Yrd.Doç.Dr. Ertan BECEREN Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Tel:0246 2113023 E-posta: [email protected] Asena Gizem GENÇ Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tel: 0535 9620787 E-posta :[email protected] DÜNYA KRİZLERİ VE İZDÜŞÜMLERİ *Yrd.Doç.Dr. Ertan BECEREN1 **Asena Gizem GENÇ ÖZET Bir ülkede politik veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan ve ülkenin ekonomik yapısını temelden sarsan olaylar olarak tanımlanan kriz; ekonomik bağlar ve küreselleşme nedeniyle diğer ülkelerde de bulaşıcı etki yaratmakta, dolayısıyla da, karşılaştığı değişim nedeniyle de, küresel kriz adını almaktadır. Nitekim, 1929 yılındaki Büyük Buhran’dan 2008 Dünya Krizi’ne kadar pek çok kez küresel anlamda irili ufaklı krizlere sahne olan dünya ekonomisi, temelinde “Kaynaklar kıttır, ihtiyaçlar sonsuzdur” felsefesinin getirdiği yeni krizlere de gebedir diye biliriz. İşte bu çalışmamızda da, Dünya Krizleri ve bu krizlerin Türkiye’ye etkileri incelenecek, bu krizlerde uygulanan çözüm önerileri ve kriz reçeteleri üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, Finansal Kriz, Reel Sektör Krizi, Dünya Krizleri JEL: G01 – Finansal Krizler *Süleyman Demirel Üniversitesi,İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,İktisat Bölümü **Süleyman Demirel Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,İktisat Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi 1 ABSTRACT A crisis is defined as events that occuring because of political or economic reasons and undermines the country’s economic structure; due to globalization and economic ties, it effects in other countries and therefore, faced due to change, is the name of the global financial crisis. The world economy had the scene of the global crisis a lot of times, from The Great Depression in 1929 to 2008, based on philosophy of the "Resources are scarce, the needs are endless", so we can say from this philosophy, there wil be new crises. That study also examined the effects of the global crisis and the crisis in Turkey and implemented solutions to these crises and the crisis will focus on prescriptions. KEY WORDS: Economic Crisis, Financial Crisis, Corporate Sector Crisis, World Crisis JEL: G01 - Financial Crises 1. EKONOMİK KRİZ Özellikle tıp literatürün de, bir organda birden bire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk olarak tanımlanan kriz kavramı, ekonomi biliminde çöküntü olarak anılmakta ve bir ülkede veya ülkeler arasında toplumun ve/veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım ve buhran olarak tanımlanmaktadır. (http://www.tdk.gov.tr) Etimolojik kökeni Yunancadaki “Krisis” kelimesine dayanan kriz kavramına, ekonomik kriz, mali kriz, finansal kriz, siyasi kriz, hükümet krizi, ahlaki kriz gibi benzeri kavramların da kullanımına sadece günlük değil, bilimsel terminolojide de çok sık rastlanmaktadır. Ne var ki, Sosyal bilimler açısından kriz kavramının genel bir tanımını yapmak hiç de kolay değildir. İçinde bulunulan durumun ya da karşı karşıya 2 kalınan olayların ne derece “kriz” olduğu kişiden kişiye değişebilmektedir. Herhangi bir durumu kriz olarak adlandırabilmek için krizin temel unsurları ya da özelliklerinin bilinmesinde yarar bulunmaktadır. (Aktan, 2001: 1) Mesela, ekonomide, ekonomik kriz kavramına yakın olarak “depresyon” (depression) ve “resesyon” (recesion) kavramları kullanılmaktadır. Depresyon; reel gayri safi milli hâsılada ciddi bir azalma, yatırımlarda ciddi düşme ve yüksek işsizlik olarak ortaya çıkarken, resesyon ise; ekonomide meydana gelen daha ılımlı bir daralma şeklinde tanımlanır. Diğer taraftan, İktisadi ve ekonomik açıdan krizin tanımını; ekonomide aniden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan olayların, makro ve mikro açıdan ülke ekonomisini ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarması olarak vermemiz mümkündür. Ancak, genel dengenin bozulması olarak da belirtebileceğimiz kriz, genellikle toplam arz-toplam talep dengesizliğinin bir ürünü olan talep eksikliği şeklinde olmaktadır. Ekonominin kriz döneminde, bir ekonomide toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin, o ekonominin üretim kapasitesinin tam olarak kullanımını sağlayamadığı durumda, milli gelir eksik istihdam düzeyinde gerçekleşecek, istihdam azalacak, faktör ve mal fiyatlarında genel bir düşme eğilimi gözlemlenecektir. Görüldüğü üzere, kriz kavramının kavram ve kapsamının belirlenebilmesi için, özelliklerinin ortaya konulması gerekmektedir. Farklı özellikleri ile karşımıza çıkacak olan kriz kavramı ele alındığı vakit ise, krizin farklı türlerde nüksedeceği gerçeği ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu açıdan ele aldığımızda ise, özellikleri itibariyle çeşitlilik arz edecek olan kriz ve krizlerin; Önceden bilinemeyen bir anda ortaya çıkıp, tahmin edilemezlik özelliği, Bulaşıcı bir hastalık gibi diğer sektörlere ve ekonomilere kolayca sıçrayabilme özelliği, 3 Bir firmada, sektörde ya da genel olarak ekonominin tümünde ortaya çıkan ciddi bir sorun olma özelliği, Meydana gelen tüm olumsuzluklara rağmen yeni fırsatlar yaratması açısından yeni bir başlangıç olma özelliği, Genel olma ve genelleştirilebilme niteliği taşıma özelliği, Kesin çözümlerinin bulunmayıp, tekrar nüks edebilme özelliği, kriz türleri hakkında da bilgi vermektedir. 1.1 Ekonomik Kriz Türleri Yukarıda da değindiğimiz gibi, farklı özellikleri içerisinde barındırması hasebiyle, farklı türleri ile karşımıza çıkan krizleri ele aldığımız vakit, özellikle iktisadi açıdan makro ve mikro ekonomik göstergeler çerçevesinde kriz türlerinin olduğunu görmekteyiz. Nitekim, baktığımızda Temel Makroekonomik Krizlerin Sınıflandırıldığı şekle (Bknz. ŞekiL-1: Temel Makroekonomik Krizlerin Sınıflandırılması; Kibritçioğlu, 2000 ), ekonomik krizleri reel sektör ve finansal krizler olarak iki türde ele almak mümkündür. Şekil-1: Temel Makroekonomik Krizlerin Sınıflandırılması Kaynak: Kibritçioğlu,2000 1.1.1 4 Reel Sektör Krizleri ve Ortaya Çıkış Nedenleri Reel sektör krizleri; mal, hizmet ve işgücü piyasasında ciddi daralmalar şeklinde ortaya çıkan kriz türüdür. Eğer mal ve hizmet piyasasındaki fiyat artışları belirli bir sınırın üstündeyse, bu durum enflasyon krizi olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir reel sektör krizi olan durgunluk krizi, fiyatlar genel seviyesindeki artışların, ekonomide yatırımları teşvik edecek düzeyin altında gerçekleşmesi olarak tanımlanabilir. (Kibritçioğlu, 2001: 174) Bir başka reel kriz türü olan işsizlik krizi ise, emek piyasasındaki işsizlik oranlarının denge seviyesinin üzerinde oluşması anlamına gelmektedir. Reel sektör krizlerinde, ekonomide durgunluk ve ya işsizlik krizi yaşanır. Eğer mal ve hizmet piyasasında fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve normali sınırın daha üzerinde seyreden bir trend varsa, bu durumda enflasyon krizi gerçekleşir. Enflasyon; mal ve hizmet piyasasındaki toplam talep artışlarından kaynaklanan pozitif (parasal) şoklar ile, bir takım fiyat uyum etkenleri ve politik/kurumsal dinamik süreçlerin birlikte işleyişi sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtur. Bu enflasyonist baskıyı yaratan başlıca nedenler, sürekli ve yüksek kamu kesimi açıkları, sürekli döviz kuru artışları, yüksek enflasyon bekleyişleri, politik istikrarsızlık, hükümetin enflasyonu düşürme konusundaki istek, kararlılık ve becerisine kamuoyunca yeterince güven duyulamaması gibi etkenler sayılabilir. 1.1.2 Finansal Krizler ve Ortaya Çıkış Nedenleri Finansal krizler, reel ekonomi üzerinde büyük yıkıcı etkiler yaratabilen ve piyasaların etkin işleyiş gücünü bozan finansal piyasalardaki çöküşlerdir. Banka veya banka dışı finansal kesimdeki şirketlerin borç problemlerini içerir. Bazen bankacılık kesimine ilişkin bir ödeyememe durumundan kaynaklanabilir veya tersine bir bankacılık krizini teşvik eder. Çoğunlukla aktif fiyatlarında bir çöküşle belirginleşir (YAY, 2001:1237). 5 Finansal krizlere görünürde yol açan faktörler, faiz oranlarının artması, belirsizliklerin artması, aktif piyasanın bilançolar üzerindeki etkileri ve bankacılık sektöründeki problemlerdir (MİSKHİN, 2001:33). Ekonomide kamu, cari işlemler ve tasarruf açığının artması, ekonominin yapısını olumsuz etkiler. Bu açıkların nedeni, genişletici para ve maliye politikalarıdır. Kamu ve tasarruf açığının artması faiz oranını arttırır ve bu durum da yerli parayı değerlendirir. Açıkların devamlı artış göstermesi devalüasyon beklentisini artırır. Devalüasyon beklentisindeki bu süreklilik de döviz fiyatını ve talebini artırarak finansal krize neden olur. Ülkede yapılan tasarrufların reel ekonomiye geçişini sağlayan bankacılık sisteminin zaman içinde görevini yapamaz duruma gelmesi, borsada hisse senetleri fiyatlarının düşmesi, Merkez Bankasının kısmen de olsa etkisiz kalması, para politikası araçlarının yetersiz olması, finansal kaynaklı ekonomik krizlere neden olan en önemli durumlardır. Finansal krizlerin olduğu dönemde, bu gelişmelerin yaşanması bankacılık sektöründe panik oluşturur. Finansal krizlerde neden olan gösterilebilen en önemli sebeplerden birisi de asimetrik bilgi sorunudur. Asimetrik bilgi sorunu; ters seçim ve ahlaki tehlike olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Ahlaki tehlike, finansal işlem gerçekleştikten sonra; ters seçim, finansal işlemin gerçekleşmesinden önce ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşıma göre; finansal sistem krizleri, asimetrik bilgi sorunlarının yoğunlaşması sonucu finansal aracı kuruluşların, verimli yatırım projelerini dahi fonlamayı reddetmelerine yol açarak finansal aracılık sisteminin etkinliğini kaybetmesi ve ekonomik faaliyetlerin ciddi biçimde daralması olarak tanımlanabilir (Ayrıntı için bknz:Pıçak; Yılmaz; Giray,2009) Ahlaki tehlike günümüz finansal krizlerin en önemli nedenidir. Ahlaki tehlike finansal kurumların “nasıl olsa kurtulacağım” inancından doğmaktadır. Bu terim işlerin kötü gitmesi halinde bedeli ödeyecek olan başkası ise, riski alacak 6 kişinin, alacağı riskin ne kadar olacağına karar vermesi gereken her durum için kullanılır. (Krugman,2001,69-71.) 1.2 Ekonomik Krizlere Neden Olan Faktörler Üretimde hızlı düşüş, fiyatlar genel seviyesinde düşme, işsizliğin artması, iflasların olması, borsanın kötü gidişatı, ücretlerde düşme, talebin azalması arzın artması gibi ekonomik nedenlerden ötürü krizler ortaya çıkabildiği gibi, doğal afetler (deprem, sel, yangın…) siyasi yaşamda hükümet bunalımları, askeri darbeler, istikrarsız siyasal ortam, devletin ekonomiye müdahalesi, yaşanan konjonktürel dalgalanmalar neticesinde oluşan hiperenflasyon, işsizlik gibi ekonomide negatif sonuç doğuracak olaylar da krizlere neden olmaktadır. (Kınaytürk, 2006: 7). 2. BÜYÜK BUHRAN SONRASI DÜNYA KRİZLERİ Özellikle, Büyük Buhran olarak krizin anıldığı ve 1929 dönemiyle içeriğin de enflasyon, cari açık ve kredi kavramlarını barındıra kriz kavramı zaman olmuş; petrol endeksli, zaman olmuş döviz ve kur endeksli zaman olmuş faiz endeksli olduğu gözlenmiştir. Gerçekten de ilk olarak yer verdiğimiz 1929-1931 Buhran günlerinin temelinde, çöken tarım ürünleri fiyatları ve şiddetle aleyhe dönen dış ticaret hadleri, daralan ihracat pazarları ve dış kredi olanaklarının olanaksızlaşması yatmaktadır. Öte yandan, Kore Savaşı’nın bitmesiyle dünyada çöken hammadde ve tarım ürünü fiyatları, aleyhe dönen dış ticaret hadlerinin izleyen yıllarda sürmesi 1954 krizinin baş aktörü olmuştur., 1958’de ise, ABD’nin durgunluğa girmesi, Avrupa Ekonomik Topluluğu paralarının konvertibiliteye geçmesi ve Roma Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin yarattığı pazar daraltıcı etki ellili yılların diğer bir krizine neden olmuştur. 7 Doların altın değerinin, 1 ons eşit 35 dolarda kalmayacağının anlaşılmasını izleyerek dolar aleyhine spekülasyonun giderek şiddetlenmesi de, 1968 Dünya Krizinin gerekçesi olarak kabul edilmiştir., Yetmişli yıllar özellikle Petrol krizlerine sahne olurken 1974’ deki Birinci Petrol Krizinin patlamasıyla dış ticaret hadlerinin şiddetle aleyhe dönmesi; Alman Markı ve İsviçre Frankının dolara karşı hızla değer kazanması bir diğer farklı dünya krizi olarak literatüre geçmiştir. Yine yetmişli yılların bu kez sonlarına doğru, “Petro-dolarları dolaşıma döndürme” politikasının yarattığı aşırı kısa vadeli borçlanmanın, Türkiye ile birlikte bir dizi gelişmekte olan ülkeyi (GOÜ) (Arjantin, Zaire, Peru gibi) birlikte krize götürmesi; Uluslararası Bankaların GOÜ’ye kredileri kısarken, faizleri yükseltmeleri 1978 krizini doğurmuştur. Ancak, 1979-1980’de, Petrol fiyatlarının tekrar reel sıçramaya geçmesi, ABD’de para arzı kısılmasının dünya reel faiz hadlerini katlayarak artırması, tarım fiyatlarının tekrar çökmesi aslında seksenli yıllara aktarılan yeni krizlerin habercisi olarak öngörülebilmekteydi. Kaldı ki, Büyük borçlu Latin Amerika ülkelerinin borç ödeyemez duruma düşmesiyle dünyada “Büyük borç krizi”nin patlaması, reel faiz hadlerinin tekrar yükselmesi 1982 krizinin temelini oluşturduğu red edilemez bir kriz gerçeği olarak iktisat öğretisinde kendine yer buluverdi. Kasım ayında New York Borsasının çökmesi, izleyen yaygın banka iflaslarıyla ABD ekonomisinin uzun süreli (1987-91) durgunluğa girmesi, doların güçlü paralar karşısında (DM, yen gibi) değer kaybı yaklaşık 3-4 yıl etkisini gösterecek olan 1987 başlangıçlı kriz kendini gösteriverdi. Tokyo borsasının çökmesi, Japonya’da finansal kırılganlığın ortaya çıkması ve uzun süreli durgunluk / deflasyon sürecinin başlaması ise 1990 yılının bir başka küresel kriziydi ancak, 1990-1991 yılları, Irak’a ambargo ve izleyen Körfez Savaşı; bölgeden turist ve sermaye kaçışı, petrol fiyatı ve bölgeye 8 kredilerin faizlerinde fırlama krizlerin iç içe girdiği bir önemli dönem olarak kayıtlara geçmiş durumda. Takip eden yıllarda ise, yani hemen akabinde, 1992-93 (yaz ayları): Avrupa paraları aleyhine spekülasyon sonucu Türkiye’ye rakip ülkeler paralarının devalüasyonu; ABD’ye sermaye kaçışı; ABD’de hızlı, AB’da yavaş büyüme; doların değerlenmesi; 1994 Meksika’nın krize girmesi, Brezilya ve Arjantin’in onu izlemesi; bunların paralarının ve Çin parası Yuan’ın devalüasyonu; bu ülkeler ile GOÜ pazarlarından sermaye kaçışı kürsel krizin başka ayak sesleri olarak dünya ekonomisinde yer aldı. Uzak Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde kriz; bu ülkeler ve GOÜ’den sermaye kaçışı; krizin başta bölgeye yatırımcı Japonya, dünyayı tehdit eder boyuta varması; petrol fiyatının çökmesi, ülke paralarında büyük çaplı devalüasyonlar; dünya pazarının daralması 1997-1999 krizinin içeriğini oluşturmaktaydı. , Bu arada, 1998 Asya krizinin Rusya’ya intikali ve Rusya’nın moratoryum ilanı; bölgeden sermaye kaçışı ve kredi faizlerinin artışı; ruble’nin devalüasyonu; Rusya pazarının daralması yeni bir küresel kriz ilavesi olarak baş gösterdi. 2000’li yıllara gelindiği vakit, daha ilk yılında, Dünya petrol fiyatlarının katlanarak artması; ABD’de Nasdaq’da çöküşün başlaması; ABD’de durgunluk işaretleri ve sermaye kaçışı ve akabindeki 2001 Arjantin krizi ve bu krizin Latin Amerika’ya yayılması; ABD’de 11 Eylül terörüyle birlikte savaş göstergelerinin ortaya çıkışı ve Nasdaq’daki çöküşün diğer hisselere de yayılması; ABD’de büyük boylu şirketlerin iflasları ve büyük çapta yolsuzlukların patlak vermesi; ABD’de durgunluğun yayılması 2000’li yılların çetin geçeceğinin habercisiydi., Nitekim, 2002 ABD’nin İngiltere ile birlikte Afganistan’ı bombalaması ve işgal etmesi, işgalin bölgedeki petrol yollarını kapsaması; savaşın, ABD’ye boyun eğmeyi reddeden Irak ve İran’ı da kapsama olasılığının artması; NASDAQ başta, ABD’de New York borsasında çöküş, şirket iflasları ve şirket yolsuzluklarının 9 sürmesi; Avrupa’da dolaşıma giren Euro karşısında ABD doların değer yitirmesi, giren sermayenin ABD’yi terk etmesi; Arjantin’deki çöküşü başta Uruguay ve diğer bölge ülkelerinin izlemesi(Kazgan, s;3-7), ilk yılların kriz ekonomisiyle nasıl karşı karşıya kaldığının göstergesi oldu. Her ne kadar, bir 6 yıllık kısmi sükunet söz konusu olsa da, 2008 Amerikan menşeli konut kredili kriz sesini duyurmaya başladı. Şöyle ki, 20072008 dünya ekonomik krizinin çıkış noktası, ABD bankalarının portföyünde her zaman önemli yer tutan ipotekli konut kredileridir. Bu ortamda “subprime” konut kredisi olarak da adlandırılan ve ABD’ de düşük gelir grubuna açılan konut kredilerinin toplam konut kredileri içindeki payı artmıştır. Bu payın 2003’te yüzde 8.5’ten, 2006’da yüzde 20.1’çıkması sistemin barındırdığı riski artırmıştır. Kredi ödemelerinde yaşanan problemler, geri çağrılan krediler ve sonrasında teminatların (konutların) satışı, konut fiyatlarında dikkate eğer bir düşüşe neden olmuştur. Banka sermayelerindeki erime süreci böylelikle tetiklenmiş ve bir kısırdöngü içine girilmiştir (Akmeşe,s:20). Daha sonra ardı ardına gelen iflaslar ve finansal sistemin çökmesiyle derinleşen kriz, dünyanın diğer bölgelerine de hızla yayılmıştır. 3. TÜRKİYE KRİZLERİNİN İZDÜŞÜMÜ Literatüre 1929 Dünya Buhranı olarak geçen ilk kriz dönemini aynı zamanda Genç Cumhuriyet’in de ilk küresel kriz tecrübesini oluşturmaktaydı. Şöyle ki, Büyük Buhranla birlikte, Türkiye ekonomisinin kendi sıkıntıları ve ilk taksitinin ödenmesi gereken Osmanlı borçları da eklenince ciddi bir “kambiyo krizi” yaşandı. Türk parasının değeri kaybetti. İkinci dünya savaşının 1944’te başlaması ile tetiklenen 1948 krizi, aynı zaman da Türkiye’nin devalüasyonla ilk kez tanıştığı kriz olarak tarihte yerini alırken, 1946 yılında, bütçe fazla vermesine rağmen ihracatı artırmak için devalüasyona gidildiyse de hedefe ulaşılamadı. 10 1950-54 yıllarında dış sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi başladı. Kore Savaşı nedeniyle dünya piyasasında hammadde fiyatları çok prim yaptı. Kredili ithalat uygulamasına geçildi. Dış borç yükü ve kamu açıkları arttı. Enflasyon yüzde 20’lere çıktı ve Türkiye ekonomisi krize girdi. Ellili yılların sonunda ise, dışarıdan sermaye ithaline ayarlanmış serbestleşme programının 1958 krizini hazırladığını görmekteyiz. Ağustos ayında Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etti ve Devalüasyona gidildi. Dış ticaret açığı büyüdü. Türkiye 1959 yılında hayat pahalılığında Brezilya’dan sonra dünya ikincisi oldu. 1960 ihtilali siyasi istikrarsızlık sonucu oluşan ekonomik istikrarsızlığı peşinden sürüklerken, 1969’da Türkiye hafif bir krizle sarsıldı. IMF programı yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi. 1971’de darbe yapıldı. Yetmişli yıllar Türkiye için gerçekten bir taraftan dünya petrol krizleri diğer taraftan ülke içi siyasi ve ekonomik çalkantıların gebe olması hasebiyle, belki gelecek yıllardaki krizleri aşmada neredeyse uzman diyebileceğimiz bir tecrübe kazanmışlığın eseri haline geldi. Gerçekten de, 1974 yılında Birinci Petrol Krizi olarak anılan ve de petrol fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik ambargosu başladı. Bütün dünya petrol tasarrufuna yönelirken Türkiye petrole sübvansiyon vererek tüketimi patlattı. Dış ticaret açığı korkunç şekilde artış gösterdi. 769 milyon dolardan önce 2.3 milyar dolara fırladı. Türkiye o yıl 303 milyon dolarla rekor bir bütçe açığı verdi. Turizm ve işçi gelirleri düştü. İstihdam sorunu büyüdü. Türkiye yeni bir darboğazın eşiğine geldi. 1978 yılına gelindiğinde, düşük faizli kredileri hiç ödenmeyecekmiş gibi alınıp kullanılması sonucu, 1970 yılında 1.8 milyar dolar olan borcun, 1977 yılında 10 milyar dolara çıkmasına ve de 1978 yılında kısa vadeli borçların toplam 11 borç içindeki payı yüzde 52’ye ulaşmasına, netice itibariyle de 1978-1979 krizinin patlamasına neden oldu. Bir taraftan 1979-1980 ikinci petrol krizi ile boğuşan Türkiye 1980 İhtilali ile başkaca bir krizle karşı karşıya kalırken, özellikle OPEC üyeleri ülkelerinin petrol fiyatını ikinci kez yüzde 150 oranında artırması sonucu bu şok, Türkiye’yi yoğun ekonomik kriz yaşarken yakaladı. İşsizlik oranı yüzde 20’lere yaklaştı. Enflasyon yüzde 63.9’a yükseldi. Halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkileyen bu kriz, pek çok temel tüketim maddesinin karaborsaya düşmesine neden olurken, özellikle de benzin, tüp, ampul gibi enerji ürünleri tedarikinde sorun yaşanıyor, enflasyonu kontrol altına almak, dış kaynak açığını kapatmak ve ekonomiyi yeniden işler hale getirmek için ünlü “24 Ocak Kararları” yürürlüğe koyuluyordu. Nitekim, 24 Ocak kararlarıyla birlikte TL % 48, 6 oranında devalüe edildi. Alınan tedbirler sonucunda 1978’de 2.3 milyar dolar olan ihracat 1983’te 5.7 milyar dolara çıktı. Dış ticaret açığı 3.6 milyar dolar, bütçe açığı ise 2.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bütçe açığının ulaştığı rakam, bir önceki yıla göre yüzde 150 artışı işaret ediyordu. 1986 yılında kamu harcamalarının artması nedeniyle ekonomik dengesizlik yaşandı ve devalüasyon yapıldı. Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık serbest piyasa ekonomilerinden biri oldu. Kısa vadeli borçlar, toplam borçların % 19’unu buldu. Ticari bankaların döviz açığı büyüdü. Stagflasyon sürecine girildi. Türkiye yeniden krize girdi. Türkiye’de 1991, 1994 ve 1999 yıllarında üst üste krizler yaşadı. 1994 ve 2001 krizleri karakteristik olarak diğerlerinden farklıydı. Krizler bankacılık sektörünü vurdu ve çok sayıda bankanın faaliyetleri durduruldu. 1991 krizini Körfez krizi tetiklerken, büyüme hızı yüzde 0.3’e düştü. Kriz etkisini bir yıl gösterdi. 12 1994 ‘te Kısa süreli ama çok şiddetli bir krize daha sahne olan Türkiye, içeride zaten üst üste iki yıldır sürmekte olan temel dengesizliklerin üzerine Avrupa para piyasasındaki kargaşanın eklenmesiyle kendini krizin içerisinde buldu. Cari açık da 1 milyar dolardan 6.4 milyar dolara fırladı. Dış borç stoku 12 milyar dolar artış gösterdi. Kısa vadeli borçlar 18.5 milyar dolara fırlayarak tarihi bir rekor kırdı. 1994 tam bir felaket yılı oldu. Toplam net sermaye çıkışı 4.2 milyar dolara vardı. Faiz hadleri Hazine bonolarında yüzde 400’ü aşarken TEFE yüzde 121, TÜFE yüzde 106’e yani üç haneli rakamlara sıçradı. GSMH’da yüzde 6’ya varan daralma olurken işsizlik yüzde 20’ye vurdu. Krizde yarım milyon kişi işinden atıldı. 1998’de Asya-Rusya krizi, Türkiye’yi, enflasyonu düşürmek amacıyla harcamaları kıstığı ve istikrar programı uyguladığı sırada yakaladı. Krizi tetikleyen unsur, 6 milyar doları aşan sıcak para çıkışı oldu. Faizi yüksek, vadesi kısa borç birikimi 1999 sonunda Hazine’yi iç borçları artık döndüremediği noktaya sürükledi. Aralık 1999’da hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzaladı. Stand-by anlaşmasının ardından 2000 yılında devreye giren istikrar programı büyük çöküşün baş sorumlusuydu. Türkiye döviz kurunun çapaya bağlanmasıyla çıkmaz sokağa girdi. Cari işlemler açığı giderek büyüdü ve yıl sonunda 9.8 milyar dolara çıkarak tarihi bir rekor kırdı. Dolar çapası nedeniyle toplam kısa vadeli borçlar 28.9 milyar dolara, toplam dış borç stoku 114.3 milyar dolara çıktı. Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca gecelik faizler göklere tırmandı ve Türkiye tarihine “Kara Çarşamba” olarak geçen 22 Kasım 2000’de para krizi patladı. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı.Kasım kriziyle artan faizler ve ödeme güçlüğünee düşen bankaların vadesi dolmayan kredileri geri çağırması, iç pazarın daha da daralması bunda büyük rol oynadı. 19 Şubat’ta Çankaya Köşkü’nde yaşanan Anayasa kitapçığı tartışması krizi patlattı. 13 ABD’de 2008 kredi kriziyle başlayan sorun finans piyasalarına yansıyınca dalganın boyu da arttı. ABD’de birçok banka tarihe karıştı, bazı bankacılık modelleri rafa kalktı. Temel olarak krizin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. Mortgage kredilerinin yapısının bozulması, faiz yapısının uyumsuzlaşması, konut fiyatlarındaki balon artışlar, menkul kıymetlerin fonlanmasında yaşanan sıkışıklık, kredi türev piyasalarının genişlemesi ve kredi derecelendirme sürecindeki sorunlar. Türkiye içinde durum kısaca iç ve dış piyasalarda yaşanan durgunluk, temel mal fiyatlarında yaşanan gerilemeler, uluslararası finans sistemindeki daralmalar, reel sektörü ciddi anlamda olumsuz etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Öte yandan, Özellikle “Eksen Kayması” olarak tanımlanan Türkiye’nin yeni pazarları olarak kabul edilen, Libya, Ürdün, Mısır, Suriye gibi ülkeler de yaşanan siyasi istikrasızlık ve iç savaşlar, 2012 sonrası Türkiye ekonomisine ciddi darbe vurmuş durumdadır. Özellikle Avrupa Birliği Ülkelerinde Yunanistan, İtalya, Almanya, İspanya gibi ülkelerdeki ekonomik krizlerin de ihtacatta payımızın % 60’lara varan payının bu ülkelere olduğu dikkate alındığı vakit, 2013 sonrası Türkiye ekonomisinin Bölgesel ve Küresel yeni krizlere hazır olmasının gerekliliği oldukça önem arz etmektedir. SONUÇ Yaşanan krizler ve ciddi boyutlara ulaşan etkileri göz önüne alındığında Dünya ekonomisinin daha bir çok krize ev sahipliği yapacağı yadsınamaz bir gerçektir. Diğer yandan diğer ülkelerle olan siyasi ve ticari bir çok ilişkiden ve bilhassa dışa açıklık oranının dünya genelinde yüksek olmasından dolayı; herhangi bir ülkede oluşan krizler her şekilde diğer ekonomilere sıçrayarak daha büyük etkiler doğurmaktadır. Bu gelişmeler neticesinde krizler için alınan önlemler artmış,asimetrik bilgiden kaynaklı yapısal bozuklukların giderilmesi adına çalışmalar hız kazanmıştır. Ekonomik krizlerin tahmin edilebilirliği konusunda adımlar atılmaya 14 başlanmıştır. Krizlere olan duyarlılığı, arttıran faktörlerin belirlenmesinin, krizlerin olacağı zaman ve nedenler tahmin edilerek gerekli tedbirlerinin alınması konusunda katkı sağlanacağı kanaatindedir. KAYNAKÇA AKMEŞE,Çetin H., 2008 Dünya Ekonomik Krizinin Türkiye Ekonomisi ve Türk Azeri Ekonomik İlişkileri Üzerindeki Etkileri, Journal of Azerbaijani Studies AKTAN, Coşkun Can (2001), “Kriz Yönetimi”, Yeni Türkiye Dergisi, 2 (42), 847-1480, http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktanarastirmalari/toplam kalite/aktan-kriz-yönetimi.pdf KAZGAN, Gülten, Türkiye’de Ekonomik Krizler, İstanbul,2001 KİBRİTÇİOĞLU, Bengi (2000), Finansal Krizler, Belirleyicileri, Öngörülebilirliği ve Yayılma Etkisi, Ankara: Hazine Müsteşarlığı, yayınlanmamış uzmanlık tezi KINAYTÜRK, Z. 1990 Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerindeki Etkileri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2006 KİBRİTÇİOĞLU, Aykut (2001), "Türkiye'de Ekonomik Krizler ve Hükümetler, 1969-2001", Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, 1 (44), 174 KRUGMAN,PAUL, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, çev: Neşenur Domaniç, Literatür Yayıncılık, İstanbul : 2001, s.69-71. MİSKHİN, Frederich S., “The Economics Of Money, Banking and Financial Markets”, Boston, 2001 PIÇAK,Murat; Yılmaz,Sema; GİRAY, Yavuz, Krüresel Ekonomik Krizleri Önleme ve Yönetme Sorunsalı, Mevzuatn Dergisi, Sayı 137, Mayıs, 2009 YAY, Turan, Gülsüm Gürkan, YILMAZ, Ensar, “Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler”, İstanbul Ticaret Odası Yayını, Yayın No: 2001-47, 2001 İNTERNET KAYNAKLARI http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5 16e7e9d2d1e13.60874299 15