Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi

advertisement
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545
A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR
9
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk
ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi
Restorasyon Yeterli mi?
Özet
Küresel krizden çıkışın başladığı günümüzde, kriz sonrası piyasaların istikrarına
odaklanılmakta ve çoğu kez küresel yoksulluk ve işsizliğin artması gibi sosyoekonomik sorunlar göz ardı edilmektedir. Bu noktada, çoğunlukla kriz sırasında
Adem ÜZÜMCÜ1 piyasaların canlanması için uygulanan genişletici ekonomi politikalara, ne zaman
Mehmet DİKKAYA2 son verileceği tartışılmaktadır. Diğer yandan krizlerin ağırlaştırdığı; küresel işsizlik
Deniz ÖZYAKIŞIR3 ve yoksulluk gibi reel sorunların çözümü ile çözümün sistem içinde mümkün olup
olmadığı tartışması daha az gündeme gelmektedir.
Bu bağlamda, bu çalışmada, öncelikle küresel krizle birlikte ağırlaşan sosyoekonomik sorunlara değinilmekte, ardından küresel kriz nedeniyle açıklanan önlem paketlerinin etkinliği yanında, sosyo-ekonomik sorunların giderilmesinin/azaltılmasının maliyeti üzerinde durulmaktadır. Ayrıca konunun etik boyutu ve kapitalist sistemin kriz oluşturmaya eğilimli iç dinamikleri altında oluşan sosyo-ekonomik
olumsuzlukların sistem içi restorasyonla çözüm imkânı tartışmaya açılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Küresel Kriz, Yoksulluk, İşsizlik, Etik Sorun, Kapitalist
Sistem
Global Crises, Global Poverty and
Unemployment Problems: Will Intra-Systemic
Restoration be Enough?
Abstract
Although recovery period has started against global crises, socio-economic problems such as global poverty and increase in unemployment have been generally
ignored and have been focused on stabilization of the markets. At this point, po1
Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi,
licymakers have mostly discussed the right time for ending expansionary ecoİktisat Bölümü, Kars. E-posta:
nomic policies that had been implemented to vitalize markets during the crisis.
[email protected]
On the other hand, debates on global poverty and unemployment problems that
2
Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, consisted of real dimension of the crisis have been rarely discussed.
İktisat
Bölümü,
Kars.
[email protected]
3
E-posta:
In this study, firstly, the main socio-economic problems that increased with the
Arş. Gör., Kafkas Üniversitesi, enlargement of the global crisis have been emphasized. Secondly, it has been
İktisat
Bölümü,
Kars.
[email protected]
E-posta: focused on the efficiency of recovery plans that implemented by the governments.
And finally, the cost of eliminating or decreasing socio-economic problems has
been discussed. Whether socio-economic problems that flourished in the crisis
could be eliminated by the contribution of intra-systemic restoration and the systemic problems in capitalism together with the ethic side of the crisis also debated
in this study.
Keywords: Global Crises, Poverty, Unemployment, Ethic Problems, Capitalistic
System
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi?
10
GİRİŞ
Kapitalist sistem, Büyük Buhran (1929) sonrası
ikinci önemli ekonomik krizini atlatmaya çalışmakta ve krizden çıkış sonrasına dönük ekonomik politikalar bağlamında arayışlar sürmektedir.
Bu noktada küresel krizin en ağır dönemlerindeki
gündem maddelerinin değiştiği gözlenmektedir.
Örneğin, küresel krizin etkilerinin en fazla hissedildiği Eylül-Aralık 2008 döneminde, gerek
ekonomi-finans ve gerekse akademik çevrelerde
günümüz küresel finans krizinin ortaya çıkışı ve
yayılmasının nedenleri, krizin piyasalar üzerindeki olumsuz etkileri ve krize karşı alınması gereken
önlemler tartışılmaktaydı.
Bu çerçevede 2008 küresel krizinin 1929 Büyük
Ekonomik Buhranı ile benzerlikleri, iki krizin ortaya çıkışına yol açan hatalar, iki krizin etkilerinin karşılaştırılması (Collyns, 2008) ve krize yol
açan biçimde kapitalist piyasa sistemi içinde neyin yanlış gittiği gibi soruların sorulduğu (Taylor,
2009), analizlerle sıklıkla karşılaşılıyordu. Krizin
etkilerinin hafiflediği günümüzde ise küresel krizden çıkılıp çıkılmadığı ve bundan sonrasına ilişkin
ekonomi politikaları daha çok tartışılmaktadır. Bu
bağlamda, krizin W biçiminde iki dipli bir biçime
bürünüp bürünmeyeceği1 veya kriz sona eriyorsa
piyasalarda istikrar ve olası enflasyonist etkilerin
önlenmesi için küresel düzlemde bundan sonra
neler yapılacağı (kriz sırasında ortaya çıkan aşırı
likiditenin çekilmesi ve sağlanan teşviklerin sona
erdirilmesinin zamanlaması gibi) konular gündeme gelmektedir. Buna karşılık küresel krizin
başlangıç döneminde daha çok duyulan kapitalist
sistemin restorasyonu ve yeni küresel finansal mimari tartışmaları (Boughton, 2009) gündemin arka
sıralarına gerilemekte ve gündemin birinci sırasında yer alması gereken küresel yoksulluk/açlık
ve küresel işsizlik gibi sosyo-ekonomik sorunlar
gündeme bile gelmemektedir.
Bu çalışmada, yeterince tartışılmayan bu konuya
değinmek, farklı gerekçeler getirilse bile genellikle
1
Örneğin ünlü ekonomist N. Roubini, dünyada ekonomik
iyileşmenin potansiyelin altında (çirkin) olabileceğini, ekonomideki sorunlar çözülmezse, iyileşmenin U şeklinde bir toparlanma yerine W şeklinde çift dipli bir sürece dönüşme riskine
dikkat çekmektedir. Bkz; N. Roubini, “Ekonomik İyileşme Çok
Çirkin Olacak”, 21 Temmuz 2009. (http://www.ntvmsnbc.com/
id/24985097/ Erişim: 20.02.2010).
çarpık dünya ekonomik düzeninin/sistemin işleyişinden kaynaklanan ve ekonomik krizler ortamında ağırlaşan sosyo-ekonomik sorunlar ve çözümüne odaklanmak amaçlanmaktadır. Çalışmanın ilk
kısmında öncelikle finansal/ekonomik krizlerin
nedenleri, krizleri açıklama yaklaşımları, etkileri
ve krizlere karşı çözüm önerileri üzerinde kısaca
durulmaktadır. Ardından küreselleşme, krizler küresel yoksulluk ve işsizlik ilişkisi ile 2008 küresel krizinin sosyo-ekonomik sorunlar üzerindeki
yansımaları ve krize karşı alınan önlem paketleri
değerlendirilmektedir. Çalışmanın sonunda ise önlem paketleri ile sosyo-ekonomik sorunların azaltılmasının maliyeti üzerinde durulmakta ve asıl
itibarıyla krizleri içselleştiren bu ekonomik sistem
içinde kalınarak sorunların çözümün ne kadar anlamlı ve yeterli olduğu tartışmaya açılmaktadır.
I. Finansal/Ekonomik Krizler: Nedenler,
Krizleri Açıklama Yaklaşımları, Krizlerin
Etkileri ve Çözüm Önerileri
Ekonomik krizlerin nasıl tanımlanacağı noktasında farklı yaklaşımlar olsa bile genellikle ekonomik
krizler, tüketici talebinde ve firma yatırımlarında
keskin düşüşler, yüksek işsizlik ve yaşam standardının hızla düşmesine yol açan gelişmeler olarak
ortaya çıkmaktadır (Eğilmez, 2009: 48). Bununla
birlikte Kutlay’ın (2009) belirttiği gibi, esasında
bir finansal/ekonomik kriz, sonuçta işsizlik rakamlarında artış, ekonomik küçülme süreci ve
dış ticaret hacminde daralma gibi bazı ekonomik
göstergeler üzerinden somut gerçekliğini gösterse
bile, bir krizin tam olarak anlaşılması için o güne
kadar var olan ve sistemin kontrolünü sağlayan
mekanizmalar ve işleri yönetme biçiminin (normal/geleneksel/alışılmış yöntemler) sorunları çözememesi noktasında bir kritik eşiğin aşılmasının
gerektiği söylenebilir. Dolayısıyla gerek somut
ekonomik göstergelerde bozulma ve gerekse ortaya çıkan finansal/ekonomik sorunun geleneksel
reçetelerle çözülememesi durumu finansal/ekonomik krizleri tanımlamakta kullanılabilmektedir.
Bu noktada, bir yandan krizlerin nedenleri ve krizlerin açıklanmasına ilişkin yaklaşımların ileri sürüldüğü, diğer yandan krizleri açıklamaya dönük
yaklaşımların, krizin nedenlerine ilişkin kendi
öznel yaklaşımları çerçevesinde krize karşı farklı çözüm önerileri getirdikleri görülmektedir. Bu
bağlamda finansal/ekonomik krizlerin oluşmasında içsel faktörleri (yerel/ulusal ekonomik yapı ve
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545
politikalar ile kapitalist sistemin iç dinamikleri) ön
plana çıkararak krizleri açıklayanlar yanında krizlerin oluşmasında dışsal faktörlerin önemli ölçüde
etkili olduğunu ileri sürenler bulunmaktadır. Böyle bir ayrımda krizin boyutu, yani etkilediği alanın
yerel, bölgesel ve küresel olup olmadığı yanında,
finansal/ekonomik krizleri açıklamaya çalışan
akademisyen ve iktisat çevreleri ile üretici/işveren
ve çalışan kesimler ve bu grupların temsilcilerinin
mevcut iktisadi yapıya/düzene, kapitalist sistemin
iç dinamiklerine ilişkin bakış açıları/paradigmaları belirleyici olmaktadır.
Krizlerin nedenlerini açıklamaya dönük birçok
çalışmada farklı sınıflamalar ve farklı yaklaşımlar
bulunsa bile, Eğilmez’in de (2009: 95) belirttiği
gibi, krizlerin nedenleri, içsel etkenler ve dışsal
etkenler biçiminde ikiye ayrılabilir.
Bu çerçevede, Tablo 1’de görüldüğü gibi, krizlere yol açan içsel etkenler de kendi içinde alt başlıklara, örneğin burada olduğu gibi, bu etkenler
kurumsal temeldeki, piyasa temelindeki etkenler
ve yapısal riskler gibi kendi içinde üç gruba ayrılmaktadır. Benzer biçimde dışsal etkenler de
A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR
makro ekonomik dalgalanmalar ve ekonomiyi
etkileyecek olaylar gibi iki alt başlık altında ele
alınmaktadır.
Bu ikili ayrım içinde iç ve dış faktörlerin etkilerinin ağırlık bastığı duruma göre kriz, yerel bölgesel
yahut küresel düzeyde etkiler doğurabilmektedir.
Bu noktada iç faktörler bağlamında finansal riskler, risklerin yoğunlaşması ve bulaşıcılığının artması gibi piyasa temelindeki ve kurumsal temelde
görülen/oluşan sorunlar, sistemdeki yapısal risklerle (son dönemde görülen kural eksiklikleri ve
denetim eksiklikleri) buluştuğunda finansal/ekonomik krizler yaşanmakta, bu riskler ve ekonomik işleyişteki sorunlar dışsal faktörlerle bir araya
geldiğinde kriz deyim yerindeyse acil olarak söndürülmesi gereken bir yangına dönüşmektedir. Bu
noktada krizin bir an önce önlenmesi ve ekonomik
istikrarın sağlanması gerekmektedir. Ancak krize
karşı önlemlerin etkili olabilmesi için krizin nedenlerinin doğru tespiti, içsel ve dışsal faktörlerden hangisi/hangilerinin krize yol açtığının belirlenmesi ve krizin niteliğine uygun istikrar-çözüm
tedbirlerinin alınması önem taşımaktadır.
Tablo: 1 Finansal/Ekonomik Krizlerin Nedenleri
İçsel Etkenler
Kurumsal Temeldeki Etkenler
Dışsal Etkenler
Makro Ekonomik Dalgalanmalar
Ekonomik Çevre Riski
Ekonomi Politikası Dengesizlikleri
Ekonomiyi Etkileyecek Olaylar
Finansal ve Operasyonel Riskler
Bütünsellik Eksikliği
Repütasyon Riski
İşletme Stratejisi Riski
Risk Yoğunlaşması
Sermaye Yeterliliği Riski
Piyasa Temelindeki Etkenler
Karşı Taraf Riski
Yanlış Değerlenmiş Varlık Riski
Risklerin Bulaşıcılığı
Doğal Afetler
Siyasal İstikrarsızlıklar
Büyük Şirketlerin Batması
Yapısal Riskler
Ödeme Sistemlerindeki Sorunlar
Yasa, Kural Eksiklikleri
Muhasebe ve Denetim Eksiklikleri
Kaynak: G. Schinasi, 2005’den aktaran Eğilmez, 2009: 95.
Bu bağlamda, finansal/ekonomik krizlerin asıl nedeni ile tetikleyicisinin doğru biçimde tespiti için
krizlerde görülen değişkenlikleri de içeren farklı
türde modeller, özellikle 1980’li yıllardan itibaren
hızla artmış ve küresel düzeyde para ve sermaye
piyasalarının tamamen birbirine eklemlendiği günümüze gelinceye kadar finansal/ekonomik krizleri açıklamada; bankacılık krizleri, para krizleri,
11
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi?
12
ilk, ikinci ve üçüncü nesil kriz modelleri2, dış borç
krizleri ve sistemik finansal krizler biçiminde alt
başlıklar halinde incelenebilecek farklı ama genellikle birbirini tamamlayan kriz modelleri geliştirilmiştir (Pıçak, Yılmaz ve Giray, 2009).
Bu gelişme, yani farklı kriz modellerinin ortaya
konması, krizlerin açıklanması noktasında daha
iyi/açıklayıcı modeller kurulması çabası olarak
görülebilir ve hatta literatürde bir çeşit zenginlik
olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte bu kadar çeşitli model kurulması, para ve bankacık krizlerinden finansal krizlere kadar genişleyen model
yelpazesi; bir yandan yeni ve mevcut modellerle
tutarlı biçimde açıklanamayan krizlerin oluştuğunu, diğer yandan farklı ülkelerde daha sık biçimde
farklı nedenlerden kaynaklanan krizler yaşandığını göstermektedir. Hatta bu geniş yelpaze, IMF3 ve
Dünya Bankası gibi kuruluşların, krizlerin çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde ve onların yanlış
ekonomi politika uygulamaları nedeniyle ortaya
çıktığı tezinin biraz abartılı olduğunu ve kapitalist
sistemin kriz yaratma yönündeki iç dinamiklerinin
2
İlk nesil kriz modellerinde, 1980’li yıllarda sabit kur sistemi
uygulanan ülkelerde yanlış maliye politikaları ve bu sistemde
etkin olmayan para politikaları uygulamaları sonucu ortaya çıkan ödemeler bilançosu açıkları ve spekülatörlerin etkileri ile
tetiklenen krizler anlatılmaktadır. 1990’lı yıllarda ileri sürülen
ikinci nesil kriz modellerinde, cari açık ve ulusal paranın aşırı
değerlendiği bir yapı bulunmakta, bununla birlikte ilgili hükümetler sabit kur ile devalüasyon arasında kararsız kalmalarının
bedelini kriz olarak ödemektedirler. 1992 Avrupa Para Sisteminde görülen sıkıntı ve 1994–1995 Latin Amerika ülkelerinde
ortaya çıkan krizler sonrası bu modeller ileri sürülmüştür. Üçüncü nesil kriz modellerinde, cari açıklar ve bütçe açıkları gibi sorunları bulunmayan Güneydoğu Asya ülkelerinin krizi, temelde
bu ülkelerin bankacılık sisteminde bulunan ahlaki tehlike kavramı ile açıklanmaktadır. Bu konudaki teorik gelişmeler, tarihsel
perspektif ve uygulamalarla ilgili geniş bilgi için bkz: Erkekoğlu
ve Bilgili, 2005; Delice, 2003.
3
IMF’e göre 1975–1997 dönemi içerisinde toplam 53 ülke-
de 158 para krizi ve 54 bankacılık krizi belirlenmiş, para krizlerinin 42’si gelişmiş, 116’sı gelişmekte olan ülkelerde ortaya
çıkmıştır. Bankacılık krizlerinin 12’si gelişmiş, 42’si gelişmekte
olan ülkede; hem para hem de bankacılık alanındaki 32 krizin
6’sı gelişmiş, 26’sı gelişmekte olan ülkede ortaya çıkmıştır. Bu
bilgilere göre belirtilen dönemde krizlerin önemli kısmı gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmıştır. Bkz; IMF (1998), World
Economic Outlook, Financial Crises: Causes and Indicators,
Washington DC.
doğal sonucu olarak, bu dönemde çok sık sistemik
sorun/kriz oluştuğu anlamına gelmektedir.
Finansal/ekonomik krizlerin etkilerine gelince,
krizlerin ekonomi üzerindeki etkileri krizin niteliğine, boyutuna veya etki alanına göre değişse bile,
çoğunlukla, krizin çıktığı ve yayıldığı ülkelerde,
finansal kesimde sıkıntı varsa bu kesimde karlılık
düşmekte, verilen kredilerin bir kısmı batarken
finans kesiminde bilançolar bozulmaktadır. Bu
ortamda faiz oranları hızla yükselmekte, para/sermaye piyasalarında tıkanma ve borsalarda çökme
gibi olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Eğer sabit
veya yönetimli kur rejimi uygulanıyorsa çoğu kez
aşırı değerli hale gelen ulusal paralar krizin hemen
öncesinde ve kriz sırasında hızla değer yitirmekte veya devalüasyonla sonuçlanan bir döviz krizi
oluşmaktadır. Bu noktada kriz reel kesime taşınınca, ekonomi resesyona girmekte, büyüme oranlarının düşmesi söz konusu olmaktadır. Ardından
büyüme oranlarında görülen düşmeye paralel olarak üretimin (gelişmekte olan ülkelerde özellikle
sanayi üretiminin) daralması söz konusu olmakta,
üretimin daralmasına bağlı olarak işsizlik oranlarının, özellikle kent işsizliği ve gençlerde işsizlik
oranının artması gibi birbirini besleyen bir fasit
daire oluşmaktadır. Öte yandan iç talepte daralmaya bağlı olarak içeride satışlar ve ithalat hızla
gerilemekte, özellikle ara malları ithalatının daralması üretimi tekrar daraltmaktadır. Ulusal paranın
değer yitirdiği bu ortamda, dış talepte sıkıntı yoksa
ihracat artışı sağlanabilmektedir. Bununla birlikte
büyük ekonomiler krize girdiklerinde genel dış
talep daralması nedeniyle ihracat artışı ya sınırlı
kalmakta, ya da son krizde olduğu gibi ihracat ve
toplam dış ticaret hacmi daralmaktadır. Bütçe açıklarını finanse etmek ve iç tüketimi daraltmak için
devletçe üretilen bazı ürünlere/hizmetlere yüksek
oranlı zamlar yapılmışsa, enflasyon hızla yükselmekte, eğer aksi söz konusu ise bu kez 2009’da
Türkiye’de olduğu gibi enflasyon oranları gerilemektedir. Kriz küresel veya önemli ekonomilerde
ortaya çıkmışsa, bu ülkelerde görülen hızlı talep
daralması sonrası emtia fiyatları arasında özellikle
petrol ve demir-çelik fiyatları gerilemekte, buna
karşın genellikle altın fiyatları yükselmektedir.
Burada son olarak krizlere karşı çözüm önerilerine değinilecek olursa, çözüm önerileri bağlamında
pratikte önemli sayıda çözüm paketi sunulsa bile,
çözüm önerilerinin Eğilmez’in (2009: 103–112)
belirttiği gibi üç ana kategoride toplandığı söyle-
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545
nebilir. Bunlar;
a)Keynes’in imdada çağrılması, yani efektif talebi artırmayı hedefleyen genişletici maliye politikalarının uygulanması,
b)Daralan tüketimi tekrar canlandırmak için tüketime övgü yapılması,
c)Para dağıtılması, yani kriz sırasında likiditeye
sıkışan finans ve reel kesime likidite sağlamaya
dönük genişletici para politikaları uygulanması
olarak belirtilebilir.
Bununla birlikte, çoğu kez krizin niteliği veya boyutuna göre bu önlemlerin biri veya birkaçının bir
arada koordineli olarak uygulanması söz konusu
olmaktadır. Bazı durumlarda bu türden geleneksel
politikalar yanında, iç ve dış ekonomik dengeleri
gözeten kur ve dış ticaret politikaları ve heterodoks
ekonomi politikaları (ücretler, faiz ve fiyatların sabitlenmesi gibi) da devreye sokulabilmektedir.
Öte yandan günümüzde daha çok ortaya çıkan ve
reel kesime yansıdığında bir çeşit olumsuz çarpan
etkisine yol açan finansal krizlerin daha çıkmadan
önlenmesi yönünde öneriler de getirilmektedir. Bu
öneriler arasında; firma ve kurumların bilançolarının doğru denetlenmesi, bütün risklerin doğru
gösterilmesini veya algılanmasını sağlayan güvenilir muhasebe standartları ve kayıtlarda şeffaflık
sağlanması, yasal çerçevenin iyi kurulması ve aşırı regülasyona/deregülasyona yol açmayan ancak
yeterli ve iyi işleyen kuralların konulması, piyasa disiplininin bir bütün olarak sağlanması, bankacılık kesiminde ahlaki tehlike oluşmaması için
yabancı bankaların piyasaya girişinin kolaylaştırılması, yıkıcı, spekülatif sermaye hareketlerinin
kontrolü, kamu kesiminin görev zararı yazan hantal bankacılık kesiminin tasfiyesi, kamu ve özel
kesimde aşırı dış borçlanma ve açık pozisyona girmeden kaynaklanan finansal kırılganlığa izin verilmemesi için dış borçlanmanın sınırlandırılması,
batmayacak kadar büyük oluşumlara (Fanni Mae,
Freddie Mac, Lehman Brothers gibi) izin verilmemesi, fiyat istikrarının sağlanması ve istikrarlı para
politikası uygulamaları sayılabilir (Pıçak, Yılmaz
ve Giray, 2009).
A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR
II. Küreselleşme, Krizler ve Küresel
Yoksulluk- İşsizlik İlişkisi
Bilindiği gibi, 1990’lı yılların başında ortaya atılan küreselleşme kavramı ve süreci, küreselleşme
taraftarları tarafından dünyanın bir bütün olarak
refahının artmasına yol açacak bir gelişme olarak
değerlendirilmiştir. Neoliberal ekonomi politikalarını içeren bu yapı, daha geniş bir paket biçiminde Washington Uzlaşısı olarak bu yıllarda birçok
gelişmekte olan ülkeye zenginleşmenin biricik
yolu olarak tanıtılmıştır. Bu noktada dış ticaret ve
sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış, kısa vadeli küresel sermaye hareketleri
(sıcak para) de denetimden uzak biçimde en karlı
olduğu alanlara/ülkelere (cari açıkları nedeniyle
yüksek faizle bu açıklarını kapatmaya çalışan az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere) yönelmiştir.
Bununla birlikte, kısa vadeli sermaye akımlarının
küresel konjonktüre paralel biçimde daha yüksek
faiz veren ülkelere hızlı bir biçimde kayması, gelişmekte olan ülkelerdeki bankacılık sistemindeki
ahlaki sorunlar ve spekülatörlerin bu tür ülkelerin
genellikle aşırı değerlenmiş paraları üzerindeki
spekülatif saldırıları ile birleşince, aynı dönemde
döviz/bankacılık krizleri daha sık ortaya çıkmıştır
(Toprak, 2001: 94).
Bu noktada, bir yandan, yukarıda belirtildiği gibi,
oluşan krizleri açıklamaya çalışan yeni nesil kriz
modelleri ortaya konulurken, diğer yandan küreselleşme sürecinin krizlere zemin hazırladığı görüşleri daha sık duyulur hale gelmiştir. Bu bağlamda küreselleşme karşıtlarının belirttiği gibi, azgelişmiş ülkelerin küreselleşmenin fırsatları yerine,
olumsuz yönleri ile daha sık biçimde karşı karşıya kalmaları sonucu, küreselleşme, zengini daha
zengin, yoksulu daha yoksul hale getiren bir süreç olarak değerlendirilmeye başlanmış ve Stiglitz
(2002)’in de açıkça belirttiği gibi, uluslar arası kuruluşların küresel zenginleşmeye ilişkin vaatlerine
rağmen küreselleşme “büyük bir hayal kırıklığı”
oluşturmuştur.
Bu çerçevede bakıldığında, küresel yoksulluğun
sayısal verilerle ortaya konulması küresel kapitalizmin az gelişmiş ülkeler açısından hayal kırıklığı
yarattığını ve yoksulluğun ciddi boyutunu ortaya
koyması açısından önem taşımaktadır. Bu bağlamda yoksulluğun ciddi boyutlara ulaştığı bazı
rakamlarda kendini açıkça göstermektedir. Örneğin, dünyada günde bir dolar ve altında bir gelirle
13
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi?
14
yaşayan mutlak yoksul insan sayısı, 1987’de 1.2 milyar kişi iken, krizlerle geçen 1990’lı yıllardan sonra
2000’li yılların başında 1.5 milyar kişiye yükselmiştir (Özpınar ve Şimşek, 2003: 2). Konuyla ilgili
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) yaptığı araştırmalarda da, günümüzde dünya nüfusunun yarısının günde 2 dolardan, mutlak yoksul olarak kabul edilen 1,5 milyar insanın ise günde 1 dolardan daha az bir gelirle yaşadığına işaret edilmektedir4. Ayrıca 2008 yılı ortalarında
gelişmiş ülkelerde pek hissedilmeyen ancak azgelişmiş ülkelerde ciddi anlamda protestolara yol açan
küresel gıda krizi sonrası, açlık ve yoksulluk sorunu daha da ağırlaşmıştır5. Bu bağlamda dünyada her
yıl 11 milyon kişinin (günde 26 bin çocuk) açlık veya yetersiz beslenme yüzünden öldüğü, 300 milyonu
çocuk olmak üzere, 800 milyon insanın açlığa maruz kaldığı (Acar, 2008), 120 milyon insanın geçimini
sağlamak amacıyla başka ülkelerde iş aramak zorunda kaldığı (Soyak, 2004: 39) ileri sürülmektedir. Öte
yandan dünya gelir dağılımında ülkeler arası gelir eşitsizliği son 40 yılda artmış, Milonoviç (2002)’in
belirttiği gibi, özellikle 1988’den sonra denge iyice bozulmuştur. Bu bağlamda, Gini katsayısı dünya
geneli için 1988’de 0,63 iken 1993’de 0,66’a yükselmiş ve adaletsizlik artmıştır. Benzer biçimde dünya
nüfusunun en alttaki %20’lik grubunun dünya toplam gelirinden aldığı pay son 30 yılda %2,3 den %1,4
düzeyine düşmüştür. Dolayısıyla, yukarıda belirtilen verilerin de gösterdiği gibi, küreselleşme sürecinde
her ülkenin, her sektörün ve herkesin gelirlerinde eşit, dengeli ve aynı oranda bir artış oluşmamış, tersine küresel düzeyde gelir dengesizlikleri ve yoksulluk artmıştır (Batmaz ve Özcan, 2007: 43).
Bu gelişmelere paralel biçimde işsizlik oranlarındaki gelişmelere bakılırsa, ILO (2010) verilerine göre,
tablo 2’de görüldüğü gibi, 1999–2009 yılları arasında dünya işsizlik oranları genel olarak %5,7 ile %6,3
arasında seyretmiş, 1999–2004 döneminde işsiz sayısı görece artış gösterirken 2005–2007 yılları arasında işsiz sayısında bir azalma yaşanmış, ancak krizin çıktığı ve etkilerinin yayıldığı 2008–2009 yıllarında
işsizlik oranı ve işsiz sayısı hızla artmıştır.
Tablo 2: Dünya ve Gelişmiş Ülkelerde İşsizlik Oranları ve İşsiz Sayısının Gelişimi (% ve Milyon)
Yıllar
1999
2000
2004
2005
2006
2007
2008
2009 * 2009 ** 2009 ***
175,2
173,2
191,0
191,1
184,8
177,7
184,9
201,9
211,5
221,2
Dünya İşsizlik Oranı
6,4
6,2
6,4
6,3
6,0
5,7
5,8
6,3
6,6
6,9
Geliş. Ülke. İşsiz Oranı
7,0
6,7
7,2
6,9
6,3
5,7
6,0
8,3
8,4
8,5
Dünya İşsiz Sayısı
Kaynak: ILO, Global Employment Trends, January 2010, Geneva, pp.46-47.
* alt tahmin, ** ortalama tahmin *** üst tahmin
Bu çerçevede işsizlik oranının 2009’da üst sınır tahmini olarak 221 milyona ulaşması durumunda bir
önceki yıla göre işsiz sayısının 35 milyon artması, alt sınır tahmini gerçekleştiğinde ise işsiz sayısının
en az 17 milyon artması beklenmektedir ki, bu durum krizin dünya ve benzer biçimde gelişmiş ülkelerde
önemli iş kaybına yol açacağı anlamına gelmektedir. Öte yandan ILO tanımlamasına göre çalışan yoksul (working poor) olarak tanımlanan günde 1,25 dolar ücretle çalışan ve toplam çalışanlar içinde 2008
yılında %21 civarında paya sahip kişilerinin sayısının artarak 850 milyona ve toplam çalışan içindeki
paylarının %28’e kadar ulaşabileceği tahmin edilmekte (ILO, 2010) ve bu durumda geçmişte olduğu
gibi finansal/ekonomik krizlerin en acımasız etkilerinin işsizlik ve yoksullaşma yönünde ortaya çıkabileceği belirtilebilir.
4
Geniş bilgi için bkz: World Bank (2000), Poverty in an Age of Globalization; World Bank (2001), World Development Report
2000-2001: Attacking Poverty, (http://siteresources.worldbank.org/ INTPOVERTY/ Resources /WDR/English-Full-Text-Report/
ch2.pdf) (Erişim: 17.03.2010)
5
Dünya Bankası Başkanı R. B. Zoellick, 2008’de küresel gıda krizi nedeniyle 100 milyon kişinin daha yoksulluğa itildiğini ifade
etmiştir. bkz: R. B. Zoellick, “Poor and Hungry Cannot Afford to Wait”, World Bank President Says, 29 Nisan 2008, (http://web.
worldbank.org/WBSITE/EXTERNAL/NEWS/0,,contentMDK:21749013~pagePK:34370~piPK:34424~theSitePK:
Erişim: 15.03.2010).
4607,00.html.
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545
III. 2008 Küresel Krizinin Sosyo-Ekonomik
Yansımaları ve Önlem Paketleri
2008 yılı küresel krizi, ABD hükümetinin düşük
gelirli hane halklarına yönelik konut edindirme
politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Gelişmiş ülkeler ve ABD’nin 2001 yılından itibaren uyguladığı gevşek para politikası, piyasaları
yanlış yönlendirmiş, finansal türev ürünlerin menkul kıymetleştirilmesi ile konut fiyatları balonu
oluşmuştur. Konut fiyatları balonunun sönmesine
A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR
yol açan subprime mortgage kredisi paniği (Ackerman, 2008: 331) sonrası, Lehman Brothers’ın
iflası ile kriz, başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri
olmak üzere gelişmiş ülkelere hızla yayılmış ve
küresel krize dönüşmüştür. Küresel kriz, gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkeleri büyük oranda etkilemiş, yoğun devlet müdahalelerine rağmen birçok
ülke 2008 ve 2009 yılında sanayi üretiminin hızla
daraldığı bir ortamda ekonomik büyüme oranlarının gerilediği (Grafik 1) ve işsizliğin arttığı (Grafik 2) bir süreci yaşamışlardır.
Grafik 1: Büyüme Oranlarının Gelişimi (2005-2011)
Kaynak: IMF, World Economic Outlook Update, 26 January 2010.
Grafik 1’de görüldüğü gibi, küresel krizin etkisi
ülkelere yansıması sadece finansal sektörle sınırlı
kalmamış, reel sektörde üretim ve büyüme oranları hızla düşmüştür. Özellikle dünya otomotiv üreticileri hızla daralan talep karşısında üretimlerini
durdurmuş ve çok sayıda işçiyi çıkarmışlardır. Gelişmiş ülkelerde II. Dünya Savaşından bu yana en
büyük üretim azalışlarının yaşandığı, Krugman’ın
(2001) ifadesiyle krizler nedeniyle bunalım ekonomisinin 2001 yılından sonra bir kez daha geri
döndüğü, bu ortamda ABD’nin üç büyük otomotiv
şirketi (General Motors, Chrysler ve Ford) sıkıntıya düşmüş, bu üçlünün istediği farklı miktarlardaki kurtarma paketleri talepleri ise ABD yönetimince kabul görmemiştir. Dolayısıyla küresel kriz
ortamından kaynaklanan bu daralmanın sosyo-
ekonomik yansımaları bağlamında, krizin en fazla
etkilerinin hissedildiği 2008 sonu ile 2009 başında işsizlik sorunu önemli bir sorun haline gelmiş,
ILO tahminlerin ötesinde, dünya genelinde 50 milyon kişinin işsizlik tehlikesiyle karşılaşabileceği
öngörülmüştür. Nitekim G7 ülkelerinde 2008 son
çeyreğinde işsizlik %6,6 düzeyine kadar yükselmiş, AB’de kriz sonrası yaklaşık 300 bin kişi işten
çıkarılmış, Avrupa genelinde %8’e ulaşan işsizlik
oranları AB’ni endişeye sokmuştur. Avrupa’da işsizlik korkusu endişe yaratırken, küresel krizin etkileri göçmen ve yabancı işçilere duyulan öfke ve
ırkçı yaklaşımları artırmış ve siyasi partilerin seçim kampanyalarında kullanılan olağan politika
malzemesi haline gelmiştir (Elmas, 2009).
15
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi?
16
Grafik 2: Gelişmiş Ülkelerde İşsizlik Oranlarının Gelişimi (2008–2010)
Kaynak: Vardareri ve Dursun, 2009: 20. *2008 gerçekleşme, 2009–2010 tahmin.
Öte yandan küresel kriz, pek çok sektörde işten çıkarmalara yol açmış, Eylül 2008’in başından bu yana
dünya genelinde sadece uluslararası şirketlerin işten çıkardığı kişilerin sayısı yüz binleri bulmuştur.
ABD’li Citigroup 52 bin kişiyle başı çekmiş, JP Morgan Chase 9.200, Commerzbank 9.000, American
Express 7.000 kişinin işine son verirken, finans kesiminde Eylül 2008’den itibaren işten çıkarılanların
sayısı 100 bini aşmıştır. Finans dışı sektörlerde aynı dönemde uluslararası şirketlerin işten çıkardığı kişi
sayısı da 280 bine yaklaşmıştır6.
Bu gelişmelerden çıkarılabileceği gibi, kriz küresel hale gelince, bir yandan gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler birbiri ardınca önlem paketleri açıklarken diğer yandan krize karşı küresel arayışlara da girmişlerdir. Bu noktada küresel arayışlara bakıldığında, liberal ekonomik sistem altında global ekonomide
son 60 yılda görülen en büyük tahribatın (Blanchard, 2008) tamiri konusunda gerek G–8 ve G–20 gibi
platformlar ve gerekse uluslararası örgütlerin düzenlediği toplantılar, krizden çıkış arayışlarının zeminini oluşturmuştur. Bu toplantılarda genel olarak küresel krize karşı ortak çabalara ihtiyaç duyulduğu ileri
sürülürken bu ortamlarda en fazla duyulan öneriler; kapitalist sitemin özünde değil dış yapısına dönük
düzenlemeler yapılması önerileri olmuştur. Örneğin bu çerçevede, küresel sistemde dolar yerine başka paralara ağırlık verilmesi, uluslararası sermaye hareketlerinin denetimsizliğine son verilmesi, uluslar
arası finansal sistemin yeniden düzenlenmesi, riskler ve düzenlemeler bağlamında küresel krizden doğru derslerin çıkarılarak (Acemoğlu, 2009) liberal kapitalist sistemin yeniden düzenlenmesi önerileri getirilmiştir (Boughton, 2009: 46). Benzer biçimde, dış ticarette koruyuculuğun artması ve uluslararası ticaret kanallarının tıkanması riski nedeniyle, küresel kriz ortamında sistemik riskin arttığını ve bu ortamda uluslararası sermaye hareketlerinin küresel düzeyde koordinesi ve küresel düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu uluslararası ticaret çevrelerinde sıklıkla belirtilmiştir (UNCTAD, 2009: 15–17).
Bu noktada krize karşı Keynes imdada çağırılmış ve bu anlamda mali önlem paketleri açıklanmıştır. Bu
bağlamda ABD’de, banka kurtarmalarını (nakit koyma, mevduat garantisi verme, bankaları birleştirme
ve statülerini değiştirme gibi) içeren biçimde 850 milyar dolarlık bir mali paket Temsilciler Meclisi ve
Senatoda 8 Ekim 2008’de kabul edilmiştir. Ayrıca finansal piyasalara dönük 700 milyar dolarlık Sorunlu Varlıkları Kurtarma Programı (TARP) açıklanmış, ardından FED, 800 milyar dolarlık yeni bir teşvik
planı daha açıklamıştır (TCMB, 2009). Öte yandan, kriz küresel hale gelince daha önceleri likidite sağlayan başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkeler, faiz oranlarını koordineli olarak düşürmüşler, ardından finansal kuruluşların mevduat ve diğer yükümlülüklerine garanti vermek, sermaye desteği sağlamak ile para ve maliye politikalarını gevşetmek gibi tedbirler almışlardır. Bu noktada, AB 200 milyar avroluk ortak teşvik paketini onaylamış, krizden en fazla etkilenen AB ülkelerinden İngiltere’de 680
milyar, Fransa 461 milyar dolarlık ve Almanya’da 500 milyar avroluk mali yardım paketi kabul edilmiş-
6
Star Gazetesi, “Dünya Lehman’la Sarsıldı, Türkiye Ayakta Kaldı”, 1 Ocak 2009. (http://www.stargazete.com/ekonomi/ dunya-
lehman-la-sarsildi-turkiye-ayakta-kaldi-haber-159143.htm (Erişim: 12.03.2010).
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545
tir. İspanya 30, İrlanda 400, Avusturya 85, Portekiz 20, Yunanistan 28 milyar dolarlık paketler hazırlamış, Rusya 86 milyar dolarlık yardım paketini
onaylamıştır. AB, IMF ve Dünya Bankası birlikte Macaristan için 20 milyar avroluk fon oluşturmuştur. IMF, Ukrayna’ya 16,5 milyar, İzlanda’ya
2,1 milyar dolarlık kredi sağlamıştır. Bu çerçevede gelişmiş ülkelerin likidite ve kurtarma operasyonları yılın son çeyreğinde yeni sorunlu varlıkları
da kapsayacak şekilde genişleyerek devam etmiş
ve mali destek paketleri tarihsel olarak görülmemiş boyutlara çıkmıştır7. Bu bağlamda açıklanan
mali paketler, küresel krizin tüm ülkeler bazında
ne kadar ciddi zararlara neden olduğunun açık bir
göstergesi olmuştur.
Bu noktada önlem paketlerinin de etkisiyle, krizin başladığı ABD’nin krizden çıkış yolunda olduğunu gösteren bazı olumlu verilerin Nisan ve
Mayıs 2009 aylarında gelmeye başlaması üzerine beklentiler düzelmiş ve küresel krizden çıkış
yolunda iyimserlik havası egemen olmaya başlamıştır. Bu bağlamda, IMF, 8 Temmuz 2009 tarihli “Dünya Ekonomik Görünümü” rapor özetinde
küresel ekonomik toparlanmadan ilk kez söz etmiş ve İstanbul’da açıkladığı Ekim 2009 güncelleme raporu ile küresel ekonomiye ilişkin tahminlerde bir iyileşme öngörüsü ortaya koymuştur. IMF,
26 Ocak 2010’da açıkladığı Ekim Raporu güncellemesinde ise ekonomik iyileşme sürecine girildiğini ve gelişmiş ülkelerin 2009’un ikinci yarısından itibaren pozitif büyüme sürecine girmeleri nedeniyle iyileşme sürecinin farklı hızlarda gelişeceği öngörüsünde bulunmuştur (IMF, 2010). Bununla birlikte, krizin etkilerini başlangıçta hisseden AB ve Avrupa ülkeleri 2008 ve 2009 yıllarında, Çin, Hindistan ve bazı gelişmekte olan ülkeler
bir kenara bırakılırsa krizin etkilerinin daha sonra bulaştığı Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde
ise 2009 yılında, ekonomik faaliyetler de hızla daralmalar yaşanmış, kapasite kullanım oranlarının
düştüğü, sanayi üretiminin daraldığı bu süreçte büyüme oranları negatife dönmüş ve işsizlik oranları
da hızla yükselmiştir.
7
Bu konuda geniş ve kronolojik bilgi için bkz: P. A. Erdön-
mez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009, ss. 85–101.
A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR
IV. Krizler ve Sosyo-Ekonomik Sorunlarla
Mücadelenin Maliyeti Sorunsalı ve Sistem İçi
Çözüm/Restorasyon Üzerine Etik/Eleştirel Bir
Değerlendirme
Neoliberal küreselleşme çağında “finansal krizle”
kodlanan, oysa özünde kapitalizmin “yapısal krizi” olarak gerçekleşen ekonomik krizler baş gösterince sistemin çok boyutlu bir eleştirisi yerine sistem içi restorasyon veya sistemin iflası üzerine tartışmalar gündeme gelmektedir. Söz konusu tartışmalar, sistemin derin çelişkilerini bir bakıma manipüle etme işlevi görürken krizden çıkış için farklı çözüm yoları seslendirilmektedir. Keynesciliğin görünen elini (Devlet) çağıranlar, bunların biraz ötesine geçip Marks’ın ruhunu çağıranlar ve
“tüketim” olgusuna sarılarak krizi atlatmaya çalışanlar sistem içi çözüme veya restorasyona kendi
perspektiflerinden bakmaktadırlar.
Oysa mevcut durumda sistemin restorasyonu, mali
paketlerle yani krizin maliyetinin sosyalleştirilmesi/devlete havale edilmesi şeklinde gelişmektedir.
Kaldı ki, söz konusu yardım paketlerinin ülkelere
toplam maliyeti, yoksulluk ve işsizlik sorunlarına
çözüm için katlanılan maliyetin çok üstünde seyretmektedir. Ayrıca çok uluslu şirketlerin muazzam
karlarını, şirket CEO’larının yüksek ücretlerini ve
küresel üretimin çok üstünde seyreden kısa vadeli
spekülatif sermayenin ulaştığı noktayı görmezden
gelerek kurtarma paketleriyle sadece deyim yerindeyse egemen sermayenin küresel aktörlerini
kurtarmak, ahlaki bir problem teşkil etmektedir
(Alakbarov, 2009: 13-17). Zira kriz, ekonomik olmanın yanı sıra işsizliği, açlığı, yoksulluğu, psikolojik ve ahlaki yıkımı, düşük ücretleri ve sömürü
oranını daha ileri boyutlara taşıyan sosyal bir olgudur. Bu yönüyle kriz yapısal bir nitelik arz ettiği
için sistemin restorasyonu adeta devrilen arabayı
düze çıkarıp içindeki yaralı ve yardıma muhtaç
yolcuları görmemek anlamına gelmekte, bu noktada Başkaya (2005: 47)’nın da belirttiği gibi, “eğer
kriz sadece devrevi değil, yapısal bir krizse, artık
aracı tamir ederek yola devam etmek mümkün
olmamaktadır”. Bu nedenle mevcut krize çözüm
sunarken veya sistemi içerden restore ederken krizin asıl mağdurlarını ve etki alanını görmezden
gelmek, gerçekçi ve kalıcı bir çıkış yolu olmadığı
gibi etik sınırları da zorlamaktadır. Üstelik bütün
bunlar sistemin sadece içerden değil dışarıdaki
faktörleri de kapsayacak şekilde çok boyutlu bir
düzlemde restorasyonunu zorunlu kılmaktadır.
17
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi?
18
Zira mevcut haliyle dünya üzerinde 1 milyar insan temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda
iken, 1.5 milyar kişi günde 1 dolardan az gelirle
yaşarken, 3 milyar insan yeterli beslenemez ve bu
sebeple sıtma, kolera ve AIDS gibi hastalıklarla
mücadele ederken, ABD’de kişi başına yılda 122
kilo, Zambiya’da 12 kilo et tüketilirken Başkaya
(2004: 323)’nın da belirttiği gibi dev bankaları ve
şirketleri kurtarma paketleri, sadece sermayenin
verimliliğini restore etmeye hizmet etmektedir. Bu
bağlamda, ekonomik kriz dönemlerinde adeta batan gemideki kaptanın kıyıya çıkarılıp yolcuların
kendi hallerine bırakılması misali öncelikle egemen sermayenin küresel aktörlerine el atılıp geri
kalan diğer kesimlerin dışlanması veya çok gerilere itilmesi beraberinde ciddi sosyo-ekonomik ve
ekolojik sorunlar meydana getirmektedir. Başta
yoksulluk ve işsizlik olmak üzere, göç, insan kaçakçılığı, fuhuş, uyuşturucu kaçakçılığı, gıda krizine bağlı açlık, ekolojik tahribat ve etik yozlaşma
kriz dönemlerinde dışlanan toplum kesimlerinin
karşı karşıya kaldığı sorunların başında gelmektedir. Toplamda muazzam rakamlara tekabül eden
kurtarma paketlerinin yanında bu sorunları gidermenin faturası yine deyim yerindeyse devede kulak kalmaktadır. Karşı karşıya kaldığımız krizi bu
gerçeklik bağlamında ele aldığımızda sistem içi
bir restorasyonun yeterli olmadığını, krizin etki
alanını da dikkate aldığımızda sistem dışı faktörlere başvurulmasının zorunlu olduğu görülmektedir.
Öte yandan ekonomik krizleri mevcut çelişkilerin muntazam ama anlık ve zorlayıcı bir çözümü
olarak gören Marks, bu yönüyle krizleri, bozulan
dengeyi bir süre için düzelten şiddetli patlamalar
şeklinde nitelendirmektedir (Clarke, 2009: 260).
Kaldı ki krizin kendisi egemen sisteme içkin olduğu için krizleri bir anlamda restorasyon olarak
da okumak da mümkün olabilmektedir. Diğer bir
deyişle, krizle birlikte sistemin kendini yeniden
üretebilmesi ve sermayenin kendine yeni kazanç
alanları bulabilmesi için kurumsal-mali restorasyon çabalarına hız vermesi gerekmektedir.
Bu noktada, son yirmi yılda çok sayıda gelişmekte
olan ülkeye IMF ve Dünya Bankasının katı makro
ekonomik politikalar ve yapısal uyum programları
uygulaması koşuluyla (bu koşullarda son yıllarda
bazı gevşemeler görülse de) paketler açması ve bu
ülkelerin borçlandırılması (Crotty, 2009:126) söz
konusu iken son krizde olduğu gibi, zengin/gelişmiş ülkelerin genişletici talep yönlü Keynesyen
politikalar uygulaması da restorasyonun eleştirilmesi gereken farklı bir boyutunu oluşturmaktadır.
Sistem içi restorasyonun eleştirisi bağlamında son
olarak iki noktaya temas etmekte yarar vardır: Birincisi her bir bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi fikrine dayalı bir serbest piyasa kurgusunun,
kriz anında herkesin, firmaların çıkarını maksimize etmek zorunda bırakıldığı bir pratiğe dönüştürülebiliyor olması, ikincisi de krizin görünürdeki
sebebi olan kredileri veren kuruluşlarla, tahvilleri
derecelendiren kuruluşların birbirleriyle organik
bir bağ kurmaları veya Enron yolsuzluğunda olduğu gibi muhasebe hileleri ve piyasanın yanlış bilgilendirilmesine bağlı olarak ortaya çıkan sistemin
ahlâki çöküntü boyutudur (Karahanoğulları, 2008:
232–235).
Özetlemek gerekirse, mevcut krizin getirdiği
sosyo-ekonomik sorunlarla mücadele bağlamında
sistemin içerden restore edilmesine yönelik çabalar
sermayenin yeniden yapılanmasına hizmet etmekle birlikte, sisteme içkin krizlerin “şimdilik” ertelenmesine yardımcı olduğunu, kapitalist sistemin
“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” söyleminin kriz sürecinde “bırakınız yapsınlar, bırakınız
batmasınlar” şeklinde içerik değiştirdiğini söyleyebiliriz. Bu noktada, sistemin yüzeysel resterasyonu yerine, spekülatif kazanç peşinde olan belli
çıkar guruplarını, dolaylı da olsa yardım paketleriyle finanse eden geniş kitlelerin sürüklendikleri
açlık ve yoksulluğu da göz ardı etmeden sistemin
yapısal dinamiklerini deşifre ederek çok boyutlu
bir restorasyona gidilmesi ve yeni bir uluslararası
finansal mimari uzlaşısının bu noktaları içerecek
biçimde oluşması yönünde çaba sarf edilmesi gerekmektedir.
V. Sonuç Yerine
İçinden geçtiğimiz küresel kriz, 1929 Krizi’nden
sonra ortaya çıkmış ikinci büyük ekonomik krizdir. Kriz öncesinde genellikle finans piyasalarında oluşan varlık fiyatları balonunun kriz sırasında
sönmesi ve sanal zenginliğin sona ermesi ile sistemde düzelme yaşandığı ileri sürülse bile krizin
yarattığı sosyo-ekonomik sorunlar etkisini halen
sürdürmektedir. Ekonomik krizler ve kriz yönetimi hakkında oldukça bilgi sahibi olmamıza rağmen, kriz sonucunda yüz binlerce işçinin mevcut
işsizlere katılması ve bu kişilerin bireysel refahın
düşmesi önemli bir sosyo-ekonomik sorundur. Ayrıca, aşırı kar hırsı ile krizin oluşmasında ve yayıl-
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545
masında büyük payı olan büyük üreticiler ve çok
uluslu şirketler yanında dünya üzerinde üretimin
daralması bağlamında zarara uğrayan ve hisse senetleri değeri düşen küçük ölçekli işletmelerin/
üreticilerin sermaye kayıpları da oluşmaktadır. Bu
ortamda yoksullar, daha yoksul hale gelmekte, çalışan yoksullar artmakta ve hatta açlık sorunu daha
da ağırlaşmaktadır.
Yaşanan bunca sosyo-ekonomik soruna rağmen,
Önder (2009)’in de belirttiği gibi, günümüz iktisatçılarının ve finans uzmanlarının krizleri öngörme ve krizlere karşı etkili önlemler almada yetersiz performansının ana nedeninin, iktisatçıların kapitalist sistemin işleyiş dinamiklerini ihmal
eden ve sisteme içkin kriz tetikleyicilerini çoğu
kez görmeyen ve/veya görmezden gelen başat iktisat öğretisine saplanıp kalmaları olduğu söylenebilir. Oysa analizleri bağlamında değerlendirmeleri ve bazı çözüm önerileri geçmiş tarihsel gerçekliklerle daha fazla uyum gösterse bile, Marksist iktisat öğretisinden de yararlanılması ve bu çerçevede kapitalist sistemin dinamiklerinin derinlemesine sorgulanması gerekmektedir. Nitekim böyle
bir sorgulama yapıldığında, kapitalist sisteminin
büyük üreticilerine (çok uluslu şirketlere) hizmet
etme fonksiyonunu üstlenen ama çoğu kez bunun
ötesine geçerek kendi kazançlarını da maksimize etmeye çalışan ve bir koyundan iki veya üç değil otuz-kırk post çıkarmayı maharet olarak gören
finans kesiminin aşırı kâr ve birikim hırsının küresel krizin temel tetikleyicileri oldukları anlaşılmaktadır. Bu noktada finans kesiminden reel kesime yayılarak, sadece gelişmiş ülkeleri değil -bazı
ülkeler istisna- gelişmekte olan ülkeleri de etkisi
altına alan ve krizlerin ağılaştırdığı küresel yoksulluk ve açlık sorunlarının görmezden gelindiği
bu ortamda, küresel krize karşı çözüm önerilerinde, ideolojik nedenlerle Marksist öğretiyi dışlayarak, kriz karşısında klâsik ve bazı zorunlu durumlarda Keynesyen iktisat öğretisi doğrultusunda geliştirilen ekonomi politikalarına sarılmak, kriz sorununu temelinden çözememekte, sadece küresel
krizin ortaya çıkardığı ekonomik sorunları palyatif
çözümlerle hafifletmektedir ki, son küresel krizde
de aynı tip önlemlerin alındığı görülmektedir.
Kaynakça
ACAR, Mustafa (2008).”Dünyada ve Türkiye’de Açlık Sorunu”,
(http://www.dusuncegundem.com/sayi-43/dosya-dunyada-veturkiyede-aclik-sorunu.html 17.03.2010)
A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR
ACEMOĞLU, Daron (2009), “Risk and Regulation: Lessons
From The Crisis of 2008”, Presentation IMF / World Bank,26
May 2009, pp. 1–17.
ACKERMAN, Josef (2008), “The Subprime Crisis and its Consequences”, Journal of Financial Stability Vol: 4, pp. 329–337.
ALAKbarov, Naib (2009), “İktisadi Krizler, İktisadi Ahlak ve Tarihten Alınmayan Dersler”, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar,
Yıl: 46, Sayı: 534, Ağustos 2009, ss: 11-22.
başkaya, Fikret (2005), Küreselleşmenin Karanlık Bilançosu,
İstanbul: Maki Basın Yayın.
başkaya, Fikret (2004), Çığırından Çıkmış Bir Dünya, İstanbul:
Maki Basın Yayın.
BATMAz, N. ve A. Özcan (2007), “Küreselleşmenin Ekonomik
Büyüme ve Yoksulluk Üzerindeki Etkileri: Finansal Krizler”,
IV. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi, Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF, 19–21 Ekim 2007,
Çanakkale, ss. 37–51.
BLANCHARD, Olivier (2008), “Cracks in the System: Repairing the Damaged Global Economy”, Finance & Development,
December 2008, pp. 8-10.
BOUGHTON, J. B. (2009), “A New Bretton Woods?”, Finance
& Development, March 2009, pp. 44–46.
CLARKE, Simon (2009), Marx’ın Kriz Teorisi, (Çev: Cumhur
Atay), Otonom Yayınları, İstanbul.
COLLYNS, Charles (2008), “The Crisis Through The Lens of
History”, Finance & Development, December 2008, pp. 18–20.
CROTTY, James (2009) “Global Neoliberal Rejimin Yapısal
Çelişkileri” Neoliberal İktisadın Marksist Eleştirisi, (Çev: Gülsüm Akalın), Edit: G. Akalın ve U. S. Akalın, Kalkedon Yayınları,
İstanbul.
DELİCE, Güven (2003), “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir
Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 20, OcakHaziran 2003, ss. 57-81.
(http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi20/sayi_20.htm. 18.03.2010)
ELMAS, Fatma Y. (2009), ‘AB’de Sosyo-Ekonomik Kriz: Ekonomik Krizin Sosyal Maliyeti”, USAK, 22 Haziran 2009. (http://
www.usak.org.tr/makale.asp?id=1000. 20.02.2010).
Eğilmez, Mahfi (2009), Küresel Finans Krizi, 5. Basım, Remzi
Kitabevi, İstanbul.
ERDÖNMEZ, P. A. (2009), “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından
Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart
2009, ss. 85–101.
ERKEKOĞLU, H. ve E. Bilgili (2005), “Parasal Krizlerin Tahmin
Edilmesi: Teori ve Uygulama”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 24, Ocak-Haziran 2005, ss. 15-36.
(http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi24/sayi_24.htm.
18.03.2010).
ILO (2010), Global Employment Trends, January 2010, Geneva.
(http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/ed_emp/emp_elm/
trends/documents/publication/wcms_120471.pdf 20.03.2010)
19
Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi?
20
IMF (1998), World Economic Outlook, Financial Crises: Causes
and Indicators, Washington DC.
World Bank (2000), Poverty in an Age of Globalization, October
2000. Washington DC.
IMF (2010), World Economic Outlook Update, 26 January
2010.
World Bank (2001), World Development Report 2000–2001:
Attacking Poverty, (http://siteresources.worldbank.org/INTPOVERTY/Resources/WDR/English-Full-Text-Report / ch2.
pdf 17.03.2010)
KARAHANOĞULLARI, Yiğit (2008), “Küresel Kapitalizmin
Krizi” Tanımlamasını Hak Eden Krizin Henüz Sonlanmamış
İzleği”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:63, Sayı:4, ss.
223–235.
Krugman, paul (2001), Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü,
(Çev: N. Domaniç), İstanbul: Literatür Yayıncılık.
KUTLAY, Mustafa (2009), “Küresel Finansal Krizin Türk Ekonomisine Etkileri: Türkiye’nin Kalkınması Önünde Engel mi, Fırsat
mı?”, Stratejik Boyut, Ağustos-Eylül-Ekim 2009, ss. 57–65.
MILONOVİÇ, B. (2002), “True World Income Distribution 1988
and 1993: First Calculations Based on Household Survey
Alone”, Economic Journal, 112 (476), pp. 51–92.
ÖNDER, İzzettin (2009), “Küresel Kriz ve Türkiye Ekonomisi”,
MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 42, Nisan
2009, ss. 12-25.
ÖZPINAR Ö. ve E. Şimşek (2003), “Küreselleşmenin Getirdiği
Sorunlar ve Bu Sorunlara Çözüm Önerileri, Uludağ Üniversitesi
İİBF Dergisi, Cilt XXII, Sayı 2, 2003, ss. 1–11
PIÇAK, M. S. Yılmaz ve Y. Giray (2009), “Küresel Ekonomik
Finansal Krizleri Önleme ve Yönetme Sorunsalı”, Mevzuat Dergisi, Sayı: 137: Mayıs 2009. (http://www.mevzuatdergisi.com
/2009/ 05a/03.htm 20.03.2010).
ROUBINI, Nouriel. (2010), “Ekonomik İyileşme Çok Çirkin
Olacak”, NTVMSNBC, 21 Temmuz 2009, http://www.ntvmsnbc.
com/id/24985097/ (Erişim: 20.02.2010).
SOYAK, Alkan (2004). “Yapısal Uyum Programları İle Yoksulluk İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme”, Bilim ve Ütopya Dergisi,
Sayı: 125, Kasım 2004, ss. 36–45.
STAR GAZETESİ, “Dünya Lehman’la Sarsıldı, Türkiye Ayakta
Kaldı”, 1 Ocak 2009. (http://www.stargazete.com/ekonomi/
dunya-lehman-la-sarsildi-turkiye-ayakta-kaldi-haber-159143.
htm 12.03.2010).
STIGLITZ, J. E. (2002). Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı,
(Çev: A. Taşçıoğlu ve D. Vural), Plan B Yayınları, İstanbul.
TAYLOR, John B. (2009), “The Financial Crisis and The Policy Responses: An Empirical Analysis of What Went Wrong”,
NBER Working Paper, No: 14631, pp. 1–32.
TCMB (2009), Finansal İstikrar Raporu, Sayı: 8, Mayıs 2009.
TOPRAK, Metin (2001), Küreselleşme ve Kriz: Türkiye ve
Dünya Deneyimi, Siyasal Kitabevi, Ankara.
UNCTAD (2009), The Global Economic Crisis: Systemic Failures and Multilateral Remedies, Report by the UNCTAD Secretariat Task Force on Systemic Issues and Economic Cooperation, UN Publication, UNCTAD/GDS/2009/1.
VARDARERİ A. Demet ve G. Dursun (2009), “Finansal Kriz,
Yansımaları ve Değişimin Zorunluluğu” EconAnadolu 2009:
International Conference in Economics, Anadolu Üniversitesi,
Eskişehir, 17–19 June 2009, pp. 1–37.
ZoellIck, R. B. “Poor and Hungry Cannot Afford to Wait”, World
Bank President Says, 29 Nisan 2008, (http://web.worldbank.
org/WBSITE/EXTERNAL/NEWS/0,,contentMDK:2174901
3~pagePK:34370~ piPK:34424~theSitePK: 4607,00.html
15.03.2010).
Download