SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ EKONOMİLERDEKİ KRİZLERİN BAŞ ETKENİ OLABİLİR Mİ ? SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ EKONOMİLERDEKİ KRİZLERİN BAŞ ETKENİ OLABİLİR Mİ ? Sermaye piyasası, ekonomide finansal sistemi oluşturan unusurlardan biridir. Finansal sistem ise, tasarruf sahipleri ile fon ihtiyacı olan taraflar arasındaki fon alış verişini sağlayan kurumlar, finansman araçları, finans kurumları, bu kurumları düzenleyen ve denetleyen kurullardan oluşan yapıdır. Finansal sistemin başlıca görevi, piyasadaki mevcut tasarrufların en verimli yatırım alanlarına yönelmesini sağlamak ve fon alış verişi sırasında doğabilecek riskleri önlemek ve yönetmektir. Finansal sistem, üç unsurdan oluşur; sigortacılık ve sermaye piyasaları. Bankacılık, Sermaye piyasaları, fon sahibi kişilerin yani yatırımcıların birikimlerini, belli bir getiri beklentisi ile yatırım araçlarında değerlendirdiği piyasadır. Fon ihtiyacı olan kişiler ise, sermaye piyasasınını kullanarak, ihraç ettikleri hisse senedi veya borçlanma senetleri aracılığıyla finansman sağlarlar. Risk yönetiminin yanı sıra, sermaye piyasası küçük tutarlarda tek başına ekonomiye yararlı olamayan birikimlerin de borçlanma ve hisse senedi gibi menkul kıymetlere yatırılarak, yatırıma dönüşmesini sağlayan ve hareketlilik getiren bir piyasadır. böylece ekonomiye Birincil Piyasa; Hisse senedi, tahvil vb. menkul kıymetleri ihraç eden, fon ihtiyacı olanlar ile tasarruf sahibi olanların direkt karşılaştığı piyasadır. “Halka arz” bir birincil piyasa örneğidir. Halka arz olan şirket, finansman sağlamak amacıyla, hisse senedi ihraç eder ve tasarruf sahipleri de bu hisse senetlerine yatırım yaparak tasarruflarını değerlendirmiş olurlar. İkincil Piyasa; Menkul kıymetlerin nakite çevrilmesinin sağlandığı piyasadır. İkincil piyasadaki menkul kıymetler daha önceden alım satıma konu olmuştur. İkincil piyasada, menkul kıymetler (hisse senedi, pay senedi, vadeli işlem sözleşmeleri, varantlar, opsiyonlar vb) aracı kurumlar aracılığıyla alınıp satılırlar. Direkt yatırımcılar ve ihraççılar alım satım yapamaz. Kısaca ikincil piyasa, menkul kıymetlerin yatırımcılar arasında, aracı kurumlar vasıtasıyla el değiştirdiği piyasadır. İkincil piyasanın en organize örneği, menkul kıymet borsasıdır. Kanun ve nizamlarda amaçları çok güzel anlatılmış olan sermaye piyasası araçları günümüzde gerçek amaçlarına ulaşmakta yeterli midir? Yoksa daha çok kriz sebebi midir? Bakmak lazım günümüzde yatırım yapmak üretmek çok maliyetli bir iş olarak karşımıza çıkmakta. Para piyasalarında para alış verişi yapmanın riski üretim yapmanın riskinden daha az maliyetli olması üretim piyasaları olan sanayi sektöründe imalat verilerinin düşmesine ve krizler neden olmaktadır. Kriz; herhangi bir mal, hizmet, faktör veya döviz piyasasındaki fiyat veya miktarlarda kabul edilebilir bir değişme sınırının dışında gerçeklesen dalgalanmalardır. Krizler, finansal yatırımcıların ülke koşullarının riskli hale geldiği konusundaki beklentilerine bağlı olarak, giriştikleri spekülatif ataklar sonucu başlar ve bu atakların yoğunluğu nispetinde şiddet kazanır. Finansal krizler; döviz ve hisse senedi piyasaları gibi finans piyasalarındaki şiddetli fiyat dalgalanmaları veya bankacılık sisteminde geri dönmeyen kredilerin aşırı şekilde artması sonucunda yaşanan tanımlanabilir. Finansal Krizin ciddi ekonomik sorunlar olarak da Nedenleri Finansal krizlerin aşırı borçlanma, uluslararası sermaye hareketleri, döviz kuru politikaları gibi birçok nedeni bulunmaktadır. Biz bu nedenleri aşağıda kısaca inceleyeceğiz. 1. Aşırı Borçlanma Gelişmekte olan ülkelerde uygulanan kamu harcamalarına dayalı genişletici maliye politikaları finansal krizin en önemli nedenlerinden birisidir. Kamu kesimi borçlanma gereğinde ortaya çıkan aşırılık ülkelerde yatırım yapan kişi ve kurumlar için geleceğe yönelik belirsizlik riskini artırmaktadır. Son dönemde bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yaşanan krizler, etkin ve sağlıklı çalışan bir borç yönetiminin önemini ortaya çıkarmış ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin finansal krizlere olan yatkınlıkları nedeniyle kendileri için etkin borç yönetim politikaları oluşturmalarını zorunlu hale getirmiştir. Borç yönetim politikaları her ne kadar krizlerin ana nedeni olmasa da, borç portföyünün vade yapısı, faiz oranı ve para cinsi kompozisyonun yanı sıra, devletin verdiği doğrudan ve dolaylı garantiler de krizlerin derinleşmesinde önemli roller oynamaktadır. Etkin borç yönetimi olmak koşuluyla borçlanmanın kriz dönemlerinde etkili bir politika aracı olduğu kabul edilmektedir. Borç yönetimi, dünyanın pek çok ülkesinde belirli kriz (enflasyon ve deflasyon ) dönemlerinde iyi bir kriz önleme aracı olmuştur. Ne var ki, günümüzde borçlanmanın krizi önlemedeki olumlu etkilerinden daha çok onun krizi tetikleyen yönü üzerinde durulmaktadır. Örneğin, Latin Amerika, Güney Asya ve Rusya krizleri neticesinde ülkelerin borç stokları artmış ve dolayısıyla borçlanma sadece bu borçların çevrilebilmesi için gündeme getirilmiştir. Şimdi ise Yunanistan ve AB ülkeleri borç/ gsmh oranları birlik tarafından belirlenen kriterlerin çok üzerindedir. 2.Uluslararası Sermaye Hareketleri Finansal küreselleşmenin hızlanması ve özellikle 1990’lı yıllardan sonra uluslar arası sermayenin dünya ölçeğinde serbestçe dolaşma imkanını bulması nedeniyle, dünyada ekonomik krizlerin arttığı gözlenmektedir. Dolayısıyla, uluslararası sermaye hareketlerinin artmasıyla ekonomik krizler arasında çok yakın bir korelasyonu bulunmaktadır. Sermaye hareketleri doğrudan yatırım ve portföy yatırımı olmak üzere iki ana bölümde incelenmektedir. Doğrudan yabancı yatırım, sabit sermaye yatırımı adı altında, sermayenin kaynak ülkeden yatırıma ev sahipliği yapacak ülkedeki şirket hisselerinin uluslararası yatırımcılar tarafından en az % 10’unun alınması şeklinde kendini gösterir. Sabit sermaye yatırımlarına ek olarak doğrudan yatırımın ülkelere girişi; şirket birleşmesi ya da devri, özelleştirme uygulamaları, ortak girişim, stratejik ortaklık ya da devam eden faaliyetlerin genişletilmesi ile de mümkündür. Doğrudan yabancı yatırımların dışında ortaya çıkan ve tahvil ya da hisse senedine doğrudan yatırım şeklinde gerçekleşmeyen, mobilitesi oldukça yüksek olan yatırımlar ise portföy yatırımı içine girer ve uluslar arası hukuk ve ilgili ülke hukuku çerçevesinde örgütlenmiş piyasalarda işlem görürler. Bununla birlikte, IMF, opsiyonlar gibi türev ürünleri dolaylı yatırımlar grubuna dahil etmektedir. Finansal krizlere neden olan, sermaye hareketlerinin ikinci grubunda yer alan portföy yatırımlarıdır. Sıcak para olarak da adlandırılan bu sermaye hareketleri girmiş olduğu ülkenin refahını başlangıçta artırmaktadır. Ne var ki; daha sonra ülke ekonomisinin kırılganlığına paralel olarak ani çıkışlar yaparak, ülkenin çok daha kötü bir duruma sürüklenmesine neden olmaktadır. Finansal krizle karşı karşıya kalan ülkelere bakıldığında kriz öncesi dönemde bu ülkelerde ithalat patlaması yaşandığı ve dış açıkların büyüdüğü görülmektedir. Kısa vadeli sermaye hareketlerine ihtiyaç duyan bu tür ülkelerde, Cari işlemler açığının milli gelir içindeki payının % 4’ü aşması risk olarak ifade edilmektedir. Meksika, Asya ve Türkiye krizlerinde de bu oran % 4’ün üzerine çıktığı görülmüştür. Krizle bağlantılı olan bütün ülkelerin ortak özelliği, ödemeler bilançosu cari işlemler dengesi açıklarının yanında, bu açıkları aşan miktarda yabancı sermayenin söz konusu ekonomilere yönelmiş olmasıdır. İşin ilginç yanı genel itibari ile bu ülkelerin gelişmekte olan ülkeler grubunda yer alması ve ülkelere giren yatırım portföyü içerisinde kısa vadeli sermaye hareketlerinin hızla yükselmesidir. 3. Döviz Kuru Politikaları Döviz kurlarında ortaya çıkabilecek istikrarsızlıklarla krizler arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Döviz kurunun belli bir çapaya bağlanarak sabitlenmesi ya da reel değerinin altında baskıda tutulması, finansal sektörü krizlere karşı daha kırılgan hale getirmektedir. Krizin meydana gelmesi için mutlaka yurtiçi (para, maliye) politikalarla, dış ekonomik ilişkilere ilişkin (döviz kuru) politikalar arasında tutarsızlıklar olmalıdır. SONUÇ Günümüzde küreselleşmenin hız kazandığı bir süreç başlamıştır. Bu sayede uluslararası sermaye hareketleri geçmişe nazaran artış göstermiştir. Uluslararası para ticareti, uluslararası mal ticaretinin önüne geçmiştir. İnternet ve teknoloji kullanımının yaygınlaşması da bu süreci daha da hızlandırmıştır. Uluslararası sermaye kısa vadeli karlara tercih etmektedirler. Uluslararası sermayenin mali piyasalara anlık giriş çıkışları finansal piyasaları alt üst etmiş ve küresel krizlere sebep olmuştur. Tobin vergisi kısa vadeli fon giriş çıkışlarına önlem olarak düşünülmüştür. Spekülasyonlar ve spekülatif hareketler zaman zaman dünya ekonomisini de zor durumda bırakmıştır. Finansal kriz endişesi finansal kırılganlığın olmadığı bir finansal piyasa oluşturulması düşüncesini de ortaya çıkarmıştır; fakat anlık sermaye hareketlerinin yasaklanamaması ve engellenmesinin imkânsız olması bu düşünceyi imkansız kılmıştır. Küresel hareketin engellenmesi küreselleşmeye tezat olsa da paradan para kazanan günümüz sistemi krizlerle sarsılmaya mahkûmdur.