SEMPOZYUMU

advertisement
I. İSLAM
DÜŞÜNCESi
SEMPOZYUMU
BİLDİRİLER- TARTIŞMALAR
Yayma Hazırlayan
Mehmet Bekiroğlu
BEYANYAYINLARI, 197
Dizgi: EFOR Masa Üstü Yayıncılık- Organizasyon /Trabzon
Kapak ve Ofset
Hazırlık:
Bey Ajans 512 76 97
ISBN 975-473-116-0
BEYAN YAYINLARI
Alayköşkü Cad. No: 12 Cağ;aloğ;lu/İstanbul
Tel: 512 76 97 - 526 50 10
Şiddet
ve Diyalog Kutuplaşmasında.
İslam ve Müslümanlar
·
Ferhat KENTEL
Gerek en geniş anlamıyla Müslümanların, gerek Müslüman - İs­
lamcı aydınların, gerekse İslam dışından İslam'ı değ;erlendiren aydın­
ların (veya aydın olmayanların) çokça başvurduklan bir yol ve yöntem bulunuyor: Kur'an'a ve Sünnet'e dayalı İslam ile İslam'ı bir şe­
kilde yaşayan Müslümanlan ya da kurumsallaşmış İslam'ı birbirleriyle eş tutmak. Bu eş tutma ve "karıştırrnanın" doğ;al sonucu olarak da İslam ve Müslümanlar kestirme yollarla "şiddet" veya "barış"
kaynağ;ı olarak değ;erlendirilebilmektedir.
Ancak sorun burada bitmiyor. Kur'an'a ve Sünnet'e dayalı İslam
söz konusu olduğ;utıda da farklılaşan yorumlar nedeniyle yukarıda
sözü edilen karıştırma ve özel bir yorumu genelle özdeşleştirrneler
kolaylaşıyor. Aynı sorun Müslümanlar ve kurumsallaşmış İslam için
de geçerli. Çünkü Müslümanlara ve kurumsallaşmış İslam'lara baktığ;ırnız zaman Suudi Arabistan'dan İran'a, Türkiye'de Diyanet İşleri
Başkanlığ;ı'ndan Rıfai tarikatına,
Ali Bulaç'tan Necmettin Erbakan'a
kadar çeşitli eksenler üzerinde neredeyse biraraya gelemeyecek kadar büyük olan farklılaşmaları görrnek mümkündür. Bu farklılaş­
malarm ortaya çıktığ;ı tartışma alanlarından sadece biri olan "recm
cezası" üzerine örnek vermek gerekirse, Müslüman ve İslamcı aydın
çevrelerde ortaya çıkan farklı görüşler "recm"in öldürme cezasından,
esas olarak toplum dışına itecek şekilde sembolik bir ceza olması ge-
232
Ferhat Kente!
rektigine kadar uzanan yelpaze içinde yer alabildigi görülebilmektedir1.
Bu yazının temel varsayımı ve iddiası da genel olarak dinlerin ve
dine inananlann, özel olarak da İslam'ın ve Müslümaniann birbirleriyle iç içe geçebilçliklerl, ama aynı olmadıkları, dolayısıyla kendiliklerinden menkul şiddet ve diyalog veya barış kaynagı olmadıklandır.
Özdeşleştirmelere ilişkin yukandaki gözlemler dogruysa, reel yaşamda varolan İslam ve Müslümanlar arasındaki farklılıklan anlamlandırabilmek · için iki aşamalı bir incelemeye . ihtiyaç dogmaktadır.
Birincisi bizzat dinin, insanın tarıhsel süreci içinde sahip
oldugu anlam, ikincisi ise dini yaşayan insanların toplumsallıklan ve
maddi yaşam içindeki hareketlilikleridir.
, R.
Düzen olarak din ve hareket olarak maddi yaşam
Birinci aşamada, dinin, tarihsel süreç içinde sahip oldugu anlamı
kavramak üzere antropolojik çalışmalar incelendigi zaman, yeniden
-qretimin üretim karşısında, düzenin hareket karşısında hakim olduğu "geleneksel" topluluklarda, din ve toplumsal yaşamın iç içe olduğunu görürüz. Farklılaşmanın belirginleşmedi!%i bu topluluklarda
insanların her davranış ve eylemi, aynı anda, hem "ekoı;ı.omik" (topragın ekilmesi, sürülerin atlatılması, çanak çömlek yapılması), hem
"dinsel" (ilahi güçlerden yardım istenmesi, .ölmüş atalar için saygı
gösterilmesi, elde edilen ürünlerden tannlara şükranda bu-·
lunulması, hediyelerverilmesi), hem de "toplumsal" (hakim kurallara
uyulması, kendi yaş grubunun görevlerinin yerine getirilmesi) veya
"savaş" eylemleri birbirine gönderme yapabilir. Bir başka deyişle, birçok eylemin birden çok anlamı vardır ve dolayısıyla bu eylemler aynı
anda dinsel, ekonomik ve toplumsal olarak degerlendirilebilirJer. örneğin, bir koyun sürüsüne bakınakla yükümlü bir insanın sürüyü
terketmesi hem ekonomik bir hata, hem dinsel bir suç, hem de o kişinin topluluga karşı sahip oldugu toplumsal sorumluluklan yerine
getirmemesidir2 •
Mareel Gauchefin deyimiyle "ilk dine" 3 tekabül eden bu durum
aslında mutlak bir düzenin tezahürüdür. Denge ve uyum içindeki bti
düzen (dinsel, ekonomik, toplumsal) insanlar tarafından- içselleştirilmiştir ve adeta beyinlerinin, gövdelerinin bir parçasıdır.
Genel bir yaklaşımla, "devletsiz" olduklan için "tarlhsiz" toplum tanımlaması içinde değerlendirerek4 , zaman olarak bugünden, mekan
olarak "modem" toplumlar cografyasından alabildigine soyutlanan
bu toplumlardan hareketle dillin evrensel olan boyutunu ve bugüne
gelinceye kadar geçirdigi serüven içinde ortaya çıkan özgüllükleri an-
1.
İslam Düşüncesi
Sempozyumu
lamak için gereken
ipuçlannı
233
bulmak mümkün görünmektedir.
Üretimdeki artışın yeniden paylaştırılması, "hidrolik" topluınıann
ortaya çıkması, egemenlik mekanizmalannın, devletin vücut bulması
gibi antropolojik bulgular veya çizilen makro modeller ne olursa olsun, toplumlarda roller farklılaşmaya başladıgı andan itibaren bir
bütünün, hatta insanın bir parçası olan din de daha önce bir arada
varoldugu ekonomik ve toplumsal boyutlardan, bir başka deyişle manevi yaşam maddi yaşamdan aynşmıştır. Modemite içinde en soniut
haliyle görülebilecek olan bu ayrışma sonucundadır ki, tek tannlı, kitaplı dinler devreye girmiŞ ve hareket karşısında, düzen arayışını din
temsil etmeye başlamıştır. Bu haliyle, tüm insanlıgın ort;ak denge,
hakkaniyet, eşitlik arzulannın sesi haline gelmiştir. Hz. Musa'nın, ilk
çaglann ilk ve en büyük devletlerinden birini, bürokrasisini kurmuş,
siyasal rollerin aynşması ve uzmanıaşması sürecini başlatmış olan
Mısır'da ortaya çıkması önemli bir dönüm noktasına işaret eder.
Bir düzeyde baklldıgı zaman, tek tannlı- dinler bu noktadan itibaren sahip olduklan ortak ses ile zaman içinde kendini sürekli aşan,
hareketi temsil eden, önünde engellere savaş açan ve sürekli yenilendıgı için özgül kalan maddi yaşam karŞısında insanlıgın degışmeyen mirasını dolayısıyla evrenselligi temsil eder. Diger bir düzeyde ise maddi hayat. tüm zaman ve cografyalarda, en azından
analitik düzeyde, bireylerin çıkarlarını, egem~nlik yapılannı, gelişmeyi, benzer kurumsaiıaşmalan temsil ettigi için evrensel bir boyut taşır. Buna cevap olarak dinselligi farklı biçimlerde taşıyan in-·
sanlar ise genel maddi yaşam içinde varolduklan için ancak farklı özgüllükleri temsil ederler.
.~
Buradan çıkarak, ortaya çıkan her üç dillin maddi yaşamın manevi yaşam üzerinde kurmuş olduğu üstünlüge bir cevap niteligi taşıdıgını söylemek mümkün olabilecektir. Daha da ileri giderek, farklı
veya yeni bir din olarak çıkmasalar bile, yeni dinselliklerin, "dine
dönüşün". "dinin yeniden doguşunun". "tanrının intikamının" aslın. da maddi yaşamın tahakkümünün en üst boyutlara vardıgı zamanlarda bariz hale geldıgı vurgulanabilir. Maddi yaşam ve maneyi yaşam arasındaki bu "çatışma" ya da hissiyat dünyası ve bu dünyadan
uzaklaşma, dolayısıyla dillin çekidüzen verme işlevi bizatihi dillin
içinden de okunabilecektir: "İnsanlann kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, k:arada ve denizde fe sad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklannın bir kısmını kerıdilerine taddırmalctadır."
(Rum Suresi, 41. Ayet)
Veya, "İman edenlerin, Alıall'ın ve haleletan inmiş olanın zilcri için
kalplerinin 'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi? Onlar,
bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir
234
Ferhat Kentel
süre geçmiş, böylece 1calpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasmlar.
Onlardan çoğuJasık olanlardı." (Hadid Suresi, ı 6. Ayet)
Ya da, usonra onların [Nuh ve İbrahim] izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardına gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarmdan gonderdilc;
ona İncil' i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet
kıldılc. (bir bid'at olarak) Türetlilcleri mhbanlığı ise, Biz onlara yazmadılc
(emretmedilc). Ancak Allah'm nzasmı aramak için (türettUer) ama buna
da gereği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirleruıt verdik, onlardan birçoğu dajasık olanlardır.n (Hadid Suresi, 27.
Ayet)
Ancak bu arayış, gene insaniann maddi yaşam içinde hareket
eden:, başka insanlarla toplumsal ilişkiler içinde olmalanndan ötürü
salt dinsel bir boyut içinde olamaz.
İşte bakılmasında yarar
görülebilecek ikinci aşamanın temel nokkendisi ya da .ınsanın toplumsal
bir varlık olmasıdır5 • Yaİıi başka insanlarla bir arada yaşadıklan
toplumsal. ilişkilerdi.r. Burada söz konusu olan, modernite içinde en
somut tezahürlerini gördüğümüz, rasyonalitenin, Aydınlanmanın,
pozitivizmin, "dinin ve devletin birbirinden .ayrılması"nda dile gelen
ancak aslında hakim olanın "devlet" olduğu, toplumsal aktörlerin,
toplumsal mücadelelerin, egemen yapılara karşı sınıfsal hareketlerin
. ortaya çıktığı yeni yapılardaki parçalanmış· insanın din dışı boyu·"·tudur.
tası,
bizatihi maddi (reel)
Yakın
yaşamın
tarihimize hatta bugüne baktığımızda, dinsellik paydası alzaman olarak ya da üretimin örgütlenme biçimlerı bakımından
geride kalmış başka maddi yaşam boyutlannın ya da "geleneklerin"
de toplandığını görürüz. Burada karşımıza başlangıçta sözünü ettiğimiz "İslam - Müslüman", "yaşanan (reel) İslam - bir üst anlam olarak İslam" özdeşleştirmelerinin kaynaklanndan bir örnek çıkar. Deği­
şen, değiştiren modern - maddi yaşama karşı mücadeleye giren "gelenek", geleneğin hem içinden.hem de dışından, dinle eş tutulmuştur.
Din modernizme karşı savunma durumunda olan:ıa,nn en rahat ulaşabildikleri, onlann en geniş bir şekilde dünyalanna anlam yükleyebildikleri evrensel bir miras olduğu için, araç işlevi görmüştür.
Bir anlamda adil, eşit düzenin simgeleştiği din geleneğin düzeninin
devamı için araç olmuştur. İsmet Özel'in tabiriyle, "demir kaşık" 6
saldıran ve düzeni bozan bir yeni sistemin (hareketin) sembolü olduğu için reddedilmiştir. Buna bağlı olarak, daha ·güncel bir örnekten yola çıkarsak, Sivas'ta din adına saldıran:ıann temel dürtülerinin dinleri değil, bağlı olduklan fakat giderek sarsılan Orta
Anadolu'nun "geleneksel" yapısının değerlerı olduğunu söyleyebiliriz.
tında,
1.
İshlm Düşüncesi
Sempozyumu
235
Buraya kadar özetlersek şu sonuç çıkniaktadır: Aslında din de,
"modernite" (insanların üretme. gelişme, çevrelerine ve kendi kaderlerine sahip çıkma dinamiği) de hep olmuştur. Söz konusu olan,
bir anlamda, diyalektik iki kutbun kendi aralarında zıt ve ta- .
marolayıcı özellikler taşıması. hatta özünde "düzen" ve "hareketin"
bir aradalığıdır. Dinin bugün yeniden gündeme geJmesi. de düzensizliğin, hareketin, modemilenin durdurolamaz boyutlara varan
hızına düzen katmak için insanların arzularına cevap veriyor olmasıdır ve bu haliyle toplumsallık içinde mutlak olarak yaşana­
bilecek din yoktur: Dinler reel bir dünyada ancak varolabilirler. Modem toplumun kendi içinden çıkardığı son "kutsiyet" olan sosyalizm
için de benzer bir yaklaşımda bulunmak mümkündür. "İdeal" sosyalizm hiçbir zaman gerçekleşememiş, Marx bir türlü tamolarak "anlaşılamamış", "yanlış uygulamalar" olmuş, varolabilenler ise "ideal"
değil, "reel" sosyalizmler olmuştur.Benzerlik, kronolojik olarak en alt
aşaina ile ütopik aşama için de geçerlidir. İlkel - komünal toplum ile
komünizm bağlantısı, dinin "tarihsiz·- uyumlu".toplumlardalti yeri ile
dine dayanarak prqje üretenlerin kurmayı hedefledlkİeri toplum yapı­
sı aynı çerçevede ele alınabilecektir.
İsUiın; şiddet ve diyalog
Bu. tür bir bakış içinde, tüm dinlerin çağlar ötesi evrensel mirasını
ve Müslümanların yaslandıkları din ile bu dine dayanarak
ortaya çıkan ifade tarzlarının toplumsallıkla birarada varolduğu biçimi· ayırdetmek mürnkündür. Tem1inolojik olarak birincisine
"İslam", toplumsallık içinde varolan Müslüman aktörlerin dlne dayanarak kurdukları zihniyeti (veya bugün için bakıldığında, modem
ideolojiyi) ise "İslamcılık" olarak niteleyebiliriz. Ancak bu, İslam ve
İslamcılığın birbirlerinden ayrı yaşanan olgular olduğu anlamına gelmez. Miras ve toplumsallık bir arada varolabileceği gibi, birbirleriyle
çatışm?ya da girebilir. Her iki durumda, söz konusu olan manevi yaşamdaki insan ve maddi - toplumsal yaşamdaki aktörün ilişkisidir.
taşıyan
İşte bu durumda özellikle, aydınlanmacı geleneğin hakim olduğu
toplumlarda ve gruplarda, toplum içinde yer alan aktörlerin çıkarları
ve mücadeleleri sonucunda ortaya çıkan gelenek ile eklemlerren şid­
det hareketleri, "cihad" çağrılan, Kur'an'da varolan ve .hem şiddeti,
hem de barışı kapsayan, aslında insanlık tarihinin özeti olan kendi
içindeki kötülük ile savaşmaktan, dışandan gelecek tehlikelere savaş
açmak anlamına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan cihaçl ile özdeşleştirilebilmektedir. Paralel olarak, geleneğinin (dininin değil) karşısında gördüğü düşmana savaş açan "Müslüman" da aynı kavramı
kullanmak için Kur'an'a başvurabilmektedir. Gerek Cumhuriyet'in
kuruluş yıllannda Cumhuriyet'in simgeleştiği bir yedeksubaya Mene-
. Ferhat Kentel
236
men'de, gerek 1969 "Kanlı Pazar"ında komünistlere, gerekse Maraş'ta Alevilere, Sivas'ta "Allahsızlara" karşı içinde dinselliği de barındıran ama esasen korunma dürtülerini ortak paydasına almış çok
geniş bir nedenler yelpazesi içinde şiddet uygulayabilmektedir.
Muhammed Arkoun'a göre, dinsellik, bir din otoritesi
dile
tarafından
geldiği
zaman bile dikkatli olmak gerekir, çünkü dinsel olan toplumların ve tarihin içinden geçip gelmektedir ve hiçbir zaman insan
varlığının diğer alanlarından bağımsız olarak tezahür edemez~. Hamadi Essid de benzer bir biçimde kitleleri cihad bayrağı altında harekete geçirmeye çalışan "Kum şehri devrimcileri" ya da Bağdat'taki
laik Baas yöneticileri örneğini verirken, ayni noktaya ı.prrnak bası­
yor: "Tüm organize Şiddet hareketleri gibi savaşın da ya büyük harflerle yazilmış Uluslararası Hukuk, Kanun, Ahlak, Allah ya da 'Allah
yolunda cihad' gibi üstün, aşkın ve madde ötesi bir düzenin referanslanna ihtiyacı vardır. Sonuç aynıdır." 8 Buna göre, Almanya'da
Nazi hareketinin GOtt mit uns (Tanrı Nazilerle birlikte) sloganında
somutlanabileceği gibi9 , çöldeki Bedevilerin de ya da Haçlı seferleri
sırasında, 1914'te Almanlara karşı savaşan Fransız askerlerinin vatanseverliğinde, "kutsal" cemaat değerlerine sanlan çağdaş (hatta
laik) ideolojilerde de "kutsal savaşlar" veya "haklı savaşlar'; görmek
mümkündürıo.
·
Saf halde dinsel bir olgu olamayacağına göre, bu durumda şid., d etin kaynağını dinde aramaktan çok, insanların birbirleriyle girmiş
olduklan ilişkilerde ya da daha doğru bir deyişle, "ilişkisizliklerde"
aramak gerekmektedir. Çünkü, "öteki" düşmandarak algilandığı andan itibaren, sp.vaşın ve şiddetin meşruiyetinin sağlanması için kapsayıcı bir alan olarak -yine tekrarlayalım- evrensel bir miras olarak
din başvuru kaynağı olabilmektedir. Şiddet yoketmek üzere varolduğuna göre "kutsal" olanla bütünleşebildiği ölçüde, hedefıne tam
olarak ulaşabilmektedir. Değerlerin kaynağı din ile çatışmalarm sahnesi olan toplumdaki şiddet- kutsiyet birlikteliğinin karıştınlmaması
gerektiğini vurgulayan Muhammed Allal Sinaceur'a gör:e "... toplum
her mesajı ifadeye çeviren tehlikeli bir operatördür. (... ) Bir prensip
ve uygulamalannın karıştırumaması gerekir, üstelik uygulamalar
sayısız denecek kadar çoktur ve zamanla değişirler. (... ) Muhammed
Abdu, eski İslam hukukçulan hakkında şunu soylüyordu: 'Onlar insandı, biz de iıısanız'." 11 Dolayısıyla dün olduğu gibi bugün de uygulamalar olacak, bunlar değişik olacak ve en önemlisi, bugünkü
toplumsallıkta olacaklardır.
Dinler başka dinlerle ya da din dışı tanımlanan zihniyet ve ideolojilerle çatışmaya giriyorsa, bunun nedenini dinde aramaktan çok
toplumsal bir varlik olarak insanda, dolayısıyla doğal bir düzenleyici-
1.
İslam Düşüncesi
Sempozyumu
237
si olmayan ve farklılı~an içeren toplumda aramak gerekmektedir.
Ancak burada, İslam'da varolan bir vurgu gözönünde tutuldugunda,
tarihi insanlık tarihiyle özdeşleşebilecek bir biçimde din ve özellikle
İslam'ın "iyirıin" "\re "kötünün" varlıgını, aynı zamanda onlar arasında,
bireyler ve halklar (milletler) arasında savaşa yolaçabilen sürekli bir
mücadelenin varlıgını kabul etugi görülınektedirıı. Ve İslam'da uhrevi (manevi) boyut ile dünyevi (maddi) boyut bir arada ele alın­
makta, ama sosyolojik bir yaklaşım içinde, analitik olarak ayrıştırma
mümkün olabilmekte, şiddet ve diyalog ya da her türlü ilişki ve iliş­
kisizlik dolayısıyla bir insan i~i olarak ortaya çıkmaktadır: "Allah, bir
halkı. anca~
bu halk üzerinde
olanı değiştirdiği zaman değiştirir. "13
Dolayısıyla toplumsallıklan içinde insanlar - Müslümanlar yıka­
bildikleri gibi kurabilirler. Bu ise sadece Müslümanlara degil, zaten
farklılıklar taşıyan Müslümanların, Müslüman olmayarılada birlikte
içinde bulunduklan toplumsal yaşamın özelliklerille baglıdır. Bu
alan içinde karşılıklı tanıma, "öteki"ni aynı platfonnda kabul etme,
farklılıklara sahip olmalarına ragmen, farklılıklan degil, benzerlikleri
arama ile "kurma" gerçekleşebilir. Tersine, öznelliklere, önyargılara
dayanarak yapılan "öteki" üzerine tasavvurlar "kopuşun" temellerini
hazırlar.
Ancak Müslümanların, dindarların ve çeşitli sosyo- kültürel gruplara baglı insanlarm kendi içlerine. kapanmaları giderek imkansız
hale gelmektedir. Paradoksal gibi görünse de, bugün Yugoslavya'da
veya Türkiye'de ya da dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan
kimlik hareketleri, bütün görünen kısmına ragmen aslında altlannda
bambaşka toplumsal nedenleri saklamakta ve başka bir düzeyde ortak arılam kazanma çabasına işaret etmektedir. Kimlik, ancak etnik
veya dinsel içerikli duygusal baglarla, aidiyetin sagladıgı ve varolma
savaşı içinde bir geçici temel hazırlamaktadır: Sivas olayı ömegine
dönersek, tek neden bulmaya yönelik bütün çabalara ragmen, 37
kişinin ölmesine neden olan bu şiddet olayını aynı türden düşünen
ve "inanan" insanların işi gibi göstermek, hele "beraber inanmanın"
giderek imkansız hale geldigi, inanmanın üst kurumlarının krize girdigi bu dönemde imkansızdır 14 •
Sonuç olarak, şiddetin meşru veya gayri - meşru kılınması için
Kur'an ve Sünnet'ten yeteri kadar destek bulmak; Yahudililti lanetli
millet olarak nitelemek, Allah'a şirk koşanlara, fasıklara, tagutıara
savaş açmak mümkündür. Aynı şekilde kendinden farklı olanları
"Başkası cennettir" diye tanımlayarak 15 kendi varligının arılam kazanması ya da "Sizin dininiZ size, benim dinim bana" (Kafirun Suresi,
6. Ayet) ömeltini gözönünde tutarak, kısaca her·sureden, ayetten
destek bularak barış aramak mümkündür. Unutulmaması gereken
238
Ferhat Kente!
konu Müslümanlar tarafından açılan bu savaşın veya yaratılan diyalog ortamının temel olarak bir "ideolojik" yoruma dayandıgı ve bu'günden, Türkiye, İran veya bir başka cografyadan açıldıgı ve daha da
önemlisi, Yaşar Nuri Öztürk'ün bir televizyon konuşmasında belirttigi
· gibi, Kur'an'ın ancak bir bütün olarak anlaşılabilecegi ve buradan
çıkarak, İslam'ın bir din olarak, düzen, denge ve uyum arayışına cevap veren, insanın evrensel manevi yaşamının bir mirası oldugudur.
1- A. Dilipak, lslamiyet ve Banş paneli, Saçak, No. 42, Temmuz 1987. H. Hatemi,
Recm Cezasi'nda Öldürme Yoktur, Girişim, No. 15, Aralık 1986 ve çı.ynı dergide
diğer yazılar. K. Çamurcu, Islam Hukuku'nda 'Recm' Cezasi, Girişim, No. 16,
Ocak 1987.
2- Jacques Lagroye, Sociologie politique, Presses de la FNSP & Dalloz, 1993, s.
34.
3- Mareel Gauchet, Le desenchantement du monde. Une histoire politique de la relig/on, Gallimard,.1985.
4- Pierre Clastres, La societe cantre 1 'Etat, Paris, Minuit, 1974.
5- Burada geniş bir biçimde tartışmayacağımız modernite ve insanın toplumsallığı
üzerine, bkz. Ferhat Kente!, Dinin Anlami, Anlamlan ya da Yeniden Rüyaya
Doğru, Bilgi ve Hikmet, Kış 1993 1 1.
6- 1. Özel, Oç Mesele, Dergah Yayınları, Istanbul, 1984.
7- Muhammed Arkoun, Les dangers du retour du religieux, .M. Torelli, P. Joannon,
J-8 O'Onorio, (der.) Religions et guerre, ("Dinler ve Savaş" Uluslararıs kollokyumuna sunulan tebliğler, 13- 14 Aralık 1990), Paris, Mame, 1992, s. 197200.
8- S.E. Hamadi Essid Presentation, M. Torelli, P. Joannon, J-8. D'Onorio, (der.)
·
a.g.e., s. 185.
9- S.E.H. Essid, a.g.m., s, 185.
10- M. Arkoun, a.g.m,, s. 198.
11- Muhammed Alla! Sinaceur, Conclusions, M. tore!li, P. Joannon, J-8. D'Onorio,
. .
·
(der.) a.g.e., s. 246.
12- Abbas Jirari, L'/slam, re!igion de paix et de jihad, M. Torelli, P. Joennon, J-8.
~
·
D'Onorio, (der.) a.g.e., s. 143- 148.
13- Ghaouthy Hadj Eddine Sari, Les religions cantre la guerre, M. torelli, 1?. Joannon,
J~B. O'Onorio, (der.) a.g.e:, (A!ıntının yapıldığı yer: Sure no. 30, ayetler 20 - 58,
sure no. 48, ayetler 11 ~ 29 - Buhari Hadisi) s. 79.
14- Patrick Michei,Pour une sociologie des itineraires de sens: Une lecture politique
du rapport entre croire et institution, Archives des sciences sociales des religions, No. 82, 1993.
·
15- Yaşar Kaplan, Başkasi CennettirGirişim, No. 15, Aralık 1986.
Download