F-BAKTERİYEL HASTALIKLAR Burada çok önemli olan iki hastalık vardır. Avrupa yavru çürüğü ve Amerika yavru çürüğü. Para çürüklüğü, Powdery scale (tozlu balık pulu) ve Septisemi ise az ekonomik kayıp yapmaktadır. AMERİKAN YAVRU ÇÜRÜĞÜ Dünyada çok korkulan bir yavru hastalığıdır. Yüksek bulaşma kabiliyetine sahiptir. Kontrol edilmez ise koloniyi öldürür. Çevredeki kolonilere yağmacı arılar tarafından bulaştırılabilir. Yavruların gelişme mevsiminde daha çok görüldüğü halde senenin herhangi bir zamanında da görülebilir. Çünkü etkeni olan Bacillus larvae’nin sporları arıcılık malzelerinde belirsiz (latent) bir şekilde canlı kalmaktadır. Senelerce uykuda bekleyebilir ve yeniden salgın oluşturabilir. Resim 67. Bacillus larvae’nin A vegetative, B spor oluşumu, C sporları Etken mikroaerofilik, gram pozitif yapıda, sporlar çubuk biçimde, yaklaşık 1.3-0.6 mikron çapında ve 35 seneden fazla canlı kalabilmektedir. Üremeleri sadece, gömeç içerisindeki arı larvaların da olmakta, laboratuvar şartlarında gelişememektedir. Sporlar; Toprakta 60 yıl, balda 1-10 yıl, erimiş balmumunda 5 gün, temel petekte 45 yıl canlı kalır. Vegetatif şekli çubuk biçimindedir ve yaklaşık 2.5-5.0 x 0.5-0.8 mikron ebatlarındadır. İşçi arıların ölü yavruları dışarı atması esnasında sporları da sağa sola bulaştırması hastalığın kovan içinde yayılmasına sebep olur. Larvalar ilk gün hastalığa yakalanmaya daha çok müsaittir. Büyüdükçe direnç göstermeye başlarlar. Hücre mühürlerinin renksiz, delinmiş ve çökmüş olması, çok sayıda yavrusuz göz bulunması başlıca belirtileridir. Ölü larvanın kıvamı başlangıçta sulu ve yapışkandır. Bir kibrit çöpüyle mühürlü göz açılarak larva kalıntısına değdirilip çekilince parlak kahverenkli adeta lastik gibi bir uzantı (2-3cm kadar) oluşturduğu gözlenir. Resim 68. Hastalıklı gözlerin görünümü Hastalıklı çerçevelerden tutkal kokusuna benzer bir koku hissedilir. Larvaların mühürlü gözlerin içinde öldüğü ve dillerinin yukarıya doğru kalkık bir şekilde gömeçleri ikiye böldüğü tesbit edilir. Resim 69. Pıhtılaşmış larva ve kibrit deneyi. Resim 70. Teşhis Metodları: Laboratuvar Teşhisleri: Mikroskobik İnceleme: Boyama metodu (Modifiye asılı damla metodu): 5 ml fizyolojik serum bulunan bir tüpe bulaşık veya şüpheli parçalar alınır. Karıştırıldıktan sonra üstten bir öze ile alınır, bir kaç damla lam üzerine konarak froti yapılır. Metil alkol ile tesbit edilir (10-20 dak) sonra alkol dökülüp kurutulur ve karbolfuksin ile 2 dak. boyanır. Ayrıca diğer spor boyalıryla 30 dak. boyanır. Fazla boya su ile yıkanır ve kurutmadan immersiyon obj. incelenir. Elips biçimindeki sporlar görülür. Göz içerisindeki yavru kalıntısından bir çubuk ile alınan parçalar lam üzerine yerleştirilir. Bir kaç damla su katılır ve üzerine nigrosin solüsyonundan bir damla ilave edilip karıştıralarak yayılır. (Nigrosin solusyonu= % 10 nigrosin + % 0,5 Formaldehit) . Böylece filim biçiminde hazırlanan lam mikroskopta incelenir. Üzerinden 10 günden fazla geçmiş numuneden de sporlar 0,8 x 1,5 mikron ölçülerinde ve oval biçimde görülür. Yeni alınmış numunelerde ise etkenin çubuk şeklindeki vegetatif formları (mavi-gri renkte) görülebilmektedir. Ayrıca bunların içinde daralan uçlarında endosporların gelişmeye başladıkları fark edilebilir. İmmunofloresans yöntemi: Floresans bir boya ile belirlenmiş özel antikorların kıllanılması esasına dayanır. Basillus larvae tavşanlara verilerek hyper-immun serum elde edilir. Serum saflaştırılır ve florokrom boyası kullanılarak antiserum konjugasyonu sağlanır. Bu arada incelenecek numuneden daha önce anlatıldığı gibi froti yapılarak, tespit edilir. Froti nemli bir ortamda konjugata maruz bırakılır. Daha sonra pH=7 olan tuzlu suda yıkanarak floresans mikroskopta incelenir. Etkenler koyu zeminde açık ve parlak bir floresans görüntü oluştururlar. Holst Süt Testi: Testin temeli; etkenin, spor oluştururken yüksek seviyede proteolitik enzim açığa çıkarmasına dayanmaktadır. Örnek, 3-4 ml % 1’lik yağsız süt tozu içerisinde süspansiyon haline getirilir. Bir tüp içerisine yerleştirilir ve 37 °C’de 10-20 dk. inkübe edilir. Ortamda B.larvae sporları varsa süspansiyonun bulanık rengi berraklaşır. Avrupa yavru çürüklüğü ve torba çürüklüğü hastalıklarında berraklaşma olmaz. Nitrat redüksiyonu testi: Etkenin nitratı, nitrite indirgemesi esasına dayanır. Diğer metodları doğrulayıcı olarak kullanılır, tek başına belirleyici değildir. B.larvae, litrede 1-2 mg Potasyum nitrat ihtiva eden Beyin-Kalp infuzyon (BHI) vasatında üreyebilmektedir. Bu üreme üzerine 1 damla sulfanilic asit-alfa naphthyl reajanı konulduğunda nitrat nitrite dönüşmüşse kırmızı renk vermektedir. Kültür Yöntemleri: Etkenin izolasyonu ve diğer testlerin uygulanması amacı ile yapılır. Başlıca Beyin, ciğer, kalp vasatı (DifcoBHI) ve “J” besiyeri (tripton, maya ekstraktı ve potasyum fosfat) kullanılır. Koyuluğu % 0,3 agar ilavesi ile ayarlanabilir. B.larvae kültürü hazırlanırken bulaşık numune bir tüp içerisinde 9 ml. distile su ile spor süspansiyonu haline getirilir. Sporlanmamış bakterileri öldürmek amacıyla da 80 °C’de 10-20 dak ısıtılır. Daha sonra buradan alınarak besi yerlerine ekilir. 34 °C’de 2-3 gün inkübe edilir. Bulaşıcılığı besi ortamında üredikten sonra azalır. Koloniler beyaz renkte biraz şeffaf ve parlakça görülürler. Kontrol Yöntemleri: Hastalığın bulaşmasında rol oynayan faktörler dikkate alınmalı bilhassa sporlarının dayanıklılığı noktası unutulmamalıdır. Burada iki türlü uygulama söz konusudur. Hastalığın kovana yeni bulaştığı dönemde tesbit edilmesi durumunda; koloniyi ve dolayısı ile arılığı kurtarma ihtimalı vardır. Hemen arı ailesi temiz bir kovana yerleştirilir. Bulaşma ihtimali olan çerçeveler imha edilir. Yeni ve temiz çerçeveler kullanılır. Arılar, sodyum sülfathiazol ile veya oxitetracycline grubu antibiyotiklerle ilaçlanır ya da ethyleneoxit ile fumigasyona tabi tutulur. Hastalığın ileri seviyede olduğu durumda, arı mevcudu azalmış ve koloni tamamen enfekte olmuştur. Burada amaç arılığı kurtarmaktıdr. Onun için koloni kalan arısı ile beraber imha edilir. Malzemeler ve kovan gövdesi iyice dezenfekte edilir. İlaç uygulamasında, kullanılan antibiyotik şurup içinde verileceği gibi suda daha çabuk bozulduklarından toz biçiminde verilmesi daha uygundur. Yarı yarıya pudra şekeri ile karıştırılarak 4-5 gün ara ile en az üç defa kovanbaşına 28 g. hesabi ile verilir. Burada önemli iki nokta vardır. Uygulanan kimyasallar balı kontamine edebilir, gıda olarak kullanılmamalıdır. Ayrıca antibiyotiklere karşı zamanla resistans gelişebilir. AVRUPA YAVRU ÇÜRÜĞÜ Avrupa Yavru Çürüklüğü (AV.Y.Ç.), birçok arıcı tarfından önemsiz olarak görülen bir hastalıktır. Hala böyle kabul edilir. Amerikan Y. Ç.’nden önce tanımlanmıştır. Tabiatta mevsimsel olarak oluşur. Özellikle polen toplamanın yoğun olduğu dönemde arılar hastalığa daha duyarlı olmaktadırlar. Larvaların uygun olmayan gıda tüketimi sonucu hasta olduklarına inanılarak yaklaşık olarak 1771’de tanımlanmıştır. Ancak, 1885 yılında Bacillus alvei’nin kültür sonucu izolasyonuyla hastalığın etkeni olarak yorumlanmışdır. Tarihçe: İlk olarak 1885 yılında Bacillus alvei’nin hastalığın etkeni olduğu açıklandıktan sonra bir çok araştırıcıyı yanlış yola götüren bilgiler edinilmeye başlanmıştır. 1920’de hastalık etkeninin Bacillus pluton olduğu açıklanmış, müteakiben 1956 yılında B. Pluton Streptococcus pluton olarak yeniden isimlendirilmiştir. 1941 de Achromobacter (Bacterium) eurydice de hastalık etkenlerinden biri olarak tanımlanmıştır. YAYGINLIĞI: Balarıcılığı yapılan yeryüzünün her tarafından bildirilmiştir. Bazı ülkelerde (ABD gibi) oldukça yaygındır. Bununla birlikte hastalık önemli olarak kabul edilmediği için varlığı hakkında kesin kayıtlar yoktur. ETYOLOJİ: Av. Y.Ç. hastalığı 48 saatten daha küçük yaştaki larvaları etkiler. Kuzey iklim bölgelerinde daha çok Mayıs - Haziran aylarında, yani koloninin sayısal olarak en yüksek olduğu devrelerde etkilidir. Hastalıklı koloniler normal ilerlemelerini durdururlar ancak arıcılar balın artışıyla birlikte bu durumu farketmeyebilirler. Bazı koloniler sonbaharda da enfekte olurlar. Bu durum ilkbahardaki kadar yaygın değildir. Oldukça sık görülen bir hastalıktır. Fakat çoğu yerde infeksiyon seviyesi düşük seyrettiği ve koloniler hastalıkla kendi kendine başa çıktığı için arıcıların gözünden kaçmaktadır. Bu hastalık sadece tek bir etken tarafından meydana getirilmez. Bir çok bakteri bu hastalığı taklit eden semptomlar meydana getirebilir. Streptococcus faecalis, Achromobacter (Bacterium) eurydice ve Bacillus laterosporus Laubach fırsatçı patojen organizmalar olmaktadırlar. Bununla beraber histolojik kesitler yapılarak normal ve hastaıklı larvaların dokuları incelenerek hastalığın patolojisi araştırılmalıdır. Ölü larva kalıntıları üzerinde yaşıyan Bacillus alvei’de Avrupa yavru çürüklüğünde rol oynamaktadır. Achromobacter (Bacterium) eurydice Av. Y.Ç. ile ilgili bir organizma olarak görülmesine rağmen bazen sağlıklı larvalarda da görülmektedir (Bailey 1960). Streptococcus faecalis’in biraz patojen olduğu tespit edilmiştir. Genelde S. pluton sporlarıyla beslenen larvalar arılar tarafından kitleler halinde dışarıya atılabilmektedir. S. pluton ve S. faecalis teşhiste birbirlerine karıştırılsalar bile S. pluton’un pleomorphic yapıları kültür ortamında birkaç hafta bırakıldığında genellikle teşhis edilebilmektedir. Böyle şartlar altında daha çok tipik lanset - kok görüntüleri yerine S. pluton’a has çubuk benzeri formlarda bulunurlar. İnfeksiyon, larvanın Streptococcus pluton ile bulaşık yiyecekleri almasıyla başlar. İki - üç günlük larvaların orta midesine gelen etkenler yiyecek ve peritrophic zar arasında yerleşirler. Larva beş günlük olduğunda orta mide alanı bakterinin içinde çoğaldığı gıda yığınının bulunduğu kitle tarafından kaplanır ve bağırsak epitelinde gelişir. Larva, hızla çoğalarak gıdasına ortak olan bakteriye karşı koymak için daha fazla gıdaya ihtiyaç duyar ve tüketir. Bakıcı arılar bu larvaları dışarıya atarlar. Kolonideki bakıcı arı sayısı yeterliyse veya enfekte larvaları elimine etmeye zamanları varsa bir çok koloni enfeksiyonu taşır fakat fazla bir klinik belirti göstermeyebilirler. Ayrıca etkenler larvaların dışkılarıyla canlı bir şekilde dışarı atılırlar. Temizlikçi arılar tarafından uzaklaştırılırken etrafa bulaştırılır. Bakteriler kış boyunca gömeçlerin kenarlarında, duvarlarında, dışkıda ve kovan dibindeki döküntülerde bulunur. Hastalığın başlangıcı genellikle ilk nektar akışıyla aynı zamana denk gelir. Av. Y.Ç. ile enfekte larvalar çoğunlukla kangal formundayken ölürler. Larva önce sarı, sonra kahverengine döner. Bazen hasta larvalar gözler içinde dikine pozisyonda da ölebilirler. Bazen de bunların katlandıkları ve gözü ikiye bölmüş oldukları, veya gömeç’in dibinde pıhtılaşmış bir şekilde öldükleri görülür. Bu safhadaki larvaların tel tel olup ip gibi uzadıkları görülür. Kibrit çöpü ile 2.5 cm’den daha az bir elastiki uzama gösterebilirler. Larvalar ölünce çabuk bir şekilde bozulmaya uğrarlar. Kuruyarak göz içinde kalırlar ve burada S.pluton ve B.alvei uzun süre canlı kalabilir. Bu şekilde 3 yıl, eski gömeçlerde ve balda 1 yıl canlı kalabilir. Ayrıca kaynar suda da canlılıklarını 20' sürdürebilmektedirler. Resim 71. Resim 72. Resim 73. Başlıca belirtileri şöyle özetlenebilir: Petekte yavruların bulunduğu bölge bir örnek değildir. Koloni içinde hastalık yaygınlaşırsa yavru gözlerinin üzerleri delik biberlik gibi görünür. Olay bir çok normal kapalı ve kapalı olmayan gözlerle karakterizedir. Sağlıklı hücreler konveks (Dışbükey) iken hastalıklı yavruların bulundukları gözler konkav (içbükey) ve bazı hücrelerin kapakları delik ve içeri çöküktür. Açık gözlerdeki larvalar ölmüş ve kıvrık halde görülür. Kapalı gözlerde ölmüş olan ve çürümeye uğrayan larvalar kokuşmuş et kokusu veya ekşi bir koku yayarlar. Buna saprofitlerin devreye girmeleri neden olur. Av.Y.Ç.’nden ölen larvalar Amerikan Y.Ç.’nden ölen larvalara göre bakıcı arılar tarafından gözlerden daha kolay çıkartılabilinir. TEŞHİS Laboratuar Muayeneleri: Holst Süt Testi: Testin temeli, etkenin spor oluştururken yüksek seviyede proteolitik enzim açığa çıkarıp çıkarmamasına dayanmaktadır. Örnek materyal, 3-4 ml % 1’lik yağsız süt tozu çözeltisi içerisinde süspansiyon haline getirilir. Bir tüp içerisine yerleştirilir ve 37 °C’de 10-20 dk. inkübe edilir. Ortamda S. pluton etkenleri varsa süspansiyonun bulanık rengi değişmez.. Amerikan yavru çürüklüğü hastalığında ise berraklaşma oluşur. Mikroskobik İnceleme: Temiz bir baget veya kibrit çöpü ile petek gözü içindeki ölü larva kalıntısından alınan bir parça materyal saat camı veya petri içine alınır. Distile suyla karıştırılarak bulamaç - süspansiyon şekline getirilir. Bunun üzerine % 10 Nigrosin + % 0.5 Formaldehid ile sağlanan sıvı karışımdan bir damla hastalık şüpheli süspanse materyalin üzerine dökülür ve karıştırılır. Hazırlanan bu materyalden bir kaç damla bagetle alınarak bir lam üzerine dökülür. Örnek ince bir tabaka halinde lam üzerine sürülür, kurutulup alev ile tesbit edilir. Gram boya ile boyanıp mikroskopta incelenir. Streptococcus pluton sporları kok, zincir ve rozet şeklindedirler. Vegetatif formları 0.1 en ve 0.5 - 07 boyunda lanset benzeri tek veya zincir formlarında görülürler. Kültür Yöntemleri: Etken, hasta veya ölü larvaların parçalarından gözlerden alınabilir. Ayrıca larvanın orta bağırsağındaki kuru kalıntılardan izole edilebilir. Bu amaçla Bailey besiyeri kullanılır. Şüpheli larva distilesuyla süspanse edilir. Steril bir öze veya bagetle bu süspansiyondan alınan bir damla materyal steril bir lam üzerine konur ve yayılır. Kurutulur ve bu tabaka distile suyla yıkanarak besi yerine ekilir. % 90 hidrojen ve % 10 CO2 li basınç altında inkübasyona tabi tutulur. Gazın etkisiyle Bacillus alvei’nin de gelişmesi durur ve sadece Streptococcus pluton gelişebilir. Diğer ve başarılı bir yöntem de şüpheli materyal 1/10 oranında süspanse edilerek 45C’deki sıvı agara ekerek petri kutularına dökmektir. Bu petriler anaerobik şartlar altında yaklaşık 34C’de ve % 10 CO2’li özel kavanozlarda da inkübasyona tabi tutulabilirler. S.puluton kolonileri ekimden 4 gün sonra görülür. Küçük beyaz şekildedir. Etkenler kültürde çubuk biçiminde veya pleomorfiktir. Sekonder etkenlerden S. faecalis ortamda yok ise S.pluton agar yüzeyinin yaklaşık 8 mm altında gelişir. S. faecalis ortamda bulunuyorsa, bu etkenin kolonileri agarın yüzeyinde yay benzeri hareketle gelişir. Kültürlerinde kendine has değişik bir kokuya sahiptir. KONTROL VE TEDAVİ Kontrol Yöntemleri: Hastalığın bulaşmasında rol oynayan faktörler dikkate alınmalı bilhassa sporlarının dayanıklılığı noktası unutulmamalıdır. Av.Y.Ç.’nün kontrolü ve önlenmesi için kesin çözüm arıcılarla ortak çalışmalar yapmaktır. Kaynağı belli olmayan polenlerle beslenilmemelidir. Arıcılar koloniler arasındaki alışverişi sınırlandırmalı ve yavrulu çerçeve değişiminden önce kapalı gözler kontrol edilmelidir. Enfeksiyon hafifse genellikle koloniler yardım edilmeksizin hastalıkla mücadele edebilmektedirler. İyi ve düzenli nektar akışı bazen hastalığın sağaltımında ve önlenmesinde faydalı olabilmektedir. Diğer bir korunma ve kontrol de yeni bir kraliçe edinmektir. Bu uygulamanın başarısı yeni kraliçenin daha verimli yumurtlama kabiliyetinden kaynaklanmaktadır. Sonbahar bakımında da kolonilere kışı rahat geçirebilecek ve proteinden zengin gıdalar verilmelidir. Standart ekipman ve bilgili arıcıların eldesi ve yetiştirilmeleri gerekmektedir. TEDAVİ Av. Y.Ç.’lüğüne karşı pekçok kimyasal ajan kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Arılar, Eritromycin, Terramycin, Terramycin - Oxitetracycline ve Oxitetracycline gibi antibiyotiklerle ilaçlanır ya da ekipmanlar ethylene oxide ile fumigasyona tabi tutulur. Bazı kolonilerde, kullanılan ekipmanlar fumigasyona tabi tutulmuş olmalarına rağmen hastalık oluşabilmektedir. Bu gibi durumlarda dışarıdan olabilecek bulaşmalara dikkat edilmelidir. İlaç uygulamasında kullanılan bazı antibiyotikler şurup içinde verileceği gibi toz biçiminde de verilmesi uygundur. Şurupla verilen antibiyotikler şuruba soğuduktan sonra (eli yakmayacak nokta) katılır. Terramycin - Oxitetracycline: 1/3 oranında pudra şekeri ile karıştırılarak 4-5 gün ara ile en az üç defa kovanbaşına 28 g. hesabı ile verilir. Bir pudriyerle gömeçlerin üzerine püskürtülür. Terramycin : İlkbahar ve sonbahar beslemesinde şurupla verilir. Şurubun her 2.24 kg’ına 3.8 g katılır. Her şebetlemede 1.9 l kullanılır. 4 - 5 gün ara ile en az üç kez verilir. Ayrıca kontrol için 0.1 - 0.2 g aktif terramycin/ kovan başına haftalık doz olarak ta verilebilir. Oxitetracycline: Ülkelere ve bölgelere göre farklı formulasyonlarda şerbete katılarak yedirilmektedir. Eritromycin: Koloni başına 210 mg aktif madde/ 1 l şurup hesabıyla verilir. Bu şekilde hazırlanan ilaçlı şurup ya üçe bölünür ve bir hafta içinde yedirilir veya bu miktar üç koloniye verilir ve her iki - üç günde bir yeni ilaçlı şurup hazırlanarak üç kez kolonilere verilir. Resim 74. Burada önemli iki nokta vardır. Uygulanan kimyasallar balı kontemine edebilir. Bunu önlemek için ilaçlamanın bal hasatından en az iki ay önce yapılmış olması gerekir. Mecburi ilaç verilen kolonilerin balları gıda olarak kullanılmamalıdır. Ayrıca antibiyotiklere karşı zamanla resistans gelişebilir. Rastgele ve kontrolsüz antibiyotik kullanımının kireç hastalığı gibi diğer hastalıklara karşı arıları predispoze edeceği unutulmamalıdır. Resim 75. SEPTİSEMİ Erişkin arılarda görülen bir hastalıktır. Etken, Pseudomonas apiseptica (Bacillus apisepticus) gram -, spor oluşturmayan bir bakteridir. Muhtemelen dünyada yaygın olmakla birlikte ciddi bir enfekiyon olarak düşünülmemektedir. Hasta arılardan, sağlıklı arılara geçmediği belirlenmiştir. Septisemi, daha çok koloniyi etkileyen yoğun suni besleme, oğulların yeni kovana adaptasyonları ve kötü hava şartları gibi stres faktörlerinin varlığında veya diğer hastalıklar bulunduğunda etkili olmaktadır. Hastalığa yakalanan arılar 20-36 saat içerisinde ölürler. Sağlıklı arıların hemoseli, sarı renkte iken hastalıklı arılarınki kahverenginden tebeşir beyazına kadar değişir. Ayrıca hasta arılarda kasların çok çabuk dejenere olduğu görülür. Bacak, baş ve kanatlar tutulduğunda kolayca kopar. Hasta arılar gerektiği kadar beslenemediği gibi uçamazlar da. Bundan dolayı rahatsız ve halsizdirler . Bulaşmanın hava sirkilasyonu esnasında trachea’lar yoluyla olduğu kabul edilmekle birlikte, bu olay deneysel olarak oluşturulamamıştır. Septisemi nosematosis ve diğer bazı paraziter etkenlerle beraber seyredebilir. Etkenin kışı ergin arılarda geçirdiği, uygun (nemli) ortam bulduğunda gelişmesine devam ettiği tahmin edilmektedir. Tedavi konusunda, İsviçre’de Streptomycine uygulamalarının başarılı olduğu bildirilmektedir. Fakat direnç oluştuğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Koruyucu olarak, arılık kuru temiz ve güneşli bir yerde bulunmalıdır. Hastalığa dayanıklı arı ırkları yoktur. TOZLANMA HASTALIĞI (Powdery Scale=Tozlu balık pulu) Nadir görülen bir hastalıktır. Etken Bacillus pulvifaciens (Katznelson, 1950), gram +, spor oluşturan, maximum olarak 45 °C’de gelişen, kırmızımtrak kahverengi bir pigment oluşturur. Sadece arı larvalarını etkiler. Ölmüş larvalardaki durum (belirtilen) taş yavru hastalığındakilere benzer. Bu etkende stres şartlarında patojenik hale gelebilir. PARA ÇÜRÜKLÜĞÜ Bacillus para-alvei tarafından meydana getirilir. Bacillus alvei’ye benzer fakat ondan farkı (flagella) kuyruğunun olmamasıdır. Gıda ve besin yoluyla hasta arıların sindirim organlarından larvalara bulaşır. Ölü larva kalıntıları rezervuarlık yaparlar. Hastalığın görüntüsü Avrupa ve Amerika yavru çürüklüğüne benzer. Onlardan farkı; delinmiş petek gözlerinin görünüşü, larva kalıntılarının kolayca çıkartılması, kibrit deneyinde çok az uzama görülmesi ve koku hissedilmemesidir. Belirli bir tedavi yoktur. Koloninin bakım ve beslenmesini iyileştirmek ve ana arıyı yenilemek gibi tedbirler uygulanabilir. G-VİRUS VE RİCKETTSİAE HASTALIKLARI: TORBA ÇÜRÜKLÜĞÜ (SACBROOD) İlk defa ABD ve Kanada’da bildirilmiştir (White 1913). Daha sonra dünyanın birçok yerinden bildirilmiştir. Koloniyi zayıflatarak verim kayıplarına sebep olmaktadır. Virus; enfekte larva ve erişkinlerin bir çok dokusunda bulunabilmekte, hexagonal biçimde, negatif boyalarla elektron mikroskopta görülebilen yapıda ve 28 monometre büyüklüğünde filtre edilebilen bir virustur. Resim 76. Torba çürüklüğünün petek üzerinde görünüşü ve hasta larva. Amerika ve Avrupa yavru çürüklüğü hastalığı ile beraber de, seyredebilir. Bu dönemlerde (yaz başında) büyük arı ölümlerine neden olabilirler. Hasta larvalar işçi arılar tarafından gözlerden çekilerek çıkartılırlar ve dışarıya atılırlar. Enfeksiyonun hafif olduğu dönemlerde hastalığı gözlemlemek oldukça zordur. Virüs kadavralarda kısa sürede ölür. Yaz ortalarında hastalık tabii olarak sona erer. Koloni içinde yayılması daha çok genç temizlikçi arıların kovan içini temizlemeleri esnasında ölü larva artıkları yemeleriyle oluşur. Yavru gıda bezlerine yerleşen virüsler bu arıların yavru beslemeleri esnasında larvalara geçirmeleriyle bulaşma yaygınlaşır. Bu arılar kovandaki 3 haftalık dönemde polenle beslenmeleri gerektiği halde bu beslenmeyi terkederler. Larvaların beslenmesi polenle olduğu için bunları da beslemezler ve bu süreden önce uçuşa çıkarlar. Ancak başarılı uçuşlar yapamazlar. Resim 77. Yeterince nektar ve polen toplayamazlar. Toplayabilenlerin de depo ettikleri polenler, virüsle bulaşık olur. Ve hastalık koloni içinde daha çabuk yayılır. Çiçek tozundan bulaşma nektara göre daha fazladır. Hastalık taşıyan tüm ergin arılar da davranış bozukluklarına rastlanmaz. Etken yaşlı larvalara yerleşir pupa dönemine geçmeden onları öldürür. Bu hastalıkta normal ağız yapısının bozukluğu, kafanın siyahlaşması, larva derisinin farklılaşması belirtileri ile beraber larva zarı ile larva arasına su toplanır ve içleri su dolu naylon torba gibi görülürler. Larvalarda inci beyazından sarı, gri ve sonunda siyaha kadar renk değişiklikleri ortaya çıkar. İnfektiviti testlerinde, 2 günlük larvalarda enfeksiyon oluşması için 10 milyon- l00 milyon partikül bulunması gerektiği bildirilmiştir (bailey 1971). Hastalıklı lavaların veya pupaların bulunduğu çerçevelerde her tarafta yavru bulunmadığından (veya atılmasından) dolayı bulmaca tipi görüntü verir. Hastalanmış larvalar ve enfekte genç erişkin arılardan yapılan extraktlarda sacbrood virüsunun yüksek konsantrasyonda olduğu ortaya konmuştur (Jel difuzyon testleri). Koku yoktur. İlerlemiş dönemlerde hafif bir ekşi maya kokusu duyulur. Ölü yavru oranı % 50’yi bulabilir. Ölü larvalar daha çok üzeri mühürlü gözlerde bulunur. Pupa dönemine geçemezler. Tedavi ve Korunma: Viral enfeksiyonlar; bakteriyel enfeksiyonlara nazaran daha zor tedavi edilirler. Virüs, enfekte ettiği hücrenin tamamen bir parçası gibi davrandığından enfekte ettiği hücreye zarar vermeksizin onu öldürmek veya uzaklaştırmak mümkün olamamaktadır. Bu yüzden genel kabul görmüş bir tedavi metodu yoktur.Böyle olmakla beraber geniş spektrumlu antibiyotiklerden Aureomycin (Klortetrasiklin) ve Chloromycetine (Kloramfenikol)’in 1/1 oranındaki şuruba 200 mg/4,5 kg hesabıyla katılarak verilmesi koruyucu etki yapar. Ancak bu şekilde bir uygulamanın dirençli etkenler oluşturacağı, arıların direncinin kırılması sonucu mikotik, paraziter ve mikrobiyel hastalıkların oluşabileceği unutulmamalıdır. Temeli, moleküler biyolojiye dayanan, nukleosid ve nukleotid analoglara etkili kimyasallar üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Koruma tedbirleri alarak, genel hiijyen tedbirleri üzerinde durulur. Kovan rutubet olmayan yerlerde bulundurulmalı, arı değiştirilmeli, sağlam ve genç ana verilmelidir. Hastalıklı anaların enfeksiyonu bulaştırdığı konusunda bazı çalışmalar vardır. Koloni vitamin ve protenice zengin gıdalarla beslenerek kuvvetlendirilmelidir. ERİŞKİN ARILARIN FELÇ HASTALIĞI Viral paraliz hakkındaki lik bilgiler arıcılar tarafından gözlemlerle ortaya konmuştur. 1809 yılında da Huber tarafından ilk defa Amerika’dan bildirilmiştir.Modern çağda ise Burnside (1933, 1945) tarafından tanımlanmıştır. Hastalığın başlıca özellikleri; kılsızlık veya siyah arı sendromu olarak tanımlanabilir. Virus 30-65 nm. uzunluğunda 22 nm eninde ve elipsoid biçimdedir. Özellikle erişkin arıların sinir gangliyonu içerisinde, veziküller veya hücre stoplazması içinde seyrek bir şekilde dağılmış olarak görülür. İmmunodifusyon plates tekniği ile yapılan çalışmalarda (Bailey ve Milne 1969) hastalığı oluşturan akut arı felci virusu ve kronik arı felci virusu adında iki ayrı etken ortaya konmuştur. Enfeksiyon oluşturan etkenin daha çok Polymorphiç biçimde kronik arı felci virusu olduğu bildirilmektedir. Felçli arıda, kanatlarda titremeler olduğu kılların döküldüğü, vücudun parlak siyah renk aldığı gözlenir. Bu arılar; işçı arılar tarafından dışarı atılırlar ve kovana sokulmazlar. Sıcak iklimli yerlerde daha çok görülür. Nasıl bulaştığı kesin olarak bilinmemekle beraber, gıda alınması sırasında olduğu düşünülmektedir. Sağlıklı görünüşte ancak virüsü taşıyan arıların topladıkları çiçek tozlarıyla de enfeksiyon koloni içinde yayılabilmektedir. Fakat hızlı bir yayılma göstermez. Böyle kolonilerde sağlıklı görünen ergin arıların yavru gıda bezlerinde, postserebral bezlerinde ve thorax’larında etkene rastlamak mümkündür. AKUT ARI FELCİ Kronik arı felcinin bulunduğu kolonilerde görülür. Virüs 30 nm çapındadır. Bulaştığı arıları 5 gün içinde öldürür. Yavru gıda bezleriyle, besin alışverişi suretiyle ve polenle yayılır. Sinsi bir yayılışa sahiptir. Korunma ve Tedavi: Sacrood virusunda uygulanan sınırlı tedavi burada da kullanılabilir. Toz halinde sülfür çiçeği kullanılabilir. Fakat üzeri sırlanmamış yavru gözleri için toxik olmaktadır. Bakır sülfat solüsyonu toksik olmayacak seviyede ağızdan verilebilir. Arılar normal şeker şurubu ile beslendiğinde kronik arı felci hastalığı az görülmektedir. Piyasada satılan şeker içinde bulunan ribonükleaz enzimi (Rinderer 1974) virusun temeli olan ribonükleik asitini bozmakta ve koruyucu rol oynamaktadır. Fakat bu midede bulunan virusler için etkilidir. Dokulardaki viruse etkili değildir. Koloninin anasının sağlıklı ve yeni bir anayla değiştirilmesi ile kolonide hastalığın önüne geçilebilir. Virüse dayanıklı genetik özelliklere sahip kraliçe arıların veya arı ırklarınıı yetiştirilmesi mücadelenin bir başka yönüdür. DİĞER VİRÜSLER Arılarda çok sayıda virus bulunduğu ve bunların farklı kombinasyonlarının değişik semptomlu hastalıklar meydana getirdiği bildirilmektedir. Bunlardan bazıları; Arkansas arı virüsi, S virüsü, Slow arı paralizi virüsu, Satellite virüsü, İrridescent virüsü, X virisi, F virüsü’dür. RİCKETTSİAE HASTALIĞI Bunlar küçük, gram-, bakteri benzeri organizmalardır. Hücre duvarları bakteri gibidir ve antibiyotiklere duyarlıdırlar Canlı dokuları isteyen hücre içi parazitleridir. İşviçrede incelenen erişkin arılarda % 25’den fazla bulunmuştur. Akut infeksiyonda hemolenf süt gibidir. Normalde ergin arıların yağ dokusuna yerleşir. Dünya’daki durumu hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. BALARILARININ YAVRU HASTALIKLARI Bal arısı kolonilerinin yavruları çeşitli hastalıklara yakalanmış olabilirler. Hastalıklar, sürüyü zayıflatır, onların bal üretimi ve bitkileri çiçek tozu ile tohumlama özelliklerini etkileyerek verimlerini azaltır. Tedavinin tam zamanında uygulanması, sağlıklı sürülerde ve onlara komşu durumdaki kolonilerde hastalığın yayılmasına engel olmak için çok önemlidir. Yavru hastalıkları; arı yetiştiricileri tarafından bal peteklerinin yerlerinin değiştirilmesiyle veya bulaşık malzemelerin kullanılmasıyla yayılabilir. Arı yetiştiricileri, arı hastalıklarını tanımak zorundadırlar. Yetiştirici sağlıklı bir yavru gözünü ve yavruyu dış görünüşünden tanımalıdır. Aşağıdaki listede sağlıklı ve çok görülen hastalıklara yakalanmış yavruların özellikleri verilmiştir. Çoğu ülke, devlet veya eyalette görevi arı hastalıklarını incelemek, mücadele etmek ve tanımak olan arı uzmanları, arı müfettişleri vardır. Bu araştırmalar, arı yetiştiriciliğinin ekonomikliğini korumak ve daha da önemlisi, arılar tarafından bitkilerin tozlaşarak döllenmesinin yeterince yapılmasını sağlamak amacıyla devlet tarafından desteklenmektedir. Yetkili arı uzmanlarının ad ve adresleri resmi veteriner dairelerinden sorularak öğrenilebilir. Arı kolonileri, dünyanın her yerinde belirlenmeli ve kayıt altında tutulmalıdır. Başarılı bir mücadele için bu gereklidir. Arılar büyük mesafeler katettikleri için çok büyük bir alanda yayılmış olan arı yetiştiricilerinin o alan için ortak çalışmaları gereklidir. Bir koordinasyon içinde, şüpheli yavru örnekleri kağıda sarılarak bir karton paket içinde yetkili laboratuvara gönderilmelidir (plastik veya folyo olmaz).