I. İSLAM DÜŞÜNCESi SEMPOZYUMU BİLDİRİLER- TARTIŞMALAR Yayma Hazırlayan Mehmet Bekiroğlu BEYANYAYINLARI, 197 Dizgi: EFOR Masa Üstü Yayıncılık- Organizasyon /Trabzon Kapak ve Ofset Hazırlık: Bey Ajans 512 76 97 ISBN 975-473-116-0 BEYAN YAYINLARI Alayköşkü Cad. No: 12 Cağ;aloğ;lu/İstanbul Tel: 512 76 97 - 526 50 10 Şiddet ve Diyalog Kutuplaşmasında. İslam ve Müslümanlar · Ferhat KENTEL Gerek en geniş anlamıyla Müslümanların, gerek Müslüman - İs­ lamcı aydınların, gerekse İslam dışından İslam'ı değ;erlendiren aydın­ ların (veya aydın olmayanların) çokça başvurduklan bir yol ve yöntem bulunuyor: Kur'an'a ve Sünnet'e dayalı İslam ile İslam'ı bir şe­ kilde yaşayan Müslümanlan ya da kurumsallaşmış İslam'ı birbirleriyle eş tutmak. Bu eş tutma ve "karıştırrnanın" doğ;al sonucu olarak da İslam ve Müslümanlar kestirme yollarla "şiddet" veya "barış" kaynağ;ı olarak değ;erlendirilebilmektedir. Ancak sorun burada bitmiyor. Kur'an'a ve Sünnet'e dayalı İslam söz konusu olduğ;utıda da farklılaşan yorumlar nedeniyle yukarıda sözü edilen karıştırma ve özel bir yorumu genelle özdeşleştirrneler kolaylaşıyor. Aynı sorun Müslümanlar ve kurumsallaşmış İslam için de geçerli. Çünkü Müslümanlara ve kurumsallaşmış İslam'lara baktığ;ırnız zaman Suudi Arabistan'dan İran'a, Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığ;ı'ndan Rıfai tarikatına, Ali Bulaç'tan Necmettin Erbakan'a kadar çeşitli eksenler üzerinde neredeyse biraraya gelemeyecek kadar büyük olan farklılaşmaları görrnek mümkündür. Bu farklılaş­ malarm ortaya çıktığ;ı tartışma alanlarından sadece biri olan "recm cezası" üzerine örnek vermek gerekirse, Müslüman ve İslamcı aydın çevrelerde ortaya çıkan farklı görüşler "recm"in öldürme cezasından, esas olarak toplum dışına itecek şekilde sembolik bir ceza olması ge- 232 Ferhat Kente! rektigine kadar uzanan yelpaze içinde yer alabildigi görülebilmektedir1. Bu yazının temel varsayımı ve iddiası da genel olarak dinlerin ve dine inananlann, özel olarak da İslam'ın ve Müslümaniann birbirleriyle iç içe geçebilçliklerl, ama aynı olmadıkları, dolayısıyla kendiliklerinden menkul şiddet ve diyalog veya barış kaynagı olmadıklandır. Özdeşleştirmelere ilişkin yukandaki gözlemler dogruysa, reel yaşamda varolan İslam ve Müslümanlar arasındaki farklılıklan anlamlandırabilmek · için iki aşamalı bir incelemeye . ihtiyaç dogmaktadır. Birincisi bizzat dinin, insanın tarıhsel süreci içinde sahip oldugu anlam, ikincisi ise dini yaşayan insanların toplumsallıklan ve maddi yaşam içindeki hareketlilikleridir. , R. Düzen olarak din ve hareket olarak maddi yaşam Birinci aşamada, dinin, tarihsel süreç içinde sahip oldugu anlamı kavramak üzere antropolojik çalışmalar incelendigi zaman, yeniden -qretimin üretim karşısında, düzenin hareket karşısında hakim olduğu "geleneksel" topluluklarda, din ve toplumsal yaşamın iç içe olduğunu görürüz. Farklılaşmanın belirginleşmedi!%i bu topluluklarda insanların her davranış ve eylemi, aynı anda, hem "ekoı;ı.omik" (topragın ekilmesi, sürülerin atlatılması, çanak çömlek yapılması), hem "dinsel" (ilahi güçlerden yardım istenmesi, .ölmüş atalar için saygı gösterilmesi, elde edilen ürünlerden tannlara şükranda bu-· lunulması, hediyelerverilmesi), hem de "toplumsal" (hakim kurallara uyulması, kendi yaş grubunun görevlerinin yerine getirilmesi) veya "savaş" eylemleri birbirine gönderme yapabilir. Bir başka deyişle, birçok eylemin birden çok anlamı vardır ve dolayısıyla bu eylemler aynı anda dinsel, ekonomik ve toplumsal olarak degerlendirilebilirJer. örneğin, bir koyun sürüsüne bakınakla yükümlü bir insanın sürüyü terketmesi hem ekonomik bir hata, hem dinsel bir suç, hem de o kişinin topluluga karşı sahip oldugu toplumsal sorumluluklan yerine getirmemesidir2 • Mareel Gauchefin deyimiyle "ilk dine" 3 tekabül eden bu durum aslında mutlak bir düzenin tezahürüdür. Denge ve uyum içindeki bti düzen (dinsel, ekonomik, toplumsal) insanlar tarafından- içselleştirilmiştir ve adeta beyinlerinin, gövdelerinin bir parçasıdır. Genel bir yaklaşımla, "devletsiz" olduklan için "tarlhsiz" toplum tanımlaması içinde değerlendirerek4 , zaman olarak bugünden, mekan olarak "modem" toplumlar cografyasından alabildigine soyutlanan bu toplumlardan hareketle dillin evrensel olan boyutunu ve bugüne gelinceye kadar geçirdigi serüven içinde ortaya çıkan özgüllükleri an- 1. İslam Düşüncesi Sempozyumu lamak için gereken ipuçlannı 233 bulmak mümkün görünmektedir. Üretimdeki artışın yeniden paylaştırılması, "hidrolik" topluınıann ortaya çıkması, egemenlik mekanizmalannın, devletin vücut bulması gibi antropolojik bulgular veya çizilen makro modeller ne olursa olsun, toplumlarda roller farklılaşmaya başladıgı andan itibaren bir bütünün, hatta insanın bir parçası olan din de daha önce bir arada varoldugu ekonomik ve toplumsal boyutlardan, bir başka deyişle manevi yaşam maddi yaşamdan aynşmıştır. Modemite içinde en soniut haliyle görülebilecek olan bu ayrışma sonucundadır ki, tek tannlı, kitaplı dinler devreye girmiŞ ve hareket karşısında, düzen arayışını din temsil etmeye başlamıştır. Bu haliyle, tüm insanlıgın ort;ak denge, hakkaniyet, eşitlik arzulannın sesi haline gelmiştir. Hz. Musa'nın, ilk çaglann ilk ve en büyük devletlerinden birini, bürokrasisini kurmuş, siyasal rollerin aynşması ve uzmanıaşması sürecini başlatmış olan Mısır'da ortaya çıkması önemli bir dönüm noktasına işaret eder. Bir düzeyde baklldıgı zaman, tek tannlı- dinler bu noktadan itibaren sahip olduklan ortak ses ile zaman içinde kendini sürekli aşan, hareketi temsil eden, önünde engellere savaş açan ve sürekli yenilendıgı için özgül kalan maddi yaşam karŞısında insanlıgın degışmeyen mirasını dolayısıyla evrenselligi temsil eder. Diger bir düzeyde ise maddi hayat. tüm zaman ve cografyalarda, en azından analitik düzeyde, bireylerin çıkarlarını, egem~nlik yapılannı, gelişmeyi, benzer kurumsaiıaşmalan temsil ettigi için evrensel bir boyut taşır. Buna cevap olarak dinselligi farklı biçimlerde taşıyan in-· sanlar ise genel maddi yaşam içinde varolduklan için ancak farklı özgüllükleri temsil ederler. .~ Buradan çıkarak, ortaya çıkan her üç dillin maddi yaşamın manevi yaşam üzerinde kurmuş olduğu üstünlüge bir cevap niteligi taşıdıgını söylemek mümkün olabilecektir. Daha da ileri giderek, farklı veya yeni bir din olarak çıkmasalar bile, yeni dinselliklerin, "dine dönüşün". "dinin yeniden doguşunun". "tanrının intikamının" aslın. da maddi yaşamın tahakkümünün en üst boyutlara vardıgı zamanlarda bariz hale geldıgı vurgulanabilir. Maddi yaşam ve maneyi yaşam arasındaki bu "çatışma" ya da hissiyat dünyası ve bu dünyadan uzaklaşma, dolayısıyla dillin çekidüzen verme işlevi bizatihi dillin içinden de okunabilecektir: "İnsanlann kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, k:arada ve denizde fe sad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklannın bir kısmını kerıdilerine taddırmalctadır." (Rum Suresi, 41. Ayet) Veya, "İman edenlerin, Alıall'ın ve haleletan inmiş olanın zilcri için kalplerinin 'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir 234 Ferhat Kentel süre geçmiş, böylece 1calpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasmlar. Onlardan çoğuJasık olanlardı." (Hadid Suresi, ı 6. Ayet) Ya da, usonra onların [Nuh ve İbrahim] izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardına gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarmdan gonderdilc; ona İncil' i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldılc. (bir bid'at olarak) Türetlilcleri mhbanlığı ise, Biz onlara yazmadılc (emretmedilc). Ancak Allah'm nzasmı aramak için (türettUer) ama buna da gereği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirleruıt verdik, onlardan birçoğu dajasık olanlardır.n (Hadid Suresi, 27. Ayet) Ancak bu arayış, gene insaniann maddi yaşam içinde hareket eden:, başka insanlarla toplumsal ilişkiler içinde olmalanndan ötürü salt dinsel bir boyut içinde olamaz. İşte bakılmasında yarar görülebilecek ikinci aşamanın temel nokkendisi ya da .ınsanın toplumsal bir varlık olmasıdır5 • Yaİıi başka insanlarla bir arada yaşadıklan toplumsal. ilişkilerdi.r. Burada söz konusu olan, modernite içinde en somut tezahürlerini gördüğümüz, rasyonalitenin, Aydınlanmanın, pozitivizmin, "dinin ve devletin birbirinden .ayrılması"nda dile gelen ancak aslında hakim olanın "devlet" olduğu, toplumsal aktörlerin, toplumsal mücadelelerin, egemen yapılara karşı sınıfsal hareketlerin . ortaya çıktığı yeni yapılardaki parçalanmış· insanın din dışı boyu·"·tudur. tası, bizatihi maddi (reel) Yakın yaşamın tarihimize hatta bugüne baktığımızda, dinsellik paydası alzaman olarak ya da üretimin örgütlenme biçimlerı bakımından geride kalmış başka maddi yaşam boyutlannın ya da "geleneklerin" de toplandığını görürüz. Burada karşımıza başlangıçta sözünü ettiğimiz "İslam - Müslüman", "yaşanan (reel) İslam - bir üst anlam olarak İslam" özdeşleştirmelerinin kaynaklanndan bir örnek çıkar. Deği­ şen, değiştiren modern - maddi yaşama karşı mücadeleye giren "gelenek", geleneğin hem içinden.hem de dışından, dinle eş tutulmuştur. Din modernizme karşı savunma durumunda olan:ıa,nn en rahat ulaşabildikleri, onlann en geniş bir şekilde dünyalanna anlam yükleyebildikleri evrensel bir miras olduğu için, araç işlevi görmüştür. Bir anlamda adil, eşit düzenin simgeleştiği din geleneğin düzeninin devamı için araç olmuştur. İsmet Özel'in tabiriyle, "demir kaşık" 6 saldıran ve düzeni bozan bir yeni sistemin (hareketin) sembolü olduğu için reddedilmiştir. Buna bağlı olarak, daha ·güncel bir örnekten yola çıkarsak, Sivas'ta din adına saldıran:ıann temel dürtülerinin dinleri değil, bağlı olduklan fakat giderek sarsılan Orta Anadolu'nun "geleneksel" yapısının değerlerı olduğunu söyleyebiliriz. tında, 1. İshlm Düşüncesi Sempozyumu 235 Buraya kadar özetlersek şu sonuç çıkniaktadır: Aslında din de, "modernite" (insanların üretme. gelişme, çevrelerine ve kendi kaderlerine sahip çıkma dinamiği) de hep olmuştur. Söz konusu olan, bir anlamda, diyalektik iki kutbun kendi aralarında zıt ve ta- . marolayıcı özellikler taşıması. hatta özünde "düzen" ve "hareketin" bir aradalığıdır. Dinin bugün yeniden gündeme geJmesi. de düzensizliğin, hareketin, modemilenin durdurolamaz boyutlara varan hızına düzen katmak için insanların arzularına cevap veriyor olmasıdır ve bu haliyle toplumsallık içinde mutlak olarak yaşana­ bilecek din yoktur: Dinler reel bir dünyada ancak varolabilirler. Modem toplumun kendi içinden çıkardığı son "kutsiyet" olan sosyalizm için de benzer bir yaklaşımda bulunmak mümkündür. "İdeal" sosyalizm hiçbir zaman gerçekleşememiş, Marx bir türlü tamolarak "anlaşılamamış", "yanlış uygulamalar" olmuş, varolabilenler ise "ideal" değil, "reel" sosyalizmler olmuştur.Benzerlik, kronolojik olarak en alt aşaina ile ütopik aşama için de geçerlidir. İlkel - komünal toplum ile komünizm bağlantısı, dinin "tarihsiz·- uyumlu".toplumlardalti yeri ile dine dayanarak prqje üretenlerin kurmayı hedefledlkİeri toplum yapı­ sı aynı çerçevede ele alınabilecektir. İsUiın; şiddet ve diyalog Bu. tür bir bakış içinde, tüm dinlerin çağlar ötesi evrensel mirasını ve Müslümanların yaslandıkları din ile bu dine dayanarak ortaya çıkan ifade tarzlarının toplumsallıkla birarada varolduğu biçimi· ayırdetmek mürnkündür. Tem1inolojik olarak birincisine "İslam", toplumsallık içinde varolan Müslüman aktörlerin dlne dayanarak kurdukları zihniyeti (veya bugün için bakıldığında, modem ideolojiyi) ise "İslamcılık" olarak niteleyebiliriz. Ancak bu, İslam ve İslamcılığın birbirlerinden ayrı yaşanan olgular olduğu anlamına gelmez. Miras ve toplumsallık bir arada varolabileceği gibi, birbirleriyle çatışm?ya da girebilir. Her iki durumda, söz konusu olan manevi yaşamdaki insan ve maddi - toplumsal yaşamdaki aktörün ilişkisidir. taşıyan İşte bu durumda özellikle, aydınlanmacı geleneğin hakim olduğu toplumlarda ve gruplarda, toplum içinde yer alan aktörlerin çıkarları ve mücadeleleri sonucunda ortaya çıkan gelenek ile eklemlerren şid­ det hareketleri, "cihad" çağrılan, Kur'an'da varolan ve .hem şiddeti, hem de barışı kapsayan, aslında insanlık tarihinin özeti olan kendi içindeki kötülük ile savaşmaktan, dışandan gelecek tehlikelere savaş açmak anlamına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan cihaçl ile özdeşleştirilebilmektedir. Paralel olarak, geleneğinin (dininin değil) karşısında gördüğü düşmana savaş açan "Müslüman" da aynı kavramı kullanmak için Kur'an'a başvurabilmektedir. Gerek Cumhuriyet'in kuruluş yıllannda Cumhuriyet'in simgeleştiği bir yedeksubaya Mene- . Ferhat Kentel 236 men'de, gerek 1969 "Kanlı Pazar"ında komünistlere, gerekse Maraş'ta Alevilere, Sivas'ta "Allahsızlara" karşı içinde dinselliği de barındıran ama esasen korunma dürtülerini ortak paydasına almış çok geniş bir nedenler yelpazesi içinde şiddet uygulayabilmektedir. Muhammed Arkoun'a göre, dinsellik, bir din otoritesi dile tarafından geldiği zaman bile dikkatli olmak gerekir, çünkü dinsel olan toplumların ve tarihin içinden geçip gelmektedir ve hiçbir zaman insan varlığının diğer alanlarından bağımsız olarak tezahür edemez~. Hamadi Essid de benzer bir biçimde kitleleri cihad bayrağı altında harekete geçirmeye çalışan "Kum şehri devrimcileri" ya da Bağdat'taki laik Baas yöneticileri örneğini verirken, ayni noktaya ı.prrnak bası­ yor: "Tüm organize Şiddet hareketleri gibi savaşın da ya büyük harflerle yazilmış Uluslararası Hukuk, Kanun, Ahlak, Allah ya da 'Allah yolunda cihad' gibi üstün, aşkın ve madde ötesi bir düzenin referanslanna ihtiyacı vardır. Sonuç aynıdır." 8 Buna göre, Almanya'da Nazi hareketinin GOtt mit uns (Tanrı Nazilerle birlikte) sloganında somutlanabileceği gibi9 , çöldeki Bedevilerin de ya da Haçlı seferleri sırasında, 1914'te Almanlara karşı savaşan Fransız askerlerinin vatanseverliğinde, "kutsal" cemaat değerlerine sanlan çağdaş (hatta laik) ideolojilerde de "kutsal savaşlar" veya "haklı savaşlar'; görmek mümkündürıo. · Saf halde dinsel bir olgu olamayacağına göre, bu durumda şid., d etin kaynağını dinde aramaktan çok, insanların birbirleriyle girmiş olduklan ilişkilerde ya da daha doğru bir deyişle, "ilişkisizliklerde" aramak gerekmektedir. Çünkü, "öteki" düşmandarak algilandığı andan itibaren, sp.vaşın ve şiddetin meşruiyetinin sağlanması için kapsayıcı bir alan olarak -yine tekrarlayalım- evrensel bir miras olarak din başvuru kaynağı olabilmektedir. Şiddet yoketmek üzere varolduğuna göre "kutsal" olanla bütünleşebildiği ölçüde, hedefıne tam olarak ulaşabilmektedir. Değerlerin kaynağı din ile çatışmalarm sahnesi olan toplumdaki şiddet- kutsiyet birlikteliğinin karıştınlmaması gerektiğini vurgulayan Muhammed Allal Sinaceur'a gör:e "... toplum her mesajı ifadeye çeviren tehlikeli bir operatördür. (... ) Bir prensip ve uygulamalannın karıştırumaması gerekir, üstelik uygulamalar sayısız denecek kadar çoktur ve zamanla değişirler. (... ) Muhammed Abdu, eski İslam hukukçulan hakkında şunu soylüyordu: 'Onlar insandı, biz de iıısanız'." 11 Dolayısıyla dün olduğu gibi bugün de uygulamalar olacak, bunlar değişik olacak ve en önemlisi, bugünkü toplumsallıkta olacaklardır. Dinler başka dinlerle ya da din dışı tanımlanan zihniyet ve ideolojilerle çatışmaya giriyorsa, bunun nedenini dinde aramaktan çok toplumsal bir varlik olarak insanda, dolayısıyla doğal bir düzenleyici- 1. İslam Düşüncesi Sempozyumu 237 si olmayan ve farklılı~an içeren toplumda aramak gerekmektedir. Ancak burada, İslam'da varolan bir vurgu gözönünde tutuldugunda, tarihi insanlık tarihiyle özdeşleşebilecek bir biçimde din ve özellikle İslam'ın "iyirıin" "\re "kötünün" varlıgını, aynı zamanda onlar arasında, bireyler ve halklar (milletler) arasında savaşa yolaçabilen sürekli bir mücadelenin varlıgını kabul etugi görülınektedirıı. Ve İslam'da uhrevi (manevi) boyut ile dünyevi (maddi) boyut bir arada ele alın­ makta, ama sosyolojik bir yaklaşım içinde, analitik olarak ayrıştırma mümkün olabilmekte, şiddet ve diyalog ya da her türlü ilişki ve iliş­ kisizlik dolayısıyla bir insan i~i olarak ortaya çıkmaktadır: "Allah, bir halkı. anca~ bu halk üzerinde olanı değiştirdiği zaman değiştirir. "13 Dolayısıyla toplumsallıklan içinde insanlar - Müslümanlar yıka­ bildikleri gibi kurabilirler. Bu ise sadece Müslümanlara degil, zaten farklılıklar taşıyan Müslümanların, Müslüman olmayarılada birlikte içinde bulunduklan toplumsal yaşamın özelliklerille baglıdır. Bu alan içinde karşılıklı tanıma, "öteki"ni aynı platfonnda kabul etme, farklılıklara sahip olmalarına ragmen, farklılıklan degil, benzerlikleri arama ile "kurma" gerçekleşebilir. Tersine, öznelliklere, önyargılara dayanarak yapılan "öteki" üzerine tasavvurlar "kopuşun" temellerini hazırlar. Ancak Müslümanların, dindarların ve çeşitli sosyo- kültürel gruplara baglı insanlarm kendi içlerine. kapanmaları giderek imkansız hale gelmektedir. Paradoksal gibi görünse de, bugün Yugoslavya'da veya Türkiye'de ya da dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan kimlik hareketleri, bütün görünen kısmına ragmen aslında altlannda bambaşka toplumsal nedenleri saklamakta ve başka bir düzeyde ortak arılam kazanma çabasına işaret etmektedir. Kimlik, ancak etnik veya dinsel içerikli duygusal baglarla, aidiyetin sagladıgı ve varolma savaşı içinde bir geçici temel hazırlamaktadır: Sivas olayı ömegine dönersek, tek neden bulmaya yönelik bütün çabalara ragmen, 37 kişinin ölmesine neden olan bu şiddet olayını aynı türden düşünen ve "inanan" insanların işi gibi göstermek, hele "beraber inanmanın" giderek imkansız hale geldigi, inanmanın üst kurumlarının krize girdigi bu dönemde imkansızdır 14 • Sonuç olarak, şiddetin meşru veya gayri - meşru kılınması için Kur'an ve Sünnet'ten yeteri kadar destek bulmak; Yahudililti lanetli millet olarak nitelemek, Allah'a şirk koşanlara, fasıklara, tagutıara savaş açmak mümkündür. Aynı şekilde kendinden farklı olanları "Başkası cennettir" diye tanımlayarak 15 kendi varligının arılam kazanması ya da "Sizin dininiZ size, benim dinim bana" (Kafirun Suresi, 6. Ayet) ömeltini gözönünde tutarak, kısaca her·sureden, ayetten destek bularak barış aramak mümkündür. Unutulmaması gereken 238 Ferhat Kente! konu Müslümanlar tarafından açılan bu savaşın veya yaratılan diyalog ortamının temel olarak bir "ideolojik" yoruma dayandıgı ve bu'günden, Türkiye, İran veya bir başka cografyadan açıldıgı ve daha da önemlisi, Yaşar Nuri Öztürk'ün bir televizyon konuşmasında belirttigi · gibi, Kur'an'ın ancak bir bütün olarak anlaşılabilecegi ve buradan çıkarak, İslam'ın bir din olarak, düzen, denge ve uyum arayışına cevap veren, insanın evrensel manevi yaşamının bir mirası oldugudur. 1- A. Dilipak, lslamiyet ve Banş paneli, Saçak, No. 42, Temmuz 1987. H. Hatemi, Recm Cezasi'nda Öldürme Yoktur, Girişim, No. 15, Aralık 1986 ve çı.ynı dergide diğer yazılar. K. Çamurcu, Islam Hukuku'nda 'Recm' Cezasi, Girişim, No. 16, Ocak 1987. 2- Jacques Lagroye, Sociologie politique, Presses de la FNSP & Dalloz, 1993, s. 34. 3- Mareel Gauchet, Le desenchantement du monde. Une histoire politique de la relig/on, Gallimard,.1985. 4- Pierre Clastres, La societe cantre 1 'Etat, Paris, Minuit, 1974. 5- Burada geniş bir biçimde tartışmayacağımız modernite ve insanın toplumsallığı üzerine, bkz. Ferhat Kente!, Dinin Anlami, Anlamlan ya da Yeniden Rüyaya Doğru, Bilgi ve Hikmet, Kış 1993 1 1. 6- 1. Özel, Oç Mesele, Dergah Yayınları, Istanbul, 1984. 7- Muhammed Arkoun, Les dangers du retour du religieux, .M. Torelli, P. Joannon, J-8 O'Onorio, (der.) Religions et guerre, ("Dinler ve Savaş" Uluslararıs kollokyumuna sunulan tebliğler, 13- 14 Aralık 1990), Paris, Mame, 1992, s. 197200. 8- S.E. Hamadi Essid Presentation, M. Torelli, P. Joannon, J-8. D'Onorio, (der.) · a.g.e., s. 185. 9- S.E.H. Essid, a.g.m., s, 185. 10- M. Arkoun, a.g.m,, s. 198. 11- Muhammed Alla! Sinaceur, Conclusions, M. tore!li, P. Joannon, J-8. D'Onorio, . . · (der.) a.g.e., s. 246. 12- Abbas Jirari, L'/slam, re!igion de paix et de jihad, M. Torelli, P. Joennon, J-8. ~ · D'Onorio, (der.) a.g.e., s. 143- 148. 13- Ghaouthy Hadj Eddine Sari, Les religions cantre la guerre, M. torelli, 1?. Joannon, J~B. O'Onorio, (der.) a.g.e:, (A!ıntının yapıldığı yer: Sure no. 30, ayetler 20 - 58, sure no. 48, ayetler 11 ~ 29 - Buhari Hadisi) s. 79. 14- Patrick Michei,Pour une sociologie des itineraires de sens: Une lecture politique du rapport entre croire et institution, Archives des sciences sociales des religions, No. 82, 1993. · 15- Yaşar Kaplan, Başkasi CennettirGirişim, No. 15, Aralık 1986.