T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI ORMANCILIK VE SU ŞURASI 21-23 Mart 2013 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SU KAYNAKLARINA ETKİSİ: TAŞKIN VE KURAKLIK ÇALIŞMA GRUBU RAPORU SORUMLU BİRİM: DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 20 Aralık 2012 İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu Çalışma Grubu Başkanı : M. Sait TAHMİSCİOĞLU Çalışma Grubu Bşk. Yrd. : A. Deniz ÖZDEMİR Raportörler : Dilek DEMİREL YAZICI, Ayşegül YILMAZ, Engin YILDIRIM Çalışma Grubu Koordinatörü : İbrahim BİROĞLU Çalışma Grubu Listesi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 Adı-Soyadı Kurumu Görevi M. Sait TAHMİSCİOĞLU İbrahim BİROĞLU A.Deniz ÖZDEMİR Dilek Demirel YAZICI Nesrin ÖZCAN Hülya Kesmük YÜCEL Nedim YEŞİL Engin YILDIRIM Dr. Hande AKÇAKOCA Nur KURU Suna TEKİNER İlyas BULUT Yücel KAYA Hikmet EROĞLU Ayşegül YILMAZ Nuriye AYDIN Meryem Aslı TOKLU Kamil CEYHAN Hasan DENİZ Dr. Akın SEMERCİ Bahattin AYDIN Ayşe Yıldırım COŞKUN Satuk Buğra FINDIK Aysen Pervin GÜNGÖR Hülya SİLKİN Işıl SAKIN Yücel FIRAT Mehmet ÜNAL Filiz ŞENER Kemal PEKDOĞAN Dr. İnci TEKELİ Ömer ÖZTÜRK Özlem ŞENZEYBEK Demet ŞAHİN Prof. Dr. Osman ÖZDEMİR Prof. Dr. İlhami ÜNVER Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU Dr. Ahmet ÖZTOPAL Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Orman Genel Müdürlüğü Meteoroloji Genel Müdürlüğü Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Gn. Md. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TRGM Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TRGM Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TRGM Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı/TAGEM Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Bşk. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Bşk. Gazi Ü. Mühendislik Fak., İnşaat Mühendisliği Bölümü Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi İTÜ Uçak ve Uzay Bilm. Fak. Meteoroloji Müh. Bölm. İTÜ Uçak ve Uzay Bilm. Fak. Meteoroloji Müh. Bölm. Daire Başkan Yrd. Şube Müdürü Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Şube Müdürü Şube Müdürü Şube Müdürü Uzman Yrd. Uzman Yrd. Şube Müdürü Mühendis Mühendis Mühendis Mühendis Uzman Mühendis Mühendis Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ İÇİNDEKİLER 1. MEVCUT DURUM VE KAYDEDİLEN GELİŞMELER......................................................... 1 1.1. İklim Değişikliği ..................................................................................................................... 1 1.1.1. İklimde Gözlenen Değişimler ....................................................................................... 1 1.1.2. İklim Projeksiyonları .................................................................................................... 5 1.2. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi .................................................................... 12 1.2.1. Su Kaynakları .............................................................................................................. 15 1.2.2. Taşkın ve Kuraklık ...................................................................................................... 18 1.3. İklim Değişikliği ve Su Kaynakları Konusundaki Mevcut Belgeler ............................... 23 1.3.1. Dokuzuncu Kalkınma Planı........................................................................................ 24 1.3.2. Kurumların Stratejik Planları ................................................................................... 25 1.3.3. Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010-2020) ......................................................... 27 1.3.4. Ulusal Bildirimler ........................................................................................................ 28 1.3.5. İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP) ............................................................ 28 1.3.6. Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ........................................ 29 1.3.7. Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı (2008-2012) .................. 30 1.4. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisine Uyum Çalışmaları ................................ 31 1.4.1. İklim Değişikliğine Uyum Konusundaki Tanımlamalar .......................................... 31 1.4.2. Ülkemizde İklim Değişikliğine Uyum Kapsamında Sürdürülen Çalışmalar ......... 32 1.4.2.1. Su Kaynakları Planlaması .................................................................................... 34 1.4.2.2. Havza Yönetim Planları ve Havza Koruma Eylem Planları ............................. 35 1.4.2.3. Yeraltısularının Korunması ................................................................................. 37 1.4.2.4. Hidroelektrik Santral (HES) Potansiyelinin Geliştirilmesi .............................. 38 1.4.2.5. Su Yapıları İşletme Çalışmaları........................................................................... 39 1.4.2.6. Taşkın Kontrolü ve Yönetimi............................................................................... 41 1.4.2.7. Kuraklık Yönetimi ................................................................................................ 47 1.4.2.8. Çölleşme ile Mücadele, Erozyon ve Rüsubat Kontrolü Çalışmaları ................ 48 1.4.2.9. Su Tasarrufu.......................................................................................................... 50 1.4.2.10. Kapasite Geliştirme ve Ar-Ge Çalışmaları ......................................................... 53 1.5. 2. İDEP İzleme Çalışmaları .................................................................................................... 55 KARŞILAŞILAN DARBOĞAZLAR ........................................................................................ 58 2.1. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılan Çalışmalarda Karşılaşılan Sorunlar ...................................................................................................................... 58 3. SONUÇLAR VE ÖNERİLER .................................................................................................... 59 3.1. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılması Gereken Çalışmalar ........................................................................................................................................ 59 3.1.1. Yapılması Önerilen Çalışmalar .................................................................................. 59 3.1.2. İDEP Kapsamında Yer Alan Çalışmalar .................................................................. 61 i Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 4. KAYNAKLAR ............................................................................................................................. 64 5. EKLER ......................................................................................................................................... 65 1.Akarsu ve Dere Yataklarının Islahı ile ilgili (2010/5) Sayılı Başbakanlık Genelgesi. 2.Dere Yatakları ve Taşkınlar ile ilgili (2006/27) Sayılı Başbakanlık Genelgesi. 3.Islah ve Taşkın Koruma Tesislerinin Projelendirme Esasları ile ilgili (2010/10) Sayılı DSİ Genel Müdürlüğü Genelgesi. 4.Taşkınlar Hakkında (2010/07) Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Genelgesi. İNDEKS AÇA AFAD AR4 BMİDÇS COP ÇEM ÇŞB DSİ EEA EMCC GEF GCM GTHB HES ICCAP : Avrupa Çevre Ajansı : Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı : 4. Değerlendirme Raporu, IPCC (Fourth Assessment Report) : Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi : Taraflar Konferansı (Conference of the Parties) : Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü : Çevre ve Şehircilik Bakanlığı : Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü : Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency) : Doğu Akdeniz İklim Merkezi (Eastern Mediterranean Climate Center) : Küresel Çevre Fonu (Global Environment Facility) : Küresel İklim Modeli (Global Climate Model) : Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı : Hidroelektrik Santral : Kurak Alanlarda Tarımsal Üretim Sistemlerine İklim Değişikliğinin Etkisi Projesi (Impact of Climate Change on Agricultural Production in Arid Areas) IPCC : Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change) İDEP : İklim Değişikliği Eylem Planı İDKK : İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu İSKİ : İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi KAMAG : Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı, TUBİTAK KHGM : Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (mülga) MDGF : Binyıl Kalkınma Hedefleri Fonu (Millennium Development Goals Fund) MGM : Meteoroloji Genel Müdürlüğü NOAA : ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (National Oceanic and Atmospheric Administration) OGM : Orman Genel Müdürlüğü SCADA : Veri Tabanlı Kontrol ve Gözetleme Sistemi (Supervisory Control and Data Acquisition) SRES : IPCC Emisyon Senaryoları Özel Raporu (IPCC Special Report on Emissions Scenarios) SYGM : Su Yönetimi Genel Müdürlüğü TAIEX : Teknik Destek ve Bilgi Değişim Ofisi (Technical Assistance and Information Exchange) TAKEP : Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı TAR : 3. Değerlendirme Raporu, IPCC (Third Assessment Report) TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TUBİTAK:Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu TUDES : Türkiye Ulusal Deniz Seviyesi İzleme Sistemi TUİK : Türkiye İstatistik Kurumu UNCCD : Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (United Nations Convention To Combat Desertification) UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (United Nations Development Programme) UNFCCC : Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change) USGS : Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmalar Merkezi (United States Geological Survey) ii Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 1. MEVCUT DURUM VE KAYDEDİLEN GELİŞMELER 1.1. İklim Değişikliği Dünyamızın 4,5 milyar yıllık varoluş periyodunda iklim sisteminde, milyonlarca yıldan on yıllara kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal etmenler ve süreçlerle birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler meydana getirmiştir (TBMM, 2008). 19. yüzyılın ortalarından beri iklimdeki bu doğal değişebilirliğe ek olarak sanayinin gelişmesiyle birlikte ilk kez insan etkinliklerinin de iklimi etkilediği yeni bir döneme girilmiştir. Fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini (Yeryüzünde ve atmosferde tutulan ısı enerjisi, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla Yeryüzünde dağılır ve uzun dalgalı yer radyasyonu olarak atmosfere geri verilir. Bunun bir bölümü, bulutlarca ve atmosferdeki sera etkisini düzenleyen sera gazlarınca - su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O), ozon (O3), vb. - soğurularak atmosferden tekrar geri salınır. Bu sayede Yerküre yüzeyi ve alt atmosfer ısınır. Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu sürece doğal sera etkisi denmektedir) kuvvetlendirmesi sonucunda Yerküre’nin ortalama yüzey sıcaklıklarında artış meydana gelmiştir (TBMM, 2008). Küresel ısınma, küresel ortalama sıcaklık artışının uzun-dönemli eğilimi anlamına gelir. İklim değişikliği ise adından da anlaşılacağı gibi küresel ortalama sıcaklık artışıyla sonuçlanan küresel iklimdeki değişikliktir (www.skepticalscience.com). Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) Tanımlar bölümünde; “İklim değişikliği, karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” biçiminde tanımlanmıştır (UNFCCC, 1994). Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin, kar örtüsünün, kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesi yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının, taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi, kuraklık, erozyon, çölleşme, salgın hastalıklar, tarım zararlıları gibi, insan yaşamını ve sağlığını, sosyoekonomik sektörleri ve ekolojik sistemleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek önemli sonuçlarının olabileceği öngörülmektedir (IPCC, 2001b). 1.1.1. İklimde Gözlenen Değişimler NOAA (National Oceanic and Atmospheric Administration) tarafından 1901-2000 periyotunda gözlenen değerler baz alınarak tahmin edilen küresel yıllık ortalama yüzey sıcaklığı 13,9 oC’dir. Aylık ortalama sıcaklığın en düşük olduğu ay 12,0 oC ile Ocak ayı, en yüksek olduğu ay ise 15,8 oC ile Temmuz ayıdır (Tablo 1). Küresel değerlendirmelere baktığımızda son 100 yıl (1906-2005) boyunca sıcaklık artışının doğrusal olduğu tahminiyle küresel yüzey sıcaklıklarında ortalama 0,74 ° C ± 0.18 ° C artış olmuştur. Son 50 yılda sıcaklık artışının hızı neredeyse son 100 yılda olan artışın iki katıdır (her on yılda 0.13 ° C ± 0.03 ° C / 0.07 ° C ± 0.02 ° C ) (IPCC, 2007). 1 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Tablo 1. Küresel aylık ortalama sıcaklıklar (NOAA). Şekil 1’de 1901-2000 dönemine göre 1880 yılından itibaren NOAA verilerine göre oluşturulan küresel yıllık sıcaklık anomalisine baktığımızda son yıllardaki sıcaklıklardaki artış net olarak görülmektedir. KARA VE OKYANUS ÜZERİNDEKİ KÜRESEL YILLIK ORTALAMA SICAKLIK 0.60 0.40 0.20 0.00 1880 1882 1884 1886 1888 1890 1892 1894 1896 1898 1900 1902 1904 1906 1908 1910 1912 1914 1916 1918 1920 1922 1924 1926 1928 1930 1932 1934 1936 1938 1940 1942 1944 1946 1948 1950 1952 1954 1956 1958 1960 1962 1964 1966 1968 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 1901-2000 Dönemine Göre Anomali (oC) 0.80 -0.20 -0.40 -0.60 Yıllar Şekil 1. Küresel sıcaklık anomalisi (1880-2011, NOAA) 2011 yılı sonu itibariyle NOAA verilerine göre yapılan bu değerlendirmeye göre 2010 ve 2005 yıllarının en sıcak yıllar olduğu görülmüştür. Bunları 1998 yılı izlemektedir. 2003 yılı da en sıcak üçüncü yıl olmuştur. 1850’den beri 1995 yılı dahil son 17 yıl içinde 1996 yılı hariç olmak üzere tüm yıllar en sıcak ilk 11 yıl içinde yer almaktadır (Tablo 2). IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) 2007 yılında yayınlanan 4. Değerlendirme Raporu’nda (AR4) aşağıdaki bulgular yer almıştır. Karasal alanlar okyanuslardan daha hızlı ısınmaktadır. Dünya geneline bakıldığında karasal alanların yüzey sıcaklıkları okyanusların yüzey sıcaklıklarından 1979 sonrasında yaklaşık iki kat daha fazla artmıştır (her on yılda 0.27 ° C karasal alanlar için, 0.13 °C okyanus yüzey sıcaklıkları için). 2 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Kış aylarında (Aralık’tan Şubat’a kadar) ve ilkbaharda (Mart’tan Mayıs’a kadar) kuzey yarım kürede en fazla sıcaklık artışı gözlenmiştir. Sıcaklık değişimlerindeki ekstremler iklimdeki ısınmayla tutarlıdır. Tablo 2. En yüksek sıcaklık anomalisi görülen yıllar (NOAA verilerine göre oluşturulmuştur, DSİ) Orta enlemlerde %70-%75 veri mevcut olan karasal alanlarda, don olan gün sayısında yaygın bir azalma, aşırı sıcak ve aşırı soğuk (ekstrem) gün sayısında da azalma görülmüştür. En belirgin değişiklik 1951-2003 dönemi boyunca daha seyrek gerçekleşen (en düşük %10, 1961-1990 dönemi için) soğuk geceler için olmuştur. Sıcak gece (en yüksek %10) daha sık olmuştur. 30 °N kuzeyde 1900 – 2005 döneminde yağış genellikle artmıştır fakat 1970’lerden sonra tropikal bölgelerde düşme eğilimi hakimdir. Kuzey ve Güney Amerika, Kuzey Avrupa ve Kuzey ve Orta Asya daha nemli fakat Sahel, Akdeniz, Güney Afrika ve Asya’nın Güney kesimleri daha kurak olmuştur. Yağış desenindeki değişiklikler sıcaklık değişikliğine göre daha çok alansal ve mevsimsel değişkenler içerir, fakat ölçülen yüzey akışlarla tutarlı yağışta anlamlı değişiklikler görülebilmektedir. Aşırı yağış olaylarında da önemli artışlar görülmektedir. 1970’lerden itibaren özellikle tropikal ve sub-tropikal bölgelerde kuraklık daha yaygın hale gelmiştir. Dağlardaki buz ve kar kütleleri her iki yarım kürede de ortalama olarak düşmüştür. Buzullardaki bu yaygın düşüşler deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmuştur. 1961 ve 2003 yılları arasında küresel deniz seviyesinde ortalama yılda 1,8 mm artış olmuştur. 1993 ve 2003 yılları arasında bu artış yaklaşık 3,1 mm (2,4 ile 3,8 arası) olmuştur. Ülkemize baktığımızda; Türkiye’nin 1971-2000 periyotunda yıllık ortalama sıcaklığı 13,2°C’dir. Yağış dağılımı ise alansal ve zamansal olarak büyük farklılık gösterir. Ayrıca, Türkiye yağışlarında mevsimsellik oldukça kuvvetlidir. Yıllık toplam yağışın yaklaşık %40’ı kış, %27’si ilkbahar, %10’u yaz ve %24'ü sonbahar mevsiminde gerçekleşir. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının beslenmesi açısından, kış ve bahar mevsimlerindeki yağışın tutarı ve çeşidi de önemlidir. Türkiye’nin yıllık toplam yağış ortalaması 1961-1990 döneminde 647,6 mm iken, 1970’lerle birlikte etkili olan kuraklaşmanın etkisiyle, 1971-2000 döneminde 635,0 mm olarak ölçülmüştür. Türkiye’nin en çok yağış alan yerleri, Karadeniz ve Akdeniz kıyı bölgeleri ile yüksek dağlık alanlardır. Yıllık ortalama yağış tutarının en yüksek olduğu yöre, yaklaşık 2300 mm dolayında yağış ile Rize’dir. Buna karşılık, iç ve doğu Anadolu bölgelerinde, özellikle alçak ova ve tektonik kökenli derin vadi ve çukurluklarda yıllık ortalama yağış tutarları, 350-400 mm’nin altına düşer. Türkiye’deki klimatolojik ve meteorolojik ölçüm ve gözlemlerinden sorumlu tek kuruluş olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) Küçük Klimatoloji, Büyük Klimatoloji ve Sinoptik Meteoroloji istasyonlarında 1950‐2010 döneminde kaydedilen aylık ortalama (günlük ortalamaların aylık ortalaması) hava sıcaklığı verileri (°C) ile aylık toplam yağış (mm ya da kg/m2) verileri kullanılarak değerlendirme yapılmıştır. İstasyon verilerindeki uzun süreli eğilimleri ve değişimleri belirlemek amacıyla, zaman dizilerine Mann‐Kendall sıra ilişki 3 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ katsayısı yöntemi uygulanmıştır (Sneyers, 1990; Türkeş vd. 2002), (II. Ulusal Bildirim, 2012). İkinci Ulusal Bildirim’de yer alan değerlendirmeler aşağıda verilmektedir. Sıcaklık Eğilimleri: Yıllık ortalama, yıllık ortalama maksimum ve yıllık ortalama minimum hava sıcaklıklarında, istasyonların çoğunluğunda belirgin bir ısınma eğilimi görülür. Gözlenen ısınma eğilimi, çoğu istasyonda istatistiksel açıdan önemlidir (Şekil 2). Zayıf ısınma ve soğuma eğilimleri, genel olarak Karadeniz Bölgesi ile İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin kuzey bölümlerine dağılmış durumdadır. Tüm bu sonuçlar, ötekilerin yanı sıra, insan kaynaklı küresel iklim değişikliğinin en belirgin ve görece kolay belirlenen sonuçlarından birisi olan küresel ısınmanın Türkiye’de etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Şekil 2. Türkiye yıllık ortalama hava sıcaklıklarındaki uzun süreli eğilimlerin alansal dağılış desenleri. Yağış Eğilimleri: Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, yağış değişimleri uzun süreli eğilimlerden çok, çeşitli değişim ve dalgalanma biçimleriyle birlikte kurak ve nemli (yağış) dönemlerin sıklıklarında ve büyüklüklerinde belirlenen önemli değişiklikler biçiminde olmaktadır (Tatlı ve Türkeş, 2011; Trenberth vd., 2007; Trigo vd., 2006; Türkeş, 2003, 2011; Türkeş ve Acar Deniz, 2011; Türkeş ve Erlat, 2003, 2005; Türkeş ve Tatlı, 2009; Türkeş vd., 2009a, 2009b). Yıllık toplam yağışlarda, Türkiye’nin Akdeniz yağış rejiminin egemen olduğu batı ve güney bölgelerinde bir azalma eğilimi görülür. Öte yandan, Trakya’nın Tekirdağ ve İstanbul yöreleri ve Karadeniz Bölgesi ile İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin kuzey ve doğu bölümlerinde yıllık toplam yağışlarda bir artma eğilimi egemendir (Şekil 3). Şekil 3. Türkiye yıllık toplam yağış tutarlarındaki uzun süreli eğilimlerin alansal dağılış desenleri. 4 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Deniz Seviyesi Eğilimleri: Özellikle iklim değişimleri ve erken uyarı sistemleri için gerçek zamanlı deniz seviyesi verilerine olan gereksinim giderek artmaktadır. Türkiye’de deniz seviyesi gözlemleri, Türkiye Ulusal Deniz Seviyesi İzleme Sistemi (TUDES) projesi kapsamında Harita Genel Komutanlığı tarafından yapılmaktadır. Doğu Akdeniz’in kapsadığı Levantin Denizi, Girit Denizi ve Ege Denizi’nin güneyindeki 11 gel‐git ölçüm istasyonunda gözlenen deniz seviyesi verileri ile gridli klimatolojik veriler kullanılarak gerçekleştirilen yeni bir çalışmaya (Öztürk, 2011) göre, eğilim çözümlemesi yapılan tüm deniz seviyesi dizilerinde istatistiksel açıdan anlamlı artış eğilimleri vardır. Bu eğilimlerin oranları, ortalama deniz seviyesinde +1,57 mm/yıl, ortalama maksimumda +1,89 mm/yıl ve ortalama minimumda +1.36 mm/yıl düzeyindedir. Uzun süreli ortalamalara göre, yıl içerisinde 14,9 cm’lik bir genlik görülürken, genliğin en yüksek düzeyine Ağustos, en düşük düzeyine ise Mart ayında ulaşılır. Öte yandan, yıllar arası ortalama maksimum ve minimum deniz seviyesi değerlerinde 36,5 cm düzeyinde bir genlik egemendir (Öztürk, 2011), (II. Ulusal Bildirim, 2012). 1.1.2. İklim Projeksiyonları Dünyada çeşitli merkezlerde küresel iklim modelleri (GCM) kullanılarak iklim değişikliği projeksiyonları üretilmektedir. Bu modeller SRES (Special Report on Emissions Scenarios) emisyon senaryoları olarak adlandırılan gelecekte atmosferin sera gazı bileşimi hakkındaki kabulleri esas almaktadır. IPCC AR4’e göre 2100'a kadar küresel sıcaklıkların 1,8 ºC ila 4,0 ºC kadar daha artabileceği beklenmektedir (Şekil 4). Bu, sanayi öncesi zamanlardan beri kaydedilen sıcaklık artışının 2 °C'yi aşacağı anlamına gelmektedir. Bu eşiğin ötesinde geri dönüşü olmayan ve olasılıkla felaket niteliğinde değişiklikler meydana gelme ihtimali çok daha artmaktadır. SRES emisyon senaryosuna göre önümüzdeki iki on yıllık dönemin her on yılında 0,2 C’lik sıcaklık artışı tahmin edilmektedir. Hatta 2000 yılında sera gazı emisyonları aerasollar sabit kalsa bile her on yılda 0,1 C sıcaklık artışı beklenmektedir (IPCC, 2007). Şekil 4. SRES Senaryolarına Göre Küresel Ortalama Sıcaklık Artışı Projeksiyonları (IPCC). 5 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ IPCC 4. Değerlendirme Raporu’na göre çeşitli senaryolara göre yapılan modelleme çalışması sonuçlarına göre 21. yüzyıl sonunda öngörülen küresel ortalama yüzey sıcaklığı ve deniz seviyesi artışı Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3. 21. yüzyıl sonunda öngörülen küresel ortalama yüzey sıcaklığı ve deniz seviyesi artışı. Durum Sabit 2000 yılı konsantrasyonu B1 senaryosu A1T senaryosu B2 senaryosu A1B senaryosu A2 senaryosu A1FI senaryosu Sıcaklık değişikliği (1980-1999’a göre 2090-2099’daki sıcaklık °C) Deniz seviyesindeki artış (1980-1990’a göre 20902099’daki artış m) Model bazlı aralık En iyi tahmin Olasılık aralığı (buz akışının gelecekteki hızlı dinamik değişiklikleri hariç) 0,6 0,3-0,9 Mevcut değil 1,8 2,4 2,4 2,8 3,4 4,0 0,3-0,9 1,4-3,8 1,4-3,8 1,7-4,4 2,0-5,4 2,4-6,4 0,18-0,38 0,20-0,45 0,20-0,43 0,21-0,48 0,23-0,51 0,26-0,59 Küresel iklim modellerinin çözünürlükleri düşük (yüzlerce km) olup bunların üretemediği bölgesel ölçeklerdeki iklimsel değişimlerin araştırılması için küresel modellerin çıktılarının, dinamik ve fiziksel süreçleri içeren bölgesel atmosfer modelleri kullanılarak belirli bir bölge üzerinde çözünürlüklerinin arttırılması konusu oldukça önem taşımaktadır. Ülkemizde bölgesel iklim projeksiyonlarının geliştirilmesi konusu son yıllarda hız kazanmıştır. İTÜ Bilişim Enstitüsü bünyesinde ‘Yüksek Başarımlı Hesaplama Laboratuvarı’ kurulması iklim çalışmalarına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. TÜBİTAK tarafından fonlanan (KAMAG 105G015), “Türkiye İçin İklim Değişikliği Senaryoları ”Projesi’ İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile birlikte yürütülmüştür. Daha sonra, ikinci bir proje geliştirilmiş ve Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” BM Ortak Programı (MDGF‐1680) kapsamında, Türkiye için iklim simülasyonlarının güvenilirliğini arttırmak amacıyla, farklı senaryolar kullanılarak birçok iklim simülasyonları üretilmiştir (II. Ulusal Bildirim, 2012). Son yıllarda önemli ölçüde iklim simülasyon çalışmaları Türkiye ve çevre bölgelere odaklanmıştır. Doğu Akdeniz için IPCC A2 senaryosuna dayanan bölgesel iklim değişikliği simülasyonu, Önol ve Semazzi tarafından incelenmiştir (2009). Bu çalışmada; Türkiye’nin bütününde yaz mevsimi için en yüksek mevsimsel sıcaklık artışı 4,3 °C olarak bildirilmiştir. Ayrıca, gelecek kış mevsimi yağışlarında Karadeniz Bölgesi (artış) ve Akdeniz Bölgesi (düşüş) için çok belirgin değişiklikler kaydedilmiştir. Ayrıca, Türkiye’yi çevreleyen denizlerin iklimsel etkilerini anlamak amacıyla duyarlılık simülasyonları da uygulanmıştır (Bozkurt ve Şen, 2011). Bu çalışmada, Türkiye’yi çevreleyen denizlerin yüzey suyunun yaz ve sonbahar sıcaklıklarındaki artışın büyük olasılıkla sel baskınlarının oluşumunu ve aşırı yağış olaylarını tetiklediği belirtilmiştir. Ayrıca Türkiye’de son yirmi yıldır yaz sıcaklıklarındaki önemli artış Önol tarafından yapılan model simülasyonda saptanmıştır (II. Ulusal Bildirim, 2012). Birçok çalışma iklim simülasyonlarına dayanılarak Ortadoğu ülkelerinin gelecekteki su mevcudiyeti incelenmiştir. Hemming ve diğerleri (2010) tüm modellerde ortaya çıkan yağışlardaki azalmanın büyüklüğünün (%5‐%25) 21. yüzyılın ilk yarısında Türkiye’nin batı 6 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ sahilleri için büyük ölçüde tutarlı olduğunu göstermiştir. Dahası, Kitoh ve diğerleri (2008) tarafından tahmini yıllık su akımına ilişkin yapılan simülasyonda; Fırat Nehri’nde, havzadaki yağış eksikliği sebebiyle 21. yüzyılın sonunda önemli ölçüde azalma hesaplanmıştır (%30‐%70). Buna ek olarak, iklim değişikliğinin olası etkilerini saptamak amacıyla Fujihara ve diğerleri (2008) tarafından Seyhan Nehri Havzası’nda detaylı bir hidrolojik çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada iki farklı küresel iklim modelinin yağış ve evapotranspirasyon (su kaybı) değişkenleri kullanılarak hesaplanan yıllık su akımının tüm havzada %50 ile %60 arasında azaldığı görülmüştür. Evans (2009) ise Ortadoğu’da 18 GCM’nin gelecek tahminlerini incelemiş ve Doğu Akdeniz’de azalan fırtına faaliyetlerinden kaynaklanan yağışlardaki en fazla düşüşün (yıllık %25’ten fazla) 2095 yılında Türkiye’nin güneybatısında yaşanacağını göstermiştir (II. Ulusal Bildirim, 2012). Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nün iklim araştırma grubu tarafından yapılan çalışmada elde edilen ölçeği küçültülmüş iklim değişikliği projeksiyonları farklı senaryolar için üç GCM’e dayalı sonuçları içermiştir. Aşağıda sadece ECHAM5 modelinin A2 senaryosundan elde edilen projeksiyonlar verilmektedir (II. Ulusal Bildirim, 2012). Sıcaklık: 2011-2040 yılları için tüm Türkiye’de yüzey sıcaklığının artması tahmin edilmektedir (Şekil 5). Şekil 5. Kış (sol sütun) ve yaz (sağ sütun) mevsimleri yüzey sıcaklıklarında (°C) tahmin edilen değişiklikler (1961-1990 dönemi). Projeksiyonlar ECHAM5 genel dolaşım modelinin A2 senaryosuna dayanmaktadır. 7 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Ancak bu artışlar genelde küçük oranlardadır (kışın 0,5 °C’den ve yazın 1,0 °C’den düşük). Türkiye’de yüzey sıcaklıklarındaki önemli artışlar ikinci dönemde belirmektedir (20412070). Bu artış kışın yaklaşık 1,5 °C yazın ise yaklaşık 2,4 °C’dir. 21. yüzyılın sonuna doğru yüzey sıcaklıklarının kışın yaklaşık 3,5 °C yazın ise 6 °C’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Model simülasyonu, Türkiye’deki yüzey sıcaklığı artışlarının eşit olmayacağını önermektedir. Türkiye’nin doğu iç kısımlarında kış sıcaklıklarında daha fazla artış, güney ve güneydoğu kesimlerinde ise yaz sıcaklıklarında daha fazla artış gözlemlenecektir. Yaz mevsimi yüzey sıcaklığı değişimlerindeki kuzey-güney gradyeninin yüzyılın sonuna doğru daha belirgin hale gelmeye başladığını görmek ilginçtir. Son dönemde, yaz sıcaklığı artışları, Türkiye’nin güneydoğu ve güneybatı kesimlerinde yaklaşık 6,0 °C’ye ulaşırken, Karadeniz ve Marmara Bölgeleri’nde sadece 3,0 °C artış göstermektedir. Yağış: ECHAM5 A2 simülasyonu için ilk 30 yıllık dönemde (2011-2040) Türkiye’nin çoğu bölgesinde kış ve ilkbahar yağışlarında %30’a varan bir artış göstermektedir (Şekil 6). Şekil 6. Kış (sol sütun) ve ilkbahar (sağ sütun) yağışlarında tahmin edilen değişiklikler (1961-1990 dönemi). Bu projeksiyonlar ECHAM5 genel dolaşım modelinin A2 senaryosuna dayanmaktadır. Ancak ikinci dönemde, kış yağışlarının Türkiye’nin güney ve batı kesimlerinde %20’ye varan bir düşüş göstereceği tahmin edilmektedir. Benzer şekilde ilkbahar yağışlarının da Türkiye’nin iç ve güney kısımlarında azalacağı tahmin edilmektedir. Buna rağmen, yağışların her iki mevsimde de Türkiye’nin kuzey kesimlerinde artacağı tahmin edilmektedir. Son dönemin kış mevsimi yağış değişiklikleri ikinci döneme benzerlik göstermektedir. Belki de en temel fark değişikliklerin güçlenmesidir. Diğer bir deyişle, son dönemde yağış düşüşlerinin olduğu bölgeler çok daha kuru, yağışlarda artışın olduğu bölgeler ise çok daha ıslak olacaktır. Son dönemde ilkbahar yağışlarında düşüşün olduğu 8 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ alanlar Türkiye’nin büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Sadece Karadeniz Bölgesi’nde yağışların artması beklenmektedir. ECHAM5 simülasyonu artan emisyonlara ilişkin yağışlarda önemli değişikliklerin yaşanacağı iki bölgeye işaret ettiği söylenebilir (bu bölgelere ‘sıcak noktalar’ denebilir). Bu bölgeler; yağışlarda önemli ölçüde düşüşlerin yaşanacağı Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile yağışlarda önemli artışların olacağı Karadeniz Bölgesi’dir. Bu bölgelerin dışında gerçekleşen değişiklikler görece azdır. Yüzey Akış: İlk 30-yıllık dönem için ECHAM5 A2 simülasyonu hem kış hem de ilkbahar mevsimlerinde Türkiye’nin hemen her bölgesi için yüzey akışında artış öngörmektedir (Şekil 7). Şekil 7.Kış (sol sütun) ve ilkbahar (sağ sütun) mevsimlerinde yüzey akışında (%) tahmin edilen değişiklikler (1961-1990 dönemi). Bu projeksiyonlar, ECHAM5 genel dolaşım modelinin A2 senaryosuna dayanmaktadır. Bu akış deseni ikinci dönemde değişmeye başlamaktadır. Bu dönemde yüzey akışının Doğu Anadolu’da kışın artması, ilkbaharda ise azalması tahmin edilmektedir. Bu durum büyük olasılıkla artan yüzey sıcaklıklarından kaynaklanan erken erimenin bir göstergesidir. Aynı dönemde; yüzey akışının Batı Karadeniz Bölgesi’nde her iki mevsimde de artması, Ege ve Güneydoğu Anadolu’da ise ilkbaharda artması tahmin edilmektedir. Akdeniz Bölgesi’nde 2041-2070 döneminde, mevcut döneme kıyasla daha az yüzey akışı olması beklenmektedir. Son dönemdeki değişiklik deseni ikinci dönemdeki değişikliklerle büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. 9 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Yukarıdaki çalışmalar neticesinde büyüklüklerdeki bazı farklılıklara rağmen tüm model simülasyonları bazı değişiklikler konusunda hemfikirdir. Tüm simülasyonlar Türkiye’de 21. yüzyılda sıcaklıklardaki artışta anlaşmaktadır. Simülasyonlar ayrıca, Türkiye’nin iç ve doğu kesimlerinde daha büyük artışlara işaret etmektedirler. Hemen tüm simülasyonlar Türkiye’nin Akdeniz Bölgesi’nde kış yağışlarında düşüşler olacağında hemfikirdir. Bu simülasyonlar birbirleriyle tutarlı bir şekilde Karadeniz Bölgesi’nde kış yağışlarında artış tahmin etmektedirler. Tüm simülasyonlar Doğu Anadolu’da ilkbahar akışlarında azalma ve kış akışlarında artış kabul etmektedirler (II. Ulusal Bildirim, 2012). İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi konusunda yapılmış diğer bir çalışma olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) tarafından 2008 – 2010 yılları arasında Su Vakfı'na yaptırılan "İklim Değişikliğinin İstanbul ve Türkiye Su Kaynakları Geleceğine Tesirleri" isimli proje kapsamında elde edilen özet sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür (Şen vd., 2010), (İSKİ-Su Vakfı, 2010). Türkiye'nin birçok coğrafi bölgesinde 2050 yılına kadar yağış miktarlarında önemli azalmalar beklenmektedir. Özellikle güneydoğu bölgesinde etkisi fazlaca olabilecek iklim değişikliği dolayısı ile buradaki su kaynaklarının hacimlerinde, kalitelerinde ve yenilenme sürelerinde azalmalar olacaktır. 2) Akışlar göz önüne aldığında, Türkiye ortalaması genelinde 2040 yılından sonra %1520'lere varan bir azalış söz konusudur. 3) Akışlarda beklenen azalmalar neticesinde, özellikle, ülkemiz açısından önemli olan su kaynaklarından üretilen su enerjisinde (hidroelektrik) azalmalar beklenmelidir. Dünya literatürüne göre bunun % 25’lere varması öngörülmektedir. 4) İklim değişikliği dolayısı ile ülkemizin genel olarak özellikle, 2040 sonrası daha kurak bir iklim etkisi altına girmesi sonucunda tarım hasatlarında azalmalar ve türlerinde de değişimler olabilecektir. 5) Ülkemizde ortaya çıkabilecek kuraklıklar sebebi ile, biriktirme haznelerine gelen taşınım maddesi (sedimantasyon) ve erozyon daha fazla olabilecektir. 6) Daha uzun sıcak mevsimlerin etkisine girme ihtimali olan ülkemizde, piknik imkânlarının da azalması beklenmelidir. 7) Sahil şeritlerinde olabilecek deniz seviyesi yükselmesi dolayısı ile, özellikle kıyılara yakın ve yeraltı suyu ile beslenen yerleşim alanlarımızın su kaynakları kısıtlanacaktır. Bunun sebebi, her 1 metrelik deniz seviyesi yükselmesine karşılık, yaklaşık 40 metre kadar daha içerilere doğru deniz suyunun girerek tatlı su kaynaklarını tuzlandırmasıdır. 8) Kişi başına düşecek yıllık su miktarında ortaya çıkacak azalmalar sonucunda ülkemiz, daha da hissedilir bir şekilde su fakiri ülkeler arasına girecektir. 9) İklim değişikliği, komşu ülkelerde de özellikle güney komşularımızda ve onların da komşularında daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkacağından, Türkiye’nin yüzeysel suları (nehir akışları) daha kritik biçimde, uluslararası su sorunlarına yol açacak yönde azalacaktır. 10) Suyun azalması ile fazla su tüketimi isteyen tarım mahsullerinin yerine, daha az su sarfiyatına gerek duyan bitkilerin getirilmesi sonucunda, Türkiye tarımında bir değişiklik beklenebilecektir. 10 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 11) İklim değişikliği sonucunda su ekolojisinde değişimler olabileceği gibi su ürünlerinde de azalmalar beklenmelidir. Balık üretiminde de azalmalar olabilecektir. Türkiye’nin 7 coğrafî bölgesinde yapılan senaryo çalışmalarının sonrasında 2001 – 2100 dönemini kapsayan yıllık en düşük, ortalama ve en büyük yağış ve akış miktarları, Hadley Center Coupled Model - A2(HADCM3-A2) ve National Center for Atmospheric Research – A2 (NCARPCM-A2) senaryoları için Tablo 4 ve 5’de verilmiştir (Şen vd, 2010), (İSKİ-Su Vakfı, 2010). Tablo 4. Türkiye yıllık su miktarı (HADCAM3-A2). Tablo 5. Türkiye yıllık su miktarı (NCARPCM-A2). Bu iki tablonun değerlendirilmesi neticesinde şunlar söylenebilir: 1) Ortalama olarak değişik senaryolara göre Türkiye üzerine düşen yağış miktarları, şimdiye kadar söylenen yıllık 500 milyar metre küp civarında kalmaktadır. 2) Genel olarak, ortalama akışlarda da fazlaca farklılıklar görülmemektedir. Bunun anlamı, iklim değişikliği sonucunda Türkiye’deki toplam su miktarında değişmenin beklenmemesidir. Başka bir deyişle, suyun miktarı yaklaşık olarak aynı kalmasına mukabil Güneydoğu, İç Anadolu ve Ege bölgelerinde azalmalar beklenirken özellikle Doğu Karadeniz ve Güneybatı Akdeniz bölgelerinde artışların olması beklenmektedir. Ayrıca yapılan çalışma sonunda kurak ve sulak sürelerin sıklık, süre ve şiddetleri değişmektedir. Yapılan çalışmada bunların değişik risk seviyelerindeki davranış biçimleri hesaplanmıştır. Bundan sonraki yıllarda iklim değişikliği ile mücadele ederek uyum sağlamak için yapılan bu risk çalışmalarına uyulması tavsiye edilmektedir. 11 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 3) Ancak, planlamalarda her zaman en düşük miktarlar göz önünde tutulmalıdır (Şen vd., 2010), (İSKİ-Su Vakfı, 2010). 1.2. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin başında su kaynaklarına olan etkisi gelmektedir. Su kaynakları konuları sağlık, tarım, biyoçeşitlilik, enerji, sanayi gibi sosyo-ekonomik konular ve çevre sektörüyle etkileşim halindedir. Yeryüzünde gerçekleşen çoğu faaliyet bir şekilde su kaynakları ile ilişkilidir. Sıcaklık arttıkça, insanlar ve ekosistem daha fazla suya ihtiyaç duyarlar. Enerji santrallerinde enerji üretimi, hayvancılık ve tarım ürünlerinin yetiştirilmesi gibi birçok önemli ekonomik faaliyette suya ihtiyaç vardır. Bu faaliyetler için ulaşılabilir su miktarı, dünyanın ısınmasıyla birlikte azalabilir ve su kaynakları için rekabet artabilir. Bu nedenle iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi konusu oldukça önemlidir. Su kaynakları ile ilgili iklim değişikliğinin en önemli sonuçları sıcaklıkların artması, yağış desen ve kar örtüsünde kaymalar, taşkın ve kuraklık sıklığında ve gelecekteki muhtemel deniz suyu seviyesindeki artışlardır (Örneğin IPCC, 2007b; EEA, 2004; EEA, 2005a; JRC, 2005). İklim değişikliği hidrolojik döngüyü ve sistemleri değiştirerek su kaynaklarını miktar ve kalite yönünden etkiler. Etkilenen değişkenler; Taşkın ve kuraklık şiddeti ve sıklığı, Su mevcudiyeti ve talebi, Sıcaklık ve besin içeriğini de içerecek şekilde su kalitesidir. Bu değişkenlerdeki değişiklikler sosyo-ekonomik ve çevresel mal ve hizmetleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecektir (EEA, 2007). İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkileri aşağıdaki biçimde özetlenebilir. a) İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine hidrolojik etkileri: İklim değişikliğinin su çevrimi (hidrolojik döngü) (Şekil 8) üzerine önemli muhtemel etkisi su kaynaklarının kullanılabilirliği ve su kalitesindeki değişiklik olarak ortaya çıkacaktır. Şekil 8. Su çevrimi, USGS. 12 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Su döngüsü, yağışlar ve buharlaşma ve bunlar arasındaki bütün aşamalarda kırılgan bir dengededir. Sıcaklık artışı atmosferin su tutma kapasitesini arttırarak, atmosfere doğru suyun buharlaşma hızını arttırır. Artan buharlaşma, bazı alanları kurutabilir ve bazı alanlar üzerinde de aşırı yağışlara neden olabilir. Yağış miktarı, yoğunluğu ve yağış dağılımının zamansal değişim olasılığı daha yüksektir. Bununla birlikte toprak nemliliğindeki değişiklik ve yükselen CO2 konsantrasyonuna bitkilerin göstereceği tepki nedeniyle toprak yüzeyinden ve bitkilerin yüzeyinden olan buharlaşma ve bunun sonucunda yüzey akışında olan değişiklikler de oldukça önemlidir. Bu değişikliklerden akarsu akımları (stream flows) ve yeraltısuyu seviyeleri önemli ölçüde etkilenmektedir. b) Yağış desenindeki değişiklikler: Gelecekteki öngörülen küresel ısınma ile atmosfer ve okyanusun döngüsünde ve hidrolojik çevrimde değişiklik olacak bunun sonucunda yağış deseni ve akış değişecektir. Sıcaklıklardaki artış neticesinde küresel ortalama yağış ve buharlaşmada muhtemel artışlar yaşanacaktır. Isınmayla birlikte buharlaşma artacaktır ve yüksek sıcaklığın buharlaşma hızını artırmasından dolayı daha sıcak atmosfer daha fazla nem tutacaktır. Küresel ortalama yağışın artması demek her yerin her mevsimde ıslak olması anlamına gelmemektedir. Gerçekte bütün iklim modellerinin ortaya koyduğu yağış deseninin çok karışık bir yapıya sahip olduğu, bazı bölgeler şimdikinden daha az yağış alırken bazı bölgelerin ise daha fazla yağış alacak olmalarıdır. c) Yağışların sıklık ve şiddetindeki değişiklikler: Yağış deseninde olacak değişikliklere ilave olarak küresel ısınma sebebiyle yerel ve bölgesel yağışların karakteristiklerinde daha belirgin değişiklikler olacaktır. Örneğin genellikle yağışların sıklığı azalacak olmasına rağmen yağış şiddeti daha fazla olacaktır. Aşırı hava olayları da taşkın ve kuraklığın tekerrür oranını artıracağından suyun depolanması daha önemli hale gelecektir. d) Ortalama yıllık yüzey akışındaki değişiklikler: Yüzey akışındaki değişiklikler, diğer değişkenlerle birlikte özellikle sıcaklık ve yağıştaki değişikliklere bağlıdır. 2050 yılına kadar olan yıllık ortalama yüzey akışındaki değişiklikleri çalışan büyük ölçekli hidrolojik modellerin iklim simülasyonları ile ilişkilendirilmesi ile yapılan çalışmaların hepsinde yağışların küresel ortalamasında artış görülmüş, fakat buna rağmen büyük alanlarda yüzey akışında düşüş görülmüştür. Bundan dolayı yağışların artacak olması demek yeraltı sularında ve yüzey sularında bölgesel artışlar olacak anlamına gelmemektedir. e) Kıyı alanlarında hidrolojik etkiler: IPCC’nin 3. Değerlendirme Raporu (TAR) II. Çalışma Grubu (McCarthy et.al., 2001) deniz seviyesindeki artışın kıyı alanlarındaki su kullanıcılarına olabilecek önemli etkilerini belirlemişlerdir. Bunlar; Ovaların (lowland) su altında kalması ve sulakalanların yer değiştirmesi Gel-git mesafelerinin nehir ve körfezlerde değişmesi Sedimantasyon desenindeki değişiklikler Sele sebebiyet veren daha şiddetli fırtınalar Haliçlere ve tatlı su akiferlerine tuzlu su girişindeki artış Tropikal siklonlara meyilli bölgelerde rüzgar ve yağmur hasarlarında artıştır. 13 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ f) Su kalitesindeki değişiklikler: Akarsu akışlarındaki azalma ve göllerdeki su sevilerindeki düşüş, besin ve kirleticilerin daha az hacimdeki su içerisinde bulunmasından dolayı su kalitesinin bozulmasına sebep olur. Su sıcaklıklarındaki artış çözünmüş oksijen miktarını düşürecek, bu durum su kalitesini direk olarak etkileyecektir. Uzun süre devam eden kuraklık kirleticilerin toprak yüzeyinde birikmesine sebep verecek bu da yağışlar başladığında su kaynaklarının kalitesi için risk oluşturacaktır. Bir diğer ekstrem olay ise ağır yağışların yoğun bir şekilde sedimentleri ve yayılı kirletici kaynakları dere yataklarına taşımasıdır. Taşkınlar özellikle kanalizasyonların taşması, tarımsal alanlar ve kentsel yüzey akışları ile su kaynaklarının kalitesinin bozulması riskini artırır. g) Yeraltısuyundaki değişiklikler: Dünyada çoğu bölgede yeraltısuyu; sulama, içme-kullanma ve endüstri suyu temini için ana su kaynağıdır. Yeraltısuyu seviyesi veya yeraltısu tablası iki zon arasında atmosfer basıncı ile su basıncının eşit olduğu yüzeye denilmektedir. Gözenekleri yeraltı suyu ile doldurulmuş olan ve bu suyun hareketine imkân veren jeolojik formasyonlara akifer denilmektedir. Akiferler iki grupta incelenmektedir. Üst yüzeyini su tablasının oluşturduğu ve tabanı geçirimsiz bir zonla sınırlandırılmış olan akiferlere serbest akifer adı verilmektedir. Tabanı ve tavanı geçirimsiz tabakalarca sınırlandırılmış olan akiferlere basınçlı akifer denilmektedir. Akiferdeki gözenekler tamamen suya doygun olduğu için katı taneler arasınaki boşluk hacmi, akiferin su içeriğine eşittir. Dolayısıyla su tablasını serbest akiferin su içeriği belirlemektedir. Serbest bir akiferin su içeriğini o akifere katkı sağlayan beslenme ve buna etki eden faktörler ile bu akiferden su kaybına neden olan boşalma ve buna etki eden faktörler belirlemektedir (Örneğin yağış ve aşırı yeraltısuyu çekimi vb.). h) Su depolaması ve yönetimi: Yoğun hidrolojik çevrim su depolamalarının yönetimini çok zor hale getirir, çünkü kurak dönemde suyun depolaması, taşkın dönemi öncesinde ise mansaptaki yerleşimleri korumak amacıyla kontrollü olarak tahliyesi çok önemlidir. Su depolamaları dizayn edilirken daha düşük miktardaki akış değişkenlikleri göz önüne alındığından ve göreceli olarak daha kısa tarihi veriler kullanıldığından değişkenliğin artması durumunda dizayn edilen depolama hacmi taşkın koruma için yetersiz kalabilmektedir. Bundan dolayı su depolamalarının işletilmesi daha da önemli hale gelmektedir. Baharda karların erken erimesi ile olan akışlar küresel ısınmanın bir kanıtıdır. Baraj hacminin artırılması, işletme çalışmaları bu tür etkilerin önlenmesi için gerekli çalışmalardan bazılarıdır. ı) Su talebindeki değişiklikler ve sosyo-ekonomik etkiler: Su miktarındaki azalma ve kuraklık özellikle içmesuyu, tarım, enerji ve ormancılık olmak üzere çoğu sektörde ciddi sonuçlar doğurabilir. İçmesuyu talebi, sulama, hidroelektrik enerji üretimi, sanayi, soğutma suyu vb. kulllanımı gibi çok miktarda suyun çekilmesini gerektiren aktiviteler akış rejimlerinin değişmesi ve yıllık su miktarının azalmasıyla etkileneceklerdir. Birçok bölgede sulanan alanda ve sulama için su çekiminde artış olabilecektir. Ayrıca, sulakalanlar ve sucul ekosistemler sağladıkları mal ve hizmetlere bağlı olarak da zarar görecektir. Kış aylarındaki kar yağışındaki azalma suyun daha az depolanmasına sebep olacağından hidroelektrik potansiyeli de etkilenebilecektir. Ayrıca değişen iklim koşullarından ve daha sık olan aşırı akımlardan baraj güvenliği de etkilenebilir. Azalan hamsu kalitesi yüksek su kalitesine ihtiyaç duyan suyla ilgili rekreasyon aktiviteleri gibi sektörleri de etkileyecektir ve en kötü durumda ise halkın sağlığı olumsuz olarak etkileyecektir. 14 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 1.2.1. Su Kaynakları Su Potansiyeli ve Bütçesi : Türkiye’de yağış dağılımındaki değişkenliğe bağlı olarak akarsu rejimi de oldukça düzensizdir. Türkiye 25 adet hidrolojik havzaya ayrılmış olup her havza farklı iklim koşularına sahiptir (Şekil 9). Şekil 9. Türkiye akarsu havzaları (DSİ). Uzun süreli yıllık ortalama toplam yağış temel alınarak yapılan hesaplamalara göre, Türkiye’deki yıllık ortalama yağış tutarı yaklaşık 643 mm’dir. Bu yılda ortalama 501 milyar m³ suya karşılık gelir. Bu suyun 274 milyar m³’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden buharlaşma yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m³’lük kısmı yeraltı suyunu beslemektedir. Bunun 158 milyar m³’lük bölümü ise, akışa geçerek çeşitli akarsularla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m³’lük suyun 28 milyar m³’ü kaynaklar yoluyla yerüstü suyuna tekrar katılır. Ayrıca, komşu ülkelerden gelen yılda ortalama 7 milyar m³ su bulunmaktadır. Böylece Türkiye’nin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 (158 + 28 + 7) milyar m³’tür (Şekil 10). Şekil 10. Türkiye’nin su potansiyeli (DSİ). 15 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Su Tüketimi: Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m3 civarındadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağı öngörüsüne göre 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Türkiye’de nüfus artışı ve sanayileşmeye bağlı olarak sektörel su tüketimleri artmaktadır. Türkiye’de 112 milyar m³ olan kullanılabilir su potansiyelinin 2012 yılı başı itibariyle ancak 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Sektörel olarak mevcut su tüketimleri ise; sulamada 32 milyar m3, içme ve kullanma suyunda 7 milyar m3, sanayide ise 5 milyar m3’tür. Kullanılan 44 milyar m3 suyun % 73’ü tarım, % 16’sı içme-kullanma ve % 11’i de sanayi sektörüne aittir (Tablo 6). Tablo 6. 1990, 2000 ve 2012 yıllarında çeşitli sektörlerdeki su kullanım tutarları ve oranları (DSİ). Yapılan etütlere göre ekonomik olarak sulanabilecek 8,5 milyon hektar alanın 2012 yılı başı itibari ile toplam 5,61 milyon hektarı sulamaya açılmış olup, bu alan ekonomik olarak sulanabilir araziler toplamının % 66'sına tekabül etmektedir. Sulanmakta olan sahanın brüt 3,320 milyon hektarı DSİ tarafından inşa edilerek işletmeye açılmış bulunmaktadır. Bu alanın 3,187 milyon hektarı Sulama Birlikleri, Sulama Kooperatifleri ve diğer kuruluşlarca, 133.000 hektarı ise DSİ tarafından işletilmektedir. 2012 yılı itibarıyla DSİ tarafından inşaatı sürdürülmekte olan ve henüz sulamaya açılmayan sulama alanlarının toplamı ise yaklaşık 723.000 hektardır. Etki ve Etkilenebilirlik: Henüz iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisinin belirlenmesi kapsamında Türkiye genelinde bir çalışma yapılmamış olmakla birlikte, yapılan bazı projelerde havza bazında gerçekleştirilmiş çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar ve sonuçları hakkında özet bilgiler aşağıda verilmektedir. Dokuz Eylül Üniversitesi Su Kaynakları Yönetimi ve Su Kaynaklı Doğal Afetlerin Kontrolü Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUMER) tarafından, İklim Değişikliğinin Büyük Menderes ve Gediz Nehir Havzalarına Olası Etkileri’ne ilişkin yapılan çalışma kapsamında; B2 ve A2 senaryolarına göre su bütçesi modeli sonuçlarına bakıldığında, 2030 yılında yüzey sularının yaklaşık %20 azalacağı, 2050 ve 2100 yıllarında akımlardaki azalma oranının sırasıyla %35 ve %50’nin üzerine çıkacağı öngörülmüştür. Yine B2 ve A2 senaryolarına göre hesaplanan potansiyel evapotranspirasyon (PET) değerleri ve bitki su talebi değerlerinin 2030, 2050 ve 2100 yılları için sırasıyla yaklaşık olarak %10, %15 ve %30 olsa da, iklim değişikliği senaryolarındaki etkin yağış değerlerindeki düşüşler nedeniyle sulama suyu ihtiyaçlarının daha da yüksek çıkacağı öngörülmektedir. Bu doğrultuda Büyük Menderes ve Gediz Havzalarında iklim değişikliğinin bölgesel ölçekte beklenen etkilerinin, havzalarda zaten mevcut olan su kıtlığı ve su tahsisi problemlerini kapsam ve boyut açısından daha da arttıracağı ifade edilmektedir (Harmancıoğlu vd., 2007). 16 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ İnsan ve Doğa Araştırmaları Enstitüsü-RIHN( Japonya) ile TUBİTAK ortaklığında yürütülen ICCAP projesi kapsamında Kuru Alanlarda İklim Değişikliğinin Tarımsal Üretim Sistemlerine Etkisi başlıklı uluslararası araştırma projesi Mart 2007 tarihinde sonuçlanmıştır. Proje kapsamında elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir. Proje çalışmasında nehirlerdeki akış miktarı, gerçekleşen su çekimi, su temini ve su talebi gibi konuları kapsayan su kaynakları sistemine etkileri konusunda çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada arazi ve su kullanımlarına göre yatırımların düşük olduğu koşullara (Senaryo 1) ve yatırımların yoğun olduğu koşullara (Senaryo 2) göre senaryolar üretilerek değerlendirme yapılmıştır. Nehirlerde gerçekleşen su çekimi ile var olan akış arasındaki oran su stresini göstermektedir. Bu oranın 0,4’ü aştığı bir bölgede yüksek su stresinin olduğu yani suya aşırı bir talebin olduğu ifade edilmektedir. Şimdi 0,4 den daha az olan bu değerin, gelecek periyotda Senaryo 1’e göre 0,6-0,8 arasında, Senaryo 2’ye göre 0,6-1,2 arasında olacağı öngörülmüştür. Barajdaki su miktarına göre de Seyhan barajının gelecekteki rezervuar hacmi Senaryo 1’e göre şimdikinden daha az ve bazı durumlarda boş, Senaryo 2’ye göre sıklıkla boş olacağı belirtilmektedir. Bu sonuçlara göre küresel ısınmanın akımlardaki azalmaya olan etkisiyle, akışa göre su çekim oranının artacağı, gelecekte Senaryo 1’e göre su kaynakları sisteminde su temininin talebi karşılamasının mümkün olacağı, buna karşılık Senaryo 2’ye göre küresel ısınma ve yukarı havzadaki su taleplerindeki artışın su kıtlığını yaratacağı öngörülmektedir. Yapılan modelleme çalışmaları sonuçlarına göre, yeraltısuyu potansiyelinde de önemli düşümlerin olacağı belirlenmiştir. Yukarı Seyhan Havzasında yeraltısuyu besleniminde meydana gelecek azalma doğrudan doğruya Adana Ovasına kuzeyden oluşan yeraltısuyu akışını da etkilemektedir. Aynı şekilde, ova üzerine düşen yağıştan olan beslenme de de bir azalma görülmektedir. Öte yandan, sulama suyu ihtiyacının karşılanması amacıyla da daha çok su çekimi gerçekleştirileceğinden yeraltısuyu seviyesinde önemli düşümler söz konusu olmaktadır. Adana Ovası akifer için, model tarafından hesaplanan yeraltısuyu bütçesi bileşenlerindeki değişimlerden, Adana Ovası yeraltısuyu kaynaklarının iklim değişikliklerine karşı yüksek derecede duyarlı oldukları görülmektedir. Sistemin duyarlılığı, büyük oranda Adana Ovası akiferine içe akışla beslenmede meydana gelen azalmadan kaynaklanmaktadır. Yeraltusuyu seviyesinde meydana gelen düşüş, ova akiferinde tuzlu su girişiminin de ilerlemesine neden olmaktadır. Sistemin yeraltısuyu modeli, tuzlu su girişim uzunluğunun yerlatısuyu seviyesindeki düşüme karşı duyarlı olduğunu ortaya koymaktadır. Gelecekte yeraltısuyunun kuyularla çekiminde %50 oranında meydana gelecek artışın, 2080 yılı sonunda tuzlu su kamasının kara içine doğru 10 km kadar ilerlemesine neden olacağını göstermektedir. Depolamadaki azalma, doğal olarak yeraltısuyu kalitesinde de bozulmaya neden olacaktır. Adana Ovasının kıyı kesimlerinde yeraltısuyunun tuzluluğu deniz tuzluluğunun %25’ine ulaşabilecektir (ICCAP, 2007). İklim değişikliğinin içmesuyu kaynakları üzerinde de olumsuz etkisi vardır. Günümüzde 43 ülkede yaklaşık 700 milyon kişi su kıtlığı çekmektedir. 2025 yılına kadar 1,8 milyar insan mutlak su kıtlığı olan ülkelerde veya bölgelerde yaşıyor olacak ve dünya nüfusunun üçte ikisi su stresi yaşayacaktır. Mevcut iklim değişikliği senaryolarına göre 2030 yılına kadar hemen hemen dünya nüfusunun yarısı yüksek su stresi çeken bölgelerde yaşıyor olacaktır. Buna ek 17 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ olarak bazı kurak ve yarı-kurak bölgelerde yaşayan milyonlarca kişi su kıtlığı sebebiyle yer değiştirecektir (www.un.org). Türkiye’deki toplam su tüketiminin, 2004 yılından 2030 yılına kadar yaklaşık üç kat artacağı öngörülmektedir (Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, 2008). Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen çalışmada 2000 ve 2030 yıllarında Türkiye ve AB ülkelerinde su stresi (su miktarındaki azalmanın su varlığına oranı) seviyeleri tespit edilmiştir (Şekli 11). Buna göre, yakın gelecekte Akdeniz'deki pek çok havzada su stresiyle karşı karşıya kalınacaktır. Türkiye de 2030 itibarıyla büyük ölçüde su stresiyle karşı karşıya kalacaktır. İç ve Batı bölgeleriyle Marmara, Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinin bir bölümünde %40'ı aşan oranda su stresi yaşanacağı öngörülmektedir. Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde ise bu oran %20-40 arasındadır. Şekil 11. Türkiye ve AB ülkelerinde su stresi seviyeleri (AÇA). İklim değişikliği sulak alanları da olumsuz etkileyecektir. Dünyanın en önemli genetik rezervuarı olan sulak alanlar dünyadaki tüm türlerin %40’ını ve tüm hayvan türlerininse %12’sini barındırmanın yanı sıra taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, kıyı çizgisinin korunması, fırtınalardan koruma, sediman ve besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, su arıtımı gibi birçok işlevin yanında, sulak alan ürünleri, dinlenme ve turizm gibi birçok değer taşımaktadırlar (WWF, 2008). 1.2.2. Taşkın ve Kuraklık IPCC’nin 4. değerlendirme raporuna göre Avrupa’nın Akdeniz Bölgesi’nin güney kuşağında yer alan Türkiye, olası iklim değişikliği etkilerine karşı oldukça savunmasız bir durumdadır. 21. yüzyılda Türkiye dahil olmak üzere Güney Avrupa’da daha sık, şiddetli ve uzun süreli kuraklıklar, sıcak hava dalgaları ve orman yangınlarının görülmesi beklenmektedir. Ayrıca, kısa süreli fakat şiddetli sağanak yağış görülen günlerin sayısındaki artış ile beraber, ani oluşan sellerde de önemli artışların olması öngörülmektedir. Böylece iklim değişikliği tarım 18 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ ve su kaynakları üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek ve hidro-meteorolojik afetlere bağlı can ve mal kayıplarını da artırabilecektir (II. Ulusal Bildirim). Lenher vd., (2006), risk azaltma, uyum ve hazırlık konusunun önemine dikkat çekmek için Avrupa için yaptığı çalışmada sel ve kuraklık frekanslarını incelemiştir. Bu çalışma da iklim değişikliği ve su yönetimi bakımından sel ve kuraklık riskinde önemli ve kritik değişiklikler olduğu gösterilmektedir. Bu çalışmaya göre günümüzde 100-yıllık şiddetindeki seller ve kuraklıklar 2070 yılına kadar her 10-50 yılda bir tekrarlanabilecektir (Kadıoğlu, 2012). Taşkın Küresel iklim değişikliği yüksek arazilerde de hava sıcaklığını artırarak yağış rejiminde önemli değişikliklere neden olmaktadır. Örneğin hava sıcaklığının artması, yağışların kar yerine yağmur olarak yeryüzüne inmesine neden oluyor (Beniston and Fox 1996; Johnson 1998). Bu da yağış-akış katsayısını değiştirerek hem her mevsimde, hem de daha fazla selin oluşmasına neden oluyor. Diğer bir deyişle hidrolojik bakımdan, Akdeniz bölgesinde akıştaki mevsimsel salınımlar hava sıcaklıklarına karşı çok duyarlı olduğu için küresel ısınmadan etkilenme oranı da daha fazladır (Kadıoğlu, 2001). Bir akarsuyun doğal yatak kapasitesi üzerindeki debiyi geçirememesi nedeniyle, suların yataktan çıkarak, çevresindeki yerleşim yerlerine, tarım arazilerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermesi, yerleşmiş yaşantı düzenini bozması ve aksatması durumuna taşkın adı verilmektedir. Eldeki verilere göre, Ülkemizde, taşkınların en çok Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında meydana geldiği ve Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu Bölgeleri’nin taşkınlardan en fazla etkilenen yerler olduğu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, ülkemizde, özellikle iklim değişiminin de etkisiyle, katastrofal yağışlar ve devamında yaşanan taşkınların sayısında artışlar olmuş ve ayrıca, daha önce taşkınlar yaşanmamış yerlerde de taşkın felaketi görülmeye başlanılmıştır. Günümüzde en sık rastlanan başlıca taşkın nedenleri yoğun ve uzun süreli yağışlar sonucunda özellikle fazla eğimli ve geçirimsiz ortamlarda akışa geçen suların drenaj sistemindeki yetersizlikler ve kar yağışının yoğun olarak yağdığı havzalarda ısının aniden artmasıyla kar örtüsünün erimesi taşkınların doğal yollarla oluşumlarıdır. Ayrıca çarpık yapılaşma, dere yataklarının çeşitli yapılar inşası suretiyle kapatılarak daraltılması, bitki örtüsü tahribatı, 19 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ sulak alanların yok edilmesi, barajların yıkılması gibi etkenler de taşkınlara sebebiyet veren doğal olmayan insan kaynaklı taşkın sebeplerindendir. Ülkemizde 1967-1987 yılları arasında akarsularda görülen sel (taşkın) olay sayısının tüm hidrometeorolojik afetler içindeki oranı % 33 iken; 1998-2008 yılları arasında bu oran % 14'e gerilemiştir. Son yıllarda yapılan baraj sayılarındaki artışlar, dere ıslah çalışmaları ve köylerden kentlere göçler, bu şekilde nehirlerden kaynaklanan sellerde (taşkınlarda) azalmaya neden olmuştur. Bununla beraber son yıllarda ani seller ve bunun bir sonucu olarak da şehir sellerinde önemli artışlar görülmektedir (II. Ulusal Bildirim, 2012). DSİ verilerine göre 1975-2011 yılları arasında 862 adet taşkın olayı meydana gelmiş (Şekil 12), bu taşkınlar sonucunda 672 can kaybı olmuş, 844.239 hektar tarım arazisi taşkına maruz kalmış, taşkınlar ülke ekonomisine yılda yaklaşık 150 milyon TL zarar vermiştir. 1975-2011 Meydana Gelen Taşkınlar 120 Taşkın Sayısı 100 80 60 40 20 2011 2009 2007 2005 2003 2001 1999 1997 1995 1993 1991 1989 1987 1985 1983 1981 1979 1977 1975 0 Yıl Şekil 12. 1975-2011 yılları arasında meydana gelen taşkın olayları, DSİ. Etki ve Etkilenebilirlik: Taşkınlar, yaşandığı bölgenin iklim koşullarına, jeolojik ve topoğrafik özelliklerine göre gelişen tabii bir olaydır. Ancak, taşkınların oluşumunda insan faaliyetlerinin de önemli bir etkisi bulunmaktadır. Özellikle, sel riski bulunan sahalarda, önceden tedbir alınmaksızın süregelen kontrolsüz şehirleşme faaliyetleri ve dere yataklarına yapılan bilinçsiz müdahaleler, sel (taşkın, feyezan) afetinin en önemli sebepleri arasında bulunmaktadır. Ülkemizde, taşkınlar verdiği zararlar yönünden depremlerden sonra en önemli doğal afetlerden biri olarak görülmektedir. Taşkınların verdiği zararları aşağıdaki biçimde özetleyebiliriz. • • • • • • • Can kayıpları Ekili tarım arazisi zararları Kırsal alanlardaki zararlar Yerleşim alanları ve konutlardaki zararlar Üretim tesislerindeki zararlar Su yapılarındaki zararlar Ulaşım tesislerindeki zararlar 20 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ • Altyapı tesislerindeki zararlar • Ekonomik faaliyetlerin etkilenmesi sonucu oluşan zararlar • Taşkınların neden olduğu toplumsal zararlar olarak ifade edilebilir. Bunların yanında taşkın sıklığının ve büyüklüğünün artması, toprakların erozyonla kaybını hızlandıran etmenlerin başında gelir. Bu yolla toprak kaybı başladığında ise, hem taşkınlar hem de kuraklık daha yıkıcı hale gelir. Çünkü toprağın suyu emme, aşağılara sızdırma ve depolama yetenekleri azalmıştır. Su yapısının planlanmasında veya belirli bir sahanın suyun olumsuz etkilerinden korunmasında taşkın çalışmaları oldukça önem arz etmektedir. Bununla birlikte barajların derivasyon ve dolusavak proje pik debi ve hidrograflarının doğru tahmini (olası en büyük taşkın debi hidrografları) baraj güvenliği ve ekonomisi açısından çok önemlidir (DSİ, 2012). Kuraklık BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne göre kuraklık; yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su kaynaklarını olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan doğal olay olarak tanımlanmaktadır. Kuraklık başta meteorolojik olmak üzere tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik olarak kendini gösterir. Kuraklığın başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu, kümülatif olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi, ve ekonomik boyutunun yüksek olması, onu diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellikleridir. Herhangi bir bölgede kuraklık, frekans, şiddet, süre ve etki alanı ifadeleriyle tanımlanır. Kuraklığın literatürde tanımlanan birçok çeşidi olmakla üç belirgin kuraklık tipi vardır. Bunlar; Meteorolojik Kuraklık, Tarımsal Kuraklık, ve Hidrolojik Kuraklıktır (Wilhite and Glantz 1987), (Şekil 13). Kuraklık, dünya üzerindeki her iklim bölgesinde, hatta yağışlı alanlarda dahi, görülebilen iklimsel bir özelliktir. Doğal afetler içerisinde en karmaşık olanıdır ve diğer afetlere oranla çok daha fazla insanı etkiler. Toplumların kuraklığa karşı olan hassasiyeti; nüfus artışı, şehirleşme, demografik özellikler, teknoloji, su kullanım eğilimleri, hükümet politikaları, sosyal yaşam ve çevresel farklılıktan etkilenir. Bu faktörler sürekli olarak değişir ve toplumun duyarlılığı da bu değişikliklere göre artar ya da azalır. Örneğin artan nüfus, su ve diğer kaynaklar üzerindeki baskıyı artırır ve daha fazla insan daha fazla su ihtiyacını doğurur (Kadıoğlu 2012). 21 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Kuraklığın, özellikle Akdeniz Havzası’nda daha da ciddi boyutlara ulaşacağı ve daha sık meydana gelmeye başlayacağı tahmin edilmektedir. Akdeniz Havzası’nın bir parçası olan Türkiye’de de durum farklı değildir. Türkiye’de özellikle kurak-yarı kurak iklimin yaşandığı Akdeniz, Ege, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yağışlarda azalmalar olacağı öngörülmektedir (WWF, 2008). Şekil 13. Kuraklık tipleri ve etkileri. Ülkemizin büyük çoğunluğu yarı kurak iklim şartlarının etkisi altındadır. Diğer bir deyişle, Türkiye’de kurak ve yarı kurak alan miktarı 51 milyon hektardır. Yani, ülkemizin % 65'inde yarı kurak iklim şartları hüküm sürmektedir. Bu nedenle hem su kaynakları, hem de genelde yağışa bağlı olan kuru tarım nedeniyle yağışın miktar ve dağılımında meydana gelebilecek değişiklikler ülkemizde ciddi bir şekilde etkilerini hissettirebilmektedir (Kadıoğlu 2012). Türkiye'de kuraklığa etki eden belli başlı etmenler arasında atmosferik koşullar, fiziki coğrafya etmenleri ve iklim koşulları yer almaktadır. Kuraklık olaylarının nedenlerine ilişkin yapılan çalışmalarda Türkiye'de son 20-30 yıldır yaşanan uzun süreli kuraklıklarda, atmosferik dolaşım sistemlerindeki değişikliklerin ve kaymaların etkili olabileceği söylenmektedir (TBMM, 2008). Özellikle 1970’li yılların başında, Doğu Akdeniz havzası ve Türkiye’de yağışlarda önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları yaşanmaya başlamıştır. Bu azalma, özellikle kış yağışlarında daha belirgindir. 1970-2001 yılları arasındaki uzun süreli ortalamaların altındaki az yağışlı dönemler, su açığı, su sıkıntısı ve su kaynakları yönetimi açısından önemlidir (Türkeş, 1996; Türkeş, 1998; Türkeş, 2003a). Yağışlar, Kasım 2001’den 2004 ilkbaharını kapsayan dönemde ve son olarak Aralık 2008-Haziran 2010 döneminde Türkiye’nin önemli bir bölümünde uzun süreli ortalamaların üzerinde gerçekleşirken, Kasım 2006-Kasım 2008 döneminde Türkiye’nin özellikle batı, iç batı, kuzeybatı ve güneyinde geniş alanlı ve şiddetli 22 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ kuraklık olayları yaşanmıştır (Türkeş, 2008b; Türkeş, 2008c; Türkeş ve Tatlı, 2010). Türkiye istasyonlarının çoğunun kuraklık indisleri, 1930-93 periyodunda 1960’lı yıllara kadar nemli koşullar gösterirken, 1990’larla birlikte kuru-yarı nemli ve yarı nemli koşullara doğru değişiklik gösterir (Türkeş, 1999; Türkeş, 2003a, Türkeş, 2003b; Türkeş ve Tatlı, 2010), (Kadıoğlu, 2012). Etki ve Etkilenebilirlik: Kuraklık akarsular için düşük akım demektir. Düşük akım dönemlerinde akarsudaki debi, hız ve derinlik normalden çok daha küçük değerlere alır. Bunun olumsuz ekolojik ve sosyo-ekonomik etkileri vardır. Örneğin, akarsudan su sağlama, akarsuda ulaşım, hidroelektrik üretimi, akarsuda balıkların ve diğer canlıların yaşamı, çevre estetiği olumsuz şekilde etkilenir. Akarsudaki erimiş madde konsantrasyonu artar, endüstri, şehir ve sulama suyu dönüşleri de kaliteyi bozar. Akım hızının azalması akarsuyun havalandırma potansiyelini azaltır. Kirleticilerin geçiş hızı da azalacağından aşırı kirlenme tehlikesi artar (Aytekin, 2012), (Kadıoğlu, 2012). Tarımsal ürünler, meralar ve orman üretiminde azalma; yangınlarda artma; su seviyelerinde azalma; besi hayvanları ve vahşi hayvanlarda ölüm oranlarında artış; vahşi yaşam ve balık türlerinde gözlenen zararlar kuraklığın çevre üzerine doğrudan etkilerine birkaç örnektir. Ayrıca bütün bu faktörler dolaylı etkilerin yaşanmasına da neden olurlar. Örneğin; tarımsal ürünlerde, meralarda ve orman üretimindeki bir azalma, çiftçilerin gelirlerinde ve tarım sektöründe bir azalmaya, gıda ve orman ürünlerinde (kereste gibi) bir fiyat artışına, işsizliğe, gelirlerdeki azalma nedeniyle devletin vergi gelirlerinde bir düşüşe ve de göçlere neden olmaktadır (Kadıoğlu, 2012). Ayrıca; suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar ve dağılımının düzensiz olduğu, büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulunduğu, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve diğer çevre kirlilikleri neticesinde düştüğü ve küresel ısınma düşünülürse, ülkemizin kuraklığın şiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedeceği açıkça görülmektedir. Kuraklığın artması ile şehir ve ülke sınırlarını aşan nehirlerin kullanımı dahil birçok uluslararası, ulusal ve yerel su kaynağının paylaşımını ve yönetimini daha da zorlaşacaktır. Bütün bunlar, ülkemizin ileride karşılaşabileceği tehlikenin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir (Kadıoğlu, 2012). 1.3. İklim Değişikliği ve Su Kaynakları Konusundaki Mevcut Belgeler Bilindiği üzere 3-14 Haziran 1992 yılında toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Rio Konferansı) dünyadaki en önemli çevre sorunlarından olan iklim değişikliği ve çölleşme konuları da gündeme getirilmiştir. Bu konferansta küresel ısınmayı durdurmak amacıyla, insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan sera gazı miktarının sınırlandırılmasını hedefleyen United Nations Framework Convention on Climate ChangeBirleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) imzaya açılmış ve 21/3/1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ülkemizde de iklim değişikliği konusunda yapılan çalışmalar bu yıllarda başlamış olup son on yılda artan bir ivme kazanmıştır. Türkiye atmosferde tehlikeli bir boyuta varan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini önlemek ve belli bir seviyede durdurmak için akdedilen “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi”ne 24 Mayıs 2004 tarihinde 189. taraf olarak resmen katılmıştır. Kyoto Protokolü’nün hayata geçebilmesi için, sera etkisi yaratan gazların % 55'i oranında yayılımını yapan ülke tarafından imzalanması gerektiğinden son olarak 18 Kasım 2004 tarihinde Rusya Federasyonu’nun da onaylamasıyla Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde 23 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ fiilen yürürlüğe girmiştir. Türkiye 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne resmen taraf olmuştur. İklim değişikliğinin zararlı etkilerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, yapılacak çalışmaların daha verimli olabilmesi, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları arasında koordinasyon ve görev dağılımının sağlanması ve bu konuda ülkemizin şartları da dikkate alınarak uygun iç ve dış politikaların belirlenmesi amacıyla 2001/2 sayılı Genelge ile “İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK)” oluşturulmuştur. Kurulun yapısı; 6.1.2012 tarih ve 28165 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2012/2 sayılı Genelge ile son dönemde kurulan yeni bakanlıklar, bakanlık adı ve teşkilat yapılarındaki değişikliklerle uyumlu hale getirilerek yeniden düzenlenmiştir. İDKK kararları doğrultusunda; iklim değişikliği konusunda ülkemizde yapılacak çalışmaların kapsamının belirlenmesi, stratejilerin ve eylem planlarının oluşturulması, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yapılması gereken faaliyetlerin belirlenmesi amacıyla bir çok belge hazırlanmış, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından strateji oluşturulmuş ve mevzuat çalışması yapılmıştır. Aşağıda konuyla ilgili olan belgeler özetle verilmiştir. 1.3.1. Dokuzuncu Kalkınma Planı Ülkemiz 1963 yılında sosyoekonomik potansiyelini değerlendirmek ve bu potansiyeli orta dönemde planlarla en iyi şekilde yönlendirebilmek için, amaç ve hedeflerin önceliklerini tespit etmek amacıyla planlı döneme girmiştir. 2007-2013 yılları için hazırlanmış olan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda her ne kadar iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi doğrudan ele alınmasa da, planda yer alan su kaynaklarının etkin ve bütüncül yönetimine yönelik hedefler dolaylı olarak su kaynaklarının iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılganlığını azaltmaya yöneliktir. Dokuzuncu Plan’da; Türkiye’de su yönetimine dair hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde sıralanmıştır: Su kaynaklarının tahsisi, kullanılması, geliştirilmesi ve kirlenmeye karşı korunmasıyla ilgili hukuki düzenleme ve idari yapı oluşturulmasına yönelik başlatılmış çalışmalar tamamlanacaktır. Yüzey ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmeden korunması sağlanacaktır. Mevcut su sağlama tesislerinde kayıp ve kaçaklar azaltılarak, ülke su kaynaklarının etkin kullanılması sağlanacaktır. Su, atık su, katı atık gibi çevre korumaya yönelik altyapı tesislerinin yapılmasında, bakımında ve işletilmesinde ülke şartlarına en uygun sistem ve teknolojiler tercih edilecektir. Ülke genelinde çevre korumaya yönelik kentsel altyapı ihtiyacının belirlenmesi için belediyelerin içme suyu, kanalizasyon, atık su arıtma tesisi gibi altyapı ihtiyaçlarını belirleyecek kentsel altyapı ana planı ve finansman stratejisi hazırlanacaktır. Kentsel altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde belediyelere verilecek mali ve teknik danışmanlık hizmetleri etkinleştirilecektir. Atık suların arıtıldıktan sonra tarım ve sanayi sektöründe kullanılması teşvik edilecektir. Çevre yatırımlarının (su yatırımları ve diğer) yapılması ve işletilmesinde özel sektörün katılımı dahil yeni finansman yöntemleri geliştirilecektir. Halen 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları Kalkınma Bakanlığı koordinasyonunda sürdürülmektedir. Söz konusu planın hazırlık sürecinde 46 adet Özel İhtisas Komisyonu kurulmuş olup, bu komisyonların bazılarında iklim değişikliği konuları da gündeme alınmaktadır. 24 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 1.3.2. Kurumların Stratejik Planları Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 6200 sayılı kanun ile kurulmuş olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü su kaynakları yönetimi kapsamında; tarım alanlarının sulanması, belediye teşkilatı olan yerleşim yerlerine içme suyu temini, tarım alanlarının ve meskûn alanların taşkınlardan korunması ve su potansiyelinden yararlanılarak hidroelektrik enerji üretimi maksadıyla ülkemizin tüm yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda görevlendirilmiştir. DSİ 2010–2014 Stratejik Planında; kurumsal misyon ve vizyon doğrultusunda stratejik amaçlar ve hedeflere ulaşmanın yolunu gösteren, sonuçları ölçülebilir stratejiler geliştirilmiş bu stratejilere ilişkin faaliyetler ve projeler belirlenmiştir. Aşağıda iklim değişikliği ve su kaynakları konularını kapsayan stratejik amaçlar verilmektedir. Ülkemizin su kaynaklarının geliştirilmesi, korunması ve verimli kullanılması kapsamında nehir havzalarının sürdürülebilir su yönetimi politikalarını belirleyerek uygulamak. Belediyelerin içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarını yeterli miktar ve kalitede karşılamak. Sulama yatırımlarına etkinlik kazandırmak. İşletme ve bakım faaliyetlerinde süreklilik ve etkinlik sağlamak, aşırı su tüketimine neden olan sulama şebekelerini rehabilite etmek ve/veya modern sistemlere dönüştürmek. Suyun oluşturacağı taşkın, taşkın ve rüsubat zararlarından yerleşim yerlerini, tesisleri ve tarım arazilerini korumak. Bu amaçlar kapsamında kuraklık ve iklim değişikliğinin su kaynaklarına olan etkileri, bu konularda mücadele metotları ve adaptasyon yöntemlerinin belirlenmesi, suyun kullanımı, suyun miktar ve kalitesinin korunması ve atık suların dönüşümü konularında çalışmalar yapılacaktır. Orman Genel Müdürlüğü Orman Genel Müdürlüğü tarafından 2010 -2014 yılı Stratejik Planı şu anda uygulanmaktadır. Ancak 29.12.2012 tarih ve 645 sayılı KHK ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlenmesi nedeniyle Orman Genel Müdürlüğünün uygulamadaki 2010 -2014 Stratejik planının yenilenmesi gerekmektedir. Bu nedenle Orman Genel Müdürlüğünce revizyon yapılarak 2013-2017 yıllarını kapsayan yeni Stratejik Plan oluşturulup Kalkınma Bakanlığının görüşüne sunulmuştur. Bu gelişmelere karşın bu gün uygulamadaki 2010-2014 Orman Genel Müdürlüğü Stratejik Planı incelendiğinde bazı stratejik amaçların iklim değişikliğinin ormanlara olan etkisini belirlemeye, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve iklim değişikliğine ormancılığın uyumunu sağlamaya yardımcı olacağı görülmektedir. Orman Genel Müdürlüğü tarafından; • • • • Ormanları korumak Mevcut ormanları geliştirmek, verimliliğini arttırmak ve alanlarını genişletmek, Ormanlardan çok yönlü ve sürdürülebilir şekilde faydalanmak, Kurumsal gelişimi sağlamak 25 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ olmak üzere 4 stratejik amaç belirlenmiştir. Bu stratejik amaçlardan ilki ve ikincisi iklim değişikliği ile mücadelenin en önemli araçları konumundadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü Meteorolojik hizmetlerin sürdürülmesi konusunda görevli olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından Türkiyenin iklim özelliklerini tespit etmek amacıyla çalışma ve incelemeler sürdürülmektedir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından ulusal ve bölgesel ölçekte iklim değişikliğini izlemek üzere yapılan çalışmalar geliştirilecektir. Bu kapsamda dünya ve ülke gündeminde yakından izlenen iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesine katkı sağlamak için iklim değişikliği konusunda ulusal ve uluslararası süreç, model ve öngörü çalışmaları yapılacaktır. Yapılacak çalışmalar yardımıyla iklim değişikliği ve olağanüstü hava olayları izlenecek, bu olaylara ilişkin tahminler ve bu olayların atmosferik nedenlerine ilişkin istatistiksel çalışmalar yapılacaktır. Bu konularla ilgili olarak mevcut kapasitenin geliştirilmesi hedeflenmektedir. 2013-2017 yılları hedefleri doğrultusunda; küresel ve/veya bölgesel iklim modelleri kullanarak ileriye dönük projeksiyonu yapılacak yeni parametre sayısı, Doğu Akdeniz İklim Merkezi (EMCC) bünyesinde geliştirilecek yeni ürün sayısı ve iklim çalışmaları için geliştirilecek web tabanlı uygulama sayısı arttırılacaktır. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü 645 ve 648 Sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün temel görevleri; su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikalar oluşturmak, mevzuat hazırlamak, havza bazında üst planlamaları yaparak bütünleşik havza yönetimini sağlamak, ülkemizin ulusal ve uluslararası su yönetimini koordine etmek ve iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ile ilgili çalışmalar yapmaktır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Strateji Planı henüz taslak aşamasında olup Stratejik Planın uygulanmasına rehberlik etmesi, kaynakların performans esasına göre dağılımı ve hesap verilebilirliğin sağlanması gayesiyle 2013 yılı Performans Programı hazırlanmıştır. Söz konusu Programda yer alan 26 adet performans hedeflerinden 11. si “Taşkın ve Kuraklık Planlarını Hazırlayarak Sürdürülebilir Havza Yönetimini Sağlamak” olup bu performans hedeflerinin altında yer alan faaliyetler ise; Taşkın Direktifinin ülkemize uyumlaştırılması için seçilen pilot havza plan çalışmaları. Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması. Kuraklık Yönetim Planlarının Hazırlanması. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi ve Uyum Çalışmaları olarak belirlenmiş olup 2013 yılı Performans Programında yer almaktadır. Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü Ülke genelinde çölleşme ve erozyonla daha etkin mücadele edilmesi, su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimiyle ilgili uzun vadeli kararlara ve yatırım programlarına rehberlik sağlamak ve farklı kurumlarca yürütülecek çalışmaların eşgüdümlü ve bütünleşik olarak gerçekleşmesi gayesiyle Ulusal Havza Yönetim Stratejisi Belgesi ile Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji Belgesi hazırlanmaktadır. 26 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Ulusal Havza Yönetim Strateji Belgesi: Devlet Planlama Teşkilatı’nın talebi, Dünya Bankası desteği ile hazırlanmasına karar verilen Ulusal Havza Yönetim Stratejisinin amacı; ülkemiz su havzalarının doğal kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir kullanımı ile ilgili uzun vadeli kararlara ve yatırım programlarına rehberlik sağlamak, toplumumuzun havzaların ekolojik, ekonomik ve sosyal fayda ve hizmetleri ile ilgili ihtiyaç ve beklentilerinin yeterli düzeyde ve sürdürülebilir olarak karşılanması için yapılacak çalışmalara ortak bir yol göstermektir. Ulusal Havza Yönetim Stratejisi hazırlık çalışmaları 2010 yılı Mart ayında Ankara’da gerçekleştirilen “Ulusal Su Havzaları Yönetim Stratejisi Kapsam Belirleme Çalıştayı” ile başlatılmıştır. Kasım 2012 itibarıyla Ulusal Havza Yönetim Stratejisi hazırlanarak Yüksek Planlama Kuruluna sunulmak üzere Kalkınma Bakanlığına gönderilmiştir. Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji Belgesi: Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji Belgesi taslak metni düzenlenen 2 adet çalıştay ve 1 adet bilgilendirme toplantısı sonucu hazırlanmıştır. Ulusal Çölleşme İle Mücadele Strateji Belgesi, Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası'nın (UNCCD) belirlemiş olduğu stratejilerin ulusal bazda ele alınmasıyla uyumlaştırılmıştır. 1.3.3. Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010-2020) İklim değişikliği konusundaki en temel politika dokümanı, kamu kurumları, özel sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin katılımı ve etkin bir çalışma süreci ile hazırlanan ve 2010-2020 yıllarını kapsayan İklim Değişikliği Ulusal Strateji Belgesi’dir (İDES). Strateji, Mayıs 2010 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylanmıştır. İklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara rehberlik edecek olan Strateji Belgesinde, BMİDÇS’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesi çerçevesinde Türkiye’nin ulusal imkânları ve uluslararası finansman ve hibelerin ulaşılabilirliği ölçüsünde gerçekleştireceği azaltım, uyum, finansman ve teknoloji politikaları yer almaktadır. 2010 yılında yayımlanan Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi çerçevesinde Uyum başlığı altında yer alan Su Kaynakları ile ilgili stratejiler özetle verilmiştir. Kısa vadede (1 yıl): TAKEP kapsamında belirlenen çalışmaların gerçekleştirilmesi, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sebebiyle azalan su kalitesinin iyileştirilmesi, iklim değişikliğine uyuma ilişkin bilinçlendirme, politika ve stratejilerin geliştirilmesi, iklim değişikliği afet – risk yönetimi konusunda bilgilendirme ve eğitim çalışmalarının yanında doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile ilgili bilimsel çalışmaların geliştirilmesi hedeflenmektedir. Orta vadede (1-3 yıl): Su ile ilgili geliştirilecek mevzuata iklim değişikliğine uyumun entegrasyonu, su kaynaklarının geliştirilmesi, çok amaçlı kullanımı ve korunması amacıyla 25 havzanın “Havza Master Planları” ve “Nehir Havzası Yönetim Planları”nın hazırlanmasına başlanması, iklim değişikliğinin su kaynaklarına miktar ve kalite olarak etkileri ve uyum önerilerinin geliştirilmesi, iklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkilerini dikkate alan tarımsal uygulamaların geliştirilmesi, kuraklığın etkilerinin izlenmesi, su baskını risk yönetim planlarının hazırlanması hedefleri yer almaktadır. Uzun vadede (3-10 yıl): “Havza Master Planları” ve “Nehir Havzası Yönetim Planları”nın tamamlanması, erken uyarı sistemlerinin kurulması, suyun hacim hesabına göre fiyatlandırılması, etkin sulama sistemlerinin uygulanması, kentsel altyapıda gerekli düzenlemeler yer almaktadır. 27 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 1.3.4. Ulusal Bildirimler BMİDÇS’nin 12. Maddesine göre Ek-I ülkeleri birinci ulusal bildirimlerini sözleşme yürürlüğe girdiği tarihten itibaren (1994) altı ay içinde sunmakla yükümlüdür. Diğer bildirimlerin hangi tarihte yapılacağı Taraflar Konferansında alınan kararlara göre belirlenmiştir. Ek-I ülkelerinin 1 Ocak 2010 tarihine kadar 5. Ulusal Bildirimlerini sunmaları gerekmesine rağmen Türkiye henüz I. Ulusal Bildirimi’ni sunmuştur. Cancun’da yapılan taraflar toplantısında (COP16) alınan karara göre Ek-I ülkelerinin 6. Ulusal Bildirim’lerini 1 Ocak 2014 tarihine kadar sunmaları konusunda çağrıda bulunulmuştur. Birinci Ulusal Bildirim Ülkemizin 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında hazırlanması gereken Birinci Ulusal Bildirim, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) aracılığıyla Küresel Çevre Fonu’ndan (GEF) sağlanan hibe finansal destek ile hazırlanmıştır. İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi ile; mevcut durum, 1990-2004 yılları arasına ait sera gazı emisyon envanteri, emisyon kaynakları ve buna bağlı olarak azaltım potansiyeli, politika ve önlemler, projeksiyonlar, iklim değişikliğinin ülkemize etkileri, eğitim ve kamuoyunu bilinçlendirme gibi konularda bir yol haritası ortaya konulmaktadır. Çalışma; ayrıca, bundan sonraki “İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi”nin hazırlanmasına ve bu kapsamda yapılacak olan çalışmalara temel oluşturmuştur. İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi 1 Kasım 2006 tarihinde İDKK tarafından onaylanarak 2007 yılı Ocak ayında BMİDÇS Sekretaryasına sunulmuştur. İkinci Ulusal Bildirim Türkiye’nin İklim Değişikliği İkinci Ulusal Bildirimi’nin hazırlanması amacıyla UNDP’nin yürütücülüğünü üstlendiği “Türkiye’nin İklim Değişikliği İkinci Ulusal Bildirimi’nin Hazırlanması Projesi” Ekim 2010 itibarıyla başlamıştır. İkinci Ulusal Bildiriminin “İklim Değişikliğinin Etkileri, Etkilenebilirlik ve Uyum” başlığı altında İklim değişkenleri analizi yapılarak, mevcut iklim projeksiyonlarına yer verilmiş olup; su kaynakları, tarım ve gıda güvencesi, doğal afetler, ekosistem hizmetleri, kıyı alanları, sağlık, yerleşimler ve turizm konularında her bir konu başlığı için etki ve etkilenebilirlik analizleri ve uyum tedbirlerine yönelik bilgiler verilmiştir. Özellikle birinci ulusal bildirimde su kaynakları ve uyum tedbirleri konusunda kısıtlı birkaç çalışmaya yer verilirken ikinci ulusal bildirimde ülke genelinde daha kapsamlı çalışmalara yer verilmiştir. İkinci Ulusal Bildirim 13 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirilen İDKK toplantısında onaylanmış olup BMİDÇS Sekretaryasına sunulacaktır. 1.3.5. İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP) Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve 9. Kalkınma Planında hazırlanması öngörülen “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı” (İDEP) ülkemiz şartları çerçevesinde ilgili tarafların katılımıyla sera gazı emisyonlarının azaltımı ile iklim değişikliğine uyum politika ve tedbirlerini ortaya koymak amacı ile hazırlanmıştır. İDEP, İDKK üyeleri kurum ve kuruluşlarla beraber geniş bir paydaş grubuyla birlikte hazırlanmış ve Mayıs 2011 tarihinde kabul edilmiştir. Söz konusu plan iki ana eylem planından oluşmaktadır. Bunlar; Sera Gazı Emisyon Kontrolü Eylem Planı ve İklim Değişikliğine Uyum Eylem Planı’dır. 28 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ İDEP kapsamında; kurumsal yapılanma ve politika oluşturma, teknoloji geliştirme ve transferi, finansman ve ekonomik araçlar, veri ve bilgi sistemleri, eğitim ve kapasite artırımı alanları ile İDEP izleme ve değerlendirme mekanizmalarıyla ilgili eylemler bir araya getirilmiştir. İDEP, Ulusal İklim Değişikliği Strateji’nde yer alan hedefler için alt eylemler sunmakta ve bunların hayata geçirilebilmesi ile ilgili olarak sorumlu kurum/kuruluşlar ve zamanlamayı tanımlamaktadır. Sera Gazı Emisyon Kontrolü Eylem Planı İDEP’in Sera Gazı Emisyon Kontrolü bölümü, Kyoto Protokolü’nün Ek A’sında yer alan sektörler ile BMİDÇS’nin İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi ve Sera Gazı Envanteri raporlama formatlarında istenen sektörler esas alınarak; oluşturulmuştur. Ayrıca, bütün sektörleri ilgilendiren ortak eylemler de belirtilmiştir. Bu sektörler aşağıda verilmektedir. • • • • • • • Enerji Sanayi Ulaştırma Binalar Atık Tarım Arazi Kullanımı ve Ormancılık Bu sektörlerle ilgili birçok eylemde de Bakanlığımız, DSİ, MGM ve OGM’nin sorumlu ve ilgili kurum olarak görevi bulunmaktadır. İklim Değişikliğine Uyum Eylem Planı İklim Değişikliğine Uyum bölümü, BMİDÇS’de de yer alan uyum ve etkilenebilirlik değerlendirmelerinin yapılmasını, bu bağlamda uyuma yönelik plan ve düzenlemelerin geliştirilmesi ve uygulanmasını temel almış olup öncelikli eylem alanları aşağıda verilmiştir. • • • • • Su Kaynakları Yönetimi Tarım ve Gıda Güvenliği Ekosistem Hizmetleri, Biyolojik Çeşitlilik ve Ormancılık Doğal Afet Risk Yönetimi İnsan Sağlığı 1.3.6. Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı; Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı (İDEP) süreci ile eşgüdüm halinde, aynı doğrultuda hazırlanmış olup İDEP içinde belirtilen ve yukarıda bahis edilen beş temel etkilenebilirlik alanına odaklanılmıştır. “Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı”nın geliştirilmesinde ilk adım; Stratejinin temel amacını ve ilkelerini içeren bir çerçevenin çizilmesi olmuştur. Bu çerçeve; ülkenin sürdürülebilir kalkınma politikaları doğrultusunda, iklim değişikliğinin sosyoekonomik sektörlere olası etkilerinin birleşik ilişkileri kurularak çizilmiş, böylelikle uyum için gerekli olan bölgesel/yerel düzeydeki yapısal ihtiyaçlar ve önceliklerin (farklı vadelerde) tespiti için kolaylaştırıcı bir zemin oluşturulmuştur. 29 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Strateji çerçevesinde; mevcut politik inisiyatifler vurgulanmış ve iklim değişikliğinin etkilerine uyumda yasal/kurumsal altyapıya, planlama süreçlerine ve katılımcı mekanizmalara dair potansiyel engellere dikkat çekilmiştir. Belirlenen amaçlara dair hedefler ve eylemler belirlenirken; Türkiye’nin yürürlükte olan “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”nin iklim değişikliğine uyum ile doğrudan ya da dolaylı ilgili hedefleri dikkate alınmış, ayrıca mevcut diğer plan ve programlarla ilişkiler ve öncelikler özenle korunmuştur. Her bir stratejik amacın altındaki hedef/hedefler ve eylemler; süre, çıktılar ve performans göstergeleri, sorumlu/koordinatör kuruluş ve ilgili kuruluşlar belirlenerek tespit edilmiştir. Tematik her alan için hazırlanan strateji ve eylem planı bölümleri, ayrı ayrı yapılan toplantılarla ilgili tüm kesimlerin değerlendirmelerine ve onayına sunularak 2012 yılında kabul edilmiştir. 1.3.7. Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı (2008-2012) “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ile Kuraklık Yönetimi Çalışmalarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar” (Karar Sayısı: 2007/12477) uyarınca Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı çalışmaları mülga Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde, ilgili kurumların katkılarıyla hazırlanmıştır. Ancak Bakanlıkların yeniden yapılandırılması nedeniyle 2012/3191 sayılı Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ve Kuraklık Yönetimi Çalışmaları Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanmış karara istinaden de Tarımsal Kuraklık Yönetiminin Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik 18 Ağustos 2012 tarih ve 28388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yeniden çıkarılmıştır. Yeni mevzuat doğrultusunda 2013-2017 yıllarını kapsayacak yeni bir “Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlama çalışmaları yürütülmekte olup, 2013 yılında yayımlanacaktır. Mevcut Eylem Planında yer alan faaliyetler, planının temel amacı kamuoyunun bilinç düzeyini arttırarak tüm paydaşların sürece dahil edilmesiyle arz ve talep yönetimini de dikkate alarak çevresel açıdan sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması ile kuraklığın yaşanmadığı dönemlerde ileriye dönük gerekli bütün tedbirlerin alınmasını; kriz dönemlerinde ise, etkin bir mücadele programını uygulayarak kuraklığın etkilerinin asgari düzeyde kalmasını sağlamak amacıyla, temel gelişme eksenleri ve öncelikler kapsamında gruplanarak hazırlanmıştır. Eylem planında yer alan faaliyetlerin izlenmesi çalışmaları ilgili kurumlar tarafından sürdürülmektedir. Bu faaliyetlere ilişkin ana başlıklar ve öncelikler aşağıda verilmiştir. 1. Kuraklık Risk Tahmini ve Yönetimi Tarımsal kuraklık tahminine dayalı kriz yönetimi uygulanacaktır. Kuraklık nedeniyle oluşacak iç göçün yönetimi sağlanacaktır. 2. Sürdürülebilir Su Arzının Sağlanması Potansiyel su tutma kapasitesi artırılacaktır. Su iletim kanalları modernize edilecek, su depolama ve iletim kanallarının idame ve yenileme yatırımları zamanında yapılacaktır. Atık suların toplanması ve arıtılmış atık suların, tarım ve sanayide tekrar kullanımına yönelik tedbirlerin alınması sağlanacaktır. Yeraltı sularının etkin yönetimi sağlanacaktır. Toprakta bulunan suyun muhafazasını artıran arazi kullanım teknikleri geliştirilecek, en önemli doğal su deposu olan toprakların korunması ve geliştirilmesine yönelik arazi kullanım planlamaları yapılacaktır. 30 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 3. Tarımsal Su Talebinin Etkin Yönetimi Tarım havzaları belirlenerek, tarımsal ürünlerin en uygun yetişme alanları, su varlıkları da dikkate alınarak tespit edilecek ve tarımda su kullanımı azaltılacaktır. Sulama iletim sistemleri modernize edilecektir. Tarımsal amaçlı yeraltı sularının etkin kullanımı sağlanacaktır. Bitkisel ve hayvansal üretim politikaları, kuraklık riski göz önüne alınarak uygulanacaktır. 4. Destekleyici Ar-Ge Çalışmalarının Hızlandırılması ve Eğitim/yayım Hizmetlerinin Artırılması Kuraklıkla mücadeleyi destekleyici Ar-Ge çalışmaları hızlandırılacaktır. Başta çiftçiler olmak üzere ilgili kesimlere yönelik eğitim ve yayım hizmetleri artırılacaktır. 5. Kurumsal Kapasitenin Geliştirilmesi Tarımsal kuraklıkla etkin mücadele için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak ve kurumsal yapılanma güçlendirilecektir. Orman dışı yangınlarla mücadelede gerekli kurumsal kapasite geliştirilecektir. 1.4. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisine Uyum Çalışmaları Günümüzde iklim değişikliği küresel sorunların en başında gelmektedir. İklim değişikliğine karşı alınacak önlemlerden birincisi sera gazı emisyonlarının azaltımı, diğeri ise iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum (adaptasyon) sağlanmasıdır. Uyum çalışmaları ile iklim değişikliğinin sektörler üzerine olumsuz etkileri azaltılarak, karşılaşabilecek zararlar en aza indirilebilecek ve iklim değişikliğinin olumlu fırsatlarından yararlanılabilecektir. 1.4.1. İklim Değişikliğine Uyum Konusundaki Tanımlamalar Uyum (adaptation): İklim değişikliğine uyum toplumların ve ekosistemlerin, değişen iklim koşulları ile baş edebilmelerine yardımcı olmak için gerçekleştirilen eylemler ve alınan önlemlerdir. Bir diğer deyişle iklim değişikliğine uyum; iklim olaylarının (risklerinin) etkileriyle mücadele etmek, fayda sağlamak ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve uygulanması sürecidir (IPCC, 4. Değerlendirme Raporu) İklim değişikliğine uyum, iklim değişikliğinin negatif etkilerinin azaltılması için doğru önlemler almayı zorunlu kılmakla birlikte fırsatlardan da yararlanmayı amaçlamaktadır. Uyum çalışmasında iklim değişikliğinin etkilerinin belirlenmesi, etkilenebilirlik ve uyum süreçlerinin anlaşılması ve bunlara yönelik değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir. İklim değişikliği ile mücadele çalışmalarında uyum faaliyetleri tüm dünyada günden güne önem kazanmaktadır. Uyum faaliyetleri belirlenirken ve uygulanırken gerek bölgesel, gerek ulusal düzeydeki planlama çalışmalarında dikkat edilmesi gereken pek çok husus vardır. Uyum faaliyetlerinin planlamasından önce etkilenebilirlik analizleri sektörler özelinde yapılmalı ve özellikle alarm veren sektörler önceliklendirilmelidir. Ülke düzeyinde yapılan bütün politika ve planlama çalışmalarında iklim değişikliğinin etkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Uyum faaliyetleri çok amaçlı faaliyetler olduğu için iklim değişikliğine uyumu sağlamakla beraber yanında başka amaçlara da hizmet etmektedir. Örneğin bir baraj yapımı taşkından korunma yapısı olmakla beraber içme suyu teminini de sağlamaktadır. Bu nedenle bütün plan-program çalışmalarında uyum faaliyetleri bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ayrıca, uyum faaliyetleri planlamasında bu faaliyetlerin sera gazı salımlarını arttırarak iklim değişikliğine etkisine de bakılmalıdır. Yani uyum faaliyetlerinin iklim değişikliğinin etkilerini azaltma konusunda olumlu veya olumsuz etkileri olmaktadır. Örneğin özellikle sıcak hava 31 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ dalgalarının görüldüğü günlerde sıcak havaya uyum sağlamak gerekçesiyle kullanılan klimalar, enerji tüketimi nedeniyle “Negatif Azaltım Etkisi”ne sahiptirler. Bunun yanı sıra ağaçlandırma ise karbon yutak alanlarını çoğalttığı için “Pozitif Azaltım Etkisi”ne sahiptir. Bu aşamada karar vericilerin uyum politikalarını belirlerken bu hususa dikkat etmeleri önemlidir. Bazı uyum faaliyetlerinin olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için alternatif yöntemler değerlendirilmelidir. Etkilenebilirlik (vulnerability): Etkilenebilirlik bir sistemin iklimden etkilenebilirliği ve aşırı iklim durumları dâhil olmak üzere iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ne ölçüde etkilendiği ve bununla ne ölçüde başa çıkamadığını belirtmektedir. Etkilenebilirlik, bir sistemin maruz kaldığı iklim değişikliğinin ve değişkenliğinin özelliği, boyutu ve hızının, duyarlılığının ve uyum sağlama kapasitesinin bir fonksiyonudur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC); iklim değişikliğinden etkilenebilirliği üç unsurun bir fonksiyonu olarak tanımlar, bunlar; i) iklim değişikliğinin etkilerine maruz kalma türleri ve boyutu, ii) hedef sistemlerin, belirli düzeyde maruz kalmaya duyarlılığı, ve iii) hedef sistemin başa çıkma veya uyum sağlama kapasitesidir. Bu terimleri açmak gerekirse; Maruz kalma (exposure): Aşırı hava olayları dâhil olmak üzere iklim değişkenliğindeki değişiklikler veya ortalama iklim koşullarındaki değişiklik hızları gibi incelenen sistemin dışındaki unsurları belirtir. (Bazı durumlarda yüksek düzeyde maruz kalma durumları gözlemlenir. Ancak bunların etkisi, yüksek uyum sağlama kapasitesi ile bertaraf edilebilir ve sonuçta daha düşük etkilenebilirlik değerleri elde edilir). Duyarlılık (sensitivity): Bir sistemin iklim değişkenliği veya değişikliğinden olumsuz veya olumlu şekilde etkilenme derecesidir. Bu etki, doğrudan (örneğin ortalama sıcaklık, sıcaklık aralığı veya değişkenliğindeki bir değişiklik sonucunda rekoltede bir değişiklik gibi) veya dolaylı (örneğin deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle kıyılardaki sellerin sıklığındaki artışın neden olduğu hasar) olabilir. Uyum sağlama kapasitesi (adaptive capacity) : Bir sistemin, iklim değişikliği, değişkenliği ve muhtemel aşırı ve orta düzeydeki zararlara uyum sağlama, fırsatlardan yararlanma veya bunun sonuçları ile başa çıkma kabiliyeti demektir. Uyum çalışması oldukça sistematik bir yapıya sahiptir. Öncelikle iklim değişikliğinden olumsuz etkilenebilecek su kaynakları, tarım ve gıda güvenliği, halk sağlığı, doğal ekosistemler ve biyoçeşitlilik, kıyı bölgeleri vb. sektörlere ilişkin “etkilerinin belirlenmesi” çalışmalarının yapılması gereklidir. Bu etkilere bağlı olarak yaşanacak su sıkıntısı, kuraklık, çölleşme, afetlerdeki artış, tarımsal üretimde düşüş, gıda güvenliği, halk sağlığında bozulma, kara ve deniz ekosistemlerindeki bozulma, enerji, turizm ve balıkçılığın olumsuz etkilenmesi, deniz seviyesindeki yükselmeye bağlı kıyı bölgelerinde yaşanacak tehditlere ilişkin “etkilenebilirlik değerlendirilmesi” yapılarak, bunlar karşısında gerçekleştirilecek uyum eylem ve önlemlerini içeren “uyum eylem planlarının” hazırlanması ve bu planların mutlaka ulusal, sektörel gelişme planlarına “entegre edilmesi” gerekmektedir. 1.4.2. Ülkemizde İklim Değişikliğine Uyum Kapsamında Sürdürülen Çalışmalar İklim değişikliğine bağlı olarak su döngüsündeki düzenin değişmesi, başta su kaynaklarının miktarı, kalitesi ve temininde önemli değişikliklere neden olacak ve suyun hayati öneme sahip olduğu içmesuyu temini, gıda ve enerji üretimi dahil olmak üzere iklime bağımlı birçok sektörü olumsuz olarak etkileyecektir. Bu nedenle öncelikli olarak ülkemizde iklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkisinin belirlenmesi ve olumsuz etkilere karşı uyum tedbirlerinin geliştirilmesi önem arz etmektedir. II. Ulusal Bildrim’de yer alan su kaynaklarına ilişkin ilgili iklim değişikliğinden öncelikle etkilenebilir alanlar ve uyum tedbirleri Tablo 7’de verilmiştir. 32 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Tablo 7. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkileri ve Uyum Tedbirleri, (II.Ulusal Bildirim). Etkilenebilirlik (Vulnerability) Uyum Tedbirleri (Adaptation Measures) Su kaynakları yönetimi, oluşabilecek taşkın ve kuraklık koşulları Sulamalar İçmesuyu ve şebeke sistemleri Yeraltı suları Su kaynaklarının havza bazında sürdürülebilir bir şekilde korunması, iyileştirmesi, geliştirilmesi ve kullanılmasının sağlanması Havza bazında iklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkisinin belirlenmesi ve bunun su kaynakları planlaması ve yönetimi çalışmalarına dahil edilmesi Taşkın ve kuraklık tahmin çalışmalarının yapılarak tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kurulması, taşkın ve kuraklık yönetim planlarının hazırlanması Sulama yatırımlarında uygun olan yerlerde borulu sistem kullanılması Aşırı su tüketimine neden olan sulama şebekelerinin rehabilite edilmesi ve/veya modern sistemlere dönüştürülmesi Tarım havzalarında iklim ve su mevcudiyetine uygun ürün çeşitlerinin teşvik edilmesi Çiftçilerin yeni teknolojilere uyum sağlaması, toprak-bitki-su ihtiyaçları kapsamında bilinç oluşturulması için kapasite geliştirme faaliyetlerinin sürdürülmesi İçmesuyu havzalarının korunması Kentlerde su kayıp ve kaçakların oranının azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması, ulusal düzeyde SCADA Sisteminin yaygınlaştırılması Su tasarrufu konusunda halkın bilinçlendirilmesi Yeraltı sularının kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi, iyi durumda olan yeraltı sularının mevcut durumunun korunması, kötü durumda olanların iyileştirilmesi Sürdürülebilir yeraltı suyu yönetimi için yeraltı suyu rezerv-çekim ilişkisinin modern sulama sistemleri ile desteklenerek kontrol altına alınması ve tüm kuyulardan çekilen ve çekilecek yeraltı suyunun ölçülmesi Aşırı yeraltı suyu çekiminin ve kaçak yeraltı suyu kullanımının engellenmesi bu konuda halkın bilinçlendirilmesi 33 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Aşağıda ülkemizde iklim değişikliğine uyum kapsamında değerlendirilebilecek çalışmalar özetle verilmektedir. 1.4.2.1. Su Kaynakları Planlaması Dünya su kullanımındaki artış genel nüfus artışından daha büyük olarak seyretmektedir. Geçtiğimiz üç asır boyunca Dünyadaki nüfusun sekiz misli büyümesine karşılık tatlı su tüketiminin 35 kat arttığı gözlenmiştir. Dünyada hızlı bir şekilde gelişen bu su talebinin karşılanması için yağışlı dönemlerde suyun depolanarak düzenli ve sürekli bir şekilde hizmete sunulması büyük önem arz etmektedir (Eroğlu, 2006). İklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkisinin azaltılması ve uyum tedbirlerinin geliştirilmesi kapsamında değerlendirilebilecek su kaynakları planlama çalışmaları, su arzının arttırılması ve su talebinin azaltılmasına yönelik çalışmalar olarak iki başlık altında toplanabilir. Arzın arttırılmasına yönelik tedbirler kapsamında ülkemizde depolama kapasitesi arttırılmaya çalışılmakta bu doğrultuda artan su ihtiyaçlarını karşılayacak nispette ve gelecek su ihtiyaçlarını belli oranlarda garanti altına alacak baraj ve göletler inşa edilmektedir. DSİ tarafından 2012 yılı Ekim ayı itibariyle 278 adet baraj 463 adet gölet olmak üzere toplam 741 adet depolamalı tesis inşa edilmiş, 53 ü baraj olmak üzere toplam 174 adet depolamalı tesisin inşaatı da devam etmektedir. Bununla birlikte su arzının artırılması bakımından önem taşıyan bir diğer proje de GÖL-SU Projesi’dir. Bu proje ile 1000 günde 1000 gölet inşa edilmesi amaçlanmaktadır. Projesi çalışmalarına 2012 yılında başlanmış olup, inşaat işleri 2012-2014 tarihlerinde yapılacaktır. Proje kapsamında yapılacak göletlerle 417 bin 395 hektar alanda sulama yapılacak ve bundan yaklaşık 300 bin hanenin tarımsal verim artışı ile gelir seviyesi yükseltilecektir. Arzın arttırılmasına yönelik bir diğer tedbir havzalar arası su aktarımıdır. Basit anlatımla suyun bol olduğu yörelerden su sıkıntısı çekilen yerlere suyun transferi olarak anlatılabilecek bu yöntem yağış rejimlerinde meydana gelen değişiklikler ve ortaya çıkan kuraklık hadiseleri neticesinde zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede DSİ tarafından içme ve kullanma suyu ile sulama suyu temini maksatlarıyla havzalar arası su aktarımı projeleri gerçekleştirmiştir. İçme ve kullanma suyu temini maksatlı Gerede, Melen, Gördes Projeleri ile sulama maksatlı Göksu Havzasından Konya Ovasına Su Aktarılması (Mavi Tünel) ve Seyhan Havzası’ndan Zamantı Tüneli Derivasyonu ile Develi Ovası’na su aktarılması bu kapsamda ele alınmaktadır. Su talebinin azaltılmasına yönelik çalışmalar kapsamında da suyun tüketicisine ulaşması esnasında ortaya çıkan kaybın önlenmesine yönelik faaliyetleri sayabiliriz. Bu kapsamda tarımsal su kaybının önüne geçen modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması ve şehir şebekelerinin eksikliğinden kaynaklanan kayıp ve kaçakların önlenmesi çalışmaları 34 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ yürütülmektedir. DSİ 2003 yılı sonu itibariyle sulama sistemleri stratejisini değiştirerek yağmurlama ve damlama gibi su tasarrufu sağlayan sulama yöntemlerine uygun kapalı sisteme geçmiştir (Su Dünyası, 2012). Diğer taraftan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından uygulanmakta olan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi programı çerçevesinde % 50 hibe desteği verilerek parsel içi basınçlı sulamanın (damla-yağmurlama) yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Bu program 2006 yılında başlamış olup 2015 yılına kadar devam edecektir. Yine aynı bakanlıkça çiftçilerin basınçlı sulama konusunda bilgilendirilmesine yönelik çalışmalara da devam edilmektedir. Bu konuda Ziraat bankasınca uygulanan beş yıl geri ödemesiz faizsiz sulama kredisi uygulamaları da devam etmektedir. Şehirlerin uzun dönemli içme-kullanma suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 2012 yılı Ekim ayı itibarıyla toplam 3,34 milyar m3 su sağlanmaktadır. Halen 49 şehrin içme-kullanma ve sanayi suyu projesi yatırım programında yer almakta olup, inşaatı devam eden, planlama ve kesin proje merhalesinde olan projeler tamamlandığında yılda toplam 3,40 milyar m3 ilave su temin edilmiş olacaktır. Böylece işletmede olanlar ile birlikte temin edilen içme-kullanma suyu miktarı 6,74 milyar m3'e ulaşacaktır. Bununla birlikte DSİ tarafından 25 su havzasının "Havza Master Planı Raporu" hazırlanması çalışmalarına başlanılmıştır. Çalışma kapsamında su kaynaklarından (yüzey, yeraltı ve kaynak) mevcut ve mutasavver olan su kullanımlarının tespiti, havzanın arazi varlığı, arazilerin kullanımı, sulama potansiyeli ile ihtiyacının tespiti ve sulama alanlarının hangi kaynaklardan ne şekilde sulanabileceği alternatiflerinin ortaya konulması, sulanabilir olduğu tespit edilen arazilerden teknik ve ekonomik yönden sulanabileceği tespit edilenlerin sulu tarıma açılması, drenaj yetersizliği olan sahaların sorunları ve çözüm önerileri, içmekullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarının tespiti, su haklarının tespiti, enerji üretme imkanları ile içme-kullanma suyu ve sulama suyu ihtiyaçlarının karşılanması ile taşkın zararlarını önlemeye yönelik barajlar, regülatörler, tüneller, kuyular, galeriler, sulama, drenaj ve taşkın tesisleri araştırılıp teknik, ekonomik ve çevresel yönden uygun görülenlerin yapımı teklif edilerek, çalışma sonunda 25 su havzasının Havza Master Planı Raporu hazırlanacaktır. 1.4.2.2. Havza Yönetim Planları ve Havza Koruma Eylem Planları Entegre su kaynakları yönetimi açısından Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi “Nehir Havzası Yönetim Planlarının” hazırlanmasını öngörmektedir. Ülke olarak Havza Koruma Eylem Planları ile havzalardaki mevcut durum ortaya konmuş ve havzalardaki kirlilik kaynakları ile mevcut kirlilik durumları tespit edilmiş, kirliliğin giderilmesine yönelik öneriler getirilmiştir. Havza Koruma Eylem Planları Havzanın bütünü ele almakla birlikte, ancak sıcak noktalarda ve içmesuyu alanlarında alt havza değerlendirmesine ağırlık vermekte, daha çok kimyasal ve hidromorfolojik parametreler ve havzanın geneli için gerekli ekolojik yaşam parametrelerini değerlendirmektedir. Kirliliğin izlenmesi ile ilgili çalışmalarda sürekli izleme yer almamakta ve biyolojik ekolojik parametreler ölçülmemektedir. Nehir Havzası Yönetim Planları ile bu eksiklikler tamamlanacak olup, su kütlelerinin belirlenmesi, baskı ve etkilerin tanımlanması sağlanarak, havzalarda sürekli izleme sistemleri kurulacak, biyolojik ve ekolojik parametrelerin de ölçülmesine başlanacaktır. Bu hizmetlerle ilgili yatırım programlarında ödenekler ayrılacak, kirlilik kaynakları kesin olarak belirlenerek çevresel hedeflere ulaşılmasını sağlayan etkin önlemler ekonomik analizler de dikkate alınarak tespit edilecektir. Bu amaçla 2013 yılında Nehir Havza Yönetim Planlarının yapımına başlanılacaktır. Hızlı nüfus artışı, gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetlere paralel olarak içme-kullanma su tüketiminde artış, buna karşı kirlilik nedeniyle içme-kullanma su potansiyelinin gittikçe azalması vb. sorunlar nedeniyle su kalitesi yönetiminin havza bazında ele alınmasını zorunlu 35 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ kılmaktadır. Bakanlığımızca havza bazında entegre koruma planlarının yapılması ve uygulanması prensip olarak benimsenmiştir. Havza bazında entegre koruma planları yapılması yoluyla tüm gelişmelere ve kullanımlara kontrollü bir şekilde yön verilmesi açısından; 25 akarsu havzasında ''Havza Koruma Eylem Planları''nın hazırlanması için havzalarda önceliklendirme çalışması yapılmıştır. Türkiye’deki mevcut 25 havza önceliklendirilmiş ve daha sonra bu çerçevede Havza Koruma Eylem Planları (HKEP) Bakanlığımız Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce hazırlanmaktadır. Havza Koruma Eylem Planı hazırlanması sırasında; havzadaki mevcut yüzey, yeraltı ve kıyı sularının miktarlarının, özelliklerinin ve kirlilik durumunun ve havzadaki kentsel, endüstriyel, tarımsal, ekonomik vb. faaliyetlere bağlı olarak oluşan baskı ve etkilerinin tespit edilmesi, havzada mevcut su kaynaklarının miktarı ve kullanım potansiyeli ile havza bazında tespit edilen kirlilik kaynaklarının ve yüklerinin ayrıntılı olarak incelenmesi, su kalitesi haritalarının oluşturulması, çevresel altyapı durumunun tespit edilmesi, havzanın korunması, kirliliğin azaltılması ve iyileştirilmesi için havzadaki tüm paydaşların katılımı ile kısa, orta ve uzun vadede tedbirlere yönelik çalışmaların plan, program ve önceliklendirmeleri yapılmaktadır. Bu çerçevede, ülkemizde 25 nehir havzasından Meriç-Ergene, Van, Akarçay, Gediz ve Sakarya Havzalarında Havza Koruma Eylem Planları münferit olarak yapılmış, 11 Havzada (Kızılırmak, Büyük Menderes, Yeşilırmak, Susurluk, Marmara, Konya, Küçük Menderes, Seyhan, Burdur, Ceyhan ve Kuzey Ege) Havza Koruma Eylem Planları 2010 yılı sonu itibarı ile tamamlanmıştır. 9 havzada Havza Koruma Eylem Planı ile birlikte münferit olarak yapılan 5 adet HKEP’nın revizyonunun yapılması, içme suyu kaynağı olarak kullanılan Beyşehir Gölü ve Karacaören I-II Baraj Gölleri Havza Koruma Planı ve Özel Hüküm Belirleme Projesi, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda başlatılmıştır. Bu projenin tamamlanmasının ardından Havza Koruma Eylem Planlarının Nehir Havzası Yönetim Planlarına Dönüştürülmesi Projesi 2013 yılında başlayacaktır. Ayrıca, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü koordinasyonunda hazırlanmakta olan Taslak Ulusal Havza Yönetim Stratejisinin (UHYS) Belgesinde de belirtildiği üzere havza yönetimi küresel olarak iklim değişikliğine uyum için çok önemli “her koşulda uygulamaya değer” bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Havza yönetimi hidrolojik rejim üzerindeki potansiyel iklim değişikliği etkileri ile kaynakların çeşitli kullanımları arasında bir bağlantı kurarak, planlayıcıların ve karar vericilerin yatırımları olası iklim etkilerine dayanıklı hale gelecek şekilde belirlemelerine yardımcı olacaktır. Söz konusu Taslak Stratejide belirlenen amaçlardan 7. si “havza yönetimine iklim değişikliğinin muhtemel etkilerinin ve bu etkilere uyumun dâhil edilmesi, uyum ve mücadele mekanizmalarının geliştirilmesi”dir. Bu amacın 3 alt amacı vardır ve amaçlara ulaşmak için izlenecek stratejiler şu şekilde belirtilmiştir. 1. Bilimsel araştırmalar ve modelleme çalışmalarıyla havzalar için iklim değişikliği projeksiyonları geliştirmek ve iklim değişikliğine karşı en hassas havza alanlarını belirlemek. Bu hedefe ulaşmak için izlenecek stratejiler - İklim değişikliği ile ilgili model çalışmalarında üniversiteler ve araştırma kurumlarından destek almak ve ilgili kurumların işbirliği ve katkısını sağlamak. 2. İklim değişikliğinin havzaların su, tarım, mera, orman, korunan alan ve diğer havza alanları ve faaliyetleri üzerindeki olası etkilerini bilimsel araştırmalar ve 36 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ değerlendirme çalışmaları ile belirlemek, uyum ve mücadele stratejilerini geliştirmek ve uygulamaya koymak (2015). Bu hedefe ulaşmak için izlenecek stratejiler - İklim etkilerinin değerlendirilmesi ve uyum stratejilerinin geliştirilmesini bilimsel çalışmalara ve değerlendirmelerine dayalı olarak gerçekleştirmek, bu amaçla üniversiteler ve araştırma kurumları ile işbirliği yapmak. - İklim değişikliği senaryoları dikkate alınarak; iklim değişikliğinin su kaynakları ve korunan alanlar üzerindeki potansiyel etkilerini sürekli değerlendirmek. - Kuraklık strateji belgesini hazırlamak - Kuraklık İzleme Sistemi’ni kurmak, bu sistem içerisinde yer alacak kurumlar arasında eşgüdümü, elde edilecek bilgi ve verilerin paylaşımını güçlendirmek. 3. Havzalardaki orman alanlarındaki yutak kapasitesini artırmak (halen yılda 15,5 milyon ton olan karbon yutak miktarını 2015 yılında 16,7 milyon tona, 2023 yılında 20 milyon tona çıkarmak). Bu hedefe ulaşmak için izlenecek stratejiler - Yapılacak ağaçlandırma ve bozuk orman rehabilitasyonu çalışmaları ile orman alanlarında ağaç servetini, toprak üstü ve toprak altı biokütleyi artırmak, ormancılık planları ve projelerinin değerlendirilmesinde karbon tutumuna katkı değerinin dikkate alınmasını, bu amaçla karbon tutumunun ekonomik değerlendirmesi ile ilgili yöntemleri geliştirmek, bu konuda eğitimler gerçekleştirmektir. 1.4.2.3. Yeraltısularının Korunması Yeraltısuları hidrolojik döngünün en önemli unsurudur. Özellikle sulak alanlar ve kıyı ekosistemleri, başta içme suyu temini olmak üzere su temini yani kısaca doğanın en temel su kaynağıdır. Yeraltı suyunun beslenmesi özellikle kış sezonunda yağışa ve birçok değişkene bağlıdır. Gözlemlere gore düşük yeraltısuyu beslenimi yüksek yeraltısuyu çekimlerinin yanısıra kısmen de olsa iklimdeki değişikliklere bağlıdır (Eckhardt and Ulbrich, 2003). Ayrıca yeraltısuyu beslenme sezonunun kısalması, suyun kar olarak bekleme süresinin azalması gibi nedenlerden dolayı yeraltısuyu seviyesinde düşüşler öngörülmektedir. Kış yağışlarının artması prensip olarak beslenimi artıracağı anlamına gelse de doymuş toprak koşulları nedeniyle infiltrasyon yerine suyun yüzey akışı haline geçmesine neden olacaktır. İklim değişikliği ve hidrolojik döngü için etkin uzun dönem uyum çalışmaları, yeraltısuyu beslenimini koruyan, artıran ve su talebini yöneten ölçümleri kapsamaktadır. Akifer besleniminin yönetimi, gelişmekte olan ülkeler için iyi bir uyum çalışmasıdır. Bunun faydaları; gelecekte su kullanımı için depolama sağlamak, aşırı çekim yapılan akiferlerde yeraltısuyu seviyesinin düşümlerini önlemek, buharlaşma kayıplarını azaltmak tuzlu su girişini önlemek vb. dir. Ancak iklim değişikliği sonucunda beslenimi azalan yeraltısuyu kütleleri sürdürülebilir bir şekilde yönetiliyor bile olsa su çekiminin azaltılmasına ihtiyaç duyabilecektir (EEA, 2007). Ülkemizde yeraltısuları ile ilgili faaliyetler DSİ tarafından 167 sayılı “Yeraltısuları Hakkında Kanun” esaslarına göre sürdürülmektedir. Su kaynaklarının planlanmasına altlık olmak üzere yeraltısuyu kapasitelerini belirlemek için “Hidrojeolojik Etüt Raporları” ve “Revize Hidrojeolojik Etüt Raporları” hazırlanmaktadır. 37 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Maksadı iyi durumda olan yeraltı sularının mevcut durumunun korunması, yeraltı sularının kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi ve bu suların iyileştirilmesi için gerekli esasların belirlenmesi olan “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” hazırlanmış olup 07.04.2012 tarih ve 28257 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik gereğince; Yeraltısuyunun karakterizasyonu Yeraltısuyu kütlelerinin belirlenmesi Yeraltısuyu kütlelerine insan aktivitelerinin etkisinin değerlendirilmesi Yeraltısuyu seviyelerindeki değişikliklerin etkilerinin değerlendirilmesi Yeraltısuyunun miktar ve kalite açısından izlenmesi DSİ tarafından, Risk altında olan yeraltısuyu kütlelerinin belirlenmesi ve İzleme programlarının yapılması DSİ ve SYGM tarafından yapılacaktır. İçme suyu temin edilen akifer ve kaynakların nitelik ve nicelik olarak mevcut durumunun korunması, kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi için koruma alanlarının belirlenmesine ilişkin tebliğ hazırlanmış ve 10.11.2012 tarih ve 28437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup koruma alanları belirlenmektedir. 2011/11 sayılı Yeraltısuyu Kullanım’ına ilişkin eylem genelgesi doğrultusunda, DSİ Bölge Müdürlüklerinde Yeraltısuyu Eylem Planı hazırlanmaktadır. Yeraltısuyu eylem planlarında bölge sınırlarında bulunan havzaların mevcut yeraltısuyu potansiyeli, emniyetli rezervi ve fiili çekimi belirlenmektedir. Her alt havzada içme-kullanma, hayvan sulama, zirai ve sanayi sulama suyu ihtiyaçları ve bunlara daha sonraki yıllar için tahsis edilebilecek su miktarları planlanmaktadır (Örn; Konya Bölge Müdürlüğü tarafından “Yeraltısuyu Eylem Planı” hazırlanmıştır). 1.4.2.4. Hidroelektrik Santral (HES) Potansiyelinin Geliştirilmesi Dünya genelinde sera gazı emisyonlarının büyük bir bölümü fosil yakıt kullanımı kaynaklı enerji üretimi faaliyetleri sonucunda gerçekleşmektedir. Bu durumda iklim değişikliği ile mücadelede en önemli faaliyet yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı olacaktır. Ülkemizdeki yeşil enerji kaynaklarından rüzgar, güneş enerjisiyle karşılaştırıldığında ise hidroelektrik enerji üretimi en ekonomik ve yapılabilirliği teknik açıdan en uygun olanıdır. 2012 Ekim ayı itibarıyla işletmeye açılan 354 adet HES projesinin toplam kurulu gücü 18.811 MW olup, elektrik üretim kapasitesi yılda ortalama 67,077 milyar kWh’tir. Bu 165 milyar kWh teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin yaklaşık % 41'ini oluşturmaktadır. 38 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde 26 Haziran 2003 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren "Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik" hükümlerine göre özel sektörün HES müracaatlarına açılmış olup, her aşamada çalışmalar devam etmektedir. Özel sektör tarafında geliştirilecek projelerin kurulu kapasitesi yaklaşık 33 000 MW’dır. Bu projeler ile birlikte 2023 yılına kadar yaklaşık 48.000 MW kurulu kapasiteye ulaşılması planlanmakta olup teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin tamamının değerlendirilmesi hedeflenmektedir. 1.4.2.5. Su Yapıları İşletme Çalışmaları Su yapıları işletme çalışmaları; değişen iklim durumlarına uyum hususunda neler yapılabileceği esasına dayanmaktadır. Artan kapasite (örneğin, baraj, yapısal sel önleme sistemlerinin inşası, sulama alanlarının artırılması) mevcut yapılar ve sistemler için işletme kurallarını değiştirme, arz ve talep yönetimi, farkındalık sağlanması, bilgilendirme, eğitim ve katılımcı yönetimin oluşturulması uyum hususunda yapılan işletme çalışmalarını oluşturmaktadır. İşletme Hidrolojisi Giderek artan sulama, enerji ve içme suyu ihtiyacı, sınırlı olan su kaynaklarının daha planlı olarak kullanılması her geçen gün daha da önem arz etmektedir. Bu da işletme hidrolojisinin rezervuar işletmelerine doğru olarak uygulanması ile mümkündür. Ülkemizde, işletmeye açılmış bütün rezervuarların hidrolojik olarak işletilmesi ile ilgili olarak, paydaşların talepleri maksimum düzeyde karşılanacak şekilde yıllık plan ve işletme programları hazırlanmakta, ilgili şirket ve kurumlara gönderilmekte ve yıl boyunca günlük olarak takibi yapılmaktadır. İşletmedeki HES’ler Enerji üretimi amacıyla tesis edilen hidroelektrik santrallerin enerji ve su değerlerinin izlenmesi, değerlendirilmesi, yorumlanması, enerji üretimi ve enerji verimliliği konularında çalışmalar da, su yapıları işletme konuları içerisinde yer almaktadır. Bu konuda, depolamalı (baraj, göl), nehir tipi ve çevirme yapılı (kanal) işletmedeki HES projelerinde mansaba bırakılacak çevresel akış suyunun (doğal yaşam suyu) (%10) ve su hakları raporlarının izlemesi ve değerlendirilmesi, ayrıca enerji üretimi maksadıyla saptırılan suyun akış güvenliğini bozacak uygulamaların önlenmesi hususunda çalışmalar yapılmaktadır. Sulama Çalışmaları Dünya nüfusuna bağlı olarak artan gıda gereksinimi ancak sürdürülebilir tarım üretiminin artırılması ile karşılanabilir. Gıda ihtiyacının önemli bir kısmı ise sulu tarım alanlarından karşılanmaktadır. Günümüzde sınırlı toprak ve su kaynaklarından, her türlü koşulda, verimli bir biçimde yararlanma, bu kaynakların geliştirilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Sulama tesislerinden beklenen yararın elde edilmesi, etkin bir sulama yönetimi ile sağlanmaktadır. Etkin bir sulama yönetiminin sağlanması ve sürdürülebilmesi; 39 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Tüm faaliyetlerin planlanması, Hazırlanan planının yürütülmesi, Yürütmenin izlenmesi ve Hedeflenen amaçlara ulaşıp ulaşılmadığının değerlendirilmesi ile sağlanabilir. DSİ tarafından işletmeye açılarak bizzat işletilen veya devredilen sulamalarda, suyun daha etkin kullanımı ve etkili bir sulama yönetimi uygulanabilmesi için her yıl “Planlı Su Dağıtımı” çalışması yapılmaktadır. Planlı Su Dağıtımı; Sulama mevsimi öncesi yapılan çalışmalar; çiftçi su taleplerinin toplanması, “Genel Sulama Planlaması”nın hazırlanması, şebekedeki bakım onarım çalışmalarının yapılması, su kullanım protokollerinin yapılması, su dağıtım planlarının hazırlanması. Sulama mevsiminde yapılan çalışmalar; suyun ölçüm yapılarak, “Genel Sulama Planlaması”na uygun olarak dağıtımının sağlanması, sulama hizmetinin izlenmesi, şebekede meydana gelen arızalara müdahale edilerek giderilmesi Sulama mevsimi sonunda yapılan çalışmalar; kanalların boşaltılarak kışa hazırlanması, “Planlı Su Dağıtım Raporları”nın hazırlanması, sulamalara ilişkin değerlendirme raporlarının oluşturulması. Son yıllarda ülkemiz genelinde yaşanan kuraklığın asgari seviyede hissedilmesi için bu çalışmalar daha da önem kazanmıştır. Bu çerçevede bölgesel bazda sulama yönetiminde etkin rol üstlenen Su Kullanıcı Örgütlerle (Sulama Birlikleri, Kooperatifler vb.) toplantılar yapılarak, alınabilecek tedbirler yöre şartlarına uygun olarak ortaya konulmaktadır. Fazla su tüketen bitkilerin ekilmesinin önlenmesi, bitkilerin suyu en fazla ihtiyaç duyduğu dönemler tespit edilerek, bu dönemlerde sulama yapılması ve öncelikle suya en fazla ihtiyaç duyan bitkilerin ihtiyacı karşılanarak, verimde yaşanabilecek kayıpların asgariye indirilmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Ayrıca, su yetersizliği durumunda, sulama alanındaki mevcut sabit tesislere (meyve bahçeleri) öncelikle su verileceği ve sulamanın kesintisiz 24 saat (gece sulaması) sürdürülmesi hususunda çiftçilerin bilinçlendirilmesi çalışmaları da her yıl yapılmaktadır. Sulama Sistemleri Yenileme ve Bakım Onarım Çalışmaları Sulama sistemleri iletim kayıplarının en aza indirilmesi maksadıyla, faydalananlarca yerine getirilmeyen zorunlu bakım onarım faaliyetlerinin yerine getirilmesi için DSİ Sulama Tesisleri Bak-Onar Projesi ve Bak-Onar II Projesi hazırlanmış ve Bakanlık Olur’u ile hayata geçirilmiş ve bu kapsamda yapılan başvurulara ilişkin bakım onarım çalışmalarına başlanmıştır. Bunun yanı sıra yine su iletimindeki kayıpların önlenmesi maksadıyla DSİ tarafından, mevcut durumdaki açık kanallı klasik şebekelerde, kullanıcı katılımlarının sağlanması şartıyla, kapalı sistemlere geçilmesi yönündeki çalışmalar da devam etmektedir. Kuraklık İşletme Çalışmaları Mevcut suyun, sulama alanlarında planlı bir şekilde kullanılması büyük önem arz etmektedir. Buna ilişkin olarak, DSİ Genel Müdürlüğü Bölge Müdürlükleri bazında birçok tedbir alınmakta ve çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. 40 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Öncelikle tüm barajlar için (enerji-içmesuyu-sulama) işletme programları hazırlanmakta ve barajlar bu işletme programına göre işletilmektedir. Ayrıca her sulama için de sulama mevsimi öncesinde “genel sulama planlaması” yapılmaktadır. Bununla birlikte, özellikle su sıkıntısı yaşanacağı öngörülen alanlarda, o alandaki DSİ Bölge Müdürlüğü koordinasyonunda, mülki idareler, belediyeler, sulayıcı örgütler, çiftçi örgütleri ve önder çiftçilerin katılımlarıyla “kuraklık ve alınacak tedbirler” hususunda toplantılar yapılmaktadır. Bu toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda Bölgenin mevcut su durumuna göre birçok tedbir (sadece sabit tesis olan meyve bahçelerine su verilmesi, rotasyonla sulama yapılması, kısıtlı sulama, ikinci ürünün ekilmemesi, az su tüketen bitkilerin ekilmesi, gece sulamaları vb.) alınarak uygulanmaktadır. Yöre çiftçileri mevcut suyun tasarruflu kullanılması konusunda uyarılmaktadır. Aynı doğrultuda, sulama sezonu öncesinde tüm DSİ Bölge Müdürlüklerince, bölgenin hidrolojik envanterlerine göre “Kuraklık Eylem Planı”nın bir parçası olan “Kuraklık İşletme Talimatı” hazırlanmaktadır. DSİ Bölge Müdürlükleri söz konusu talimata uygun olarak, su kaynağının mevcut durumuna göre bir durum analizi yapıp (rezervuar doluluk oranı;≤%40 Kritik, %41-70 Kısıntılı,≥%70 Yeterli) , bir faaliyet planı hazırlamakta ve tüm sulamalarını talimata uygun bir şekilde işletilmesini sağlamaktadır. Etkin sulama yönetiminin sağlanması açısından, kurak periyotlar dışında da DSİ Bölge Müdürlükleri tarafından “Kuraklık İşletme Talimatı” her yıl “Sulama İşletme Talimatı” olarak hazırlanmaktadır. Ayrıca mevcut suyumuzun planlı bir şekilde kullanılması ve sulama sezonuna hazırlıklı girilmesi maksadıyla DSİ tarafından her yılın Mayıs ayı başında sulama barajlarına gelmesi muhtemel su miktarı hesaplanarak sulanması öngörülen alanla karşılaştırılıp, buna göre belirlenen kriterlere (Yeterli-Kısıtlı-Kritik) uygun sulama programları yapılmaktadır. 1.4.2.6. Taşkın Kontrolü ve Yönetimi İklim değişikliğinin taşkınlar üzerindeki olumsuz etkilerinin yanında taşkınların en önemli sebepleri insan kaynaklı etkilerdir. Bu etkiler aşağıdaki biçimde özetlenebilir. • Yerleşim alanlarının gelişigüzel artması neticesinde tabii yapının değişmesi, • İmar sahaları içerisinde, DSİ’nin belirlediği taşkın koruma önlemleri alınmadan, nehir yatakları içinde ve taşkın sahalarında yapılaşma, • Dere yataklarının üzerlerinin kapatılması, binaların dere yatağına yapılması, • Derelerin üzerinde, akış koşullarını bozacak şekilde gelişigüzel inşa edilen köprüler, menfez, baks vb. gibi sanat yapıları, • Dere yataklarında ruhsatlı ve ruhsatsız malzeme alımı sonucunda akış koşullarının bozulması, • Havzada hızlı bir şekilde oluşan yapılaşma neticesinde yüzeysel akışın hızlanması, akış katsayısı ve debinin artması, • Uygun olmayan zirai faaliyetler, • Orman alanlarının yok edilmesi. Bu olumsuz etkilerin giderilmesi amacıyla da taşkın kontrolü ve yönetimi çalışmaları önem kazanmaktadır. 6200 sayılı kanun ile “taşkın suları ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek ve bu tesisleri çalıştırmak, bakım ve onarım dahil olmak üzere işletilmesini sağlamak” görevi DSİ Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. 41 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Taşkınlarla ilgili strateji ve politikaların belirlenmesi ve ilgili mevzuatın ve taşkın yönetim planlarının hazırlanması konusunda ise Su Yönetimi Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir. Bu kapsamda taşkın yönetimi ile ilgili olarak Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce Taşkın Yönetim Planlarının hazırlanması çalışmalarına başlanmış olup, 2013 yılında 3 havzada ( Yeşilırmak, Doğu Karadeniz ve Asi Havzaları) Taşkın Tehlike ve Risk Haritalarını içerecek olan “Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması” projesine başlanması; 2023 yılına kadar ise tüm havzalar için Taşkın Yönetim Planlarının tamamlanması hedeflenmektedir. Ayrıca “Ulusal Taşkın Yönetimi Strateji Planı” hazırlık aşamasında olup 2013 yılında faaliyete geçirilmesi hedeflenmektedir. Taşkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmalar yapısal önlemler içeren projeli çalışmalar ve yapısal önlemler içermeyen çalışmalar olarak ikiye ayrılır. Yapısal Önlemler: Taşkın anında suları taşkın riski taşıyan alandan uzakta tutmaya yönelik akarsu yatağı düzeltme ve düzenlemeleri, taşkın duvarı, sedde, derivasyon kanalı ve şehir yağmursuyu boşaltım sistemleri gibi koruma amaçlı tesisleri içerenler ve ayrıca, yukarı havza ıslahına yönelik dere eksenine dik olarak tek ya da kademeli olarak inşa edilen yapılar (tersip bendi, ıslah sekisi, taban kuşağı v.b) ile sel kapanları ve barajlar gibi suyun akış rejimini düzenleyen tesisleri içeren kontrol yapılarını kapsayan tesisler olarak açıklanabilir. Bu kapsamda, DSİ tarafından bugüne dek, yerleşim yerlerini, tarım arazilerini vd. tesisleri taşkınlardan korumaya yönelik, sedde, sel kapanı, mahmuz, tersip bendi, anroşman taş dolgu, dere yatağı ıslahı, brit, taşkın kanalı gibi 6118 adet taşkından koruma tesisi ve 68 adet taşkından koruma amaçlı baraj inşa edilmiş olup (toplam 6 256 adet tesis), bu sayede, toplam olarak 1 514 102 ha alanın taşkınlardan korunması sağlanabilmiştir. Yapısal Olmayan Önlemler: 1. Hidrometeorolojik ve Meteorolojik Gözlem Çalışmaları MGM ve DSİ tarafından devam edilen hidro-meteorolojik gözlem çalışmalarına ilave olarak, taşkın risk yönetimine yönelik önemli bir parametre olan taşkın tahmini ve erken uyarı konusunda çalışmalara başlanılmıştır. DSİ tarafından “Türkiye-Bulgaristan Sınır Ötesi İşbirliği Bölgesinde Taşkın Tahmini İçin Kapasite Geliştirilmesi ve Taşkın Kontrolü ” Projesi kapsamında, Meriç Nehri’nin Edirne şehir merkezi geçişinde yatak düzenlemesi yapılmış ve 42 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Meriç ve Tunca nehirlerinin Türkiye kısmında kurulan hidrometeorolojik akım-gözlem istasyonlarından ve Bulgaristan eş projesi kapsamında Bulgaristan’da kurulan istasyonlardan gelen verilerden yararlanılarak, taşkın tahmin ve erken uyarı modeli kurulmuş ve böylece taşkın riskleri önceden belirlenmeye başlanılmıştır. 2. Taşkın Yönetim Planları Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde yürütülen ve taşkın yönetim planlarının oluşturulması için ilk adımı teşkil edecek olan “Türkiye’de Taşkın Direktifinin Uygulanması İçin Kapasitenin Geliştirilmesi Projesi” faaliyetlerine 01.08.2012 tarihinde başlanılmıştır. Söz konusu proje ile Batı Karadeniz Havzasında taşkın tehlike haritalarını ve taşkın risk haritalarını içerecek olan taşkın yönetim planı oluşturulacaktır. Bu projede, DSİ Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı paydaş kurumlar olup, projenin 2013 yılı sonuna dek tamamlanması amaçlanmaktadır. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından 3 havza da (Yeşilırmak, Doğu Karadeniz ve Asi Havzaları) taşkın yönetim planlarının oluşturulması için proje teklifinde bulunulmuş olup 2013 yılı içerisinde başlanılması planlanmaktadır. 2023 yılına kadar Ülkemizde bulunan toplam 25 nehir havzasında taşkın yönetim planlarının oluşturulması hedeflenmektedir. 3. Bölge Taşkın Planları DSİ Genel Müdürlüğü’nün taşra ünitelerince, akarsu havzaları esas alınarak ve havzadaki su developmanına yönelik çalışmaların sonuçlandırılma durumuna göre güncelleştirilerek hazırlanan Bölge Taşkın Planları il afet planlarına entegre edilmek üzere ilgili Valiliklere gönderilmektedir. Bölge taşkın planları; Bölge Müdürleri başkanlığında oluşturulan ve görevleri belirlenen taşkın kurulu, DSİ teşkilat birimlerinin görevleri, taşkın öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılacak işler, alarm halinde telsizli arabaların ve telsizlerin bulunacağı yerler, taşkında kullanılacak hazır malzeme yerleri, alarm durumunda görevli personel, taşkın anında gerekli telefon numaraları, taşkında boşaltılacak yerleşim yerlerine yazılacak yazı örneği, yol güzergahı ve mesafe cetvelinden oluşur. Taşkından korunma talimatı gereğince, bölge taşkın planları kapsamında aşağıdaki faaliyetler yürütülür. Taşkın Öncesinde Yapılacak İşler; 1. 2. 3. 4. 5. 6. Rasat istasyonlarının kurulması, Uyarı sistemlerinin kurulması, Rasat ve uyarı istasyonlarında yapılacak işler, Haberleşme sistemlerinin kurulması, Haberleşme sistemlerinin çalıştırılması, Taşkın planlarının hazırlanması, Taşkın Sırasında Yapılacak İşler; 1. Taşkın Tesisi Olsun Olmasın Yapılacak İşler 7269 ve 4373 sayılı Kanunlar taşkın bölgesinde alınacak tedbirler için valilikleri yetkili kılar. O yöredeki DSİ teşkilat biriminin başı, valinin yardımcısı ve teknik danışmanı durumundadır. 2. Taşkın Tesisi Bulunan Yerlerde DSİ’ce Yapılacak İşler Bölge Taşkın Planının Uygulanması, Taşkın Planında Olmayan İşlerin Koordinasyonu ve Uygulaması. 43 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Taşkın Sonrasında Yapılacak İşler; 1. 2. 3. 4. Taşkın zararlarının saptanması, Yapılacak işlerin belirlenmesi, Geçici ve ivedi önlemlerin alınması, Taşkın koruma tesislerindeki zararların saptanması. 4. İmar Planları ile İlgili Taşkın Etütleri DSİ tarafından, belediyeler veya değişik kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen farklı büyüklüklerdeki yerleşim yerlerine ait imar planlarının hazırlık çalışmalarında, talep konusu 1/1000, 2000, 5000 ve daha büyük ölçekli imar haritalarında yer alan sahalar, taşkın durumu ve görev alanı ile ilgili diğer hususlar yönünden etüt edilmekte, etüt çalışmaları sonucu belirlenen hususlar, incelenen harita paftaları üzerinde işaretlenmekte ve bu haritalar, görüş ve öneriler eşliğinde imar planı çalışmalarına altlık oluşturmak üzere talep sahibi ilgili kuruluşlara gönderilmektedir. Bununla beraber, bahsedilen imar planı çalışmaları kapsamında bugüne dek gerçekleştirilen taşkın tehlike alanlarının belirlenmesi çalışmaları, ülkemizde son yıllarda yaşanan taşkınlar ile farklı bir boyut kazanmış olup, bu doğrultuda, DSİ Genel Müdürlüğü’nce, sayısal ortamda model çalışmaları kullanılarak, değişik yinelenmeli debilere karşılık gelen su yüksekliklerinin hesaplanması esasına dayanan taşkın tehlike haritalarının hazırlanması çalışmalarına başlanılmıştır. Bu kapsamda, pilot çalışma olarak, Samsun ilinde Havza ilçesi-Hacıosman deresi, Terme ilçesi-Terme çayı, Ondokuzmayıs ilçesi-10 adet dere ve yan kollarında taşkın tehlike alanlarının belirlenmesi çalışmalarına devam edilmektedir. Benzeri çalışmanın, ileriki aşamada, ülke genelinde diğer havzalarda da uygulanması amaçlanmaktadır. Taşkın tehlike haritalarının hazırlanmasındaki amaç, tespit edilen su yataklarındaki değişik tekerrürlü debilere tekabül eden su derinliği ve su genişliği olarak, taşkın etki sahalarının belirlenmesi ve bu doğrultuda ileriye dönük planlamaların yapılabilmesidir. 5. 4373 Sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu Çerçevesinde Yapılan Çalışmalar 4373 sayılı kanunun ilgili hükümleri uyarınca, ülkemizin birçok yöresinde yer alan yoğun taşkın riski altındaki sahalar Bakanlar Kurulu Kararı alınarak her türlü yapılaşmaya yasak alan olarak ilan edilmiştir. Bu çerçevede 1943 yılından itibaren çıkartılan 32 adet Bakanlar Kurulu Kararı DSİ Genel Müdürlüğü tarafından derlenerek “Taşkından Korunma, Kurutma ve Tabii Afetler İle İlgili Kararnameler” adı altında kitap halinde yayımlanmıştır. 1943-1980 yılları arasında 143 adet akarsu kanun kapsamına alınmıştır. 4373 sayılı kanunu kapsamında kalan akarsular ile ilgili olarak gelen talepler, DSİ tarafından incelenerek, görüş bildirilmekte ayrıca taşkın sahası ilan edilen alanlarda yasaya aykırı uygulamalar olduğunun tespit edilmesi halinde ilgili Valiliğe gereken uyarıda bulunulmaktadır. 6. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair kanun Çerçevesinde Yapılan 7269 sayılı kanunun ilgili hükümleri doğrultusunda, DSİ tarafından etüt edilerek, etüt sonucunda taşkından korunmasının teknik ve ekonomik nedenlerle mühendislik tedbirleri ile sağlanmasının mümkün olmadığı anlaşılan yerleşim sahaları, Afet Bölgesi olarak ilan edilmek 44 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ ve bilahare emniyetli bir yerde yeniden iskan edilmek üzere Afet ve Acil Durum Yönetimi Daire Başkanlığına aktarılmaktadır. Ayrıca, 7269 sayılı kanunun ilgili hükümlerince, taşkın afeti anında taşkın bölgesinde bulunan DSİ ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm makine ve personel ekipmanı, müdahale ve kurtarma ile ilk yardım çalışmalarına destek olmak üzere ilçe veya il merkezlerinde kurulan kriz merkezlerinin emrine verilmektedir. 7. 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu Çerçevesinde Yapılan Çalışmalar 5216 Sayılı Kanunun “r” bendine göre, Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde yer alan derelerin ıslahını yapmak görevi ilgili Büyükşehir Belediye Başkanlıklarına verilmiştir. Bu çerçevede yapılan yeni yasal düzenlemeler ile birlikte 29 Büyükşehir Belediye Başkanlığı sınırlarında yer alan dere ıslah çalışmaları Büyükşehir Belediyelerinin sorumluluğunda yapılmaktadır. Bunlarla birlikte, DSİ ve yeni oluşturulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından mevcut genelgeler (EK 1-4) doğrultusunda taşkınlarla ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Çölleşeme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından da ilgili tüm kurum ve kuruluşlar ile işbirliği yapılarak son yıllarda artan sel ve taşkın zararları ile daha etkili mücadele için Ulusal Sel İle Mücadele Eylem Planı hazırlık çalışmalarına başlanmıştır. DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hidrolojik sınırlara ayrılmış havzalar bazında haritalama çalışmaları tamamlanarak üst havzalar tespit edilmekte, ön etütleri yapılmakta ve raporlar hazırlanarak Ulusal Sel İle Mücadele Eylem Planı aşama aşama gerçekleştirilmektedir. 10. Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları kapsamında “Doğal Afet Yönetiminde Etkinlik” konusunda kurulmuş olan Özel İhtisas Komisyonunda da taşkın konusunda sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir. Taşkın Konusunda Avrupa Birliği Mevzuatına Uyum Çalışmaları: Avrupa Birliği’nin (AB) su yönetimi konusundaki yasal mevzuatı 2000 yılına kadar yürürlüğe sokulan ve ihtiyaç alanlarına göre şekillendirilen Direktifler ile oluşturulmuş ve 2000 yılında çıkartılan 2000/60/AT sayılı AB Su Çerçeve Direktifi ile bir şemsiye altına alınmıştır. Su Çerçeve Direktifinin 1. Maddesinde Direktifin amaçlarından birinin taşkınlar ve kuraklıkların etkilerinin azaltılmasına katkı sağlamak olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte, taşkın yönetimi ile ilgili konular 2007 yılında yürürlüğe giren “2007/60/AT sayılı Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi” ile hüküm altına alınmıştır. Taşkın Direktifinin uygulanması, temel olarak üç aşamalı bir çalışmayı gerektirmektedir. Bunlar; taşkın riski ön değerlendirmesinin yapılması, taşkın zarar ve risk haritalarının hazırlanması ve taşkın risk yönetim planlarının oluşturulmasıdır. Taşkın Direktifi, özellikle taşkın risk yönetim planları ile nehir havzası yönetim planlarının koordinasyonu ve bu planların hazırlanmasında halkın katılımı süreçlerinin koordinasyonu konusunda Su Çerçeve Direktifinin uygulanması ile yakın koordinasyon ve senkronizasyon içerisinde olacaktır. Ayrıca, üye devletler sınıraşan nehir havzalarındaki taşkın risklerinin yönetimi ve değerlendirilmelerini diğer üye devletler hatta Avrupa Birliği dışındaki üçüncü ülkeler ile koordine edecekler ve komşu ülkelerde memba ya da mansapta taşkın risklerini artıracak önlemler almayacaklardır. Taşkınlar tamamıyla önlemeyen doğal olaylardır. Ancak, insan faaliyetleri taşkınların etkisini ve ihtimalini artırmaya katkı sağlamaktadır. Taşkın oluşma riski ve sebep olduğu zararın 45 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ büyüklüğü ve aynı zamanda buna maruz kalanların sağlık, sosyal ve ekonomik durumlarına olan etkisi, gelecekte iklim değişikliğinin de katkısı ile (daha yoğun yağış ve artan deniz seviyelerine sebep olması dolayısıyla) daha da artacaktır. Taşkın risklerinin yönetimi iklim değişikliğine uyumun önemli bir bileşenidir. Dolayısıyla, Taşkın Direktifi üye devletlerin, özel ihtiyaçlarına bağlı olarak (Madde 4) ön taşkın risk değerlendirmesi ile Madde 14.1 ve 14.3’te atıfta bulunulan ön taşkın risk değerlendirmesi ve taşkın risk yönetim planlarının gözden geçirilmesi kapsamında iklim değişikliğini hesaba katmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede, ülkemizde AB Taşkın Direktifinin ülkemiz mevzuatına aktarılması, Direktif konusunda çalışan kurum ve kuruluşların farkındalığının artırılmasına yönelik yapılan faaliyetler ile Direktif yaklaşımı esas alınarak gerçekleştirilen çalışmalar aşağıda özetlenmiştir. 1. Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi TAIEX Çalıştayı: 08-09 Aralık 2009 tarihinde Ankara’da mülga Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nden katılan taşkın konusunda çalışan toplam 120 personele, AB Taşkın Direktifi ve Direktifin üye devletlerde uygulanmasına yönelik örnekler 5 yabancı uzman tarafından aktarılmıştır. 2. Türkiye-Bulgaristan Sınırötesi İşbirliği Bölgesinde Taşkın Tahmini İçin Kapasite Geliştirilmesi Ve Taşkın Kontrolü Projesi: DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen Türkiye-Bulgaristan Sınırötesi İşbirliği Programı altında desteklenen proje teknik yardım, inşaat, kontrollük ve malzeme temini olmak üzere 4 bileşenden oluşmaktadır. Proje kapsamında; a. Türkiye ve Bulgaristan sınırındaki nehirlerde, Bulgaristan tarafının kuracağı taşkın tahmini ve erken uyarı sistemi ile koordineli bir şekilde çalışacak bir taşkın tahmin sistemi kurulmuş, b. Kurulan taşkın tahmin sistemi için Meriç ve Tunca nehirlerinde 4 adet (Su Akacağı, Değirmenyanı, Kirişhane ve Kapıkule) tam otomatik hidrometeorolojik istasyon tesis edilmiş, c. Meriç Nehri’nin Edirne şehir merkezinde kalan ve kendi sınırlarımız içerisinde yer alan yaklaşık 7.5 km’lik kısımda nehir yatağı düzenlemesi yapılmış, d. Edirne şehir merkezi içerisinde Meriç ve Tunca nehirleri arasında yaklaşık 1275 m uzunluğunda ve 20 metre genişliğinde bir bağlantı kanalı açılmıştır. 3. Türkiye’de Taşkın Direktifinin Uygulanması için Kapasitenin Geliştirilmesi Projesi: Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde, DSİ Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ile birlikte yürütülen proje 1 Ağustos 2012 tarihinde başlamış olup, 2 yıl sürecek olan bir eşleştirme projesidir. Proje kapsamında; a. Taşkın Direktifinin ülkemiz mevzuatına aktarılmasına ilişkin alternatiflerin belirlenmesi, b. Direktif esaslarının (Taşkın Ön Risk Değerlendirmesi, Taşkın Tehlike Haritaları, Taşkın Risk Haritaları, Taşkın Risk Yönetim Planı hazırlanması) pilot havza olan Batı Karadeniz Nehir Havzasında uygulanması ve c. Direktifin ülkemiz genelinde tüm nehir havzalarına uygulanabilmesi için gerekli yol haritasını gösteren ve belli bir takvimi içeren Ulusal Uygulama Planı’nın hazırlanması çalışmaları gerçekleştirilecektir. 46 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 1.4.2.7. Kuraklık Yönetimi Kuraklık, etkilediği bölgedeki hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkiler bırakan, yavaş gelişen önemli bir doğal afettir. Kuraklığın önemli özellikleri ise şu şekilde sıralanabilir: Başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu Kümülatif artması Aynı anda birden fazla kaynağa etkisi Ekonomik boyutunun yüksek olması Bu hassas özellikleri nedeniyle kuraklığın izlenmesi ve yönetimi konusu oldukça önem taşımaktadır. Kuraklığın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Ancak, alınacak önlemler sayesinde kuraklığın olumsuz etkilerini en aza indirebiliriz. Diğer bir deyişle, suyun arz ve talebindeki dengeyi çok iyi kurarak kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak mümkün olabilir. Kuraklıkla mücadelede en etkili yöntemlerden biri, kuşkusuz su kaynaklarının planlanması ve akılcı kullanımıdır. Son yıllarda bu amaçla, su kaynakları kullanımının ve tüketiminin planlanmasında eldeki su kaynaklarının kalitelerini ve kalıcılıklarını da gözeten öncelikli bütüncül (holistik) modeller aranmaya ve uygulanmaya başlamıştır. Ülkemizde de giderek yaygınlaşan bu yaklaşımın temel zorluklarından biri, yetki ve sorumlulukların dağınıklığı, bir diğeri ise, kuraklığın çoğunlukla bölgesel niteliğine karşın, su yönetiminin, arz ve talep koşullarının daha yerel nitelik taşımasıdır. Bu son koşul, ülkemiz gibi geniş, engebeli, topografya, iklim, bitki örtüsü ve toprak özellikleri gibi fiziksel karakteristiklerinin yanı sıra; nüfus yoğunluğu, eğitim düzeyi, tüketim alışkanlıkları, kentleşme oranları gibi toplumsal yapıları da çok değişken olan coğrafyalarda merkezden su planlaması yapmanın başlıca zorluklarından biridir. Oysa merkezden planlama yapılması, suyun birden çok alanda veya birçok kez değerlendirileceği havzalarda su kıtlığının en hafif oranda hissedilmesinin yanı sıra, toplumsal barışın korunması açısından da yaşamsal önemdedir. Öte yandan suyu üreten (depolayan, saklayan, yer altından çıkaran) birimlerle, tüketen kuruluşlar arasındaki uyuşmazlıklar, kimi zaman kuraklık olgusunun daha yoğun hissedilmesine yol açabilmektedir. Bir su kaynağından, su ürünleri üretiminde, ya da peyzaj değerleri geliştirmek için yararlanıldığında, bu tür kullanımlar diğer amaçları engellemeyecektir. Ancak kuraklık ve taşkınlar gibi olumsuzluklar, diğerlerinin yanı sıra, sudan bu amaçlarla yararlanmayı da sınırlayabilmektedir. Kuraklığın kronik bir sorun haline gelmesini önlemek için, sürekli artan su talebini yönetmek, bütün sektörlerde verimliliği artırmak, entegre havza yönetimi yaklaşımını hayata geçirmek gerekir (WWF, 2008). Ülkemizde “Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı” çerçevesinde kurumların sorumlu olduğu alanlarla ilgili tedbirler ve önceliklere ilişkin gerçekleştirilen faaliyetlerin belirlenmesi önemli bir adım olmuştur (Kadıoğlu, 2012). Havza bazında kuraklık yönetim planlarının hazırlanması ve bu planların uygulamasının takip edilmesi, kuraklık konusunda strateji ve politikaların belirlenmesi ve ilgili mevzuatın hazırlanması Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında yer almaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda tüm sektörlerdeki su yönetimini kapsayacak olan “Kuraklık Yönetim Planlarının” hazırlanmasına 2013 yılında başlanacak olup; 2015 yılına kadar 4 havza için, 2019 yılına kadar 12 havza için ve 2023 yılına kadar 25 havza için tamamlanması hedeflenmektedir. 47 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Bu çalışma kapsamında araştırma ve uygulamaya yönelik olarak örnek olması amacıyla, son yıllarda kuraklığın etkilerinin en şiddetli yaşandığı Konya ve Akarçay Kapalı Havzaları pilot bölge olarak seçilmiştir. Hazırlanacak bu planlar sayesinde; suyun optimum şekilde kullanımı, kuraklık öncesi ve sonrasına yönelik alınan önlemlerin planlı olarak uygulanması için bire bir uygulamaya yönelik planlar oluşturulmuş olacak, ülkemizde gelecekte daha şiddetli yaşanması muhtemel olacak kuraklığın etkilerinin azaltılması, kamu, halk, su kullanıcıları, çiftçilerin bilinçlendirilmesi gibi sosyo-ekonomik hayatın kuraklık dönemindeki su kısıntısından minimum düzeyde etkilenmesi sağlanmış olacaktır. 1.4.2.8. Çölleşme ile Mücadele, Erozyon ve Rüsubat Kontrolü Çalışmaları Ülke topraklarının, %90′ı su erozyonu, %1′i rüzgâr erozyonu ve %9'u da diğer etkenlere maruz kalmaktadır. Türkiye’de tarım alanlarının % 59’unda, Orman alanlarının % 54’ünde ve Mera alanlarının % 64’ünde orta ve şiddetli erozyon mevcuttur. Türkiye'de her yıl, tüm ülke yüzeyinden yaklaşık 220 milyon ton verimli üst toprak ve bu verimli üst toprağa bağlı olarak da 90 milyon ton bitki besin maddesi erozyonla kaybedilmektedir. Ülkemizde erozyonla kaybedilen bir başka değer ise hayatın temel kaynağı olan sudur. Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m3 yağış depolanamamaktadır. Bakanlığımız bünyesinde toprağın korunması, tabii kaynakların geliştirilmesi, çölleşme ve erozyonla mücadele edilmesi, çığ, heyelan ve sel kontrolü faaliyetleriyle ilgili politika ve stratejiler belirlemek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlanmak" gayesiyle 2011 yılında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü (ÇEM) kurulmuştur Ülke genelinde erozyona maruz bütün alanlarda etkin bir erozyonla mücadele gayesiyle ilgili kurum ve kuruluşların katılımlarıyla çalışmalarına başlanılan Ulusal Erozyonla Mücadele Eylem Planı (2013-2017) tamamlanmıştır. Yapılan çalışmaların izlenmesi, veri arşivi oluşturulması için ''Erozyon İzleme Sistemi'' oluşturulmaktadır. Havzalar itibariyle erozyon haritaları hazırlanmış olup sistemin kontrol ve test çalışmaları devam etmektedir. Su havzalarının en önemli sorunlarının başında erozyon gelmektedir. Ülkemizde erozyon durumunu ortaya koymak, erozyon kontrol çalışmalarında öncelikli alanları belirlemek ve erozyonla mücadelede etkinliği artırmak gayeleriyle havzalar itibariyle erozyon risk haritaları hazırlanmakta ve veri arşivi oluşturulmaktadır. 48 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik çalışmaların sürekliliğini sağlamak ve etkinliğini artırmak bakımından erozyonun kontrolüne dolayısıyla akarsu ve yan derelerde özellikle yatak hareketlerinden oluşan sediment taşınımının sınırlandırılması konusunda çalışmaların yapılması gereklidir. Erozyon ve rüsubat kontrolü çalışmaları ile barajlar ve göletler gibi su toplama yapılarının sedimentle dolması engellenmekte, böylece bu yapıların işletme ömürlerinin uzatılmasına katkı sağlanmaktadır. Bu çalışmaların dışında ağaçlandırma faaliyetlerinin de ayrı bir önemi bulunmaktadır. Ağaçlandırma faaliyetleri ile yüzey erozyonunun önüne geçilerek baraj ve gölet rezervuarlarının sedimentle dolması engellenmektedir. Akarsuların yukarı havzalarından mansaba taşınan sediment, rezervuarların su depolama kapasitesini azaltmanın yanında, verimli tarım arazilerinde birikerek arazide verim düşüklüğüne neden olmakta, arazinin değerini düşürmekte, toprağın infiltrasyon hızını azaltmakta, akarsu yatağını yükselterek ve taşkın tesislerini doldurarak taşkın riskini artırmaktadır. Bunun yanında taşkın tesislerinin işlevini aksatmakta, su alma yapılarının girişini tıkama, sulama ve drenaj kanallarının kapasitesini azaltarak işletme ve bakım masraflarını artırmakta ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyerek suları ve çevreyi kirletmekte, içme ve kullanma sularında arıtma giderlerini artırmakta, doğal göllerin dolmasına, rekreasyonel özelliklerinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu konunun çözümü için ilgili Bakanlıklar arası koordinasyon sağlanarak havza bazında bütüncül koruma çalışmalarının ve su hasatına yönelik uygulamaların acilen yapılması sağlanmalıdır. Ayrıca enerji tesislerinin hidroelektrik santrallerinde türbinlenecek olan suların, boyutu 0.20.3 mm’ den büyük katı maddelerden arındırılmış olması gerekmektedir. Daha büyük parçalar türbin çarklarında aşınmalara neden olmakta ve santralin işlevini aksatmaktadır. Türkiye’de 2012 yılı itibariyle 741 adet içme suyu, sulama, enerji, taşkın koruma ve rekreasyon amaçlı depolamalı tesis işletme halinde olup büyük yatırımlar yapılarak inşa edilen bu yapıların bir kısmı akarsuların taşıdığı sediment nedeniyle, planlanan ekonomik ömürleri daha kısa sürede dolmakta ve işlevlerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Can ve mal kayıplarını önlemek, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik çalışmaların devamlılığını sağlamak ve etkinliğini arttırmak yönünden, erozyonun kontrolünü ve dolayısıyla akarsu ve yan derelerde sediment hareketinin sınırlandırılmasında zorunluluk bulunmaktadır. Yukarı havzada alınacak erozyon ve sediment kontrol önlemleri mansapta yapılacak su yapılarının sigortasıdır. Dolayısıyla su yapılarının erozyon ve sediment zararlarından korunmasına ve işlevlerinin devamlılığına yönelik yapılan mecra (tersip bendi, ıslah sekisi, taban kuşağı, eşik) ve yamaç arazi (ağaçlandırma, teraslama) ıslah önlemleri hayati öneme sahiptir. Ayrıca yukarı havza mecra ıslah önlemleri küresel ısınma ile artması beklenen sel ve taşkınların önlenmesi, zararlarının azaltılması ve mansap taşkın tesislerinin fonksiyonel olması bakımından oldukça önemlidir. DSİ tarafından 2003 yılından itibaren özellikle enerji üretimi maksatlı baraj havzaları başta olmak üzere; baraj ve göletlerin su toplama havzalarındaki daha büyük sahaların ağaçlandırılması çalışmalarına yeni bir ivme kazandırılmıştır. Bu çerçevede 2003-2011 yılları arasında 27 500 hektar sahada ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapılmış ve 37 300 000 adet fidan dikimi gerçekleştirilmiştir. 11.01.2012 tarihinde DSİ ile OGM arasında 49 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ imzalanan protokol uyarınca söz konusu havzalarda OGM’nin ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapması uygun görülmüştür. Çölleşme ve Erozyonla ile Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından BM Çölleşme İle Mücadele Sözleşmesi kapsamında ülkelerce hazırlanması istenen “Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programı” ülkemiz tarafından hazırlanmış ve 9 Mart 2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ulusal Çölleşme ile Mücadele Eylem Planı (UEP), ÇEM tarafından hazırlanan bir proje kapsamında FAO ve GEF ile işbirliği yapılarak 2013 yılında yenilenecektir. Ülkemizde rüzgar erozyonundan etkilenen bölgelerin başında Konya havzası Karapınar Bölgesi gelmektedir. Konya Karapınar Havzasında rüzgar hareketi sonucu oluşan toprak kayıplarını azaltmak amacıyla bölgede çok önemli çalışmalar yapılmış ve halen de devam etmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) Tarımsal Araştırmalar ve Politikaları Genel Müdürlüğüne Bağlı Konya Toprak Su ve Çölleşme ile Mücadele Araştırma İstasyonu Müdürlüğü; Karapınarda yer alan araştırma merkezi ile 103 bin ha olan alanda rüzgar erozyonuyla ilgili proje geliştirme çalışmalarına devam etmektedir. Son dönemde Orman ve Su işleri Bakanlığı ve GTHB arasında su, bitki ve hayvan gibi doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin belirlenmesi, korunması, geliştirilmesi, planlaması amaçlı bir ikili işbirliği antlaşması imzalanmıştır. 1.4.2.9. Su Tasarrufu Suyun Fiyatlandırılması Suyun gerçekçi fiyatlandırılması oldukça önem arz eden bir konudur. Öncelikle her insanın yeterli ve uygun kalitede suya ulaşma hakkının insan hakkı olduğu esas kabul edilmelidir. Bu yüzden suyun gerçekçi fiyatlandırılması yapılırken sosyal boyutu başta olmak üzere hukuki, çevresel ve ekonomik tüm bileşenlerini dikkate alan bir yöntem izlenmelidir. Fiyatlandırmada esas alınacak kriterler önemlidir. Su fiyatlandırmaları talep odaklı olabileceği gibi, ekosisteme verilen zarar göz önüne alınarak ya da birim sudan elde edilecek getiri esasına göre ya da amacına (içme suyu, enerji, sulama) göre de fiyatlandırılabilinir. Bu yüzden gerçekçi bir fiyatlandırma yapılırken esas alınacak yöntemler net olarak belirlenmelidir. Türkiyede suyun fiyatlandırılması konusunda su sektöründe farklı uygulamalar yapılmaktadır. İçme ve kullanma suyunda fiyatlandırma, projeyi gerçekleştiren kuruluşlar tarafından değil suyun kullanıma geçişinde rol oynayan hizmet birimleri (belediye) tarafından yapılmaktadır. 3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ile su satışı hizmetleri ile ilgili tarifelerin hangi kriterlere göre tespit edileceği ve bu şekilde tespit edilme bedellerinin hangi usul ve esaslara göre tahsil edileceğini ve teknik standartları belirlemek Belediyelerin yetkilerinde olup bu kapsamda yönetmelikler çıkarmakta ve bunu uygulamaktadır. İlgili belediyeler tarafından çıkarılan bu yönetmelikler örneğin İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü hizmet sınırları içerisinde bulunan ibadethaneler, halk çeşmeleri ile mezarlıklar içerisindeki çeşmelerin su ve atık su bedelleri İdare tarafından karşılanır, halk çeşmelerinin tesisi İdare tarafından yapılır, mezarlıklar içerisinde yeni açılacak çeşmeler için İdareden görüş alınır ve lüzum görüldüğünde çeşmenin açılmasına izin verilmektedir. Su Kanunu taslağında; DSİ tarafından su tahsis belgesi düzenlenmek suretiyle su tahsis edilenlerden, tahsis edilen suyun metreküpü üzerinden yönetim hizmetleri ücreti alınır hükmü yer almaktadır. 50 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Enerji projelerinde su kullanımı için, Su Kullanım Hakkı Anlaşması’na bağlı olarak projeden projeye değişmekle beraber en fazla katkı payı esasına dayanan bir fiyatlandırma yapılmaktadır. DSİ’ce işletilen sulama tesislerinde uygulanan işletme ve bakım ücret tarifeleri, 6200 sayılı “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” un 28. ve 29. maddeleri uyarınca hazırlanmaktadır. DSİ’ce hazırlanan tarife taslağı Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcilerinden oluşan komisyonca incelendikten sonra, Bakanlar Kuruluna gönderilmekte ve Bakanlar Kurulunca onaylanmasını müteakip Resmi Gazete’de ilan edilerek yürürlüğe girmektedir. Sulama birliklerince işletilen sulama tesislerinde uygulanacak su kulanım hizmet bedeli tarifeleri 6172 sayılı “Sulama Birlikleri Kanunu”nda belirtildiği gibi belirlenmektedir. Söz konusu Kanunun 6 ncı maddesinin 15 inci fıkrasının (ı) bendinde, sulama birliği meclisince su kullanım hizmet bedelinin Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan yılı sulama ve kurutma tesisleri işletme ve bakım ücret tarifelerinde dekar başına tespit edilen en düşük ücret tarifesinden aşağı olmamak üzere belirleneceği hükmü yer almaktadır. Bu durumda söz konusu hüküm uyarınca, sulama birliklerinin su kullanım hizmet bedelini tespit ederken ölçü olarak alacakları tarifeler DSİ’ce belirlenmekte ve Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulmaktadır. Söz konusu tarifeler, 6172 sayılı kanun gereğince sulama birliklerinin kendi meclislerinde belirleyecekleri ve uygulayacakları ücretlerin tespitinde eşik değer olarak kullanılacak olan değerleri içermektedir. Sulama ücretlerinin belirlenmesinde; sulamanın şekli (cazibe veya pompaj), tesisin bulunduğu yer (bölgesel olarak), tesisin gelişme durumu, bitki su tüketimi, sulanan bitki çeşitleri ve üretim değerleri gibi sosyal ve ekonomik kriterler dikkate alınmaktadır. Sulama ücretleri bitki çeşitlerine göre belirlenmektedir. Ücretler sulama sayısına bakılmaksızın, sulanan parsel sahibine, kiracı veya ortakçıya (gerçek kişiler, kamu hukuku ve özel hukuk tüzel kişilikleri dahil) uygulanmaktadır. Suyun metreküp olarak ölçülebildiği sulama şebekelerinde metreküp su ücreti uygulanabilmektedir. Ayrıca, sulama sayısı ve sulama süresine göre tarife uygulanan sulama tesisleri de bulunmaktadır. Suyun Yeniden Kullanımı Tabii su kaynaklarının korunması ve çevre kirlenmesinin önlenmesi yönünden suların geri kazanılarak tekrar kullanılması ülkemizde ve diğer ülkelerde giderek yaygınlaşmaktadır. Artan su talebi, yükselen alternatif tabii su kaynakları fiyatları ve gelişen geri kazanma teknolojileri atıksuların tekrar kullanılmasını hem çevre ve hem de kaynakların ekonomik kullanımı yönünden cazip hale getirmektedir. Suların tekrar kullanımı su kaynakları sınırlı veya alternatif su kaynaklarının pahalı olduğu ülkelerde veya bölgelerde daha yaygındır. İlerleyen geri kazanma teknolojileri artan su talebi ve gittikçe azalan ve dolayısıyla daha pahalı hale gelen doğal su kaynakları sebebiyle suların tekrar kullanımı giderek daha önem kazanan bir konu haline gelmiştir. Geri kazanma ve tekrar kullanım maliyeti geri kazanma ile arıtılmış atıksuların taşınması, depolanması ve dağıtılması maliyetlerini de ihtiva eder. Kirlenme kontrolu maksadıyla yapılan ikinci kademe arıtmanın maliyeti 0.47 $ /m3 olurken, geri kazanma ve yeniden kullanım halinde maliyet 0.030.65 $ /m3 arasında değişmektedir (TBMM, 2008). Arıtılmış atıksuların tekrar kullanım alanları önem sırasına göre aşağıdaki gibi sıralanabilir: Sulama suyu olarak, Sanayi suyu (soğutma ve proses suyu olarak), 51 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Yeraltı sularının suni beslenmesi, Meskun bölge içerisinde tekrar kullanım (çift dağıtım sistemleri), Rekreasyon alanlarının oluşturulması, Diğer kullanımlar (inşaat, tuzlu su girişiminin önlenmesi, içme suyu gibi). Kaçak ve Kayıpların Kontrol Altına Alınması Su kaynaklarının etkin kullanımı ve su tasarrufunun başında öncelikle mevcut sistemdeki kaçak ve kayıpların azaltılması ve kontrol altına alınması gelmektedir. Su kayıpları baraj ve sulama sistemlerindeki buharlaşma, içmesuyu şebeklerindeki ve sulama kanallarındaki kayıplar ile tarım alanlarında; derine sızma, buharlaşma, suyun tarlaya doğru uygulanamaması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. 9. Kalkınma Planı’nda “Mevcut su sağlama tesislerinde kayıp ve kaçaklar azaltılarak ülke su kaynaklarının etkin kullanılması sağlanacaktır” ifadesi yer almaktadır. Açık sulama şebekelerinin hakim olduğu alanlarda iletim ve dağıtım randımanı %80-90, su uygulama randımanı %50-60 dolayında gerçekleşmektedir. Eski ve iptidai durumda bulunan şebekelerin yenilenmesi şarttır. İletim kanallarındaki kayıpların azaltılması için düzenli olarak bakım-onarımlarının yapılması gerekmektedir. Son yıllarda geliştirilen sulama projelerinde yağmurlama sulama, damla sulama gibi modern sulama teknikleri kullanılmaktadır (TBMM, 2008). Modern sulamanın yaygınlaştırılmasını sağlamak amacı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından bir taraftan hibe destekleri ve diğer taraftan çiftçi ve su kullanıcı örgütleri ile ortaklaşa çalışmaların yapılması gerekmektedir. Yeraltısuyu rezervuarından çekilebilecek su miktarının kontrolü için kuyulara ölçü sistemi takılması ile ilgili; 6111 sayılı Kanun ile 167 sayılı Kanuna ilave edilen Geçici 2 inci maddede belirtilen ölçüm sistemlerine ilişkin “DSİ Yeraltısuyu Ölçüm Sistemleri Yönetmeliği 07.06.2011 tarih ve 27957 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup bu yönetmelik ile yeraltısuyunun etkin, verimli, tasarruflu ve sürdürülebilir kullanımı için, kullanma belgesinde belirtilen tahsis miktarından fazlasının çekilmesinin önlenmesi amacı ile kuyulara takılacak olan su sayacı, elektrik sayacı ve diğer ölçüm sistemlerinin çeşitleri, özellikleri ve denetimine ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu kapsamda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca uygulanmakta olan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programında ön ödemeli kartlı su sayaçlarına da hibe desteği verilmektedir. Belediyeler tarafından şehirlerin uzun vadeli içmesuyu ihtiyacının karşılanmasına yönelik su kaynağından temin edilen su miktarı ile bu suyun içmesuyu tesisleri yardımıyla suyun son kullanıcıya iletilmesi ile birlikte son kullanıcı tarafından bu su tüketilmektedir. Tüketilen su miktarı ile üretilen su miktarı arasındaki fark kayıp olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde her ne kadar teknolojik yenilikler takip edilse de bu miktarın % 0 olması neredeyse imkânsızdır. Bunda tabii boruların çoğu toprağın altında gömülü ve işletilmesinde görüş alanı dışında olduklarından bu mümkün olamamaktadır. Sızıntı ve patlamaların birçok nedeni vardır ve herhangi bir su dağıtım sisteminde belirli bir seviyede kayıp her zaman mevcut olacaktır. Bu su kaybı birçok etkene bağlı olmakla birlikte bunları 2 kısma ayırabiliriz. 1. Gerçek kayıplar veya fiziki kayıplar; İletim ve/veya şebeke hatlarında patlamalar Boru ve teçhizatta belirsiz kaçaklar Servis depolarında kaçak (sızıntı) ve taşmalar 52 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 2. Görünen kayıplar; İletim ve/veya şebeke hatlarında bağlantı ve/veya kaynak hataları (imalat hataları) Su Sayaçlarında üretim hataları Kullanıcı sayaç hataları İzinsiz kullanım (yasadışı bağlantılar ve kullanımlar) olarak tanımlanmaktadır. Şehir içmesuyu şebekelerindeki kayıp kaçak oranları bazı illerde % 50 – 60’a kadar varmaktadır. Kaçak kullanımın önüne geçilmesi hususunda belediyelerin alması gereken tedbirlerin yanında şebekelerin acilen yenilenerek bu kayıplarının en aza indirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Merkezi Denetim ve Bilgi Toplama Sistemi anlamına gelen ve kaynakların daha verimli ve etkin kullanımını sağlayan SCADA sisteminin bütün illerde uygulanmasıyla su kayıpları büyük ölçüde azalacaktır (TBMM, 2008). Yağmur Suyu Hasadı Yağmur suyu hasadı sadece kırsal alanlarda, suya erişimin mümkün olamadığı zamanlar için önerilen bir yöntem olmaktan çok ötedir. Yaklaşık 15 yıldır gelişmiş pek çok ülkede, örneğin İngiltere ve Avustralya’da yağmur suyunu toplama ve depolama sistemine sahip evler inşa edilmektedir. Yağmur suyu, bu sistemlerde sadece çatıdan değil, evlerin etrafındaki tüm geçirgen yüzeylerden toplanmaktadır. Avustralya’da yeni yapılan her binada bu sistemin olması zorunludur. Toplanan ve depolanan bu sular bahçe sulamak gibi gündelik amaçlar için kullanılmaktadır. Ülkemizde de bu sistemlerin kullanılabilmesi için gerekli teknik altyapının oluşturulması, finansal desteğin sağlanması ve hukuksal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir (TBMM, 2008). Ankara Üniversitesi Su Yönetimi Enstitüsü tarafından, su kaynaklarının miktar ve kalite açısından çok sıkıntılı olan Gölbaşı Bölgesinde mevcut su kaynaklarının sulamada ve evsel tüketimde etkin kullanımının sağlanması ve çatı su hasadı ile yağmur suyundan yararlanılması amacıyla “Ankara-Gölbaşı Bölgesinde etkin Su Kullanımı ve Yağmur Suyu Hasadı ile İklim Değişikliğine Adaptasyonun Sağlanması Projesi”ni Birleşmiş Milletler Kalkınnma Programı (UNDP) desteği ile gerçekleştirecektir. Proje süresi bir yıl olup proje çalışmalarına 1.10.2012 tarihinde başlanmıştır. 1.4.2.10. Kapasite Geliştirme ve Ar-Ge Çalışmaları Bilindiği üzere iklim değişikliği küresel ölçekte etkileri olan ve yalnızca bir çevre sorunu olarak değil; bir kalkınma sorunu olarak değerlendirilen bir konudur. Ülkemizin iklim değişikliğinin etkilerinin yoğun hissedileceği Doğu Akdeniz Havzasında yer alması nedeniyle, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden, ülkemiz yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edilmektedir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı yürütülecek olan uyum çalışmalarına gereksinim duyulmaktadır. Öte yandan, iklim değişikliğine bağlı olarak su döngüsünün değişmesinin, başta su kaynakları olmak üzere tarım ve gıda güvenliği, halk sağlığı, kara ve deniz ekosistemleri ile kıyı bölgeleri, meteoroloji karakterli afetleri olumsuz etkileyeceği öngörülmektedir. Bu çerçevede öncelikli olarak su kaynaklarına ilişkin çalışmalar yürütülmesi; su kaynaklarımızın iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden asgari seviyede etkilenmesi için beklenen etkilerin anlaşılması sektörel ve bölgesel etkilenebilirlik çalışmalarının tamamlanmasının akabinde de bu etkilere yönelik uyum faaliyetlerinin planlanması gerekmektedir. 53 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ve uyum çalışmaları kapsamında Bakanlığımız bünyesindeki kurumlar tarafından çeşitli proje çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi (MDG-F 1680) içinde yer alan “Seyhan Havzasında İklim Değişikliğine Topluma Dayalı Uyum Hibe Programı” kapsamında, DSİ VI. ve XII. Bölge Müdürlükleri tarafından ortaklaşa hazırlanan “İklim Değişikliğine Uyum Çerçevesinde Seyhan Havzası Yüzey Suyu Kaynakları Potansiyelinin Saptanması, Taşkın Risklerinin Belirlenmesi ve İdare Edilmesine Yönelik Su Yönetim Politikalarının Geliştirilmesi” projesi 2010 yılında tamamlanmıştır. DSİ tarafından 25 akarsu havzasını kapsayacak biçimde dünyada gözlenen ve beklenen iklim değişiminin Türkiye’nin hidrolojisi ve su kaynakları (su bütçesi) üzerindeki olası etkisinin ve meydana gelebilecek taşkın ve kuraklık felaketlerinin detaylı biçimde belirlenmesi amacıyla 2015 yılı sonunda tamamlanması planlanan “İklim Değişiminin Türkiye’nin Su Kaynaklarına Etkisinin Modellenmesi” projesi 2012 Ek Yatırım Programı’na alınmıştır. İhale sürecinde olan bu çalışma neticesinde gelecekteki akarsu akımlarındaki ve havza yüzey suyu potansiyelindeki değişime bağlı olarak içme-kullanma suyu, sulama ve enerji talebinin ne şekilde etkileneceği saptanabilecektir. Bu sonuçlara bağlı olarak, Türkiye’de iklim değişimi nedeniyle meydana gelecek olası su bütçesi değişikliği ve afetlerin şiddetlerindeki olası değişikliklere karşı mevcut su sistemlerinin işletme politikaları yeniden düzenlenecektir. Bununla beraber Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından da “İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ve uyum” konulu bir proje yürütülecektir. Söz konusu proje ile iklim değişikliği sonucunda 25 havzada yeraltı suyu potansiyeli ve yüzey suyu seviyelerindeki değişimin anlaşılması, edinilen veriler ışığında havzalar özelinde su bütçelerinin ve su bütçe açıklarının hesaplanması ve sektörel etki analizlerinin yapılarak karar vericilere tavsiye niteliğinde havza özelinde uyum faaliyetlerine ilişkin strateji belgelerinin oluşturulması hedeflenmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda TÜBİTAK Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü ile birlikte “İklim Değişikliğinin Etkileri ve İklim Değişikliğine Uyum Konularında Farkındalık Geliştirme Projesi” yürütülmektedir. Projenin genel amacı; Türkiye’nin 4 coğrafi bölgesinde (Karadeniz, İç Anadolu, Ege ve Marmara Bölgeleri) kentsel, kırsal ve kıyı alanlarındaki iklim değişikliği risklerinin yönetimi için ulusal ve bölgesel kapasite geliştirilmesi ve eğitimin yaygınlaştırılması yoluyla iklim değişikliğinin etkileri ve uyum konusunda farkındalık yaratılmasıdır. Belirtilen bölgelerdeki seçilen illerde (Samsun-Trabzon, Kayseri-Konya, İzmir-Muğla, Bursa-Edirne) öğrencilere, öğretmen adaylarına ve öğretmenlere verilecek eğitimler ile bölgelerinde iklim değişikliğinin etkileri ve alınabilecek tedbirler konusunda farkındalıklarının arttırılması bu projenin ana hedefidir. Projeden beklenen nihai çıktı “İklim değişikliğinin etkileri ve iklim değişikliğine uyum” konusunda proje hedef kitlesinde tutum ve davranış değişikliği ve toplum genelinde konu hakkında farkındalık yaratılmasıdır. Proje kapsamında gerçekleştirilecek çalıştaylar ile yerel otoritelerin, akademisyenlerin, STK’ların, öğrencilerin kendi coğrafi bölgelerinde hissettikleri iklim değişikliğinin etkilerini tespit etmek, bölgesel olarak öncelik alanlarını saptamak, önerilerini almak ve eğitimin yaygınlaştırılması yoluyla farkındalık yaratılması hedeflenmektedir. 54 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 1.5. İDEP İzleme Çalışmaları İDEP’in uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla İDKK altında bir “İzleme ve Yönlendirme Komitesi” ve bu komiteye raporlama yapmakla yükümlü bir “İzleme ve Değerlendirme Çalışma Grubu” kurulmuştur. Bu Komite, İDKK üyesi kurumların karar almaya haiz temsilcilerinden müteşekkil olacaktır. Çalışma Grubu ise, İDKK bünyesindeki diğer çalışma gruplarından birer üye ile İDKK üyesi kurumların iklim değişikliği ile ilgili birimlerinden birer üyenin katılımı ile oluşturulacaktır (Şekil 14). Şekil 14. İklim değişikliği ulusal eylem planı izleme ve değerlendirme sisteminin yapısı Çalışma Grubu, yıllık raporlar ile izleme-değerlendirme sonuçları hakkında İzleme ve Yönlendirme Komitesini bilgilendirecektir. Yılda bir kez düzenlenecek İzleme ve Yönlendirme Komitesi Toplantısı’nın sonuçları ise İDKK Toplantısı’nda sunulacaktır. Komite ile Çalışma Grubu’nun sekretarya hizmetlerini üstlenecek olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ilk olarak, izleme raporlarına temel oluşturacak raporlama formatları taslağı hazırlanarak, İDKK’nın görüş ve onayına sunulacaktır. Belirlenen format çerçevesinde İDEP’teki eylemlere ilişkin veri ve bilgilerin toplanmasına yönelik çevrimiçi bir sistem oluşturulacaktır. Çalışma Grubu, eylemlerin gerçekleşme durumlarını ve bunlara ilişkin detayları içeren yıllık raporlarını, Komite’ye istenilen format ve zamanda sunmaktan sorumlu olacaktır. Komite tarafından İDKK Toplantısı’nda yapılacak bilgilendirme aşağıdaki unsurları içerecektir: a) Eylemlerin gerçekleşme durumu b) Uygulama sürecinde yaşanan olumlu ve olumsuz gelişmeler c) Değerlendirme ve çözüm önerileri 55 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Yapılan değerlendirme sonucunda İDKK’nın görüş ve önerileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sorumlu kuruluşlara resmi olarak iletilecektir. İDKK’nın önerileri çerçevesinde eylemlerde ya da uygulamalarda gerçekleştirilmesi düşünülen değişiklikler için sorumlu kuruluşlar planlarını hazırlayacak ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletecektir (Şekil 15). Şekil 15. İklim değişikliği ulusal eylem planı izleme ve değerlendirme sisteminin işleyişi. İDEP’in İzleme ve Değerlendirmesi kapsamında aşağıdaki çalışmalar yapılacaktır. 1. İDEP’te yer alan eylemlerin ve ilgili projelerin uygulanmasındaki gelişmeleri belirlemek, kayıt altına almak, analiz etmek ve raporlamak, 2. İklim değişikliği ile mücadele konusunda öngörülen eylemlerin başarı, etkinlik ve sürdürülebilirliğini sağlamayı destekleyecek bilgi ve veriler üretmek ve bu verilerden yola çıkarak eylemleri ve uygulamaları geliştirmek, 3. Uygulama mekanizma ve süreçlerdeki zorlukları ve engelleri zamanında tespit ederek giderilmeleri için çözümler üretmek, 4. Toplanan yeni veri ve bilgiler ışığında İDEP’i gözden geçirmek ve gerektiğinde güncellemek. İDEP eylem planında uyum konusunda yer alan eylemler aşağıda verilen Şekil 18’de özetlenmiştir. Buna göre uyum kapsamında 171 eylem yer almakta olup bu eylemlerden 38 adedi doğrudan su kaynakları yönetimi konusunu ilgilendirmektedir. Diğer sektörler içinde de Bakanlığımız bünyesindeki kurumların doğrudan sorumlu oldukları pek çok eylem yer almaktadır (Şekil 16). 56 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Şekil 16. Uyum kapsamında sektörel amaç, hedef ve eylem sayısı. İklim değişikliğine Uyum Eylem Planı’nın izlenmesi iklim değişikliğine Uyum konusunda genel koordinasyonla görevli olan DSİ tarafından yürütülecek ve Uyum İzleme Raporu DSİ tarafından hazırlanacaktır. Uyum konusundaki öncelikli eylem alanlarına ilişkin Sektörel Koordinatör Kurumlar toplam eylem sayısı dikkate alınarak belirlenmiştir (Şekil 17). Şekil 17.Sektörel sorumlu ve ilgili kurumlar. 57 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Ancak AFAD ve Kalkınma Bakanlığı tarafından koordinasyon görevlerinin DSİ tarafından yürütülmesi istenmiştir. Buna göre de iklim değişikliğine Uyum Eylem Planı’nın izlenmesi aşağıdaki şekilde verildiği biçimde yapılandırılmıştır (Şekil 18). Şekil 18.Uyum eylemlerini izleme yapısı. 2. KARŞILAŞILAN DARBOĞAZLAR 2.1.İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılan Çalışmalarda Karşılaşılan Sorunlar İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisinin belirlenmesi ve uyum çalışmaları oldukça geniş kapsamlı çalışmalardır. Öncelikle etkilerin belirlenmesi konusunda modelleme çalışmaları yapılması zorunluluk arz etmektedir. Ancak modelleme çalışmalarında verilerin yeterliliği ve güvenilirliği sınırlıdır. Bu nedenle iklim değişikliği çalışmaları gelecekteki uzun bir periyodun modellenmesini kapsadıkları için sonuçlarının tutarlılığı ve kullanılabilirlikleri konusunda hassasiyet gerektirmektedir. Yatırım planları ve kurumların stratejik planlarında iklim değişikliğinin etkileri ve uyum konuları sınırlı olarak yer almaktadır. Su kaynakları konusunda sektörel etkilenebilirliğin belirlenmesi ve uyum tedbirlerinin saptanarak uygulanabilmesi birçok sektörü ilgilendirmektedir. Ülkemizde bu sektörlere ilişkin pek çok kurum yetki sahibidir. Farklı bakanlıkların ve genel müdürlüklerin ortaklaşmalarını gerektiren uyum çalışmaları; ilgili kurumların sayısı, görev ve yetki tanımlamaları etkin olarak çalışabilmesi açısından yetersiz kalmaktadır. Kurumlarda bu konuda görevlendirilmiş yapılar/birimler yetersiz olup, yetişmiş personel, bilgi ve tecrübe eksikliği bulunmaktadır. 58 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Uyum konusu, Bali Eylem Planı ile birlikte iklim değişikliği ile mücadelede en az azaltım kadar önemli bir konu olduğu ortaya konulmuştur. Konuyla ilgili kurumlarda kurumsal öncelikli görevler ve iş yoğunluğu nedeniyle konuya gereken önem verilememekte verilse bile zamanla önemini kaybetmektedir. Bununla birlikte kurumlarda yapılmakta olan pek çok çalışmanın da uyumla ilgisi kurulamamaktadır. İklim değişikliği ve uyum konusunda yürütülen pek çok çalışma, kurum içi veya kurumlar arası koordinasyon eksikliği nedeniyle yeterince duyurulamamakta, toplantı ve proje çalışmalarında personel devamlılığı sağlanamamakta bu da zaman ve işgücü kaybına neden olmaktadır. Taşkın ve kuraklık yönetimi konusunda izleme, modelleme, tahmin ve uyarı çalışmaları oldukça önemli hususlardır. Bu konuda yapılan çalışmalar kurumlar tarafından münferit olarak sürdürülmekte olup henüz etkin bir yapı oluşturulamamıştır. Kuraklık ile ilgili konulara Su Çerçeve Direktifi, Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi gibi uluslararası belgelerde doğrudan ve dolaylı olarak, Taslak Su Kanunu ve Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı gibi ulusal belgelerde doğrudan bahsedilmiş olmakla birlikte ülkemizde tüm sektörleri kapsayacak şekilde kuraklık yönetim ve eylem planlarının hazırlanmasında esas alınacak doğrudan bir mevzuat bulunmamaktadır. Uyum çalışmalarının maliyetinin ne olacağı ve nasıl karşılanacağı konusunda ülkemizde dikkate değer bir çalışma mevcut değildir. 3. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 3.1.İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Konusunda Yapılması Gereken Çalışmalar 3.1.1. Yapılması Önerilen Çalışmalar Su ile ilgili ölçme, değerlendirme, planlama ve yönetim görevini sürdüren tüm kamu kuruluşlarının kuruluş kanunlarında belirlenen görev, yetki ve sorumlulukları, çıkardıkları yönetmelikler, ortak bir çalışma grubu tarafından değerlendirilerek uyumlu hale getirilmelidir. Su kalitesi ve miktarı ile ilgili gözlem ve değerlendirme yapan kurumların varsa çakışan işlevlerinin ve parametrelerin düzenlenmesi ve yapılmakta olan Su Bilgi Sisteminin de bu sayede sağlıklı olarak oluşturulmasına katkıda bulunulması gerekmektedir. Havza ölçeğinde planlama ve işletmeye yönelik model çalışmaları yapılmalı ve teşvik edilmelidir. İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkilerinin belirlenmesinde; ülke genelinde, yüksek çözünürlüklü (örneğin 1x1 km), çok da uzun olmayan yakın dönemler için iklim modelleme çalışmalarının geliştirilmesi ve bu modellerle birlikte iklimin ülkemizin su kaynaklarına etkilerinin araştırılması konusu oldukça önem arz etmektedir. Bu kapsamda üniversitelerin ve enstitülerin konuyla ilgili Ar-Ge çalışmaları yapmaları teşvik edilmeli çalışmalarına destek verilmelidir. 59 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ İmar planı çalışmaları kapsamında, taşkın riski taşıyan alanlar ve bu alanlarda belirli mertebede önlem teşkil edebilecek ıslah tesislerine ilişkin bilgiler vd. hususlar DSİ tarafından ilgili kuruluşlara bildirilmektedir. İmar planı çalışmaları kapsamında bildirilen söz konusu hususlara uyulması, taşkınlardan dolayı yaşanabilecek zararların önüne geçilmesi veya azaltılması açısından büyük önem taşımaktadır. Taşkın konusunda Ek’te verilmiş olan mevcut genelgelere mutlaka uyulmalıdır. Genelgelere uyulması halinde taşkınlardan olabilecek zararlar büyük ölçüde önlenmiş veya azaltılmış olacaktır. Taşkın risk yönetimi kapsamında DSİ tarafından başlatılmış olan taşkın tehlike haritalama çalışmalarının ülke geneline yayılması ve aynı şekilde, DSİ Edirne 11. Bölge Müdürlüğü tarafından başarıyla yürütülen taşkın tahmin ve erken uyarı modelinin ülke genelinde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Taşkınlarla ilgili olarak havza ölçeğinde model çalışmalardan faydalanılmalı yapısal önlemler öncelikle model üzerinde test edilmelidir. Taşkın konusunda çalışmalar yürüten DSİ’nin yanı sıra farklı kurumlar da (AFAD, SYGM, MGM, ÇŞB, GTHB vd.) bulunmaktadır. Bu çalışmaların ortak bir koordinasyon çerçevesinde yürütülmesi, kurumların, yaptıkları çalışmalar hakkında birbirlerini bilgilendirmesi ve gerekirse, bu hususta yasal mevzuatlarda düzenlemeler yapılması uygun görülmektedir. Taşkınların doğanın kendi döngüsü içinde gerçekleşen tabii bir olay olduğu dikkate alınarak, ileriki aşamalarda yapılacak çalışmalarda, taşkınların verdiği zararları azaltmaya yönelik belli frekanslardaki taşkın debilerini yapısal önlemlerle kontrol ederek mücavir taşkın sahalarının yapılaşamaya açılması yerine, söz konusu taşkın sahalarının muhafaza edilip, yeşil alan olarak değerlendirilmesinin sağlanması, illaki taşkın sahalarının iskana açılmasının düşünülmesi durumunda ise, dere yataklarında doğayla uyumlu, doğal mendereslerin korunması yaklaşımıyla çözüm önerilerinin getirilmesinin ve ıslahlı veya doğal dere yataklarına yaklaşım mesafelerinin artırılması alternatifinin de düşünülmesi ve bu hususlarla ilgili olarak gerekli kanun değişikliklerinin yapılması gerekli görülmektedir. Yağmur suyu hasadının; çatılardan su toplama sistemi yanında, toprakta suyun/nemin muhafazası için de gerekli yöntemlerin bölgelere göre uygulanması için AR-GE çalışmalarının geliştirilmesi gereklidir. İklim değişikliğine uyum konusunda ilgili kurumlar yeniden belirlenmeli, görev ve yetkilerinin daha etkin olabilmesi için görev, yetki, çalışma usul ve esasları konusunda mevzuat oluşturulmalıdır. Kurumlar içinde iklim değişikliği ve uyumun önemi konusunda en alttan en üst birime kadar kurumsal farkındalık yaratılması için eğitim programı oluşturulması ve katılım sağlanması zorunlu kılınmalıdır. Kurumsal kapasitenin oluşturulması için öncelikle ilgili tüm kurumlarda uyum konusuyla ilgili yapılar/birimler oluşturulmalıdır. Bu sayede bilgi ve tecrübe birikimi 60 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ sağlanabilecek, kurum içi ve kurumlar arası koordinasyon sorunları giderilerek sürdürülen çalışmalara üst seviyede katkı ve sonuçlarından fayda sağlanabilecektir. Sektörel etkilerin belirlenmesi ve etkilenebilirlik değerlendirmesi ölçülebilirlik, raporlanabilirlik ve doğrulanabilirlik (Meaasurable, Reportable, and Verifiable- MRV) kriterlerine göre bilimsel yöntemlerle (modelleme çalışmaları dahil) bizzat sektörün ilgili olduğu Genel Müdürlükler tarafından gerçekleştirilecek çalışmalar ve projeler ile ortaya konulmalıdır. Bu çalışmalardan sonra sağlıklı bir şekilde uyum konusunda maliyetlerin belirlenmesi ve finansman çalışmaları yapılabilir. 3.1.2. İDEP Kapsamında Yer Alan Çalışmalar Bu bölümde İDEP’te yer alan, Bakanlığımıza bağlı kuruluşların sorumlu oldukları su kaynakları ile ilişkili eylemler verilerek Şura’nın dikkatine sunulmaktadır. Su mevzuatındaki yetkili/ilgili kurumların görev, yetki ve sorumlulukları doğrultusunda iklim değişikliği ile mücadele anlayışının ve kurumsal yapısının güçlendirmesi. Su yönetiminde yer alan kuruluşların kurumsal ve sektörel strateji planlarına (sanayi, tarım, enerji, turizm, kentsel, içme suyu, vb.) iklim değişikliği ile mücadele konusunun entegre edilmesi. Su kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması amacıyla, su kullanım amaçlarına göre kullanan öder, kirleten öder prensipleri ile sosyo-ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak ekonomik araçların tespit edilmesi. Sulama işletmeciliği çerçevesinde su kullanıcı teşkilatların iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak yönlendirilmesi. Su kalitesi ve miktarının korunması, gözlem ve değerlendirme kapasitesinin geliştirilmesi, veri tabanının oluşturulması konusunda kurumsal yapının güçlendirilmesi. Su potansiyelinin, kullanım amaçlarının, tüketimlerinin ve sınıflandırmasının belirlenmesi amacıyla detaylı çalışmaların yürütülmesi için ilgili kurumların kapasitelerin güçlendirilmesi. Sulama yatırımlarına etkinlik kazandırılması, kapalı sistem sulama yatırımlarının, gerekli ve uygun yerlerde planlanmasına ve desteklenmesine devam edilmesi. Sulama projelerinde yap-işlet modeline işlerlik kazandırılması, özel sektörün sulama yatırımlarına girmesi için teşvik edilmesi. İşletme ve bakım faaliyetlerinde süreklilik ve etkinlik sağlanması, aşırı su tüketimine neden olan sulama şebekelerinin rehabilite edilmesi ve/veya modern sistemlere dönüştürülmesi. Hidrolojik kuraklık değerlendirme ve etki çalışmalarının geliştirilmesi. 61 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisinin belirlenmesi ve sonuçların su kaynaklarının planlama çalışmalarına entegrasyonu için araştırma ve değerlendirmelerin yapılması. İklim senaryoları dikkate alınarak havzalarda sektörel su ihtiyacına yönelik projeksiyonların yapılması. Bu kapsamda DSİ ve Tarım Reformu Genel Müdürlüklerinin ortaklaşa çalışmaları ile oluşturulmaya çalışılan sulama veri tabanının acilen bitirilmesi gerekmektedir. Akarsu havzalarının iklim değişikliğinden etkilenebilirliklerinin belirlenmesi, uyum seçeneklerinin geliştirilmesi ve uygulanması. Yeraltı sularının iklim değişikliğinden etkilenebilirliğinin belirlenmesi, uyum seçeneklerinin geliştirilmesi ve uygulanması. Kıyıların (akarsu, doğal ve yapay göl kıyıları dâhil) iklim değişikliğinden etkilenme risklerinin (doğal afetler dâhil) belirlenmesi, uyum seçeneklerinin geliştirilmesi ve uygulanması. İklim değişikliğine uyum kapasitesini artırıcı yenilikçi çözüm seçeneklerinin oluşturulması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması. Nehir Havzası Yönetim Planlarının, ekosistem hizmetleri ve iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak hazırlanması. Mevcut ve planlanan “Havza Koruma Eylem Planları” ve “Korunan Alanlar Haritaları”nda iklim değişikliğinin etkilerinin dikkate alınması ve gerekli revizyonların yapılması. Baraj ve gölet havzaları başta olmak üzere tüm havzalarda erozyon ve rüsubat kontrolü projelerine hız verilmesi. Havzalarda yeraltı sularının korunması, kaçak yeraltı suyu kullanımının engellenmesi ve bu konuda halkın bilinçlendirilmesi. Yerleşim alanlarında entegre su yönetimi ve planlamasının yapılması, belediyelerin içme-kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarının yeterli miktar ve kalitede karşılanması. Kentlerde su kullanım verimliliğinin artması için sosyoekonomik koşullar dikkate alınarak ücretlendirme politikası geliştirilmesi, yasal düzenleme yapılması. HES’lerin planlamasında ve işletme aşamasında iklim değişikliği etkilerinin göz önünde bulundurulması. Sel ve kuraklık erken uyarıları için mevcut kapasitenin geliştirilmesi. Erken uyarı ve iklim bilgilerine ulaşılabilme imkanlarının arttırılması. Sulak alanları besleyen su kaynaklarının tespiti ve planlama çalışmalarının oluşturulması. 62 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Taşkın, su baskını, çığ, heyelan, gibi doğal afetlerle ilgili verilerin Orman Envanter ve İzleme Sistemi’yle entegrasyonunun sağlanması. Sulak alanlarda (turbalıklar ve nehirler de dahil) iklim değişikliği etkilerinin belirlenmesi ve izlenmesine yönelik (gösterge türler, hassas ekosistemler) çalışmalarının yapılması. Deniz-kıyı ekosistemlerinde iklim değişikliği etkilerinin belirlenmesi ve izlenmesine yönelik (gösterge türler, hassas ekosistemler) çalışmalarının yapılması. Küçük akarsular üzerinde planlanan HES’lerin, ekosistem değerlendirmesi çalışmalarında, yörelerin ekosistem bütünlüğü ve biyolojik çeşitliliği yanı sıra iklim değişikliğinin de dikkate alınması. Bütünleşik kıyı ve deniz alanları çalışmalarına iklim değişikliğine uyumun entegre edilmesi. İklim değişikliğinin etkilerine karşı risk yönetim süreçlerine altlık oluşturacak su baskını, heyelan gibi afet, tehlike ve risk haritalarının hazırlanması ve bu haritaların arazi kullanımına yönelik planlara entegre edilmesi. Su baskını, heyelan risk azaltım ve yönetim planları ile ilgili uygulama ve denetim kılavuzlarının hazırlanması. İklim değişikliğine bağlı doğal afetler için izleme, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kurulması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi. İklim değişikliğine uyum için destek ve altyapı oluşturacak “ulusal araştırma alanı”nın belirlenmesi için projelerin yapılması. 63 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ 4. KAYNAKLAR Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), 1992. Birinci Ulusal İklim Değişikliği Bildirimi, (2007). Climate Change: Impacts, Vulnerabilities and Adaptation in Developing Countries, UNFCCC, 2007. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), DPT. DSİ Stratejik Planı 2010-2014. DSİ Yeraltısuyu Ölçüm Sistemleri Yönetmeliği, R.G., 07.06.2011 Tarih ve 27957 Sayı. EEA Technical Report, No 2/2007. Eroğlu, V., 2006, İklim Değişikliği ile Mücadelede Yenilenebilir Enerji Olarak Hidroelektrik Enerji Üretiminin Artırılması ve Diğer DSİ Faaliyetleri. Fujihara, Y., Tanaka, K., Nagano, T., Watanabe, T., Kojiri, T., Assessing the Impact of Climate Change on the Wter Resources of the Syhan River Basin-Turkey, International Congress, River Basin Management, Volume I, 22-24 March 2007, Antalya, Türkiye. Harmancıoğlu,N., Özkul. S., Fıstıkoğlu,O., Barbaros, F., Onuşluel, G., Çetinkaya, C.P., Dalkılıç, Y., İklim Değişikliğinin Büyük Menderes ve Gediz Havzalarına Olası Etkileri, İklim Değişikliği & Türkiye, BM Kalkınma Programı, 2007. IPCC, 2001b: The Global Climate of the 21st Century WG I (Science) Summary for PolicyMakers, Third Assessment Report. IPCC, 2007a: Climate Change 2007: Synthesis Report. Contribution of Working Groups I, II and III to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, Geneva, Switzerland. İçme Suyu Temin Edilen Akifer ve Kaynakların Koruma Alanlarının Belirlenmesi Hakkında Tebliğ, DSİ, R.G., 10.10.2012 Tarih ve 28437 Sayı. İkinci Ulusal İklim Değişikliği Bildirimi (Taslak, 2012). İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı. İklim Değişikliğine Uyum Çerçevesinde Seyhan Havzası Yüzey Suyu Kaynakları Potansiyelinin Saptanması, Taşkın Risklerinin Belirlenmesi ve İdare Edilmesine Yönelik Su Yönetim Politikalarının Geliştirilmesi Projesi, DSİ VI. ve XII. Bölge Müdürlükleri, 2010. İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi (MDG-F 1680), Birleşmiş Milletler Ortak Programı, 2008-2011. İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı. Kadıoğlu, M., Türkiye’de Doğal Afetler ve İklim Değişikliği (Taslak 2012), Türkiye’nin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne İlişkin İkinci Ulusal Bildirimi Hazırlık Faaliyetlerinin Desteklenmesi Projesi. Kuraklık Değerlendirme Raporu, WWF, 2008. Managing the Risks of Extreme Events and Disasters to Advance Climate Change Adaptation, IPCC, 2012. Önol, B. and Semazzi, F., H., (2007). "Regionalization of Climate Change Simulations over Eastern Mediterranean", Journal of Climate, Volume 22, 2009. Su Dünyası, Sayı 107, DSİ, 2012. 64 / 65 Ormancılık ve Su Şurası (2013)-İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi: Taşkın ve Kuraklık Çalışma Grubu-DSİ Şen, Z.,ve diğerleri, İklim Değişikliğinin İstanbul ve Türkiye Su Kaynakları Geleceğine Tesirleri Projesi Nihai Raporu, İSKİ-Su Vakfı 2010, Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı (2008-2012). Taşkınlar Hidrolojisi Tasarım Rehberi, 1. Barajlar Kongresi, DSİ, 2012. TBMM, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Kurulan (10/1,4,5,7,9,10,11,13,14,15,16,17) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, 2008. Türkiye’de Ramsar Alanları Değerlendirme Raporu, WWF-Türkiye, 2008. Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020). www.skepticalscience.com www.un.org Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik, OSİB, R.G., 07.04.2012 Tarih ve 28257 Sayı. 2000/60/AT sayılı AB Su Çerçeve Direktifi. 2007/60/AT sayılı Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi. 4373 Sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu, R.G., 21/01/1943 Tarih ve 5310 Sayı. 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, R.G., 23/7/2004 Tarih ve 25531 Sayı. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, R.G., 25/05/1959 Tarih ve 10213 Sayı. 5. EKLER 1. Akarsu ve Dere Yataklarının Islahı ile ilgili (2010/5) Sayılı Başbakanlık Genelgesi. 2. Dere Yatakları ve Taşkınlar ile ilgili (2006/27) Sayılı Başbakanlık Genelgesi. 3. Islah ve Taşkın Koruma Tesislerinin Projelendirme Esasları ile ilgili (2010/10) Sayılı DSİ Genel Müdürlüğü Genelgesi. 4. Taşkınlar Hakkında (2010/07) Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Genelgesi. 65 / 65