Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545 A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR 9 Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? Özet Küresel krizden çıkışın başladığı günümüzde, kriz sonrası piyasaların istikrarına odaklanılmakta ve çoğu kez küresel yoksulluk ve işsizliğin artması gibi sosyoekonomik sorunlar göz ardı edilmektedir. Bu noktada, çoğunlukla kriz sırasında Adem ÜZÜMCÜ1 piyasaların canlanması için uygulanan genişletici ekonomi politikalara, ne zaman Mehmet DİKKAYA2 son verileceği tartışılmaktadır. Diğer yandan krizlerin ağırlaştırdığı; küresel işsizlik Deniz ÖZYAKIŞIR3 ve yoksulluk gibi reel sorunların çözümü ile çözümün sistem içinde mümkün olup olmadığı tartışması daha az gündeme gelmektedir. Bu bağlamda, bu çalışmada, öncelikle küresel krizle birlikte ağırlaşan sosyoekonomik sorunlara değinilmekte, ardından küresel kriz nedeniyle açıklanan önlem paketlerinin etkinliği yanında, sosyo-ekonomik sorunların giderilmesinin/azaltılmasının maliyeti üzerinde durulmaktadır. Ayrıca konunun etik boyutu ve kapitalist sistemin kriz oluşturmaya eğilimli iç dinamikleri altında oluşan sosyo-ekonomik olumsuzlukların sistem içi restorasyonla çözüm imkânı tartışmaya açılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Küresel Kriz, Yoksulluk, İşsizlik, Etik Sorun, Kapitalist Sistem Global Crises, Global Poverty and Unemployment Problems: Will Intra-Systemic Restoration be Enough? Abstract Although recovery period has started against global crises, socio-economic problems such as global poverty and increase in unemployment have been generally ignored and have been focused on stabilization of the markets. At this point, po1 Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, licymakers have mostly discussed the right time for ending expansionary ecoİktisat Bölümü, Kars. E-posta: nomic policies that had been implemented to vitalize markets during the crisis. [email protected] On the other hand, debates on global poverty and unemployment problems that 2 Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, consisted of real dimension of the crisis have been rarely discussed. İktisat Bölümü, Kars. [email protected] 3 E-posta: In this study, firstly, the main socio-economic problems that increased with the Arş. Gör., Kafkas Üniversitesi, enlargement of the global crisis have been emphasized. Secondly, it has been İktisat Bölümü, Kars. [email protected] E-posta: focused on the efficiency of recovery plans that implemented by the governments. And finally, the cost of eliminating or decreasing socio-economic problems has been discussed. Whether socio-economic problems that flourished in the crisis could be eliminated by the contribution of intra-systemic restoration and the systemic problems in capitalism together with the ethic side of the crisis also debated in this study. Keywords: Global Crises, Poverty, Unemployment, Ethic Problems, Capitalistic System Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? 10 GİRİŞ Kapitalist sistem, Büyük Buhran (1929) sonrası ikinci önemli ekonomik krizini atlatmaya çalışmakta ve krizden çıkış sonrasına dönük ekonomik politikalar bağlamında arayışlar sürmektedir. Bu noktada küresel krizin en ağır dönemlerindeki gündem maddelerinin değiştiği gözlenmektedir. Örneğin, küresel krizin etkilerinin en fazla hissedildiği Eylül-Aralık 2008 döneminde, gerek ekonomi-finans ve gerekse akademik çevrelerde günümüz küresel finans krizinin ortaya çıkışı ve yayılmasının nedenleri, krizin piyasalar üzerindeki olumsuz etkileri ve krize karşı alınması gereken önlemler tartışılmaktaydı. Bu çerçevede 2008 küresel krizinin 1929 Büyük Ekonomik Buhranı ile benzerlikleri, iki krizin ortaya çıkışına yol açan hatalar, iki krizin etkilerinin karşılaştırılması (Collyns, 2008) ve krize yol açan biçimde kapitalist piyasa sistemi içinde neyin yanlış gittiği gibi soruların sorulduğu (Taylor, 2009), analizlerle sıklıkla karşılaşılıyordu. Krizin etkilerinin hafiflediği günümüzde ise küresel krizden çıkılıp çıkılmadığı ve bundan sonrasına ilişkin ekonomi politikaları daha çok tartışılmaktadır. Bu bağlamda, krizin W biçiminde iki dipli bir biçime bürünüp bürünmeyeceği1 veya kriz sona eriyorsa piyasalarda istikrar ve olası enflasyonist etkilerin önlenmesi için küresel düzlemde bundan sonra neler yapılacağı (kriz sırasında ortaya çıkan aşırı likiditenin çekilmesi ve sağlanan teşviklerin sona erdirilmesinin zamanlaması gibi) konular gündeme gelmektedir. Buna karşılık küresel krizin başlangıç döneminde daha çok duyulan kapitalist sistemin restorasyonu ve yeni küresel finansal mimari tartışmaları (Boughton, 2009) gündemin arka sıralarına gerilemekte ve gündemin birinci sırasında yer alması gereken küresel yoksulluk/açlık ve küresel işsizlik gibi sosyo-ekonomik sorunlar gündeme bile gelmemektedir. Bu çalışmada, yeterince tartışılmayan bu konuya değinmek, farklı gerekçeler getirilse bile genellikle 1 Örneğin ünlü ekonomist N. Roubini, dünyada ekonomik iyileşmenin potansiyelin altında (çirkin) olabileceğini, ekonomideki sorunlar çözülmezse, iyileşmenin U şeklinde bir toparlanma yerine W şeklinde çift dipli bir sürece dönüşme riskine dikkat çekmektedir. Bkz; N. Roubini, “Ekonomik İyileşme Çok Çirkin Olacak”, 21 Temmuz 2009. (http://www.ntvmsnbc.com/ id/24985097/ Erişim: 20.02.2010). çarpık dünya ekonomik düzeninin/sistemin işleyişinden kaynaklanan ve ekonomik krizler ortamında ağırlaşan sosyo-ekonomik sorunlar ve çözümüne odaklanmak amaçlanmaktadır. Çalışmanın ilk kısmında öncelikle finansal/ekonomik krizlerin nedenleri, krizleri açıklama yaklaşımları, etkileri ve krizlere karşı çözüm önerileri üzerinde kısaca durulmaktadır. Ardından küreselleşme, krizler küresel yoksulluk ve işsizlik ilişkisi ile 2008 küresel krizinin sosyo-ekonomik sorunlar üzerindeki yansımaları ve krize karşı alınan önlem paketleri değerlendirilmektedir. Çalışmanın sonunda ise önlem paketleri ile sosyo-ekonomik sorunların azaltılmasının maliyeti üzerinde durulmakta ve asıl itibarıyla krizleri içselleştiren bu ekonomik sistem içinde kalınarak sorunların çözümün ne kadar anlamlı ve yeterli olduğu tartışmaya açılmaktadır. I. Finansal/Ekonomik Krizler: Nedenler, Krizleri Açıklama Yaklaşımları, Krizlerin Etkileri ve Çözüm Önerileri Ekonomik krizlerin nasıl tanımlanacağı noktasında farklı yaklaşımlar olsa bile genellikle ekonomik krizler, tüketici talebinde ve firma yatırımlarında keskin düşüşler, yüksek işsizlik ve yaşam standardının hızla düşmesine yol açan gelişmeler olarak ortaya çıkmaktadır (Eğilmez, 2009: 48). Bununla birlikte Kutlay’ın (2009) belirttiği gibi, esasında bir finansal/ekonomik kriz, sonuçta işsizlik rakamlarında artış, ekonomik küçülme süreci ve dış ticaret hacminde daralma gibi bazı ekonomik göstergeler üzerinden somut gerçekliğini gösterse bile, bir krizin tam olarak anlaşılması için o güne kadar var olan ve sistemin kontrolünü sağlayan mekanizmalar ve işleri yönetme biçiminin (normal/geleneksel/alışılmış yöntemler) sorunları çözememesi noktasında bir kritik eşiğin aşılmasının gerektiği söylenebilir. Dolayısıyla gerek somut ekonomik göstergelerde bozulma ve gerekse ortaya çıkan finansal/ekonomik sorunun geleneksel reçetelerle çözülememesi durumu finansal/ekonomik krizleri tanımlamakta kullanılabilmektedir. Bu noktada, bir yandan krizlerin nedenleri ve krizlerin açıklanmasına ilişkin yaklaşımların ileri sürüldüğü, diğer yandan krizleri açıklamaya dönük yaklaşımların, krizin nedenlerine ilişkin kendi öznel yaklaşımları çerçevesinde krize karşı farklı çözüm önerileri getirdikleri görülmektedir. Bu bağlamda finansal/ekonomik krizlerin oluşmasında içsel faktörleri (yerel/ulusal ekonomik yapı ve Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545 politikalar ile kapitalist sistemin iç dinamikleri) ön plana çıkararak krizleri açıklayanlar yanında krizlerin oluşmasında dışsal faktörlerin önemli ölçüde etkili olduğunu ileri sürenler bulunmaktadır. Böyle bir ayrımda krizin boyutu, yani etkilediği alanın yerel, bölgesel ve küresel olup olmadığı yanında, finansal/ekonomik krizleri açıklamaya çalışan akademisyen ve iktisat çevreleri ile üretici/işveren ve çalışan kesimler ve bu grupların temsilcilerinin mevcut iktisadi yapıya/düzene, kapitalist sistemin iç dinamiklerine ilişkin bakış açıları/paradigmaları belirleyici olmaktadır. Krizlerin nedenlerini açıklamaya dönük birçok çalışmada farklı sınıflamalar ve farklı yaklaşımlar bulunsa bile, Eğilmez’in de (2009: 95) belirttiği gibi, krizlerin nedenleri, içsel etkenler ve dışsal etkenler biçiminde ikiye ayrılabilir. Bu çerçevede, Tablo 1’de görüldüğü gibi, krizlere yol açan içsel etkenler de kendi içinde alt başlıklara, örneğin burada olduğu gibi, bu etkenler kurumsal temeldeki, piyasa temelindeki etkenler ve yapısal riskler gibi kendi içinde üç gruba ayrılmaktadır. Benzer biçimde dışsal etkenler de A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR makro ekonomik dalgalanmalar ve ekonomiyi etkileyecek olaylar gibi iki alt başlık altında ele alınmaktadır. Bu ikili ayrım içinde iç ve dış faktörlerin etkilerinin ağırlık bastığı duruma göre kriz, yerel bölgesel yahut küresel düzeyde etkiler doğurabilmektedir. Bu noktada iç faktörler bağlamında finansal riskler, risklerin yoğunlaşması ve bulaşıcılığının artması gibi piyasa temelindeki ve kurumsal temelde görülen/oluşan sorunlar, sistemdeki yapısal risklerle (son dönemde görülen kural eksiklikleri ve denetim eksiklikleri) buluştuğunda finansal/ekonomik krizler yaşanmakta, bu riskler ve ekonomik işleyişteki sorunlar dışsal faktörlerle bir araya geldiğinde kriz deyim yerindeyse acil olarak söndürülmesi gereken bir yangına dönüşmektedir. Bu noktada krizin bir an önce önlenmesi ve ekonomik istikrarın sağlanması gerekmektedir. Ancak krize karşı önlemlerin etkili olabilmesi için krizin nedenlerinin doğru tespiti, içsel ve dışsal faktörlerden hangisi/hangilerinin krize yol açtığının belirlenmesi ve krizin niteliğine uygun istikrar-çözüm tedbirlerinin alınması önem taşımaktadır. Tablo: 1 Finansal/Ekonomik Krizlerin Nedenleri İçsel Etkenler Kurumsal Temeldeki Etkenler Dışsal Etkenler Makro Ekonomik Dalgalanmalar Ekonomik Çevre Riski Ekonomi Politikası Dengesizlikleri Ekonomiyi Etkileyecek Olaylar Finansal ve Operasyonel Riskler Bütünsellik Eksikliği Repütasyon Riski İşletme Stratejisi Riski Risk Yoğunlaşması Sermaye Yeterliliği Riski Piyasa Temelindeki Etkenler Karşı Taraf Riski Yanlış Değerlenmiş Varlık Riski Risklerin Bulaşıcılığı Doğal Afetler Siyasal İstikrarsızlıklar Büyük Şirketlerin Batması Yapısal Riskler Ödeme Sistemlerindeki Sorunlar Yasa, Kural Eksiklikleri Muhasebe ve Denetim Eksiklikleri Kaynak: G. Schinasi, 2005’den aktaran Eğilmez, 2009: 95. Bu bağlamda, finansal/ekonomik krizlerin asıl nedeni ile tetikleyicisinin doğru biçimde tespiti için krizlerde görülen değişkenlikleri de içeren farklı türde modeller, özellikle 1980’li yıllardan itibaren hızla artmış ve küresel düzeyde para ve sermaye piyasalarının tamamen birbirine eklemlendiği günümüze gelinceye kadar finansal/ekonomik krizleri açıklamada; bankacılık krizleri, para krizleri, 11 Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? 12 ilk, ikinci ve üçüncü nesil kriz modelleri2, dış borç krizleri ve sistemik finansal krizler biçiminde alt başlıklar halinde incelenebilecek farklı ama genellikle birbirini tamamlayan kriz modelleri geliştirilmiştir (Pıçak, Yılmaz ve Giray, 2009). Bu gelişme, yani farklı kriz modellerinin ortaya konması, krizlerin açıklanması noktasında daha iyi/açıklayıcı modeller kurulması çabası olarak görülebilir ve hatta literatürde bir çeşit zenginlik olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte bu kadar çeşitli model kurulması, para ve bankacık krizlerinden finansal krizlere kadar genişleyen model yelpazesi; bir yandan yeni ve mevcut modellerle tutarlı biçimde açıklanamayan krizlerin oluştuğunu, diğer yandan farklı ülkelerde daha sık biçimde farklı nedenlerden kaynaklanan krizler yaşandığını göstermektedir. Hatta bu geniş yelpaze, IMF3 ve Dünya Bankası gibi kuruluşların, krizlerin çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde ve onların yanlış ekonomi politika uygulamaları nedeniyle ortaya çıktığı tezinin biraz abartılı olduğunu ve kapitalist sistemin kriz yaratma yönündeki iç dinamiklerinin 2 İlk nesil kriz modellerinde, 1980’li yıllarda sabit kur sistemi uygulanan ülkelerde yanlış maliye politikaları ve bu sistemde etkin olmayan para politikaları uygulamaları sonucu ortaya çıkan ödemeler bilançosu açıkları ve spekülatörlerin etkileri ile tetiklenen krizler anlatılmaktadır. 1990’lı yıllarda ileri sürülen ikinci nesil kriz modellerinde, cari açık ve ulusal paranın aşırı değerlendiği bir yapı bulunmakta, bununla birlikte ilgili hükümetler sabit kur ile devalüasyon arasında kararsız kalmalarının bedelini kriz olarak ödemektedirler. 1992 Avrupa Para Sisteminde görülen sıkıntı ve 1994–1995 Latin Amerika ülkelerinde ortaya çıkan krizler sonrası bu modeller ileri sürülmüştür. Üçüncü nesil kriz modellerinde, cari açıklar ve bütçe açıkları gibi sorunları bulunmayan Güneydoğu Asya ülkelerinin krizi, temelde bu ülkelerin bankacılık sisteminde bulunan ahlaki tehlike kavramı ile açıklanmaktadır. Bu konudaki teorik gelişmeler, tarihsel perspektif ve uygulamalarla ilgili geniş bilgi için bkz: Erkekoğlu ve Bilgili, 2005; Delice, 2003. 3 IMF’e göre 1975–1997 dönemi içerisinde toplam 53 ülke- de 158 para krizi ve 54 bankacılık krizi belirlenmiş, para krizlerinin 42’si gelişmiş, 116’sı gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmıştır. Bankacılık krizlerinin 12’si gelişmiş, 42’si gelişmekte olan ülkede; hem para hem de bankacılık alanındaki 32 krizin 6’sı gelişmiş, 26’sı gelişmekte olan ülkede ortaya çıkmıştır. Bu bilgilere göre belirtilen dönemde krizlerin önemli kısmı gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmıştır. Bkz; IMF (1998), World Economic Outlook, Financial Crises: Causes and Indicators, Washington DC. doğal sonucu olarak, bu dönemde çok sık sistemik sorun/kriz oluştuğu anlamına gelmektedir. Finansal/ekonomik krizlerin etkilerine gelince, krizlerin ekonomi üzerindeki etkileri krizin niteliğine, boyutuna veya etki alanına göre değişse bile, çoğunlukla, krizin çıktığı ve yayıldığı ülkelerde, finansal kesimde sıkıntı varsa bu kesimde karlılık düşmekte, verilen kredilerin bir kısmı batarken finans kesiminde bilançolar bozulmaktadır. Bu ortamda faiz oranları hızla yükselmekte, para/sermaye piyasalarında tıkanma ve borsalarda çökme gibi olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Eğer sabit veya yönetimli kur rejimi uygulanıyorsa çoğu kez aşırı değerli hale gelen ulusal paralar krizin hemen öncesinde ve kriz sırasında hızla değer yitirmekte veya devalüasyonla sonuçlanan bir döviz krizi oluşmaktadır. Bu noktada kriz reel kesime taşınınca, ekonomi resesyona girmekte, büyüme oranlarının düşmesi söz konusu olmaktadır. Ardından büyüme oranlarında görülen düşmeye paralel olarak üretimin (gelişmekte olan ülkelerde özellikle sanayi üretiminin) daralması söz konusu olmakta, üretimin daralmasına bağlı olarak işsizlik oranlarının, özellikle kent işsizliği ve gençlerde işsizlik oranının artması gibi birbirini besleyen bir fasit daire oluşmaktadır. Öte yandan iç talepte daralmaya bağlı olarak içeride satışlar ve ithalat hızla gerilemekte, özellikle ara malları ithalatının daralması üretimi tekrar daraltmaktadır. Ulusal paranın değer yitirdiği bu ortamda, dış talepte sıkıntı yoksa ihracat artışı sağlanabilmektedir. Bununla birlikte büyük ekonomiler krize girdiklerinde genel dış talep daralması nedeniyle ihracat artışı ya sınırlı kalmakta, ya da son krizde olduğu gibi ihracat ve toplam dış ticaret hacmi daralmaktadır. Bütçe açıklarını finanse etmek ve iç tüketimi daraltmak için devletçe üretilen bazı ürünlere/hizmetlere yüksek oranlı zamlar yapılmışsa, enflasyon hızla yükselmekte, eğer aksi söz konusu ise bu kez 2009’da Türkiye’de olduğu gibi enflasyon oranları gerilemektedir. Kriz küresel veya önemli ekonomilerde ortaya çıkmışsa, bu ülkelerde görülen hızlı talep daralması sonrası emtia fiyatları arasında özellikle petrol ve demir-çelik fiyatları gerilemekte, buna karşın genellikle altın fiyatları yükselmektedir. Burada son olarak krizlere karşı çözüm önerilerine değinilecek olursa, çözüm önerileri bağlamında pratikte önemli sayıda çözüm paketi sunulsa bile, çözüm önerilerinin Eğilmez’in (2009: 103–112) belirttiği gibi üç ana kategoride toplandığı söyle- Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545 nebilir. Bunlar; a)Keynes’in imdada çağrılması, yani efektif talebi artırmayı hedefleyen genişletici maliye politikalarının uygulanması, b)Daralan tüketimi tekrar canlandırmak için tüketime övgü yapılması, c)Para dağıtılması, yani kriz sırasında likiditeye sıkışan finans ve reel kesime likidite sağlamaya dönük genişletici para politikaları uygulanması olarak belirtilebilir. Bununla birlikte, çoğu kez krizin niteliği veya boyutuna göre bu önlemlerin biri veya birkaçının bir arada koordineli olarak uygulanması söz konusu olmaktadır. Bazı durumlarda bu türden geleneksel politikalar yanında, iç ve dış ekonomik dengeleri gözeten kur ve dış ticaret politikaları ve heterodoks ekonomi politikaları (ücretler, faiz ve fiyatların sabitlenmesi gibi) da devreye sokulabilmektedir. Öte yandan günümüzde daha çok ortaya çıkan ve reel kesime yansıdığında bir çeşit olumsuz çarpan etkisine yol açan finansal krizlerin daha çıkmadan önlenmesi yönünde öneriler de getirilmektedir. Bu öneriler arasında; firma ve kurumların bilançolarının doğru denetlenmesi, bütün risklerin doğru gösterilmesini veya algılanmasını sağlayan güvenilir muhasebe standartları ve kayıtlarda şeffaflık sağlanması, yasal çerçevenin iyi kurulması ve aşırı regülasyona/deregülasyona yol açmayan ancak yeterli ve iyi işleyen kuralların konulması, piyasa disiplininin bir bütün olarak sağlanması, bankacılık kesiminde ahlaki tehlike oluşmaması için yabancı bankaların piyasaya girişinin kolaylaştırılması, yıkıcı, spekülatif sermaye hareketlerinin kontrolü, kamu kesiminin görev zararı yazan hantal bankacılık kesiminin tasfiyesi, kamu ve özel kesimde aşırı dış borçlanma ve açık pozisyona girmeden kaynaklanan finansal kırılganlığa izin verilmemesi için dış borçlanmanın sınırlandırılması, batmayacak kadar büyük oluşumlara (Fanni Mae, Freddie Mac, Lehman Brothers gibi) izin verilmemesi, fiyat istikrarının sağlanması ve istikrarlı para politikası uygulamaları sayılabilir (Pıçak, Yılmaz ve Giray, 2009). A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR II. Küreselleşme, Krizler ve Küresel Yoksulluk- İşsizlik İlişkisi Bilindiği gibi, 1990’lı yılların başında ortaya atılan küreselleşme kavramı ve süreci, küreselleşme taraftarları tarafından dünyanın bir bütün olarak refahının artmasına yol açacak bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Neoliberal ekonomi politikalarını içeren bu yapı, daha geniş bir paket biçiminde Washington Uzlaşısı olarak bu yıllarda birçok gelişmekte olan ülkeye zenginleşmenin biricik yolu olarak tanıtılmıştır. Bu noktada dış ticaret ve sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış, kısa vadeli küresel sermaye hareketleri (sıcak para) de denetimden uzak biçimde en karlı olduğu alanlara/ülkelere (cari açıkları nedeniyle yüksek faizle bu açıklarını kapatmaya çalışan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere) yönelmiştir. Bununla birlikte, kısa vadeli sermaye akımlarının küresel konjonktüre paralel biçimde daha yüksek faiz veren ülkelere hızlı bir biçimde kayması, gelişmekte olan ülkelerdeki bankacılık sistemindeki ahlaki sorunlar ve spekülatörlerin bu tür ülkelerin genellikle aşırı değerlenmiş paraları üzerindeki spekülatif saldırıları ile birleşince, aynı dönemde döviz/bankacılık krizleri daha sık ortaya çıkmıştır (Toprak, 2001: 94). Bu noktada, bir yandan, yukarıda belirtildiği gibi, oluşan krizleri açıklamaya çalışan yeni nesil kriz modelleri ortaya konulurken, diğer yandan küreselleşme sürecinin krizlere zemin hazırladığı görüşleri daha sık duyulur hale gelmiştir. Bu bağlamda küreselleşme karşıtlarının belirttiği gibi, azgelişmiş ülkelerin küreselleşmenin fırsatları yerine, olumsuz yönleri ile daha sık biçimde karşı karşıya kalmaları sonucu, küreselleşme, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul hale getiren bir süreç olarak değerlendirilmeye başlanmış ve Stiglitz (2002)’in de açıkça belirttiği gibi, uluslar arası kuruluşların küresel zenginleşmeye ilişkin vaatlerine rağmen küreselleşme “büyük bir hayal kırıklığı” oluşturmuştur. Bu çerçevede bakıldığında, küresel yoksulluğun sayısal verilerle ortaya konulması küresel kapitalizmin az gelişmiş ülkeler açısından hayal kırıklığı yarattığını ve yoksulluğun ciddi boyutunu ortaya koyması açısından önem taşımaktadır. Bu bağlamda yoksulluğun ciddi boyutlara ulaştığı bazı rakamlarda kendini açıkça göstermektedir. Örneğin, dünyada günde bir dolar ve altında bir gelirle 13 Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? 14 yaşayan mutlak yoksul insan sayısı, 1987’de 1.2 milyar kişi iken, krizlerle geçen 1990’lı yıllardan sonra 2000’li yılların başında 1.5 milyar kişiye yükselmiştir (Özpınar ve Şimşek, 2003: 2). Konuyla ilgili Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) yaptığı araştırmalarda da, günümüzde dünya nüfusunun yarısının günde 2 dolardan, mutlak yoksul olarak kabul edilen 1,5 milyar insanın ise günde 1 dolardan daha az bir gelirle yaşadığına işaret edilmektedir4. Ayrıca 2008 yılı ortalarında gelişmiş ülkelerde pek hissedilmeyen ancak azgelişmiş ülkelerde ciddi anlamda protestolara yol açan küresel gıda krizi sonrası, açlık ve yoksulluk sorunu daha da ağırlaşmıştır5. Bu bağlamda dünyada her yıl 11 milyon kişinin (günde 26 bin çocuk) açlık veya yetersiz beslenme yüzünden öldüğü, 300 milyonu çocuk olmak üzere, 800 milyon insanın açlığa maruz kaldığı (Acar, 2008), 120 milyon insanın geçimini sağlamak amacıyla başka ülkelerde iş aramak zorunda kaldığı (Soyak, 2004: 39) ileri sürülmektedir. Öte yandan dünya gelir dağılımında ülkeler arası gelir eşitsizliği son 40 yılda artmış, Milonoviç (2002)’in belirttiği gibi, özellikle 1988’den sonra denge iyice bozulmuştur. Bu bağlamda, Gini katsayısı dünya geneli için 1988’de 0,63 iken 1993’de 0,66’a yükselmiş ve adaletsizlik artmıştır. Benzer biçimde dünya nüfusunun en alttaki %20’lik grubunun dünya toplam gelirinden aldığı pay son 30 yılda %2,3 den %1,4 düzeyine düşmüştür. Dolayısıyla, yukarıda belirtilen verilerin de gösterdiği gibi, küreselleşme sürecinde her ülkenin, her sektörün ve herkesin gelirlerinde eşit, dengeli ve aynı oranda bir artış oluşmamış, tersine küresel düzeyde gelir dengesizlikleri ve yoksulluk artmıştır (Batmaz ve Özcan, 2007: 43). Bu gelişmelere paralel biçimde işsizlik oranlarındaki gelişmelere bakılırsa, ILO (2010) verilerine göre, tablo 2’de görüldüğü gibi, 1999–2009 yılları arasında dünya işsizlik oranları genel olarak %5,7 ile %6,3 arasında seyretmiş, 1999–2004 döneminde işsiz sayısı görece artış gösterirken 2005–2007 yılları arasında işsiz sayısında bir azalma yaşanmış, ancak krizin çıktığı ve etkilerinin yayıldığı 2008–2009 yıllarında işsizlik oranı ve işsiz sayısı hızla artmıştır. Tablo 2: Dünya ve Gelişmiş Ülkelerde İşsizlik Oranları ve İşsiz Sayısının Gelişimi (% ve Milyon) Yıllar 1999 2000 2004 2005 2006 2007 2008 2009 * 2009 ** 2009 *** 175,2 173,2 191,0 191,1 184,8 177,7 184,9 201,9 211,5 221,2 Dünya İşsizlik Oranı 6,4 6,2 6,4 6,3 6,0 5,7 5,8 6,3 6,6 6,9 Geliş. Ülke. İşsiz Oranı 7,0 6,7 7,2 6,9 6,3 5,7 6,0 8,3 8,4 8,5 Dünya İşsiz Sayısı Kaynak: ILO, Global Employment Trends, January 2010, Geneva, pp.46-47. * alt tahmin, ** ortalama tahmin *** üst tahmin Bu çerçevede işsizlik oranının 2009’da üst sınır tahmini olarak 221 milyona ulaşması durumunda bir önceki yıla göre işsiz sayısının 35 milyon artması, alt sınır tahmini gerçekleştiğinde ise işsiz sayısının en az 17 milyon artması beklenmektedir ki, bu durum krizin dünya ve benzer biçimde gelişmiş ülkelerde önemli iş kaybına yol açacağı anlamına gelmektedir. Öte yandan ILO tanımlamasına göre çalışan yoksul (working poor) olarak tanımlanan günde 1,25 dolar ücretle çalışan ve toplam çalışanlar içinde 2008 yılında %21 civarında paya sahip kişilerinin sayısının artarak 850 milyona ve toplam çalışan içindeki paylarının %28’e kadar ulaşabileceği tahmin edilmekte (ILO, 2010) ve bu durumda geçmişte olduğu gibi finansal/ekonomik krizlerin en acımasız etkilerinin işsizlik ve yoksullaşma yönünde ortaya çıkabileceği belirtilebilir. 4 Geniş bilgi için bkz: World Bank (2000), Poverty in an Age of Globalization; World Bank (2001), World Development Report 2000-2001: Attacking Poverty, (http://siteresources.worldbank.org/ INTPOVERTY/ Resources /WDR/English-Full-Text-Report/ ch2.pdf) (Erişim: 17.03.2010) 5 Dünya Bankası Başkanı R. B. Zoellick, 2008’de küresel gıda krizi nedeniyle 100 milyon kişinin daha yoksulluğa itildiğini ifade etmiştir. bkz: R. B. Zoellick, “Poor and Hungry Cannot Afford to Wait”, World Bank President Says, 29 Nisan 2008, (http://web. worldbank.org/WBSITE/EXTERNAL/NEWS/0,,contentMDK:21749013~pagePK:34370~piPK:34424~theSitePK: Erişim: 15.03.2010). 4607,00.html. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545 III. 2008 Küresel Krizinin Sosyo-Ekonomik Yansımaları ve Önlem Paketleri 2008 yılı küresel krizi, ABD hükümetinin düşük gelirli hane halklarına yönelik konut edindirme politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler ve ABD’nin 2001 yılından itibaren uyguladığı gevşek para politikası, piyasaları yanlış yönlendirmiş, finansal türev ürünlerin menkul kıymetleştirilmesi ile konut fiyatları balonu oluşmuştur. Konut fiyatları balonunun sönmesine A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR yol açan subprime mortgage kredisi paniği (Ackerman, 2008: 331) sonrası, Lehman Brothers’ın iflası ile kriz, başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelere hızla yayılmış ve küresel krize dönüşmüştür. Küresel kriz, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri büyük oranda etkilemiş, yoğun devlet müdahalelerine rağmen birçok ülke 2008 ve 2009 yılında sanayi üretiminin hızla daraldığı bir ortamda ekonomik büyüme oranlarının gerilediği (Grafik 1) ve işsizliğin arttığı (Grafik 2) bir süreci yaşamışlardır. Grafik 1: Büyüme Oranlarının Gelişimi (2005-2011) Kaynak: IMF, World Economic Outlook Update, 26 January 2010. Grafik 1’de görüldüğü gibi, küresel krizin etkisi ülkelere yansıması sadece finansal sektörle sınırlı kalmamış, reel sektörde üretim ve büyüme oranları hızla düşmüştür. Özellikle dünya otomotiv üreticileri hızla daralan talep karşısında üretimlerini durdurmuş ve çok sayıda işçiyi çıkarmışlardır. Gelişmiş ülkelerde II. Dünya Savaşından bu yana en büyük üretim azalışlarının yaşandığı, Krugman’ın (2001) ifadesiyle krizler nedeniyle bunalım ekonomisinin 2001 yılından sonra bir kez daha geri döndüğü, bu ortamda ABD’nin üç büyük otomotiv şirketi (General Motors, Chrysler ve Ford) sıkıntıya düşmüş, bu üçlünün istediği farklı miktarlardaki kurtarma paketleri talepleri ise ABD yönetimince kabul görmemiştir. Dolayısıyla küresel kriz ortamından kaynaklanan bu daralmanın sosyo- ekonomik yansımaları bağlamında, krizin en fazla etkilerinin hissedildiği 2008 sonu ile 2009 başında işsizlik sorunu önemli bir sorun haline gelmiş, ILO tahminlerin ötesinde, dünya genelinde 50 milyon kişinin işsizlik tehlikesiyle karşılaşabileceği öngörülmüştür. Nitekim G7 ülkelerinde 2008 son çeyreğinde işsizlik %6,6 düzeyine kadar yükselmiş, AB’de kriz sonrası yaklaşık 300 bin kişi işten çıkarılmış, Avrupa genelinde %8’e ulaşan işsizlik oranları AB’ni endişeye sokmuştur. Avrupa’da işsizlik korkusu endişe yaratırken, küresel krizin etkileri göçmen ve yabancı işçilere duyulan öfke ve ırkçı yaklaşımları artırmış ve siyasi partilerin seçim kampanyalarında kullanılan olağan politika malzemesi haline gelmiştir (Elmas, 2009). 15 Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? 16 Grafik 2: Gelişmiş Ülkelerde İşsizlik Oranlarının Gelişimi (2008–2010) Kaynak: Vardareri ve Dursun, 2009: 20. *2008 gerçekleşme, 2009–2010 tahmin. Öte yandan küresel kriz, pek çok sektörde işten çıkarmalara yol açmış, Eylül 2008’in başından bu yana dünya genelinde sadece uluslararası şirketlerin işten çıkardığı kişilerin sayısı yüz binleri bulmuştur. ABD’li Citigroup 52 bin kişiyle başı çekmiş, JP Morgan Chase 9.200, Commerzbank 9.000, American Express 7.000 kişinin işine son verirken, finans kesiminde Eylül 2008’den itibaren işten çıkarılanların sayısı 100 bini aşmıştır. Finans dışı sektörlerde aynı dönemde uluslararası şirketlerin işten çıkardığı kişi sayısı da 280 bine yaklaşmıştır6. Bu gelişmelerden çıkarılabileceği gibi, kriz küresel hale gelince, bir yandan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler birbiri ardınca önlem paketleri açıklarken diğer yandan krize karşı küresel arayışlara da girmişlerdir. Bu noktada küresel arayışlara bakıldığında, liberal ekonomik sistem altında global ekonomide son 60 yılda görülen en büyük tahribatın (Blanchard, 2008) tamiri konusunda gerek G–8 ve G–20 gibi platformlar ve gerekse uluslararası örgütlerin düzenlediği toplantılar, krizden çıkış arayışlarının zeminini oluşturmuştur. Bu toplantılarda genel olarak küresel krize karşı ortak çabalara ihtiyaç duyulduğu ileri sürülürken bu ortamlarda en fazla duyulan öneriler; kapitalist sitemin özünde değil dış yapısına dönük düzenlemeler yapılması önerileri olmuştur. Örneğin bu çerçevede, küresel sistemde dolar yerine başka paralara ağırlık verilmesi, uluslararası sermaye hareketlerinin denetimsizliğine son verilmesi, uluslar arası finansal sistemin yeniden düzenlenmesi, riskler ve düzenlemeler bağlamında küresel krizden doğru derslerin çıkarılarak (Acemoğlu, 2009) liberal kapitalist sistemin yeniden düzenlenmesi önerileri getirilmiştir (Boughton, 2009: 46). Benzer biçimde, dış ticarette koruyuculuğun artması ve uluslararası ticaret kanallarının tıkanması riski nedeniyle, küresel kriz ortamında sistemik riskin arttığını ve bu ortamda uluslararası sermaye hareketlerinin küresel düzeyde koordinesi ve küresel düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu uluslararası ticaret çevrelerinde sıklıkla belirtilmiştir (UNCTAD, 2009: 15–17). Bu noktada krize karşı Keynes imdada çağırılmış ve bu anlamda mali önlem paketleri açıklanmıştır. Bu bağlamda ABD’de, banka kurtarmalarını (nakit koyma, mevduat garantisi verme, bankaları birleştirme ve statülerini değiştirme gibi) içeren biçimde 850 milyar dolarlık bir mali paket Temsilciler Meclisi ve Senatoda 8 Ekim 2008’de kabul edilmiştir. Ayrıca finansal piyasalara dönük 700 milyar dolarlık Sorunlu Varlıkları Kurtarma Programı (TARP) açıklanmış, ardından FED, 800 milyar dolarlık yeni bir teşvik planı daha açıklamıştır (TCMB, 2009). Öte yandan, kriz küresel hale gelince daha önceleri likidite sağlayan başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkeler, faiz oranlarını koordineli olarak düşürmüşler, ardından finansal kuruluşların mevduat ve diğer yükümlülüklerine garanti vermek, sermaye desteği sağlamak ile para ve maliye politikalarını gevşetmek gibi tedbirler almışlardır. Bu noktada, AB 200 milyar avroluk ortak teşvik paketini onaylamış, krizden en fazla etkilenen AB ülkelerinden İngiltere’de 680 milyar, Fransa 461 milyar dolarlık ve Almanya’da 500 milyar avroluk mali yardım paketi kabul edilmiş- 6 Star Gazetesi, “Dünya Lehman’la Sarsıldı, Türkiye Ayakta Kaldı”, 1 Ocak 2009. (http://www.stargazete.com/ekonomi/ dunya- lehman-la-sarsildi-turkiye-ayakta-kaldi-haber-159143.htm (Erişim: 12.03.2010). Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545 tir. İspanya 30, İrlanda 400, Avusturya 85, Portekiz 20, Yunanistan 28 milyar dolarlık paketler hazırlamış, Rusya 86 milyar dolarlık yardım paketini onaylamıştır. AB, IMF ve Dünya Bankası birlikte Macaristan için 20 milyar avroluk fon oluşturmuştur. IMF, Ukrayna’ya 16,5 milyar, İzlanda’ya 2,1 milyar dolarlık kredi sağlamıştır. Bu çerçevede gelişmiş ülkelerin likidite ve kurtarma operasyonları yılın son çeyreğinde yeni sorunlu varlıkları da kapsayacak şekilde genişleyerek devam etmiş ve mali destek paketleri tarihsel olarak görülmemiş boyutlara çıkmıştır7. Bu bağlamda açıklanan mali paketler, küresel krizin tüm ülkeler bazında ne kadar ciddi zararlara neden olduğunun açık bir göstergesi olmuştur. Bu noktada önlem paketlerinin de etkisiyle, krizin başladığı ABD’nin krizden çıkış yolunda olduğunu gösteren bazı olumlu verilerin Nisan ve Mayıs 2009 aylarında gelmeye başlaması üzerine beklentiler düzelmiş ve küresel krizden çıkış yolunda iyimserlik havası egemen olmaya başlamıştır. Bu bağlamda, IMF, 8 Temmuz 2009 tarihli “Dünya Ekonomik Görünümü” rapor özetinde küresel ekonomik toparlanmadan ilk kez söz etmiş ve İstanbul’da açıkladığı Ekim 2009 güncelleme raporu ile küresel ekonomiye ilişkin tahminlerde bir iyileşme öngörüsü ortaya koymuştur. IMF, 26 Ocak 2010’da açıkladığı Ekim Raporu güncellemesinde ise ekonomik iyileşme sürecine girildiğini ve gelişmiş ülkelerin 2009’un ikinci yarısından itibaren pozitif büyüme sürecine girmeleri nedeniyle iyileşme sürecinin farklı hızlarda gelişeceği öngörüsünde bulunmuştur (IMF, 2010). Bununla birlikte, krizin etkilerini başlangıçta hisseden AB ve Avrupa ülkeleri 2008 ve 2009 yıllarında, Çin, Hindistan ve bazı gelişmekte olan ülkeler bir kenara bırakılırsa krizin etkilerinin daha sonra bulaştığı Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise 2009 yılında, ekonomik faaliyetler de hızla daralmalar yaşanmış, kapasite kullanım oranlarının düştüğü, sanayi üretiminin daraldığı bu süreçte büyüme oranları negatife dönmüş ve işsizlik oranları da hızla yükselmiştir. 7 Bu konuda geniş ve kronolojik bilgi için bkz: P. A. Erdön- mez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009, ss. 85–101. A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR IV. Krizler ve Sosyo-Ekonomik Sorunlarla Mücadelenin Maliyeti Sorunsalı ve Sistem İçi Çözüm/Restorasyon Üzerine Etik/Eleştirel Bir Değerlendirme Neoliberal küreselleşme çağında “finansal krizle” kodlanan, oysa özünde kapitalizmin “yapısal krizi” olarak gerçekleşen ekonomik krizler baş gösterince sistemin çok boyutlu bir eleştirisi yerine sistem içi restorasyon veya sistemin iflası üzerine tartışmalar gündeme gelmektedir. Söz konusu tartışmalar, sistemin derin çelişkilerini bir bakıma manipüle etme işlevi görürken krizden çıkış için farklı çözüm yoları seslendirilmektedir. Keynesciliğin görünen elini (Devlet) çağıranlar, bunların biraz ötesine geçip Marks’ın ruhunu çağıranlar ve “tüketim” olgusuna sarılarak krizi atlatmaya çalışanlar sistem içi çözüme veya restorasyona kendi perspektiflerinden bakmaktadırlar. Oysa mevcut durumda sistemin restorasyonu, mali paketlerle yani krizin maliyetinin sosyalleştirilmesi/devlete havale edilmesi şeklinde gelişmektedir. Kaldı ki, söz konusu yardım paketlerinin ülkelere toplam maliyeti, yoksulluk ve işsizlik sorunlarına çözüm için katlanılan maliyetin çok üstünde seyretmektedir. Ayrıca çok uluslu şirketlerin muazzam karlarını, şirket CEO’larının yüksek ücretlerini ve küresel üretimin çok üstünde seyreden kısa vadeli spekülatif sermayenin ulaştığı noktayı görmezden gelerek kurtarma paketleriyle sadece deyim yerindeyse egemen sermayenin küresel aktörlerini kurtarmak, ahlaki bir problem teşkil etmektedir (Alakbarov, 2009: 13-17). Zira kriz, ekonomik olmanın yanı sıra işsizliği, açlığı, yoksulluğu, psikolojik ve ahlaki yıkımı, düşük ücretleri ve sömürü oranını daha ileri boyutlara taşıyan sosyal bir olgudur. Bu yönüyle kriz yapısal bir nitelik arz ettiği için sistemin restorasyonu adeta devrilen arabayı düze çıkarıp içindeki yaralı ve yardıma muhtaç yolcuları görmemek anlamına gelmekte, bu noktada Başkaya (2005: 47)’nın da belirttiği gibi, “eğer kriz sadece devrevi değil, yapısal bir krizse, artık aracı tamir ederek yola devam etmek mümkün olmamaktadır”. Bu nedenle mevcut krize çözüm sunarken veya sistemi içerden restore ederken krizin asıl mağdurlarını ve etki alanını görmezden gelmek, gerçekçi ve kalıcı bir çıkış yolu olmadığı gibi etik sınırları da zorlamaktadır. Üstelik bütün bunlar sistemin sadece içerden değil dışarıdaki faktörleri de kapsayacak şekilde çok boyutlu bir düzlemde restorasyonunu zorunlu kılmaktadır. 17 Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? 18 Zira mevcut haliyle dünya üzerinde 1 milyar insan temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda iken, 1.5 milyar kişi günde 1 dolardan az gelirle yaşarken, 3 milyar insan yeterli beslenemez ve bu sebeple sıtma, kolera ve AIDS gibi hastalıklarla mücadele ederken, ABD’de kişi başına yılda 122 kilo, Zambiya’da 12 kilo et tüketilirken Başkaya (2004: 323)’nın da belirttiği gibi dev bankaları ve şirketleri kurtarma paketleri, sadece sermayenin verimliliğini restore etmeye hizmet etmektedir. Bu bağlamda, ekonomik kriz dönemlerinde adeta batan gemideki kaptanın kıyıya çıkarılıp yolcuların kendi hallerine bırakılması misali öncelikle egemen sermayenin küresel aktörlerine el atılıp geri kalan diğer kesimlerin dışlanması veya çok gerilere itilmesi beraberinde ciddi sosyo-ekonomik ve ekolojik sorunlar meydana getirmektedir. Başta yoksulluk ve işsizlik olmak üzere, göç, insan kaçakçılığı, fuhuş, uyuşturucu kaçakçılığı, gıda krizine bağlı açlık, ekolojik tahribat ve etik yozlaşma kriz dönemlerinde dışlanan toplum kesimlerinin karşı karşıya kaldığı sorunların başında gelmektedir. Toplamda muazzam rakamlara tekabül eden kurtarma paketlerinin yanında bu sorunları gidermenin faturası yine deyim yerindeyse devede kulak kalmaktadır. Karşı karşıya kaldığımız krizi bu gerçeklik bağlamında ele aldığımızda sistem içi bir restorasyonun yeterli olmadığını, krizin etki alanını da dikkate aldığımızda sistem dışı faktörlere başvurulmasının zorunlu olduğu görülmektedir. Öte yandan ekonomik krizleri mevcut çelişkilerin muntazam ama anlık ve zorlayıcı bir çözümü olarak gören Marks, bu yönüyle krizleri, bozulan dengeyi bir süre için düzelten şiddetli patlamalar şeklinde nitelendirmektedir (Clarke, 2009: 260). Kaldı ki krizin kendisi egemen sisteme içkin olduğu için krizleri bir anlamda restorasyon olarak da okumak da mümkün olabilmektedir. Diğer bir deyişle, krizle birlikte sistemin kendini yeniden üretebilmesi ve sermayenin kendine yeni kazanç alanları bulabilmesi için kurumsal-mali restorasyon çabalarına hız vermesi gerekmektedir. Bu noktada, son yirmi yılda çok sayıda gelişmekte olan ülkeye IMF ve Dünya Bankasının katı makro ekonomik politikalar ve yapısal uyum programları uygulaması koşuluyla (bu koşullarda son yıllarda bazı gevşemeler görülse de) paketler açması ve bu ülkelerin borçlandırılması (Crotty, 2009:126) söz konusu iken son krizde olduğu gibi, zengin/gelişmiş ülkelerin genişletici talep yönlü Keynesyen politikalar uygulaması da restorasyonun eleştirilmesi gereken farklı bir boyutunu oluşturmaktadır. Sistem içi restorasyonun eleştirisi bağlamında son olarak iki noktaya temas etmekte yarar vardır: Birincisi her bir bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi fikrine dayalı bir serbest piyasa kurgusunun, kriz anında herkesin, firmaların çıkarını maksimize etmek zorunda bırakıldığı bir pratiğe dönüştürülebiliyor olması, ikincisi de krizin görünürdeki sebebi olan kredileri veren kuruluşlarla, tahvilleri derecelendiren kuruluşların birbirleriyle organik bir bağ kurmaları veya Enron yolsuzluğunda olduğu gibi muhasebe hileleri ve piyasanın yanlış bilgilendirilmesine bağlı olarak ortaya çıkan sistemin ahlâki çöküntü boyutudur (Karahanoğulları, 2008: 232–235). Özetlemek gerekirse, mevcut krizin getirdiği sosyo-ekonomik sorunlarla mücadele bağlamında sistemin içerden restore edilmesine yönelik çabalar sermayenin yeniden yapılanmasına hizmet etmekle birlikte, sisteme içkin krizlerin “şimdilik” ertelenmesine yardımcı olduğunu, kapitalist sistemin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” söyleminin kriz sürecinde “bırakınız yapsınlar, bırakınız batmasınlar” şeklinde içerik değiştirdiğini söyleyebiliriz. Bu noktada, sistemin yüzeysel resterasyonu yerine, spekülatif kazanç peşinde olan belli çıkar guruplarını, dolaylı da olsa yardım paketleriyle finanse eden geniş kitlelerin sürüklendikleri açlık ve yoksulluğu da göz ardı etmeden sistemin yapısal dinamiklerini deşifre ederek çok boyutlu bir restorasyona gidilmesi ve yeni bir uluslararası finansal mimari uzlaşısının bu noktaları içerecek biçimde oluşması yönünde çaba sarf edilmesi gerekmektedir. V. Sonuç Yerine İçinden geçtiğimiz küresel kriz, 1929 Krizi’nden sonra ortaya çıkmış ikinci büyük ekonomik krizdir. Kriz öncesinde genellikle finans piyasalarında oluşan varlık fiyatları balonunun kriz sırasında sönmesi ve sanal zenginliğin sona ermesi ile sistemde düzelme yaşandığı ileri sürülse bile krizin yarattığı sosyo-ekonomik sorunlar etkisini halen sürdürmektedir. Ekonomik krizler ve kriz yönetimi hakkında oldukça bilgi sahibi olmamıza rağmen, kriz sonucunda yüz binlerce işçinin mevcut işsizlere katılması ve bu kişilerin bireysel refahın düşmesi önemli bir sosyo-ekonomik sorundur. Ayrıca, aşırı kar hırsı ile krizin oluşmasında ve yayıl- Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 545 masında büyük payı olan büyük üreticiler ve çok uluslu şirketler yanında dünya üzerinde üretimin daralması bağlamında zarara uğrayan ve hisse senetleri değeri düşen küçük ölçekli işletmelerin/ üreticilerin sermaye kayıpları da oluşmaktadır. Bu ortamda yoksullar, daha yoksul hale gelmekte, çalışan yoksullar artmakta ve hatta açlık sorunu daha da ağırlaşmaktadır. Yaşanan bunca sosyo-ekonomik soruna rağmen, Önder (2009)’in de belirttiği gibi, günümüz iktisatçılarının ve finans uzmanlarının krizleri öngörme ve krizlere karşı etkili önlemler almada yetersiz performansının ana nedeninin, iktisatçıların kapitalist sistemin işleyiş dinamiklerini ihmal eden ve sisteme içkin kriz tetikleyicilerini çoğu kez görmeyen ve/veya görmezden gelen başat iktisat öğretisine saplanıp kalmaları olduğu söylenebilir. Oysa analizleri bağlamında değerlendirmeleri ve bazı çözüm önerileri geçmiş tarihsel gerçekliklerle daha fazla uyum gösterse bile, Marksist iktisat öğretisinden de yararlanılması ve bu çerçevede kapitalist sistemin dinamiklerinin derinlemesine sorgulanması gerekmektedir. Nitekim böyle bir sorgulama yapıldığında, kapitalist sisteminin büyük üreticilerine (çok uluslu şirketlere) hizmet etme fonksiyonunu üstlenen ama çoğu kez bunun ötesine geçerek kendi kazançlarını da maksimize etmeye çalışan ve bir koyundan iki veya üç değil otuz-kırk post çıkarmayı maharet olarak gören finans kesiminin aşırı kâr ve birikim hırsının küresel krizin temel tetikleyicileri oldukları anlaşılmaktadır. Bu noktada finans kesiminden reel kesime yayılarak, sadece gelişmiş ülkeleri değil -bazı ülkeler istisna- gelişmekte olan ülkeleri de etkisi altına alan ve krizlerin ağılaştırdığı küresel yoksulluk ve açlık sorunlarının görmezden gelindiği bu ortamda, küresel krize karşı çözüm önerilerinde, ideolojik nedenlerle Marksist öğretiyi dışlayarak, kriz karşısında klâsik ve bazı zorunlu durumlarda Keynesyen iktisat öğretisi doğrultusunda geliştirilen ekonomi politikalarına sarılmak, kriz sorununu temelinden çözememekte, sadece küresel krizin ortaya çıkardığı ekonomik sorunları palyatif çözümlerle hafifletmektedir ki, son küresel krizde de aynı tip önlemlerin alındığı görülmektedir. Kaynakça ACAR, Mustafa (2008).”Dünyada ve Türkiye’de Açlık Sorunu”, (http://www.dusuncegundem.com/sayi-43/dosya-dunyada-veturkiyede-aclik-sorunu.html 17.03.2010) A. ÜZÜMCÜ - M. DİKKAYA - D. ÖZYAKIŞIR ACEMOĞLU, Daron (2009), “Risk and Regulation: Lessons From The Crisis of 2008”, Presentation IMF / World Bank,26 May 2009, pp. 1–17. ACKERMAN, Josef (2008), “The Subprime Crisis and its Consequences”, Journal of Financial Stability Vol: 4, pp. 329–337. ALAKbarov, Naib (2009), “İktisadi Krizler, İktisadi Ahlak ve Tarihten Alınmayan Dersler”, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, Yıl: 46, Sayı: 534, Ağustos 2009, ss: 11-22. başkaya, Fikret (2005), Küreselleşmenin Karanlık Bilançosu, İstanbul: Maki Basın Yayın. başkaya, Fikret (2004), Çığırından Çıkmış Bir Dünya, İstanbul: Maki Basın Yayın. BATMAz, N. ve A. Özcan (2007), “Küreselleşmenin Ekonomik Büyüme ve Yoksulluk Üzerindeki Etkileri: Finansal Krizler”, IV. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF, 19–21 Ekim 2007, Çanakkale, ss. 37–51. BLANCHARD, Olivier (2008), “Cracks in the System: Repairing the Damaged Global Economy”, Finance & Development, December 2008, pp. 8-10. BOUGHTON, J. B. (2009), “A New Bretton Woods?”, Finance & Development, March 2009, pp. 44–46. CLARKE, Simon (2009), Marx’ın Kriz Teorisi, (Çev: Cumhur Atay), Otonom Yayınları, İstanbul. COLLYNS, Charles (2008), “The Crisis Through The Lens of History”, Finance & Development, December 2008, pp. 18–20. CROTTY, James (2009) “Global Neoliberal Rejimin Yapısal Çelişkileri” Neoliberal İktisadın Marksist Eleştirisi, (Çev: Gülsüm Akalın), Edit: G. Akalın ve U. S. Akalın, Kalkedon Yayınları, İstanbul. DELİCE, Güven (2003), “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 20, OcakHaziran 2003, ss. 57-81. (http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi20/sayi_20.htm. 18.03.2010) ELMAS, Fatma Y. (2009), ‘AB’de Sosyo-Ekonomik Kriz: Ekonomik Krizin Sosyal Maliyeti”, USAK, 22 Haziran 2009. (http:// www.usak.org.tr/makale.asp?id=1000. 20.02.2010). Eğilmez, Mahfi (2009), Küresel Finans Krizi, 5. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul. ERDÖNMEZ, P. A. (2009), “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009, ss. 85–101. ERKEKOĞLU, H. ve E. Bilgili (2005), “Parasal Krizlerin Tahmin Edilmesi: Teori ve Uygulama”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 24, Ocak-Haziran 2005, ss. 15-36. (http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi24/sayi_24.htm. 18.03.2010). ILO (2010), Global Employment Trends, January 2010, Geneva. (http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/ed_emp/emp_elm/ trends/documents/publication/wcms_120471.pdf 20.03.2010) 19 Küresel Kriz, Küresel Yoksulluk ve İşsizlik Sorunu: Sistem İçi Restorasyon Yeterli mi? 20 IMF (1998), World Economic Outlook, Financial Crises: Causes and Indicators, Washington DC. World Bank (2000), Poverty in an Age of Globalization, October 2000. Washington DC. IMF (2010), World Economic Outlook Update, 26 January 2010. World Bank (2001), World Development Report 2000–2001: Attacking Poverty, (http://siteresources.worldbank.org/INTPOVERTY/Resources/WDR/English-Full-Text-Report / ch2. pdf 17.03.2010) KARAHANOĞULLARI, Yiğit (2008), “Küresel Kapitalizmin Krizi” Tanımlamasını Hak Eden Krizin Henüz Sonlanmamış İzleği”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:63, Sayı:4, ss. 223–235. Krugman, paul (2001), Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, (Çev: N. Domaniç), İstanbul: Literatür Yayıncılık. KUTLAY, Mustafa (2009), “Küresel Finansal Krizin Türk Ekonomisine Etkileri: Türkiye’nin Kalkınması Önünde Engel mi, Fırsat mı?”, Stratejik Boyut, Ağustos-Eylül-Ekim 2009, ss. 57–65. MILONOVİÇ, B. (2002), “True World Income Distribution 1988 and 1993: First Calculations Based on Household Survey Alone”, Economic Journal, 112 (476), pp. 51–92. ÖNDER, İzzettin (2009), “Küresel Kriz ve Türkiye Ekonomisi”, MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 42, Nisan 2009, ss. 12-25. ÖZPINAR Ö. ve E. Şimşek (2003), “Küreselleşmenin Getirdiği Sorunlar ve Bu Sorunlara Çözüm Önerileri, Uludağ Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt XXII, Sayı 2, 2003, ss. 1–11 PIÇAK, M. S. Yılmaz ve Y. Giray (2009), “Küresel Ekonomik Finansal Krizleri Önleme ve Yönetme Sorunsalı”, Mevzuat Dergisi, Sayı: 137: Mayıs 2009. (http://www.mevzuatdergisi.com /2009/ 05a/03.htm 20.03.2010). ROUBINI, Nouriel. (2010), “Ekonomik İyileşme Çok Çirkin Olacak”, NTVMSNBC, 21 Temmuz 2009, http://www.ntvmsnbc. com/id/24985097/ (Erişim: 20.02.2010). SOYAK, Alkan (2004). “Yapısal Uyum Programları İle Yoksulluk İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme”, Bilim ve Ütopya Dergisi, Sayı: 125, Kasım 2004, ss. 36–45. STAR GAZETESİ, “Dünya Lehman’la Sarsıldı, Türkiye Ayakta Kaldı”, 1 Ocak 2009. (http://www.stargazete.com/ekonomi/ dunya-lehman-la-sarsildi-turkiye-ayakta-kaldi-haber-159143. htm 12.03.2010). STIGLITZ, J. E. (2002). Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı, (Çev: A. Taşçıoğlu ve D. Vural), Plan B Yayınları, İstanbul. TAYLOR, John B. (2009), “The Financial Crisis and The Policy Responses: An Empirical Analysis of What Went Wrong”, NBER Working Paper, No: 14631, pp. 1–32. TCMB (2009), Finansal İstikrar Raporu, Sayı: 8, Mayıs 2009. TOPRAK, Metin (2001), Küreselleşme ve Kriz: Türkiye ve Dünya Deneyimi, Siyasal Kitabevi, Ankara. UNCTAD (2009), The Global Economic Crisis: Systemic Failures and Multilateral Remedies, Report by the UNCTAD Secretariat Task Force on Systemic Issues and Economic Cooperation, UN Publication, UNCTAD/GDS/2009/1. VARDARERİ A. Demet ve G. Dursun (2009), “Finansal Kriz, Yansımaları ve Değişimin Zorunluluğu” EconAnadolu 2009: International Conference in Economics, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 17–19 June 2009, pp. 1–37. ZoellIck, R. B. “Poor and Hungry Cannot Afford to Wait”, World Bank President Says, 29 Nisan 2008, (http://web.worldbank. org/WBSITE/EXTERNAL/NEWS/0,,contentMDK:2174901 3~pagePK:34370~ piPK:34424~theSitePK: 4607,00.html 15.03.2010).