İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı

advertisement
T.C.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
ORMANCILIK VE SU ŞURASI
21-23 Mart 2013
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN
SU KAYNAKLARINA ETKİSİ: TAŞKIN VE KURAKLIK
ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
SORUMLU BİRİM: DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
20 Aralık 2012
İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi:
Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu
Çalışma Grubu Başkanı : M. Sait TAHMİSCİOĞLU
Çalışma Grubu Bşk. Yrd. : A. Deniz ÖZDEMİR
Raportörler
: Dilek DEMİREL YAZICI, Ayşegül YILMAZ, Engin YILDIRIM
Çalışma Grubu Koordinatörü : İbrahim BİROĞLU
Çalışma Grubu Listesi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
Adı-Soyadı
Kurumu
Görevi
M. Sait TAHMİSCİOĞLU
İbrahim BİROĞLU
A.Deniz ÖZDEMİR
Dilek Demirel YAZICI
Nesrin ÖZCAN
Hülya Kesmük YÜCEL
Nedim YEŞİL
Engin YILDIRIM
Dr. Hande AKÇAKOCA
Nur KURU
Suna TEKİNER
İlyas BULUT
Yücel KAYA
Hikmet EROĞLU
Ayşegül YILMAZ
Nuriye AYDIN
Meryem Aslı TOKLU
Kamil CEYHAN
Hasan DENİZ
Dr. Akın SEMERCİ
Bahattin AYDIN
Ayşe Yıldırım COŞKUN
Satuk Buğra FINDIK
Aysen Pervin GÜNGÖR
Hülya SİLKİN
Işıl SAKIN
Yücel FIRAT
Mehmet ÜNAL
Filiz ŞENER
Kemal PEKDOĞAN
Dr. İnci TEKELİ
Ömer ÖZTÜRK
Özlem ŞENZEYBEK
Demet ŞAHİN
Prof. Dr. Osman ÖZDEMİR
Prof. Dr. İlhami ÜNVER
Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU
Dr. Ahmet ÖZTOPAL
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Orman Genel Müdürlüğü
Meteoroloji Genel Müdürlüğü
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Gn. Md.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TRGM
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TRGM
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TRGM
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TAGEM
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Bşk.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Bşk.
Gazi Ü. Mühendislik Fak., İnşaat Mühendisliği Bölümü
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
İTÜ Uçak ve Uzay Bilm. Fak. Meteoroloji Müh. Bölm.
İTÜ Uçak ve Uzay Bilm. Fak. Meteoroloji Müh. Bölm.
Daire Başkan Yrd.
Şube Müdürü
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Şube Müdürü
Şube Müdürü
Şube Müdürü
Uzman Yrd.
Uzman Yrd.
Şube Müdürü
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Mühendis
Uzman
Mühendis
Mühendis
Öğretim Üyesi
Öğretim Üyesi
Öğretim Üyesi
Öğretim Üyesi
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
İÇİNDEKİLER
1.
MEVCUT DURUM VE KAYDEDİLEN GELİŞMELER......................................................... 1
1.1.
İklim Değişikliği ..................................................................................................................... 1
1.1.1.
İklimde Gözlenen Değişimler ....................................................................................... 1
1.1.2.
İklim Projeksiyonları .................................................................................................... 5
1.2.
İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi .................................................................... 12
1.2.1.
Su Kaynakları .............................................................................................................. 15
1.2.2.
Taşkın ve Kuraklık ...................................................................................................... 18
1.3.
İklim Değişikliği ve Su Kaynakları Konusundaki Mevcut Belgeler ............................... 23
1.3.1.
Dokuzuncu Kalkınma Planı........................................................................................ 24
1.3.2.
Kurumların Stratejik Planları ................................................................................... 25
1.3.3.
Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010-2020) ......................................................... 27
1.3.4.
Ulusal Bildirimler ........................................................................................................ 28
1.3.5.
İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP) ............................................................ 28
1.3.6.
Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ........................................ 29
1.3.7.
Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı (2008-2012) .................. 30
1.4.
İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisine Uyum Çalışmaları ................................ 31
1.4.1.
İklim Değişikliğine Uyum Konusundaki Tanımlamalar .......................................... 31
1.4.2.
Ülkemizde İklim Değişikliğine Uyum Kapsamında Sürdürülen Çalışmalar ......... 32
1.4.2.1. Su Kaynakları Planlaması .................................................................................... 34
1.4.2.2. Havza Yönetim Planları ve Havza Koruma Eylem Planları ............................. 35
1.4.2.3. Yeraltısularının Korunması ................................................................................. 37
1.4.2.4. Hidroelektrik Santral (HES) Potansiyelinin Geliştirilmesi .............................. 38
1.4.2.5. Su Yapıları İşletme Çalışmaları........................................................................... 39
1.4.2.6. Taşkın Kontrolü ve Yönetimi............................................................................... 41
1.4.2.7. Kuraklık Yönetimi ................................................................................................ 47
1.4.2.8. Çölleşme ile Mücadele, Erozyon ve Rüsubat Kontrolü Çalışmaları ................ 48
1.4.2.9. Su Tasarrufu.......................................................................................................... 50
1.4.2.10. Kapasite Geliştirme ve Ar-Ge Çalışmaları ......................................................... 53
1.5.
2.
İDEP İzleme Çalışmaları .................................................................................................... 55
KARŞILAŞILAN DARBOĞAZLAR ........................................................................................ 58
2.1. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılan Çalışmalarda
Karşılaşılan Sorunlar ...................................................................................................................... 58
3.
SONUÇLAR VE ÖNERİLER .................................................................................................... 59
3.1. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılması Gereken
Çalışmalar ........................................................................................................................................ 59
3.1.1.
Yapılması Önerilen Çalışmalar .................................................................................. 59
3.1.2.
İDEP Kapsamında Yer Alan Çalışmalar .................................................................. 61
i
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
4.
KAYNAKLAR ............................................................................................................................. 64
5.
EKLER ......................................................................................................................................... 65
1.Akarsu ve Dere Yataklarının Islahı ile ilgili (2010/5) Sayılı Başbakanlık Genelgesi.
2.Dere Yatakları ve Taşkınlar ile ilgili (2006/27) Sayılı Başbakanlık Genelgesi.
3.Islah ve Taşkın Koruma Tesislerinin Projelendirme Esasları ile ilgili (2010/10) Sayılı DSİ
Genel Müdürlüğü Genelgesi.
4.Taşkınlar Hakkında (2010/07) Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Genelgesi.
İNDEKS
AÇA
AFAD
AR4
BMİDÇS
COP
ÇEM
ÇŞB
DSİ
EEA
EMCC
GEF
GCM
GTHB
HES
ICCAP
: Avrupa Çevre Ajansı
: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
: 4. Değerlendirme Raporu, IPCC (Fourth Assessment Report)
: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
: Taraflar Konferansı (Conference of the Parties)
: Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü
: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
: Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency)
: Doğu Akdeniz İklim Merkezi (Eastern Mediterranean Climate Center)
: Küresel Çevre Fonu (Global Environment Facility)
: Küresel İklim Modeli (Global Climate Model)
: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
: Hidroelektrik Santral
: Kurak Alanlarda Tarımsal Üretim Sistemlerine İklim Değişikliğinin Etkisi Projesi
(Impact of Climate Change on Agricultural Production in Arid Areas)
IPCC
: Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change)
İDEP
: İklim Değişikliği Eylem Planı
İDKK
: İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu
İSKİ
: İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi
KAMAG : Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı, TUBİTAK
KHGM : Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (mülga)
MDGF : Binyıl Kalkınma Hedefleri Fonu (Millennium Development Goals Fund)
MGM
: Meteoroloji Genel Müdürlüğü
NOAA
: ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (National Oceanic and Atmospheric
Administration)
OGM
: Orman Genel Müdürlüğü
SCADA : Veri Tabanlı Kontrol ve Gözetleme Sistemi (Supervisory Control and Data Acquisition)
SRES
: IPCC Emisyon Senaryoları Özel Raporu (IPCC Special Report on Emissions Scenarios)
SYGM
: Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
TAIEX : Teknik Destek ve Bilgi Değişim Ofisi (Technical Assistance and Information Exchange)
TAKEP : Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı
TAR
: 3. Değerlendirme Raporu, IPCC (Third Assessment Report)
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
TUBİTAK:Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu
TUDES : Türkiye Ulusal Deniz Seviyesi İzleme Sistemi
TUİK
: Türkiye İstatistik Kurumu
UNCCD : Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (United Nations Convention To
Combat Desertification)
UNDP
: Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (United Nations Development Programme)
UNFCCC : Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework
Convention on Climate Change)
USGS
: Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmalar Merkezi (United States Geological
Survey)
ii
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
1.
MEVCUT DURUM VE KAYDEDİLEN GELİŞMELER
1.1. İklim Değişikliği
Dünyamızın 4,5 milyar yıllık varoluş periyodunda iklim sisteminde, milyonlarca yıldan on
yıllara kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal etmenler ve süreçlerle birçok değişiklik
olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz
seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış,
ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler meydana getirmiştir (TBMM, 2008).
19. yüzyılın ortalarından beri iklimdeki bu doğal değişebilirliğe ek olarak sanayinin
gelişmesiyle birlikte ilk kez insan etkinliklerinin de iklimi etkilediği yeni bir döneme
girilmiştir. Fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve
sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı
artışın doğal sera etkisini (Yeryüzünde ve atmosferde tutulan ısı enerjisi, atmosfer ve
okyanus dolaşımıyla Yeryüzünde dağılır ve uzun dalgalı yer radyasyonu olarak atmosfere
geri verilir. Bunun bir bölümü, bulutlarca ve atmosferdeki sera etkisini düzenleyen sera
gazlarınca - su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O), ozon
(O3), vb. - soğurularak atmosferden tekrar geri salınır. Bu sayede Yerküre yüzeyi ve alt
atmosfer ısınır. Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini
düzenleyen bu sürece doğal sera etkisi denmektedir) kuvvetlendirmesi sonucunda
Yerküre’nin ortalama yüzey sıcaklıklarında artış meydana gelmiştir (TBMM, 2008).
Küresel ısınma, küresel ortalama sıcaklık artışının uzun-dönemli eğilimi anlamına gelir.
İklim değişikliği ise adından da anlaşılacağı gibi küresel ortalama sıcaklık artışıyla
sonuçlanan küresel iklimdeki değişikliktir (www.skepticalscience.com).
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) Tanımlar
bölümünde; “İklim değişikliği, karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim
değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan
insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” biçiminde tanımlanmıştır
(UNFCCC, 1994).
Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin, kar örtüsünün, kara ve deniz buzullarının erimesi,
deniz seviyesi yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının,
taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi, kuraklık, erozyon,
çölleşme, salgın hastalıklar, tarım zararlıları gibi, insan yaşamını ve sağlığını, sosyoekonomik
sektörleri ve ekolojik sistemleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek önemli
sonuçlarının olabileceği öngörülmektedir (IPCC, 2001b).
1.1.1. İklimde Gözlenen Değişimler
NOAA (National Oceanic and Atmospheric Administration) tarafından 1901-2000
periyotunda gözlenen değerler baz alınarak tahmin edilen küresel yıllık ortalama yüzey
sıcaklığı 13,9 oC’dir. Aylık ortalama sıcaklığın en düşük olduğu ay 12,0 oC ile Ocak ayı, en
yüksek olduğu ay ise 15,8 oC ile Temmuz ayıdır (Tablo 1).
Küresel değerlendirmelere baktığımızda son 100 yıl (1906-2005) boyunca sıcaklık artışının
doğrusal olduğu tahminiyle küresel yüzey sıcaklıklarında ortalama 0,74 ° C ± 0.18 ° C artış
olmuştur. Son 50 yılda sıcaklık artışının hızı neredeyse son 100 yılda olan artışın iki katıdır
(her on yılda 0.13 ° C ± 0.03 ° C / 0.07 ° C ± 0.02 ° C ) (IPCC, 2007).
1 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Tablo 1. Küresel aylık ortalama sıcaklıklar (NOAA).
Şekil 1’de 1901-2000 dönemine göre 1880 yılından itibaren NOAA verilerine göre
oluşturulan küresel yıllık sıcaklık anomalisine baktığımızda son yıllardaki sıcaklıklardaki
artış net olarak görülmektedir.
KARA VE OKYANUS ÜZERİNDEKİ KÜRESEL YILLIK ORTALAMA SICAKLIK
0.60
0.40
0.20
0.00
1880
1882
1884
1886
1888
1890
1892
1894
1896
1898
1900
1902
1904
1906
1908
1910
1912
1914
1916
1918
1920
1922
1924
1926
1928
1930
1932
1934
1936
1938
1940
1942
1944
1946
1948
1950
1952
1954
1956
1958
1960
1962
1964
1966
1968
1970
1972
1974
1976
1978
1980
1982
1984
1986
1988
1990
1992
1994
1996
1998
2000
2002
2004
2006
2008
2010
1901-2000 Dönemine Göre Anomali (oC)
0.80
-0.20
-0.40
-0.60
Yıllar
Şekil 1. Küresel sıcaklık anomalisi (1880-2011, NOAA)
2011 yılı sonu itibariyle NOAA verilerine göre yapılan bu değerlendirmeye göre 2010 ve
2005 yıllarının en sıcak yıllar olduğu görülmüştür. Bunları 1998 yılı izlemektedir. 2003 yılı
da en sıcak üçüncü yıl olmuştur. 1850’den beri 1995 yılı dahil son 17 yıl içinde 1996 yılı
hariç olmak üzere tüm yıllar en sıcak ilk 11 yıl içinde yer almaktadır (Tablo 2).
IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) 2007 yılında yayınlanan 4.
Değerlendirme Raporu’nda (AR4) aşağıdaki bulgular yer almıştır.
Karasal alanlar okyanuslardan daha hızlı ısınmaktadır. Dünya geneline bakıldığında karasal
alanların yüzey sıcaklıkları okyanusların yüzey sıcaklıklarından 1979 sonrasında yaklaşık iki
kat daha fazla artmıştır (her on yılda 0.27 ° C karasal alanlar için, 0.13 °C okyanus yüzey
sıcaklıkları için).
2 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Kış aylarında (Aralık’tan Şubat’a kadar) ve ilkbaharda
(Mart’tan Mayıs’a kadar) kuzey yarım kürede en fazla sıcaklık
artışı gözlenmiştir. Sıcaklık değişimlerindeki ekstremler
iklimdeki ısınmayla tutarlıdır.
Tablo 2. En yüksek sıcaklık
anomalisi
görülen
yıllar
(NOAA
verilerine
göre
oluşturulmuştur, DSİ)
Orta enlemlerde %70-%75 veri mevcut olan karasal alanlarda,
don olan gün sayısında yaygın bir azalma, aşırı sıcak ve aşırı
soğuk (ekstrem) gün sayısında da azalma görülmüştür. En
belirgin değişiklik 1951-2003 dönemi boyunca daha seyrek
gerçekleşen (en düşük %10, 1961-1990 dönemi için) soğuk
geceler için olmuştur. Sıcak gece (en yüksek %10) daha sık
olmuştur.
30 °N kuzeyde 1900 – 2005 döneminde yağış genellikle
artmıştır fakat 1970’lerden sonra tropikal bölgelerde düşme
eğilimi hakimdir. Kuzey ve Güney Amerika, Kuzey Avrupa
ve Kuzey ve Orta Asya daha nemli fakat Sahel, Akdeniz,
Güney Afrika ve Asya’nın Güney kesimleri daha kurak
olmuştur.
Yağış desenindeki değişiklikler sıcaklık değişikliğine göre
daha çok alansal ve mevsimsel değişkenler içerir, fakat
ölçülen yüzey akışlarla tutarlı yağışta anlamlı değişiklikler
görülebilmektedir.
Aşırı yağış olaylarında da önemli artışlar görülmektedir. 1970’lerden itibaren özellikle
tropikal ve sub-tropikal bölgelerde kuraklık daha yaygın hale gelmiştir.
Dağlardaki buz ve kar kütleleri her iki yarım kürede de ortalama olarak düşmüştür.
Buzullardaki bu yaygın düşüşler deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmuştur. 1961
ve 2003 yılları arasında küresel deniz seviyesinde ortalama yılda 1,8 mm artış olmuştur. 1993
ve 2003 yılları arasında bu artış yaklaşık 3,1 mm (2,4 ile 3,8 arası) olmuştur.
Ülkemize baktığımızda; Türkiye’nin 1971-2000 periyotunda yıllık ortalama sıcaklığı
13,2°C’dir. Yağış dağılımı ise alansal ve zamansal olarak büyük farklılık gösterir. Ayrıca,
Türkiye yağışlarında mevsimsellik oldukça kuvvetlidir. Yıllık toplam yağışın yaklaşık %40’ı
kış, %27’si ilkbahar, %10’u yaz ve %24'ü sonbahar mevsiminde gerçekleşir. Yeraltı ve
yerüstü su kaynaklarının beslenmesi açısından, kış ve bahar mevsimlerindeki yağışın tutarı ve
çeşidi de önemlidir. Türkiye’nin yıllık toplam yağış ortalaması 1961-1990 döneminde 647,6
mm iken, 1970’lerle birlikte etkili olan kuraklaşmanın etkisiyle, 1971-2000 döneminde 635,0
mm olarak ölçülmüştür. Türkiye’nin en çok yağış alan yerleri, Karadeniz ve Akdeniz kıyı
bölgeleri ile yüksek dağlık alanlardır. Yıllık ortalama yağış tutarının en yüksek olduğu yöre,
yaklaşık 2300 mm dolayında yağış ile Rize’dir. Buna karşılık, iç ve doğu Anadolu
bölgelerinde, özellikle alçak ova ve tektonik kökenli derin vadi ve çukurluklarda yıllık
ortalama yağış tutarları, 350-400 mm’nin altına düşer.
Türkiye’deki klimatolojik ve meteorolojik ölçüm ve gözlemlerinden sorumlu tek kuruluş olan
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) Küçük Klimatoloji, Büyük Klimatoloji ve
Sinoptik Meteoroloji istasyonlarında 1950‐2010 döneminde kaydedilen aylık ortalama
(günlük ortalamaların aylık ortalaması) hava sıcaklığı verileri (°C) ile aylık toplam yağış (mm
ya da kg/m2) verileri kullanılarak değerlendirme yapılmıştır. İstasyon verilerindeki uzun süreli
eğilimleri ve değişimleri belirlemek amacıyla, zaman dizilerine Mann‐Kendall sıra ilişki
3 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
katsayısı yöntemi uygulanmıştır (Sneyers, 1990; Türkeş vd. 2002), (II. Ulusal Bildirim,
2012). İkinci Ulusal Bildirim’de yer alan değerlendirmeler aşağıda verilmektedir.
Sıcaklık Eğilimleri: Yıllık ortalama, yıllık ortalama maksimum ve yıllık ortalama minimum
hava sıcaklıklarında, istasyonların çoğunluğunda belirgin bir ısınma eğilimi görülür.
Gözlenen ısınma eğilimi, çoğu istasyonda istatistiksel açıdan önemlidir (Şekil 2).
Zayıf ısınma ve soğuma eğilimleri, genel olarak Karadeniz Bölgesi ile İç ve Doğu Anadolu
bölgelerinin kuzey bölümlerine dağılmış durumdadır. Tüm bu sonuçlar, ötekilerin yanı sıra,
insan kaynaklı küresel iklim değişikliğinin en belirgin ve görece kolay belirlenen
sonuçlarından birisi olan küresel ısınmanın Türkiye’de etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Şekil 2. Türkiye yıllık ortalama hava sıcaklıklarındaki uzun süreli eğilimlerin alansal dağılış desenleri.
Yağış Eğilimleri: Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, yağış değişimleri uzun süreli
eğilimlerden çok, çeşitli değişim ve dalgalanma biçimleriyle birlikte kurak ve nemli (yağış)
dönemlerin sıklıklarında ve büyüklüklerinde belirlenen önemli değişiklikler biçiminde
olmaktadır (Tatlı ve Türkeş, 2011; Trenberth vd., 2007; Trigo vd., 2006; Türkeş, 2003, 2011;
Türkeş ve Acar Deniz, 2011; Türkeş ve Erlat, 2003, 2005; Türkeş ve Tatlı, 2009; Türkeş vd.,
2009a, 2009b).
Yıllık toplam yağışlarda, Türkiye’nin Akdeniz yağış rejiminin egemen olduğu batı ve güney
bölgelerinde bir azalma eğilimi görülür. Öte yandan, Trakya’nın Tekirdağ ve İstanbul yöreleri
ve Karadeniz Bölgesi ile İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin kuzey ve doğu bölümlerinde yıllık
toplam yağışlarda bir artma eğilimi egemendir (Şekil 3).
Şekil 3. Türkiye yıllık toplam yağış tutarlarındaki uzun süreli eğilimlerin alansal dağılış desenleri.
4 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Deniz Seviyesi Eğilimleri: Özellikle iklim değişimleri ve erken uyarı sistemleri için gerçek
zamanlı deniz seviyesi verilerine olan gereksinim giderek artmaktadır. Türkiye’de deniz
seviyesi gözlemleri, Türkiye Ulusal Deniz Seviyesi İzleme Sistemi (TUDES) projesi
kapsamında Harita Genel Komutanlığı tarafından yapılmaktadır.
Doğu Akdeniz’in kapsadığı Levantin Denizi, Girit Denizi ve Ege Denizi’nin güneyindeki 11
gel‐git ölçüm istasyonunda gözlenen deniz seviyesi verileri ile gridli klimatolojik veriler
kullanılarak gerçekleştirilen yeni bir çalışmaya (Öztürk, 2011) göre, eğilim çözümlemesi
yapılan tüm deniz seviyesi dizilerinde istatistiksel açıdan anlamlı artış eğilimleri vardır. Bu
eğilimlerin oranları, ortalama deniz seviyesinde +1,57 mm/yıl, ortalama maksimumda +1,89
mm/yıl ve ortalama minimumda +1.36 mm/yıl düzeyindedir. Uzun süreli ortalamalara göre,
yıl içerisinde 14,9 cm’lik bir genlik görülürken, genliğin en yüksek düzeyine Ağustos, en
düşük düzeyine ise Mart ayında ulaşılır. Öte yandan, yıllar arası ortalama maksimum ve
minimum deniz seviyesi değerlerinde 36,5 cm düzeyinde bir genlik egemendir (Öztürk,
2011), (II. Ulusal Bildirim, 2012).
1.1.2. İklim Projeksiyonları
Dünyada çeşitli merkezlerde küresel iklim modelleri (GCM) kullanılarak iklim değişikliği
projeksiyonları üretilmektedir. Bu modeller SRES (Special Report on Emissions Scenarios)
emisyon senaryoları olarak adlandırılan gelecekte atmosferin sera gazı bileşimi hakkındaki
kabulleri esas almaktadır.
IPCC AR4’e göre 2100'a kadar küresel sıcaklıkların 1,8 ºC ila 4,0 ºC kadar daha artabileceği
beklenmektedir (Şekil 4). Bu, sanayi öncesi zamanlardan beri kaydedilen sıcaklık artışının 2
°C'yi aşacağı anlamına gelmektedir. Bu eşiğin ötesinde geri dönüşü olmayan ve olasılıkla
felaket niteliğinde değişiklikler meydana gelme ihtimali çok daha artmaktadır.
SRES emisyon senaryosuna göre önümüzdeki iki on yıllık dönemin her on yılında 0,2 C’lik
sıcaklık artışı tahmin edilmektedir. Hatta 2000 yılında sera gazı emisyonları aerasollar sabit
kalsa bile her on yılda 0,1 C sıcaklık artışı beklenmektedir (IPCC, 2007).
Şekil 4. SRES Senaryolarına Göre Küresel Ortalama Sıcaklık Artışı Projeksiyonları (IPCC).
5 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
IPCC 4. Değerlendirme Raporu’na göre çeşitli senaryolara göre yapılan modelleme çalışması
sonuçlarına göre 21. yüzyıl sonunda öngörülen küresel ortalama yüzey sıcaklığı ve deniz seviyesi
artışı Tablo 3’de verilmiştir.
Tablo 3. 21. yüzyıl sonunda öngörülen küresel ortalama yüzey sıcaklığı ve deniz seviyesi artışı.
Durum
Sabit 2000 yılı
konsantrasyonu
B1 senaryosu
A1T senaryosu
B2 senaryosu
A1B senaryosu
A2 senaryosu
A1FI senaryosu
Sıcaklık değişikliği
(1980-1999’a göre 2090-2099’daki sıcaklık °C)
Deniz seviyesindeki artış
(1980-1990’a göre 20902099’daki artış m)
Model bazlı aralık
En iyi tahmin
Olasılık aralığı
(buz akışının gelecekteki hızlı
dinamik değişiklikleri hariç)
0,6
0,3-0,9
Mevcut değil
1,8
2,4
2,4
2,8
3,4
4,0
0,3-0,9
1,4-3,8
1,4-3,8
1,7-4,4
2,0-5,4
2,4-6,4
0,18-0,38
0,20-0,45
0,20-0,43
0,21-0,48
0,23-0,51
0,26-0,59
Küresel iklim modellerinin çözünürlükleri düşük (yüzlerce km) olup bunların üretemediği
bölgesel ölçeklerdeki iklimsel değişimlerin araştırılması için küresel modellerin çıktılarının,
dinamik ve fiziksel süreçleri içeren bölgesel atmosfer modelleri kullanılarak belirli bir bölge
üzerinde çözünürlüklerinin arttırılması konusu oldukça önem taşımaktadır.
Ülkemizde bölgesel iklim projeksiyonlarının geliştirilmesi konusu son yıllarda hız
kazanmıştır. İTÜ Bilişim Enstitüsü bünyesinde ‘Yüksek Başarımlı Hesaplama Laboratuvarı’
kurulması iklim çalışmalarına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. TÜBİTAK tarafından
fonlanan (KAMAG 105G015), “Türkiye İçin İklim Değişikliği Senaryoları ”Projesi’
İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile birlikte
yürütülmüştür. Daha sonra, ikinci bir proje geliştirilmiş ve
Türkiye’nin
İklim
Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” BM Ortak Programı (MDGF‐1680)
kapsamında, Türkiye için iklim simülasyonlarının güvenilirliğini arttırmak amacıyla, farklı
senaryolar kullanılarak birçok iklim simülasyonları üretilmiştir (II. Ulusal Bildirim, 2012).
Son yıllarda önemli ölçüde iklim simülasyon çalışmaları Türkiye ve çevre bölgelere
odaklanmıştır. Doğu Akdeniz için IPCC A2 senaryosuna dayanan bölgesel iklim değişikliği
simülasyonu, Önol ve Semazzi tarafından incelenmiştir (2009). Bu çalışmada; Türkiye’nin
bütününde yaz mevsimi için en yüksek mevsimsel sıcaklık artışı 4,3 °C olarak bildirilmiştir.
Ayrıca, gelecek kış mevsimi yağışlarında Karadeniz Bölgesi (artış) ve Akdeniz Bölgesi
(düşüş) için çok belirgin değişiklikler kaydedilmiştir. Ayrıca, Türkiye’yi çevreleyen
denizlerin iklimsel etkilerini anlamak amacıyla duyarlılık simülasyonları da uygulanmıştır
(Bozkurt ve Şen, 2011). Bu çalışmada, Türkiye’yi çevreleyen denizlerin yüzey suyunun yaz
ve sonbahar sıcaklıklarındaki artışın büyük olasılıkla sel baskınlarının oluşumunu ve aşırı
yağış olaylarını tetiklediği belirtilmiştir. Ayrıca Türkiye’de son yirmi yıldır yaz
sıcaklıklarındaki önemli artış Önol tarafından yapılan model simülasyonda saptanmıştır
(II. Ulusal Bildirim, 2012).
Birçok çalışma iklim simülasyonlarına dayanılarak Ortadoğu ülkelerinin gelecekteki su
mevcudiyeti incelenmiştir. Hemming ve diğerleri (2010) tüm modellerde ortaya çıkan
yağışlardaki azalmanın büyüklüğünün (%5‐%25) 21. yüzyılın ilk yarısında Türkiye’nin batı
6 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
sahilleri için büyük ölçüde tutarlı olduğunu göstermiştir. Dahası, Kitoh ve diğerleri (2008)
tarafından tahmini yıllık su akımına ilişkin yapılan simülasyonda; Fırat Nehri’nde,
havzadaki yağış eksikliği sebebiyle 21. yüzyılın sonunda önemli ölçüde azalma
hesaplanmıştır (%30‐%70). Buna ek olarak, iklim değişikliğinin olası etkilerini saptamak
amacıyla Fujihara ve diğerleri (2008) tarafından Seyhan Nehri Havzası’nda detaylı bir
hidrolojik çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada iki farklı küresel iklim modelinin yağış ve
evapotranspirasyon (su kaybı) değişkenleri kullanılarak hesaplanan yıllık su akımının tüm
havzada %50 ile %60 arasında azaldığı görülmüştür. Evans (2009) ise Ortadoğu’da 18
GCM’nin gelecek tahminlerini incelemiş ve Doğu Akdeniz’de azalan fırtına faaliyetlerinden
kaynaklanan yağışlardaki en fazla düşüşün (yıllık %25’ten fazla) 2095 yılında Türkiye’nin
güneybatısında yaşanacağını göstermiştir (II. Ulusal Bildirim, 2012).
Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nün iklim araştırma grubu tarafından yapılan çalışmada
elde edilen ölçeği küçültülmüş iklim değişikliği projeksiyonları farklı senaryolar için üç
GCM’e dayalı sonuçları içermiştir. Aşağıda sadece ECHAM5 modelinin A2 senaryosundan
elde edilen projeksiyonlar verilmektedir (II. Ulusal Bildirim, 2012).
Sıcaklık: 2011-2040 yılları için tüm Türkiye’de yüzey sıcaklığının artması tahmin
edilmektedir (Şekil 5).
Şekil 5. Kış (sol sütun) ve yaz (sağ sütun) mevsimleri yüzey sıcaklıklarında (°C) tahmin edilen
değişiklikler (1961-1990 dönemi). Projeksiyonlar ECHAM5 genel dolaşım modelinin A2
senaryosuna dayanmaktadır.
7 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Ancak bu artışlar genelde küçük oranlardadır (kışın 0,5 °C’den ve yazın 1,0 °C’den düşük).
Türkiye’de yüzey sıcaklıklarındaki önemli artışlar ikinci dönemde belirmektedir (20412070). Bu artış kışın yaklaşık 1,5 °C yazın ise yaklaşık 2,4 °C’dir. 21. yüzyılın sonuna doğru
yüzey sıcaklıklarının kışın yaklaşık 3,5 °C yazın ise 6 °C’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Model simülasyonu, Türkiye’deki yüzey sıcaklığı artışlarının eşit olmayacağını
önermektedir. Türkiye’nin doğu iç kısımlarında kış sıcaklıklarında daha fazla artış, güney ve
güneydoğu kesimlerinde ise yaz sıcaklıklarında daha fazla artış gözlemlenecektir. Yaz
mevsimi yüzey sıcaklığı değişimlerindeki kuzey-güney gradyeninin yüzyılın sonuna doğru
daha belirgin hale gelmeye başladığını görmek ilginçtir. Son dönemde, yaz sıcaklığı
artışları, Türkiye’nin güneydoğu ve güneybatı kesimlerinde yaklaşık 6,0 °C’ye ulaşırken,
Karadeniz ve Marmara Bölgeleri’nde sadece 3,0 °C artış göstermektedir.
Yağış: ECHAM5 A2 simülasyonu için ilk 30 yıllık dönemde (2011-2040) Türkiye’nin çoğu
bölgesinde kış ve ilkbahar yağışlarında %30’a varan bir artış göstermektedir (Şekil 6).
Şekil 6. Kış (sol sütun) ve ilkbahar (sağ sütun) yağışlarında tahmin edilen değişiklikler (1961-1990
dönemi). Bu projeksiyonlar ECHAM5 genel dolaşım modelinin A2 senaryosuna dayanmaktadır.
Ancak ikinci dönemde, kış yağışlarının Türkiye’nin güney ve batı kesimlerinde %20’ye
varan bir düşüş göstereceği tahmin edilmektedir. Benzer şekilde ilkbahar yağışlarının da
Türkiye’nin iç ve güney kısımlarında azalacağı tahmin edilmektedir. Buna rağmen,
yağışların her iki mevsimde de Türkiye’nin kuzey kesimlerinde artacağı tahmin
edilmektedir. Son dönemin kış mevsimi yağış değişiklikleri ikinci döneme benzerlik
göstermektedir. Belki de en temel fark değişikliklerin güçlenmesidir. Diğer bir deyişle, son
dönemde yağış düşüşlerinin olduğu bölgeler çok daha kuru, yağışlarda artışın olduğu
bölgeler ise çok daha ıslak olacaktır. Son dönemde ilkbahar yağışlarında düşüşün olduğu
8 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
alanlar Türkiye’nin büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Sadece Karadeniz Bölgesi’nde
yağışların artması beklenmektedir. ECHAM5 simülasyonu artan emisyonlara ilişkin
yağışlarda önemli değişikliklerin yaşanacağı iki bölgeye işaret ettiği söylenebilir (bu
bölgelere ‘sıcak noktalar’ denebilir). Bu bölgeler; yağışlarda önemli ölçüde düşüşlerin
yaşanacağı Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile yağışlarda önemli artışların
olacağı Karadeniz Bölgesi’dir. Bu bölgelerin dışında gerçekleşen değişiklikler görece azdır.
Yüzey Akış: İlk 30-yıllık dönem için ECHAM5 A2 simülasyonu hem kış hem de ilkbahar
mevsimlerinde Türkiye’nin hemen her bölgesi için yüzey akışında artış öngörmektedir
(Şekil 7).
Şekil 7.Kış (sol sütun) ve ilkbahar (sağ sütun) mevsimlerinde yüzey akışında (%) tahmin edilen
değişiklikler (1961-1990 dönemi). Bu projeksiyonlar, ECHAM5 genel dolaşım modelinin A2
senaryosuna dayanmaktadır.
Bu akış deseni ikinci dönemde değişmeye başlamaktadır. Bu dönemde yüzey akışının Doğu
Anadolu’da kışın artması, ilkbaharda ise azalması tahmin edilmektedir. Bu durum büyük
olasılıkla artan yüzey sıcaklıklarından kaynaklanan erken erimenin bir göstergesidir. Aynı
dönemde; yüzey akışının Batı Karadeniz Bölgesi’nde her iki mevsimde de artması, Ege ve
Güneydoğu Anadolu’da ise ilkbaharda artması tahmin edilmektedir. Akdeniz Bölgesi’nde
2041-2070 döneminde, mevcut döneme kıyasla daha az yüzey akışı olması beklenmektedir.
Son dönemdeki değişiklik deseni ikinci dönemdeki değişikliklerle büyük ölçüde benzerlik
göstermektedir.
9 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Yukarıdaki çalışmalar neticesinde büyüklüklerdeki bazı farklılıklara rağmen tüm model
simülasyonları bazı değişiklikler konusunda hemfikirdir. Tüm simülasyonlar Türkiye’de 21.
yüzyılda sıcaklıklardaki artışta anlaşmaktadır. Simülasyonlar ayrıca, Türkiye’nin iç ve doğu
kesimlerinde daha büyük artışlara işaret etmektedirler. Hemen tüm simülasyonlar
Türkiye’nin Akdeniz Bölgesi’nde kış yağışlarında düşüşler olacağında hemfikirdir. Bu
simülasyonlar birbirleriyle tutarlı bir şekilde Karadeniz Bölgesi’nde kış yağışlarında artış
tahmin etmektedirler. Tüm simülasyonlar Doğu Anadolu’da ilkbahar akışlarında azalma ve
kış akışlarında artış kabul etmektedirler (II. Ulusal Bildirim, 2012).
İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi konusunda yapılmış diğer bir çalışma olan
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ)
tarafından 2008 – 2010 yılları arasında Su Vakfı'na yaptırılan "İklim Değişikliğinin İstanbul
ve Türkiye Su Kaynakları Geleceğine Tesirleri" isimli proje kapsamında elde edilen özet
sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür (Şen vd., 2010), (İSKİ-Su Vakfı, 2010).
Türkiye'nin birçok coğrafi bölgesinde 2050 yılına kadar yağış miktarlarında önemli
azalmalar beklenmektedir. Özellikle güneydoğu bölgesinde etkisi fazlaca olabilecek iklim
değişikliği dolayısı ile buradaki su kaynaklarının hacimlerinde, kalitelerinde ve yenilenme
sürelerinde azalmalar olacaktır.
2) Akışlar göz önüne aldığında, Türkiye ortalaması genelinde 2040 yılından sonra %1520'lere varan bir azalış söz konusudur.
3) Akışlarda beklenen azalmalar neticesinde, özellikle, ülkemiz açısından önemli olan su
kaynaklarından üretilen su enerjisinde (hidroelektrik) azalmalar beklenmelidir. Dünya
literatürüne göre bunun % 25’lere varması öngörülmektedir.
4) İklim değişikliği dolayısı ile ülkemizin genel olarak özellikle, 2040 sonrası daha kurak bir
iklim etkisi altına girmesi sonucunda tarım hasatlarında azalmalar ve türlerinde de
değişimler olabilecektir.
5) Ülkemizde ortaya çıkabilecek kuraklıklar sebebi ile, biriktirme haznelerine gelen taşınım
maddesi (sedimantasyon) ve erozyon daha fazla olabilecektir.
6) Daha uzun sıcak mevsimlerin etkisine girme ihtimali olan ülkemizde, piknik imkânlarının
da azalması beklenmelidir.
7) Sahil şeritlerinde olabilecek deniz seviyesi yükselmesi dolayısı ile, özellikle kıyılara
yakın ve yeraltı suyu ile beslenen yerleşim alanlarımızın su kaynakları kısıtlanacaktır.
Bunun sebebi, her 1 metrelik deniz seviyesi yükselmesine karşılık, yaklaşık 40 metre kadar
daha içerilere doğru deniz suyunun girerek tatlı su kaynaklarını tuzlandırmasıdır.
8) Kişi başına düşecek yıllık su miktarında ortaya çıkacak azalmalar sonucunda ülkemiz,
daha da hissedilir bir şekilde su fakiri ülkeler arasına girecektir.
9) İklim değişikliği, komşu ülkelerde de özellikle güney komşularımızda ve onların da
komşularında daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkacağından, Türkiye’nin yüzeysel suları
(nehir akışları) daha kritik biçimde, uluslararası su sorunlarına yol açacak yönde azalacaktır.
10) Suyun azalması ile fazla su tüketimi isteyen tarım mahsullerinin yerine, daha az su
sarfiyatına gerek duyan bitkilerin getirilmesi sonucunda, Türkiye tarımında bir değişiklik
beklenebilecektir.
10 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
11) İklim değişikliği sonucunda su ekolojisinde değişimler olabileceği gibi su ürünlerinde de
azalmalar beklenmelidir. Balık üretiminde de azalmalar olabilecektir.
Türkiye’nin 7 coğrafî bölgesinde yapılan senaryo çalışmalarının sonrasında 2001 – 2100
dönemini kapsayan yıllık en düşük, ortalama ve en büyük yağış ve akış miktarları, Hadley
Center Coupled Model - A2(HADCM3-A2) ve National Center for Atmospheric Research –
A2 (NCARPCM-A2) senaryoları için Tablo 4 ve 5’de verilmiştir (Şen vd, 2010), (İSKİ-Su
Vakfı, 2010).
Tablo 4. Türkiye yıllık su miktarı (HADCAM3-A2).
Tablo 5. Türkiye yıllık su miktarı (NCARPCM-A2).
Bu iki tablonun değerlendirilmesi neticesinde şunlar söylenebilir:
1) Ortalama olarak değişik senaryolara göre Türkiye üzerine düşen yağış miktarları, şimdiye
kadar söylenen yıllık 500 milyar metre küp civarında kalmaktadır.
2) Genel olarak, ortalama akışlarda da fazlaca farklılıklar görülmemektedir. Bunun anlamı,
iklim değişikliği sonucunda Türkiye’deki toplam su miktarında değişmenin
beklenmemesidir. Başka bir deyişle, suyun miktarı yaklaşık olarak aynı kalmasına mukabil
Güneydoğu, İç Anadolu ve Ege bölgelerinde azalmalar beklenirken özellikle Doğu
Karadeniz ve Güneybatı Akdeniz bölgelerinde artışların olması beklenmektedir. Ayrıca
yapılan çalışma sonunda kurak ve sulak sürelerin sıklık, süre ve şiddetleri değişmektedir.
Yapılan çalışmada bunların değişik risk seviyelerindeki davranış biçimleri hesaplanmıştır.
Bundan sonraki yıllarda iklim değişikliği ile mücadele ederek uyum sağlamak için yapılan
bu risk çalışmalarına uyulması tavsiye edilmektedir.
11 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
3) Ancak, planlamalarda her zaman en düşük miktarlar göz önünde tutulmalıdır (Şen vd.,
2010), (İSKİ-Su Vakfı, 2010).
1.2. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin başında su kaynaklarına olan etkisi gelmektedir. Su
kaynakları konuları sağlık, tarım, biyoçeşitlilik, enerji, sanayi gibi sosyo-ekonomik konular ve
çevre sektörüyle etkileşim halindedir. Yeryüzünde gerçekleşen çoğu faaliyet bir şekilde su
kaynakları ile ilişkilidir. Sıcaklık arttıkça, insanlar ve ekosistem daha fazla suya ihtiyaç
duyarlar. Enerji santrallerinde enerji üretimi, hayvancılık ve tarım ürünlerinin yetiştirilmesi
gibi birçok önemli ekonomik faaliyette suya ihtiyaç vardır. Bu faaliyetler için ulaşılabilir su
miktarı, dünyanın ısınmasıyla birlikte azalabilir ve su kaynakları için rekabet artabilir. Bu
nedenle iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi konusu oldukça önemlidir.
Su kaynakları ile ilgili iklim değişikliğinin en önemli sonuçları sıcaklıkların artması, yağış
desen ve kar örtüsünde kaymalar, taşkın ve kuraklık sıklığında ve gelecekteki muhtemel deniz
suyu seviyesindeki artışlardır (Örneğin IPCC, 2007b; EEA, 2004; EEA, 2005a; JRC, 2005).
İklim değişikliği hidrolojik döngüyü ve sistemleri değiştirerek su kaynaklarını miktar ve
kalite yönünden etkiler. Etkilenen değişkenler;



Taşkın ve kuraklık şiddeti ve sıklığı,
Su mevcudiyeti ve talebi,
Sıcaklık ve besin içeriğini de içerecek şekilde su kalitesidir.
Bu değişkenlerdeki değişiklikler sosyo-ekonomik ve çevresel mal ve hizmetleri doğrudan ya
da dolaylı olarak etkileyecektir (EEA, 2007). İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine
etkileri aşağıdaki biçimde özetlenebilir.
a) İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine hidrolojik etkileri:
İklim değişikliğinin su çevrimi (hidrolojik döngü) (Şekil 8) üzerine önemli muhtemel etkisi su
kaynaklarının kullanılabilirliği ve su kalitesindeki değişiklik olarak ortaya çıkacaktır.
Şekil 8. Su çevrimi, USGS.
12 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Su döngüsü, yağışlar ve buharlaşma ve bunlar arasındaki bütün aşamalarda kırılgan bir
dengededir. Sıcaklık artışı atmosferin su tutma kapasitesini arttırarak, atmosfere doğru suyun
buharlaşma hızını arttırır. Artan buharlaşma, bazı alanları kurutabilir ve bazı alanlar üzerinde
de aşırı yağışlara neden olabilir.
Yağış miktarı, yoğunluğu ve yağış dağılımının zamansal değişim olasılığı daha yüksektir.
Bununla birlikte toprak nemliliğindeki değişiklik ve yükselen CO2 konsantrasyonuna
bitkilerin göstereceği tepki nedeniyle toprak yüzeyinden ve bitkilerin yüzeyinden olan
buharlaşma ve bunun sonucunda yüzey akışında olan değişiklikler de oldukça önemlidir. Bu
değişikliklerden akarsu akımları (stream flows) ve yeraltısuyu seviyeleri önemli ölçüde
etkilenmektedir.
b) Yağış desenindeki değişiklikler:
Gelecekteki öngörülen küresel ısınma ile atmosfer ve okyanusun döngüsünde ve hidrolojik
çevrimde değişiklik olacak bunun sonucunda yağış deseni ve akış değişecektir.
Sıcaklıklardaki artış neticesinde küresel ortalama yağış ve buharlaşmada muhtemel artışlar
yaşanacaktır. Isınmayla birlikte buharlaşma artacaktır ve yüksek sıcaklığın buharlaşma hızını
artırmasından dolayı daha sıcak atmosfer daha fazla nem tutacaktır. Küresel ortalama yağışın
artması demek her yerin her mevsimde ıslak olması anlamına gelmemektedir. Gerçekte bütün
iklim modellerinin ortaya koyduğu yağış deseninin çok karışık bir yapıya sahip olduğu, bazı
bölgeler şimdikinden daha az yağış alırken bazı bölgelerin ise daha fazla yağış alacak
olmalarıdır.
c) Yağışların sıklık ve şiddetindeki değişiklikler:
Yağış deseninde olacak değişikliklere ilave olarak küresel ısınma sebebiyle yerel ve bölgesel
yağışların karakteristiklerinde daha belirgin değişiklikler olacaktır. Örneğin genellikle
yağışların sıklığı azalacak olmasına rağmen yağış şiddeti daha fazla olacaktır. Aşırı hava
olayları da taşkın ve kuraklığın tekerrür oranını artıracağından suyun depolanması daha
önemli hale gelecektir.
d) Ortalama yıllık yüzey akışındaki değişiklikler:
Yüzey akışındaki değişiklikler, diğer değişkenlerle birlikte özellikle sıcaklık ve yağıştaki
değişikliklere bağlıdır. 2050 yılına kadar olan yıllık ortalama yüzey akışındaki değişiklikleri
çalışan büyük ölçekli hidrolojik modellerin iklim simülasyonları ile ilişkilendirilmesi ile
yapılan çalışmaların hepsinde yağışların küresel ortalamasında artış görülmüş, fakat buna
rağmen büyük alanlarda yüzey akışında düşüş görülmüştür. Bundan dolayı yağışların artacak
olması demek yeraltı sularında ve yüzey sularında bölgesel artışlar olacak anlamına
gelmemektedir.
e) Kıyı alanlarında hidrolojik etkiler:
IPCC’nin 3. Değerlendirme Raporu (TAR) II. Çalışma Grubu (McCarthy et.al., 2001) deniz
seviyesindeki artışın kıyı alanlarındaki su kullanıcılarına olabilecek önemli etkilerini
belirlemişlerdir. Bunlar;






Ovaların (lowland) su altında kalması ve sulakalanların yer değiştirmesi
Gel-git mesafelerinin nehir ve körfezlerde değişmesi
Sedimantasyon desenindeki değişiklikler
Sele sebebiyet veren daha şiddetli fırtınalar
Haliçlere ve tatlı su akiferlerine tuzlu su girişindeki artış
Tropikal siklonlara meyilli bölgelerde rüzgar ve yağmur hasarlarında artıştır.
13 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
f) Su kalitesindeki değişiklikler:
Akarsu akışlarındaki azalma ve göllerdeki su sevilerindeki düşüş, besin ve kirleticilerin daha
az hacimdeki su içerisinde bulunmasından dolayı su kalitesinin bozulmasına sebep olur. Su
sıcaklıklarındaki artış çözünmüş oksijen miktarını düşürecek, bu durum su kalitesini direk
olarak etkileyecektir. Uzun süre devam eden kuraklık kirleticilerin toprak yüzeyinde
birikmesine sebep verecek bu da yağışlar başladığında su kaynaklarının kalitesi için risk
oluşturacaktır.
Bir diğer ekstrem olay ise ağır yağışların yoğun bir şekilde sedimentleri ve yayılı kirletici
kaynakları dere yataklarına taşımasıdır. Taşkınlar özellikle kanalizasyonların taşması, tarımsal
alanlar ve kentsel yüzey akışları ile su kaynaklarının kalitesinin bozulması riskini artırır.
g) Yeraltısuyundaki değişiklikler:
Dünyada çoğu bölgede yeraltısuyu; sulama, içme-kullanma ve endüstri suyu temini için ana
su kaynağıdır. Yeraltısuyu seviyesi veya yeraltısu tablası iki zon arasında atmosfer basıncı ile
su basıncının eşit olduğu yüzeye denilmektedir. Gözenekleri yeraltı suyu ile doldurulmuş olan
ve bu suyun hareketine imkân veren jeolojik formasyonlara akifer denilmektedir. Akiferler iki
grupta incelenmektedir. Üst yüzeyini su tablasının oluşturduğu ve tabanı geçirimsiz bir zonla
sınırlandırılmış olan akiferlere serbest akifer adı verilmektedir. Tabanı ve tavanı geçirimsiz
tabakalarca sınırlandırılmış olan akiferlere basınçlı akifer denilmektedir. Akiferdeki
gözenekler tamamen suya doygun olduğu için katı taneler arasınaki boşluk hacmi, akiferin su
içeriğine eşittir. Dolayısıyla su tablasını serbest akiferin su içeriği belirlemektedir.
Serbest bir akiferin su içeriğini o akifere katkı sağlayan beslenme ve buna etki eden faktörler
ile bu akiferden su kaybına neden olan boşalma ve buna etki eden faktörler belirlemektedir
(Örneğin yağış ve aşırı yeraltısuyu çekimi vb.).
h) Su depolaması ve yönetimi:
Yoğun hidrolojik çevrim su depolamalarının yönetimini çok zor hale getirir, çünkü kurak
dönemde suyun depolaması, taşkın dönemi öncesinde ise mansaptaki yerleşimleri korumak
amacıyla kontrollü olarak tahliyesi çok önemlidir. Su depolamaları dizayn edilirken daha
düşük miktardaki akış değişkenlikleri göz önüne alındığından ve göreceli olarak daha kısa
tarihi veriler kullanıldığından değişkenliğin artması durumunda dizayn edilen depolama
hacmi taşkın koruma için yetersiz kalabilmektedir. Bundan dolayı su depolamalarının
işletilmesi daha da önemli hale gelmektedir. Baharda karların erken erimesi ile olan akışlar
küresel ısınmanın bir kanıtıdır. Baraj hacminin artırılması, işletme çalışmaları bu tür etkilerin
önlenmesi için gerekli çalışmalardan bazılarıdır.
ı) Su talebindeki değişiklikler ve sosyo-ekonomik etkiler:
Su miktarındaki azalma ve kuraklık özellikle içmesuyu, tarım, enerji ve ormancılık olmak
üzere çoğu sektörde ciddi sonuçlar doğurabilir. İçmesuyu talebi, sulama, hidroelektrik enerji
üretimi, sanayi, soğutma suyu vb. kulllanımı gibi çok miktarda suyun çekilmesini gerektiren
aktiviteler akış rejimlerinin değişmesi ve yıllık su miktarının azalmasıyla etkileneceklerdir.
Birçok bölgede sulanan alanda ve sulama için su çekiminde artış olabilecektir. Ayrıca,
sulakalanlar ve sucul ekosistemler sağladıkları mal ve hizmetlere bağlı olarak da zarar
görecektir. Kış aylarındaki kar yağışındaki azalma suyun daha az depolanmasına sebep
olacağından hidroelektrik potansiyeli de etkilenebilecektir. Ayrıca değişen iklim
koşullarından ve daha sık olan aşırı akımlardan baraj güvenliği de etkilenebilir. Azalan hamsu
kalitesi yüksek su kalitesine ihtiyaç duyan suyla ilgili rekreasyon aktiviteleri gibi sektörleri de
etkileyecektir ve en kötü durumda ise halkın sağlığı olumsuz olarak etkileyecektir.
14 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
1.2.1. Su Kaynakları
Su Potansiyeli ve Bütçesi : Türkiye’de yağış dağılımındaki değişkenliğe bağlı olarak akarsu
rejimi de oldukça düzensizdir. Türkiye 25 adet hidrolojik havzaya ayrılmış olup her havza
farklı iklim koşularına sahiptir (Şekil 9).
Şekil 9. Türkiye akarsu havzaları (DSİ).
Uzun süreli yıllık ortalama toplam yağış temel alınarak yapılan hesaplamalara göre,
Türkiye’deki yıllık ortalama yağış tutarı yaklaşık 643 mm’dir. Bu yılda ortalama 501 milyar
m³ suya karşılık gelir. Bu suyun 274 milyar m³’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden
buharlaşma yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m³’lük kısmı yeraltı suyunu
beslemektedir. Bunun 158 milyar m³’lük bölümü ise, akışa geçerek çeşitli akarsularla
denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m³’lük
suyun 28 milyar m³’ü kaynaklar yoluyla yerüstü suyuna tekrar katılır. Ayrıca, komşu
ülkelerden gelen yılda ortalama 7 milyar m³ su bulunmaktadır. Böylece Türkiye’nin brüt
yerüstü suyu potansiyeli 193 (158 + 28 + 7) milyar m³’tür (Şekil 10).
Şekil 10. Türkiye’nin su potansiyeli (DSİ).
15 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Su Tüketimi: Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre
ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su
miktarı 1.519 m3 civarındadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2030 yılı için
nüfusumuzun 100 milyon olacağı öngörüsüne göre 2030 yılı için kişi başına düşen
kullanılabilir su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir.
Türkiye’de nüfus artışı ve sanayileşmeye bağlı olarak sektörel su tüketimleri artmaktadır.
Türkiye’de 112 milyar m³ olan kullanılabilir su potansiyelinin 2012 yılı başı itibariyle ancak
44 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Sektörel olarak mevcut su tüketimleri ise; sulamada 32
milyar m3, içme ve kullanma suyunda 7 milyar m3, sanayide ise 5 milyar m3’tür. Kullanılan
44 milyar m3 suyun % 73’ü tarım, % 16’sı içme-kullanma ve % 11’i de sanayi sektörüne aittir
(Tablo 6).
Tablo 6. 1990, 2000 ve 2012 yıllarında çeşitli sektörlerdeki su kullanım tutarları ve oranları (DSİ).
Yapılan etütlere göre ekonomik olarak sulanabilecek 8,5 milyon hektar alanın 2012 yılı başı
itibari ile toplam 5,61 milyon hektarı sulamaya açılmış olup, bu alan ekonomik olarak
sulanabilir araziler toplamının % 66'sına tekabül etmektedir.
Sulanmakta olan sahanın brüt 3,320 milyon hektarı DSİ tarafından inşa edilerek işletmeye
açılmış bulunmaktadır. Bu alanın 3,187 milyon hektarı Sulama Birlikleri, Sulama
Kooperatifleri ve diğer kuruluşlarca, 133.000 hektarı ise DSİ tarafından işletilmektedir. 2012
yılı itibarıyla DSİ tarafından inşaatı sürdürülmekte olan ve henüz sulamaya açılmayan sulama
alanlarının toplamı ise yaklaşık 723.000 hektardır.
Etki ve Etkilenebilirlik: Henüz iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisinin belirlenmesi
kapsamında Türkiye genelinde bir çalışma yapılmamış olmakla birlikte, yapılan bazı
projelerde havza bazında gerçekleştirilmiş çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar ve
sonuçları hakkında özet bilgiler aşağıda verilmektedir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Su Kaynakları Yönetimi ve Su Kaynaklı Doğal Afetlerin Kontrolü
Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUMER) tarafından, İklim Değişikliğinin Büyük Menderes
ve Gediz Nehir Havzalarına Olası Etkileri’ne ilişkin yapılan çalışma kapsamında; B2 ve A2
senaryolarına göre su bütçesi modeli sonuçlarına bakıldığında, 2030 yılında yüzey sularının
yaklaşık %20 azalacağı, 2050 ve 2100 yıllarında akımlardaki azalma oranının sırasıyla %35
ve %50’nin üzerine çıkacağı öngörülmüştür.
Yine B2 ve A2 senaryolarına göre hesaplanan potansiyel evapotranspirasyon (PET) değerleri
ve bitki su talebi değerlerinin 2030, 2050 ve 2100 yılları için sırasıyla yaklaşık olarak %10,
%15 ve %30 olsa da, iklim değişikliği senaryolarındaki etkin yağış değerlerindeki düşüşler
nedeniyle sulama suyu ihtiyaçlarının daha da yüksek çıkacağı öngörülmektedir.
Bu doğrultuda Büyük Menderes ve Gediz Havzalarında iklim değişikliğinin bölgesel ölçekte
beklenen etkilerinin, havzalarda zaten mevcut olan su kıtlığı ve su tahsisi problemlerini
kapsam ve boyut açısından daha da arttıracağı ifade edilmektedir (Harmancıoğlu vd., 2007).
16 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
İnsan ve Doğa Araştırmaları Enstitüsü-RIHN( Japonya) ile TUBİTAK ortaklığında yürütülen
ICCAP projesi kapsamında Kuru Alanlarda İklim Değişikliğinin Tarımsal Üretim
Sistemlerine Etkisi başlıklı uluslararası araştırma projesi Mart 2007 tarihinde sonuçlanmıştır.
Proje kapsamında elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir.
Proje çalışmasında nehirlerdeki akış miktarı, gerçekleşen su çekimi, su temini ve su talebi gibi
konuları kapsayan su kaynakları sistemine etkileri konusunda çalışma yürütülmüştür. Bu
çalışmada arazi ve su kullanımlarına göre yatırımların düşük olduğu koşullara (Senaryo 1) ve
yatırımların yoğun olduğu koşullara (Senaryo 2) göre senaryolar üretilerek değerlendirme
yapılmıştır.
Nehirlerde gerçekleşen su çekimi ile var olan akış arasındaki oran su stresini göstermektedir.
Bu oranın 0,4’ü aştığı bir bölgede yüksek su stresinin olduğu yani suya aşırı bir talebin olduğu
ifade edilmektedir. Şimdi 0,4 den daha az olan bu değerin, gelecek periyotda Senaryo 1’e göre
0,6-0,8 arasında, Senaryo 2’ye göre 0,6-1,2 arasında olacağı öngörülmüştür. Barajdaki su
miktarına göre de Seyhan barajının gelecekteki rezervuar hacmi Senaryo 1’e göre
şimdikinden daha az ve bazı durumlarda boş, Senaryo 2’ye göre sıklıkla boş olacağı
belirtilmektedir.
Bu sonuçlara göre küresel ısınmanın akımlardaki azalmaya olan etkisiyle, akışa göre su çekim
oranının artacağı, gelecekte Senaryo 1’e göre su kaynakları sisteminde su temininin talebi
karşılamasının mümkün olacağı, buna karşılık Senaryo 2’ye göre küresel ısınma ve yukarı
havzadaki su taleplerindeki artışın su kıtlığını yaratacağı öngörülmektedir.
Yapılan modelleme çalışmaları sonuçlarına göre, yeraltısuyu potansiyelinde de önemli
düşümlerin olacağı belirlenmiştir. Yukarı Seyhan Havzasında yeraltısuyu besleniminde
meydana gelecek azalma doğrudan doğruya Adana Ovasına kuzeyden oluşan yeraltısuyu
akışını da etkilemektedir. Aynı şekilde, ova üzerine düşen yağıştan olan beslenme de de bir
azalma görülmektedir. Öte yandan, sulama suyu ihtiyacının karşılanması amacıyla da daha
çok su çekimi gerçekleştirileceğinden yeraltısuyu seviyesinde önemli düşümler söz konusu
olmaktadır.
Adana Ovası akifer için, model tarafından hesaplanan yeraltısuyu bütçesi bileşenlerindeki
değişimlerden, Adana Ovası yeraltısuyu kaynaklarının iklim değişikliklerine karşı yüksek
derecede duyarlı oldukları görülmektedir. Sistemin duyarlılığı, büyük oranda Adana Ovası
akiferine içe akışla beslenmede meydana gelen azalmadan kaynaklanmaktadır.
Yeraltusuyu seviyesinde meydana gelen düşüş, ova akiferinde tuzlu su girişiminin de
ilerlemesine neden olmaktadır. Sistemin yeraltısuyu modeli, tuzlu su girişim uzunluğunun
yerlatısuyu seviyesindeki düşüme karşı duyarlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Gelecekte yeraltısuyunun kuyularla çekiminde %50 oranında meydana gelecek artışın, 2080
yılı sonunda tuzlu su kamasının kara içine doğru 10 km kadar ilerlemesine neden olacağını
göstermektedir. Depolamadaki azalma, doğal olarak yeraltısuyu kalitesinde de bozulmaya
neden olacaktır. Adana Ovasının kıyı kesimlerinde yeraltısuyunun tuzluluğu deniz
tuzluluğunun %25’ine ulaşabilecektir (ICCAP, 2007).
İklim değişikliğinin içmesuyu kaynakları üzerinde de olumsuz etkisi vardır. Günümüzde 43
ülkede yaklaşık 700 milyon kişi su kıtlığı çekmektedir. 2025 yılına kadar 1,8 milyar insan
mutlak su kıtlığı olan ülkelerde veya bölgelerde yaşıyor olacak ve dünya nüfusunun üçte ikisi
su stresi yaşayacaktır. Mevcut iklim değişikliği senaryolarına göre 2030 yılına kadar hemen
hemen dünya nüfusunun yarısı yüksek su stresi çeken bölgelerde yaşıyor olacaktır. Buna ek
17 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
olarak bazı kurak ve yarı-kurak bölgelerde yaşayan milyonlarca kişi su kıtlığı sebebiyle yer
değiştirecektir (www.un.org).
Türkiye’deki toplam su tüketiminin, 2004 yılından 2030 yılına kadar yaklaşık üç kat artacağı
öngörülmektedir (Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, 2008). Avrupa Çevre Ajansı (AÇA)
tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen çalışmada 2000 ve 2030 yıllarında Türkiye ve AB
ülkelerinde su stresi (su miktarındaki azalmanın su varlığına oranı) seviyeleri tespit edilmiştir
(Şekli 11).
Buna göre, yakın gelecekte Akdeniz'deki pek çok havzada su stresiyle karşı karşıya
kalınacaktır. Türkiye de 2030 itibarıyla büyük ölçüde su stresiyle karşı karşıya kalacaktır. İç
ve Batı bölgeleriyle Marmara, Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinin bir bölümünde %40'ı aşan
oranda su stresi yaşanacağı öngörülmektedir. Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde ise bu oran
%20-40 arasındadır.
Şekil 11. Türkiye ve AB ülkelerinde su stresi seviyeleri (AÇA).
İklim değişikliği sulak alanları da olumsuz etkileyecektir. Dünyanın en önemli genetik
rezervuarı olan sulak alanlar dünyadaki tüm türlerin %40’ını ve tüm hayvan türlerininse
%12’sini barındırmanın yanı sıra taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, kıyı çizgisinin
korunması, fırtınalardan koruma, sediman ve besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü,
su arıtımı gibi birçok işlevin yanında, sulak alan ürünleri, dinlenme ve turizm gibi birçok
değer taşımaktadırlar (WWF, 2008).
1.2.2. Taşkın ve Kuraklık
IPCC’nin 4. değerlendirme raporuna göre Avrupa’nın Akdeniz Bölgesi’nin güney kuşağında
yer alan Türkiye, olası iklim değişikliği etkilerine karşı oldukça savunmasız bir durumdadır.
21. yüzyılda Türkiye dahil olmak üzere Güney Avrupa’da daha sık, şiddetli ve uzun süreli
kuraklıklar, sıcak hava dalgaları ve orman yangınlarının görülmesi beklenmektedir. Ayrıca,
kısa süreli fakat şiddetli sağanak yağış görülen günlerin sayısındaki artış ile beraber, ani
oluşan sellerde de önemli artışların olması öngörülmektedir. Böylece iklim değişikliği tarım
18 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
ve su kaynakları üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek ve hidro-meteorolojik afetlere bağlı
can ve mal kayıplarını da artırabilecektir (II. Ulusal Bildirim).
Lenher vd., (2006), risk azaltma, uyum ve hazırlık konusunun önemine dikkat çekmek için
Avrupa için yaptığı çalışmada sel ve kuraklık frekanslarını incelemiştir. Bu çalışma da iklim
değişikliği ve su yönetimi bakımından sel ve kuraklık riskinde önemli ve kritik değişiklikler
olduğu gösterilmektedir. Bu çalışmaya göre günümüzde 100-yıllık şiddetindeki seller ve
kuraklıklar 2070 yılına kadar her 10-50 yılda bir tekrarlanabilecektir (Kadıoğlu, 2012).
Taşkın
Küresel iklim değişikliği yüksek arazilerde de hava sıcaklığını artırarak yağış rejiminde
önemli değişikliklere neden olmaktadır. Örneğin hava sıcaklığının artması, yağışların kar
yerine yağmur olarak yeryüzüne inmesine neden oluyor (Beniston and Fox 1996; Johnson
1998). Bu da yağış-akış katsayısını değiştirerek hem her mevsimde, hem de daha fazla selin
oluşmasına neden oluyor. Diğer bir deyişle hidrolojik bakımdan, Akdeniz bölgesinde akıştaki
mevsimsel salınımlar hava sıcaklıklarına karşı çok duyarlı olduğu için küresel ısınmadan
etkilenme oranı da daha fazladır (Kadıoğlu, 2001).
Bir akarsuyun doğal yatak kapasitesi üzerindeki debiyi geçirememesi nedeniyle, suların
yataktan çıkarak, çevresindeki yerleşim yerlerine, tarım arazilerine, altyapı tesislerine ve
canlılara zarar vermesi, yerleşmiş yaşantı düzenini bozması ve aksatması durumuna taşkın adı
verilmektedir.
Eldeki verilere göre, Ülkemizde, taşkınların en çok Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz
aylarında meydana geldiği ve Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu Bölgeleri’nin taşkınlardan
en fazla etkilenen yerler olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bununla birlikte, ülkemizde, özellikle iklim değişiminin de etkisiyle, katastrofal yağışlar ve
devamında yaşanan taşkınların sayısında artışlar olmuş ve ayrıca, daha önce taşkınlar
yaşanmamış yerlerde de taşkın felaketi görülmeye başlanılmıştır.
Günümüzde en sık rastlanan başlıca taşkın nedenleri yoğun ve uzun süreli yağışlar sonucunda
özellikle fazla eğimli ve geçirimsiz ortamlarda akışa geçen suların drenaj sistemindeki
yetersizlikler ve kar yağışının yoğun olarak yağdığı havzalarda ısının aniden artmasıyla kar
örtüsünün erimesi taşkınların doğal yollarla oluşumlarıdır. Ayrıca çarpık yapılaşma, dere
yataklarının çeşitli yapılar inşası suretiyle kapatılarak daraltılması, bitki örtüsü tahribatı,
19 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
sulak alanların yok edilmesi, barajların yıkılması gibi etkenler de taşkınlara sebebiyet veren
doğal olmayan insan kaynaklı taşkın sebeplerindendir.
Ülkemizde 1967-1987 yılları arasında akarsularda görülen sel (taşkın) olay sayısının tüm
hidrometeorolojik afetler içindeki oranı % 33 iken; 1998-2008 yılları arasında bu oran % 14'e
gerilemiştir. Son yıllarda yapılan baraj sayılarındaki artışlar, dere ıslah çalışmaları ve
köylerden kentlere göçler, bu şekilde nehirlerden kaynaklanan sellerde (taşkınlarda) azalmaya
neden olmuştur. Bununla beraber son yıllarda ani seller ve bunun bir sonucu olarak da şehir
sellerinde önemli artışlar görülmektedir (II. Ulusal Bildirim, 2012).
DSİ verilerine göre 1975-2011 yılları arasında 862 adet taşkın olayı meydana gelmiş (Şekil
12), bu taşkınlar sonucunda 672 can kaybı olmuş, 844.239 hektar tarım arazisi taşkına maruz
kalmış, taşkınlar ülke ekonomisine yılda yaklaşık 150 milyon TL zarar vermiştir.
1975-2011 Meydana Gelen
Taşkınlar
120
Taşkın Sayısı
100
80
60
40
20
2011
2009
2007
2005
2003
2001
1999
1997
1995
1993
1991
1989
1987
1985
1983
1981
1979
1977
1975
0
Yıl
Şekil 12. 1975-2011 yılları arasında meydana gelen taşkın olayları, DSİ.
Etki ve Etkilenebilirlik: Taşkınlar, yaşandığı bölgenin iklim koşullarına, jeolojik ve topoğrafik
özelliklerine göre gelişen tabii bir olaydır. Ancak, taşkınların oluşumunda insan faaliyetlerinin
de önemli bir etkisi bulunmaktadır. Özellikle, sel riski bulunan sahalarda, önceden tedbir
alınmaksızın süregelen kontrolsüz şehirleşme faaliyetleri ve dere yataklarına yapılan bilinçsiz
müdahaleler, sel (taşkın, feyezan) afetinin en önemli sebepleri arasında bulunmaktadır.
Ülkemizde, taşkınlar verdiği zararlar yönünden depremlerden sonra en önemli doğal
afetlerden biri olarak görülmektedir. Taşkınların verdiği zararları aşağıdaki biçimde
özetleyebiliriz.
•
•
•
•
•
•
•
Can kayıpları
Ekili tarım arazisi zararları
Kırsal alanlardaki zararlar
Yerleşim alanları ve konutlardaki zararlar
Üretim tesislerindeki zararlar
Su yapılarındaki zararlar
Ulaşım tesislerindeki zararlar
20 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
• Altyapı tesislerindeki zararlar
• Ekonomik faaliyetlerin etkilenmesi sonucu oluşan zararlar
• Taşkınların neden olduğu toplumsal zararlar olarak ifade edilebilir.
Bunların yanında taşkın sıklığının ve büyüklüğünün artması, toprakların erozyonla kaybını
hızlandıran etmenlerin başında gelir. Bu yolla toprak kaybı başladığında ise, hem taşkınlar
hem de kuraklık daha yıkıcı hale gelir. Çünkü toprağın suyu emme, aşağılara sızdırma ve
depolama yetenekleri azalmıştır.
Su yapısının planlanmasında veya belirli bir sahanın suyun olumsuz etkilerinden
korunmasında taşkın çalışmaları oldukça önem arz etmektedir. Bununla birlikte barajların
derivasyon ve dolusavak proje pik debi ve hidrograflarının doğru tahmini (olası en büyük
taşkın debi hidrografları) baraj güvenliği ve ekonomisi açısından çok önemlidir (DSİ, 2012).
Kuraklık
BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne göre kuraklık; yağışların kaydedilen normal
seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su kaynaklarını olumsuz
etkilenmesi ve hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan doğal olay olarak
tanımlanmaktadır. Kuraklık başta meteorolojik olmak üzere tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik olarak kendini gösterir. Kuraklığın başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu, kümülatif
olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi, ve ekonomik boyutunun yüksek olması,
onu diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellikleridir. Herhangi bir bölgede kuraklık,
frekans, şiddet, süre ve etki alanı ifadeleriyle tanımlanır.
Kuraklığın literatürde tanımlanan birçok çeşidi olmakla üç belirgin kuraklık tipi vardır.
Bunlar; Meteorolojik Kuraklık, Tarımsal Kuraklık, ve Hidrolojik Kuraklıktır (Wilhite and
Glantz 1987), (Şekil 13).
Kuraklık, dünya üzerindeki her iklim bölgesinde, hatta yağışlı alanlarda dahi, görülebilen
iklimsel bir özelliktir. Doğal afetler içerisinde en karmaşık olanıdır ve diğer afetlere oranla
çok daha fazla insanı etkiler. Toplumların kuraklığa karşı olan hassasiyeti; nüfus artışı,
şehirleşme, demografik özellikler, teknoloji, su kullanım eğilimleri, hükümet politikaları,
sosyal yaşam ve çevresel farklılıktan etkilenir. Bu faktörler sürekli olarak değişir ve toplumun
duyarlılığı da bu değişikliklere göre artar ya da azalır. Örneğin artan nüfus, su ve diğer
kaynaklar üzerindeki baskıyı artırır ve daha fazla insan daha fazla su ihtiyacını doğurur
(Kadıoğlu 2012).
21 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Kuraklığın, özellikle Akdeniz Havzası’nda daha da ciddi boyutlara ulaşacağı ve daha sık
meydana gelmeye başlayacağı tahmin edilmektedir. Akdeniz Havzası’nın bir parçası olan
Türkiye’de de durum farklı değildir. Türkiye’de özellikle kurak-yarı kurak iklimin yaşandığı
Akdeniz, Ege, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yağışlarda azalmalar
olacağı öngörülmektedir (WWF, 2008).
Şekil 13. Kuraklık tipleri ve etkileri.
Ülkemizin büyük çoğunluğu yarı kurak iklim şartlarının etkisi altındadır. Diğer bir deyişle,
Türkiye’de kurak ve yarı kurak alan miktarı 51 milyon hektardır. Yani, ülkemizin % 65'inde
yarı kurak iklim şartları hüküm sürmektedir. Bu nedenle hem su kaynakları, hem de genelde
yağışa bağlı olan kuru tarım nedeniyle yağışın miktar ve dağılımında meydana gelebilecek
değişiklikler ülkemizde ciddi bir şekilde etkilerini hissettirebilmektedir (Kadıoğlu 2012).
Türkiye'de kuraklığa etki eden belli başlı etmenler arasında atmosferik koşullar, fiziki
coğrafya etmenleri ve iklim koşulları yer almaktadır. Kuraklık olaylarının nedenlerine ilişkin
yapılan çalışmalarda Türkiye'de son 20-30 yıldır yaşanan uzun süreli kuraklıklarda,
atmosferik dolaşım sistemlerindeki değişikliklerin ve kaymaların etkili olabileceği
söylenmektedir (TBMM, 2008).
Özellikle 1970’li yılların başında, Doğu Akdeniz havzası ve Türkiye’de yağışlarda önemli
azalma eğilimleri ve kuraklık olayları yaşanmaya başlamıştır. Bu azalma, özellikle kış
yağışlarında daha belirgindir. 1970-2001 yılları arasındaki uzun süreli ortalamaların altındaki
az yağışlı dönemler, su açığı, su sıkıntısı ve su kaynakları yönetimi açısından önemlidir
(Türkeş, 1996; Türkeş, 1998; Türkeş, 2003a). Yağışlar, Kasım 2001’den 2004 ilkbaharını
kapsayan dönemde ve son olarak Aralık 2008-Haziran 2010 döneminde Türkiye’nin önemli
bir bölümünde uzun süreli ortalamaların üzerinde gerçekleşirken, Kasım 2006-Kasım 2008
döneminde Türkiye’nin özellikle batı, iç batı, kuzeybatı ve güneyinde geniş alanlı ve şiddetli
22 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
kuraklık olayları yaşanmıştır (Türkeş, 2008b; Türkeş, 2008c; Türkeş ve Tatlı, 2010). Türkiye
istasyonlarının çoğunun kuraklık indisleri, 1930-93 periyodunda 1960’lı yıllara kadar nemli
koşullar gösterirken, 1990’larla birlikte kuru-yarı nemli ve yarı nemli koşullara doğru
değişiklik gösterir (Türkeş, 1999; Türkeş, 2003a, Türkeş, 2003b; Türkeş ve Tatlı, 2010),
(Kadıoğlu, 2012).
Etki ve Etkilenebilirlik: Kuraklık akarsular için düşük akım demektir. Düşük akım
dönemlerinde akarsudaki debi, hız ve derinlik normalden çok daha küçük değerlere alır.
Bunun olumsuz ekolojik ve sosyo-ekonomik etkileri vardır. Örneğin, akarsudan su sağlama,
akarsuda ulaşım, hidroelektrik üretimi, akarsuda balıkların ve diğer canlıların yaşamı, çevre
estetiği olumsuz şekilde etkilenir. Akarsudaki erimiş madde konsantrasyonu artar, endüstri,
şehir ve sulama suyu dönüşleri de kaliteyi bozar. Akım hızının azalması akarsuyun
havalandırma potansiyelini azaltır. Kirleticilerin geçiş hızı da azalacağından aşırı kirlenme
tehlikesi artar (Aytekin, 2012), (Kadıoğlu, 2012).
Tarımsal ürünler, meralar ve orman üretiminde azalma; yangınlarda artma; su seviyelerinde
azalma; besi hayvanları ve vahşi hayvanlarda ölüm oranlarında artış; vahşi yaşam ve balık
türlerinde gözlenen zararlar kuraklığın çevre üzerine doğrudan etkilerine birkaç örnektir.
Ayrıca bütün bu faktörler dolaylı etkilerin yaşanmasına da neden olurlar. Örneğin; tarımsal
ürünlerde, meralarda ve orman üretimindeki bir azalma, çiftçilerin gelirlerinde ve tarım
sektöründe bir azalmaya, gıda ve orman ürünlerinde (kereste gibi) bir fiyat artışına, işsizliğe,
gelirlerdeki azalma nedeniyle devletin vergi gelirlerinde bir düşüşe ve de göçlere neden
olmaktadır (Kadıoğlu, 2012).
Ayrıca; suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar ve dağılımının düzensiz olduğu,
büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulunduğu, içme, kullanma ve sulama
suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve diğer çevre kirlilikleri neticesinde düştüğü ve
küresel ısınma düşünülürse, ülkemizin kuraklığın şiddetini çok yakın bir zamanda
bugünkünden çok daha fazla hissedeceği açıkça görülmektedir. Kuraklığın artması ile şehir ve
ülke sınırlarını aşan nehirlerin kullanımı dahil birçok uluslararası, ulusal ve yerel su
kaynağının paylaşımını ve yönetimini daha da zorlaşacaktır. Bütün bunlar, ülkemizin ileride
karşılaşabileceği tehlikenin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir (Kadıoğlu,
2012).
1.3. İklim Değişikliği ve Su Kaynakları Konusundaki Mevcut Belgeler
Bilindiği üzere 3-14 Haziran 1992 yılında toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansı’nda (Rio Konferansı) dünyadaki en önemli çevre sorunlarından olan iklim
değişikliği ve çölleşme konuları da gündeme getirilmiştir. Bu konferansta küresel ısınmayı
durdurmak amacıyla, insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan sera gazı miktarının
sınırlandırılmasını hedefleyen United Nations Framework Convention on Climate ChangeBirleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) imzaya açılmış ve
21/3/1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde de iklim değişikliği konusunda yapılan çalışmalar bu yıllarda başlamış olup son on
yılda artan bir ivme kazanmıştır. Türkiye atmosferde tehlikeli bir boyuta varan insan kaynaklı
sera gazı emisyonlarının iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini önlemek ve belli bir
seviyede durdurmak için akdedilen “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi”ne 24 Mayıs 2004
tarihinde 189. taraf olarak resmen katılmıştır.
Kyoto Protokolü’nün hayata geçebilmesi için, sera etkisi yaratan gazların % 55'i oranında
yayılımını yapan ülke tarafından imzalanması gerektiğinden son olarak 18 Kasım 2004
tarihinde Rusya Federasyonu’nun da onaylamasıyla Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde
23 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
fiilen yürürlüğe girmiştir. Türkiye 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne resmen
taraf olmuştur.
İklim değişikliğinin zararlı etkilerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, yapılacak
çalışmaların daha verimli olabilmesi, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları arasında
koordinasyon ve görev dağılımının sağlanması ve bu konuda ülkemizin şartları da dikkate
alınarak uygun iç ve dış politikaların belirlenmesi amacıyla 2001/2 sayılı Genelge ile “İklim
Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK)” oluşturulmuştur. Kurulun yapısı; 6.1.2012 tarih ve
28165 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2012/2 sayılı Genelge ile son dönemde kurulan yeni
bakanlıklar, bakanlık adı ve teşkilat yapılarındaki değişikliklerle uyumlu hale getirilerek
yeniden düzenlenmiştir.
İDKK kararları doğrultusunda; iklim değişikliği konusunda ülkemizde yapılacak çalışmaların
kapsamının belirlenmesi, stratejilerin ve eylem planlarının oluşturulması, konuyla ilgili kurum
ve kuruluşlar tarafından yapılması gereken faaliyetlerin belirlenmesi amacıyla bir çok belge
hazırlanmış, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından strateji oluşturulmuş ve mevzuat çalışması
yapılmıştır. Aşağıda konuyla ilgili olan belgeler özetle verilmiştir.
1.3.1. Dokuzuncu Kalkınma Planı
Ülkemiz 1963 yılında sosyoekonomik potansiyelini değerlendirmek ve bu potansiyeli orta
dönemde planlarla en iyi şekilde yönlendirebilmek için, amaç ve hedeflerin önceliklerini
tespit etmek amacıyla planlı döneme girmiştir. 2007-2013 yılları için hazırlanmış olan
Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda her ne kadar iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi
doğrudan ele alınmasa da, planda yer alan su kaynaklarının etkin ve bütüncül yönetimine
yönelik hedefler dolaylı olarak su kaynaklarının iklim değişikliğinin etkilerine karşı
kırılganlığını azaltmaya yöneliktir. Dokuzuncu Plan’da; Türkiye’de su yönetimine dair
hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:








Su kaynaklarının tahsisi, kullanılması, geliştirilmesi ve kirlenmeye karşı korunmasıyla
ilgili hukuki düzenleme ve idari yapı oluşturulmasına yönelik başlatılmış çalışmalar
tamamlanacaktır.
Yüzey ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmeden korunması sağlanacaktır.
Mevcut su sağlama tesislerinde kayıp ve kaçaklar azaltılarak, ülke su kaynaklarının
etkin kullanılması sağlanacaktır.
Su, atık su, katı atık gibi çevre korumaya yönelik altyapı tesislerinin yapılmasında,
bakımında ve işletilmesinde ülke şartlarına en uygun sistem ve teknolojiler tercih
edilecektir.
Ülke genelinde çevre korumaya yönelik kentsel altyapı ihtiyacının belirlenmesi için
belediyelerin içme suyu, kanalizasyon, atık su arıtma tesisi gibi altyapı ihtiyaçlarını
belirleyecek kentsel altyapı ana planı ve finansman stratejisi hazırlanacaktır.
Kentsel altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde belediyelere verilecek mali ve
teknik danışmanlık hizmetleri etkinleştirilecektir.
Atık suların arıtıldıktan sonra tarım ve sanayi sektöründe kullanılması teşvik
edilecektir.
Çevre yatırımlarının (su yatırımları ve diğer) yapılması ve işletilmesinde özel sektörün
katılımı dahil yeni finansman yöntemleri geliştirilecektir.
Halen 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları Kalkınma
Bakanlığı koordinasyonunda sürdürülmektedir. Söz konusu planın hazırlık sürecinde 46 adet
Özel İhtisas Komisyonu kurulmuş olup, bu komisyonların bazılarında iklim değişikliği
konuları da gündeme alınmaktadır.
24 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
1.3.2. Kurumların Stratejik Planları
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
6200 sayılı kanun ile kurulmuş olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü su kaynakları yönetimi
kapsamında; tarım alanlarının sulanması, belediye teşkilatı olan yerleşim yerlerine içme suyu
temini, tarım alanlarının ve meskûn alanların taşkınlardan korunması ve su potansiyelinden
yararlanılarak hidroelektrik enerji üretimi maksadıyla ülkemizin tüm yerüstü ve yeraltı su
kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda görevlendirilmiştir.
DSİ 2010–2014 Stratejik Planında; kurumsal misyon ve vizyon doğrultusunda stratejik
amaçlar ve hedeflere ulaşmanın yolunu gösteren, sonuçları ölçülebilir stratejiler geliştirilmiş
bu stratejilere ilişkin faaliyetler ve projeler belirlenmiştir.
Aşağıda iklim değişikliği ve su kaynakları konularını kapsayan stratejik amaçlar
verilmektedir.





Ülkemizin su kaynaklarının geliştirilmesi, korunması ve verimli kullanılması
kapsamında nehir havzalarının sürdürülebilir su yönetimi politikalarını belirleyerek
uygulamak.
Belediyelerin içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarını yeterli miktar ve kalitede
karşılamak.
Sulama yatırımlarına etkinlik kazandırmak.
İşletme ve bakım faaliyetlerinde süreklilik ve etkinlik sağlamak, aşırı su tüketimine
neden olan sulama şebekelerini rehabilite etmek ve/veya modern sistemlere
dönüştürmek.
Suyun oluşturacağı taşkın, taşkın ve rüsubat zararlarından yerleşim yerlerini, tesisleri
ve tarım arazilerini korumak.
Bu amaçlar kapsamında kuraklık ve iklim değişikliğinin su kaynaklarına olan etkileri, bu
konularda mücadele metotları ve adaptasyon yöntemlerinin belirlenmesi, suyun kullanımı,
suyun miktar ve kalitesinin korunması ve atık suların dönüşümü konularında çalışmalar
yapılacaktır.
Orman Genel Müdürlüğü
Orman Genel Müdürlüğü tarafından 2010 -2014 yılı Stratejik Planı şu anda uygulanmaktadır.
Ancak 29.12.2012 tarih ve 645 sayılı KHK ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının kuruluş,
görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlenmesi nedeniyle Orman Genel Müdürlüğünün
uygulamadaki 2010 -2014 Stratejik planının yenilenmesi gerekmektedir. Bu nedenle Orman
Genel Müdürlüğünce revizyon yapılarak 2013-2017 yıllarını kapsayan yeni Stratejik Plan
oluşturulup Kalkınma Bakanlığının görüşüne sunulmuştur. Bu gelişmelere karşın bu gün
uygulamadaki 2010-2014 Orman Genel Müdürlüğü Stratejik Planı incelendiğinde bazı
stratejik amaçların iklim değişikliğinin ormanlara olan etkisini belirlemeye, iklim
değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve iklim değişikliğine ormancılığın uyumunu sağlamaya
yardımcı olacağı görülmektedir.
Orman Genel Müdürlüğü tarafından;
•
•
•
•
Ormanları korumak
Mevcut ormanları geliştirmek, verimliliğini arttırmak ve alanlarını genişletmek,
Ormanlardan çok yönlü ve sürdürülebilir şekilde faydalanmak,
Kurumsal gelişimi sağlamak
25 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
olmak üzere 4 stratejik amaç belirlenmiştir. Bu stratejik amaçlardan ilki ve ikincisi iklim
değişikliği ile mücadelenin en önemli araçları konumundadır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü
Meteorolojik hizmetlerin sürdürülmesi konusunda görevli olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü
tarafından Türkiyenin iklim özelliklerini tespit etmek amacıyla çalışma ve incelemeler
sürdürülmektedir.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından ulusal ve bölgesel ölçekte iklim değişikliğini
izlemek üzere yapılan çalışmalar geliştirilecektir. Bu kapsamda dünya ve ülke gündeminde
yakından izlenen iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesine katkı sağlamak
için iklim değişikliği konusunda ulusal ve uluslararası süreç, model ve öngörü çalışmaları
yapılacaktır. Yapılacak çalışmalar yardımıyla iklim değişikliği ve olağanüstü hava olayları
izlenecek, bu olaylara ilişkin tahminler ve bu olayların atmosferik nedenlerine ilişkin
istatistiksel çalışmalar yapılacaktır. Bu konularla ilgili olarak mevcut kapasitenin
geliştirilmesi hedeflenmektedir.
2013-2017 yılları hedefleri doğrultusunda; küresel ve/veya bölgesel iklim modelleri
kullanarak ileriye dönük projeksiyonu yapılacak yeni parametre sayısı, Doğu Akdeniz İklim
Merkezi (EMCC) bünyesinde geliştirilecek yeni ürün sayısı ve iklim çalışmaları için
geliştirilecek web tabanlı uygulama sayısı arttırılacaktır.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
645 ve 648 Sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile kurulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün temel görevleri; su
kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikalar
oluşturmak, mevzuat hazırlamak, havza bazında üst planlamaları yaparak bütünleşik havza
yönetimini sağlamak, ülkemizin ulusal ve uluslararası su yönetimini koordine etmek ve iklim
değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ile ilgili çalışmalar yapmaktır.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Strateji Planı henüz taslak aşamasında olup Stratejik Planın
uygulanmasına rehberlik etmesi, kaynakların performans esasına göre dağılımı ve hesap
verilebilirliğin sağlanması gayesiyle 2013 yılı Performans Programı hazırlanmıştır. Söz
konusu Programda yer alan 26 adet performans hedeflerinden 11. si “Taşkın ve Kuraklık
Planlarını Hazırlayarak Sürdürülebilir Havza Yönetimini Sağlamak” olup bu performans
hedeflerinin altında yer alan faaliyetler ise;




Taşkın Direktifinin ülkemize uyumlaştırılması için seçilen pilot havza plan
çalışmaları.
Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması.
Kuraklık Yönetim Planlarının Hazırlanması.
İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi ve Uyum Çalışmaları olarak belirlenmiş
olup 2013 yılı Performans Programında yer almaktadır.
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü
Ülke genelinde çölleşme ve erozyonla daha etkin mücadele edilmesi, su kaynaklarının
korunması ve sürdürülebilir yönetimiyle ilgili uzun vadeli kararlara ve yatırım programlarına
rehberlik sağlamak ve farklı kurumlarca yürütülecek çalışmaların eşgüdümlü ve bütünleşik
olarak gerçekleşmesi gayesiyle Ulusal Havza Yönetim Stratejisi Belgesi ile Ulusal Çölleşme
İle Mücadele Strateji Belgesi hazırlanmaktadır.
26 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Ulusal Havza Yönetim Strateji Belgesi: Devlet Planlama Teşkilatı’nın talebi, Dünya
Bankası desteği ile hazırlanmasına karar verilen Ulusal Havza Yönetim Stratejisinin amacı;
ülkemiz su havzalarının doğal kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir
kullanımı ile ilgili uzun vadeli kararlara ve yatırım programlarına rehberlik sağlamak,
toplumumuzun havzaların ekolojik, ekonomik ve sosyal fayda ve hizmetleri ile ilgili ihtiyaç
ve beklentilerinin yeterli düzeyde ve sürdürülebilir olarak karşılanması için yapılacak
çalışmalara ortak bir yol göstermektir. Ulusal Havza Yönetim Stratejisi hazırlık çalışmaları
2010 yılı Mart ayında Ankara’da gerçekleştirilen “Ulusal Su Havzaları Yönetim Stratejisi
Kapsam Belirleme Çalıştayı” ile başlatılmıştır. Kasım 2012 itibarıyla Ulusal Havza Yönetim
Stratejisi hazırlanarak Yüksek Planlama Kuruluna sunulmak üzere Kalkınma Bakanlığına
gönderilmiştir.
Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji Belgesi: Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji
Belgesi taslak metni düzenlenen 2 adet çalıştay ve 1 adet bilgilendirme toplantısı sonucu
hazırlanmıştır. Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji Belgesi, Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi Sekretaryası'nın (UNCCD) belirlemiş olduğu stratejilerin ulusal bazda ele
alınmasıyla uyumlaştırılmıştır.
1.3.3. Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010-2020)
İklim değişikliği konusundaki en temel politika dokümanı, kamu kurumları, özel sektör
temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin katılımı ve etkin bir çalışma süreci ile
hazırlanan ve 2010-2020 yıllarını kapsayan İklim Değişikliği Ulusal Strateji Belgesi’dir
(İDES). Strateji, Mayıs 2010 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylanmıştır.
İklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara rehberlik edecek olan Strateji
Belgesinde, BMİDÇS’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesi çerçevesinde
Türkiye’nin ulusal imkânları ve uluslararası finansman ve hibelerin ulaşılabilirliği ölçüsünde
gerçekleştireceği azaltım, uyum, finansman ve teknoloji politikaları yer almaktadır.
2010 yılında yayımlanan Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi çerçevesinde Uyum başlığı altında
yer alan Su Kaynakları ile ilgili stratejiler özetle verilmiştir.
Kısa vadede (1 yıl): TAKEP kapsamında belirlenen çalışmaların gerçekleştirilmesi, iklim
değişikliğinin olumsuz etkileri sebebiyle azalan su kalitesinin iyileştirilmesi, iklim
değişikliğine uyuma ilişkin bilinçlendirme, politika ve stratejilerin geliştirilmesi, iklim
değişikliği afet – risk yönetimi konusunda bilgilendirme ve eğitim çalışmalarının yanında
doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile ilgili bilimsel çalışmaların geliştirilmesi
hedeflenmektedir.
Orta vadede (1-3 yıl): Su ile ilgili geliştirilecek mevzuata iklim değişikliğine uyumun
entegrasyonu, su kaynaklarının geliştirilmesi, çok amaçlı kullanımı ve korunması amacıyla 25
havzanın “Havza Master Planları” ve “Nehir Havzası Yönetim Planları”nın hazırlanmasına
başlanması, iklim değişikliğinin su kaynaklarına miktar ve kalite olarak etkileri ve uyum
önerilerinin geliştirilmesi, iklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkilerini dikkate alan
tarımsal uygulamaların geliştirilmesi, kuraklığın etkilerinin izlenmesi, su baskını risk yönetim
planlarının hazırlanması hedefleri yer almaktadır.
Uzun vadede (3-10 yıl): “Havza Master Planları” ve “Nehir Havzası Yönetim Planları”nın
tamamlanması, erken uyarı sistemlerinin kurulması, suyun hacim hesabına göre
fiyatlandırılması, etkin sulama sistemlerinin uygulanması, kentsel altyapıda gerekli
düzenlemeler yer almaktadır.
27 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
1.3.4. Ulusal Bildirimler
BMİDÇS’nin 12. Maddesine göre Ek-I ülkeleri birinci ulusal bildirimlerini sözleşme
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren (1994) altı ay içinde sunmakla yükümlüdür. Diğer
bildirimlerin hangi tarihte yapılacağı Taraflar Konferansında alınan kararlara göre
belirlenmiştir. Ek-I ülkelerinin 1 Ocak 2010 tarihine kadar 5. Ulusal Bildirimlerini sunmaları
gerekmesine rağmen Türkiye henüz I. Ulusal Bildirimi’ni sunmuştur. Cancun’da yapılan
taraflar toplantısında (COP16) alınan karara göre Ek-I ülkelerinin 6. Ulusal Bildirim’lerini
1 Ocak 2014 tarihine kadar sunmaları konusunda çağrıda bulunulmuştur.
Birinci Ulusal Bildirim
Ülkemizin 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında hazırlanması gereken Birinci Ulusal Bildirim,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) aracılığıyla Küresel Çevre Fonu’ndan (GEF)
sağlanan hibe finansal destek ile hazırlanmıştır.
İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi ile; mevcut durum, 1990-2004 yılları arasına ait
sera gazı emisyon envanteri, emisyon kaynakları ve buna bağlı olarak azaltım potansiyeli,
politika ve önlemler, projeksiyonlar, iklim değişikliğinin ülkemize etkileri, eğitim ve
kamuoyunu bilinçlendirme gibi konularda bir yol haritası ortaya konulmaktadır. Çalışma;
ayrıca, bundan sonraki “İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi”nin hazırlanmasına ve bu
kapsamda yapılacak olan çalışmalara temel oluşturmuştur. İklim Değişikliği Birinci Ulusal
Bildirimi 1 Kasım 2006 tarihinde İDKK tarafından onaylanarak 2007 yılı Ocak ayında
BMİDÇS Sekretaryasına sunulmuştur.
İkinci Ulusal Bildirim
Türkiye’nin İklim Değişikliği İkinci Ulusal Bildirimi’nin hazırlanması amacıyla UNDP’nin
yürütücülüğünü üstlendiği “Türkiye’nin İklim Değişikliği İkinci Ulusal Bildirimi’nin
Hazırlanması Projesi” Ekim 2010 itibarıyla başlamıştır.
İkinci Ulusal Bildiriminin “İklim Değişikliğinin Etkileri, Etkilenebilirlik ve Uyum” başlığı
altında İklim değişkenleri analizi yapılarak, mevcut iklim projeksiyonlarına yer verilmiş olup;
su kaynakları, tarım ve gıda güvencesi, doğal afetler, ekosistem hizmetleri, kıyı alanları,
sağlık, yerleşimler ve turizm konularında her bir konu başlığı için etki ve etkilenebilirlik
analizleri ve uyum tedbirlerine yönelik bilgiler verilmiştir. Özellikle birinci ulusal bildirimde
su kaynakları ve uyum tedbirleri konusunda kısıtlı birkaç çalışmaya yer verilirken ikinci
ulusal bildirimde ülke genelinde daha kapsamlı çalışmalara yer verilmiştir. İkinci Ulusal
Bildirim 13 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirilen İDKK toplantısında onaylanmış olup
BMİDÇS Sekretaryasına sunulacaktır.
1.3.5. İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP)
Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve 9. Kalkınma Planında hazırlanması öngörülen “İklim
Değişikliği Ulusal Eylem Planı” (İDEP) ülkemiz şartları çerçevesinde ilgili tarafların
katılımıyla sera gazı emisyonlarının azaltımı ile iklim değişikliğine uyum politika ve
tedbirlerini ortaya koymak amacı ile hazırlanmıştır.
İDEP, İDKK üyeleri kurum ve kuruluşlarla beraber geniş bir paydaş grubuyla birlikte
hazırlanmış ve Mayıs 2011 tarihinde kabul edilmiştir. Söz konusu plan iki ana eylem
planından oluşmaktadır. Bunlar; Sera Gazı Emisyon Kontrolü Eylem Planı ve İklim
Değişikliğine Uyum Eylem Planı’dır.
28 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
İDEP kapsamında; kurumsal yapılanma ve politika oluşturma, teknoloji geliştirme ve
transferi, finansman ve ekonomik araçlar, veri ve bilgi sistemleri, eğitim ve kapasite artırımı
alanları ile İDEP izleme ve değerlendirme mekanizmalarıyla ilgili eylemler bir araya
getirilmiştir.
İDEP, Ulusal İklim Değişikliği Strateji’nde yer alan hedefler için alt eylemler sunmakta ve
bunların hayata geçirilebilmesi ile ilgili olarak sorumlu kurum/kuruluşlar ve zamanlamayı
tanımlamaktadır.
Sera Gazı Emisyon Kontrolü Eylem Planı
İDEP’in Sera Gazı Emisyon Kontrolü bölümü, Kyoto Protokolü’nün Ek A’sında yer alan
sektörler ile BMİDÇS’nin İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi ve Sera Gazı Envanteri
raporlama formatlarında istenen sektörler esas alınarak; oluşturulmuştur. Ayrıca, bütün
sektörleri ilgilendiren ortak eylemler de belirtilmiştir. Bu sektörler aşağıda verilmektedir.
•
•
•
•
•
•
•
Enerji
Sanayi
Ulaştırma
Binalar
Atık
Tarım
Arazi Kullanımı ve Ormancılık
Bu sektörlerle ilgili birçok eylemde de Bakanlığımız, DSİ, MGM ve OGM’nin sorumlu ve
ilgili kurum olarak görevi bulunmaktadır.
İklim Değişikliğine Uyum Eylem Planı
İklim Değişikliğine Uyum bölümü, BMİDÇS’de de yer alan uyum ve etkilenebilirlik
değerlendirmelerinin yapılmasını, bu bağlamda uyuma yönelik plan ve düzenlemelerin
geliştirilmesi ve uygulanmasını temel almış olup öncelikli eylem alanları aşağıda verilmiştir.
•
•
•
•
•
Su Kaynakları Yönetimi
Tarım ve Gıda Güvenliği
Ekosistem Hizmetleri, Biyolojik Çeşitlilik ve Ormancılık
Doğal Afet Risk Yönetimi
İnsan Sağlığı
1.3.6. Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı
Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı; Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi
ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı (İDEP) süreci ile eşgüdüm halinde, aynı doğrultuda
hazırlanmış olup İDEP içinde belirtilen ve yukarıda bahis edilen beş temel etkilenebilirlik
alanına odaklanılmıştır.
“Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı”nın geliştirilmesinde ilk adım;
Stratejinin temel amacını ve ilkelerini içeren bir çerçevenin çizilmesi olmuştur. Bu çerçeve;
ülkenin sürdürülebilir kalkınma politikaları doğrultusunda, iklim değişikliğinin
sosyoekonomik sektörlere olası etkilerinin birleşik ilişkileri kurularak çizilmiş, böylelikle
uyum için gerekli olan bölgesel/yerel düzeydeki yapısal ihtiyaçlar ve önceliklerin (farklı
vadelerde) tespiti için kolaylaştırıcı bir zemin oluşturulmuştur.
29 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Strateji çerçevesinde; mevcut politik inisiyatifler vurgulanmış ve iklim değişikliğinin
etkilerine uyumda yasal/kurumsal altyapıya, planlama süreçlerine ve katılımcı mekanizmalara
dair potansiyel engellere dikkat çekilmiştir.
Belirlenen amaçlara dair hedefler ve eylemler belirlenirken; Türkiye’nin yürürlükte olan
“Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”nin iklim değişikliğine uyum ile doğrudan ya da dolaylı
ilgili hedefleri dikkate alınmış, ayrıca mevcut diğer plan ve programlarla ilişkiler ve
öncelikler özenle korunmuştur. Her bir stratejik amacın altındaki hedef/hedefler ve eylemler;
süre, çıktılar ve performans göstergeleri, sorumlu/koordinatör kuruluş ve ilgili kuruluşlar
belirlenerek tespit edilmiştir. Tematik her alan için hazırlanan strateji ve eylem planı
bölümleri, ayrı ayrı yapılan toplantılarla ilgili tüm kesimlerin değerlendirmelerine ve onayına
sunularak 2012 yılında kabul edilmiştir.
1.3.7. Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı (2008-2012)
“Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ile Kuraklık Yönetimi Çalışmalarına İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Karar” (Karar Sayısı: 2007/12477) uyarınca Tarımsal Kuraklıkla Mücadele
Stratejisi ve Eylem Planı çalışmaları mülga Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın
koordinatörlüğünde, ilgili kurumların katkılarıyla hazırlanmıştır. Ancak Bakanlıkların
yeniden yapılandırılması nedeniyle 2012/3191 sayılı Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ve
Kuraklık Yönetimi Çalışmaları Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanmış karara
istinaden de Tarımsal Kuraklık Yönetiminin Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair
Yönetmelik 18 Ağustos 2012 tarih ve 28388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yeniden
çıkarılmıştır. Yeni mevzuat doğrultusunda 2013-2017 yıllarını kapsayacak yeni bir “Türkiye
Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlama çalışmaları yürütülmekte
olup, 2013 yılında yayımlanacaktır.
Mevcut Eylem Planında yer alan faaliyetler, planının temel amacı kamuoyunun bilinç
düzeyini arttırarak tüm paydaşların sürece dahil edilmesiyle arz ve talep yönetimini de dikkate
alarak çevresel açıdan sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması ile kuraklığın
yaşanmadığı dönemlerde ileriye dönük gerekli bütün tedbirlerin alınmasını; kriz
dönemlerinde ise, etkin bir mücadele programını uygulayarak kuraklığın etkilerinin asgari
düzeyde kalmasını sağlamak amacıyla, temel gelişme eksenleri ve öncelikler kapsamında
gruplanarak hazırlanmıştır. Eylem planında yer alan faaliyetlerin izlenmesi çalışmaları ilgili
kurumlar tarafından sürdürülmektedir. Bu faaliyetlere ilişkin ana başlıklar ve öncelikler
aşağıda verilmiştir.
1.
Kuraklık Risk Tahmini ve Yönetimi
 Tarımsal kuraklık tahminine dayalı kriz yönetimi uygulanacaktır.
 Kuraklık nedeniyle oluşacak iç göçün yönetimi sağlanacaktır.
2.
Sürdürülebilir Su Arzının Sağlanması
 Potansiyel su tutma kapasitesi artırılacaktır.
 Su iletim kanalları modernize edilecek, su depolama ve iletim kanallarının idame
ve yenileme yatırımları zamanında yapılacaktır.
 Atık suların toplanması ve arıtılmış atık suların, tarım ve sanayide tekrar
kullanımına yönelik tedbirlerin alınması sağlanacaktır.
 Yeraltı sularının etkin yönetimi sağlanacaktır.
 Toprakta bulunan suyun muhafazasını artıran arazi kullanım teknikleri
geliştirilecek, en önemli doğal su deposu olan toprakların korunması ve
geliştirilmesine yönelik arazi kullanım planlamaları yapılacaktır.
30 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
3.
Tarımsal Su Talebinin Etkin Yönetimi
 Tarım havzaları belirlenerek, tarımsal ürünlerin en uygun yetişme alanları, su
varlıkları da dikkate alınarak tespit edilecek ve tarımda su kullanımı azaltılacaktır.
 Sulama iletim sistemleri modernize edilecektir.
 Tarımsal amaçlı yeraltı sularının etkin kullanımı sağlanacaktır.
 Bitkisel ve hayvansal üretim politikaları, kuraklık riski göz önüne alınarak
uygulanacaktır.
4.
Destekleyici Ar-Ge Çalışmalarının Hızlandırılması ve Eğitim/yayım
Hizmetlerinin Artırılması
 Kuraklıkla mücadeleyi destekleyici Ar-Ge çalışmaları hızlandırılacaktır.
 Başta çiftçiler olmak üzere ilgili kesimlere yönelik eğitim ve yayım hizmetleri
artırılacaktır.
5.
Kurumsal Kapasitenin Geliştirilmesi
 Tarımsal kuraklıkla etkin mücadele için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak ve
kurumsal yapılanma güçlendirilecektir.
 Orman dışı yangınlarla mücadelede gerekli kurumsal kapasite geliştirilecektir.
1.4. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisine Uyum Çalışmaları
Günümüzde iklim değişikliği küresel sorunların en başında gelmektedir. İklim değişikliğine
karşı alınacak önlemlerden birincisi sera gazı emisyonlarının azaltımı, diğeri ise iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum (adaptasyon) sağlanmasıdır. Uyum çalışmaları
ile iklim değişikliğinin sektörler üzerine olumsuz etkileri azaltılarak, karşılaşabilecek zararlar
en aza indirilebilecek ve iklim değişikliğinin olumlu fırsatlarından yararlanılabilecektir.
1.4.1. İklim Değişikliğine Uyum Konusundaki Tanımlamalar
Uyum (adaptation): İklim değişikliğine uyum toplumların ve ekosistemlerin, değişen iklim
koşulları ile baş edebilmelerine yardımcı olmak için gerçekleştirilen eylemler ve alınan
önlemlerdir. Bir diğer deyişle iklim değişikliğine uyum; iklim olaylarının (risklerinin)
etkileriyle mücadele etmek, fayda sağlamak ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin
güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve uygulanması sürecidir (IPCC, 4. Değerlendirme Raporu)
İklim değişikliğine uyum, iklim değişikliğinin negatif etkilerinin azaltılması için doğru
önlemler almayı zorunlu kılmakla birlikte fırsatlardan da yararlanmayı amaçlamaktadır.
Uyum çalışmasında iklim değişikliğinin etkilerinin belirlenmesi, etkilenebilirlik ve uyum
süreçlerinin anlaşılması ve bunlara yönelik değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir.
İklim değişikliği ile mücadele çalışmalarında uyum faaliyetleri tüm dünyada günden güne
önem kazanmaktadır. Uyum faaliyetleri belirlenirken ve uygulanırken gerek bölgesel, gerek
ulusal düzeydeki planlama çalışmalarında dikkat edilmesi gereken pek çok husus vardır.
Uyum faaliyetlerinin planlamasından önce etkilenebilirlik analizleri sektörler özelinde
yapılmalı ve özellikle alarm veren sektörler önceliklendirilmelidir. Ülke düzeyinde yapılan
bütün politika ve planlama çalışmalarında iklim değişikliğinin etkileri göz önünde
bulundurulmalıdır. Uyum faaliyetleri çok amaçlı faaliyetler olduğu için iklim değişikliğine
uyumu sağlamakla beraber yanında başka amaçlara da hizmet etmektedir. Örneğin bir baraj
yapımı taşkından korunma yapısı olmakla beraber içme suyu teminini de sağlamaktadır. Bu
nedenle bütün plan-program çalışmalarında uyum faaliyetleri bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Ayrıca, uyum faaliyetleri planlamasında bu faaliyetlerin sera gazı salımlarını arttırarak iklim
değişikliğine etkisine de bakılmalıdır. Yani uyum faaliyetlerinin iklim değişikliğinin etkilerini
azaltma konusunda olumlu veya olumsuz etkileri olmaktadır. Örneğin özellikle sıcak hava
31 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
dalgalarının görüldüğü günlerde sıcak havaya uyum sağlamak gerekçesiyle kullanılan
klimalar, enerji tüketimi nedeniyle “Negatif Azaltım Etkisi”ne sahiptirler. Bunun yanı sıra
ağaçlandırma ise karbon yutak alanlarını çoğalttığı için “Pozitif Azaltım Etkisi”ne sahiptir. Bu
aşamada karar vericilerin uyum politikalarını belirlerken bu hususa dikkat etmeleri önemlidir.
Bazı uyum faaliyetlerinin olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için alternatif yöntemler
değerlendirilmelidir.
Etkilenebilirlik (vulnerability): Etkilenebilirlik bir sistemin iklimden etkilenebilirliği ve
aşırı iklim durumları dâhil olmak üzere iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ne ölçüde
etkilendiği ve bununla ne ölçüde başa çıkamadığını belirtmektedir. Etkilenebilirlik, bir
sistemin maruz kaldığı iklim değişikliğinin ve değişkenliğinin özelliği, boyutu ve hızının,
duyarlılığının ve uyum sağlama kapasitesinin bir fonksiyonudur. Hükümetlerarası İklim
Değişikliği Paneli (IPCC); iklim değişikliğinden etkilenebilirliği üç unsurun bir fonksiyonu
olarak tanımlar, bunlar; i) iklim değişikliğinin etkilerine maruz kalma türleri ve boyutu, ii)
hedef sistemlerin, belirli düzeyde maruz kalmaya duyarlılığı, ve iii) hedef sistemin başa çıkma
veya uyum sağlama kapasitesidir. Bu terimleri açmak gerekirse;
Maruz kalma (exposure): Aşırı hava olayları dâhil olmak üzere iklim değişkenliğindeki
değişiklikler veya ortalama iklim koşullarındaki değişiklik hızları gibi incelenen sistemin
dışındaki unsurları belirtir. (Bazı durumlarda yüksek düzeyde maruz kalma durumları
gözlemlenir. Ancak bunların etkisi, yüksek uyum sağlama kapasitesi ile bertaraf edilebilir ve
sonuçta daha düşük etkilenebilirlik değerleri elde edilir).
Duyarlılık (sensitivity): Bir sistemin iklim değişkenliği veya değişikliğinden olumsuz veya
olumlu şekilde etkilenme derecesidir. Bu etki, doğrudan (örneğin ortalama sıcaklık, sıcaklık
aralığı veya değişkenliğindeki bir değişiklik sonucunda rekoltede bir değişiklik gibi) veya
dolaylı (örneğin deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle kıyılardaki sellerin sıklığındaki
artışın neden olduğu hasar) olabilir.
Uyum sağlama kapasitesi (adaptive capacity) : Bir sistemin, iklim değişikliği, değişkenliği
ve muhtemel aşırı ve orta düzeydeki zararlara uyum sağlama, fırsatlardan yararlanma veya
bunun sonuçları ile başa çıkma kabiliyeti demektir. Uyum çalışması oldukça sistematik bir
yapıya sahiptir. Öncelikle iklim değişikliğinden olumsuz etkilenebilecek su kaynakları, tarım
ve gıda güvenliği, halk sağlığı, doğal ekosistemler ve biyoçeşitlilik, kıyı bölgeleri vb.
sektörlere ilişkin “etkilerinin belirlenmesi” çalışmalarının yapılması gereklidir. Bu etkilere
bağlı olarak yaşanacak su sıkıntısı, kuraklık, çölleşme, afetlerdeki artış, tarımsal üretimde
düşüş, gıda güvenliği, halk sağlığında bozulma, kara ve deniz ekosistemlerindeki bozulma,
enerji, turizm ve balıkçılığın olumsuz etkilenmesi, deniz seviyesindeki yükselmeye bağlı kıyı
bölgelerinde yaşanacak tehditlere ilişkin “etkilenebilirlik değerlendirilmesi” yapılarak, bunlar
karşısında gerçekleştirilecek uyum eylem ve önlemlerini içeren “uyum eylem planlarının”
hazırlanması ve bu planların mutlaka ulusal, sektörel gelişme planlarına “entegre edilmesi”
gerekmektedir.
1.4.2. Ülkemizde İklim Değişikliğine Uyum Kapsamında Sürdürülen Çalışmalar
İklim değişikliğine bağlı olarak su döngüsündeki düzenin değişmesi, başta su kaynaklarının
miktarı, kalitesi ve temininde önemli değişikliklere neden olacak ve suyun hayati öneme sahip
olduğu içmesuyu temini, gıda ve enerji üretimi dahil olmak üzere iklime bağımlı birçok
sektörü olumsuz olarak etkileyecektir. Bu nedenle öncelikli olarak ülkemizde iklim
değişikliğinin su kaynakları üzerine etkisinin belirlenmesi ve olumsuz etkilere karşı uyum
tedbirlerinin geliştirilmesi önem arz etmektedir. II. Ulusal Bildrim’de yer alan su
kaynaklarına ilişkin ilgili iklim değişikliğinden öncelikle etkilenebilir alanlar ve uyum
tedbirleri Tablo 7’de verilmiştir.
32 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Tablo 7. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkileri ve Uyum Tedbirleri, (II.Ulusal Bildirim).
Etkilenebilirlik
(Vulnerability)
Uyum Tedbirleri
(Adaptation Measures)


Su kaynakları yönetimi, oluşabilecek
taşkın ve kuraklık koşulları



Sulamalar




İçmesuyu ve şebeke sistemleri



Yeraltı suları

Su kaynaklarının havza bazında sürdürülebilir bir
şekilde korunması, iyileştirmesi, geliştirilmesi ve
kullanılmasının sağlanması
Havza bazında iklim değişikliğinin su kaynakları
üzerine etkisinin belirlenmesi ve bunun su
kaynakları planlaması ve yönetimi çalışmalarına
dahil edilmesi
Taşkın ve kuraklık tahmin çalışmalarının yapılarak
tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kurulması,
taşkın ve kuraklık yönetim planlarının
hazırlanması
Sulama yatırımlarında uygun olan yerlerde borulu
sistem kullanılması
Aşırı su tüketimine neden olan sulama
şebekelerinin rehabilite edilmesi ve/veya modern
sistemlere dönüştürülmesi
Tarım havzalarında iklim ve su mevcudiyetine
uygun ürün çeşitlerinin teşvik edilmesi
Çiftçilerin yeni teknolojilere uyum sağlaması,
toprak-bitki-su ihtiyaçları kapsamında bilinç
oluşturulması için kapasite geliştirme
faaliyetlerinin sürdürülmesi
İçmesuyu havzalarının korunması
Kentlerde su kayıp ve kaçakların oranının
azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması, ulusal
düzeyde SCADA Sisteminin yaygınlaştırılması
Su tasarrufu konusunda halkın bilinçlendirilmesi
Yeraltı sularının kirlenmesinin ve bozulmasının
önlenmesi, iyi durumda olan yeraltı sularının
mevcut durumunun korunması, kötü durumda
olanların iyileştirilmesi
Sürdürülebilir yeraltı suyu yönetimi için yeraltı
suyu rezerv-çekim ilişkisinin modern sulama
sistemleri ile desteklenerek kontrol altına alınması
ve tüm kuyulardan çekilen ve çekilecek yeraltı
suyunun ölçülmesi
Aşırı yeraltı suyu çekiminin ve kaçak yeraltı suyu
kullanımının engellenmesi bu konuda halkın
bilinçlendirilmesi
33 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Aşağıda ülkemizde iklim değişikliğine uyum kapsamında değerlendirilebilecek çalışmalar
özetle verilmektedir.
1.4.2.1. Su Kaynakları Planlaması
Dünya su kullanımındaki artış genel nüfus artışından daha büyük olarak seyretmektedir.
Geçtiğimiz üç asır boyunca Dünyadaki nüfusun sekiz misli büyümesine karşılık tatlı su
tüketiminin 35 kat arttığı gözlenmiştir. Dünyada hızlı bir şekilde gelişen bu su talebinin
karşılanması için yağışlı dönemlerde suyun depolanarak düzenli ve sürekli bir şekilde hizmete
sunulması büyük önem arz etmektedir (Eroğlu, 2006).
İklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkisinin azaltılması ve uyum tedbirlerinin
geliştirilmesi kapsamında değerlendirilebilecek su kaynakları planlama çalışmaları, su arzının
arttırılması ve su talebinin azaltılmasına yönelik çalışmalar olarak iki başlık altında
toplanabilir.
Arzın arttırılmasına yönelik tedbirler kapsamında ülkemizde depolama kapasitesi arttırılmaya
çalışılmakta bu doğrultuda artan su ihtiyaçlarını karşılayacak nispette ve gelecek su
ihtiyaçlarını belli oranlarda garanti altına alacak baraj ve göletler inşa edilmektedir. DSİ
tarafından 2012 yılı Ekim ayı itibariyle 278 adet baraj 463 adet gölet olmak üzere toplam 741
adet depolamalı tesis inşa edilmiş, 53 ü baraj olmak üzere toplam 174 adet depolamalı tesisin
inşaatı da devam etmektedir. Bununla birlikte su arzının artırılması bakımından önem taşıyan
bir diğer proje de GÖL-SU Projesi’dir. Bu proje ile 1000 günde 1000 gölet inşa edilmesi
amaçlanmaktadır. Projesi çalışmalarına 2012 yılında başlanmış olup, inşaat işleri 2012-2014
tarihlerinde yapılacaktır. Proje kapsamında yapılacak göletlerle 417 bin 395 hektar alanda
sulama yapılacak ve bundan yaklaşık 300 bin hanenin tarımsal verim artışı ile gelir seviyesi
yükseltilecektir.
Arzın arttırılmasına yönelik bir diğer tedbir havzalar arası su aktarımıdır. Basit anlatımla
suyun bol olduğu yörelerden su sıkıntısı çekilen yerlere suyun transferi olarak anlatılabilecek
bu yöntem yağış rejimlerinde meydana gelen değişiklikler ve ortaya çıkan kuraklık hadiseleri
neticesinde zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede DSİ tarafından içme ve
kullanma suyu ile sulama suyu temini maksatlarıyla havzalar arası su aktarımı projeleri
gerçekleştirmiştir. İçme ve kullanma suyu temini maksatlı Gerede, Melen, Gördes Projeleri ile
sulama maksatlı Göksu Havzasından Konya Ovasına Su Aktarılması (Mavi Tünel) ve Seyhan
Havzası’ndan Zamantı Tüneli Derivasyonu ile Develi Ovası’na su aktarılması bu kapsamda
ele alınmaktadır.
Su talebinin azaltılmasına yönelik çalışmalar kapsamında da suyun tüketicisine ulaşması
esnasında ortaya çıkan kaybın önlenmesine yönelik faaliyetleri sayabiliriz. Bu kapsamda
tarımsal su kaybının önüne geçen modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması ve şehir
şebekelerinin eksikliğinden kaynaklanan kayıp ve kaçakların önlenmesi çalışmaları
34 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
yürütülmektedir. DSİ 2003 yılı sonu itibariyle sulama sistemleri stratejisini değiştirerek
yağmurlama ve damlama gibi su tasarrufu sağlayan sulama yöntemlerine uygun kapalı
sisteme geçmiştir (Su Dünyası, 2012). Diğer taraftan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından uygulanmakta olan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi programı
çerçevesinde % 50 hibe desteği verilerek parsel içi basınçlı sulamanın (damla-yağmurlama)
yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Bu program 2006 yılında başlamış olup 2015 yılına
kadar devam edecektir. Yine aynı bakanlıkça çiftçilerin basınçlı sulama konusunda
bilgilendirilmesine yönelik çalışmalara da devam edilmektedir. Bu konuda Ziraat bankasınca
uygulanan beş yıl geri ödemesiz faizsiz sulama kredisi uygulamaları da devam etmektedir.
Şehirlerin uzun dönemli içme-kullanma suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak DSİ
Genel Müdürlüğü tarafından 2012 yılı Ekim ayı itibarıyla toplam 3,34 milyar m3 su
sağlanmaktadır. Halen 49 şehrin içme-kullanma ve sanayi suyu projesi yatırım programında
yer almakta olup, inşaatı devam eden, planlama ve kesin proje merhalesinde olan projeler
tamamlandığında yılda toplam 3,40 milyar m3 ilave su temin edilmiş olacaktır. Böylece
işletmede olanlar ile birlikte temin edilen içme-kullanma suyu miktarı 6,74 milyar m3'e
ulaşacaktır.
Bununla birlikte DSİ tarafından 25 su havzasının "Havza Master Planı Raporu"
hazırlanması çalışmalarına başlanılmıştır. Çalışma kapsamında su kaynaklarından (yüzey,
yeraltı ve kaynak) mevcut ve mutasavver olan su kullanımlarının tespiti, havzanın arazi
varlığı, arazilerin kullanımı, sulama potansiyeli ile ihtiyacının tespiti ve sulama alanlarının
hangi kaynaklardan ne şekilde sulanabileceği alternatiflerinin ortaya konulması, sulanabilir
olduğu tespit edilen arazilerden teknik ve ekonomik yönden sulanabileceği tespit edilenlerin
sulu tarıma açılması, drenaj yetersizliği olan sahaların sorunları ve çözüm önerileri, içmekullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarının tespiti, su haklarının tespiti, enerji üretme imkanları ile
içme-kullanma suyu ve sulama suyu ihtiyaçlarının karşılanması ile taşkın zararlarını
önlemeye yönelik barajlar, regülatörler, tüneller, kuyular, galeriler, sulama, drenaj ve taşkın
tesisleri araştırılıp teknik, ekonomik ve çevresel yönden uygun görülenlerin yapımı teklif
edilerek, çalışma sonunda 25 su havzasının Havza Master Planı Raporu hazırlanacaktır.
1.4.2.2. Havza Yönetim Planları ve Havza Koruma Eylem Planları
Entegre su kaynakları yönetimi açısından Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi “Nehir Havzası
Yönetim Planlarının” hazırlanmasını öngörmektedir. Ülke olarak Havza Koruma Eylem
Planları ile havzalardaki mevcut durum ortaya konmuş ve havzalardaki kirlilik kaynakları ile
mevcut kirlilik durumları tespit edilmiş, kirliliğin giderilmesine yönelik öneriler getirilmiştir.
Havza Koruma Eylem Planları Havzanın bütünü ele almakla birlikte, ancak sıcak noktalarda
ve içmesuyu alanlarında alt havza değerlendirmesine ağırlık vermekte, daha çok kimyasal ve
hidromorfolojik parametreler ve havzanın geneli için gerekli ekolojik yaşam parametrelerini
değerlendirmektedir. Kirliliğin izlenmesi ile ilgili çalışmalarda sürekli izleme yer almamakta
ve biyolojik ekolojik parametreler ölçülmemektedir. Nehir Havzası Yönetim Planları ile bu
eksiklikler tamamlanacak olup, su kütlelerinin belirlenmesi, baskı ve etkilerin tanımlanması
sağlanarak, havzalarda sürekli izleme sistemleri kurulacak, biyolojik ve ekolojik
parametrelerin de ölçülmesine başlanacaktır. Bu hizmetlerle ilgili yatırım programlarında
ödenekler ayrılacak, kirlilik kaynakları kesin olarak belirlenerek çevresel hedeflere
ulaşılmasını sağlayan etkin önlemler ekonomik analizler de dikkate alınarak tespit edilecektir.
Bu amaçla 2013 yılında Nehir Havza Yönetim Planlarının yapımına başlanılacaktır.
Hızlı nüfus artışı, gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetlere paralel olarak içme-kullanma su
tüketiminde artış, buna karşı kirlilik nedeniyle içme-kullanma su potansiyelinin gittikçe
azalması vb. sorunlar nedeniyle su kalitesi yönetiminin havza bazında ele alınmasını zorunlu
35 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
kılmaktadır. Bakanlığımızca havza bazında entegre koruma planlarının yapılması ve
uygulanması prensip olarak benimsenmiştir.
Havza bazında entegre koruma planları yapılması yoluyla tüm gelişmelere ve kullanımlara
kontrollü bir şekilde yön verilmesi açısından; 25 akarsu havzasında ''Havza Koruma Eylem
Planları''nın hazırlanması için havzalarda önceliklendirme çalışması yapılmıştır. Türkiye’deki
mevcut 25 havza önceliklendirilmiş ve daha sonra bu çerçevede Havza Koruma Eylem
Planları (HKEP) Bakanlığımız Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce hazırlanmaktadır.
Havza Koruma Eylem Planı hazırlanması sırasında; havzadaki mevcut yüzey, yeraltı ve kıyı
sularının miktarlarının, özelliklerinin ve kirlilik durumunun ve havzadaki kentsel, endüstriyel,
tarımsal, ekonomik vb. faaliyetlere bağlı olarak oluşan baskı ve etkilerinin tespit edilmesi,
havzada mevcut su kaynaklarının miktarı ve kullanım potansiyeli ile havza bazında tespit
edilen kirlilik kaynaklarının ve yüklerinin ayrıntılı olarak incelenmesi, su kalitesi haritalarının
oluşturulması, çevresel altyapı durumunun tespit edilmesi, havzanın korunması, kirliliğin
azaltılması ve iyileştirilmesi için havzadaki tüm paydaşların katılımı ile kısa, orta ve uzun
vadede tedbirlere yönelik çalışmaların plan, program ve önceliklendirmeleri yapılmaktadır.
Bu çerçevede, ülkemizde 25 nehir havzasından Meriç-Ergene, Van, Akarçay, Gediz ve
Sakarya Havzalarında Havza Koruma Eylem Planları münferit olarak yapılmış, 11 Havzada
(Kızılırmak, Büyük Menderes, Yeşilırmak, Susurluk, Marmara, Konya, Küçük Menderes,
Seyhan, Burdur, Ceyhan ve Kuzey Ege) Havza Koruma Eylem Planları 2010 yılı sonu itibarı
ile tamamlanmıştır. 9 havzada Havza Koruma Eylem Planı ile birlikte münferit olarak yapılan
5 adet HKEP’nın revizyonunun yapılması, içme suyu kaynağı olarak kullanılan Beyşehir
Gölü ve Karacaören I-II Baraj Gölleri Havza Koruma Planı ve Özel Hüküm Belirleme
Projesi, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda başlatılmıştır. Bu projenin
tamamlanmasının ardından Havza Koruma Eylem Planlarının Nehir Havzası Yönetim
Planlarına Dönüştürülmesi Projesi 2013 yılında başlayacaktır.
Ayrıca, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü koordinasyonunda hazırlanmakta
olan Taslak Ulusal Havza Yönetim Stratejisinin (UHYS) Belgesinde de belirtildiği üzere
havza yönetimi küresel olarak iklim değişikliğine uyum için çok önemli “her koşulda
uygulamaya değer” bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Havza yönetimi hidrolojik rejim
üzerindeki potansiyel iklim değişikliği etkileri ile kaynakların çeşitli kullanımları arasında bir
bağlantı kurarak, planlayıcıların ve karar vericilerin yatırımları olası iklim etkilerine dayanıklı
hale gelecek şekilde belirlemelerine yardımcı olacaktır.
Söz konusu Taslak Stratejide belirlenen amaçlardan 7. si “havza yönetimine iklim
değişikliğinin muhtemel etkilerinin ve bu etkilere uyumun dâhil edilmesi, uyum ve mücadele
mekanizmalarının geliştirilmesi”dir. Bu amacın 3 alt amacı vardır ve amaçlara ulaşmak için
izlenecek stratejiler şu şekilde belirtilmiştir.
1. Bilimsel araştırmalar ve modelleme çalışmalarıyla havzalar için iklim değişikliği
projeksiyonları geliştirmek ve iklim değişikliğine karşı en hassas havza alanlarını
belirlemek.
Bu hedefe ulaşmak için izlenecek stratejiler
- İklim değişikliği ile ilgili model çalışmalarında üniversiteler ve araştırma
kurumlarından destek almak ve ilgili kurumların işbirliği ve katkısını sağlamak.
2. İklim değişikliğinin havzaların su, tarım, mera, orman, korunan alan ve diğer havza
alanları ve faaliyetleri üzerindeki olası etkilerini bilimsel araştırmalar ve
36 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
değerlendirme çalışmaları ile belirlemek, uyum ve mücadele stratejilerini geliştirmek
ve uygulamaya koymak (2015).
Bu hedefe ulaşmak için izlenecek stratejiler
- İklim etkilerinin değerlendirilmesi ve uyum stratejilerinin geliştirilmesini bilimsel
çalışmalara ve değerlendirmelerine dayalı olarak gerçekleştirmek, bu amaçla
üniversiteler ve araştırma kurumları ile işbirliği yapmak.
- İklim değişikliği senaryoları dikkate alınarak; iklim değişikliğinin su kaynakları ve
korunan alanlar üzerindeki potansiyel etkilerini sürekli değerlendirmek.
- Kuraklık strateji belgesini hazırlamak
- Kuraklık İzleme Sistemi’ni kurmak, bu sistem içerisinde yer alacak kurumlar
arasında eşgüdümü, elde edilecek bilgi ve verilerin paylaşımını güçlendirmek.
3. Havzalardaki orman alanlarındaki yutak kapasitesini artırmak (halen yılda 15,5 milyon
ton olan karbon yutak miktarını 2015 yılında 16,7 milyon tona, 2023 yılında 20
milyon tona çıkarmak).
Bu hedefe ulaşmak için izlenecek stratejiler
- Yapılacak ağaçlandırma ve bozuk orman rehabilitasyonu çalışmaları ile orman
alanlarında ağaç servetini, toprak üstü ve toprak altı biokütleyi artırmak, ormancılık
planları ve projelerinin değerlendirilmesinde karbon tutumuna katkı değerinin
dikkate alınmasını, bu amaçla karbon tutumunun ekonomik değerlendirmesi ile
ilgili yöntemleri geliştirmek, bu konuda eğitimler gerçekleştirmektir.
1.4.2.3. Yeraltısularının Korunması
Yeraltısuları hidrolojik döngünün en önemli unsurudur. Özellikle sulak alanlar ve kıyı
ekosistemleri, başta içme suyu temini olmak üzere su temini yani kısaca doğanın en temel su
kaynağıdır.
Yeraltı suyunun beslenmesi özellikle kış sezonunda yağışa ve birçok değişkene bağlıdır.
Gözlemlere gore düşük yeraltısuyu beslenimi yüksek yeraltısuyu çekimlerinin yanısıra
kısmen de olsa iklimdeki değişikliklere bağlıdır (Eckhardt and Ulbrich, 2003). Ayrıca
yeraltısuyu beslenme sezonunun kısalması, suyun kar olarak bekleme süresinin azalması gibi
nedenlerden dolayı yeraltısuyu seviyesinde düşüşler öngörülmektedir. Kış yağışlarının
artması prensip olarak beslenimi artıracağı anlamına gelse de doymuş toprak koşulları
nedeniyle infiltrasyon yerine suyun yüzey akışı haline geçmesine neden olacaktır.
İklim değişikliği ve hidrolojik döngü için etkin uzun dönem uyum çalışmaları, yeraltısuyu
beslenimini koruyan, artıran ve su talebini yöneten ölçümleri kapsamaktadır. Akifer
besleniminin yönetimi, gelişmekte olan ülkeler için iyi bir uyum çalışmasıdır. Bunun
faydaları; gelecekte su kullanımı için depolama sağlamak, aşırı çekim yapılan akiferlerde
yeraltısuyu seviyesinin düşümlerini önlemek, buharlaşma kayıplarını azaltmak tuzlu su
girişini önlemek vb. dir. Ancak iklim değişikliği sonucunda beslenimi azalan yeraltısuyu
kütleleri sürdürülebilir bir şekilde yönetiliyor bile olsa su çekiminin azaltılmasına ihtiyaç
duyabilecektir (EEA, 2007).
Ülkemizde yeraltısuları ile ilgili faaliyetler DSİ tarafından 167 sayılı “Yeraltısuları Hakkında
Kanun” esaslarına göre sürdürülmektedir. Su kaynaklarının planlanmasına altlık olmak üzere
yeraltısuyu kapasitelerini belirlemek için “Hidrojeolojik Etüt Raporları” ve “Revize
Hidrojeolojik Etüt Raporları” hazırlanmaktadır.
37 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Maksadı iyi durumda olan yeraltı sularının mevcut durumunun korunması, yeraltı sularının
kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi ve bu suların iyileştirilmesi için gerekli esasların
belirlenmesi olan “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması
Hakkında Yönetmelik” hazırlanmış olup 07.04.2012 tarih ve 28257 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik gereğince;






Yeraltısuyunun karakterizasyonu
Yeraltısuyu kütlelerinin belirlenmesi
Yeraltısuyu kütlelerine insan aktivitelerinin etkisinin değerlendirilmesi
Yeraltısuyu seviyelerindeki değişikliklerin etkilerinin değerlendirilmesi
Yeraltısuyunun miktar ve kalite açısından izlenmesi DSİ tarafından,
Risk altında olan yeraltısuyu kütlelerinin belirlenmesi ve İzleme programlarının
yapılması DSİ ve SYGM tarafından yapılacaktır.
İçme suyu temin edilen akifer ve kaynakların nitelik ve nicelik olarak mevcut durumunun
korunması, kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi için koruma alanlarının belirlenmesine
ilişkin tebliğ hazırlanmış ve 10.11.2012 tarih ve 28437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiş olup koruma alanları belirlenmektedir.
2011/11 sayılı Yeraltısuyu Kullanım’ına ilişkin eylem genelgesi doğrultusunda, DSİ Bölge
Müdürlüklerinde Yeraltısuyu Eylem Planı hazırlanmaktadır. Yeraltısuyu eylem planlarında
bölge sınırlarında bulunan havzaların mevcut yeraltısuyu potansiyeli, emniyetli rezervi ve
fiili çekimi belirlenmektedir. Her alt havzada içme-kullanma, hayvan sulama, zirai ve sanayi
sulama suyu ihtiyaçları ve bunlara daha sonraki yıllar için tahsis edilebilecek su miktarları
planlanmaktadır (Örn; Konya Bölge Müdürlüğü tarafından “Yeraltısuyu Eylem Planı”
hazırlanmıştır).
1.4.2.4. Hidroelektrik Santral (HES) Potansiyelinin Geliştirilmesi
Dünya genelinde sera gazı emisyonlarının büyük bir bölümü fosil yakıt kullanımı kaynaklı
enerji üretimi faaliyetleri sonucunda gerçekleşmektedir. Bu durumda iklim değişikliği ile
mücadelede en önemli faaliyet yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı olacaktır.
Ülkemizdeki yeşil enerji kaynaklarından rüzgar, güneş enerjisiyle karşılaştırıldığında ise
hidroelektrik enerji üretimi en ekonomik ve yapılabilirliği teknik açıdan en uygun olanıdır.
2012 Ekim ayı itibarıyla işletmeye açılan 354 adet HES projesinin toplam kurulu gücü 18.811
MW olup, elektrik üretim kapasitesi yılda ortalama 67,077 milyar kWh’tir. Bu 165 milyar
kWh teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin yaklaşık
% 41'ini oluşturmaktadır.
38 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde 26 Haziran 2003 tarihinde yayımlanarak
yürürlüğe giren "Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım
Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik"
hükümlerine göre özel sektörün HES müracaatlarına açılmış olup, her aşamada çalışmalar
devam etmektedir.
Özel sektör tarafında geliştirilecek projelerin kurulu kapasitesi yaklaşık 33 000 MW’dır. Bu
projeler ile birlikte 2023 yılına kadar yaklaşık 48.000 MW kurulu kapasiteye ulaşılması
planlanmakta olup teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik
potansiyelimizin tamamının değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
1.4.2.5. Su Yapıları İşletme Çalışmaları
Su yapıları işletme çalışmaları; değişen iklim durumlarına uyum hususunda neler
yapılabileceği esasına dayanmaktadır. Artan kapasite (örneğin, baraj, yapısal sel önleme
sistemlerinin inşası, sulama alanlarının artırılması) mevcut yapılar ve sistemler için işletme
kurallarını değiştirme, arz ve talep yönetimi, farkındalık sağlanması, bilgilendirme, eğitim ve
katılımcı yönetimin oluşturulması uyum hususunda yapılan işletme çalışmalarını
oluşturmaktadır.
İşletme Hidrolojisi
Giderek artan sulama, enerji ve içme suyu ihtiyacı, sınırlı olan su kaynaklarının daha planlı
olarak kullanılması her geçen gün daha da önem arz etmektedir. Bu da işletme hidrolojisinin
rezervuar işletmelerine doğru olarak uygulanması ile mümkündür.
Ülkemizde, işletmeye açılmış bütün rezervuarların hidrolojik olarak işletilmesi ile ilgili
olarak, paydaşların talepleri maksimum düzeyde karşılanacak şekilde yıllık plan ve işletme
programları hazırlanmakta, ilgili şirket ve kurumlara gönderilmekte ve yıl boyunca günlük
olarak takibi yapılmaktadır.
İşletmedeki HES’ler
Enerji üretimi amacıyla tesis edilen hidroelektrik santrallerin enerji ve su değerlerinin
izlenmesi, değerlendirilmesi, yorumlanması, enerji üretimi ve enerji verimliliği konularında
çalışmalar da, su yapıları işletme konuları içerisinde yer almaktadır.
Bu konuda, depolamalı (baraj, göl), nehir tipi ve çevirme yapılı (kanal) işletmedeki HES
projelerinde mansaba bırakılacak çevresel akış suyunun (doğal yaşam suyu) (%10) ve su
hakları raporlarının izlemesi ve değerlendirilmesi, ayrıca enerji üretimi maksadıyla saptırılan
suyun akış güvenliğini bozacak uygulamaların önlenmesi hususunda çalışmalar
yapılmaktadır.
Sulama Çalışmaları
Dünya nüfusuna bağlı olarak artan gıda gereksinimi ancak sürdürülebilir tarım üretiminin
artırılması ile karşılanabilir. Gıda ihtiyacının önemli bir kısmı ise sulu tarım alanlarından
karşılanmaktadır. Günümüzde sınırlı toprak ve su kaynaklarından, her türlü koşulda, verimli
bir biçimde yararlanma, bu kaynakların geliştirilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesini
zorunlu kılmaktadır. Sulama tesislerinden beklenen yararın elde edilmesi, etkin bir sulama
yönetimi ile sağlanmaktadır.
Etkin bir sulama yönetiminin sağlanması ve sürdürülebilmesi;
39 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ




Tüm faaliyetlerin planlanması,
Hazırlanan planının yürütülmesi,
Yürütmenin izlenmesi ve
Hedeflenen amaçlara ulaşıp ulaşılmadığının değerlendirilmesi ile sağlanabilir.
DSİ tarafından işletmeye açılarak bizzat işletilen veya devredilen sulamalarda, suyun daha
etkin kullanımı ve etkili bir sulama yönetimi uygulanabilmesi için her yıl “Planlı Su
Dağıtımı” çalışması yapılmaktadır.
Planlı Su Dağıtımı;



Sulama mevsimi öncesi yapılan çalışmalar; çiftçi su taleplerinin toplanması, “Genel
Sulama Planlaması”nın hazırlanması, şebekedeki bakım onarım çalışmalarının
yapılması, su kullanım protokollerinin yapılması, su dağıtım planlarının hazırlanması.
Sulama mevsiminde yapılan çalışmalar; suyun ölçüm yapılarak, “Genel Sulama
Planlaması”na uygun olarak dağıtımının sağlanması, sulama hizmetinin izlenmesi,
şebekede meydana gelen arızalara müdahale edilerek giderilmesi
Sulama mevsimi sonunda yapılan çalışmalar; kanalların boşaltılarak kışa
hazırlanması, “Planlı Su Dağıtım Raporları”nın hazırlanması, sulamalara ilişkin
değerlendirme raporlarının oluşturulması.
Son yıllarda ülkemiz genelinde yaşanan kuraklığın asgari seviyede hissedilmesi için bu
çalışmalar daha da önem kazanmıştır. Bu çerçevede bölgesel bazda sulama yönetiminde etkin
rol üstlenen Su Kullanıcı Örgütlerle (Sulama Birlikleri, Kooperatifler vb.) toplantılar
yapılarak, alınabilecek tedbirler yöre şartlarına uygun olarak ortaya konulmaktadır.
Fazla su tüketen bitkilerin ekilmesinin önlenmesi, bitkilerin suyu en fazla ihtiyaç duyduğu
dönemler tespit edilerek, bu dönemlerde sulama yapılması ve öncelikle suya en fazla ihtiyaç
duyan bitkilerin ihtiyacı karşılanarak, verimde yaşanabilecek kayıpların asgariye indirilmesi
çalışmaları sürdürülmektedir.
Ayrıca, su yetersizliği durumunda, sulama alanındaki mevcut sabit tesislere (meyve bahçeleri)
öncelikle su verileceği ve sulamanın kesintisiz 24 saat (gece sulaması) sürdürülmesi
hususunda çiftçilerin bilinçlendirilmesi çalışmaları da her yıl yapılmaktadır.
Sulama Sistemleri Yenileme ve Bakım Onarım Çalışmaları
Sulama sistemleri iletim kayıplarının en aza indirilmesi maksadıyla, faydalananlarca yerine
getirilmeyen zorunlu bakım onarım faaliyetlerinin yerine getirilmesi için DSİ Sulama
Tesisleri Bak-Onar Projesi ve Bak-Onar II Projesi hazırlanmış ve Bakanlık Olur’u ile hayata
geçirilmiş ve bu kapsamda yapılan başvurulara ilişkin bakım onarım çalışmalarına
başlanmıştır.
Bunun yanı sıra yine su iletimindeki kayıpların önlenmesi maksadıyla DSİ tarafından, mevcut
durumdaki açık kanallı klasik şebekelerde, kullanıcı katılımlarının sağlanması şartıyla, kapalı
sistemlere geçilmesi yönündeki çalışmalar da devam etmektedir.
Kuraklık İşletme Çalışmaları
Mevcut suyun, sulama alanlarında planlı bir şekilde kullanılması büyük önem arz etmektedir.
Buna ilişkin olarak, DSİ Genel Müdürlüğü Bölge Müdürlükleri bazında birçok tedbir
alınmakta ve çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.
40 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Öncelikle tüm barajlar için (enerji-içmesuyu-sulama) işletme programları hazırlanmakta ve
barajlar bu işletme programına göre işletilmektedir. Ayrıca her sulama için de sulama
mevsimi öncesinde “genel sulama planlaması” yapılmaktadır.
Bununla birlikte, özellikle su sıkıntısı yaşanacağı öngörülen alanlarda, o alandaki DSİ Bölge
Müdürlüğü koordinasyonunda, mülki idareler, belediyeler, sulayıcı örgütler, çiftçi örgütleri ve
önder çiftçilerin katılımlarıyla “kuraklık ve alınacak tedbirler” hususunda toplantılar
yapılmaktadır. Bu toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda Bölgenin mevcut su durumuna
göre birçok tedbir (sadece sabit tesis olan meyve bahçelerine su verilmesi, rotasyonla sulama
yapılması, kısıtlı sulama, ikinci ürünün ekilmemesi, az su tüketen bitkilerin ekilmesi, gece
sulamaları vb.) alınarak uygulanmaktadır. Yöre çiftçileri mevcut suyun tasarruflu kullanılması
konusunda uyarılmaktadır.
Aynı doğrultuda, sulama sezonu öncesinde tüm DSİ Bölge Müdürlüklerince, bölgenin
hidrolojik envanterlerine göre “Kuraklık Eylem Planı”nın bir parçası olan “Kuraklık İşletme
Talimatı” hazırlanmaktadır. DSİ Bölge Müdürlükleri söz konusu talimata uygun olarak, su
kaynağının mevcut durumuna göre bir durum analizi yapıp (rezervuar doluluk oranı;≤%40
Kritik, %41-70 Kısıntılı,≥%70 Yeterli) , bir faaliyet planı hazırlamakta ve tüm sulamalarını
talimata uygun bir şekilde işletilmesini sağlamaktadır.
Etkin sulama yönetiminin sağlanması açısından, kurak periyotlar dışında da DSİ Bölge
Müdürlükleri tarafından “Kuraklık İşletme Talimatı” her yıl “Sulama İşletme Talimatı” olarak
hazırlanmaktadır.
Ayrıca mevcut suyumuzun planlı bir şekilde kullanılması ve sulama sezonuna hazırlıklı
girilmesi maksadıyla DSİ tarafından her yılın Mayıs ayı başında sulama barajlarına gelmesi
muhtemel su miktarı hesaplanarak sulanması öngörülen alanla karşılaştırılıp, buna göre
belirlenen kriterlere (Yeterli-Kısıtlı-Kritik) uygun sulama programları yapılmaktadır.
1.4.2.6. Taşkın Kontrolü ve Yönetimi
İklim değişikliğinin taşkınlar üzerindeki olumsuz etkilerinin yanında taşkınların en önemli
sebepleri insan kaynaklı etkilerdir. Bu etkiler aşağıdaki biçimde özetlenebilir.
• Yerleşim alanlarının gelişigüzel artması neticesinde tabii yapının değişmesi,
• İmar sahaları içerisinde, DSİ’nin belirlediği taşkın koruma önlemleri alınmadan, nehir
yatakları içinde ve taşkın sahalarında yapılaşma,
• Dere yataklarının üzerlerinin kapatılması, binaların dere yatağına yapılması,
• Derelerin üzerinde, akış koşullarını bozacak şekilde gelişigüzel inşa edilen köprüler,
menfez, baks vb. gibi sanat yapıları,
• Dere yataklarında ruhsatlı ve ruhsatsız malzeme alımı sonucunda akış koşullarının
bozulması,
• Havzada hızlı bir şekilde oluşan yapılaşma neticesinde yüzeysel akışın hızlanması,
akış katsayısı ve debinin artması,
• Uygun olmayan zirai faaliyetler,
• Orman alanlarının yok edilmesi.
Bu olumsuz etkilerin giderilmesi amacıyla da taşkın kontrolü ve yönetimi çalışmaları önem
kazanmaktadır.
6200 sayılı kanun ile “taşkın suları ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek ve bu
tesisleri çalıştırmak, bakım ve onarım dahil olmak üzere işletilmesini sağlamak” görevi DSİ
Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir.
41 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Taşkınlarla ilgili strateji ve politikaların belirlenmesi ve ilgili mevzuatın ve taşkın yönetim
planlarının hazırlanması konusunda ise Su Yönetimi Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir. Bu
kapsamda taşkın yönetimi ile ilgili olarak Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce Taşkın Yönetim
Planlarının hazırlanması çalışmalarına başlanmış olup, 2013 yılında 3 havzada ( Yeşilırmak,
Doğu Karadeniz ve Asi Havzaları) Taşkın Tehlike ve Risk Haritalarını içerecek olan “Taşkın
Yönetim Planlarının Hazırlanması” projesine başlanması; 2023 yılına kadar ise tüm havzalar
için Taşkın Yönetim Planlarının tamamlanması hedeflenmektedir. Ayrıca “Ulusal Taşkın
Yönetimi Strateji Planı” hazırlık aşamasında olup 2013 yılında faaliyete geçirilmesi
hedeflenmektedir.
Taşkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmalar yapısal önlemler içeren
projeli çalışmalar ve yapısal önlemler içermeyen çalışmalar olarak ikiye ayrılır.
Yapısal Önlemler:
Taşkın anında suları taşkın riski taşıyan alandan uzakta tutmaya yönelik akarsu yatağı
düzeltme ve düzenlemeleri, taşkın duvarı, sedde, derivasyon kanalı ve şehir yağmursuyu
boşaltım sistemleri gibi koruma amaçlı tesisleri içerenler ve ayrıca, yukarı havza ıslahına
yönelik dere eksenine dik olarak tek ya da kademeli olarak inşa edilen yapılar (tersip bendi,
ıslah sekisi, taban kuşağı v.b) ile sel kapanları ve barajlar gibi suyun akış rejimini düzenleyen
tesisleri içeren kontrol yapılarını kapsayan tesisler olarak açıklanabilir.
Bu kapsamda, DSİ tarafından bugüne dek, yerleşim yerlerini, tarım arazilerini vd. tesisleri
taşkınlardan korumaya yönelik, sedde, sel kapanı, mahmuz, tersip bendi, anroşman taş dolgu,
dere yatağı ıslahı, brit, taşkın kanalı gibi 6118 adet taşkından koruma tesisi ve 68 adet
taşkından koruma amaçlı baraj inşa edilmiş olup (toplam 6 256 adet tesis), bu sayede, toplam
olarak 1 514 102 ha alanın taşkınlardan korunması sağlanabilmiştir.
Yapısal Olmayan Önlemler:
1. Hidrometeorolojik ve Meteorolojik Gözlem Çalışmaları
MGM ve DSİ tarafından devam edilen hidro-meteorolojik gözlem çalışmalarına ilave olarak,
taşkın risk yönetimine yönelik önemli bir parametre olan taşkın tahmini ve erken uyarı
konusunda çalışmalara başlanılmıştır. DSİ tarafından “Türkiye-Bulgaristan Sınır Ötesi
İşbirliği Bölgesinde Taşkın Tahmini İçin Kapasite Geliştirilmesi ve Taşkın Kontrolü ” Projesi
kapsamında, Meriç Nehri’nin Edirne şehir merkezi geçişinde yatak düzenlemesi yapılmış ve
42 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Meriç ve Tunca nehirlerinin Türkiye kısmında kurulan hidrometeorolojik akım-gözlem
istasyonlarından ve Bulgaristan eş projesi kapsamında Bulgaristan’da kurulan istasyonlardan
gelen verilerden yararlanılarak, taşkın tahmin ve erken uyarı modeli kurulmuş ve böylece
taşkın riskleri önceden belirlenmeye başlanılmıştır.
2. Taşkın Yönetim Planları
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde yürütülen ve taşkın yönetim planlarının
oluşturulması için ilk adımı teşkil edecek olan “Türkiye’de Taşkın Direktifinin Uygulanması
İçin Kapasitenin Geliştirilmesi Projesi” faaliyetlerine 01.08.2012 tarihinde başlanılmıştır. Söz
konusu proje ile Batı Karadeniz Havzasında taşkın tehlike haritalarını ve taşkın risk
haritalarını içerecek olan taşkın yönetim planı oluşturulacaktır.
Bu projede, DSİ Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı paydaş kurumlar olup, projenin 2013 yılı sonuna dek tamamlanması
amaçlanmaktadır.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından 3 havza da (Yeşilırmak, Doğu Karadeniz ve Asi
Havzaları) taşkın yönetim planlarının oluşturulması için proje teklifinde bulunulmuş olup
2013 yılı içerisinde başlanılması planlanmaktadır. 2023 yılına kadar Ülkemizde bulunan
toplam 25 nehir havzasında taşkın yönetim planlarının oluşturulması hedeflenmektedir.
3. Bölge Taşkın Planları
DSİ Genel Müdürlüğü’nün taşra ünitelerince, akarsu havzaları esas alınarak ve havzadaki su
developmanına yönelik çalışmaların sonuçlandırılma durumuna göre güncelleştirilerek
hazırlanan Bölge Taşkın Planları il afet planlarına entegre edilmek üzere ilgili Valiliklere
gönderilmektedir.
Bölge taşkın planları; Bölge Müdürleri başkanlığında oluşturulan ve görevleri belirlenen
taşkın kurulu, DSİ teşkilat birimlerinin görevleri, taşkın öncesinde, sırasında ve sonrasında
yapılacak işler, alarm halinde telsizli arabaların ve telsizlerin bulunacağı yerler, taşkında
kullanılacak hazır malzeme yerleri, alarm durumunda görevli personel, taşkın anında gerekli
telefon numaraları, taşkında boşaltılacak yerleşim yerlerine yazılacak yazı örneği, yol
güzergahı ve mesafe cetvelinden oluşur. Taşkından korunma talimatı gereğince, bölge taşkın
planları kapsamında aşağıdaki faaliyetler yürütülür.
Taşkın Öncesinde Yapılacak İşler;
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Rasat istasyonlarının kurulması,
Uyarı sistemlerinin kurulması,
Rasat ve uyarı istasyonlarında yapılacak işler,
Haberleşme sistemlerinin kurulması,
Haberleşme sistemlerinin çalıştırılması,
Taşkın planlarının hazırlanması,
Taşkın Sırasında Yapılacak İşler;
1. Taşkın Tesisi Olsun Olmasın Yapılacak İşler
7269 ve 4373 sayılı Kanunlar taşkın bölgesinde alınacak tedbirler için valilikleri
yetkili kılar. O yöredeki DSİ teşkilat biriminin başı, valinin yardımcısı ve teknik
danışmanı durumundadır.
2. Taşkın Tesisi Bulunan Yerlerde DSİ’ce Yapılacak İşler
 Bölge Taşkın Planının Uygulanması,
 Taşkın Planında Olmayan İşlerin Koordinasyonu ve Uygulaması.
43 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Taşkın Sonrasında Yapılacak İşler;
1.
2.
3.
4.
Taşkın zararlarının saptanması,
Yapılacak işlerin belirlenmesi,
Geçici ve ivedi önlemlerin alınması,
Taşkın koruma tesislerindeki zararların saptanması.
4. İmar Planları ile İlgili Taşkın Etütleri
DSİ tarafından, belediyeler veya değişik kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen farklı
büyüklüklerdeki yerleşim yerlerine ait imar planlarının hazırlık çalışmalarında, talep konusu
1/1000, 2000, 5000 ve daha büyük ölçekli imar haritalarında yer alan sahalar, taşkın durumu
ve görev alanı ile ilgili diğer hususlar yönünden etüt edilmekte, etüt çalışmaları sonucu
belirlenen hususlar, incelenen harita paftaları üzerinde işaretlenmekte ve bu haritalar, görüş
ve öneriler eşliğinde imar planı çalışmalarına altlık oluşturmak üzere talep sahibi ilgili
kuruluşlara gönderilmektedir.
Bununla beraber, bahsedilen imar planı çalışmaları kapsamında bugüne dek gerçekleştirilen
taşkın tehlike alanlarının belirlenmesi çalışmaları, ülkemizde son yıllarda yaşanan taşkınlar ile
farklı bir boyut kazanmış olup, bu doğrultuda, DSİ Genel Müdürlüğü’nce, sayısal ortamda
model çalışmaları kullanılarak, değişik yinelenmeli debilere karşılık gelen su yüksekliklerinin
hesaplanması esasına dayanan taşkın tehlike haritalarının hazırlanması çalışmalarına
başlanılmıştır.
Bu kapsamda, pilot çalışma olarak, Samsun ilinde Havza ilçesi-Hacıosman deresi, Terme
ilçesi-Terme çayı, Ondokuzmayıs ilçesi-10 adet dere ve yan kollarında taşkın tehlike
alanlarının belirlenmesi çalışmalarına devam edilmektedir.
Benzeri çalışmanın, ileriki aşamada, ülke genelinde diğer havzalarda da uygulanması
amaçlanmaktadır. Taşkın tehlike haritalarının hazırlanmasındaki amaç, tespit edilen su
yataklarındaki değişik tekerrürlü debilere tekabül eden su derinliği ve su genişliği
olarak, taşkın etki sahalarının belirlenmesi ve bu doğrultuda ileriye dönük planlamaların
yapılabilmesidir.
5. 4373 Sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu
Çerçevesinde Yapılan Çalışmalar
4373 sayılı kanunun ilgili hükümleri uyarınca, ülkemizin birçok yöresinde yer alan yoğun
taşkın riski altındaki sahalar Bakanlar Kurulu Kararı alınarak her türlü yapılaşmaya yasak
alan olarak ilan edilmiştir. Bu çerçevede 1943 yılından itibaren çıkartılan 32 adet Bakanlar
Kurulu Kararı DSİ Genel Müdürlüğü tarafından derlenerek “Taşkından Korunma, Kurutma
ve Tabii Afetler İle İlgili Kararnameler” adı altında kitap halinde yayımlanmıştır. 1943-1980
yılları arasında 143 adet akarsu kanun kapsamına alınmıştır.
4373 sayılı kanunu kapsamında kalan akarsular ile ilgili olarak gelen talepler, DSİ tarafından
incelenerek, görüş bildirilmekte ayrıca taşkın sahası ilan edilen alanlarda yasaya aykırı
uygulamalar olduğunun tespit edilmesi halinde ilgili Valiliğe gereken uyarıda
bulunulmaktadır.
6. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair kanun Çerçevesinde Yapılan
7269 sayılı kanunun ilgili hükümleri doğrultusunda, DSİ tarafından etüt edilerek, etüt
sonucunda taşkından korunmasının teknik ve ekonomik nedenlerle mühendislik tedbirleri ile
sağlanmasının mümkün olmadığı anlaşılan yerleşim sahaları, Afet Bölgesi olarak ilan edilmek
44 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
ve bilahare emniyetli bir yerde yeniden iskan edilmek üzere Afet ve Acil Durum Yönetimi
Daire Başkanlığına aktarılmaktadır.
Ayrıca, 7269 sayılı kanunun ilgili hükümlerince, taşkın afeti anında taşkın bölgesinde bulunan
DSİ ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm makine ve personel ekipmanı, müdahale
ve kurtarma ile ilk yardım çalışmalarına destek olmak üzere ilçe veya il merkezlerinde
kurulan kriz merkezlerinin emrine verilmektedir.
7. 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu Çerçevesinde Yapılan Çalışmalar
5216 Sayılı Kanunun “r” bendine göre, Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde yer alan
derelerin ıslahını yapmak görevi ilgili Büyükşehir Belediye Başkanlıklarına verilmiştir. Bu
çerçevede yapılan yeni yasal düzenlemeler ile birlikte 29 Büyükşehir Belediye Başkanlığı
sınırlarında yer alan dere ıslah çalışmaları Büyükşehir Belediyelerinin sorumluluğunda
yapılmaktadır.
Bunlarla birlikte, DSİ ve yeni oluşturulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)
tarafından mevcut genelgeler (EK 1-4) doğrultusunda taşkınlarla ilgili çalışmalar
sürdürülmektedir.
Çölleşeme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından da ilgili tüm kurum ve
kuruluşlar ile işbirliği yapılarak son yıllarda artan sel ve taşkın zararları ile daha etkili
mücadele için Ulusal Sel İle Mücadele Eylem Planı hazırlık çalışmalarına başlanmıştır. DSİ
Genel Müdürlüğü tarafından hidrolojik sınırlara ayrılmış havzalar bazında haritalama
çalışmaları tamamlanarak üst havzalar tespit edilmekte, ön etütleri yapılmakta ve raporlar
hazırlanarak Ulusal Sel İle Mücadele Eylem Planı aşama aşama gerçekleştirilmektedir.
10. Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları kapsamında “Doğal Afet Yönetiminde Etkinlik”
konusunda kurulmuş olan Özel İhtisas Komisyonunda da taşkın konusunda sorunlar ve çözüm
önerilerine ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir.
Taşkın Konusunda Avrupa Birliği Mevzuatına Uyum Çalışmaları:
Avrupa Birliği’nin (AB) su yönetimi konusundaki yasal mevzuatı 2000 yılına kadar yürürlüğe
sokulan ve ihtiyaç alanlarına göre şekillendirilen Direktifler ile oluşturulmuş ve 2000 yılında
çıkartılan 2000/60/AT sayılı AB Su Çerçeve Direktifi ile bir şemsiye altına alınmıştır. Su
Çerçeve Direktifinin 1. Maddesinde Direktifin amaçlarından birinin taşkınlar ve kuraklıkların
etkilerinin azaltılmasına katkı sağlamak olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte, taşkın
yönetimi ile ilgili konular 2007 yılında yürürlüğe giren “2007/60/AT sayılı Taşkın Risklerinin
Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi” ile hüküm altına alınmıştır.
Taşkın Direktifinin uygulanması, temel olarak üç aşamalı bir çalışmayı gerektirmektedir.
Bunlar; taşkın riski ön değerlendirmesinin yapılması, taşkın zarar ve risk haritalarının
hazırlanması ve taşkın risk yönetim planlarının oluşturulmasıdır.
Taşkın Direktifi, özellikle taşkın risk yönetim planları ile nehir havzası yönetim planlarının
koordinasyonu ve bu planların hazırlanmasında halkın katılımı süreçlerinin koordinasyonu
konusunda Su Çerçeve Direktifinin uygulanması ile yakın koordinasyon ve senkronizasyon
içerisinde olacaktır. Ayrıca, üye devletler sınıraşan nehir havzalarındaki taşkın risklerinin
yönetimi ve değerlendirilmelerini diğer üye devletler hatta Avrupa Birliği dışındaki üçüncü
ülkeler ile koordine edecekler ve komşu ülkelerde memba ya da mansapta taşkın risklerini
artıracak önlemler almayacaklardır.
Taşkınlar tamamıyla önlemeyen doğal olaylardır. Ancak, insan faaliyetleri taşkınların etkisini
ve ihtimalini artırmaya katkı sağlamaktadır. Taşkın oluşma riski ve sebep olduğu zararın
45 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
büyüklüğü ve aynı zamanda buna maruz kalanların sağlık, sosyal ve ekonomik durumlarına
olan etkisi, gelecekte iklim değişikliğinin de katkısı ile (daha yoğun yağış ve artan deniz
seviyelerine sebep olması dolayısıyla) daha da artacaktır.
Taşkın risklerinin yönetimi iklim değişikliğine uyumun önemli bir bileşenidir. Dolayısıyla,
Taşkın Direktifi üye devletlerin, özel ihtiyaçlarına bağlı olarak (Madde 4) ön taşkın risk
değerlendirmesi ile Madde 14.1 ve 14.3’te atıfta bulunulan ön taşkın risk değerlendirmesi ve
taşkın risk yönetim planlarının gözden geçirilmesi kapsamında iklim değişikliğini hesaba
katmasını gerektirmektedir.
Bu çerçevede, ülkemizde AB Taşkın Direktifinin ülkemiz mevzuatına aktarılması, Direktif
konusunda çalışan kurum ve kuruluşların farkındalığının artırılmasına yönelik yapılan
faaliyetler ile Direktif yaklaşımı esas alınarak gerçekleştirilen çalışmalar aşağıda
özetlenmiştir.
1. Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi TAIEX Çalıştayı: 08-09 Aralık
2009 tarihinde Ankara’da mülga Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nden
katılan taşkın konusunda çalışan toplam 120 personele, AB Taşkın Direktifi ve Direktifin üye
devletlerde uygulanmasına yönelik örnekler 5 yabancı uzman tarafından aktarılmıştır.
2. Türkiye-Bulgaristan Sınırötesi İşbirliği Bölgesinde Taşkın Tahmini İçin
Kapasite Geliştirilmesi Ve Taşkın Kontrolü Projesi: DSİ Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülen Türkiye-Bulgaristan Sınırötesi İşbirliği Programı altında desteklenen proje teknik
yardım, inşaat, kontrollük ve malzeme temini olmak üzere 4 bileşenden oluşmaktadır. Proje
kapsamında;
a. Türkiye ve Bulgaristan sınırındaki nehirlerde, Bulgaristan tarafının kuracağı
taşkın tahmini ve erken uyarı sistemi ile koordineli bir şekilde çalışacak bir
taşkın tahmin sistemi kurulmuş,
b. Kurulan taşkın tahmin sistemi için Meriç ve Tunca nehirlerinde 4 adet (Su
Akacağı, Değirmenyanı, Kirişhane ve Kapıkule) tam otomatik hidrometeorolojik
istasyon tesis edilmiş,
c. Meriç Nehri’nin Edirne şehir merkezinde kalan ve kendi sınırlarımız içerisinde
yer alan yaklaşık 7.5 km’lik kısımda nehir yatağı düzenlemesi yapılmış,
d. Edirne şehir merkezi içerisinde Meriç ve Tunca nehirleri arasında yaklaşık
1275 m uzunluğunda ve 20 metre genişliğinde bir bağlantı kanalı açılmıştır.
3. Türkiye’de Taşkın Direktifinin Uygulanması için Kapasitenin Geliştirilmesi
Projesi: Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde, DSİ Genel Müdürlüğü,
Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ile birlikte
yürütülen proje 1 Ağustos 2012 tarihinde başlamış olup, 2 yıl sürecek olan bir eşleştirme
projesidir. Proje kapsamında;
a. Taşkın Direktifinin ülkemiz mevzuatına aktarılmasına ilişkin alternatiflerin
belirlenmesi,
b. Direktif esaslarının (Taşkın Ön Risk Değerlendirmesi, Taşkın Tehlike Haritaları,
Taşkın Risk Haritaları, Taşkın Risk Yönetim Planı hazırlanması) pilot havza
olan Batı Karadeniz Nehir Havzasında uygulanması ve
c. Direktifin ülkemiz genelinde tüm nehir havzalarına uygulanabilmesi için gerekli
yol haritasını gösteren ve belli bir takvimi içeren Ulusal Uygulama Planı’nın
hazırlanması çalışmaları gerçekleştirilecektir.
46 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
1.4.2.7. Kuraklık Yönetimi
Kuraklık, etkilediği bölgedeki hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkiler bırakan, yavaş
gelişen önemli bir doğal afettir. Kuraklığın önemli özellikleri ise şu şekilde sıralanabilir:




Başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu
Kümülatif artması
Aynı anda birden fazla kaynağa etkisi
Ekonomik boyutunun yüksek olması
Bu hassas özellikleri nedeniyle kuraklığın izlenmesi ve yönetimi konusu oldukça önem
taşımaktadır. Kuraklığın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Ancak, alınacak
önlemler sayesinde kuraklığın olumsuz etkilerini en aza indirebiliriz. Diğer bir deyişle, suyun
arz ve talebindeki dengeyi çok iyi kurarak kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak mümkün
olabilir.
Kuraklıkla mücadelede en etkili yöntemlerden biri, kuşkusuz su kaynaklarının planlanması ve
akılcı kullanımıdır. Son yıllarda bu amaçla, su kaynakları kullanımının ve tüketiminin
planlanmasında eldeki su kaynaklarının kalitelerini ve kalıcılıklarını da gözeten öncelikli
bütüncül (holistik) modeller aranmaya ve uygulanmaya başlamıştır. Ülkemizde de giderek
yaygınlaşan bu yaklaşımın temel zorluklarından biri, yetki ve sorumlulukların dağınıklığı, bir
diğeri ise, kuraklığın çoğunlukla bölgesel niteliğine karşın, su yönetiminin, arz ve talep
koşullarının daha yerel nitelik taşımasıdır. Bu son koşul, ülkemiz gibi geniş, engebeli,
topografya, iklim, bitki örtüsü ve toprak özellikleri gibi fiziksel karakteristiklerinin yanı sıra;
nüfus yoğunluğu, eğitim düzeyi, tüketim alışkanlıkları, kentleşme oranları gibi toplumsal
yapıları da çok değişken olan coğrafyalarda merkezden su planlaması yapmanın başlıca
zorluklarından biridir. Oysa merkezden planlama yapılması, suyun birden çok alanda veya
birçok kez değerlendirileceği havzalarda su kıtlığının en hafif oranda hissedilmesinin yanı
sıra, toplumsal barışın korunması açısından da yaşamsal önemdedir. Öte yandan suyu üreten
(depolayan, saklayan, yer altından çıkaran) birimlerle, tüketen kuruluşlar arasındaki
uyuşmazlıklar, kimi zaman kuraklık olgusunun daha yoğun hissedilmesine yol
açabilmektedir. Bir su kaynağından, su ürünleri üretiminde, ya da peyzaj değerleri geliştirmek
için yararlanıldığında, bu tür kullanımlar diğer amaçları engellemeyecektir. Ancak kuraklık ve
taşkınlar gibi olumsuzluklar, diğerlerinin yanı sıra, sudan bu amaçlarla yararlanmayı da
sınırlayabilmektedir.
Kuraklığın kronik bir sorun haline gelmesini önlemek için, sürekli artan su talebini yönetmek,
bütün sektörlerde verimliliği artırmak, entegre havza yönetimi yaklaşımını hayata geçirmek
gerekir (WWF, 2008).
Ülkemizde “Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı” çerçevesinde
kurumların sorumlu olduğu alanlarla ilgili tedbirler ve önceliklere ilişkin gerçekleştirilen
faaliyetlerin belirlenmesi önemli bir adım olmuştur (Kadıoğlu, 2012).
Havza bazında kuraklık yönetim planlarının hazırlanması ve bu planların uygulamasının takip
edilmesi, kuraklık konusunda strateji ve politikaların belirlenmesi ve ilgili mevzuatın
hazırlanması Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında yer almaktadır. Bu
amaçlar doğrultusunda tüm sektörlerdeki su yönetimini kapsayacak olan “Kuraklık Yönetim
Planlarının” hazırlanmasına 2013 yılında başlanacak olup; 2015 yılına kadar 4 havza için,
2019 yılına kadar 12 havza için ve 2023 yılına kadar 25 havza için tamamlanması
hedeflenmektedir.
47 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Bu çalışma kapsamında araştırma ve uygulamaya yönelik olarak örnek olması amacıyla, son
yıllarda kuraklığın etkilerinin en şiddetli yaşandığı Konya ve Akarçay Kapalı Havzaları pilot
bölge olarak seçilmiştir.
Hazırlanacak bu planlar sayesinde; suyun optimum şekilde kullanımı, kuraklık öncesi ve
sonrasına yönelik alınan önlemlerin planlı olarak uygulanması için bire bir uygulamaya
yönelik planlar oluşturulmuş olacak, ülkemizde gelecekte daha şiddetli yaşanması muhtemel
olacak kuraklığın etkilerinin azaltılması, kamu, halk, su kullanıcıları, çiftçilerin
bilinçlendirilmesi gibi sosyo-ekonomik hayatın kuraklık dönemindeki su kısıntısından
minimum düzeyde etkilenmesi sağlanmış olacaktır.
1.4.2.8. Çölleşme ile Mücadele, Erozyon ve Rüsubat Kontrolü Çalışmaları
Ülke topraklarının, %90′ı su erozyonu, %1′i rüzgâr erozyonu ve %9'u da diğer etkenlere
maruz kalmaktadır. Türkiye’de tarım alanlarının % 59’unda, Orman alanlarının % 54’ünde ve
Mera alanlarının % 64’ünde orta ve şiddetli erozyon mevcuttur. Türkiye'de her yıl, tüm ülke
yüzeyinden yaklaşık 220 milyon ton verimli üst toprak ve bu verimli üst toprağa bağlı olarak
da 90 milyon ton bitki besin maddesi erozyonla kaybedilmektedir.
Ülkemizde erozyonla kaybedilen bir başka değer ise hayatın temel kaynağı olan sudur.
Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m3 yağış depolanamamaktadır.
Bakanlığımız bünyesinde toprağın korunması, tabii kaynakların geliştirilmesi, çölleşme ve
erozyonla mücadele edilmesi, çığ, heyelan ve sel kontrolü faaliyetleriyle ilgili politika ve
stratejiler belirlemek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu
sağlanmak" gayesiyle 2011 yılında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü
(ÇEM) kurulmuştur
Ülke genelinde erozyona maruz bütün alanlarda etkin bir erozyonla mücadele gayesiyle ilgili
kurum ve kuruluşların katılımlarıyla çalışmalarına başlanılan Ulusal Erozyonla Mücadele
Eylem Planı (2013-2017) tamamlanmıştır. Yapılan çalışmaların izlenmesi, veri arşivi
oluşturulması için ''Erozyon İzleme Sistemi'' oluşturulmaktadır. Havzalar itibariyle erozyon
haritaları hazırlanmış olup sistemin kontrol ve test çalışmaları devam etmektedir.
Su havzalarının en önemli sorunlarının başında erozyon gelmektedir. Ülkemizde erozyon
durumunu ortaya koymak, erozyon kontrol çalışmalarında öncelikli alanları belirlemek ve
erozyonla mücadelede etkinliği artırmak gayeleriyle havzalar itibariyle erozyon risk haritaları
hazırlanmakta ve veri arşivi oluşturulmaktadır.
48 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik çalışmaların sürekliliğini sağlamak ve
etkinliğini artırmak bakımından erozyonun kontrolüne dolayısıyla akarsu ve yan derelerde
özellikle yatak hareketlerinden oluşan sediment taşınımının sınırlandırılması konusunda
çalışmaların yapılması gereklidir.
Erozyon ve rüsubat kontrolü çalışmaları ile barajlar ve göletler gibi su toplama yapılarının
sedimentle dolması engellenmekte, böylece bu yapıların işletme ömürlerinin uzatılmasına
katkı sağlanmaktadır. Bu çalışmaların dışında ağaçlandırma faaliyetlerinin de ayrı bir önemi
bulunmaktadır. Ağaçlandırma faaliyetleri ile yüzey erozyonunun önüne geçilerek baraj ve
gölet rezervuarlarının sedimentle dolması engellenmektedir.
Akarsuların yukarı havzalarından mansaba taşınan sediment, rezervuarların su depolama
kapasitesini azaltmanın yanında, verimli tarım arazilerinde birikerek arazide verim
düşüklüğüne neden olmakta, arazinin değerini düşürmekte, toprağın infiltrasyon hızını
azaltmakta, akarsu yatağını yükselterek ve taşkın tesislerini doldurarak taşkın riskini
artırmaktadır. Bunun yanında taşkın tesislerinin işlevini aksatmakta, su alma yapılarının
girişini tıkama, sulama ve drenaj kanallarının kapasitesini azaltarak işletme ve bakım
masraflarını artırmakta ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyerek suları ve çevreyi
kirletmekte, içme ve kullanma sularında arıtma giderlerini artırmakta, doğal göllerin
dolmasına, rekreasyonel özelliklerinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu konunun çözümü
için ilgili Bakanlıklar arası koordinasyon sağlanarak havza bazında bütüncül koruma
çalışmalarının ve su hasatına yönelik uygulamaların acilen yapılması sağlanmalıdır.
Ayrıca enerji tesislerinin hidroelektrik santrallerinde türbinlenecek olan suların, boyutu 0.20.3 mm’ den büyük katı maddelerden arındırılmış olması gerekmektedir. Daha büyük parçalar
türbin çarklarında aşınmalara neden olmakta ve santralin işlevini aksatmaktadır.
Türkiye’de 2012 yılı itibariyle 741 adet içme suyu, sulama, enerji, taşkın koruma ve
rekreasyon amaçlı depolamalı tesis işletme halinde olup büyük yatırımlar yapılarak inşa
edilen bu yapıların bir kısmı akarsuların taşıdığı sediment nedeniyle, planlanan ekonomik
ömürleri daha kısa sürede dolmakta ve işlevlerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya
kalmaktadır.
Can ve mal kayıplarını önlemek, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik
çalışmaların devamlılığını sağlamak ve etkinliğini arttırmak yönünden, erozyonun kontrolünü
ve dolayısıyla akarsu ve yan derelerde sediment hareketinin sınırlandırılmasında zorunluluk
bulunmaktadır. Yukarı havzada alınacak erozyon ve sediment kontrol önlemleri mansapta
yapılacak su yapılarının sigortasıdır.
Dolayısıyla su yapılarının erozyon ve sediment zararlarından korunmasına ve işlevlerinin
devamlılığına yönelik yapılan mecra (tersip bendi, ıslah sekisi, taban kuşağı, eşik) ve yamaç
arazi (ağaçlandırma, teraslama) ıslah önlemleri hayati öneme sahiptir.
Ayrıca yukarı havza mecra ıslah önlemleri küresel ısınma ile artması beklenen sel ve
taşkınların önlenmesi, zararlarının azaltılması ve mansap taşkın tesislerinin fonksiyonel
olması bakımından oldukça önemlidir.
DSİ tarafından 2003 yılından itibaren özellikle enerji üretimi maksatlı baraj havzaları başta
olmak üzere; baraj ve göletlerin su toplama havzalarındaki daha büyük sahaların
ağaçlandırılması çalışmalarına yeni bir ivme kazandırılmıştır. Bu çerçevede 2003-2011 yılları
arasında 27 500 hektar sahada ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapılmış ve 37
300 000 adet fidan dikimi gerçekleştirilmiştir. 11.01.2012 tarihinde DSİ ile OGM arasında
49 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
imzalanan protokol uyarınca söz konusu havzalarda OGM’nin ağaçlandırma ve erozyon
kontrolü çalışmaları yapması uygun görülmüştür.
Çölleşme ve Erozyonla ile Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından BM Çölleşme İle
Mücadele Sözleşmesi kapsamında ülkelerce hazırlanması istenen “Çölleşme ile Mücadele
Ulusal Eylem Programı” ülkemiz tarafından hazırlanmış ve 9 Mart 2005 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ulusal Çölleşme ile Mücadele Eylem Planı
(UEP), ÇEM tarafından hazırlanan bir proje kapsamında FAO ve GEF ile işbirliği yapılarak
2013 yılında yenilenecektir.
Ülkemizde rüzgar erozyonundan etkilenen bölgelerin başında Konya havzası Karapınar
Bölgesi gelmektedir. Konya Karapınar Havzasında rüzgar hareketi sonucu oluşan toprak
kayıplarını azaltmak amacıyla bölgede çok önemli çalışmalar yapılmış ve halen de devam
etmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) Tarımsal Araştırmalar ve
Politikaları Genel Müdürlüğüne Bağlı Konya Toprak Su ve Çölleşme ile Mücadele Araştırma
İstasyonu Müdürlüğü; Karapınarda yer alan araştırma merkezi ile 103 bin ha olan alanda
rüzgar erozyonuyla ilgili proje geliştirme çalışmalarına devam etmektedir. Son dönemde
Orman ve Su işleri Bakanlığı ve GTHB arasında su, bitki ve hayvan gibi doğal kaynakların ve
biyolojik çeşitliliğin belirlenmesi, korunması, geliştirilmesi, planlaması amaçlı bir ikili
işbirliği antlaşması imzalanmıştır.
1.4.2.9. Su Tasarrufu
Suyun Fiyatlandırılması
Suyun gerçekçi fiyatlandırılması oldukça önem arz eden bir konudur. Öncelikle her insanın
yeterli ve uygun kalitede suya ulaşma hakkının insan hakkı olduğu esas kabul edilmelidir. Bu
yüzden suyun gerçekçi fiyatlandırılması yapılırken sosyal boyutu başta olmak üzere hukuki,
çevresel ve ekonomik tüm bileşenlerini dikkate alan bir yöntem izlenmelidir. Fiyatlandırmada
esas alınacak kriterler önemlidir. Su fiyatlandırmaları talep odaklı olabileceği gibi, ekosisteme
verilen zarar göz önüne alınarak ya da birim sudan elde edilecek getiri esasına göre ya da
amacına (içme suyu, enerji, sulama) göre de fiyatlandırılabilinir. Bu yüzden gerçekçi bir
fiyatlandırma yapılırken esas alınacak yöntemler net olarak belirlenmelidir.
Türkiyede suyun fiyatlandırılması konusunda su sektöründe farklı uygulamalar yapılmaktadır.
İçme ve kullanma suyunda fiyatlandırma, projeyi gerçekleştiren kuruluşlar tarafından değil
suyun kullanıma geçişinde rol oynayan hizmet birimleri (belediye) tarafından yapılmaktadır.
3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ile su satışı hizmetleri ile ilgili tarifelerin hangi
kriterlere göre tespit edileceği ve bu şekilde tespit edilme bedellerinin hangi usul ve esaslara
göre tahsil edileceğini ve teknik standartları belirlemek Belediyelerin yetkilerinde olup bu
kapsamda yönetmelikler çıkarmakta ve bunu uygulamaktadır.
İlgili belediyeler tarafından çıkarılan bu yönetmelikler örneğin İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi Genel Müdürlüğü hizmet sınırları içerisinde bulunan ibadethaneler, halk çeşmeleri ile
mezarlıklar içerisindeki çeşmelerin su ve atık su bedelleri İdare tarafından karşılanır, halk
çeşmelerinin tesisi İdare tarafından yapılır, mezarlıklar içerisinde yeni açılacak çeşmeler için
İdareden görüş alınır ve lüzum görüldüğünde çeşmenin açılmasına izin verilmektedir.
Su Kanunu taslağında; DSİ tarafından su tahsis belgesi düzenlenmek suretiyle su tahsis
edilenlerden, tahsis edilen suyun metreküpü üzerinden yönetim hizmetleri ücreti alınır hükmü
yer almaktadır.
50 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Enerji projelerinde su kullanımı için, Su Kullanım Hakkı Anlaşması’na bağlı olarak projeden
projeye değişmekle beraber en fazla katkı payı esasına dayanan bir fiyatlandırma
yapılmaktadır.
DSİ’ce işletilen sulama tesislerinde uygulanan işletme ve bakım ücret tarifeleri, 6200 sayılı
“Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” un 28. ve 29.
maddeleri uyarınca hazırlanmaktadır. DSİ’ce hazırlanan tarife taslağı Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcilerinden oluşan
komisyonca incelendikten sonra, Bakanlar Kuruluna gönderilmekte ve Bakanlar Kurulunca
onaylanmasını müteakip Resmi Gazete’de ilan edilerek yürürlüğe girmektedir.
Sulama birliklerince işletilen sulama tesislerinde uygulanacak su kulanım hizmet bedeli
tarifeleri 6172 sayılı “Sulama Birlikleri Kanunu”nda belirtildiği gibi belirlenmektedir. Söz
konusu Kanunun 6 ncı maddesinin 15 inci fıkrasının (ı) bendinde, sulama birliği meclisince su
kullanım hizmet bedelinin Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan yılı sulama ve
kurutma tesisleri işletme ve bakım ücret tarifelerinde dekar başına tespit edilen en düşük ücret
tarifesinden aşağı olmamak üzere belirleneceği hükmü yer almaktadır. Bu durumda söz
konusu hüküm uyarınca, sulama birliklerinin su kullanım hizmet bedelini tespit ederken ölçü
olarak alacakları tarifeler DSİ’ce belirlenmekte ve Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe
konulmaktadır. Söz konusu tarifeler, 6172 sayılı kanun gereğince sulama birliklerinin kendi
meclislerinde belirleyecekleri ve uygulayacakları ücretlerin tespitinde eşik değer olarak
kullanılacak olan değerleri içermektedir.
Sulama ücretlerinin belirlenmesinde; sulamanın şekli (cazibe veya pompaj), tesisin bulunduğu
yer (bölgesel olarak), tesisin gelişme durumu, bitki su tüketimi, sulanan bitki çeşitleri ve
üretim değerleri gibi sosyal ve ekonomik kriterler dikkate alınmaktadır.
Sulama ücretleri bitki çeşitlerine göre belirlenmektedir. Ücretler sulama sayısına
bakılmaksızın, sulanan parsel sahibine, kiracı veya ortakçıya (gerçek kişiler, kamu hukuku ve
özel hukuk tüzel kişilikleri dahil) uygulanmaktadır. Suyun metreküp olarak ölçülebildiği
sulama şebekelerinde metreküp su ücreti uygulanabilmektedir. Ayrıca, sulama sayısı ve
sulama süresine göre tarife uygulanan sulama tesisleri de bulunmaktadır.
Suyun Yeniden Kullanımı
Tabii su kaynaklarının korunması ve çevre kirlenmesinin önlenmesi yönünden suların geri
kazanılarak tekrar kullanılması ülkemizde ve diğer ülkelerde giderek yaygınlaşmaktadır.
Artan su talebi, yükselen alternatif tabii su kaynakları fiyatları ve gelişen geri kazanma
teknolojileri atıksuların tekrar kullanılmasını hem çevre ve hem de kaynakların ekonomik
kullanımı yönünden cazip hale getirmektedir.
Suların tekrar kullanımı su kaynakları sınırlı veya alternatif su kaynaklarının pahalı olduğu
ülkelerde veya bölgelerde daha yaygındır. İlerleyen geri kazanma teknolojileri artan su talebi
ve gittikçe azalan ve dolayısıyla daha pahalı hale gelen doğal su kaynakları sebebiyle suların
tekrar kullanımı giderek daha önem kazanan bir konu haline gelmiştir.
Geri kazanma ve tekrar kullanım maliyeti geri kazanma ile arıtılmış atıksuların taşınması,
depolanması ve dağıtılması maliyetlerini de ihtiva eder. Kirlenme kontrolu maksadıyla
yapılan ikinci kademe arıtmanın maliyeti 0.47 $ /m3 olurken, geri kazanma ve yeniden
kullanım halinde maliyet 0.030.65 $ /m3 arasında değişmektedir (TBMM, 2008).
Arıtılmış atıksuların tekrar kullanım alanları önem sırasına göre aşağıdaki gibi sıralanabilir:


Sulama suyu olarak,
Sanayi suyu (soğutma ve proses suyu olarak),
51 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ




Yeraltı sularının suni beslenmesi,
Meskun bölge içerisinde tekrar kullanım (çift dağıtım sistemleri),
Rekreasyon alanlarının oluşturulması,
Diğer kullanımlar (inşaat, tuzlu su girişiminin önlenmesi, içme suyu gibi).
Kaçak ve Kayıpların Kontrol Altına Alınması
Su kaynaklarının etkin kullanımı ve su tasarrufunun başında öncelikle mevcut sistemdeki
kaçak ve kayıpların azaltılması ve kontrol altına alınması gelmektedir. Su kayıpları baraj ve
sulama sistemlerindeki buharlaşma, içmesuyu şebeklerindeki ve sulama kanallarındaki
kayıplar ile tarım alanlarında; derine sızma, buharlaşma, suyun tarlaya doğru uygulanamaması
gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. 9. Kalkınma Planı’nda “Mevcut su sağlama tesislerinde
kayıp ve kaçaklar azaltılarak ülke su kaynaklarının etkin kullanılması sağlanacaktır” ifadesi
yer almaktadır.
Açık sulama şebekelerinin hakim olduğu alanlarda iletim ve dağıtım randımanı %80-90, su
uygulama randımanı %50-60 dolayında gerçekleşmektedir. Eski ve iptidai durumda bulunan
şebekelerin yenilenmesi şarttır. İletim kanallarındaki kayıpların azaltılması için düzenli olarak
bakım-onarımlarının yapılması gerekmektedir. Son yıllarda geliştirilen sulama projelerinde
yağmurlama sulama, damla sulama gibi modern sulama teknikleri kullanılmaktadır (TBMM,
2008).
Modern sulamanın yaygınlaştırılmasını sağlamak amacı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından bir taraftan hibe destekleri ve diğer taraftan çiftçi ve su kullanıcı
örgütleri ile ortaklaşa çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Yeraltısuyu rezervuarından çekilebilecek su miktarının kontrolü için kuyulara ölçü sistemi
takılması ile ilgili; 6111 sayılı Kanun ile 167 sayılı Kanuna ilave edilen Geçici 2 inci
maddede belirtilen ölçüm sistemlerine ilişkin “DSİ Yeraltısuyu Ölçüm Sistemleri
Yönetmeliği 07.06.2011 tarih ve 27957 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiş olup bu yönetmelik ile yeraltısuyunun etkin, verimli, tasarruflu ve sürdürülebilir
kullanımı için, kullanma belgesinde belirtilen tahsis miktarından fazlasının çekilmesinin
önlenmesi amacı ile kuyulara takılacak olan su sayacı, elektrik sayacı ve diğer ölçüm
sistemlerinin çeşitleri, özellikleri ve denetimine ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu
kapsamda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca uygulanmakta olan Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programında ön ödemeli kartlı su sayaçlarına da hibe desteği
verilmektedir.
Belediyeler tarafından şehirlerin uzun vadeli içmesuyu ihtiyacının karşılanmasına yönelik su
kaynağından temin edilen su miktarı ile bu suyun içmesuyu tesisleri yardımıyla suyun son
kullanıcıya iletilmesi ile birlikte son kullanıcı tarafından bu su tüketilmektedir. Tüketilen su
miktarı ile üretilen su miktarı arasındaki fark kayıp olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde her
ne kadar teknolojik yenilikler takip edilse de bu miktarın % 0 olması neredeyse imkânsızdır.
Bunda tabii boruların çoğu toprağın altında gömülü ve işletilmesinde görüş alanı dışında
olduklarından bu mümkün olamamaktadır. Sızıntı ve patlamaların birçok nedeni vardır ve
herhangi bir su dağıtım sisteminde belirli bir seviyede kayıp her zaman mevcut olacaktır. Bu
su kaybı birçok etkene bağlı olmakla birlikte bunları 2 kısma ayırabiliriz.
1. Gerçek kayıplar veya fiziki kayıplar;
 İletim ve/veya şebeke hatlarında patlamalar
 Boru ve teçhizatta belirsiz kaçaklar
 Servis depolarında kaçak (sızıntı) ve taşmalar
52 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
2. Görünen kayıplar;
 İletim ve/veya şebeke hatlarında bağlantı ve/veya kaynak hataları (imalat hataları)
 Su Sayaçlarında üretim hataları
 Kullanıcı sayaç hataları
 İzinsiz kullanım (yasadışı bağlantılar ve kullanımlar) olarak tanımlanmaktadır.
Şehir içmesuyu şebekelerindeki kayıp kaçak oranları bazı illerde % 50 – 60’a kadar
varmaktadır. Kaçak kullanımın önüne geçilmesi hususunda belediyelerin alması gereken
tedbirlerin yanında şebekelerin acilen yenilenerek bu kayıplarının en aza indirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca Merkezi Denetim ve Bilgi Toplama Sistemi anlamına gelen ve
kaynakların daha verimli ve etkin kullanımını sağlayan SCADA sisteminin bütün illerde
uygulanmasıyla su kayıpları büyük ölçüde azalacaktır (TBMM, 2008).
Yağmur Suyu Hasadı
Yağmur suyu hasadı sadece kırsal alanlarda, suya erişimin mümkün olamadığı zamanlar için
önerilen bir yöntem olmaktan çok ötedir. Yaklaşık 15 yıldır gelişmiş pek çok ülkede, örneğin
İngiltere ve Avustralya’da yağmur suyunu toplama ve depolama sistemine sahip evler inşa
edilmektedir. Yağmur suyu, bu sistemlerde sadece çatıdan değil, evlerin etrafındaki tüm
geçirgen yüzeylerden toplanmaktadır. Avustralya’da yeni yapılan her binada bu sistemin
olması zorunludur. Toplanan ve depolanan bu sular bahçe sulamak gibi gündelik amaçlar için
kullanılmaktadır.
Ülkemizde de bu sistemlerin kullanılabilmesi için gerekli teknik altyapının oluşturulması,
finansal desteğin sağlanması ve hukuksal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir (TBMM,
2008).
Ankara Üniversitesi Su Yönetimi Enstitüsü tarafından, su kaynaklarının miktar ve kalite
açısından çok sıkıntılı olan Gölbaşı Bölgesinde mevcut su kaynaklarının sulamada ve evsel
tüketimde etkin kullanımının sağlanması ve çatı su hasadı ile yağmur suyundan yararlanılması
amacıyla “Ankara-Gölbaşı Bölgesinde etkin Su Kullanımı ve Yağmur Suyu Hasadı ile İklim
Değişikliğine Adaptasyonun Sağlanması Projesi”ni Birleşmiş Milletler Kalkınnma Programı
(UNDP) desteği ile gerçekleştirecektir. Proje süresi bir yıl olup proje çalışmalarına 1.10.2012
tarihinde başlanmıştır.
1.4.2.10. Kapasite Geliştirme ve Ar-Ge Çalışmaları
Bilindiği üzere iklim değişikliği küresel ölçekte etkileri olan ve yalnızca bir çevre sorunu
olarak değil; bir kalkınma sorunu olarak değerlendirilen bir konudur.
Ülkemizin iklim değişikliğinin etkilerinin yoğun hissedileceği Doğu Akdeniz Havzasında yer
alması nedeniyle, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden, ülkemiz yüksek risk grubu
ülkeler arasında kabul edilmektedir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine
karşı yürütülecek olan uyum çalışmalarına gereksinim duyulmaktadır.
Öte yandan, iklim değişikliğine bağlı olarak su döngüsünün değişmesinin, başta su kaynakları
olmak üzere tarım ve gıda güvenliği, halk sağlığı, kara ve deniz ekosistemleri ile kıyı
bölgeleri, meteoroloji karakterli afetleri olumsuz etkileyeceği öngörülmektedir. Bu çerçevede
öncelikli olarak su kaynaklarına ilişkin çalışmalar yürütülmesi; su kaynaklarımızın iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerinden asgari seviyede etkilenmesi için beklenen etkilerin
anlaşılması sektörel ve bölgesel etkilenebilirlik çalışmalarının tamamlanmasının akabinde de
bu etkilere yönelik uyum faaliyetlerinin planlanması gerekmektedir.
53 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ve uyum çalışmaları kapsamında Bakanlığımız
bünyesindeki kurumlar tarafından çeşitli proje çalışmaları gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi (MDG-F 1680)
içinde yer alan “Seyhan Havzasında İklim Değişikliğine Topluma Dayalı Uyum Hibe
Programı” kapsamında, DSİ VI. ve XII. Bölge Müdürlükleri tarafından ortaklaşa hazırlanan
“İklim Değişikliğine Uyum Çerçevesinde Seyhan Havzası Yüzey Suyu Kaynakları
Potansiyelinin Saptanması, Taşkın Risklerinin Belirlenmesi ve İdare Edilmesine Yönelik Su
Yönetim Politikalarının Geliştirilmesi” projesi 2010 yılında tamamlanmıştır.
DSİ tarafından 25 akarsu havzasını kapsayacak biçimde dünyada gözlenen ve beklenen iklim
değişiminin Türkiye’nin hidrolojisi ve su kaynakları (su bütçesi) üzerindeki olası etkisinin ve
meydana gelebilecek taşkın ve kuraklık felaketlerinin detaylı biçimde belirlenmesi amacıyla
2015 yılı sonunda tamamlanması planlanan “İklim Değişiminin Türkiye’nin Su Kaynaklarına
Etkisinin Modellenmesi” projesi 2012 Ek Yatırım Programı’na alınmıştır.
İhale sürecinde olan bu çalışma neticesinde gelecekteki akarsu akımlarındaki ve havza yüzey
suyu potansiyelindeki değişime bağlı olarak içme-kullanma suyu, sulama ve enerji talebinin
ne şekilde etkileneceği saptanabilecektir. Bu sonuçlara bağlı olarak, Türkiye’de iklim
değişimi nedeniyle meydana gelecek olası su bütçesi değişikliği ve afetlerin şiddetlerindeki
olası değişikliklere karşı mevcut su sistemlerinin işletme politikaları yeniden düzenlenecektir.
Bununla beraber Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından da “İklim değişikliğinin su
kaynaklarına etkisi ve uyum” konulu bir proje yürütülecektir. Söz konusu proje ile iklim
değişikliği sonucunda 25 havzada yeraltı suyu potansiyeli ve yüzey suyu seviyelerindeki
değişimin anlaşılması, edinilen veriler ışığında havzalar özelinde su bütçelerinin ve su bütçe
açıklarının hesaplanması ve sektörel etki analizlerinin yapılarak karar vericilere tavsiye
niteliğinde havza özelinde uyum faaliyetlerine ilişkin strateji belgelerinin oluşturulması
hedeflenmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda
TÜBİTAK Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü ile birlikte “İklim Değişikliğinin Etkileri
ve İklim Değişikliğine Uyum Konularında Farkındalık Geliştirme Projesi” yürütülmektedir.
Projenin genel amacı; Türkiye’nin 4 coğrafi bölgesinde (Karadeniz, İç Anadolu, Ege ve
Marmara Bölgeleri) kentsel, kırsal ve kıyı alanlarındaki iklim değişikliği risklerinin yönetimi
için ulusal ve bölgesel kapasite geliştirilmesi ve eğitimin yaygınlaştırılması yoluyla iklim
değişikliğinin etkileri ve uyum konusunda farkındalık yaratılmasıdır. Belirtilen bölgelerdeki
seçilen illerde (Samsun-Trabzon, Kayseri-Konya, İzmir-Muğla, Bursa-Edirne) öğrencilere,
öğretmen adaylarına ve öğretmenlere verilecek eğitimler ile bölgelerinde iklim değişikliğinin
etkileri ve alınabilecek tedbirler konusunda farkındalıklarının arttırılması bu projenin ana
hedefidir.
Projeden beklenen nihai çıktı “İklim değişikliğinin etkileri ve iklim değişikliğine uyum”
konusunda proje hedef kitlesinde tutum ve davranış değişikliği ve toplum genelinde konu
hakkında farkındalık yaratılmasıdır. Proje kapsamında gerçekleştirilecek çalıştaylar ile yerel
otoritelerin, akademisyenlerin, STK’ların, öğrencilerin kendi coğrafi bölgelerinde hissettikleri
iklim değişikliğinin etkilerini tespit etmek, bölgesel olarak öncelik alanlarını saptamak,
önerilerini almak ve eğitimin yaygınlaştırılması yoluyla farkındalık yaratılması
hedeflenmektedir.
54 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
1.5. İDEP İzleme Çalışmaları
İDEP’in uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla İDKK altında bir “İzleme
ve Yönlendirme Komitesi” ve bu komiteye raporlama yapmakla yükümlü bir “İzleme ve
Değerlendirme Çalışma Grubu” kurulmuştur. Bu Komite, İDKK üyesi kurumların karar
almaya haiz temsilcilerinden müteşekkil olacaktır. Çalışma Grubu ise, İDKK bünyesindeki
diğer çalışma gruplarından birer üye ile İDKK üyesi kurumların iklim değişikliği ile ilgili
birimlerinden birer üyenin katılımı ile oluşturulacaktır (Şekil 14).
Şekil 14. İklim değişikliği ulusal eylem planı izleme ve değerlendirme sisteminin yapısı
Çalışma Grubu, yıllık raporlar ile izleme-değerlendirme sonuçları hakkında İzleme ve
Yönlendirme Komitesini bilgilendirecektir. Yılda bir kez düzenlenecek İzleme ve
Yönlendirme Komitesi Toplantısı’nın sonuçları ise İDKK Toplantısı’nda sunulacaktır.
Komite ile Çalışma Grubu’nun sekretarya hizmetlerini üstlenecek olan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından ilk olarak, izleme raporlarına temel oluşturacak raporlama formatları
taslağı hazırlanarak, İDKK’nın görüş ve onayına sunulacaktır. Belirlenen format çerçevesinde
İDEP’teki eylemlere ilişkin veri ve bilgilerin toplanmasına yönelik çevrimiçi bir sistem
oluşturulacaktır. Çalışma Grubu, eylemlerin gerçekleşme durumlarını ve bunlara ilişkin
detayları içeren yıllık raporlarını, Komite’ye istenilen format ve zamanda sunmaktan sorumlu
olacaktır.
Komite tarafından İDKK Toplantısı’nda yapılacak bilgilendirme aşağıdaki unsurları
içerecektir:
a) Eylemlerin gerçekleşme durumu
b) Uygulama sürecinde yaşanan olumlu ve olumsuz gelişmeler
c) Değerlendirme ve çözüm önerileri
55 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Yapılan değerlendirme sonucunda İDKK’nın görüş ve önerileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından sorumlu kuruluşlara resmi olarak iletilecektir. İDKK’nın önerileri çerçevesinde
eylemlerde ya da uygulamalarda gerçekleştirilmesi düşünülen değişiklikler için sorumlu
kuruluşlar planlarını hazırlayacak ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletecektir (Şekil 15).
Şekil 15. İklim değişikliği ulusal eylem planı izleme ve değerlendirme sisteminin işleyişi.
İDEP’in İzleme ve Değerlendirmesi kapsamında aşağıdaki çalışmalar yapılacaktır.
1. İDEP’te yer alan eylemlerin ve ilgili projelerin uygulanmasındaki gelişmeleri
belirlemek, kayıt altına almak, analiz etmek ve raporlamak,
2. İklim değişikliği ile mücadele konusunda öngörülen eylemlerin başarı, etkinlik ve
sürdürülebilirliğini sağlamayı destekleyecek bilgi ve veriler üretmek ve bu verilerden
yola çıkarak eylemleri ve uygulamaları geliştirmek,
3. Uygulama mekanizma ve süreçlerdeki zorlukları ve engelleri zamanında tespit ederek
giderilmeleri için çözümler üretmek,
4. Toplanan yeni veri ve bilgiler ışığında İDEP’i gözden geçirmek ve gerektiğinde
güncellemek.
İDEP eylem planında uyum konusunda yer alan eylemler aşağıda verilen Şekil 18’de
özetlenmiştir. Buna göre uyum kapsamında 171 eylem yer almakta olup bu eylemlerden 38
adedi doğrudan su kaynakları yönetimi konusunu ilgilendirmektedir. Diğer sektörler içinde de
Bakanlığımız bünyesindeki kurumların doğrudan sorumlu oldukları pek çok eylem yer
almaktadır (Şekil 16).
56 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Şekil 16. Uyum kapsamında sektörel amaç, hedef ve eylem sayısı.
İklim değişikliğine Uyum Eylem Planı’nın izlenmesi iklim değişikliğine Uyum konusunda
genel koordinasyonla görevli olan DSİ tarafından yürütülecek ve Uyum İzleme Raporu DSİ
tarafından hazırlanacaktır. Uyum konusundaki öncelikli eylem alanlarına ilişkin Sektörel
Koordinatör Kurumlar toplam eylem sayısı dikkate alınarak belirlenmiştir (Şekil 17).
Şekil 17.Sektörel sorumlu ve ilgili kurumlar.
57 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Ancak AFAD ve Kalkınma Bakanlığı tarafından koordinasyon görevlerinin DSİ tarafından
yürütülmesi istenmiştir. Buna göre de iklim değişikliğine Uyum Eylem Planı’nın izlenmesi
aşağıdaki şekilde verildiği biçimde yapılandırılmıştır (Şekil 18).
Şekil 18.Uyum eylemlerini izleme yapısı.
2. KARŞILAŞILAN DARBOĞAZLAR
2.1.İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılan Çalışmalarda
Karşılaşılan Sorunlar

İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisinin belirlenmesi ve uyum çalışmaları
oldukça geniş kapsamlı çalışmalardır. Öncelikle etkilerin belirlenmesi konusunda
modelleme çalışmaları yapılması zorunluluk arz etmektedir. Ancak modelleme
çalışmalarında verilerin yeterliliği ve güvenilirliği sınırlıdır. Bu nedenle iklim
değişikliği çalışmaları gelecekteki uzun bir periyodun modellenmesini kapsadıkları
için sonuçlarının tutarlılığı ve kullanılabilirlikleri konusunda hassasiyet
gerektirmektedir.

Yatırım planları ve kurumların stratejik planlarında iklim değişikliğinin etkileri ve
uyum konuları sınırlı olarak yer almaktadır.

Su kaynakları konusunda sektörel etkilenebilirliğin belirlenmesi ve uyum tedbirlerinin
saptanarak uygulanabilmesi birçok sektörü ilgilendirmektedir. Ülkemizde bu
sektörlere ilişkin pek çok kurum yetki sahibidir. Farklı bakanlıkların ve genel
müdürlüklerin ortaklaşmalarını gerektiren uyum çalışmaları; ilgili kurumların sayısı,
görev ve yetki tanımlamaları etkin olarak çalışabilmesi açısından yetersiz kalmaktadır.
Kurumlarda bu konuda görevlendirilmiş yapılar/birimler yetersiz olup, yetişmiş
personel, bilgi ve tecrübe eksikliği bulunmaktadır.
58 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ

Uyum konusu, Bali Eylem Planı ile birlikte iklim değişikliği ile mücadelede en az
azaltım kadar önemli bir konu olduğu ortaya konulmuştur. Konuyla ilgili kurumlarda
kurumsal öncelikli görevler ve iş yoğunluğu nedeniyle konuya gereken önem
verilememekte verilse bile zamanla önemini kaybetmektedir. Bununla birlikte
kurumlarda yapılmakta olan pek çok çalışmanın da uyumla ilgisi kurulamamaktadır.

İklim değişikliği ve uyum konusunda yürütülen pek çok çalışma, kurum içi veya
kurumlar arası koordinasyon eksikliği nedeniyle yeterince duyurulamamakta, toplantı
ve proje çalışmalarında personel devamlılığı sağlanamamakta bu da zaman ve işgücü
kaybına neden olmaktadır.

Taşkın ve kuraklık yönetimi konusunda izleme, modelleme, tahmin ve uyarı
çalışmaları oldukça önemli hususlardır. Bu konuda yapılan çalışmalar kurumlar
tarafından münferit olarak sürdürülmekte olup henüz etkin bir yapı oluşturulamamıştır.

Kuraklık ile ilgili konulara Su Çerçeve Direktifi, Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle
Mücadele Sözleşmesi gibi uluslararası belgelerde doğrudan ve dolaylı olarak, Taslak
Su Kanunu ve Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı gibi ulusal
belgelerde doğrudan bahsedilmiş olmakla birlikte ülkemizde tüm sektörleri kapsayacak
şekilde kuraklık yönetim ve eylem planlarının hazırlanmasında esas alınacak doğrudan
bir mevzuat bulunmamaktadır.

Uyum çalışmalarının maliyetinin ne olacağı ve nasıl karşılanacağı konusunda
ülkemizde dikkate değer bir çalışma mevcut değildir.
3. SONUÇLAR VE ÖNERİLER
3.1.İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılması Gereken
Çalışmalar
3.1.1. Yapılması Önerilen Çalışmalar

Su ile ilgili ölçme, değerlendirme, planlama ve yönetim görevini sürdüren tüm kamu
kuruluşlarının kuruluş kanunlarında belirlenen görev, yetki ve sorumlulukları,
çıkardıkları yönetmelikler, ortak bir çalışma grubu tarafından değerlendirilerek
uyumlu hale getirilmelidir.

Su kalitesi ve miktarı ile ilgili gözlem ve değerlendirme yapan kurumların varsa
çakışan işlevlerinin ve parametrelerin düzenlenmesi ve yapılmakta olan Su Bilgi
Sisteminin de bu sayede sağlıklı olarak oluşturulmasına katkıda bulunulması
gerekmektedir.

Havza ölçeğinde planlama ve işletmeye yönelik model çalışmaları yapılmalı ve teşvik
edilmelidir.

İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkilerinin belirlenmesinde; ülke genelinde,
yüksek çözünürlüklü (örneğin 1x1 km), çok da uzun olmayan yakın dönemler için
iklim modelleme çalışmalarının geliştirilmesi ve bu modellerle birlikte iklimin
ülkemizin su kaynaklarına etkilerinin araştırılması konusu oldukça önem arz
etmektedir. Bu kapsamda üniversitelerin ve enstitülerin konuyla ilgili Ar-Ge
çalışmaları yapmaları teşvik edilmeli çalışmalarına destek verilmelidir.
59 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ

İmar planı çalışmaları kapsamında, taşkın riski taşıyan alanlar ve bu alanlarda belirli
mertebede önlem teşkil edebilecek ıslah tesislerine ilişkin bilgiler vd. hususlar DSİ
tarafından ilgili kuruluşlara bildirilmektedir. İmar planı çalışmaları kapsamında
bildirilen söz konusu hususlara uyulması, taşkınlardan dolayı yaşanabilecek zararların
önüne geçilmesi veya azaltılması açısından büyük önem taşımaktadır.

Taşkın konusunda Ek’te verilmiş olan mevcut genelgelere mutlaka uyulmalıdır.
Genelgelere uyulması halinde taşkınlardan olabilecek zararlar büyük ölçüde önlenmiş
veya azaltılmış olacaktır.

Taşkın risk yönetimi kapsamında DSİ tarafından başlatılmış olan taşkın tehlike
haritalama çalışmalarının ülke geneline yayılması ve aynı şekilde, DSİ Edirne 11.
Bölge Müdürlüğü tarafından başarıyla yürütülen taşkın tahmin ve erken uyarı
modelinin ülke genelinde yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Taşkınlarla ilgili olarak havza ölçeğinde model çalışmalardan faydalanılmalı yapısal
önlemler öncelikle model üzerinde test edilmelidir.

Taşkın konusunda çalışmalar yürüten DSİ’nin yanı sıra farklı kurumlar da (AFAD,
SYGM, MGM, ÇŞB, GTHB vd.) bulunmaktadır. Bu çalışmaların ortak bir
koordinasyon çerçevesinde yürütülmesi, kurumların, yaptıkları çalışmalar hakkında
birbirlerini bilgilendirmesi ve gerekirse, bu hususta yasal mevzuatlarda düzenlemeler
yapılması uygun görülmektedir.

Taşkınların doğanın kendi döngüsü içinde gerçekleşen tabii bir olay olduğu dikkate
alınarak, ileriki aşamalarda yapılacak çalışmalarda, taşkınların verdiği zararları
azaltmaya yönelik belli frekanslardaki taşkın debilerini yapısal önlemlerle kontrol
ederek mücavir taşkın sahalarının yapılaşamaya açılması yerine, söz konusu taşkın
sahalarının muhafaza edilip, yeşil alan olarak değerlendirilmesinin sağlanması, illaki
taşkın sahalarının iskana açılmasının düşünülmesi durumunda ise, dere yataklarında
doğayla uyumlu, doğal mendereslerin korunması yaklaşımıyla çözüm önerilerinin
getirilmesinin ve ıslahlı veya doğal dere yataklarına yaklaşım mesafelerinin artırılması
alternatifinin de düşünülmesi ve bu hususlarla ilgili olarak gerekli kanun
değişikliklerinin yapılması gerekli görülmektedir.

Yağmur suyu hasadının; çatılardan su toplama sistemi yanında, toprakta suyun/nemin
muhafazası için de gerekli yöntemlerin bölgelere göre uygulanması için AR-GE
çalışmalarının geliştirilmesi gereklidir.

İklim değişikliğine uyum konusunda ilgili kurumlar yeniden belirlenmeli, görev ve
yetkilerinin daha etkin olabilmesi için görev, yetki, çalışma usul ve esasları konusunda
mevzuat oluşturulmalıdır.

Kurumlar içinde iklim değişikliği ve uyumun önemi konusunda en alttan en üst birime
kadar kurumsal farkındalık yaratılması için eğitim programı oluşturulması ve katılım
sağlanması zorunlu kılınmalıdır.

Kurumsal kapasitenin oluşturulması için öncelikle ilgili tüm kurumlarda uyum
konusuyla ilgili yapılar/birimler oluşturulmalıdır. Bu sayede bilgi ve tecrübe birikimi
60 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
sağlanabilecek, kurum içi ve kurumlar arası koordinasyon sorunları giderilerek
sürdürülen çalışmalara üst seviyede katkı ve sonuçlarından fayda sağlanabilecektir.

Sektörel etkilerin belirlenmesi ve etkilenebilirlik değerlendirmesi ölçülebilirlik,
raporlanabilirlik ve doğrulanabilirlik (Meaasurable, Reportable, and Verifiable- MRV)
kriterlerine göre bilimsel yöntemlerle (modelleme çalışmaları dahil) bizzat sektörün
ilgili olduğu Genel Müdürlükler tarafından gerçekleştirilecek çalışmalar ve projeler ile
ortaya konulmalıdır. Bu çalışmalardan sonra sağlıklı bir şekilde uyum konusunda
maliyetlerin belirlenmesi ve finansman çalışmaları yapılabilir.
3.1.2. İDEP Kapsamında Yer Alan Çalışmalar
Bu bölümde İDEP’te yer alan, Bakanlığımıza bağlı kuruluşların sorumlu oldukları su
kaynakları ile ilişkili eylemler verilerek Şura’nın dikkatine sunulmaktadır.

Su mevzuatındaki yetkili/ilgili kurumların görev, yetki ve sorumlulukları
doğrultusunda iklim değişikliği ile mücadele anlayışının ve kurumsal yapısının
güçlendirmesi.

Su yönetiminde yer alan kuruluşların kurumsal ve sektörel strateji planlarına (sanayi,
tarım, enerji, turizm, kentsel, içme suyu, vb.) iklim değişikliği ile mücadele
konusunun entegre edilmesi.

Su kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması amacıyla, su kullanım amaçlarına göre
kullanan öder, kirleten öder prensipleri ile sosyo-ekonomik koşullar göz önünde
bulundurularak ekonomik araçların tespit edilmesi.

Sulama işletmeciliği çerçevesinde su kullanıcı teşkilatların iklim değişikliğinin etkileri
dikkate alınarak yönlendirilmesi.

Su kalitesi ve miktarının korunması, gözlem ve değerlendirme kapasitesinin
geliştirilmesi, veri tabanının oluşturulması konusunda kurumsal yapının
güçlendirilmesi.

Su potansiyelinin, kullanım amaçlarının, tüketimlerinin ve sınıflandırmasının
belirlenmesi amacıyla detaylı çalışmaların yürütülmesi için ilgili kurumların
kapasitelerin güçlendirilmesi.

Sulama yatırımlarına etkinlik kazandırılması, kapalı sistem sulama yatırımlarının,
gerekli ve uygun yerlerde planlanmasına ve desteklenmesine devam edilmesi.

Sulama projelerinde yap-işlet modeline işlerlik kazandırılması, özel sektörün sulama
yatırımlarına girmesi için teşvik edilmesi.

İşletme ve bakım faaliyetlerinde süreklilik ve etkinlik sağlanması, aşırı su tüketimine
neden olan sulama şebekelerinin rehabilite edilmesi ve/veya modern sistemlere
dönüştürülmesi.

Hidrolojik kuraklık değerlendirme ve etki çalışmalarının geliştirilmesi.
61 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ

İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisinin belirlenmesi ve sonuçların su
kaynaklarının planlama çalışmalarına entegrasyonu için araştırma ve
değerlendirmelerin yapılması.

İklim senaryoları dikkate alınarak havzalarda sektörel su ihtiyacına yönelik
projeksiyonların yapılması. Bu kapsamda DSİ ve Tarım Reformu Genel
Müdürlüklerinin ortaklaşa çalışmaları ile oluşturulmaya çalışılan sulama veri tabanının
acilen bitirilmesi gerekmektedir.

Akarsu havzalarının iklim değişikliğinden etkilenebilirliklerinin belirlenmesi, uyum
seçeneklerinin geliştirilmesi ve uygulanması.

Yeraltı sularının iklim değişikliğinden etkilenebilirliğinin belirlenmesi, uyum
seçeneklerinin geliştirilmesi ve uygulanması.

Kıyıların (akarsu, doğal ve yapay göl kıyıları dâhil) iklim değişikliğinden etkilenme
risklerinin (doğal afetler dâhil) belirlenmesi, uyum seçeneklerinin geliştirilmesi ve
uygulanması.

İklim değişikliğine uyum kapasitesini artırıcı yenilikçi çözüm seçeneklerinin
oluşturulması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması.

Nehir Havzası Yönetim Planlarının, ekosistem hizmetleri ve iklim değişikliğinin
etkileri dikkate alınarak hazırlanması.

Mevcut ve planlanan “Havza Koruma Eylem Planları” ve “Korunan Alanlar
Haritaları”nda iklim değişikliğinin etkilerinin dikkate alınması ve gerekli
revizyonların yapılması.

Baraj ve gölet havzaları başta olmak üzere tüm havzalarda erozyon ve rüsubat
kontrolü projelerine hız verilmesi.

Havzalarda yeraltı sularının korunması, kaçak yeraltı suyu kullanımının engellenmesi
ve bu konuda halkın bilinçlendirilmesi.

Yerleşim alanlarında entegre su yönetimi ve planlamasının yapılması, belediyelerin
içme-kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarının yeterli miktar ve kalitede karşılanması.

Kentlerde su kullanım verimliliğinin artması için sosyoekonomik koşullar dikkate
alınarak ücretlendirme politikası geliştirilmesi, yasal düzenleme yapılması.

HES’lerin planlamasında ve işletme aşamasında iklim değişikliği etkilerinin göz
önünde bulundurulması.

Sel ve kuraklık erken uyarıları için mevcut kapasitenin geliştirilmesi.

Erken uyarı ve iklim bilgilerine ulaşılabilme imkanlarının arttırılması.

Sulak alanları besleyen su kaynaklarının tespiti ve planlama çalışmalarının
oluşturulması.
62 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ

Taşkın, su baskını, çığ, heyelan, gibi doğal afetlerle ilgili verilerin Orman Envanter ve
İzleme Sistemi’yle entegrasyonunun sağlanması.

Sulak alanlarda (turbalıklar ve nehirler de dahil) iklim değişikliği etkilerinin
belirlenmesi ve izlenmesine yönelik (gösterge türler, hassas ekosistemler)
çalışmalarının yapılması.

Deniz-kıyı ekosistemlerinde iklim değişikliği etkilerinin belirlenmesi ve izlenmesine
yönelik (gösterge türler, hassas ekosistemler) çalışmalarının yapılması.

Küçük akarsular üzerinde planlanan HES’lerin, ekosistem değerlendirmesi
çalışmalarında, yörelerin ekosistem bütünlüğü ve biyolojik çeşitliliği yanı sıra iklim
değişikliğinin de dikkate alınması.

Bütünleşik kıyı ve deniz alanları çalışmalarına iklim değişikliğine uyumun entegre
edilmesi.

İklim değişikliğinin etkilerine karşı risk yönetim süreçlerine altlık oluşturacak su
baskını, heyelan gibi afet, tehlike ve risk haritalarının hazırlanması ve bu haritaların
arazi kullanımına yönelik planlara entegre edilmesi.

Su baskını, heyelan risk azaltım ve yönetim planları ile ilgili uygulama ve denetim
kılavuzlarının hazırlanması.

İklim değişikliğine bağlı doğal afetler için izleme, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin
kurulması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi.

İklim değişikliğine uyum için destek ve altyapı oluşturacak “ulusal araştırma alanı”nın
belirlenmesi için projelerin yapılması.
63 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
4. KAYNAKLAR
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), 1992.
Birinci Ulusal İklim Değişikliği Bildirimi, (2007).
Climate Change: Impacts, Vulnerabilities and Adaptation in Developing Countries,
UNFCCC, 2007.
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), DPT.
DSİ Stratejik Planı 2010-2014.
DSİ Yeraltısuyu Ölçüm Sistemleri Yönetmeliği, R.G., 07.06.2011 Tarih ve 27957 Sayı.
EEA Technical Report, No 2/2007.
Eroğlu, V., 2006, İklim Değişikliği ile Mücadelede Yenilenebilir Enerji Olarak Hidroelektrik
Enerji Üretiminin Artırılması ve Diğer DSİ Faaliyetleri.
Fujihara, Y., Tanaka, K., Nagano, T., Watanabe, T., Kojiri, T., Assessing the Impact of Climate
Change on the Wter Resources of the Syhan River Basin-Turkey, International Congress,
River Basin Management, Volume I, 22-24 March 2007, Antalya, Türkiye.
Harmancıoğlu,N., Özkul. S., Fıstıkoğlu,O., Barbaros, F., Onuşluel, G., Çetinkaya, C.P.,
Dalkılıç, Y., İklim Değişikliğinin Büyük Menderes ve Gediz Havzalarına Olası Etkileri, İklim
Değişikliği & Türkiye, BM Kalkınma Programı, 2007.
IPCC, 2001b: The Global Climate of the 21st Century WG I (Science) Summary for PolicyMakers, Third Assessment Report.
IPCC, 2007a: Climate Change 2007: Synthesis Report. Contribution of Working Groups I, II
and III to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change,
Geneva, Switzerland.
İçme Suyu Temin Edilen Akifer ve Kaynakların Koruma Alanlarının Belirlenmesi Hakkında
Tebliğ, DSİ, R.G., 10.10.2012 Tarih ve 28437 Sayı.
İkinci Ulusal İklim Değişikliği Bildirimi (Taslak, 2012).
İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı.
İklim Değişikliğine Uyum Çerçevesinde Seyhan Havzası Yüzey Suyu Kaynakları
Potansiyelinin Saptanması, Taşkın Risklerinin Belirlenmesi ve İdare Edilmesine Yönelik Su
Yönetim Politikalarının Geliştirilmesi Projesi, DSİ VI. ve XII. Bölge Müdürlükleri, 2010.
İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi (MDG-F 1680), Birleşmiş
Milletler Ortak Programı, 2008-2011.
İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı.
Kadıoğlu, M., Türkiye’de Doğal Afetler ve İklim Değişikliği (Taslak 2012), Türkiye’nin
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne İlişkin İkinci Ulusal Bildirimi
Hazırlık Faaliyetlerinin Desteklenmesi Projesi.
Kuraklık Değerlendirme Raporu, WWF, 2008.
Managing the Risks of Extreme Events and Disasters to Advance Climate Change
Adaptation, IPCC, 2012.
Önol, B. and Semazzi, F., H., (2007). "Regionalization of Climate Change Simulations over
Eastern Mediterranean", Journal of Climate, Volume 22, 2009.
Su Dünyası, Sayı 107, DSİ, 2012.
64 / 65
Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ
Şen, Z.,ve diğerleri, İklim Değişikliğinin İstanbul ve Türkiye Su Kaynakları Geleceğine
Tesirleri Projesi Nihai Raporu, İSKİ-Su Vakfı 2010,
Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı (2008-2012).
Taşkınlar Hidrolojisi Tasarım Rehberi, 1. Barajlar Kongresi, DSİ, 2012.
TBMM, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda
Kurulan (10/1,4,5,7,9,10,11,13,14,15,16,17) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu, 2008.
Türkiye’de Ramsar Alanları Değerlendirme Raporu, WWF-Türkiye, 2008.
Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020).
www.skepticalscience.com
www.un.org
Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik, OSİB,
R.G., 07.04.2012 Tarih ve 28257 Sayı.
2000/60/AT sayılı AB Su Çerçeve Direktifi.
2007/60/AT sayılı Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi.
4373 Sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu, R.G., 21/01/1943
Tarih ve 5310 Sayı.
5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, R.G., 23/7/2004 Tarih ve 25531 Sayı.
7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun, R.G., 25/05/1959 Tarih ve 10213 Sayı.
5. EKLER
1. Akarsu ve Dere Yataklarının Islahı ile ilgili (2010/5) Sayılı Başbakanlık Genelgesi.
2. Dere Yatakları ve Taşkınlar ile ilgili (2006/27) Sayılı Başbakanlık Genelgesi.
3. Islah ve Taşkın Koruma Tesislerinin Projelendirme Esasları ile ilgili (2010/10) Sayılı DSİ
Genel Müdürlüğü Genelgesi.
4. Taşkınlar Hakkında (2010/07) Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Genelgesi.
65 / 65
Download