün maden çıkarma ve madenleri yüksek dereceli fırınlarda işleme yöntemlerini de geliştiriyorlardı. Yine Haçlı Seferleri esnasında öğrenilerek geliştirilen Matbaa, baskı tekniğinin gelişmesini, bilginin hızlı, kolay ve ucuz bir şekilde yayılmasını, edebiyat alanında önemli gelişmeler yaşanmasını sağlayacaktır. 10 / 15 ÇALIŞMA SORULARI 1. Batıda kurulan ilk üniversite aşağıdakilerden hangisidir? a) Oxford b) Bologna c) Cambridge d) Padua e) Ravenna 2. Aşağıdakilerden hangisi Batı’da skolastik düşüncenin gelişmeye başladığını göstermez? a) Din adamlarının sadece duanın gücü sayesinde hastalıkların önlenebileceğini ileri sürmeleri b) Bilimsel kuruluşlara ve bilim adamlarına karşı saldırılar c) İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması d) Yunanistan’da bilim ve felsefenin gelişmesine büyük katkıları olan Akademi’nin kapatılması e) İlk üniversitelerin kurulması Yanıtlar: 1. b, 2. e 11 / 15 KAYNAKLAR Akdoğan, C. (1993). Bilim Tarihi. Eskişehir. Akurgal, E. (2005). Anadolu Kültür Tarihi (17. Basım). TÜBİTAK, Başak Matbaacılık. Ankara. Altun, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Asimov, I. (2006). Bilim ve Buluşlar Tarihi, (Çev. E. Topçugil). İmge Kitabevi. Ankara. Balık, İ. (2011). Orta Çağ Tarihi ve Medeniyeti. Ankara. Bottéro, J. (2012). Kültürümüzün Şafağı Babil. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Ceylan, A. (2012-2013). Mısır ve Afrika Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Ceylan, A. (2012-2013). Pers Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notları. Cevizci, A. (2008). Orta Çağ Felsefesi Tarihi. Bursa. Çığ, M. İ. (2011). Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2 Sümerlilerde Günlük Yaşam. Kaynak Yayınları. İstanbul. Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ve Hedefleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (S.35 ss.65-78). İstanbul. Eberhard, W. (1987). Çin Tarihi ( 2. Baskı). TTK Basımevi. Ankara. 12 / 15 Frankfort, H. (1989). Uygarlığın Doğuşu, (Çev. A. Şenel). Verso Yayıncılık, Ankara. Günay, D. (1999). Medreseden Üniversiteye Trajik Bir Yolculuk. Mimar ve Mühendis( S.26, ss. 41-49). Harman, P. M. (1991). Bilim Devrimi (Çev. F. Günergun). İstanbul. Hoodbhoy, P. (1992). İslâm ve Bilim. İstanbul. Hornung, E. (2004). Mısır Bilimine Giriş (Çev. Z. A. Yılmazer). Kabalcı Yayınları. İstanbul. Kınal, F. (1987). Eski Anadolu Tarihi. TTK. Ankara. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi I Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Anadolu Tarihi II Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Konyar, E. (2012-2013). Mezopotamya Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Köroğlu, K. (2006). Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar. İletişim Yayınları. İstanbul. Kramer, S. N. (2002). Sümerler, (Çev. Ö. Buz). Kabalcı Yayınevi. İstanbul. Kuhrt, A. (2009). Eski Çağ’da Anadolu MÖ. (3000-330), C.I, (Çev. D. Şendil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Mangaltepe, İ. (2012-2013). Hun Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. 13 / 15 Mangaltepe, İ. (2012-2013). Türk Tarihine Giriş Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul. Matthew, D. (1988). Orta Çağ Avrupası. İstanbul. Mendires, B. (2010). Mezopotamya Kavimlerinde Sosyal Ve Ekonomik Hayat (Sumer, Babil ve Asur) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Memiş, E. (2007). Eski Çağda Mezopotamya (En Eski Çağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışı’na Kadar). Ekin Kitabevi. Bursa. Mieroop, M. V. D. (2004). Antik Yakındoğu’nun Tarihi İ.Ö. 3000-323 (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Moscati, S. (2004). Fenikeliler (Çev. S. Gül). Dost Kitabevi. Ankara. Öz, E. (2005). Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Etnik ve Sosyal Yapısı. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Öz, M. (2009). Yukarı Mezopotamya’da -Başlangıcından 3. Binyıla Kadarki Süreçte Ortaya Çıkan- Devletin Temelleri Ve İnşası. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Nobel Yayınevi. Ankara. Pirenne, H. (1983). Orta Çağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi. İstanbul. Sabine, G. (1969). Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Ö. Ozankaya). Ankara. Saraç, C. (1983). Bilim Tarihi (Matematik-Astronomi). Ankara. Soweby, R. (2012). Yunan Kültür Tarihi /Homerik Çağ, tarih, din, sosyal yaşam, spor, edebiyat, mitoloji, felsefe ve sanat (Çev. Ö. U. Hoşafçı). İnkılâp Kitabevi. İstanbul. 14 / 15 Stephen F. M. (2001). Bilimler Tarihi (Çev. U. Daybelge). Başbakanlık Basımevi. Ankara. Tansuğ, K. ve Özel İ. Sümerlinin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatı’na Toplu Bir Bakış. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1233/14087.pdf Tekeli S. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Nobel Yay. Ankara. Tekin, O. (2011). Hellen ve Roma Tarihi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi. Tunçay, M. (2010). Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 (Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta Çağlar). İstanbul. Yılmaz, A. R. (2006). Medeniyetlerin Devlet ve Hukuk Tarihi. Bakü. Yücel, M. U. (2012-2013). Hindistan Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Yücel, M. U. (2012-2013). Çin Tarihi Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. İstanbul Ural, Ş. (1994). Bilim Tarihi. Ağaç Yay. İstanbul. Ülgen, P. (2010). Orta Çağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış. Mukaddime (S.1, ss.1-17). Yıldırım, C. (1992). Bilim Tarihi. Remzi Kitabevi. İstanbul. Yıldırım, C. (1995). Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK. Ankara. 15 / 15