türkiye cumhuriyeti çukurova üniversitesi sosyal bilimler

advertisement
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN OPTİMAL PARA ALANI
TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ
Hüseyin ÖZALP
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA / 2011
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN OPTİMAL PARA ALANI
TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ
Hüseyin ÖZALP
Danışman: Doç. Dr. Harun BAL
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA / 2011
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne;
Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS
TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Başkan : Doç. Dr. Harun BAL
(Danışman)
Üye
: Prof. Dr. Nejat ERK
Üye
: Doç. Dr. Erkut DÜZAKIN
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
...../..../2010
Prof. Dr. Azmi YALÇIN
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tâbidir.
iii
ÖZET
AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN OPTİMAL PARA ALANI TEORİSİ
ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ
Hüseyin ÖZALP
Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı
Danışman: Doç. Dr. Harun BAL
Ağustos 2011, 121 sayfa
Uzun vadede tam bütünleşme ve belki de Avrupa Birleşik Devletleri hedefi olan
Avrupa Birliği, benzerleri arasında en gelişmiş durumda olan entegrasyon hareketi
olarak değerlendirilmektedir. Bretton Woods sisteminin çöküşüyle kaçınılmaz hale
gelen ekonomik ve parasal birlik, Avrupa Birliği ülkeleri ve dünya ekonomisi açısından
büyük önem taşımaktadır. 1999 yılında birlik içinde kaydi olarak kullanıma giren Euro,
yeni bir dönemin de başlangıcı sayılmaktaydı.
Teorik temelleri Optimal Para Alanı’na dayanan tek para ve parasal birlik
uygulaması, birlik dâhilinde ortaya çıkması muhtemel asimetrik şokların olumsuz
etkilerinin üye ülkelerin sahip olduğu ekonomik özelliklerle en aza indirilebilmesi
durumunda optimaldir. Dolayısıyla ekonomik ve parasal birliğin iyi işlemesi Euro
alanının optimalliğiyle doğru orantılıdır. Euro alanının optimal para alanı olup
olmadığının tespiti, birlik üyesi ülkeler, aday ülkeler ve birliğin geleceği açısından
büyük önem taşımaktadır.
Bu noktadan hareketle Avrupa Parasal Birliği, zamanla gelişip şekillenen
optimal para alanı kriterlerine göre değerlendirilmeye çalışılmıştır. Birliğin işgücünün
hareketi açısından şu halde, optimallik göstermediği; açıklık, ürün çeşitliliği, enflasyon
oranlarının benzeşmesi ve bir ölçüde finans ve sermaye piyasalarının bütünleşmesi
açısından optimallik gösterdiği görülmektedir. Bununla beraber bazı ülkelerin bazı ürün
gruplarında uzmanlaşmaya gitme eğiliminde olduğu, yine özellikle 2008’den sonra bazı
ülkelerin ekonomik göstergelerindeki dikkat çeken kötüye gidiş, birliğin optimalliğinin
bir süre daha sınanacağına işaret etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Entegrasyon, Parasal Birlik, Optimal Para Alanı,
Avrupa Parasal Birliği, Euro Alanı
iv
ABSTRACT
THE ANALYSIS OF EUROPEAN MONETARY UNION WITHIN THE
FRAMEWORK OF THE TEORY OF OPTIMUM CURRENCY AREA
Hüseyin ÖZALP
Master Thesis, Department of Economics
Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Harun BAL
August, 2011, 121 pages
European Union, aiming full integration and probably United States of European
in the long term, is regarded as most developed integration movement among similar
movements. After the collapse of Bretton Woods System, economic and monetary
union which is inevitable is critically important for European Union countries and world
economy. Euro which was come into use as a bank money officially in 1999 was
regarded as a beginning of a new era.
One money and monetary union application of which theoretical basis is based
on Optimum Currency Area, is optimal in case of fact that the adverse affects of
probable asymmetric shocks can be reduced to the lowest via member countries’
economic conditions in Union. Thus, the good working of economic and monetary
union is positively correlated with optimality of Euro Area.
From this point, European Monetary Union is tried to be evaluated according to
criteria of optimum currency area which is progressively developed in the course of
time. In present, it is seen that it doesn’t show optimality in terms of the movement of
Union’s labor force, it shows optimality in terms of openness, product diversity,
similarity of inflation rates and even integration of financial and capital markets.
However, some countries are having tendency to specialize in particular product groups,
and especially after 2008 remarkable worsening off economic indicators of some
countries; these all point out that the optimality of Union will be tested for a while.
Key words: Economic Integration, Monetary Union, Optimal Currency Area, European
Monetary Union, Euro Area.
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET………………………..........………………………………………..…………...iii
ABSTRACT…………………..……….………………………………..…..….………iv
TABLOLAR LİSTESİ……………..…………………………………..……………..ix
ŞEKİLLER LİSTESİ……………………..…………………………….……….…....xi
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
1
1.1. Çalışmanın Önemi ................................................................................................ 1
1.2. Çalışmanın Kapsamı ............................................................................................ 1
1.3. Çalışmanın Sınırlılıkları ....................................................................................... 2
1.4. Çalışmanın Amacı ................................................................................................ 2
1.5. Çalışmanın Planı .................................................................................................. 2
İKİNCİ BÖLÜM
EKONOMİK ENTEGRASYON VE PARASAL BİRLİK
2.1. Ekonomik Entegrasyonun Tanımı ve Kapsamı ....................................................... 4
2.1.1. Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları ............................................................ 5
2.1.1.1. Tercihli Ticaret Anlaşmaları ............................................................. 6
2.1.1.2. Serbest Ticaret Anlaşması ................................................................. 6
2.1.1.3. Gümrük Birliği ................................................................................. 6
2.1.1.4. Ortak Pazar ....................................................................................... 7
2.1.1.5. Ekonomik Birlik ............................................................................... 7
2.1.1.6. Tam Ekonomik Bütünleşme .............................................................. 8
2.1.1.7. Parasal Bütünleşme ........................................................................... 8
2.2. Para Birliği - Para Sahası ...................................................................................... 10
2.3. Parasal Birliğin Aşamaları .................................................................................... 11
vi
2.3.1. Döviz Kuru Birliği ...................................................................................... 11
2.3.2. Ortak Fon Mekanizmasının Oluşturulması .................................................. 12
2.3.3. Ekonomi Politikalarının Eşgüdümü............................................................. 12
2.3.4. Ortak Rezerv Yönetimi ve Tek Merkez Bankası ......................................... 13
2.3.5. Tek Para ..................................................................................................... 14
2.4. Ülkelerin Parasal Birliğe Katılma veya Katılmama Motivasyonları ...................... 14
2.5. Optimal Para Alanı Teorisi ................................................................................... 16
2.5.1. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Geleneksel Yaklaşımlar ............................. 18
2.5.1.1. Üretim Faktörlerinin Hareketliliği ................................................... 18
2.5.1.2. Ekonominin Dışa Açıklığı .............................................................. 20
2.5.1.3. Ürün Çeşitliliği ............................................................................... 22
2.5.1.4. Finansal Bütünleşmenin Derecesi ................................................... 23
2.5.1.5. Enflasyon Hızlarındaki Benzerlik ................................................... 25
2.5.1.6. Politik Bütünleşmenin Derecesi ...................................................... 27
2.6. Optimal Para Alanı Teorisi’nin Bütünleştirici Aşaması: 1970’ler .......................... 28
2.6.1. Para Birliğinden Sağlanacak Kazançlar ....................................................... 29
2.6.1.1. Döviz Kuru Riskinin ve Spekülatif Sermaye Hareketlerinin
Azalmasının Sağlayacağı Kazanç………………………………...... 30
2.6.1.2. İşlem Maliyetlerinde Azalmanın Sağlayacağı Kazanç ..................... 31
2.6.1.3. Döviz Rezervlerinden Tasarruf Dolayısıyla Sağlanacak Kazanç...... 32
2.6. 2. Para Birliğinin Neden Olacağı Maliyetler .................................................. 33
2.6.2.1. Politikada Otonomiyi Kaybetmek ................................................... 33
2.6.2.2. Geçiş ve Adaptasyon Maliyetleri .................................................... 35
2.6.2.3. Phillips Eğrisi Açısından Maliyet .................................................... 36
2.6.2.4. Senyoraj Kaybı Nedeniyle Ortaya Çıkan Maliyet ............................ 36
2.6.3. Fayda ve Maliyetlerin Değerlendirilmesi .................................................... 36
2.7. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar ve Ampirik Çalışmalar:
1980 Sonrası......................................................................................................... 38
2.7.1. Optimal Para Alanları Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar Dönemi ..................... 39
2.7.1.1. Phillips Eğrisi ve Uzun Dönemde Para Politikalarının Etkisizliği .... 39
2.7.1.2. Kredibilite ...................................................................................... 40
2.7.1.3. Döviz Kuru Ayarlamalarının Etkinliği ............................................ 40
2.7.1.4. İşgücü Piyasalarında Kurumsallaşma Farklılığı ve Belirsizlik
Altında İşgücünün Hareketliliği ....................................................... 41
vii
2.7.2. Optimal Para Alanı Konusunda Ampirik Çalışmalar ................................... 42
2.8. Optimal Para Alanı’nda Uzmanlaşma ve Endojenlik............................................. 45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE PARASAL BİRLİĞİN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ
3.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Uluslararası Para Sistemi ve Bretton Woods ...... 48
3.2. Avrupa Birliği’nin Kuruluş ve Genişleme Süreci .................................................. 50
3.3. Avrupa Parasal Birliği’nin Gelişimi ...................................................................... 58
3.3.1. Werner Raporu (1971-1972) ....................................................................... 58
3.3.2. Avrupa Para Yılanı (1972-1978) ................................................................. 59
3.4. Avrupa Para Sistemi ve Tarihi Süreci ................................................................... 60
3.4.1. Avrupa Para Birimi – ECU (European Currency Unit) ................................ 61
3.4.2. Döviz Kuru Mekanizması ........................................................................... 64
3.4.2.1. Zorunlu Müdahale Sınırları (Parite Izgarası) ................................. 65
3.4.2.2. Sapma Eşiği ................................................................................. 65
3.4.3. Kredi Mekanizması..................................................................................... 66
3.4.3.1. Çok Kısa Vadeli Finansman ......................................................... 66
3.4.3.2. Kısa Vadeli Finansman ................................................................. 66
3.4.3.3. Orta Vadeli Finansman ................................................................. 67
3.5. Avrupa Birliği’nde Ekonomik ve Parasal Birliğin Genişleme Süreci..................... 67
3.5.1. Delors Raporu ............................................................................................ 67
3.5.2. Maastricht Anlaşması ................................................................................. 69
3.5.2.1. Birinci Aşama ................................................................................. 71
3.5.2.2. İkinci Aşama .................................................................................. 71
3.5.2.3. Üçüncü Aşama ............................................................................... 72
3.5.3. Madrid ve Dublin Zirveleri ......................................................................... 72
3.5.4. Amsterdam Zirvesi ..................................................................................... 73
3.5.5. Lüksemburg Zirvesi .................................................................................... 74
3.5.6. Nice Zirvesi ................................................................................................ 75
3.5.7. Kopenhag Zirvesi ....................................................................................... 77
3.5.8. Tek Paraya Geçiş ve Euro ........................................................................... 77
viii
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OPA KRİTERLERİ AÇISINDAN AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
4.1. İşgücü Faktörü Kriteri Açısından Değerlendirme .................................................. 81
4.2. Ekonominin Dışa Açıklığı Kriteri Açısından Değerlendirme ................................ 86
4.3. Ürün Çeşitliliği Kriteri Açısından Değerlendirme ................................................. 92
4.4. Finans ve Sermaye Piyasalarının Bütünleşmesi Açısından Değerlendirme ............ 99
4.5. Enflasyon Oranları Arasındaki Yakınlık Derecesi Açısından Değerlendirme ...... 103
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. Sonuç ................................................................................................................. 107
5.2. Öneriler .............................................................................................................. 111
KAYNAKÇA ........................................................................................................... 112
ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….121
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 1. Tarihte Para Birlikleri ..................................................................................... 9
Tablo 2. Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci ve Üye Olan Ülkeler ........................... 54
Tablo 3. Avrupa Birliği Tarihi Antlaşmaları ............................................................... 57
Tablo 4. ECU Sisteminde Ülke Paralarının Miktar ve Ağırlıkları ................................ 63
Tablo 5. Maastricht Uyum Kriterleri ........................................................................... 70
Tablo 6. Nice Antlaşması Sonrasında AB Konseyi’nde Ekonomik ve Sosyal
Komite Üye ve Oy Dağılımı ......................................................................... 76
TABLO 7. Euro Dönüşüm Oranları .............................................................................. 79
Tablo 8. Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’den Aldıkları Göç Miktarları ......... 82
Tablo 9. Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’ye Verdikleri Göç Miktarları ......... 83
Tablo 10. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler
ve ABD’nin İşsizlik Oranı Verileri.............................................................. 84
Tablo 11. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve
ABD’nin İhracat Verileri………………………………………................... 87
Tablo 12. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve
ABD’nin İthalat Verileri ............................................................................ 88
Tablo 13. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve
ABD’nin GSYİH Verileri ........................................................................... 89
Tablo 14. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler
ve ABD’nin Dışa Açıklık Oranı Verileri ..................................................... 90
Tablo 15. Ürün Gruplarına Göre Euro Alanı (16 Ülke)’nin İhracat Oranları................ 92
Tablo 16. Bazı Avrupa Ülkelerinin Yiyecek, İçecek ve Tütün İhracatlarının
AB İhracatındaki Payları ............................................................................. 93
Tablo 17. Bazı Avrupa Ülkelerinin Hammadde İhracatlarının AB İhracatındaki Payları .
………………………………………………………………………………94
Tablo 18. Bazı Avrupa Ülkelerinin Mineral Yakıt, Yağ ve İlgili Materyal
İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ....................................................... 95
Tablo 19. Bazı Avrupa Ülkelerinin Kimyasallar ve İlgili Materyal
İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ....................................................... 96
Tablo 20. Bazı Avrupa Ülkelerinin Makine ve Ulaşım Araçları İhracatlarının
AB İhracatındaki Payları ............................................................................. 97
x
Tablo 21. Bazı Avrupa Ülkelerinin Diğer Mamul Ürünler İhracatlarının
AB İhracatındaki Payları ............................................................................. 98
Tablo 22. Uzun Vadeli Yıllık Faiz Oranları .............................................................. 100
Tablo 23. Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri (Milyon Dolar) ................................. 101
Tablo 24. Doğrudan Yabancı Sermaye Çıkışları (Milyon Dolar) ............................... 102
Tablo 25. Euro Alanı’nda Enflasyon Performansı ..................................................... 104
Tablo 26. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin
Yıllık Ortalama Enflasyon Oranları (HICP* %) ......................................... 105
xi
ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa
Şekil 1. İmkansızlık Üçgeni ........................................................................................ 34
Şekil 2. İmkansız Üçleme’nin Avrupa Çözüm Yolu ................................................... 35
Şekil 3. Parasal Birliğin Fayda ve Maliyetlerinin Karşılaştırılması .............................. 37
Şekil 4. Negatif Şok Durumunda Parasal Birliğe Katılma Durumu .............................. 38
Şekil 5. Optimal Para Alanının İki Önemli Kriteri ....................................................... 45
Şekil 6. Krugman’ın Uzmanlaşma Etkisi ..................................................................... 46
Şekil 7. Bir Ülkenin Önce AB’ye Sonra APB’ye Üye Olması Durumu ....................... 47
Şekil 8. Tüneldeki Yılan ............................................................................................. 59
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Çalışmanın Önemi
Ekonomik ve parasal birliği, malların, hizmetlerin ve üretim faktörlerinin
kısıtlamasız dolaşımı,
ortak
bir
paranın
varlığı
ve
ekonomi politikalarının
merkezileştirilmesi şeklinde tanımlayabiliriz. Bununla birlikte parasal birliğin ancak
ekonomik yakınlaşmanın sağlandığı ölçüde elde edilebileceği de bir gerçektir.
Ülkeler açısından kendi ulusal bağımsızlık sembolü sayılabilecek paralarını
bırakıp yeni, ortak bir parayı kullanmaya başlamaları, hukuki ve mali sistemleri, işsizlik
ve enflasyon oranları, ticaret yapıları ve mal kompozisyonları bakımından bir
diğerinden farklı yapıda olmaları, parasal birliğe girme adına tercih yapmayı zorlaştırıcı
unsurlardır. Ancak menfaatleri doğrultusunda hareket etme güdüsü ve daha fazla
avantaj sağlayacakları düşüncesi ülkeleri, birlik oluşturma yolunda çaba sarf etmeye
itmiştir.
1.2. Çalışmanın Kapsamı
Günümüzde farklı düzeylerde ekonomik bütünleşme hareketleri gözlenmektedir.
Bunlardan en güçlüsü, bütünleşme yolunda en çok mesafe almış olanı ve dolayısıyla da
bütünleşme ile ilgili kuramların gelişmesinde en çok katkısı olanı kuşkusuz ki,
Avrupa’daki bütünleşme hareketidir. Avrupa’da siyasi bütünleşme belki yüzyıllardır
düşünülen bir hedef olagelmiş ve bu hedef için de parasal birliğin önemli bir adım teşkil
ettiğinin altı çizilmiş, bu doğrultuda 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu
kurulmuştur. 1946 yılından beri uygulanan sabit kur sistemine dayalı Bretton Woods
sistemi, 1960’ların sonunda görülen istikrarsızlıkla beraber 1970’lerin başında fiilen son
bulmuştur. Bundan sonra da birbirini izleyen dönemlerde parasal birlik için yeni
adımlar atılmış, yeni anlaşmalar yapılmıştır. Birlik, 1990’dan sonra hızlı bir genişleme
sürecine girmiş, günümüzde 27 üyeye ulaşmıştır. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu
(AET) kuran Roma Anlaşması’nın imzalanmasından günümüze kadar yarım asırdan
fazla bir süre geçmiş bulunmaktadır. Günümüzde Topluluğa baktığımızda, gerek
2
ekonomik gerekse politik birliği sağlamada oldukça yol alındığı ve halen de yol almaya
devam edildiği görülmektedir. Avrupa’da oluşan bu birliğin hedefleri olarak; ortak para
alanı çerçevesinde, kur farklarının ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin
gelişmesine ivme kazandırılması, büyümenin ve istihdamın artırılması ve ekonomik
istikrarın sağlanmasını görmekteyiz. Bu hedeflere ulaşılabilmesi için oluşturulan para
alanının da iyi işlemesi her ülke açısından büyük öneme sahiptir. Ekonomik ve Parasal
birliğin iyi işlemesi ise onun optimal para alanı olmasıyla doğru orantılıdır. Dolayısıyla
bu çalışmanın kapsamını Avrupa Para Birliği ve birliğe üye ülkeler oluşturmaktadır.
1.3. Çalışmanın Sınırlılıkları
Çalışmanın sınırlılığını Optimal Para Alanı teorisi ve Avrupa Birliği'nin Euro'yu
ortak para olarak kullanan üyeleri oluşturacaktır. Optimal para alanı (OPA) teorisi sabit
döviz kuru sisteminin en düşük maliyetle uygulanacağı bölgenin özelliklerinin ne
olması gerektiğini belirlemeyi amaçlar. Optimal Para Alanı teorisi ile ilgili daha sonraki
yıllarda yapılan çalışmalara temel olan ilk çalışma 1961 yılında Mundell tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Mundell
çalışmasında
para
alanının
optimalliğini,
üretim
faktörlerinin özellikle de işgücü faktörünün hareketliliğine bağlamakta idi. Ancak daha
sonraki aşamalarda farklı bilim adamları tarafından farklı kriterler, ekonominin dışa
açıklık derecesi, ürün çeşitliliği, enflasyon oranları arasında yakınlık derecesi, sermaye
piyasalarının bütünleşmesi gibi kriter ve yaklaşımlar, eklenerek teori daha da
genişlemiştir. Özellikle 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Avrupa’nın ekonomik ve
parasal birlik yönünde attığı adımlar parasal bütünleşmenin ve optimal para alanı
teorisinin temel kazanç ve maliyetlerinin yeniden değerlendirilmesine yol açmıştır.
1.4. Çalışmanın Amacı
Bu noktadan hareketle bu çalışmada; Avrupa Parasal Birliği’ne Optimal Para
Alanı teorisi çerçevesinden bakılarak Optimal Para Alanı kriterlerine göre Avrupa Para
Birliği’nin optimal para alanı olup olmadığı değerlendirilmeye çalışılacaktır.
1.5. Çalışmanın Planı
Çalışmanın birinci bölümünde, ekonomik entegrasyon ve parasal birlik
kavramları açıklanacak, parasal birliğin aşamaları anlatıldıktan sonra, parasal birliğe
katılmanın kazanç ve maliyetleri üzerinde durulacaktır. Daha sonra, Optimal Para Alanı
3
teorisi geçmişten günümüze değerlendirilecektir. Bu çerçevede, teorinin neleri
kapsadığı, teoride geleneksel yaklaşımlar, teorinin bütünleştirici aşaması olan 1970’ler,
1980’lerden günümüze optimal para teorisinin yeniden değerlendirilmesi ve ampirik
çalışmalar ele alınacak, teoriye sonradan getirilen endojenlik yorumuna değinilecektir.
İkinci bölümde, Avrupa Birliği’nde parasal birliğin oluşumu ve gelişimi konusu
incelenecektir. Bu bağlamda; uluslar arası para sistemi, Avrupa’da parasal birliğin
gelişimi, Avrupa para sisteminin tarihi süreci ele alınacaktır.
Üçüncü bölümde ise, optimal para alanı kriterleri açısından Avrupa Para
Birliği’nin gerçekten optimal olup olmadığı değerlendirilerek şuan ki durum tespiti
yapılmaya çalışılacaktır. En sonunda sonuç ve yorumlarla çalışma nihayete
erdirilecektir.
4
İKİNCİ BÖLÜM
EKONOMİK ENTEGRASYON VE PARASAL BİRLİK
2.1. Ekonomik Entegrasyonun Tanımı ve Kapsamı
Birleşme, bir araya gelme gibi anlamlar taşıyan, Türkçede bütünleşme şeklinde
karşılık bulan “entegrasyon” kelimesi dilimize Latinceden girmiştir. İktisadi literatürde
“ekonomik entegrasyon” olarak kullanımı çok eskiye gitmeyen tanım üzerinde terimin
kullanıcıları arasında tam bir uzlaşma olmamakla birlikte, bir grup bağımsız ülkenin
aralarındaki ticareti serbestleştirici politikalar izleyerek ekonomik birlikler oluşturmaları
şeklinde genel kabul görecek bir tanım yapılabilir.
Bölgecilik olarak da adlandırılan ve temelde bölgesel bazda kaynak
kullanımında verimliliğin teşvik edilmesi ile ilişkilendirilen uluslararası ekonomik
entegrasyon, büyük ekonomik bloklar ya da topluluklar halinde ayrı ulusal ekonomilerin
kurumsal birleşimi olarak tanımlanabilir (Peter, 1998, s. 1-2). 1956 yılında Roma
Antlaşması çerçevesinde kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu dolayısıyla entegrasyon
kelimesi ekonomik anlamda 1950’lerin sonlarında kullanılmaya başlanmıştır.
Gerçekten de ekonomik entegrasyon teorisinin İkinci Dünya Savaşı’nın
ardından, dünya ekonomisinin yeniden yapılanmasıyla alakalı olarak, sistematize
edildiğini görüyoruz. Yeniden yapılanma sürecinde uluslar arası iktisatta yaşanan
tartışmalar yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Sermayenin, malların, emeğin uluslar
arası dolaşımını sağlayan yeni bir ticaret sisteminin ihtiyacı doğmuştur.
Bu çerçevede, uluslar arası ticareti serbestleştirme amacıyla 1947 yılında
Cenevre’de Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT: General Agreement on
Tariffs and Trade) imzalanmıştır. Bu anlaşma doğrultusunda düzenlenen ve GATT
Roundları denilen uluslararası müzakerelerle ticareti serbestleştirme yönünde bağlayıcı
kararlar alınmıştır (Sakallı, 2004, s. 36). Dünyada ekonomik ilişkiler serbest ticaret
kurallarına göre işlemiş olsa herkesin üzerinde hem fikir olduğu gibi daha yüksek refah
düzeyine ulaşılmış olunur. Ancak birinci en iyi olarak tanımlanabilecek bu durum tam
olarak mümkün olamamaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler beklentileriyle
ekonomik ilişkilerine sınırlamalar getirip ikinci en iyi diyebileceğimiz bölgesel
entegrasyonlar yoluna gitmekte ve üretim kapasitelerini, kaynak verimliliklerini ve
toplumsal refah düzeylerini arttırmayı amaçlamaktadırlar. Bu anlamda entegrasyonlar,
5
siyasi bakımdan bağımsız ülkeleri ekonomik yönden birbirine daha bağımlı duruma
getirebilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerin hızlı üretim artışına karşın iç piyasalarının
yetersizliği, ekonomik birlikler oluşturularak piyasanın genişletilmesine yardımcı
olurken, az gelişmiş ülkeler de iç piyasalarını birleştirmek yoluyla sanayileşme hızlarını
yükseltmeye çalışmaktadırlar (Uyar, 2000, s. 106).
Ekonomik entegrasyonların temel amacı üye ülkeler arasında yardımlaşmayı,
ekonomik zenginliği ve istikrarı sağlamak, sonunda da politik bütünleşmeyi
gerçekleştirmektir. Dış ticarette, kaldırılan engeller ile oluşturulan tek bir pazar, yeni iş
alanları yarattığı gibi rekabeti geliştirir, gelişen rekabet ise verimlilik ve kalite artışına
neden olur. (Özdemir ve Öksüzler, 2007, s. 365).
İktisadi işbirliğinden filizlenen entegrasyon hareketini bir süreç olarak
değerlendirmek mümkündür. Başlangıç sayabileceğimiz iktisadi işbirliğini, kendi
aralarında ticaretin serbest olduğu, buna karşılık başka ülkelerle ilişkilerinde her ülkenin
kendi politikasını uyguladığı serbest ticaret bölgesi izler. Ülkelerin kendi aralarında
ticarete koydukları engelleri kaldırmalarının yanında, birliği oluşturan ülkeler, ortak bir
gümrük tarifesiyle birlik pazarını dışa karşı koruyorlarsa bu safhanın adı gümrük
birliğidir. Bundan sonraki safha mal ve faktör hareketlerinin serbestliğe kavuştuğu ortak
pazar safhasıdır (Ertürk, 2002, s. 16). Bu aşamalardan sonra iktisadi birlik ve son olarak
da ekonomik ve parasal birlik veya tam ekonomik bütünleşme gerçekleşebilmektedir.
Ancak bu sürece giren ekonomilerin her zaman aynı sonuca vardıklarını söylemek
mümkün değildir.
2.1.1. Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları
Ekonomik entegrasyon sürecine giren ülkeler beklenen avantaj ve olanaklar ile
bağlantılı olarak bu sürecinin belirli bir aşamasında kalmayı ya da bir üst aşamaya
geçmeyi tercih edebilmektedirler. Kendine ait bir iç dinamiği olan bu sürecin her
aşamasında ülkelerin ekonomik ve siyasal açıdan karşılıklı bağımlılığı artmakta,
bağımsız para ve maliye politikaları izleme yetenekleri azalmaktadır. Yine üzerinde tam
bir birlik olmayan bu sürecin aşamalarını genel anlamda altı grupta değerlendirebiliriz.
6
2.1.1.1. Tercihli Ticaret Anlaşmaları
En dar kapsamlı iktisadi işbirliği örneği olarak nitelendirilebilecek bu anlaşmaya
üye olan ülkeler, tek yanlı veya karşılıklı olarak belirli mallar üzerindeki gümrük
tarifelerinde indirimde bulunur, tarife ödünleri verirler (Seyidoğlu, 2009, s. 228).
2.1.1.2. Serbest Ticaret Anlaşması
Üye ülkeler arasında mal ve hizmet dolaşımı üzerindeki tarife ve kota gibi
engellerin kaldırılarak ticaretin serbestleşmesini sağlayan bir anlaşmaya dayanır.
Serbest ticaret bölgesinin üyeleri, üçüncü ülkelerle ilişkilerinde tamamen kendi ulusal
çıkarları doğrultusunda hareket edebilirler. Entegrasyonun bu aşamasında uyulması
zorunlu tek bir dış tarife sistemi de yoktur. Yani ülkeler, üçüncü ülkelerle ticaretlerine
tarife koymak ya da değiştirmek hususunda bağımsız hareket edebilmektedirler (Ertürk,
2002, s. 46). Ancak ülkelerin dışa karşı farklı tarife uygulamaları bazı olumsuzluklara
meydan verebilmektedir. Şöyle ki; birlik dışındaki ülkelerden yüksek gümrüklü ülkeye
mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ülkeye
göndermekte, düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan dışa karşı yüksek
gümrüklü ülkeye transfer edilmektedir. Ticareti dolambaçlı yollara saptıran bu durum
uluslar arası ticaret akımlarının normal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir (Uyar,
2000, s. 107).
2.1.1.3. Gümrük Birliği
Birbirlerinden gümrük almama esasına dayanan bölgesel bir birlik olan Gümrük
Birliği, serbest ticaret bölgesindeki koşullara ek olarak birliğe üye ülkelerin serbest dış
ticaret politikası izlemelerini sınırlandırmış olduğundan daha ileri bir aşamayı ifade
etmektedir. Üretim faktör hareket serbestisi yoktur ancak ortak gümrük tarifesinin
uygulanması söz konusudur (Dedeoğlu, 1993, s. 15).
Gümrük birliğinin en önemli ve tek kararı olan ortak gümrük tarifesi düzeyinin
nasıl saptanacağı, birliği oluşturan ulusların korumacı ya da serbest ticareti savunan
yaklaşımlarına göre değişecektir. Korumacı görüş egemense, birlik bir korumacılık
kalesi haline gelebilir. Ama genellikle bir birliğin tek tek ülkelerin saptayacağı gümrük
oranlarından daha düşük bir düzey saptayacağı ileri sürülebilir. Bunun iki gerekçesi
olabilir. İlki, birliğin doğurduğu ticaret saptırma etkisi ve yeni pazar büyüklüğü
7
dolayısıyla daha düşük koruma düzeyleriyle yetinilebilmesidir. İkincisi de, yine ticaret
saptırma etkisi dolayısıyla birliğe katılmayan çevre ülkelerde yaratılan olumsuz etkilerin
artmasını önleme ve dolayısıyla doğabilecek siyasal tepkileri azaltma kaygısıdır (Yıldız,
1999, s. 3).
2.1.1.4. Ortak Pazar
Ekonomik bütünleşmenin üçüncü aşaması olan Ortak Pazar’da Gümrük
Birliği’nin bütün unsurlarının yanında emek, sermaye, girişimci gibi üretim
faktörlerinin üye ülkeler arasında serbest dolaşımı ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir
gümrük tarifesi uygulanması sağlanır.
Ortak Pazar için ülkeler arasında fiziki, teknik, mali engellerin kaldırılması ve iç
ekonomik politikaların birbirine yakınlaştırılması gerekir. Üye ülkeler arasında her türlü
sınır kontrollerinin kaldırılması, çalışma ve oturma izni anlaşmalarının yapılması,
göçlerin denetimi ve sığınma talepleri konusundaki politikalarda uyumlaştırma
sağlanması, vergilerin, özellikle dolaylı vergilerin uyumlaştırılması, mali hizmetlerin
serbestleştirilmesi, ulaşım ve telekomünikasyon gibi kamusal hizmet alanlarının
açılması, banka ve sigorta işlemlerinin uyumlaştırılması, para ve benzeri işlemlerin
serbestleştirilmesi gibi önlemler devreye sokulur. (Yıldız, 1999, s. 4).
Ülkeler arası bu denli sınırların kaldırılması bir yandan faktör fiyatlarında
yakınsama ve etkin kaynak kullanımına yol açarken diğer yandan, eğer ülkelerin benzer
büyüme kutupları yoksa gelişmenin dağılımının eşitsizliği söz konusu olabilmektedir.
2.1.1.5. Ekonomik Birlik
Ulusal politikaların uyumlaştırılması dolayısıyla ulusal hakimiyet sahasından
verilebilecek tavizlerle yakından alakalı olan Ekonomik Birlik aşamasında ülkeler,
ekonomik, mali ve sosyal alanda ortak politika uygulamasına giderler. Bu politikalar
birlik içinde ülkelerin yapısal sorunlarını çözmeye, makro ekonomik politikaların
uyumlaşmasını sağlamaya, uluslar arası büyük kararlarda, çevre sorunları gibi
konularda ortak hareket edilmesine yönelik olacaktır.
8
2.1.1.6. Tam Ekonomik Bütünleşme
Bir takım ortak kurumsal yapıların oluşturulmasıyla geçilen son aşama olan Tam
Ekonomik Bütünleşmede ülkeler, politik bir birliğe ihtiyaç duyarlar. Ekonomik birlik
parasal birlikle de tamamlanabilir. Son aşamada üye ülkelerin bireysel makro ekonomik
politika izlemedeki serbestileri bir ölçüde, birliğe devredilir. Böyle bir aşamaya
geçilmiş olabilmesi için tek bir para ve bankacılık sistemi, ortak mali politikalar ve tüm
birlik çapında ortak ekonomik politikaları belirleyecek ve uygulayacak ülkeler üstü
organların kurulmuş olması gerekir (Seyidoğlu, 2007, s. 228).
Topluluk son aşamaya ulaşıldıktan sonra dahi farklı ekonomik, sosyal, kültürel
ve politik özellikler arz eden milli devletlerden oluşma özelliğini devam ettirecektir. Bu
çoğulcu yapının var olması ve bu varlığın korunabilmesi için üye ülkelere ekonomik
karar alma mekanizmasında belli ölçüde bir otonomi verilmesi gerektiğinden, topluluk
ve üye ülkelerin yetkileri arasındaki hassas dengenin sağlanması hususu bu aşamada
büyük önem kazanacaktır. Çoğulcu yapının korunmak istenmesi nedeniyle mevcut
federal devlet örneklerinde gözlenen yapının dışında yeni bir yaklaşım oluşturulmaya
çalışılmaktadır (DPT, 1995, s. 75).
2.1.1.7. Parasal Bütünleşme
Ekonomik bütünleşme daha ziyade ekonomilerin reel yönüyle alakalı hedefleri
gerçekleştirme çabasının ürünüyken, para ve finans piyasalarının da gelişmeyi teşvik
edecek şekilde uyumlaştırılmasını sağlamak için reel ve parasal bütünleşmenin
birlikteliğine ihtiyaç vardır. Entegrasyonun tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için
para ve finans piyasalarını da içerecek şekilde bir planlama gereklidir. Özellikle finansal
piyasalar bir ekonomide “ merkezi sinir sistemi” gibi işlev görmekte ve ekonominin her
alanında topladığı bilgileri değerlendirmektedir. Bu özellikleri sebebiyle tam bir
ekonomik entegrasyonu gerçekleştirmek için para ve finans piyasalarına önemli
görevler düşmekte ve reel entegrasyona katkıda bulunacak şekilde yönlendirilmesi
gerekmektedir (Ertürk, 1993, s. 121).
Parasal birlik özellikle son 40-50 yılda adından söz ettiren bir kavram olmakla
birlikte, düşünce bazında bundan 140 yıl önce J.S. Mill’in kitabında yerini bulmuştu.
Belki biraz ütopikti ama Mill, uluslar arası ticarette her ulusun kendi parasını
kullanmasını eleştirmekte, tek paranın kullanılmasını uygarlığın göstergesi kabul
etmekteydi. Uzun zaman ekonomik mantığın direnciyle karşılaşan bu düşünce zaman
9
içerisinde bölgesel bazda farklı uygulamalarda kendini göstermiştir. Tablo 1 bize zaman
içerisinde oluşmuş para birliklerini göstermektedir.
Tablo 1
Tarihte Para Birlikleri
Kapsadığı
Alan
Geçerli
Olduğu
Dönem
İngiltere ve
İskoçya
1707-
ABD
1850
Alman Birliği
35 Germanik
devlet ve 4
Germanik
serbest şehir
1857
İtalyan Birliği
İtalyan
devletleri
İngiliz-İskoç
Birliği
ABD Para
Birliği
Latin Birliği
İskandinav
Birliği
BelçikaLüksemburg
Ekonomik
İşbirliği
CFA frank
bölgesi
Sovyet para
Birliği
İki
Almanya'nın
birleşmesi
Fransa,
Belçika,
İsviçre, İtalya
Norveç, İsveç,
Danimarka
Belçika,
Lüksemburg
İtalya, Vatikan
Şehri, San
Marino
Fransa,
Frank Birliği
Monako
İspanya,
Peseta Birliği
Andorra
Lira Birliği
Daha
sonra
Gümüş standardı, sabit pariteler ve
daha sonra 1871'de tek para ve Merkez
Bankası
1861
Evet
Gümüş standardı ve tek para. 1926'da
Banca d'İtalia kurulana dek bir çok
devlet bankası banknot çıkarmaya
devam etti
18651920
Hayır
Gümüş standardı, tek para; merkez
bankaları arasında bir anlaşma yok.
18851905
Hayır
Altın standardı, sabit pariteler; merkez
bankaları arasında anlaşma var.
19221999
Hayır
Sabit pariteler, tek merkez bankası, ikili
döviz piyasası, ortak politika
kurumları.
Hayır
Fransız frangına bağlı tek para; merkez
bankaları şebekesi; Fransa Merkez
Bankası'nın yetkisinde para politikası
Hayır
Tek para, merkez bankaları şebekesi
Aynı
anda
Tek para
Hayır
Tek para
Hayır
Tek para
Hayır
Tek para
Fransızca
konuşan
1948Afrika1
Eski Sovyet
Sosyalist
1991,1994
Cumhuriyetleri
Batı ve Doğu
Almanya
Siyasal
Birlikle
Başlıca Özellikleri
İlişkisi
Daha
Merkez bankaları şebekesi; iki İskoç
sonra özel bankasına para çıkarma izni verildi
Daha
1850'lerde tek para yavaş yavaş ortaya
önce
çıktı; 1914'te Federal Reserve kuruldu.
1990
1
Benin, Cote d'Ivoire, Mali, Mauritania, Niger, Burkina Faso, Senegal, Cameroon, Gabon, Kongo,
Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Chad, Ekvator Ginesi.
Kaynak: Töre, N. (2000). “Euro El Kitabı”. TCMB Yayınları, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/
evds/yayin/kitaplar/eurokitap/nahittore.xls (Erişim Tarihi: 16.02.2011).
10
Horvath ve Komarek (2002) çalışmalarında, bölgesel parasal birliğin tarihi,
“varoluşçu”,
ekonomik
ve özellikle politik
nedenlerden
kaynaklanabileceğini
belirtmiştir. Fayda ve maliyetleri bir yana, zaman içerisinde yapılan ekonomik
çalışmalar parasal birliğin bazı ayrıcalıklarını ortaya koymuştur. Örneğin Rose ve Engel
(2000) çalışmalarında, parasal birliğin üyesi ülkelerin, kendi parasını kullanan
ülkelerden daha çok ama bir ülkenin bölgelerinden daha az bütünleşme derecesinde
olduğunu göstermişlerdir. Örneğin parasal birlik ülkeleri arasında ticaretin daha fazla ve
reel döviz kurunun dalgalanmasının daha düşük olduğunu, iş çevrimi (business cycle)
senkronizasyonunun parasal birlik ülkelerinde daha yüksek olduğunu ve son olarak
parasal birlik üyeliğinin daha fazla risk paylaşımıyla ilişkili olmadığını göstermişlerdir.
2.2. Para Birliği-Para Sahası
Aralarında benzerlik olmakla birlikte para birliği ve para sahası birbirinden
farklı kavramlardır. Para sahasında yoğun ekonomik ilişki içinde olan ülkelerin
paralarının sabit kurlarla birbirlerine bağlandığını görüyoruz. Sabit kurun tercihiyle,
mikro ekonomik sorunların çözümünde araç olarak kullanılabilen değişken döviz
kurundan vazgeçilmiş olunur. Dolayısıyla para sahası mikro ekonomik sorunlar yaşayan
ülkeler için daha maliyetli olurken, ödemeler dengesizliğinin kaynağı mikro ekonomik
nedenler değil, makroekonomik nedenler olan ülkeler için daha faydalı olmaktadır.
Aralarında sıkı ilişki bulunup para sahasını tercih eden ülkelerin döviz kuru riskinin,
işlem maliyetinin ortadan kalkmasıyla ticaretleri daha da gelişecek, bu ülkeler değişken
döviz kuru durumunda karşılaşılan maliyetlerden kurtulmuş, sabit kurun faydasını
görmüş olacaklardır.
Para sahasının bu durumuna karşı para birliği ise, ekonomik ilişkileri yoğun
ülkelerin paralarını birbirlerine bağladıkları ama birlik dışındaki ülkelere karşı ise
serbestçe dalgalanmaya bıraktıkları, konvertibilitenin tam anlamıyla sağlandığı,
sermaye hareketlerine karşı konulan tüm kısıtlamaların giderildiği, milli paraların
birbirine çevriminde her türlü işlem maliyetlerinin ortadan kaldırıldığı ve sonuç olarak
da tek para ve merkez bankasına geçilmeğe kadar olan aşamalar bütünüdür (İKV, 2000,
s. 2).
Para sahası ve para birliğinin yukarıdaki tanımlarından aralarındaki şu
farklılıkları çıkarabiliriz. Para sahasında ülkeler kendi paralarını ve merkez bankalarını
kullanmaya devam ederler, dolayısıyla bağımsız para politikası izleme yetkilerini
11
kaybetmezler ve para arzını da kendileri kontrol ederler. Para arzına değil paralar
arasında kurlara hükmetme söz konusudur ve sahada dengeler para ve maliye
politikalarıyla sağlanır. Para birliğinde ise ortak bir parayı ve para arzını tek merkezden
kontrol eden yetkili bir kurum vardır ve kurun ne olacağı içinde bulunulan aşamalarda
yetkili kurum tarafından belirlenir ve dolayısıyla ülkeler bağımsız para politikası izleme
yetkilerini kaybetmişlerdir. Para sahası ve para birliği kavramlarını bu şekilde ayırt
ettikten sonra parasal birliğin aşamalarını açıklayabiliriz.
2.3. Parasal Birliğin Aşamaları
Parasal birliği gerçekleştirme süreci çeşitli aşamaları ve bu aşamalarda bazı
öğeleri içermektedir. Bu aşamalar paranın tam ve değişmez konvertibilitesinin
sağlanması, döviz kuru dalgalanmalarının azaltılması, değişmez sabit fiyat istikrarının
sağlanması ve üye ülkeler arası sermaye hareketlerinin tamamen liberalizasyonunun
sağlanmasıdır. Bu adımlar başarılı bir şekilde tamamlandığında, birliğe katılan ülkelerin
parasal ve mali sektörlerinin entegrasyonu gerçekleşir. Sonra ortak merkez bankasının
kurulması, ortak para ve ortak para politikası uygulaması kendiliğinden gelecektir. Para
birliği veya parasal bütünleşmeyi gerçekleştirme sürecinin aşamaları aşağıdaki şekilde
özetlenebilir (Tunçsiper ve Yakut, 1998, s. 102-103).
2.3.1. Döviz Kuru Birliği
Parasal birliği gerçekleştirmenin ilk aşaması Döviz Kuru Birliği’dir. Ortak
merkez bankası ve rezerv sisteminin bulunmadığı, belirli bir bölgede ulusal paraların
giderek daralan ve sonunda ortadan kalkan bir marj içinde sabit bir pariteyle birbirlerine
bağlandıkları sistemdir. Literatürde “sözde” döviz kuru birliği olarak da adlandırılır.
Sözde döviz kuru birliğinde üyeler, herhangi bir üye ülkenin parasını hesap birimi
olarak kullanılmak üzere referans para olarak kabul edebilirler veya yeni bir para
yaratabilirler. Bu tür bir uygulamada üye ülkeler, ulusal paralarının kurlarını bu referans
para karşısında sabit tutmaya çalışırlar. Bu durumda ortak bir rezerv, ekonomik, parasal
ve mali politikalar arasında uyum olmadığı için her üye ülke, ödemeler bilançosunda
ortaya çıkacak dengesizlikleri gidermek amacıyla gerekli gördüğü para ve maliye
politikalarıyla, döviz rezervi durumunu korumaya çalışır.
Zamanla artan sorunlar karşısında varlığını sürdürebilmesinin güçlüğünden
dolayı “sözde” olarak kabul edilen sistem için şu zorluklar sıralanabilir: İlk olarak her
12
maliye bakanı kendi ödemeler dengesinin gerektireceği bir döviz kurunu savunabilir. Bu
yüzden sistem devamlı bir baskı ve gerilim altında bulunabilir. İkincisi, maliye
bakanlarının her toplantısı, döviz kurunun değiştirileceği kuşkusuyla, spekülatif
sermaye hareketlerine yol açabilir. Üçüncü olarak da, referans paranın, diğer paralar
gibi, birlik dışı paralar karşısındaki değerinin piyasa koşulları tarafından belirleniyor
olması sorun çıkartabilir. Referans paranın piyasada oluşan değeri diğer üye ülke
paralarıyla uyumlu olmadığı zaman bu paranın üçüncü paralara karşı esnek kur sistemi
uygulaması veya dalgalanmaya bırakılması bu uygulamada mümkün olmayabilir. Bu
nedenlerle dinamik koşullar göz önüne alınarak, böyle bir sistemin uzun süre ayakta
kalmasının mümkün olamayacağı söylenebilir (Tunçsiper ve Yakut, 1998, s. 103).
2.3.2. Ortak Fon Mekanizmasının Oluşturulması
Parasal birliğin ikinci aşaması olarak değerlendirebileceğimiz bu sistemde kredi
mekanizması ve borç tasfiye sistemi ile konvertibilitenin sağlanması gerekir. Bu
durumda ülkeler borç tasfiye sistemi ve kredi mekanizması aracılığıyla ödemeler
dengesi sorunu yaşayan üye ülkelere yardımcı olurlar. Burada ödemeler bilançosu fazla
veren ülkeler, ortak fon aracılığıyla açık veren ülkelerin belirlenen bant içerisinde
kalmalarına yardımcı olurlar. Ödemeler bilançosunda açık veren ülkeye yapılacak
yardım ya doğrudan döviz piyasasına müdahale etmek yoluyla yada mali yardımlarla
gerçekleştirilir. Mekanizmanın bu şekilde işleyebilmesi için, birliğe üye ülkelerin ulusal
paralarının tam anlamıyla konvertibilitelerinin sağlanması gerekir. Bu nedenle de
sistemin işleyebilmesi için parasal birlik içerisinde hiçbir döviz kuru kısıtlamasının ve
döviz piyasasına müdahalenin bulunmaması gereklidir (Tonus, 2000, s. 3). Ancak
ödemeler dengesi açıklarının sürekli fazla veren tarafından desteklenmesi bir çözüm
olarak değerlendirilmemektedir. Ödemeler dengesi fazla veren ülkelerin rahatsız olmaya
başlamalarıyla bu durumun uzun süre sürdürülmesi, olanaklı değildir. Bu durumda
ekonomi politikalarının eşgüdümü gerekmektedir.
2.3.3. Ekonomi Politikalarının Eşgüdümü
Birliğe üye ülkeleri birbirlerine daha da yakınlaştıracak olan ekonomi
politikalarında sağlanacak eşgüdüm, tek paraya geçişin de temel şartlarından biridir.
Ayrıca döviz kuru istikrarının devamı için de bu durumun sağlanması gerekmektedir.
Döviz kurunu değiştirme serbestisi olmayan üye ülkelerin ekonomik farklılıklar
13
göstermesi ve dış dengesizliklerin de baskısıyla bu ülkeler mal ve sermaye alımlarına
kısıtlamalar getirmeye zorlanabilirler. Ödemeler sorunuyla karşılaşan ülkeler genelde
sermeye hareketlerine kısıtlama getirme yoluna giderler. Dolayısıyla, ekonomik
trendlerdeki farklılığı gidermek ve bu şekilde döviz kurlarında değişikliklerin nedenini
ortadan kaldırmak için, ülkelerin ekonomi politikaları arasında bir uyum veya
eşgüdümün sağlanması gerekmektedir. Ekonomi politikaları arasında eşgüdümün
sağlanabilmesi için, üye ülkelerin ekonomi bakanları, maliye bakanları, merkez bankası
başkanları düzenli aralıklarla bir araya gelerek, hangi ülkelerin ne tür politikalar
uygulaması gerektiğine karar vermelidirler. Bunun yanında, topluluk ve üye ülkeler için
kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlenip bu hedeflerin gerçekleşmesi sağlanır
(Aktan, 1983, s. 18-20).
2.3.4. Ortak Rezerv Yönetimi ve Tek Merkez Bankası
“Sözde” döviz kurundan “gerçek” döviz kuru mekanizmasına geçiş anlamına
gelecek olan bu aşamada, birliğe üye olan ülkelerin döviz rezervlerinin ortak bir rezerv
fonunda toplanması ve bunun yönetimini üstlenecek ortak bir merkez bankasının
kurulması gündeme gelir. Ortak merkez bankasının döviz piyasasına doğrudan
müdahalelerde bulunması ve referans paranın değerini üçüncü ülkeler paralarının
karşısında belirleme yetkisine sahip olması, üye ülkelerin para kurları arasındaki sabit
ilişkinin sürdürülmesini sağlayabilecektir. Böylece merkez bankası, referans paranın dış
değerinde meydana gelen değişmeler karşısında üye ülke paralarının değerini de bir
bütün olarak dış para birimine karşı ayarlayabilir. Ortak rezerv fonu oluşturulması,
ödemeler güçlüğüyle karşılaşan üye ülkelere finansman olanağı sağlayacağı gibi döviz
rezervlerinde de tasarruf sağlayacaktır. Bütün üyeler aynı anda açık veya fazla
veremeyecekleri ve fazla veren ülkeler diğerlerine otomatik olarak yardım edecekleri
için, oluşturulacak ortak rezerv fonu, ülkelerin tek tek sahip olmak isteyecekleri
rezervlerden daha küçük bir boyutta olacaktır (Tunçsiper ve Yakut, s. 1998, s. 105).
Bunun yanında, üye ülkelerin merkez bankaları bağımsız para politikaları belirleme ve
uygulama yetkilerini ortak merkez bankasına devreder, birer şube gibi faaliyet
gösterirler.
14
2.3.5. Tek Para
Ulusal paraların yerine ortak merkez bankasının dolaşıma sürdüğü ortak paranın
kullanılmasıyla geçilen son aşamada, ortak ticaret politikası için fiyat birliği de
sağlanmış olunur. Ülkeleri politik birliğe götürebilecek olan bu aşama ülkelerin parasal
anlamda bağımsızlıklarını kaybedeceklerinden dolayı zor bir süreçtir. Ancak alınması
zor kararlara rağmen bu süreç, tam entegrasyon hedefleyen ülkeler için ekonomik
entegrasyon ile siyasal entegrasyon arasında geçilmesi gereken bir köprüdür.
2.4. Ülkelerin Parasal Birliğe Katılma veya Katılmama Motivasyonları
Ekonomik entegrasyon ve parasal birlik sürecine giren ülkelerin entegrasyonun
kapsamı genişledikçe bu durumdan bekleyecekleri faydalar artacağı gibi yine bunun
karşılığında katlanmak durumunda oldukları bazı maliyetler de artacaktır. Dolayısıyla
fayda ve maliyet kavramı bu açıdan dinamik bir kavramdır. Zaman içinde derinleşen
fayda ve maliyet analizlerine özellikle 1970’li yıllardan itibaren rastlıyoruz. Bununla
beraber, Robert Mundell 1961 yılındaki “ A Theory of Optimum Currency Area” adlı
çalışmasında parasal birliğin faydalarının, hangi durumlarda yaratacağı maliyetler
üzerine çıkabileceğini sorgulamıştır.
Genel anlamda bir ülkenin parasal birlikten beklediği faydalar karşısında birliğe
üye olma sebeplerini şu isteklerine bağlayabiliriz (Mundell, 1997, s. 11-12):
•
Eğer ortak para sahasının enflasyon oranına ulaşmak istiyorsa,
•
Eğer birlik ülkeleriyle yaptığı ticarette, işlem maliyetlerini azaltmak
istiyorsa,
•
Eğer kendi ulusal parasının basım, sürüm gibi maliyetlerini ortadan
kaldırmak istiyorsa,
•
Eğer sabit döviz kuru ve hatta parasal birlik ile daha işler hale gelecek
satın
•
alma gücü alanına dâhil olmak istiyorsa,
Eğer uygulayacağı politikalarda, beklentilerin belirleyeceği bir çıpa
tercih ediyorsa,
•
Eğer mali ve parasal disiplinini güçlendirecek bir otomatik mekanizma
kurmak istiyorsa,
•
Eğer dış şoklar karşısında uluslararası bir koruma mekanizmasına sahip
olmak istiyorsa,
15
•
Eğer birlik sermaye piyasasında daha eşit ve üst bir konuma gelmek
istiyorsa,
•
Eğer komşu ülke baskıları karşısında güçlü bir birliğe girmek istiyorsa,
•
Eğer birlik içinde enflasyon oranı düzeyinde belirleyici rol almak
istiyorsa,
•
Eğer senyoraj ödemek istemiyor ve dolara rakip güçlü bir para birimine
sahip birliğe üye olmak istiyorsa,
•
Eğer siyasi birlik veya bütünleşme için bir katalizör sağlamak istiyorsa,
•
Eğer parasal birlik yoluyla bir ekonomik güç birliği içinde olarak
uluslararası ekonomik alanda söz sahibi olmak, ticaret politikasını
geliştirmek ve dış ticaret hadlerini iyileştirmek istiyorsa,
•
Eğer uluslararası para sisteminin yeniden şekillenmesinde rol oynamak
istiyorsa, parasal birliğe katılmayı tercih edecektir.
Bunun yanında, bir ülkenin parasal birliğe katılmama sebeplerini şu isteklerine
bağlayabiliriz (Mundell, 1997, s. 10-11) :
•
Bu ülke parasal birliğin enflasyon oranından farklı bir enflasyon oranında
bulunmak istemektedir.
•
Bu ülke döviz kuru politikasını, ücretleri artıracak veya düşürecek bir
istihdam politikası aracı olarak kullanmayı tercih etmektedir.
•
Bu ülke döviz kurunu, komşunu fakirleştir politikasında istihdam
yakalamak için bir enstrüman olarak kullanmak istemektedir.
•
Bu ülke büyük bir ülke ise, birlik üyesi küçük ülkenin kendi ülkesinin
ölçek ekonomilerinden faydalanmasını
istememekte veya ulusal
makroekonomik politikasının çok daha karmaşık ve zor uygulanır
olmasından korkmaktadır.
•
Bu ülke kamu harcamalarının finansmanında para arzını genişleterek
enflasyon vergisini kullanmaktadır.
•
Bu ülke büyük bir ülke ise, parasının uluslararası ödeme aracı olarak
kullanılması
dolayısıyla
sağladığı
senyoraj
gelirini
kaybetmek
istememektedir.
•
Bu ülke milli bağımsızlığının simgesi olan, kendi bağımsız iradesini
kullanma gücünü kaybetmek istememektedir.
16
•
Bu ülke bir savaş anında parasal bağımsızlığını elinde tutmak ve
enflasyon vergisi hakkını korumak istemektedir.
•
Bu ülke birlik içindeki diğer ülkelerin politik istikrarsızlığından
etkilenmek istememektedir.
•
Bu ülke, birliğin diğer fakir ülkelerinin yardım taleplerini ve birlik
bütçesini kullanma arzularını karşılamak istememektedir.
•
Bu ülke ortak para sahası anlaşmalarınca şart koşulacak ortak standartlar,
işgücü veya vergi düzenlemeleri vb. koşullara uymak istememektedir.
2.5. Optimal Para Alanı Teorisi
Muhakkak ki her ülke hukuki ve mali sistemleri, işsizlik ve enflasyon oranları,
ticaret yapıları ve mal kompozisyonları bakımından bir diğerinden farklıdır. Menfaatleri
doğrultusunda hareket etmek isteyecek olan ülkeler, kendi ulusal paralarına ve ulusal
para politikalarına sahip oldukları halde, aralarındaki bu farklılıkları minimize etmek,
parasal bir birlik oluşturup, daha fazla avantaj sağlamak için çaba sarf etmişlerdir. Bir
para birliği kurmaya karar veren ülkeler kendi ulusal paralarını ortak bir para birimine
sabitleyerek bu para birimini kullanmaya başlarlar ve birlik dışındaki ülkeler ile esnek
döviz kurunu seçerler. (Samsar, 2003, s. 1-4). Ancak oluşturulacak para alanı ile her
ülkenin daha fazla fayda durumuna ulaşması veya bu para alanının her ülke için optimal
bir para alanı olması mümkün olmayabilir.
Ülkelerin ulusal egemenliklerinin sembolü olan paralarını bırakarak yeni, ortak
bir parayı kullanmaya başlama düşüncesi Avrupa entegrasyon sürecinin başlangıç
yıllarında çok baskın olmamakla birlikte kendisini göstermiştir. Bu düşüncenin
altyapısına ilişkin ilk teorik çalışma sayılan “A Theory of Optimum Currency Areas”
Mundell (1961) tarafından yapılmıştır. Mundell, bir grup ülkenin bağımsız para
politikası uygulamasına olanak veren kendi paralarından vazgeçerek, yeni bir para
kullanmaya iten unsurlara vurgu yapmıştır. Mundell’in 1961 yılındaki “optimum para
alanları teorisi” isimli ünlü makalesi, ulusal sınırların para alanlarının optimal sınırını
oluşturup oluşturmadığı sorusunu gündeme getirmiştir. Bu sorunun gündeme getirildiği
dönemde uluslar arası parasal sistemde sabit kur sisteminin uygulandığı ve gelişmiş
ülkeler için sabit mi yoksa esnek kurun mu daha istenilen bir durum olduğunun da
tartışıldığını belirtmek gerekir (Kar, 2003, s. 178). Dolayısıyla, optimal para alanı
17
konusunun sabit kur, esnek kur sistemlerinin tartışılması sonucu şekillendiğini
söyleyebiliriz.
Optimal para alanı teorisi hangi bölgelerde ya da ülkelerde ortak para biriminin
uygulanmasının hem iç, hem de dış denge açısından en iyi sonucu vereceği ile
ilgilenmiştir. Diğer bir deyişle, hangi özellikleri gösteren bölgelerde sabit döviz kuru
daha uygundur sorusuna cevap aramıştır. Kenen (2002)’e göre; optimal para alanı
teorisi ilk yıllarında basit bir para birliğiyle ilgilenmiş ve iki ya da daha fazla ülke,
kalıcı olarak sabit döviz kurunu kabul etmeli mi, yoksa etmemeli mi sorusuna cevap
aramıştır. Bu yüzden sabit ve değişken döviz kuru arasındaki seçim literatürde geniş yer
kaplamıştır. Döviz kurunu sabitlemenin makroekonomik maliyetleri beklenmedik bir
şok durumunda ortaya çıkacaktır. Sabit döviz kurunun mikro ekonomik etkisi, ticaret ve
sermaye hareketlerinde kolaylık sağlaması olacaktır (Kenen, 2002, s. 148).
Para alanının optimallığı, teorinin gelişim sürecinde çeşitli kriterlerle ölçülmeye
çalışılmıştır. Mundell (1961), optimum para alanına kriter olarak üretim faktörlerinin
yüksek hareketliliğini öne sürerken, McKinnon (1963) bir para alanının optimum para
alanı olarak değerlendirilebilmesi için ekonominin dışa açık olması gerektiğini öne
sürmüştür. Diğer yandan, Kenen (1969) ekonomide ürün çeşitliliğinin olması
gerektiğini savunmuştur. Finansal bütünleşmenin derecesi, ülkelerin enflasyon
hızlarındaki benzerlik ve politika bütünleşmesinin derecesi gibi kriterler ise, sabit döviz
kuru sisteminin uygulanacağı para alanının belirlenmesinde üzerinde durulan diğer
kriterlerdir. (Itır, 2007, s. 32).
Zaman içerisinde Mundell’in “basit bir para birliği” ile ilgilenen optimal para
alanının teorisi giderek karmaşıklaşmış, kriterler yetersiz kalmaya başlamıştır. Avrupa
Para Birliği’nin oluşturulması projesi de bu alanda yapılan çalışmaları teşvik etmiş,
konuya farklı açılardan bakılmaya başlanmıştır. Mundell’den sonra yapılan çalışmalarda
esnek veya sabit kur sistemini seçmenin fayda ve maliyetleri de beraberinde
getireceğinin altı çizilmiş, ortak para alanının sınırının nerede olacağından ziyade
parasal birlikte fayda-maliyet analizi ön plana çıkarılmıştır.
Aşağıda, optimal para alanı teorisi üç ayrı aşamada ele alınmıştır. İlk olarak,
1960’lar ve 1970’lerin başını kapsayan, optimal para alanı teorisinin geliştirildiği ve
kriterlerinin belirlendiği “geleneksel yaklaşım” analiz edilmiş, söz konusu kriterler
belirtilmiştir. İkinci olarak, 1970’lerdeki geleneksel yaklaşımın eksikliklerinden yola
çıkılarak geliştirilen ve daha bütünleştirici bir çerçeve sunmayı amaçlayan
“bütünleştirici aşama” değerlendirilmiştir. Üçüncü olarak, optimal para alanı teorisinin
18
“yeniden değerlendirildiği” ve konuyla ilgili “ampirik çalışmaların” yapıldığı
1980’lerden sonraki durum ele alınmıştır. Bu aşamalardan sonra “optimal para alanının
endojenliği” kavramına da ayrı bir başlık altında değinilmiştir.
2.5.1. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Geleneksel Yaklaşımlar
1960’lı yıllarda Mundell (1961), Mc Kinnon (1963) ve Kenen (1969) tarafından
temelleri ortaya konan, şekillendirilen optimal para alanı teorisi bu anlamda geleneksel
yaklaşım adı altında değerlendirilmektedir. Bir para alanının optimalliğinin ayrı ayrı
kriterlerle değerlendirildiği geleneksel yaklaşımda teori, araştırmacıların konuya farklı
yaklaşımlarını yansıtmaktadır.
2.5.1.1. Üretim Faktörlerinin Hareketliliği
Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi optimal para alanı teorisi Mundell’in
“Bir Optimal Para Alanları Teorisi” adlı makalesi ile başlamıştır denilebilir. Mundell
(1961), bir para alanının optimal para alanı olmasına kriter olarak üretim faktörlerinin
hareketliliğini almıştır. Mundell, ödemeler dengesizliğinin dış taleplerdeki kaymaların
sonucu olduğu ve üretim faktörlerinin bölgeler arasında mobiliteye sahip, fakat ülkeler
arasında faktör mobilitesinin olmadığı varsayımından hareketle, bu dengesizliği en az
maliyetle giderecek şartları araştırmaktadır (Aktan, 1983, s. 36).
Mundell’in (1961) herhangi bir nedenle bir talep kayması üzerine kurmuş
olduğu analizine göre; tam istihdam ve ödemeler dengesine sahip A ve B diye iki ülke
modeli olsun. Mevcut dengenin, B ülkesindeki mallara olan talebin A’ ya kayması
durumunda bozulacağı ve B ülkesinde işsizliğe, A ülkesinde enflasyonist baskılara ve
ödemeler dengesinde bir fazla oluşmasına neden olacağı belirtilmektedir. Burada ayrıca,
fiyat ve ücretlerin kısa vadede işsizlik yaratmadan düşürülemeyeceği ve ulusal paralara
sahip her iki ülkenin para otoritelerinin enflasyondan kaçınma politikaları yürüttükleri
varsayılmaktadır. B’deki işsizliği gidermek için para otoriteleri devalüasyona, para
arzını artırarak kendi milli paralarının diğer paralar karşısında değerini düşürme
yöntemine, başvururlar. B ülkesi bu yöntemle, ihracatı cazip hale getirip, dolayısıyla da
üretim kapasitesini yükseltmeyi ve buna bağlı olarak da istihdamı artırmayı
planlamaktadır. B ülkesinin bu yöntemi tercih etmesi, A ülkesindeki enflasyon baskısını
daha da artırmakta, A ülkesinin ihracatını kısarak ülkeye döviz girişini azaltmakta ve A
ülkesini revalüasyona, enflasyonu önlemek amacıyla parasının değerini yükseltmeye,
19
zorlamaktadır. Böylece B ülkesinde işsizlik, A ülkesinde enflasyon baskısı düşmüş
olacaktır. Bu durum esnek döviz kuru sisteminin geçerliliğini destekler niteliktedir.
Ancak, talep kayması A ve B gibi ülkeler arasında değil de, kendi içinde bütünleşmemiş
iki ülkenin farklı bölgeleri arasında meydana geliyorsa yukarıda anlatılan çözüm
yöntemi geçerli olamamaktadır. Şöyle ki; yine B’de işsizlik, A’da enflasyon baskısı
sorunu mevcut iken her iki ilkedeki Merkez Bankası durgunluk olan bölgedeki işsizliği
ortadan kaldırmak amacıyla para arzını artırırsa, diğer bölgedeki enflasyon
engellenemeyecek ya da diğer bölgedeki enflasyonu kontrol altına almak için para
arzını azaltırsa, durgunluk olan bölgedeki işsizlik sorunu daha da yoğunlaşacaktır.
Görüldüğü gibi, Esnek Kur Sistemi iki farklı ülkede çıkan ödemeler
dengesizliğini dengeye getirmekte faydalı olmakta, ama iki ülkenin bölgeleri arasında
ortaya çıkan dengesizliği giderebilmede işe yaramamaktadır. Bu durum karşısında
Mundell, ülkelerin milli paralarını kullanması durumunda geçerliliğini kaybeden Esnek
Kur Sisteminin geçerliliğini koruyabilmesi için bütünleşmemiş ülkelerin milli paraları
yerine bölgesel para birimlerinin oluşturulması durumunda söz konusu ülkelerde iç ve
dış dengeyi sağlayabileceğini belirtmiştir (Mundell, 1961, s. 657-665).
Mundell (1961)’in bu analiz ile ulaştığı temel sonuç, sabit döviz kurunun fiyat
istikrarı ve tam istihdamla uyumlu olacak şekilde uygulanabilmesi için ülkeler arasında
üretim faktörlerinin yüksek hareketliliğe sahip olması gerekliliğidir. Ancak üretim
faktörlerinin hareketliliği bir para alanının optimal para alanı olup olmadığının
belirlenmesinde göz önüne alınması gereken tek faktör değildir. Mundell’in de kabul
ettiği gibi, iç dengeyi sağlamak temel hedef ise, dünyadaki birbirinden bağımsız para
alanı sayısı arttıkça, bu hedefe ulaşma şansı büyüyecektir. Bu ise emeğin hareketsizliği
nedeniyle oluşacak her işsizlik bölgesi için ayrı bir para alanı oluşturmayı gerekli
kılacaktır (Mundell, 1961, 662). Ancak, esnek döviz kuru altında para alanlarının,
dolayısıyla para birimlerinin sayısı arttıkça, paranın değişim aracı olma işlevi azalacak
ve paraların birbirleriyle değiştirilme maliyetleri artacaktır. Paranın değişim aracı olarak
işlevini yitirmesi ile iç dengeyi sağlamak arasındaki bu çelişki hemen hemen tüm
uluslararası para sorununun temelini oluşturmaktadır (Ishiyama, 1975, s. 348).
Mundell (1961)’e göre, çok sayıda küçük para alanı yerine, para alanının daha
büyük olması gerekliliğini doğuran bir diğer faktör, küçük bir para alanındaki döviz
piyasasının dış etkilere duyarlı, diğer bir deyişle, spekülasyona açık olmasıdır (Mundell,
1961, s. 663). Ancak, Mundell (1961) daha geniş bir para alanının sağlayacağı
faydaların, maliyetler karşısında nasıl dengeleyici bir rol üstleneceğini göstermemiş,
20
sadece, faktör hareketliliğinin olması durumunda, değişen talep koşulları nedeniyle
ortaya çıkan ödemeler dengesizliklerini gidermek için döviz kuru değişimlerine daha az
gereksinim duyulacağı yönünde basit bir önerme getirmiştir (Özer, 2007a, s. 35).
Mundell (1961), teoriye olan büyük katkısına rağmen, ortaya koyduğu ölçüt
çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. Öncelikle parasal bir birliğe katılan ülkeler arasındaki
emek
mobilitesinin
meydana
gelen
bir
talep
kaymasının
negatif
etkilerini
hafifletebileceği iddia ediliyordu. Ancak emeğin bir ülkeden diğer ülkeye hızlı ve
yeterli sayıda hareket edeceğine ilişkin varsayımının gerçek hayattan uzak olduğu ileri
sürülmektedir. Bir ülkede aynı kültürel yapının olması ve aynı dilin konuşulmasına
rağmen, bir bölgeden diğer bölgeye hareketin güçlüğü göz önüne alındığında, bir
ülkeden diğer bir ülkeye kolaylıkla hareket edeceği varsayımı gerçekçi olmamaktadır.
Ayrıca göç edilen ülkede meydana gelebilecek başka bir şokun tersine göç
yaratabileceği ve bunun da maliyet doğurabileceği unutulmamalıdır. İşgücünün
mobilitesini engelleyen bu engellere, çalışma şartları, hukuk ve uygulama farklılıkları
ve kişisel, ailevi faktörler de eklenebilir. Yine emeğin serbest dolaşımının esnek döviz
kurunun yerine geçerek ekonomiyi dengeye getirici bir niteliğinin kısa zamanda
olamayacağına ilişkin eleştiriler mevcuttur. Çünkü emeğin uyumu oldukça yavaş
gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, emeğin, ücretlerin enflasyonist baskı yaratan bölgeye
hareket ederek kısa bir süre çalışarak tekrar eski yerine veya başka bir yere hareket
etmesinin neden olacağı yolculuk ve yeni yerleşim yerine alışma maliyetleri de
akışkanlığı yavaşlatacak unsurlar arasındadır (Kar, 2003, s. 180). Ayrıca üretim
faktörleri mobilitesinden bahsedilirken sadece işgücü mobilitesi üzerinde durulup,
özellikle sermaye mobilitesinin analize dâhil edilmemesi de bir diğer eleştiri konusudur.
2.5.1.2. Ekonominin Dışa Açıklığı
Optimal para alanı teorisi ile ilgili literatüre önemli bir katkı da McKinnon
(1963) tarafından yapılmıştır. McKinnon, Mundell’in optimal para alanının belirleyicisi
olarak faktör hareketliliği fikrini kabul etmiş ama bunu açıklık kriteri ile tamamlamak
istemiştir. Açıklığı ise bir ülkenin toplam üretimi içinde dış ticarete konu olan malların
oranı olarak tanımlamaktadır (Maes, 1992, s. 7). McKinnon çalışmasında ekonominin
dışa açıklığının ödemeler bilançosu üzerindeki etkisini incelemiştir.
McKinnon (1963) optimalliği, ortak bir para alanı içinde para politikası, maliye
politikası ve birlik haricindeki ülkelere karşı esnek döviz kuru politikası uygulamasıyla
21
üç hedefe en düşük maliyetle ulaşma olarak tanımlamıştır. Bazen birbiriyle çelişkili
olabilen bu üç hedef ise, tam istihdamın sağlanması, ödemeler dengesinin sağlanması ve
fiyat istikrarının sağlanmasıdır (McKinnon, 1963, s. 717-725).
Açıklığı, ülkenin yaptığı ticaretin toplam üretimdeki ağırlığına bağlayan
McKinnon (1963)’e göre ekonominin toplam üretimi ticareti yapılan ve ticareti
yapılamayan mallardan oluşur. Küçük ve dışa açık bir ekonomide talep yönetimi ve
ücret belirlenmesinde yanılmalar uygulamada güçlüklere neden olmaktadır. Bu
güçlüklerden bazılarını şu şekilde açıklayabiliriz:
Ortaya çıkan bir dış dengesizliği gidermek üzere esnek döviz kuru sistemini
uygulayan bir ekonomi dışa açık ise kapalı bir ekonomiye göre daha büyük bir fiyat
istikrarsızlığıyla karşılaşır. Ekonomi dışa açık olduğu ve dolayısıyla ortalama ithal
eğilimi yüksek olduğu için, esnek döviz kuru sistemi uygulandığında, paranın değer
kaybetmesi ya da değer kazanmasıyla, ticarete konu olan ve ticarete konu olmayan
malların dâhil olduğu genel fiyat endeksi, kapalı bir ekonomiye kıyasla daha çok
dalgalanacak ve dolayısıyla para değer saklama aracı olma özelliğini yitirecektir. Fiyat
istikrarı bozulmuşsa paranın değerinin düşmesi ve bunun sonucu olarak ticareti yapılan
malların fiyatının artması söz konusudur. Bunun dengelenmesi için ticareti yapılamayan
malların fiyatının düşmesi gerekir, ki bu da talepte daralmaya yol açar. Dolayısıyla
birbirleriyle yoğun ticari ilişki içinde olan ülkeler açısından, döviz kurlarına istikrar
kazandırmak adına, ortak bir para alanı oluşturmak daha yararlıdır. Ticarete konu
olmayan malların ticarete konu olan mallara nazaran daha büyük olduğu ekonomilerde
aynı sorunlarla karşılaşılmaz (McKinnon 1963, s. 719-721).
McKinnon (1963)’ ın analizine göre esnek döviz kuru uygulamasında ortaya
çıkabilecek bir diğer güçlük ücret belirlemesinde yanılmalar, parasal yanılmalarla
ilgilidir. Buna göre, parasal yanılma açık ekonomilerde hemen hemen hiç yoktur.
Küçük oranlı döviz kuru değişmelerinin reel gelir etkisi o kadar barizdir ki, ücretliler
ücret taleplerinde dış sektördeki fiyat dalgalanmalarına duyarlılık göstererek onu ücret
pazarlıklarının konusu yaparlar. Bu da istikrarsızlık kaynağı olur.
Açık bir ekonomide ticaret sektörünün büyüklüğü ile ekonominin iç
büyüklüğünün aynı şey olmaması sebebiyle sabit döviz kurlarını kullanmanın bir
avantajı ortaya çıkmaktadır. Tüketime giden malların çoğu ithal ediliyorsa, toplam
ithalat miktarının döviz kuru değişmelerine cevabı küçük olacaktır. Bundan dolayı,
ödemeler bilançosunun iyileşmesi için gerekli döviz kuru değişmesi küçük dış ticaret
22
sektörüne sahip bir ekonomidekinden çok daha büyük olmak zorundadır. Böyle
ekonomilerde de istikrar için sabit kurlara ihtiyaç duyulabilir (Ertürk, 1998, s. 130).
McKinnon (1963)’ın analizi optimal para alanı teorisine önemli katkılar
sağlaması yanında içerdiği varsayımlar üzerine bazı eleştiriler de almıştır. İlk olarak
analiz, uluslar arası fiyatların istikrarlı olduğunu varsaymaktadır. Bu varsayımın geçerli
olmadığı, dış dünyada istikrarsızlığın hüküm sürdüğü durumda, sonuçlar değişmekte,
analiz geçerliliğini yitirmektedir. Çünkü bu durumda dış istikrarsızlık sabit döviz kuru
yoluyla iç ekonomiye yansıyacaktır. Bu durumda ulusal fiyat istikrarı, döviz
kurlarındaki ayarlamalarla sağlanabilmektedir.
Bir diğer eleştiri, McKinnon’ın küçük ülke varsayımı ile ilgilidir. Bu analiz, iki
ülkeyi gerektirmekte ve küçük ülkenin parasını büyük ülke parasına bağlaması üzerine
kurulmaktadır. Bu teorik çerçevenin örneğin halihazırdaki Avrupa Parasal Birliği’ne
uyarlanması oldukça güçtür. Avrupa Birliği’ne uyarlanabilmesi için para birliğini
gerçekleştirmek isteyen iki küçük ve bir büyük olmak üzere üç ülke varsayımının
üzerine kurulması ve aynı şekilde analizdeki ürün sayısının artırılması gerekmektedir
(Fukuda, 2002, s. 6).
2.5.1.3. Ürün Çeşitliliği
Mundell ve McKinnon’a yanıt olarak Kenen (1969) özellikle ürün çeşitliliği
üzerine odaklanmış, optimum para alanı teorisine yeni bir ilke kazandırmıştır. Bu ana
kadar analizler kısıtlı sayıda malları olan ekonomiler etrafında dolaşırken, Kenen olaya
farklı bir açıdan bakmıştır. Bu Mundell ve McKinnon’ın ilkeleriyle çelişen nitelikte
değil onları tamamlar nitelikte olmuştur (Corden, 2003). Optimal para alanı teorisine
ürün çeşitliliği kavramını getiren Kenen, esnek kur–sabit kur tartışmasını üretim
çeşitliliği faktörü açısından değerlendirmektedir. Ona göre, ürün çeşitliliği farklılık arz
eden ekonomiler daha sağlıklıdır ve meydana gelen dengesizliklerde kolay sarsılmazlar.
Üretim ve tüketimlerinde oldukça fazla çeşitliliğe sahip ekonomiler az çeşit mal
üreten ve tüketen ekonomilere göre daha başarılı parasal birleşmelere gidebilirler.
Çünkü üretim ve tüketimde çeşitlilik -ki bu aynı zamanda ithalat ve ihracatta çeşitlilik
olması anlamına gelir- ekonomiyi değişik şoklara karşı korumakta ve tekrar dengeyi
sağlamak için döviz kurunu kullanarak ticaret haddinin değiştirilmesi ihtiyacını
azaltmaktadır. Ürün çeşitliliği arttıkça her bir ürünün ihracattaki (veya ithalattaki) payı
azalacağı için toplumun ürettiği veya tükettiği mallardan birine gelen bir şok ödemeler
23
dengesini çok az etkilemekte ve ekonomiyi sarsmamaktadır. Aksi durumda, ekonomide
çok az çeşitte mal üretimi ve tüketimi yapılıyorsa, mallardan birine gelen bir şok
ödemeler dengesini bozacak ve tekrar dengeyi sağlamak için döviz kurunun
değiştirilmesine ihtiyaç duyulacaktır (Kenen, 1969, s. 54-55).
Üretim ve tüketimde ürün çeşitliliğine gidilmesi, meydana gelen bir şokun tüm
ülkeleri benzer şekilde etkilemesine sebebiyet vermektedir. Şöyle ki, endüstrileşmiş
ülkeler arasında uluslar arası ticaret büyük oranda endüstri içi ticaret şeklinde
gerçekleşmektedir. Bu da ölçek ekonomilerinin ve eksik rekabetin olduğu piyasalarda
gerçekleşmektedir. Birbirinden çok az farklı fakat aynı ürün kategorisine giren çok
çeşitli malların alınıp satıldığı bu ticarette farklı talep şokları ticarete dâhil olan tüm
ülkeleri benzer şekilde etkileyecektir. Örneğin, A ülkesi B ülkesi ile aynı ürünün ihracat
ve ithalatını yapsın. Tüketiciler bu ürünü daha az tüketmeyi tercih ederlerse, hem A’nın
hem de B’nin ürettiği bu ürüne karşı benzer şekilde bir talep daralması olacaktır.
Diyebiliriz ki, ürün çeşitliliği asimetrik şokları simetrik şok haline getirecektir. Simetrik
şoklarla karşılaşıldığında parasal birleşmede şokun etkilerinden kolaylıkla kurtulmak
mümkün olabilecektir. Örnekteki gibi parasal birlik ülkeleri negatif bir talep şoku ile
karşılaşırlarsa ortak merkez bankası, para piyasaları tam entegre olduğu için, geçerli
olan tek faiz haddini düşürerek tüm üye ülke ekonomilerinde toplam talebi artırabilir
(Vergil, 2007, s. 78).
McKinnon’ın teoriye katkısında değindiğimiz gibi, dışa açıklık kriterine göre
küçük ülke parasal birlikten daha iyi kazanç sağlayabilecektir. Diğer yandan, eğer
çeşitlenme bir ülkenin büyük olmasını gerektiriyorsa, bu durumda Kenen’in analizi
daha büyük ekonominin parasal birlikten yararlanacağı sonucuna götürür. Bu çelişki
McKinnon ile Kenen’in ödemeler dengesizliğinin kaynağı ile ilgili farklı görüşlerinin
olmasından kaynaklanmaktadır. McKinnon iç şoklarla ilgilenirken, Kenen dış şoklarla
ilgilenmektedir. Dış dünyada istikrarsızlık olduğu zaman dış dünyadan ve aradaki
şoklardan etkilenmemek için esnek döviz kurları uygulanmalıdır (Ertürk, 1998, s. 131;
Fukuda, 2002, s. 7).
2.5.1.4. Finansal Bütünleşmenin Derecesi
Optimal para alanı teorisi üzerine bundan önceki analizlerde Mundell (1961),
McKinnon (1963) ve Kenen (1969) optimal büyüklüğün belirlenmesinde reel unsurlarla
ilgilenmiş, finansal unsurlara yer vermemişlerdir. Özellikle son yıllarda sermaye
24
hareketlerinin yoğunlaşması, dengesizliklerin daha çok spekülatif hareketlerle ortaya
çıkması, ülkelerin kendilerini belki de korumak adına dahi, para birliklerini tercih
ettiklerini göstermektedir. Dolayısıyla reel alan yanında finansal alan da üzerinde
durulması gereken bir konudur.
Ingram (1969) uluslararası finansal alanın büyüklüğünü, çeşitliliğini ve sıkı bir
şekilde iç içeliğini dikkate alarak, finansal bütünleşmenin derecesini optimal para
alanını belirleyen kriterler arasına koymuştur. Buna göre sermaye piyasaları
bütünleşmiş bölgeler arsında esnek döviz kuruna gerek olmayacaktır. Faiz hadlerindeki
küçük bir değişme, ülkeler arsında yeterli derecede bir sermaye hareketini uyararak
döviz kurlarında bir değişmeye gerek duyulmadan dış dengesizlikleri gidermede yeterli
olabilir.
Örneğin; tam parasal entegrasyona girmiş A ve B gibi iki ülke olduğunu ve A
ülkesinin negatif ve B ülkesinin pozitif asimetrik şokla karşılaştığını varsayalım. Bu iki
ülke tam parasal entegrasyona gittikleri için bu ülkelerdeki bono piyasaları, hisse senedi
piyasaları ve bankacılık sektörü de tam entegre olacaktır. Negatif şokla karşılaşan A
ülkesinde firmalar zararla karşılaşacakları için bu firmaların hisse senedi değerleri
düşecektir. Hisse senedi piyasası tam entegre olduğu için B ülkesinde oturanlar da A
ülkesindeki firmaların hisse senedini almış olacaklar, böylece de A ülkesinin zararının
bir kısmını B ülkesi üstlenecektir. B ülkesinde ise bunun tam tersi ortaya çıkacaktır. B
ülkesindeki ekonomik faaliyetteki artış bu ülkelerin firmalarının hisse senetleri değerini
artıracaktır. B ülkesi firmalarının hisse senetleri aynı zamanda A ülkesi vatandaşları
tarafından da tutulduğu için B ülkesinden A ülkesine para aktarılmış olacaktır. Burada
parasal birliğe girmiş bir ülkenin uğradığı şok diğer üye ülkelerce paylaşılmaktadır
(Vergil, 2007, s. 77).
Küreselleşen dünyada sermaye hareketlerinin büyüklüğü oldukça önemli
boyutlara ulaşmış ve sermaye hareketleri bu süreci hızlandıran en önemli etken
olmuştur. Para alanları sermaye piyasalarında değişik etkiler yaratabilecek bir
niteliktedir. Dolayısıyla para birliği sonrası sermaye piyasalarının ortak para
kullanımına
tepkisini
maksimize
edebilmek
için
makro
ekonomik
politika
koordinasyonunun ve özellikle de sermaye hareketlerinin önündeki engellerin
kaldırılarak bu sektördeki koordinasyonun en üst seviyede gerçekleştirilmesi
gerekmektedir (Kar, 2003, s. 182).
Optimal para alanının oluşturulması için önerilen söz konusu kriter yetersiz
olması nedeniyle bazı bilim adamları tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. İlk olarak,
25
Fleming (1971)’e göre finansal piyasalar arasındaki bütünleşmenin derecesi yüksek olsa
bile, yine de dengesizlik yaratan sermaye hareketleri mevcut olabilir. İkinci olarak,
uluslar arasında yeterli büyüklükte bir sermaye stoku mevcut olmadığından dünyada
ödemeler fazlasına sahip olan ülkeler, ödemeler güçlüğü içerisinde olan ülkelere borç
verme eğiliminde olmayabilirler. Ayrıca, Tower ve Willet (1970), dengeye getirici
mekanizma ile finanse edici mekanizma arasındaki kavramsal farklılığın altını çizmiş ve
Ingram (1969) tarafından öne sürülen mekanizmanın, ödemeler dengesini finanse edici
bir mekanizma olduğunu, dengeyi her zaman sağlamayacağını belirtmiştir (Özer, 2007a,
s. 40).
2.5.1.5. Enflasyon Hızlarındaki Benzerlik
Optimal para alanı teorisine bir diğer katkıyı, enflasyon oranları arasındaki
yakınlığı inceleyerek, Haberler (1970) ve Fleming (1971) yapmıştır. Yeni getirilen bu
kriter ile tartışmalar parasal alana kaydırılmış, makro değişkenler ağırlıklı olarak ele
alınmıştır.
Enflasyon hızları konusunu gündeme getirenler, ödemeler dengesindeki açıklara
daha çok ekonomilerin yapılarındaki farklılıkların, sendikaların ve para politikalarının
farklı uygulamalarından kaynaklanan ulusal enflasyon hızlarındaki farklılıkların neden
olduğunu ileri sürmektedirler. Enflasyon hızlarındaki benzerlik kriterinin önemi
ülkelerin sahip olduğu ileri sürülen Phillips eğrileriyle ilgili olarak ortaya çıkmaktadır
(Aktan, 1983, s. 43). Temel düşünce; ülkelerin farklı Phillips eğrilerine sahip
olabilecekleri ve farklı enflasyon – işsizlik hedefleri olmaları durumunda, parasal
birliğin tek bir enflasyon seviyesi belirlemesinin bazı sorunlar yaratacağı üzerinedir
(Ricci, 1997, s. 10).
İki ülke arasında enflasyon oranları farklı olduğu zaman, satın alma güçleri
farklılaşacağı için, bu durumun döviz kurları tarafından düzeltilmesi gerekir. Ancak bir
ülke enflasyona giderken diğeri gitmezse bir döviz kuru saptamak zorlaşacaktır. Bu
görüşü ileri sürenlerden Fleming, bir sabit döviz kuru alanında katılımcı ülkelerin göreli
maliyet düzeylerinin aynı düzeyde olmamasından kaynaklanan bir soruna dikkat
çekmekte; aynı zamanda, bir sabit kur alanında bulunmanın bir ülkeyi daha yüksek
işsizlik düzeyini kabule zorlayabileceği tehlikesine de işaret etmektedir (Mumcu, 2007,
s. 67).
26
Enflasyon oranı – işsizlik tercihlerinde farklılık bulunan ülkelerin ortak bir para
politikası üzerinde anlaşmaları zor olacaktır. Örneğin, A ülkesindeki enflasyon B
ülkesindeki enflasyondan yüksekse satın alma gücü paritesi gereğince A ülkesi rekabet
gücünü korumak için parasını devalüe etmek zorunda kalacaktır. Eğer A ve B ülkeleri
parasal birlik kurmaya karar verirlerse, döviz kuru sabit olacağından iki ülkedeki
enflasyon oranları da eşit olacaktır. Eğer enflasyon oranları eşit değilse, bu örnekte, A
ülkesi B ülkesine göre rekabet gücünü kaybedecektir. Sonuçta, eğer iki ülkede
enflasyon oranları farklı ise sabit kur oranı korunamaz. Bu nedenle enflasyon oranları
farklı olduğu durumda parasal birleşme nedeniyle ülkeler parasal birleşmeden dolayı
zorla kabul ettikleri ve daha az tercih edilen enflasyon – işsizlik oranlarını kabul etmek
zorunda kalacaklardır (Vergil, 2007, s. 79).
Konuyu savunan öncülerden Haberlere göre bir para alanı oluşturmak için
gerekli şart ekonominin sahip olduğu özellikler değil, politika davranışlarının benzerliği
olmaktadır. Fleming talep fazlası ve arz fazlası hallerinde ücret ve fiyatların esnek
belirlenmesinin asimetrik şoklar durumunda otomatik bir ayarlanma sağladığını
söylemektedir. Eğer reel döviz kurunun ayarlanmasına gereksinim varsa, gerekli olan
ayarlanmanın fiyatlar ve ücretler yoluyla, ya da döviz kurlarıyla olması önemli değildir.
Bununla beraber, toplu pazarlık, monopolistik ve oligopolistik piyasalar, doğal ya da
devletin sahibi olduğu veya desteklediği tekeller ücret esnekliğinin kapsamını daraltır
(Mumcu, 2007, s. 70).
Optimal bir para alanı içinde yer almak isteyen ülkelerin ekonomik pozisyonları,
durumları farklı ise enflasyon ve işsizlik karşısındaki tutumları arasında bir uyumun söz
konusu olması lazımdır. Bunu bir ölçüt olarak kabul edenlerden Willet-Tower’ın
görüşlerini aktaran Aktan (1983, s. 47)’ın ifade ettiği üzere; kendi içinde dengeleme
mekanizmasının tam olmadığı bir para alanının başarı şansı için belki en önemli faktör,
üye ülkelerin enflasyon hızı ve işsizlik karşısındaki tutumlarında makul ölçüde bir uyum
bulunması ve bu iki amaç karşısında dengeyi bulabilme yeteneklerine sahip
olabilmeleridir. İşsizliğe toleransın az, fakat endüstrinin fiyat baskılarıyla karşı karşıya
bulunan bir ülke, enflasyon karşısında duyarlı ve yüksek verimlilik artışına sahip bir
ülke ile iyi bir ortaklık kuramaz (Aktan, 1983, s. 47).
Optimal para alanı teorisine getirilen bu kriter; enflasyonun bir ülkenin
ekonomisinin doğrudan bir çıktısı olmayıp, para birliğine dâhil olduktan sonra
değişebilecek bir çok yapısal unsura bağlı bir veri olduğu hususunda eleştirilmektedir.
27
2.5.1.6. Politik Bütünleşmenin Derecesi
Mintz (1970), siyasi istekliliği vurgulamış, tek bir para birimini paylaşacak
ülkeler için politik bütünleşmeyi önemli bir faktör olarak değerlendirmiştir. Bu; ortak
taahhütlerde uyumu pekiştirecek, çeşitli ekonomi politikalarında işbirliğini koruyacak,
kurumsal düzeyde bağlantıları teşvik edecektir. Haberler (1970), ortak ülkeler
arasındaki politik tutumların benzerliğinin bir grup ülkeyi başarılı bir parasal alana
dönüştüreceğini belirtmiştir. Tower ve Willet (1976), başarılı bir optimal para alanı için,
politika yapıcıların hedefleri arasında bir dengenin söz konusu olması gerektiğinin altını
çizmişlerdir (Mongelli, 2008, s. 3).
Optimal para alanı teorisinin şu ana kadar incelediğimiz öncü aşamasında
gerekli kriterler olarak, para yanılmasının mevcut olmaması, ekonominin açık olması,
reel ücretlerin aşağı yönde katılığı gibi esnek kur sisteminin etkin olmayacağı veya
faktör mobilitesinin yüksekliği, ürün çeşitliliğinin mevcudiyeti, enflasyon hızlarındaki
benzerlik gibi kur ayarlamalarına lüzumun olmadığı durumlar incelenmiştir. Ayrıca,
dengesizliği ortaya çıkaran faktörlerin maliyeti, süresi ve sıklığı ile ilgili varsayımlar
açıkça ortaya konmamıştır. Bu yaklaşımda kurama katkıda bulunanlar tarafından
ağırlıklı olarak birliğe katılan ülkelerin katlanması gereken fedakârlıklara yer verilmiştir
(Aktan,1983, s. 48).
Bu aşamada optimal para alanı teorisinin özellikleri için bir sıralama yapmak
mümkün değildi. Ancak, fiyat ve ücret esnekliği, emeği de kapsayan üretim faktörleri
hareketliliği gibi kriterler ekonomik tartışmalar içinde vazifesini görmüştür. Öncü faz
aynı zamanda tek para birimini benimsemenin fayda ve maliyetleri tartışmasını da
başlatmış oluyordu. Ancak sistematik olmayan bu tartışmalar sonradan gelecek olan
katkılara sadece bir ivme kazandırmış oldu (Mongelli, 2002, s. 5).
Geleneksel yaklaşımda para birliğini gerçekleştirmenin sağlayacağı faydalara
tatmin edici şekilde değinilmemiş olması daha gerçekçi bir yargıya varabilmeyi
zorlaştırmaktadır. Ülkelerin birliğe katılma konusunda daha gerçekçi yargılara
ulaşabilmesi için, parasal birliğin sağladığı yararları maliyetleri ile karşılaştırması
gerekmektedir. Bu yaklaşımın yetersizliğinin ortaya çıkması üzerine geleneksel
yaklaşımdan farklı olarak fayda–maliyet karşılaştırmasına dayanan bütünleştirici bir
yaklaşım geliştirilmiştir.
28
2.6. Optimal Para Alanı Teorisi’nin Bütünleştirici Aşaması: 1970’ler
Mundell’in 1961 yılındaki çalışmasında sadece kısaca değindiği, daha sonraki
para birliğine yönelik orijinal çalışmaları olan iktisatçıların ise değinmediği konuyu,
teorinin bütünleştirici aşaması olarak adlandırılan 1970’lerde bazı iktisatçılar gündeme
getirmiş, teoriye sokmuşlardır.
Optimal
para
alanı
teorisinin
geleneksel
yaklaşımında
optimallığın
belirlenmesinde farklı kriterlerden yola çıkılmış, varsayımlar açıkça ortaya konmamış
olduğundan ortaya çıkan sonuçlar da birbirinden farklılaşabilmekteydi. Bunlar
amaçların farklı tanımlanması kadar kullanılan modellerden de kaynaklanmaktaydı.
Örneğin Mundell faktör mobilitesi üzerinde durmakta, fakat sadece işgücünün
hareketliliğini göz önüne almaktaydı. McKinnon ve Mundell, dengesizliklerin niteliği
ve yapısı konusundaki varsayımların ve hedef aldıkları amaçların faklılığı nedeniyle
birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşmaktaydılar. Haberler ve Fleming ise dengesizliğin
kaynağında yapısal ve sosyal tercihlerle ilgili faktörler bulunduğuna dikkati
çekmişlerdi.
Ishiyama,
bu
sosyolojik
faktörleri o
kadar
önemsemeyip,
dış
dengesizliklere yol açan mikro ekonomik faktörlerin önemsiz, geçici ve geri dönücü
olduğu ve bunları gidermede döviz kuru ayarlamalarına gerek olmayacağı görüşüyle
mikro
ekonomik
dengesizliklere dayanan önerilerin pratik
çözüm açısından
reddedilmesi gerektiğini ileri sürmekteydi (Aktan, 1983, s. 48).
Geleneksel aşamada yapılan analizlerde sabit döviz kurundan ya da ortak para
biriminden sağlanacak kazançlar ile karşılaşılacak maliyetlerin nasıl dengeleneceği
gösterilmemişti. Parasal birliğe dâhil olan bir ülke geriye dönüşü olmayacak şekilde
döviz kurunu sabitleyerek çok önemli bir ekonomi politikası aracından vazgeçmektedir.
Dolayısıyla, yitirilen bu politika aracının karşılığında ülkenin kazançlarının ne
olacağının açıkça belli olması gereklidir. (Özer, 2007a, s. 43)
Bir ülke için bir parasal birliğe katılmak tercih ettiği bir durumsa elbette ki
beklediği faydalar vardır. Ancak bu durum ülke için önemli bir fedakârlıktır da aynı
zamanda. Zira daha baştan döviz kurunu politika aleti olarak kullanamayacağını deklere
etmiş olmaktadır. Dış ekonomik ilişkilere yönelik bir dengesizlikle karşılaştığı durumda
iç politika aletlerini devreye sokmakla yetinecektir. Ülkenin bu fedakârlığı hangi yarar
ve avantajlar için yapacağının ortaya konması gerekir. Bir ülkenin hükümetine esnek
döviz kurlarını uygulama imkânı vermek, ulusal refahın azalması anlamına gelmez,
tersine o hükümette ekstra politika aleti sağlanmış olur. Bu politikayı faal tutmasalar
29
bile, gerektiğinde kullanacaklarını bilmek önemli bir hareket alanı, serbestîsi sağlar.
Ancak para birliğine girmeyi amaçlamanın da bir takım yararları vardır ve paraya daha
büyük ölçüde likidite değeri kazandırmak, döviz spekülasyonuna mani olmak, yabancı
rezervleri elde tutmanın maliyetini azaltmak bunlar arasında sayılabilir (Ertürk, 2002, s.
178).
Geleneksel yaklaşımda ortaya konan analizler genel olarak ekonomilerin
makroekonomik hedefleri gerçekleştirmeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Bu ikinci aşama
parasal birliğin fayda ve maliyeti ile ilgilidir. Parasal birliğe katılmanın faydaları mikro
ekonomik düzeyde kendini gösterirken maliyetleri makro ekonomik düzeydedir
(Horvath ve Komarek, 2002, s. 13).
Parasal birliği oluşturma süreci dinamik bir süreçtir. Bu nedenle bir ülke için bu
birliğe dâhil olma durumunu fiyat istikrarı, tam istihdam ve ödemeler dengesi gibi
sadece statik kazançlar ve maliyetlerden yola çıkarak değerlendirmek yerine daha
dinamik bir özellik gösteren kazançlar ve maliyetler üzerinden değerlendirmek daha
sağlıklı sonuçlar verebilecektir. Bu dinamik sürecin ölçümü daha zor olsa da çok yönlü
bakış açısı geliştirebilmek, daha doğru yargılara varabilmek adına bu kazanç ve
maliyetler üzerinde durulması gerekmektedir (Özer, 2007a, s. 43).
Bu noktadan hareketle 1970’li yıllarda bazı iktisatçılar teoriye katkılarını
sunmuşlardır. Corden (1972), Ishiyama (1975), Tower ve Willet (1976) ve diğer
yazarların katkısı, teori üzerindeki tartışmaların ana unsurlarında uzlaşma sağlamak,
çeşitli optimal para alanı kriterlerinin karşılaştırmalı avantajlarını belirlemek ve fayda
ve maliyetlerini sistematize etmek olmuştur. Bu mutabakat teorinin bazı özelliklerinin
daha güçlü yorum kazanmasına neden olmuş, aynı zamanda onların bir etkileşim içinde
olduklarını gösterip, yeni bakış açılarının önünü açmış oldu. Ayrıca ikinci bir ufuk açıcı
katkı, uluslar arası risk paylaşımı için finansal bütünleşmenin rolü tartışmasıyla Mundell
(1973) tarafından gelmiştir (Mongelli, 2002, s. 5).
2.6.1. Para Birliğinden Sağlanacak Kazançlar
Daha önceleri de belirttiğimiz gibi ülkeler bir parasal birliğe, kendi ulusal
paralarından vazgeçip ortak bir para birimini kabul ederek geçerler. Ve bunu ekonomik
etkinlikte bir takım kazançlar umarak yaparlar. Bu kazançlar ülkelerin birlik öncesi
ekonomik pozisyonlarına, büyük ülke küçük ülke olma durumlarına, diğer ülkelerle
30
entegrasyon derecesine bağlı olarak farklılık gösterecektir. Para birliğinin getirebileceği
spesifik kazançları aşağıda inceledik.
2.6.1.1. Döviz Kuru Riskinin ve Spekülatif Sermaye Hareketlerinin Azalmasının
Sağlayacağı Kazanç
Bireyler ve firmalar gelecekte oluşacak bir kazancın şimdiden belirgin olmasını
tercih ederler. Gelecekteki döviz kurlarının da ne olacağı hakkındaki belirsizlik,
firmaların gelecek kazançları hakkında endişelerini de beraberinde getirecektir. Döviz
kurunda belirsizlik durumunda reel sermayenin etkin dağılımından sapmaların yol
açacağı üretim kaybı da kendini gösterecektir.
Tek para kullanımı spekülatif sermaye hareketlerinin ortadan kalkmasını
doğuracaktır. Bu da otoritenin parasal kontrol ile ilgili bir sıkıntısının ortadan kalkacağı
anlamına gelecektir. Para alanı ile dış dünya arasında döviz kuru çok az ve nadiren
değişme gösterir. Parasal birlik olmadığı durumda üyelerden biri devalüasyon diğeri
revalüasyon ihtiyacı duyabilir. Burada döviz kurlarında sabitliğin tam anlamıyla
sağlanıp sağlanmadığı önem arz etmektedir. Çünkü politik birlik sağlanmadıkça ülkeleri
sabit kurlara bağlı tutabilmek zordur. O takdirde spekülasyona başvurmak da mümkün
olmaktadır. Diğer bir konu, sabit döviz kurlarının alternatifi olarak esnek döviz
kurlarına politika aleti olarak başvurmak ihtiyacının bazen ortaya çıkması durumudur.
Bu da bir başka spekülasyon ortamı olarak ortaya çıkar (Ertürk, 1993, s. 130).
Ayrıca, döviz kuru piyasasının genişlemesi ile piyasada işlem yapanların sayısı
ve yapılan işlem hacmi artacaktır. Bir para alanında piyasaların bütünleşmesi bu
piyasaların derinliğini artıracak, parasal birliğin sağlanmasıyla spekülatörlerin piyasayı
etkileme gücü azalacaktır.
Dolayısıyla (uyum maliyetlerinin ortadan kaldırılmasından sonra), döviz
kurunda belirsizlik yaratan kaynaklardan birinin ortadan kalkması, belirsiz bir dünyada
hane halkı ve firmalar için refah kazancı sağlayacaktır. Eğer döviz kuru ekonomik
temellerdeki hareketi yansıtıyorsa buradaki volatilite (dalgalanma) önemli değildir. Öte
yandan döviz kurundaki hareket duyguları, spekülasyonları yansıtıyorsa yüksek
dalgalanma, kaynakların uygunsuz tahsisine neden olabilir (Horvath ve Komarek, 2002,
s. 14).
Döviz kurundaki belirsizliğin ortadan kalkması ticareti ve doğrudan yabancı
yatırımları daha az maliyetle yapma imkânı sağlar. Eğer döviz kurları her zaman piyasa
31
temelleri ile açıklanamıyorsa, bir oran tespiti sermaye tahsisini ve böylece ekonomik
etkinliği artırabilir. Özellikle birbiriyle ilişkili ekonomiler dalgalanma bantları ile bağlı
iseler, spekülatif piyasa güçleri bu sabit düzeyi geniş kapsamlı parasal hacimde ticaret
ile test edebilirler. İlgili merkez bankaları rezervlerinin elverdiği ölçüde işlemleri
destekleyerek döviz kurunu dalgalanma marjı içinde tutmaya çalışabilir. Diğer türlü,
piyasa beklentisi kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olacaktır (Weimann, 2002, s.
7).
Kurlara ilişkin istikrarsızlık ve bilirsizliğin giderilmiş olması, sermayenin birlik
içerisinde serbest dolaşımını sağlayarak ve mali entegrasyonu kolaylaştırarak fiyatlarda
şeffaflığın sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Sermaye piyasasında entegrasyon da
beraberinde, doğrudan sermaye akımlarının serbestleşmesiyle kaynak dağılımında
etkinlik artmasını getirecek. Bunun yanında, finansal entegrasyon piyasanın etken
büyüklüğünü artırarak, finansal aracılık maliyetlerinin ve tasarrufların yatırımlara
dönüşüm maliyetlerinin azalmasına neden olacak ve finansal entegrasyonun yarattığı
büyük piyasa, ödünç alanlara ve verenlere geniş imkanlar sunduğundan piyasaların
derinleşmesi ölçek ekonomileri yoluyla kaynak dağılımında etkinliği artıracaktır
(Özpençe, 2009, s. 72).
Bunlara ek olarak, mal ve hizmet ticaretini olumsuz şekilde etkileyen döviz
kuruna ilişkin belirsizlik, hedging yani vadeli döviz kuru ile yapılacak ödemelerle bile
giderilemez. Para birliğinde, tek bir para biriminin uygulamaya konulmasıyla kambiyo
işlemlerine gerek kalmaz. Böylece, önemli bir kaynak tasarrufu sağlanarak, döviz
işlemleriyle ilgili kişi ve kurumların zaman ve emeğinden tasarruf edilmiş olunur
(Karluk, 1998, s. 451).
2.6.1.2. İşlem Maliyetlerinde Azalmanın Sağlayacağı Kazanç
Özellikle bankacılık sektöründe kendini gösteren işlem maliyetlerinde meydana
gelebilecek bir azalma, parasal birlikten sağlanacak kazançlar arasındadır. İşlem
maliyetlerinin kendisini dört şekilde gösterdiğini söyleyebiliriz. İlki, bankalar arası
piyasada alış-satış fiyat faklılığıdır. Bir bankanın spot piyasadan yabancı parayı temin
etmesinin maliyeti, alış-satış fiyat farkının yarısı kadardır. İkinci olarak, çek veya kredi
kartı kullanımından alınan komisyon ve vergilerdir. Çekler milli para cinsinden
yazıldığında bir maliyeti olmamakta, ancak yabancı para ile yazılan çeklerde komisyon
alınmaktadır.
Kredi
kartı
kullanımında
da
benzer
şekilde
bir
komisyon
32
uygulanmaktadır. İşlem maliyetlerinin daha geniş olan üçüncü kaynağı ise nakit veya
seyahat çeklerinin çevriminde alınan gider ve komisyonlardır. Dördüncü olarak ta
bankaların sınır ötesi transferlerini görmekteyiz. Bankalar bu transferler için yüksek
oranlarda komisyonlar almakta, ayrıca işlemler de teknik sebepler nedeniyle çok uzun
sürebilmektedir (Tonus, 2000, s. 18).
Para
birimlerinin
birbirlerine
dönüştürülmesini
içeren
doğrudan
işlem
maliyetlerinin ortadan kalkması kalıcı kaynak tasarrufu sağlayacaktır. Aynı zamanda
üçüncü ülkelerle ticarette işlem maliyetlerinde tasarruf söz konusu olacaktır. Önceden
birlik dışında farklı para birimleri cinsinden olan ödemeler tek para cinsine dönüşünce
beraberinde kazançlar da getirecektir. Buna ek olarak, topluluk içinde çeşitli para
birimleri ile satış yapan işletmelerin iç idari masrafları da ortadan kalkmış olacaktır
(Robson, 1998, s. 195).
Parasal birliğe dâhil olan ülkelerde değişim aracı olarak ortak paranın
kullanılması, döviz alım satımıyla ilgili kişi ve kuruluşlar, ithalatçı ve ihracatçılar
açısından da etkinliği artırmaktadır. Bir para alanındaki ticaretin yoğunluğu arttıkça,
paraların birbirleriyle değiştirilme maliyetlerinden sağlanacak tasarruf artar. Bu ise, mal
ve hizmetler piyasasını güçlendirir, ticareti artırır, yatırım risklerini azaltır, bölgeler
arası yabancı doğrudan yatırımı geliştirir ve dolayısıyla etkin kaynak dağılımını sağlar
(Özer, 2007a, s. 44).
2.6.1.3. Döviz Rezervlerinden Tasarruf Dolayısıyla Sağlanacak Kazanç
Parasal birlik içinde ortak para birimi kullanılması ile döviz rezervlerinden
tasarruf sağlanabilmektedir. Bu kazanç, bir para birliğinin ilk aşamalarında kendisini
göstermeyebilir. Ancak daha sonra para birliğine dâhil olan ülkelerin uyguladıkları
politikalar arasındaki koordinasyon arttıkça bu kazanç daha belirgin hale gelecektir.
Ortak para biriminin kabulü ile birlik içindeki işlemlerde üye ülkeler dış rezerv
bulundurma yükümlülüğünü taşımayacaklardır. Parasal bütünleşmenin ara aşamalarında
rezervlerden sağlanacak tasarrufun ne kadar olacağı konusu ise, politikalarda sağlanan
uyumun derecesine bağlı olacaktır (Ertürk, 1993, s. 130).
Rezervlerdeki tasarruf, para birliği üyesi ülkelerden birinin ortak parayı kendi
ödemeler dengesizliğini gidermek amacıyla kullanmasından, diğer üye ülkelerden
ödemeler dengesi fazla verenlerin açık verenin açığını kapatmak üzere kullanmasından
kaynaklanmaktadır. Bu tasarruf, para birliğine üye ülkelerin tek tek ödemeler dengesi
33
açığı toplamından daha büyük bir açığı, her üye aynı anda büyük açıklar
veremeyeceğinden, devam ettirme imkânı sağlamış oluyor. Ülkelerin tek tek
karşılaşacakları şoklar arasındaki korelasyon 1’den küçük olması durumunda üretimin
dalgalanmasının ortaya çıkardığı risklerde düşüş gerçekleşecektir. Birliğe katılan
ülkelerin döviz rezervlerinin ortak bir rezervde toplanmasıyla uluslar arası rezervlerde
ölçek ekonomileri ortaya çıkmaktadır. Dış şokların birbirini telafi etmesi nedeniyle
ortak rezerv, her bir ülkenin tek başına ihtiyaç duyacakları rezervlerin toplamından
düşük olacaktır (Aktan, 1983, s. 52).
Bunların yanında, tek para kullanılmasıyla tüketiciler bölgelerarası fiyat
farklılıklarını kolayca görebilecek, karşılaştırabilecek bu da piyasa bölünmesini
engelleyip rekabeti artırabilecektir. Yine tek paranın dolanımda olduğu bir bölgede
paranın değişim aracı olma, hesap birimi olma ve değer saklama fonksiyonlarından elde
edilecek faydalar artacaktır. Ayrıca birlik dışında da kullanım alanı bulacak olan yeni
para ülkesine bazı yararlar getirecektir. Örneğin bir para uluslar arası para olduğunda
yabancı yatırımcılar o para cinsinden satışa sunulmuş hisse senetlerine yatırım
yapacaklar ve o para cinsinden borçlanacaklardır. Bunun sonucunda bono ve hisse
senetleri piyasasındaki işlemlerin ve yurt içindeki bankaların yaptığı işlemlerin hacmi
artacaktır (Vergil, 2007, s. 82-83).
2.6.2. Para Birliğinin Neden Olacağı Maliyetler
Para birliğine katılmanın belirttiğimiz faydaları yanında bazı maliyetleri de
vardır. Parasal birliğe dâhil olmanın maliyetleri veya dezavantajları kendisini makro
seviyede gösterir. Birliğe katılarak tek para kullanımını ve dolayısıyla sabit kur
sistemini kabul eden ülkeler bağımsız para politikası uygulama gücünden mahrum
kalacaklardır (Mkenda, 2001, s. 4).
2.6.2.1. Politikada Otonomiyi Kaybetmek
Ülkeler sabit kur ve tek para birimini kabul edip parasal bir birliğe katılmadan
önce ekonomilerinin gereklerine uygun olarak istedikleri para politikası aracını
istedikleri zaman uygulama olanağına sahiptirler. Ancak para birliği ile birlikte politika
üzerindeki otonominin kaybedilmekte ve beraber oluşturulan bağımsız para otoriteleri
tarafından birlik genelinde uygulanan politikalara uyma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
34
Oluşan bir ekonomik soruna gerek para gerekse döviz kurunu kullanarak çözüm bulma
olanağı ortadan kalkmaktadır (Kar, 2003, s. 186).
Parasal birliğe katılma ile parasal bağımsızlığını kaybeden ülke, artık kendi
tercihlerini takip edemeyecektir. Birlik için tek bir karar artık birliğin merkez bankası
tarafından alınacaktır. Ülkelerin politika tercihleri farklıysa, simetrik bir şokla
karşılaşılsa bile, parasal birlik bir maliyet yükleyecektir. Bu, birlik çapında ticaret
hükümlerindeki bozulma veya bir durgunluk sonucu bile meydana gelse her tür olumsuz
şok için de geçerlidir (Corden, 1994, s. 134).
Bir
bölgenin-ülkenin
parasal
birliğe
girdiğinde
parasal
otonomisini
kaybetmesinin nedeni en iyi imkânsızlık-tutarsızlık üçgeni ile açıklanmaktadır.
İmkânsız üçlü ve ya üçgen; 3 parasal özelliğin aynı anda bulunamayacağını gösteren bir
şekildir.
Sabit Döviz Kuru
Finansal Açıklık
(Sermaye Hareketliliği)
Bağımsız Para Politikası
Şekil 1. İmkânsızlık üçgeni
Kaynak: Fukuda, 2002, s. 11
Bu üçgenin 3 köşesinin de (sabit döviz kuru uygulaması, finansal açıklıkserbestlik ve para politikası otonomisi) aynı anda uygulanabilmesi söz konusu değildir
ve aralarında mevcut olan bir seçim durumunu temsil eder. Bu nedenle para otoriteleri
aralarından ikisini seçer ve birinden fedakârlıkta bulunurlar.
Parasal birlik üyeliği veya sabit kur durumunda döviz kurunun değişmezliği
katidir. Bu köşe bu şekilde kalır. Parasal birlik içinde finansal açıklık olacak ve
sermayenin üyeler arasında dolaşımına bir engel konulamayacaktır. Dolayısıyla bu köşe
de korunacaktır. Bu nedenle son köşe olan bağımsız para politikası uygulamasından
vazgeçilecektir. (Fukuda, 2002, s. 11).
Bu arada Avrupa Birliği’nin bu durumun üstesinden nasıl geldiğine değinelim.
Avrupa yolu diyebileceğimiz bu çözüm yolu son 40-50 yılı alan uzun bir süreçten
35
geçmiş, Avrupa Birliği için Ortak Pazar’ın yolunu açmıştır. Şekil 2, Euro alanı ülkeleri
için geri dönülmez sabit döviz kuru altında ve buna uygun olarak Euro’yu benimseyen
ülkelerin ulusal düzeyde para politikası özerkliği taşıyamadığı durumu çözüm yolu
olarak temsil etmektedir. Aynı zamanda Euro alanının ülkelerinin döviz kurları
dünyanın geri kalanına karşı dalgalanmaya bırakılmıştır (Mongelli, 2008, s. 13).
Avrupa Birliği/Euro Alanı
AB Ortak Pazarı
(=Euro alanı içinde ticaret ve faktör hareketliliği serbestisi)
Dalgalı döviz kuru
Dünya’nın
geri kalanı
Geri dönüşsüz
sabit döviz kuru
Ülke seviyesinde
politikası yetkisizliği
para
Yüksek derece
para politikası otonomisi
Şekil 2. İmkansız üçleme’nin avrupa çözüm yolu
Kaynak: Mongelli, 2008, s. 13
2.6.2.2. Geçiş ve Adaptasyon Maliyetleri
Tek bir para birimini kullanmanın bir diğer maliyeti de giriş-çıkış maliyetleri
veya geçiş maliyetleridir. Bu, ortak para biriminin basılması ve piyasaya sürülmesi için
katlanılması gereken maliyetleri içerir. Bunlar; idari maliyetler, yasal maliyetler,
donanım maliyetleri ve yeni hesap biriminin neden olacağı psikolojik maliyetler olarak
kendini göstermektedir. Ayrıca bu psikolojik maliyetlerin kaybolması da oldukça uzun
vadeye yayılabilir. Bunun yanında, parasal birliğin başlangıcında bir ülke yanlış bir
nominal döviz kuru paritesini seçerse, diğer üye ülkelere kıyasla daha yüksek bir
rekabet gücüne sahip olabilir ya da rekabet gücünü tamamen kaybedebilir. Söz konusu
ülkede dış dengesizlik, ekonomik aktivitenin yanında fiyatlar ve ücretlerin yapısı diğer
üye ülkelerde geçerli olan fiyatlar ve ücretlere uyum sağlayıncaya kadar devam
edecektir ( Mongelli, 2002, s. 8-9).
Giriş maliyetleri açısından yeni para birimine uyumla alakalı birçok maliyet söz
konusu olmaktadır. Örneğin madeni para maliyetleri, politik otorite başlama maliyetleri,
ayarlama maliyetleri bunlar arasında sayılabilir. Yine gerçek para, zaman ve diplomasi
açısından bir politika otoritesi olarak ortak bir merkez bankası oluşturmanın maliyetleri
söz konusudur. Ayrıca, şirketler ve pazarlar hesaplarını yeni para birimine
taşıyacağından, tüketiciler de yeni değerleme metotlarını öğrenmek durumunda
kalacaklardır (Fukuda, 2002, s. 119).
36
2.6.2.3. Phillips Eğrisi Açısından Maliyet
Yukarıda Enflasyon hızlarındaki benzerlik kriterini ele alırken sözü edilen
Phillips eğrisi, ülkeler açısından bir maliyet unsuru durumuna gelebilmektedir. Ülkeler
farklı Phillips eğrilerine sahip iseler, parasal birlik sorun oluşturma potansiyeli
taşımaktadır.
Şöyle ki, ülkeler kendi durumlarına uygun olarak farklı enflasyon ve işsizlik
oranını optimal olarak belirleyip bunu hedeflemek isteyebilirler. Eğer ülkeler optimal
enflasyon oranlarına ulaşmışlarsa sabit döviz kurunu sürdürmek birbirlerinin
çıkarlarıyla örtüşmeyecek, uyumlu olmayacaktır. Parasal birlik bu ülkelerin bazılarını
veya hepsini kendi optimal noktalarından farklılaşmaya zorlayacaktır (Baimbridge and
Philip Whyman, 2003, s. 23).
Bu durumu parasal birliğin neden olduğu bir maliyet olarak tanımlayan Fleming
(1971)’e göre, döviz kurunun sabitlenmesi enflasyonu belirli bir düzeyde tutmak için
katlanılması gereken işsizlik düzeyini artıracak veya para alanında belirli bir düzeydeki
istihdam haddine karşılık gelen enflasyon haddini artıracaktır.
2.6.2.4. Senyoraj Kaybı Nedeniyle Ortaya Çıkan Maliyet
Parasal birliğe girmenin ortaya çıkarabileceği bir diğer potansiyel maliyet unsuru
senyoraj kaybı nedeniyle kamu bütçesi ile ilgilidir. Ülkeler artık para ve para
benzerlerinin kullanma hakkının doğurduğu faydayı daha fazla sürdüremeyecek,
böylece diğer vergileri kullanmak zorunda kalacak, bu da bozulmalar üretecek ve
verimlilikte bir kayıp ortaya çıkacaktır (Hansen and Nielsen, 1997, s. 128). Yüksek
enflasyon geçmişi olan bir ülke için daha istikrarlı ekonomilerle girilecek bir parasal
birlik, bu ülkenin para basımından elde edeceği gelirlerini azaltabilir. Bu özellikle
enflasyon vergisinin arzu edilen bir durum olduğu, vergi sisteminin az gelişmiş olduğu
ekonomiler için geçerlidir. Gelirlerde ortaya çıkan bu azalma, daha yüksek bütçe açığı
veya birlik tarafından daha fazla tazminat ödenmesini gerektirir (Weimann, 2002, s. 5).
2.6.3. Fayda ve Maliyetlerin Değerlendirilmesi
Şunu belirtmek gerekir ki; parasal birliğe katılmanın maliyeti üye ülkeler
açısından, Phillips eğrileri ile belirlenen tercihlerinin gerçeği ne derecede yansıttığına ve
düşük enflasyonun, işsizlik cinsinden gerçek bir maliyetinin olması durumunda ise,
37
birliğe üye ülkelerin enflasyon - işsizlik tercihlerinde ne derecede bir uyum
sağladıklarına bağlı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, ülkelerin büyüklükleri ve buna
bağlı olarak ekonomilerinin açık olup olmaması da maliyeti etkileyen faktörler
arasındadır (Aktan, 1983, s. 55). Belirtilen maliyetler daha çok dışa kapalı ve büyük
ülkeler için geçerli olup, dışa açık ve küçük ülkelerde sözü edilen bazı maliyetler
faydaya dönüşebilmektedir. Şöyle ki; büyük ve kapalı ekonomilerde para politikalarının
politika aracı olarak önem arz etmesine karşılık, küçük ve dışa açık ekonomilerde
uluslar arası ekonomik ilişkilerde bir yandan fiyatları etkileme gücünün kayboluşu,
diğer yandan bu ülke parası için beklenen spekülasyonların giderilmesi bu ülke için
politika ve istikrar anlamında rahatlatma manasına gelebilmektedir. Ayrıca, açık bir
ekonomi için gerek kambiyo politikasının iç fiyat ve gelir istikrarı açısından dış
dengesizliği gidermede uygun bir politika aracı olmaması, gerekse böyle ekonomilerin
para veya döviz kuru aldanmasıyla bağdaşmaması nedeniyle, küçük ve açık ekonomiler
için söz konusu maliyet gerçek bir kayıp doğurmamaktadır.
Bununla beraber, üye ülkeler açısından parasal birlikten beklenen faydaların
derecesi de üye ülkenin diğer ülkelerle olan ekonomik entegrasyonuyla orantılı
olacaktır. Birliğe üye ülkeler arasındaki ekonomik açıklık ne kadar fazla ise birlik
ülkeleri arasındaki sabit kurun geçerli olmasından elde edilen kazanımlar da o kadar
fazla olacaktır. Bunun yanında parasal birliğe üye olan bir ülke diğer üyelerle ne kadar
çok entegre olursa parasal birlikten dolayı uğrayacağı kayıpların miktarı o kadar az
olacaktır. Krugman ve Obstfeld (2003)’in analizlerinden faydalanarak ülkelerin
entegrasyon dereceleri ile parasal birlikten elde edecekleri kazanç ve kayıplar şu
grafikle gösterilebilir (Vergil, 2007, s. 85-86):
Parasal birliğin
fayda ve maliyetleri
Fayda
Fayda < Maliyet
Fayda > Maliyet
Maliyet
E1Birlik üyesi ülkelerin ekonomik entegrasyon derecesi
Şekil 3. Parasal birliğin fayda ve maliyetlerinin karşılaştırılması
Kaynak: Vergil, 2007, s. 85-86
38
Şekil 3'e göre bir ülkenin parasal birliğe katılması için diğer ülkelerle en az E1
seviyesinde
ekonomik
entegrasyona
girmesi
gerekmektedir.
E1’in
sağındaki
entegrasyon seviyelerinde ülke net fayda elde ederken solundaki seviyelerde maliyet
faydayı aşmaktadır.
Parasal birliğin
Fayda ve maliyetleri
Fayda
Fayda > Maliyet
Fayda < Maliyet
Maliyet1
Maliyet
E1 E2
Birlik üyesi ülkelerin
ekonomik entegrasyon derecesi
Şekil 4. Negatif şok durumunda parasal birliğe katılma durumu
Kaynak: Vergil, 2007, s. 86-87
Parasal birliğin fayda ve maliyetlerine yukarıda değindik. Bunların çoğu
dinamik nitelikte olup bir ülke için zamanla aşağı veya yukarı kayabilmektedir. Birlik
üyesi ülke için dış faktörlerden kaynaklanan olumsuz bir durumda örneğin, ihraç
mallarına olan talepte artma ve azalmalar daha sık ve daha büyük miktarlarda ortaya
çıkmaya başlamışsa bu şoklardan dolayı uğradığı kayıplarda artış ortaya çıkacaktır. Bu
ülke için istihdam ve üretimde ortaya çıkacak olan istikrarsızlıklar döviz kuru
politikasıyla düzeltilemeyeceğinden ancak daha fazla entegrasyonla bunun üstesinden
gelebilecektir. Dolayısıyla Şekil 4'te görüldüğü gibi yeni durumda ekonomik
entegrasyon derecesi en az E2 seviyesinde olmalıdır (Vergil, 2007, s. 86-87).
2.7. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar ve Ampirik Çalışmalar:
1980 Sonrası
Geleneksel optimal para alanı teorisi yaklaşımının bakış açısı; uzun vadede
enflasyon-istihdam arası dengelemenin eşliğinde, kısa vadede fiyat yapışkanlığının ve
39
şoklara karşı istihdam ayarlamalarının yapıldığı bir ekonomik ortamı yansıtmaktadır.
Talebin uyarılmış ve arzın son derece elastik olduğu varsayılır.
Son otuz yıldır makroekonomide meydana gelen temel gelişmeler, bir dereceye
kadar, “yeni” optimal para alanı teorisine dâhil edilmiştir. Genel olarak geleneksel
optimal para alanı teorisinin temel yaklaşımlarının bu modernizasyona direndiği
söylenebilir. Wihlborg ve Willett (1991), deGrauwe (1992), ve Tavlas (1993) son
gelişmeleri
incelemiş
ve
teorinin
literatürüne
sokabilmek
için
girişimlerde
bulunmuşlardır. Esas olarak bu uğraştıkları yaklaşımlar da, alternatif döviz kuru
rejimlerinin uygunluğunu değerlendirmek için kullanılan koşulları değiştirmeye ve
modernize etmeye yarayacaktır (Goldberg, 1999, s. 52).
Geleneksel yaklaşım ve bütünleştirici aşamadan sonra bir süre optimal para alanı
teorisi literatüründe duraksama yaşanmış ancak, özellikle 1980’lerin ikinci yarısından
sonra Avrupa Birliği’nin parasal birlik yolunda attığı adımlar ve makroekonomide
yaşanan gelişmelerle birlikte optimal para alanı teorisi yeni yaklaşımlar çerçevesinde
yeniden ele alınmaya başlanmıştır.
Tavlas (1993) optimal para alanı teorisi tartışmaların, beklenti oluşumu,
kredibilite ve zaman tutarsızlığı konularına dönmesiyle büyük değişim geçirdiğini
söylemektedir. Örneğin, ‘zaman tutarsızlığı’, politika yapımcıları ve ücret saptayanlar
bir oyun içine girdiklerinde enflasyonun artabileceğini söyler. Fiyat istikrarını
amaçlayan bir para politikasının enflasyonu azaltma maliyetleri, merkez bankasının
kredibilitesi ne kadar yüksekse o kadar düşük olacaktır (Horvath, 2003, s. 18-19). Bu
gibi yeni yaklaşımlar teoriye yeni bir boyut kazandırmaktadır.
2.7.1. Optimal Para Alanları Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar Dönemi
2.7.1.1. Phillips Eğrisi ve Uzun Dönemde Para Politikalarının Etkisizliği
Bütünleştirici aşamada optimal para alanı teorisine göre, esnek döviz kuru
sistemi, bir ülkeye Phillips eğrisi üzerinde optimal bir noktada olmayı sağlayacak
bağımsız para politikasının uygulanmasına olanak sağlamaktadır. Yine bu aşamada
ortaya konulduğu üzere, parasal bütünleşme ile algılanan temel maliyetlerden birisi, üye
ülkelerin ulusal para politikaları üzerindeki doğrudan kontrollerini kaybetmeleridir
(Özer, 2007a, s. 50).
Ancak bu literatürde yer alan enflasyon-işsizlik ödünleşmesine getirilen
parasalcı eleştiriye göre işgücü, ücret belirlemesinde nominal değil reel ücretleri göz
40
önüne alır. Bu durumda statik Phillips eğrisi, enflasyonist bekleyişleri göz önüne alacak
şekilde değişmelidir (Arslan, 2002, s. 12).
2.7.1.2. Kredibilite
Geleneksel aşamada belirtildiği üzere bir optimal para alanının oluşabilmesi için
gerekli ön koşullardan biri de enflasyon oranlarının yakınlıdır. Ülkeler parasal
entegrasyon için maliyetlerini değerlendirirken, enflasyonun düşük düzeyde kalmasını
veya düşük düzey hedefini ön planda tutarlar.
Düşük enflasyonu koruma vaadi olan para otoriteleri, gelecek dönem için
enflasyon beklentileri olan ve ücret sözleşmelerini de bu beklentiler doğrultusunda
biçimlendirmeyi düşünen ekonomik ajanlarla oyun oynayabilirler. Onlar için, kısa
dönem Phillips eğrisi boyunca işsizliği azaltmak için beklenmedik bir şekilde
enflasyonu yükseltmek çok cazip olacaktır. Fakat bu yalnızca bir kere yapılabilir.
Ajanlar bu stratejiyi hızla öğrenecek ve gelecek dönem enflasyon beklentisi için
kullanacaklardır. Yani para otoritelerinin bu takdiri gelecek dönem aynı işsizlik
oranında daha yüksek enflasyon olarak sonuçlanacaktır. Peki para otoriteleri enflasyonu
dizginlemek için şimdi ne yapacaktır? Ya kredilerini yükseltmeleri, güvenilirlik
kazanmaları gerek, ya tamamen güvenilir sabit döviz kuru rejimini benimsemeleri
gerekir ya da enflasyon yanılgısı problemini çözmek için ortak bir para alanına
katılması gerekir. Yani, enflasyon hızlarındaki benzerlik kriteri bir para birliğine dâhil
olmanın olası bir sonucu olmakla birlikte, gerekli bir önkoşul değildir (Broz, 2005, s.
63).
2.7.1.3. Döviz Kuru Ayarlamalarının Etkinliği
Mongelli (2002) döviz kuru ayarlamalarının gerçekten etkin olup olmadığını
sorgular. Eğer değilse, bir ayarlama mekanizması olarak döviz kurunu kaybetmenin
maliyetine katlanmak anlamlı olmayacaktır (Broz, 2005, s. 68). Bu konuda yani, döviz
kuru politikası aracını kaybetmenin maliyeti konusunda bu dönemde 2 farklı görüş
ortaya atılmıştır. Krugman (1991 ve 1993) ve Tavlas (1993)’a göre, nominal döviz
kurundaki değişiklikler, dış dengesizliklerin giderilmesinde yeterince etkili değildir,
etkisini geç gösterir (Özer, 2007b, s. 87). Bu durum nominal kur değişmelerinin
etkinliğini azaltmakta ve para politikası ile kur politikası üzerinde bağımsızca hareket
edebilme yetkisini kaybeden ülkelerin karşılaştıkları maliyetleri azaltmaktadır.
41
Diğer taraftan ikinci görüşün sahibi De Grauwe (2000), 1980’li yıllarda çeşitli
ülkelerde görülen devalüasyonları ve istikrar kazandırıcı etkilerini inceledikten sonra,
nominal kur ayarlamalarının bazı özel koşullarda, ekonomide istikrarın yeniden tesis
edilebilmesinde etkili olduğunu belirtmektedir. Bu durumda ise, parasal birlik üyesi bir
ülkenin kur aracı üzerinde kontrolünü yitirmesinden kaynaklanan bazı maliyetlere
katlanması söz konusu olacaktır (Arslan, 2002, s. 13).
2.7.1.4. İşgücü Piyasalarında Kurumsallaşma Farklılığı ve Belirsizlik Altında
İşgücünün Hareketliliği
İşgücü piyasalarında hareketlilik konusunun önemini ilk kez Mundell (1961)
kabul etmiştir. Fakat bu konuda hesaba katılması gereken başka mevzuların da varlığı
zaman içinde anlaşılmış ve yazarlar tarafından dikkat çekilmiştir.
İşgücü
piyasalarının
merkezileşme
derecelerine,
sendikaların
güçlülük
derecelerine bağlı olarak ekonomide farklı makroekonomik etkilerle karşılaşılmaktadır.
Broz (2005), Bruno ve Sachs’ın 1985 yılındaki tespitlerini yansıtarak konuyu
açıklamıştır. Buna göre; merkezileşmiş bir işgücü sendikası olduğu yerde meydana
gelen bir arz şoku nominal ücret aşırı artışlara neden olmayacak çünkü ücretlerdeki aşırı
bir artış, reel ücretleri aynı seviyede bırakarak daha fazla enflasyon artışına neden
olacaktır. Ancak bu demek değil ki, her zaman sendikaların büyüklüğü ile işgücü
piyasalarının elde ettiği faydalar doğru orantılı olacak (Broz, 2005, s. 68).
Bunun yanında yine Mundell (1961)’in faktör hareketliliği analizine uygulanmış
bir başka model de Bertola tarafından 1989’da ortaya konmuştur. Buna göre de; iki
bölgedeki gelirin belirsiz ve taşınma maliyetlerinin sabit olduğu bir durumda bireyin
bölge değiştirme tercihi incelenmiştir. Modele göre birey ancak iki bölge arasındaki
gelir farkının taşınma maliyetlerini, gelecekte fikir değiştirme olasılığını ortadan
kaldıracak kadar aştığı durumda yer değiştirecektir. Dolayısıyla farklı yer ya da
sektörler arasında gelecekteki kazançlarla ilgili belirsizlik arttıkça birey yer değiştirme
konusunda negatif eğilimli olacaktır (Özer, 2007a, s. 53).
1980’lerden sonra artan ilgiyle beraber yeni konular çerçevesinde yeniden
değerlendirilen optimal para alanı teorisi, bir yandan ekonometri alanında ve veri elde
etmede yaşanan gelişmeler, diğer yandan Avrupa’nın Ekonomik ve Parasal Birlik
sürecinde kat ettiği yol doğrultusunda uygulamaya yönelik bazda da incelenme imkanı
bulmuştur. Teoriyi destekleyen bu ampirik çalışmalara aşağıda kısaca değineceğiz.
42
2.7.2. Optimal Para Alanı Konusunda Ampirik Çalışmalar
Yukarıda da değindiğimiz gibi özellikle son otuz yılda ekonomide ve
uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler bilim adamlarının optimal para alanı teorisi
üzerine daha fazla eğilmelerine neden olmuştur. Avrupa ekonomik ve parasal
bütünleşmesine olan ilginin artmasıyla Ekonomik ve Parasal Birlik konusu özellikle de
optimal para alanı teorisinin koşulları uygulamaya yönelik olarak bilim adamlarının
çalışmalarına malzeme olmuştur. Bu konu üzerinde yapılan ampirik çalışmaların çoğu,
normal olarak, Avrupa ülkelerini kapsasa da dünyanın çeşitli ülke ve bölgeleri üzerine
yapılmış çalışmalar da mevcuttur. Son zamanlarda teori üzerine yapılmış ampirik
çalışmaların bazılarına aşağıda kısaca değinilmiştir.
Örneğin; Frankel ve Rose (1997), ülkeler arası entegrasyonun ticaret ile ve
uluslararası ticaretin, yüksek korelasyon içeren konjonktürel dalgalanmalarla doğru
orantılı olduğu yönünde bir hipotez geliştirmişlerdir. Bu hipotezlerini test etmek üzere
yirmi endüstrileşmiş ülke için ikili ticaret ve nominal gayrisafi yurtiçi hasıla
değişkenlerini yıllık panel veriler şeklinde kullanmışlardır. Çalışma sonucunda ikili
ticaret yoğunluğu derecesi ile faaliyetlerinin ülkelerarası ikili korelasyonu arasında
güçlü pozitif bir ilişki bulmuşlardır. Tarihsel olarak, giderek artan ülkelerarası
entegrasyonun, yüksek uyum içeren dalgalanmalara sebep olduğu ve dolayısıyla
birbirleriyle yakın ticaret bağı olan ülkelerin konjonktürel dalgalanmaları arasındaki
korelasyonun da daha yüksek olacağı sonucuna varmışlardır (Samsar, 2003, s. 14-15).
İşgücü piyasalarının entegrasyon derecesini araştırmak isteyen Bayoumi ve
Prasad (1996), sekiz ABD bölgesi ve sekiz AB ülkesini çalışmalarına katmışlardır.
Sonuçlar işaret etmektedir ki; ABD’de bölgeye özel şoklar ticareti olmayan mallarda
daha önemli iken, AB’de ülkeye özel şoklar ticareti olan mallar sektörü üzerinde
kendini göstermiştir. Bu da göstermiştir ki; ABD entegre olmuş bir iş piyasasına
sahipken, Avrupa’da işgücü akımları düzenlemeleri kolaylaştırıcı görünmemektedir
(Horvath, 2003, s. 27).
Blanchard ve Katz (1992)’de, ABD’de bölgeler arası göçün iç uyumu
gerçekleştirmede, göreceli ücretlerden de işgücüne katılım oranından da daha etkili
olduğunu bulmuşlardır. Daha yakın zamanda Obstfeld ve Peri (1998) Blanchard ve Katz
(1992)’ın geliştirdiği VAR yaklaşımını kullanarak, bölgesel şokları ve bunların işgücü
piyasalarındaki dinamiklerini tanımlamaya çalışmışlardır. Beklendiği gibi, Kuzey
43
Amerika’da işgücü piyasalarındaki uyum Avrupa’ya nazaran çok daha hızlı çıkmıştır
(Cortinhas, 2002, s. 7).
Teori üzerine Bayoumi ve Eichengreen’in farklı zamanlarda farklı çalışmaları
literatürde göze çarpmaktadır. Yazarlar örneğin; 1993’teki çalışmalarında, toplam arz ve
talep şoklarının on bir Avrupa Topluluğu üyesi ülke ile sekiz ABD bölgesi üzerindeki
etkilerini çıktı ve fiyat verileri kullanarak incelemişlerdir. Her ülke için farklı yapısal
VAR (structural vectorautoregression model) modeli kullanarak yaptıkları çalışmada
kullandıkları yapısal VAR modeli hem şokların ayırt edilmesinde hem de ekonomilerin
şoklar karşısındaki uyum hızının tespit edilmesinde kullanılmıştır. Belirledikleri
çekirdek grup üzerinde arz ve talep şoklarının daha küçük ve daha ilişkili olduğunu,
aynı zamanda arz şoklarının ABD’nin çekirdek grubu için ekonomi üzerine, Avrupa
Topluluğu’ndakine nazaran, daha az maliyetli olduğunu, şok sonrası uyumun daha hızlı
olduğunu dolayısıyla ABD’nin optimal para alanına daha yakın olduğunu bulmuşlardır.
İkili 1997 yılındaki bir başka çalışmalarında optimal para alanı teorisinin döviz
kurunu istikrarlı hale getirecek ve parasal birliği arzulatacak özelliklere odaklandığını
söylemişlerdir. Teoriye göre bu karakteristiklerden üç tanesi olan; çıktının asimetrik
şokunun, ticaret
bağlantısının
ve ülkenin
ekonomik büyüklüğünün analizine
yönelmişlerdir. Çıktı şokunu ise iki ülkedeki logaritmik nispî çıktının değişmesindeki
standart sapma olarak ölçmüşler ve iki ülke ihracat malları kompozisyonu arasındaki
farklılığı çıktı şokları için ikinci gösterge olarak ilave etmişlerdir. İkili ticaret verilerini
kullanarak ticaret bağlantısının önemini hesaplamak istemişler, bunu da ülkelerin
karşılıklı olarak
yaptıkları ihracatın GSMH’ya oranlarının ortalaması olarak
hesaplamışlardır. Üçüncü olarak, iki ülkenin ekonomik büyüklüklerinin ölçüsü olarak
ABD doları bazında reel GSYİH logaritmasının ortalamasını kullanmışlardır.
Çalışmanın devamında döviz kuru değişkenliğini tahmin ederek Almanya’yı üç
farklı yıl için referans olarak seçmişlerdir. Döviz kuru değişkenliğinin öngörü
sonuçlarına ‘OCA Index’ adını vermişlerdir. Bu endekse göre sonuçlar Avrupa’nın üç
gruba ayrılabileceğini ortaya koymuştur. İlk grup Avrupa Para Birliği’ni oluşturacak
ana gruptur. Bunlar Avusturya, Belçika, Hollanda, İrlanda, İsviçre ve Almanya’dan
oluşmaktadır. İngiltere, Danimarka, Finlandiya Norveç ve Fransa’dan oluşan ikinci grup
Avrupa Para Birliği’ne dâhil olmak arzusunda olan grubu; İsveç, İtalya, Yunanistan,
İspanya ve Portekiz ise Avrupa Para Birliği’ne dâhil olmaktan uzak olanların içinde
bulunduğu grubu oluşturmuştur (Samsar, 2003, s. 7-10).
44
Optimal para alanı teorisi kriterlerinin ortak hareketliliği üzerinde yoğunlaşan bir
çalışmada Ricci (1997), hangi koşullar altında bir para birliğine dâhil olmanın kazanç
sağlayacağını iki ülkeli bir model ile araştırmıştır. Ricci (1997), net kazançları etkileyen
faktörler arasında; ülkeler arasındaki reel şokların korelasyonu, emeğin hareketliliğinin
derecesi, maliye politikası araçlarının sağladığı uyumun derecesi, ülkedeki enflasyon
eğilimiyle para birliğinin enflasyon eğilimi arasındaki fark, iç piyasadaki parasal
şokların değişkenliği ve ortak paranın kullanılmaya başlanması ile elimine edilen telafi
edilemeyen etkinlik kayıpları olduğunu öne sürmüştür. Ricci (1997)’nin çalışmasının
temel bulgusu, ekonominin dışarıya açıklığının net kazançlar üzerindeki pozitif
etkisinin öncü çalışmalarda ortaya konulduğu gibi olmadığı şeklindedir (Özer, 2007b, s.
63).
Bölge düzeyinde çalışılan modellerden birinde Coenen ve Wieland (2000),
alternatif para politikası stratejilerini değerlendirmek için bir Euro alanı modeli
kurmuşlar ve bu amaçla üye ülkelerin ilgili makroekonomik zaman serilerini bir araya
getirip, daha sonra bütün olarak Euro alanı için kurdukları modeli tahmin etmişlerdir.
Stokastik dinamik genel denge modeli kullanılan diğer bir çalışmada Smets ve Wouters
(2002), Euro alanı içinde GSYİH, tüketim, yatırım, fiyatlar, reel ücretler, istihdam ve
nominal faiz haddini tahmin etmişlerdir. Stokastik dinamik genel denge modelinin
kullanıldığı başka bir çalışmada Ferrero (2005), para ve maliye politikasının ortak
yürütüldüğü bir para birliğini analiz etmiş ve dış şokların etkilerinin yumuşatılmasında
maliye politikasının önemli bir rolü olduğu ve para politikasının fiyat istikrarını
sağlamaya yöneltilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır (Özer, 2007b, s. 88).
Hong Kong Enstitüsü (Hong Kong Institute For Monetary Research) tarafından
GSYİH verileriyle yapılan eş bütünleşme testinde Çin’in kendi içinde bir optimal para
alanı oluşturamayacağı ancak Doğu Çin ile Hong Kong’un bir optimal para alanı
oluşturabileceği sonucuna varılmıştır. Sabit sermaye yatırımları ile yapılan eş
bütünleşme testinde ise Çin ve Hong Kong’un kesinlikle bir optimal para alanı
oluşturamayacağı saptanmıştır. Parasal verilerle ilgili yapılan çalışmalar da Doğu Çin
ile Hong Kong’un dış şoklarda benzerlik gösterdiğini ve optimal para alanı
oluşturabileceklerini saptamıştır. Tüketici Fiyat Endeksi ile ilgili uygulamada Çin’in
kendi içinde tutarlı ilişkide olduğu ama Hong Kong’un kesinlikle bunun bir parçası
olmadığı belirtilmiştir. Çalışmanın sonucunda eldeki veriler ışığında Hong Kong ve
Çin’in şüphe götürmez bir şekilde optimal para alanı oluşturamayacakları ortaya
konmuştur (http://www.akademiktisat.net/calisma/ab_tr/ab_para_birlik_burhan.htm).
45
2.8. Optimal Para Alanı’nda Uzmanlaşma ve Endojenlik
Bir ülkenin parasal birliğe giriş için uygunluğu bir dizi ekonomik koşula
bağlıdır. Bunlar, diğerlerinin yanı sıra, parasal birliğin diğer potansiyel üyeleri ile ticaret
yoğunluğu ve yerli iş çevrimlerinin (domestic business cycles) diğer ülkelerle ne derece
ilişkili olduğudur. Ancak uluslar arası ticaret kalıpları ve uluslararası iş çevrimi
korelasyonu endojendir. Frankel ve Rose (1997) çalışmalarında bu iki fenomen
arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yirmi endüstrileşmiş ülke için otuz yıllık veri
incelemişler ve yakın ticari bağlantıları olan ülkelerin daha sıkı korelasyonlu iş
çevrimine sahip olduklarını bulmuşlardır (Frankel and Rose, 1997, s. 1).
Frankel 1999 yılındaki makalesinde üzerinde önemle durduğu ülkelerin gelirleri
arasındaki korelasyonla ekonominin dışa açıklığını grafik üzerinde göstermiştir.
Ortak para avantajları
Grup içinde
gelir korelasyonu
ABD
baskın
Euro
Alanı
Para bağımsızlığı
avantajı baskın
Eyaletleri
İsveç
İngiltere
Danima
Japonya
ABD
AB
OCA doğrusu
Ekonominin dışa açıklığı
Şekil 5. Optimal para alanının iki önemli kriteri
Kaynak: Frankel, 1999, s. 14
Şekil 5’te gelir korelasyonu ve ekonominin dışa açıklığı eksenler üzerinde ve bu
ikisi arasındaki kombinasyonu gösteren, dönüşümü belirleyen OCA doğrusu negatif
eğimli olarak gösterilmiştir. Ülkeler birbirleriyle yüksek ticaret hacimlerine sahipseler
ve/veya yüksek gelir korelasyonuna sahipseler, parasal birliğe geçmeyi daha avantajlı
bulabileceklerdir. OCA doğrusunun yukarısında kalan ABD eyaletleri ve Euro Alanı
ülkeleri ortak paranın avantajlarıyla daha fazla fayda sağlarken, doğrunun altında kalan
bir grup ülke ise para politikasının bağımsızlığından daha fazla fayda sağlamaktadırlar.
46
Diğer yandan ortak para politikası kullanımı sonucunda gelir korelasyonunun
azalacağı görüşünü sunan Krugman Uzmanlaşma hipotezine göre, ortak para kullanımı
ölçek ekonomilerini artırır ve ticaret önündeki engelleri azaltır. Bunun sonucunda, birlik
içinde entegrasyon derecesi ve dışa açıklık seviyeleri artan ülkeler karşılaştırmalı
üstünlüğe sahip oldukları mal ve hizmetlerde uzmanlaşmaya giderler. Bu durum, üye
ülkelerin arz şoklarına daha açık olması sonucunu getirecek ve dolayısıyla gelir
korelasyonları azalacaktır (Arslan, 2002, s. 18). Şekil 6’da Krugman hipotezine göre
uzmanlaşmanın artmasıyla gelir korelasyonunun düşmesi gösterilmektedir.
Grup içinde
gelir korelasyonu
Para bağımsızlığı
avantajı baskın
Ortak para avantajları
baskın
OCA Doğrusu
Ekonominin dışa açıklığı
Şekil 6. Krugman’ın uzmanlaşma etkisi
Kaynak: Frankel, 1999, s. 25
Yani bu görüşe göre; daha önce ortak para avantajları baskın bölgede olan bir
ülke için, ekonominin dışa açıklığı arttıkça gelir korelasyonu azalacak ve ülke OCA
doğrusundan uzaklaşmış olacaktır.
Ayrıca bu durum bir çelişki doğurmaktadır. Para birliğinin optimalliği için ürün
çeşitliliği önemli bir kriter iken burada bütünleşme, ürün çeşitliliğini azaltmaktadır. Para
birliğinin sınırlarını artırıp çeşitlilik artırılması düşünülse de yine artan uzmanlaşmayla
ürün çeşitliliği azalacaktır. Bu duruma göre, yeterli çeşitlilikte ürüne sahip olmayan
ülkeler ortak para kullanımı yoluna gitmemelidirler (Özer, 2007b, s. 68).
47
Grup içinde
gelir korelasyonu
Ortak para avantajları
baskın
3
Para bağımsızlığı
2
avantajı baskın
1
APB
OCA doğrusu’
AB
OCA doğrusu
Ekonominin dışa açıklığı
Şekil 7. Bir ülkenin önce ab’ye sonra apb’ye üye olması durumu
Kaynak: Frankel, 1999, s. 24
Frankel’in (1999) İsveç’in Avrupa Birliği’ne oradan da Avrupa Parasal
Birliği’ne dâhil olduğunu tahayyül ettiği çalışmasında, bu ülkeyi başlangıçta 1
noktasında iken, AB’ye üye olduğu 2 noktasına getirmiş ve hem ticaret bütünleşmesinin
hem de gelir korelasyonunun artacağını öne sürmüştür. Eğer bu durumdaki ülke,
Avrupa Parasal Birliği gibi bir birlik oluştururlarsa ticari bütünleşmenin ve gelir
korelasyonunun daha da artacağını ve bu ülkelerin OCA doğrusunun üstünde bir yerde
yer alacaklarını belirtmektedir. Ülke bu yönde bir hareketle optimal para alanı
kriterlerini karşılamaya daha da yaklaşmış olacaktır (Frankel, 1999, s. 24). Dahası
ülkeler, Frankel ve Rose (1997)’ye göre, birliğe katılmadan önce kriterleri
sağlayamasalar bile birliğe katılım sonrası bu kriterleri sağlayabileceklerdir.
Bu konu üzerine Eichengreen (1996) uzmanlaşma hipotezini incelediği
çalışmasında, Avrupa’da uzmanlaşmanın arttığı ancak üretim yapısının ülkelere
yayılarak genişlediği sonucuna ulaşmıştır. Rose ise 2000’deki çalışmasında 1970-1990
arasında 186 ülkeyi incelediği deneysel çalışmasında, parasal bütünleşmenin ticaret
kazançları üzerinde olumlu sonuçlar yarattığı sonucuna ulaşmıştır (Arslan, 2002, s. 19).
Sonuç olarak, uzmanlaşma ve içsellik hipotezlerinden hangisi geçerli olursa olsun,
Ekonomik ve Parasal Birliğe üye ülkeler için olumlu sonuçlar doğuracağı yapılan
uygulamaya yönelik çalışmalarla ortaya konulmaktadır.
48
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE PARASAL BİRLİĞİN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ
Avrupa’da parasal entegrasyon sürecini incelemeden önce Avrupa’yı parasal
entegrasyona zorlayan şartların gözden geçirilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını
sağlayacaktır. İkinci dünya savaşı sonrasında dağılan altın para sistemine alternatif
sistem arayışlarına bir yanıt olarak ortaya çıkan Bretton Woods sisteminin başarısız
olması ve 1970’li yıllarda ortaya çıkan petrol şokları, Avrupa Birliği ülkelerini yeni
arayışlara itmiş, birlik içinde parasal entegrasyon oluşturma fikri benimsenmeye
başlanmıştır.
3.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Uluslararası Para Sistemi ve Bretton Woods
II. Dünya Savaşı sonrasında, savaşta hasar gören ekonomileri yeniden
canlandıracak uluslararası finansal bir sisteme şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla
çeşitli ülkeler, 1944 yılında Amerika'nın Bretton Woods (New Hampshire) kasabasında
uluslararası bir konferans düzenlemişlerdir. Uluslararası finans ve para ilişkilerinin
yeniden yapılandırılması amacıyla toplanan konferans 44 ülkenin katılımıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu konferansın katılımcıları, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve
Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD)'nın temellerini atmışlarıdır. Ayrıca sabit
döviz kuru ile birlikte para birimi olarak Amerikan dolarının kullanıldığı bir sistemin
uygulanması konusunda da karar birliğine varmışlardır (Dammasch, 2007, s. 4-5).
Bretton Woods’ta toplanan Konferans’ta alınan kararlar ile kurulan ve 15
Ağustos 1971 tarihine kadar süren uluslararası para sistemi, altın döviz standardına
dayanmıştır. Altın döviz standardının geçerliliği için bir banker ülkenin varlığı ve
sistem içindeki diğer ülkelerin sınai üretim için kullandıkları altınları belirli sabit
fiyattan banker ülkeye vermeleri gerekmektedir. Banker ülke, altınları sadece rezerv
olarak saklar ve diğer ülkeler talep ettikleri anda kendi milli parasını altına çevirir.
Diğer ülkelerin paralarının altına doğrudan konvertibilitesi yoktur. Altın döviz
standardının geçerli olduğu Bretton Woods Sistemi’nde ABD doları, ABD Hükümeti
tarafından onsu 35 dolardan altına çevrilebilmekteydi. Diğer ülkeler ise kendi
paralarının dolara karşı fiyatını kendileri serbestçe belirlemişlerdir (Karluk, 1998, s.
416).
49
Bretton-Woods'da getirilen uluslararası para sistemi, ABD dolarının altına, diğer
paraların da ABD dolarına bağlı olduğu bir "altın-kambiyo" (altın-dolar) sistemidir. Bu
sistemde ABD doları uluslararası rezervlerin tutulduğu ve döviz kuru istikrarını
sağlamak için kullanılan temel para konumunu taşımaktadır. Doların sistem içindeki bu
konumunu ifade etmek üzere, dolar için, anahtar para, rezerv para ve müdahale parası
gibi nitelemeler yapılmıştır. Bu sistemde her ülke ulusal parasının değerini dolar
cinsinden tanımlamış, her ülke parasının bir dolar paritesi belirlenmiştir. Ancak, bu
paritelerin belli koşullar altında ara-sıra değiştirilmesi (devalüasyon ve revalüasyon)
mümkün olduğundan, sistem bir "ayarlanabilir sabit kur" sistemi özelliğini taşımıştır
(Şakal ve Şahin, 2009, s. 4). Bu sistem dış ticaret üzerindeki kur belirsizliğini azaltarak
ekonomik istikrara katkıda bulunur. Diğer yandan olası bir ayarlama beklentisi
(devalüasyon) yoğun spekülasyonlara yol açabildiğinden ekonomide kriz yaratmaya
elverişli bir sistemdir (Özdemir ve Şahinbeyoğlu, 2000, s. 5).
Bretton Woods Sistemi, İngiltere ile Amerika arasında bir uzlaşmanın
sonucunda şekillenmiştir. Konferansa birisi Keynes tarafından hazırlanan Keynes yani
İngiliz Planı diğeri de Hazine Bakanı H. Dexter White tarafından savunulan Amerikan
Planı olmak üzere iki tasarı sunulmuştur. White Planı yapılan ufak bir takım
değişikliklerle kabul edilmiştir (Seyidoğlu, 2009, s. 751). Amerikan Planı’na göre,
bütün ülkeler paralarının değerini altın ile ifade edecek ve sadece ödemeler
bilançosunda yapısal sorunlar ortaya çıktığı zaman devalüasyon yapabileceklerdi. ABD,
bu plana göre doların değerini altına bağlamakta ve 1 ons (31 gram) altının fiyatını 35
dolar olarak belirlemektedir. ABD Merkez Bankası, çıkaracağı dolarlar için %25
parasal altın stoku bulundurma şartını ve doların altın konvertibilitesini tam olarak
kabul etmektedir. Yani, diğer ülkelerin merkez bankalarının talebi halinde, kendi ulusal
paraları 1 ons altın= 35 dolar paritesi üzerinden altına çevrilecekti (Bayraktutan ve
Barışık, 2007, s. 114).
Sonuç olarak kriz eğilimleri her ülkede her zaman mevcut olduğundan ilk
Bretton Woods Sistemi açıklandıktan yirmi yıl sonraya kadar belirli ölçülerde başarılı
olmuştur. ABD Dolarına rezerv para olarak iki yeni para ortaya çıkmış olmuştur.
Bunlar; Alman Markı ve Japon Yen’idir. 1971’de başta Alman Markı olmak üzere,
Avrupa paralarına ve Japon Yen’ine karşı tüneldeki yılan uygulamasıyla belirli bir bant
içinde değer kaybeden ABD Doları, 1973’den itibaren dalgalanmaya bırakılmıştır.
Bretton Woods Sistemi’ne girilirken amaç, ulusal ekonomi politikalarını bozan uluslar
50
arası sıcak para ya da spekülatif para akımlarını bir ölçüde kontrol etmektir (Şişman,
2008, s. 68).
Bretton-Woods Konferansında altın- kambiyo ve ayarlanabilir sabit kur esasına
dayalı, ulusal paraların konvertibilitesini hedef alan ve tüm bu konularda IMF' yi çeşitli
görev, yetki ve imkanlarla donatan bir uluslararası para sisteminin temelleri atılmıştır.
Kısaca Bretton-Woods ya da IMF Sistemi olarak bilinen bu sistem 1970' li yılların
başlarında çökmüş; belirtilen esaslar değişmiş ve IMF' nin rolünde de buna uygun
olarak bazı değişiklikler ortaya çıkmıştır (Şakal ve Şahin, 2009, s. 3).
Savaşın sonrasında yani 1950’li yıllarda, dünya genelinde yaşanan Dolar kıtlığı,
ABD’nin Avrupa ülkeleri ile Japonya’ya açtığı dış krediler ve Marshall Yardımı gibi
hibelerle Dolar bolluğuna dönüşmüştür. ABD’nin büyüyen dış açıkları, Doların altına
konvertibilitesine olan güveni sarsmış ve neticede, Dolardan altına kaçış, ABD’nin altın
rezervleri üzerinde baskı oluşturmuştur (http://people.ku.edu/~eryilmaz/Euro_Sunu.pdf)
1967 yılında İngiliz Sterlini ve 1969 yılında Fransız Frangı’nın devalüe edilmesinin
ardından fonlar yoğun biçimde Yen ve Mark’a yönelmiştir. 15 Ağustos 1971 tarihinde
Başkan Nixon, Doların altına olan konvertibilitesinin kaldırıldığını ve altın penceresinin
kapatıldığını açıklamıştır. Böylelikle 1944 yılında kabul edilen ve 1946 yılından beri
uygulanan Bretton Woods sistemi fiilen sona ermiştir. Bu gelişmeyi takiben 1972
yılında alınan bir kararla Avrupa Para Sistemi’nde “tüneldeki yılan” olarak adlandırılan
yeni bir dönem başlamıştır (Ata ve Silahşör, 1999, s. 9).
3.2. Avrupa Birliği’nin Kuruluş ve Genişleme Süreci
Bölgesel entegrasyon kavramı, coğrafi yakınlık taşıyan ülkelerin, pazarlarını,
ekonomilerini, siyasi ve stratejik güçlerini birleştirerek bu güçlerini muhafaza etme ve
geliştirme arzusu neticesinde ortaya çıkmıştır. En kapsamlı entegrasyon hareketi olan
Avrupa Birliği, Avrupa’nın Birleştirilmesi yolundaki en önemli adımlardan biridir.
İkinci dünya savaşından sonra güç dengesinin merkezi olma özelliğini yitirmiş
görünen Avrupa karşısında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği güç
kazanmış durumdaydı. Yıkık dökük Avrupa, güçlenen bu ülkeler karşısında yeniden
yapılanmaktan başka bir çözüm bulamamıştır. Savaşın getirmiş olduğu bu sonuçlar,
Avrupa’nın barışçıl birliğinin sağlamasına yönelik entegrasyonların ortaya atılmasına
sebep olmuştur (Borchardt, 1995, s. 4). Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı, Avrupa’nın
yeniden inşasında bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Savaş sonrası Avrupa,
51
savaşın yıkıcı etkilerinden kurtulabilmek ve ekonomik bütünleşmenin getireceği
kazançlardan faydalanabilmek amacıyla barışçıl bir sistem arayışına girmiştir
(McKinnon, 1994, s. 339-342). Savaşın ekonomik, sosyal ve siyasi düzeyde yarattığı
yıkıcı etkiler bazı Avrupa ülkelerini barışçıl bir sistem arayışına itmiştir. Avrupa’da 14.
yy’ dan bu yana tarih, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk alanlarında tartışılan bir “birlik”
oluşturma fikri ancak 20. yy’ da ekonomik ve siyasi adımlar ile somutlaşmıştır. Oldukça
uzun bir tarihi geçmişe sahip olan Avrupa Birliği aniden ortaya çıkmış bir yapılanma
değildir. 9 Mayıs 1950’de Avrupa Birliği’nin fikir babalarından Fransız Dışişleri Bakanı
Robert Schuman, ilham kaynağı Jean Monnet olan Schuman Planı’nı açıklamıştır. Söz
konusu planda, aralarında yüzyıllardır devam eden bir çekişme olan Fransa ve Almanya
başta olmak üzere Batı Avrupa’nın kömür ve çelik sanayisinin tek bir çatı altında
toplanmasının Avrupa’da kalıcı barışa yönelik önemli bir adım olduğu anlayışı
benimsenmiştir. Bu anlayış ışığında, 1951 yılında Federal Almanya, Fransa, İtalya,
Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un Paris Antlaşması’nı imzalamasıylaAvrupa Kömür
ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurulmuştur (http://www.abuzmanlari.org.tr/web/docs/TRAB/Tarihce.pdf).
AKÇT’ yi kuran ve aynı zamanda Avrupa Birliğinin temelini oluşturan Paris
antlaşması, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüxemburg arasında 18
Nisan 1951 tarihinde Paris’te İmzalanmış ve 25 Temmuz 1952 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. AKÇT’ ye İngiltere, İrlanda ve Danimarka 1973, Yunanistan 1981, Portekiz
ve İspanya 1986, Finlandiya, İsveç ve Avusturya ise 1995 yılında katılmışlardır.
“Montanunion” olarak anılan bu anlaşma ile üye ülkeler arasında bir ortak kömür ve
çelik pazarı oluşturulması, ekonominin geliştirilmesi ve istihdam ile hayat seviyesinin
yükselmesinin sağlanması hedeflenmiştir (DTM, 1999, s. 10).
AKÇT’nin kurulmasının ardından, Avrupa’daki ekonomik kuruluşlar belirli bir
dönem için de olsa iki blok halinde hareket etmeye başlamışlardır. Bir tarafta
İngiltere’nin önderliğinde ve uluslararası niteliğe sahip OEEC (Organisation for
European Economic Co-operation), diğer tarafta ise altı devletin önderliğini yaptığı
1951 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile resmen yürürlüğe giren AKÇT
bulunmaktaydı. Sonraki yıllarda Avrupa’nın bütünleşmesinde yeni bir girişimin
gerekliliği hissedilmiştir (Alganer ve Çetin, 2008, s. 341,342).CAltı üye ülke Dışişleri
Bakanlarının 1955 yılında İtalya’nın Mesina kentinde yaptıkları toplantı sırasında daha
ileri bir birlik konusunda çalışmalar yapmak üzere, Belçika Dışişleri Bakanı Paul-Henri
Spaak başkanlığında bir komitenin kurulması kararlaştırılmıştır. Spaak Komitesi,
52
hazırladığı raporu ertesi yıl sunmuş ve adı geçen rapor altı ülke tarafından, 25 Mart
1957’de Roma’da imzalanarak 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir. Roma Antlaşması
ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
(Euratom/AAET) kurulmuştur. Böylece daha önceden kurulan AKÇT ile birlikte
birbirini tamamlayan üç kuruluş ortaya çıkmış olmuştur. Üçü de aynı üye ülkeler
(“Altılar”) arasında kurulmuştur. Bu üç kuruluş, bugünkü Avrupa Birliği’nin öncüsü
durumunda olan AET’nin ortak kuruluşlarıdır (Seyidoğlu, 2009, s. 247).
Hukuksal varlığını sürdüren ilk örgüt olan AKÇT ile birlikte AET ve AAET’nin
yönetim organları birleştirilmiş ve Avrupa Toplulukları (AT) adını almıştır. Avrupa
Bütünleşmesi yolundaki girişimler, AKÇT, AET ve AAET’nin kurulmasıyla sınırlı
kalmamıştır. Avrupa Entegrasyonu için yola çıkan devletler arasında İngiltere yoktur.
Bunun da nedeni kurulacak örgütlere, üye devletlerin ulusal egemenliklerinin bir
bölümünü devretme zorunluluğunun İngiltere’yi rahatsız etmiş olmasıdır. Stockholm
Antlaşması’yla Avrupa Serbest Bölge Birliği (EFTA)’ni kuran İngiltere, hedefleri sınırlı
olan bu örgütün AT ile rekabet edemeyeceğini anladığında bu örgüte 1963 ve 1967
yıllarında iki defa tam üye olmak amacıyla girişimlerde bulunmuştur. Ancak bu
girişimler veto ile karşılaşmıştır. Daha sonra Fransa’da başkan seçilen ve ılımlı
politikacı olan Georges Pompidou, İngiltere’nin yaptığı üçüncü başvuruyu geri
çevirmemiştir. İngiltere, İrlanda ve Danimarka ile birlikte 1972 yılında AT’ ye katılma
anlaşmasını imzalamıştır. Katılma Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği 1973 yılından
itibaren AT dokuz üyeli hale gelmiştir. Bu genişlemeye Topluluğun “kuzeye
genişlemesi” adı verilmiştir (Günuğur, 1995, s. 16).
1980’li yıllar AB’ye giden yolda reform ve atılım yılları olmuştur. Öncelikle
ekonomik alanda Roma Antlaşması’nda kurulması hedeflenen ama başarılamamış olan
“ortak pazarın” 1992 yılına kadar kurulması için yapılması gerekenler tespit edilmiş ve
Beyaz Kitap adında yayınlanmıştır. Belge bu amaçla, malların, hizmetlerin, işgücünün
ve sermayenin serbest dolaşımı önündeki engellerin kaldırılması gerektiğinin altını
çizmiştir. Söz konusu programa hukuki dayanak sağlamak üzere Roma Antlaşması’nda
gerekli değişiklikleri yapan Avrupa Tek Senedi (ATS), 1 Temmuz 1987 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmalar ilk
kez kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ve yeni ortak politikalar belirlenmiş, mevcut
olanlar ise geliştirilmiştir (Fişne, 2003, s. 61).
Topluluğun ikinci genişlemesi Yunanistan ile yaşanmıştır. Yunanistan,
Türkiye’den 15 gün önce başvurmuş ve 1963’te Atina Anlaşması ile ortak üye olmuştur.
53
Topluluğa Haziran 1975’te tam üyelik müracaatında bulunmuş, Komisyon ekonomik
yönden menfi görüş bildirmesine rağmen, Konsey üyelik görüşmelerinin başlatılmasını
kararlaştırmış ve 1981’den itibaren Yunanistan topluluğun tam üyesi olmuştur. Türkiye
ise ancak 1987’de tam üyelik için müracaat edebilmiş, Aralık 1989’da Komisyonun
verdiği menfi rapor, 1990 yılında Konseyce uygun bulunarak, bu konuda ancak
1993’ten sonra görüşme yapılabileceği kararlaştırılmıştır (Ertürk, 2002, s. 248).
Aşağıdaki tabloda Avrupa Birliğinin “ilk altı”dan sonra gerçekleştirmiş olduğu
altı genişleme süreci gösterilmiştir. 1967 yılında İngiltere’nin başvurusuyla başlayan
genişleme süreçleri günümüze kadar devam etmiştir. Son üyelik 2007 yılında
Bulgaristan ve Romanya ile yaşanmış, Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya’nın ise
adaylığı devam ettirmektedir.
54
Tablo 2
Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci ve Üye Olan Ülkeler
Ülkeler
Tam üyelik
Komisyon
Üyelik
Müracaatı
Görüşü
Müzakereleri
AB Üyeliği
I. Genişleme
İngiltere
Mayıs 1967
Ekim 1960
Haziran 1970
1 Ocak 1973
İrlanda
Mayıs 1967
Ekim 1960
Haziran 1970
1 Ocak 1973
Danimarka
Mayıs 1967
Ekim 1960
Haziran 1970
1 Ocak 1973
Temmuz 1976
1 Ocak 1981
II. Genişleme
Yunanistan
Haziran 1975
Ocak 1976
III. Genişleme
Portekiz
Mart 1977
Mayıs 1978
Kasım 1978
1 Ocak 1986
İspanya
Temmuz 1977
Kasım 1978
Şubat 1979
1 Ocak 1986
IV. Genişleme
İsveç
1 Temmuz 1991
31 Temmuz 1992
1 Şubat 1993
1 Ocak 1995
Finlandiya
18 Mart 1992
4 Kasım 1992
1 Şubat 1993
1 Ocak 1995
Avusturya
17 Temmuz 1989
1 Ağustos 1991
1 Şubat 1993
1 Ocak 1995
V.Genişleme
Letonya
13 Ekim 1995
15 Temmuz 1997
Şubat 2000
1 Mayıs 2004
G.KıbrısRum K.
4 Temmuz 1990
30 Haziran 1993
31 Mart 1998
1 Mayıs 2004
Malta
16 Temmuz 1990
30 Haziran 1993
Şubat 2000
1 Mayıs 2004
Macaristan
31 Mart 1994
15 Temmuz 1997
31 Mart 1998
1 Mayıs 2004
Polonya
5 Nisan 1994
15 Temmuz 1997
31 Mart 1998
1 Mayıs 2004
Slovakya
26 Haziran 1995
15 Temmuz 1997
Şubat 2000
1 Mayıs 2004
Estonya
24 Kasım 1995
15 Temmuz 1997
31 Mart 1998
1 Mayıs 2004
Litvanya
8 Aralık 1995
15 Temmuz 1997
Şubat 2000
1 Mayıs 2004
Çek Cum.
17 Ocak 1996
15 Temmuz 1997
31 Mart 1998
1 Mayıs 2004
Slovenya
10 Haziran 1996
15 Temmuz 1997
31 Mart 1998
1 Mayıs 2004
VI.Genişleme
Bulgaristan
14 Aralık 1995
15 Temmuz 1997
2004
1 Ocak 2007
Romanya
22 Haziran 1995
15 Temmuz 1995
2004
1 Ocak 2007
Kaynak: http://www.mess.org.tr/ab/absol/ABadayuye.pdf, (Erişim Tarihi: 10.05.2011)
Topluluğun üçüncü genişlemesi, İspanya ve Portekiz’le olmuştur. Topluluğa
İspanya Temmuz 1977’de, Portekiz ise Mart 1977’de tam üye olmak için müracaat
etmiş, Komisyon bu iki ülke için de ekonomik açıdan menfi görüş bildirmiştir. Fakat
arada muhalefet unsuru olacak dış politika problemleri olmadığı için Konsey orada
55
yetkisini kullanarak ekonomik olumsuzlukları hoş görmüş ve bu ülkeleri tam üyeliğe
kabul etmiştir. Toplam sekiz yıldan sonra İspanya ve Portekiz Avrupa Topluluğu’na
tam üye olmuştur (Ertürk, 2002, s. 248).
1990’lı yılların başında Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin yıkılması ile
birlikte, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri “devletçi ekonomiden pazar ekonomisine
geçiş” sürecini yaşamaya başlamışlardır. Bu sürecin başlarında yaşanan sıkıntılar yerini
yavaş yavaş yeniden yapılanmanın getirdiği reformlara bırakırken, tarihten gelen bağları
ve coğrafi yakınlıkları nedeni ile Avrupa Birliği de komşularında yaşanan bu
gelişmelere seyirci kalmamış, siyasi, ticari ve ekonomik anlamda bir yakınlaşma
içerisine girmiştir. Bu dönemde, komünist bloğun dağılması ile bağlantısız ülkeler
safında yer alan ancak siyasi ve sosyo-ekonomik olarak tek başlarına istikrar
yakalayamayacaklarının bilincinde olan Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri de AB’ne
karşı kayıtsız kalmamıştır. Bu ülkeler, 1994 yılından itibaren AB’ne tam üyelik
başvurusunda bulunmaya başlamışlardır (DPT, 2000, s. 117-119).
1992 yılı sonlarına doğru, İngiltere’nin dönem başkanlığı sırasında Birmingham
ve Edinburgh’da yapılan iki önemli zirve toplantısında, dört EFTA ülkesi olan
Avusturya, İsveç, Finlandiya ve Norveç’in tam üye olarak kabulü yolunda siyasi karar
alınmıştır. Katılma görüşmeleri 1994 yılında tamamlanmış ve Katılma Antlaşması
imzalanmıştır. Bu antlaşma daha sonra gerek üye ülkelerin, gerekse katılacak ülkelerin
yetkili organlarının onayına sunulmuştur. Avusturya, Finlandiya ve İsveç Antlaşma’ yı
halkoyuna sunmuş ve onay alınmıştır. Norveç ise bir kere daha Antlaşma’ yı veto
etmiştir. Antlaşma 1 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe girmiş ve AB artık 15 üyeli konuma
gelmiştir (Günuğur, 1995, s. 17).
21-22 Haziran 1993 tarihinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde bütün aday
ülkeler için geçerli olacak üyelik kriterleri belirlenmiştir. Avrupa Birliği’ne katılmak
isteyen devletlerin, Kopenhag olarak da bilinen bu kriterleri yerine getirmek zorunda
oldukları koşullar şunlardır (Bekmez ve Karataş, 2007, s. 297);
•
Siyasi Kriterler; Demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını güvence
altına alan, azınlıklara saygı gösteren istikrarlı kurumlar,
•
Ekonomik Kriterler; Pazar ekonomisine sahip olunması, Avrupa Birliği
içindeki rekabete ve piyasa güçlerine karşı koyma kapasitesine sahip
olma,
56
•
Topluluk Müktesebatının Üstlenilmesi; Politik, ekonomik ve parasal
birlik amaçlarına bağlılığı da içine alan, üyelik yükümlülüklerini
üstlenebilme kapasitesine sahip olma.
2004 yılında ise on yeni ülke Avrupa Birliği'ne üye olmuştur. Bu ülkeler; Kıbrıs,
Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya
ve Slovenya’dır. 1995 tarihinde üyelik başvuruları kabul edilen Bulgaristan ve
Romanya ile 2000 yılında resmi müzakerelere başlanmış ve 2007'de birlik üyesi
olmuşlardır. 1987 yılında üyelik başvurusunda bulunmuş olan Türkiye ise 3 Ekim
2005'te müzakere çerçeve belgesinin kabulü ile resmen müzakere sürecine başlamaya
hak kazanmıştır. Müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir
karar verilmemiştir. 2003'te adaylık başvurusunu yapmış olan Hırvatistan ile 2005'te
müzakerelere başlanmıştır. 2004'te adaylık başvurusu yapan Makedonya ise Aralık
2005'te aday ülke statüsü kazanmıştır. Son olarak da Arnavutluk, Sırbistan-Karadağ,
Bosna Hersek ve BM güvencesi altında korunan Kosova adaylık statüsü bekleyen
ülkelerdir (http://www.abuzmanlari.org.tr).
Tablo’da Paris Antlaşmasından başlayarak Avrupa Birliğini şekillendiren 9
antlaşmaya yer verilmiştir. Avrupa Birliği’nin yol haritası olan tüm bu antlaşmalar ile
birlikte bir bölgesel entegrasyon olan AB 6 ülke ile başladığı süreçte, gerçekleştirdiği
genişlemeler sonrasında Avrupa Birliği 27 ülkeli büyük bir birlik halini almıştır.
57
Tablo 3
Avrupa Birliği Tarihi Antlaşmaları
İmza Tarihi- Yeri ve
Antlaşma
Yürürlüğe Girme Tarihi
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
(Paris Antlaşması)
1951-Paris-1952
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
(Roma Antlaşması)
1957-Roma-1958
Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması
(Roma Antlaşması)
1957-Roma- 1958
Tek Konsey ve Tek Komisyon Kuran Antlaşma
1965-Lüksemburg-1967
Topluluk Kurumlarının ve İç Pazarın Kurulması Amacıyla
Yapılan Antlaşma
1986-Lüksemburg-1987
(Tek Avrupa Senedi)
Avrupa Birliği Antlaşması
(Maastricht Antlaşması)
1992-Maastricht- 1993
Topluluk Hukuki Yapısını Kuran Antlaşma (Amsterdam
Antlaşması)
1997-Amsterdam- 1999
Topluluk Kurumlarını Düzenleyen ve Kurucu Antlaşmaları
Birleştiren Antlaşma
2001-Nice-2003
(Nice Antlaşması)
Lizbon Antlaşması (Reform Antlaşması)
2007-Lizbon-2009
Kaynak:http://europa.eu/about-eu/basic-information/decision making/treaties/index_en.htm,
(Erişim Tarihi: 10.05.2011)
En kapsamlı entegrasyon hareketi olan Avrupa Birliği’nin günümüzde üstlendiği
en büyük sorumluluk; üye devletlere yarar sağladığı geniş bir politik alanda “ekonomik,
sosyal, düzenleyici ve mali” görev yapmaktır. Bu politik alanlar ise (Fontaine, 2007, s.
23);
•
Bölgesel, tarımsal ve sosyal olaylarda dayanışma politikaları
(uyum politikaları olarak da bilinir);
•
En gelişkin teknolojileri çevresel koruma, araştırma-geliştirme (Ar- Ge) ve
enerji gibi alanlara taşıyan yenilik politikaları;
•
Birliğin bu politikalara ayırdığı 120 milyar Euro’nun üzerindeki yıllık
bütçenin büyük bir bölümü üye devletler tarafından ödenir. Bu miktar,
58
AB’nin ortak servetinin küçük bir bölümüdür. (tüm üye devletlerin ortak
brüt milli gelirinin en fazla %1.24’ü).
3.3. Avrupa Parasal Entegrasyon Düşüncesi
3.3.1. Werner Raporu (1971-1972)
Werner Raporu finansal uzmanlar komitesi tarafından hazırlanmış ve
Lüksemburg maliye bakanı Pierre Werner tarafından yürütülmüştür. Rapor ilerde
parasal ve ekonomik birlik için atılacak adımları içeren Maastricht kriterlerinin ilk defa
anıldığı çalışmadır. Rapora göre parasal birliğe geçiş on yıl içinde şu üç aşamadan
geçirilerek gerçekleştirilecektir; Birinci aşamada, üye ülkelerin paraları arasındaki
dalgalanma marjları düşürülecek, ikinci aşamada, üye ülkelerin sermaye piyasaları ve
bankacılık sistemleri birbirlerine entegre edilerek ülkeler arası sermaye hareketleri
önündeki tüm engeller kaldırılacak ve sermayenin serbest dolaşımı sağlanmış olacak,
üçüncü aşamada ise ülkeler arasında geri dönülemeyecek şekilde sabit döviz kuru
sistemine geçilecek (Yiğit, Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 248).
Werner Raporu, parasal birliği gerçekleştirecek kurumsal yapı olarak, ABD
Federal Reserve sistemine benzer bir sistem tasarlamıştır. Ulusal merkez bankalarının
katılımı ile oluşturulacak olan “Topluluk Merkez Bankası Sistemi” Topluluk içi para
politikasının temel ilkelerini ve üçüncü ülke paraları karşısındaki döviz kurunu
ayarlayacaktı. Para politikası ile ilgili olarak yapılan bu öneri yanında, ayrıca
“ekonomik politika için bir karar merkezi” oluşturulması önerisi de yer almıştır. Buna
göre ulusal bütçelerin büyüklüklerindeki değişmeler, denklik durumları, finansman ve
kullanım biçimleri Topluluk düzeyinde karara bağlanacaktı (Savaş, 1999, s. 10).
Werner raporu 1970 yılında kabul edilmiştir. Bu raporda ekonomik ve para
birliği tanımlaması en açık şekilde yer almaktadır Werner Raporu’nun başlıca önerileri
şunlardır (Özpençe, 2009, s. 79);
•
Ekonomik ve parasal birlik, 10 yıl içinde (1980’e kadar) aşamalı olarak
gerçekleştirilecektir
•
Tek bir Topluluk parası oluşturulacaktır. Bu olmazsa, dalgalanma
marjları daraltılarak döviz kurları sabitleştirilecek, ulusal paraların tam
konvertibilitesi sağlanacaktır.
59
•
Para ve kredi politikasıyla ilgili ulusal yetkilerin devredileceği bir
Topluluk Merkez Bankası ve Ortak Rezerv Fonu kurulacaktır.
•
Bir Avrupa Parasal İşbirliği Fonu (EPCOM) kurulacaktır
•
Topluluk içi sermaye hareketleri serbestleştirilecektir.
3.3.2. Avrupa Para Yılanı (1972-1978)
Bretton Woods sabit döviz kuru sistemi, 1971 tarihinde doların altına
konvertibilitesinin kaldırılması üzerine sona ermiştir ve yerini dalgalı döviz kuru sistemi
almıştır. Dolar bunalımının yol açtığı bu gelişmeler karşısında Topluluk ülkeleri Avrupa
Para Yılanı (Tüneldeki Yılan) sistemi ile Topluluk içinde döviz kurlarını istikrara
kavuşturmayı amaçlamışlardır.
Topluluk paraları için uygulamaya konulan bu sistemde, tünel topluluk
paralarının belirli bir değişim marjı içinde, üçüncü ülke paralarına karşı bir kur
izlemelerini, yılan ise üye ülke paralarının birbirleri arasındaki kurların değişimini ifade
etmektedir (Savaş, 1999, s. 12).
10 Nisan 1972 tarihinde imzalanan Bale Antlaşması ile Topluluk üyesi ülkeler
kendi ulusal paraları arasındaki dalgalanma marjını ± %2,25 sınırlandırmışlardır (yılan).
Ayrıca dolar ile ulusal paralar arasında öngörülen ± %4,5’lik dalgalanma marjı da
sürdürülmek istenmiştir (tünel). Üye ülkeler, ulusal paralarını yılan içinde tutabilmek
için topluluk üyesi ülkelerin paralarını, tünel içinde tutabilmek için de doları kullanarak
kendi döviz piyasalarına müdahale edeceklerdi. 1973 yılında sistemin düzenli bir
şekilde işlemesini sağlamak amacıyla Avrupa Parasal İşbirliği Fonu kurulmuştur (Yiğit,
Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 248-249).
Dolar karşısında
Dalgalanma bandı + 2.25%
Şekil 8. Tüneldeki yılan
Avrupa paraları arasında
karşılıklı band + 1%
60
Bu sistemde alınan tedbirlerin en önemlisi dalgalanmalara karşılık gerekli
müdahalelerin topluluğa üye ülke paralarıyla yapılmasının kabul edilmesidir. Buradaki
amaç müdahale parası olarak ABD dolarının önemini azaltmaktır. Avrupa Para Yılanı,
Topluluk ülkelerinin 1979 yılında Avrupa Para Sistemine geçmelerine kadar olan
dönemde, üye ülkelerin ödemeler bilançosu sorunlarına köklü çözümler getirememiş ve
başarılı olamamıştır. Bu uygulama ekonomik yapısında, politika tercihlerinde ve
hedeflerinde önemli farklılıklar bulunan üye ülkelerin döviz kurlarını dar bir band
içinde belirlemelerinin mümkün olmadığını göstermiştir (Özbay, 1997, s. 5).
Petrol krizleri, politik uzaklaşmalar ve dolardaki zayıflık sonucu yılan iki yıl
içerisinde bütününü meydana getiren parçalarının büyük bir kısmını kaybetmiştir.
Almanya, Danimarka ve Beneluks Devletlerini kapsayan Alman Markı bölgesinden çok
az daha büyük sayılabilirdir (Avrupa Komisyonu, 2007, s. 3).
3.4. Avrupa Para Sistemi ve Tarihi Süreci
1970’li yıllardan itibaren Avrupa Toplulukları genişlemeye öncelik vermiş ve bu
süreçte İngiltere, Danimarka ve İrlanda Topluluğa katılmıştır. Genişleme ile birlikte
Avrupa’da para birliği teşebbüsü, girişilen entegrasyon hareketinin doğal sonucu olarak
ortaya çıkmıştır. Bretton Woods sisteminin çökmesinden sonra döviz kurlarında ortaya
çıkan istikrarsızlık ortamı bir Avrupa Para Sistemi (APS)’nin kurulmasına yol açmıştır.
Avrupa Para Sistemi ile Werner Planı’nın uygulanmasını engelleyen olumsuz
gelişmelerin son bulması ve ekonomik ve parasal politikaların yakınlaştırılması yolu ile
üye devlet ekonomileri arasındaki bağımlılığın artırılması istenmiştir. Bu hedefler
çerçevesinde, üye ülkeler aralarındaki ticareti olumsuz etkileyen döviz kurları ile
fiyatlar üzerindeki belirsizliği azaltmak ve dolayısıyla ekonomik istikrarı sağlayabilmek
adına, para birimlerinin sistem içindeki hesap birimi olan ‘Avrupa Para Birimi’
karşısındaki merkezi kurların belli bir dalgalanma marjına sahip olmasına karar
vermişlerdir (Yazgan, 2003, s. 13).
Avrupa Para Sistemi (APS)’nin üç temel mekanizması vardır. Bunlardan biri
döviz kuru mekanizması, ikincisi ECU, üçüncüsü de birinci ve ikinci mekanizmanın
gerçekleştirilmesine yönelik kredi imkânlarıdır. APS döviz kuru mekanizmasına dâhil
ülkelerin paralarının takip edecekleri iki tür parite söz konusudur. Bunlardan biri sepet
değer olarak belirlenmiş olan ECU karşısındaki merkezi pariteleri, ikincisi de sisteme
dâhil ülkelerin paralarının ikili merkezi pariteleridir. Bu pariteler sabit olmayıp, ortak
61
kararlarla değiştirilebilir. Bir milli para parite etrafında tespit edilen marjlar içinde
ancak dalgalanabilir. Eğer dalgalanma alt veya üst sınırı zorlarsa o taktirde parası değer
kaybeden ülkenin merkez bankasıyla parası değerlenen ülkenin merkez bankası duruma
kredilendirme usulüyle müdahale ederler ve belirlenmiş sınırlar içinde dalgalanmayı
değil, istikrarı muhafazaya çalışırlar. Aslına APS, Bretton Woods sisteminin marjları
daraltılmış bir örneğidir. Hedefleri (para birliği) ve araçları (ECU) itibariyle farklılık
göstermektedir (Ertürk, 2002, s. 201).
Eylül 1974 tarihinde “Fourcade Planı”, Temmuz 1976 tarihinde “Duisenberg
Planı” ve 1977’de “Avrupa Topluluğu Komisyonu Girişimi”, ABD Dolarına karşı
ulusal paraların istikrarını sağlamaya yönelik para politikalarının eşgüdümünü
amaçlamıştır. Nisan 1978 tarihinde görüşülen “Schmidt – Giscard Planı” ise farklı
ekonomik yapı ve döviz kuru sistemine sahip üye ülkeler arasında ortak para politikası
uygulanabilmesi için daha sağlam bir yapı oluşturulması hedeflenmiştir (Arslan, 2002,
s. 23). 6-7 Temmuz 1978 tarihleri arasında Bremen’de toplanan Avrupa Zirvesi’nde
Avrupa’da parasal birliği gerçekleştirecek bir plan görüşülerek kabul edilmiştir. Avrupa
Konseyi ulusal para birimlerinin ortak dalgalanmaya bırakılması yerine bir Avrupa Para
Sistemi’nin (APS) kurulması fikrini tartışmış, Bremen Raporu’nun ekinde de Avrupa
Para Sistemi’nin ana hatları belirlenmiştir. Buna göre Avrupa Para Sistemi’nin ilk
yıllarında Yılana katılmayan ülkeler, merkezi kurlar etrafından daha geniş bir
dalgalanma marjını kabul edebilecek, döviz piyasalarına müdahale üye ülkelerin
paralarıyla gerçekleştirecek, merkezi kurların değiştirilmesi karşılıklı anlaşmalar ile
mümkün olacaktı. Avrupa Para Birimi ECU, sistemin esasını oluşturacaktı. Avrupa Para
Sistemine katılan ülkeler, diğer ülkelere karşı uyguladıkları döviz politikalarında
işbirliği sağlayacaklardır (Karluk, 1998, s. 461).
Yeni bir ortak para sistemi kurulması için Almanya ve Fransa’nın girişimiyle
başlatılan plan 01 Ocak 1979 da yürürlüğe girmiştir. APS’ nin amacı üye ülkelerin
ulusal paraları arasındaki kur dalgalanmalarını sınırlamak ve bunu sağlamak için ortak
hesap birimi olarak hizmet görmek üzere yapay bir para birimi yaratılmıştır (Tuncay,
1999, s. 23).
3.4.1. Avrupa Para Birimi – ECU (European Currency Unit)
ECU, Avrupa Para Sistemi’nin merkezinde yer alan, maddi bir varlığı olmayan
teorik, kaydi bir paradır. Gerçekte bir “para sepeti” dir. Başka bir deyişle para sepeti
62
tekniğine göre oluşturulmuş, birleşik bir para ya da hesap birimidir. Başka bir deyişle
para sepeti tekniğine göre oluşturulmuş, birleşik bir para ya da hesap birimidir (Dura ve
Atik, 2007, s. 143).
Ulusal paraların ECU sepeti içerisindeki miktarlarının ne olacağı ilgili üye
devletin Topluluk milli geliri ve dış ticareti içindeki payları gibi çeşitli ekonomik
göstergelere göre saptanmaktadır. ECU sepetinin bileşimi her 5 yılda bir veya bir
paranın ağırlığı %25 ya da daha fazla değiştiği zaman istek üzerine gözden geçirilir
(Töre, 1995, s. 112). ECU sepeti, Birlik üyesi 12 ülkenin paralarını sabit tutarlarının
(sabit miktarlarının) toplamından oluşur ve her üyenin ağırlık katsayısına göre
belirlenir. Katsayılar ülkenin GSMH’sı, Birlik içindeki ticaret hacmi ile kısa vadeli
parasal destekleme sistemindeki paylarına bağlıdır. Sabit tutarlar, zaman içinde
değişebilirler. 17 Eylül 1984 tarihinde Yunan drahmisinin ECU sepetine katılması ile
tutarlar yeniden ayarlanmıştır. İspanya ve Portekiz’in 1 Ocak 1986’da AT'na tam üye
olması sonucunda peseta ve Esküdo, 1989 yılında ECU’nun revizyonu sırasında ECU’
ya dâhil edilmiştir. Sabit tutarların uzun dönemde aynı kalmasına rağmen, ülke
paralarının sepet içindeki ağırlıkları değişebilir. EUA’da Alman markına tanınan ağırlık
%27,3’tür. 28.6.1974 tarihinde 1 EUA=3.029 DM ve markın EUA içindeki milli paralar
olarak tutarı 0.828’dir. Diğer bir deyişle 0.828 DM, 3.029 DM’nin %27,3’nü
oluşturmaktadır. Sonraki tarihlerde, sepet içinde Alman markının sabit tutarı 1984 yılına
kadar değişmediği halde, markın ECU karşılığı değiştiği için ECU içindeki ağırlığı da
dalgalanma göstermiştir (Karluk, 1998, s. 464).
Bir ülke parasının ECU içindeki yüzde ağırlığını şu şekilde hesaplamak
mümkündür. 1 ECU içindeki Fransız frangının (FF) sabit tutarı 1.332’dir. 12 Eylül 1990
tarihinde 1 ECU=6.857 FF’dır. Bu durumda FF’nın 1 ECU içindeki ağırlığı 12 Eylül
1990 tarihinde;
1.332x100/ 6.857= 19.422'dir.
ECU, değer olarak, milli paraların sepetteki ağırlığına, milli paranın sepetteki
ağırlığı da o paranın sahibi ülkenin dünya ekonomileri içindeki büyüklüğüne ve dış
ekonomik ilişkilerin hacmine bağlıdır. Bu büyüklük izafi olduğu için ECU’nun
sepetindeki ağırlıklar sabit olmayıp müzakereler yoluyla değiştirilebilmektedir. Döviz
kuru mekanizmasına dâhil olsun olmasın ECU’ nun sepet değerinde, Topluluğa üye
bütün ülkelerin bir payı bulunmaktadır. Topluluk genişledikçe, yeni giren üyeler eski
ECU sepetinde yer aldıkça eski üyelerin nispi ağırlıkları azalma göstermektedir. Her beş
yılda bir sepetteki ağırlıklar değiştirilmektedir (Ertürk, 2002, s. 202).
63
Aşağıdaki tabloda ECU sepetinde yer alan ulusal paraların sabit miktarları ve 21
Eylül 1989 tarihi itibariyle ağırlıkları gösterilmiştir.
Tablo 4
ECU Sisteminde Ülke Paralarının Miktar ve Ağırlıkları
Milli Paraların Belirli Sabit 21/09/1989 Tarihindeki
Miktarları
Ağırlıkları
Alman Markı
0.6242
30.1
İngiliz Sterlini
0.08784
13.0
Fransız Frangı
1. 332
19.0
İtalyan Lireti
151. 8
10,2
Hollanda Florini
0.2198
9.4
Belçika Frangı
3.301
7.6
Lüksemburg Frangı
0.130
0.3
Danimarka Kronu
0.1976
2.5
İrlanda Lirası
0.008552
1,1
Yunan Drahmisi
1,440
0,8
İspanyol Pesetası
6.885
5.3
Portekiz Esküdosu
1.393
0,8
Kaynak: T.C.Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, (1991), “Avrupa Topluluğu ve
Türkiye”, Ankara, s.104,105
Avrupa Para Sistemi’nin direği ve Avrupa parasal istikrarının da göstergesi olan
ECU yalnızca Avrupa Para Sistemi içinde değil, kendi içindeki istikrarın temini
vasıtasıyla dünya para sistemi istikrarına da katkısı bulunmaktadır (Aktan, 1983, s.
114). Parasal istikrarın göstergesi olan ECU’nun görevlerini ise şu şekilde
özetleyebiliriz (Özbay, 1997, s. 11);
•
Avrupa Topluluğu’nun para otoriteleri arasında ödeme aracı olarak
kullanılmaktadır. Üye ülkelerin parasal yetkilileri arasındaki borçlu ve
alacaklı hesaplar ECU cinsinden hesaplanmaktadır.
•
Avrupa Para Sistemi'ndeki kredi mekanizmasının temel hesap birimidir.
Kredi mekanizması çerçevesinde üye ülkelere çok kısa, kısa ve orta vadeli
olmak üzere üç çeşit kredi verilmektedir. Avrupa Parasal İşbirliği Fonu'nda
64
kısa vadeli destek ve orta vadeli mali yardım mekanizmalarında hesap
birimi olarak altının yerini ECU almıştır.
•
ECU,
döviz
kuru
mekanizmasının
temel
ölçüsüdür.
Döviz
kuru
mekanizmasında yer alan her bir üye ülke parası için ECU cinsinden
merkezi bir kur saptanmaktadır. Bu merkezi kurlar esas alınarak çapraz
kurların alt ve üst sınırları tespit edilmektedir.
•
ECU, ulusal paraların döviz kurlarında meydana gelecek sapmalar için
gösterge görevini yerine getirmektedir.
ECU birliğin sahip olduğu altın rezervlerinin %20’si ile dolar rezervlerinin
%20’sinin Avrupa Parasal İşbirliği Fonuna aktarılması suretiyle oluşturulmuştur. Bu
fonun görevleri kurlardaki dalgalanma marjlarını daraltmak için birlik içindeki merkez
bankaları arasında işbirliğini sağlamak, birlik paralarıyla yapılan müdahalelerin ve borç
tasfiyelerinin çok taraflı olmasını sağlamak ve kısa vadeli finansmanın yönetimini
yapmaktır. Bu fona yatırılan altınların bir kısmı piyasa fiyatları üzerinden
değerlendirilerek parasallaştırılmıştır. Üye ülkeler altın ve dolar karşılığında 3 aylık bir
süre içinde ECU satın alabilir ve ayın sonunda altın ve döviz rezervlerini geri vererek
elindeki ECU’yu tekrar fona verir. Bu işleme Rotatif Swap Anlaşması denir (Yiğit,
Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 263).
3.4.2. Döviz Kuru Mekanizması
Avrupa Para Sisteminin önemli unsurlarından biri de “Döviz Kuru
Mekanizması” dır. 1995 yılı itibariyle İngiltere, İtalya, Yunanistan, İsveç ve Finlandiya
dışındaki tüm topluluk ülkeleri bu mekanizmaya dâhildir. Döviz kurları temelde sabit
fakat ayarlanabilir bir kur sistemini öngörmektedir. Mekanizmayla döviz kurlarındaki
dalgalanmaların sınırını belirleyen iki ölçü getirilmiştir.
•
Zorunlu müdahale sınırları
•
Sapma eşikleri
Bir döviz kuru çok uzun süre tavan veya tabanda kalmaya devam edecek olursa
veya eğilim sürekli o yönde ise, bu durum söz konusu kurun tekrar belirlenmesi
yönündeki ilk işaret olarak algılanmaktaydı. Ülkeler merkezi oranlarını sadece diğer
65
üyelere danışarak değiştirebilmekteydiler. Buna yeniden ayarlama (realignment) adı
verilmiştir. Bu tür bir durumla karşılaşıldığında AT Maliye Bakanları Brüksel’de,
genellikle piyasaların işlem yapmadığı hafta sonunda, bir araya gelerek yeniden
ayarlamayı gerçekleştirmekteydiler. Bu işlem, sıkıntı yasayan ülke kurunun basit bir
şekilde sadece aşağı veya yukarı hareket ettirilmesinden ibaret olmayıp diğer paraların
değerlerinde de düzeltmelerin yapıldığı bir takım küçük çaplı oynamalar için fırsat
olarak görülmekteydi (Kava, 2005, s. 7-8).
3.4.2.1. Zorunlu Müdahale Sınırları (Parite Izgarası)
Mekanizmaya dâhil olan her topluluk üyesi ülkenin parasının ECU ile ifade
edilen bir karşılığı yani “merkezi kur”u vardır. Merkezi kurlar ülkelerin aldıkları karara
göre değiştirilebilirler. Bu kurlara dayanarak her bir üye ülke parası ile diğer ülke
paraları arasında Bretton Woods sisteminde olduğu gibi ikili merkezi kurlar (çapraz kur)
belirlenir (Karluk, 1998, s. 467).
13.3.1979 yılında, 1 ECU=2.51064 DM
(Merkezi Kur)
1 ECU=5.79831 FF ise;
(Merkezi Kur)
1 DM=5.79831/2.51064=2.3095 FF
(İkili Kur)
Avrupa Para Sistemi kurulduğunda ikili kurda dalgalanma marjı +,- %2,25
olarak kabul edilmiş; yalnız İtalyan Lireti’ne +,- %6’lık bir marj tanınmıştır. Döviz kuru
mekanizmasına Haziran 1989’da katılan Peseta, Ekim 1990’da katılan Sterlin, ve Nisan
1992’de katılan Esküdo için de ±%6’lık marj geçerli sayılmıştır. Sonradan Eylül
1992’de Liret ve Sterlin, döviz kuru mekanizmasından ayrılmışlardır. Ağustos 1993’te
de dalgalanma marjı mekanizmada kalan tüm paralar için ±%15 şeklinde
genişletilmiştir. Avusturya Şilini ise döviz kuru mekanizmasına Ocak 1995 tarihinde
katılmıştır (Töre, 1995, s. 114).
3.4.2.2. Sapma Eşiği
İkili kurun dalgalanma marjının %75’i “sapma eşiği” olarak tanımlanmıştır.
Buna göre sapma eşiği (%±2.25×0.75=)%± 1.7’lik (İtalya için %±4.5’lik) yeni bir
dalgalanma marjı belirler. ECU ile bir ulusal para arasındaki piyasa kuru, ECU merkez
değerinden ancak bu oranda sapabilir. Her gün hesaplanan ECU karşılıkları, ECU
66
günlük değeri karşısındaki sapma eşiğini aştığı anda ulusal paraya müdahale edilir.
Merkez Bankaları Guvernörler Komitesi, Ekonomi Politikası Komitesi, Para Komitesi
ve Bakanlar Konseyi, başlıca para ve maliye politikaları ile öteki üye ülkenin parası
kullanılmak suretiyle durum düzeltilir. Uygulamada var olan eşik aşılmadan müdahale
söz konusu olmamaktadır (Dura ve Atik, 2007, s. 146).
Sistemde ECU sepeti içinde daha çok ağırlığa sahip olan ülke paralarının sapma
esikleri dar, sepet içinde daha az ağırlığı olan üye ülke paralarının sapma eşikleri ise
geniştir. Bir ülke parasının ECU ile ifade edilen piyasa değeri, ECU’nün merkezi
kurundan ancak belirtilmiş olan %15 sınırının %75’i oranında sapabilir. Sistemde azami
sapma, bir milli paranın aynı oranda diğer bütün milli paralar karşısında piyasada %15
alt ve üst müdahale sınırlarına ulaştığında söz konusudur. Eğer milli bir para ECU’ ya
oranla kendi sapma eşiğini asarsa, ilgili ülkenin otoriteleri müdahalede bulunacaklardır.
Bunun için, müdahaleyi yapan ülke parasından en fazla sapma gösteren para yerine
çeşitli paralar kullanılır (Ekmekçiler, 2007, s. 372).
3.4.3. Kredi Mekanizması
Avrupa Sistemi’nin kuruluşunda döviz kuru mekanizmasının işleyişini
kolaylaştırmak ve ödemeler dengesi zorluklarıyla karşılaşan ülkelere yardım etmek
amacıyla, kredi olanakları oluşturulmuştur. Avrupa Para Sistemi’ndeki kredi
mekanizmasında üç tür finansman şekli vardır. Bu finansman şekilleri; çok kısa vadeli
finansman, kısa vadeli finansman ve orta vadeli finansmandır.
3.4.3.1. Çok Kısa Vadeli Finansman
5 Aralık 1978’de merkez bankaları birbirlerine kısa vadede ve sınırsız hacimde
kredi kolaylıkları sağlayacaklardı. Ödemeler müdahalenin yapıldığı ayın sonundan
itibaren 45 gün içinde yapılacaktır. Geri ödemelerin tek bir kısmı ek üç aylık bir süre
için uzatılabilecekti (Parasız, 1996, s. 301).
3.4.3.2. Kısa Vadeli Finansman
Sisteme dâhil olan üye ülkelerin ödemeler dengesinde ortaya çıkabilecek geçici
açıkların finansmanı amacıyla oluşturulmuştur. Bu aracın kaynağı, sisteme dâhil merkez
bankalarının belirlenen kotalar içinde sağlayacakları kredilerden oluşmaktadır. Kısa
67
Vadeli Parasal Destek, 9 Şubat 1970 tarihinde oluşturulmuştur. 1973, 1974,1977 ve
1979’da kotaları artırılmıştır. Mekanizma üye ülkelerin merkez bankalarının borç ve
alacak kotalarına dayanır. Bazı özel durumlarda üye ülkeler borçlu kotasını alacak
aşabilir. Bu finansmandan yararlanma herhangi bir şarta bağlanmamıştır. Kredilerin
süresi üç aydır. İki defa toplam altı ay uzatılabilir. 3 Nisan 1973’te üye ülkeler
arasındaki döviz kurlarındaki dalgalanma marjını azaltmak için yürürlüğe giren Avrupa
Parasal İşbirliği Fonu, çok kısa vadeli finansmanın yönetiminden sorumlu olmuştur
(Karluk, 1998, s. 471).
3.4.3.3. Orta Vadeli Finansman
Topluluk içinde bir nevi karşılıklı yardımlaşma mekanizmasıdır. 22 Mart
1971’de Konsey kararı ile oluşturulmuştur. Topluluk üyelerinden biri eğer bir dış
ödeme sorunu ile karşılaşırsa Konsey bu üye ülkeye orta vadeli finansal yardımda
bulunur. Krediyi alan ülkenin kendisine Konsey tarafından önerilen maliye ve ekonomi
politikalarını izleyeceğini taahhüt etmesi gerekir. Kredilerin geri ödenme süresi 2-5 yıl
arasındadır ve ECU cinsindendir (Özbay, 1997, s. 18).
3.5. Avrupa Birliği’nde Ekonomik ve Parasal Birliğin Genişleme Süreci
3.5.1. Delors Raporu
“Tüneldeki yılan” sisteminden Avrupa Para Sistemi’nin 1990’lı yıllara kadar
devam eden sürecinde elde edilen deneyimler, Topluluk ülkelerine tek para hedefine
ulaşmak için neler yapılması gerektiği konusunda birçok öğretmiştir. Her şeyden önce,
Avrupa Para Sistemi’nin getirdiği para birimi, eğer başarılabilirse tek paraya sahip
olmanın Topluluk içi ekonomik ilişkileri genişletmek, hızlandırmak ve işlem maliyetini
azaltmak yönünden ne kadar yararlı olacağını göstermiştir. Bütün bu öğrenilenlerin
yanında bazı güncel olaylar da Topluluk’u tek paraya doğru adeta itmekteydi (Savaş,
1999, s. 28).
Tek pazarın oluşturulması hedefi üye ülkeler arasında Ekonomik ve Parasal
Birlik çabasını canlandırmıştır. Para birliği olmadan iç pazarın tam anlamıyla
oluşamayacağı ve para birliğinin tek pazarı tamamlayan bir unsur olarak görülmesi de
önemli bir etken olmuştur. 1988 yılında Hannover Avrupa Konseyi, Ekonomik ve
Parasal Birlik’in oluşumuna ön ayak olacak somut aşamaları önermek üzere Avrupa
68
Komisyonu Başkanı Jacques Delors başkanlığında bir komitenin kurulmasını
kararlaştırmıştır (Kar, 2003, s. 198).
Haziran 1988’de toplanan Avrupa Konseyi Jacques Delors’un başkanlığında ve
tüm AT merkez bankaları yöneticilerinin katıldığı Ekonomik ve Parasal Birlik
Çalışması Heyeti’ni kurmuştur. Oybirliğiyle hazırlanan rapor Nisan 1989’da sunulmuş
ve raporda para birliğinin amacı sermaye dolaşımının tamamen liberalleşmesi, para
piyasalarının
tamamen
bütünleşmesi,
para
birimlerinin
ters
çevrilemez
değiştirilebilirliği, döviz kurlarının gayri kabili rücu sabitlenmesi ve ulusal para
birimlerinin ortak bir para birimi ile yer değiştirebilmesi olarak tanımlanmıştır (Avrupa
Komisyonu, 2007, s. 5).
Delors Raporu, Ekonomik ve Parasal Birlik’in üç aşamada gerçekleştirileceğini
öngörmüştür (Töre, 1995, s. 116-117);
1. İlk Aşama: Bu aşamada üye ülkeler arasında ekonomi ve para politikalarının
koordinasyonu güçlendirilecektir. Tüm birlik paraları Sterlin dâhil- Avrupa Para
Sistemi’nin döviz kuru mekanizmasına dâhil edilecektir.
2. İkinci Aşama: Bu aşamada AT Kurucu Antlaşması (Roma Antlaşması)
ekonomik ve parasal birliği içerecek şekilde genişletilecekti. Bir Avrupa Merkez
Bankaları Sistemi kurularak, Birlik düzeyinde para politikasının oluşturulması
bu kuruluşa bırakılacak; ulusal merkez bankaları sadece belirlenen politikaların
uygulayıcısı olacaklardır. Yine bu aşamada Avrupa Para Sistemi’nin döviz
kurları için öngördüğü dalgalanma marjı daha da daraltılacak ve sonunda sıfıra
indirilecektir.
3. Son Aşama: Bu aşamada AB artık tam bir ekonomik ve parasal birliğe
yönelecektir. Çıkartılacak bir “Avrupa Parası” ulusal paraların yerini alacaktır.
Avrupa Merkez Bankaları Sistemi (AMBS), artık birlik para politikasında tam
ve tek sorumlu kuruluş haline getirilecek; tüm üye ülke dış rezervleri burada
toplanacaktır. Avrupa Parası’nın diğer paralar karşısında değerini de piyasaya
yapacağı müdahalelerle bu kuruluş belirleyecektir.
Delors Raporu Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’nin yapısını ve fonksiyonlarını
tanımlamış, ortak döviz kuru politikaları içerisinde üçüncü paralara karşı döviz
piyasasına nasıl müdahale edileceği ve resmi rezervlerin yönetimi konusunda rehberlik
yapmıştır. Rapora göre AMBS’ nin hedefi siyasi istikrardır. Bu nedenle AMBS, ortak
69
ekonomi politikalarını desteklemekle ve tek para politikasının belirlenmesi ve
uygulanmasından sorumlu olacaktır. Rapor içerisinde AMBS’nin sahip olduğu para
politikası araçlarından açıkça bahsedilmemiştir. Delors Raporu 26-27 Haziran 1989
Madrid Zirvesi’nde görüşülerek onaylanmıştır (Tonus, 2000, s. 86).
3.5.2. Maastricht Anlaşması
Topluluk üyesi 12 ülkenin hükümet ve devlet başkanları 9-10 Aralık 1991
tarihinde Hollanda’nın Maastricht kentinde bir araya gelerek Avrupa Topluluğu’nun
değişen dünya koşullarına bağlı olarak alacağı biçimin belirlenmesi ve politikalarının
saptanması amacı ile yeni bir mevzuat oluşturulması için görüşmeler yapmışlardır
(Sönmezoğlu, Arıboğan ve Ayman, 2000, s. 491)
Avrupa Birliği Antlaşması olarak da anılan Maastricht Antlaşması, ekonomik ve
siyasal bütünleşmenin gerçekleştirilmesine yönelik en kapsamlı ve önemli belgedir.
Maastricht Antlaşması ile EPB hedefi belirlenmiş, ancak Birliğin nasıl gerçekleşeceği
konusunda bir bilgi verilmemiştir. Bu amaçla oluşturulan Teknik Komitenin Raporu 1516 Aralık 1995 Madrid Zirvesi’nde onaylanarak, uygulamaya konulmuştur. Tek para
biriminin adının Euro olarak belirlenmesi kararı da bu toplantıda verilmiştir
(Ekmekçiler, 2007, s. 374).
Daha fazla iş imkânı ve büyümeyi sağlayacak ve aksamaların önüne geçecek
olan ekonomik ve parasal bir birlik için Üye Ülke ekonomilerinin ortak para birimi
uygulamasına başlamadan önce ileri seviyede uyum sağlamış olmaları o dönem için
gerekli olandı. Bu nedenle Antlaşma ile Üye Ülkelerin Euro’ya uyum sağlayabilmesi
için ulaşması gereken ‘Maastricht Uyum Kriterleri’ belirlenmiştir. Maastricht uyum
kriterleri Üye bir Ülke’nin ekonomisinin tek para birimine yeterince hazırlanmasını
garantiye almak için tasarlanmıştır. Bunlar, ekonomik politika uyumu ve ekonomik
şoklarda esneklik gösteren Euro Alanı adaylarına kamu maliyesinin sağlamlığı ve
sürdürebilirliği için ortak bir temel sağlamıştır. Kur kriterleri Üye bir Ülke’nin parasının
değer kaybetmesi karşısında ekonomisini kaynak kullanmaksızın yönetebileceğini
göstermek için tasarlanmıştır (Avrupa Komisyonu, 2007, s. 6).
EPB’nin gerçekleştirilmesi doğrultusunda, üye ülke ekonomileri arasındaki
farklılıkların giderilebilmesini teminen, bazı makro büyüklükler açısından, “Maastricht
Kriterleri” olarak adlandırılan yakınlaşma kriterleri şu şekildedir (Dilekli ve Yeşilkaya,
2002, s. 2-3);
70
•
Enflasyon: Toplulukta fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç
ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile bir üye ülkenin enflasyon
oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir.
•
Bütçe Açığı: Üye ülkelerin kamu açıklarının GSYİH’ lerine oranı %3’ü
geçmemelidir.
•
Ulusal Borç: Üye devletlerin kamu borçlarının GSYİH’lerine oranı %60’ı
geçmemelidir.
•
Faiz: Üye ülkelerde uygulanan uzun vadeli faiz oranları, 12 aylık dönem
itibarıyla, fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip 3 ülkenin faiz
oranını 2 puandan fazla aşmamalıdır.
•
Döviz Kuru: Son 2 yıl itibarıyla, bir üye ülkenin para birimi, diğer bir üye
ülkenin para birimi karşısında devalüe edilmemiş olmalıdır.
Tablo 5
Maastricht Uyum Kriterleri
Ölçülen Nedir?
Enflasyon
Kamu Maliyesinin
Sağlamlığı
Kamu Maliyesinin
Güçlenebilirliği
Uyumun Dayanıklılığı
Kur Dengesi
Nasıl Ölçülüyor?
Uyumlu tüketici fiyatı
enflasyon oranı
Ülke açığının GSYİH’da %
olarak ifadesi
Ülke borcunun GSYİH’da %
olarak ifadesi
Uzun vadeli faiz oranları
Esas kurdan sapma
Uyum Kriterleri
En başarılı üç Üye Ülkenin
oranından %1,5’ten daha fazla
olamaz
Referans değeri %3’ten fazla
olamaz
Referans değeri %60’tan fazla
olamaz
En başarılı üç Üye Ülkenin
enflasyon oranından %2’den
fazla olamaz
Ciddi gerilimler olmaksızın 2
yıl ERM’ye katılım
Kaynak: Avrupa Komisyonu, (2007), Tek Avrupa İçin Tek Para Birimi-Euroya Giden Yol, s.6.
Bir üye devletin bu kriterlerden birini yerine getirmemesi durumunda Komisyon
bir rapor hazırlayacaktır. Bunun üzerine Konsey, nitelikli çoğunluk ile Antlaşma’ da
öngörülen dört yaptırımdan biri veya hepsi uygulanacağı öngörülmüştür. Bu yaptırımlar
(Töre, 1995, s. 118):
• Üye ülkelerin bonolarının sağlıksız olduğu yolunda bir bildiri yayınlanması,
• Avrupa Yatırım Bankası’nın (AYB) ilgili ülkeye borç vermemesi,
71
• AT’na faizsiz depozito yatırılması zorunluluğu,
• Para cezası şeklindedir.
3.5.2.1. Birinci Aşama
EPB’ nin birinci aşaması 1 Ocak 1990-31 Aralık 1993 tarihleri arasında
tamamlanmıştır. Üye ülkeler arasında ekonomi politikalarında uyum sürecinin
başlaması, uyum sürecinde üye ülkeler tarafından sermayenin serbest dolaşımının
sağlanması, kamu açıklarının para politikası ile finansmanın engellenmesi, kamu
yönetimlerinin finansmanına kamu garantisi verilmesinin engellenmesi gibi çalışmaların
yanı sıra, Maastricht uyum çalışmalarının kontrolü için ulusal programların uygulamaya
konması ve İstişari bir Para Komitesi kurulması gibi düzenlemelerin yapılması
amaçlanmıştır (Tunçsiper ve Yakut, 1998, s. 107).
3.5.2.2.İkinci Aşama
1 Ocak 1994-31 Aralık 1998 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Bu aşamada
Euro’nun tek para olarak kullanılması sürecine uyum amaçlanmıştır. En önemli
kurumsal düzenleme ise Avrupa Para Enstitüsü (APE) ’nün kurulmasıdır. APE’nin
Avrupa Merkez Bankası’nın ön kuruluşu olacağı düşünülmüştür. Düşünüldüğü gibi
APE 1994 yılında kurulmuştur. Ana hedefi Para Birligi’ nin üçüncü aşamasına geçiş
için gerekli hazırlıkları yapmak olmuştur. APE’ nin ayrıca üye ülkelerin uyguladıkları
para politikaları arasındaki koordinasyonu sağlamak, üye ülkelerin uyguladıkları para
politikaları arasındaki koordinasyonu sağlamak ve üye ülkelerin Merkez bankalarına
öneride bulunmak gibi çeşitli görevleri bulunmaktadır. İkinci aşamadaki diğer önemli
gelişmeler aşağıda sıralanmıştır (Karluk ve Tonus, 1998, s. 18):
•
Kamu sektörünün finansmanını yasaklayan düzenlemeler
•
Finans sektöründe, kamu sektörü kuruluşlarına ayrıcalıklı yer verilmesini
sağlayacak düzenlemeler.
•
Üye ülkelerin kamu sektörü sorumluluklarının birlik veya bir başka üye ülke
tarafından üstlenilmesini engelleyen düzenlemeler.
•
Üye ülkelerin aşırı bütçe açıklarından korunması; bu konuda Konsey, üye
ülkelerin bütçe performanslarını izleyecek, gerektiğinde düzeltme yoluna
gidecektir.
72
•
Üye ülkelerin Merkez Bankalarına yasal olarak bağımsızlık statüsü
kazandırmak.
3.5.2.3. Üçüncü Aşama
1 Ocak 1999 tarihinde EPB’nin üçüncü aşaması başlamıştır. ECU sepeti 1 Euro
= 1 ECU olmak üzere Avro sepetiyle yenilenmiştir. Aynı zamanda, Avro’yu kabul eden
Üye Ülkelerin ulusal para birimlerinin çevrim kuralları da geri döndürülemez biçimde
sabitlenmiştir.
Üçüncü aşama içinde yapılacak değerleme sonucunda her bir üye ülke tek para
birliğinin gerekli beş şartını (Maastricht Kriterleri) sağlamış olmaları gerekmektedir. 31
Aralık 1996 tarihinde eğer üye ülkelerin çoğunluğu gerekli şartları yerine getirirse
üçüncü aşamaya geçilmesine izin verilecekti, ancak bu gerçekleşmemiştir. Bu sebeple
üçüncü aşama 1 Ocak 1999 tarihine ertelenmiştir. Bu süreçte sadece 11 ülke (Fransa,
Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İspanyai Portekiz, İrlanda, Avusturya
ve Finandiya) geçiş için belirlenmiştir. Diğer dört ülke (İngiltere, Danimarka, İsveç ve
Yunanistan) ise katılamamışlarıdır (Özpençe, 2009, s. 85-86).
3.5.3. Madrid ve Dublin Zirveleri
6-17 Aralık 1995 tarihleri arasında toplanan Madrid Zirvesi’nde Avrupa Para
Enstitüsü’nün 1995 yılında yayınladığı bir rapora dayanarak tek para uygulanması için
süreç belirlenmiştir. Madrid Zirvesi’nde 1 Ocak 1999 tarihinde EPB’ nin üçüncü
aşamasına geçilmesine ve Euro’nun kaydi para olarak kullanılmasına karar verilmiştir.
Parasal
birliğe
katılacak
ülkelerin
belirlenmesinde
1997
yılı
ekonomik
performanslarının dikkate alınması kararlaştırılmıştır (İKV, 2000, s. 44).
31 Mayıs 1995 tarihinde, Komisyon tek paraya geçiş süreci ile ilgili olarak “Yeşil
Belge” yi kabul etmiştir. Yeşil Belge ile Birlik Antlaşması’nın 109. Maddesinde tek
para uygulamasına geçilmesi kararının uygulamaya yönelik açıkları kapatılmıştır. Bu
çerçevede Yeşil Belge tek paraya geçiş sürecine ilişkin önlemleri ortaya koymuştur.
Özellikle AB içerisindeki tüm ülkelerin öngörülen takvim içerisinde yeterli
yakınlaşmayı gerçekleştiremeyeceğini varsayarak EPB’ ne katılacak ve katılmayacak
ülkeler arasındaki ilişkilerin hangi çerçevede sürdürüleceği tanımlanmıştır. Tek paraya
geçiş sürecinde tek pazar ve kur istikrarının önemi belirtilmiştir. Yeşil Belge’de
belirlenen üç temel hedef (Tonus, 2000, s. 94):
73
•
Tek paraya geçiş süreciyle ilgili teknik ve hukuki belirsizliklerin ortadan
kaldırılması,
•
Geçiş süreci ile ilgili olarak yapılması gereken düzenlemelerde ekonomik
birimlerin faaliyete geçmesinin sağlanması
•
Kamuoyunun bilgilendirilmesi ve tek paraya olan desteğin artırılması,
olarak belirlenmiştir.
13-14 Aralık 1996 tarihinde Dublin’de gerçekleştirilen Zirve’de Avrupa
Birliği’nin gelişiminin devamı için önemli kararlar alınmıştır. Merkezi ve Doğu Avrupa
Ülkeleri, Baltık Ülkeleri ve Kıbrıs’ın da davet edildiği toplantıda adalet ve iç işleri
konularında geniş ölçüde fikir alışverişinde bulunulmuştur. Ekonomik ve parasal birlik
konusunda 01.01.1999 tarihinde kurulacak Avrupa Para Birliği (EMU) hazırlıkları için
Konsey’in kamu otoritelerine ve ekonomi ile ilgili kurumlara yönelik tavsiyelerde
bulunulmuş ve aşağıda özetlenen kararlar alınmıştır (DTM, 1999, s. 229):
•
Yeni kur mekanizması kabul görmüş,
•
Euro’nun kullanımına yönelik olarak anlaşma taslakları için yasal çerçevede
oluşturulmuş,
•
EMU kapsamında bütçe disiplinini kontrol altına almak için İstikrar ve
Büyüme Paktı’nın temel prensipleri kabul edilmiştir.
3.5.4. Amsterdam Zirvesi
16-17 Haziran 1997’de gerçekleştirilen Amsterdam zirvesi ile Hükümetlerarası
konferansta hazırlanan kurucu antlaşma değişiklikleri onaylanmıştır. Bu antlaşma ile
AB’yi 2000’li yıllara ve yeni genişleme dalgalarına hazırlayacak kurumsal yapı
değişiklikleri ve karar alma mekanizmalarında gerekli olan değişikliklerin yapılması
istenmiş ancak Maasticht Antlaşması kadar etkili bir sonuç elde edilememiştir.
Amsterdam Antlaşması’nda AB’nin, üye ülkelerin ortak ilkeleri olan özgürlük,
demokrasi, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğüne dayandığı ifade edilmiştir
(Acar, 2006, s. 24).
Amsterdam Antlaşması’nın imzalanmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bu
nedenler kısaca; Avrupa Birliği Antlaşması’nda mevcut olan bazı eksikliklerin
74
giderilmesi, Birlik kurumları ve politikalarının yeni sürece uyumlaştırılması ve geniş
çaplı acil sorun ve problemlerle başa çıkmak, olarak sıralanabilir (Jones, 2001, s. 72).
Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım sınır kontrollerinden uzak olarak ancak
Schengen Anlaşması’na taraf olan ülkeler arasında uygulanmaktaydı. Amsterdam
Anlaşması bütün ülkelerde sınır kontrollerinin kaldırılmasını; özel durumları sebebiyle
sadece İngiltere ve İrlanda’nın geçici olarak bu kontrollere devamını onaylamıştır.
Amsterdam Anlaşması’nın getirdiği en önemli kurumlardan biri genişleme ile birlikte
karar mekanizmalarından çıkacak kararlarla ilgili oy adedidir. Amsterdam Anlaşması
salt çoğunluk ve kaliteli çoğunluk alanını oy birliği alanı aleyhine genişletmiştir. Ancak
milli çıkarlar söz konusu olduğunda veto hakkı vardır. Komisyonda ve Konsey’de
tarafların oy hakları yeni bir genişlemeye kadar aynen kalacak, o tarihten sonra
genişleme ile birlikte komisyonda ülkeler birer üye ile temsil edileceklerdir ve kaliteli
çoğunlukla karar alacaklardır (Ertürk, 1998, s. 222).
3.5.5. Lüksemburg Zirvesi
12-13 Aralık 1997 tarihleri arasında Lüksemburg’ ta yapılan AB Zirvesi’nde,
AB’nin genişleme süreci ile ekonomik ve parasal birlik konuları ele alınmış, AB
Komisyonu’nun Gündem 2000 önerisi değerlendirilmiştir. Zirve’de, AB ülkeleri, aday
ülkeler ve diğer Avrupalı ülkeleri her yıl bir araya getirecek Avrupa Konferansı’nın
kurulmasına karar verilmiştir. Konferans ilk toplantısını 12 Mart 1998 tarihinde
Londra’da yapılmıştır. Avrupa Konferansı’na katılacak ülkeler barış, güvenlik, iyi
komşuluk, dış sınırların ve uluslar arası hukuk ilkelerinin bütünlüğü ve ihlal edilmezliği
konularını karşılıklı taahhüt etmiş, toprak anlaşmazlıklarının barışçıl yollarla özellikle
La Haye Uluslararası Adalet Divanı yargısı ile çözümlenmesini peşinen kabul etmiş
sayılmışlardır (Karluk, 2007, s. 101).
Lüksemburg Zirvesi’nde tam üye adayları üç grupta ele alınmıştır (Dura ve Atik,
2007, s. 280):
(i) Birinci Grup: Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Slovenya,
Kıbrıs
(ii) İkinci Grup: Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya
(iii) Üçüncü Grup: Türkiye
75
Lüksemburg Zirvesi’nde alınan kararlara göre, birinci grupta yer alan ülkelerle
tam üyelik müzakereleri 1998 yılında başlayacaktı. Türkiye üçüncü grupta yer
almaktaydı. Türkiye tam üye adayları içinde üçüncü grupta yer almasına rağmen,
Lüksemburg zirvesinde Türkiye ile ilgili önemli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan
ilki Türkiye’nin AB’ne her alanda yakınlaşmasını sağlayacak bir Avrupa Stratejisi
oluşturulması önerisiydi. Avrupa Stratejisi, şu unsurları içermekteydi (Dura ve Atik,
2007, s. 280):
•
Ankara Antlaşması’nın ortaya koyduğu olanakların geliştirilmesi,
•
Gümrük Birliği’nin yoğunlaştırılması,
•
Mali işbirliğinin artırılması,
•
Mevzuatların yakınlaştırılması ve AB müktesebatına uyum,
•
Türkiye’nin AB’nin bazı programlarına katılımı.
3.5.6. Nice Zirvesi
2001’de imzalanan ve 2003’de yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile
genişlemenin gerektirdiği kurumsal değişikliklerin gerçekleştirilmesi yönünde önemli
adımlar atılmıştır. Nice Zirvesi’nde bir “Avrupa Temel Haklar Şartı” hazırlanarak AB
kurumları tarafından imzalanmış ve üye ülkelere incelenmek üzere sunulmuştur (Acar,
2006, s. 24). Nice Antlaşması da, Amsterdam Antlaşması gibi, Avrupa Birliği
Antlaşması ile kurulan çatı yapıyı değiştirmeksizin, Avrupa Topluluklarını kuran
antlaşmalara ve Avrupa Birliği Antlaşmasına değişiklikler getirmektedir (Özdemir,
2001, s. 5).
Nice Antlaşası ile AB’ nin kurumsal yapısında önemli değişiklikler yapılmıştır.
Üyelik müzakereleri başlamış ve AB’ye üye olması muhtemel aday ülkelerin kurumsal
yapıda nasıl yer alacakları konusu Nice Antlaşması’na ekli Genişleme Hakkında
Protokol ile Genişleme Hakkında Bildiri’de yer almıştır. Helsinki Zirvesi’nde katılım
müzakerelerinin başlatılması kararlaştırılan altı aday ülkeyle 15 Şubat 2000 tarihinde
ayrı ayrı gerçekleştirilen altı Hükümetlerarası Bakanlar Konferansı ile katılım
müzakereleri başlatılmıştır. Nice Zirvesi’nde AB’nin genişlemesi ile ilgili olarak gerekli
hukuki
zemin
oluşturulmuş,
nitelikli
çoğunluk
oylama
sisteminin
kapsamı
genişletilmiştir. AB’nin genişleme perspektifi içerisinde Türkiye’ye yer verilmemiştir.
Buna karşılık Zirve’de net üyelik perspektifi verilen 12 aday ülkenin tam üyelikleri
76
ilgili hukuki zemin yaratılmıştır (Karluk, 2007, s. 115). Nice Antlaşası ile kabul edilen
düzenlemeler kısaca (Bilici, 2007, s. 46-47):
•
Yeni
üye
olacak
12
ülke
dikkate
alınarak,
AB
Kurumlarının
kompozisyonunda ve işleyişinde değişiklik yapılmıştır. Kurumlar 27 üyeli
AB’ye göre yeniden şekillendirilmiştir.
•
Karar alma süreci ile ilgili olarak oybirliği ilkesinin uygulandığı 29 konuda
nitelikli çoğunluk uygulamasına geçilmiştir.
•
“Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesi” ismi “Avrupa Birliği Resmi
Gazetesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Konsey’in, nitelikli oy çokluğuyla karar almasının gerekli olması halinde
üyelerin oy dağılımı ve Komite Üyelerinin dağılımı aşağıdaki şekilde olmaktadır.
Tablo 6
Nice Antlaşması Sonrasında AB Konseyi’nde Ekonomik ve Sosyal Komite Üye ve Oy
Dağılımı
Üyeler
Komite Üyelerinin Dağılımı
Üyelerin Oy Dağılımı
Belçika
12
12
Danimarka
9
7
Almanya
24
29
Yunanistan
12
12
İspanya
21
27
Fransa
24
29
İrlanda
9
7
İtalya
24
29
Lüksemburg
6
4
Hollanda
12
13
Avusturya
12
10
Portekiz
12
12
Finlandiya
9
7
İsveç
12
10
İngiltere
24
29
Kaynak: Çapanoğlu, S. G. ve Uyanusta, E. (2003). “Avrupa Birliği Antlaşması Avrupa Topluluklarını
Kuran Antlaşmalar ve İlgili Bazı Kararları Değiştiren Nice Antlaşması”. İktisadi Kalkınma Vakfı
Yayınları, Haziran, İstanbul, s. 20-27.
77
3.5.7. Kopenhag Zirvesi
12-13 Aralık 2002 tarihleri arasında gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde AB
10 aday ülkeyi genişleme sürecine dâhil ederken, Türkiye’yi bu ülkelerin dışında
bırakmıştır. Türkiye’ye ise koşullu olarak müzakereleri başlatma sözü verilmiştir
(Paksoy, 2003, s. 99).
Kopenhag Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde Türkiye’ye üç paragraf ayrılmıştır. AB
Konseyi, Türkiye’nin diğer aday ülkelere uygulanan kriterler temel alınarak Birliğe
katılacak olan bir aday ülke olduğunu belirten 1999 tarihli Helsinki Kararı
hatırlatılmaktadır. Konsey Türkiye’ nin Kopenhag kriterlerini karşılama yönünde attığı
adımları memnuniyetle karşılamaktadır. Birlik Türkiye’yi, reform sürecini hızla
sürdürmesi yönünde teşvik etmektedir. Bu bildiri de ayrıca, tam üyelik görüşmeleri
tamamlanan Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Malta, Polonya,
Letonya, Slovakya ve Slovenya’nın 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye katılacakları
kesinleştiği belirtilmiştir (Karluk, 2007, s. 123).
3.5.8. Tek Paraya Geçiş ve Euro
Tek pazar uygulamasının olumlu sonuçlarının daha ileri düzeye taşınması ancak
tek para uygulamasına geçiş ile mümkün olabilecektir. Tek para, "tek pazar"
uygulamasının doğal tamamlayıcısı olarak görülmekte ve ekonomik bütünleşmenin
ancak bu şekilde istenilen düzeye taşınabileceği düşünülmektedir. Dünya parasal
rezervlerinin % 50' sinin ve alışverişlerin % 85'inin yapıldığı güçlü para birimi Dolar’a
karşı rekabet de ancak bu şekilde mümkün olabilecektir. Tek paraya dâhil olma, tam
üyeliğe paralel bir olay olarak görülmemiştir. Tam üyelik için "serbest rekabete
dayanıklı bir ekonomi" den bahsedilmekte, oysa tek para geçiş için ilave olarak
aşağıdaki koşulların yerine getirilmesi gereği de öngörülmüştür (Bilici, 2006, s. 42-43):
•
Bütçe açığının GSYİH'nin % 3'nü geçmemesi,
•
Kamu borçlarının GSYİH'nin % 60'nı geçmemesi,
•
Enflasyon oranının, üç en düşük ülke enflasyon ortalamasının 1.5 puan
fazlasını geçmemesi,
•
Faiz oranlarının aynı oranı geçmemesi,
78
•
Ortak paraya geçi ş öncesindeki iki yıl boyunca, belirlenen oranın
üzerinde devalüasyon yapılmaması.
Tek paraya geçiş ekonomik birlik oluşturmanın en önemli adımlarından biridir.
Tek para kullanımı işlem maliyetini düşürmekte, kur riskini ortadan kaldırmakta, alış
verişi hızlandırmakta ve ekonomilerin her anlamda bütünleşmesini kolaylaştırmaktadır.
Avrupa Birliği baştan beri ekonomik birleşme öngörse de, Maastricht Antlaşması’na
kadar bu hedef açıkça ve güçlü biçimde telaffuz edilmemiştir. Maasticht’te tek para
hedefi açıkça telaffuz edilmiş ve bunun için gerekli kriterler belirlenmiştir. 1 Ocak
1999’da Avrupa para birimi Euro, kaydi olarak, 1 Ocak 2002’den itibaren de 12 ülke
tarafından fiziki olarak kullanılmaya başlanmıştır (Acar, 2006, s. 24-25).
Tek
para
EURO’ya
geçişin
üç
aşamada
gerçekleşeceği
Maastricht
Antlaşması’nda öngörülmüştür1. Anlaşmaya göre tek paraya geçiş üçüncü aşamanın
uygulanmasıyla başlanacaktı. Bu döviz kuru mekanizmasının üçüncü aşamasıdır. Ancak
sisteme girecek ülkelerin paraları son iki yılda dalgalanma marjı içerisinde olma şartı
getirilmiştir. Gereken şartları yerine getiren ülkeler 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren
topluluğun ortak parası Euro’ya geçmişlerdir (Yiğit, Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 260).
Aşağıdaki tabloda, 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren geçerli olan sabit ve geri
dönülmez Euro dönüşüm oranları gösterilmiştir.
1
Bu aşamalar Maastricht Antlaşması başlığı altında anlatılmıştır.
79
Tablo 7
Euro Dönüşüm Oranları
Ulusal Paralar
Merkezi Kur (1 EUR=
Belçika Frangı
40,3399
Alman Markı
1,95583
İspanyol Pesetası
166,386
Fransız Frangı
6,55957
İrlanda Poundu
0,787564
İtalyan Lireti
1936,27
Lüksemburg Frangı
40,3399
Hollanda Guldeni
2,20371
Avusturya Şilini
13,7603
Portekiz Eskudosu
200,482
Fin Markkası
5,94573
Kaynak: “Determination of the euro conversion rates of Euro-land
currencies and
Euro”, http://www.un.org/Depts/treasury/euro.htm,
(Erişim Tarihi: 11.05.2011)
Anlaşmaya göre 2002 yılında ulusal paraların tedavülden kalkacağı ve Euro'ya
geçişin tam olarak sağlanacağı hedeflenmiştir. Euro'ya geçiş aşamasının saydam ve
kamu tarafından kabul edilebilir olması için aşağıdaki koşulların sağlanması
gerekmektedir (Özbay, 1992, s. 27):
•
Euro'ya
geçiş
prensipleriyle
•
aşamasının
yasal
çatısı
Maastricht
Antlaşmasının
tutarlı olmalıdır.
Euro'nun halk tarafından benimsenebilmesi için geçiş aşamasında Euro'nun
kullanımına yönelik işlemler kolay anlaşılır olmalıdır.
•
Euro'ya geçiş aşaması maliyet açısından düşük olmalıdır.
•
Tek Para Politikası uygulamasına geçiş hızlandırılmalıdır.
•
Euro'ya geçişin son safhasında özel sektördeki ekonomik birimlerin Euro'yu
kullanmaları teşvik edilmelidir.
80
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OPA KRİTERLERİ AÇISINDAN AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Temeli 1960’lara dayanan optimal para alanı teorisi; Mundell, McKinnon,
Kenen, Fleming, Corden, Ishiyama, Tower ve Willet, Tavlas, Frankel, Rose, Mongelli
gibi iktisatçılar tarafından geliştirilmiş, tartışmalar, uzlaşılar içinde bugünkü halini
almıştır. Teori dinamik niteliğinden dolayı her zaman geliştirilmeye açık olmuşsa da her
daim aynı önemi görmemiştir.
Avrupa Birliği’nin Ekonomik ve Parasal Birliği gerçekleştirmesi, optimal para
alanı teorisinin önemini bir kez daha ortaya çıkarmış, yeniden gündeme gelmesinde
etkili olmuştur. Oluşturulacak para alanının optimal olmaması üye ve aday ülkeler için
tehlikeli ve riskli olacaktır. Bu sebepten, AB içinde para birliği tartışmaları kaçınılmaz
olmuş, Avrupa Para Birliği’nin optimal olup olmadığı teorinin kriterleri açısından
değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Optimal para alanı teorisinin çıkış noktası, sabit döviz kuru sistemi ve esnek
döviz kuru sistemi tartışması olsa da, bu teorinin farklılaştığı nokta, sabit ya da esnek
döviz kuru sistemini tercih etmenin avantajları olduğu gibi dezavantajlarının da
olduğudur. Bu noktadan hareketle, Optimal Para Alanı teorisi hangi bölgelerde ya da
ülkelerde ortak para biriminin uygulanmasının hem iç, hem de dış denge açısından en
iyi sonucu vereceğini araştırmıştır. Diğer bir deyişle, sabit döviz kuru sisteminin
uygulanacağı bölgenin özelliklerinin ne olması gerektiği Optimal Para Alanı teorisinin
temel dayanağı olmuştur. Para alanının optimalliği ise, teorinin gelişim sürecinde çeşitli
kriterlerle ölçülmeye çalışılmıştır. Mundell (1961), optimal para alanına kriter olarak
üretim faktörlerinin yüksek hareketliliğini öne sürerken, McKinnon (1963) bir para
alanının optimal para alanı olarak değerlendirilebilmesi için ekonominin dışa açık
olması gerektiğini öne sürmüştür. Diğer yandan, Kenen (1969) ekonomide ürün
çeşitliliğinin olması gerektiğini savunmuştur. Finansal bütünleşmenin derecesi,
ülkelerin enflasyon hızlarındaki benzerlik ve politika bütünleşmesinin derecesi gibi
kriterler ise, sabit döviz kuru sisteminin uygulanacağı para alanının belirlenmesinde
üzerinde durulan diğer kriterlerdir.
81
İktisatçılar tarafından farklı zamanlarda ortaya konan ve şekillenen bu kriterlerin
neler olduklarından bahsetmiştik. Bu bölümde ise optimal para alanı kriterleri açısından
Avrupa Para Birliği’nin genel anlamda bir değerlendirmesi yapılacaktır.
4.1. İşgücü Faktörü Kriteri Açısından Değerlendirme
Mundell tarafından ileri sürülen faktör hareketliliği kriterinde, bir parasal birliğe
gitmek isteyen ülkeler arasında faktör hareketliliğinin yüksek olması gerektiği
belirtilmiştir. Üretim faktörlerinin serbestçe dolaşımı sağlanmışsa o bölgede sabit döviz
kurunun kullanımı benimsenebilecek, ülkeler arasında şoklardan etkilenme dereceleri
benzeşecektir. Üretim faktörü hareketliliği denildiğinde burada asıl kastedilen işgücü
hareketliliğidir.
Yapılan çalışmalarda Avrupa Birliği içinde emeğin hareketliliğinin, emeğin
kendine özgü özelliklerinden dolayı, çok yüksek olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ortak
kültür ve dil, ülke içinde işgücünün dolaşımını kolaylaştırmaktadır. Üye ülkeler
arasında işgücünün serbest dolaşımı; dil ve kültür farklılıklarından, işgücü göçünü
engelleyen kurumsal engellerden, yaş faktöründen, sosyal güvenlik faktörlerinden
etkilenmektedir. AB üyesi ülkelerde emek göçü, ABD'nden daha düşüktür ve üye
ülkeler arasında da büyük farklılıklar vardır. Yine Avrupalılar, yalnız sınır ötesi değil,
ulusal sınırlar içinde bölgeler arasında da fazla hareket etmemektedirler (Akçay, 2006,
s. 15).
Avrupa Birliği’nde işgücü faktörünün hareketliliğini değerlendirirken, ülke
vatandaşlarının mobilitelerinin ne kadar olduğunu görmek için birlik içinde, göç alma
ve göç verme durumunu yıllar itibariyle aşağıda tablolaştırılmıştır.
82
Tablo 8
Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’den Aldıkları Göç Miktarları
2000
Avrupa Birliği
(27 ülke)
Belçika
Bulgaristan
Çek
Cumhuriyeti
Danimarka
Almanya
Estonya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Kıbrıs
Letonya
Litvanya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Hollanda
Avusturya
Polonya
Portekiz
Romanya
Slovenya
Slovakya
Finlandiya
İsveç
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
94.508
1.504
2.000.000 :
:
:
1.149
:
5.135
32.129
471.318
:
:
:
102.441
:
72.078
:
403
895
9.790
13.653
:
66.897
:
6.967
:
:
1.207
:
10.603
28.748
:
5.556
32.726
468.867
:
:
:
113.355
:
69.894
:
459
1.359
9.976
15.010
:
65.173
:
6.347
:
:
1.582
1.767
11.253
30.771
:
19.593
32.122
464.843
:
:
:
177.779
:
93.212
10.411
619
1.493
9.606
14.350
:
59.554
53.124
6.356
:
:
2.017
2.027
11.411
31.339
:
31.893
32.028
432.640
:
:
:
274.346
:
153.185
10.958
719
1.879
10.317
13.735
:
53.854
53.860
6.592
:
:
1.906
3.979
11.718
30.306
:
24.151
33.110
479.479
630
:
:
287.995
:
145.110
15.506
1.110
3.998
10.383
14.679
:
55.249
61.196
8.417
:
:
1.981
7.624
12.981
30.865
196.948
17.748
35.618
446.429
900
:
:
294.340
:
115.363
17.805
1.389
5.157
11.935
21.057
:
56.401
60.289
8.461
:
:
3.767
6.342
13.205
32.353
211.918
12.970
39.302
424.115
1.600
83.897
18.588
342.222
:
110.890
7.027
1.559
5.904
12.133
12.429
:
65.414
58.833
9.387
:
:
3.506
7.398
13.951
40.834
218.713
24.960
43.414
449.865
2.878
69.395
21.247
426.935
:
367.619
9.633
2.628
6.456
13.768
10.751
4.938
79.789
67.162
13.580
:
:
4.335
10.600
15.328
47.301
243.287
19.308
39.821
444.245
2.733
49.999
25.689
227.110
127.952
251.025
7.581
2.532
6.713
14.863
19.638
5.677
95.573
70.634
38.951
13.668
:
4.701
9.873
16.554
48.242
282.800
Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/population/data/database (Erişim
Tarihi: 29.06.2011)
Tablo
8,
ülkelerin
Avrupa Birliği’nin
27
ülkesinden aldıkları göçü
göstermektedir. Bazı veriler erişilemediğinden gösterilememiştir. İlk dikkati çeken
Almanya’nın aldığı göç miktarının açık ara diğer ülkelerden fazla olduğudur. Hatta ilk
3-4 sene tüm Avrupa’nın aldığı göçün yarısını Almanya’nın aldığı görülmektedir.
Toplam alınan göç miktarına bakıldığında, 2007 yılına kadar bir artış dikkati
çekmektedir ancak bunun içinde zamanla verilerine erişilemeyen ülkelerin verilerinin de
hesaba katılmasının etkisi olduğu açıktır. Fakat yine de ülkeler itibariyle incelendiğinde,
:
35.499
200.131
2.697
30.712
29.545
174.502
:
172.348
:
1.601
5.082
13.045
:
5.181
84.241
48.589
:
22.043
:
4.784
8.073
15.084
45.374
263.827
83
genel itibariyle bir artış olduğu da görülmektedir. Özellikle oran olarak, 2000 yılı ile
2007 yılı verilerine bakıldığında İspanya ve İtalya’nın aldıkları göç miktarını 4 katından
fazla artırdıkları dikkat çekmektedir ki; İspanya 102.441’den 426.935’e, İtalya
72.078’den 367.619’a çıkarmıştır. Fakat 2008’de bu ülkelerin rakamlarının bir miktar
düştüğü de gözden kaçırılmamalıdır. Ülkelerin verdikleri göçü de incelemek adına,
aşağıdaki tablo da incelenebilir.
Tablo 9
Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’ye Verdikleri Göç Miktarları
2000
Avrupa Birliği
(27 ülke)
Belçika
Bulgaristan
Çek
Cumhuriyeti
Danimarka
Almanya
Estonya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Kıbrıs
Letonya
Litvanya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Hollanda
Avusturya
Polonya
Portekiz
Slovenya
Slovakya
Finlandiya
İsveç
İngiltere
Kaynak: Eurostat,
29.06.2011)
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
65.464
2.929
:
:
2.109
:
:
:
1.218
35.042
355.606
:
:
:
:
:
50.708
:
1.911
2.039
6.808
1.625
:
52.033
35.840
26.996
:
1.871
:
12.029
28.069
:
11.596
35.075
355.945
:
:
:
:
:
49.809
:
1.643
3.915
7.477
1.981
:
53.940
43.393
23.352
:
1.792
989
12.203
26.427
:
19.530
34.294
371.737
:
:
:
32.265
:
42.701
:
1.043
4.060
7.811
2.186
:
57.093
50.480
24.527
:
2.739
1.392
11.608
26.443
:
23.166
33.571
384.270
:
:
:
43.944
:
54.096
:
771
7.938
6.441
2.210
:
58.828
45.318
20.808
:
2.280
3.289
11.016
27.966
:
25.780
34.629
446.779
2.387
:
:
24.320
:
55.442
2.185
1.130
13.740
6.809
2.582
:
63.947
45.554
18.859
:
3.272
4.475
11.851
29.229
218.363
5.266
34.918
409.008
4.075
:
:
31.721
:
54.261
2.605
1.235
13.802
7.124
2.399
:
71.975
45.361
22.222
:
2.746
2.002
11.223
31.109
221.012
3.919
35.766
427.023
5.083
:
:
53.249
:
63.872
1.141
2.384
10.842
7.834
2.519
:
78.695
47.288
46.826
:
4.034
2.125
11.015
34.729
257.102
4.297
32.479
439.533
4.063
:
:
51.474
:
54.325
2.410
2.046
11.898
9.539
3.404
4.479
77.449
45.947
35.391
:
4.694
2.530
11.196
35.597
224.297
5.629
26.869
501.158
4.139
52.516
22.402
70.538
62.328
69.246
1.738
3.776
13.861
8.808
3.440
5.793
76.857
50.205
69.592
18.623
5.775
2.736
11.477
36.957
285.331
:
27.534
209.126
4.286
57.209
28.413
107.120
:
66.706
:
4.703
16.798
8.010
:
6.413
70.228
39.075
:
14.392
5.124
2.760
10.555
32.395
249.229
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/submitViewTableAction.do (ErişimTarihi:
84
Tablo 9 incelendiğinde yine aynı şekilde birlik içinde Almanya’nın ağırlığı dikkati
çekmektedir. Ancak bu rakamlarda aldıkları göç miktarlarında olduğu gibi anormal
artışlar görülmemektedir. İspanya ve İtalya’nın aldıkları göç kadar vermemeleri
ekonomilerinde sarsıcı etkileri de beraberinde getirecektir. Ülkelerin göç alma ve verme
rakamlarında yıllar itibariyle artışın gözlenmesi, birlik içinde nüfus hareketinin zamanla
geliştiğini göstermektedir.
İnsanların bir yerden başka bir yere göç etme kararında, gidecekleri yerde iş
bulabilme endişeleri önemli yer tutar. Birlik genelinde işsizlik oranının fazla olması
işgücünün hareketini kısıtlama özelliği gösterecektir. Aşağıda 16 ülkeli Euro alanı,
Euro’ya dâhil olmayan bazı ülkeler ve ABD’nin işsizlik oranı verileri tablolaştırılmıştır.
Tablo 10
Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İşsizlik Oranı
Verileri
1999
2000
2001
2002
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
EURO Alanı
9,4
8,5
8,1
8,5
8,9
9,0 9,2 8,5 7,6 7,6 9,6 10,1
(16 ülke)
8,5
6,9
6,6
7,5
8,2
8,4 8,5 8,3 7,5 7,0 7,9 8,3
Belçika
8,2
7,5
7,6
8,4
9,3
9,8 11,2 10,3 8,7 7,5 7,8 7,1
Almanya
5,6
4,2
3,9
4,5
4,6
4,5 4,4 4,5 4,6 6,3 11,9 13,7
İrlanda
12,0 11,2 10,7 10,3
9,7 10,5 9,9 8,9 8,3 7,7 9,5 12,6
Yunanistan
12,5
11,1
10,3
11,1
11,1
10,6 9,2 8,5 8,3 11,3 18,0 20,1
İspanya
10,4
9,0
8,3
8,6
9,0
9,3 9,3 9,2 8,4 7,8 9,5 9,8
Fransa
10,9 10,1
9,1
8,6
8,4
8,0 7,7 6,8 6,1 6,7 7,8 8,4
İtalya
2,4
2,2
1,9
2,6
3,8
5,0 4,6 4,6 4,2 4,9 5,1 4,5
Lüksemburg
3,5
3,1
2,5
3,1
4,2
5,1 5,3 4,4 3,6 3,1 3,7 4,5
Hollanda
3,9
3,6
3,6
4,2
4,3
4,9 5,2 4,8 4,4 3,8 4,8 4,4
Avusturya
5,0
4,5
4,6
5,7
7,1
7,5 8,6 8,6 8,9 8,5 10,6 12,0
Portekiz
10,2
9,8
9,1
9,1
9,0
8,8 8,4 7,7 6,9 6,4 8,2 8,4
Finlandiya
6,7
5,6
5,8
6,0
6,6
7,4 7,7 7,1 6,1 6,2 8,3 8,4
İsveç
5,2
4,3
4,5
4,6
5,4
5,5 4,8 3,9 3,8 3,3 6,0 7,4
Danimarka
5,9
5,4
5,0
5,1
5,0
4,7 4,8 5,4 5,3 5,6 7,6 7,8
İngiltere
4,2
4,0
4,8
5,8
6,0
5,5 5,1 4,6 4,6 5,8 9,3 9,6
ABD
Kaynak: Eurostat, http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=une_rt_a&lang=en
(Erişim Tarihi: 30.06.2011)
85
İşgücü bir yerden başka bir yere büyük ölçüde iş bulma umuduyla gidecektir.
Dolayısıyla işgücü göçünü; ülkelerin işsizlik oranları arasındaki farkla yorumlamak
mümkündür.
Öncelikle ülkelerin işsizlik oranlarının yıllar itibariyle seyrine bakıldığında, bazı
ülkelerin normal seyrini sürdürdüğü bazı ülkelerin ise önemli farklılıklar gösterdikleri
görülmektedir. Örneğin; İrlanda, 2008’e kadar 4,5-5 seviyelerinde işsizlik gösterirken,
bu oran gitgide artarak 2010 yılında 13,7 seviyesine çıkmıştır. Yunanistan, 1999, 2000
yıllarında 12 ve 11,2 olan oranlarını önce yavaş yavaş düşürerek 2008’de 7,7 seviyesine
çekmiş ancak daha sonra 2010’da yeniden 12,6 seviyesine yükseltmiştir. İspanya
1999’da 12,5 olan oranını bir süre istikrarlı tutup sonra düşürerek 2007’de 8,7
seviyesine indirmiş, fakat daha sonra önemli artışlarla 2010’da 20,1 gibi bir oranı
görmüştür. Yine Portekiz başlarda 5’lerde olan oranını koruyamamış 2010’da 12’lik
işsizlik oranına maruz kalmıştır. Fransa, İtalya, Finlandiya’nın işsizlik oranını bir miktar
düşürdüğü, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya’nın bir miktar artırdığı görülmektedir.
Euro alanının 16 ülkeyi kapsayan ortalama işsizlik oranına göre bir kıyaslama
yapılırsa; bu oranı genellikle aynı ülkelerin; Yunanistan, İspanya, Fransa, İtalya ve
Finlandiya’nın aştığı görülmektedir. 2003’den 2008’e kadar Almanya’nın da ve
2006’dan sonraki yıllarda Portekiz’in aştıkları görülmektedir. 2010 yılına bakıldığında;
İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in Euro 16 ortalamasını geçtikleri görülüyor ki
zaten 2010 yılı ortalamasını artıran da bu ülkeler olmuştur. 2010 yılına diğer ülkeler
açısından bakıldığında işsizlik oranlarının
makul seviyelerde oldukları göze
çarpmaktadır. İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in son yıllardaki göç verme
durumlarına tekrar bakıldığında, işsizlikteki bu artışı dengeleyecek kadar olmadıkları,
bir miktar artışa rağmen yeterli göçü veremedikleri görülmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde emeğin çok fazla hareketli olmadığı anlaşılmaktadır.
Dil, gelenek ve görenekler, yaşam standardı farklılığı, sosyal güvenlik sistemleri
arasındaki farklılıklar bu durumu ortaya çıkaran nedenler arasındadır. Bu durumun
maliyetleri, AB'nde emek piyasalarının esnek olamayışı, emek piyasalarına düşük
oranda katılım ve AB'nin başta gelen işsizlik sorunun kalıcı olmasıdır denilebilir
(Akçay, 2006, s. 15).
86
4.2. Ekonominin Dışa Açıklığı Kriteri Açısından Değerlendirme
McKinnon teoriye ekonominin dışa açıklığı kriterini getirirken, ticareti açık olan
ve yoğun ticari ilişki içinde olan ülkelerin optimal para alanı oluşturabileceklerini
düşünmekteydi. Açıklık kriterine göre; dışa açık ekonomilerde esnek döviz kuru
uygulaması etkisiz olacak, sabit döviz kuru uygulamasıyla fiyat istikrarını sağlamanın
avantajı ön plana çıkacak ve optimallik sağlanmış olacaktır.
Avrupa bölgesel entegrasyon sürecinin ilk aşamaları ticaretin önündeki
engellerin kaldırılmasına dayanıyordu. Avrupa Birliği’nde iç pazar programının
yürürlüğe konması sırasında, bu engeller kaldırılmış, birliğe üye ülkelerin piyasalarının
iç içe geçmesi sağlanarak ticaret yoğunluğunun artırılması gerçekleştirilmiştir. Tek ve
büyük bir pazara üretim yapma imkânı bulan işletmeler üretimlerini artırmışlardır.
Verimli üretim yapmaya zorlanan firmaların rekabet gücünün artması, firmaların dış
dünyaya mallarını daha kolay pazarlamalarına yardım etmiştir (Çondur ve Evlimoğlu,
2007, s. 212).
Açıklık, bir ülkenin uluslar arası ticaretinin Gayrisafi Yurtiçi Hâsılasına oranı
olarak tanımlanmaktadır. Açıklık oranı = (İhracat + İthalat) / GSYİH olarak
hesaplanmıştır. Yani, bir ülkenin açıklık oranı, o ülkenin ihracat, ithalat ve GSYİH’ nın
bir fonksiyonudur ve bu orandaki değişim fonksiyonun her bir elemanından
kaynaklanıyor olabilir.
Bu değerlendirme için Avrupa Birliği’nin bazı ülkeleri, 16 ülke için Euro
Alanının kendisi ve ABD verileri incelenmiştir. Aşağıda, ülkelerin dışa açıklığını
hesaplamaya yarayan ihracat, ithalat ve GSYİH verileri ile bu verilerden hesaplanan
açıklık değerleri ayrı tablolar halinde gösterilmiştir. Rakamlar milyon ECU/EURO
cinsindendir.
87
Tablo 11
Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İhracat
Verileri (milyon ECU/EURO)
EURO Alanı (16 ülke)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
ABD
2001
2005
2008
1053529
212538
638282
92491
12848
130258
361075
272990
10896
257766
78999
26918
48277
84463
57732
304505
816219
1235548
268789
780415
88142
13888
154846
372501
299923
15109
326640
100621
31137
52647
105266
68420
309040
726903
1561016
320805
983255
85477
17937
191388
418732
369016
17224
433722
123259
38950
65580
124645
79496
312528
883804
2009
2010
1278323
265160
803012
83114
14675
162990
347415
291733
15138
356962
98214
31768
45063
93890
67333
252992
757608
1535956
310947
957135
88105
16149
185289
392745
337584
14793
432496
114893
36771
52523
119419
73682
306002
963347
Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/refreshTableAction.do?tab=
plugin=1&pcode=tec00038&language=en (Erişim Tarihi:30.06.2011)
table&
İlk olarak açıklık oranının belirleyicilerinden, ülkelerin 2000 sonrası farklı
yıllardaki ihracat verilerine bakıldığında, İrlanda hariç Avrupa ülkelerinin hepsinde
2009 yılına kadar ihracat rakamlarının arttığı görülmektedir. İrlanda, 2001 yılında
yakaladığı ihracat rakamına sonraki yıllarda ulaşamamış, 2010 yılında hala o rakamın
gerisinde kalmış görünmektedir. ABD’de ise 2001’den 2005’e bir azalma, ardından
2009’a kadar yeniden bir artış göze çarpmaktadır. Bütün ülkeler için 2009 yılı
ekonomik kriz nedeniyle ihracat rakamlarının düştüğü bir yıl olmuştur. Ancak 2010’da
ülkelerin
ihracat
açısından
çabuk
toparlanıp
yeniden
yükselişe
geçtikleri
gözlenmektedir. Sadece Lüksemburg 2010 yılında 2009 yılındakinden daha düşük
ihracat rakamlarına ulaşmış görünmektedir. Bu veriler muhakkak bir kıstas olmakla
beraber Açıklık Oranını yorumlamak için yeterli değildir.
88
Tablo 12
Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İthalat Verileri
(milyon ECU/EURO)
EURO Alanı (16 ülke)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
ABD
2001
2005
2008
2009
2010
1015376
199491
542786
56450
36868
172677
366914
263757
13769
232958
83333
44094
36444
70567
50605
383860
1317635
1228654
256169
624606
55112
43755
232124
405212
309292
17597
292438
102345
51379
47236
89781
60752
412887
1392429
1613692
317043
805730
57088
62945
286105
486476
382050
21475
394980
125301
64194
62402
114565
74356
430361
1471875
1262878
252326
664143
44955
49731
210222
401549
297609
17575
317718
102569
51368
43655
86089
59256
346180
1148477
1544594
294519
804737
45283
47652
237097
456895
364950
18091
389927
119750
57062
51679
112174
64002
422491
1483365
Kaynak:
Eurostat,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/refreshTableAction.do?tab=table
&plugin=1&pcode=tet00002&language=en (Erişim Tarihi:30.06.2011)
Açıklık Oranı belirleyicilerinden bir diğeri olan İthalat rakamlarına bakıldığında,
2009 yılına kadar, tablodaki bütün ülkelerde (sadece İrlanda’nın 2001’den 2005’e
hariç), bir artış göze çarpmaktadır. Yine bu yılda dünyayı vuran ekonomik kriz ülkelerin
ithalat rakamlarını da es geçmemiş, ithalat rakamları açısından ülkeleri ortalama beşer
yıl geriye itmiştir. Ancak yine 2010 yılında ülkeler ithalat rakamları açısından yüksek
seviyelere
ulamış
görünmektedirler.
Burada
istisna
olarak
Yunanistan
göze
çarpmaktadır. Yunanistan’ın 2009’dan 2010 yılına geçerken ihracatta bulduğu artışı
ithalatta bulamadığı, 2010 yılında 2009’un da altında bir ithalat rakamında kaldığı
görülmektedir.
İhracat ve ithalat rakamlarına bakıldığında ülkelerin, çok büyük bir
genellemeyle, uluslararası ticaretlerinin arttığı görülmektedir. Bu açıdan 16 ülkeyi
kapsayan Euro alanı ile ABD karşılaştırılacak olursa, Euro alanının genelinde 2001’den
2010 yılına kadar uluslararası ticarette %50’ye yakın bir artış göze çarpmaktadır. Ancak
bu oran yine aynı zaman diliminde ABD için yaklaşık %16 seviyelerinde kalmıştır. Bu
89
rakamlardan, Euro alanının ABD’ye göre uluslararası ticareti artırmada çok daha
başarılı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Tablo 13
Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin GSYİH Verileri
(milyon ECU/EURO)
2001
EURO Alanı (16 ülke)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
ABD
7078675
259433
2113160
117136
146428
680678
1495553
1248648
22572
447731
212499
134137
139288
253743
179226
1643154
11485261
2005
8142510
302845
2242200
162314
194819
908792
1718047
1429479
30283
513407
243585
153728
157429
298353
207367
1833954
10158669
2008
9232836
345006
2481200
179988
236917
1088124
1933195
1567761
39644
596226
283085
171983
185651
333256
233482
1815417
9769581
2009
2010
8939086
339162
2397100
159646
235017
1053914
1889231
1519702
38073
571979
274321
168587
173267
290908
222410
1565750
10122598
9176118
352941
2498800
153939
230173
1062591
1932802
1548816
41597
591477
284410
172699
180253
346667
234005
1696583
11058611
Kaynak:
Eurostat,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/refreshTableAction.do?tab=table&
plugin=1&pcode=tec00001&language=en (Erişim Tarihi:30.06.2011)
Ülkelerin uluslararası ticaret verileri incelendikten sonra GSYİH rakamlarına
bakıldığında; Avrupa ülkeleri için genel olarak ihracat ve ithalat rakamlarının seyrine
paralel bir seyir görülmektedir. Yani 2009’a kadar bir artış, 2009’da düşüş, tekrar
2010’da artış meyli göze çarpmaktadır. Ancak burada yine Yunanistan’ın 2010 yılında
ithalat rakamının düşüşüne paralel olarak GSYİH’ sının da düştüğü görülmektedir. Bu
da milli gelirinin düşmesiyle ithalat eğiliminin de düştüğünü göstermektedir. Yine
İrlanda’nın 2010 yılında GSYİH’ sının düşmüş olduğu görülmektedir. Bu tabloda göze
çarpan bir diğer istisna ABD verilerindedir. ABD’nin GSYİH değerleri 2001’den
2008’e kadar düşmüş, 2008’den sonra ise ekonomik krize rağmen artış meyline girmiş
olduğu görülmektedir.
90
Yıllar itibariyle ülkelere ait ihracat, ithalat ve GSYİH verilerini optimal para
alanı kriterlerinden dışa açıklık oranının birer belirleyicisi olarak ele alıp inceledikten
sonra, aşağıda bu verilerden elde ettiğimiz ((İhr. + İth.) / GSYİH ), dışa açıklık oranını
tablolaştırılmıştır.
Tablo 14
Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin Dışa Açıklık
Oranı Verileri
EURO Alanı
(16 ülke)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
ABD
2001
2005
2008
2009
2010
0,29
1,59
0,56
1,27
0,34
0,45
0,49
0,43
1,09
1,1
0,76
0,53
0,61
0,61
0,6
0,42
0,19
0,3
1,73
0,63
0,88
0,3
0,43
0,45
0,43
1,08
1,21
0,83
0,54
0,63
0,65
0,62
0,39
0,21
0,34
1,85
0,72
0,79
0,34
0,44
0,47
0,48
0,98
1,39
0,88
0,6
0,69
0,72
0,66
0,41
0,24
0,28
1,53
0,61
0,8
0,27
0,35
0,4
0,39
0,86
1,18
0,73
0,49
0,51
0,62
0,57
0,38
0,19
0,34
1,72
0,71
0,87
0,28
0,4
0,44
0,45
0,79
1,39
0,83
0,54
0,58
0,67
0,59
0,43
0,22
Kaynak: Eurostat, Eurostat verilerine göre kendi hesaplamalarım
Tablo 14 incelendiğinde AB ülkelerinin ABD’den çok daha dışa açık oldukları
göze çarpmaktadır. Avrupa genelinde bu oran %35 – 40’ların üzerindeyken ABD’de
%20’ler seviyesinde kaldığı görülmektedir. AB ülkelerinde de özellikle Belçika,
İrlanda, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya gibi daha küçük ekonomilerde oranın
%80’ler ile %150’ler arasında olduğu görülmektedir ki, bu da küçük ekonomilerin
parasal birliğe geçişe neden bu kadar sıcak baktıklarını açıklayıcı niteliktedir. Bu
ülkeler açısından dış ticarete bu denli açıklık, kurların önemli bir politika aracı olmasını
ortadan kaldırmaktadır.
Euro (16) bölgesindeki ülkelerin açıklık oranı ortalamasının yaklaşık %75’ler
olduğu düşünüldüğünde, büyük ekonomili ülkelerin oranlarının ortalamanın altında
91
kaldığı görülmektedir. Tablo 14 dikkatli incelendiğinde, büyük ülkelerden İspanya,
Fransa, İtalya, Portekiz’in parasal birliğe geçişle birlikte 2010 yılına kadar dışa açıklık
oranlarında fazla bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Ancak Almanya, yukarıdaki
tablolardan da görüldüğü gibi, özellikle uluslararası ticaretinin milli hâsılasına nazaran
daha fazla artması nedeniyle, dışa açıklık oranında artış yakalamıştır. Yunanistan’ın
açıklık oranının 2001 ve 2008 yıllarında %34, 2009’da %27 ve 2010’da yok denecek bir
artışla %28 seviyesinde kaldığı göze çarpıyor. Ülkelerin tamamında, Lüksemburg hariç,
dışa açıklık oranında 2009’dan 2010’a geçerken en az 5-6 puanlık artış olmasına karşın
Yunanistan’ın bu durumu, ithalat rakamlarındaki azalma neticesinde olmuştur.
Daha küçük ülkelerden Belçika, Hollanda, Avusturya dışa açıklık oranlarını
artırırken, özellikle İrlanda ve Lüksemburg’un açıklık oranlarını azalttıkları göze
çarpmaktadır. İrlanda milli gelirini zamanla artırırken, ihracat ve ithalat toplamı olan
uluslararası ticaretinin azalması nedeniyle bu duruma düşmüştür. Lüksemburg ise
ihracat ve ithalat rakamlarını artırmasının yanında milli gelirlerini bunlara göre daha
fazla oranda artırmış ve sonuçta açıklık oranı düşük seviyede kalmıştır. Yani düşüşün
nedeni ekonomik göstergelerdeki bir düşüşten değil, yükselmeler arasındaki oransal
farklılıktan meydana gelmektedir.
Bu açıklamalardan da görüldüğü üzere ülkeler arasında açıklık bakımından
farklılıklar görülmektedir. Ancak Euro alanında ülkelerin geneline bakılacak olunursa,
özellikle ABD’ye kıyasla yüksek derecede dışa açık oldukları söyleyebilir. Avrupa’nın
en düşük açıklık oranına sahip ülkesinin bile ABD’den daha açık olduğu görülmektedir.
Avrupa’da zamanla gelişen entegrasyon ve parasal birlik düşüncesi, ticaretin önündeki
engellerin kaldırılması ve piyasaların bütünleşmesi yönünde kararlar alınmasını
doğurmuş, bu da ülkelerin dış ticaret yoğunluğunun artmasına vesile olmuştur.
Euro’nun tek para olarak kullanılması da fiyatlarda şeffaflık ve fiyat istikrarını
beraberinde getirmiştir. İşlem maliyetlerinin azalması, kur riskinin ortadan kalkmasıyla
da Euro bölgesi ülkelerinin dışa açıklık derecelerinde artışlar beklemek doğal
olmaktadır.
4.3. Ürün Çeşitliliği Kriteri Açısından Değerlendirme
Ürün çeşitliliği kriterini Kenen getirmiştir. Ürün çeşitliliğinde artma, dış şoklar
karşısında ülkelerin etkilenme derecesini azaltacaktır ve böyle yüksek ürün çeşitliliğine
sahip ekonomilerde sabit döviz kuru geçerli olmalıdır. Tabi bunun yanında, ülke ürün
92
çeşitliliğine sahip olsa bile ihracatındaki paylar birbirine yakın düzeyde olmalıdır, yani
herhangi ürün grubu toplam üretim hacmi içinde fazla yer işgal etmemelidir ki malların
herhangi birinin talebinde meydana gelebilecek bir daralmadan ülke ekonomisi fazla
etkilenmesin. Ayrıca bununla beraber yine ürün çeşitliliği fazla olsa bile ürünler
birbirleriyle ikame ve tamamlayıcı özellikler gösteriyorsa meydana gelebilecek bir iç
şok karşısında ülke ekonomisinin kötü etkilenmesi olası olacaktır. Birlik açısından ise,
toplam ihracat içinde ürün gruplarının ülkelere göre homojen dağılımı birliğin
ekonomik çeşitlendirmesini artıracak, uzmanlaşmanın önüne geçmiş olacaktır.
Ürün çeşitliliği açısından bu bilgilerin ışığında aşağıdaki tabloları inceleyebiliriz.
Aşağıda ilk olarak, 16 Euro alanı ülkesinin toplam ihracatında başlıca ürün gruplarının
oransal dağılımını gösterdik. Daha sonra bazı Avrupa Birliği ülkelerinin bu ürün
gruplarına göre toplam ihracattaki payları ayrı ayrı gösterilmiştir.
Tablo 15
Ürün Gruplarına Göre Euro Alanı (16 Ülke)’nin İhracat Oranları
Ürün Çeşitleri
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Toplam - Tüm Ürünler
Yiyecek, İçecek ve
Tütün
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
6
6,1
6,2
5,9
6
6
6,1
6,4
7,2
6,9
Hammadde
1,8
1,9
1,9
2
2,1
2,2
2,2
2,2
2,3
2,5
2,2
2,2
2,3
2,5
3,3
3,9
4,2
5,1
4,1
4,6
14,1
15,1
15,4
15,3
15,3
15,3
15,4
15,2
17,5
17,4
47,1
45,8
45,6
45,7
45,1
44,1
44,1
43,2
41,1
41,5
Diğer Mamul Ürünler
26,5
26,6
26,3
26,2
25,8
26,1
25,8
25,1
24,8
24,4
SITC' de
sınıflandırılmamış Diğer
Emtia ve İşlemler
2,3
2,3
2,4
2,5
2,4
2,4
2,2
2,8
3
2,9
Mineral Yakıt, Yağ ve
İlgili Materyal
Kimyasallar ve İlgili
Materyal
Makine ve Ulaşım
Araçları
Kaynak: Eurostat,http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin= 1&
language=en&pcode=tet00057 (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Bu tablodan Euro alanı (16) ülkelerinin ürün grupları dağılımın birbirine çok
yakın olmadığı, ancak zamanla aralardaki farkın az da olsa kapandığı gözlenmektedir.
Özellikle Kimyasallar ve ilgili materyaller ile makine ve ulaşım araçları toplamının
2001 itibariyle 14,1+47,1 ile 61,2 olması dağılımın homojen olmadığını göstermektedir.
Bu oranın 2010’da 58,9’a inmesi ve bunun yanında, makine ve ulaşım araçlarının
93
payının azalması ve diğer ürün gruplarının paylarının artması birlik içinde ürün
çeşitlendirmesi açısından iyiye gidişe işaret etmektedir.
Tablo 16
Bazı Avrupa Ülkelerinin Yiyecek, İçecek ve Tütün İhracatlarının AB İhracatındaki
Payları (%)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
4,4
10,7
3,6
1,8
6,7
19,4
9,5
12,9
1,6
0,8
0,9
1,9
6,9
12,3
4,3
10,2
3
1,7
6,5
19,6
10
13,8
1,7
0,9
0,9
2
6,7
11,9
4,2
10,2
3
1,5
6,5
20,1
10,1
13,7
1,8
0,9
0,8
2,1
6,5
11,6
4,7
10
3
1,4
6,7
19,3
10,2
13,6
2,3
0,9
0,7
2,2
6,6
11
5
10,8
3
1,5
6,4
19
10
13,1
2,7
0,9
0,7
2,3
6,2
10,4
5
11,6
3,2
1,4
6,3
18,8
9,8
13,3
3
1,2
0,8
2,1
5,5
9,6
5,3
11,8
3
1,4
6,9
18,5
9,9
13,7
2,8
1,2
0,8
2
5,4
8,8
5,4
12,8
2,2
1,3
6,6
18,9
10
13
2,5
1,3
0,8
2
5,2
7,9
4,8
13,6
1,9
1,4
6,6
18,5
10,1
14,1
2,4
1,4
0,7
1,8
5,2
8,3
4,6
13,1
2
1,3
6,7
19,5
9,5
13,7
2,2
1,3
0,7
1,9
5
8,4
Kaynak:
Eurostat,http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1&
language=en&pcode=tet00048 (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Yukarıdaki tablodan bazı Avrupa ülkelerinin AB’nin toplam yiyecek, içecek ve
tütün ihracatı içindeki paylarını artırdıkları, bazılarının ise azalttıkları görülmektedir.
Euro alanı ülkeleri içinde Almanya, Hollanda, Avusturya, Portekiz bir miktar
artırdıkları, İrlanda ve Yunanistan’ın bu oranı azalttıkları görülmektedir.
94
Tablo 17
Bazı Avrupa Ülkelerinin Hammadde İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
5,4
13,3
1,9
2,1
7,6
7,4
9,1
13,2
3,4
1,3
6,1
7,5
4,6
9,4
5,5
13,5
1,8
1,8
7,2
7,7
8,6
13,6
3,4
1,1
5,8
8,2
4,4
9,8
5,7
12,4
1,7
2,2
7,3
7,1
8,1
13,8
3,2
1
5,5
8
4,5
11,1
5,7
12,7
1,7
1,9
6,7
7,1
7,9
13,6
3,1
1
5
7,8
4,3
12
5,6
14,3
1,8
1,6
7,5
6,8
7,9
13
2,8
1,2
4,4
7,8
4,1
11,8
5,4
15,2
1,7
2
6,9
6,7
8
13,5
2,2
1,3
4,9
7,3
3,8
11,8
5,6
15,8
1,2
1,3
7
6,3
7,4
14,5
2,5
1,2
4,8
7,3
3,2
12,6
5,4
16,3
0,8
1,6
6,4
6,1
7,2
13,7
2,5
1,4
4,2
7,3
3,7
13
5,9
15,2
0,8
1,9
7,1
6,3
7,5
15,5
2,5
1,4
3,7
7,5
3,7
11,3
6,1
14,6
0,8
1,8
7,2
6,5
7
13,6
2,2
1,3
4,4
7,5
4,4
12
Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu, (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Tablo 17’de Almanya ve Hollanda’nın hammadde ihracatı konusunda diğer Euro
alanı ülkelerine göre daha yüksek oranlara sahip oldukları ve yine sadece bu ülkelerin
toplam içinde ihracat oranlarını artırdıkları görülmektedir. Diğer ülkeler bu ürün
grubunda zaten yeterince yüksek oranlara sahip değillerken, zaman içinde de yine bu
oranlarını artıramadıkları göze çarpmaktadır.
95
Tablo 18
Bazı Avrupa Ülkelerinin Mineral Yakıt, Yağ ve İlgili Materyal İhracatlarının AB
İhracatındaki Payları (%)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
9,3
6,7
0,4
3,5
8,3
12,2
10,9
8,1
0,7
1,2
1,1
3
1,8
27,8
9,5
9,6
0,4
2,6
7
10,6
9
9,9
1
1,1
1,8
2,2
2,3
27,7
9,5
8,9
0,3
2
7,9
10,3
9,3
10,2
0,6
1,3
1,5
2,6
2,8
24,8
8
8,7
0,2
2,3
8,7
10,1
10,2
10,7
0,5
1,4
1,7
4,1
1,4
23,3
6,9
8,6
0,2
2,5
8,1
10,1
12,5
12,9
0,6
1,3
1,5
3,4
1,5
20,3
8,5
9,3
0,3
2,6
8,9
8,4
11,1
15,1
0,4
1,8
1,5
3,5
1,8
15,7
9,2
8,6
0,6
2,4
10,6
9,4
11,6
16,7
0,3
1,6
1,6
3,1
1,4
14,1
8,8
7,4
0,2
1,2
10,5
11,6
12,3
16,6
0,3
1,5
1,5
3,1
0,9
14,4
8,3
7,5
0,4
1,3
10,8
9,4
10,5
19,8
0,3
1,6
1,8
3,2
1,4
15
9,8
5,9
0,4
1,4
10
8,2
12,5
20,2
0,3
1,9
1,4
4,3
0,9
13,8
Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1&
language =en&pcode=tet00050 (Erişim Tarihi: 28.06.2011)
Mineral yakıt, yağ ve ilgili materyaller ürün grubunda 2010 yılı itibariyle
Belçika, İspanya, Fransa, İtalya ve Hollanda’nın toplam ihracatın büyük bölümünü
karşıladıkları görülmekte, diğer birçok ülkenin çok küçük oranlarda kaldıkları ve aynı
zamanda bu oranlarını artıramadıkları dikkat çekmektedir.
96
Tablo:19
Bazı Avrupa Ülkelerinin Kimyasallar ve İlgili Materyal İhracatlarının AB İhracatındaki
Payları (%)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
8,1
25,2
11,1
0,3
3,1
14,3
7,3
5,9
2
0,3
0,9
2,7
2,2
13,7
13,1
22,2
10,4
0,3
3,3
13,7
7,2
5,9
2,1
0,3
1
2,7
2,1
13
12,6
21,9
10,4
0,3
3,4
13,1
7,1
6,2
2
0,3
1
3,2
2,2
13,3
12,9
23,2
9,3
0,3
3,4
12,9
7,2
6,7
1,8
0,2
0,7
3,4
2,1
12,2
13,3
21,9
9
0,3
4,2
13
7,2
7
2
0,2
0,8
3,1
2,3
11,4
13
23,1
8,5
0,3
4
12,7
6,7
7
2,1
0,2
0,8
3,2
1,9
12
13,2
23,1
8,7
0,3
4
12,5
6,5
7,7
2,1
0,2
0,7
2,7
2
11,6
11,7
24,7
8,4
0,3
4,3
13,3
6,7
6,2
2,2
0,3
0,8
2,7
2,1
10,9
12,2
24,5
9
0,3
4,1
13
6,3
6
2,4
0,3
0,8
2,6
2,3
11,8
12,7
23,8
9,7
0,3
4,2
12,4
6,4
6,3
2,3
0,3
0,8
2,4
2,3
11,4
Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1&
language=en&pcode=tet00051 (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Kimyasallar ve ilgili materyaller açısından yine homojen bir dağılımın
olmadığını görülmektedir. Burada Belçika, Almanya, İrlanda ve Fransa’nın bu ürün
grubu için daha fazla oranda üretimde bulunduklarını görüyoruz. Belçika’nın bu ürün
grubunda AB toplam ihracatındaki payını artırırken, Almanya, İrlanda ve Fransa’nın
paylarını zamanla azalttıkları görülmektedir.
97
Tablo 20
Bazı Avrupa Ülkelerinin Makine ve Ulaşım Araçları İhracatlarının AB İhracatındaki
Payları (%)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
4
21,9
3,2
1
3,2
13,3
6,1
13,1
1,8
0,8
1
2,1
1,1
20,5
4,2
21,2
3,3
1,5
3,3
12,3
6,3
13
1,9
0,5
1,1
2,2
1,2
19,6
4,3
21,9
3,1
2
3,7
11,3
6,1
13,6
1,9
0,6
1,2
2,2
1,2
17,4
4,5
22,8
2,6
1,6
4,2
11,3
6,3
14,5
1,8
0,6
1,1
2,2
1,5
16,6
4,5
23
2,6
1,2
5
11,8
6,1
16,1
1,9
0,6
1,3
2,3
1,4
14,1
4,5
24,4
2,4
1,3
5,4
9,1
6
15,6
1,8
0,5
1,5
2,4
1,4
14
4,7
23,2
2,3
1,4
5
9
5,8
15,3
1,9
0,5
1,5
2,3
1,1
15,1
5,2
23,2
2,1
1,4
5,1
9,1
6,2
15,8
2
0,6
1,5
2,4
1,4
11,7
4,8
23
2,3
1,9
3,8
9,9
6,3
16,3
1,9
0,5
1,1
2,2
1,6
11,9
4
24,2
1,3
1,2
3,9
8,7
6,6
16,3
1,7
0,5
0,8
2,4
1,1
15,3
Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1&
language=en&pcode=tet00052 (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Ülkelerin makine ve ulaşım araçları ihracat paylarını gösteren bu tabloda, 2010
yılı için özellikle Almanya’nın %24,2 ve Hollanda’nın %16,3 oranları ile bu ürün
grubunda çok dominant oldukları görülmektedir. Bu ülkelerin 2001 yılına göre de
paylarını artırdıklarını görülmektedir. Bunda özellikle Fransa’nın ve bir miktar da
İrlanda’nın 2001 yılına göre bu ürün grubu ihracatındaki paylarının azalmasının etkisi
kendini göstermektedir.
98
Tablo:21
Bazı Avrupa Ülkelerinin Diğer Mamul Ürünler İhracatlarının AB İhracatındaki Payları
(%)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
7,9
20,6
1,5
0,7
4,7
11,2
19,5
3,9
2,9
0,9
2,2
3,6
1,7
13,7
8,6
21
1,6
0,6
4,7
10,9
18,7
4,5
2,9
0,9
2,2
3,8
1,7
12,7
7,5
21,6
2
0,6
4,5
10,7
18,1
4,6
3
0,9
2,4
4
1,7
12,7
7,5
22,4
2,3
0,6
4,2
10,3
17,5
5,1
3,1
0,9
2,3
3,9
1,7
12
7,7
22,2
2
0,6
4,1
10,3
16,9
5,1
3,4
0,8
2,1
4
1,7
12,1
7,2
23,6
1,5
0,6
4,1
9,9
17,1
5,3
3,5
0,8
2,4
4
1,6
11,2
7,3
23,7
1,3
0,5
4,3
9,9
17,3
4,2
3,6
0,8
2,4
4
1,6
11
6,7
24,2
1,4
0,6
4,6
9,9
17,4
4,1
3,7
0,9
2,1
4
1,6
10,6
6,7
25
1,8
0,6
4,8
10,4
16,4
4,5
3,6
1
1,9
3,9
1,7
9,6
7,6
25
1,8
0,5
4,8
10
15,7
4,2
3,4
1
2,1
3,9
1,6
10,1
Kaynak:
Eurostat,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&
plugin=1&language=en&pcode=tet00053 (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Mamul ürünler ihracatında Almanya, Fransa, İtalya ve bir miktar da Belçika’nın
dominant durumda olması, bazı ülkelerin çok düşük oranlar, bazı ülkelerin ortalama
oranlar gösterdikleri dikkati çekmektedir. Yine Almanya bu ürün grubunda da toplam
ihracat içinde ciddi bir farkla üstün ve ürün çeşitliliğinin ülkeler arasında dağılımı
konusunda homojenliği bozucu pozisyonda bulunmaktadır.
Genel itibariyle tablolar yorumlanmaya çalışılırsa; Euro alanı ülkelerinin
yeterince ürün çeşitlendirmesine sahip olmadıkları, özellikle bir-iki ürün grubunun
birlik üretiminde çok fazla yer kapladığı görülmektedir. Bu, meydana gelebilecek bir
şokta birlik ekonomisini olumsuz etkileyecek nitelik göstermektedir. Dikkat çeken
başka konu, ürün grubuna göre ihracat payı, diğer bir deyişle üretim düzeyi, yüksek
olan bazı ülkelerin bu ürün gruplarında ihracat paylarını yine artırma eğiliminde
oldukları yani uzmanlaşmaya gitme eğilimleridir. Bu durum artan ticaretin, ölçek
ekonomilerinin gelir korelasyonunu azaltıcı etkisi olarak optimal para alanına ters
nitelik taşımaktadır. Genel itibariyle bakıldığında, ülkeler her ürün grubundan az da olsa
üretimde bulunmaktadır. Ancak bazı ürün gruplarının yüksek yüzde taşıması durumu
Kenen’in ifade ettiği ürün çeşitliliği kriterinden uzaklaştırır görünmektedir.
99
Bunların yanında, Euro alanı (16 ülke) ihracatının ürün gruplarına göre
dağılımında 2001’den 2010’a homojenliğin arttığı, fazla ağırlık teşkil eden ürün
gruplarının paylarının azaldığı, düşük paya sahip ürün gruplarının paylarını artırdıkları
da görülmektedir. Bu da optimal para alanı olma yolunda olumlu bir gelişmedir. Ayrıca,
ürün çeşitlendirmesi konusuna ülkelerin tüketim dereceleri de etki etmekte, bu noktadan
hareketle OECD’nin 1999’da yaptığı çalışmada ülkelerin yüksek derecede benzerliğe
sahip oldukları, bu benzerliğin giderek de arttığı ortaya çıkmıştır. Bu da yine bir nebze
homojenliği ve asimetrik şoklara karşı dayanıklılığı ifade etmektedir (Mongelli, 2002, s.
20).
4.4. Finans ve Sermaye Piyasalarının Bütünleşmesi Açısından Değerlendirme
Finansal bütünleşmenin derecesini optimal para alanını belirleyen kriterler
arasına koyan Ingram’a göre, sermaye piyasaları bütünleşmiş bölgeler arasında esnek
döviz kuruna gerek olmayacaktır. Faiz hadlerindeki küçük bir değişme, ülkeler arasında
yeterli derecede bir sermaye hareketini uyararak, döviz kurlarında bir değişmeye gerek
duyulmadan dış dengesizlikleri gidermede yeterli olabilecektir.
Avrupa Birliği içinde finans ve sermaye piyasalarının entegrasyonu, nihai
amacın önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Birlik içinde finansal piyasaların
entegrasyonu konusunda AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının
katılımıyla 2000 yılı Mart ayında Lizbon ve 2001 yılı Mart ayında Stockholm’de
yapılan toplantılarda önemli adımlar atılmıştır. Bu toplantılarda, finansal hizmetler
alanında tek pazar oluşturulmasının önündeki engellerin kaldırılması, mevzuattaki
mevcut boşlukların giderilmesi için gerekli önlemlerin 2005 yılı sonuna kadar
tamamlanması ve 2006 yılında tamamen entegre olmuş bir AB finansal hizmetler
sektörünün oluşturulması planlanmıştır (Çondur ve Evlimoğlu, 2007, s. 214).
Avrupa Birliği’nde finansal hizmetlerin entegrasyonuna yönelik önemli
gelişmeler
2000
yılından
sonra
gerçekleşmiştir.
Bu
konuda
yapılan
temel
düzenlemelerle ticaretin serbestleşmesi ve piyasalarda eşit rekabet koşullarının,
etkinliğin ve şeffaflığın sağlanması amaçlanmış, bankacılık sektöründe, sermaye
piyasalarında ve sigortacılık sektöründe istikrarın sağlanması, sermaye piyasalarında
şeffaflık, finansal suçlarla mücadele, finansal hizmetlerde tüketicilerin korunması ve tek
ödeme sisteminin oluşturulmasına yönelik adımlar atılmıştır (Mumcu, 2005, s. 88-92).
100
Para piyasasının bütünleşmesi ve tek para piyasası oluşmasında nasıl bir gelişme
kaydedildiğini izlemek üzere örneğin, Euro alanı (16 ülke) ve bazı AB ülkelerinin uzun
vadeli faiz oranları aşağıdaki tablodan izlenebilir.
Tablo 22
Uzun Vadeli Yıllık Faiz Oranları
1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011*
EURO Alanı
(16 ülke)
Belçika
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
Danimarka
İngiltere
ABD
4,7
4,7
4,5
4,8
6,3
4,7
4,6
4,7
4,7
4,6
4,7
4,8
4,7
5,0
4,9
5,1
5,6
5,4
5,6
5,3
5,5
6,1
5,5
5,4
5,6
5,5
5,4
5,6
5,6
5,5
5,4
5,7
5,3
6,0
5,0
5,1
4,8
5,0
5,3
5,1
4,9
5,2
4,9
5,0
5,1
5,2
5,0
5,1
5,1
4,9
5,0
4,9
4,9
4,8
5,0
5,1
5,0
4,9
5,0
4,7
4,9
5,0
5,0
5,0
5,3
5,1
4,9
4,6
4,2
4,1
4,1
4,1
4,3
4,1
4,1
4,3
3,3
4,1
4,2
4,2
4,1
4,6
4,3
4,5
4,0
4,1
4,1
4,0
4,1
4,3
4,1
4,1
4,3
2,8
4,1
4,2
4,1
4,1
4,4
4,3
4,9
4,3
3,4
3,4
3,4
3,3
3,6
3,4
3,4
3,6
2,4
3,4
3,4
3,4
3,4
3,4
3,4
4,4
4,3
3,8
3,8
3,8
3,8
4,1
3,8
3,8
4,0
3,3
3,8
3,8
3,9
3,8
3,7
3,8
4,5
4,8
4,3
4,3
4,2
4,3
4,5
4,3
4,3
4,5
4,5
4,3
4,3
4,4
4,3
4,2
4,3
5,0
4,6
4,3
4,4
4,0
4,6
4,8
4,4
4,2
4,7
4,6
4,2
4,4
4,5
4,3
3,9
4,3
4,6
3,7
3,8
3,8
3,2
5,2
5,2
4,0
3,6
4,3
4,2
3,7
3,9
4,2
3,7
3,2
3,6
3,6
3,3
3,6
3,3
2,7
6,0
9,1
4,2
3,1
4,0
3,2
3,0
3,2
5,4
3,0
2,9
2,9
3,6
3,2
4,4
4,2
3,3
9,6
13,5
5,3
3,7
4,8
3,7
3,6
3,7
8,7
3,6
3,5
3,6
3,8
3,5
Kaynak: OECD Economic Outlook 89 Database. http://www.oecd.org/eco/sources-and-methods
(Erişim Tarihi: 28.06.2011)
*: Tahmin
Tablo 22’den uzun vadeli faiz oranlarının Euro alanının oluşturulduğu yıla göre
düşüş trendinde olduğu ve üye ülkeler arasında bir yakınlaşmanın olduğu
görülmektedir. Euro alanında 1999’da 4,7 olan faiz oranı 2010’da 3,6’ya düşmüş, son
yılda bir artışla 4,4 seviyesine çıkmıştır. Ülkelerin geneli itibariyle, İrlanda, Yunanistan,
İspanya ve Portekiz’in son yıllardaki kötü performansı haricinde, faiz oranlarında düşüş
ve 3-4 arası seviyede birleşme göze çarpmaktadır. Bu da, uyumlaştırılan politikalar,
sermaye
piyasasındaki
hareketlilik
güçlenmesinin bir göstergesidir.
ve
ulusal
piyasalar
arasındaki
ilişkilerin
101
Uluslararası yatırımlar için güvenli ortam olmazsa olmazdır. Bir parasal birliğin
güvenli bir ortam teşkil etmesi için optimal olması gerekmektedir. Eğer parasal birlik
optimal ise doğrudan yabancı yatırımlar için uygun ortam sağlanmış olacaktır.
Ortak para birimi doğrudan yabancı sermaye akımlarını üç kanaldan etkiler.
Döviz kuru oranı belirsizliğinin azalması, daha düşük işlem maliyetleri ve artan fiyat
şeffaflığı. Birincisi, riskten korunma (hedging) ihtiyacının kalkmasıyla döviz kuru
riskinin ortadan kalkması, maliyetlerden tasarrufa yol açar. İkincisi, çeşitli para
birimlerinin kullanılmasıyla ortaya çıkan işlem ve operasyon maliyetlerinin azaltılması,
sermayenin maliyetini düşürür. Üçüncüsü, ortak para birimi fiyat şeffaflığını artırarak,
faktör fiyatları ve maliyet hesaplamalarının karşılaştırılmasında kolaylık sağlar
(Dingová, 2011, s. 3).
Tablo 23
Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri (Milyon Dolar)
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
359.551 285.329 258.009 213.622 486.817 562.929 852.961 502.358 366.455 281.882
AB
-
16.265
33.508
43.583
34.351
58.926
93.448
141.766
22.692
52.805
Danimarka
11.111
6.639
2.711
-10.447
12.873
2.715
11.815
2.228
2.966
-370
Almanya
26.419
53.571
32.398
-10.195
47.411
55.657
76.558
24.387
35.609
39.561
İrlanda
9.653
29.350
22.803
-10.614 -31.670
-5.545
24.712
-16.421
24.586
27.050
Yunanistan
1.590
50
1.276
2.103
623
5.358
2.112
4.490
2.435
2.188
İspanya
28.413
39.258
25.844
24.775
25.005
30.819
64.277
76.843
9.136
21.087
Fransa
50.485
49.079
42.538
32.579
84.898
71.888
96.240
62.136
59.632
38.193
İtalya
14.873
14.558
16.430
16.824
19.960
39.259
40.209
-13.677
17.138
8.061
Belçika
-
4.062
2.916
5.195
5.976
31.803
-28.265
9.766
30.198
20.351
Hollanda
51.937
25.060
28.424
12.459
39.023
13.984
119.406
3.570
34.517
-16.142
Avusturya
5.691
138
6.201
3.187
10.778
7.936
31.159
6.845
8.619
6.613
Portekiz
6.232
1.801
7.155
1.936
3.927
10.914
3.063
4.656
2.707
1.453
Finlandiya
3.732
8.053
3.322
2.828
4.747
7.656
12.455
-1.029
-3
-490
İsveç
10.905
12.270
4.981
12.125
11.897
28.908
27.740
36.738
10.323
5.271
İngiltere
53.792
25.176
27.502
57.178
177.868 156.218 200.808
91.132
71.208
42.618
Lüksemburg
Kaynak: OECD International Direct Investment Database, Eurostat, IMF., OECD/DAFInvestment Division (Erişim Tarihi: 28.06.2011)
Finans ve sermaye piyasalarında bütünleşme, yatırımları teşvik edecek; güven ve
şeffaflığın sağlandığı bir ortamda yatırımlar ülkeler arasında kolayca hareket
edebilecektir. Tablo 23’de AB ve bazı Euro alanı ülkelerine giren doğrudan yabancı
yatırımlar görülmektedir. Seneler itibariyle bazen artış, bazen azalış da olsa büyük bir
102
hareket göze çarpmaktadır. Genel itibariyle ülkelere giren doğrudan yabancı
yatırımların artma eğiliminde oldukları görülmektedir. Aşağıdaki tablo ise ülkelerden
çıkan doğrudan yabancı yatırım akımlarını göstermektedir ki, rakamlar benzer sonuçlara
işaret etmektedir.
Tablo 24
Doğrudan Yabancı Sermaye Çıkışları (Milyon Dolar)
2001
AB
Belçika
Danimarka
Almanya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Avusturya
Portekiz
Finlandiya
İsveç
İngiltere
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
436.626 266.471 293.125 379.854 604.227 685.942 1.244.474 967.333 417.780 441.665
-
12.277
38.359
34.038
32.640
50.713
80.141
163.994 -17.016
31.060
12.965
5.694
1.215
-10.369
16.195
8.438
20.624
14.134
6.882
3.175
39.691
18.963
5.827
20.559
75.848
118.767
162.523
134.331
62.709
96.640
4.066
11.035
5.555
18.079
14.304
15.332
21.150
18.912
23.925
16.221
616
656
413
1.030
1.467
4.047
5.247
2.413
2.055
1.269
33.113
32.744
28.745
60.567
41.805
104.306
137.078
74.573
9.737
22.402
86.783
50.486
53.197
56.767
114.909 110.734
164.341
160.759 147.170 122.883
21.476
17.138
9.079
19.272
41.795
42.089
90.795
66.659
39.171
23.110
-
9.249
-41
6.939
9.034
7.183
73.364
10.151
18.727
18.294
50.601
32.048
51.437
37.039
122.998
71.214
55.618
67.354
26.928
31.906
3.022
5.787
6.865
8.036
11.138
13.678
39.034
29.395
6.467
10.825
6.263
-149
6.590
7.457
2.110
7.143
5.494
2.736
817
-8.609
8.372
7.378
-2.282
-1.080
4.220
4.808
7.202
9.284
3.836
4.654
7.348
10.598
21.136
22.227
27.712
26.613
38.811
31.298
25.781
30.085
61.684
52.567
67.031
94.375
79.995
82.808
325.473
160.425
44.424
24.782
Kaynak: OECD International Direct Investment Database, Eurostat, IMF., OECD/DAFInvestment Division (Erişim Tarihi: 28.06.2011)
Bunların yanında tek para kullanmanın mali piyasalar üzerindeki bazı etkileri
açısından da Avrupa Para Birliği’nin iyi yolda olduğu gözlenmektedir. Şöyle ki; tek
para, spot piyasada dövize çevirme maliyetlerini, vadeli piyasada ise finansal
sözleşmeden doğan döviz kuru riskini ortadan kaldıracak, kredi riskini ön plana
çıkaracaktır. Bu aşamada örneğin, bir Alman ve Fransız şirketinin ihraç ettiği tahvil,
ihraç tekniğindeki farlılık veya hukuki alandaki değişik düzenlemelerden dolayı farklı
fiyatlamaya tabii olacaktır. Bu farklılıkların zamanla ortadan kalkması, piyasada
fiyatlarla ilgili açıklığa yol açacak, menkul kıymet ihraç tekniğinde birliği sağlayacak
ve sermaye piyasalarının derinliği artacaktır. Yine tek paraya geçiş ile şirketlerin
Avrupa Para Birliği içinde doğrudan finansmanı veya bankacılık kesiminden finansmanı
arasındaki tercihte göz önüne alacakları fayda ve maliyetlerde değişme kaçınılmaz
103
olacaktır. Menkul kıymet ihracı ile finansman yoluna gitme maliyetinin, tek paranın
olduğu bir piyasada aracılık hizmetlerinde artan rekabetle beraber, azalması olasılığı
yüksektir. Bu nedenle özel şirket tahvil piyasasının gelişmesi beklenmektedir. ABD ve
İngiltere'de olduğu gibi tahvil piyasasında görülebilecek olan kredi riski üzerinde
yoğunlaşma anlayışının Euro alanında yaygınlaşması durumunda ise özel tahvil
piyasasının gelişimi daha da hızlanacaktır (Özbilen ve Koç, 2004, 86).
Daha önce yapılan çalışmalar ve gözlenen veriler ışığında; Avrupa Parasal
Birliği’nin finans ve sermaye piyasalarının bütünleşmesinin genel bir değerlendirmesi
yapılacak olunursa, birliğin para ve bono gibi perakende finansal piyasalarının,
interbank piyasasının oldukça bütünleşik bir yapıya kavuştuğu söylenebilir. Zaman
içinde birbirine yakınlaşmış faiz oranlarının da gösterdiği gibi, organize olmamış para
piyasaları entegre olmuş durumdadır. Yine Euro alanındaki finansal entegrasyona
ilişkin bir başka gelişme olarak, şirket bonolarının da Avrupa çapında satılıyor
olduğunu söylemek mümkündür (Varol, 2004, s. 3-4).
4.5. Enflasyon Oranları Arasındaki Yakınlık Derecesi Açısından Değerlendirme
Haberler ve Fleming tarafından ortaya konan kritere göre bir para sahasının
optimal olabilmesi için üye ülkelerin enflasyon oranlarının birbirine yakın olması
gerekmektedir. Ayrıca Tower ve Willet, optimal para alanı oluşturulmasının, ülkelerin
enflasyon ve işsizlik karşısındaki tutumlarında bir uyumun bulunmasına bağlı olduğunu
ileri sürmüş ve bu uyumun olmadığı durumunda bu ülkelerin bir ortaklığa
gidemeyeceğini söylemiştir. Çünkü ülkeler kendi iç dinamiklerinden dolayı farklı
işsizlik ve enflasyon oranlarına sahiptirler. Philips eğrisine göre kendilerine uygun bir
denge noktası seçmektedirler. Bu ülkeler para birliğine gittiklerinde, bağımsız para
politikası uygulayamayacaklar ya da döviz kuru ayarlamaları yaparak herhangi bir
dengesizlik durumunu düzeltemeyeceklerdir. Bu nedenle, enflasyon oranlarının
mümkün olduğunca birbirine yakın ve belirli bir bant arasında olması istenmektedir. Bu
şekilde birliğin uygulayacağı genel politikalar, üye ülkelerde benzer sonuçlar
doğuracak, uyumsuzlukların önüne geçilmiş olunacaktır (Çondur, ve Evlimoğlu, 2007,
s. 215).
Bununla birlikte, Avrupa Para Birliği’nin esasını teşkil eden Maastricht
Anlaşması’nda Avrupa Merkez Bankası’nın ilk ve en önemli hedefi fiyat istikrarı idi.
Ve savaş sonrası 50 yıllık dönemde, birkaç istisna dışında, hiçbir Euro bölgesi ülkesinde
104
enflasyon, Euro’nun ilk 10 yılındaki seviyelerinin altında olmamıştır (Mongelli ve
Wyplosz, 2008, s. 3). Maastricht Anlaşması’nda Euro Alanı’nın fiyat istikrarını
amaçlayan kriterde; parasal birliğe katılabilmesi için bir ülkede yıllık ortalama
enflasyon oranının, enflasyon oranı en düşük düzeyde olan 3 üye ülkenin yıllık
enflasyon oranları ortalamasını en fazla 1,5 puan aşabileceği öngörülmüştür.
Euro alanının zaman içerisinde gösterdiği enflasyon performansını görmek için
1960’lardan itibaren 10’ar yıllık enflasyon ortalamalarına göz atılabilir.
Tablo 25
Euro Alanı’nda Enflasyon Performansı
Ortalama
Enflasyon
Enflasyonun
Standart
Sapması
Maksimum
Enflasyon
Max.
Enflasyonun
Görüldüğü Yıl
1960’lar
3,7
0,9
5,1
1963
1970’ler
9,3
2,8
13,6
1974
1980’ler
7,5
3,8
12,8
1981
1990’lar
2,8
1,2
5,0
1990
2000’ler*
2,0
0,3
2,4
2001
* APB’nin 3. Evresinin başından 2008’e kadarki periyot ve son iki yıl tahmini değerler.
Kaynak:European Commission Directorate-General for Economic and Financial Affairs,
(2008).“EMU@10: Successes and Challenges After 10 Years of Economic and Monetary
Union”. European Economy (Provisional Version), p: 28 http://ec.europa.eu/economy_
finance/emu10/emu10report_en.pdf . (Erişim Tarihi:28.06.2011)
Euro alanının ilk on yılı ve daha önceki yıllardaki enflasyon performansının
seyri Tablo 25’de görülmektedir. İlk sütunda görülebileceği gibi Euro alanı son 40 yılda
kademeli bir iyileşme kaydetmiştir. İki petrol fiyat şoku ve bunlara verilen politika
yanıtının bir sonucu olarak, enflasyon, 1970’lerde 1960’lardakinden iki katından fazla
oranda seyretmiştir. Ancak daha sonra, 1970’lerdeki %9’un üzerindeki seyrinden, tek
para döneminin ilk on yılında, savaş sonrası dönemin rekor seviyesi olan %2’ler
seviyesine inmiştir. 1990’larda enflasyonda %4,5 gibi toplu bir düşüş yaşandığı
görülmektedir. Bu sonuç büyük ölçüde aday ülkelerin Maastricht kriterini karşılama
çabalarının bir ürünüdür (European Commission Directorate, 2008, s. 28).
105
Avrupa Para Birliği’ne üye ülkeler arasında enflasyon oranı benzerliğini daha
yakından incelemek için, AB’ne üye ülkelerin yıllık ortalama enflasyon oranlarını
(HICP) aşağıda tablolaştırılmıştır.
Tablo 26
Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin Yıllık Ortalama
Enflasyon Oranları (HICP* %)
1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
EURO Alanı (16 ülke) 1,2 2,2 2,4 2,3 2,1 2,2 2,2 2,2 2,1 3,3 0,3 1,6
Belçika
1,1
2,7
2,4
1,6
1,5
1,9
2,5
2,3
1,8
4,5
0
2,3
Almanya
0,6
1,4
1,9
1,4
1
1,8
1,9
1,8
2,3
2,8
0,2
1,2
İrlanda
2,5
5,3
4
4,7
4
2,3
2,2
2,7
2,9
3,1 -1,7 -1,6
Yunanistan
2,1
2,9
3,7
3,9
3,4
3
3,5
3,3
3
4,2
1,3
4,7
İspanya
2,2
3,5
2,8
3,6
3,1
3,1
3,4
3,6
2,8
4,1 -0,2
2
Fransa
0,6
1,8
1,8
1,9
2,2
2,3
1,9
1,9
1,6
3,2
0,1
1,7
İtalya
1,7
2,6
2,3
2,6
2,8
2,3
2,2
2,2
2
3,5
0,8
1,6
Lüksemburg
1
3,8
2,4
2,1
2,5
3,2
3,8
3
2,7
4,1
0
2,8
Hollanda
2
2,3
5,1
3,9
2,2
1,4
1,5
1,7
1,6
2,2
1
0,9
Avusturya
0,5
2
2,3
1,7
1,3
2
2,1
1,7
2,2
3,2
0,4
1,7
Portekiz
2,2
2,8
4,4
3,7
3,3
2,5
2,1
3
2,4
2,7 -0,9 1,4
Finlandiya
1,3
2,9
2,7
2
1,3
0,1
0,8
1,3
1,6
3,9
1,6
1,7
İsveç
0,5
1,3
2,7
1,9
2,3
1
0,8
1,5
1,7
3,3
1,9
1,9
Danimarka
2,1
2,7
2,3
2,4
2
0,9
1,7
1,9
1,7
3,6
1,1
2,2
İngiltere
1,3
0,8
1,2
1,3
1,4
1,3
2,1
2,3
2,3
3,6
2,2
3,3
ABD
2,2
3,4
2,8
1,6
2,3
2,7
3,4
3,2
2,8
3,8 -0,4 1,6
En düşük 3 ort.
0,53 1,17 1,63 1,43 1,20 0,67 1,03 1,50 1,60 2,57 -0,93 0,17
+1,5 ile sınır
2,03 2,67 3,13 2,93 2,70 2,17 2,53 3,00 3,10 4,07 0,57 1,67
Kaynak:
Eurostat,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&
plugin=1&language=en&pcode=tsieb060 (Erişim Tarihi:30.06.2011)
*Annual average rate of change in Harmonized Indices of Consumer Prices (HICPs);
Uyumlaştırılmış tüketici fiyatları endeksleri2
Enflasyon oranları arasındaki yakınlık derecesini incelemek üzere Tablo 26’ya
bakıldığında, 1999 yılında 16 ülkeli Euro alanının ortalaması 1,2 iken, bu orana en uzak
oran 2,5 ile İrlanda’nın olduğu görülmekte ve aradaki farkın 1,3 olduğu göze
çarpmaktadır. Örneğin 2004 yılına bakıldığında 16 ülkeli Euro alanının ortalama
enflasyon oranı 2,2 iken, buna en uzak farklı oran 3,2 ile Lüksemburg olurken aradaki
fark 1 birim olmuştur. Bu yılda 1999’daki en uzak farklı ülke olan İrlanda’nın farkını
2
Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksleri (HICPs) tüketici fiyat enflasyonunun uluslararası
karşılaştırmaları için tasarlanmıştır. HICP, Avrupa Merkez Bankası tarafından Ekonomik ve Parasal
Birliğin enflasyon izlenmesi ve Amsterdam Antlaşması Madde 121 kapsamında enflasyon yakınsama
değerlendirilmesi için örnek olarak kullanılır. Tabloda ABD için ulusal tüketici fiyat endeksi
kullanılmaktadır.
106
0,1’e düşürmesi dikkat çekicidir. 2010 yılında Yunanistan’ın kriz nedeniyle ve
İrlanda’nın normal seyirden uzak enflasyon göstergelerini çıkarsak yine fazla bir fark
olmadığı gözlenmektedir.
Bir başka açıdan, Maastricht yakınlaşma kriteri açısından, enflasyon oranı
yakınlığı incelenecek olunursa; 1999’da bu yıl için 2,03 olan (en düşük 3 ortalamaya +
1,5 puan eklenerek) üst sınırı İrlanda, Yunanistan, İspanya, Portekiz’in geçtiği
görülmektedir.
2000’de
İrlanda,
Yunanistan,
İspanya,
Lüksemburg,
Portekiz,
Finlandiya’nın; 2001’de İrlanda, Yunanistan, Hollanda, Portekiz; 2002’de İrlanda,
Yunanistan, İspanya, Hollanda, Portekiz; 2003’te İrlanda, Yunanistan, İspanya, İtalya,
Portekiz, 2004’te İrlanda, Yunanistan, İspanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Portekiz,
2005’te Yunanistan, İspanya, Lüksemburg, 2006’daYunanistan ve İspanya, 2007’de
hiçbir ülke, 2008’de Belçika, Yunanistan, İspanya, Lüksemburg, 2009’da Yunanistan,
İtalya, Hollanda, Finlandiya, 2010’da ise, Yunanistan, İspanya, Lüksemburg’un üst
sınırı geçtikleri izlenebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında sınırı geçen ülkelerin genelde
aynı ülkeler olduğu, şu dönemde ekonomik kriz içinde olan Yunanistan ve İspanya’nın
hemen her senede üst sınırı aştıkları görülmektedir. Maastricht kriterine göre enflasyon
oranı yakınlığı açısından en uygun yılın, hiçbir ülkenin sınırı geçmediği yıl olarak, 2007
yılı olduğu görülmektedir.
16 ülkeyi kapsayan Euro alanının yıllık enflasyon ortalamaları 2008 yılına kadar
çok benzer trend içinde (ortalama 2,2) gerçekleşmiş; 2009’da kriz sonrası ani artış ve
2010’da yeniden ani düşüşün ardından eski trendine yaklaşmış görülmektedir. Tüm bu
verilerden birlik içinde üyelerin enflasyon oranları arasında yakınlık söz konusudur
denilebilir.
107
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. Sonuç
Avrupa Parasal Birliği’nin Optimal Para Alanı Teorisi Çerçevesinde Analizi’ni
yapmaya çalıştığımız bu çalışmada, optimal para alanı teorisinin Avrupa’nın parasal
bütünleşme süreciyle beraber geliştiğini görüyoruz. Günümüzde benzerleri arasında en
gelişmiş entegrasyon hareketi olarak değerlendirilen Avrupa entegrasyonu, II. Dünya
Savaşı’ndan sonra belirginleşmeye başlamış, 1980’lerden sonra daha da hız kazanarak
bu aşamaya gelmiştir.
Hedefi, kuruluşundan itibaren siyasal bir birlik, tek devlet olan Avrupa Birliği,
bu sürecin zorluğundan ötürü öncelikli olarak Ekonomik ve Parasal Birliği
gerçekleştirmeyi amaçlamış ancak, girişimlerin başladığı ilk günlerden günümüze kadar
dünya ekonomisinde yaşanan bunalımlar veya ülkelerin kendi ekonomileri üzerine
yaptığı değerlendirmeler, çıkar çatışmalarının yol açtığı aksaklıklar dolayısıyla bu
amacı 1993’de yürürlüğe giren Avrupa Birliği (Maastricht) Anlaşmasına kadar
gerçekleştirememiştir. Bununla beraber, ortaya konan dirençli irade ile günümüzde tek
devletin simgesi olan tek para çıkarılmaya, tek merkez bankası kurulmaya kadar önemli
mesafe kat edilmiştir. 2002 yılında 12 üye devletin (Belçika, Almanya, Yunanistan,
İspanya, Fransa, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya, Portekiz,
Finlandiya) ulusal paralarından vazgeçerek, birliğin tek parası olan Euro’yu kabul edip,
kullanmaya başlamaları önemli bir dönüm noktası niteliğindedir. Bundan sonra siyasi
olguların daha da ön plana çıkacağı AB entegrasyonunda, tam bütünleşmeye doğru
ilerleyen süreçte AB Anayasası çıkarılması ve siyasi alanda egemenliklerin devri gibi
konularda gelişmeler beklenmektedir.
Avrupa’da tek para “Euro”nun ortaya çıkışı kuşkusuz önemli bir olaydır. Bu
olayın temelleri de “Optimal Para Alanı” teorisine dayandırılmaktadır. 1961 yılında
Mundell’in makalesiyle başlayan optimal para alanı literatürü o zamanlar, döviz kurları
arasında seçim yapmaya dayanan, iki veya daha fazla ülkenin sabit döviz kurunu
benimseyip benimsemeyecekleri sorusuyla ilgili olarak basit para birlikleri ile
uğraşıyordu. Daha sonradan, McKinnon (1963), Kenen (1969) ve daha birçok bilim
adamı ortaya konan kriterleri yetersiz bulup farklı varsayımlar altında öne sürdükleri
108
kriterlerle bir para alanının optimal olabilmesi için gerekli teorik çerçeveyi oluşturmuş
oluyorlardı. Bunun yanında, Avrupa parasal bütünleşmesi için teorik bir çerçeve
sunmuş olan optimal para alanı teorisinin, ekonomik ve parasal birlik sürecinin
dinamizmi gibi dinamik bir yapıda olduğu, süreç içinde gelişmeye devam etmiş ve
edecek olduğunu da belirtmek gerekir.
Optimal para alanı teorisi ve ekonomik ve parasal birlik sürekli karşılıklı
etkileşim içinde olmuşlardır. Avrupa’da ekonomik ve parasal birlik yolunda atılan
adımlar optimal para alanı teorisinin, özellikle de teoriyi test etmeye yönelik ampirik
çalışmaların ardındaki itici güç olmuştur.
Avrupa para birliğinin optimal para alanı kriterlerine uyması, üye ülkeler, aday
ülkeler, birliğin geleceği ve uluslar arası ekonomi açısından büyük önem taşımaktadır.
Para alanının optimal olmaması ortaya çıkabilecek asimetrik şokların olumsuz etkilerini
ön plana çıkaracak, Avrupa kötümserlerini mutlu edecek senaryoların zeminini
hazırlamış olacaktır. Bu açıdan zaman zaman birliğin OPA kriterlerine göre analiz ve
değerlendirmelerinin yapılması, kritize edilmesi birliğin geleceği açısından elzem
görülmektedir.
Mundell’in ortaya attığı üretim faktörlerinin, özellikle işgücünün hareketi kriteri
açısından Avrupa Para Birliği’ni değerlendirdiğimizde; birlik içinde işgücünün
yeterince hareketli olmadığını görüyoruz. Özellikle ABD ile kıyaslandığında Avrupa
içinde çalışanların ülkelerini terk etmeye istekli olmamaları, öncelikli olarak dil sorunu,
sağlık sistemi farklılığı, işgücü niteliklerinin tanınmasına ilişkin ortak sistemin olmayışı,
işsizlik sorununun birliğin genelinde kendini göstermesi gibi sorunlar sayılabilir.
Bunların yanında başka ülkelerde çalışma konusunda kamuoyunun yeterince
bilgilendirilmemiş olunması ve yaş ortalamasının yüksekliği de bu sonuca götüren
nedenler arasında sayılabilir. Bu kriter açısından birliğin şu an itibariyle optimallik
göstermediği ancak, orta ve uzun vadede halkların, kültürlerin birbirine yaklaşması,
siyasal bütünleşme sürecinde ortak anayasa uygulaması ve üye ülke ve işverenlerin
işgücü mobilitesi hakkında daha fazla bilgilendirmeye gitmeleri, mobiliteyi artırıcı
yönde etki yaratabilir.
Ekonominin dışa açıklığı kriterine göre; ülkelerin ihracat ve ithalat rakamları
toplamının milli gelire oranı ne kadar büyükse, ülke o kadar açık olacak, sabit döviz
kuruyla fiyat istikrarını sağlamanın avantajıyla optimallik sağlanmış olacaktır. Bu
açıdan değerlendirildiğinde Avrupa Para Birliği ülkelerinin, özellikle ABD’ye nazaran
da, daha yüksek açıklık seviyeleri gösterdiği izlenmektedir. Özellikle küçük ekonomili
109
ülkelerin %80’ler civarı seyreden dışa açıklık oranları, ülkelerin sabit döviz kurunu
seçmelerinin anlamlılığını ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca bu sonuçlar, herhangi bir dışsal
şok karşısında alanın etkilenme derecesinin az olacağını da göstermektedir ki,
optimallik açısından parasal birliğin bu kriteri karşıladığı anlaşılmaktadır.
Avrupa Parasal Birliği’ni ürün çeşitliliği açısından değerlendirdiğimizde; birlik
genelinde ülkelerin, özellikle büyük ülkelerin olmak üzere, ihraç ettiği ürün gruplarının
çeşitlenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu özellikler büyük ölçüde ülkeler birliğe dâhil
olmadan önce de var olan özellikler olara dikkat çekmektedir. Bunun yanında ülkeler
ürün gruplarını çeşitlendirmiş olsalar dahi, özellikle bazı ülkelerin bazı ürün gruplarında
%40’lara varan paylara sahip olmaları, bu ürün grubuna yönelik bir talep daralması
sonucu ülkeyi kötü etkileyeceğinden, kritere ters bir durum oluşturmaktadır. Bununla
beraber ülkelerin tüketim yapılarının araştırıldığı çalışmalar, tüketim grubu açısından
bir çok ülkenin benzer yapılara sahip oldukları ve bu benzerliğin de giderek artıyor
olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak denilebilir ki; genel itibariyle bir
homojenliğe gidiş vardır ve alan asimetrik şoklara karşı dayanıklılık sergileyebilir.
Bir diğer kriter olan finans ve sermaye piyasalarının bütünleşmiş olması
açısından Avrupa Parasal Birliği’nin şu zamana kadar geçen süre göze alındığında
kısmen başarılı olduğu söylenebilir. Zira bu ölçüt zamana çok bağlıdır ve zamanla,
ortaya çıkabilecek bir asimetrik şokun etkisini bertaraf edebilecek seviyede bir
bütünleşme söz konusu olabilecektir. Bununla beraber, bütünleşmeyi sağlayacak gerekli
kararların ve kanunların kabul edildiği, hukuki engellerin kaldırılarak, bu konuda
ekonomik ve politik imkânların sağlandığını görüyoruz. Sonuç olarak, piyasadan
piyasaya değişiklik göstermekle beraber; gerek faiz oranlarının genel itibariyle aşağılara
çekilip farkların azaltılması, gerekse doğrudan yabancı yatırımları da kapsayan sermaye
akımlarının alan içinde hareket kazanması bu kriterinde optimallik adına bir nebze de
olsa karşılandığını göstermektedir.
Optimal para alanı oluşturulması, ülkelerin enflasyon-işsizlik arasındaki
tercihleri arasındaki uyuma da bağlıdır. Ülkeler kendi ekonomik yapılarına, tercihlerine
uygun olarak Phillips eğrisinin farklı noktalarında yer alabilirler. Ancak birlik içinde
kendilerine
özgü
politika
uygulayamayacak
ya
da
döviz
kuru
ayarlaması
yapamayacaklardır. Bu açıdan bakıldığında, ülkelerin enflasyon oranları arasındaki
yakınlık derecesi önemli olmakta bu oranların en azından dar bir bant içinde olması
beklenmektedir. Değerlendirmede, Euro alanında enflasyon oranlarının gitgide azaldığı
ve ülkeler arasındaki farkın da eridiği görülmektedir. Maastricht Anlaşması’nda da
110
önemli bir yer edinen enflasyon oranları yakınlığı kriterinin Avrupa Para Alanı içinde
gerçekleştiğini
ortak
politika
uygulamanın
kolaylaştığını
söylemek
mümkün
gözükmektedir.
Belirttiğimiz gibi Avrupa Parasal Birliği Optimal Para Alanı kriterlerini büyük
ölçüde yerine getiriyor gibi görünüyor. Ancak, birliğin siyasal birlik olma yolunda
önünde hala engellerin, görüş farklılıklarının olduğu, anayasa referandumuna hazır
olunmadığı, ayrıca özellikle son yıllarda Avrupa Birliği ülkelerinin başını ağrıtan
negatif ekonomik konjonktürün ve bunun düşük büyüme, işsizlik gibi kısa dönemde
sürmeye devam edecek etkilerinin olması, Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin
mevcut ekonomik sıkıntılarının kısa vadede çözümünün zor görünmesi endişe vericidir.
Birlik adına özellikle endişe verici durum ise 2007 yılından sonra gerçekleşen
süreçte kendini göstermektedir. Şöyle ki; Avrupa bankalarının giderek büyüyen likidite
ihtiyacı, Avrupa Merkez Bankası’nın bu bankalara bilançolarını düzeltmeleri için ciddi
boyutlarda likidite sağlamasını getirmiştir. Bilançolarını düzeltmek üzere kredileri
düşüren ülkelerde durgunluk kendini göstermiş ve derinleşen resesyonla birlikte kamu
gelirleri düşerken, finansal sektörü kurtarmak ve talebi korumak amacıyla kamu
harcamaları yükselmiştir. Parasal Birlikte bazı ülkeler kendilerini borç krizi içinde
bulmuşlardır.
Euro alanı ülkelerinden özellikle, İrlanda, Portekiz, İtalya, Yunanistan, İspanya
gibi ülkelerde kendini gösteren ciddi borç yükü kriz ortamı yaratmış, bu krizin Avrupa
Birliği’ni ne derece etkileyeceği tartışılır olmuştur. Yunanistan’da derinleşen kriz,
ülkenin IMF ve AB ile borç anlaşması yapmasını gerektirmiştir.
Krize hazırlıksız yakalanan AB ülkelerinin, AB anlaşmalarında ekonomik ve
mali politikaların koordinasyonuna ilişkin kesin hükümlerin bulunmamasının da
etkisiyle, “krizin etkileriyle ortak mücadele” konusunda çok başarılı bir performans
sergileyebildikleri söylenemez.
Bu kriz ve üye ülkelerin duruma tepkileri, Euro bölgesinin ya da daha geniş
tanımıyla Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB)’in sorgulanmasına neden olmuştur. Bu
konuda; Birlik içinde yer alacak AB ülkelerinin Maastricht kriterlerine uyumunun
denetiminin iyi yapılmaması ve Ekonomik ve Parasal Birlik koşulları gereğince, parasal
politika ve döviz kuru politikası alanında egemenliğin tamamen Avrupa Merkez
Bankası’na devredildiği bir yapılanmada, ekonomik/mali politikalarda gerekli
koordinasyonun yasal ve kurumsal altyapısının sağlam olmayışından kaynaklandığı
düşünülmektedir.
111
5.2. Öneriler
Bu
olumsuzluklara rağmen; birlik
oluşturmanın,
tam bir
bütünleşme
gerçekleştirmenin dinamik bir süreç olduğu ve yerine getirilemeyen kriterlerin zamanla,
ülkelerin birbirine entegrasyonu ve ülkeler arası devresel ekonomik hareketlerde
uyumun arttıkça karşılanacağı unutulmamalıdır. Ekonomik bütünleşmeler arasında
günümüzde en gelişmiş düzeyde olarak kabul edilen Avrupa Parasal Birliği’nin
özellikle işgücü piyasasında beklenen hareketlenmeyi de ortak anayasa kabulü ve tam
bütünleşme sürecinde gerçekleştirebilecek olması, Avrupa Parasal Birliği üzerine
iyimser olma nedenleri arasındadır.
112
KAYNAKÇA
Acar, M. (2006). Avrupa birliği ve Türkiye bir ekonomik ve siyasal analiz. Orion
Yayınevi, Ankara, Kasım
Akçay, B. (2006). Euro alanın ekonomisine ilişkin bir değerlendirme. Ankara Avrupa
Çalışmaları Dergisi, Cilt:5 No:2, ss:1-27.
Aktan, O. H. (1983). Para birlikleri kuramı ve Avrupa para sistemi. Hacettepe
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları, Ankara.
Alganer, Y., & Çetin, Ö. (2008). Avrupa’da birlik ve bütünleşme hareketleri (19571986). Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt XXV, Sayı 2, ss.339-362.
Arslan, C. G. (2002). Avrupa ekonomik ve parasal birliği çerçevesinde para
politikalarının etkinliği açısından Türkiye’deki takas ve mutabakat sisteminin
değerlendirilmesi. Uzmanlık yeterlilik tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Piyasalar Genel Müdürlüğü, Ankara.
Ata, D. ve Silahşör, H. S. (1999). Parasal birlik Avrupa para birliği ve Türkiye. Hazine
Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Mayıs, Ankara.
Avrupa Komisyonu, (2007). Tek Avrupa için tek para birimi- Euro’ya giden yol. KC77-07-033-TR-C, Belgium.
Baimbridge, M., & Whyman, P. (2003). Economic and monetary union in europe;
theory, evidence and practice. Edward Elgar Publishing UK.
Bayoumi,T., & Eichengreen, B. (1992). Shocking Aspects Of European Monetary
Unification. NBER Working Papers, Series No. 3949.
Bayoumi, T., & Eichengreen, B. (1996). Ever closer to heaven? An optimum currency
area index for european countries. European Economic Review, 41, (3-5), 761770.
Bayoumi, T., & Prasad, E. (1995). Currency unions, economic fluctuations and
adjustment: some empirical evidence. Centre for Economic Policy Research
Discussion Paper Series, No. 1172, November 08.
Bayraktutan, Y. ve Barışık, S. (2007). Kuruluşundan günümüze uluslararası para fonu.
İçinde Editörler: Osman Küçükahmetoğlu, Şevket Tüylüoğlu ve Hamza Çeştepe,
Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım, Ekin Yayınları, Bursa.
Bekmez, S., & Karataş, M. (2007). Avrupa birliği’nin gelişim süreci. İçinde Editörler:
Osman Küçükahmetoğlu, Şevket Tüylüoğlu ve Hamza Çeştepe, Ekonomik
Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım, Ekin Yayınları, Bursa.
113
Bilici, N. (2006). AB'de ekonomik bütünleşme ve türkiye'nin entegrasyonu. Ankara
Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 5, No:2, ss.39-45.
Bilici, N. (2007). Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri (Temel bilgiler, İktisadi-mali
konular), Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, Ankara.
Blanchard, O. J., & Katz, L.F. (1992). Regional evolutions. Brookings Papers on
Economic Activity, No. 1.
Borchardt, K.D. (1995). Avrupa bütünlesmesi: AB’nin kökenleri ve büyümesi. Avrupa
Komisyonu Türkiye Temsilciliği Yayını, Ankara.
Broz, T. (2005). The theory of optimum currency areas: A literature review. Privredna
kretanja i ekonomska politika, Vol.15 No.104, pp.52-78, October.
Coenen, G., & Wieland, V. (2000). A Small Estimated Euro Area Model With Rational
Expectations and Nominal Rigidities. European Economic Review, 49, (5),
1081-1104.
Corden, W. M. (1994). Economic policy, exchange rates and the ınternational system.
Oxford University Press, 1. edition, March 15.
Corden, W. M. (2003). Monetary integration: The ıntellectual pre-history. İçinde:
Editörler: Mark Baimbridge ve Philip Whyman, Economic and Monetary Union
in Europe- Teory, Evidence and Practice, Published by Edward Elgar publishing
Limited, Cheltanham, UK.
Cortinhas, C. (2002). Optimum currency areas: A survey of recent empirical works.
Revista de Ciências Empresariais nº1/2002, Universidade Lusíada de Vila Nova
de Famalicão.
Çapanoğlu, S. G., & Uyanusta, E. (2003). Avrupa birliği antlaşması, Avrupa
topluluklarını kuran antlaşmalar ve ilgili bazı kararları değiştiren nice
antlaşması. İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, Haziran, 20-27.
Çondur, F., & Evlimoğlu, U. (2007). Optimal para alanı teorisi çerçevesinde Avrupa
para
birliği’nin
değerlendirilmesi.
Türkiye
İşveren
Sendikaları
Konfederasyonu TİSK, TİSK Akademi, 2/4, 200-223, Ankara.
Dammasch, S. (2007). The system of bretton woods a lesson from history. The Hidden
Mysteries, http://www.hiddenmysteries.org/money/policy/b-woods.pdf
Dedeoğlu, H. B. (1993). Avrupa topluluğu bütünleşme sürecinde parasal birlik- siyasal
birlik ilişkisi. Yayınlanmış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
114
Dilekli, S., & Yeşilkaya, K. (2002). Maastricht kriterleri. Devlet Planlama Teşkilatı,
Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü
Dingová, V. (2011). The effect of common currency on FDI: The eurozone experience.
IES,
Charles
University
Prague,
Erişim
Tarihi:
28.06.2011,
http://ies.fsv.cuni.cz/default/file/download/id/16235
DPT, (1995). Türkiye ve Avrupa entegrasyonu alt komisyonu raporu. Yayın No: DPT:
2377_ÖİK: 441, Ocak.
DPT, (2000). Türkiye-Avrupa birliği ilişkileri özel ihtisas komisyonu raporu. Sekizinci
Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2545 . ÖİK: 561, Ankara.
Dura, C., & Atik, H. (2007). Avrupa Birliği, gümrük birliği ve Türkiye. Nobel Yayın
Dağıtım, 3. Baskı, Mart.
Ekmekçiler, S. (2007). Avrupa para sistemi ve AB-Türkiye ilişkilerinin Türk para
sistemine etkileri. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.esosder.org
ISSN:1304-0278 Güz-2007 C.6 S.22 (362-394)
Ertürk, E. (1993). Ekonomik entegrasyon teorisi ve Türkiye’nin içinde bulunduğu
entegrasyonlar. Ezgi Kitabevi, Bursa.
Ertürk, E. (1998). İktisadi birleşmeler teorisi. Alfa Yayınları, İstanbul.
Ertürk, E. (2002). Uluslararası iktisadi birleşmeler teori ve türkiye’nin içinde
bulunduğu iktisadi birleşme hareketleri (GATT-1947, GATT-1994, WTO, AB,
ECO, KEIB, ICO). Vipaş Yayınları, Bursa.
European Commission Directorate-General for Economic and Financial Affairs, (2008).
EMU@10: Successes and Challenges After 10 Years of Economic and Monetary
Union. European Economy (Provisional version).
http://ec.europa.eu/economy_finance/emu10/emu10report_en.pdf
Ferrero, A. (2005). Fiscal and monetary rules for a currency union. European Central
Bank Working Paper Series, No. 502, Frankfurt, July
Fişne, M. (2003). Avrupa Birliği’nin doğuşu ve gelişimi. İçinde Editörler: Muhsin Kar
ve Harun Arıkan, Avrupa Birliği Ortak Politikalar ve Türkiye- Ekonomik, Sosyal
ve Siyasal Politikaların Uyumlaştırılması, Beta Basım A.Ş., İstabul, Ekim.
Fontaine, P. (2007). AB nedir?. Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Basın ve
İletişim Genel Müdürlüğü, Yayınlar B-1049 Brüksel.
Frankel, J. A. (1999). No single currency regime is right for all countries or at all times.
International Finance Section Department of Economics Princeton University,
Essay in International Finance, No 215, August.
115
Frankel, J.A., & Rose, A.K. (1997). The endogeneity of the optimum currency area
criteria. NBER Working Papers, No. 5700, Revised Draft, August.
Fukuda, H. (2002). The theory of optimum currency areas: An ıntroductory survey.
Mita Festival 2002 Paper.
Goldberg, L. S. (1999). Is optimum currency area theory ırrelevant for economies in
transition?. Published in R.J. Sweeney, C. Wihlborg and T.D. Willett (Editors),
Exchange Rate Policies for Emerging Market Economies, Westview Press.
Günuğur, H. (1995). Avrupa Birliği bütünleşmesinin tarihsel gelişimi (Dünü, Bugünü,
Yarını), Avrupa Birliği El Kitabı. Avrupa Birliği ve Türkiye- Avrupa Birliği
İlişkileri Semineri (20-31 Mart), Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ankara,
ss.13-21
Hansen, J. D., & Nielsen, J. M. (1997). An economic analysis of the EU. Second
Edition, McGraw-Hill Publishing,England.
Horvath, J. (2003). Optimum currency area theory: A selective review. Bank of Finland
Institute for Economies in Transition, BOFIT Discussion Papers, No.15,
Helsinki.
Horvath, R., & Komarek, L. (2002). Optimum currency area theory: an approach for
thinking about monetary ıntegration. Department of Economics, Warwick
Ekonomic Research Papers, No 647.
http://www.abuzmanlari.org.tr/web/docs/TR-AB/Tarihce.pdf
(Erişim
Tarihi:
20.03.2011)
http://www.akademiktisat.net/calisma/ab_tr/ab_para_birlik_burhan.htm. (Erişim Tarihi:
20.03.2011)
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/statistics/themes
(Erişim
Tarihi:
20.03.2011)
http://europa.eu/about-eu/basic-information/decision
making/treaties/index_en.htm,
(Erişim Tarihi: 20.03.2011)
http://www.mess.org.tr/ab/absol/ABadayuye.pdf Erişim Tarihi: 20.03.2011
http://www.oecd.org/document/39/0,3746,en_2649_201185_46462759_1_1_1_1,00.ht
ml (Erişim Tarihi: 20.03.2011)
http://people.ku.edu/~eryilmaz/Euro_Sunu.p Erişim Tarihi: 20.03.2011df (Erişim
Tarihi: 20.03.2011)
http://www.un.org/Depts/treasury/euro.htm (Erişim Tarihi: 20.03.2011)
116
Ishiyama, Y. (1975). The theory of optimum currency areas: A survey. IMF Staff
Papers, XXII, 344-383.
İktisadi Kalkınma Vakfı, (2000). Avrupa Birliği’nde ekonomi ve parasal birlik ve
türkiye. İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, No:163, İstanbul, Ekim
Jones, R. A. (2001). The politics and economics of the Europen union. Second Edition
an Introductory Text, Published by Edward Elgar Publishing Limited, UK.
Kar, M. (2003). Avrupa para birliği ve ortak para politikası. İçinde: Editörler: Muhsin
Kar ve Harun Arıkan, Avrupa Birliği Ortak Politikalar ve Türkiye- Ekonomik,
Sosyal ve Siyasal Politikaların Uyumlaştırılması, Beta Basım A.Ş., İstabul,
Ekim.
Karluk, R. (1998). Uluslararası ekonomi. Beta Yayım Dağıtım A.Ş., 5. Baskı, İstanbul.
Karluk, R. (2007). Avrupa Birliği ve Türkiye. Beta Basım A.Ş., 9. Baskı, İstanbul.
Karluk, R., & Tonus, Ö. (1998). Avrupa para birliği, Euro ve geleceği. Anadolu
Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: XIV, Sayı:1-2, s.261-293, Eskişehir.
Kava, T. H. (2005). Erm II’de gelecek var mı? Türkiye açısından olası senaryolar ve
politika önerileri nelerdir?. Uzmanlık yeterlilik tezi, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Ankara, Haziran.
Kenen, P. B. (1969). The optimum currency area: An eclectic view. İçinde: Editörler: R.
Mundell ve A. K. Swoboda, Monetary Problems of the International Economy,
University of Chicago Pres.
Kenen, P.B. (2002). What we can learn from the theory of optimum currency areas.
Submissions on EMU From Leading Academics, EMU Study, December, pp.
147-160.
Maes, I. (1992). Optimum currency area theory and europen monetary integration.
Tijdschrift voor Economie en Management, XXXVII, 2, 1992.
McKinnon, R. L. (1963). Optimum currency areas. American Economic Review, 53,
717-725.
McKinnon, R.L. (1994). A common monetary standard or a common currency for
europe?. Scottish Journal of Political Economy, 41, (4), 337-357.
Mkenda, B. K. (2001). Is east Africa an optimum currency area?. Working Papers in
Economics, no:41, Göteborg University, April.
Mongelli F.P. (2002). “New” views on the optimum currency area theory: What is
EMU telling US?. European Central Bank Working Paper Series, Working
Paper. No. 138, April.
117
Mongelli, F.P. (2008). European economic and monetary integration and the optimum
currency area theory. European Commission, Economic Papers, 302
Mongelli, F. P., & Wyplosz, C. (2008). The Euro At Ten: Unfulfilled threats and
unexpected challenges. Fifth ECB Central Banking Conference The Euro At
Ten: Lessons and Challenges.
Mumcu, H.D. (2007). Uluslararası para sistemi Avrupa’nın parasal entegrasyonu ve
OCA teorisi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmış
Doktora Tezi, İstanbul.
Mumcu, M. (2005). Avrupa birliği’nde finansal hizmetler politikası (2005-2010).
Bankacılar Dergisi, Sayı (55), ss.88-92.
Mundell, R. A. (1961). A teory of optimum currency areas. The American Economic
Rewiev, 51. (4). 657-665.
Mundell, R. A. (1997). Optimum Currency Areas”. Extended Version of a Lucheon
Speech presented at the A Conference On Optimum Currency Areas, @Tel-Aviv
University, December 5. http://www.columbia.edu/~ram15/eOCATAviv4.html
(Erişim Tarihi: 20.03.2011)
Obstfeld, M., & Peri, G. (1998). Regional nonadjsutment and fiscal policy: Lessons for
EMU. CIDER Working Paper No. 98-096, University of California.
Özbay, P. (1992). Avrupa para birliği ve Euro. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Araştırma Genel Müdürlüğü, Tartışma Tebliği No: 9702.
Özbilen, Ş., & Koç, E. (2004). Euro’ya geçişin AB ülkelerinde ortaya çıkardığı
sonuçlar. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 24, .83-94.
Özdemir, S. (2001). Avrupa ekonomik topluluğu, Avrupa topluluğu, Avrupa
toplulukları, Avrupa birliği, roma antlaşması, Avrupa tek senedi, Avrupa birliği
antlaşması, Maastricht antlaşması, Amsterdam antlaşması, nice antlaşması,
(Kavramlara ilişkin açıklayıcı not). Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği ile
İlişkiler Genel Müdürlüğü, Haziran.
Özdemir, K., & Öksüzler, O. (2007). Amerika kıtasındaki ekonomik entegrasyonlar:
analiz ve değerlendirme. İçinde; Editörler: Osman Küçükahmetoğlu, Şevket
Tüylüoğlu, Hamza Çeştepe, Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel
Yaklaşım,Ekin yayınları, Bursa, ss.365-383.
Özdemir, K. A., & Şahinbeyoğlu, G. (2000). Alternatif döviz kuru sistemleri. Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma Genel Müdürlüğü, Tartışma Tebliği,
Eylül.
118
Özer, I. (2007a). Ekonomik ve parasal birlik ve Türkiye’nin uyumu. Yayınlanmış
doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Özer, I. (2007b). Optimum para alanları teorisi. Sosyo Ekonomi Dergisi, Ocak- Haziran
2007-1, ss.77-98.
Özpençe, Ö. (2009). Avrupa parasal birliği’nde maliye politikası koordinasyonu ve
Türkiye analizi. T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı,
Yayın No: 2009/391, Ankara.
Paksoy, M. (2003). Avrupa birliği- Türkiye ilişkilerinin gelişimi. İçinde; Editörler:
Muhsin Kar ve Harun Arıkan, Avrupa Birliği Ortak Politikalar ve Türkiye,
Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Politikaların Uyumlaştırılması, Beta Basım A.Ş.
Parasız, İ. (1996). Uluslararası para sistemi. Ezgi Kitapevi Yayınları, Bursa.
Peter, R. (1998). The economics of ınternational integration, Fourth Edition, By
Routledge, London.
Ricci, L. A. (1997). A model of an optimum currency area. IMF Working Paper,
WP/97/76, Washington.
Robson, P. (1998). The new economics of market ıntegration. 4th edition. London,
Routledge.
Rose, A. K., & Engel, C. (2000). Currency unions and international integration. NBER
working Paper Series, Working Paper 7872, National Bureau of Economic
Research, Cambridge.
Sakallı, G. (2004). Optimum para sahası teorisi çerçevesinde Avrupa parasal birliği ve
Türkiye, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:31 ss:35-59.
Samsar, A. (2003). Optimal para alanı çerçevesinde Türkiye analizi. Uzmanlık Yeterlilik
Tezi, TCMB, İstatistik Genel Müdürlüğü, Ankara.
Savaş, V. F. (1999). Çağımızın deneyi Euro. Siyasal Kitapevi, İstanbul.
Seyidoğlu, H. (2007). Uluslararası iktisat. Güzem Yayın, 16. Baskı, İstanbul.
Seyidoğlu, H. (2009). Uluslar arası İktisat- Teori politika ve uygulama. Güzem Can
Yayınları No:24, Geliştirilmiş 17. Baskı, İstanbul.
Smets, F., & Wouters, R. (2002). An estimated stochastic dynamic general equilibrium
model of the euro area. European Central Bank Working Paper Series, No 171,
Frankfurt, August.
Sönmezoğlu, F., Arıboğan Ü., & Ayman, G. (2000). Uluslararası ilişkiler sözlüğü. Der
Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul .
119
Şakal, M., & Şahin, E. A. (2009). Küresel mali kriz ekonomide paradigma değişiminin
sinyali mi?. Uluslararası Davraz Kongresi, http://idc.sdu.edu.tr/ tammetinler/
kalkinma/kalkinma5.pdf (Erişim Tarihi: 20.03.2011)
Şişman, M. (2008). İkinci bretton woods çökerken dünya ekonomisi ve gelişmekte olan
ülkeler üzerine değerlendirmeler, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt
XXIV, Sayı 1.
Tonus, Ö. (2000). Avrupa birliği’nde parasal birlik ve birlik üyesi ülkeler ile Türkiye
arasında reel döviz kurlarının analizi. Yayınlanmış doktora tezi, Eskişehir
Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.
Töre, N. (1995). Avrupa birliği’nde parasal entegrasyon: Avrupa para sistemi ve
ekonomik ve parasal birlik. İçinde Avrupa Birliği El Kitabı, Avrupa Birliği ve
Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri Semineri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,
Ankara ss.109-124
Töre, N. (2000). Euro el kitabı. TCMB Yayınları,
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/eurokitap/nahittore.xls
(Erişim Tarihi: 16.02.2011)
Tsang, S. (2002). Optimum currency area for mainland china and hong kong? empirical
tests. Hong Kong Baptist University (HKBU), Economics Working Paper,
No.16/2002.
Tuncay, A. C. (1999). 21. Yüzyılın eşiğindeki dev oluşum: Euro ve muhtemel etkileri.
Çimento İşveren Dergisi, 1, (13), 22-27.
Tunçsiper, B., & Yakut, Ş. (1998). Avrupa birliği'nin ekonomik parasal birlik hedefi ve
Türkiye'nin uyumu. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
1998; 1: 100-119.
T.C. Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, (1999). Avrupa Birliği ve Türkiye.
4. Baskı, Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü, Ankara, Ekim.
T.C. Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, (1991). Avrupa Topluluğu ve
Türkiye. Ankara.
Urhan, Ü. B. (2011). Avrupa Parasal Birliği Türkiye Açısından Bir Optimum Para
Sahasımıdır?.
http://www.akademiktisat.net/calisma/ab_tr/ab_para_birlik_burhan.htm,
(Erişim tarihi: 02.05.2011)
Uyar, S. (2000). Ekonomik bütünleşmeler ve gümrük birliği teorisi. Dış Ticaret Dergisi,
Sayı: 19, Ekim.
120
http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/ekonom
ik%20b.doc (Erişim Tarihi: 30.06.2011)
Varol, K. (2004). Avrupa birliği’nde finansal entegrasyona çok az kaldı. Activeline
Gazetesi, 01.09.2004, No 54, ss:1-8.
Vergil, H. (2007). Parasal entegrasyon: Teori ve uygulama örnekleri. İçinde:, Editörler:
Osman Küçükahmetoğlu , Şevket Tüylüoğlu ve Hamza Çeştepe, Ekonomik
Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım Ekin Yayınları, Bursa, 73-93.
Weimann, M. (2002). OCA theory and EMU Eastern Enlargement-An Empirical
Application. Dresden University of Technology, June.
http://rcswww.urz.tu-dresden.de/~wpeconom/seiten/pdf/2002/ddpe200207.pdf
Yazgan, A. (2003). Türkiye cumhuriyet merkez bankası’nın Avrupa merkez bankaları
sistemine uyumu. Uzmanlık yeterlilik tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Ankara
Yıldız, M. (1999). Bütünleşme biçimleri ve Avrupa birliği. Dış Ticaret Dergisi, Yıl: 4
sayı 15, ss.89-117. (http://www.foreigntrade.gov.tr)
Yiğit, M., Yılmaz A., & Ergeç, E. H. (2008). Avrupa para sistemi. İçinde; Editör: Ümit
Güner, Ekonominin AB’si, 241-274.
121
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı-Soyadı
: Hüseyin ÖZALP
Doğum Tarihi
: 08.03.1981
Doğum Yeri
: Kahramanmaraş
E-posta
: [email protected]
EĞİTİM DURUMU
2008-2011
: Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İktisat Anabilim Dalı, Adana.
2004-2008
: Lisans, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İktisat Bölümü,
Kahramanmaraş.
1999-2003
: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Terk, Ankara.
1992-1999
: Kahramankent Lisesi, Kahramanmaraş.
ÇALIŞMA DURUMU
2008-
: Adıyaman Üniversitesi Araştırma Görevlisi, Adıyaman.
Download